342- İSLAMHUKUKUNUN “EMRNİMARUFVE
NEHYİMÜNKER”KONUSUNAVERDİĞİ
KEYFİYETVEŞEKİL
İslam
hukuku, “marufu emri ve münkerden nehiy” vecibesini koyarken, toplumun,
“iyilik” esaslarına dayanmasını, faziletli fertler yetiştirilmesini suçların ve
kötülüklerin azalmasını istemiştir.
“Marufu
emir ve münkerden nehiy “görevini hükümetler, topluluklar ve fertler yapabilir.
Ve bununla, toplum arasında, iyilik ve güzellik prensipleri yaygınlaşır;
kötülük ve fenalıklar ortadan kalkar. Böylece kötülükler, küçük - büyük yöneten
ve yönetilen, hakim ve mahkum bütün toplum fertleri tarafından elbirliğiyle,
önlenmiş olur.
İslam
hukukçuları, her ne kadar, marufu emir ve münkerden nehiy vecibesinin
“vücüb”unda ittifak etmişlerse de bu
“vacip” in tahdidi konusunda, iki noktadan değişik görüş ileriye sürmüşlerdir;
Bunlardan birisi, “emri maruf ve nehyi münker” vecibesinin “niteliği”, diğeri
ise bu “vecibe” nin kimler için “vacip”olduğu konusudur.
“Emri
maruf ve nehyi münker” vecibesinin “niteliği”üzerinde ihtilaf.
İslam
hukukçuları “vücüb” niteliğinin “tahdidi” konusunda iki guruba ayrılır; Bir
kısmı, bu “vücübiyet” in herkese, kesinlikle “farz” oldugunu öne sürer. Onlara
göre her müslümanın, gücü oranında, bu görevi yapması gerekir. İsterse, ortada bu vazifeyi ifa edebilecek kudrette
ve bu iş için hazır birisi bulunsun.Onlar bu
vecibeyi “hac” farizasına benzetirler. Bilindiği gibi, hac, herkese
farzdır.Ancak hacca gitmeye gücün yetmesi gereklidir. Halbuki “Marufu emir ve
münkerden nehiy” hac görevinden daha önemlidir. Çünkü burada “gücün yetmesi” şartı
yoktur. Zira marufu emir ve münkerden nehiy, her zaman yapılabilecek nitelikte
ve insan gücü dahilinde bulunan bir vazifedir. Yani marufu emir ve münkerden
nehiy, bütün fertler için “mümkün” olan bir haldir. Bir cahil, namaz ve oruç
gibi konularda “maruf” u emredebilir. Hırsızlık ve zina gibi, kötülüğünü
herkesin bildiği ve kabul ettiği fiillerde
“münkerden nehiy” vazifesini yapabilir. Bir bilgin, her iki durumda da,
bilinen ve bilinmeyen şekilleriyle, marufu emr ve münkerden nehiy vazifesini
ifa edebilir. Bu görüşü öne sürenler, marufu emir ve münkerden nehiy vecibesini
“farz-ı ayn” olarak kabul etmekle milletin emniyet ve huzurunu korumak,
toplumun çökmesini ve bozulmasını önlemek istemişlerdir.3
(3)
Tefsil’ul - Menar C. 4, S: 34-35. Ahkam’ul-Kur’an Cassas C: 2, S: 29.
Cumhuru fukahanın da aynı
görüşü paylaştığı diğer gruba gelince, onlara göre:
Marufu emir ve münkerden
nehiy, cihad gibi “farzi kifaye” dir. Her müslümana borçdur.Ama bir kişi cihad
vecibesi gibi bu görevi yerine getirirse, söz konusu borç, öteki insanlardan
sakıt olur.4
Bu grub, görüşlerini,
yukarıda belirtmiş olduğumuz şu ayet-i
celileye dayandırır:
“İçinizde
hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten nehyeden bir topluluk bulunsun. İşte
onlar kurtuluşa erenlerin kendileridir.”
Onlara göre, bu ayet-i
celiledeki “min” edatı, “baziyet” anlamı taşır.5 Yüce Allah “sizden
bir topluluk” demiş, “hepiniz” dememiştir. Binaenaleyh bu görev bir kişi veya
bir topluluk tarafından yapılırsa, mesuliyet, diğerlerinden sakıt olur. Ne var
ki, bu bir “farz” dır.
ÇünküAllah, onu “bulunsun”
diyerek emretmiştir. Ama, “farzı ayn” değil, “farzı kifaye” dir. Binenaleyh
herkese değil bazı kimselere “farz” dır.6
(4)
Fahr’ur-Razi, C: 3, S: 19. El-Keşşaf; Zemahşeri C. 1, S: 319.
Ahkam’ul-Kur’an’İbn-ul Arabi C:1, S: 128, Ahkam’ul Kur’an’Kurtubi C: 4, S: 165.
Ahkam-ul Kur’an Cassas, C: 32, S: 29. Esna’el-Metalib, C: 4, S: 179.
Mevahib’ul-Celil C: 3, S: 248.
(5)
Birinci grub buradaki minin baziyet anlamına gelmeyip beyan için olduğunu
(6)
İhya’u Ulum’ıd-Din C:2, S: 5.
Emri maruf ve nehyi
münker’i kimlerin yapması gerektiği konusunda da değişik görüşler vardır.
Cumhuru fukaha, “marufu emir ve münkerden nehiy” görevinin bütün millet
fertlerine “vacib” olduğunu
“Siz insanlar için
çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. Marufu emr ve münkerden
nehyedersiniz.” Buyurmaktadır.
Bazı
İslam hukukçuları ise “marufu emir ve münkerden “nehiy” görevinin ancak bunun
gücü yetenlere borç olduğu görüşündedirler ki bunlar. İslam ümmetinin
bilginleridir.
Çünkü,
derler, cahil bir insan, “marufu emr ve münkerden nehy” edeyim derken bunun tam
aksini yapabilir, yumuşak davranması gereken yerde sert, sert davranması
gereken yerde ise yumuşak davranabilir. “İnkar ve red” din “süreklilik ve ısrar”a
sebeb olacağı hallerde, çıkışmak suretiyle, karşısındakini “inkar” a
yöneltebilir. Bir konunun bir mezhepteki hükmünü bilirken, diğer mezhebtekini
bilmiyebilir. Bu görüşü benimseyenler, “emri maruf ve nehyi münker” vecibesinin
“farzı kifaye” olduğunu kabul edenlerdir. Madem ki farzı kifayedir, bazı
mü’minlerin yapması halinde diğerlerinden sakıt olur derler. Bu görüş,
bütünüyle, bilginlerin “emri maruf ve nehyi münker” vecibesini “tahsis” eden
görüşüne uyar.7
(7) Fahr’ur-Razi C: 3, S: 20. El-Keşşaf Zemahşeri C: 1,
S: 318. Mecmuat’ul-Resail İbn-i
teymiye, S: 37, 66.
Öte yandan, yukardaki
düşünceye karşı olandı bu vecibenin bazı kimselere yüklenip bazılarına
yüklenmemekle değil, ancak eda edilmekle sakıt olacağını benimseyenler karşı
çıkmaktadır. Bunlara göre,