ETİME VE EŞRİBE (Yiyecek ve İçecekler) KİTABI 2

71. Normal Şartlarda Haram Gıdalar 2

1.Hayvânt Gıdalar: 2

A- Kara Hayvanları: 2

1. Dolayısıyla Haram Olan Gıdalar: 2

a- Kendiliğinden Ölen Hayvan: 2

b- Boğularak ve Düşerek Ölen Hayvan: 3

c- Pislik Yiyen Hayvan: 3

d- Necaset Karışan Yiyecekler: 3

2. Doğrudan Haram Olan Gıdalar: 4

a- Domuz Eti ve Kan: 4

b- Dört Ayaklı Yırtıcı Hayvanlar ve Yırtıcı Kuşlar: 4

c- Tek Tırnaklı Evcil Hayvanlar: 5

d- Harem'de Öldürülmesi Emredilen Hayvanlar: 6

e- Etinin Yenmesinden Tiksinti Duyulan Hayvanlar: 6

f- Öldürülmesi Yasaklanan Hayvanlar: 6

B- Su ve Deniz Hayvanları: 6

3. Bitkilerden Sağlanan Gıdalar: 7

A- Sarhoş Edici Gıda ve İçecekler: 7

B- Şıra (Nebiz) Yapımı ve İçimi: 9

1, Şıra Yapılabilecek Kaplar: 9

2. Karışık Şıra: 10

C-Şaraplaşan Sirke: 10

72. Zaruret Durumunda Haram Gıdaların Hükmü. 10


ETİME VE EŞRİBE (Yiyecek ve İçecekler) KİTABI

 

Bu bahsin ana kaideleri, iki bölüm olup; birinci bölümde ihtiyar (nor­mal) ve bolluk halinde haram olan şeyleri, ikinci bölümde de haram olan şey­lerin sıkıntı ve zorunluk halindeki hükümlerini anlatacağız. [1]

 

71. Normal Şartlarda Haram Gıdalar

 

İnsanların besin olarak yediği -bitki ve hayvan olmak üzere- iki şeydir. [2]

 

1. Hayvânt Gıdalar:

 

Hayvan da ya su, ya kara hayvanıdır, ki bunlann bir kısmı şeriatte helâl, bir kısmı da haramdır. Haram olan şeyler de, ya lizatıhi (doğrudan) haramdır, ya da bir sebebten dolayı haram olur. Bütün bunlann da bir kısmında ittifak ve bir kısmında ihtilâf edilmiştir. Bir sebepten dolayı haram olanlar -kendili­ğinden ölen, boğularak ölen, bir yerine vurularak ölen, yüksek bir yerden dü­şerek ölen, bir hayvan tarafından süsülerek ölen, yırtıcı bir hayvan tarafından yenerek ölen, kesilmesi şart olup da kesiminde bir şart eksik bırakılan ve pis­lik yiyen hayvanlarla haram kansan helâl yiyecekler olmak üzere- dokuz şeydir. [3]

 

A- Kara Hayvanları:    

 

1. Dolayısıyla Haram Olan Gıdalar:

 

 a- Kendiliğinden Ölen Hayvan:

 

Kendiliğinden Ölen hayvan, eğer kara hayvanı olursa haram olduğunda bütün ulema müttefiktirler. Fakat deniz hayvanında ihtilâf etmişlerdir.

Kimisi «Mutlaka haramdır», kimisi «Mutlaka helâldir», kimisi «Suyun üstünde duran ölü balıklar haramdır, deniz suyu çekildikten sonra karada ka­lanlar helâldir» demiştir.

Bu ihtilâfın sebebi, gerek bu mevzuda varid olan hadislerin birbir­leriyle ve gerek bu hadislerden bazılannın Kur'an-ı Kerim'in umumu ile ta­mamen ve bazılannın da kısmen çelişmesi, kısmen de uygunluk göstermesi-dir. Kur'an-ı Kerim delili,

"Size leş haram kılınmıştır" [4] âyet-i kelime­sidir. Bu âyet-i kerimenin umumu ile tamamen çelişen hadisler de iki tane olup birisinin sıhhatinde ittifak, birisinin de sıhhannda ihtilâf edilmiştir. Sıh­hatinde ittifak edilen hadis Câbir'in hadisidir, ki bu hadiste, ashabın Amber denilen bir büyük balık veyahut bir başka deniz hayvanını deniz kenarında bulup etini yirmi küsur gün veyahut,bir ay yedikleri ve sonra Rasûl-i Ek­rem'in yanına varıp durumu kendisine anlattıklarında Rasûl-i Ekrem (s.a.s)'in kendilerine,

«Sizde etinden bir şey var mı?» diye sor­duğu ve bunun üzerine Efendimiz (s.a.s)'e gönderdikleri bu etten Efendimiz (s.a.s)'in de yediği anlatılmaktadır [5]. Âyet-i kerimenin umumu ile, bu ha­dis -lafzı ile değilse demefhumu ile tamamen çelişmektedir. Sıhhatinde ih­tilâf edilen hadis ise îmam Mâlik'in Ebû Hüreyre (r.a.)'den, Peygamber (s.as) Efendimiz'e deniz suyunun hükmü sorulduğuna ve Efendimiz (s.a.s)'in,

«Deniz o şeydir ki, suyu temizleyici ve ölüsü helâldir» [6] buyurduğuna dair rivayet ettiği hadistir. Âyetin umumuy-la kısmen çelişen ve kısmen uyan hadis ise, İsmail b. Ümeyye'nin, Ebû Zü-beyr'den, onun da Câbir'den, «Rasûl-i Ekrem (s.a.s),

«Denizin dışarı attıklarını veyahut deniz suyu çekildikten sonra kenar­da kalanları yiyiniz. Fakat suyun üstünde duranları yemeyiniz» buyurdu» [7] diye rivayet ettiği hadistir. Bu hadis muhaddislerce îmam Mâlik'ten riva­yet ettiği hadisten daha zayıftır.

İmam Mâlik'in rivayet ettiği hadisin zayıf olma .sebebi, rivayet senedin­de tanınmayan bir ravinin bulunması ile hadisin tek bir yoldan rivayet olun-masıdır. Ebû Ömer b. Abdilberr, «Denildiği gibi değildir. Çünkü hadisi rivayet edenlerin hepsi tanınan kimselerdir ve hadis çeşitli yollarla rivayet olun­muştur» demiştir. Câbir'den rivayet olunan hadisin de zayıf oluşunun sebebi, ravilerin bu hadisi ancak Câbir'e kadar götürüp Peygamber (s.a.s) Efendi­miz'e isnad etmemiş olmalarıdır ki hadis bu durumda Câbir üzerinde mevkuf sayılmaktadır.

Âyet-i kerimenin umumuna kısmen uyduğu için bu hadisi İmam Mâlik'in hadisine tercih edenler, su çekildikten sonra kenarda kalanları istis­na edip, «Bunlar haram değildir» demişlerdir. Ebû Hüreyre'nin hadisini ter­cih edenler de, «Suyun üstünde duranlar da haram değildir» demişlerdir. Her ikisi de haramdır diyenler ise âyet-i kerimedeki umuma dayanmışlardır. îmam Ebû Hanife, «Her ikisi de haramdır», İmam Mâlik ile İmam Şafii, «Her ikisi de helâldir» demiş, diğerleri de ikisi arasında hüküm ayırımı yap­mışlardır. [8]

 

b- Boğularak ve Düşerek Ölen Hayvan:

 

Boğularak ölen, bir yerine vurularak ölen, yüksek bir yerden düşerek ölen, bir hayvan tarafından süsülerek ölen ve canavarlar tarafından yenerek ölen hayvanlar olmak üzere, âyet-i kerimede kendiliğinden ölen hayvandan sonra zikredilen diğer beş sınıfa gelince: Bunların da hükmünün kendiliğin­den ölen hayvanın hükmü gibi olduğunda ihtilâf yoktur. [9]

 

c- Pislik Yiyen Hayvan:

 

Pislik yiyen hayvana gelince: Etinin yenip yenemediğinde ihtilâf etmiş­lerdir. İhtilâfın sebebi de, kıyasın hadis ile çelişmesidir. Çünkü hayvanın yediği ne olursa olsun vücudunda ete döndüğü için, o hayvanın etinin hükmü ne ise -toprağa dönen etin toprak hükmünü ve ete dönen kanın da et hükmünü aldığı gibi- o hayvan etinin hükmünü alması lâzım gelir. Bu kıyas ile çelişen hadis ise Peygamber (s.a.s) Efendimiz'in pislik yiyen hayvanları yemeyi ve sütünü içmeyi yasak ettiğine dair Ebû Davud'un İbn Ömer'den rivayet ettiği hadistir  [10] İmam Şâfıi pislik yiyen hayvanın haram olduğunu, İmam Mâlik ise kerahetini benimsemiştir. [11]

 

d- Necaset Karışan Yiyecekler:

 

Necaset kansan helâl yiyeceklere gelince: Bunun aslı Ebû Hüreyre ile Meymune'nin «Peygamber (s.a.s) Efendimiz'e içine fare düşen yağın hük­mü soruldu. Efendimiz (s.a.s),

«Eğer yağ katı ise fareyi ve farenin bulunduğu yerin kenarlarını atın ve gerisini yiyin ve eğer erimiş yağ ise dökün» veyahut «Ona yaklaşmayın» buyurdu» [12] mealindeki hadisleridir.

Necaset kansan helâl yemekler hakkında iki görüş vardır:

Biri, -necaset, karıştığı yiyeceğin renk, koku ve tadından birini değiştir­mese faile- yiyeceğin necis olmasıdır ki en meşhur olan ve cumhurun benim­sediği görüş budur.

Zahirîler ise, «Yiyeceğin necis olması için kansan necasetin yiyeceğin yukarıda geçen üç vasfından birini değiştirmesi gerekir» demişlerdir. îmam Mâlik'ten gelen iki rivayetten biri de bu yoldadır.

Bu ihtilâfın sebebi de, yukarıda geçen hadisin yorumunda ihtilâf etmeleridir. Hadisi kendisinden umum murad olan hâss'lar kabilinden gö­renler -ki cumhurdur-, «Hadisten, necaset bir şeye karıştı mı -ister üç vasfın­dan birini değiştirsin, ister değiştirmesin- o şeyin haram olduğu anlaşılmak­tadır» demişlerdir.

Ne var ki eğer böyle olursa Peygamber (s.a.s) Efendimiz'in yağın katısı ile erimişi arasında hüküm ayırımı yapmasının sebebi bilinmez olur. Çünkü her ne kadar necasetin karışması yağın erimiş olduğu zaman daha çoksa da, kan olduğu zamanda da yine vardır. Buna göre karışmanın çok veya az oldu­ğu halleri arasında hüküm ayırımı yapmak lâzım gelir. Cumhur bu aynını yapmadığına göre hadisin bir kısmını zahir olan mânâda bırakmakla yetin­miş, bir kısmında ise ona kıyas etmiştir. Bunun içindir ki zahiriler hadisin hepsini zahir olan mânâsında bırakmışlardır. [13]

 

2. Doğrudan Haram Olan Gıdalar:

 

Lizatihi haram olan şeylere gelince: Bunlar da iki kısım olup bir kısmın­da ittifak, bir kısmında ihtilâf etmişlerdir. İttifak edilenler, domuz eti ile kan­dır[14]

 

a- Domuz Eti ve Kan:

 

Domuzun eti, yağı ve derisinin haram olduğunda ihtilâf yoktur. Fakat tüylerinden yararlanmanın caiz olup olmadığında ve derisinin dabak ile helâl olup olmadığında ihtilâf etmişlerdir kî bu ihtilâf taharet bahsinde geç­ti.

Kana gelince, akanın haram olduğunda ihtilâf yoktur. Fakat kara hay­vanının akmayan kanı ile balığın akan kanı hakkında ihtilâf etmişlerdir. Bu ihtilâfların hepsi gerek Mâliki mezhebinde ve gerek diğer mezheblerde var­dır.

Akmayan kanın hükmü hakkındaki ihtilâfın sebebi, mutlakın mu-kayyedle çelişmesidir. Zira

"Size leş île kan haram kılınmıştır" [15] âyet-i kerimesi mutlak olup akan ve akmayan kanlann ikisinin de haram olduğunu göstermektedir.

"De ki Bana vahyolunmuş hükümler içinde murdar hayvandan, akan kandan... başka herhangi bir yiyiciye haram kılınmış bir yiyecek bulamıyorum" [16] âyet-i kerimesi ise, delilü'l-hitab yolu ile yalnız akan ka­nın haram olduğunu ifâde etmektedir. Bunun için, mutlakı mukayyede ham­ledenler, kanın haram olması için akmasını şart koşmuşlardır.

Mutlakın mukayyedte bulunmayan ayrı bir hükmü ihtiva ettiğini ve mutlakın mukayyedle ancak delilü'l-hitab yoluyla çeliştiğini, halbuki mutla­kın âmm olup âmm'ın delâletinin ise delilü'l-hitab'ın delâletinden kuvvetli olduğunu söyleyenler ise mukayyedi mutlaka hamledip, «Kanın azı da, çoğu da haramdır» demişlerdir.

Kanın haram olması için şart olan akmak vasfı, ancak eti yenen hayva­nın kesildiği zaman kendisinden dökülen kanda şarttır. Canlı olan hayvan­dan çıkan kanlar ise -ister çok, ister az olsun- haramdır ve bunda ihtilâf yok- tur.

Balığın kanı hakkındaki ihtilâfın sebebi de umumun kıyas ile çeliş­mesidir. Umum,

"Size,leş ve kan haram kılınmıştır" [17] âyet-i kerimesinde kanın mutlak olarak zikredilme sidir.

Kıyas'a gelince: Kanın da hükümde ete tabi olması, yani kesümemişi murdar sayılan hayvanın kanının da haram olması ve kesümemişi murdar sa­yılmayan hayvanın ise kanının haram olmaması akla gelir. Bunun içindir ki İmam Mâlik, «Kanı bulunmayan hayvanlar murdar olmazlar» demiştir.

Kadı -îbn Rüşd- diyor ki, 'Taharet bahsinde de bu mes'ele hakkında ko­nuştuk'.

Fıkıh uleması, âyetteki kanın ıtlakım (genelliğini) tahsis eden (özelleş­tiren) bir hadis zikretmektedirler. O hadis de Peygamber (s.a.s) Efendi­miz'in,

«Bizim için iki leş ile iki kan helâl kılınmıştır. Bunlar balık, çekirge, ci­ğer ve dalaktır» [18]hadisidir. Tahmin ederim ki bu hadisi meşhur hadis ki­tapları almamaktadırlar.

Lizatihi haram olduğunda ihtilâf edilenlere gelince: Bunlar:

1- Dört ayaklı hayvanlarla kuşlardan yırtıcı olanlar;

2- Ehli hayvanlardan tek tırnaklı olanlar

 3- Haremde öldürülmesi emredilen hayvanlar;

4- Etini yemekten tab'en tiksinti duyulan hayvanlar olmak üzere dört sı­nıftır.

îmam Gazali, imam Şafii'nin, «-Bal ansı ve kırlangıç gibi -Öldürülmesi yasak edilen hayvanların da etini yemek haramdır» dediğini nakletmektedir. Eğer bu da sayılırsa haram olduğunda ihtilâf edilen hayvanların sınıf sayısı beş olur. [19]

 

b- Dört Ayaklı Yırtıcı Hayvanlar ve Yırtıcı Kuşlar:

 

1- îbn Kasım, imam Mâlik'ten dört ayaklı yırtıcı hayvanların mekruh olduğunu rivayet etmiştir. Mâlikilerin cumhuru, îmam Mâlik'in bu görüşünü kuvvetli bulup ona katılmışlardır. îmam Mâlik'in Muvatta'daki sözünden ise, onun bu hayvanların haram olduğunu benimsemiş olduğu anlaşılmakta­dır. Zira Ebû Hüreyre'den Peygamber (s.a.s) Efendimiz'in,

«Azı dişleri sivri ve uzun olan hayvanların etini yemek haramdır» [20] hadisini rivayet ettikten sonra, «Bizdeki umumî görüş de budur» demektedir.

îmam Şafii, îmam Mâlik'in tabilerinden Eşheb ile diğerleri ve imam Ebû Hanife de dört ayaklı yırtıcı hayvanların haram olduğunu benimser. An­cak, bunlar yırtıcı hayvanların cinsinde ihtilâf etmişlerdir, imam Ebû Hani-fe'ye göre et yiyen bütün hayvanlar -hatta fil, sırtlan, yerbu (Arap tavşanı) ve kedi bile- yırtıcıdırlar, imam Şafii ise, «Sırtlan ile tilkinin eti yenir» demiştir, imam Şafii'ye göre eti yenmeyen yırtıcı hayvanlar -arslan, kaplan ve kurt gi­bi- insanlara saldıran hayvanlardır. îmam Mâlik'in mezhebinde bu her iki görüş de vardır. Ulemanın cumhuru, maymunun da etini yemenin ve may­mundan yararlanmanın caiz olmadığını benimser, imam Şafii, köpeğin de haram olup köpekten yararlanmanın caiz olmadığını söylemiştir. Çünkü îmam Şafii, köpeğin artığının yasak edilmesinden necis olduğu mânâsını çıkarmıştır.

Dört ayaklı yırtıcı hayvanlar hakkındaki bu ihtilâfın sebebi, Kur'an-ı Kerim'in hadislerle çelişmesidir. Çünkü,

"De ki: Bana vahyolunanlar içinde, leşten, dökülen kandan ve do­muz etinden başka -çünkü domuz eti pistir yiyen bir kimsenin yiyecek­leri içinde haram edilmiş bir şey bulamıyorum" [21] âyet-i kerimesinin za­hirinden, bu âyette zikredilenlerin dışında kalan şeylerin helâl olduğu anla­şılmaktadır.

Ebû Salebe el-Huşenî'nin «Rasul-i Ekrem (s.a.s) azı dişlen uzun ve siv­ri olan yırtıcı hayvanların etini yemeyi yasak etti» mealindeki hadisinin za­hiri ise yırtıcı hayvanların haram olduğunu göstermektedir. Buhârî ile Müs­lim bu hadisi bu şekilde rivayet etmektedirler [22]. îmam Mâlik'in ise -yukarı­da geçtiği üzere- Ebû Hüreyre'den bu mânâda rivayet ettiği hadis [23] âyet-i kerime ile çelişmekte daha zahirdir. Çünkü Ebû Salebe'nin hadisi ile âyet-i kerimeyi -hadisteki yasağı kerahete hamletmek sureti ile- telif etmek müm­kündür. Fakat Ebû Hüreyre'nin hadisinde yırtıcı hayvanların etini yemenin haram olduğu tasrih edildiği için bu hadis -eğer, «Ziyade nesihtir ve Kur'an hadis ile nesholunur» diyenlerin görüşüne uyulup, «Âyet'in hükmü bu hadis ile nesholunmuştur» denilmezse- âyet-i kerime ile telif edilemez «Ebû Hü­reyre'nin hadisi âyette bulunmayan bir ziyadeyi ihtiva etmektedir» diyenler, yırtıcı hayvanların haram olduğunu benimsemişlerdir. Sırtlan ve tilkinin ha­ram olduğunu söyleyenler de, hadiste geçen «Yırtıcı hayvanlar» deyiminin umumu ile istidlal etmişlerdir. Yırtıcı hayvanlardan âdî olanları istisna eden­ler ise Abdurrahman b. Ammar'ın, «Câbir b. Abdullah'a 'Sırtlanın etini yi­yebilir miyim?' diye sordum. Câbir 'Evet', dedi. Câbir'e 'Sen bunu Rasûlul-lah (s.a.s)'dan bizzat işittin mi?' dedim. 'Evet', dedi» [24] mealindeki hadisine dayanmışlardır. Zira bu hadisi her ne kadar Abdurrahman'dan başkası riva­yet etmemişse de Abdurrahman -hadis imamlannca- güvene şayan bir kim­sedir. Ayrıca sabit olmuştur ki Peygamber (s.a.s) Efendimiz'in yanında dabb'm (keler) eti yenmiş de Peygamber (s.a.s) Efendimiz ses çıkarmamıştır [25]

Yırtıcı kuşlara gelince: Cumhur yukarıda birkaç sefer geçen âyet-i kerimeye dayanarak, «Helâldir» demiştir. Kimisi de, îbn Abbas'm «Peygamber (s.a.s) azı dişleri sivri ve uzun olan dört ayaklı yırtıcı canavarlarla pençeli kuşların etini yemeyi yasak etti» mealindeki hadisine dayanarak haram ol­duğunu söylemiştir. Fakat bu hadisi Buhârî ile Müslim almayıp yalnız Ebû Dâvûd almaktadır [26].[27]

 

c- Tek Tırnaklı Evcil Hayvanlar:

 

, Ehlî hayvanlarda tek tırnaklı olan at, katır ve eşeğe gelince:

Cumhur ehlî olan eşeğin haram olduğu görüşündedir. Ancak Ibn Abbas ile Hz. Âişe ehlî eşeğin etini helâl görürlerdi ve îmam Mâlik de mekruh gö­rürdü diye rivayet olunmaktadır, tmam Mâlik'ten cumhurun görüşüne katıl­dığı da rivayet olunmuştur.

Cumhur, katırın da haram olduğu görüşündedir. Fakat kimisi, katırın haram olmayıp mekruh olduğunu söylemiştir ki bu görüş tmam Mâlik'ten de rivayet olunmuştur.

At'a gelince, imam Mâlik, tmam Ebû Hanife ve bir cemaat haram oldu­ğunu benimser. îmam Şafii, tmam Ebû Yûsuf, tmam Muhammed ve bir ce­maat da helâl olduğunu söylemişlerdir.

Ehlî eşek hakkındaki ihtilâfın sebebi, yukarıda geçen âyetin bu hu­susta, Câbir ve diğer ashabtan sabit olan «Rasâlullah (s.a.s) Hayber günü ehlî eşeklerin etini yemeyi yasak etti ve atların etini yemeğe izin verdi» [28] mealindeki hadislerle çelişmesidir. Ayet ile hadisi telif edenler, hadisi kera­hete hamletmişlerdir. Ayetin hadis ile nesholunduğunu veyahut hadisin âye­ti neshetmeyip ziyadeyi ihtiva ettiğini söyleyenler ise ehlî eşeğin haram olduğunu benimsemişlerdir.

Eşeğin haram olmadığını benimsemiş olanlar ise Ebû tshak eş-Şey-banî'nin Ibn Ebî Evfa'dan «Hayber günü Rasûlullah (s.a.s) ile birlikte birkaç eşek ele geçirdik ve kesip pişirdik. Derken Rasûlullah (s.a.s)'ın münadisi: «Çömlekleri, içindekilerle birlikte devirin diye bağırdı» [29] mealinde riva­yet ettiği hadise dayanmışlardır. Zira Ebû îshak, 'Ben bunu Said b. Cübeyr'e söyledim. Said, 'O eşekler pislik yiyorlardı, onun için etlerini yemek yasak edilmişti' dedi' demiştir. Katırlar hakkındaki ihtilâfın sebebi de, Urları ve eşekleri -onlara binesiniz ve size süs olsun diye- yaratmıştır" [30]

âyet-i kerimesinin delilü'l-hitabı ile yukarıda geçen âyet-i kerime arasındaki çelişmedir. Zira,

"Davarları da o yaratmıştır. Sizler için onlarda ısıtıcı ve koruyucu maddeler ve nice menfaatler vardır. Ayrıca onlardan yersiniz de" [31]

âyet-i kerimesinde davarlardan yendiği söylendiği halde bu âyette at, katır ve eşeğin yalnız binilmek ve süs için yaratılmış oldukları söylenmektedir. Bun­dan ise bunların etini yemenin haram olduğu anlaşılmaktadır. Halbuki yuka­rıda geçen âyet-i kerimede haram olan şeyler hasredilmiştir. Katır hakkında­ki ihtilâfın bir sebebi de onu eşeğe kıyas etmekte ihtilâf etmeleridir.

At hakkındaki ihtilâfın s e b e b i ise, hem bu âyetin delilü'l-hitabı ile Câbir'in hadisi ve hem de aün katır ile eşeğe kıyas edilmesi arasında bulunan çelişmedir. Fakat atın helâl olduğu Câbir'in hadisinde nassen bildirilmişken delilü'1-hitab veyahut kıyas ile nasıl çeliştirilebilir? [32]

 

d- Harem'de Öldürülmesi Emredilen Hayvanlar:

 

Harem'de öldürülmesi emredilen karga, çaylak, akrep, fare ve yırtıcı köpeğe gelince: Kimisi «Eti yenen yabani hayvanları öldürmek yasak edildi­ği halde bunları öldürmenin emredilmesi, etleri haram olduğu içindir» de­miştir ki tmam Şâfİi bu görüştedir. Kimisi de «Bu emir bunların etinin haram olduğu için değil, zararlı ve mütecaviz hayvanlar oldukları içindir» demiştir, îmam Ebû Hanife, îmam Mâlik ve bunların tabileri de bu görüştedirler. [33]

 

e- Etinin Yenmesinden Tiksinti Duyulan Hayvanlar:

 

Böcekler, kurbağa, yengeç, tosbağa ve benzeri, etini yemekten tiksini­len hayvanlara gelince: îmam Şâfıi «Haramdır» [34] diğerleri «Helâldir», ki­misi de «Mekruhtur» demiştir.       .

Bu ihtilâfın sebebi,

 "Onlara pis şeyleri haram kılar" [35] âyet i kerimesinde geçen HAB AÎS (pis şeyler) kelimesinin mânâsında ihtilâf et­meleridir. Habais'in şer'an haram olan şeyler demek olduğunu söyleyenler, «Etini yemekten tiksinti duyulan ve fakat haram olduğu hakkında şer'î bir nas bulunmayan şeyler, haram değildir» demişlerdir. 'Hab.ıis. insan tabiatının pis görüp tiksinti duyduğu şeyler demektir', diyenleri «Elini yemekten tiksinti duyulan hayvanlar haramdır» demişlerdir. [36]

 

f- Öldürülmesi Yasaklanan Hayvanlar:

 

İmam Gazalî tarafından îmanı Şafii'den -Kırlangıç ve bal ansı gibi- öl­dürülmesi yasak edilen hayvanların etini yemenin haram olduğu yolunda nakledilen görüşün ise, hangi hadislere dayandığını ve bu hadislerin nerede geçtiğini bilemiyorum. Bu hadisler belki bizde meşhur olmayan hadis kitap­ları tarafından alınmıştır [37]  

 

B- Su ve Deniz Hayvanları:

 

Deniz hayvanlarına gelince: Ulema, kara hayvanları içinde nassen ha­ram olduğu bildirilen hayvanların adını taşımayan deniz hayvanlarının helâl olduğunda müttefiktirler.

îmam Mâlik, «-Deniz domuzu dışında- hiçbir deniz hayvanının etini yemekte sakınca yoktur. Deniz domuzu ise mekruhtur. Çünkü siz ona domuz diyorsunuz» demiştir. İbn Ebî Leylâ, Mücâhid, Evzâî ve ulemanın cumhuru da buna katılır. Ancak bunlardan kimisi -yukarıda da geçtiği üzere-, «Balık­tan başka, deniz hayvanlarının da kesilmesi şarttır» demiştir.

Leys b. Sa'd ise, «Deniz insanı ile deniz domuzunun eti yenemez» de­miştir [38]

Bu ihtilâfın sebebi, insan ile domuz kelimeleri, halk dilinde veya­hut şeriat örfünde deniz insanı ile deniz domuzuna da şamil midir, değil mi­dir diye ihtilâf etmeleridir. Buna göre ulemadan bazılarının -köpek gibi haram olduğunu söyledikleri diğer kara hayvanlarının adını taşıyan deniz hay­vanlarında da bahsi geçen ulemanın ihtilâf etmiş olmaları lâzımdır. Bu mes'eledeki ihtilâf -biri 'Bu adlar lügavî midir, değil midir? İkincisi de müşterek olan kelimelerde umum var mıdır, yok mudur?' diye- iki şeyle ilgilidir. Çünkü deniz insanı ile deniz domuzuna insan ve domuz denilmesi, bu keli­melerin kara ve deniz insanları ile domuzlan arasında müşterek olan kelime­lerde de umum bulunduğunu kabul edenlerin, bunların haram olduğunu söylemeleri lâzım gelir. Bunun içindir ki İmam Mâlik bunda duraksayarak: Siz deniz domuzuna da domuz diyorsunuz demiştir.

İşte şeriatte yenmesinin helâl ve haram olduğunda ulemanın ittifak ve ihtilâf ettikleri hayvanlar bunlardır. [39]

 

3. Bitkilerden Sağlanan Gıdalar:

 

İnsanların besin olarak yedikleri bitkilere gelince: Çeşitli meyva sulan ile baldan yapılan şarap ve diğer alkollü içkilerden başka, her çeşit bitki besi­ni helâldir. [40]

 

A- Sarhoş Edici Gıda ve İçecekler:

 

Üzüm suyundan yapılan şarabın -ister az, ister çok olsun- haram oldu­ğunda bütün ulema müttefiktirler. Sarhoşluk veren diğer içkilerin de -çok ol­duğu zaman- haram olduğunda keza müttefiktirler. Fakat sarhoşluk verme­yecek kadar az olanlarında ihtilâf etmişlerdir.

Hicaz uleması ile muhaddislerin cumhuru, «Sarhoşluk verici içecekle­rin azı da haramdır» demişlerdir. Irak uleması, tabiinden İbrahim en-Nehâî, Süfyan Sevrî, tbn Ebî Uylâ, Şüreyk, İbn Şibrime, İmam Ebû Hanife ve diğer Küfe fukahası ile Basra ulemasının çoğu, 'Şarap dışındaki içeceklerin ken­dileri haram değildir, haram olan, ancak sarhoş edici miktardır' demişler­dir.

Bu ihtilâfın sebebi, bu mevzuda hadis ve kıyasların birbirleri ile çelişmeleridir. Hicaz uleması kendi görüşlerini biri bu mevzuda varid olan hadislerle ve ikincisi de «hamr» bütün içki çeşitlerine denilir demek sureti ile- iki yoldan ispata çalışmışlardır. Bu mevzuda varid olan hadislerin en meşhuru İmam Mâlik'in İbn Şihâb'tan, İbn Şihâb'ın Ebû Seleme b. Abdur-rahman'dan, Ebû Seleme'nin de Hz. Âişe'den rivayet ettiği «Rasût-i Ekrem (s.a.s)'e bal şarabının hükmü soruldu. Rasûl-i Ekrem (s.a.s),

«Sarhoşluk veren her içki haramdır» [41]diye cevab verdi» mealindeki hadistir. Bu hadisi Buhârî kaydetmektedir. Yahya b. Main, «Sarhoş edici maddelerin haram olduğu hakkında Peygam­ber (s.a.s) Efendemiz'den rivayet olunan hadislerin en sahihi budur» demiş­tir. Hicaz ulemasının dayandığı hadislerden biri de, Müslim'in îbn Ömer'den «Peygamber (s.a.s), «Sarhoş   edici   her   madde hamr'dır ve her hanir haramdır» [42] diye rivayet ettiği hadistir. Bu her iki ha­dis de sahihtirler. Birincisinin sahih olduğunu bütün hadis.uleması, ikincisi­nin sahih olduğunu Müslim söylemiştir. Tirmizi, Ebû Dâvûd ve Nesâî de Ca-bir b. Abdullah'tan «Rasûl-i Ekrem (s.a.s)«Çoğu sarhoş edici şeyin azı da haram­dır» [43] diye rivayet etmektedirler ki bu hadis ihtilâf edildiği mevzuda nass'ür. Hicaz ulemasının ikinci istidlal yoluna gelince: Bu da -kelimenin iş­tikak ve isti'mali olmak üzere- iki bakımdandır.

Kelimenin iştikakı (türeyişi) bakımından olan istidlallerinde, «Herkes­çe bilinmektedir ki şaraba «hamr» denilmesi, şarab insan aklını örtüp gizle­diği içindir. Çünkü hamr lügatte örtmek demektir. Nitekim baş örtüsüne de -bunun için- humar denilmiştir. Şu halde hamr nasıl şaraba deniliyorsa -diğer içkiler de şarab gibi insanın aklını örttüğü için- onlara da «hamr» denilir» de­mişlerdir. Fakat bu bakımdan olan istidlalin sıhhatinde usul uleması ihtilâf etmişlerdir. Horasan ulemasınca makbul değildir.

Isü'mal (kullanış) bakımından ise, «Hamr her ne kadar halk dilinde yal­nız şaraba deniliyorsa da şeriat dilinde diğer içkilere de denilmektedin> de­mişlerdir ve buna, yukarıda geçen Îbn Ömer'in hadisi ile Ebû Hüreyre'den «RasÛl-i Ekrem (s.a.s)

«Hamr şu iki ağaçtan: Hurma ve üzüm ağacından yapılır» dedi» [44] mealinde rivayet olunan ve îbn Ömer'den de «Rasûl-i Ekrem (s.a.s),

«Şüphe yoktur ki üzümden hamr yapılır, baldan hamr yapılır, kuru üzümden hamr yapılır, buğdaydan hamr yapılır. Ben size sarhoşluk veren her içkiyi yasak ediyorum» buyurdu» [45] mealinde rivayet olunan hadisleri şahit göstermişlerdir. Hicaz ulemasının bütün içkileri haram kılmakta getir­dikleri deliller işte bunlardır.

Küfe uleması ise,

"Hurma ağaçlarının meyvesinden ve üzümlerden içki ve güzel nzık

edinirsiniz" [46] âyet-i kerimesi ile istidlal ederek, «Eğer müskirin (sarhoş edici nesnenin) zan haram olsaydı, bu âyette güzel nzık diye vasiflandınl-mazdı» demişlerdir. Küfe uleması bu âyetten başka, bu mevzuda rivayet et­tikleri birtakım hadislerle de istidlal etmişlerdir. Bu hadislerin en meşhuru, Ebû Avn es-Sakafî'nin Abdullah b. Şeddad'tan, Abdullah'ın da îbn Ab-bas'tan Peygamber (s.a.s) Efendimiz'in

«Hamr lizatihi (sarhoş ede­cek kadar içilmese bile) haramdır. Sekir ise zatından değil, başka bir illetten haramdır» [47]buyurduğuna dair rivayet ettiği hadistir.

Küfe uleması, «Bu hadis nass'tır ve te'vü kabul etmez» demişlerdir. Hi^ caz uleması ise, «Bu hadis zayıf bir hadisdir. Çünkü bazı rivayetleri:

«Müskir (sarhoşluk verenler) haramdır» şeklin­dedir» demişlerdir. Irak ulemasının gösterdikleri hadislerden biri de, Şü-reyk'in Semmak b. Harb yolu ile Ebû Bürde b. Dinar'dan «Rasûl-i Ekrem, «Ben size herkabda nebizlerinizi muhafaza etmeyi yasak etmiştim. Bundan böyle istediğiniz kaptan için, fakat sarhoş olmayın (sarhoşluk verenleri iç­meyin)» mealinde rivayet ettiği hadistir [48]. Bu hadisi Tahâvî kaydetmekte­dir.

îbn Mes'ud'tan da (r.a.), «Nebizin haram kalındığını siz nasıl gördünüz-se ben de gördüm. Fakat ben, sonra helâl kılındığını da gördüm ve unutma­dım. Siz unuttunuz» dediğini [49] ve Ebû Musa el-Eş'arî'den de, «Rasûl-i Ek­rem (s.a.s) beni ve Muaz'ı Yemen'e gönderirken ona, 'Ya Rasûlallah, Ye­men'de buğday ve arpadan iki çeşit içki yapılmaktadır. Birisine müzz, diğe­rine de bet'a derler. Hangisini içebiliriz?' diye sorduk. Rasûl-i Ekrem

«(İçiniz), fakat sarhoş olmayın (sarhoşluk vermezse için)» buyurdu» dediğini rivayet etmişlerdir. Bu hadisi de Tahâvî almakta­dır [50].

Bunlara benzer daha birçok hadisleri bu mevzuda getiren Irak uleması

aklî yönden de delil getirerek, «Cenâb-ı Hak, "Şeytan şüphesiz içki ve ku­mar yüzünden aranıza düşmanlık ve kin sokmak ve sîzi Allah'ı anmak­tan alıkoymak ister" [51] âyet-i kerimesinde, hamr'ın insanlar arasına kin ve düşmanlık soktuğu ve kişiyi namazdan alıkoyduğu için, haram kılındığına işaret buyurmaktadır. Öyle ise bu miktarın haram olması gerektir. İlletin ta­hakkukunu derpiş (öngörmek) eden her nev'in bu miktarı haramdır» demiş- . lerdir.

Derler ki: «Bu türlü kıyaslar, yani hükmün illeti beyan edilen kıyaslar nas gibidirler». Müteahhirîn (sonradan gelen) kıyas fukahası, «Hicaz ulema­sının delili, nakil yönünden daha kuvvetlidir, Irak ulemasının delili de kıyas yönünden daha zahirdir» demişlerdir. Bu durum dedikleri gibi ise, mes'ele-deki ihtilâf, hadis ile kıyas arasında çelişme bulunduğu zaman hadisi mi kı­yasa, yoksa kıyası mı hadise tercih etmek gerekir diye ihtilâf etmeleriyle il­gilidir.

Doğrusu şudur ki: Eğer hadis sabit bir nass olursa hadisi kıyasa tercih et­mek lâzım gelir. Fakat eğer hadisin lafzı te'vil kabul eden bir durumda olursa, o zaman hadisi te'vil edip kıyas ile te'lif etmek mi, yoksa hadisi zahir olan mânâsında bırakıp onu kıyasa tercih etmek mi gerekir, diye tereddüt edilir. Bu tereddüt de, lafzın delâleti ile bu delâlet ile çelişen kıyasın kuvvet ve za­yıflık derecelerine göre değişir ki, bu da ancak vicdanî bir zevk ile idrak edi­lir. Nasıl ki vezinli sözler, vezinsiz sözlerden vicdanî bir zevk ile ayırt edilir-lerse. Bazan her iki zevkin dereceleri bir olur ki, o zaman ihtilâf çoğalır. Hat­ta birçok kimseler, «Böyle bir durumda her iki müctehid de yanılmış olmaz­lar» demişlerdir.

Bana kalırsa, Peygamber (s.a.s) Efendimiz'in,

«Her sarhoşluk veren haramdır» hadisi -kıyas ile çeliştiği için- her ne kadar Kufilerin tefsir ettikleri üzere, «Her sarhoşluk ve­ren miktar haramdır» mânâsında olması muhtemel ise de, «Her sarhoşluk ve­ren şey haramdır» mânâsında -Allah bilir- daha zahirdir.

Zira şeriatın sed çekmek için sarhoşluk veren şeyin çoğunu da, azını da haram kılmış olması mümkündür. Şarabın azının da haram olduğu icma' ile sabittir. Şarabın aynı vasfını taşıyan öteki içkiler de niçin şarap gibi olmasın? Şarab ile diğer içkiler arasında fark olduğunu söyleyenlere, davalarını isbat için delil göstermek gerekir. Bu da, eğer Peygamber (s.a.s) Efendimiz'in,

  «Çoğu sarhoşluk veren şeyin azı da ha­ramdır» hadisinin sıhhatini kabul etmezlerse, böyledir. Çünkü eğer bu hadi­sin sıhhatini kabul ederlerse, o zaman hiçbir diyecekleri kalmaz. Zira hadis

nass'ür. Nass ise kıyas ile çeliştirilemez. Sonra, Cenâb-ı Hak

"Deki, Şarap ve kumarda büyük bir günah ve insanlar için birtakım menfaatler vardır" [52] buyurarak» şa­rapta hem zarar, hem menfaat bulunduğunu bildirmiştir.

Kıyas da «Eğer bir şeyden zarar görmemek ve menfaat görmek istense -o şeyin çoğunun haram ve azının helâl olmasını gerektirmektedir. Bununla beraber eğer şeriat o şeydeki zararı menfaatine üstün kılıp da, çoğunu nasıl haram kılmışsa azını haram kılarsa o şeyin vasfını taşıyan diğer şeylerin de o şey gibi olması lâzım gelir. [53]

 

B- Şıra (Nebiz) Yapımı ve İçimi:

 

 Peygamber (s.a.s) Efendimiz'in, Size şıra (nebiz) yapmayı yasaklamıştım. Şıra yapabilirsiniz. Her sar­hoş edici haramdır» [54] hadisinde nebiz yapmaya izin verdiği ve kendisinin de nebiz yapıp ikinci veyahut üçüncü günde döktüğü sabit olduğu için [55], ulema -sarhoşluk veren şarap gibi keskin olmamak şartı ile- nebiz yapmanın cevazında müttefiktirler. Fakat bu mevzu ile ilgili olarak -hangi kablarda, ne­biz yapmak caizdir, hangisinde değildir ve karışık olarak iki meyvadan yap­mak caiz midir, değil midir? diye- iki mes'elede ihtilâf etmişlerdi[56]

 

1, Şıra Yapılabilecek Kaplar:

 

Ulema, tuluk gibi deriden olan kablarda nebiz yapmanın cevazında müttefik iseler de, deriden başka kablar hakkında ihtilâf etmişlerdir.

îbn Kasım İmam Mâlik'ten, «Su kabağı ile ziftle sıvanmış kablardan başka, bir şeyde kerahet yoktur» dediğini rivayet etmektedir.

Süfyan Sevrî de, «Kabak, yeşil testi ve nakir ağacından yapılan kablarla ziftli kablarda nebiz yapmak mekruhtur» demiştir, tmam Ebû Hanife ile tabi­leri ise hiçbir şeyde sakınca görmemişlerdir.

Bu ihtilâfın sebebi, bu mevzuda varid olan hadislerin birbirleriyle

çelişmesidir.

Zira İbn Abbas'ın tariki ile varid olan hadise göre, Süfyan Sevrî'nin

mekruhtur dediği dört kabta nebiz yapmak yasak edilmiştir [57]. îmam Mâlik Muvatta'da tbn Ömer'den, «Peygamber (s.a.s) Efendimiz su kabağı ile ziftli kablarda nebiz yapmayı yasak etti» diye rivayet etmektedir [58]. Şureyk'in, Semmâk yolu ile Câbir'den rivayetine göre de Peygamber (s.a.s) Efendi­i

miz,

 size su kabağında, yeşil testi ve nakir ağacından yapma kablarla ziftli kablarda nebiz yapmayı yasak etmiştim. Bundan böyle yapabilirsiniz. Fakat sarhoşluk veren bir şeyi helâl kılmam» [59] buyurmuştur.

îmam Mâlik Muvatta'da ayrıca Ebû Said el-Hudrî'den de, Peygamber (s.a.s) Efendimiz'in,

 (3^' ^^ Ben size nebiz yapma­yı yasak etmiştim. Bundan böyle yapın. Fakat sarhoştuk veren her şey ha­ramdır» [60]buyurduğunu rivayet etmektedir. Bunun için, «Önce edilip de sonra nesholunan yasak yukarıda geçen kablara mahsustu. Zira bu yasaktan başka biri bilinmemektedir» diyenler, herhangi bir kabta nebiz yapmayı sa­kıncalı görmemişlerdir.

Önce edilip sonra nesholunan yasak mutlaktı diyenler ise, «Yukarıda geçen kablarda nebiz yapmak mekruhtur» demişlerdir ki, bunlarda iki gruba ayrılmış olup, bir grup îbn Ömer'in hadisine dayanmışlardır. Bunlara göre, sadece bu hadiste geçen iki çeşit kabta nebiz yapmak mekruhtur. Diğer grup da «îbn Abbas'ın hadisinde ziyade bulunduğu için bu hadisi tutmak lâzımdır. Zira îbn Ömer'in hadisi ancak delüü'I-hitab yoluyla bu hadis ile çelişmekte­dir» deyip her dört çeşit kapta da nebiz yapmanın kerahetini benimsemişler­dir. Müslim'in hadis kitabında yalnız yeşil testide nebiz yapmanın yasak edildiği ve ziftli olmayan yeşil testilerde ise, yapmak için

ruhsat verildiği rivayet olunmaktadır [61].[62]

 

2. Karışık Şıra:

 

Cumhur, -hurma ile üzüm gibi- nebiz olabilen iki çeşit meyvadan -karı­şık olarak- nebiz yapmanın haram olduğunu benimser. Kimisi ise bunun

mekruh olduğunu, kimisi de mubah olduğunu söylemiştir. Kimisi de -tah­min ederim- «Nebiz olabilen cinsinden olmasalar bile, iki çeşit meyvayı ka­rıştırmak caiz değildir» demiştir.

Bu ihtilâfın s e b e b i, bu hususta varid olan yasağın, kerahet ile hür­metten hangisi için olduğunda, şayet hürmet (haramlık) içinse, yasak edilen şeyin fasid olduğuna delalet edip etmediğinde ihtilâf etmeleridir. Zira sabit­tir ki Peygamber (s.a.s) Efendimiz,

«Renkli hurma ile kuru üzümü birlikte (karışık olarak) nebiz yapmayın, kuru hurma ile kuru üzümü de birlikte nebiz yapmayın. (Yapmak isterseniz) her birini ayrı ayrı nebiz yapın» [63] buyurmuştur.

Bunun için, ulema da bu hadisin yorumunda ihtilâf edip kimisi: «Hadis­teki yasak, kerahet içindir, kimisi «Hürmet içindir, fakat yasak edilen şey fa­sid değildir. Yani iki meyvanın karışımından nebiz yapmak haramdır, fakat eğer yapılırsa o nebizi içmek caizdir», kimisi de «Yapmak da, yapılan nebizi içmek de haramdır» demiştir.

Mubah olduğunu söyleyenler ise, herhalde nebiz yapmanın cevazını bildiren Ebû Said el-Hudrî'nin hadisindeki umuma dayanmışlardır.

«Nebiz olabilen cinsinden olmasa bile iki meyvayi karıştırmak caiz de­ğildir» diyenler de, ya kendilerine göre yasağın sebebinin, karışık olarak iki meyvadan yapılan nebizin fazla keskin oluşu değil de sırf iki meyvanın karıştırılmış oluşuna ya da karışık olarak yapmayı yasak eden hadisin umumu­na dayanmışlardır. [64]

 

C- Şaraplaşan Sirke:

 

Ulema, kendiliğinden sirkeleşen şarabın helâl olduğunda müttefik ise­ler de sirkeleştirilen şarabın helâl olup olmadığında ihtilâf edip kimisi ha­ram, kimisi mekruh, kimisi mubahtır demiştir.

Bu ihtilâfın s e b e b i de, iki şey olup biri aklî delilin hadis ile çelişme­si, biri de hadisin mefhumunda ihtilâf etmeleridir.

Zira Ebû Davud'un Enes b. Mâlik'ten rivayetine göre, birkaç yetime ba­balarından miras olarak bir miktar şarap kalmış da, Ebû Talha bunu Pey-

gamber (s.a.s) Efendlmiz'e sormuş, Peygamber (s.a.s) Efendimiz «Onu dök» buyurmuştur. Bu sefer Ebû Talha 'Onu sirkeleştirmeyeyim mi?' diye sorunca Efendimiz (s.a.s) «Hayır» demiştir [65].

Bu yasağın sarhoşluk veren içkilere karşı sed çekmek için olduğunu söyleyenler yasağı kerahete hamletmişlerdir.

Yasağı, sebebi bilinmeyen bir taabbüd telakki edenler ise onu hürmete hamletmişlerdir. Fakat bana göre, yasağın yasaklanan şeyin fesadını gerek­tirmediğini söyleyenler de haram olmadığım söylemeleri lâzım gelir.

Aklî delile başvuranlar ise mubah olduğunu söylemişlerdir. Zira şeriat-ten, birbirinden ayrı olan şeylerin ayrı ayrı hükümlere tabi oldukları öğrenil­miştir. Sirke de şaraptan ayrı bir şey olduğuna göre onun da -ne şekilde sirke-leşmiş olursa olsun- şarabın hükmünden ayrı bir hükme tabi olması lâzım ge­lir. [66]

 

72. Zaruret Durumunda Haram Gıdaların Hükmü

 

Bu babın temeli,

"Cenâb-ı Hak size haram kıldığı şeyleri ayrıntılı olarak bildirmiş­tir. Meğer haram olan şeyleri yemek zorunda kalmış olasınız" [67] âyet-i kelimesidir. Bu babın bahisleri de, -haram olan şeyler ne ile helâl olur, hangi­leri haram helâl olur ve haramın ne kadarı helâl olur, diye üç mevzudan iba­rettir,

1- Haram olan besinler, açlıktan dolayı haram besini yemek zorunda kalmakla helâl olur. Bunda ihtilâf yoktur. Fakat haram olan besini tedavi için yemek caiz midir, değil midir? diye ihtilâf etmişlerdir. Caiz olduğunu söyleyenler, Peygamber (s.a.s) Efendimiz'in Abdurrahman b. Avf a -vücudu ka­şındığı için- ipek elbise giymesine müsaade etmesi [68] üe ihticac etmişlerdir. Caiz olmadığını söyleyenler de, Peygamber (s.a.s) Efendimiz'in

«Cenâb-ı Hak benim ümmetime haram kıldığı şeylerde kendileri için şifa yaratmamıştır» [69] hadisini hüccet yapmışlardır.

2- Darda kalan kimseye, leş ve benzeri haram olan her besin helâl olur. Bu hususta haram besinler arasında herhangi bir fark yoktur. Ulemanın şarap hakkındaki ihtilâfları ise şarap ile beslenmek bakımından değil, tedavi ol­mak bakımındandır. Bunun içindir ki susuz olan veyahut boğazında lokma kalan kimseye, eğer şaraptan başka bir şey bulunmaz ve onunla susuzluk gi­diyor veyahut lokma yutulabiliyorsa şarap içmesini caiz görmüşlerdir.

3-  'Haram olan besinin ne kadarı helâl olur?1 mevzuunda da îmam Mâlik «Kişi doyuncaya kadar yiyebilir ve gerekirse -helâl besinleri bulunca­ya kadar- haram besinleri kendine zahire yapar» demiştir. îmam Ebû Hanife ile İmam Şafii ise «Haram olan besinler, ancak kişiyi ölümden kurtaracak

kadar yenebilirler, fazlası yenemez» demişlerdir, tmam Mâlik'in tabileri de buna katılır.

Bu ihtilâfın sebebi, dara düşen kimseye helâl kılınan, haramın hepsi midir, yoksa kişiyi ölümden kunaracak kadan mıdır diye ihtilâf etme­leridir. Zahir olan şudur ki, dara düşüldüğü zaman haramın hepsi helâl olur. Çünkü Cenâb-ı Hak

"Darda kalan kimseye -aşırı gitmemek ve başkasının hakkına el uzatmamak şartıyla- günah yoktur" [70]buyurmuştur.

İmam Mâlik ile imam Şâfîi, ma'siyet yolculuğunda dara düşen kimseye leş yemesinin caiz olmadığında müttefiktirler. Zira Cenâb-ı Hak,

"Aşın gitmemek ve başkasının hakkına el uzat­mamak şartı ile" buyurmuştur. Diğerleri ise, «Dara düşen kimse, ma'siyet yolculuğunda bile olsa leş yiyebilir» demişlerdir. [71]

 



[1] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 2/387.

[2] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 2/389.

[3] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 2/389.

[4] Mâide, 5/3.

[5] Buhârî, Zebâih, 72/12, no: 5493.

[6] Mâlik, Taharet, 2/3, no: 12.

[7] Ebû DâvÛd, Et'ime, 21/36, no: 3815.

 

[8] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 2/389-391.

[9] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 2/391.

[10] Ebû Dâvûd, Et'ime, 21/25, no: 3785.

[11] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 2/391.

[12] Buhârî, Zebâih, 72/34, no: 5538.

[13] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 2/391-392.

[14] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 2/392.

[15] Mâide, 5/3.

[16] En'am,6/145.

[17] Mâide, 5/3.

[18] lbn Mâce, Et'ime, 29/31, no: 3314; Ahmed, 2/97.

[19] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 2/392-394.

[20] Mâlik, Sayd, 25/4, no; 14.

[21] En'am, 6/145.

[22] Buhârî, Zebâih, 72/29, no: 5530; Müslim, Sayd, 34/3, no: 1932.

[23] Mâlik, Sayd, 25/4, no: 10.

[24]  Tirmizî, Et'ime, 26/4, no: 179.

[25] Buhârî, Et'ime, 70/10, no: 539.

[26] Ebû Dâvûd, Et'ime, 21/33, no: 3803. I

[27] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 2/394-396.

[28] Buhârî, Zebâih, 72/27, no: 5520.

[29] Buhârî, Megazi, 64/38, no: 4220.

[30] Nahl, 16/8.

[31] Nahl, 16/5.

[32] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 2/396-397.

[33] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 2/397.

[34] Ebû Hanife de bu görüşledir.

[35] A'râf,7/157.

[36] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 2/397-398.

[37] Hadis, Ebû Dâvûd, (Edeb, 35/176, no: 5267) gibi hadis küaplannda vardır.

İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 2/398.

[38] Hanefilere göre, deniz hayvanlarından yalnızca balık helâldir.

[39] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 2/398-399.

[40] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 2/399.

[41] Buhârî, Eşribe, 74/4, no: 5585.

[42] Müslim, Eşribe, 27/2, no: 1863.

[43] Tirmizî, Egribe, 27/3, no: 1865; Ebû Dâvûd, Eşribe, 20/5, no: 3681. Hadis, Nesâî'de yoktur.

[44] Müslim, Egribe, 36/4, np:1985.

[45] Tahâvî, Şerhu Meâni'l-Asâr, 4/213.

[46] Nahl, 16/67.

[47] Nesâî, 8/321.

[48] Tahâvî, a.g.e., 4/228. Ayrıca bkz. Nesâî, 8/319.

[49] îbn Mâce, Eşribe, 30/14, no: 3406.

[50] Tahâvî, a.g.e., 4/220. Ayrıca bkz. Buhârî, Megâzî, 64/60, no: 4343.

[51] Mâide, 5/91.

[52] Bakara, 2/219.

[53] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 2/399-403.

[54] Tahâvî,a.g.e.,4/228.

[55] Müslim, Eşribe, 36/9, no: 79.

[56] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 2/403.

[57] Buhârî,/mûn, 2/40, no: 53.

[58] Mâlik, Eşribe, 42/2, no: 5.

[59] Tahâvî, a.g.e., 4/228; Beyhâkî, 8/311.

[60] Mâlik, Dahâyâ, 23/4, no: 8.

[61] Müslim, Egribe, 36/6, no: 2000.

[62] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 2/403-404..

[63] Buhârî, Eşribe, 74/11, no: 5202.

[64] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 2/404-405.

[65] Ebû Dâvûd, Eşribe, 20/3, no: 3675.

[66] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 2/405-406.

[67] En'am, 6/119.

[68] Buhârî, Cihad, no: 2919.

[69] Ebû Ya'lâ (İbn Hacer, el-Metâlibü'l-Âliye, 2/356, no: 2462.

[70] Bakara, 2/173.

[71] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 2/407-408.