158. Azatlaması Geçerli Olanlar
1. Kölenin Ortaklardan Biri Tarafından Kısmen
Azatlanması:
A- Ortaklardan Birinin Köleyi Azatlaması:
B- Kölenin Kısmen Azatlanmasi:
3. Köle Akrabaların Satın Alınması:
160. Hastalıkta veya Ölümden Sonrasında Azatlama
161. Azatlama Deyimleri ve Hükümleri
Bu
bahse dair konuşmamız, köle azatlaması geçerli olan ve olmayan ve gerekli olan
ve olmayan kimselerle, azatlamanm lafızları,
hükümleri, şartlp-n ve azatiama
ile yemin etmenin hükmü hakkındadır. Biz bunlardan Sade( e sem'î delillere
dayanan meşhur meseleleri ele alacağız. [1]
Evvela şunu diyelim:
Ulema, hasta, sefih ve çocuk olmayan ve vücudu sağlam, malî durumu yerinde, tam
ye kesin mülkiyet sahibi olan kimsenin kölesini azatlamasının geçerli olduğunda
müttefik iseler de, malı, borçlarını karşılayamayan kimse ile, hasta olan
kimsenin köle azatlamalan geçerli midir, değil midir
diye ihtilaf etmişlerdir.
Malı borçlarını
karşılayamayan kimsenin köle azatlaması, Medine ulemasının çoğu, İmam Mâlik ve
başkaları «Geçerli değildir» demişlerdir, ki Evzâî ile
Leys b. Sa'd da bu
görüştedirler. Irak fukahası ise, «Bu kimsenin tasarruflarına
hakim hacir koymadıkça, diğer tasarrufları geçerli olduğu gibi, köle azatlaması
da geçerlidir» demişlerdir. İmam Mâlik'in, malı borçlarını, karşılayamayan
kimsenin -hakim tasarruflarına hacir koymadıkça- herhangi bir malını rehine
bırakmasını caiz gördüğüne göre, bu kimsenin köle azatla-masını
da caiz gördüğü, sözünden çıkarılabilir:
Malı borçlarını
karşılayamayan kimsenin köle azatlamasını caiz görmeyenlerin dayanağı şudur:
Bu kimsenin malı kendisinin değil, alacaklınındır. Şu halde malından herhangi
bir şeyi bedelsiz olarak çıkaramaz. Kişilerin tasarruflarına hacir koymanın
sebebi de budur. Hükümlerin sebebi bulununca, hükümlerin de bulunması gerekir.
Hakimin bilfiil hacir koyması sebeb değil, sebebe
dayanan bir hükümdür. Bunun için hakimin hacri, t?üfıil
ister bulunsun, ister bulunmasın bu kimsenin malî tasarrufları geçerli
değildir.
İkinci grup da «Bu
adamın tasarruflarına hakim hacir koymadıkça cariyesi ile cinsi münasebette
bulunarak onu gebe bırakabildiğinde ve gerek kendini, gerek çocuklann
beslenmeleri için gerekli olan masrafları yapmaya yetkili olduğunda icma' bulunduğuna göre, sair tasarruflarının da aynı hükme
tabi olması lazım gelir» demişlerdir. Bu İmam Şafiî'nin görüşüdür.
Çocuk ile sefih de
kölelerini azatlayamazlar. Ancak İmam Mâlik ile tâbüerinin
çoğu, sefihin, kendisinden çocuk doğuran cariyesini azat edebildiğini
söylemişlerdir.
Hastanın azarlamasına
gelince: Cumhura göre eğer hasta iyüeşirse azatlaması
geçerlidir, iyileşmeyip ölürse, azatladığı köle malının üçtebirinden
çıkar. Zahirîler ise «Hastanın azatlaması, sağlam kimsenin azatlaması gibidir»
demişlerdir.
Cumhurun
dayanağı, îmrân b. Husayn'ın
yukarıda geçen, «Bir adamın altı kölesi vardı. Onlardan başka bir şeyi yoktu.
Öleceği sırada her altısını da azatladı...» [2]mealindeki
hadisidir. [3]
Azatlama
zorunluluğu olan kimselere gelince: Bunlar üç kişidir. Biri, kölenin bir
kısmını azatlayan kimsedir, ki bunun bir kısmında ittifak vardır. Diğer iki
kişide ise ihtilaf edilmiştir. Bunlardan biri, anne ve babası gibi, satın
alınması ile azatlanan bir kimseyi satın alan
kimsedir. Biri de, köleye işkence edip burnu, kulağı gibi yüzündeki organları
kesen kimsedir. [4]
Kölenin
bir kısmını azatlayan kimse de iki kısım olup bir kısmı, kendisi ile başkası
arasında müşterek bulunan köledeki kendi hissesini azatlayan kimsedir. İkinci
kısmı da, tamamı kendisine ait olan kölenin bir miktarını azatlayan kimsedir. [5]
İki kişi arasında
müşterek olup da ortaklardan birinin kendi hissesini azatladığı köle hakkında,
ulema ihtilaf etmişlerdir. İmam Mâlik, îmam Şâflî ve
İmam Ahmed, «Eğer hissesini azatlayan ortak zengin
ise, diğer ortağın hissesi de azatlanmış olur. Ancak
ortağına ait olan bu hissenin değeri ne ise ortağına ödemek zorunda olduğu için
kölenin velâsı ona ait olur. Eğer hissesini
azatlayan ortak fakir ise, ona bir şey lazım gelmez ve köle, sadece bir kısmı azatlanmış kalıp kölelerin ahkâmına tâbi olur» demişlerdir.
İmam Ebû Yûsuf ile îmam Muhammed ise, «Eğer hissesini
azatlayan ortak fakir ise, kölenin tamamı azatlanmış
olur. Ancak köle diğer ortağa ait olan hissenin, azatlayan ortağa ait olan
hissenin kıymetini hisse sahibine vermek üzere kazanmamaya çalışır ve velâsı, kendi hissesini azatlayan ortağa ait olur» demişlerdir,
ki Evzaî, İbn Şibrime, îbn Ebî
Leylâ ve Küfe fukahası bu görüşte-diler. Ancak İbn Şibrime ile İbn Ebî Leylâ, «Hissesini
azatlayan ortak zenginleşirse, köle diğer ortağa verdiği parayı ondan
isteyebilir» demişlerdir.
Azatlayanın ortağına
gelince: Cumhur, «İsterse kendisi de hissesini azatlar, isterse kendi hissesine
ortağı aleyhine kıymet koyar» demiştir, îmam Ebû Hanife de, «Eğer azatlayan ortak zengin ise, diğer ortak üç
yol arasında muhayyerdir. İsterse, o da ortağı gibi kendi hissesini azatlar ve
kölenin velâsı kendisi ile ortağına ait olur, ki
bunda ihtilaf yoktur. İsterse, ortağı aleyhine kendi hissesine kıymet koyar,
isterse köleyi kendi hissesinin kıymetini kazanıp vermeye zorlar» demiştir.
îmam Ebû Hanife'ye göre,
kendi hissesini azatlayan ortak, eğer ortağı kendisinden kendi hissesinin
kıymetini almış ise, ortağının kendisinden aldığını köleden isteyebilir. Köle
de ödemek için çalışmak zorundatjır. Bununla beraber
kölenin velâsı kendisine ait olur.
îmam Mâlik ile îmam
Şafiî'nin dayanağı, Abdullah b. Ömer'in, köledeki hissesini bağışlar ve köle
pahasının geri kalan kısmı kadar malı varsa, köleye âdilâne kıymet konulur da
azatlayan, ortaklarına hisselerinin kıymetini verir ve onun hesabına köle azat
olur. Şayet azatlayanın, ortaklarının hisselerini ödeyecek kadar malı
bulunmazsa, köleden azatladığı hissesi azad olur» [6]
mealinde Peygamber Efendimizden rivayet ettiği hadistir. îmam Ebû Hanife'nin iki arkadaşı olan
imam Muham-med ile îmam Ebû Yûsuf un ve bu iki imamın görüşünde olanların dayanağı
da, Ebû Hüreyre'nin,
«Peygamber Efendimiz,
'Her kim bir köledeki
hissesini bağışlarsa, o kölenin kölelikten kurtuluşu, eğer o kimsenin malı
varsa o kimsenin malındadır. Eğer o kimsenin malı yoksa, kölenin kendisi
isterse kendini kurtarmaya çalışır' buyurdu» [7] diye
rivayet ettiği hadistir, İd her iki hadisi de -Buhârî,
Müslim ve diğerleri gibi-sahih hadis kitapları almaktadır. Her iki taraf
dayandığı hadisi niçin tercih ettiğini açıklamıştır. Küfe uleması, İbn Ömer'in hadisini, bu hadisin ravilerin-den
kimisi "Bu hadiste bulunan,
'Şayet azatlayanın, ortaklarının hisselerini
ödeyecek kadar malı bulunmazsa, köleden azatladığı hissesi azat olur'
ziyadesinin Peygamber Efendimizle Nâfi'den hangisinin
sözü olduğunda tereddüd etmiştir. Ayrıca ravilerinin ifadeleri arasında büyük değişiklikler
vardır" diye -zayıf görmüşlerdir. Mâliki uleması da, Ebû
Hüreyre'nin
hadisini- Katâde'den rivayet edenlerin her biri hadisin sonunu Katâde'den değişik şekillerde rivayet etmişlerdir, diye
zayıf görmüşlerdir. Mâliküer Ebû
Hüreyre'nin hadisini, «Köledeki hissesini azatlayan
kimse, ortağına zarar verdiği için, eğer malı bulunursa ortağının da hissesinin
kıymetini verir. Kölenin kendisi ise zarar vermediği için ona bir şey lazım
gelmemesi gerekir» diye dirayet yolu ile de zayıf görmüşlerdir. Küfe uleması
aklî yönden de, «Hürriyet parçalanamayan şer'î bir haktır. Kendi hissesini
azatlayan ortak, zengin olduğu zaman onun hesabına kölenin tamamı azatlanmış olur. Fakir olduğu zaman ise, kölenin kendisi
kendi hürriyeti için çalışır, ki böylece hem ortağın zarara uğraması önlenmiş
olur, hem de kendisi zarara uğramış olmaz» diye ihticac
etmişlerdir. Tahmin ederim ki Küfe fukahası,
«Azatlama, şeriatta iki çeşit olup biri ihtiyarî azatlamadır, ki kişinin kendi
kölesini Allah rızası için azatlamasıdır. Biri de, mecburi azatlamadır. Bu da,
kişinin -baba veya annesi gibi- kendilerini satın alması caiz olmayan kimseleri
alırken bu kimselerin azatlanmalandır. Buna göre,
paralı azatlamalar da böyle olması gerekir. İhtiyarî olan paralı azatlama,
kölenin efendisi ile kitabet akdini yapmasıdır. Mecburî olan paralı azatlama
da, bir kısmı azatlanmış olan kölenin diğer kısmının
da kölenin parası ile azatlanmasıdır» şeklinde bir şebeh kıyası da yapmışlardır.
İmam Mâlik ile imam Şâfİî -bir rivayete göre- kendi hissesini azatlayan ortak
zengin olduğu zaman, diğer ortağın hissesi kendiliğinden mi, yoksa hakimin
hükmüyle mi azatlamr diye ihtilaf etmişlerdir.
Şafiî'ler «Kendiliğinden» Mâlikîler de «Hakimin hükmü ile azatlamr»
demişlerdir. Mâlikîler «Eğer kendiliğinden azatlanmış
olsaydı, hisse sahibinin zengin olma şartı aranmazdı» diye ihticac
etmişlerdir. Şâfuler ise, Peygamber Efendimizin
yukarıda geçen hadisteki, «Köleye âdilâne kıymet konulur da azatlayan, ortaklarına
hisselerinin kıymetini verir» sözünden anlaşılan mefhumun gereği ile istidlal
etmişlerdir. Çünkü bir şeye kıymet koymak, ancak o şeyin zayi olmasından sonra
vacip olur. Şu halde -hakim hükmetmese bile- kişi kendi hissesini azatlamakla
ortağının hissesini ziyana uğratmış olur, ki ortağının hissesine kıymet koymak
ona lazım gelir. İmam Ebû Hanife'nin
bu mesele hakkındaki görüşü geçen her iki hadisin de zahirine aykırıdır.
Mes'ele hakkında birtakım şâzz
görüşler de vardır. Rivayete göre îbn Şîrîn, «Bir
ortak kendi hissesini azatîadığı zaman, diğer ortağın
hissesi de -kıymeti hazinece ödenmek üzere- azatlanmış
olur» Rabia'dan da «Kişi, müşterek olan köledeki
hissesini azatlayamaz», başkalarından da «Bir ortak hissesini azatladığı
zaman, diğer ortak ister zengin, ister fakir olsun onun da hissesi azatlayanın
hesabına azatlanmış olur» demişlerdir, ki bu
görüşlerin hepisi hadislere aykırıdırlar. Bunlar, bu
hadisleri işitmemiş olabilirler.
îmam Mâlik'ten, bu
konunun feri olan bir mes'ele hakkında iki değişik
rivayet gelmiştir. Mes'ele şudur: Kendisi ile başkası
arasında müşterek bulunan köledeki hissesini azatlayan ve fakir olduğu için,
hesabından azatlan-mak
üzere diğer hisseye kıymet konulmasına hükmedilmeyen bir kimse eğer sonradan
zengin olursa kıymet konulurmu, konulmaz mı? Kimisi
İmam Mâlik'ten «Konulur», kimisi «Konulmaz» dediğini rivayet etmiştir.
Bu
hadislerin sıhhatim benimsemiş olanlar, kişinin -anne ve babası gibi- satın
aldığı zaman azatlanan bir köleden bir hisseye kendi
isteği ile mâlik olması halinde, eğer zengin ise, diğer hissenin de kendi
hesabından azatlandığında müttefiktirler. Fakat
-miras yolu ile kendisine kalması halinde olduğu gibi- kendi isteği ile ona
mâlik olmazsa, o zaman ihtilaf ederek kimisi, «Diğer hisse onun hesabına azatlanmış olmaz», kimisi «Eğer zengin ise azat-lanır fakir ise azatlanmaz»
demiştir. [8]
Kişi, tamamına sahip
olduğu kölenin bir kısmını azatladığı zaman, Hicaz ve İrak
ulemasının cumhuru İmam Mâlik, İmam Şâfîî, Süfyan Sevrî, Ev-zaî, İmam Ahmed, îbn Ebî
Leylâ, Muhammed b. Hasan ve îmam Ebû Yûsuf, «Kölenin
hepsi azatlanmış olur» demişlerdir. îmam Ebû Hanife ile Zahirîler ise
«Yalnız azatladığı miktar azatlanmış olur. Geriye
kalan kısmının azatlanmasi için köleye, çalışıp
efendisine kıymetini vermesi gerekir» demişlerdir, ki Tavus ile Hammâd da bu görüştedirler. Cumhur, «Kişinin müşterek olan
köledeki hissesini azatladığı zaman, ortağına ait olan hissenin de azat-landığına göre, tamamı kendisine ait olan kölenin bir
miktarını azatladığı zaman, diğer miktarın da azatlanmasi
evleviyetle lazım gelir» demiştir. Buna göre
ihtilafın sebebi, bu hükmün sebebi, hürriyetin parçalanmayışı mı, yoksa, bir
ortağın kendi hissesini azatladığı zaman diğer ortağın bundan zarar görmesi
midir diye ihtilaf etmeleridir. Hanefîler ayrıca, İsmail b. Ümme-ye'nin babasından, babasının da dedesinden, «Bir kölemin
yarısını azatla-dım. Peygamber Efendimiz yadırgamadı»
[9]mealinde
rivayet ettiği hadise de dayanmışlardır. Cumhurun dayandığı delillerden biri
de, Nesaî ile Ebû Davud'un Ebû Müleyh
tariki ile Ebû Müleyh'in
babasından, «Hüzeyl kabilesinden biri bir köledeki
hissesini azatladı. Peygamber Efendimiz bunu öğrenince kölenin tamamını
azatlayarak,
'Allah'ın
ortağı olamaz' buyurdu» [10] diye
rivayet ettikleri hadistir. Buna göre Peygamber Efendimiz cumhurun dayandığı
sebebi nassen bildirmiştir. Bunun için cumhurun
dayandığı sebeb daha kuvvetli olur. Çünkü nassen bildirilen sebep, istinbat
edilen sebebten daha kuvvetlidir. Şu halde ihtilafın
sebebi, bu konuda varid olan hadislerle kıyas arasında
bulunan çelişmedir. [11]
Burun, kulak ve
benzeri organlarını kesmek suretiyle efendisi tarafından kendisine işkence
edilen köleye gelince: îmam Ebû Hanife
ile îmam Şafiî «Azatlanmaz» demişîerse
de, îmam Mâlik, Leys b._ Sa'd
ve Evzâî, «Efendisi tarafından bur tür işkenceye
uğrayan köle azatlanmış olur» demişlerdir. Hatta Evzâî şâzz bir görüşte bulunarak,
«Bir yabancı tarafından dahi işkenceye uğrayan köle, o yabancının hesabından azatlanmış olur» demiştir. Cumhur ise, «Yabancı, kölenin
kıymetinde meydana gelen eksilmeden sorumludur» demiştir. İmam Mâlik ile onun
görüşünde olanlar, Amr b. Şu-ayb'ın
babasından, babasının da dedesinden rivayet ettiği, «Zimbâ'
adında biri, bir kölesi ile bir cariyeyi kötü durumda görerek kölesinin
zekerini ve burnunu kesti. Köle de Peygamber Efendimiz'e
başvurarak Zimbâ'yı şikayet etti. Peygamber Efendimiz
Zimbâ'a
'Bunu
niçin yaptın?' diye sordu. Zimba 'Şöyle, şöyle
yapmıştı' diye cevap verdi. Peygamber Efendimiz köleye 'Git, sen hür-sün'
buyurdu» [12] hadisine dayanmışlardır.
Diğer grubun dayanağı da, Peygamber Efendimiz'in îbn Ömer'in hadisinde geçen, «Kim kölesini tokatlar veyahut
döverse, onun kejfareti o köleyi azotlamaktır» [13]sözüdür.
Derler ki:, Peygamber Efendimiz «Bu köle azatlanır»
dememiş, ancak efendisini onu azatlamaya teşvik buyurmuştur. Bunlar aklî yönden
de, «Şeriatta asıl şudur ki: Hiçbir kimse, kölesini azatlamaya zorlanamaz.
Meğer o aslı tahsis eden bir şer'i delil bulunsun. Amr
b. Şuayb'ın hadisleri ise, sıhhatlarında
ihtilaf x edildiği için böyle asılları tahsis edebilecek güçte değillerdir»
diye delil getirmişlerdir. [14]
Kişinin,
akrabalarından herhangi birine sahib olduğu zaman, o
akrabasının azatlanıp azatlanmadığı
mes'elesine gelince: Ulemanın cumhuru azat-landığı görüşünde ise de, imam Dâvûd
ile tabileri, azatlamada akrabalığın bir rolü bulunmadığını söylemişlerdir. Azatlandığı görüşünde olan cumhur da, hangi akrabanın azatlandığı, hangi akrabanın azatlanmadığı
hususunda ihtilaf etmişlerdir. İmam Mâlik «Kişinin akrabaları içinde üç sınıf azatlanırlar. Birinci sınıf, kişinin baba ve dedeleri, anne
ve büyük anneleri ve bunların baba ve anneleri, kısacası kişiyi bizzat veyahut
bil vasıta doğurmuş olanlardır. İkinci sınıf, kişinin çocukları, yani oğullan,
kızları ve oğullan ile kızlarının -ne kadar aşağıya inerse insin- çocuklan, kısacası kişinin ya
bizzat veyahut bilvasıta doğurduğu kimselerdir. Üçüncü sınıf da, kişiniı. bizzat babasının veyahut annesinin çocuklarıdır,
ki bunlar da onun kardeşleri olurlar. Bunda ana baba bir, yalnız baba ve yalnız
ana bir kardeşler eşittirler» demiştir, tmam Mâlik
üçüncü sınıftan yalnız birinci kuşakla yetinerek kardeş çocuklarım bu hükme
tâbi görmemiştir, İmam Şafiî ise, birinci ve ikinci sınıf akrabalar hakkında
îmam Mâlik'in görüşüne katılmışsa da, üçüncü sınıf hakkında îmam Mâlik'ten aynlarak kardeşleri bu hükme tâbi görmemiştir. İmam Ebû Hanife'ye gelince, O -amca,
hala, dayı, teyze, kardeş kızlan ve benzeri- nikahlan
düşmeyen bütün akrabalan bu hükme tâbi görmüştür.
Zahirîler ile cumhur
arasındaki ihtilafın sebebi, Peygamber Efendi-miz'in
Müslim, Tirmizi, Ebû Dâvûd ve başkalannın
kaydettikleri,
«Hiçbir çocuk, baba
veyahut annesinin, üzerindeki hakkını ödeyemez. Meğer onu, herhangi bir
kimsenin elinde köle olarak bulup da, satın alıp azatlarsa...» [15]
hadisinden anlaşılan mânâda ihtilaf etmeleridir. Cumhur «Hadisten, kişinin
babasını satın almak zorunda olmadığı, fakat eğer satın alırsa onu azatlamak
gerektiği mânâsı anlaşılır» demişti/. Zahirîler ise, «Hadisten, kişinin,
babasını satın almak zorunda olmadığı gibi, onu satın aldığı zaman azatlamak
zorunda da olmadığı anlaşılmaktadır» demişlerdir. Zahirîler derler ki:
Peygamber Efendimiz'in «Meğer onu satın alıp
azatlarsa..» sözü, kişinin, babasının maliki olabildiğini ifade etmektedir.
Zira eğer maliki olmasaydı, Peygamber Efendimiz, «Meğer onu, azadansın diye
satın alsa...» diyecekti.
Hanefîlerin dayanağı
da, Katâde'nin Hasan Basri
tarikiyle Semura'dan rivayet ettiği, «Peygamber
Efendimiz,
'Kim
kendisine nikâhı düşmeyen bir yakınına malik olursa, o yakını azatlanmiğ olur' buyurdu» [16]
hadisidir, îmam Mâlik ile îmam Şafiî herhalde bu hadisi sahih bulamamışlardır,
îmam Mâlik, kardeşleri de çocuk ve babalara kıyas etmiştir. îmam Şafiî ise,
kardeşleri babalara kıyas etmemiş ve yalnız yukanda
geçen hadise dayanarak çocuklan babalara kıyas
etmiştir. Mâlikîler kendi görüşlerine, «Bir kimsenin çocuğu olmakla o kimsenin
kulu olmak arasında tezat vardır. Bu iki vasıf bir kimsede toplanamaz Nitekim Cenâb-ı Hak 'Rahman'a çocuk edinmek yaraşmaz. Çünkü
göklerde ve yerde olan her şey Rahman'm kulundan
başka bir şey değildir' buyurmuştur» [17] diye
delil getirmek istemişlerdir. Halbuki âyet-i kerimede geçen kulluk ile kölenin
efendisine olan kulluğu arasında fark vardır. Çünkü âyette geçen kulluk tabiî
bir kulluktur. Kölenin efendisine olan kulluğu ise, tabiî olmayıp şeriatın
verdiği hüküm ile sabit olan bir kulluktur. Bunun için Mâlikî'lerin bu ihticacı zayıftır. Cenâb-ı Hak bu
âyet-i kerime'de, «Baba ile oğul arasında çok yakın bir münasebet vardır. îkisi
de aynı cinsten olan iki varlıklardır. Varlıklar arasında ise, Allah'ın yakın
veyahut uzak cinsinde ortak olan bir şey yoktur, ki onun oğlu olsun. Allah ile
diğer varlıklar arasında -olsa olsa- rububiyet ve
kulluk münasebeti vardır. Çünkü münasebetler arasında en uzak olanı ancak budur»
demek istemiştir. Babanın, oğluna olan sevgi, acıma ve şefkat duygulannı düşünenler ise -hıristiyanlık
şeriatının zahirinde olduğu gibi- insanlara Allah'ın oğullan demeyi caiz
görmüşlerdir. Mecburi azatlama ile ilgili olan meşhur mes'eleler
işte bunlardır. [18]
Köle azatlamanın
ahkâmından, ulemanın ihtilaf ettikleri bir meşhur mesele daha vardır. O da,
bütün kölelerini ya hastalığında, ya
da öldükten sonra azatlayan kimsenin meselesidir. İmam Mâlik, İmam Şafiî, bu
iki imamın tabileri, İmam Ahmed ve bir cemaat, «Kişi
hastalığında bütün kölelerini azatladığı zaman, eğer onun başka malı yoksa,
ölümünden sonra köleler üç bölük yapılır ve aralarında kura çekilerek kuranın
isabet ettiği bölüğün azatlanmasına hükmedilir.
Öldükten sonra kölelerinin azatlanmasını vasiyyet eden kimse de böyledir» demişlerdir. Fakat Eşheb ile Asbağ, hastalıkta olan
azatlamada İmam Mâlik'e muhalefet ederek, «Kura ancak vasiyyette
olur. Kişinin, hastalığında azatladığı köle de, MÜDEBBER, yani efendisi tarafından
kendisine 'Ben öldükten sonra sen hürsün' denilen köle hükmündedir»
demişlerdir. Çünkü Mâliki uleması arasında, efendilerinin bir sözde kendilerine,
«Ben öldükten sonra siz hürsünüz» dediği kölelerden her birinin üçtebi-rinin azatlandığında
ihtilaf yoktur. İmam Ebû Hanife
ile tabileri, kişinin, hastalığında azatladığı köleler hakkında, «Eğer
terekenin üçtebirinden çok iseler, herbirinin üçtebiri», başkaları
ise «Hepsinin üçtebiri azatlanır»
demişlerdir. Ancak bunlardan kimisi, «Hepsinin kıymet bakımından üçtebiri azatlanır» demiştir, ki
İmam Mâlik ile İmam Şâfıî bunlardandırlar. Kimisi de
«Sayı bakımından üçtebiri azatlanır»
demiştir. Şu halde köleler altı tane olduğu zaman -İmam Mâlik'e göre- kıymet
bakımından üçtebiri azatlanmış
olur. Bu üçtebiri ister iki tane, ister daha az,
ister daha çok olsun. Bu da, köleler üç bölük olmaya zorlandıktan sonra yine
kura ile olur. «Sayı bakımından üçtebiri azatlanır» diyenlere göre ise, eğer köleler alü tane olurlarsa, iki tanesi azatîanmış
olur. Yedi tane oldukları takdirde de, iki köle ile bir kölenin üçtebiri azatlanır.
Hicaz uleması, Basra muhaddislerinin İmran b. Husayn'dan, «Adamın biri öleceği sırada altı kölesini
azatladı ve bu kölelerden ba§ka
malı yoktu. Peygamber Efendimiz köleleri yanına çağırtıp onları üç bölük yaptı
ve aralarında kura çekerek iki tanesini azatladı. Diğer dört tanesi ise eskisi
gibi köle kaldılar» [19]
mealinde rivayet ettikleri hadise dayanmışlardır. Bu hadisi Buhârî
ile Müslim müsned olarak, îmam Mâlik de mürsel olarak kaydetmişlerdir. Hanefîler ise -tevatür yolu
ile sabit olan kaidelere aykın düşen tek kişi
hadisleri reddettiklerine dair adetleri vechi ile- bu
hadisi reddetmişlerdir. Hanefîler «Efendi, kölelerinden herbirini
tam olarak azatlamak istemiştir: Eğer kölelerden başka malı olsaydı, onun bu
azatlaması icma' ile geçerli olurdu. Fakat başka malı
olmadığı için herbiri tam olarak azatlanamaymca,
herbirinin -hiç olmazsa efendisinin azatlayabileceği-
üçtebirinin azatlanmış
olması lazım gelir» derler. Halbuki burada bu kaide, şeriatın açık olarak bilinen
kaidelerinden değildir. Çünkü diyebiliriz ki: «Eğer herbirinin
üçtebiri azatlanırsa hem
varisler, hem azatlanan köleler zarar görmüş olurlar.
Zira şeriat, bir kısmı azatlanan kölenin tamamının azatlanmasını gerekli kılmıştır. Burada, ise, buna imkan
bulunmayınca bütün üçtebirlerin belirli birkaç şahısta
toplanması lazım gelir, ki hadisin zahiri de budur»
Ulema, azatlanan kölenin malında da ihtilaf etmişlerdir. Bir
cemaat «Malı efendisinindir», diğer bir cemaat da «Kendisinindir» demişir. Ashâbtan tbn.Mes'ud ile fukahadan îmam Ebû Hanife, Süfyan Şevrî, imam Ahmed ve tshak birinci görüştedirler. Abdullah b. Ömer, Hz. Âişe, Hasan Basrî, Atâ, imam Mâlik ve Medine fukahası
da ikinci görüşü benimsemişlerdir. Dayanakları da, Ibn
Ömer'in «Peygamber Efendimiz,
'Her
kim bir köleyi azatlarsa, kölenin malı köleye aittir. Meğer efendi kölenin
malını kendine şart lco$muş olsun' buyurdu» [20]
mealindeki hadisidir. [21]
Azatlamanın
deyimlerine gelince: Bu deyimlerden bir kısmı sarih, bir kısmı -fukahanm çoğuna göre- kinayedir. Sarih olan deyimler «Sen
hürsün», «Sen azatsın» deyimleri ile bu deyimlerden türeyen deyimlerdir. Buna
göre bir kimse köle veyahut cariyesine bu deyimlerden biri ile hitab ederse -maksadım onu azatlamak değildi, dese bile-
ulemanın icma'ı ile kölesi azatlanmış
olur. Kinaye olan deyimler ise, efendinin kölesine, «Senin üzerinde bir yetkim
yoktur» «Sen benim kölem değilsin» gibi deyimlerdir. Cumhura göre bir kimse
kölesine bu deyimlerden birini kullandığı zaman eğer onu azatlamak için
söylemiş olursa, kölesi azatlanmış olur, yoksa azatianmaz.
Ulemanın, efendinin
köle veya cariyesine «Oğlum», «Kızım» veyahut «Babam», «Annem» demesi halinde
köle veyahut cariye azatlanır mı, azatianmaz
mı diye ihtilaf etmeleri de bu bâbtandır. Cumhur, «Azatlanır», Imariı Ebû Hanife «Azatianmaz»
demişlerdir. Züfer de şâzz
bir görüşte bulunarak, «Efendi kölesine 'Oğlum' dediği zaman, köleden on yaş
küçük de olsa, köle azatlanır» demiştir.
Efendinin kölesine
«Sen hür bir insansın» demesi halinde olan ihtilafları da bu bâbtandır. Kimisi «Bu söz, köle için bir övgüdür» demiştir,
ki çoğunluk bu görüştedir. Kimisi de «Köle, bu söz ile azatlanmış
olur» demiştir. Bu da Hasan Basrî'nin görüşüdür.
Ulema, bir kimse
kölelerinden birini adı ile çağırdıktan sonra bir başka kölesi ona cevap verir
ve o da cevap veren köleye «Sen hürsün» dedikten sonra «Ben adını verdiğim
köleyi kastettim» derse, hangi kölesi azatlanır diye
ihtilaf etmişlerdir. Kimisi «Her ikisi de», kimisi de «Hangisini kastetmiş-se o azatlanır» demiştir.
Ulema, bir kimse
cariyesinin karnında taşıdığı yavruyu azatladığı zaman cariye değil, yalnız
yavru azatlanır, diye müttefik eşeler de, cariyesini
azatlayıp da karnındaki yavruyu istisna eden kimse hakkında ihtilaf etmişlerdir.
Kimisi «İstisnası sahihtir», kimisi de «Her ikisi de azatlanırlar»
demiştir.
Ulema «Allah dilerse»
şartına bağlanan "azatlamanın hükmünde de ihtilaf etmişlerdir. İmam Mâlik
«Boşamada olduğu gibi, azatlamada da bu şartın etkisi yoktur. Yani bir kimse
kölesine, 'Allah dilerse sen hürsün' dediği zaman, bu şartı koşmamış gibi,
kölesi kesin olrak azatlanmış
olur» demiştir. Kimisi de «Bu şartı koştuğu zaman köle azatlanmaz»
demiştir.
Ulema, bir kimse
«Falanca köleye malik olursam, azat olsun» diyen kimsenin bu azatlamasının
hükmünde de ihtilaf etmişlerdir. İmam Mâlik «Vâki olur», İmam Şafiî ile başkalan ise «Vâki olmaz» demişlerdir. Dayanakları da
Peygamber Efendimiz'in,
«Kişi
malik olmadığı köleyi azatla-, yamaz» [22]
hadisidir. İkinci grup ise, azatlamayı da yemine kıyas etmişlerdir. Çünkü
azatlamanın deyimleri de, boşamanın deyimleri ve azatlamamn
şartları, boşamanın şartlan gibidirler. Yeminler içinde de boşama yeminlerinebenzeyenler vardır. [23]
Azatlamanın hükümleri
çoktur. Biri şudur: Cumhur, çocuklann hürriyet ve
kölelikte annelerine tabi oldukları görüşünde ise de, kimisi şâzz bir görüşte bulunarak «Meğer çocuğun babası Arap
soyundan olursa» diye bir istisna yapmıştır.
Azatlamanın
hükümlerinden biri de, köle veyahut cariyesine «Falan güne kadar sen hürsün»
diyen kimse hakkında ihtilaf etmeleridir. Kimisi «Eğer cariye ise ona
yaklaşamaz, onu satamaz ve başkasına hibe edemez» demiştir, ki İmam Mâlik bu
görüştedir. Kimisi de «Bunlardan hiçbiri ona yasak değildir» demiştir. Evzaî ile İmam Şafiî de bu görüştedirler.
Ulema, bir kimsenin
kölesine «Bana şu kadar yıl hizmet etmen şartı ile seni azatladım» diyen
kimsenin bu şartının sıhhatında müttefiktirler. Fakat
kölesine «Seni satarsam sen hürsün» dediği zaman eğer köleyi satarsa, köle azatlanır mı, azatlanmaz mı diye
ihtilaf etmişlerdir. Kimisi «Azatlanmaz. Çünkü onu
sattığı zaman artık onun mülkiyeti altında değil ki, azatlaması ile azatlanmış olsun» demiştir. Kimisi de «Onu satar satmaz azatlanmış olur. Şayet alıcıdan bedelini almış ise, geri
verir» demiştir. İmam Mâlik ile İmam Şafiî bu görüştedirler. Birinci görüş de
İmam Ebû Hanife ile
tabileri ve Süf-yan Sevrî'nindir.
Bu
babın fer'i'leri daha çoktur. Fakat bu kadarı bize
kâfidir. [24]
[1] İbn Rüşd
Kadı Ebu'l-Velid Muhammed
b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd
El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan
Yayınları: 4/165.
[2] Müslim, Eyman, 27/12, no:
56.
[3] İbn Rüşd
Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b.
Ahmed b. Muhammed b. Rüşd
El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan
Yayınları: 4/167-168.
[4] İbn Rüşd
Kadı Ebu'l-Velid Muhammed
b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd
El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan
Yayınları: 4/169.
[5] İbn Rüşd
Kadı Ebu'l-Velid Muhammed
b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd
El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan
Yayınları: 4/169.
[6] Buhârî, Şirket, 47/5, no:
2491.
[7] Buhârî, Şirket, 47/5, no:
1503.
[8] İbn Rüşd
Kadı Ebu'l-Velid Muhammed
b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd
El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan
Yayınları: 4/169-172.
[9] Abdürrezzak, 9/148, no:
16705; Ahmed, 3/412.
[10] Nesaî, (Münziri, Muhtasaru Süneni Ebî Dâvûd, 5/396, no: 3779); Ebû Dâvûd, İtk, 23/4, no: 3933.
[11] İbn Rüşd
Kadı Ebu'l-Velid Muhammed
b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd
El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan
Yayınları: 4/172-173.
[12] Ebû Dâvûd,
Diyât, 33/7, no: 4519.
[13] Müslim, Eyman, 27/8, no: 1657.
[14] İbn Rüşd
Kadı Ebu'l-Velid Muhammed
b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd
El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan
Yayınları: 4/173.
[15] Müslim, Itk, 20/6, no: 1510;
Tirmizî, Birr, 28/8, no:
1906; Ebû Dâvûd, Edeb, 35/129 no: 5137.
[16] Ebû Dâvûd, ftk,
23/7, no: 3949.
[17] Meryem, 19/92.
[18] İbn Rüşd
Kadı Ebu'l-Velid Muhammed
b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd
El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan
Yayınları: 4/173-175.
[19] Ebû DâvÛd,
Itk, 23/10, no: 3958.
[20] Ebû Dâvûd,
Itkt 23/11, no: 3962.
[21] İbn Rüşd
Kadı Ebu'l-Velid Muhammed
b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd
El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan
Yayınları: 4/177-178.
[22] Ebû Dâvûd,
Talâk, 7/7, no: 2190.
[23] İbn Rüşd
Kadı Ebu'l-Velid Muhammed
b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd
El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan
Yayınları: 4/179-180.
[24] İbn Rüşd
Kadı Ebu'l-Velid Muhammed
b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd
El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan
Yayınları: 4/180.