343- MARUFUEMREDENVEMÜNKERDEN

NEHYEDENKİŞİLERDEBULUNMASI

GEREKENŞARTLAR:

 

Yukarda, fıkıh bilginlerinin çoğunluğunca benimsenen görüş uyarınca, “marufu emir ve münkerden nehiy” görevinin belirli bir topluluğa değil, İslam ümmetinin bütün fertlerine vacib olduğunu gördük. Böyle olmakla beraber, İslam hukukçuları, “marufu emredip münkerden nehyeden” kimselerde bulunması gereken şartlar tesbit etmişlerdir. Şartlardan bir kısmı, bu vazifenin tabiatını ve İslam Hukuku’nun genel prensiplerini ilgilendirir. Bu şartlardan bir kısmı ittifakla kabul edilmiş, bir kısmında ise ittifak sağlanamamıştır. Bunları sırasıyla belirtmek gerekirse beş ana başlık altında toplamamız mümkündür:

 

BİRİNCİŞART: TEKLİF

 

Marufu emr ve münkerden nehyedecek kişinin “mükellef” olması şarttır. İdraki tam olup, seçebilme yetenekleri haiz olması gerekir. Emir ve nehyin “vacib” oluşundaki esasa dikkat edildiğinde, bu şartın gerekliliği kendiliğinden ortaya çıkar, Zira bir “vacib” i yerine getirmemek, onu yapmayana mesuliyet yükler. Kaldı ki, İslam Hukuku’nun genel prensipleri uyarınca, “mükelef” olmayan kimseye sorumluluk yüklenemez.

Şu halde, marufu emir ve münkerden nehiy vecibesi, vucub bakımından yalnız mükeleflere ait bir vazifedir.

Marufu emir ve münkerden nehiy vazifesini vacib olarak kabul etmek, mükellef olmayanların emir ve nehiy görevlerini yerine getirmemelerini gerektirmez. Çünkü, marufu emir ve münkerden nehiy, kişi Allah’a yaklaştıran bir davranıştır.8 Ve mükellef olmayanların daAllah’a yaklaştırıcı davranışlarda bulunmasını yasak eden bir kaide yoktur. Binanaleyh mükellef olmayan kişi, kendisine vacib olmasa da, bu vazifeyi ifa edebilir. Hiçbir kimse onu engelliyemeyeceği gibi, keni istemedikçe zorla da yaptıramaz. Çocuğun namaz kılması veya oruç tutması gibi... Her ne kadar, namaz veya oruç çocuk için farz değilse de, onuAllah’a yaklaştıran bir davranıştır. Böyle olduğu için, onun namaz veya orucuna engel olunamaz. Ancak, çocuk namaz kılmak ve oruç tutmak istemezse, bundan dolayı kendisine herhangi bir günah yüklenmiş olmaz. Şu halde, marufu emir ve münkerde nehiy, mükellef olmayanlar için vacib değildir, Yapıp yapmamak onların isteğine bağlıdır. Bundan dolayı kendilerine bir mükellefiyet terettüb etmez. Buluğ çağına yaklaşmış bir çocuğun, mükelef  olmakla beraber, nehiy vecibesini ifa etmesi gerektir. İçki kaplarını dökmek ve oyun vasıtalarını parçalamak, bir vecibe değildir ama, kendisini Allah’a itaata yaklaştıran bir hazırlıktır. İşte bu yüzden onları yerine getirdiği takdirde, sevaba nail olur. Ve hiç kimse, mükellef olmadığı gerekçesiyle, böyle bir sevaba ulaşmaktan çocuğu alakoyamaz.

(8) İhya’u ulum’ud-din C:2, S: 14

(9) İhya’u ulum’ud-din C: 2, S: 15.

 

İKİNCİŞART:İMAN

 

Marufu emredip münkerden nehyedecek kişinin islam dinine inanmış bir mü’min olması gerekir. Çünkü, marufu emir ve münkerden nehiy vecibesi yalnız ve yalnız müslüman kişinin borcudur. Müslüman olmayan kimselere gelince, onlar böyle bir sorumluluk yüklenemezler, bu vecibeden sorumlu tutulamazlar.

Bu şartın ortaya konulmasıyla, müslüman olmayanların, diledikleri inancı seçmek konusunda, tam bir hürriyet içinde bulunmaları dikkate alınmış olabilir. Veya, inançlarına muhalif bir dini, zorla kabul etmeleri için yapılacak baskıları önlemeyi amaçladığı söylenebilir. Çünkü, marufu emir ve münkerden nehiy denilince, bu vecibenin içerisine islam nizamının; yapılmasını gerekli kıldığı veya hoş karşıladığı, namaz, oruç, hac ve tevhid gibi emirlerle, muhalif her türlü fiil ve inançlardan kaçmak gibi konular ve Hristiyanlığın teslis inancını benimsemek, Hz. İsa’nın asıldığı veya öldürüldüğünü söylemek gibi davranışlardan uzaklaşmak girer. Rahibler gibi hayattan el çekmek, içki içmek, domuz eti yemek veya diğer dinlerin, islam nizamına muhalif, buna benzer telakkilerinin ortadan kaldırılması sorumluğu dahil olur. Binanaleyh, müslüman olmayan bir kişinin, marufu emr ve münkerden nehy gibi bir vecibe ile sorumlu tutulması, onları, müslümanlar gibi konuşmaya ve inanmaya zorlamak olur ki, bu da kendi dinlerini terketmeye zorlama sayılır. Bu ise, islam şeriatının “dinde zorlama yoktur” diyerek yasakladığı hükme ters düşer.

Bakara suresinde Yüce Allah “dinde zorlama yoktur” buyurmaktadır.

Şu halde inanç hürriyetinin teminat altına alınması gayesiyle, İslam hukuku, marufu emr ve münkerden nehy görevini sadece müslümanlara yüklemiş, müslüman olmayanları ise muaf tutmuştur.

 

ÜÇÜNCÜŞART:İKTİDAR(GÜÇLÜOLMA)

 

Marufu emr ve münkerden nehyedecek kişinin, emr ve nehy gücüne sahip ve kötülükleri değiştirecek kudrette olması gerekir. Eğer bu görevi yapacak güçte değilse, yani, marufu emr ve münkerden nehy görevini ifa etmekten aciz ise, o zaman münkeri kalbiyle reddetmekten başkasıyla yükümlü değildir.

Yani kötülüklerden nefret edip bunları kalben reddetmesi ve kötülük işleyenlerle ilişkilerini kesmesi gerekir.

Vacibin sakıt olması için aczin sadece “hissi” olması yeterli değildir. Acz hissiyle beraber, bir kötüüğün veya fenalığın kendisine ilişmesinden korkması veya nehyetme halinde, muhataptan kendisine dokunması muhtemel kötülüklerden de endişe duyması gerektir. Bu gibi hallerde “vacib” mükellefiyeti ortadan kalkar. Bir kimse, emir ve yasaklamasının hiçbir fayda getirmeyeceğini ve bunları söylemesi halinde “döğülmek” ihtimali bulunduğunu sezerse “marufu emir ve münkeri nehy”  vecibesi düşer. Ancak o kişinin, işlenen fiilden “nefret” etmesi ve kalben ona “karşı” olması, suçlu ile alakasını keserek kötü yerlerde bulunmaması gerekir. Bir görevde bulunan kişinin kötülüğe karşı çıkması halinde bu davranışı makamının elinden gitmesine veya yerinden alınıp daha kötü birisinin oraya getirilmesine sebeb olması halinde de sorumluluk sakıt olmaz. Bir kötülükten nehyetmenin aynı derecede bir başka kötülüğü doğurma ihtimali varsa, kişi, bu takdirde muhayyerdir. İsterse söz konusu kötülüğü meneder, isterse hiç karışmaz. Bu, kişinin kendi içtihadına, yapacağı değerlendirmeye göre tayin edilir. Ancak bir kötülüğün izalesi, ondan çok daha büyük bir kötlüğün ortaya çıkmasına sebeb olacaksa, bu durumda vacib sakıt olur. Hatta böyle hallerde, “münkerde nehy” vazifesini yapmamak değil, yapmak haram olur.

Bir örnek verelim: Aslında helal olan ancak bir haram iliştiği için harama dönüşen içki dolu bir şişe bulunan birinin, elindeki içki şişesini kırma halinde o kişinin daha fazla içki içmesini muhtemel gören kimsenin içki dolu şişeyi dökmesi daha kötü bir harekete vesile olması nedeniyle manasız bir hareket olur.

Buna benzer bir hadise İbn Teymiye’nin başından geçmiştir: İbn Teymiye zamanında, Tatar istilası, İslam dünyasının her tarafına yayılır. İbn Teymiye ve arkadaşları kalabalık bir grubun topluca içki içtiğini görürler. İbn Teymiye’nin yanında bulunanlar, bu kalabalığı dağıtmak ve içki içmelerine engel olmak isterlerse de, İbn Teymiye, arkadaşlarına engel olur ve der ki:

“Allah, içkiyi, insanı  zikrullahtan menettiği veya ibadetten alakoyduğu için haram kılmıştır. Bu adamlar ise ancak içki içtikleri zaman insanları öldürmüyor ve milletin malını yağma etmiyorlar. Binanaleyh halkı öldürüp mallarını yağma etmelerindense içki içmeleri daha iyidir. Onları içkileriyle başbaşa bırakınız.”10

Marufu emr ve münkeri nehiy vazifesi ifa edildiği zaman hiçbir fayda sağlanamayacağı düşünülerek korkudan değil de nefretten dolayı emir ve nehye yeltenilmezse, bu takdirde, kişiye, emir ve nehiy görevi terettüb etmez.11 Çünkü bu gibi hallerde, emir ve nehiy vecibesi, fayda sağlamaz. Sadece İslami duyguların izhar edilmesi ve dinin emirlerini insanlara hatırlatmanın bir görev olduğunun gösterilmesi için bu vazifeyi yerine getirmek, iyi bir davranış olur.12

Bir kimse, bir kötülüğü ortadan kaldıracağına, buna gücünün yeteceğine, ama bu takdirde yeni bir kötülükle yüzyüze geleceğine inanırsa, ona, “kötülüğü ortadan kaldırma” görevi terettüb etmez. Ancak bunu, “görev” olarak değil, “iyi bir davranış” olarak yapması gerekir.13 Mesela bir oyun aletini kırmaya veya içki kabını boşaltmaya gücü yeten birisi, bunları yaptığı takdirde dövüleceğine inanırsa, bu tür kötülüklere engel olması kendisine vacib değildir. Ancak böyle bir hareket “Allah’a yaklaştıran faydalı bir davranış” olma yönüyle, mustehabdır.

(10) İlam’ul-Muvakkir C:3, S: 28. İhya C: 2, S: 26 ve devamı Mecmuat’ur-Resaıl İbn-i Teymiye S: 67-68.

(11)İhya C:2, S: 26.

(12) Bir kısmı bu durumda vacibin sakıt olmayacağı görüşündedirler. Bakınız Esna’el-İbn-i Temiye C:4, S: 180.

(13) İhya C:2, S: 26.

İlmi acizlik de, hissi acizliğe bağlıdır. Binaenaleyh bilgisiz birisine, çok açık hükümler dışında, “marufu emir ve münkerden nehy” vecibesi terettüp etmez. İçki, zina hırsızlık ve namazı terk gibi konularda bu görevi yerine getirmesi normaldir. Bunun dışındaki hallerde ise, onların hakikat ve derinliği bilmekten aciz olduğundan, kendisine emri ve nehiy vecibesi terettüb etmez. Eğer ona, bu konuda, bir “sorumluluk” yüklenecek olursa, meydana gelecek “kötülük” ler, “iyilik” lerden daha fazla olacaktır.”14

“Emri maruf ve nehyi münker” vazifesinin ortadan kalkması için acizlik ve benzer durumların kesin bir bilgi şeklinde belirmesi şart değildir. Kuvvetli tahmin veya “zann-i galib” de, aynı derecede, yeterlidir. Çünkü bu gibi hallerde “kuvvetli tahmin ve “zann-ı galib”, ilim ve bilgi manasına gelir. Bir kimse, “münkerden nehiy” görevini ifa etmenin hiçbir fayda sağlamayacağını, kesin olarak, tahmin veya zannederse, bu görev kendisine vacib omaz. Bir kötülüğe duçar olacağını zanneden kimseye de vacib değildir. Ama böyle bir “zann” yoksa, vacibtir. Kötülüğün gelip gelmiyeceğini, kesin olarak anlayamaz ve kestiremezse, bu durumda, “şüphe” söz konusudur. Şüphe ise “vacib” i iskat etmez.15

(14) İhya C: 2, S: 28 Kefsir’ul-Menar C:4, S: 34.

(15) İhya C: 5, S: 28-29.

 

DÖRDÜNCÜŞART:ADALET:

 

Bazı İslam Hukuku bilginleri, “marufu emir ve münkerden nahy” eden kişinin fasık olmayıp adil olmasını şart koşarlar. Delil olarak da Cenab’ı Allah’ın şu mübarek kelamını gösterirler:

“Siz insanlara iyiliği emreder de kendinizi unutur musunuz?” (Bakara: 2/44)

“Ey iman edenler!Niçin yapmayacağnız şeyleri söylüyorsunuz?Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında, çok büyük bir günahtır.” (Saf: 61/4)

Onlara göre, başkalarını hidayete getirmek, kişinin kendisini doğru yola sevketmesinin bir bölümüdür. Başkalarının düzeltmek, kişinin doğru yolda olmasının neticesidir. Nefsini islahtan aciz olan kişinin, başkalarını islah konusunda, çok daha aciz oması normaldir.

Şu kadar var ki, İslam hukukunda kuvvetli görüş, uyarınca “fasık” bile olsa, herkesin, marufu emredip münkeri  yasaklaması gerekir. Yani  marufi emir ve  münkerden  nehyeden kişinin her  türlü günahtan  arınmış olması şart  değildir. Zira böyle  bir şartın öne sürülmesi, marufi emir ve munkerden  nehiy görevinin  ifası konusunda, bütün açık  kapıları  kapamak demek olacaktır. Bunun için  Said İbn Zubeyr der ki:

Eğer günahı almayanlardan başkaları marufu emredip münkeden nehyetmeyeecek olsalardı hiç kimse bu vecibeyi yerine getiremezdi.

Aslında fasık, günah işlemekle fasık olur. Yani yasakları ihlal ve vacibeleri terketmekle... Eğer fasık, marufu emir ve münkerden nehiy’le yükümlü tutulmayacak olursa, bu takdirde vacibi terketmek, diğer vacibleri de ortadan kaldıracaktır. Ve vacib, bir başka “haram” ı işlemekle “haram” durumuna gelecektir.

Birinci gruptaki fukaha tarafından delil olarak gösterilen her  iki ayette, fasığın, “marufu emir ve münkerden nehiy’ vazifesinden alıkonulacağını belirten bir nokta yoktur. Söz konusu ayet, başkalarına marufu emrettiği halde onu yapmayan ve yasakladığı şeyleri işleyen kişileri kınamak için gelmiştir. Bu ayetle insanın, söz ve davranışlarını kontrol etmesi gerektiği, ancak böylece sözünün etkili olup beklenen neticeyi verebileceği anlatılmaktadır.16

(16) İhya C: 2. S: 15-17 Keşşaf C: 1, S: 319. Ahkam’ul-Kur’na, Cessas C:2, S: 33.

 

BEŞİNCİŞART:İZİN

 

Bazı hukukçular, marufu emir ve münkerden nehyedecek kişi Devlet Resi veya imam tarafından, bu hususta izin verilmesini şart koşmaktadırlar. Çünkü imam veya devlet reisi, mezkur görevi yerine geticek kişiyi seçebilecek mevkide bulunmaktadır. Eğer yönectici, bu görevi, hususi olarak tanzim etmez de, hiçbir kayda ve şarta bağlamadan fertlerin eline bırakırsa, fitne ve fesadın yayılmasına sebeb olur. Cumhuru fukaha ise bu görüşün karşısındadır. Marufu emir ve münkerden nehiy için bir şahsın veya kurulun izni değildir. Onlara göre, imam veya yöneticinin bu vazifesinin ifası için, bir takım kimseleri görevlendirmesi, öteki insanların bu vazifeyi yapmalarını engellemez. Delilleri ise, marufu emir ve münkerden nehiy ile ilgili ayetlerin bütün fertlere vacib olduğunu belirtmesi, bunun dışında hiçbir tahsise yer vermemesidir.

Söz konsu ayetlere göre, bir kötülükle karşılaşan onu görmezlikten gelen veya susan kimse “asi” olur. Bu ayeti celileler, her ferdin, nerede ve nasıl olursa olsun, bütün kötülüklere karşı koymasını emreder. “Devlet yöneticileri tarafında bir kişinin bu vazifeyle mükelef kılınması ve bunun dışında kalanların onu yerine getirmemeleri gerektiği” konusundaki görüşler asılsızdır. Kaldı ki, imam ve yöneticilere karşı da, marufu emir ve münkerden nehiy vazifesi yapılması gerekenlerde bu görevi yapacak olanları seçmesi şartı veya izni aranabilir?

Bu son görüş, pratikte her zaman yürürlükte olandır. Hatta halife ve valilerce “marufu emir ve münkerden nehiy” için belli kişilerin tahsis edildiği zamanlarda bile, tatbikat, bu son görüş doğrultusundadır. Zira yöneticilerin bu hususta bazı kimselere yetki vermesi, islam ümmetinden herhangi bir kişinin mezkur vecibeyi yerine getirmesini önlemez. Hatta geçmiş asırlarda öyle dönemler olmuştur ki; bazı fertler, vali ve halifelerin karşısına dikilerek onlara marufu emredip münkeri yasaklamışlardır. O zatlar, kötülükleri kendi elleriye ortadan kaldırmak için çırpınıyorlardı. Ve hiçbir vali veya halife, davranışlarından onarı suçlayamıyor, hatalı olduklarını söylemek cesaretini gösteremiyordu.17

(17) Tefsir’ul Mişinar C: 4. S: 33 ve devamı İhya C: 2, S: 19 ve devamı Ahkam’ul-Kur’an Cessas C: 2, S: 22 El-Bahrür-Raik C: 5, S: 45 Esna’el-Metalib C: 4, S: 179 ve devamı Mevahib’ul Celil C: 3, S: 349. El-Keşşaf C:1. S: 319.