A) Teyemmüm'ün Meşruiyeti Kitab, Sünnet Ve Îcmâ' İle
Sabit Olmuştur :
Teyemmüm Bu Ümmetin Özelliklerindendir :
A) Şükür Secdesi Niyetiyle Teyemmüm Etmek :
B) Öğretim Niyetiyle Teyemmüm Etmek :
C) Bileklerinden Elleri Kesik Olan :
D) Teyemmüm'de İki Organı Kaplarcasma Mesihte
Bulunmak :
F) Kül, Anber, Kâfur Ve Misk Gibi Maddelerle Ve Bir
De Buz İle Teyemmüm Caiz Değildir.
G) Henüz Kuramamış Çamur İle Teyemmüm Caiz Olur Mu?
II. TEYEMMÜMÜ MUBAH KILAN SEBEPLER :
A) Ashab-I Kirâm'dan Îmrân Bin Husayn (R.A.) Diyor Ki :
B) Yukarıda Sıraladığımız Altı Maddenin Açıklaması :
C) Hastalığın Artma Endişesi :
D) Abdest Almaya Güç Getiremiyen Kimse :
E) Vücutta Bulunan Yaranın Kapsadığı Alan :
F) Kuyudaki Suya Ulaşamıyan Yolcu :
G) Soğuk Bir Havada Donan Akar Veya Irmak :
H) Küfür Diyarında Esir Bulunan Müslüman :
İ) Bu Konuda Genel Kural Şudur :
K) Suyu Ne Kadar Mesafede Aramak Gerekir?
I) Yakınında Su Bulunduğu Halde Bundan Habersiz Olan
Kimse :
M) Arkadaşının Yanında Su Bulunan Kimsenin Ne Yapması
Gerekir?
N) Teyemmüm Edip Namaza Duran Kimse :
A) Farz Ve Sünnete Uygun Teyemmüm Nasıl Edilir?
B) Vakit Girmeden Teyemmüm Etmek Caiz Midir?
C) Bir Teyemmümle Ne Kadar Namaz Kıhnabilir?
D) Teyemmümü Vaktin Sonuna Doğru Geciktirmek :
E) Yolculuk Halinde Eşyası Arasındaki Suyu Unutmak :
F) Nehir Ya Da Akar Kenarında Olup Suyun Varlığından
Haberi Olmayan Kimse :
V. ABDEST VE TEYEMMÜM ALMAYA GÜÇ GETİREMİYEN :
A) Zindan Ya Da Hapishanede Su Ve Temiz Toprak
Bulamıyan Tutuklu Ne Yapar?
B) İdrarını Abdest Aldığında Tutamıyan :
C) Cenaze Namazına Yetişmek İçin Teyemmüm Elmek Caiz
Midir?
D) Ayni Teyemmümle İkinci Bir Cenaze Namazı
Kilınabilir Mi?
E) Bayram Namazı İçin Teyemmüm Etmek :
F) Bu Konudaki Genel Kaide Şudur :
G) Aym Topraktan Birçok Kere Teyemmüm Etmek:
Teyemmüm, kelime
olarak bir şeye niyet edip yönelmek, bîr şeyi kasdetmek anlamına gelir.
İslâm Şeriatında ise, namaz ve benzeri bir ibâdeti kendine mubah kılmak için
yüzü ve iki eli mes-•hetmek niyetiyle tertemiz toprağı kasdetmektir. [1]
Kur'ân-. Kerim'de
buyuruluyor ki :
«Ey imân edenleri
Sarhoşken, ne dediğinizi bilene kadar namaza yaklaşmayın. Cünübken (camiye ve)
namaza yaklaşmayın, meğerki (cami'de
eylenmeyip bîr kapıdan girip diğer kapıdan) yolcu olarak geçici olasınız...
Eğer hasta veya yolculuk halinde iseniz veya biriniz tabii ihtiyacını
gidermekten gelmişseniz veya kadınlara yaklaşmışsamz ve bu durumlarda su bulanı
am iş s an iz tertemiz bir toprakla teyemmüm edin, yüzlerinize ve ellerinize
sürün. Şüphesiz ki Allah
(kusurlarınızı) örter, (günahlarınızı) bağışlar.»[2]
«Yeryüzünün hepsi
benim ve ümmetim için mescid ve temizleyici (teyemmüm edilerek abdestsizliği
kaldırıcı) kılınmıştır. Ümmetimden hangi bir kimseye nerede namaz vakti
erişirse, onun temizleyicisi (abdest yerine toprakla teyemmüm etmesi)
yanındadır.»[3]
Müslüman ilini adamlarının
hepsi teyemmümün meşruiyyetin-de birleşmişler, su bulunmadığı veya bulunduğu
halde kullanma imkânı olmadığı zamanlarda su ile abdest alma yerine veya gusletmeye
bedel teyemmüm edilmesini kabul etmişlerdir. [4]
Bu ümmetin birçok
özellikleri arasında teyemmüm kolaylığı da bulunuyor. Diğer ümmetlere böyle bir
kolaylık verilmemiştir. Yapılan sahih rivayete göre, Resûİüllah (A.S.)
Efendimiz bu konuda şöyle buyurmuştur :
«Benden önce hiç
kimseye verilmiyen beş şey bana verildi
:
1. Bir aylık
mesafeye korkum ulaşmakla yardım gördüm,
2. Yeryüzü
bana mescid ve temizleyici (su ile abdest yerine teyemmüm etme) kılınmıştır.
Ümmetimden kime nerede namaz vakti
gelip çatarsa namaz kılsın,
3.
Ganimetler de bana helâl kılındı, benden önce hiç kimseye helâl kılınmadı,
4. Şefaat
(yetkisi) bana verildi,
5. Ve bütün
insanlara (peygamber) olarak gönderildim.»[5]
Teyemmüm'ün Medine de
ve Peygamber (A.S.) Efendimizir- .iz. Âişe Validemizle evlendikten sonra farz
kılındığı bilinmekte ve takat kesin bir tarih verilmemektedir. Allah (C.C.)
daha iyisini bilir.
Teyemmüm Allah'ın
inanmış kullarına lütfettiği bir kolaylıktır. O halde taharetten maksad sadece
bir dış temizliği değil, aynı zamanda ruhu arındırma, kalbi cilalama ve
böylece hem iç, hem dış temizliği içinde bir takım ibâdetleri yerine getirmenin
ilk hazırlığını yapmaktır. Su bulunmadığı veya kullanma imkânı olmadığı zaman
belirtilen iç temizliğine teyemmüm yoluyla erişilmekte ve topraktan yaratılan,
toprak üzerinde yaşıyan ve yine toprağa dönecek olan insan, tevazuun en güzel
örneğini, bu toprağı yüzüne ve kollarına sürerek sunmaktadır. [6]
Teyemmüm'ün iki ya da
üç farzı vardır, buna rükün de denilebilir :
1. Niyet etmek, 2. Bir
vuruşla yüzü, 3. Bir .vuruşla da kolları rnes-hetmek.
Ancak taharetle ve
taharet niyetiyle sahih olan bir ibâdete ve ya namazı kendine mubah saymaya
niyet, etmek teyemmümde farzdır. Bu konuda abdestsizlikle cenabeti birbirinden
ayırd etmeye gerek yoktur. O kadar ki cünüp kimse teyemmümü ile abdesti
kasdet-se yine de cenabetten temizlenmiş sayılır. Et-Tebyîn ve Fetâvâ~yi
Hindiyye'de ayni husus açıklanmıştır. Fetva da buna göredir. Tatar, haniyye'de
de, «Buna göre fetva verilir» denilmiştir.
O halde cenaze namazı
veya Tilâvet secdesi için teyemmüm ederse, bu teyemmümle farz namazları kılması
yeterlidir. Bunun aksini söyleyen olmamıştır. El-Muhit ve Fetâvâ-yi
Hindiyye'de bu konuya yer verilmiştir.
Bu kaidenin ışığı
altında aşağıdaki meselelere dikkat etmek gerekir :
Kur'ân okumak veya
kabirleri ziyaret etmek veya ölüyü defnetmek, veya ezan ve ikaamet okumak veya
mescide girmek veya mes-cidden çıkmak veya Mushafa el sürmek niyetiyle teyemmüm
eden kimse bu durumda namaz kılabilir mi? Fıkıh bilginlerinin hemen hepsi de
böyle bir niyetle yapılan teyemmümle namaz kılmanın caiz olmadığını
söylemiştir. Fetâvâ-yi Kadıhan'da bu mesele yeterince açıklanmıştır. [7]
Şükür Secdesi
niyetiyle teyemmüm eden kimse, İmam Ebû Ha-nîfe ile İmam Ebû Yusuf'un
içtihadına göre farz olan namazları bu teyemmümle kılamaz. İmam Muhammed'in
içtihadına göre, kılabilir. Çünkü bu secde de Allah'a yakınlık ifâde eden bir
ibâdet sayılır.
Selâm vermek ya da
selâm almak niyetiyle teyemmüm etmek i
Bu niyetle alman
teyemmümle namaz kılmak caiz olmaz. Çünkü selâm vermek veya almak kurbiyeti,
ifâde eden bir ibâdet değildir. Bu konuda Fetâvâ-yi Kadıhan ve Fetâvâ-yi
Hindiyye'de açıklama yapılmıştır. [8]
Bu niyetle de alınan
teyemmümle namaz kılmak üç imama göre caiz değildir. Çünkü öğretim namaz ve
benzeri bir ibâdet anlamında kurbiyyet ifâde etmez.
Gayr-i Müslim kimse
önce teyemmüm. eder, sonra Müslüman olur, yani Müslüman olmak niyetiyle
teyemmüm ederse, İmam Ebû Hanîfe ile İmam Muhammed'e göre bununla namaz kılması
caiz olmaz. El-Hulasa kitabında bu husus açıklanmıştır.
Diğer iki farza
gelince :
Fıkıh kitaplarımızın
bir kısmında iki darp diye tabir verdikleri hususu bir farz sayanlar olduğu
gibi, her darbı bir farz kabul edenler de vardır.
Birinci vuruşla yüz
meshedilir, ikinci vuruşla kollar dirseklerle birlikte meshedilir. Hidâye,
Bedayi', Fetâvâ-yi Kadıhan ve Fetâvâ-yi Hindiyye'de bu konu açıklanmıştır.
Yüzü meshederken sakal
yoksa deriye dokundurulur, sakal varsa sakalın üzeri meshedilir, çünkü
teyemmüm konusundaki mesh, zahiri temizlik anlamında olmayıp iç temizliği ve
ibâdete hazırlık anlamındadır. Bu bakımdan sakalı parmaklamak sünnet değildir.
Sahih olan ictihâd ve görüş bu ölçü ve anlamdadır. Mi'racüddiraye, Fethulkadîr,
Fetâvâ-yi Hındiyye'de bu hususa yer verilmiştir.
Yüzü meshederken
kulakla şakak arasındaki beyazlığa dikkat etmek gerekir. Çünkü orası da yüzden
sayılır. Hanefî fukahası özel likle bu husus üzerinde durmuş ve gereken uyarıyı
yaptıktan sonra şöyle demişlerdir : «İnsanların çoğu teyemmüm ederken bu
beyazlığı meshetnıeyi unutur ya da ihmâl ederler..»
Elleri dirseklere
kadar meshederken ayrıca ellerin içini meshet-meye gerek yoktur, çünkü her iki
vuruşta da ellerin içi meshedil-miş sayılır.
Bir tek vuruşla hem
yüzü, hem kolları meshetmek kâfi gelir mi? İmamların içtihadına göre, kâfi
gelmez. Nitekim Fetâvâ-yi Kadıhan ve Fetâvâ-yi Hindiyye'de bu meseleye açıklık
getirilmiştir.
Birinci vuruşla bir eliyle
yüzünü, diğer eliyle bir kolunu, ikinci vuruşla da bir eliyle diğer kolunu
meshederse teyemmümü sahih ve caiz sayılır mı? Sünnete uygun olmamakla beraber
caiz olur. Yani yapılan teyemmümün farzları yerine gelmiş sayılır.
Siracü'l-Vehhac ve Fetâvâ-yi Hindiyye'de bu meseleye yer verilmiştir.
Teyemmüm etmek için
soyunup toprak üzerinde yuvarlanmak kâfi değildir, kollar ve yüze bu arada
toprak dokunuyorsa bu yönden teyemmüm yerine gelmiş sayılır. Aksi halde caiz
değildir. Hem bu tarz bir teyemmüm sünnete aykırı olduğundan mekruhtur. [9]
Bu durumda olan kimse
kesik yeri toprağa sürüp sonra yüzüne sürer, ve sonra kollarını toprağa sürerek
teyemmümünü tamamlar. Dirseklerden aşağı kısımdan kesik ise, dirsek başlarını
mesheder. Dirseklerden kesik olan kimseden teyemmümün bu farzı kalkmış olur.
Geniş bilgi için Serahsî'nin El Muhit'ine bak..
Elleri felçli olan
kimse nasıl teyemmüm eder?
Ellerini toprak
üzerinde dolaştırıp toprağın dokunmasını sağlar, yüzünü de üzerinde toprak tozu
bulunan bir duvara sürer. Böylece teyemmüm etmiş olur ve namazı terketmez.
Teyemmüm için ellerini
toprağa vurup henüz yüzüne sürmeden
kendisinden abdesti
bozan bir şey çıkarsa, ellerini yeniden toprağa vurması gerekir. Bir vuruş
hükümsüz sayılır. Kadı îsbîcabî bunun caiz olduğunu, yani ikinci kez toprağa
ellerini vurmasına gerek olmadığını söylemiş ve buna misal olarak da, abdest
alırken avucunu su doldurup yüzüne vurmak üzere iken abdest bozacak bir şey çıkarsa
bu suyu yine kullanmak caiz olur, hükmünü göstermiştir. Ama El-Hulasa kitabında
bu konuda deniliyor ki : «Daha sahih olanı, o vuruşu iade etmesidir.
Şemsüleimme'de bu görüşü benimsemiştir. Fetâvâ-yi Kadıhan'da da buna açıklık
getirilmiştir. [10]
Abdestte olduğu gibi
teyemmümde de yüzü ve elleri mesheder-ken dokunmadık yer kalmamasına dikkat
etmek gerekir. Bu nedenle yüz ve ellerin sınırlarını kapsar biçim ve anlamda
mesih yapmanın vâcib olduğu kabul edilmiştir. Serahsî'nin Muhit'inde bu konu
açıklanmıştır. Muhtar olan da bu görüştür. O kadar ki kaşlarla göz arasındaki
kısım (göz kapakları) meshedilmedik kalırsa, yapılan teyemmüm caiz olmaz.
Fetâvâ-yi Hindiyye ve Bahr-i Râik'de de ayni konuya yer verilmiştir.
Dar olan yüzük ve
bileziklerin oynatılması ve kapsadıkları kısmında meshedilmesi lâzımdır. Aksi
halde teyemmüm caiz olmaz. Bunun gibi burun delikleri arasındaki direk ve
köprücüğü de mes-hetmek gerekir. Ayrıca parmak aralarını aralamak da vâcibdir. [11]
Yeryüzü cinsinden olan
temiz maddelerle teyemmüm etmek caizdir. Ancak odun, ot ve benzeri yanınca kül
olan şeyler ile demir, bakır, cam, tunç, altın, gümüş ve benzeri ateşte eriyen
maddelerle teyemmüm etmek caiz değildir. Çünkü Kur'ân'da «Saiden Tayyiba»
tabiri kullanılmıştır ki, bundan maksad yeryüzünde toprak cinsinden olan temiz
her şeydir. Sözü edilen maddeler toprak cinsinden -İslâm Fıkhında- kabul
edilmediği için, teyemmüm için uygun görülmemiştir. Bedayi', Fethulkadîr ve
Fetâvâ-yi Hindiyye'de de bu açıklanmıştır.
O halde yanıp kül
olan, eriyip sıvılaşan maddeler dışındaki yeryüzü cinsinden olan şeylerle teyemmüm
caizdir. Tuğla, kiremit gibi pişirilmiş çamurdan elde edilen şeyler de bu
cümledendir. Taş da toprak cinsindendir, ancak üzerinde az da olsa bir toz
tabakası bulunması tercih edilir. Bu bakımdan yıkanmış veya kaygan olan taşlar
da böyledir. Geniş bilgi için bak : Fetâvâ-yi Kadıhan ve Fetâvâ-yi Hindiyye'ye.
Bunun gibi kırmızı, siyah,
gri ve sarı renkte olan her türlü balçıkla da teyemmüm caizdir. Kaya tuzu da
toprak cinsinden sayılmıştır; îlim adamlarının çoğuna göre caizdir. Aynısını
söyliyenler de olmuştur. Bahrirâik'de, fetva cevaz verenlerin görüşüne göredir,
denilmektedir.
Ateşte yanan bir
toprakla da en sahih kavle göre teyemmüm caizdir.
Toprakla karışık
durumda bulunan altın ve gümüş madenlerine bakılır : Karışımda toprak fazla ise
teyemmüm caiz olur. Diğer madenlerin durumu da böyle. El-Muhit kitabm'da bu
mesele yeterince açıklanmıştır. [12]
Herhangi bir eşya
üzerindetoplanan toz, temiz ise o eşyaya el dokundurarak teyemmüm etmek caiz
olur. Örneğin, yastık, keçe, hasır gibi eşya üzerinde meydana gelen toz
tabakası, toprak cinsinden ise bu cevaz kapsamına girer. Sahih olan görüş
budur.
Rüzgarlı bir havada
yerden kalkan tozun yüz ve kollara konması ve şahsın teyemmüm niyetiyle
ellerini yüzüne ve kollarına mes-hetmesiyle teyemmümün farzları yerine gelmiş
olur mu? Bu konuda farklı görüş ve ictihadlar varsa da en sahihi, caiz olduğu
ve bu nedenle teyemmümün farzlarının yerine gelmiş sayılmasıdır. Sadece tozun yüze
ve ellere konması kâfi değildir, meshedilmesi şarttır.
Bunun gibi ellerini
buğday ya da arpa ve benzeri tahıla daldırıp ellerine yapışan ince toprak tozu,
gözle görülecek ölçüde ise, bununla da teyemmüm etmek caiz olur. Siracülvahhac
ve Fetâvâ-yi Hm-diyye'de bu mesele açıklanmıştır. Ele bulaşan toz görülebilecek
kadar belirgin değilse, o takdirde teyemmüm bununla caiz olmaz. Bah-rirâik ve
Fetâvâ-yi Hindiyye'de de bu husus
belirtilmiştir.
Teyemmüm edilecek
toprak kendi cinsinden olmayan başka bir maddeyle karışım halinde ise bakılır ;
Toprak daha fazla ise, teyemmüm caiz olur. [13]
Fıkıh kitaplarında
çeşitli renklerde olan balçıkla
teyemmüm caizdir, denilmektedir. Bundan maksad, kuruyup tozlanacak duruma
gelenidir. Yoksa ıslak balçıkla teyemmüm caiz değildir. Nitekim yolculuk
halinde bulunan şahıs yağmurlu bir havadan sonra ne su, ne de kuru toprak
bulabiliyor, ayni zamanda elbise ve nevalesi üzerinde de toprak tozu mevcut
değilse, bu durumda namaz vaktinin çıkması da az kalmışsa, ne yapması gerekir?
Elbise ya da yanındaki eşyaya biraz çamur sürüp kurumasını sağlar ve öylece
teyemmüm eder. Ancak vakit çıkmak üzeredir; sürülen çamurun bu müddet içinde
kuruması mümkün değilse, İmam Ebû Hanîfe ile İmam Mu-hammed'e göre ıslak
balçıkla teyemmüm caiz olur. Çünkü çamur tamamen toprak cinsindendir, içindeki
su ise onu cinsinden çıkarmamıştır. İmam Ebû Yusuf bu konuda imameyne
muhalefet etmiştir. Bedayi' ve Fetâvâ-yi Hindiyye'de bu husus açıklanmıştır.
İçindeki suyun
çokluğundan çamur iyice sıvılaşmış, bulamaç haline gelmişse, onunla teyemmüm
caiz olmaz. Serahsî bu hususu El-Muhit'te açıklamıştır.
Necis bir elbise ya da
eşya üzerindeki toprak tozu ile teyemmüm caiz olur mu? Necaset iyice kurumuş
durumda ise, caiz olur. Yani elbiseye dokunan necaset iyice kuruduktan sonra
toprak tozu konarsa, o takdirde caiz olur, denilmiştir. Buna muhalefet edenler
de vardır. El-Nihaye ve Fetâvâ-yi Hindiyye'de bu konuya yer verilmiştir.
Ama toprak böyle
değildir. Ona dokunan necaset kurusa bile yine de onunla teyemmüm caiz olmaz.
Hattâ necasetin iyice kuru-masiyle eseri kalmasa bile yine de böyledir.
Fetâvâ-yi Kadıhan ve Fetâvâ-yi Hindiyye'de de bu mesele belirtilmiştir. [14]
Şartlardan biri de :
Su bulmaya güç getirememektir.
Yolculuk halinde
bulunsun ya da eyleşik olsun, şehir içinde veya dışında bulunsun, hiç su
bulamaz veya bulunan su kendisinden en az bir mil uzaklıkta olursa, o takdirde
teyemmüm etmesi caiz olur.
Sahih görüş bu olmakla
beraber, şehir içinde veya halkının çoğu eyleşik bulunan köy ve kasabada
teyemmüm caiz olmıyacağı-nı söyliyenler de var. Özellikle gündüzleyin şehirde
ya da köy ve kasabada su bulmak mümkündür. Tebyîn sahibi ile Sülemi, böyle de
olsa su bulunmazsa o takdirde teyemmüm caizdir, demişlerdir.
Bu iki ayrı görüşün arasını
bulmak ve konuyu fıkhın genel kaidesine göre çözümlemek gerekirse, şöyle bir
hüküm vermek mümkündür : Şehir ya da kasaba ve köyde su aramadan teyemmüm etmek
haliyle caiz değildir. Ama iyice aradıktan sonra bulamıyacak olursa, o takdirde
teyemmüme cevaz vardır. Siracülvehhac'da da bu husus açıklanmıştır. Yukarıda
belirtildiği gibi suyun en az bir mil uzaklıkta bulunması bu cevaza kapı açar.
Ayni zamanda suyu aramada namaz vaktinin çıkması da söz konusudur. Şöyleki :
Su bulayım, derken vaktin çıkmasına neden olacak kadar bir zaman kaybetmemelidir.
Bununla beraber Hidâye sahibi bu konuda muteber olan vaktin çıkmasından endişe
etmek değil, belirlenen mesafedir. Bir mil ya da fazla uzaklıkta bulunan suyu
aramaya gerek yoktur. [15]
Fıkıh kitaplarında
bunu özetleyip altı madde halinde açıklayanlar olmuştur :
1. Abdest
almak ya da gusletmek için su bulamamak,
2. Bir
hastalık ya da yaradan dolayı mevcut suyu kullanamamak,
3. Suyun
dayanılmıyacak kadar soğuk olması ve abdest alındığı takdirde bir rahatsızlığa
kapı açması endişesinin hâkim bulunması,
4. Mal ya da
canına bir zarar dokunur endişesiyle yakınanda bulunan suyu kullanmaya cesaret
edememesi,
5. Ya
kendisi ya da yanındaki bir canlının ileride susuz kalır endişesiyle mevcut
suyu kullanmamayı uygun görmesi,
6. Abdest
alıncaya kadar vaktin çıkacağını kestiriyorsa mevcut su ile abdest almayıp
teyemmüm etmeyi tercih etmesi..
Bu madde üzerinde
farklı ictihad ve görüşler vardır. Sırası gelince açıklayıcı bilgi sunacağız.
Sıraladığımız
maddelerle ilgili bazı hadîsleri nakletmekte yarar görüyoruz : [16]
Bir yolculukta
Resûlüllah CA.S.) Efendimizle beraber
bulunu-
orduk. Efendimiz bize
namaz kıldırdı. Ancak namaza katılmayıp ,yn bir yerde duran bir adama gözü
ilişti ve ona sordu :
— Bizimle birlikte namaz kılmana engel olan
nedir? O adam şu cevabı verdi :
— Bana cenabet dokundu, yani cünüp oldum, su
bulamadım. Bunun üzerine Resûlüllah (A.S.) ona :
— Tertemiz toprakla teyemmüm et, o sana yeter [17]Buyurdu.
Hazretî Câbir (R.A.) anlatıyor :
Bir sefere çıkmıştık.
Aramızdan bir adamın başına taş dokunup yara açmıştı, ve sonra da o adam
düşazıttı (ihtilâm) oldu. Arkadaşlarına sordu : «Toprak ile teyemmüm etmeme
bir ruhsat varmıdır?» Onlar da : «Suya güç getirdiğin halde toprakla teyemmüm
etmene bir ruhsat bulamıyoruz» diye cevap verdiler. Adam ister istemez su ile
gusletti, fakat bu yüzden çok yaşamadı öldü. Seferden döndüğümüzde durumu
Resûlüllah (A.S.) Efendimize arzettik. O da şöyle buyurdu : «Onu öldürdüler,
Allah da onları öldürsün. Onlar bilmedikleri zaman sormazlar mı? Çünkü
bilgisizliğin şifası sormaktadır. Ölen adama, yarası üzerine bir şey bağlayıp
toprak ile teyemmüm etmek ve böylece sargının üzerini meshetmek kâfi gelirdi.»
(Başka bir rivayette, yarasını sardıktan sonra, bedenin geriye kalan kısmını
yıkaması ve sargısı üzerine meshetmesi kâfi gelirdi.)[18]
Sahabeden Amir bin As
(R.A.Î Zatiselâsü savaşma gönderilmişti. Kendisi başından geçeni şöyle
anlatıyor :
— Çok soğuk bir gecede ihtilâm oldum (düş
azıttım), Su ile yıkandığını takdirde öleceğimden endişe ettim. Sonra yanımdaküere
sabah namazını kıldırdım. Dönüp Resûlüllah (A.S.) Efendimize geldiğimizde,
benim durumumu O'na anlattılar. Bunun üzerine sordu :
— Ya Amir! Cünüp bulunduğun halde arkadaşlarına
namaz mı kıldırdın?
Cevap verdim :
— Evet, Ya Resûlellah!
— Neye dayanarak böyle yaptın?
— «Kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz ki Allah size
karcı çok merhametlidir» âyetine
dayandım ve teyemmüm ederek namaz
kıldırdım.
Dedim. Bunun üzerine
Efendimiz (A.S.) tebessüm etti ve bir şey söylemedi.[19]
Hz. Ali (R.A.)'den
ve-bir de İmam Ahmed bin Hanbel'den bize kadar gelen sahih rivayette, bu iki
zat şöyle demişlerdir :
«Ashabdan bir çokları
yanlarındaki suyu içmeleri için alıkoyup namaz için teyemmüm etmişlerdir.» [20]
Düşman ya da canavar
korkusuyla bineğinden inip su ile ab-dest alamıyor veya yaya olduğu halde bu
nedenle mevcut suyu kul-lanamıyorsa, o takdirde teyemmüm etmesi caizdir. Bu
husustaki korku cana veya mala gelecek olan tehlikedir. Yılan ve ateş korkusu
da ayni hükmü gerektirir. İnâye ve Tebyîn kitaplarında bu konu yeterince
açıklanmış; Fetâvâ'yi Hindiyye'de de belirtilmiştir.
Suyun yanında bir
zorba ya da hırsız bulunur da ondan endişe edilirse, yine de teyemmüme cevaz
vardır. Kmye ve Fetâvâ-yi Hindiyye'de bu mesele açıklanmıştır.
Suyun yanında
ahlâksız, ırz düşmanı bir kimse bulunursa,
Böyle bir durumda kadm
kendine bir zarar dokunur, ya da saldırıya uğrar endişesi taşıyorsa, suya
gitmeyip teyemmüm eder. Bahrirâik, Nehrifâik, Bedayi' veFetâvâ-yi Hindiyye'de ayni
husus belirtilmiştir.
Yanındaki suyu kullandığı
takdirde ya kendisinin ya yol arkadaşlarının ya da beraberinde taşıdığı
hayvanın susuz kalacağından endişe duyduğu takdirde, teyemmüm etmesi caiz olur.
Bunun gibi yanındaki unu hamur etmeye yetecek su bulamıyacağmı hesaplıyan kimse
beraberindeki suyu abdestte kullanmayıp hamur yapmak için kaldırır ve teyemmüm
ederek namazını kılar. Çünkü hakk-ı hayat muhteremdir. Ama çorba, yemek ve
benzeri bir şey yapmak için suyu kaldırıp teyemmüm etmesine cevaz verilmemiştir.
Çünkü insan sadece kuru ekmekle de kendini doyurabilir. Fethulkadîr ve
Fetâvâ-yi Hindiyye'de de bu husus açıklanmıştır.
Soğuk su ile yıkandığı
takdirde öleceğinden ya da hastalanacağından endişe eden ve suyu ısıtma imkânı
bulunmayan kimsenin de teyemmüm etmesi caizdir. Ancak şehir içinde ve dışında
bulunması durumu dikkate alınarak farklı görüşler ortaya konulmuştur :
a) İmam Ebû
Hanîfe'ye (R.A.) göre, ister şehir içinde, ister şehir dışında bulunsun,
belirtilen endişe mevcutsa ve suyu da hemen ısıtma imkânı yoksa o takdirde
teyemmüm etmesine cevaz vardır.
b)
İmameyn (îmam Muhammed ve Ebû Yusuf) a
göre, şehir için de bulunuyorsa, o takdirde teyemmüm etmesi caiz olmaz. Ancak
hamama girecek parası bulunmaz ve suyu ısıtma imkânı elde edemezse, Bilicmâ'
teyemmüm etmesi caizdir. Çünkü Allah CC.
güç getiremiyeceğimiz şeyle teklifte bulunmaz. Sıhhati veya hayatı korumak
farzdır.[21]
Hasta olduğu veya
yaralı bulunduğu için suyu kullandığı takdirde hastalığının artacağından veya
yarasının geç iyileşeceğinden endiş eediypr veya yetkili doktor böyle diyorsa,
o takdirde su ile ab-dest almayıp teyemmüm etmesi caizdir. [22]
Yaşlılıktan veya
herhangi bir sebepten su ile abdest almaya güç getiremiyor ve bu arada
kendisine abdest aldıracak bir hizmetçi veya yakınını bulamıyorsa, böyle bir
kimseyi ücretle de tutacak maddi imkâna sahip değilse, o takdirde teyemmüm
etmesi caizdir. Belirtilen imkânları bulduğu takdirde mezhebin zahirine göre,
teyemmüm etmesi caiz olmaz.[23]
Tabii suyu kullandığı
takdirde hastalığın artacağı veya mevcut yaranın iyileşmesini geciktireceği
hususu ya tecrübeyle yada bir uzman müslüman doktorun ifadesiyle geçerlilik
kazanır. Doktor açıktan günah işleyen, îslâm ahlâkına aykırı harekette bulunan
biri ise, sözüne itibar edilmez.[24]
Vücutta bulunan bir yaradan
dolayı ne zaman teyemmüm etme-i cevaz vardır? Fukaha bu konuda şu ölçü ve
şartları belirtmişler-
a) Yara
cünüp kimsede bulunuyorsa, bedenin çoğu kısmını kaplamış durumda ise teyemmüm
eder; sağlam kısmı yıkayıp geri kalan kısmı meshetmez. Çünkü bu durumda itibar
ve hüküm eksere göredir.
b) Yine yara
cünüp kimsede bulunuyor, fakat bedenin
çoğu kısmmıkaplamıyor, az kısmıyla ilgili bulunuyorsa, o takdirde sağlam
kısımlar yıkanır, yaralı olan az kasım meshedilir. Üzerinde sargı varsa ve
kaldırılması uygun görülmemişse, o takdirde sargı üzerine meslı edilir. Bu
durumda gusülle teyemmüm birleştirilemez.
c) Yara
abdestsiz kimsede ise, bakılır : Abdest
organlarının çoğunu kaplamışsa, o takdirde teyemmüm edilir. Az kısmında
bulunuyorsa, o takdirde sağlam kısımlar yıkanır-, yaraya da sargısı üzerine
meshedilir, teyemmüme cevaz verilmez.
d) Bedenin
yarısı sağlam, yarısı yaralı bulunuyorsa, ne yapmak gerekir? Fıkıhta söz sahibi
olan ilim adamları bu konuda farklı görüş ortaya koymuşlardır. En sahih olanı,
teyemmüm eder, suyu kullanmaz, görüşüdür.[25]
Şiddetli yağmurda veya
çok sıcak bayıltıcı bir havada dışarı çıkıp su ile abdest alma zorlaşıyorsa, o
takdirde teyemmüm etmek caiz olur.[26]
Yanında su bulunmayan
veya içeceği kadar suyu kalan yolcu rasladığı kuyudan abdest için su alacak bir
vasıtası yoksa, o takdirde teyemmüm etmesi caiz olur. Arkadaşının yanında su
çekmek için kova bulunur da «Bekle ben kendime su çekeyim, sonra kovayı sana
vereyim» derse, o takdirde beklemesi müstehab sayılır. îşi acele ise beklemeyip
teyemmüm de edebilir.[27]
Böyle bir havada akar
kenarına gelen ve bankaca su bulamayan msenin yanında buzu parçalayıp suya
ulaşma vasıta ve imkânı ırsa, zahir rivayete göre, teyemmüm etmez. Bunun gibi
mevcut ızu eritip su haline getirecek ateş veya başka bir vasıta bulabilen .msenin
de teyemmüm etmesi, zahir rivayete göre caiz olmaz. Fu-ıhadan bazısına göre, bu
durumda da teyemmüm etmesi caizdir, ma daha sahih olanı, birincilerin görüş ve
tesbitidir.[28]
Küfür diyarında esir
bulunan Müslümanın abdest alıp namaz ılmasma engel konulmuşsa, o ta,kdirde
teyemmüm edip İmâ (baş-e göz işaretiyle) namaz kılması gerekir. Ne var ki
esaretten kurtulup engeller kalkınca belirtilen devrede teyemmümle kıldığı
namazları iade eder.
Bunun gibi abdest
almaması ve namaz kılmaması konusunda Hüm ile tehdit edilen kimse de teyemmüm
ile namaz kılar, sonra bu ehditten kurtulunca kıldığı namazları iade eder.[29]
Zindanda hapis bulunan
kimse su bulamadığı takdirde teyem-nümle namaz kılar, sonra o namazları abdest
alarak iade eder. Çün-;ü buradaki acizlik kulun kendi sun'iyle olmuştur. Kulun
sun'i ise lâhi hakkı düşürmekte te'sirli değildir.
Ama yolculuk halinde
hapsedilir ve o da su bulamadığı için teyemmüm ederek namaz kılarsa, hapisten
kurtulunca artık o namazı iade etmesi gerekmez. Çünkü burada seferi halindeki
özrü hakiki acizliğe eklenmiştir. Seferde galip olan ihtimal, suyun bulunmamasıdır.
Böylece suyun yokluğu her yönden gerçekleşmiştir. Bu nedenle teyemmümle
kılınan namazları iadeye lüzum görülmemiştir,[30]
Nerede suyu bulmakta
canına ve malına bir zarar dokunma teh-İikesi yoksa, orada suyu kullanmak
vâcibdir. Suyun parayla satıldığı bir yerde bulunuyorsa, dengi fiatla alması
mümkünse, parası da varsa o takdirde alıp kullanması vâcibdir. Fahiş fiat isteniliyorsa, parası olsa bile
mala zarar getirdiğinden o suyu alması vâcib değildir. Teyemmüm edip namaz
kılar.[31]
Teyemmümü mubah kılan
sebeplerden biri de abdest için su aramak, bulunmadığı takdirde buna cevaz
kapısını açmaktır.
Yolcu yakın yerde veya
bulunduğu yerin çevresinde su bulunduğunu galib ihtimalle sanırsa, araması
vâcib olur. Galib bir ihtimal taşımıyorsa o takdirde aramasına gerek yoktur.
Ancak kendisine suyun bulunduğunu haber veren olursa, bu habere uyarak araması
yine vâcib olur. Şüpheli durumda ise yine araştırır. Bulunmadığında şüphe
etmiyorsa, teyemmüm, etmesi caiz olur.[32]
Fukahanm tesbitine
göre dört yüz zira', (yaklaşık 300 metre) mesafe dikkate alınarak 600 Mllik
bir alanda aramak gerekir. Hava fazla soğuk ya da yağmurlu olur veya aşırı
derecede sıcak bulunursa, belirtilen alanda su aramaya gerek yoktur.
Bu arada başkasını su
aramaya gönderen kimsenin: de bizzat aramaya çıkmasına lüzum yoktur.
Ne kendisi, ne de
kendi adına başkası su aramaz da teyemmüm eder, namaz kıldıktan sonra su
aramaya koyulur, bununla beraber bulamazsa, yine İmam Ebû Hanîfe ile İmam
Muhammed'e göre kıldığı namazı iade etmesi vacip olur. Ebû Yusuf'a göre,
iadeye gerek yoktur.[33]
Yakınında suyun
bulunduğunu bilmiyen, aynı zamanda soracak bir kimseye de raslamıyan kişiye
teyemmüm etmek kâfi gelir. Ama soracak kimseye rasladığı halde sormaz da öylece
teyemmüm edip namaz kıldıktan sonra sorar ve suyun yakınında bulunduğunu öğrenirse,
o takdirde kıldığı namaz caiz olmaz, abdest alıp iade etmesi gerekir. Tıpkı bir
kasabaya gidip ora halkından suyun nerede bulunduğunu sormadan namaz kılan
kimse gibi. Ama namaz kılmadan önce sorar da kendisine cevap verilmezse,
teyemmüm edip namaz kıldıktan sonra suyun yakın yerde bulunduğunu söylerlerse,
ildiği namaz caiz ve yeterlidir, iadesi gerekmez. Çünkü namaz kuladan önce
gereken anlamda teşebbüste bulunmuştur.[34]
Arkadaşının istediği
takdirde kendisine su vereceğini sanan timsenin teyemmüm etmesi caiz değildir.
Ama arkadaşının kesin jlarak vermiyeceğini veya istediği takdirde vermekten
kaçındığını esbit eden kimsenin teyemmüm etmesi caiz olur.
Verip vermiyeceğinde
şüpheye düşen ve istemeden teyemmüm edip namaz kıldıktan sonra su ister,
arkadaşı da verirse, o takdirde kıldığı namazı iade etmesi gerekir.[35]
Namaza başlarken
arkadaşı su vermez, fakat namazı kıldıktan sonra verecek olursa, yine de namazı
iade etmesi gerekmez. Arkadaşı yanında taşıdığı suyu, günün-, rayıcına göre
satmak ister, o da parası olmadığı için alamazsa, bu durumda teyemmüm eder.
Bunun gibi fahiş fiat
(asıl değerinin birkaç katını) isterse, yine teyemmüm etmekle yetinir. Çünkü
İslâm Dini ibâdete verdiği önemin bir mislini insan hayatına ve onun malî
yapısına da vermiştir.
Ne var ki suyun
kıymeti yine suyun aziz tutulduğu ve bol miktarda sağlanması mümkün olmayan
yerlerdeki kıymetine göre ayarlanır.[36]
Teyemmüm edip namaza
durduktan sonra arkadaşının yanında su bulunduğunu gören kimse bakar : Eğer vereceğine
zann-ı galibi varsa namazı bırakır. Şüphe ediyorsa, namazına devam eder. Ancak
namazı kıldıktan sonra ister, verirse abdest alıp kıldığı namazı iade eder.
Vermezse, kıldığı namaz tamamdır. Önce vermez de sonra vermek isterse yine
hüküm böyledir.[37]
Bu konuda genel kaide
şudur : Abdesti bozan şeyler teyemmüm mü de bozar. Çünkü teyemmüm abdest yerine
konulan bir vasıtadır. Ayrıca önce su bulamadığı halde sonra suya raslaması
veya önce mevcut suyu belirtilen bir nedenle kullanamadığı halde sonra kullanmaya
güç getirmesi de teyemmümü bozan sebeplerdendir. Ne var ki teyemmüm ile namaz
kıldıktan sonra su bulur veya namazı bitirdikten sonra mevcut suyu kullanmaya
güç getirebilirse, bu durumda kıldığı namazı iade etmesine gerek yoktur;
isterse abdest alıp namaz kılacak kadar vakit kalmış olsun. Sadece teyemmümü
bozulmuş sayılır.
Nitekim yapılan sahih
rivayete göre : Ashabdan iki kişi yolculuk halinde bulundukları bir sırada
namaz vakti girmiş, yanlarında abdest alacak su bulunmadığından teyemmüm edip
namaz kıldıktan sonra suya raslamışlardır. Onlardan biri abdest alıp kıldığı
namazı iade etmiş, diğeri ise buna lüzum görmemişti. Yolculuklarından
dönüşlerinde Resülüllah (A.S.) Efendimize gelerek durumu anlattıklarında, Efendimiz
namazı iade etmiyene : «Sünnete uygun hareket etmişsin, (teyemmümle) kıldığın
namaz sana yeter» buyurdu ve namazı iade edene de : «Sana da iki kez sevap
vardır» diyerek onun hareketini tasvip etti.[38]
Teyemmümlü başladığı
namazı henüz bitirmeden su görür veya kullanamadığı suyu bu kez kullanmaya güç
getirebilirse, teyemmümü bozulur, bu nedenle su ile abdest alıp yeniden namaza
başlaması gerekir.
a) Cünüp
kimse mevcut su ile gusleder, fakat bedeninde bir miktar yıkanmadık yer
kalırsa, guslü yerine gelmiş sayılmadığından teyemmüm etmesi gerekir. Ancak
bu-arada suya raslarsa kuru kalan yeri yıkamakla guslünü tamamlamış olur.
Cünüp kimse bedeninde bir
miktar kuru yer kaldığı için teyemmüm ettikten sonra abdesti bozulur ve
abdestsizliğini gidermek için de su bulamadığından teyemmüm eder ve az sonra
suya raslarsa, bakılır : Rasladığı su hem cünüplüğünü daha önce giderirken kuru
kalan yere ve bir de namaz için abdest almaya yetecekse, her ikisi için
kullanır. Sadece abdest almaya yetecek kadarsa, abdest alır, cünüplükten dolayı
yaptığı teyemmüm geçerli kalır. Yalnız kuru kalan yere yetecek kadarsa, suyu
orayı yıkamak için kullanır, abdest yerine aldığı teyemmüm geçerli kalır.
Hangisine yeteceğini kesin olarak bilmiyorsa, kuru kalan yeri yıkamak için kullanır,
ama İmam Muhammed'e göre abdest için aldığı teyemmümü iade eder. İmam Ebû Yusuf
a göre iade etmez. Hangisine yeteceği belli olmayan suyu abdest alarak
kullanırsa bu caizdir ve imamların ittifakıyla cünüp-lük için teyemmüm eder.
Rasladığı su ne kuru kalan
yere, ne de abdest almaya yetmiyecekse ,o takdirde hem cünüplük için, hem de
abdest için aldığı teyemmümlerin ikisi de geçerli kalır.[39]
Bedeninde az kuru yer
kalan cünüp henüz teyemmüm etmeden abdesti bozulursa, her ikisi için niyet edip
bir kez teyemmümde bulunması kâfidir. Ne var ki bu teyemmümden sonra birisine
yetecek kadar su bulursa, kuru kalan yeri yıkar ve abdestsizlik için aldığı
teyemmümü iade eder. Tabii bu ictihad İmanı Muhammed'e aittir. Ama bulduğu su
ikisinden birisine belirlenir, yani hangisine yeteceği kesin olarak blinirse,
onun için kullanılır ve diğeriyle ilgili teyemmüm geçerli kalır.[40]
Elbisesinde necaset
bulunan ve ayni zamanda kendisi de abdest-siz olan yolcu, beraberinde taşıdığı
su bu ikisinden (necaseti yıkama ve abdest alma) birine yetecek olursa,
necaseti yıkar ve abdestsizliğini kaldırmak için teyemmüm eder. Bunun aksine
önce teyemmüm eder, sonra mevcut su üe necaseti yıkarsa, teyemmümü iade etmesi
gerekir. Çünkü su ile abdest almaya gücü yettiği bir halde teyemmüm etmiştir.
Ama suyu necaseti gidermede kullandıktan sonra artık böyle bir güç ve imkânı
kalmamıştır.
Bununla beraber sözü
edilen yolcu mevcut su ile abdest alır ve üzerindeki necis elbiseyle namaz
kılarsa caizdir, ancak uygun olanı terketmiş sayılır.[41]
Abdest almaya engel
olan hastalık kalkınca teyemmüm bozulur. Artık vakit içinde ise su ile abdest
alıp öylece namazını kılması gerekir.
Yolculuk halinde bulunan
kimse su kılamadığından dolayı teyemmüm eder ve hemen sonra teyemmümü mubah
kılacak bir hastalığa yakalanır ve bu arada yolculuğu sona ererse, yolculuk
esnasında su bulamadığından aldığı teyemmümle namaz kılması caiz olmaz. Çünkü
teyemmüm için açık bulunan ruhsatın sebepleri farklıdır. Bu nedenle yolculuk
halinde su bulamadığından dolayı teyemmüm etmesi artık hükümsüz kalır.
Hastalıktan dolayı yeniden teyemmüm etmesi vâcib olur.[42]
b) Yolculuk
halinde su bulamadığından dolayı teyemmüm eden ve bir ara binitinin üzerinde
makadi semere iyice oturmuşken uyuk-lar veya uyur da tam bu.sırada suyun
yanından geçip gider ve bir müddet sonra uyandığında bunun farkına vanrsa,
müctehid imamlarımızın ittifakıyla teyemmümü bozulmaz. Bunun gibi, uyanık bir
halde suyun yanından geçer, fakat düşman ya da canavar korkusuyla inip abdest
alamazsa, yine teyemmümü bozulmuş sayılmaz.
Müteyemmim kimse kuyu
başına gelir, faka su çıkaracak bir alet ve imkân bulamazsa, o takdirde
teyemmümü bozulmaz.[43]
c) Bu
konudaki genel kaide şudur :
Varlığı teyemmüme
engel olan her şey, teyemmümü bozucudur. Varlığı engel olmayan ise bozucu değildir.[44]
Teyemmümlü bulunduğu
halde suyun yanından geçerken teyem-nıümlü olduğunu unutur ve abdest almadan
oradan uzaklaşırsa, teyemmümü bozulur. Suya dönmek mümkünse döner, değilse
namaz için yeniden teyemmüm eder.
Teyemmümîü bulunan
birkaç kişiye, bir adam yalnız birisine yetecek kadar su verir ve hanginiz arzu
ederse bununla abdest alsın derse, hepsinin de teyemmümü bozulmuş olur. Ama bu
su hepinizin olsun diyerek uzatır, onlar da hep birlikte el uzatıp alırlarsa,
hiç birinin teyemmümü bozulmaz.
Ancak o birkaç kişi
suyu aldıktan sonra aralarından birine abdest alması için müsaade ederlerse,
durum ne olur? İmam Ebû Yusuf ile îmam Muhammed'e göre sadece o bir adamın
teyemmümü bozulur. İmam Ebû Hanîfe'nin kıyasına göre, bozulmaz. îcma'a göre,
sahih olanı, teyemmümün bozulduğu görüştür..[45]
d) Susuz bir
arazide yol kenarına içmek için konulan su :
Yolcu böyle bir suya
uğradığında teyemmümü bozulmaz. Çünkü su sadece içmek için konulmuştur, başka
yolcuların da onda hakkı vardır. Ancak su bol miktarda olup hem içmek, hem
abdest almak için konulduğu kanaatini doğurursa, o takdirde teyemmümü bozulur
ve abdest alması uygun olur.[46]
Yolculuk halinde iken
su bulamadığından teyemmüm eden ve sonra abdest azasını birer defa yıkayacak
kadar suya raslayan kimsenin -muhtar olan kavle göre- teyemmümü bozulur.[47]
Teyemmüm ettikten sonra
dinden çıkmak, teyemmümü hükümsüz kılmaz. Bir müddet sonra abdesti bozulmadan
yeniden İslâm'a girerse, o teyemmümle namaz kılması caizdir. Bu ictihad, Hanefî
imamlarına aittir.[48]
Teyemmümün
sünnetlerini genellikle yedi madde halinde özetlemişlerdir :
1. Elleri
temiz toprak üzerine koyduktan sonra
ileriye doğru itmek,
2. Ayni
durumda elleri geriye doğru çekmek,
3. Elleri
toprak üzerinden kaldırınca hafif silkmek,
4. Parmakları
açık bir biçimde utmak,
5. Başlarken
Besmele getirmek,
6.
Belirlenen şekilde tertibe uymak,
7. Bütün
bunları fazla bir ara vermeden ardarda yapmak.[49]
Kollar abdestte olduğu
gibi dirsek yukarısına doğru sıvanır. Besmele çekilerek iki elin iç kısmı
tertemiz toprağa veya toprak cinsi bir şeye vurulurken niyet getirilir. Eller
Önce ileriye, sonra geriye doğru götürülüp getirilir, sonra kaldırılıp
silktikten sonra yüzün her tarafını kapsayacak biçimde meshedilir. İkinci defa
ellerin iç kısmı yine toprağa vurulup belirtilen şekilde ileri geri götürülüp
getirilir ve kaldırılıp silkildikten sonra sol el ile sağ el dirsekleriyle
birlikte her tarafını kapsayacak biçimde meshedilir. Ancak eller meshedilir-ken
parmak başlarının dış kısmından başlanarak dirseklere doğru dört parmağın iç
kısmı sürülür. Dirseklerden aşağı doğru inerken elin aya kısmı sürülerek her
taraf meshedilmiş olur. Baş parmakların iç kısmıyla her elin baş parmağının
dış kısmı meshedilir. Sürülürken bilhassa bu hususa dikkat edilmelidir.[50]
Hanefî İmamlarına göre
caizdir. Şafiî İmamlarına göre caiz değildir.
Yine Hanefîlere göre
farz ve nafile olarak dilediği kadar kılabilir. Şafiîlere göre sadece bir farz
kılabilir. Nafile konusunda ise dilediği kadar kılabilir.[51]
Su bulabileceğini
sanan kimsenin teyemmümü vaktin sonuna doğru geciktirmesi müstehabdır. Tabii
umduğu su ile en çok bir mil uzaklıkta bulunuyorsa geciktirmenin müstehab
olduğu kabul edilmiştir. Bir milden fazla mesafede olduğunu sanıyor ya da
tahmin ediyorsa, o takdirde geciktirmek müstehab değildir.
Bu konuda daha sahih
olan kaide şudur : Vaktin müstehab sayılan sonuna doğru geciktirmek uygundur. [52]Daha
sonraya yani son cevaz vaktine geciktirmenin uygun olduğunu söyliyenler varsa
da sahih olan müstehab vakte geciktirilmesidir. Bu hususta fazla bilgi için
Bedayi'a müracaat edilmesi tavsiye olunur.
Bir cünüp, bir
ayhalinden temizlenen kadın ve bir de ölü bir arada bulunuyor. Mevcut su
bunlardan ancak birine yetecek kadardır. Bu durumda ne yapmak gerekir? Bakılır
: Eğer su bunlardan birine aitse, onun için kullanılır, diğerleri ise teyemmüm eder.
Yok eğer sadece her üçü için de mubah bir su ise, cünüb kimseye öncelik
tanınır, diğerleri teyemmüm eder ve ettirilir. En sahih görüş ve ictihad budur,[53]
Aybaşı halinden
temizlenmiş kadın yerine abdestsiz bir kimse bulunsa, yine de su cünüp olana
verilir. Su baba ile oğul arasında ortaklaşa bir anlam taşıyorsa, babaya
verilmesi uygun olur.[54]
Cünüp kimse ile
birlikte sadece abdest almaya yetecek kadar su bulunursa, teyemmüm eder, o su
ile abdest alması vâcib değildir. Ancak cenabetlikle birlikte abdestsizlik hali
de varsa o takdirde o su ile abdest almaş: gerekir.
Yine cünüp kimsenin
yanında bedenin bir bölümünü yıkayacak kadar su bulunursa, o suyu kullanmasına
gerek yoktur, teyemmümle yetinir.[55]
Yolcu eşyası arasında
suyun var olduğunu bilmez veya unutur da teyemmüm ederek namaz kılarsa, İmam
Ebû Harâfe ile îmam Muhammed'e göre kâfi gelir. Sonra suyu hatırladığında veya
eşyası arasında rasladığında kıldığı namazı iade etmesi gerekmez. îmam Ebû
Yusuf bu görüşte değildir. Ona göre yolcunun haberi olmadan eşyası arasına su
bırakılmışsa teyemmümle kıldığı namazı iade etmez. Haberi varken unutmuşsa, o
takdirde iade eder[56].
Unutulan suyu vakit
içinde ya da vakit çıktıktan sonra hatırlamak arasında bir fark yoktur.
îmameyn'e göre her iki durumda da teyemmümle kıldığı namaz kâfidir.[57]
Kuyu başında çadır
kurup kuyudan, nehir veya akar
kenarında konaklayıp nehir ve akardan haberi olmayan kimse bu durumda teyemmüm
edip namaz kılacak olursa, yukarıda belirtildiği gibi, iki imâma göre kıldığı
namaz kâfi gelir. Ebû Yusuf a göre iadesi gerekir.[58]
Beraberinde, diğer bir
deyimle yükünün arasında taşıdığı suyun bittiğini sanan veya bitip bitmediğinde
şüpheye düşen kimse bu durumda teyemmüm edip namaz kılarsa ne lâzım gelir?
Namaz kıldık tan sonra suyun var olduğunu tesbit ederse, kıldığı namazı iade etmesi
gerekir. Bu hususta icmâ' vardır.[59]
Su binek hayvanın
semer ya da palanına asılı bulunursa, bakılır : Teyemmüm edip namaz kılan
binek sahibi, binik vaziyette ise, su da semerin gerisinde bulunuyorsa, suyun
mevcudiyetinden de haberi yoksa, o takdirde teyemmümle kıldığı namaz caizdir.
Bunun aksine su semerin ön kısmına asılı bulunuyor, o da yine binik vaziyette
ise, bu takdirde kıldığı namazı iade etmesi gerekir. Hayvanı arkadan sürüp
götürüyor ve su da semerin ön kısmına asılı bulunuyorsa, teyemmümle kıldığı
namaz caizdir. Ama su semerin arka kısmına asılı bulunuyorsa, bu durumda suyu
görme imkânı yeterince bulunduğundan, teyemmümle kıldığı namazı iade etmesi
gerekir.[60]
Ne abdest almaya, ne
de teyemmüm etmeye güç getiremiyen ve bu durumda kendisine abdest aldıracak
veya teyemmüm ettirecek bir kimse de bulamıyan kimse namaz kılabilir mi?
îmam Ebû Hanîfe ile
îmam Muhammed'e göre namaz kılmaz. İmam Ebû Yusuf a göre, böyle de olsa, namazı
terketmesi doğru değildir, îmam Muhammed bin Fazl (R.A.) diyor ki : «îmam
Kerhî'ye ait Camiussağîr'de bu ibareyi gördüm : İki eli ve iki ayağı kesik olan
kimsenin yüzünde de bir yara bulunursa, o takdirde abdestsiz ve teyemmümsüz
namaz kılar ve sonra da bunu iade etmez.» En sahih olan da budur.[61]
îmanı Ebû Hanîfe'ye
göre namaz kılmaz. îmam Muhammed de görüştedir. Ancak bu durumda bulunan
tutuklu duvar veya taanı bir cisimle yontmak ya da kazmak imkânına sahipse, o
takdir-pe teyemmüm edip namaz kılması gerekir.[62]
Abdest aldığı takdirde
suyun te'siriyle idrarını tutamıyan, bunun aksine teyemmüm ettiğinde idrarını
tutabilen kimseye, teyemmüm edip namaz kılmak caizdir.[63]
Sahrada ağzı
lehimlenmiş bir kapta beraberinde zemzem suyu taşıyan kimsenin bu durumda
teyemmüm etmesi caiz değildir. Susuz kalma tehlikesi yoksa lehimi söküp abdest
alır. [64]
Cenaze hazır olur,
kendisi de onun velisi değilse, namaz kılınmak üzere ise, bu arada abdest alıp
yetişme imkânı yoksa, o takdirde teyemmüm edip imama ulaşması caizdir. Sahih
olan ictihad ve görüş budur. Ama kendisi ölünün velisi olarak bulunuyorsa, o
takdirde teyemmüm etmesi caiz değildir. Çünkü herkesten evvel cenaze namazını
kıldırmaya veya başkasına müsaade edip kıldırtmaya kendisi yetkilidir. O
takdirde acele etmesinin bir anlamı yoktur. [65]O
halde velinin namaz kıldırmaya izin verdiği kimsenin de bu konuda acele edip
teyemmümle namaz kıldırmasına gerek yoktur. Kıldıracak olsa caiz olmaz.
Ancak ölünün velisi,
kendisinden daha önde gelen bir zat bulunursa, o takdirde namazı kaçırmamak
için teyemmüm etmesi caizdir. Bu meselede görüş birliği vardır. Başkasına-
izin verdiğinde de namazı kaçırma tehlikesi varsa, velinin bu .durumda teyemmüm
etmesine cevaz verilmiştir.[66]
Birinci cenaze
namazını teyemmümle kıldıktan sonra ikinci bir cenaze hazır olursa, bakılır :
İkisi arasında gidip abdest alacak kadar bir zaman varsa, artık o teyemmümle
ikinci cenaze namazını kılmak caiz olmaz. Eöyle bir vakit yoksa caiz kabul
edilmiştir. Fetva buna göredir.[67]
İmamın vaktin çıkma
tehlikesi yoksa, acele edip teyemmümle namaz kıldırması caiz değildir. Cemaat
ise, namazı kaçırma tehlikesi yoksa, teyemmüm etmez. Böyle bir tehlike varsa
teyemmüm etmesi caiz olur.[68]
Bayram namazına
teyemmüm edip başladıktan sonra abdesti bozulan kimsenin yine teyemmüm ederek
namazını tamamlaması gerekir. Bu konuda farklı ietihadda bulunan olmamıştır.
Bunun gibi abdest alıp başladıktan sonra abdesti bozulursa, yeniden abdest
alıncaya kadar vaktin çıkmasından endişe ederse, teyemmüm eder. Vaktin çıkma
endişesi yoksa, imam namazı bitirmeden ona yetişeceğini ümit ederse, teyemmüm
etmesi caiz değildir. Bu konuda ic-mâ' vaki olmuştur. Abdest alıncaya kadar
imama yetişemeyeceğini kestirirse, Ebû Hanîfeye göre teyemmüm edip namazın
kalan kısmım tamamlar. İmameyn bu hususta farklı ietihadda bulunmuştur.[69]
Kaçırıldığı takdirde
kaza edilmiyen ve başka bir namazı da yerine koyma imkânı olmayan her namaz
için eyemmüm etmek caizdir. Örneğin, cenaze namazı kaçırıldığı takdirde ne kaza
edilir, ne de başka bir namaz onun yerine geçirilir, o takdirde bu namaza yetişmek
için teyemmüm caizdir. Bayram namazları da böyle. Cuma namazı ise, kaçırıldığı
takdirde yerine öğle namazı kılınacağından teyemmümle kılınması caiz değildir.[70]
Aynı yerden iki kişi
teyemmüm ederse, yani temiz olduğu kabul edilen bir topraktan iki kişi teyemmüm
ederse, caiz olur mu? Başta El-Muhit olmak üzere kaynak eserlerimizin çoğu
bunda bir sakınca olmadığını belirtmişlerdir ki, sahih görüş te budur. [71]
Evinde tertemiz bir
toprak bulunduruyor ve su île abdesi alamadığından her abdesti bozulduğunda bu
toprakla teyemmüm etmesinle bir sakınca yoktur. Fukaha buna cevaz ermiştir.[72]
Cünüp kimse de cenaze
ve bayram namazlarını kaçırmamak için eyemmüm edebilir. Bu konuda cevaz
verilmiştir.
Abdest üstüne abdest,
nûr üstüne nur sayılmışsa da, teyemmüm üstüne teyemmüm böyle sayılmamıştır.
Çünkü birincisi Resûlüllah (AS.) Efecelimizin Sünnetiyle sabit olmuş ve bu
nedenle de kurbet [73]sayılmıştır,
İkincisi hakkında yani teyemmüm üstüne teyemmümün Sünnet olduğu sabit olmamış,
bu yüzden kurbiyyet de sayılmamıştır
"Yolculuk halinde
bulunan adem, su bulamıyacağım bildiği halde karısıyla cinsel yaklaşmada
bulunabilir mi? Cenabetliği su bulunmadığı takdirde teyemmümle kaldırmak caiz
olduğundan, sözü edi-ılen kimsenin cinsel yaklaşmada bulunmasında bir sakınca
görülmemiştir.[74]
Teyemmüm edip najnaz
kılarken gayr-i müslimlerden biri : «Şu suyu al..» derse, namazı kesmez. Çünkü
onların bazen Müslümanlarla alay ettiği vakidir. Bu nedenle onun sözünde şüphe
vardır. Şüphe ile amel edilmez bu konuda. Ancak namazı tamamladıktan sonra
ondan su ister, verirse namazı iade eder; vermezse, namazı tamamdır.[75]
[1] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/63.
[2] Nisa sûresi âyet : 43.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 1/63-64.
[3] Ahmed bin Hanbel : Ebû Umame
(R.A.)'den.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 1/64.
[4] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/64.
[5] Buharî - Müslim : Câbir
(RA)'den..
[6] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/64-65.
[7] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/65-66.
[8] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/66.
[9] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/66-67.
[10] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/67-68.
[11] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/68.
[12] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/68-69.
[13] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/69.
[14] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/69-70.
[15] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/70-71.
[16] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/71.
[17] Buhari - Müslim : Imrân b.
Husayn'den.
[18] Ebû Davud - îbn Mâce - Dare
- Kutni : Cabir (RJV.)'den.
[19] Ahmed bin Hanbel - Ebû Dâvud
- Hâkim - Dare - Kutni - İbn Hibban : Amir bin Âs (R.A.)'den. Resûlüllah/m bu
meseleyi dinleyip susması, onu ikrar anlatmadır. İkrarı ise bâtıla karşı
değil, haktan yanadır.
[20] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/71-73.
[21] Geniş.bilgi için bak :
Siracü'l-Vehhac'a.. Ve Fetâvâ-yi Hindiyye'ye.
[22] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/73-74.
[23] Fethulkadîr, Bedayi ve
Fetâvâ.-yi Hindiyye.
[24] Münyetü'l-Musalli Şerhi -
ibrahim Halebi ve Fetâvâ-yi Hindiyye.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 1/74.
[25] Hulasa, el-Muhit, Fetâvâ-yi
Hindiyye ve Bahrirâik kitaplarına bak.
[26] El-Kifâye - Fetvâ-yi
Hindiyye.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 1/75.
[27] Fetâvâ-yi Kadıhan, Bahrirâik
ve Fetâvâ-yi Hindiyye.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 1/75.
[28] Fetâvâ-yi Kadıhan -
Fetâvâ-yi Hindiyye.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 1/76.
[29] Fetâvâ-yi Kadıhan -
Fetâvâ-yi Hindiyye.
[30] El-Muhit - Serahsi ve
Fetvâ-yi Hindiyye.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 1/76.
[31] Bahririâk - îbn Nüceym.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 1/76-77.
[32] El-Kâfi - Fetâvâ-yi Hindiyye
– Siracülvehhac.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 1/77.
[33] Siracülvehhac - Fetâvâ-yi
Hindiyye.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 1/77.
[34] Muhit - Serahsi - Fetâvâ-yi
Hindiyye.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 1/77-78.
[35] El-Kâfi - Şerh-i Ziyadat -
Fetâvâ-yi Hindiyye.
[36] Bedayt' - Fetâvâ-yi Kadıhan
- Fetâvâ-yi Hindiyye.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 1/78.
[37] El-Muhit - Serahsi -
Fetâvâ-yi Hindiyye.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 1/78.
[38] Ebû Dâvud - Nesâi : Ebû Said
El-Hudriy'den.
[39] Fetâ-vâ-yi Hindiyye :
Nevakız-ı Teyemmüm.
[40] El-Kâfi - Şerhülvikaye -
Fetâvâ-yi Hindiyye..
[41] Fetâvâ-yi Kadıhan -
Fetâva-yi Hindiyye.
[42] Fetâvâ-yi Hindiyye - Fusûl-i
İmadiyye Fi Ahkâmı11-Merzâ. Fi Kitabi't-Tahare..
[43] Siracülvehhac - Ez-Zahidi -
Bedayi' - Fetâvâ-yi Hindiyye.
[44] Geniş bil için bak :
Bedayiu's-Sanayi'a.
[45] El-Kâfi - Siracülvehhac -
Fetâvâ-yi Hindiyye.
[46] Fetâvâ-yi Kadıhan -
Fet&vâ-yi Hindiyye.
[47] El-Hulâsa - Fetâvâ-yi
Hindiyye..
[48] Fetâvâ-yi Kadıhan -
Fetâvâ-yi Hindiyye.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 1/79-82.
[49] Bahrirâik - Nehrifâik -
Fetâvâ-yi Hindiyye.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 1/82.
[50] El-Muhit - Serahsi - Bedayi'
- Fetâvâ-yi Hindiyye.. - Hidâye Tebyin - İhtiyar Şerh-i Muhtar.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 1/82-83.
[51] Fetâvâ-yi Hindiyye - ihtiyar
Şerh-i Muhtar - Siracülvehhac Şerh-i Minhac.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 1/83.
[52] Mi'racü'l-Dirâye -
Siracülvehhac - Fetâvâ-yi Hindiyya..
[53] Fetâvâ-yi Kadıhan - Fetâvâ-yi
Hindiyye - Bedayi'.
[54] El-Hulasa - Fetâvâ-yi
Kadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye.
[55] Şerh'i Vikaye - Fetâvâ-yi
Hindiyye.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 1/83-84.
[56] El-Muhit - Serahsi -
Fetâvâ-yi Hindiyye - Mecnıeulenhûr.
[57] Hidâye.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 1/84.
[58] El-Muhit - Serahsî -
Fetâvâ-yi Hindiyye.
[59] Siracülvehhac - Fetâvâ-yi
Hindiyye.
[60] El-Muhit - Fetâvâ-yi
Hindiyye.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 1/84-85.
[61] Zuheyriyye - Fetâvâ-yi
Hindiyye.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 1/85.
[62] Fetâvâ-yi Kadıhan -
Fetâvâ-yi Hindiyye - El-Hulasa.
[63] Siracülvehhac - Fetâvâ-yi
Hindiyye.
[64] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/86.
[65] Hidâye - Fetâvâ-yi Hindiyye.
[66] Bahr-i Râik - Fetâ\â-yi
Hindiyye.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 1/86.
[67] El-Mudmerat - Fetâvâ-yi
Hindiyye.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 1/86-87.
[68] Bahr-i Râik - İbn Nüceym -
Fetâvâ-yi Hindiyye..
[69] Nihâye - Fetâvâ-yi Hindiyye.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 1/87.
[70] Cevher-i Neyyire - Fetâvâ-yi
Hindiyye.
[71] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/87.
[72] Tatarhaniyye - Fetâvâ-yi
Hindiyye.
[73] Kurbet : Allah'a yakınlık.
[74] El-Hulasa - Fetâvâ-yi
Hindiyye.
[75] Fetâvâ-yi Kadıhan -
Fetâvâ-yi Hindiyye.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 1/88.