120- KUR’ANI KERİMİNİN HÜKÜMLERİ DÜNYA VE AHİRET İÇİN KONULMUŞTUR:

 

Kur’anı Kerimin hükümleri iki türlüdür:

 

a) Bir kısmı ile ibadet ve itikad gibi dini hükümler kasdolunmuştur.

b) Bir diğer bölümü ise devlet nizamı ve sosyal sistem ile ilgilidir. Bunlar ferdlerin birbiriyle alakalarını düzenleyen hükümlerdir. Bu bölümme muamelat, cezalar, şahıslar hukuku, anayasa ve devletler hukuku gibi kısımlar girer.

Kur’anı Kerimin hükümleri değişik ve kısım kısım olmamla beraber hepsi de dünya ve ahirette insanaları mesut etmek kastıyla gelmiştir. Binaenaleyh dünyevi her işin bir uhrevi cephesi vardır. İbadet ile ilgili bir fiilin, medeni bir davranışın, cezai bir hükmün, anayasa ve devlet hukukuyla alakalı bir hükmün, bir görevin ifası, bir problemin çözümü, bir mülkün temini, bir hakkın inşası veya ortadan kaldırılması,bir cezanın tatbik edilmesi veya mesuliyetin terettübü gibi dünyevi tesirleri bulunan fiillerin ahirette sevap veya ceza gibi İslam hukukunun ana maksadı dünya ve ahirette insanları mesut etmek olduğundan, islamın hükümleri parçalanma kabul etmez, ayrılması imkansız bir bütündür. Binaenaleyh islam hukukunun bazı hükümlerini alıp diğer bir kısmını almamak onun ana gayesini gerçekleştirmesine engel olur. Hem yeryüzünde İslam hukukunun takib ettiği yolu takib eden, insanlar tarafından yapılmış bir başk sistem yoktur ki o, islam hukukuyla kıyas edilebilsin.

Kur’anı kerimdeki ahkam ayetlerini inceleyenler görerürler ki; her hükmün bir dünyevi bir uhrevi olmak üzere iki cezası vardır. Mesela Kur’anı Kereim şu ayeti celilesiyle öldürmeyi yasaklar:

“Allahın haram kıldığı canı hak ile olması müstesna öldürmeyiniz.” (İsra: 17/33)

Haksız yere can kıymanın iki cezası vardır. Dünyevi cezası kısasdır, uhrevi cezası ise azabı elimdir. İşte bunu ifade eden ayeti celile:

“Ey iman edenler öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı... Onun için ahirette çok acıklı bir azab vardır.” (Bakara: 2/178)

Buradaki elim azab ahiret azabıdır. Nitekim şu ayeti kerime bunu teyid eder.

“Kim de bir mü’mini kasten öldürürse, onun cezası, içinde devmalı kalmak üzere Chennemdir. Allah ona gazab etmiş ve büyük bir azab hazırlamıştır.” (Nisa: 4/93)

Ayrıca kısasın saldırıya karşı bir dünyevi ceza olduğu da bunu teyit etmektedir.

Yol kesmenin yahut harebe, “savaş çıkarma” suçunun cezası öldürmek veya asılmaktır. Sürgün ise dünyevi bir cezadır. Uhrevi ceza olarak büyük bir azabın olduğu belirtilmektedir.

İşte bunu ifade eden ayeti kerime:

“Allaha ve peygamberine karşı savaşa kalkışanlarla, yeryüzünde fesada çalışanların cezası, ancak öldürülmeleri, asılmlaları, yahut da sağ elleriyle sol ayaklarının çaprazvari kesilmesi, yahut da bulundukları yerden sürgün edilmeleridir. İşte bu ceza, onların dünyadaki rüsvaylığıdır. ahirette ise kendilerine büyük azab vardır.” (Maide: 5/33)

Hırsıslık yapanın cezası dünyada elinin kesilmesi ahirette de azab-ı dimdir. Nitekim bu konuda ayeti kerimede şöylebuyrulmaktadır:

“Kadın hırsızla erkek hırsızın; yaptıklarına karşılık ve Allah’dan bir azab olmak üzere  ellerini kesin. Allah mutlak galibdir, yeğane hüküm ve hikmet sahibidir. Kim yaptığı hırsızlık zulmünden tevbe eder ve halini düzeltirse muhakkak ki Allah onun tevbesini kabul eder. Çünkü çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir.” (Maide:5/38-39)

Burada tevbe, dünyevi cezadan sonra kastolunan tevbedir. Binaenaleyh uhrevi sorumluluğu olanan başkasına dünyada cezalandırıldıktan sonra tevbe gerekmez.

İffetli lkadınlara iftira atıp fuhşa vesile olmanın bir uhrevi bir de dünyevi cezası vardır. İşte bunu ifade eden ayeti kerimeler:

“Mü’minler içinde kötü sözlerin yayılmasını arzu edenler; için muhakkak dünya ve ahirette acıkılı azab vardır. (Kötülüğü yaymak isteyenleri) siz bilmediğinizi halde Allah bilir.” (Nur: 24/19)                                                                           

“Evlemeye imkan bulamayanlar; Allah, fazlından onların ihtiyaçlarını giderinceye kadar iffetli kalmaya çalışsınlar. Kölelerinizden para kazanarak hürriyetini sakın almak isteyeleri de eğer kendilerinde bir hayır biliyorsanız hemen kitabete bağlayın ve onlara, Alahın size verdiği malından verin. Dünya hayatının geçici menfaatnı kazanacaksınız diye, cariyelerini iffetli olmak isterlerken fuhşa zorlamayın. Kim onları zinaya mecbur ederse muhakkak ki Alah bu mecbur edilişlerinden ve tevbelerinden sonra kendileri hakkında Gafurdur, Rahimdir. Muhakkak ki size din hükümlerini açıkça bildiren apaçık ayetler, sizden evvel gelip geçen kimselerden misaller ve takva sahipleri için bir takım öğütler indirdik.” (Nur: 24/33-35)

Zina suçunun da keza biri dünyevi, öbürü uhrevi iki cezası vardır:

“Zina eden kadınla zina eden erkeğin herbirine yüz değnek vurun. Allaha ve ahiret gününe inanıyorsanız, bunlara Allahıh dini hususunda merhametiniz tutmasın. Mü’minlerden bir topluluk da, bonların ceza tatbikinde şahit olsun.” (Nur: 24/2)

“Onlar ki Allaha beraber başka bir ilaha ibadet etmezler; Allahın haram kıldığı nefsiz haksız yere öldürmezler; zina yapmazlar; kim de bunları yaparsa günahının cezasına kavuşur. Ancek tevbe eden ve iman edip de salih amel işleyen kimse müstesnadır.” (Furkan: 25/68-70)

Yetimlerin malını haksız yere yemenin dünyada da ahirette de cezası vardır:

“Yetimlere baliğ oldukları zaman mallarını verin. Helali harama değişmeyin. Yetimlerin mallarını kendi mallarınıza karşıtırarak yemeyin. Çünkü bu, büyük bir günahdır. Yetimlerin mallarına zulmen yiyenler karınlarına ancak ateş doldurulmuş olurlar ve yakında alevli bir ateşe gireceklerdir.” (Nisa: 4/2)

Faiz yemenin cezası da hem dünyevi, hem uhrevidir:

“Faiz yiyen kimseler, kendisine şeytan çarpmış olan nasıl kalkarsa, mezarlarından öylece kalkarlar. Bu haldeolmaları; “Alışveriş aynen faiz gibidir” demeleri yüzündendir. Halbuki Allah alışverişi helal ve fazi haram kılmıştır. Bundan böyle kim kendisine Rabbinden bir öğüt gelip faiz yemekten sakınırsa daha önce aldığı faiz ona bağışlanır; geri alınmaz ve bundan sonra onun işi Allah’a aittir. Kim de haram olan ribayı helal diye yemeye dönerse, işte onlar cehennemliktirler, o ateşte ebedi olarak kalacaklardır.” (Nisa: 4/10)

Camileri kapamanın dünyevi ve uhrevi olmak üzere iki cezası vardır:

“Allahın mescidlerini, içlerinde Allahın ismi anılmaktan meneden ve harap olmaları yolunda çalışan kimselerden daha zalim kim vardır? Bunların ancak mescitlere korka korka girmek hakları olabilir. O kafirlere dünyada zillet ve rüsvaylık vardır. Ahirette en büyük azab da onlarındır.” (Bakara: 2/275)

Savşatan kaçmanı cezası hem unreivi, hem de dünyevidir:

“Ey mü’minler, toplu olarak kafirlerle karşılaştığınız zaman, onlara arkalarınızı çevirmeyin, kaçmayın. Kimi böyle bir günde kafirlere arkalarını dönüp kaçarsa (ancak düşmana atılmak için kendini kaçar gibi göstererek) aldatmak veya başka birliğe katılıp savaşmak için olan müstesna) muhakkak ki, o Allahın gazabına uğramıştır. Onun yeri cehennemdir ve O, ne kötü dönüş yeridir.” (Bakara: 2/114)

Mürted için hem dünyada ceza vardır, hem de ahirette:

“... Ey mü’minler, kafirlerin gücü yetse, sizi dininizden döndürünceye kadar sizinle savaşmaktan geri durmazlar. Sizden kim dininden döner de kafir olarak ölürse, bu gibilerin yaptığı iyi şeyler dünyada da ahirette de boşa gitmiştir; ve onlar cehennem ehli olup orada ebedi olarak kalırlar.” (Enfal: 8/15-16)

İşte böylece görüyoruz ki, islam hukukunun dünyevi cezanın yanısıra uhrevi ceza vermediği hiçbir hüküm yoktur. Eğer böyle bir hükümle karşılaşırsak o da mutlaka şu ayeti celilenin kapsamına girer:

“Öyle ya, mü’min olan hiç fasık olan gibi olur mu? Onlar müsavi olmazlar. İman edib de salih amelleri işleyenlere, amellerine karşılık, konukluk olarak Me’va cennetleri ardır. Amma fasık olanların barınacağı yer ateştir. Oradan her çıkmak istedikçe nefisten de eşini vücuda getiren, ikisinden de birçok erkeklerle kadınlar üreten Rabbinizden korkun ve günah işlemekten sakının. Ve yine kendine hürmet göstereren onlar yine ateş için döndürülürler; ve onlara: “haydi tadın bakalım yalanlayıp, durduğunuz o ateşin azabını!..” denilir.” (Bakara: 2/217)

“Ey insanlar, sizleri tek bir tek nefisten yaratan, o birbirinizden dileklerde bulunduğunuz için Allahdan korkun ve akrabalık bağlarını kesmekten sakının. Şüphesiz Allah üzerinizde gözcü bulunuyor. Nikahladığınız kadınların mehirlerini seve seve verin. Şayet ondan bir kısmını gönül hoşlugu ile kendileri size bağışlarsa, onu afiyetle, rahatça yeyin.” (Secde: 32/18-20)

Bu anlamı kesin olarak ifade eden umumi mahiyette birçok ayet bulunmakla beraber biz bu kadarla iktifa ediyoruz.

İslam şeriatının dünya ve ahiret için vazedtlmiş olması başıboş ve anlamsız değildir. Aksine islam hukukunun mantıki gereğidir. Zira, islam; dünya hayatını imtihan ve fena diyarı, ahiret hayatını ise beka ve  ceza (mükafat ve ceza aynı anlamdadır) diyarı olarak değerlendirmektedir. Ve insanın dünyada yaptıklarından sorumlu olduğunu, ahirette bundan dolayı cezalandırılacağını kabul etmektedir. birisi bir hayır işlerse kendisi içindir, bir kötülük işlerse bu da alehindedir. Dünyevi cezanın çekilmiş olması ahiret cezasının engelemez. Ancak tevbe edip Rabbine yönelme hali müstesnadır.