27. SARF (Menkul Değerler Borsası) KİTABI 2

101. Sarf (Menkul Değerlerin) Değişimi 2

1. Altının Altınla, Gümüşün Gümüşle Değişimi: 2

2. Altın veya Gümüş Yaldızlı Kılıç ve Mushaf in Satışı: 3

3. Altın ve Gümüşün Birbirleriyle Değişiminde Teslim Zamanı'. 3

4. Altın ve Gümüş Paraların Değişiminde Sahte ve Eksik Paralar: 4

5. Altın ve Gümüşün Tartıyla Değişimi: 4

6. Birbirinden Alacakların Altın-Gümüş Değişimi: 5

7. Altın ve Gümüş Paraların Yanında Başka Şeylerin Bulunması: 6


27. SARF (Menkul Değerler Borsası) KİTABI

 

101. Sarf (Menkul Değerlerin) Değişimi

 

Bütün satışların müşterek şartlarından başka, bu sarf satışın sıhhati için ayrıca iki şart daha vardır ki biri, satışın veresiye olmaması, yani elden ele verip almak, biri de, birbirleri ile satılan iki şeyden birinin diğerinden çok olmamasıdır. Bunun için bu bahse dair olan konuşmamız beş konuda toplan­maktadır.

1- Veresiye olan satış ne demektir, olmayan satış ne demektir?

2- Birbirleri ile satılan iki şeyden birinin diğerinden çok olması ile ol­maması ne demektir? Zira bu iki konu birçok fasıllara ayrılmakta olup ule­manın ihtilaf ettikleri konulardır.

4- Bu satış, sıhhatında ihtilaf edildiği bir biçimde vâki olduğu zaman, altın ve gümüşün birbirleriyle veresiye veyahut biri diğerinden çok olarak satılmasına -bazı satışların ribaya vesile oldukları görüşünde olanlara göre, -ki bunlar da îmanı Mâlik ile tabileridir- vesile olur mu, olmaz mı? Bu konu da iki kısma ayrılmaktadır.

5- Bu satışta şart olan bu iki şey, yani bu satışın veresiye olmaması ve sa­tılan şey ile satış bedelinin biribirinden çok olmaması bakımından bu satışın özellikleri nelerdir? Zira bu satış, bu iki şart bakımından birçok hükümde di­ğer satışlardan ayrılmaktadır.

Ulemanın bu satış için ayırdıkları babın hangi bahsine bakılırsa, bu beş konudan biriye ilgili olduğu görülür. Ancak Mâliki uleması, bazı meseleleri -bu bâbtan olmadıkları halde, bu meselelerde söz konusu olan satışların fesa­dı bu iki şarttan ya birinin veyahut ikisinin eksik olması yüzünden olduğu için- bu baba sokmuşlardır. Fakat bizim maksadımız, yalnız şeriatta mantuk olan veyahut mantuk ile yakın ilgisi bulunan mes'eleleri ele almak olduğu için, bu bahiste sadece meşhur olan ve müctehidin zaman zaman karşılaş­makta olduğu bu bahsin mes'eleleri için ana kaideler mesabesinde olan yedi meseleyi ele almayı uygun görüyoruz. Çünkü biz bu kitabı -ictihad edebil­mek için- nahv, lügat ve usul-i fıkıh ilimleri gibi -gerekli olan bilgileri daha önce öğrenen kimseleri ictihad sanatında yetenek sahibi kılmak için- kaleme almış bulunuyoruz. Tahmin ederim ki bu kitabın verdiği bilgiler kadar veya­hut ondan daha azı bu iş için kâfidir. Kişi ancak, bununla fıkıh bilgini olur, yoksa belledikleri, hafızası en kuvvetli olan bir kimsenin belleyebildiği mik­tarın son aşamasına dahi varsa, fıkıh meselelerini bellemekle değil. Nasıl ki çağımızın fakih geçinenleri zannederler ki fıkhı en çok bilen, fıkıh mes'elele-rini en çok belleyen kimsedir. Bunlar tıpkı, dükkanında her türlü ayakkabı bulundurup satan kimseyi ayakkabıcı diye zanneden kimseye benzerler. Halbuki ayakkabıcı diye zannolunan bu kimse, eğer bir gün ayağına hazır ayakkabılardan hiçbir tanesi uymayan bir adam uğrasa, adamın ayağına uya-ak ayakkabı bulamayacağı için adam, her ayağa göre ayakkabı yapan ger­çek ayakkabıcıya başvurmak zorunda kalacaktır, işte çağımızdaki fıkıh bil­gini diye geçinenlerin durumu budur.

Sadedinde olduğumuz konudan dışan çıktık. Tekrar konuya dönerek ele alacağımızı vadettiğimiz meseleleri sıralamaya başlıyoruz: [1]

 

1. Altının Altınla, Gümüşün Gümüşle Değişimi:

 

Ulema, altının altınla ve gümüşün gümüşle -her ikisi de tartıca eşit ve aynı zamanda peşin olmadıkları, yani akid meclisinde teslim edilmedikleri takdirde- satışının caiz olmadığında müttefiktirler. Ancak Ibn Abbas ile Mekke fukahasından ona tabi olanlardan, miktarları eşit olmasa da birbirleri ile satılmasını caiz gördükleri, fakat veresiye olarak birbirleri ile satılmaları­nı caiz görmedikleri rivayet olunmuştur. Zira îbn Abbas, Üsâme b. Zeyd yo­lu ile Peygamber Efendimiz'den,

«Riba, veresiyeden başka bir şeyde yoktur»  buyurduğunu rivayet etmiştir, ki bu hadis sahihtir. Bunun için Ibn Abbas (r.a.) bu hadisin zahirini tutarak veresiyeden başka bir şeyde riba görmemiş­tir. Cumhur ise, îmam Mâlik'in Nâfı' tarikiyle Ebû Said el-Hudrî (r.a.)[2] den Peygamber Efendimizin buyurduğunu rivayet ettiği,

«Altım altınla satmayınız, ancak bunlardan bazısını bazısına ziyade et­meyerek misli misline (miktarları eşit surette) satınız. Gümüşü de gümüşle satmayınız. Ancak bunlardan bazısını bazısına ziyade etmeyerek misli misline satınız. Bunlardan meydanda olmayan bir şeyi de meydanda olanı ile satmayınız» [3] hadisine dayanmıştır, ki bu hadis, bu bâbta rivayet olunan hadislerin en sahihidir. Ubade b. Sâmit'in hadisi de bu konuda sahih bir hadiştir, tşte bu konuda nass oldukları için, cumhur bu hadislere dayanmıştır. îbn Abbas'ın hadisi ise, bu konuda nass değildir. Çünkü onun hadisinde iki ifade şekli rivayet olunmuştur. Birisine göre Peygamber Efendimiz,

«Riba ancak veresiyede vardır» [4] demiştir, ki bunda nass yoktur. Çünkü bu deyimden, birbirleri ile birbirinden fazla ola­rak satılmasında riba bulunmadığı, Delilü'l-Hitab yolu ile anlaşılmaktadır. Delilu'l-Hitab ise -hele eğer onunla nass çelişirse- zayıf bir delildir. Diğer ri­vayete göre de Peygamber Efendimiz, «Veresiyeden başka bir şeyde riba yoktur» [5]demiştir. Bu deyim de her ne kadar -zahirinden, veresiye olma­yan herhangi bir satışta riba bulunmadığının anlaşıldığı için- Öteki deyimden daha kuvvetli ise de, bu deyimle Peygamber Efendimiz, «Çoğunlukla riba veresiyeden başka bir şeyde yoktur» demek istemiş olabilir. Bunun için bu deyim de nass değildir. Bu deyim de nass olmayıp diğer hadisler nass olunca, bu hadisi de onlarla te'lif edilebilecek bir biçimde yorumlamak lazım ge­lir.

Cumhura göre alan altınla ve gümüş gümüşle değiştirildiği zaman -îster sikkeli, ister külçe ve ister süs olarak kullanılan altın veya gümüş olsunlar-miktarlarının eşit olması gerekir. Çünkü bu konuya dair yukarıda geçen hadislerde bir istisna yoktur. Ancak Muaviye, külçe halinde olan altın ve gü­müşün süs eşyası haline getirilen altın ve gümüşle değiştirildiği zaman -biri­sinde işçilik bulunduğu için- birinin diğerinden çok olmasında bir sakınca bulunmadığı görüşünde idi. Rivayet olunduğuna göre tmam Mâlik'e de,

"Kişi, külçe olan altın veya gümüşünü darbhaneye götürüp darb ücreti­ni verir ve darbhaneden kendi altın veya gümüşünün tartısı kadar dinar veya dirhem alıp geri döner. Bu caiz midir?" diye sorulmuş, îmam Mâlik,

"Eğer adamın arkadaşları yol üzerinde oldukları için, bizzat altın veya gümüşü eritilip ona sikke vuruluncaya kadar arkadaşlarının hareket edip onu bırakmaları tehlikesi varsa, bir sakıncası olmadığını umarım" diye cevap vermiştir. îmam Mâlik'in tabilerinden Îbnu'l-Kasım da buna katılır. Fakat onun tabilerinden îbn Vehb ile İsa b. Dinar ve fukahanın cumhuru bu görüşe katılmamışlardır. [6]

 

2. Altın veya Gümüş Yaldızlı Kılıç ve Mushaf in Satışı:

 

Ulema, altın veya gümüş suyu ile yaldızlı olan kılıç veyahut Kur'an

Kerimin alün veyahut gümüş para ile satılmasının cevazında ihtilaf etmiş­lerdir.

imam Şâfıî «Caiz değildir. Çünkü alün suyu ile yaldızlanmış olan şeyin alün para ile ve gümüş suyu ile yaldızlanmış olan şeyin de gümüş para ile sa­tıldığı zaman aralarında şart olan miktar eşitliği var mıdır, yok mudur biline­mez» demiştir.

imam Mâlik de «Eğer kılıç veyahut Kur'an-ı Kerim'de bulunan altın ve­ya gümüşün kıymeti, satış bedelinin üçtebiri veyahut daha az ise, caizdir. Yoksa caiz değildir» demiştir. Herhalde satın alınan şeydeki altın veya gümüş az olduğu zaman -imam Mâlik'e göre- o şeyi saün almaktan maksat, on­daki altın veya gümüş değildir. O altın veya gümüş sanki alıcıya hibe edil­miştir.

imam Ebû Hanife ile tabileri de, «Satış bedeli olan altın veya gümüş eğer saülan şeydeki altın veya gümüşten daha çoksa caizdir», demişlerdir. Çünkü onlara göre saüş bedeli olan alün veya gümüş daha çok olduğu zaman satılan maldaki altın veya gümüş kadarı, satılan şeydeki gümüş veya altının karşılığı olur. Fazla kalan miktar da satılan şeye kıymet olur.

imam Şafiî'nin delili, hem hadislerdeki umum ve hem de Müslim'in Fu-dale b. Abdulah el-Ensarî'den getirdiği «Hayber'de Peygamber Efendimiz'e ganimetlerden saülmak için altın ve boncuktan bir gerdanlık getirdiler. Peygamber Efendimiz gerdanlıktan altınların çıkarılmasını emrettikten sonra,

'Altın altınla satılırken tartılarak veri­lir, tartılarak alınır' dedi» [7]hadisindeki nasstir. Muaviye ise -yukarıda da söylediğimiz gibi- altının altınla satılmasını şartsız olarak caiz görmüştür. Ebu Said de Muaviye'nin bu davranışını kınayarak ona, «Senin kaldığın ül­kede durmayacağım» demiştir. [8]

 

3. Altın ve Gümüşün Birbirleriyle Değişiminde Teslim Zamanı'.

 

Ulema, alün ve gümüşün birbirleri ile satılabilmesi için satışın peşin ol­ması şarttır, diye müttefik iseler de, satışın peşin olması için satıcı ile alıcı­nın, mallan birbirlerine ne zaman teslim etmeleri gerektiğinde ihtilaf etmiş­lerdir.

imam Ebû Hanife ile imam Şafiî, «Birbirinden ayrılmadıkça satın al­dıklarını teslim alırlarsa saüş peşindir» demişlerdir. İmam Mâlik ise «Satış akdinden hemen sonra birbirlerine teslim etmezlerse -birbirinden ayrılma­dan teslim etseler bile- satış peşin değildir» demiştir.

Bu ihtilâfın sebebi, Peygamber Efendimiz'in,

«Altım altınla satmak rıhadır. Me­ğer taraflardan biri'ha al', öbürü de; 'ha ver' , desin» hadisinin mefhu­munda tereddüt etmeleridir. «Satış meclisinden henüz kalkmamışken sattı­ğını teslim eden kimse bu sözün şümuluna girmektedir. Yani alıcıya, 'ha al*, alıcı da ona 'ha ver', demiş gibi olur» diyenler, «Satış meclisinden ayrılmadıkça, satılan mal teslim edildiği takdirde satış caizdir» demişlerdir. «Taraf­lar hemen akidten sonra birbirlerine sattıklarını teslim etmedikleri zaman, biri 'ha al', diğeri de 'ha ver', demiş sayılmaz» diyenler de, «Satış yerinden aynlmadan birbirlerine teslim etseler bile, bu teslim işi akidten hemen sonra yapılmadığı takdirde, satış fasittir» demişlerdir. Ulema bu şartta müttefik ol­dukları için, «Alan ve gümüşün birbirleri ile satışında ne havale, ne de hıyar (seçimlilik) caiz değildir» demişlerdir. Ancak Ebû Sevr'den bu satışta hıyan caiz gördüğü rivayet olunmuştur. îmam Mâlik'in mezhebinde taraflardan bi­ri veyahut ikisi, akidten hemen sonra birbirlerine sattıklannı teslime imkan bulamadıklan zaman ihtilaf edilmiş olup bir kere, «Bu da keyfi gecikme gibidir» denilmişse de, bir kere «Bu gecikmenin zaran yoktur» denilmiştir. Bu hususta bir hayli tafsilat vardır. Fakat bu kitapta bizim için bu tafsilat maksut değildir. [9]

 

4. Altın ve Gümüş Paraların Değişiminde Sahte ve Eksik Paralar:

 

Ulema, bir kimse bir dinan birkaç dirhem ile değiştirdikten sonra dir­hemlerden bir tanesini sahte bularak geri vermek isterse, değiştirme akdi bo­zulur mu, bozulmaz mı diye ihtilaf etmişlerdir.

imam Mâlik, «Bozulur. Şayet dinarlar birden çok olursa her bir dinar için kaç dirhem ödenmiş ise, o kadar dirhem geri verilinceye kadar birdina-nn satışı bozulur. [10] sayıyı bir dirhem aşınca da, bu sefer ikinci dinann kıymeti doluncaya kadar iki dinann satışı bozulur ve böylece devam eder» de­miştir, îmam Mâlik «Şayet adam sahte olan dirhemi kabul edip geri vermez­se, hiçbir şey lazım gelmez» demiştir.

İmam Ebû Hanife de «Sahte olan dirhemin geri verilmesi ile satış bozul­maz ve eğer sahte olan dirhem veyahut dirhemler satın alınan dirhemlerin yansı veyahut yansından fazla olmazsa, onlan sağlam dirhemlerle değiştir­mek caizdir. Şayet geri verilen dirhemler dirhemlerin yansı olursa, o zaman satış yalnız o dirhemlerde bozulur» demiştir. Süfyan Sevri de «Sahte olan dirhemleri geri verdikten sonra, isterse onlann yerine sağlam dirhem alır, is­terse sahte olan dirhemlerin kıymeti kadar dinarlarda ortak olur» demiştir.

İmam Ahmed de «Sahte dirhemleri -ister az, ister çok olsun- geri ver­mekle satış bozulmaz» demiştir.

îmam Şafiî'den ise, dirhemlerin sahte çıkması ile satışın hem bozuldu­ğunu, hem bozulmadığını söylediği rivayet olunmuştur.

Buna göre bu mesele hakkında dört görüş vardır:

1- Sahte dirhemlerin geri verilmesi ile satış bozulur.

2- Sahte dirhemlerin geri verilmesi ite satış bozulmaz ve onların yerine sağlam dirhemler almak caizdir.

3- Geri verilen sahte dirhemler az olduğu zaman satış bozulmaz. Çok ol­duğu zaman bozulur.

4- Kişi sahte olan dirhemleri sağlam dirhemlerle değiştirmek veyahut onların kıymeti kadar dinarlarda ortak olmak arasında muhayyerdir.

Bu ihtilâfın sebebi, "Tarafların birbirlerine sattıkları altın veya gü­müşleri, satış yerinde birbirlerine teslim etmeye imkan bulamadıkları za­man, bu imkansızlık yüzünden satış fesade gider mî? Şayet fesada gidiyorsa, teslimi imkansız olan altın veya gümüşün çokluğu ile azlığı arasında fark var mıdır?" diye ihtilaf etmeleridir.

Satın alman altın veya gümüşün eksik çıkmasına gelince: İmam Mâlik'in mezhebinde bunun hakkında değişik görüşler vardır. İmam Mâlik bir kez, «Eğer eksikliği kabul ederse satış caizdir. Karşılık ister­se -sahte çıktığı zaman nasıl satış bozuluyorsa- satış bozulur», bir kez de «Eksikliği kabul de etse, satış bozulur» demiştir. Fakat bu ikinci görüş zayıf­tır.                          

Ulema, satış yerinde teslim edilmesi gereken altın veya gümüşten sade­ce bir kısmı teslim edilip, diğer bir kısmının teslimi sonraya bırakılırsa satı­şın tamamı mı, yoksa yalnız teslimi sonraya bırakılan kısmın satışı mı bozu­lur diye keza ihtilaf etmişlerdir. Kimisi «Satışın tamamı bozulur» demiştir, ki İmam Şafiî bu görüştedir. Kimisi de «Yalnız teslimi sonraya bırakılan kıs­mın satışı bozulur» demiştir. İmam Ebû Hanife ile iki arkadaşı İmam Mu-hammed ve İmam Ebû Yûsuf da bu görüştedirler. Mâliki mezhebinde ise, bu her iki görüş de vardır.

Bu ihtilâf, bir akidle hem haram, hem helâl bir satış yapıldığı zaman, akdin tamamı, mı, yoksa yalnız harama dair olan kısmı mı batıldır diye edilen ihtilafa dayanır. [11]

 

5. Altın ve Gümüşün Tartıyla Değişimi:

 

Ulema, altın ve gümüş paraların sayılan aynı olmasa da -aynı ayarda ol­maları şartı ile- tartıları bir olduğu zaman birbirleri ile değiştirilmelerinin ce­vazında müttefik iseler de, bu konuya ilişkin iki meselede ihtilaf etmişler-

dir.

1- Ayarları bir olmadığı zaman tartılarak birbirleriyle değiştirilmeleri caiz midir?

2- Birbirleriyle değiştirilmesi istenen iki altından biri diğerinden az ol­duğu için sahibi onu eşya veyahut gümüş ile tamamlamak isterse caiz mi­dir?

İmam Mâlik birinci mesele hakkında, «Eğer birinin altını bir çeşit, diğe­rinin de iki çeşit olup bir çeşidi birinci adamın altınından daha üstün, bir çeşi­di de daha düşük ayarlı olursa, tartılarak birbirleriyle satılmaları caiz değildir. Fakat eğer birinci adamın altını ikinci adamın her iki çeşit altınından da üstün, yahut düşük veyahut birisi ile aynı ayarda, diğerinden üstün olursa, tartılarak birbirleriyle satılmaları caizdir.» demiştir. İmam Şafiî, «Ayarlan, aynı olmayınca birbirleriyle değiştirilmeleri hiçbir şekilde caiz değildir», İmam Ebû Hanife ile Küfe ve Basra uleması ise «Bunların hepsi caizdir» de­mişlerdir.

Bu değişmeyi caiz görmeyen İmam Mâlik, «Çünkü aynı ayarda olma­yan iki altın çeşidini tartarak birbirleriyle değiştirmek isteyenlerin birbirin­den fazla olan iki altını birbirleriyle değiştirebilmek için, bu hile yoluna başvurmaları muhtemeldir. Mesela: Biri diğerine, 'Bende onsekiz ayarlı yirmi-beş miskal altın vardır. Onu sana vereyim de, bana yirmi mıskal yirmiiki ayarlı altın ver' der. Diğeri de 'Bu -yirmibeş miskal altını yirmi miskal altınla değiştirmek olduğu için- caiz olmayan bir satıştır. Sana, yirmi miskal senin altınından daha yüksek ayarlı, on miskal da, daha düşük ayarlı altın vereyim. Sen de bana orta ayarlı altından otuz miskal ver. Böylece biz ribalı bir satış yapmaktan kurtulmuş oluruz' der» demiştir. îmam Şafiî de, altınlar arasın­daki kıymet farkını nazara almıştır. îmam Ebû Hanife ise, «İki altının mikta­rı, tartıca eşit olduktan sonra satışın caiz olmaması için sebeb yokun» demiş­tir.

Ulema, aynı ayarda olmayan altınların tartılarak birbirleriyle değiştiril­mesinin cevazında ihtilaf ettikleri gibi, aynı ayarda olmayan altınların sayı­larak birbirleriyle değiştirilmesinin cevazında da ihtilaf etmişlerdir.

Birbirleriyle değiştirilmesi istenen iki altından biri, diğerinden az oldu­ğu için sahibinin onu, ribaya tabi olan veyahut olmayan bir başka şey ile ta­mamlamak istemesinin cevazındaki ihtilafları da, bu ihtilaflarına yakındır. Mesela: iki kişi altınlarını birbirleriyle değiştirmek isterlerken birinin altını diğerinin kinden az olduğu için, onu gümüş veyahut bir başka şey ile tamam­lamak: isterse, İmam Mâlik, îmam Şafiî ve Leys b. Sa'd «Caiz değildir ve bu satış fasittir» demişlerdir. îmam Ebû Hanife ile Küfe uleması ise caiz gör­müşlerdir. Hanefiler «Çünkü burada birbirleriyle değiştirilen altınların mik­tarı eşittir. Zira her ne kadar bir tarafın altını diğer tarafın altınından fazla ise de, fazla olan miktar, diğer tarafın kendisine verdiği gümüş veyahut eşyanın karşılığıdır» demişlerdir. İmam Mâlik ise, bu satışın da miktarları eşit olma­dığı için birbirleriyle satılması caiz olmayan iki altını birbirleriyle satabil­mek için baş vurulan hile yolu olma ihtimalini gözönünde bulundurmuştur. İmam Şafiî de «Bu satış -birbirleriyle satılan iki altın arasında ne ölçü, ne tar­tı ve ne de sayı bakımından miktar eşitliği bulunmadığı için- caiz değildir» demiştir. [12]

 

6. Birbirinden Alacakların Altın-Gümüş Değişimi:

 

Ulema, biribirinden alacaklı olan iki kişiden birinin alacağı alün, diğeri­nin de gümüş olduğu zaman, bu iki kişi borçlarını ortaya getirip birbirlerine teslim etmeden birbirlerine satabilirler mi, satamazlar mı diye ihtilaf etmişlerdir.

İmam Mâlik «Eğer her iki alacağın da vadesi tamam olursa caizdir», İmam Ebû Hanife «Vadeleri tamam olmasa da, caizdir» İmam Şafiî de «Va­deleri tamam olsa da, caiz değildir» demişlerdir.

Caiz görmeyenler, «Çünkü bu satış, meydanda olmayan bir şeyi, mey­danda olmayan bir diğer şeye satmaktır. Biri meydanda olup diğeri meydan­da olmayan iki şeyin birbirleriyle satılması caiz olmayınca, her ikisi de meydanda olmayan ilci şeyin birbirleriyle satılmasının caiz olmaması evleviyetle lazım gelir» demişlerdir. İmam Mâlik de «Vadesi tamam olan bir alacak, meydanda imiş gibi olur» demiştir. İmam Mâlik, alacağın alacakla satışı babından olmaması için her ikisinin de vadesinin gelmesini şart koşmuştur. İmam Mâlik'in tabilerinden İbn Vehb ile İbn Kenane de İmam Şafiî gibi söy­lemişlerdir.

Ulemanın, başkasında bir miktar gümüş para alacağı bulunan bir kimse, vadesi tamam olduğu zaman, alacağı yerine altın para veyahut başkasında bir miktar altın para alacağı bulunan bir kimse, vadesi tamam olduğu zaman, alacağı yerine gümüş para alabilir mi, alamaz mı diye ihtilaf etmeleri de, bu ihtilaflarına yakındır. İmam Mâlik «Eğer biribirinden ayrılmadan teslim alırsa, caizdir» demiştir, ki İmam Ebû Hanife de buna katılır. Ancak İmam Ebû Hanife, «Alacağının vadesi gelmese bile, altın olan alacağı yerine gü­müş ve gümüş olan alacağı yerine altın alabilir» demiştir. Ulemadan bir ce­maat da «Vadesi gelsin gelmesin, altın olan alacak yerine gümüş ve gümüş olan alacak yerine de altın almak caiz değildir» demiştir. Bu da Abdullah b. Abbas ile Abdullah b. Mes'ud (r.a.)'un görüşüdür.

Caiz görenlerin delili, Ebû Davud'un kaydettiği, İbn Ömer (r.a.)'in «Ba-ki'de deve alım-satımı yapıyordum. Altınpara ile satar, yerine gümüş para alırdım. Gümüş para ile satar, yerine altınpara alırdım. Peygamber Efendimiz'e sordum. Bana,

'Günün raici ile olursa bir sakıncası yoktur' buyurdu» [13]

Caiz görmeyenlerin delili de, Ebu Said el-Hudrî (r.a.) ile başkalarının hadisinde geçen,

 «Altın ve gümüşten meydanda olmayan bir şeyi meydanda olan bir şey ile satmayınız» [14]yasağıdır. [15]

 

 

7. Altın ve Gümüş Paraların Yanında Başka Şeylerin Bulunması:

 

İmam Mâlik'in mezhebinde dinar ve dirhem, dinar ve dirhem ile satılır­ken aynı akidle bir başka şey de onunla birlikte satılırsa caiz midir değil midir diye ihtilaf edilmiştir.

İmam Mâlik «Eğer satıştan gaye, dinar, ya da dirhem ile diğer şeyden yalnız biri olmazsa -satışı yapılan dinar, ya da dirhem ister bir tane, ister bir­den çok olsun- caiz değildir» demiştir. Kimisi de «Eğer satılan dinar, ya da dirhem bir tane olursa -ne şekilde olursa olsun- caizdir. Eğer birden çok olur­sa, o zaman caiz olması için dinar, ya da dirhem ile diğer şeyden birinin satış­ta diğerine tabi olması gerekir. Eğer satıştan gaye ikisi olursa, caiz değildir» demiştir. Eşheb ise, kayıtsız şartsız caiz görmüştür, ki en iyisi de budur. Çün­kü bu satışta ne riba, ne de garan (aldatma) doğuracak bir durum yoktur. [16]

 

 



[1] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 3/257-258.

[2] Buharî, Buyu', 34/79, no: 2178; Müslim, Musâkât, 22/18, no: 1596.

[3] Buharî, Buyû\ 34/78, no: 2177; Müslim, Musâkât, 22/14, no: 1574.

[4] Müslim, Musâkât, 22/18, no: 1596; Nesaî, 7/281.

 

[5] Buharî, Buyu', 34/79, no: 2178.

[6] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 3/258-259.

[7] Müslim, Mutki'n, 22/19, no: 1591; Ayrıca bkz. Ebû Dâvud, Buyu1,170, no: 3351.

[8] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 3/259-260.

[9] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 3/260-261.

[10] Buharı, Buyû\ 34/76, no: 2174; Müslim, Musâkât, 22/15, no: 1586.

[11] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 3/261-262.

[12] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 3/262-264.

[13] Ebû Dâvûd, Buyû'17/14, no: 3354.

[14] Buharı, Buyâ\ 34/78, no: 2177; Müslim, Müsâkât, 22/14, no: 1584.

[15] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 3/264-265.

[16] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 3/265.