BİRİNCİ
FASIL
HADDİ
GEREKTİREN SUÇLAR İÇİN
KONULMUŞ
BULUNAN CEZALAR
449-
HADLER
Haddi gerektiren suçlar
için konulmuş bulunan cezalar -daha önce de belirttiğimiz gibi- yedi başlak
altında toplanır:
1- Zina
2- İftira
3- İçki İçmek
4- Hırsızlık
5- Harabe
6- İrtidad (dinden dönme)
7- İsyan
Bu suçlar için konulmuş
bulunan cezaya had adı verilir.
Had; Allah’ın hakkı olarak
veya toplumun menfaati için konulmuş bulunan cezadır. İslam hukukçuları,
“had cezaları; Allah hakkı olarak
konulmuş bulunan cezalardır” derken bununla fertler ve topluluklar trafından
ihdası mümkün olmayan cezları kastetmektedirler. Toplumun menfaati
doğrultusunda insanların arasında bozğunculuğun ortadan kaldırılması, emniyet
ve selametin gerçekleştirilmesi için Allah tarafından had olarak konulmuş
cezayı kastetmektedirler.
Haddi gerektiren suçlara
verilen cezalar üç ayrı özelliğe haizdir:
a) Had cezaları suçluyu
uslandırmak ve suç işlemekten alıkoymak, ayrıca diğerlerini de aynı suça
tevessülden alıkoymak için vazolunmuştur. Bu cezalar, suçlunun şahsiyeti değeri
ve durumu nazari itibara almadan uygulanır.
b) Bu cezaların bir tek
hududu vardır. Her ne kadar tabiatı itibariyle iki haddi var imiş gibi
görünürse de tek bir haddi vardır. Çünkü bu cezalar önceden takdir olunmuş ve
belirtilmiş cezalardır. Tatbiki lazımdır. Hakim bu cezalarda artırma ve
eksiltme yapamaz. Bunun yerine bir başka cezayı ad veremez.
c)Bütün bu cezalar suça
sevkeden faktörlerle muharebe etmek ve suça engel olmak kastıyla konulmuştur.
Yani bu cezaların psikolojik bakımdan çok kuvvetli dayanakları bulunmaktadır.
453- RECM
CEZASI
Recm; ister
erkek olsun, ister kadın olsun, evli olan zaniye uygulanan cezadır. Recm demek
suçlunun taş
atılarak öldürülmesi demektir. Kur’an-ı Kerim’de recm hakkında sarih bir nass
yoktur. Bunun için hariciler recm cezasını reddetmişlerdir.
Onlar evli olsun, bekar olsun, zina edenlere sopa cezası uygulamaktadırlar.
Haricilerin dışında
kalan mezhebler recm cezasının sabit olduğunda icma etmişlerdir.
Çünkü Allah’ın Rasulü recm cezasını emretmiş
ve ondan sonra gelen ashabı güzin de, bu noktada icma etmiştir.
Bu babta meşhur
olan hadislerden birisi
şöyledir:
“Müslüman kişinin
kanı ancak üç
şeyden
birisiyle helal olur.
İmandan
sonra küfür, ihsandan sonra zina ve cana can olmaksızın cana kıymaktır.”
Hz.
Peygamer’in Maiz’i, Camit kabilesinden bir kadını recmettiği malumdur. Şu halde
recm hem kavli hem de fiili sünnettir.
Recm
cezası, evli olmayan zaniler için konulmuş bulunan sopa cezasının dayandığı
esasa göre vazedilmiştir. Ancak evlenenlerin cezası evliliklerinden dolayı
şiddetlendirilmişitr. Zira evlilik kişinin zina konusundaki normal düşüncesinden
uzaklaşmasını temin eder. Evlendiği halde kişi eğer zina etmeyi düşünüyorsa bu
onun yasak bir zevk için aşırı iştih içerisinde bulunduğunun delilidir. Zinadan
duyduğu zevke kendisini kaptırdığının ifadesidir. Binaenaleyh onu bu kuvvetli
zevkine ve iştihasına mukabil olarak kuvvetli acı ve işkence çekmesi gerekir ki
ondan aldığı zevki düşündüğü takdirde karşılaşacağı cezanın vereceği acıdan daha
çok rahatsızlık duysun ve böylece suçu işleyince tadacağı zevkten daha fazla bir
acıyla karşılaşacağını bilerek fikrinden vazgeçsin.
İçimizden kimileri bugün evli zanilere recm cezası verilmesini çok
görmektedirler. Bu, dille söylenen ama içten desteklenmeyen bir sözdür. Zira
bunu söyleyenlerden birisi şayet karısının veya kızının zina ettiğni görse ve
her ikisini de öldürebilecek güçte olsa acaba geri durur mu!Şurası muhakkak ki,
İslam hukuku bu meselede diğer hükümlerinde olduğu gibi en ince ölçeleri
kullanmış ve en adil hükümleri koymuştur. Bir kerre evlenmiş birisinin zina
etmesi herşeyden önce kendisinden başka erkekler ve evli kadınlar için kötü bir
örnektir. İslam hukukuna göre kötü örneğin yaşama hakkı yoktur. Ayrıca İslam
hukuku hayatın, mutlak fazilet esaslarına göre devamını öngörür. Ahlaki
faziletlere itina gösterir. Şeref ve haysiyetlerin kirlenmesini, sop ve
sopaların karışmasını önler. İslam insanın şehvetiyle savaş vermesini ve ona
helal yoldan başka hiç bir şekilde uymamasını emereder. Şehvetin helal yoldan
tatmini evliliktir. Evlilik çağına gelenlerin fitneye maruz kalmamaları ve güç
yetiremiyecekleri bir yükün altında ezilmemeleri için evlenmelerini vacib kılar.
Şehevi arzuları aklına baskın gelir de evlenme imkanı bulamazsa ona işlediği
suçtan dolayı yüz sopa vurur. Burada cezasının hafifletilmesindeki yardımcı
unsuru evliliğinin gecikmesidir. Çünkü evliliğin gecikmesi kişiyi suça
sevketmiştir. Ama kişi evlenir de yuva kurarsa İslam hukuku bir daha böyle
birisinin suç işlemesine katiyen göz yummaz. İslam evliliği ebedi olarak kabul
etmemiştir ki iki eşten birisi araları bozulduğu takdirde bir hataya düşme
durumunda kalmasın. Ayrıca eşlere evlilik anında dokunulmazlık hakkını
tanımıştır. Kadının eşinin kaybolması, hastalanması, zarar görmesi ve sıkıntıya
düşmesi gibi sebeblerden dolayı boşanma talebini de kabul etmiştir. Buna
karşılık kocaya her vakit boşama imkanı sağlamıştır. Aralarında adaletli
davranmak kaydıyle birden fazla evliliğe müsaade etmiştir. Şu halde islam hukuku
bu hükümelriyle evliler için her türlü helal kapıları sonuna kadar açmış ve
haram kapıları da sonuna kadar kapamıştır. Akli ve tabi noktadan suça sevkeden
faktörler ortadan kalkınca, suçun tahfifini gerektiren mazeretlerin de ortadan
kalkması elbette ki adaletin icabıdır. Islah olmayan evliler için diğerlerinden
farklı ceza vermesi bundandır.
Bugün
evli zanilerin öldürülmesinden dolayı çığlık atanlar, eğer realitelere gözlerini
döndürecek olsalardı gerçeği görürler ve İslam hukukununu evli zaniyi öldürürken
alışılanın dışına çıkmamış olduğunu farkederlerdi. Bugün biz beşeri hukukun
hakimiyeti altında yaşıyoruz. Beşeri hukuk zina edenlerden birisi evliyse hapis
cezası verir. Evlilik durumu yoksa -ikrah hali mevcut olmadığı takdirde- ceza
yoktur. Kanunun hükmü budur. Ama insanlar kanunun hükmüne rıza göstermekte
midirler?Doğrusu hiçbir zaman kanunun koyduğu bu hükme razı olmamakta ve
başlarına bir hal geldiği takdirde kanunun koyduğu bu esası bırakarak, kendi
istekleriyle muattal hale getirilmiş olan İslam hukukunun hükümlerine başvurmak
istemektedirler. Böylece ister evli olsun ister bekar, zina edenlerden bizzat
intikam almaktadırlar .Ve çoğunlukla recm yoluyla zanilere yapılamayacak
işkenceyi muhtelif ölürme metotlarını kullanarak yapmaktadırlar. Zina eden
yakınlarını ya boğmakta, ya yakmakta ya uzuvlarını koparmakta veya kemiklerini
ezmektedirler. İçlerinden öldürmeye en az cesur olanlar, zehirleyerek zina eden
yakınlarını öldürme yoluna başvurmaktadırlar. Zina sebebiyle meydana gelen
öldürme suçları normal öldürme suçlarının yarısını teşkil etmektedir. Realite bu
olduğuna göre bizi recm cezasını uygulamaktan endişeye sevkeden sebeb
nedir-Şurası muhakkak ki recm cezasını kabul etmek ise bir şecaat ve fazilettir.
Bugün ulaştığımız felaketli manzaraya rağmen biraz gerçekleri ikrar etmekten
hoşlanmıyor, görülen realiteyi itiraftan kaçınıyoruz.
Bazıları
recm cezasını çok katı bir ceza olduğunu ileri sürerek kabul etmekten
kaçınmaktadırlar. Bu gibilere diyoruz ki; recm cezası katilden başka bir şey
değildir. Yeryüzündeki bütün hukuk sistemleri bazı suçlar için öldürme cezasını
kabul etmektedir. Öyleyse balta ile vurularak, gaz odasına konup zehirleyerek,
elektrikle öldürülmekle taşla recmetmek veya kurşunla öldürmek, yahut asarak
öldürmek arasında ne fark vardır?Hepsinin verdiği ceza ölüm cezasıdır ama
öldürme şekilleri farklıdır.Taş atarak öldürmekle, kurşun sıkarak ölürmek,
arasında fark yoktur. Kurşun sıkarak ölürmenin kısa zamanda olduğunu, taş atarak
öldürmenin ise her zaman çok yavaş ve zor bir şekilde olduğunu sananların zannı
hatadır. Çünkü bazı kereler sıkılan kurşun öldürülecek kişiye isabet etmez ve
onun ölümünü geciktirir. Buna karşılık bazı kereler atılan taşlar suçluya isabet
eder ve kurşunla öldürmekten daha kısa bir sürede ölmesi sağlanır. Kurşun
sıkanların sayıları mahdudtur. Attıkları kurşunlar sayılıdır. Taş atanlara
gelince sayıları sınırsızdır ve ölünceye kadar zaniye taş atabilirler. Yüzlerce
kişinin bir kişiyi öldürmek için taş fırlattığını düşünebilenler kurşunla
öldürülenin ölümünden daha çabuk ölebileceğni de düşünebilirler.
Tecrübeler göstermiştir ki idam yoluyla vukubulan öldürmelerde çoğu kere
suçlunun canı çıkmamaktadır. Ve umumuyitle lazım olan süratle ölmesi mümkün
olmamaktadır. Yine tecrübeler göstermiştir ki, bir balta vuruşu çoğu kere boynun
kopması için yeterli olmamaktadır. Kaldı ki boyun koparılarak öldürme en kolay
ölüm yolu değildir. Keza gaz odasına konularak zehirlenme, elektrikle ölürme
çoğu kerre balta veya kurşun yahut da idamdan daha geç ölümü sağlamaktadır.
Nihayet
bu ,aslında cezanın tabiatıyle uyuşmayan bir düşüncedir. Ölüm elem ve işkenceden
soyutlandığı takdirde cezaların en kolayı olur. İnsanların çoğu günümüzde ölüm
konusunu düşündüklerinde ölümle beraber gelen işkence ve azabları
düşünmektedirler. Binaenaleyh onlar bizzat ölümde değil ölüme eşlik eden
azablardan korkmaktadırlar. Hakkında ölüm cezası verilmiş bulunan kimse için
azabın önemi olmasa da geride kalanların o suçtan vazgeçmeleri ve korkmaları
için azabın önemi vardır. Ayrıca cezanın kolay, rahat ve endişeye sevketmeyen,
acı vermeyen ceza olduğunu kabul etmek toplumun menfaatinin gereği değildir.
Nitekim bu anlamı verebilmek için zina ile ilgili ayeti kerime son derece duruma
açıklık getirmiştir. “Allah’ ve ahiret gününe inananlar iseniz Allah’ın
dinini tatbik hususunda onlara karşı size acıma duygusu tutmasın”Ve yine ayetin
devamında şöyle buyurulmaktadır: “Mü’minlerden bir grup ta onlara yapılan aaba
şahid olsun.” Çünkü suçlulara şefkat, suçu teşvikten başka işleyeni
uslanmaya, işlemeyeni de suçtan sakınmaya sevkeden bir farktördür.
454- ZİNA
CEZASI ÜZERİNE YORUM
İslam
hukukunda yer alan zina cezası oldum olasıya ve anlamsız olarak konulmamıştır.
Bilakis sağlam bir anlayışa,
dayalı olarak sağlıklı bir insan kütlesi meydana getirmek için vazolunmuştur.
İnsanın kabiliyetlerini iyi bilmenin, arzu ve isteklerinin verimliliğini takdir
etmenin ifadesidir. Bu ceza hem ferdin menfaati, hem de toplumun menfaati
gözetilerek konmuştur.
Çünkü Allah tarafından konulan bu ceza beşer
ruhunun derinliklerine vukufiyetin ifadesidir. Bu hükümler suçlarla savaşmak
için konulmuştur.
Bu özellik İslam hukukunun had, kısas ve diyeti gerektiren suçlar için koyduğu
bütün cezalarda kendisini gösterir. Ve bu özellik beşeri
hukukun tatbik ettiği diğer cezalarda da bulunur.
Şüphesiz
ki suçlunun psikolojik halini bilerek konmuş
bulunan ceza en çok başarılı
olabilecek cezadır. Çünkü suçluya zulmetmez. Onu toplum yolunda takatinin
üstünde bir mükellefiyete zorlamaz. Nasıl zulmetmiş
olabilir ki, aslında insanın iktidarı esas alınmış,
insan tabiatı ve ruhu gözönünde bulundurulmuştur.
Bu ceza toplum noktasından da adil ibir cezadır. Çünkü fertler için adil olan
bir ceza kitleler için de adil olacakır. Ayrıca toplumun haklarını koruyucu ve
fertlerin menfaati doğrultusunda toplumu feda etmeyecek bir cezadır. Toplum
hesabına fertleri çiğneyen ceza, hem toplumun menfaatini hem de fertlerin
menfaatini zedeler. Çünkü böyle bir ceza suçların artmasına, güvenliğin
sarsılmasına, düzenin yıkılmasına ve toplumun mahvolmasına vesile olur. Bir
toplumda çözülme başladı
mı zararı hem fertlere hem de toplumun kendisine ulaşır.
İslam hukukunun zina suçu için koyduğu cezaların her zaman ve her yerde bu suç
ile savaşta
büyük etkileri görülmüştür.
Bu kuvvetli tesiri gösterebilmek için İslam hukukunun hükümlerini kabul eden
herhangi bir memlekete gözatmamız yeterlidir. Uzağa gitmeğelüzum yok.Bizim elli
kırk veya en azından otuz sene önceki durumumuzla bugünkü durumumuz arasında bir
karşılaştırma
yaptığımız zaman aradaki farkı çok rahatlıkla görebiliriz. Gerçi elli sene önce
de İslam hukuku tatbik edilmiyordu. Ama ahlakımızda, geleneklerimizde, alışkanlıklarımızda
onun kuvvetli izleri hala ayakta duruyordu. Bugün ise zayıflamakta ve yok o
lmaktadır.
İslam
hukukunun koyduğu bu hükmün tesirini açıkça görebilmek için genellikle İslam
doğu ülkeleriyle, Hristiyan batı ülkeleri arasındaki farka bakarak görmek
mümkündür. Halbuki Doğu ülkelerinin hemen hemen birçoğu Batı hukukunu benimsemişler
ve onlara benzemeye başlamışlardır.
Namus ve ahlak mefhumları Batılı değer ölçülerine göre ayarlanmaya balanmıştır.
Ama buna rağmen Doğu hala zina suçundan nefret etmekte, onu hoş
karşılamamakta
ve zina yapanları kötülemektedir. Diğer suçar ne kadar büyük olursa olsun doğulunun
gözünde zina suçu hepsinden ağır görünmektedir. Halbuki Batı bu suça hiç te önem
vermemekte ve genellikle ahlak ve
şeref
mefhumu bütünüyle değişmiş
bulunmaktadır.
Şöyle
ki, Doğu ile Batı arasıdaki fark; İslam hukukuyla beşeri
hukukun arasındaki farkın ifadesidir. Çünkü her ikisi de uzun müddet hakimiyeti
altında bulundurduğu topluluklara kendi damgasını vurmuştur.
İslam hukukunun adaletli ve hakim cezası geriye, yüce, ahlaki değerlere sahib
sağlam bir topluluk bırakmıştır.
Beşeri
hukukun yumuşak
ve adil olmayan cezası toplumlara ahlaki inhilal, arzu ve heveslerin kol gezdiği
bir hayat tarzı sıramıştır.