198- KISAS VE DİYET
GEREKTİREN SUÇLARDA:
Kısas ve diyeti
gerektiren suçlar başlığı altında kasıtlı öldürme, kasta benzer bir şekilde
öldürme,yanılarak öldürme, kasıtlı yaralama, yanılarak yaralama gibi suçları
toplamaktadır. Bu suçlardan herbirinin kendisine has hükmü vardır.
a) Kasıtlı
öldürme:
İslam hukukunda
kasıtlı olarak öldürme suçu ister daha
önceden planlı olsun, ister önceden planlamaksızın olsun, ister ortadan
hafifletici sebebler bulunsun, ister bulunmasın kısas cezasıyla cezalandırılır.
İslam hukuku hakim cezayı hafifletme veya başka bir ceza ile değiştirme yetkisi
tanımamıştır. Mısır ceza kanunu ise önceden planlı ve kasıtlı öldürmle suçunu
(zehirleyerek öldürme suçunu, başka suçla karışık olarak kasıtlı öldürme
suçunu) idam cezasıyla cezalndırmakta, bunun dışındaki öldürme hallerinde ise
müebbet, ağır veya yalnız muvakkat ağır ceza ile cezalandırmaktadır. Taş çekme
ve taşıma gibi ağır kürek cezası da verilmektedir. Keza, Mısır ceza kanunarı
her halde cezanın hafifletilmlesini veya başka bir ceza ile -hafifletici unsur
varsa- değiştirilmesini kabul etmektedir. İslam hukuku ile, Msır ceza kanunu arasındaki bu
ihtilaflı durumda islam hukukunun kısas hükmünü koyduğu şartar için her zaman
islam hukukunun hükmünü tatpik etmek gerekecektir. Bu gibi hallerde hakim kısas
cezasını verir ve başka bir ceza vermekten kaçınır.
Tecavüze uğrayanın
velisine islam hukuku kısas cezalarrından af yetkisini tanımıştır. Öyleyse
kendisine karşı suç işlenmiş olan kişinin velisi kısas cezasını affederse ceza
ortadan kalkar. Bu durumda kan sahabi ya karşılıksız olarak affedecektir, ya diyet mukabili
olarak. Eğer kan sahibi diyet karşılığında kanından vezgeçecek olursa suçlunun diyet
ödemesi gerekir. Hakimin de buna muvazi olarak diyet cezasın vermesi icap eder.
Diyet karşılığı olarak affetme veya karşılıksız af durumlarında suçluya hakimin
tazir cezası vermesi icab eder. İmam Malik’in170 görüşü bu meyandır.
İmam Azam171, İmam Şafii172 İmam Ahmed173 ise,
af durumlarında tazir cezasını gerekli bulmamaktadırlar. Fakat onlar da umumun
menfaatı tazir cezasını gerektiriyorsa tazir cezasını vermeyi önleyen hiçbir
engelin bulumadığı görüşündedirler. Mısır ceza kanunu; kan sahiplerinin
ceza kanunlarında belirtilen cezaları affetme yetkilerini kabul etmemektedir.
Sadece kan sahiplerinin suçdan vazgeçmelerini, cezanın hafifletilmesine vesile
olacak veya Mısır ceza kanununun 17. maddesi uyarınca bir başka ceza ile
cezalandırılmasına sebeb olacak hafifletici cezai unsur olarak değerlendirmektedir.
Şu halde Mısır ceza kanununun benimsendiği bu görüş İmam Malik’in görüşüne
uymaktadır. Şöyle ki: İmam Malik, kısas cazasında kansahiplerinin affı
durumunda tazir cezasının verilebileceğini kabul etmektedir.
Bu görüşü benimsemekle Mısır kanun koyucusu bu meselede hemen hemen İmam
Malik’in görüşünü iltizam etmiş gibidir. Bu durumda diyet karşılığı olarak
kan sahiplerinin
ffetmesi halinde bu hükmü onaylaması bunun yanısıra suçluya bir tazir cezası
vermesi gerekir. Kan sahiplerini karşılıksız olarak affetmeleri halinde ise hakimin
tazir cezası vermesi icab eder. Mısır ceza kanunlarında kararlaştırılmış
bulunan cezalar da kısas ve diyeti gerektiren suçlar için konulan cezalar
cinsinden olmayıp, tazir cinsinden cezalar olduğu için hakimin
kan sahiplerinin
karşılıksız affı durumunda katil için kararlaştırılmış bulunan kanuni cezayı
vermesi ve idam cezası vermesini gerekir. Çünkü idam cezası kısas cezasının karşılığıdır.
Kısas cezası ise kan sahiplerinin affı durumunda -islam hukukuna göre- ortadan kalkar.
Bu durumlarda hakimin hafifletici şartları gözönünde bulundurması ve Msır Ceza
Kanununun 17. maddesi uyarınca ceza vermesi gerekir. Zira islam hukuku hakim
için taziri gerektiren cezalarda takdir hakkı kabul etmiştir.
(170)
Mevahib’ül-Celil, C: 6, S: 268.
(171)
Bedai’üs-sanai, C: 7, S: 246.
(172) El-mühezzeb,
C: 2, S: 201 ve devamı.
(173) EL-Muğni,
C: 9, S: 467.
İslam hukukunda
bazı durumlarda kasıtlı öldürme hallerinde kısas uygulanmaz. Mesela, babanın
çocuğunu öldürmesi, ani bir hal ile hasıl olan öldürme suçu gibi... Bu
durumlarda kaide şudur. Şeri sebeblerden herhangi birisine dayalı olarak kısas
cezası verilmezse onun yerine diyet cari olur. Kan sahiplerini kısasdan
vazgeçmesi halinde söylenen hususlar ayniyle kısasın mümkün olmadığı haller
için de variddir.
Yukardan beri
anlatılanları özetleyecek olursak, diyebiliriz ki; kısasın vacib olduğu
hallerde kanunun hükmü geçersizdir. Kanunun hükümleri ancak kan sahibinin
affetmesi veya kısas durumunun mevcut olmaması halinde geçerlidir. Bu takdirde
ister diyet gereksin, isterse gerekmesin netice değişmez. öyleyse idam cezası
verilen suçlardan maada kanunun hükümleri bu hallerde tatpik olunmaz. İşte bu
esası 1904 yılı değişikliğinden önceki ceza kanunları benimsemiş bulunuyordu.
b) Öldürmeye teşebbüs:
Öldürmeye teşebbüs
halinde neticeye göre hüküm de değişir. Eğer ölüme başlangıç
teşkil eden husus bir neticeyle174 son bulmuşsa, bunun karşılığında
kısas cezasıdır. Ama kısası gerektirmeyen bir netice meydana getirmişse veya kısasın
mümkün olmadığı bir dudurum hasıl olmuşsa ceza diyet, yahut da (yaralama
halleri için uygulanan) yarı diyettir. Ebu Hanife, Şafii ve Ahmed İbn Hanbel’e
göre bu ceza ile yetinilmelidir. Onlar diyet veya yarı diyet cezalarıyla
birlikte tazir cezasını gerekli bulmamaktadırlar. Fakat bu üç imam umumun
menfaatı gerektirecek olursa had cezalarıyla birlikte tazir cezalarının da
verilmesini caiz görmektedirler. İmam Malik ise, kısas veya diyet cezalarıyla
birlikte tazir cezasını da gerekli bulmaktadır175. Bu durumda
kanunun koyduğu cezalarla islam hukukunun koyduğu cezalar şeran kısası, diyeti ve
yarıdiyeti gerektiren hallerde birlikte uygulanır. Çünkü islam hukukçuları had cezasının tazir cezasıla birlikte uygulanır. Çünkü
islam hukukuçuları had cezasının tazir cezasıyla birlikte verilmesini
engllemektedirler Keza yöneticiler de belirli bir tazir cezasıyla cezalandırılması
gereğini koymuşlardır. Çünkü ceza kanunlarının koyduğu cezalar islam hukukunda
ulü’l-emre tanınan işlendiği şartları gözönünde tutarak tazir cezalarını
hafifletebilir, yahut ağırlaştırabilir. Çünkü gerek kanun, gerekse islam hukuku
hakime bu yetki tanımıştır.
Herhangi bir
neticeyle sonuçlanmayan öldürmeye teşebbüs
hallerinde ise verilecek ceza tazir cezasıdır. Öyleyse bu durumda ceza konunlarında
belirtilen cezalar islam hukuk nazarında tazir mahiyetindeki cezalardır.
c- Kasta benzer
bir şekilde öldürme: (Şibn-i amd)
Şibh-i amd ile
öldürme durumunda islam hukukçuları değişik görüşler benimsemektedirler.
Mesela, Ebu Hanife, Şafii ve İmam Ahmed, Şibh-i amd ile öldürmeyi kabul ederken
İmam Malik bunu kabul etmemekte, ölümü kasıtlı veya yanılma neticesi olarak
ikiye ayırmakta, bunların arasında bir başka türlü öldürme şekli kabul
etmemektedir. Şibh-i amd ile öldürmeyi kabul edenler buna
sadece diyet cezasını gerekli bulmaktadırlar. Ama onlar diyet cezasıyla
birlikte tazir cezasının da verilmesini caiz görmektedirler. Bunların görüşü
uyarınca şib-i amd halinde ceza kanunlarıyla islam hukukunun hükümleri
birbirine uymaktadır. Çünkü islam hukuku yöneticilere (ulü’l-emre) bu gibi
durumlarda tazir cazası verme yetkisini kabul etmiştir.
İmam Malik’in
görüşünü kabul edecek olursak -ki o, yaralama hallerinde tazir veya kısas,
yahut diyet ve tazir cezalarının birlikte verilmesini kabul etmektedir- mantıki
olarak diyebiliriz ki, şibh-i amd ile öldürme halinde de diyet ve tazir cezalarının
birleştirmesi icab eder. Zira yaralayan veya vuran kişiye tazir ile birlikte kısas
veya diyeti vermek mümkün olursa yaralayan veya vuran kişiye yaralaması veya
vurması ölümle neticelenirse diyet cezası ile birlikte tazir cezasını da vermek
daha evladır. İmam Malik’in şibh-i amd ile öldürme halini kabul etmemesi bu
neticeyi ortadan aldırmaz. Zira vardığımız bu netice İmam Malik’in yaralama
konusunda had ve tazir cezalarının birleştirileceği hususundaki görüşünün mantıki
bir sonucudur. Yoksa onun şibh-i amd ile öldürmeyi kabul etmemesi ile
mantiki hiçbir bağlantısı mevcud değildir. Şu halde bütün imamların görüşü şibh-i
amd ile öldürme halinde hem diyet, hem de tazir cazasının verileceği noktasında
birleşmektedir. Dolayısı ile Mısır ceza kanunlarıyla birlite islam hukukunun
hükümlerinin birlikte uygulanabileceğini ifade etmektedir. Bu hüküm hakimin Mısır
ceza kanununun 17. maddesi uyarınca veya islam hukukunun hükümlerince tazir
cezasını hafifletme yetkisini kullanmayı engellemez.
d) Haten
öldürme:
İslam hukukunda
yanılarak öldürmenin cezası hafiifletilmiş diyettir. Bu durumda islam
hukukçularından hiçbirisi, kasıtlı öldürme halinde öne sürdükleri diyetle
birlikte tazir cezasının gerekeceği görüşünü tekrar etmemişlerdir. Zira kasıtlı
öldürme haliyle yanılarak öldürme hali birbirinden ayrıdır. Şu kadar var ki
islam hukukçuları umumiyetle haddi gerektiren ceza ile birlikte tazir cezasının
da verilebileceğini kabul etmektedirler. Yöneticilerin tazir cezasını koymaları halinde de
ceza kanunlarıyla birlikte islam hukukunun hükümleri tatbik olunur.
e) Yanılarak
veya kasıtıl olarak yaralama:
Yüce Allah’ın:
“Yaralamalarda kısas
vardır.” (Maide: 5/45)
Hükmü uyarınca kısasın
mümkün olduğu hallerde kasıtlı yaralama suçu kısasla cezalandırılır. Kısas
mümkün olduğu şartlarda herhangi bir uzvun ziyana uğratılması da kısasla
cezalandırılır. Eğer kısas mümkün olmazsa verilecek ceza diyet, veya yarıdiyet, yahut da
hükümettir. İmam Malik diyet veya kısasla birlikte suçluyu uslandırmak için
tazir cezasının da verilmesi gerektiğini kabul eder. Diğer
imamlar ise diyet ve kısasla birlikte tazir cezasının birleştirilebileceğini
caiz görmekle beraber, vacib görmemektedirler. Bu durumda İmamı Malik’in görüşüne
uygun olarak kısas ve diyetle birlikte ceza kanunları tam veya eksiklikleriyle
tatpik olunur. Diğer imamların görüşleri benimsendiği takdirde ise,
yöneticilerin de tazir cezası koyma yetkisine haiz bulundukları kaidesince kısas
veya diyetle birlikte ceza kanunlarındaki hükümler de uygulanır. Şu halde bütün
imamların görüşü Mısır ceza kanunarının iptali gerektirmemektedir. Çünkü ceza
kanunlarının hükümleriyle çelişir durum yoktur.
Yanılarak
yaralama halinde ise verilecek ceza ya diyet, yahut yarıdiyet veya hükümettir.
Bunun hükmü yanılarak öldürme suçunun hükmüdür. Öyleyse bu durumda ceza
kanunlarının hükmüyle birlikte islam hukukunun koyduğu hükümlerin aynı anda
tatpiki gerekmektedir.
f-Hiç bir iz bırakmadan
vurma:
İslam hukuku
hiçbir iz bırkmadan vurma (dövme)ye tazir cezası vermektedir. Ceza kanunlarında
öngörülen cezalar da tazir cezası olduğuna göre onların kabulu gerekir.