32- İCÂRE (Kiralama ve Ücret) KİTABI 2

109.  Kiranın ve Kiraya Karşılık Olan Menfaatin Cins ve Niteliği 2

I. Kiralanan Menfaatin Cinsi: 2

A- Toprak Kiralama: 2

B- Müezzinlik Ücreti: 4

C- Kur'an Öğretimi İçin Ücret Alma: 4

D- Dölleme Ücreti: 5

E- Köpeğin Kiralanması: 5

F- Para ve Benzerlerinin Kiralanması: 5

2.Kira Bedelinin Cins ve Niteliği: 6

A- Değirmenci Ölçeği (Kafîzu't-Tahhân)(ah. 6

B- HacamatBedeli: 6

C- Evin, Ev Karşılığında Kiralanması; 7

3.Menfaatin Niteliği: 7

A- Kira ve Menfaatin Belirliliği: 7

B- OrtakMalın Kiralanması ve Karın Tokluğuna Çalıştırma: 8

4. Kiralamanın Çeşitleri: 8

110. Kiralama Hükümleri 8

1. Kira Akdinin Sonuçları: 8

2. Ortaya Çıkan Manilerin Hükümleri: 9

1. Kiralama Akdinin Bozulması: 9

1. Kiralanan Şeyde Kusur Bulunması veya Yararlanma İmkânı Kalmaması: 9

2. Kiralayan ile Kiracının Ölümü: 10

3. Öteki Durumlar: 10

2. Kiracılıkta Sorumluluk: 10

1. Kiracının İhmâli Yüzünden Doğan Sorumluluk: 11

3. Kusursuz Sorumluluk: 11

3. Kira Akdinde Tarafların Anlaşmazlıkları: 12

1. Genel Anlaşmazlıklar: 12

2. Taşıt Kiralamalarından Anlaşmazlıklar: 12


32- İCÂRE (Kiralama ve Ücret) KİTABI

 

Bu bahse dair araştırmamız da, tıpkı SATIŞLAR bahsine dair olan araş­tırmamız gibidir. Yani bu bahis de önce iki bölüme ayrılmaktadır. Birinci bölüm, kiralamanın çeşitleri ile sıhhat ve fesat şartlan, ikinci bölüm de, kiralamaların ahkâmı hakkındadır. Bütün bunlar da tabiidir ki kiralamanın ceva­zını gösteren delilleri anlattıktan sonra olacaktır. O halde önce kiralamanın cevazı hakkındaki ihtilafı zikrettikten sonra bu iki bölümdeki meşhur mes'e-leleri ele almaya geçeceğiz. Çünkü bizim maksadımız, yalnız ana kaideler mesabesinde olan, yani îslâm fukahasının, hakkında ihtilaf ettikleri meşhur mes'eleleri anlatmaktır.

Kiralama, islâmiyet'in başlangıcından beri bütün İslâm hukukçularının cevazını benimsemiş oldukları bir akittir. Yalnız Esamm ile İbn Uleyye'den caiz olmadıklarını söyledikleri nakledilmiştir. Cumhurun delili, Kur'an-ı Kerim'den «Bana sekiz yıl çalışmana karşılık şu iki kızımdan birini sana nikahlamak istiyorum...» [1] ve «Eğer çocuklarınızı emzirirlerse ücret­lerini verin» [2] ayetleridir. Sıhhati sabit hadislerden de Buhârî'nin Hz. Âi-şe'den getirdiği «Rasûlullah (s.a.s.) ile Ebû Bekir, BenîDîl kabilesinden yol kılavuzluğunda maharetli bir kişiyi kiraladılar. Bu adam hâlâ küffârKu-reyş'in dini üzerine idi. Ona develerini testim ettiler ve üç gece sonra devele-riyle birlikte Sevr dağında buluşmak üzere onunla sözleştiler»[3] mealinde­ki hadis ile Câbir'in «Peygamber Efendimizi bir deve sattığına ve Medi­ne'ye kadar devenin sırtını kendine şart koştuğuna» [4] dair hadisidir. Zira bir şeyden şart karşılığı yararlanmak caiz olursa, ücret karşılığı yararlanmanın da caiz olması lazım gelir.

Kiralamanın caiz olmadığını söyleyenler de, «Çünkü satışlarda satın alınan şeyin teslim alınması ile bedelinin verilmesi vacib olur. Kiralamada ise menfaat, akit anında mevcut olmadığı için bir şeyi kiralamak, mevcut olmayan bir şeyi satın almak ve dolayısıyla gararlı bir satış olun> diye şüphe-lenmişlerdir.

Biz de diyoruz ki: Kiralanan şeyin menfaati her ne kadar akit anında mevcut değilse de, çoğunlukla görülüp elde edilen menfaatlardır. Şeriat da, bu menfaatlardan çoğunlukla görülüp elde edilenleri veyahut elde edilmesi mümkün olanları nazara almıştır. [5]

 

109.  Kiranın ve Kiraya Karşılık Olan Menfaatin Cins ve Niteliği

 

Bu bölüme dair olan bahsimiz, kiranın ve kiraya karşılık olan menfaatin cins ve keyfiyeti hakkındadır.

Kiranın satılması caiz olan şeylerden olması şarttır, ki satılması caiz olan ve olmayan şeyler satışlar bahsinde geçti. Kiraya karşılık olan menfaa­tin da, şeriatın yasak ettiği şeylerden olmaması gerekir. Bunların her ikisi hakkında da ulemanın ittifak ve ihtilaf ettikleri birtakım meseleler vardır. [6]

 

I. Kiralanan Menfaatin Cinsi:

 

Kiralanmasının batıl olduğunda ittifak ettikleri menfaatlardan biri, liza-tihi haram olan şeylerin menfaatlandır. Ölülere ağlamak veya şarkı söyle­mek için kiralanan kadınların ücreti gibi şer'an verilmesi haram olan menfaatlar da böyledir. Namaz ve benzeri herkese yapılması farz olan şeyler de ke­za kira ile yaptınlamaz. Bütün bu kiralamaların batıl olduğunda ulema müt­tefiktirler. Ev, hayvan ve hizmetçi gibi şeyleri ise, mubah olan maksatlar için kiralamanın caiz olduğunda müttefiktirler. Bunlar gibi, elbise ve sergilerin de mubah maksatlar için kiralanmasının caiz olduğunda keza müttefiktirler. Fakat tarla, su, dişiye çektirmek için döllük erkek hayvanın kiralanması, mü­ezzinlik ve Kur'an-ı Kerim'in öğretimi için ücret alınmasının cevazında ihti­laf etmişlerdir. [7]

                                           

A- Toprak Kiralama:

 

Tarlaları kiraya vermenin cevazı hakkındaki ihtilâf çok büyüktür.

Kimisi tarlaların kiraya verilmesini kesinlikle caiz görmemiştir. Fakat bunların sayısı azdır ve Tavus ile Ebû Bekir b. Abdurrahman bunlardandır­lar. Cumhur ise cevazını benimser.

Fakat ne ile kiraya vermek caizdir, neyle caiz değildir diye ihtilaf etmişlerdir.

Kimisi «Paradan başka bir şeyle kiraya vermek caiz değildir» demiştir ki bu, Rebia ile Said b. el-Müseyyeb'in görüşüdür. Kimisi «Yiyecek madde­leri ve aynı tarladan -ister yiyecek maddesi, ister başka şey olsun- çıkan üründen başka, her şeyle kiraya vermek caizdir» demiştir. îmam Mâlik ile ta-biîerinin çoğu bu görüştedirler. Kimisi «Tarlaları yalnız, yiyecek maddesi olmayan şeylerle kiraya vermek caizdir» kimisi de «Tarladan çıkan yiyecek maddesi dışında, her şeyle kiraya vermek caizdir» demiştir. Bu da Salim b. Abdullah ile diğer mütekaddimlerin görüşüdür. îmam Şafiî de buna katılır, imam Mâlik'in Muvatta'daki sözünün zahirinden de, bu anlaşılmaktadır. Ki­misi de hiçbir şeyi istisna etmeyerek, «Her şeyle ve tarladan çıkan her ürünle kiraya vermek caizdir» demiştir. îmam Ahmed, Süfyan Sevrî, Leys b. Sa'd, îmam Ebû Hanife'nin iki arkadaşı îmam Ebû Yûsuf ile îmam Muhammed, îbn Ebî Leylâ, Evzâî ve bir cemaat da bu görüştedirler.

Tarlaları hiçbir şeyle kiraya vermenin caiz olmadığını söyleyenlerin de­lili, îmam Mâlik'in muttasıl bir sened ile Râfi b. Hadic'ten rivayet ettiği, «Peygamber Efendimiz tarlaları kiraya vermeyi yasak etti» [8] mealindeki hadistir. Bunlar bu hadisin umumuna dayanarak, ravinin hadisi rivayet eder­ken tahsis edişine iltifat etmemişlerdir. îmam Mâlik'in rivayetine göre, hadi­si Rafi'den dinliyen Hanzale, «Râfi' b. Hadic'e 'Tarlaları para ile de kiraya vermek caiz değil midir?' diye sordum. Bana 'O zaman bir sakıncası yoktur' diye cevap verdi» demiştir. Bu hadisi Râfı'den aynca rivayet eden îbn Ömer de hadisin umumunu tutmuştur. Zira daha önce tarlalarını kiraya verirken, Râfı'den bu hadisi işittikten sonra tarlalarını kiraya vermekten vazgeçmiştir. Bu da, «Hadisin umumu, ravinin sözü ile hâss olamaz» diyenlerin görüşüne dayanmaktadır. Râfi' b. Hadic babasından da, Peygamber Efendimiz'in tar­laları kiraya vermeyi yasak ettiğini rivayet etmiştir. Ebû Ömer b. Abdilberr, «Tarlaları kiraya vermeni-n caiz olmadığını söyleyenler, Damre'nin İbn Şev-zeb'den, îbn Şevzeb'in Mutarrif ten, Mutarrifin Atâ'dan, Atâ'nın da Câbir (r.a.)'den rivayet ettiği 'Peygamber Efendimiz bize verdiği bir hutbesinde,

'Kimin bir tarlası varsa, o tarlasını ya kendisi eksin, ya ektirsin, kiraya vermesin' buyurdu1 [9]hadisi ile de ihticac etmişlerdir» demiştir. Tarlaların kiraya verilmesini caiz görmeyenlerin delil olarak gösterdikleri hadisler, aşağı yukarı bunlardır. Bunlar, görüşlerini mantıkî yönden de, savunmuşlar­dır; «Çünkü tarlaları kiralamakta garar vardır. Zira tarlada ekilen şeyin -yan­gın, kuraklık, dolu ve sel gibi- afetlere uğrayıp yok olması mümkündür. O zaman kişi tarladan hiçbir menfaat görmediği halde kirasını vermiş olur».

(Kadı -îbn Rüşd- diyor ki): Tarlalan kiraya vermenin yasak edilmesinin sebebi, umumî menfaat düşüncesidir. Zira ister tarla, ister su olsun, ikisi de, herkes onlardan faydalansın diye mebzul bir şekilde yaratılmışlardır demek de mümkündür.

Tarlalan paradan başka bir şeyle kiraya vermenin caiz olmadığını söy­leyenler de, Tank b. Abdurrahman'ın Said b. el-Müseyyeb tarikiyle RâfT.b. Hadic'ten rivayet ettiği «Peygamber Efendimiz,

'Ancak üç kişi ekin ekebilirler. Biri, tarlası bulunan kimsedir. Bu adam kendi tarlasını eker. Biri, kendisine bir tarla bağış olarak verilen kimsedir. Bu adam da kendisine verileni eker. Biri de, altın ve gümüş ile tarla kiralı-yan kimsedir' [10] hadisine dayanmışlardır. Bunlar derler ki: Bu hadisin hük­mü üzerinden geçmek caiz değildir. Zira diğer hadislerin hepsi mutlak iken, bu hadis mukayyedtir. Mutlakı ise mukayyede hamletmek vacibtir.

Tarlalan yiyecek maddelerinden başka, her şeyle kiraya vermenin caiz olduğu görüşünde olanlann delili de, Ya'la b. Hakem'in Süleyman b. Yesar tarikiyle Râfi' b. Hadic'ten Peygamber Efendimiz'in buyurduğunu rivayet et­tiği,

«Kimin bir tarlası varsa, onu ya kendisi eksin, ya kardeşine ektirsin. Onu üçtebir, dörttebir veyahut miktarı belli bir yiyecek maddesiyle kiraya vermesin» [11]hadisidir. Bunlar «Peygamber Efendimiz'in yasak ettiği MUHÂKALE'nin mânâsı budur» demiş ve Said b. el-Müseyyeb'in hadisini [12] merfu1 olarak rivayet etmişlerdir, ki bu hadiste [13] Münâkale Tarlayı buğ­day ile kiraya vermektir' diye açıklanmıştır. Bunlar aynca, «Çünkü tarlayı yiyecek maddeleriyle kiraya vermek, yiyecek maddesini yiyecek maddesiy­le veresiye satmak kabilinden olur» demişlerdir.

Tarlalan ne yiyecek maddeleri ile, ne de tarladan çıkan herhangi bir ürünle kiraya vermenin caiz olmadığı görüşünde olanlann, yiyecek madde­leri ile kiraya vermenin caiz olmadığına dair delilleri, yiyecek maddeleri ile kiraya vermenin caiz olmadığını söyleyenlerin delilidir. Tarladan çıkan her­hangi bir ürünle kiraya vermenin caiz olmadığına dair delilleri de, Peygam­ber Efendimiz'in rivayet olunan MUHÂBERE'yi yasak edişidir. Derler ki:

Muhabere, tarlayı tarladan çıkan ürünle kiraya vermekttâ"-Ö'u da -yukarıda söylediğimiz üzere- imam Mâlik ile tabilerinin görüşüdür.

Tarlaları istisnasız olarak her şeyle kiraya vermenin caiz olduğunu söy­leyenler de, «Çünkü tarlayı herhangi bir şeyle kiraya vermek -diğer menfaat-lar gibi- bilinen bir menfaati, bilinen bir şeyle kiraya vermektir. Şu halde, diğer menfaatlann herhangi bir şeyle kiraya verilmesi nasıl caiz ise, tarlaları da herhangi bir şeyle kiraya vermenin caiz olması lazım gelir» demişlerdir. Herhalde bunlar, Râfl1 b. Hadic'ten rivayet olunan hadisleri zayıf görmüşler­dir.

Zira Salim b. Abdullah ile başkalarından rivayet olunduğuna göre bun­lar, Râfî'nin hadisini rivayet ederlerken, «Râfi'nin kendisi kiralardı» demiş­lerdir. Ayrıca bunlar, «Rafî'den gelen rivayetlerden biri -Buhârî'nin zabtına göre- 'Biz, Medineiiler arasında en çok arazi sahibi olanlardan idik. Herkes tarlasını (Şu parça bana, şu kıt'a da sana olsun) diye kiraya verirdi. Çok de­fa burası mahsul verirdi de öbür taraf bitirmezdi (ve hakkı zayi olurdu). Bu­nun için Peygamber Efendimiz, tarla sahiplerine bu çeşit kiralamayı yasak etti» [14]şeklinde varit olduğu için, diğer rivayetleri de buna hamletmek gere­kir» demişlerdir.

Tarlaları, tarladan çıkan mahsulün bir kısmı ile kiraya vermenin caiz ol­madığını söyleyenlere gelince: Bunlar da hem aklî, hem naklî delillere da­yanmışlardır. Nakli delilleri, Peygamber Efendimiz'in MUHABERE'yi ya­sak ettiğine dair yukarıda geçen hadis ile, Zahîr b. Nâfı tarikiyle Râfi' b. Ha-dic'den rivayet olunan «Amcam Züheyr b. Râfi', 'Biz Rasûlullah (s.a.s.) bize kolay gelen bir işi yasak etti' dedi. Ben de Rasûlullah (s.a.s.)'in söylediği söz muhakkak bir gerçektir' dedim. Amcam, 'Rasûlullah (s.a.s.) bir kere be­ni yanına çağırdı. Konuşma arasında bana,

 'Tarlalarınızı ne şekilde işletiyorsunuz?' di­ye sordu.

Ona, 'Tarladan gelen mahsulün dörttebiri ile, hurmadan, arpadan vesk denilen ölçekler mukabilinde kiraya veririz' dedim. Bana,

'Ey müminler! Sakın öyle yapmayınız. Tarlalarınızı ya kendiniz ekiniz, ya başkasına ektiriniz, ya da boş bırakınız' buyurdu» [15]mealindeki hadistir. Bu hadisin sıhhatinde de iki muhaddis, îmam Buhârî ile Müslim ittifak etmişlerdir.

Tarlaları, tarladan çıkan mahsulün bir kısmı ile kiraya vermenin caiz ol­duğunu söyleyenler de, Abdullah b. Ömer'den geldiği sabit olan, «Peygam­ber Efendimiz, Hayber arazisinden çıkan meyvadan ve ekinden her mahsu

lün yansı Hayber ahalisine ait olmak üzere ekip biçmesini onlara verdi» [16] mealindeki hadise dayanmışlardır. Bunlar derler ki: Bu hadis Râfi'nin bütün hadislerinden daha kuvvetlidir. Zira Râfi'nin hadisleri metin ve ifade şekli bakımından birbirlerini tutmuyor. Râfi'nin hadisleri şayet sahih de olsalar, bu hadisleri -Buhârî ile Müslim'in tbrı Abbas'tar. getirdikleri «Peygamber Efendimiz tarlaları kiraya vermeyi yasak etmedi. Fakat,

'Herhangi birinizin, toprağım mümin kardeşine kirasız ekime vermesi, kendisi için kira olarak belli bir şeyi almaktan daha hayırlıdır' buyurdu»  [17]mealindeki hadisin delaletiyle- hürmete değil, kerahete hamledeceğiz. Bun­lar aynca şunu da derler: Peygamber Efendimiz tarafından Yemen'e gönde­rilen Muaz b. Cebel, Yemen'e vanğı zaman Yemen halkı tarlalannı tarladan çıkan mahsulün bir kısmı ile kiraya verdikleri halde Muaz (r.a.), onlan bun­dan menetmemiştir [18],

[19]

B- Müezzinlik Ücreti:

 

Kimisi bunda bir sakınca görmemiş [20], kimisi mekruh veyahut haram görmüştür.

Haram görenler, Osman b. Ebu'l-As'tan Peygamber Efendimiz'in ken­disine,

«Okuyacağı ezana karşılık ücret almayan bir müezzin tut» [21] emrine dair hadise dayanmışlardır.

Caiz görenler de ezanı vacip olmayan işlere kıyas etmişlerdir. Esasında bu ihtilafın sebebi, ezan vacip midir, değil midir diye ihtilaf edilmesidir. [22]

 

C- Kur'an Öğretimi İçin Ücret Alma:

 

Kur'an öğretimi için ücret almaya gelince: Ulema bunda da ihtilaf ede­rek kimisi «Mekruh», kimisi «Caizdir» demiştir.

Caiz görenler, hem Kur'an öğretimini diğer işlere kıyas, hem de Harice b. Sâmit'in amcasından naklettiği rivayet olunan hadis ile ihticac etmişlerdir.

Hadisin meali şöyledir:

«Peygamber Efendimiz'in yanından geliyorduk. Arap kabilelerinden birinin yanından geçerken bize, 'Şu alimin yanından gelirsiniz. Bizde bir bunak vardır. Onu bağlamışızdır. İçinizde onu tedavi edecek veyahut oku­yup ona üfürecek kimse yok mu? dediler, Onlara, 'Adamı getirin bakalım' dedik. Bunun üzerine adamı getirdiler. Ben de adama fatihayı okuyup üfür­meye başladım. Üç gün her sabah ve akşam okuyor ve tükürüğümü ağzımda toplıyarak adamın üstüne döküyordum. Adam derhal bukağısından (pran­ga) çözülmüş hayvana döndü. Bunun üzerine bana ücret verdiler. Ben de 'Hayır (Peygamber Efendimiz'e durumu sormadan ücreti yemeyeceğim) dedim Peygamber Efendimiz bana, 'Aldığını ye, hayatıma yemin ederim ki kim muskacılığa karşılık aldığı ücreti yemiş ise, batıl bir'ücret yemiştir. Fakat sen hak bir okumanın ücretini yemiş oluyorsun' dedi» [23]

Bunlar, Ebû Said el-Hudrî'den rivayet olunan hadise de dayanmışlardır. Bu hadisin de meali şöyledir:

«Bir kere Peygamber Efendimiz'in ashabından bir birlik, emredildikle-ri sefere çıkmıştı. Bunlar Arap kabilelerinden birinin üzerine indiler ve mi­safir edilmelerini istediler. Kabile onları misafir etmekten çekindi. Bu sıra­da reislerini bir akrep sokmuştu. Bütün kabile halkı harekete geçip her ça­reye başvurdular. Fakat hiçbir şeyin faydası görülmedi. Bunlardan bazıla­rı, 'Şuraya inen şu kafile halkına gitseniz, belki bunların arasında bir çare bilen bir kimse vardır' demişti. Bunun üzerine kabile halkı gelip, 'Ey cema­at, reisimizi bir akrep soktu. Tedavi için koştuk, her çareye başvurduk. Fay­da vermedi. İçinizde buna çare bilen yok mu?' diye sordular. 'Evet ben varım, Vallahi ben dua ederim. Fakat sizden bizi konuk etmenizi diledik de, bi­zi konuk etmediniz. Bunun için ben de size bir ücret tayin etmedikçe dua et­mem' dedim. Bir sürü koyun üzerinde anlaştık ve kabile reisinin yanına gi­dip Fatiha sûresini sonuna kadar okudum. Derhal reis bukağısından (pran­ga) çözülmüş hayvana döndü. İleri geri yürümeye başladı. Artık üzerinde hiçbir hastalık kalmamıştı.

Ebû Said el-Hudrt demiştir ki: 'Kabile halkı, üzerinde anlaşılan ücreti verdiler. Arkadaşlardan bazıları,

'Bu koyunları paylaşınız' dediler. Fakat ben,

'Hayır, Paygamber Efendimiz'e varıp bu olup bitenleri kendisine arz edinceye, kadar bu koyunları paylaşmayınız. Bakalım Efendimiz bize ne emreder?' dedim ve Peygamber Efendimiz'in yanına vardığımızda arka­daşlar ona durumu hikâye ettiler. Peygamber Efendimiz bana,

'Fâtiha'nın bu kadar etkili olduğunu kim sa­na öğretti?' dedi. Sonra onlara dönüp,

'İyi hareket etmişsiniz. O ücret karşılığı malt alıp şimdi taksim ediniz ve sizinle beraber bana da bir hisse ayırınız' dedi ve tebessüm buyurdu» [24].

Kur'an öğretimi için ücret almayı mekruh görenler ise, «Kur'an-i Ke-rim'i ücretle öğreten kimse ile ücretle namaz kılan kimse arasında fark yok­tur. Hadiste alındığı anlatılan ücret, Kur'an-ı Kerim'in öğretimi için değil, Kur'an ile tedavi için verilmiştir. Kur'an'la tedavi ise, diğer tedaviler hük­münde olup hiç kimseye vacib değildir. Vacib olan, Kur'an'ın öğretimidir» demişlerdir. [25]

 

D- Dölleme Ücreti:

 

Dişiye çektirmek için döllük erkek hayvanın kiralanmasına gelince: îmam Mâlik'e göre sayısı belli dişilere çektirmek için döllük erkek hayvanın kiralanması caizdir. îmam Ebu Hanife ile İmam Şâfıî ise «Caiz değildir» de­mişlerdir.

Caiz görmeyenlerin delili, hakkında varid olan yasaktır [26]. Caiz gören­ler de bunu diğer menfaatlara kıyas etmişlerdir. Halbuki bu zayıf bir kıyastır. Çünkü kıyası hadise tercih bâbındandır. [27]

 

E- Köpeğin Kiralanması:

 

Köpeğin kiralanması da bu bâbtan olup imam Şâfıî ile îmam Mâlik'e göre caiz değildir [28].

[29]

 

F- Para ve Benzerlerinin Kiralanması:

 

Mezheblerin, para ve benzeri bizzat kendilerini harcamaktan başka menfaatlari bulunmayan şeylerin kiralanmasının cevazında ihtilafları da bu bâbtandır. Îbnu'l-Kasım «Böyle şeylerin kiralanması caiz değildir. Bu gibi şeyler ancak ödünç olarak verilebilirler», Ebû Bekr Ebherî ile başkaları da «Caizdir ve kiralandığı zaman kirası lazım gelir» demişlerdir. Caiz olmadığını söyleyenler, «Çünkü bizzat kendilerini harcamaktan başka bir menfaat­leri düşünülemez» demişlerdir. Cevazını benimsemiş olanlar da, «Para, altın ve gümüş olduğu için kişi onunla süslenmek veyahut kendini zengin göster­mek gibi maksatlar için kiralayabilir.» demişlerdir.

îşte kiralanan menfaatin cinsiyle ilgili olan ihtilaflı meselelerin meşhur­ları bunlardır. [30]

 

 

2.Kira Bedelinin Cins ve Niteliği:

 

Kira olarak verilen şeyin cinsiyle ilgili olan ihtilaflı meselelere gelince: Bunlar da, satışlarda satış bedeli olabilen ve olamayan şeylerle ilgili mesele­lerdir. [31]

 

A- Değirmenci Ölçeği (Kafîzu't-Tahhân)(ah

 

Bu bâbtan olmak üzere Peygamber Efendimiz, dişiye çektirmek içim döllük erkek hayvanın kiralanmasını, hacametçinin kazancını ve değirmen> cinin ölçeğini yasak etmiştir .[32]

Tahâvî, «Peygamber Efendimiz'in değirmencinin Ölçeğini yasak etme­sinin mânâsı, -cahiliyye devrinde yaptıkları gibi- değirmenciye, öğütme üc­reti olarak ona teslim edilen buğdayın muayyen bir cüz'ünü vermektir. Bu ise caiz değildir. Çünkü bu, kiracıdan, ne yanında bulunan, ne de zimmete gire­bilecek borçlar kabilinden olan bir şeyle kiralamak kabilindendir» demiştir, ki îmam Şâfıî de bu görüşte ona katılmıştır. îmam Şafiî'nin tabileri de, «Eğer kişi, kasabı keseceği hayvanın derisiyle, değirmenciyi onun kepeği veyahut muayyen bir cüz'ü ile kiralarsa, fasittir. Çünkü Peygamber Efendimiz değir­mencinin ölçeğini yasak etmiştir» demişlerdir. İmam Mâlik'in mezhebine göre ise caizdir. Çünkü değirmencinin yiyecek maddesinden miktarı belli bir cüz'ü ile kiralanması kabilindendir. [33]

 

B- HacamatBedeli:

 

Hacamatçının kazancına gelince: Kimisi «Haramdır» demiş ise de baş­kaları bu görüşe katılmayıp, ancak «Âdî bir kazançtır, erkeğe yakışmaz» de­mişlerdir [34].

İhtilaflarının sebebi d e, bu hususta hadislerin birbirleriyle çelişn yaptıracak olanın buğdayını değirmenciye verip, değirmencinin de ücretini undan al­ması.

memeleridir. Haram olduğunu söyleyenler, Ebû Hüreyre'nin «Hacamatçı­nın kazancı haramdır» hadisi [35] ile Enes b. Mâlik (r.a.) ten söylediği rivayet olunan «Peygamber Efendimiz hacamatçının kazancını haram kıldı» [36] mealindeki hadisine dayanmışlardır. Rivayet olunduğuna göre Avn b. Ebû -hayfe de, «Babam bir hacamat aldı ve bir müddet sonra bütün kan alma alet­lerini kırdı. Ona, 'Babacığım niçin kırdın? diye sordum. Bana, 'Peygamber Efendimiz kan aldırmanın ücretini yasak etmiştir' dedi» demiştir [37],

Hacamatçının kazancını mubah görenler de, îbn Abbas (r.a.)'dan riva­yet olunan, «Peygamber Efendimiz hacamatla kendinden kan aldırdı ve ha­camatçının ücretini verdi» [38] mealindeki hadise dayanmışlardır. Derler ki: Eğer hacamatçının kazancı haram olsaydı, Peygamber Efendimiz ona ücret vermezdi Bunlar ayrıca Câbir (r.a.)'ın «Peygamber Efendimiz Ebû Tıybe'yi çağırtıp, kendine hacamat vurdurduktan sonra,

'Vergin ne kadardır?' diye sordu. Ebû Tıybe 'Öç öl­çektir' diye'cevab verdi. Peygamber Efendimiz ona bir ölçek indirdi» [39] me­alindeki hadisi de delil göstermişlerdir. Câbir (r.a.)'den, hacamatçıya bir öl­çek yiyecek maddesinin verilmesini ve memurlarına vergisini hafifletmele-. rini emrettiği de rivayet olunmuştur [40].

«Hacamatçının kazancı mekruhtur» diyenler de, rivayet olunan, «~. faa b. Râfi' veyahut Rafı' b. Riifaa, Ensarın toplandıkları meclise gelerek, 'Peygamber Efendimiz, hacamatçının kazancını yasak ederek onu bize su çeken hayvanımıza yedirmemizi emretti» dedi» ve «Beni Harise kabilesin­den bir adam vardı. Adamın bir kölesi hacamatçılık yapıyordu. Kazancının helal olup olmadığını Peygamber Efendimiz'e sordu. Peygamber Efendimiz onu yasak etti. Bir daha sordu. Bir daha Peygamber Efendimiz onu yasak et­ti. Bir daha sordu. Bir daha Peygamber Efendimiz onu yasak etti. Nihayet ona,

'Kazancını sana su çeken devene yem yap ve kölene yedir' buyurdu» [41] mealindeki hadise dayanmışlardır. [42]

 

 

C- Evin, Ev Karşılığında Kiralanması;

 

Bir evi bir başka evde oturmakla kiraya vermenin cevazında ihtilaf et­meleri de bu babtandır. îmam Mâlik caiz görmüş ise de, İmam Ebû Hanife «Caiz değildir» demiştir. Herhalde İmam Ebû Hanife bunu borcun borçla satılması babından görmüştür.

Kira ve kiranın karşılığı olan menfaatin cinsleriyle ilgili olan meselele­rin meşhurları işte bunlardır. [43]

 

3.Menfaatin Niteliği:

 

A- Kira ve Menfaatin Belirliliği:

 

Menfaatin evsaf ve keyfiyetiyle ilgili mes'elelerden de, meşhurlannı söyleyeceğiz. Bunlardan biri şudur: îmam Mâlik, İmam Ebû Hanife, îmam Şafiî ve diğerleri gibi İslâm fukahasının cumhuru müttefiktirler ki, kiralama akdinin sıhhat şartlarından biri, gerek kiranın, gerek kiraya karşılık olan menfaatin miktannın bilinmesidir. Bu da -elbise dikimi, kapı ve pencerfele-rin yapımı gibi- sınırlı işlerde sınırının bilinmesiyle, ev işlerini görmek için kiralanan hizmetçinin işi gibi sının bulunmayan işlerde de süre ta'yini ile olur. Süre de, eğer menfaat -ev veya dükkânda oturmak gibi- çalışma ve de­vamlı iş görme ise, zaman miktannın, eğer kiralanan şeyin menfaati -yük ve binek hayvanlan gibi- o şeyin yürüyüşü ile sağlanıyorsa, yüzölçümü mikta­nnın belirtilmesiyle olur.

Zahirîlerle mütekaddimlerden bir cemaat ise, meçhul olan menfaatlann kiralanmasının cevazını benimsemişlerdir. Meselâ: Kişi -onlara göre- hay­vanını, hayvanın sağlayacağı kazancın yansı île -sırtında su veya odun taşıt­tırmak- üzere kiraya verebilir.

Cumhurun dayanağı şudur: Kiralama da bir satış olduğu için -satışlarda aldanmaya müsait durumlar nasıl caiz değilse- kiralamada da caiz değildir. Diğer gurup ise, kiralamayı KIRÂD ve MÜSÂKÂT'a kıyas etmişlerdir. Cumhur da onlara, «Kırâd ve Müsâkât sünnet ile istisna edilmiş olup kaide­den hariç olduklan için diğer şeyler onlara kıyas edilemez» diye cevap ver­mişlerdir.

İmam Mâlik ile îmam Şafiî, sınırlı olmayan işlerde taraflann belli bir süre ve süre içinde bir başlangıç tayin etmeleri ve başlangıcındaki akitten he­men sonra olmasını kabul etmeleri halinde, kiralamanın caiz olduğunda müttefiktirler. Fakat süre için bir başlangıç belirtmemeleri veyahut belirttik­leri başlangıcın akidten hemen sonra olmaması halinde kiralamanın caiz olup olmadığında ihtilaf etmişlerdir. İmam Mâlik «Eğer süre tayin ederlerse

-kişinin 'Sana bu evi bir yıl süre ile kiraya verdim' demesi gibi- süre için baş­langıç belirtraeseler bile, caizdir» demiş ise de, îmam Şafiî'ye göre caiz de­ğildir, îmam Mâlik'e göre bu durumda süre, kiralama akdinin yapıldığı tarih­ten itibaren başlar. Fakat îmam Şafiî, akidteki garara bakarak, «Caiz değil­dir» demiştir. İmam Mâlik ise, «Akidte garar yoktur. Çünkü sürenin akid ta­rihi anından itibaren başlaması gelenektir» demiştir. İmam Şafiî'ye göre sü­renin başlangıcı eğer akidten hemen sonra olmazsa caiz değildir. Fakat îmam Mâlik bunu caiz görmüştür.

îmam Mâlik'in tabileri, uzun süre içinde değişmesinden endişe edilen tarlanın kiralanmasının cevazında ihtilaf etmişlerdir.

îmam Mâlik ile îmam Şafiî, tayin edilmesi caiz olan sürenin miktannda da ihtilaf etmişlerdir. îmam Mâlik «Bir evin on yıl veyahut daha fazla bir za­man için kiraya verilmesi gibi, tayin edilen süre içinde değişmeyen şeyleri yıllarca süre ile kiraya vermek caizdir» demiş ise de, îmam Şafiî'ye göre bir yıldan fazla süre caiz değildir.

Îbnu'l-Kasım ile îbn Mâcişûn da, susuz, çeşme suyu ile sulanan ve kuyu veyahut çay suyu ile sulanan tarlalar hakkında ihtilaf etmişlerdir. Îbnu'l-Ka­sım bütün bu tarlalan yıllarca süre ile kiraya vermeyi caiz görürken, îbn Mâcişûn, «Susuz tarlalan ancak bir yıl, çeşme suyu ile sulanan tarlalan an­cak üç veyahut dört yıl ve kuyu veyahut çay suyu ile sulanan tarlalan da an­cak on yıl süre ile kiraya vermek caizdir» demiştir. Buna göre burada ihtilaf sürenin başlangıcı, sürenin uzunluğu ve sürenin kiralama akdi tarihinden uzaklığı olmak üzere- üç konudadır..

Bunun gibi, İmam Mâlik ile îmam Şafiî de -kiracının ev sahibine, «Sen­den bu evi, aylığı şu kadar dirhem ile kiraladım» demesi gibi- taraflann süre tayin etmeyip sadece kiraya temel olan zamanın en az miktanm belirtmeleri halinde kiralamanın caiz olup olmadığında ihtilaf etmişlerdir. îmam Şâfİî «Caiz değildir» demiş ise de, îmam Mâlik ile tabileri bunu da, «Ölçeği bir dirhemden sana bu harmanın hepsini sattım» şeklindeki satışa kıyas ederek «Caizdir» demişlerdir. Halbuki bu satışı da -îmam Mâlik'ten başka- kimse caiz görmemektedir.

Bu ihtilafın s e b e b i, bu şeylerdeki mechuliyet -az olduğu için- caiz görülen gararlardan mıdır yoksa yasak edilmiş bir garar mıdır diye ihtilaf et­meleridir.

Bir şeyi bir akidle hem satmanın, hem kiraya vermenin cevazında ihtilaf etmeleri de bu babtandır. îmam Mâlik, caiz görmüş ise de, îmam Ebû Hanife ile îmam Şafiî «Caiz değildir» demişlerdir[44]

 

 

B- OrtakMalın Kiralanması ve Karın Tokluğuna Çalıştırma:

 

Bir malda ortak olan iki kişiden birinin kendi hissesini kiraya vermesinin caiz olup olmadığı hakkındaki ihtilaf da bu bâbtandır. İmara Mâlik ile imam Şafiî caiz görmüşlerse de İmam Ebû Hanife «Caiz değildir» demiştir. Çünkü İmam Ebû Hanife'ye göre ortak maldan yararlanmak mümkün değil­dir. İmam Mâlik ile İmam Şafiî ise, «Bizzat mal sahibi ortağı ile birlikte ken­di hissesinden nasıl yararlanıyorsa, kiracı da ortağı ile birlikte, kiraladığı hisseden yararlanabilir» demişlerdir.

Herhangi bir kimseyi karın tokluğu ile kiralamanın caiz olup olmadı­ğında ihtilaf etmeleri de bu bâbtandır. İmam Şâfıî «Mutlaka caiz değildir», İmam Mâlik «Mutlaka caizdir» İmam Ebû Hanife de «Çocuk emzirmede ca­izdir. Başka hizmetlerde caiz değildir» demişlerdir. Bu ihtilafın sebebi de bu kiralamada mechuliyet var mıdır, yok mudur diye ihtilaf etmeleri­dir.

İşte kiranın ve kiraya karşılık olan menfaatin şartlan bunlardır. [45]

 

4. Kiralamanın Çeşitleri:

 

Kiralamanın çeşitlerine gelince: Ulema müttefiktirler ki, nasıl iki çeşit satış varsa, kiralama da -gözle görülen muayyen birtakım eşya menfaatları-nın kiralanması ile fizzimme olarak birtakım menfaatlerin kiralanması ol­mak üzere- iki çeşittir. Fizzimme olan kiralamanın sıhhati için menfaatin ta­rifi ve muayyen olan eşyayı kiralamanın sıhhati için de -satışlarda olduğu gi­bi- ya görmek, ya tarif şarttır. İmam Mâlik'e göre tarifin sıhhati için karala­nan şeyin cins ve çeşidini belirtmek gerekir. Buna göre gerek kiralanan hay­vanın ve gerekse hayvana taşıttırılacak yükün tarif edilmesi lazımdır. İmam Mâlik'e göre hayvana binecek kimsenin tarifi gerekmez. Fakat İmam Şâfîî: «Gerekir» demiştir.

İmam Mâlik'e göre fizzimme olan kiralamanın sıhhati için kiranın peşin verilmesi şarttır. Çünkü eğer peşin verilmezse borcun kiralanması kabilin­den olur. Nasıl ki İmam Mâlik'e göre su alacağına güvenilmeyen tarlanın ki­raya verilebilmesi için tarlaya su vermeden önce kirasının verilmemesi şart­tır.

Ulema; satışta olduğu gibi, karalamada da muhayyerlik şartı caiz midir, değil midir diye ihtilaf etmişlerdir. İmam Mâlik «Kiralamanın her iki çeşi­dinde de, yani kiralama ister muayyen, ister fizzimme olsun, onda muhay­yerlik şartı caizdir» demiştir. İmam Şâfıî ise kiralamada muhayyerlik şartını caiz görmemiştir.

İşte bu babın birinci bölümü olan, kiralamanın hangi şeylerde cari oldu­ğuna, şartlarının neler olduğuna ve kaç çeşit kiralama bulunduğuna dair ko­nulara ilişkin meselelerinin meşhurları bunlardır. Şimdi de sırayı, bu bahsin ikinci bölümü olan kiralama akdinin ahkâmına getirmiş bulunuyoruz. [46]

 

110. Kiralama Hükümleri

 

Kiralamanın hükümleri çoktur. Fakat özet olarak hepsi iki bâbta toplan­maktadır.

1- Kiralama akdi yapıldıktan sonra eğer bir mani çıkmazsa bu akid neyi gerektirir ve bu akidten dolayı taraflara ne lazım gelir?

2- Bir mani çıktığı zaman uyulacak hüküm nedir? Bu bâb da -kiralanan şey bir ziyana uğradığı zaman, kiracı hangi durumda sorumlu olur. Hangi durumda sorumlu olmaz? Hangi mani akdin bozulmasını gerektirir, hangisi gerektirmez? Taraflar ihtilafa düştükleri zaman hüküm nedir? diye- üç fasla ayrılmaktadır. [47]

 

1. Kira Akdinin Sonuçları:

 

Bu babın meşhur mes'elelerinden biri şudur: Kiralama akdi yapılırken kira bedelinin peşin verilmesi şart koşulmazsa, kiracının kirayı ne zaman vermesi gerekir?

imam Mâlik ile imam Ebû Hanife'ye göre kiracı kiraladığı şeyden ya­rarlandıkça gördüğü yarar oranında ve tedricî olarak kira vermesi vacib olur. Ancak eğer kiranın peşin verilmesi şart koşulur veyahut -kira bedelinin mu­ayyen bir şey olması halindeki gibi- peşin verilmesini gerektiren bir durum bulunursa, o zaman peşin verilmesi lazım gelir.

İmam Şâfıî ise, «Bizzat kiralama akdi ile kira bedeli lazım gelir» demiş­tir. Herhalde İmam Şafiî, kirayı vermenin tehirini, borcun satışı babından saymıştır.

Bir hayvanı, bir evi veyahut bunlara benzer bir şeyi kiraladıktan sonra o şeyi daha yüksek bir kira ile bir başkasına devretmenin caiz olup olmadığı hakkındaki ihtilaf da bu bâbtandır.

İmam Mâlik, İmam Şâfıî ve bir cemaat, bunu da satışa kıyas ederek «Ca­izdir» demişlerdir, imam Ebû Hanife ile tabileri ise, hem teslim alınmayan malın satış ve hem de uhdeye geçmeyen şeyin kazancı kabilinden olur diye caiz görmemişlerdir. Zira kirada olan bir şey ziyana uğradığı zaman, uğradığı ziyan sahibine aittir. Kimisi de, «Eğer kişi kiraladığı şeye bir katkıda bu­lunmuş ise onu kiraya verebilir, yoksa veremez» demiştir. Böyle bir malı ki­raya vermenin mekruh olmadığını söyleyenlerden biri Süfyan Sevrî'dir. Ki­ralanan şeyi kiraya vermenin caiz olduğunu söyleyen cumhur da kiralamayı satışa kıyas etmiştir.

Bu babın meselelerinden biri de, kiralanan malı kira ile sahibine verme­nin caiz olup olmadığıdır.

İmam Mâlik «Caizdir» demiş ise de, İmam Ebû Hanife «İki kira arasın­da miktar eşitliği bulunmadığı zaman başkasının malını haksız yoldan ye­mek kabilinden olur» diyerek caiz olmadığını benimsemiştir.

Bu babın mes'delerinden biri de, bir kimsenin buğday ekmek üzere bir tarlayı kiraladıktan sonra tarlada -arpa gibi- tarlaya zararı buğdayın zararı kadar veyahut daha az olan bir başka şeyi ekmek istemesidir. İmam Mâlik: «Ekebilir», İmam Dâvüd: «Ekemez» demişlerdir.

Bu babın mes'elelerinden biri de, kiralanan evlerin -tuvalet ve banyo gi­bi- müştemilatının süpürülüp temizlenmesinin, mal sahibi ile kiracıdan han­gisine ait olduğu meselesidir.

İbnu'l-Kasım, kendisinden gelen meşhur rivayete göre mal sahibine, bir başka rivayete göre de kiracıya ait olduğunu söylemiştir, ki İmam Şafii de buna katılır. Ancak Îbnu'l-Kasmı günde biri girip çıkan otel gibi yerleri istis­na ederek, «Otellerin temizliği otel sahibine aittir» demiştir.

Bu babın mes'elelerinden biri de, İmam Mâlik'in tabileri, kiralanan ev­lerde meydana gelen miktarı az olan yıkıntıların onanmı kiracıya lazım gelir mi, gelmez mi diye ihtilaf etmeleridir.

İbnu'l-Kasım «Kiracıya lazım gelmez. Şayet kiracı yaparsa kiradan sa­yar», diğerleri ise «Lazım gelir» demişlerdir.

Bu babın daha birçok mes'eleleri vardır. Fakat teferruata girişmek iste­mediğimiz için bu kadarla yetiniyoruz. [48]

 

2. Ortaya Çıkan Manilerin Hükümleri:

 

1. Kiralama Akdinin Bozulması:

 

Fukaha, kiralama akdinin vasfında ihtilaf etmişlerdir. Cumhur, «Kira­lama akdi, keyfi olarak bozulması caiz olmayan bir akidtir» demiştir. Kimi­sinden de, kiralama akdini CİALE (götürü iş verme) akdi ile ortaklık akdine kıyas ederek kiralama akdinin keyfi olarak bozulabildiği görüşünde bulun­duğu nakledilmiştir. [49]

 

 

1. Kiralanan Şeyde Kusur Bulunması veya Yararlanma İmkânı Kalmaması:

 

Kiralama akdinin keyfî olarak bozulmaz bir akid olduğunu söyleyenler de neyle bozulur, neyle bozulmaz diye ihtilaf etmişlerdir. İmam Mâlik, İmam Şafiî, Süfyan Sevrî, Ebû Sevr ve diğer İslâm fukahasının cumhuru, «Keyfî olarak bozulamayan diğer akidler ne ile bozulabiliyorlarsa, kiralama akdi de ancak o şeylerle bozulabilir» demişlerdir. Buna göre kiralama akdi ancak ya kiralanan şeyde bir kusur görüldüğü veyahut ondan yararlanmak için imkan kalmadığı zaman bozulabilir. İmam Ebû Hanife ile tabileri de «İş­letmek üzere bir dükkan kiraladıktan sonra eşyası yanan veyahut çalman kimsenin mazereti gibi, kiracıda meydana gelen bir mazeret ile de kiralama akdi bozulabilir» demişlerdir. [50]

Cumhurun delili, «Akidleri yerine getirin» [51] ayet-i kelimesidir. Çün­kü kiralama, menfaatlerin satışı demek olan bir akidtir. Şu halde satış aidi­nin yerine getirilmesi nasıl gerekiyorsa, kiralama akdinin de öyle olması la­zım gelir.

İmam Ebû Hanife de, kiralanan şeyden yararlanmak için vasıta olan şe­yin zayi olmasını, bizzat kiralanan şeyin zayi olmasına kıyas etmiştir. İmam Mâlik ise, bu hususta değişik görüşlerde bulunmuştur.

Abdülvehhab: «Mezhebimizin zahirinden anlaşılmaktadır ki bir kimse, belli bir koyun sürüsünü gütmek veyahut belli bir elbiseyi dikmek için bir başka kimseyi kiraladıktan sonra koyun sürüsü ölür veyahut elbise yanarsa, kiralama akdi bozulmaz. Kiracı ona güdülmek üzere, ölen sürü gibi bir başka sürüyü veyahut diktirmek üzere, yanan elbise gibi bir başka elbiseyi bulmak zorundadır. Kimisi de, İmam Mâlik'in mezhebinde kiralanan şeyden yarar­lanma vasıtası olan şeyin, ya bizzat kendisi maksuttur, ya bizzat kendisi maksut değildir. Eğer -kendisini emzirmek için süt anne kiralanan çocuk gi­bi- bizzat kendisi maksut ise, ölümü ile kiralama akdi bozulur. Eğer -kendi­sini gütmek için çoban kiralanan bir koyun sürüsü veyahut kendisini satmak için dükkan kiralanan bir yiyecek maddesi gibi- bizzat kendisi maksut değil­se, zayi olması ile kiralama akdi bozulmaz» demiştir, İbnu'l-Kasım'ın, imam Mâlik'ten yazılı olarak naklettiği fetvalar mecmuasında, «Eğer zayi olduğu takdirde yerinin doldurulacağı şart koşulmazsa, belli bir koyun sürüsünü gü­decek çoban kiralamak caiz değildir» demesi, kiralanan şeyden yararlanma vasıtası olan şeyin yok olmasını kiralama akdinin bozulması için sebeb saydığındandır. Fakat bunu akdin bozulması için sebeb sayınca, bu ihtimali taşı­yan kiralamayı da garar babından addederek, «Bu şart koşulmazsa kiralama caiz değildir» demiştir. [52]

 

2. Kiralayan ile Kiracının Ölümü:

 

Fukahamn, mal sahibi ile kiracıdan veyahut işçi ile işverenden birinin ölümü ile kiralama akdi bozulur mu, bozulmaz mı diye ihtilaf etmeleri de bu­nun gibidir.

tmam Mâlik, İmam Şafiî, imam Ahmed, tshak ve Ebû Sevr, «Bozulma-yıp olduğu gibi varislere geçer» demişlerdir. îmam Ebû Hanife, Süfyan Sevrî ve Leys b. Sa'd ise «Bozulur» demişlerdir.

«Bozulmaz» diyenler, «Çünkü kiralama da, satış gibi bedelli bir akid-dir. Satış nasıl taraflardan birinin ölümü ile bozulmuyorsa, bunun da bozul­maması gerekir» demişlerdir.

Hanefıler de, «Mal, sahibinin ölümü ile birinin mülkiyetinden bir baş­kasının mülkiyetine geçer. Bunun için kiralanma akdinin bozulması lazım gelir. Nitekim uzun süre için kiraya verilen bir malın satışı da, bunun içindir ki caiz değildir. Bir şeyin hem kiraya verilişi, hem başkasının mülkiyetine geçişi birlikte olmayınca da, burada başkasının mülkiyetine geçişinin galip geldiğini kabul etmemiz gerekir. Yoksa mülk, varissiz kalır ki bu, icma'ya aykırıdır» diye delil getirmişlerdir. Hanefıler bazen, kiralama akdini evlen­me akdine kıyas ederek: «Evlenme akdi, nasıl taraflardan birinin ölümü ile bozuluyorsa, kiralamanın da taraflardan birinin ölümü ile bozulması lazım gelir. Zira her iki akid de, kişinin mülkiyetine sahip olmadığı şeyden menfa-atlanmasını hedef tutan akidlerdir» şeklinde de delil getirirler.

Hanefıler, Mâlikîlere de «Siz, kiranın tedricî olarak ve kiralanan şeyden görülen yarar oranında hak olduğunu söylüyorsunuz. Buna göre eğer mal sa­hibinin ölümü ile kiralama akdi bozulmazsa, kiracı kendisi üe yaptığı bir an­laşmadan doğan hakkını, başkasının mülkiyetine geçen bir maldan tahsil et­miş olur. Bu ise caiz değildir. Eğer kiracının ölümü ile kiralama akdi bozul­mazsa, kendisi öldüğü halde kendisi için kira hak edilmiş olur. Halbuki ölen kimseye, ölümünden sonra herhangi bir hakkın lazım gelmediğinde icma' vardır» diye itiraz ederler. Bu itiraz, Şâfiîleri bağlamaz. Çünkü Şâfiîler -yu­karıda da geçtiği üzere- «Kira, bizzat kiralama akdi ile hak olur» demektedir­ler. [53]

 

3. Öteki Durumlar:

 

İmam Mâlik'e göre, susuz bir tarla kiraya verildiği zaman, eğer yağmur yağmadığı için ekilmez veyahut ekilip de yeşermezse, kiralama akdi bozu­lur. Bunun gibi, eğer ekim zamanı geçinceye kadar yağış kesilmediği için ekilmezse, keza kiralama akdi bozulur. İmam Mâlik'e göre, ekinlerin uğradı­ğı diğer afetler yüzünden kirada bir indirim olmaz.

îmam Mâlik'e göre, belli bir vakitte görülmek üzere bir iş için kiralama akdi yapıldığı zaman, eğer -hac yolculuğu için binek kiralanışı gibi- belli olan vakit maksut olduğu halde o vakitte mal sahibi ortada görülmezse, kira­lama akdi bozulur. Fakat eğer o vakit maksut olmazsa -o vakitte mal sahibi ortada görülmese bile- akid bozulmaz.

Bütün bunlar, kiralanan şey muayyen olduğu zaman, böyledir. Fizzim-me olan kiralamalarda ise, kiracının işletmek üzere teslim aldığı şeyin zayi olmasıyla kiralama akdi bozulmaz. Çünkü mal sahibi, kiralamayı fizzimme kabul ettiği için, zayi olan şeyin yerine bir başka şeyi sağlamak zorunda­dır,

Bu babın daha birçok mes'eleleri vardır. Fakat ana kaideler mesabesin­de olanları ancak bunlardır[54]

 

2. Kiracılıkta Sorumluluk:

 

Kirada olan malın ziyana uğraması halinde kiracının bundan sorumlu olması, -fukahaya göre kiracının ihmali ile genel maslahat ve malların ko­runmasını sağlama düşüncesi olmak üzere- iki sebebten dolayı olur. [55]

 

1. Kiracının İhmâli Yüzünden Doğan Sorumluluk:

 

Kiracının ihmali yüzünden olan ziyandan, kiracının sorumlu olduğunda ihtilaf yoktur. İhtilaf ancak, kiracının sorumluluğunu gerektiren ihmalin çe­şidi ile miktarında vardır.

Ulemanın, bir hayvanı belli bir yere kadar binmek üzere kiralayıp da, hayvanı daha ötede olan bir yere götüren kimse hakkındaki ihtilafları bu bâbtandır.

îmam Şafiî ile îmam Ahmed, «Adama, pazarlık ettiği mesafenin kira­sından başka, fazladan bindiği mesafenin ecr-i misli de lazım gelir» demiş­lerdir. İmam Mâlik de, «Hayvanın sahibi, adamın fazladan bindiği mesafe­nin ecr-i misli ile hayvanının kıymetinden hangisini isterse onu alır». İmam Ebû Hanife de «Adama, fazladan bindiği mesafe için kira lazım gelmez» de­mişlerdir. Fakat eğer pazarlık dışı yapılan bu yolculuk esnasında hayvan ölür veyahut sakatlanırsa, kıymetinin kiracıya lazım geldiğinde ihtilaf yoktur.

îmam Şafiî'nin delili şudur: Çünkü bu adamın pazarlık ettiği mesafeyi aşması bir ihmal ve kusurdur. îhmal ve kusurun bir ecr-i misli lazım geldiği­ne göre, buna da ecr-i mislin lazım gelmesi gerekir. îmam Mâlik de -öyle görünüyor ki- bu adamı soyguncuya kıyas etmiştir. Halbuki bu zayıf bir kıyas­tır. İmam Ebû Hanife'nin görüşü ise, şer'î usûlün gereğinden çok uzaktır. Bu mes'elede usule en yakın olan, imam Şafiî'nin görüşüdür.

îmam Mâlik'e göre, eğer hayvan tökezlemek itiyadında ise, hayvanın tökezlemesi hayvan sahibinin ihmali sayılır. Bunun için eğer hayvan tökez­leyip de, sırtındaki yük bir ziyana uğrarsa, sahibi bu ziyandan sorumludur. İplerin çürüklüğü yüzünden, hayvanın sırtından yükün düşmesi de bunun gi­bidir. Bu babın mes'eleleri çoktu[56]

 

3. Kusursuz Sorumluluk:

 

Malın uğradığı ziyandan, ihmalleri bulunmadığı halde ve sırf malların korunmasını sağlamak düşüncesiyle sorumlu olup olmadıklarında ihtilaf edilen kimselere gelince: Bunlarda -terzi, marangoz ve benzeri- vasıflı işgörenlerdir. Ulema, işgörenin, elinde bulunan işverene ait malın -ihmali ol­maksızın- ziyanından sorumlu olmadığında müttefiktirler. Ancak İmam Mâlik, «Yiyecek maddelerini taşıyan hamal ile değirmenciyi, kendilerine teslim edilen yiyecek maddelerinin ziyana uğramasından -eğer ihmalleri ol­maksızın ziyana uğradığını şahitlerle isbat etmezlerse- sorumludurlar» de­miştir.

Kendilerine teslim edilen eşyanın -ihmalleri bulunmaksızın- ziyana uğ­radığını ileri süren vasıflı işgörenlerin sorumlu tutulmalarında ise, ihtilaf edilmiştir.

İmam Mâlik, İbn Ebî Leylâ ve îmam Ebû Yûsuf sorumlu olduklarını be­nimsemiştir.

îmam Ebû Hanife de, «Ücretsiz veyahut mal sahibinin evinde çalışan iş-gören sorumlu değildir. Kendi iş yerinde veyahut ücretle çalışan işgören ise, sorumludur» demiştir. İmam Şafiî'nin ise, kendi iş yerinde çalışan işgören hakkında iki kavli vardır. İmam Mâlik'e göre, kendine bir iş yeri açmayan iş­gören -ister ücret alsın, ister almasın- sorumlu değildir. Hz. Ali'den bu husus­ta her ne kadar iki kavil rivayet olunmuşsa da, gerek kendisi, gerek Hz. Ömer de vasıflı işgörenlerin sorumluluklarını benimsemişlerdir.

Vasıflı işgörenlerin sorumlu olmadığını söyleyenler, işgörenleri yanla­rında emanet eşya bırakılanlara, ortaklara, vekillere ve çobanlara kıyas et­mişlerdir. Sorumlu olduklarını söyleyenlerin ise, genel maslahatı gözönün-de bulundurmak ve hile yolunun kapanmasını öngörmekten başka bir daya­nakları yoktur. Ücretle çalışan işgören ile ücretsiz çalışan işgören arasında ayırım yapanlar da, «Çünkü ücretsiz çalışan işgören, malı kendi menfaati için değil, sahibinin menfaati için teslim almıştır. Bunun için kendisi sanki, yanında emanet eşya bırakılan kimsedir. Yanında emanet eşya bırakılan kimse nasıl sorumlu değilse, bunun da sorumlu olmaması lazım gelir. Fakat ücretle çalıştığı zaman malı teslim almasının menfaati ikisine de olduğu için-başkasından, ödünç veyahut eğreti (geçici) olarak mal alan kimse gibi- ken­disinin menfaati daha galip olur» demişlerdir. Kendine işyeri açmayan îşgö-reni de sorumlu tutmakta, hile yolunu kapatma yaran yoktur. Zira bu adamın devamlı bir işyeri yoktur ki kendisine eşyalarını teslim edenleri devamlı ola­rak dolandırabilsin^

Yukarıda da söylediğimiz üzere işgörenleri sorumlu tutmayan îmam Mâlik, zahire hamalını, değirmenciyi ve bunlar gibi olan işgörenleri sorumlu tutmayı istihsal etmiştir* Bunların dışında kalan işgörenler ise -İmam Mâlik'e göre- kendilerine teslim edilen eşyaları korumada kusur göstermez-lerse, eşyanın ziyana uğramasından sorumlu değillerdir. Meşhur olan riva­yete göre îmam Mâlik: «Hamamcı da sorumlu değildir» demiştir. Eşheb de şâzz bir görüşte bulunarak, «Vasıflı işgörenler -kendilerinin ihmali bulun­maksızın malın ziyana uğradığını isbat etmezlerse- kendilerine teslim edilen eşyaların ziyana uğramasından sorumludurlar» demiştir. Vasıflı işgörenlerin işyerlerinde teslim almadıkları şeylerin ziyana uğramasından sorumlu ol­madıklarında ihtilaf yoktur.

Mâliki uleması, işgören tarafından işçiliği tamamen veyahut kısmen ya­pıldıktan sonra ziyana uğrayan ve ziyana uğrayışı şahitlerle sabit olup işgö­renin sorumluluğunu gerektirmeyen eşyanın yapım ücreti düşer mi, düşmez mi diye ihtilaf etmişlerdir. Îbnu'l-Kasım «Düşmez», Îbnu'l-Mevvaz «Dü­şer» demiştir. İbnu'l-Mevvaz «Mal sahibi bir zarara uğramış ise, bunda işgö­renin ne günahı vardır, ki emeği boşa gitsin», İbnu'l-Kasım da «Ücret emek karşılığıdır. Mal zayi olduğu zaman onunla birlikte emek de zayi olduğu için o emek görülmemiş gibi olur» diye düşünmüşlerdir. Îbnu'l-Mevvaz'ın görü­şü daha makul ise de Îbnu'l-Kasım, işgöreni mal sahibine zararda ortak kıldı­ğı için onun görüşü genel maslahata daha uygundur.

Ulemanın, kayığın devrilmesiyle içindeki eşyanın ziyana uğramasın­dan kayık sahibi sorumlu mudur, değil midir diye ihtilaf etmeleri de bu bâbtandır. İmam Mâlik «Sorumlu değildir» İmam Ebû Hanife «Sorumludur. Meğer kayığın devrilmesi suyun dalgalanmasından ileri gelmiş olsun» de­miştir.

İmam Mâlik'in mezhebinde esas görüş şudur: İşgören, işyerinde çalıştı­ğı zaman eğer elindeki eşya -yanmak, kırılmak, kopmak gibi- bir ziyana uğ­rarsa -mal sahibi orada olsa dahi- ziyan işgörene aittir. Ancak eğer yapılması istenen iş -cevher delmek, yüzük taşlarını nakışlamak, kılıç doğrultmak, fı­rıncılık, hasta tedavisi gibi- bir sanat ve ihtisas işi ise, o zaman işgörene bir şey lazım gelmez. Buna göre eğer fırında ekmek pişirilirken yanar veyahut hasta tedavi edilirken ölürse, fırıncı veyahut hekim sorumlu değillerdir. Baytar da -eğer hayvan onun ihmalinden dolayı ölmezse- hekim gibidir. He­kim ve benzeri sanat erbabı, eğer işlerinin ehli iseler -yanıldıkları zaman- on­lara diyetten başka herhangi bir ceza lazım gelmez. Diyet de, üçte birinden fazlası Akile'ye, üçte biri ancak ona lazım gelir. Fakat eğer işlerinin ehli değil iseler, o zaman onları döğmek, habsetmek ve ölen kimsenin diyetini malla­rından almak gerekir. Kimisi «Böyle de olsa, diyet Akile'ye lazım gelir» de­miştir. [57]

3. Kira Akdinde Tarafların Anlaşmazlıkları:

 

1. Genel Anlaşmazlıklar:

 

Bu fasılda birkaç mes'ele bulunmaktadır.

1- İşgören ile işveren işin mahiyetinde anlaşmazlığa düşerlerse îmam Ebû Hanife «İşgörenin», İmam Mâlik ile İbn Ebî Leylâ da «İşverenin sözü muteberdir» demişlerdir. İhtilafın  sebebi de işgören ile işverenden han­gisinin davacı, hangisinin davalı olduğunda ihtilaf etmeleridir.

2- İşgören, kendisine teslim edilen iııalı sahibine geri verdiğini, işveren de malını gere almadığını söylerlerse, İmam Mâlik'e göre işverenin sözü mu­teber olup işgören -elindeki malın ziyanından sorumlu olduğu için- şahit göstermek zorundadır. îbn Mâcişûn da «Eğer mal, işgörene şahitsiz olarak teslim edilmiş ise, işgörenin sözü muteberdir. Eğer şahitlerin huzurunda tes­lim edilmiş ise, işverene geri verdiğini şahitlerle isbat etmek zorundadır» de­miştir.'  

3- İşgören ile işveren işçilik ücretinin verilip verilmediğinde anlaşama­dıkları zaman, İmam Mâlik'in mezhebinde meşhur olan kavle göre eğer dava yeni ise işgörene yemin ettirilir ve onun sözüne uyulur. Eğer dava eski ise, işverenin sözüne uyulur. Mal sahibi ile kiracı da anlaşmazlığa düştükleri za­man hüküm böyledir. Kimisi de «Dava eski de olsa, işgören ile kiracının sözü muteberdir» demiştir. [58]

 

2. Taşıt Kiralamalarından Anlaşmazlıklar:

 

İmam Mâlik'in mezhebinde bu konuya ilişkin meşhur mes'eîelerden biri de, kiralama akdini yapan tarafların taşıtlar hakkındaki anlaşmazlıklarıdır. Zira bu anlaşmazlıklar, ya yolun miktarında, ya cinsinde, ya kira bedelinin miktarında, ya cinsinde olur.

Eğer anlaşmazlık, yolun veyahut kira bedelinin cinsinde olursa -nasıl saüş akdini yapan taraflar saüş bedelinde anlaş amadıklan zaman her iki taraf da yemin eder ve saüş bozuluyorsa- her iki taraf da yemin eder ve kiralama akdi bozulur. İbnu'l-Kasım «Kiralama akdi ister kesinleşmiş olsun, ister ol­masın bu böyledir» demiştir. Başkalan da «Eğer kiralama akdi kesinleşmiş

ve taşıt sahibinin sözü de akla uyuyorsa, taşıt sahibinin sözü muteberdir» de­mişlerdir.

Eğer anlaşmazlık yolun miktarı hakkında ise ve fakat henüz taşıta binil­memiş veyahut az binilmiş ise, yine her iki taraf yemin eder ve akid bozulur. Eğer taşıta binilip bir hayli yol gidildikten veyahut taşıt sahibinin pazarlık et­tiklerini ileri sürdüğü yere vanldıktan sonra anlaşmazlığa düşerlerse -kira­nın peşin verilmiş olması ve taşıt sahibinin sözünün de akla uyması şarü ile-taşıt sahibinin sözü muteberdir. Eğer kira peşin verilmemiş ve fakat taşıt sa­hibinin sözü akla uyuyorsa veyahut kira peşin verilmiş de, taşıt sahibinin sö­zü akla uymuyorsa, uzak olan yola dair akid bozulur ve pazarlık ettikleri ki­radan, taşıt sahibinin pazarlık ettiklerini ileri sürdüğü yol miktanna ne kadar düşüyorsa, o kadar kira verilir.

Eğer yolun miktarı hakkında müttefik olup da, kira bedelinin miktarın­da anlaşamazlarsa -kira peşin verilmiş olsun olmasın- kiracının sözü mute­berdir. Çünkü kiracı davalıdır.

Eğer-taşıt sahibinin Kurtuba'da 'Ben hayvanımı sana Karmune'ye ka­dar iki dinar ile kiraya verdim' kiracı da 'Hayır, sen bana îşbiliye'ye kadar ve bir dinar ile kiraya verdin' demeleri gibi- hem yolun, hem kira bedelinin mik-tan hakkında anlaşmazlığa düşerlerse, eğer henüz hayvana binilmemiş ve­yahut binilmişse de, vardıkları yerden geri dönmelerinde her ikisi için de za­rar yoksa, ikisi de yemin eder ve akid bozulur. Eğer bir hayli yol aldıktan ve­yahut taşıt sahibinin pazarlık ettiklerini ileri sürdüğü yere vardıktan sonra aralannda anlaşmazlık çıkarsa -eğer kiracı ona bir şey vermemişse- yol mik-tan hakkında taşıt sahibinin, kira miktarı hakkında da kiracının sözü mute­berdir ve kiracı taşıt sahibine, Kurtuba ile Karmune arasındaki mesafe için kira verir. Bu da eğer kiracının sözü akla uyuyorsa, o zaman taşıt sahibine iki dinar vermesi gerekir. Şayet kiracı uzak olan yol için pazarlık ettiğini söyle­diği kirayı taşıt sahibine verdikten sonra bu anlaşmazlık aralannda çıkar ve taşıt sahibinin sözü akla uyarsa taşıt sahibinin mesafe miktan hakkındaki sö­züne itibar olunur ve teslim aldığı kiranın tamamı kendisine kalmış olur ve hiçbir şeyi kiracıya geri vermez. Çünkü taşıt sahibi, kiranın bir kısmında davalıdır. Daha önce teslim aldığı için onun sözü, o kısımda muteberdir. Bu bâbtan da bizim için bu kadar mesele yeterlidir. [59]

 

 



[1] Kasas, 28/27.

[2] Talâk, 65/6.

[3] Buharî, Menâkıbü'l-Ensâr, 63/45, no: 3905; Beyhâkî, 6/118.

[4] Buhârî, Sürüt, 54/4, no: 2718; Müslim, Musâkât, 22/21, no: 715.

[5] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 3/307-308.

[6] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 3/309.

[7] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 3/309.

[8] Mâlik, Kirau'l-Ard, 34/1, no: 1.

[9] Nesâî, 7/37.                                                                               .

[10] Ebû Dâvûd, Buyû\ 17/32, no: 3400; Tahâvî, Şerhu'l-Meâni'l-Âsâr, 4/106.

[11] Müslim, Buyu, 21/18, no: 1548; Ebû Dâvûd, Buyu', 17/32, no: 3395.

[12]  Mâlik, Buyâ\ 31/13, no: 25.

[13] Buhârî, BuyÜ 34/82, no: 2186; Müslim, Buyu', 21/17, no: 1546.

[14] Buhârî, Hars, 41/12, no: 2331; Müslim, Buyu', 21/19, no: 1546.

[15] Bühârî,//arj,41/l8,no: 2339; Müslim,5«y«", 21/18, no: 1548.

[16] Buhârî, Hars, 41/8, no; 2329; Müslim, Musâkât, 22/1, no: 1551; Ebû Dâvûd Buyu1.. 17/35, no: 3409.

[17] Buhârî, Hars, 41/10, no: 2330; Müslim, Buyû\ 21/21, no: 1550.

[18] Tahâvî, Şerhu Meâni'l-Âsâr, 4/114.

[19] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 3/309-313.

[20] Ebû Hanife'ye göre, müezzinlik için ücret alınabilir. Ama sevabını Allah'tan beklemek daha uygundur.

[21] Ebû Dâvûd, Salâu 2/40, no: 531; Beyhâkî, 1/429; Hâkim, 1/99.

[22] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 3/313.

[23] Ebû  -ü1,17/38, no: 3420; Tayâlisî, 5194, no: 1362.

[24] Buhârî, îcâre, 37/16, no: 2276; Müslim, Selâm, 39/23, no: 2201; Ebû Dâvûd Tıbb, 22/19, no: 3900.

[25] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 3/313-315.

[26] Buhânjcâre, 37/21, no: 2284; Ebû Dâvûd, Buyû\ 17/42, no: 3429.

[27] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 3/315.

[28] Hanefi mezhebine göre caiz değildir; bir kavle göre ise vakit tayin edilirse caizdir.

[29] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 3/315.

[30] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 3/315-316.

[31] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 3/316.

[32] Ebû Ya'lâ, Müsned, 2/301, no: 1024; Tahâvî, Müşkilü'l-Âsâr, 2/307; Dârakutnî, 3/47, no: 195; Bcyhâkî, 5/339.

[33] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 3/316.

[34] Hanefi mezhebine göre bu konudaki yasak, neshedilmiştir.

[35] Tahâvî, Şerhu Meâni'l-Âsâr, 4/129.

[36] Tahâvî, a.g.e; 4/129.                                                      

[37] Buhârî, Buyu', 34/25 no: 2086; Tahâvî, a.g.e, 4/129; Beyhakı, 6/6.

[38] Buhârî, Buyu', 34/38, no: 2103; Müslim, Musâkât, 22/11, no: 1202.

[39] Ebû Ya'lâ. Müsned, 3/312, no: 1777; Tayâlisî, s. 238, no: 1723; Tahavı, a.g.e, 4/130.

[40] Tahâvî, a.g.e., 4/130.                                 

[41] Ebû Dâvûd, Buyu', 17/39, no: 3422; Mâlik, İsii'zân, 54/10, no: 28.

[42] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 3/316-317.

[43] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 3/318.

[44] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 3/318-319.

[45] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 3/319-320.

[46] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 3/320.

[47] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 3/321.

[48] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 3/321-322.

[49] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 3/322.

[50] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 3/323.

[51] Mâide,5/l.

[52] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 3/324.

 

[54] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 3/324-325.

[55] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 3/325.

[56] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 3/325-326.

[57] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 3/326-328.

[58] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 3/328.

[59] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 3/328-329.