54 ITK (Köle Azadı) KİTABI 2

158. Azatlaması Geçerli Olanlar 2

159. Azatlama Zorunluluğu. 2

1. Kölenin Ortaklardan Biri Tarafından Kısmen Azatlanması: 2

A- Ortaklardan Birinin Köleyi Azatlaması: 2

B- Kölenin Kısmen Azatlanmasi: 4

2. İşkenceci Efendi: 4

3. Köle Akrabaların Satın Alınması: 4

160. Hastalıkta veya Ölümden Sonrasında Azatlama. 5

161. Azatlama Deyimleri ve Hükümleri 6

1. Azatlama Deyimleri 6

2. Azatlamanın Hükümleri: 7


54 ITK (Köle Azadı) KİTABI

 

Bu bahse dair konuşmamız, köle azatlaması geçerli olan ve olmayan ve gerekli olan ve olmayan kimselerle, azatlamanm lafızları, hükümleri, şartlp-n ve azatiama ile yemin etmenin hükmü hakkındadır. Biz bunlardan Sade( e sem'î delillere dayanan meşhur meseleleri ele alacağız. [1]

 

158. Azatlaması Geçerli Olanlar

 

Evvela şunu diyelim: Ulema, hasta, sefih ve çocuk olmayan ve vücudu sağlam, malî durumu yerinde, tam ye kesin mülkiyet sahibi olan kimsenin kölesini azatlamasının geçerli olduğunda müttefik iseler de, malı, borçlarını karşılayamayan kimse ile, hasta olan kimsenin köle azatlamalan geçerli mi­dir, değil midir diye ihtilaf etmişlerdir.

Malı borçlarını karşılayamayan kimsenin köle azatlaması, Medine ule­masının çoğu, İmam Mâlik ve başkaları «Geçerli değildir» demişlerdir, ki Evzâî ile Leys b. Sa'd da bu görüştedirler. Irak fukahası ise, «Bu kimsenin tasarruflarına hakim hacir koymadıkça, diğer tasarrufları geçerli olduğu gibi, köle azatlaması da geçerlidir» demişlerdir. İmam Mâlik'in, malı borçlarını, karşılayamayan kimsenin -hakim tasarruflarına hacir koymadıkça- herhangi bir malını rehine bırakmasını caiz gördüğüne göre, bu kimsenin köle azatla-masını da caiz gördüğü, sözünden çıkarılabilir:

Malı borçlarını karşılayamayan kimsenin köle azatlamasını caiz gör­meyenlerin dayanağı şudur: Bu kimsenin malı kendisinin değil, alacaklının­dır. Şu halde malından herhangi bir şeyi bedelsiz olarak çıkaramaz. Kişilerin tasarruflarına hacir koymanın sebebi de budur. Hükümlerin sebebi bulunun­ca, hükümlerin de bulunması gerekir. Hakimin bilfiil hacir koyması sebeb değil, sebebe dayanan bir hükümdür. Bunun için hakimin hacri, t?üfıil ister bulunsun, ister bulunmasın bu kimsenin malî tasarrufları geçerli değildir.

İkinci grup da «Bu adamın tasarruflarına hakim hacir koymadıkça cari­yesi ile cinsi münasebette bulunarak onu gebe bırakabildiğinde ve gerek kendini, gerek çocuklann beslenmeleri için gerekli olan masrafları yapmaya yetkili olduğunda icma' bulunduğuna göre, sair tasarruflarının da aynı hük­me tabi olması lazım gelir» demişlerdir. Bu İmam Şafiî'nin görüşüdür.

Çocuk ile sefih de kölelerini azatlayamazlar. Ancak İmam Mâlik ile tâbüerinin çoğu, sefihin, kendisinden çocuk doğuran cariyesini azat edebil­diğini söylemişlerdir.

Hastanın azarlamasına gelince: Cumhura göre eğer hasta iyüeşirse azat­laması geçerlidir, iyileşmeyip ölürse, azatladığı köle malının üçtebirinden çıkar. Zahirîler ise «Hastanın azatlaması, sağlam kimsenin azatlaması gibidir» demişlerdir.

Cumhurun dayanağı, îmrân b. Husayn'ın yukarıda geçen, «Bir adamın altı kölesi vardı. Onlardan başka bir şeyi yoktu. Öleceği sırada her altısını da azatladı...» [2]mealindeki hadisidir. [3]

 

159. Azatlama Zorunluluğu

 

Azatlama zorunluluğu olan kimselere gelince: Bunlar üç kişidir. Biri, kölenin bir kısmını azatlayan kimsedir, ki bunun bir kısmında ittifak vardır. Diğer iki kişide ise ihtilaf edilmiştir. Bunlardan biri, anne ve babası gibi, sa­tın alınması ile azatlanan bir kimseyi satın alan kimsedir. Biri de, köleye iş­kence edip burnu, kulağı gibi yüzündeki organları kesen kimsedir. [4]

 

1. Kölenin Ortaklardan Biri Tarafından Kısmen Azatlanması:

 

Kölenin bir kısmını azatlayan kimse de iki kısım olup bir kısmı, kendisi ile başkası arasında müşterek bulunan köledeki kendi hissesini azatlayan kimsedir. İkinci kısmı da, tamamı kendisine ait olan kölenin bir miktarını azatlayan kimsedir. [5]

 

A- Ortaklardan Birinin Köleyi Azatlaması:

 

İki kişi arasında müşterek olup da ortaklardan birinin kendi hissesini azatladığı köle hakkında, ulema ihtilaf etmişlerdir. İmam Mâlik, îmam Şâflî ve İmam Ahmed, «Eğer hissesini azatlayan ortak zengin ise, diğer ortağın hissesi de azatlanmış olur. Ancak ortağına ait olan bu hissenin değeri ne ise ortağına ödemek zorunda olduğu için kölenin velâsı ona ait olur. Eğer hisse­sini azatlayan ortak fakir ise, ona bir şey lazım gelmez ve köle, sadece bir kıs­mı azatlanmış kalıp kölelerin ahkâmına tâbi olur» demişlerdir. İmam Ebû Yûsuf ile îmam Muhammed ise, «Eğer hissesini azatlayan ortak fakir ise, kölenin tamamı azatlanmış olur. Ancak köle diğer ortağa ait olan hissenin, azatlayan ortağa ait olan hissenin kıymetini hisse sahibine vermek üzere ka­zanmamaya çalışır ve velâsı, kendi hissesini azatlayan ortağa ait olur» de­mişlerdir, ki Evzaî, İbn Şibrime, îbn Ebî Leylâ ve Küfe fukahası bu görüşte-diler. Ancak İbn Şibrime ile İbn Ebî Leylâ, «Hissesini azatlayan ortak zen­ginleşirse, köle diğer ortağa verdiği parayı ondan isteyebilir» demişlerdir.

Azatlayanın ortağına gelince: Cumhur, «İsterse kendisi de hissesini azatlar, isterse kendi hissesine ortağı aleyhine kıymet koyar» demiştir, îmam Ebû Hanife de, «Eğer azatlayan ortak zengin ise, diğer ortak üç yol arasında muhayyerdir. İsterse, o da ortağı gibi kendi hissesini azatlar ve kö­lenin velâsı kendisi ile ortağına ait olur, ki bunda ihtilaf yoktur. İsterse, ortağı aleyhine kendi hissesine kıymet koyar, isterse köleyi kendi hissesinin kıy­metini kazanıp vermeye zorlar» demiştir. îmam Ebû Hanife'ye göre, kendi hissesini azatlayan ortak, eğer ortağı kendisinden kendi hissesinin kıymetini almış ise, ortağının kendisinden aldığını köleden isteyebilir. Köle de öde­mek için çalışmak zorundatjır. Bununla beraber kölenin velâsı kendisine ait olur.

îmam Mâlik ile îmam Şafiî'nin dayanağı, Abdullah b. Ömer'in, köledeki hissesini bağışlar ve köle pahasının geri kalan kısmı kadar malı varsa, köleye âdilâne kıymet konulur da azatlayan, ortak­larına hisselerinin kıymetini verir ve onun hesabına köle azat olur. Şayet azatlayanın, ortaklarının hisselerini ödeyecek kadar malı bulunmazsa, köleden azatladığı hissesi azad olur» [6] mealinde Peygamber Efendimizden rivayet ettiği hadistir. îmam Ebû Hanife'nin iki arkadaşı olan imam Muham-med ile îmam Ebû Yûsuf un ve bu iki imamın görüşünde olanların dayanağı da, Ebû Hüreyre'nin, «Peygamber Efendimiz,

'Her kim bir köledeki hissesini bağışlarsa, o kölenin kölelikten kurtulu­şu, eğer o kimsenin malı varsa o kimsenin malındadır. Eğer o kimsenin malı yoksa, kölenin kendisi isterse kendini kurtarmaya çalışır' buyurdu» [7] diye rivayet ettiği hadistir, İd her iki hadisi de -Buhârî, Müslim ve diğerleri gibi-sahih hadis kitapları almaktadır. Her iki taraf dayandığı hadisi niçin tercih et­tiğini açıklamıştır. Küfe uleması, İbn Ömer'in hadisini, bu hadisin ravilerin-den kimisi "Bu hadiste bulunan,

 'Şayet azatlayanın, ortaklarının hisse­lerini ödeyecek kadar malı bulunmazsa, köleden azatladığı hissesi azat olur' ziyadesinin Peygamber Efendimizle Nâfi'den hangisinin sözü oldu­ğunda tereddüd etmiştir. Ayrıca ravilerinin ifadeleri arasında büyük değişik­likler vardır" diye -zayıf görmüşlerdir. Mâliki uleması da, Ebû Hüreyre'nin

hadisini- Katâde'den rivayet edenlerin her biri hadisin sonunu Katâde'den değişik şekillerde rivayet etmişlerdir, diye zayıf görmüşlerdir. Mâliküer Ebû Hüreyre'nin hadisini, «Köledeki hissesini azatlayan kimse, ortağına zarar verdiği için, eğer malı bulunursa ortağının da hissesinin kıymetini verir. Kö­lenin kendisi ise zarar vermediği için ona bir şey lazım gelmemesi gerekir» diye dirayet yolu ile de zayıf görmüşlerdir. Küfe uleması aklî yönden de, «Hürriyet parçalanamayan şer'î bir haktır. Kendi hissesini azatlayan ortak, zengin olduğu zaman onun hesabına kölenin tamamı azatlanmış olur. Fakir olduğu zaman ise, kölenin kendisi kendi hürriyeti için çalışır, ki böylece hem ortağın zarara uğraması önlenmiş olur, hem de kendisi zarara uğramış ol­maz» diye ihticac etmişlerdir. Tahmin ederim ki Küfe fukahası, «Azatlama, şeriatta iki çeşit olup biri ihtiyarî azatlamadır, ki kişinin kendi kölesini Allah rızası için azatlamasıdır. Biri de, mecburi azatlamadır. Bu da, kişinin -baba veya annesi gibi- kendilerini satın alması caiz olmayan kimseleri alırken bu kimselerin azatlanmalandır. Buna göre, paralı azatlamalar da böyle olması gerekir. İhtiyarî olan paralı azatlama, kölenin efendisi ile kitabet akdini yap­masıdır. Mecburî olan paralı azatlama da, bir kısmı azatlanmış olan kölenin diğer kısmının da kölenin parası ile azatlanmasıdır» şeklinde bir şebeh kıyası da yapmışlardır.

İmam Mâlik ile imam Şâfİî -bir rivayete göre- kendi hissesini azatlayan ortak zengin olduğu zaman, diğer ortağın hissesi kendiliğinden mi, yoksa ha­kimin hükmüyle mi azatlamr diye ihtilaf etmişlerdir. Şafiî'ler «Kendiliğin­den» Mâlikîler de «Hakimin hükmü ile azatlamr» demişlerdir. Mâlikîler «Eğer kendiliğinden azatlanmış olsaydı, hisse sahibinin zengin olma şartı aranmazdı» diye ihticac etmişlerdir. Şâfuler ise, Peygamber Efendimizin yukarıda geçen hadisteki, «Köleye âdilâne kıymet konulur da azatlayan, or­taklarına hisselerinin kıymetini verir» sözünden anlaşılan mefhumun gereği ile istidlal etmişlerdir. Çünkü bir şeye kıymet koymak, ancak o şeyin zayi ol­masından sonra vacip olur. Şu halde -hakim hükmetmese bile- kişi kendi his­sesini azatlamakla ortağının hissesini ziyana uğratmış olur, ki ortağının his­sesine kıymet koymak ona lazım gelir. İmam Ebû Hanife'nin bu mesele hak­kındaki görüşü geçen her iki hadisin de zahirine aykırıdır.

Mes'ele hakkında birtakım şâzz görüşler de vardır. Rivayete göre îbn Şîrîn, «Bir ortak kendi hissesini azatîadığı zaman, diğer ortağın hissesi de -kıymeti hazinece ödenmek üzere- azatlanmış olur» Rabia'dan da «Kişi, müş­terek olan köledeki hissesini azatlayamaz», başkalarından da «Bir ortak his­sesini azatladığı zaman, diğer ortak ister zengin, ister fakir olsun onun da his­sesi azatlayanın hesabına azatlanmış olur» demişlerdir, ki bu görüşlerin hepisi hadislere aykırıdırlar. Bunlar, bu hadisleri işitmemiş olabilirler.

îmam Mâlik'ten, bu konunun feri olan bir mes'ele hakkında iki değişik rivayet gelmiştir. Mes'ele şudur: Kendisi ile başkası arasında müşterek bulunan köledeki hissesini azatlayan ve fakir olduğu için, hesabından azatlan-mak üzere diğer hisseye kıymet konulmasına hükmedilmeyen bir kimse eğer sonradan zengin olursa kıymet konulurmu, konulmaz mı? Kimisi İmam Mâlik'ten «Konulur», kimisi «Konulmaz» dediğini rivayet etmiştir.

Bu hadislerin sıhhatim benimsemiş olanlar, kişinin -anne ve babası gi­bi- satın aldığı zaman azatlanan bir köleden bir hisseye kendi isteği ile mâlik olması halinde, eğer zengin ise, diğer hissenin de kendi hesabından azatlandığında müttefiktirler. Fakat -miras yolu ile kendisine kalması halinde oldu­ğu gibi- kendi isteği ile ona mâlik olmazsa, o zaman ihtilaf ederek kimisi, «Diğer hisse onun hesabına azatlanmış olmaz», kimisi «Eğer zengin ise azat-lanır fakir ise azatlanmaz» demiştir. [8]

 

B- Kölenin Kısmen Azatlanmasi:

 

Kişi, tamamına sahip olduğu kölenin bir kısmını azatladığı zaman, Hi­caz ve İrak ulemasının cumhuru İmam Mâlik, İmam Şâfîî, Süfyan Sevrî, Ev-zaî, İmam Ahmed, îbn Ebî Leylâ, Muhammed b. Hasan ve îmam Ebû Yûsuf, «Kölenin hepsi azatlanmış olur» demişlerdir. îmam Ebû Hanife ile Zahirîler ise «Yalnız azatladığı miktar azatlanmış olur. Geriye kalan kısmının azat­lanmasi için köleye, çalışıp efendisine kıymetini vermesi gerekir» demişler­dir, ki Tavus ile Hammâd da bu görüştedirler. Cumhur, «Kişinin müşterek olan köledeki hissesini azatladığı zaman, ortağına ait olan hissenin de azat-landığına göre, tamamı kendisine ait olan kölenin bir miktarını azatladığı za­man, diğer miktarın da azatlanmasi evleviyetle lazım gelir» demiştir. Buna göre ihtilafın sebebi, bu hükmün sebebi, hürriyetin parçalanmayışı mı, yoksa, bir ortağın kendi hissesini azatladığı zaman diğer ortağın bundan za­rar görmesi midir diye ihtilaf etmeleridir. Hanefîler ayrıca, İsmail b. Ümme-ye'nin babasından, babasının da dedesinden, «Bir kölemin yarısını azatla-dım. Peygamber Efendimiz yadırgamadı» [9]mealinde rivayet ettiği hadise de dayanmışlardır. Cumhurun dayandığı delillerden biri de, Nesaî ile Ebû Davud'un Ebû Müleyh tariki ile Ebû Müleyh'in babasından, «Hüzeyl kabile­sinden biri bir köledeki hissesini azatladı. Peygamber Efendimiz bunu öğre­nince kölenin tamamını azatlayarak,

'Allah'ın ortağı olamaz' buyurdu» [10] diye rivayet et­tikleri hadistir. Buna göre Peygamber Efendimiz cumhurun dayandığı sebe­bi nassen bildirmiştir. Bunun için cumhurun dayandığı sebeb daha kuvvetli olur. Çünkü nassen bildirilen sebep, istinbat edilen sebebten daha kuvvetlidir. Şu halde ihtilafın sebebi, bu konuda varid olan hadislerle kıyas arasın­da bulunan çelişmedir. [11]

 

2. İşkenceci Efendi:

 

Burun, kulak ve benzeri organlarını kesmek suretiyle efendisi tarafın­dan kendisine işkence edilen köleye gelince: îmam Ebû Hanife ile îmam Şafiî «Azatlanmaz» demişîerse de, îmam Mâlik, Leys b._ Sa'd ve Evzâî, «Efendisi tarafından bur tür işkenceye uğrayan köle azatlanmış olur» demiş­lerdir. Hatta Evzâî şâzz bir görüşte bulunarak, «Bir yabancı tarafından dahi işkenceye uğrayan köle, o yabancının hesabından azatlanmış olur» demiştir. Cumhur ise, «Yabancı, kölenin kıymetinde meydana gelen eksilmeden so­rumludur» demiştir. İmam Mâlik ile onun görüşünde olanlar, Amr b. Şu-ayb'ın babasından, babasının da dedesinden rivayet ettiği, «Zimbâ' adında biri, bir kölesi ile bir cariyeyi kötü durumda görerek kölesinin zekerini ve burnunu kesti. Köle de Peygamber Efendimiz'e başvurarak Zimbâ'yı şikayet etti. Peygamber Efendimiz Zimbâ'a

'Bunu niçin yaptın?' diye sordu. Zimba 'Şöyle, şöyle yapmıştı' diye cevap verdi. Peygamber Efendimiz köleye 'Git, sen hür-sün' buyurdu» [12] hadisine dayanmışlardır. Diğer grubun dayanağı da, Pey­gamber Efendimiz'in îbn Ömer'in hadisinde geçen, «Kim kölesini tokatlar veyahut döverse, onun kejfareti o köleyi azotlamaktır» [13]sözüdür. Derler ki:, Peygamber Efendimiz «Bu köle azatlanır» dememiş, ancak efendisini onu azatlamaya teşvik buyurmuştur. Bunlar aklî yönden de, «Şeriatta asıl şudur ki: Hiçbir kimse, kölesini azatlamaya zorlanamaz. Meğer o aslı tahsis eden bir şer'i delil bulunsun. Amr b. Şuayb'ın hadisleri ise, sıhhatlarında ihtilaf x edildiği için böyle asılları tahsis edebilecek güçte değillerdir» diye delil ge­tirmişlerdir. [14]

 

3. Köle Akrabaların Satın Alınması:

 

Kişinin, akrabalarından herhangi birine sahib olduğu zaman, o akraba­sının azatlanıp azatlanmadığı mes'elesine gelince: Ulemanın cumhuru azat-landığı görüşünde ise de, imam Dâvûd ile tabileri, azatlamada akrabalığın bir rolü bulunmadığını söylemişlerdir. Azatlandığı görüşünde olan cumhur da, hangi akrabanın azatlandığı, hangi akrabanın azatlanmadığı hususunda ihtilaf etmişlerdir. İmam Mâlik «Kişinin akrabaları içinde üç sınıf azatlanırlar. Birinci sınıf, kişinin baba ve dedeleri, anne ve büyük anneleri ve bunların baba ve anneleri, kısacası kişiyi bizzat veyahut bil vasıta doğurmuş olanlar­dır. İkinci sınıf, kişinin çocukları, yani oğullan, kızları ve oğullan ile kızları­nın -ne kadar aşağıya inerse insin- çocuklan, kısacası kişinin ya bizzat veya­hut bilvasıta doğurduğu kimselerdir. Üçüncü sınıf da, kişiniı. bizzat babası­nın veyahut annesinin çocuklarıdır, ki bunlar da onun kardeşleri olurlar. Bunda ana baba bir, yalnız baba ve yalnız ana bir kardeşler eşittirler» demiş­tir, tmam Mâlik üçüncü sınıftan yalnız birinci kuşakla yetinerek kardeş ço­cuklarım bu hükme tâbi görmemiştir, İmam Şafiî ise, birinci ve ikinci sınıf akrabalar hakkında îmam Mâlik'in görüşüne katılmışsa da, üçüncü sınıf hak­kında îmam Mâlik'ten aynlarak kardeşleri bu hükme tâbi görmemiştir. İmam Ebû Hanife'ye gelince, O -amca, hala, dayı, teyze, kardeş kızlan ve benzeri- nikahlan düşmeyen bütün akrabalan bu hükme tâbi görmüştür.

Zahirîler ile cumhur arasındaki ihtilafın sebebi, Peygamber Efendi-miz'in Müslim, Tirmizi, Ebû Dâvûd ve başkalannın kaydettikleri,

«Hiçbir çocuk, baba veyahut annesinin, üzerindeki hakkını ödeyemez. Meğer onu, herhangi bir kimsenin elinde köle olarak bulup da, satın alıp azatlarsa...» [15] hadisinden anlaşılan mânâda ihtilaf etmeleridir. Cumhur «Hadisten, kişinin babasını satın almak zorunda olmadığı, fakat eğer satın alırsa onu azatlamak gerektiği mânâsı anlaşılır» demişti/. Zahirîler ise, «Ha­disten, kişinin, babasını satın almak zorunda olmadığı gibi, onu satın aldığı zaman azatlamak zorunda da olmadığı anlaşılmaktadır» demişlerdir. Zahirî­ler derler ki: Peygamber Efendimiz'in «Meğer onu satın alıp azatlarsa..» sö­zü, kişinin, babasının maliki olabildiğini ifade etmektedir. Zira eğer maliki olmasaydı, Peygamber Efendimiz, «Meğer onu, azadansın diye satın al­sa...» diyecekti.

Hanefîlerin dayanağı da, Katâde'nin Hasan Basri tarikiyle Semura'dan rivayet ettiği, «Peygamber Efendimiz,

'Kim kendisine nikâhı düşme­yen bir yakınına malik olursa, o yakını azatlanmiğ olur' buyurdu» [16] hadisi­dir, îmam Mâlik ile îmam Şafiî herhalde bu hadisi sahih bulamamışlardır, îmam Mâlik, kardeşleri de çocuk ve babalara kıyas etmiştir. îmam Şafiî ise, kardeşleri babalara kıyas etmemiş ve yalnız yukanda geçen hadise dayana­rak çocuklan babalara kıyas etmiştir. Mâlikîler kendi görüşlerine, «Bir kimsenin çocuğu olmakla o kimsenin kulu olmak arasında tezat vardır. Bu iki va­sıf bir kimsede toplanamaz Nitekim Cenâb-ı Hak 'Rahman'a çocuk edin­mek yaraşmaz. Çünkü göklerde ve yerde olan her şey Rahman'm ku­lundan başka bir şey değildir' buyurmuştur» [17] diye delil getirmek iste­mişlerdir. Halbuki âyet-i kerimede geçen kulluk ile kölenin efendisine olan kulluğu arasında fark vardır. Çünkü âyette geçen kulluk tabiî bir kulluktur. Kölenin efendisine olan kulluğu ise, tabiî olmayıp şeriatın verdiği hüküm ile sabit olan bir kulluktur. Bunun için Mâlikî'lerin bu ihticacı zayıftır. Cenâb-ı Hak bu âyet-i kerime'de, «Baba ile oğul arasında çok yakın bir münasebet vardır. îkisi de aynı cinsten olan iki varlıklardır. Varlıklar arasında ise, Al­lah'ın yakın veyahut uzak cinsinde ortak olan bir şey yoktur, ki onun oğlu ol­sun. Allah ile diğer varlıklar arasında -olsa olsa- rububiyet ve kulluk müna­sebeti vardır. Çünkü münasebetler arasında en uzak olanı ancak budur» de­mek istemiştir. Babanın, oğluna olan sevgi, acıma ve şefkat duygulannı dü­şünenler ise -hıristiyanlık şeriatının zahirinde olduğu gibi- insanlara Allah'ın oğullan demeyi caiz görmüşlerdir. Mecburi azatlama ile ilgili olan meşhur mes'eleler işte bunlardır. [18]

 

 160. Hastalıkta veya Ölümden Sonrasında Azatlama

 

Köle azatlamanın ahkâmından, ulemanın ihtilaf ettikleri bir meşhur me­sele daha vardır. O da, bütün kölelerini ya hastalığında, ya da öldükten sonra azatlayan kimsenin meselesidir. İmam Mâlik, İmam Şafiî, bu iki imamın tabileri, İmam Ahmed ve bir cemaat, «Kişi hastalığında bütün kölelerini azatladığı zaman, eğer onun başka malı yoksa, ölümünden sonra köleler üç bölük yapılır ve aralarında kura çekilerek kuranın isabet ettiği bölüğün azatlanmasına hükmedilir. Öldükten sonra kölelerinin azatlanmasını vasiyyet eden kimse de böyledir» demişlerdir. Fakat Eşheb ile Asbağ, hastalıkta olan azatlamada İmam Mâlik'e muhalefet ederek, «Kura ancak vasiyyette olur. Kişinin, hastalığında azatladığı köle de, MÜDEBBER, yani efendisi tarafın­dan kendisine 'Ben öldükten sonra sen hürsün' denilen köle hükmündedir» demişlerdir. Çünkü Mâliki uleması arasında, efendilerinin bir sözde kendile­rine, «Ben öldükten sonra siz hürsünüz» dediği kölelerden her birinin üçtebi-rinin azatlandığında ihtilaf yoktur. İmam Ebû Hanife ile tabileri, kişinin, hastalığında azatladığı köleler hakkında, «Eğer terekenin üçtebirinden çok iseler, herbirinin üçtebiri», başkaları ise «Hepsinin üçtebiri azatlanır» de­mişlerdir. Ancak bunlardan kimisi, «Hepsinin kıymet bakımından üçtebiri azatlanır» demiştir, ki İmam Mâlik ile İmam Şâfıî bunlardandırlar. Kimisi de «Sayı bakımından üçtebiri azatlanır» demiştir. Şu halde köleler altı tane ol­duğu zaman -İmam Mâlik'e göre- kıymet bakımından üçtebiri azatlanmış olur. Bu üçtebiri ister iki tane, ister daha az, ister daha çok olsun. Bu da, köle­ler üç bölük olmaya zorlandıktan sonra yine kura ile olur. «Sayı bakımından üçtebiri azatlanır» diyenlere göre ise, eğer köleler alü tane olurlarsa, iki tane­si azatîanmış olur. Yedi tane oldukları takdirde de, iki köle ile bir kölenin üç­tebiri azatlanır.

Hicaz uleması, Basra muhaddislerinin İmran b. Husayn'dan, «Adamın biri öleceği sırada altı kölesini azatladı ve bu kölelerden ba§ka malı yoktu. Peygamber Efendimiz köleleri yanına çağırtıp onları üç bölük yaptı ve aralarında kura çekerek iki tanesini azatladı. Diğer dört tanesi ise eskisi gibi köle kaldılar» [19] mealinde rivayet ettikleri hadise dayanmışlardır. Bu hadisi Buhârî ile Müslim müsned olarak, îmam Mâlik de mürsel olarak kaydetmiş­lerdir. Hanefîler ise -tevatür yolu ile sabit olan kaidelere aykın düşen tek kişi hadisleri reddettiklerine dair adetleri vechi ile- bu hadisi reddetmişlerdir. Hanefîler «Efendi, kölelerinden herbirini tam olarak azatlamak istemiştir: Eğer kölelerden başka malı olsaydı, onun bu azatlaması icma' ile geçerli olurdu. Fakat başka malı olmadığı için herbiri tam olarak azatlanamaymca, herbirinin -hiç olmazsa efendisinin azatlayabileceği- üçtebirinin azatlanmış olması lazım gelir» derler. Halbuki burada bu kaide, şeriatın açık olarak bili­nen kaidelerinden değildir. Çünkü diyebiliriz ki: «Eğer herbirinin üçtebiri azatlanırsa hem varisler, hem azatlanan köleler zarar görmüş olurlar. Zira şe­riat, bir kısmı azatlanan kölenin tamamının azatlanmasını gerekli kılmıştır. Burada, ise, buna imkan bulunmayınca bütün üçtebirlerin belirli birkaç şa­hısta toplanması lazım gelir, ki hadisin zahiri de budur»

Ulema, azatlanan kölenin malında da ihtilaf etmişlerdir. Bir cemaat «Malı efendisinindir», diğer bir cemaat da «Kendisinindir» demişir. Ashâbtan tbn.Mes'ud ile fukahadan îmam Ebû Hanife, Süfyan Şevrî, imam Ahmed ve tshak birinci görüştedirler. Abdullah b. Ömer, Hz. Âişe, Hasan Basrî, Atâ, imam Mâlik ve Medine fukahası da ikinci görüşü benimsemiş­lerdir. Dayanakları da, Ibn Ömer'in «Peygamber Efendimiz,

'Her kim bir köleyi azatlarsa, kölenin malı köleye aittir. Meğer efendi kölenin malını kendine şart lco$muş olsun' buyurdu» [20] mealindeki hadisi­dir. [21]

 

161. Azatlama Deyimleri ve Hükümleri

 

1. Azatlama Deyimleri 

            

Azatlamanın deyimlerine gelince: Bu deyimlerden bir kısmı sarih, bir kısmı -fukahanm çoğuna göre- kinayedir. Sarih olan deyimler «Sen hürsün», «Sen azatsın» deyimleri ile bu deyimlerden türeyen deyimlerdir. Buna göre bir kimse köle veyahut cariyesine bu deyimlerden biri ile hitab ederse -mak­sadım onu azatlamak değildi, dese bile- ulemanın icma'ı ile kölesi azatlan­mış olur. Kinaye olan deyimler ise, efendinin kölesine, «Senin üzerinde bir yetkim yoktur» «Sen benim kölem değilsin» gibi deyimlerdir. Cumhura gö­re bir kimse kölesine bu deyimlerden birini kullandığı zaman eğer onu azat­lamak için söylemiş olursa, kölesi azatlanmış olur, yoksa azatianmaz.

Ulemanın, efendinin köle veya cariyesine «Oğlum», «Kızım» veyahut «Babam», «Annem» demesi halinde köle veyahut cariye azatlanır mı, azat­ianmaz mı diye ihtilaf etmeleri de bu bâbtandır. Cumhur, «Azatlanır», Imariı Ebû Hanife «Azatianmaz» demişlerdir. Züfer de şâzz bir görüşte bulunarak, «Efendi kölesine 'Oğlum' dediği zaman, köleden on yaş küçük de olsa, köle azatlanır» demiştir.

Efendinin kölesine «Sen hür bir insansın» demesi halinde olan ihtilafla­rı da bu bâbtandır. Kimisi «Bu söz, köle için bir övgüdür» demiştir, ki çoğun­luk bu görüştedir. Kimisi de «Köle, bu söz ile azatlanmış olur» demiştir. Bu da Hasan Basrî'nin görüşüdür.

Ulema, bir kimse kölelerinden birini adı ile çağırdıktan sonra bir başka kölesi ona cevap verir ve o da cevap veren köleye «Sen hürsün» dedikten sonra «Ben adını verdiğim köleyi kastettim» derse, hangi kölesi azatlanır di­ye ihtilaf etmişlerdir. Kimisi «Her ikisi de», kimisi de «Hangisini kastetmiş-se o azatlanır» demiştir.

Ulema, bir kimse cariyesinin karnında taşıdığı yavruyu azatladığı za­man cariye değil, yalnız yavru azatlanır, diye müttefik eşeler de, cariyesini azatlayıp da karnındaki yavruyu istisna eden kimse hakkında ihtilaf etmiş­lerdir. Kimisi «İstisnası sahihtir», kimisi de «Her ikisi de azatlanırlar» de­miştir.

Ulema «Allah dilerse» şartına bağlanan "azatlamanın hükmünde de ihtilaf etmişlerdir. İmam Mâlik «Boşamada olduğu gibi, azatlamada da bu şartın etkisi yoktur. Yani bir kimse kölesine, 'Allah dilerse sen hürsün' dediği zaman, bu şartı koşmamış gibi, kölesi kesin olrak azatlanmış olur» demiştir. Kimisi de «Bu şartı koştuğu zaman köle azatlanmaz» demiştir.

Ulema, bir kimse «Falanca köleye malik olursam, azat olsun» diyen kimsenin bu azatlamasının hükmünde de ihtilaf etmişlerdir. İmam Mâlik «Vâki olur», İmam Şafiî ile başkalan ise «Vâki olmaz» demişlerdir. Daya­nakları da Peygamber Efendimiz'in,

«Kişi malik olmadığı köleyi azatla-, yamaz» [22] hadisidir. İkinci grup ise, azatlamayı da yemine kıyas etmişlerdir. Çünkü azatlamanın deyimleri de, boşamanın deyimleri ve azatlamamn şart­ları, boşamanın şartlan gibidirler. Yeminler içinde de boşama yeminlerinebenzeyenler vardır. [23]

 

2. Azatlamanın Hükümleri:

 

Azatlamanın hükümleri çoktur. Biri şudur: Cumhur, çocuklann hürri­yet ve kölelikte annelerine tabi oldukları görüşünde ise de, kimisi şâzz bir gö­rüşte bulunarak «Meğer çocuğun babası Arap soyundan olursa» diye bir istisna yapmıştır.

Azatlamanın hükümlerinden biri de, köle veyahut cariyesine «Falan gü­ne kadar sen hürsün» diyen kimse hakkında ihtilaf etmeleridir. Kimisi «Eğer cariye ise ona yaklaşamaz, onu satamaz ve başkasına hibe edemez» demiştir, ki İmam Mâlik bu görüştedir. Kimisi de «Bunlardan hiçbiri ona yasak değil­dir» demiştir. Evzaî ile İmam Şafiî de bu görüştedirler.

Ulema, bir kimsenin kölesine «Bana şu kadar yıl hizmet etmen şartı ile seni azatladım» diyen kimsenin bu şartının sıhhatında müttefiktirler. Fakat kölesine «Seni satarsam sen hürsün» dediği zaman eğer köleyi satarsa, köle azatlanır mı, azatlanmaz mı diye ihtilaf etmişlerdir. Kimisi «Azatlanmaz. Çünkü onu sattığı zaman artık onun mülkiyeti altında değil ki, azatlaması ile azatlanmış olsun» demiştir. Kimisi de «Onu satar satmaz azatlanmış olur. Şayet alıcıdan bedelini almış ise, geri verir» demiştir. İmam Mâlik ile İmam Şafiî bu görüştedirler. Birinci görüş de İmam Ebû Hanife ile tabileri ve Süf-yan Sevrî'nindir.

Bu babın fer'i'leri daha çoktur. Fakat bu kadarı bize kâfidir. [24]

 

 



[1] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 4/165.

[2] Müslim, Eyman, 27/12, no: 56.

[3] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 4/167-168.

[4] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 4/169.

[5] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 4/169.

[6] Buhârî, Şirket, 47/5, no: 2491.

[7] Buhârî, Şirket, 47/5, no: 1503.

 

[8] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 4/169-172.

[9] Abdürrezzak, 9/148, no: 16705; Ahmed, 3/412.

[10]  Nesaî, (Münziri, Muhtasaru Süneni Ebî Dâvûd, 5/396, no: 3779); Ebû Dâvûd, İtk, 23/4, no: 3933.

[11] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 4/172-173.

[12] Ebû Dâvûd, Diyât, 33/7, no: 4519.

[13]  Müslim, Eyman, 27/8, no: 1657.

[14] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 4/173.

[15] Müslim, Itk, 20/6, no: 1510; Tirmizî, Birr, 28/8, no: 1906; Ebû Dâvûd, Edeb, 35/129 no: 5137.

[16]  Ebû Dâvûd, ftk, 23/7, no: 3949.

[17] Meryem, 19/92.

[18] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 4/173-175.

[19] Ebû DâvÛd, Itk, 23/10, no: 3958.

[20] Ebû Dâvûd, Itkt 23/11, no: 3962.

[21] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 4/177-178.

[22] Ebû Dâvûd, Talâk, 7/7, no: 2190.

[23] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 4/179-180.

[24] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 4/180.