Sahih tariklerle Berâ
bin Âzip (Radıyallahû anhVdan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:
«Ensardan bir adamın
cenazesine Resûlullah (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) ile beraber çıktık. Henüz
onu kabre koymamıştılar. Re-sûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) oturdu. Biz
de etrafında oturduk. —Sanki üstümüzde kuş vardı— Resûlullah'ın elinde bir
değnek vardı. Onunla yeri kazıyordu. Başını kaldırdı; iki veya üç sefer kabrin
azabından Allaha sığınırım,- dedi.
Sonra şöyle buyurdu:
Mümin kul, dünyadan ilişkisi kesilip âhi-rete yöneleceği zaman, gökten beyaz
elbiseli melekler üstüne inerler. Yüzleri sanki, güneş gibidir. Cennetten
kefen ve mumyaları getirirler. Ona göz uzaklığı kadar yaklaşınca dururlar.
Sonra ölüm meleği gelir. Ta baş ucunda oturur. Ona der:
«Ey nefsi mutmainne;
Allah'ın mağfiret ve rızâsına çık. (Buyurdu ki) Siz başka şekilde görseniz de
su testiden akar gibi onun. ruhu cesedinden akar. Melekü'1-mevt, ruhunu alır.
Alırken o, melekler ruhu ona hemen teslim etmezler. O kefen ve o mumyaya koyarak
teslim ederler. Yeryüzündeki en güzel koku gibi, bir koku ondan çıkar. O,
melekler onu yükseltirler. Diğer meleklerin toplulukları yanından geçerken,
onlar «bu hoş güzel ruh kimdir?» derler. Diğerleri; «Filan oğlu filan» derler.
Dünyadaki en güzel isimleriyle onu yad ederler. Sonra, dünya göğüne varırlar,
açmak isterler, onlara açılır. Her göğün mukarreb melekleri bir üsttekine
teslim edinceye kadar onları teşyi' ederler. Böyle giderler, tâ yedinci göğe
varırlar. Orda Allah buyuruyor:
«Bu kulumun kitabını
(isim defterini) ala-yi illiyinde yazın vj onu dünyaya iade edin. Çünkü «ben
onları yerden yarattım. Ve bıi lan yere iade ediyorum. Ve bir daha onları ondan
çıkartacağım.) (Ayet meali)
Ruhu cesedine dönünce
iki melek gelip onu oturturlar ve:
Rabbin kimdir? derler.
O:
— Rabbim Allahtır, der. Onlar:
— Dinin nedir? O:
— Dinim İslam'dır, der. Onlar:
—Size gönderilen bu adam kimdir? O:
— Allah'ın Resulüdür, der. Onlar:
— Nerden biliyorsun?
O:
— Allah'ın kitabını okudum, ona iman ettim,
der. Bunun üzerine gökten bir ses gelir ki •.
— Kulum doğru söyledi, ona Cennetten bir yer do
şeyin ve Cennet elbiselerinden giydirin ve ona Cennete bir kapı açın. Ona bir
kapı açılır. Cennetin kokusu, hoş rahilalar ona gelir. Kabri gözün göreceği
kadar genişlenir. Sonra ona güzel yüzlü, hoş kokulu, güzel elbiseli bir adam
gelir. Ona der:
— Sana müjde, sana va'd edilen gün işte bu
gündür. Ölen o adama:
— Sen kimsin? Hayırlı bir yüzün var, der. Adam:
— Ben senin salih amellerinim, der. Ölü
sevincinden artık:
— Yâ Rabbi! Kıyameti kopar, kıyameti kopar ta
mal ve enlime kavuşayım, der.
,
(Buyurdu ki) kâfir kul
dünyadan ilişkisi kesileceği, âhirette yöneleceği zaman, gökten siyah yüzlü
melekler üstüne inerler. Beraberlerinde sert kıllardan yapılmış plaslar var.
Göz görecek kadar kişi, yakınına otururlar. Sonra ölüm meleği gelir. Baş ucunda
oturur
__Ey habis nefis!
Allah'ın kahır ve gazabına çık, der, ruhu cesedinde dağılır. Dağılmış yüzden
bir yan dişleri çekilir gibi ruhunu cesedinden çeker. Ölüm meleği ruhunu aldığı
zaman, azap melekleri hemen onu ona teslim etmezler. Onu o kıl plaslaruıda
sararlar. Ondan yeryüzünün en pis kokusu gibi pis bir koku çıkar. Sonra b
melekler onu göğe çıkartırlar, her melek topluluğuna varınca, «Ne bu habis ruh»
derler.
Azap melekleri:
—Falan oğlu filan diye
dünyada en çirkin ismiyle onu yâd edenler. Ve onu götürdüklerinde dünya göğüne
varınca, açmak isterler. Onlara açılmaz. Sonra Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve
Sellem)
«Onlara gök kapıları
açılmaz» (Araf, 40) mealindeki ayeti okık-du. Ve:
«Allah buyuruyor ki,
bunun ismini yerin dip çamurunda yaîa-nız diye söyledi. Sonra şu âyeti:
«Allah'a şirk koşan
kişi, sanki gökten düşmüş, kartal onu kapifiış veya hava onu uzak bir yere
atmış gibidir.» mealindeki ayeti okudu ve şöyle devam etti:
Sonra ruhu cesedine
döner, ona iki melek gelir. Onu oturtu in Ona:
—- Rabbin kimdir, derler.
O:
— Ha! Bilmiyorum, der.
— Dinin nedir, derler. O yine:
— Ha! Bilmiyorum, der.
— Bu sîze gönderilen adam kimdri? derler, o
yine
— Ha! Bilmiyorum, der. Bunun üzerine gökten bir
ses geliri:
— Bu kulum yalan söyledi, ona cehennemden bir
yer döşei ateşten onu giydirin. Cehennemden ona bir kapı açın ki, sıcaklığı j
ve dumanı o kapıdan ona gelsin, denilir.
Kabri daralır,
kaburgaları iç içe girer. Sonra, çirkin yüzlü çirkin elbiseli, pis kokulu bir
adam yanına gelir. Ona:
— Sana hoş gelmeyen şeyler ile müjdelen! Senin
va'd edildiğin günün işte budur, denilir. O, ona:
— Kimsin, der. Adam:
— Ben senin pis amelinim, deyince:
— Yâ Rabbi Kıyameti koparma, kıyameti koparma,
diye söylemeye başlar.
Temim-ed-Darî (Radıyallahû anh)'dan rivayet edildiğine1
göre;
Besûlullah (Sallallâhû
Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
«Allah ölüm meleğine emrediyor ki, veli kuluma git, onu bana getir. Çünkü ben
onu darda da sevinçte de tecrübe ettim. Onu istediğim gibi buldum. Git onu
bana getir de onu dünya merak ve gamlarından kurtarayım.»
Ölüm meleği
beraberindeki beşyüz melekle çıkar. Beraberlerinde Cennet kefen ve mumyaları
ve reyhan demetleri de vardır. Her demet asıl bir tanedir, başında yirmi renk
her rengin yanında rengin kokusundan başka ayrı bir kokusu vardır. Ve
beraberlerinde en güzel misk kokulu, beyaz ipekler bulunur.
Ölüm meleği, baş
ucunda oturur. Melekler etrafını sararlar. Her birisi elini bir azasına koyar.
O beyaz ipek ve güzel koku, yanağının altına konulur. Ona Cennete bir kapı
açılır.
Çocuk ağlarken
avutulduğu gibi, nefsi Cennet nimetleriyle, ba-zan hurileriyle, bazan
elbiseleriyle, bazan de, meyveleriyle avutulur. Cennetteki hurileri onu
sevinçle karşılarlar. Ruhu o nimetlere atlamak ister. Ölüm meleği de ona:
«Ey güzel ruh eğilmiş
ağaçlara, düzgün salkımlara, uzun gölgelere, akan sulara çık» der.
Ölüm meleği o veliye
ananın evlâdına olan şefkatinden daha fazla şefkatlidir. Bilir ki o ruh
Allah'ın sevdiği birisidir. Allah'a karşı kerimdir. O melek o ruha iyi
davranmakla, Allah'ın rızasını elde etmek ister. Sonra, kıl hamurdan çekilir
gibi, ruhu o cesedden çıkar.
O ruh çıkınca melekler
etrafım alır, ona: «Selam size yaptığınızla Cennette giriniz» derler.
İşte bu, şu âyet-i
kerimenin mânâsıdır:
Onlar ki melekler,
güzelce ruhlarını alırlar. «Selam size yaptığınızla Cennete giriniz [1]derler.
Sonra Resûlullah
(Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şu âyeti okudu :
«Eğer o mukarrebin
(Allah'a yakın olanlar) den İse, onun için favh, reyhan ve nimet Cenneti
vardır.»[2]
Buyurdu ki:
«Ravh, ölüm
meşakkatinden kurtulmaktır. Reyhan ise, ruhu çıkarken karşılaştığı şeydir.
Cenneti ise onun önündedir.
Ölüm meleği, ruhu
aldığında, ruh, cesede der: Allah karşılığını versin, beni hızla Allah'ın
taatine göttirüyordun. Onun masiyetin-den çekiyordun. Tebrik ederim seni, beni
de kurtardın, kendin de kurtuldun. Cesed de ruhun aynisini,» der.
Sonra Resûlullah
buyurdu ki:
«Üzerinde Allah'a
itaat ettiği sahalar ve amelinin göğe çıktığı ve onda rızkı indiği her kapı
kırk gün onun Öldüğüne ağlarlar. Ruhu alındığı zaman o beşyüz melek, önünde
dururlar. İnsanlar etrafını çevirmeden melekler
çevirirler. Onlar, onu tekfin etmeden melekler getirdikleri kefenleri serip
mumyalarlar. Yani hoş kokular sürerler, ilaçlarlar. Melekler evinden kabrine
kadar ikişer sura olarak dizilirler, istiğfar ile onu karşılarlar.
O zaman İblis,
kemikleri kıracak bir sesle bağırır. Ve askerlerine der:
— Yazık size bu kul sizden nasıl kurtuldu?
Onlar:
— Bu masum ve dokunulmaz idi, derler.
Ölüm meleği, onun
ruhunu göğe çıkarttığı zaman, Cebrail ve yetmiş bin melek onu karşılarlar.
Rabbinden ona müjde getirirler Ölüm
meleği o ruhla Arşa varınca, ruh, Eabbi için secdeye ka-j panır. Allah, ölüm
meleğine deri
— Kulumun ruhunu
götür, eğilmiş ağaçlar, düzgün salkımlar.' uzun gölgeler, akan suların yanma
(Cennete) bırak.
Kabre konulduğu zaman,
namaz sağma gelir, oruç soluna gider,' Kur'an ve zikir baş ucunda dururlar.
Namaza yürümesi ayak ucun-j da durur, sabır, kabrinin kenarında durur
Allah bir yığın azap
gönderir. Azap ona yaklaşır. Namaz ona:;;
— Uzaklaş! Vallahi o ömrü boyunca beni
bırakmadı. İşte şimdiş kabre konulduğu zaman istirahat etti, der. Azap solundan
girmeye'i kalkışır, bu sefer oruç da aynı şeyi söyler. Baş ucundan gelir, yinei
ona aynı şey söylenir. Hiç bir taraftan azap ona yanaşamaz. Azap bir; kapı
bulmak için uğraşır. Fakat, ibadetin Allah'ın velisini her taraftan koruduğunu
görünce kalkar, gider.
Sabır diğer amellere
der:
— Onunla direkt karşılaşıp onu geri
çevirebilirdim. Fakat, bekledim. Eğer siz aciz kalsaydmiz ben hakkından
gelirdim. Lâkin siz madem bu işi yerine getirdiniz, işte ben Sıratta ve mizanda
onun za-hiresiyim.
Resûlullah buyurdu ki:
(Sallallâhû Aleyhi ve Sellem)
«Allah iki melek
gönderir, gözleri kapan şimşek gibi, sesi her' şeyi yakan gök gürültüsü gibi,
dişleri geyik boynuzu gibidir. Nefesleri alev gibidir. Kılları içinde gömülmüşlerdir.
Omuzlarının mesji fesi bir mesire kadar geniş. Müminler hariç hiç kimseye
şefkat ve rahmet etmezler. Onlara
Münker-Nekir denilir; her birinin elinde bir topuz var, bütün ins ve cin
birleşse, yerinden kımıldamazlar. Ona'j «otur» derler, o da kabrinde oturarak
doğrulur. Kefenleri gövdeyej iner. Ona derler; «Rabbin kimdir, dinin nedir,
peygamberin kim-j dir? O:
«Rabbim Allah'dır,
birdir. Ortağı yoktur. İslam dinimdir. Muhammed (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem)
peygamberimdir ve peygamberlerin en sonuncusudur.» O melekler ona
«Doğru söyledin,»
derler. Kabrinin önünden, arkasından, jsağın-dan, solundan, altından, üstünden
itip genişletirler. Sonra ona
«Üstüne bak, derler. O
da bakar ki Cennetten bir kapı açünuşi ona
«Ey Allah'm velisi!
İşte evin budur, Allah'a itaat ettiğinden dolayı sana verildi» derler.
Resûlullah (Sallallâhû
Aleyhi, ve Sellem) buyurdu ki, Muham-med'in nefsi kudret elinde olan Allah'a
yemin ederim ki, o zaman o meyitin kalbine öyle bir sevinç gelir ki, ebediyyen
ondan gitmez.
Sonra o melekler ona
der:
— Altına bak. O da bakar, görür ki Cehenneme
açılmış bir kapıdır. O iki melek ona der:
— Ey Allah'ın velisi! işte bundan kurtuldun.
Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem)
buyurdu ki:
— Nefsim kudret elinde
olan Allah'a yemin ederim ki, o vakit onun kalbine öyle bir sevinç ve ferah
gelir kit ebediyyen ondan gitmez.
Sonra, ona Cennete
yetmiş yedi kapı açılır. O kapılardan Cennetin kokusu ve havası ona gelir.
Allah onu kabrinde diriltinceye kadar bu hâl böyle devam eder.
Buyurdu ki:
«Allah ölüm meleğine
buyurur»
— Benim filan düşmanıma git, onu bana getir.
Çünkü, ona verdiğim rızkı bol kıldım, onu nimetlere boğdum. O ise bana isyan
etmekten başka bir şey yapmadı. Onu baha getirin ki, ondan intikamımı alayım.
Ölüm meleği, kimsenin
hiç görmediği en iğrenç bir şekilde ona çıkar. O melek on iki gözlüdür. Elinde,
çok kancalı ateşten bir çengel ve beraberinde beşyüz melek, ellerinde Cehennem
korları ateşli madenleri, kıçır kıçır olan Cehennem ateşinden coplar bulunur.
Ölüm meleği,
görünmeden, o çengel ile ona bir vurur. O çengelin her bir kancası bir kıla ve
bir damara takılır. Onu şiddetli bir şekilde sarsar, ruhunu, ayak
tırnaklarından söker. Ruhunu topuklarda bulur, onun üzerine o Allah'ın düşmanı
sarhoş olur, melekler, o coplarla onun yüzüne ve arkasına vururlar.
Sonra, çengeli çekerek
bir daha sarsarlar, ruhunu topuklarından alır, bu sefer onu, dizlerinde bulur,
yine sarhoş olur. Melekler o coplarla yüzüne gözüne vururlar, sonra ruhu
gövdesine gelir. Son-
ra göğsüne, sonra
boynuna gelir, melekler o ateşli maden ve cehennem korlarını çenesinin altına
sokarlar. Ölüm meleği ona:
— Ey lain ve melun habis ruh! Zehirli, sıcak,
hoş ve soğuk olmayan duman bulutlan (cehennem) içine gir!
Ölüm meleği, ruhu
aldığı zaman, ruh cesede der:
«Allah benden sana
mükafat olarak büyük şer ihsan etsin. Beni Allah'a isyan etmeye hızla koşturur,
itaatten engelliyordun, beni de helak ettin, kendini de. Cesed de ruha aynı şeyi
söyler.
Üzerinde Allah'a isyan
ettiği bölgeler ona lanet ederler. İblisin askerleri İblise gidip ona
müjdelerler:
«İnsan oğullarından
bir kulu daha Cehenneme götürdük,» derler.
O kabre konulduğu
zaman, kabri ona dolaşır, kaburgaları birbirine karışır, sağ kaburgalar sola
girer, sol kaburgalar sağa gider.
Allah ona siyah
yılanlar gönderir, burnundan ve ayağının baş parmağından onu tutarlar, ortasına
kadar onu dağıtırlar.
Resûlullah (Sallallâhû
Aleyhi ve Sellem) devamında buyurdu ki:
«Allah ona iki melek
gönderir. Ona:
— Rabbin kimdir, dinin nedir, peygamberin
kimdir? derler. Oi
— Bilmem, der. Onlar:
— Bilmeyesin ve okuyamayasın, derler.
Ona bir darbe vururlar
ki, kıvılcımları kabrin her tarafına uçar. Sonra, eski durumuna döner, ona:
— Üstüne bak, derler. O da bakar ki Cennete
açılan bir kapı var.
Onai
— Ey Allah'ın düşmanı! Eğer Allah'a itaat etmiş
olsaydın, işte bu senin evin olurdu.»
Resûlullah (Sallallâhû
Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki:
— O zaman onun kalbine öyle bir hasret gelir ki
ebediyyen oit-dan gitmez. Ve ona Cehenneme bir kapı açılır.
«Ey Allah'ın düşmanı
Allah'a isyan ettiğin için işte bu senin menzilindir,» denilir.
Ayrıca ona cehennemden
yetmiş yedi kapı açılır. O kapılardan
ona cehennemin sıcaklığı, zehirleri gelir. Kıyamet gününde Allah onu diriltinceye kadar o, O durumda
kalır.
Sa'd bin Mansûr,
Sünen'inde Ali bin Ebû Talip (Kerremellâhu Veçhe) 'den rivayet ettiğine göre şu
ayet-i kerimeleri şöyle tefsir etmistir:
«Dalarak nez edenler [3]
Demiş: Onlar meleklerdir. Kafirlerin
ruhlarını nez1
ederler, sökerler.
-Sükerek çekenler [4] Demiş
: Onlar da kafirlerin ruhlarını alan meleklerdir. Ruhlarını, tırnak ve cild
arasından çeker çıkartırlar.
«Onlar ki; yüzerler» [5] Demiş
s evler, gök ve yer arasında müminlerin ruhlarını gezdiren meleklerdir,
(fezada yüzerler). «Onlar ki yarışa girerler» [6] Demiş
»Onlar müminlerin
ruhlarını Allah'a götürmekte yarış ederi teklerdir.»
tbn-i Ebi Hatem, ibn-i
Abbâs (Radıyallahû anhüma) 'dan rivayet ettiğine göre, şu ayet-i kerimenin
tefsirinde:
«Gark ederek
nez'edenler [7] Demiş
«Onlar kafirlerin nefisleridir, önce
nez'ediiir (yerinden sökülür), sonra çekilir. Sonra ateşte garkedilir.
(batırılır)
Cuveybir, Tefsir'inde
İbn-i Abbâs'dan şu âyet hakkında rivayet etmiştir:
«Batanları çekenler»
Demiş: Onlar
kafirlerin ruhlarıdır. Melek onlara görünüp Alla-hın azabını görünce vücud
içine batıp kaybolurlar. Melekler, o ruhları asap ve etten sökerek
çıkartırlar.
«Onlar ki yüzerler»'
Demiş onlar,
müminlerin ruhlarıdır. Ölüm meleği ona görünüp;
— Ey nefs-i tayyibe
rahat ve reyhana çık. Sana kızmayan Rab-bine kavuş, deyince dalgıç suda yüzdüğü
gibi o da sevincinden ve cennete olan iştiyakından yüzer.
îbn-i Abbas demiş ki:
— «Onlar ki yanş ederler»
mealindeki ayeti kerimeden sat Allah'ın kerem ve ikramına koşan ruhlardır.
îbn-i Ebi Hatem, Rabi
bin Enes'ten rivayet ettiğine göre şu âyet-i kerimeleri şöyle ayırmıştır
«Dalarak nez'edenler»
«Sökerek çekenler [8] Demiş : Bu âyet kafirler
hakkındadır. Çengel, yünden çekildiği gibi, bunların ruhları şiddetle
çekilerek nez'edilir.
«Onlar ki yüzerler» [9]
«Onlar ki yarışırlar [10]
Demiş: Bu iki ayet de müminler içindir.
Sûdi'den şu âyet-i
kerimeler hakkında şöyle rivayet edilmiştir:
«Onlar ki, batarak
nez'ederler» Demiş: Bu, ruhun vücutda korkup gizlenmesi anıdır.»
«Onlar ki sökerek
çekerler» mealindeki âyette de demiş ki «O, meleklerin ruhu parmaklardan
ayaklardan sökmesidir
«Onlar ki yüzerler» mealindeki
âyette de «ruhun ölüm VüCutta tereddüt edip yüzmesidhv demiştir.
Abdurrahim
el-Ermeni, «İhlas» kitabında şöyle
demiştir:
îbn-i Magrâ,
Eclah'dan, o da Dahhak'dan şöyle dediğini ri/âyet etmiştir:
Mü'min kulun ruhu
kabzedildiği zaman, göğe çıkartılır. Onu mUkarrepler alırlar.» Dedim:
— Mukarrepler nedir? Dedi:
— İkinci göğe en yakın olan meleklerdir.
Sonra ikinci göğe
çıkarttirlar. Sonra dördüncüsüne, sonra ' >eşin-cisine, sonra
altmcısuıa, sonra yedincisine tâ
sidretül-müntehfida
son bulurlar. Dedim:
— Neden ona sidretü'l-münteha denilmiş? Dedi.
— Allah'ın emrinden her şey onda son
bulduğundan ona j> isim verilmiştir.
O zaman o melekler
derler:
— îşte bu senin filan kulundur.
Allah ise onu daha iyi
bilir.. Ona basılmış ye mühürlenmiş lakaptan bir aman verilir. İşte şu âyeti
kerime bu emandan hapsediyorş
«Evet İyilerin kitabı
illiyin'dedir. Bilir misin illiyin nedir? O yazılmış bir kitaptır. Onu,
mukarrep (yakın) melekler ntüşahade ederler.[11] Müslim, ibn-i Mesûd (Radıyaliahû anh) 'dan şöyle
dediğini rivayet etmiştir.
Resûlullah (Sallallâhü
Aleyhi ve Sellem) Miraca götürüldüğü gece, Sidretü'l-münteha'da son buldu.
Yükseltilen ruhlar da onda son bulurlar.
Ebû Hüreyre
(Radıyaliahû anh) 'dan rivayet edilen Miraç hadisinde Sidretü'l-münteha'ya
varıldığında ona şöyle denilmiş:
Bu Sidredir. Senin
izinde gelen ümmetinden herkes bunda son bulur.
îbn-i Cerir, İbn-i Ebi
Hâtem, Bezzâr, ve başkaları da bu hadisi rivayet etmişler.
Ebû Kasım bin Mende,
«Kabir halleri ye kabir suâline îman» kitabında, Ebû Said el-Hudri
(Radıyaliahû anh)'dan rivayet ettiğine göre Resûlullah (Sallallâhü Aleyhi ve
Sellem) şöyle buyurdu:
«Mümin yüzünü âhire t
e çevirip dünyaya sırtını verince, Allah'ın melekleri onun üzerine inerler. Ona
kefen ve mumya (ilaç) getirirler; yüzleri sanki, güneştir. Onlara baktığı
yönde yanında otururlar. Ruhu çıktığı zaman yer ve gökteki bütün melekler ona
rahmet duasını ederler.»
Müslim ve Beyhaki, Ebû
Hüreyre (Radıyaliahû anh)'dan yet
ettiklerine göre;
«Müminin ruhu çıkartıldığı
zaman, iki melek onu karşılarlar.
Onu yükseğe
çıkartırlar,» dedi. Sonra o, ruhun güzellik ve hoşluğundan söz etti ve şöyle
devam etti:
«Göktekîler; Yerden
gelmiş hoş bir ruhsun. Allah'ın rahmeti senin ve içinde bulunduğun cesede
insin,derler. Sonra onu Allah'a götürürler, Allah buyurur: «Onu en son noktaya
(Sidretü'l-müntehaya) götürün.» Sonra,
kâfirin ruhunun çıkmasından, kokusunun müntinliğinden meleklerin ona ettikleri
lanetten söz etti:
Göktekiler ona
— Bu yerden gelmiş habis ve pis bir ruhtur,
derler. Onu son noktaya yani esfel-i safiline götürün, denilir.
îmam-ı Ahmed, ibn-i
Hibban, Nesai, Hakim Beyhaki, (Hadis lafzı onundur) Ebû Hüreyre (Radıyallahû anhVdan
rivayet ettiklerine göre Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle
buyurmuştur:
«Müminin ruhu
kabzedildiğinde, ona rahmet melekleri beyaz bir ipekle gelirler. Ona, Allah'dan
razı ve Allan da senden razı olarak, Allah'ın ravh u reyhanına, sana kızmayan
Rabbine çıkderler. O da en güzel bir misk kokusuyla çıkar. Hattâ öyle ki
melekler onu koklarlar. Sonra, onu göğün kapısına götürürler. Ondaki melekler:
«Yerden gelen bu koku
ne kadar güzeldir,» derler.
Her göğe
çıkarttıklarında, hep böyle söylerler. Ta onu, müminlerin ruhlarına
götürürler: Onlar, kişinin kaybolan ahbabını bul-duğundaki sevincinden daha
fazla sevinirler. Ona filan ne yaptı diye sorarlar. O, onlara:
— Ölümle istirahat edinceye kadar onu bırakın.
O daha dünya merakında idi.
Şayet onlara, filan
öldü size (ey mümin ruhlar) gelmedi mi dese,
Onlar -
— Öyle ise o sığınağına, Cehenneme gitmiş,
derler.
Eğer o ölü kâfir ise
ona azap melekleri kıldan yapılmış kilim gibi sert şeylerle gelirler. Ona:
— Ey kızan ve gazaba uğrayan! Gel Allah'ın azap
ve gazabma çık, derler. O da en pis bir iaşe kokusu gibi çıkar. Onu yerin
kapışma götürürler. Ordakiler «ne bu pis koku» derler. Yerin hangi tabakasına
götürülürlerse, aynı şeyle karşılaşır. En sonunda kâfirlerin ruhlarının içine
bırakılır.
İbn-i Mâce ve Beyhaki,
Ebû Hüreyre (Radıyallahû anh) 'dan Re-sûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem)'in
şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir:
«Melekler gelir, eğer
adam salih ise Ölüm meleği ona şöyle der:
— Ey güzel cesedde olan güzel nefis! Övülmüş
olarak çık. Rahat ve reyhanla müjdelen. Senden razı olan ve sana kızmayan
Rab-bine kavuş.
Ruhunu teslim edinceye
kadar ona öyle söylenir. Ruhu çıktıktan sonra, göğe çıkartılır. Gök ona
açılır. Ordakiler «kimdir bu?» derler. Onlara:
«Filan oğlu falan»
denilir. Orda da, ona:
— Ey güzel cesedde olan güzel ruh, övülmüş
olarak gir. Rahat ve reyhanla müjdelen. Senden razı olan ve sana kızmayan
Rabbine kavuş, denilir. Yedinci göğe çıkartılıncaya kadar ona öyle söylenir.
Eğer adam kötü ise,
Ölüm meleği ona şöyle der:
— Ey pis cesette olan pis nefis! Sövülmüş olarak çık. Kaynar su, irin ve o
tipten katmerli şeylere çık.[12] Ruhu çıkıncaya kadar ona böyle söylenir. Sonra
göğe çıkartılır, açmak isterler. Denilir İd «kimdir bu?» filan oğlu filan»
derler. Ona:
«Kahrolsun pis cesette
olan pis nefis! Sövülmüş olarak dön» de-nilir ve ona gök kapısı açılmaz.
Sonra o gökten yere
gönderilir. Kabrine sokulur.
Bezzâr, ibn-i
Merdeveyh, Ebû Hüreyre (Radıyallahû anh)'dan, o da Resûlullah (Sallallâhû
Aleyhi ve SellemVden şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir:
Mümin ölüme
hazırlandığı zaman, melekler misk içirilmiş ipekler ve reyhan desteleriyle ona
gelirler. Kıl hamurdan çekildiği gibi, ruhu çıkartılır. Ve ona şöyle denilir:
— Ey güzel ve hoş
nefis! Razı ve marzi olarak Allah'ın rahat ve keremine çık. Ruhu çıktığı zaman
o misk ve reyhanın üzerine konulur. Üzerine ipek katlanır. Alay-ı illiyine
götürülür.
Kâfir ise ölüme
girdiği zaman, içinde, kor olan kıl gibi sert bir örtü getirilir. Ruhu şiddetle
çekilir ve ona şöyle denilir:
— Ey habis nefis!
Gazap eden ve gazaba uğramış olarak çık. Allah'ın hakaret ve azabına çık. Ruhu
çıktığı zaman, kıçırdatan o Cehennem korunun üstüne konulur. O sert örtü
üzerine dürülür ve esfel-i sâfiline götürülür.
Abdullah bin Ömer'den
şöyle dediği rivayet edilmiştir:
Kul, Allah'ın yolunda
öldürülüp kanından ilk damla yere düşünce Allah onun bütün günahlarını o damla
ile afveder. Sonra, Allah ona Cennetten bir Örtü gönderir. Ruhu onun içinde
kabzedüir. Cennetten, ruhunun bineceği bir cesed de gönderilir.
Sonra melekler onu
göğe çıkartırlar. Sanki yaratıldığından beri onlarla berabermiş... En sonunda
Allah'ın huzuruna götürülür. O, meleklerden önce Allah'a secde eder. Sonra
melekler de secde ederler. Orda mağfirete mazhar olur, temizlenir. Sonra
şehidlerin makamına götürülmesi emredilir.
Onlara götürülünce,
yeşil bahçeler, ipekten çadırlar, içinde bulur onları. Yanlarında bir balık
var bir de Öküz.., Her gün evvelki gün yedirdiklerinden ayrı şeyler yedirirler
onlara:
Balık Cennet
nehirlerinden her güzel kokudan alır. Akşamladığı zaman öküz onu boynuzuyla
boğazlar o şehidler, onun etinden yerler, onda cennetin bütün güzel kokularını
bulurlar.
Geceleyin Öküz
cennette gezer, onun bütün meyvelerinden yer. Sabahladığı zaman balık yanına
gider, kuyruğuyla onu boğazlar. Onlar da onu yerler. Cennetin bütün
meyvelerinin tadını onda bu-îurlar. Onlar orda makamlarına bakarlar.
Makamlarına kavuşmak için kıyametin kopmasını isterler. (Bu şehidin halidir)
Mümin kul ise öldüğü
zaman, Allah ona Cennet'den bir hırka ve Cennet reyhanlarından bir demetle iki
meleği gönderir. O melekler ona:
— Ey nefs~i tayyibe
rahat ve reyhana, sana kızmayan Rabbînin huzuruna çık. Ne iyi oldu ki geldin,
derler.
O da, bildiğiniz en
güzel bir misk kadar güzel bir koku gibi çıkar, Göğün etrafındaki melekler:
— Sübhânelallah bu gün yerden hoş, güzel bir
ruh gelmiş derler. Hangi kapıdan geçmek istese ona açılır. Hangi meleğin yanından
geçse ona rahmet okur, şefaat eder.
Sonra, Rabbine (Azze
ve Celle) götürülür. Melekler ondan önce secde ederler. Ve şöyle derler:
— Yâ Rabbi bu senin filan kulundur. Onun ruhunu
aldık. Sen onu daha iyi bilirsin. Allah onlara şöyle buyurur: Ona» «secdeye gitmesini
emredin^»
Bunun üzerine onun
ruhu hemen secdeye gider. Sonra Mikail çağırılır. Ona:
— Bu ruhu müminlerin ruhları içine bırak tâ
kıyamet gününde senden isteyin c ey e kadar onu muhafaza et, denilir.
Kabrinin yapılması
emredilir; eni yetmiş şu kadar, uzunluğu yetmiş şu kadar genişlenir. İçine
reyhan atılır. İpek döşenir. Eğer Kur'an'-dan beraberinde bir şey varsa onu
aydınlatır. Yoksa, güneş gibi gür bir ışık ona yaratılır. Sonra Cennette bakan
bir kapı ona açılır. Sabah akşam oturacağı yerine bakar.
Kâfir kul ise, Allah
onun ruhunu aldığı zaman, bütün sert şeylerden daha sert ve pis kokulardan
daha pis kalın bir örtüyü iki melek ile ona gönderir. Ona:
— Ey habis nefis! Cehenneme, azabı elime ve
sana gazap eden Rabbine çık. Ne pis bir gelişdir buîderler. Hiç birinizin
bulamadığı en pis bir İaşe kokusu gibi bir koku ondan çıkar. Göğün etrafındaki
melekler de:
— Sübhânallah yerden bir İaşe ve habis bir ruh
gelmiş. Ona göğün kapıları açılmıyor, derler.
Onun geriye
götürülmesi emredilir, kabri sıkıştırılır. Deve boynu gibi akrebler üstüne
doldurulur. Hiç bir kemiğini bırakmadan onu yerler. Sonra beraberlerinde
demirden tokmaklar olan kör sağır bir melek gönderilir. Kördürler, görmezler
ki acısınlar. Sağırdırlar işitmezler ki sesini dinlesinler, ona boyuna
vururlar, hırpalarlar. Kendisine Cehennemden bir kapı açılır. Ordaki sabah
akşam oturacağı yerine bakar. O da Allah'dan o durumun devam etmesini ister
ki, ötesindeki Cehennem ateşine girmesin.
İbn-i Ebi Şeybe,
«Musannef»de, Beyhaki ve Lalkai, Ebû Mı
Müminin ruhu en güzel
bir misk gibi çıkar. Onun ruhunu alan melekler onu göğe çıkartırlar. Gökler
önündeki melekler onu karşılarlar. «Kimdir bu beraberinizde?» derler. Onlar
«filan kişi» derler ve onu en güzel ameliyle anarlar. Ordaki melekler:
— Size de ona da Allah'ın selamı olsun! derler.
Sonra, ona göğün kapıları açılır, yüzü parlar. Yüzünde güneş gibi bir alâmetle
Allah'a varır.
Eğer kâfir ise ruhu en
kokuşmuş leş kokusu gibi çıkar. Onun ruhunu alan melekler onu göğe çıkartırlar.
Göğün önündeki melekler, onu karşılayıp «kimdir bu?» derler. Onlar «Filan
kişi» der ve onu en kötü ameliyle anarlar. Gökteki melekler:
— Öyle ise onu geri çevirin. Allah ona
zulmetmiş değildir, derler.
Ebû Musa el-Eş'âri, şu
âyeti de ilâveten okumuştur.
(Deve iğne deliğinden
geçmedikçe onlar Cennete giremezler.) [13]
Ebû Dâvud et-Teyâlisi
de aynısını rivayet etmiştir. Ontın rivayetinde şu kayıt da varmış:
«Amelinin yükseldiği
yerden o da yükseltilir.» Hadisin sonunda da,: '«kâfir geri çevirildikten
sonra, yerin en dip tabakasına götürülür,» diye kayıt edilmiştir.
îbn el-Mübarek,
«Zühd»de, Şemr bin Atiyye tarikiyle şunu rivayet etmiştir:
İbn-i Abbâs, Kâ'b
el-Ahbar'dan:
(Evet iyilerin kitabı
âla-yı illiyindedir [14]âyetini
sormuş|jDe-miş ki:
«Müminin ruhu
kabzedildiği zaman, göğe çıkartılır. Ona gök kapıları açılır. Melekler onu
müjde ile karşılarlar. Melekler onunla beraber Arşa kadar çıkarlar. Arşın
altından deri gibi bir kağıt çıkartırlar. O kağıt mühürlenir, yazılır. Sonra
Arşın altına konulur. Ki kıyamet gününde ehli necat olduğuna alâmet olsun.
İşte «iyilerin kitabı
âla-yı illiyindedir, bilir misin Ala-yı illiyin nedir? O yazılmış bir
kitaptır,»[15] mealindeki âyetlerin
mânâsı budur.
Ka'b, «fâcirlerin
kitabı Siccindedir.» [16] Mealindeki
âyette de şöyle demiş:
Fâcirlerin ruhları
göğe çıkartılır. Gök onları kabul etmez. Yere indirilirler. Yer de onları kabul
etmez. Yerin yedi kat altına konulur. Tâ siccine götürülür. Siccin İblisin
yastığıdır. Onun altından bir kitap çıkartılır. Mühürlenir yine o yastığın
altına konulur ki, kıyamet gününde helak olduğuna alâmet olsun. İşte:
«Bilirmisin siccin nedir,
o yazılmış bir kitabtır [17]
mealindeki âyetin manası da budur.
Abdullah bin îmam
Ahmed, Abdülaziz bin Rufey'den rivayet ettiğine göre şöyle demiştir.:
«Müminin ruhu göğe
çıkartıldığı zaman, melekler şöyle derler:
Bu kulu şeytandan
kurtaran Allah'ı teşbih ve tenzih ederiz. Acep nasıl kurtuldu
İbn-i Ebi Dünya ve ibn-i Ebi Hatem, şu âyet-i
kerime hakkında ibn-i Abbâs (Radıyallahû
anh)'dan şöyle dediğini rivayet etmişlerdir:
«Kimdir onu
yükselten,» mealindeki âyetten maksat: «Onu yükselten azap melekleri mi rahmet
melekleri mi» demektir» demiş.
İbn-i Ebi Dünya Yezid
Er'Rakkası'den «kimdir yükselten» âyeti
hakkında şöyle dediğini rivayet etmiştir.
Melekler birbirine
derler:
«O Ölünün ameli hangi
kapıdan yükseltiliyor ise ruhu da o kapıdan yükseltilir. (Yani eğer sevap
melekleri amelini kaydetmişler ise, rahmet melekleri ruhunu alır, yoksa aksine
olur.
Dahhâk'dan:
«İki durum birbirine
dolanırken» âyeti hakkında şöyle rivayet edil-» mistir:
İnsanlar onun bedenini
teçhiz ederken melekler de ruhunu teçhiz ederler bu iki teçhiz birbirine
karışır)
Ebû Nuaym, Muâviye bin
Ebî Süfyan'dan şöyle rivayet etmiştir:
Ben Resûlullah
(Sallallâhû Aleyhi ve SellemVden işittim şöyle diyor:
«Bir adam, kötülükleri
işlerdi ve zulmen, karşılığı olmadan doksan yedi cana kıymıştı. Çıkıp bir
kiliseye rast gelip:
— Ey rahip bir adam zulmen, karşılığı obuadan
doksan yedi cana kıysa tövbe edebilir mi? demiş.
Rahip :
— Hayır, deyince onu da vurup öldürmüş.
Sonra başka birisine
gitmiş. Ona diğer arkadaşına dediği aynı şeyi söylemiş. O rahip de, «sana tövbe
yoktur» deyince, onu da öldürmüş. Sonra başka bir rahibe gidip aynısını
söylemiş. O da tövbe yoktur deyince, onu da öldürmüş. Sonra diğer bir rahibe
gitmiş. Ona:
— Biri hiç bir kötülük bırakmadan hepsini
işlemiş. Zulmen yer-Mz olarak yüz kişiyi de öldürmüştür. Ona tövbe olur mu?»
demiş.
Rahip:
— Eğer Allah'a tövbe edene Allah tövbeni kabul
etmez, desem vallahi yalan konuşmuş olurum. Şu ilerde bir kilise var. İçinde
ibâ
det eden bir topluluk
var. Onlara git. Beraberlerinde Allah'a ibâdet et. O da tövbe ederek çıktı.
Yolun yarısına gelince Allah bir melek gönderdi. Ruhunu aldı. Hemen rahmet
melekleri ile azap melekleri hazır bulundular. Onun için münakaşaya düştüler.
(Yani hangileri onu alacaklarında ihtilafa düştüler.)
Bunun üzerine Allah,
bir melek gönderdi. Onlara:
— Hangi köye daha yakın ise, o ondandır. Mesafeyi ölçtüler. Tevbe
edenlerin köyüne bir, parmak ucu kadar daha yakın görününce mağfiret edildi
Bu hadisin aslı özetle
Ebû Said-i Hudri (Radıyallahûi ânhVdan
Buhari ve Müslim'de vardır. Ve onda şu ilave de vardır: :
Allah o köye
yaklaşmasını emretti. Diğerine de uzaklaşmasını emretti. Onu ondan
uzaklaştırdı.
Ayrıca, bu hadis Ebu
Amr, Mıkdam bin Ma'dıkerip ve Ebû Hü-reyre hadisinde de nakledilmiştir.
Said bin Mansûr kendi Sünen»inde ve ibn-i Ebi Düiiya lîasan (Radıyallahû
ahh) 'dan şöyle dediğini rivayet etmişlerdir
Mümin ölüme yaklaştığı
zaman, beşyüz melek yanında hazır bulunurlar; ruhunu alır, dünya semâsına
çıkartırlar. Geçmiş ölülerin ruhları onu karşılarlar. Ondan bazı şeyleri sormak
isterle^.
Melekler onlara:
— Buna yumuşak davranın çünkü o büyük bir
sıkıntıdan çıkmıştır, derler. Sonra kişi kardeşinden ve arkadaşından soruncaya
kadar ondan sorarlar.
O, onlara:
— Sorduklarınız sizin bildiğiniz gibidir, der.
Ondan önce ölen birisinden sorduklarında;
— Size gelmedi mi o? der, onlar
—Öldümü ki?
derler.
— Evet, vallahi öldü, der. Onlar belki de anası
Cehenneme gitmiştir. Ne kötü anadır. Ve ne kötü mürebbiyedir. O! derler, îbn-i
Ebi Dünya, İbrahim en-Nehai'den rivayet ettiğine göre le demiştir:
__Bize ulaştı ki,
mümin ölümü anında. Cennet kokusuyla ve Cennet reyhanı (çiçekleriyle)
karşılanır, ruhu kabzedilir. Cenneİ ipekleri içine konulur. Sonra, o kokudan
üzerine serpilir. Sonra o reyhanlarla dörülür. Sonra, rahmet melekleri, onu
illiyin dereceleri (en yükseklerin) içine koyuncaya kadar yükseltirler.
îbn-i Ebi'-Şeybe
Musannef'te Ebû Hüreyre (Radıyallahû
anh)'--dan şöyle dediğini rivayet etmiştir.
Mümin, müjdeyi
görmedikçe ruhu kabzedilmez. Ruhu kabzedilinçe ins ve cinden başka küçük büyük
her canlı onun sesini işitecek şekilde bağırır:
Beni, rahmet edenlerin
en rahmetlisi olana çabuk götürün. Tahtına (tabutuna) konulduğu zaman ne çok
yavaş gidiyorsunuz der. Kabrine konulduğu zaman oturtulur. Allah'ın ona
Cennette hazırladıklarını görür. Bu ara kabri hoş ve güzel kokular reyhan ve
misk ile doldurulur. Bunun üzerine:
—Yâ Babbi beni
hazırladıklarına yaklaştır. Onat
— Daha zamanı gelmedi.
Yetişmeyen kardeşlerin vardır. Sen şimdi gözlerin dinsin diye yat, denilir.
Ebû Hüreyre dedi ki
Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, o öyle tatlı ve kısa bir
uyku uyur ki, doymuş ve vücudu sağlam, genç, ne erkek, ne kız, hiç kimse Öyle
bir uykuyu hiç uyumamıştır.
O kısa uykudan sonra
kıyamet gününde başmı müjdeye kaldırır.
i ibn-i Merdüveyh, ve
ibn-i Mende, cidden zaif bir senedle ibn-i Abbâs (Radıyallahû anhümal'dan
Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve SellemVin şöyle dediğini rivayet etmişlerdir:
Her can, Cehennem ve
Cennetteki yerini görmedikçe dünyadan ayrılmaz. Bu can ayrılmasında, melekler
etrafında, üd taraftan saf olurlar. O melekler doğu ve batının arasını
dolduracak şekilde dizilirler. Yüzleri sanki birer güneştir. O, onlara bakar.
Ve onlardan başkasını görmez. Habluki siz onun size baktığını görürsünüz.
O meleklerin, her
birisinin beraberinde kefen ve ilaçlar vardır. Eğer mümin ise, onu cennetle
müjdelerler. Ve ona:
Ey nefs-i tayyibe,
Allah'ın rızasına ve cennetine çık. Allah'ın sana hazırladığı ikram, sana
dünyadan daha hayırlıdır. O melekler ona müjde vermekten hiç ayrılmadan
etrafını sararlar. Onlar ona, annenin çocuğuna olan şefkatinden daha fazla
şefkatlidirler.
Sonra ruhunu mafsal ve
tırnaktan çekerler. Onlar birer birer ölürler. Ve ölüm ona kolay gelir. Sonra
ruhu çeneye ulaşır.
O melekler; hangisi
ruhunu alacak diye yarışırlar ve ölüm meleği onun ruhunu almayı üstlenir.
Sonra, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) :
«Söyle size müekkel
kılman ölüm meleği sizin ruhunuzu hhr» mealindeki âyeti okudu ve şöyle devam
etti i
«O ölüm meleği beyaz
kefenlerle onu karşılar. Sonra onu kucaklar. Onun, ona sahip çıkması ananın
çocuğuna sahip çıkmasından daha fazladır.
Sonra o ruhtan misk
kokusundan daha hoş bir koku dağılır, (etraftaki) melekler onu koklarlar;
onunla müjdelenirler ve «merhaba ey güzel koku! Çıktığın cesed ve ruha
rahmetler insin» derler. Ve onu Allah katma çıkartırlar. Allah'ın havada, ancak
onun bileceği mahlukatı vardır. O ruhtan miskten daha güzel olan koku, onlara
da dağılır. Onlar da ona rahmet duasını okurlar ve onunla müjdelenirler.
Onlara gök kapılan
açılır. Melik-ül-Cebbar olan Allah'a götü-rülünceye kadar her gökteki her bir
melek ona rahmet duasını okur. Allah katma götürüldüğünde Allah ona:
«Ey nefs-i tayyibe
merhaba. Sana ve ondan çıktığın cesede. al ah bir şeye merhaba dedi ise her şey
ona merhaba der, Ve her zorluk ondan gider. Sonra Allah o nefs-i tayyibe için
der i
Bunu Cennete koyun ve
ona Cennetteki yerini gösterin. Ona hazırladığım ikram ve nimetleri ona
arzedin. Sonra onu yere götürün.
Çünkü ben şuna
hükmetmişim: Onları yerden yarattım. Ve ona iade edeceğim ve bir daha onları
ondan çıkartacağım, (âyet meali) Nefsim
kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, o, vücuttan çıkmayı istemediğinden
daha fazla (Cennetten) çıkmak
istememektedir. Ve şöyle der:
— Beni nereye götürüyorsun? İçinde olduğum
cesede nü?
Melekler
— Biz buna memuruz. Bu senin için gerekli bir
şeydir, derler. Yıkanması ve tekfini bitecek bir müddet içinde onu indirirler.
Ve o ruhu,!! cesedi ve kefeni içine korlar.
îbn-i Ebi Hatem, Sûdi'den şöyle dediğini
rivayet etmiştir
«Kâfirin ruhu alındığı
zaman, yer melekleri o göğe yükselinceye kadar onu döverler. Göğe ulaştığı
zaman, gök melekleri onu döverler. Bunun üzerine yere iner. Yine yer melekleri
onu döverler.Yükselince dünya göğünün melekleri onu döverler. En sonunda es-fel-i
sâfiline iner.
îbn-i Ebi Şeybe,
Rebi'-bin Hiraş'tan şöyle dediğini rivayet etmiştir:
Bana geldiler.
Kardeşin öldü, dediler. Ben hızla geldim, elbisele rîyle örtülmüştü. Ben onun
başında ona mağfiret talep edip «înna \ Hilah ve inna ileyhi râciun- derken
yüzünü açtı ve «Esselâmu aley- j küm» dedi. Biz:
«Aleykum selam
Subhanallah» dedik. O:
«Sübhânallah! Ben
sizden sonra, Allah'a vardım. Hoş bir ortam ve reyhanlar, kızmayan bir Allah'la
karşılaştım. Altın sırmalı, ipek; kumaşları bana giydirdi. Durumum sizin
zannettiğinizden daha ko-j lay olduğunu gördüm. Fakat siz güvenmeyin. Ben
Rabbimden size' haber vermek ve müjdelemek için izin aldım. Beni Resûlullah'a
gö- Çünkü ben ona kavuşmadan gitmeyeceğini bana söz verdi dedi sonra yerinde
söndü, töldü).
Ebû Nuaym Rabi'den
rivayet ettiğine göre şöyle demiştir: «Biz dört kardeştik. Rabi' kardeşim en
fazla namaz kılan ve ei
fazla oruç
tutanımızdı, öldü. Biz onun etrafında iken yüzünü açtı ve «Esselamü aleyküm»
dedi. Biz:
«Ve aleykum selam, ölümden
sonrada mı konuşursun?» dedik. O:
«Evet ben sizden sonra
Rabbime kavuştum. Gazaplı olmayan bir Rable karşılaştım. Beni revh ve reyhanla
altın simli ipek kumaşlarla karşıladı. İşte, Ebu'l-Kasım (Sallallâhû Aleyhi ve
Sellem) namazımı kılmayı bekliyor. Beni acele ona götürün ve geciktirmeyin»
dedi ve söndü.
Bu söz Âişe
(Radıyallahû anhâ)'ya iletilmiştir. Demiş ki, «Ben Resûlullah (Sallallâhû
Aleyhi ve Sellem) 'den işittim ki diyor:
«Ümmetimden bir adam
ölümünden sonra konuşacaktır»
Ebû Nuaym demiş ki; «Bu
meşhur bir hadistir.» Beyhaki de «De-iail»de rivayet etmiş. Sahihtir,
sıhhatinde hiç bir şüphe yoktur» demiş.!
Cüveybir, Tefsirinde
İbban bin Ayyaş'tan bu hadisi rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
«Muverrik el-Aclin'in
vefatı anında hazır bulunduk. Üstü örtülüp bu öldü dediğimiz an, gördük ki,
baş ucundan tavanı aşan bil nur yükseliyor. Sonra ayak ucundan evvelki nur gibi
bir nurun yükseldiğini gördük. Daha sonra vücudunun ortasından bir nurun yükseldiğini
gördük. Biraz bekledik sonra o, yüzünü açıp dedi ki:
«Bir şey gördünüz mü?
Biz «Evet» dedik, gördüğümüzü ona söyledik. O, «gördüğünüz o nur Secde suresi
idi. Ben onu her gece okurdum. Baş ucumda gördüğünüz nur. Secde suresinin ilk
14 âyeti idi. Ayak ucunda gördüğünüz nur ise son 14 âyeti idi. Ortamdan yükselen
nur, ise Secde âyetinin kendisi idi, yükselip bana şefaat diledi. Tebâreke
suresi yanımda kalıp beni koruyordu» dedi. Sonra teslim oldu.
îbn-i Ebi Dünya
«Ölümden Sonra Yaşayanlar» adlı kitapta geçen hadiseyi başka bir yolla
Muverrik el-Acli'den rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
Kendinden geçmiş bir
hastayı ziyaret ettik. Başından tayanı aşan bir nurun yükselip gittiğini
gördük. Sonra evvelki nur gibi göbeğin» den bir nurun yükselip gittiğini, daha
sonra evvelkilere benzeyen bir nurun ayaklarından yükseldiğini gördük.
Sonra ayılch. Biz ona
dedik:
— Senden çıkan şeyi biliyor musun? O;
— Evet, dedi. Başımdan yükseldiğini gördüğünüz
nur, Elif Lani Mim Tenzil suresinin ilk 14 ayeti idi. Göbeğimden çıkan nur ise
Secde âyeti idi. Ayaklarımdan yükselen nur da Secde sûresinin sonu idi. Bana
şefaatta bulunmak üzere gittiler.
Tebâreke suresi
yanımda kaldı, beni koruyordu. Ben Secde ve Tebâreke sûrelerini her gece
okuyordum.
Yine ibn-i Ebİ Dünya
ve ibn-i Sâd başka bir yolla Sabit ve Öe-nâni'den rivayet ettiklerine göre;
Sâbitu'l-Benâni ile
başka bir adam Mütref bin Abdullah bin eş-Sağiri'yi hastalığından dolayı
ziyaret ettiler. Kendisinden geçtiğini gördüler.
Sabit dedi:
«Ondan üç nurun
yükseldiğini gördük. Başından, ortasından ve ayaklarından birer nur yükseldi.
Bu durum bizi korkuttu. .Ayüdığı zaman ona dedik:
— Bizi korkutan bir şey gördük, ve gördüğümüzü
ona açıkladık.
O:
— Siz gördünüz mü? dedi. Biz»
— Evet, dedik
Dedi ki:
'
— O nur Elif Lam'dı. 28 ayettir. îlki başımdan,
ortası göbeğimden, sonu ise ayaklarımdan yükseldi. Şefaat dilemeğe gittiler.
Bu yanımdaki ise Tebareke'dir. Beni koruyor. Sabit dedi ki: «O adam bunu
söyledikten sonra hemen Öldü.» (Allah rahmet etsin)
Ebu'l-Hasan bin
es-Sürri «Kerâmatül-Evliya» kitabında Abdur-rahman bin Zeyd bin EslenVden
rivayet ettiğine göre o, şöyle tniştir:
İbnü'l-Münkedir
kendisiyle beraber bir nur görüyordu. Sekeratı anında ona denildi: İşte bu,
hayatta iken gördüğün nurdur. İbnu'l-Münkeder «Evet o nur budur» dedi.[18]
İbn-i Ebi Dünya Hars
el-Ganevi'den rivayet ettiğine göre O, şöyle demiş:
Rebi' bin Hiraş
varacağı yeri bilmeyinceye dek, dişleri görünecek şekilde gülmeyeceğine yemin
etti. Ve hiç gülmedi, ancak öldükten sonra güldü.
Rebî'in kardeşi Rib'i
de kendisinin Cennetlik veya cehennemlik olduğunu bilmeyinceyedek gülmeyeceğine
dair yemin etti.
Haris demiş:
Rabi'nin cenazesini
yıkayan gasil bize şöyle söyledi: Biz onu yıkarken, yıkanması bitinceye kadar
o, tahta üzerinde hep gülüm-Süyordu. Muğire
bin Haleften şöyle rivayet edilmiştir:
Beycan'ın kızı Rû'bete
öldü. Onu yıkayıp kefene sardılar. Sonra kımıldanıp etrafındakilere baktı ve
şöyle dedi:
«Size müjde! Ben
vakıayı sizin korkuttuğunuz şekilden daha kolay buldum. Ve anladım ki, şıla-i
rahmi kesen, içki içen ve müşrik olan Cennete girmez.
Halef bin Havşeb'den
rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:
Medâin'de bir adam
öldü. Üstünü örttüler. Üstündeki örtüyü kımıldatıp yüzünü açtı ve «Bu mescidde
sakallarına kma sürüp Ebu Bekir ve Ömere lanet okuyan onlardan tebrie edenler
var. Ruhumu almaya gelen melekler de o kişileri lanetleyip onlardan tebrie ederler»
dedikten sonra Ölü haline döndü.
Ibn-i Ebi Dünya başka
bir yolla Abdülmelik bin Ümeyr ve Ebi'l4 Hatib Beşir'den bu hadisi şöyle
rivayet etmiştir:
«Medâinde bir ölüye
vardık. Karnı üzerine kerpiçler konulmuştu. Ona baktığımızda aniden yerinden
sıçradı, karnı üzerindeki kerpiçler yere yuvarlandılar. «Yaşasın Cehennem!
yaşasın Cehennem!» diye bağırıyordu.
Arkadaşları geri
çekildiler. Ben ona yaklaşıp:
— Neyi gördün, halin
nedir? diye sordum.
O dedi ki:
— Ehli küfeden bâzılarına arkadaş oldum. Ebâ
Bekir ile Ömer'e sövmek üzere beni kendi fikirlerine çektiler.
Ben ona:
— İstiğfar et, bir daha yapma, dedim. Ceva'ben:
— Artık fayda vermez. Bizi Cehennemdeki yerimize
götürdüler! Bana yerimi gösterdiler. Sonra bana, «Dünyadaki arkadaşlarına dönjj
gördüklerini onlara ilet, sonra eski haline dön,» dediler.
Ravi diyor ki: «Sözünü
bitirip bitirmediğini bilemiyorum, eski! ölü haline döndü.
îbn-i Asâkir Ebû
Ma'şere'den rivayet ettiğine göre O, şöyle de miş:
. :
Medine'de yanımızda
bir adam öldü, yıkanmak İçin tahtaya konulduğunda, doğrularak oturdu. Ve elini
gözlerine uzatarak, «Cehennemde Abdul Melik bin Mervan ile Haccac-i Zalimin
bağırsaklarının yere döküldüğünü gözlerim görüyor, gözlerim görüyor, gözlerim
gö-wiyor» dedikten sonra tekrar ölü olarak tahta üzerine uzandı.
Ibn-i Asakir ve Ibn-i
Ebi Dünya Zeyd bin Eslem'den rivayet ettiklerine göre §öyle demiştir:
Misver bin Mahreme
kendisinden geçti. Sonra ayıldı ve Allahdan başka ilah olmadığına, Muhammed
(Sallallâhû Aleyhi ve Sel-lem)'in Allah'm elçisi olduğuna ve Abdurrahman bin
Avf'uı ruhu
alayı ilIİyyinde,
Abdülmelik ile Haceac-ı Zalimin bağırsaklarının ateşte süründüklerine şehadet
ediyorum dedi.
Bu vak'a Abdülmelik
ile Haccac'm hilafetleriden çok önce oldu.
Çünkü Misver hicri 64
senesinde Yezid bin Muâviye'nin ölüm haberinin geldiği günde Mekke'de vefat
etti. Haccacın valiliği ise 70'ten sonra idi.
îbn-i Ebi Dünya
müttehem bir senedle Ebu Hüreyre (Badıyallâhü anh)'dan rivayet ettiğine göre
şöyle demiştir: Bir hastamızın
etrafında oturmuşken bir damar dahi hareket etmez şekilde aniden hareketi
kesilip durdu. Üstünü örttük, gözlerini kapattık. Kefen, sabun ve yıkanma
tahtasının getirilmesini istedik.
Yıkanması için
gittiğimiz zaman kımıldandı. Biz Sübhanellah seni öldü zannettik. O:
— Ben öldüm, kabrime götürüldüm, güzel yüzlü
iyi kokulu bir adam beni lahdime bıraktı ve lahdimi kağıtla sardı. O anda pis
kokulu siyah bir kadm geldi. Vallahi bahsinden utandığım bâzı şeyleri sayarak
bu filan şeyin sahibidir, filan işi yapandır, diye sıraladı. Öyle utandım ki
sanki şimdi o işten kalkmış gibi kendimi hissediyorum.
Ben o adama: «Allah
rızası için beni bu kadınla başbaşa bırakma. (Bana yardım et) dedim.»
Kadm dedi: .
— Gel seninle muhakeme olalım; Biz geniş bir
yere gittik. İçinde gümüşten yapılmış bir oturak vardı, öbür tarafında bir
mescid vardi. İçinde bir zât namaz kılıyordu. Nahil sûresini okurken bir yerindje
tereddüt edip çıkaramadı, ben âyeti önüne atarak yardım ettim. Bana dedi:
|
— Bu sûre sende mi
— Evet, dedim.
O «nimetler süresidir»
deyip yakınında bulunan yastığı kaldırdı, oradan bir sahife çıkardı, sahifeye
baktı. O sahife siyahlığa büründü. Ve «Bu adam şunu yaptı, şunu yaptı diye
kötülüklerimi zikretti. Güzel yüzlji adam da (sahifeye karşı) iyiliklerimi
sayıp şu hesanatlan işledi, diye mukabelede bulundu.
O adam dedi ki:
— Bu nefsine zulüm etmiş bir insandır. Amma
Allah (Celle Celâlühü) onu af etmiş, Bunun, eceli daha var. Bunun eceli
pazartesi günüdür.
(Vakıayı geçiren adam)
dedi:
«Bakın eğer ben
pazartesi günü ölürsem. Gördüğüm affı bana temenni edin. Eğer ölmezsen hastalıktan
dolayı geçirdiğim bir cinnet telakki edin.»
Ravi diyor ki:
«Biz pazartesiyi
bekledik ikindiye kadar sıhhati yerinde idi. Sonra ecel erişti ve öldü. (Allah
rahmet etsin.)
îbn-i Ebi Dünya, Ata
el-Horasani'dan rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
«Benî israil'den bir
adam kırk sene hakimlikte bulundu. Seke-ratta iken, ben bu hastalığımla
Öleceğimi zannediyorum, eğer ölür-sem cenazemi dört beş gün yanınızda bekletin.
Eğer bir şey görürdeniz sizden birisi çağırsın» demiştir.
Öldüğü zaman bir tabuta
konulmuş, üç günden sonra ondan kötü bir kokunun geldiğini görmüşler. Onlardan
biri çağırarak; «Nedir bu pis koku ey falan?» demiş.
(Allah'dan) onun
konuşmasına izin verilmiş ve şöyle demiş: «İçinizden kırk yıl kadılığa baktım.
Hiç bir hükümde şüphe etmedim. Ancak bir gün bana iki adam geldiler. Birisine
karşı sevgim vardı. (Ondan dolayı âdil davranmadım) Ona iyi kulak verdim. Öbürüyle
hiç ilgilenmedim. îşte bu kerih koku o hatalı hareketimden-dü\» demiş. Allah
bir daha onu uyutup öldürmüş.
îbn~i Asakir çeşitli
yollarla Kurre bin Halid'den rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
«Bizden bir kadın öldü. Yanaklarından çıkan terden dolayı yedi gün defin
edilmedi. Sonra konuştu:
«Cafer bin Zubeyir ne
yapmış» dedi. Cafer bin Zübeyir ise geçen o yedi gün içerisinde ölmüştü.
Ben:
— Cafer öldü, dedim.
Kadın:
— Vallahi ben Onu yedinci semada meleklerin
onunla,birerlerine müjdeleştiklerini gördüm.
Kefen içinde, olduğu
halde onu tanıdım. Melekler: «İyi bir
kul geldi, iyi bir kul geldi» diye tekrarlıyorlardı, d(
Ibni Ebu Dünya, Salih
bin Yahya'dan rivayet ettiğine göre demiştir:
«Benim bir komşum bana
nakletti ki bir adam ruhuyla yükselmiş (Yani vefat etmiş). Ameli kendisine arz
edilmiş. Demiş ki:
«İstiğfarla nedamet
ettiğim günahlarımın affa uğradığını, tevbe İle nedamette bulunmadığım
günahlarımın sabit kaldığını gördüm. Hattâ yerden kaldırdığım bir nar tanesi
nedeniyle bana bir sevabın yazıldığını; bir gece namaz kılmak için kalkmıştım,
sesimi yükselterek bu nedenle uyanan bir komşunun kalkıp namaz k il m ası y t
a bana bir sevabın yazıldığını ve bazı kişilerin hatm için bir miskine verdiğim
bir dirhemin ne aleyhimde ne de lehimde yazılmadığını» gördüm.
îbni Asakir, İbni
el-mâcişûn'dan rivayet ettiğine göre şöylemiş:
Ebî Mâcişun vefat
etti. Yıkanma sehpasına konuldu. Etrafını boşaltın dedik. Sonra yıkayıcı
geldi, ayaklarının altında bir damarın attığını gördü. Bu nedenle defin
edilmesini erteledik.
Üç gün sonra düzelip
oturdu ve:
— Bana çorba getirin, dedi. Kendisine çorba
getirildi ve içti. Biz ona:
— Gördüklerini bize söyle, dedik. O:
— Evet, ben öldüm. Bir
melek ruhumu alıp yükseldi. Birinci semaya gittik. Kapıyı çaldı, kapı bize
açıldı. Tâ yedinci semaya kadar öyle gittik. O zaman benim için meleğe: «Bu
kimdir?» dediler.
O, «bu mâcişunadur»
dedi. «Öyle ise ona müsaade yok. Onun da-
ha bu kadar ömrü
vardır. Sonra melek aşağıya indi. Ve ben Peygamber (Sallallâhû Aleyhi ve
SellemVi gördüm. Ebu Bekir'i, sağında; Ömer'i solunda, Ömer bin Abdulazizi ise
Önünde gördüm.
, Beraberimde olan melekten sordum:
— Kimdir o peygamberin önünde? Bana:
— Sen onu tanımıyor musun? dedi. Ben kesin
Öğrenmek istedim, dedim.
O:
Bu zât Ömer bin
Abdülaziz'dir, dedi. Ben:
— O peygambere daha mı yakındır? dedim. Melek:
— Evet, çünkü o zülüm zamanında adaletle hüküm
etti. Hz. Ebu Bekir ile Hz. Ömer Hak zamanında hakla amal ettiler. (Onun için Ömer bin Abdülaziz Resûlullah'a
daha yakın oturduğunu görüyorsun).
İbn-i Ebi Dünya ve
Hakim Müstedrek'inde İmam el-Beyhaki De-lailü Nübüvet'te ve ibn-i Asakir
çeşitli yollarla İbrahim bin Avf (Ra-dıyallahû anh) 'dan şöyle rivayet
etmişlerdir:
Abdurrahman bin Avf
(Radıyallahû anh) hastalandı, kendimden gieçti.
Etrafındakiler ruhu
teslim ettiğini zan ettiler. Elbise ile üstünü örttüler. Sonra ayıldı ve dedi:
«Bana çok şiddetli iki
melek geldiler.» Aziz ve Emin olan Allah'ın huzurunda hesap vermek için gidelim,»
dediler. Beni alıp götürdüler. Onlardan daha şefkatli, daha merhametli iki
melekle karşılaştılar:
— Bunu nereye
götürüyorsunuz, diye sordular.
— Bunu Aziz ve Emin olan Allah'ın huzurunda
muhakeme et meye götürüyoruz, dediler.
— Bırakın bunu. Bu daha annesinin rahminde iken
saadetle müjdelenmiş bir insandır, dediler.
Ravi diyor ki:
«Abdurrahman bin Avf bir ay daha yaşadı, sonra vefat etti.»
Ebû Bekir eş-Şâfii
(İbrahim bin Gaylan'ın hadisleri içinde) Selâm bin Selâm'dan rivayet ettiğine
göre şöyle demiştir:
Fâzıl bin Atiye ile
bir. deve üzerinde Mekke'ye kadar gittik. Ger ce Feyde denilen yere varınca
beni uykudan kaldırdı.
— Buyurun, dedim.
— Sana vasiyet etmek isterim, deyince ben:
— Senin bir şeyin yok (sıhhatin yerindedir) dedim. O»
— Rüyada iki melek bana göründü. Senin ruhunu
kabz etmeye emrolunduk... dediler.
Ben onlara:
— Hacc farizemi İfa
etmeye kadar bana mühlet verseydiniz (iyi olurdu? dedim.
Onîar:
— Allah senin Haccını (yapmadan) kabul
etti. Sonra biri diğerine: «Şehadet ve
orta parmaklarını aç- dedi. İki
parmaklarının arasında
iki elbise göründü. Yeşillikleri sema ile zemin araşma aksetti.
Bana dediler: «İşte bu
senin kefenindir». Sonra o kefeni iki parmağı araşma bıraktı.
Ravi diyor ki:
«Arkadaşım eve varmadan vefat etti.» (Allah rahmet etsin.)
Said bin Mansûr
Sünen'inde dedi ki; Sufyan Ata (Radıyallahû anhVdan rivayet ettiğine göre şöyle
demiştir:
S elman bir misk elde
etmişti. Emaneten eşine vermişti. Seke-ratta iken, eşine emaneten sana verdiğim
misk nerdedir? diye sordu. Eşi «işte budur» cevâbını verince «ona biraz su
ilâve et. Yatağımın etrafına serp. Zira yemeyen, içmeyen Allah'ın mahlûkları
yanıma gelecek. Onlar da o kokudan istifade etsinler» dedi.
îbn-i Ebi Dünya, Sbu
Bekreteden rivayet ettiğine göre şöyle demiş:
Kişi ölüme yaklaştığı
an meleklere «başım koklayın» denilir.
Melek «başında Kur'an
kokusunu» duyuyorum» deyince «kalbini kokla» denilir. Melek:
«Kalbinde oruç
kokusunu hissediyorum» deyince; ona «ayaklarını kokla» denilir. O;
«Ayaklarında kıyam
kokusunu hissediyorum,» deyince diğeri:
Bu nefsini korumuş
Allah'da onu korumuştur» der.
Ebû Nuaynı Süfyan'dan,
o da Ebu Hind'den rivayet ettiklerine, göre; Ebû Hind veba hastalığına tutulmuş
ve bayılıp kendisinden geçmiş, sonra ayılmış ve demiş ki:
Bana iki melek
geldiler. Biri öbürüne:
— Bunda ne görüyorsun, diye sordu.
— Ben bu adamda teşbih, tekbir, camiye doğru
attıkları odunlar ve Kur'an'dan bir kısım
âyetleri görüyorum, dedi... O
bütün Kurfan-ı ezberleyememîşti.
îbn-i Ebi Dünya,
«Ölümden Sonra Yaşayanlar» adlı kitapta, Dâ-vud bin Ebu Hind'den rivayet
ettiğine göre; ö şiddetli bir hastalığa giriftar olmuş ve şöyle demiş:
:
«Ben iri yapılı
Hindistan fakirlerine benzeyen birinin geldiğini gördüm,» Onu gördüğüm zaman
«înnalillah» dedim.
— Ruhumu alacaksın? Ben kâfirmiyim? İşittim ki
kâfirlerin ruhlarını siyah melekler alırlar, dedim.
Ben o halde iken damm
yanldığını gördüm. Gök göründü. Sonra beyaz elbiseli biri geldi. Arkasında
başka biri daha geldi. Daha önceki siyah kişiye bağırdılar.
Siyah uzaktan bana
bakarak uzaklaştı. Onu kovuyorlardı. O beyaz elbiselilerden biri başucuma
oturdu. Öbürü ayak ucumda oturdu. Başınım yanmdaki ayaklarımın yanında oturana
«ayaklarına dokun» dedi. Ayaklarımın parmak aralarına dokundu. «Bu ayakla çok
camiye gittiğini görüyorum» dedi.
Ayaklarımın yanındaki
bu sefer başucumda durana -kafasın
dokun» dedi. O, başıma, çenelerime hafifçe elini sürdü. «Hâlâ Allah'ni zikriyle
rutubetlidir» dedi.
Lalkai «Sünnet» te
Evzai yoluyla Kasım bin Muhaymere'den vâyet ettiğine göre şöyle demiştir:
Ebû
Kulabetül-Cürmi'nin kardeşinin bir oğlu vardı. Her ha şeyi irtikap ediyordu.
Sekeratı anında kartal kuşuna benzeyen iki beyaz kuş geldiler. Evin penceresine
kondular. Biri ötekisine «in onu teftiş et» dedi. Biri pençesiyle karnına
daldı. Bu vakayı Ebu Kulabe de görüyordu. Sonra karnını teftiş eden kuş
pencereden bekleyen arkadaşına «Allâhû Ekber» «Sen de in ben bu karında bir
tekbir buldum. Bu, Antakya suru üzerinde Allah için bir tekbir getirmiştir dedi.
Kuşlar bir beyaz bez
çıkardı, ruhunu ona sardılar. Onu yüklendiler gelip Ebu Kulabeye «Ey Eba
Kulabe! Yeğeninin yanına gel. Onu defnet. O Cennet ehlindendir, dediler.
Ebu Kulabe'nin halk
içerisinde sözü geçerli idi. Gördüklerini halka anlattı. Neticede cenazesi
üzerinde görülmemiş bir halk topluluğu oluştu.
Hâkimi, Tirmizi
«Nevadürü'l-Usûl»da Nadir bin Ma'bed tarikiyle Ebu Kulabe'den naklen şöyle
dediğini rivayet etmiştir:
«Günahlardan
çekinmeyen, kardeşimin bir oğlu vardı. Şiddetli şekilde hastalandığında onu
sormaya gitmedim. Sekerata düştüğü an, «kardeşimin oğludur. Ne olduğu Allah'a
kalsın,» diyerek (yanma gittim). O gece yanında kaldım.
O anda yanlarında
balta bulunan, iki siyah kişinin tavandan indiklerini gördüm,- biri ötekisine:
«Bu adama bak hayır
alâmetlerini görebiliyor musun?» dedi. Diğeri kardeşimin oğluna yaklaştı.
Kafasını, karnını, daha sonra ayaklarını kokladi ve döndü, arkadaşına şöyle
dedi:
«Başını kokladım,
Kur'an'dan bir şey görmedim. Karnını kokladım, bir gün bile oruç tuttuğunu
görmedim. Ayaklarına baktım. Gece ayağa kalkıp namaz kıldığını görmedim.»
Ebû Kulâbe devamında
şöyle söyledi:
Sonra öbürü geldi.
Başını, karnını, daha sonra ellerini ve ayaklarını kokladı. İşitiyordum ki
Melek: «Bu acaip bir şeydir. Bu ümmeti Muhammed (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem)
den yazılı. Amma hiç bir hasletlerine sahip değil,» diyordu.
Sonra gördüm ki o
melek yeğenimin ağzım açıp dilini çıkardı. Bir taraf mı tutup sıktı ve şöyle
dediğini işittim:
«Allâhu Ekber.
Antakya'da halisen bir tekbir getirdiğini buldum. Ondan dolayı misk kokusu geliyor.»
Sonra ruhunu aldı ve
gitti. Kapıda bekleyen o siyahlara «siz dönün, sizin bu adama müdahaleye
yetkiniz yoktur» dediğini işittim.
Sabah olunca Ebû
Kulâbe halka bu vakayı anlatmış. Ona «Antakya'da mı? O tekbiri getirmişti
sorulunca.» Ebû Kulâbe «Allah'a yemin ederim ki ben meleğin ağzından
Antakya'dan başka bir şey işitmedim» deyince halk hızla cenazenin defnine
koşmuşlar.
Lalka-i «Müsned»de
Meymun el-Murâdi'den rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
Yanımızda fâsık biri
vardı. Ölünce herkes ondan kaçtı. Yol üstüne attılar. Ben oturdum onun için
biraz düşünceye daldım. Başımı çevirince iki beyaz kuşun yan yana olduğunu
gördüm*
Biri ötekisine dedi:
— Bak buna hayırdan bir şey bulabilir misin?
Ağzından girip
arkasından dışarı çıktı, hiç bir şey görmediğini söyledi. Öbürü:
— Acele etme, dedi.
Bu sefer o karnına
girdi. Ayaklarından çıkınca «Allahü Ekber» dedi. Ciğerine yapışmış bir kelime-i
tevhid var. O, kelime-i şehadet getiriyor, dedi.
Bunun üzerine ben
halka gelin (Bunu defin edin, bu ehl-i necattır) dedim.
îbn-i Ebi Dünya ve
îbn-i Asakir Şehr bin Havşeb'den şöyle dediğini rivayet etmişler:
Dininde müttehem,
kardeşimin bîr oğlu vardı. Onunla bir gazaya gittik, hastalandı. Bir manastıra
girdik. Ben namaz kılmaya kalktım. Birden Manastıra iki siyah, iki de beyaz
melekler indiler. Beyazlar, sağına, siyahlar soluna oturdular. Beyazlar
elleriyle ona dokundular. Siyahlar itiraz edip «bu bizim hakkımızdır» dediler.
Beyazlar «Hayır asla hakkınız değildir» dediler.
Biri parmaklarıyla
dilini çevirdi:
— «İşte Allahü Ekber, buna bakmak! Bizim
hakkımızdır. Bunda Antakya fethi gününde getirdiği bir tekbir vardır,» dedi.
Şehr ibn-i Havşeb
dışan çıkıp bunu halka söyleyince herkes namazında hazır bulunmuştur.
Taberani Kebir'de
Sâ'dın kızı Meymune (Radıyallahû anhâ)'dan şöyle dediğini rivayet
etmiştir:
— Ey Allah'ın Resulü cünub adam uyuyabilir mi?
dedim. Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve
SeUefm) :
— Cünübün yıkanmadan uyumasını sevmem, dedi.
Çünkü körkarım kî cünüb olarak Ölüp Cibril yanma inmez, diye buyurdu.
îbn-i Ebi Dünya
«Sekeratta Olanlar» kitabında Mekhûl'ün tarikiyle Hz. Ömer (Radıyallahû anh)
'dan şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Ölülerinizin yanında
hazır bulunun. Onlara (Allahı) hatırlatın.
Çünkü Onlar,
görmediğinizi görürler.
İbn-i Ebî Hatem Saîd
bin Mansûr ve Mervizi, Hz. Ömer (Radıyallahû anh) 'dan rivayet ettiklerine
göre şöyle buyurmuştur:
Ölülerinizin yanından
ayrılmayın, kelime-i tevhidi onlara telkin edin, çünkü onlar görürler. Onlara
söyleyince işitirler.
Said bin Mansur kendi
«Sünen»inde ve Mervizî Mokhul'ün yoluyla Hz. Ömer (Eadıyallahû anhî'dan rivayet
ettiklerine göre şöyle demiş:
Ölülerinize kelime-i
tevhidi telkin edin. Ehl-i taat olan ölülerinizden duyduğunuz şeyleri
unutmayın. Zira onlara doğru şeyler görünür.
lbn-i Mâce, Ebû Musa
(Radıyallahû anhVdan rivayet ettiğin^ göre şöyle demiştir:
Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem)'den sordum:
— Kişi ne zaman insanları tanımaz olur?
Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem)
:
— Kişi melekül-mevt ve melekleri gördüğü zaman
artık insaı ı-larl tanımaz olur, dedi.
îbn-i Ebi Dünya ve Ebû
Nüaym Hilye'de Leys bin Ebi Rükye'den rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
Ömer bin Abdülaziz
(Badıyallahû anh) son hastalığı anında başını kaldırarak keskin bir bakışla
etrafa baktı.
Ona dediler:
— Sert bir bakışla bakıyorsun?
Cevaben:
— İns ve cin olmayan bazılarının hazır
olduklarını görüyorum, dedi. Ve teslim oldu.
îbn-i Ebi Dünya
«Sekeratta Olanlar» kitabında Füdale bin nar'dan rivayet ettiğine göre şöyle
demiştir:
Muhammed bin Vasi'nin
ölümü anında hazır bulunuyordum:
«Merhaba Rabbimin meleklerine. Görmediğim güzel bir kokuyu hissediyorum» diyordu-
Sonra gözleri dikildi ve vefat etti.»
Hafız Ebu Muhammed Elballah
«Kerremâtu'l-Evliyâ» adlı kitapta Hasan bin Salih'den, Ebû Kasım «Kabir Suali
ve Azabına îman» kitabında, Ebû Hüseyn «İbn-ül-Arâf Feyaid»'inde Hasan bin
Salih es-Semaci'den şöyle dediğini rivayet etmişler:
Kardeşim Ali bin Salih
öleceği gece:
— Kardeşim bana su ver, dedi.
Ben namaz kılıyordum.
Namazdan sonra:
— Buyur getirdim, iç, dediğimde o!
— Ben biraz önce su içtim, dedi.
— Kim sana içirdi, dedim. Odada benden başkası
yoktu.
— Şimdi Cibril su ile bana geldi ve
bana içirdi, dedi. Sonra bana:
— Sen, kardeşin ve annen; »kendilerine nimet edilen Nebiler, Siddıkin,
şühedâ ve sâlih kullarla berabersiniz,» dedi ve ruhu kabz edildi.
İbn-i Asâkir
Abdurrahman bin Ganem el-Eşâri'den rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
Muâz bin Cebelin oğlu
İmvas beldesinde veba hastalığının yaygın olduğu senede vebaya tutulup öldü.
Mûaz (Radıyallahû anh) bunu Allah'dan bilip sabretti. Sonra veba belirtisi
kendi elinde zuhur edince «dostum fakirlik anımda elime bakıyor, kahrolsun pişman
olana» dedi.
Ben:
— Ey Muâz, bir şeyleri görüyor musun, dedim.
— Evet, Allah bana hayırlı bir taziyede
bulundu! Oğlumun ru hu geldi, bana.müjde verdi: «Muhammed (Sallallâhû Aleyhi ve
Sel-, lem), Melâiketü'l-Mukarrebin (Arşa yakın melekler), şehidler ve sa-lihler
içinde yüz saf bağlayarak benim ruhumun cenaze namazını kılıyorlar, ruhumu
Cennete sevkediyorlar» dedi ve kendinden geçti.
Sonra baktım, sanki
bazılarıyla tokalaşıyor gibi «merhaba, merhaba size geldim» deyip vefat etti
Sonra rüyada, kafile
etrafında oluşan topluluğumuz gibi bir topluluk içinde onu gördüm. Üzerlerinde
beyaz elbiseler vardı.
Sa'd'a hitaben:
— Ey oklar ve veba
arasında ölen Sa'd! Dileğimiz yerde oturabileceğimiz bir cenneti veren Allah'a
hamd olsun. İyi amelde bulunanların mükafatı ne güzeldir, (mealindeki âyeti)
okuduklarını işittim, sonra ayıldım.
İbn-i Ebi Dünya ve
Beyhaki «İman Şubelerinde ve Ebû Nuaym Mücahid'den şöyle dediğini rivayet
etmişlerdir:
Bir kişi öleceği an
mutlaka eski arkadaşlarını görür. Eğlence ehli olan eğlence ehlini görür.
Ehl-i zikir olan ehl-i zikiri görür.
îbn-i Ebi Şeybe,
Mücahid tarikiyle sahabi olan Yezid bin Acra'den şöyle rivayet etmiştir:
Her ölüye arkadaşları
temessül eder. Eğlence erbabı iseler, eğlence ehli olarak görünürler. Zikr
ehli iseler, zikir ehli olarak görünürler.
Beyhakî «Şuab-ı İman»
da, er~Rabi bin Berrâ'dan ki (Basrada bir âbid idi) şöyle dediğini rivayet
demiştir:
Şam'da bâzı insanlar
gördüm. Ölüm anında onlardan birisine i «Lâilaheillallah* denildiğinde o,
şarabı iç ve bana içir» cevâbını veriyordu.
Ahvaz'dan birisine
«Lâilaheillallah» telkin edilince «deh yazde,
yazde» (on onbir, on onbir) demiştir.
Yine Basra'dan
birisine kelime-i şehadet telkin
edilince o şiir okumaya başladı:
«Keşke yorgun bir
kadın Hamamın yolu nerde diye Benden sorsaydı.» Ebu Bekir dedi ki:
«Bir kadın bundan
hamamın yolunu sormuş. O İse kandırarak
kendi evini gösterip,
evine götürmüş. Bundan dolayı ölüm anında bunu söylemiştir:
îbn-i Ebi Dünya, Ebu
Cafer Muhammed bin Ali'den rivayetiğine göre şöyle demiştir: -
Ölüm anında herkesin
iyi ve kötü amelleri kendisine görünür.İyiliklerine sevinçle bakar. Kötülükleri
karşısında başını aşağı eğer.
Hasan (Radıyallahû
anh)'dan;
-O gün insana ileri
götürüp yaptığı, geri bırakıp yapmadığı ne varsa kendisine bildirilir.»
mealindeki âyetin tefsiri hakkında rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:
Ölüm anında koruyucu
melekler inerler. İşlemiş olduğu iyilik
ve fenalıklarını ona arzederler. İyiliklerini gördüğü zaman gözlerini; diker.
Fenalıklarını gördüğü an gözlerini kapatıp başını eğer. :
Hanzele bin Esved
(Radıyallahû anh) 'den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:
«Kölem öleceği zaman
bazan yüzünü örter, bâzan da açardı. Ben bu durumu mücahid'e söyledim. Mücahid:
«Evet» «Her ölüye
iyilik ve fenalıkları, ölüm anında kendisine arz edilir,» dedi.
Bezzâr ve
Taberanî-Kebir'de-Seîmân-ı Farisi (Radıyallahû anh)' dan rivayet ettiklerine göre
şöyle söylemiştir:
Resûlullah (Sallallâhû
Aleyhi ve Sellem) Ensâr'dan birine vardı. Ölüm anlarını yaşıyordu.
—Ne görüyorsun?
deyince;
— Kendimi iyi buluyorum. Biri siyah, öbürü
beyaz iki melek geldi, dedi.
Resûlullah (Sallallâhû
Aleyhi ve Sellem) :
— Hangisi sana daha yalandı? diye sorunca
— Siyahı daha yakındı dedi.
Bunun üzerine
Resûlullah Sallallâhû Aleyhi ve Sellem)
:
— Hayır azdır, fenalıklar çoktur, buyurdu.
O: .
— Bir dua ile
beni koru yâ Resûlullah!
deyince, Resûlullah (Sallallâhû
Aleyhi ve Sellem) :
— Yâ Rabbi çok olan fenalıklarını affet, az
olan hasenatını çoğalt, diye dua etti. Sonra:
— Neyi görüyorsun? diye sorunca î
— İyilik görüyorum yâ Resûlullah. Annem ve
babamla sana feda olalım. Hayrın fazlalaştığını şerrin eksildiğini görüyorum.
Siyah melek benden uzaklaştı, dedi.
Resûlullah (Sallallâhû
Aleyhi ve Sellem) :
— Hangi amelin seni koruyor? deyince o:
— Ben millete su içiliyordum. Bu amelim bana
sahip çıkıyor, dedi.
Resûlullah Sallallâhû
Aleyhi ve Sellem) :
— Basma ne geldiğini ben biliyorum. Onun her
bir damarı müs-takil olarak ölüm elemini çekmektedir, buyurdu.
îbn-i Ebi Dünya Vüheyb
bin Verd (Radıyaİlahü anh) 'dan şöyle
dediğini rivayet
etmiştir:
Ölüm namzedine iki
koruyucu melek görünmeden ölmez. Eğer dünyada Allah'ın itaatiyle o meleklere
arkadaşlık etmişse o melekler ona:
— Allah sana iyi arkadaş versin. Bizi doğru
cemaatlerde çok oturttun. Çok salih amellerde hazır bulundurdun. Çok iyi
kelamları bize işittirdin. Bizden yana Allah seni mükâfatlandırsın.
Eğer dünyada o iki
meleğe isyanla arkadaşlık etmişse melekler ona derler:
— Allah sana iyi arkadaş vermesin. Çok kötü
meclislerde bizi oturttun. Fena amellere bizi şah id ettin. Kötü kelamları bize
işittirdin. Bizden taraf Allah sana mükâfaat vermesin.
Bunlar ölünün gözleri
önünde cereyan eder ve ölü bir daha da dünyaya dönmez.
Süfyan (Radıyallahû
anh)'dan rivayet edildiğine göre şöyle de^ mistir:
Mümin kul sekerata
düşünce, dünyada ona koruyucu iki melek, insanlar ona ağladıkları anda şöyle
derler:
«Bırakın arkadaşımızı!
Onda gördüğümüz şeylerle onu övelim.»! Sonra ona hitaben:
«Allah sana rahmet
etsin. Allah sana iyi arkadaş versin. Sen Allah'ın itaatına süratle koşuyordun,
isyanından korunuyordun. Biz sana güveniyorduk. Seni bırakıp meleklerle zikir
etmekten engellemezdin bizi.
Kötü kul ise; ehli
ağlamaya başladığı anda h af eze melekleri:
«Bırakın ondan gördüklerimizle
onu kötüleyelim.» derler ve ona hitaben:
«Allah sana kötü
arkadaş versin. Hayırdan gevşek, fenalıklarda aceleci idin. Hiç bir zaman
senden emin değildik» derler ve semâya yükselirler.
Müslim ve Buhari Ubâde
bin Sâmit (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiklerine göre:
Peygamber (Sallallâhû
Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: «Allah'a kavuşmak isteyene Allah da kavuşmak
ister. Allah'a kavuşmaktan nefret edenlerden Allah da onlara kavuşmaktan nefret
eder.»
Hz. Âişe (Radıyallahû
anhâ) :
— «Yâ Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) biz ölümden nefret ediyoruz,» dedi.
Resûlullah (Saliallâhû
Aleyhi ve Seîlem) :
— «Bunu kastetmiyorum. Yalnız mü'min sekerata
düşünce Allah'ın rızası ve keremiyle müjdelenir. Önünde artık hiç bir şey o
Ölüm kadar ona sevimli gelmez. Artık o Allah'a kavuşmayı sever. Allah da Ona
varmağı sever.
Kâfir ise sekeratta
Allah'ın azab ve ikabiyle müjdelenir. Onu bekleyen azabtan nefret eder. Allah'a
varmağı sevmez. Allah da ona varmayı sevmez.»
Abdurrahman bin Ebû
Leylâ'dan rivayet edildiğine göre, Resûlul-lah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) :
«Ruh boğaza varmca ve
siz ona bakıyorsunuz. Ve biz ona sizden daha yakınız, fakat siz
göremiyorsunuz. İşte eğer sorumlu değilseniz, neden onu çevirmiyorsunuz, eğer
iddianızda doğru iseniz... O, eğer, ashab-ı yemin ise ona rahat ve reyhanlar,
nimet cenneti var. Eğer ashab-i yemin ise ona ashab-ı yeminden selâmlar dur.
Şayet, sapık
münkirlerden ise, ona kaynar Cehennemden bir yurd ve ateşin yakması içinde
kalır. (Vakıa, 83, 04) mealindeki âyetleri okudu.
Sonra şöyle buyurdu:
«Eğer, o ashab-ı yemin
(hakiki sağcı) ise Allah'a varmayı sever. Allah da ona varmayı sever. Eğer
ashab-ı şimal ise, Allah'a varmaktan nefret eder, Allah da onu huzuruna
almaktan nefret eder.»
İmam-ı Ahmed Humman
tarikiyle Ata bin Sâib'den rivayetine göre şöyle demiştir:
Abdurrahman bin Ebî
Leylâ bir cenazeye eşlik ederken şöyle dediğini işittim:
«Filanın oğlu filân
bize haber verdi ki Resülullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) Kim Allah'a varmağı seviyorsa, Allah da ona
varmağı sever. Kim Allah'a varmaktan nefret ediyorsa Allah da ona varmaktan
nefret eder1 deyince millet ağlamaya başladı.
Resülullah (Salîallâhû
Aleyhi ve Sellem) :
— Nedir sizi ağlatan? diye sordu. Onlar:
— Biz ölümden nefret ediyoruz dediler.
Resülullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) buyurdu:
— Benim dediğim bu değildir. Fakat sekeratta
eğer kişi Allah'a yakın kullardansa onun için rahat, (güzel) koku ve Cennet
vardır.
O, bununla
müjdelenince Allah'a varmağı sever. Allah da ona varmağı sever.
Eğer dini yalanlayan
ehl-i delalettense onun için Cehenneme inme, cahime itilme vardır. Bununla müj
d elendiği zaman Allah'a varmayı istemez. Allah da ona varmaktan, ondan daha
fazla nefret eder.
İbn-i Cerir ve Îbnül-Münzir
Tefsirlerinde îbn-i Cereyc (Radı-yallahû anh)'den, Resûlullah'm (Sallallâhû
Aleyhi ve Sellem) Hz. Âişe (Radıyallahû anhâ) 'ye şöyle dediğini rivayet
etmişler:
«Mümin ölüm
meleklerini gördüğünde ona şöyle derler:
— Seni dünyaya geri gönderelim mi? Mümin î
— Beni gamlar ve kederler diyarı olan dünyaya
mı geri çevireceksiniz? Beni bir an önce Allah'a götürün, der.
Kâfire seni geri
çevirelim denilince o:
— Ey Babbim beni
dünyaya geri çevir. «Umarım ki terkettiğım Amelleri yapayım,» der.
Tirmizi ve ibn-i
Cerir, ibn-i Abbâs'tan rivayet ettiklerine gere şöyle demiştir:
Kim ki Hacc n
Bir kişi ibn-i Abbas'a
itiraz edip:
— Ey İbni Abbâs geri dönmeyi ancak kâfirler
isterler, dedi. Bunun üzerine ibn-i Abbas:
— Ben size Kur'an'dan bir âyet okuyayım, dedi:
«Ey Allah'a iman
edenler! Mallarınız ve evlatlarınız sizi Allah'ın zikrinden alıkoymasın»
mealindeki âyetten başlayarak sûrenin sonuna kadar okudu.
Deylemi Câbir bin
Abdullah'ın hadisinden merfu olarak ş rivayet etmiştir:
Vefat esnasında insanı
haktan men eden her şey bir araya gelir. Ve ona görünür. İnsan o zaman «Rabbim
beni dünyaya geri çevir. Yapmadıklarımı yapayım» der.
Mervizî, Hasan (Radıyallahû anhî'dan rivayet ettiğine göre;
Müminin ruhu reyhanette
(ölüm anında karşılaştığı ferahlık içinde) kabz edilir,
dedi.
Sonra
«Eğer (Allah'a) yakın
olanlardan ise ona revh, reyhan ve nimet cennetleri vardır» [19] mealindeki
âyeti okudu.
Ibn-i Cerir ve ibn-i
Ebi Hatem, «feravhun ve reyhanım» âyeti hakkında Kâtede (Radıyallahû anh) 'den
rivayet ettiklerine göre, şöyle demiştir:
«Ravh, rahmettir.
Reyhan, ölüm anında karşılaşılan ferahlıktır.»
îbn-i Ebi Dünya Bekir
bin Abdullah'dan rivayet edip şöyle demiştir :
«Ölüm meleği mü'minin
ruhunu almaya emr olunduğu zaman cennetten bîr reyhan getirir. Ruhunu o reyhan
içinde kabz eder.
Kâfirin ruhunu almaya
gelen memur ise Chennem'den bir libasla gelir. Ona 'o kafirin ruhunu onda al'
denilir.
Abdullah bin Ahmed,
«Zevaidü'z-Zühte»de Ebu îmran el-Cüni'-den rivayet ettiğine göre şöyle
demiştir:
«Bize iletildi ki:
Mümin sekerata düştüğü an Cennet reyhanından bir demet getirilir, ruhu ona
konulur.»
îbn-i Ebi Dünya
Mücahid (RadıyaUahû anhVdan rivayet
ettiğine göre şöyle demiştir:
«Müminin ruhu Cennet
ipekleri içinde çekilir.»
îbn-i Cerir ve ibn-i
Ebi Hatem Ebu Âliye'den naklen şöyle rivayet edip demişlerdir ki:
Allah'a yakın
müminler, Cennetin reyhanlarından bir dalı koklamadan ölmezler.
înıam Ahmed Zühd'te
Rabi' bin Haysem'den şu âyet-i kerimenin tefsirinde şöyle rivayet etmiştir:
«Artık o ölen adam
eğer mukarreblerdense işte ona rahat güzel rızık ve naim Cenneti vardır.»
(Ravi demiş) Bu
sekerat anındaki nimetlerdir. Âhirette ona hakiki Cennet saklıdır. Kâfirler
hakkında;
«Eğer yalanlayan
sapıklardansa artık ona da çok kaynar sudan bîr ziyafet vardır ve Cehennem
alevleri de vardır [20] mealindeki âyet ise kâfirlerin ölüm anları
hakkındadır. Âhirette onlar için hakiki ateş saklıdır.
Ebû Nuaym,
Delâilü'n-nübüvvet'de Adi bin Hatem et-Tai'den rivayet ettiğine göre şöyle
demiştir:
Hz. Osman (Radiyallahû
anhVin şehid edildiği günde şöyle bir ses işittim
«Ey ibni Affan! ravh
ve reyhanla müjdelen. Öfkelenmeyen Rabbin huzuruna gitmekle müfdelen. Rıdvan ve
mağfiretle müjdelen.
Havi:
«Ben etrafa baktım,
hiç bir şey görmedim,» dedi.
Ebu'l-Kasım bin Mendeh
«Kabir Suâline ve Azabına İman adlı
kitabında Hz. Hasan (Radıyallahû anh) 'dan mezkur ayet-i kerimenin tefsirinde
şöyle rivayet edip demiş ki:
«Müminler ölüm anmda
bu ravh ve reyhanla müjdelenirler.»
Ebu'l-Kasım Selman-ı
Fârisi (Radıyallahû anh) 'dan rivayet ettiğine göre;
Peygamber (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
«Sekerat anında mümine ilk verilen müjde rahat, iyi rıaak ve
cennetü'n-nâim'dir.
Mümine kabirde verilen
ilk müjde ise: Allah'ın rızası. Cenneti ve hoş geldiğidir. Ve «Allah seni kabristana
kadar getirenlere mağfiret etti. Ve senin için şehâdet edenleri tasdik etti,
senin için mağfiretle dua edenlerin duasını kabul etti» müjdesidir.
îbn-i Ebi Hatem, ibn-i
Abbâs'dan mezkur âyetin tefsirinde şöyle
rivayet edip demiş:
«Kâfir çok sıcak (irinli)
sudan bir kadeh içmeden dünyadan ayrılmaz.»
Dehhak'tan mezkûr
âyetin tefsirinde şöyle dediği rivayet edilmiştir :
«İçki içen, (tcvbe
etmeden) ölürse Cehennemin pek sıcak suyu yüzüne serpilir.»
îmam-ı Ahmed ibni
Ümrân'el-Cevni'den Zühd'de şöyle rivayet edip demiş:
«Kâfirler ve facirler
dünyada susamış olarak çıkarlar. Kabre susamış olarak girerler. Kıyamete
susamış olarak gelirler. Cehenneme
susamış olarak girerler.»
Ebu'l-Kasım ibn-i
Mende'den «Kabir Ahvâli» kitabında ibn-i Mes'ud'dan şöyle rivayet etmiştir:
«Müminin ruhunu almaya gelen meleğe Allah:
«Kuluma benden selam
söyle,» diye vahy eder. Melek geldiği
zaman ona Rabbin sana selâm ederdi, der.
Ibn-i Ebi Şeybe «Musannef»inde, ibn-i Ebî
Hatem ibn-i Ebi Dünya ve Hakim (sahih görerek) ve Beyhaki Bera bin
Âzib'den;
«Müminler onunla
karşılaştığı zaman tebrikleri selâmdır,» [21] inea-lindeki
âyet-i kerime hakkında rivayet ettiklerine göre, şöylej demiştir :
«Ruhu alman her mümin melek'ül-mevt'Ie karşılaştığı zaman ona selâm
verilir.»
Muhammed bin
Kâb'ul-Kurtubi'den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:
Müminin ruhu ağzına
geldiği zaman ölüm meleği gelir:
«Ey Allah'ın velisi
sana selâm olsun. Rabbin sana selâm etti, diye
söyler.» Sonra şu âyeti kerime ile belirtildiği gibi ruhunu alır:
«Onlar ki melekler
ruhlarını güzel bir şekilde alırlar. Size selâm
olsun derler.» [22]
Enes bin Malik'den
rivayet edildiğine göre Resûlullah (Sallallâ-hû Aleyhi ve Sellem) şöyle
buyurdu:
«Ölüm meleği bîr
veliye vardığı zaman ona selâm eder. Selâmı şöyledir:
'Ey Allah'ın velisi
sana selam olsun. Harab ettiğin dünyadan kalk. İmar ettiğin âhirete git!' Eğer
veli değilse ona da «imar ettiğin dünyadan kalk, harab ettiğin âhirete git»
der.
Ebû Nuaym, Mücâhid'den
rivayetine göre şöyle demiştir:
«Mümin (kabirde)
sevinmesi için evlatlarının salihliğiyle müjdelenir. Dahhak'dan rivayet
edildiğine göre;
Onlara dünya hayâtında
ve âhirette müjde vardır» âyetini şu şekilde açıklamıştır:
«Mümin, nerde olacağını
ölümden Önce bilir.»
îbn-i Ebi Şeybe, AH
bin Ebî Talib (Radıyallahû anhVdan şöyle rivayet edip demiş ki: .
«Her nefs dünyada iken
varacağı yeri bilmeden dünyadan çıkmaz.»
îbn-i Ebi Duya ve
ibn-i Mendeh'in Cabir bin Abdullah'dan rivayet ettiklerine göre, bir bedevi,
«Dünya ve Âhirette
onlara müjde vardır» âyetini Resûlullah'dan sordu. Resûlullah (Sallallâhû
Aleyhi ve Sellem)
«Dünyadaki müjde î
Rüya-yı hasenede mümine verilen müjde^ dır.
Âhiretteki ise: Ölüm
anında mağfiret olunduğuna ve onu kabre taşıyanlarının da mağfirete ermelerine
dair verilen müjdedir» buyurdu.
Beyhaki: kimseler ki Rabbimiz Allah'dır derler. Sonra
istikamette bulunurlar. Melekler üzerlerine inerler. Onlara korkmaymız, üzülmeyiniz
ve va'd edildiğiniz Cennetle müjdelenin [23]
derler,»[24] mealindeki âyetin
tefsirinde Mücahit'den rivayet ettiğine göre; O:
«Bu dunun, ölüm
anındadır..» demiştir.
Süfyan'dan aynisi
rivayet edilmiştir. O demiş ki:
«Mümin üç müjde ile
müjdelenir:
1- Ölüm
anında,
2- Kabirden
kalkınca,
3- Hesabı
bitince.»
İbn-i Ebi Hatem ve
ibn-i Mende Mücahit'den rivayetlerine göre;
Âyetteki «Korkmayın» [25] yani varacağınız ölüm ve âhiret ahvâlinden
korkmayın demektir.
«Mahzun olmayın». Yani
geride bıraktığınız dünyanız, evlatlarınız, akrabalarınız ve borcunuz için
üzülmeyin demektir. Çünkü Allah müdebbirdir. Tedbirlerini devam ettirir.
İbn-i Ebi Hâtenı Zeyd
bin Eşlem (Radıyalahû anhJ'dan geçen
âyetin tefsirinde şöyle rivayet etmiştir:
«Ölüm anında mümine bu
müjde verilir. Kabirde ve haşirde de kendisine bu müjde verilir. O Cennette
olduğu halde kalbinde hâlâ bu müjdenin sevincini hisseder.»
Yine ondan rivayet
edildiğine göre, ölüm anında melek mümine gelir ona:
«Gideceğin yerden
korkma» der ve onun korkusunu giderir. (Yine ona) «Dünyadan ayrılacağına,
ehlini geride bırakacağına üzülme, Cennetle müjdelen» der. O da rahatla ölür.
îbn-i Mende, Kesir bin
Ebu Kesir'den şöyle rivayet etmiştir:
Her Cennetlik insana
bir melek vekil olmuştur. O kişiye Cennet müjdesi verilince o melek elini onun
kalbinin üstüne kor. Yoksa sevinçten dolayı kalbi dışarıya fırlardı.
îbn-i Ebi Hatem ve Ebû
Nuaym Saîd bin Cübeyr (Radıyallahû anh) 'dan rivayet ettiklerine göre şöyle
demiştir:
Peygamber (Sallallâhû
Aleyhi ve SellemJ'in yanında;
«Ey nefsi mutmainne
Rabbine dön» [26] âyetini okudum.
Ebû Bekir (Radıyallahû
ânh) bü çok güzel müjdedir, deyince. Peygamber (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) :
«Ey Ebû Bekir ölüm
anında melek bunu sana diyecektir» buyurdu.
îbn-i Ebî Hatem, Hasan
(Radıyallahûanh)'dan rivayet ettiğine göre:
Ondan bu âyetin manası
sorulmuş, cevaben şöyle demiş: «Allah mümin kulunun ruhunu almca o, Allaha
ünsiyet eder. Allah da ona ünsiyet eder.»
Hafız es-Selefi
«Meşihat-i Bağdadiye» de Vaiz Ebu Said Hasan bin Ali'den rivayet ettiğine göre
şöyle demiştir:
Babam diyordu:
«Bir kitapta okudum
Allah melekü'l-mevtin elinde nurlu bir yazı ile besmele-i şerifi izhar eder,
sonra elini ariflere ölüm anında aç diye ona emreder. Açmca arifin ruhu o
besmeleyi görür. Tarfetu'l-aynden daha az bir vakitte o meleğe doğru uçar.»
Firdevs'te ibn-i
Abbâs'dan rivayet edildiğine göre Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve
Sellenı) şöyle buyurmuştur:
«Allah melekü'l-mevte,
ümmetimden Cehennemi hak eden günahkârların ruhunu almayı emrettiği zaman
Meleğe:
«Ona Cehennemde şu
kadar cezayı çektikten sonra Cennete gireceğine dair müjde ver,» der.
Ebû Nuaym, Rabi bin
Ebu Raşid'den şöyle rivayet etmiştir:
Eğer müminler;
Allah'ın ölümden sonraki kerem ve rahmetini düşünmeseydiler, dünyada iken
(korkudan) ödleri patlar, bağırsakları parçalanırdı.
îsbehani Terğib'de
Enes (Radıyallahû anh) dan rivayet ettiğine göre Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle
buyurmuştur:
«Kim Cuma gününde bin
kere bana salavat getirirse dünyada iken Cennetteki yerini görmeden ölmez.»
îbn-i Asakir Şehr bin
Havşeb'den rivayet ettiğine göre kendisinden:
«Ölmeden önce İsa'ya
iman etmeyen hiç bir ehl-i kitap olmayacak» [27]
âyeti sorulmuş. O, cevaben:
«Bu yahudiler
hakkındadır» demiş. «Melek'ül-Mevt ruhlarını almadan önce elinde bir ateş
okuyla gelir. Onu yahudinin yüzüne ve arkasına vurur. Durmadan İsa'nın Allah'ın
kulu ve resulü olduğunu inkâr eder misin, der. En sonunda yahudi ikrar eder ve
Ölür.
Müslim'in Ebû Hüreyre
(Radıyallahû anh)'dan rivayetine göre Peygamber (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem)
şöyle buyurdu:
— «İnsanın öldüğü zaman, gözlerinin dikilip
kaldığını görüyor musunuz?
— Evet, görüyoruz yâ Resûlullah, dediler.
Resûlullah CSallallâhû Aleyhi ve Sellem) :
— Ruh ayrılırken göz onu takib eder, dedi.
. îbn-i Saîd Kab
«Gözler, ruh çekilip
yükseldiği için öyle dikilir kalırlar.»
İbn-i Ebi Dünya,
Hüseyn'den şöyle rivayet etmiştir: Ölüm meleği damara vurduğu an ölünün gözleri
dikilip durur ve insanlardan artık ilişkisi kesilir.
Deynuri «Mucâlesât»da
Sufyan-ı Sevri'den rivayet ettiğine göre
şöyle demiştir: . .
«Ölüm meleği damara
vurduğu an insanın bilgisi gider. Konuşması kesilir. Dünyayı ve için d ekini
unutur. Eğer ona ölüm sekeratından
(sarhoşluğundan) içirümez
olsaydı, karşılaştığı eziyetin şid-detinden kılıçla etrafın d akileri dövmeye
kalkardı.
Ibn-i Ebi Dünya, Hakim
bin tbban' rivayet ettiğine göre, îk-rime'den:
— Körler Ölüm meleğini görürler mi? diye
sorulmuş.
O:
— Evet, demiş.
îbn-i Ebî Hatem,
Züheyr bin Muhammed'den rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
«Melekü'1-Mevt sema ve
arz arasında yüksek bir yerde oturur. Onun elçileri vardır.
Kişi ölüm eşiğine
geldiği an meleği o yüksek yerde görür, gözü ona dikilir kalır. Ölmeden önce
son olarak onu görür.»
Ebû Nuaym, Muâz bin
Cebel (Radıyallahû anh) 'dan rivayet ettiğine göre:
Azrail'in maşrık ve
mağrıp arası uzunluğunda bir kamçısı vardır. Kimin eceli gelirse o kamçı ile
onun kafasına vurur. Ona, şimdi Ölüler karargahında ziyaret edileceksin,» der.
îbn-i Asakir, îbn-i
Abbâs (Radıyallahû anh) 'dan rivayet edip demiş:
«Azrail'in zehirli ve
bir ucu şarkta, Öbür ucu garpta uzun bir kamçısı var. Onunla hayatın kökünü
keser.»
îbn-i Asakir bu merfu
hadisi münker saymış, Gazali bu rivayeti keşf-i ulum-ıl-Ahiret kitabında mesned
göstermiştir. Kurtubi bunu hadis kitablarında görmemiştir. Ve «Muâz'ın sözünden
başka bu kırbaç hakkında bir şey bulmadım» demiş.
Abdurrezzâk bin
Münzir, Tefsir»inde Vehb bin Münebbihlen rivayet ettiğine göre:
Ruh, insandaki her
azadan onun mikd arında çıkar. Çünkü cesed
ruha nisbeten insanın çıkarttığı gömlek gibidir. Eğer gömlek acı duyuyorsa,
cesed de o kadar acı duyar. Esas lezzet ve zahmeti çeken ruhtur. [28]
«Allah, ancak
cehaletle günah işleyip hemen tövbe edenlerin tevbe-sini kabul eder. Ölüm ona
hazır olunca şimdi tevbe ettim deyip devamlı olarak günah işleyenlere ve kafir
olarak ölenlere tevbe yoktur. Onlar için elim bir azap hazırlamışızdır.»[29]
îbn-i Ebi Hatem ve
ibn-i Cerir ibni Abbâs'dan;
«Sonra kısa zamanda
tevbe ederler» âyetinin tefsiri hakkında rivayet ederek şöyle demişler: «O
kısa zaman, ölüm meleğini görmeden önceki zamandır.»
Ahmed ve Tirnıizi ve
ibn-i Mâce ibn-i Ömer (Radıyallahû anhüma) 'dan rivayet ederek demişler :
Allah kulunun
tevbesini, ruhu boğazına ulaşmaymcaya dek! kabul eder.
Abdurrezzâk
«Tefsirimde îbn-i Ömer (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiğine göre;
Ruh nezedilmeden tevbe
kapısı kul için açıktır, dedi ve geçen âyet-i kerimeyi okudu. Sonra
melekü'1-mevt gelince artık nez-i1 ruh başlar.
İbn-i Münzir,
Nehai'den şöyle rivayet etmiştir:
Kulun can daman
tutulmadan, tevbe kapısı onun için açıktır.
İbn-i Ebî Hatem,
Sufyan'ı Sevri'den rivayet ettiğine göre:
Âyet-i Kerimedeki
«ölüm ona hazır olunca» mealindeki âyette huzurdan maksad ona görününce -demektir,
demiş.
İbn-i Ebî Dünya, Ebû
Mecâz'dan riyâyet ettiğine göre şöyle demiştir:
Kul daima tevbe
edebilir. Taki ölüm meleği ona görününce artık tevbe edemez.
Bekr bin Abdullah
el-Müzni'den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:
Ölüm elçisi gelmeden
kula tevbe kapısı açıktır. Gelince artık hiç bir şeyi tanımaz olur.
îbn-î Merduveyh,
Abdullah bin Mes'ud (Radıyallahû anhî'dan rivayet ettiğine göre, şöyle
söylemiştir:
ResûluIlalTdan
işittim, şöyle diyordu: Kime tevbe ihsan olursa kabuldan mahrum kalmaz. Zira
Allah diyor ki:
«Tevbeyi kabul eden
yalnız ve yalnız O'dur.» [30] Allah
daha iyi bilir. [31]
[1] NahI, 32
[2] Vak'a, 89
[3] Naziat, 1
[4] Naziat, 2
[5] Naziat, 3
[6] Naziat, 4
[7] Naziat. 1
[8] Naziat, 1-2
[9] Naziat, 3
[10] Naziat, 4
[11] Mutflffifiin, 20. 21, 22
[12] Sa'd 57, 58
[13] Araf, 40
[14] Mutaffifin, 23
[15] Mutaffifin, 20, 21. 22
[16] Mutaffifin, 8
[17] Mutaffifin, 9, 10
[18] Sekeratta, görünen nurun secde suresinin nuru olduğunu
anlamış
[19] Vakia, 89
[20] Vakia, 90, 91
[21] Ahzap, 44
[22] NahI, 32
[23] Yunus, 64
[24] Fussiîet, 30
[25] Onlara melekler iner, korkmaymız, üzülmeyiniz ve
Cennetle müjdelenin: (fusstfet, 30) mealindeki ayet-i kerîmeyi kastediyor.
[26] Fecir, 27
[27] N
[28] İmam Celaleddin Es-Suyuti, Kabir Alemi, Kahraman
Yayınları: 109-163.
[29] N
[30] Tevbe, 104
[31] İmam Celaleddin Es-Suyuti, Kabir Alemi, Kahraman
Yayınları: 163-164.