Adet Görme - Loğusalık Ve İstihaza İle İlgili Şer'i
Hükümler :
B) Ayhali Ya Da Loğusa Kadının Kur'ân Öğretmesi :
D) Üzerinde Âyet Yazılı Bulunan Levha Ve Benzeri
Şeyler :
— Cinsel Yaklaşmada Bulunabilir Mi?
— Kadın, Günlerinde Şüpheye Düşerse :
Yukarıda da belirttiğimiz
gibi, âdet görme süresinin en çoğu on , loğusalık süresinin en çoğu kırk
gündür. Her iki durumda da en çok süre geçtiği halde kan kesilmezse ne gibi
şer'İ hüküm gerekir? Ayrıca iki kan arasındaki temizlik süresinin en azı on
beş gündür, bu süre içinde kan kesümeyip devam ederse kadın ne yapmalıdır?
a) Kadın
daha ilk olarak adet görüyor veya ilk doğumunu yapıyorsa, o takdirde birinci
durumda on günü, ikinci durumda kırk günü aşan kan istihaza kam sayılır.
Kadının bir doktora baş vurması tavsiye edilir. Birkaç yıldır âdet görüyor veya
birkaç doğum yapmışsa, belirlenen süresini aşan kan istihaza kam sayılır.
Bunun gibi âdet görme
süresinin en azı oîan üç gün üç geceden daha az bir süre gelen kan da adet
görme kanı değil, istihaza kanıdır,
b) Adetten
kesilmenin tavanı olan 55 yaştan sonra ve tabanı olan sekiz ya da dokuz
yaşından önce gelen kan ile doğum yapmadan yani henüz çocuk rahimden çıkmadan
gelen kanı istihaza saymışlardır.[1]
Bu üç halde de kan
görülmedikçe herhangi bir hüküm sübut bulmaz. Hanefi mezhebinin zahiri görüşü
budur. Fıkıhta söz sahibi ilim adamlarının hemen hepsi bunu benimsemiştir ve
fetva buna göre verilmiştir.[2]
Âdet görme ve
loğusalıkla ilgili hükümlerin birleştiği yerler sekizdir :
1. Namaz
ikisinden de düşer ve kazası gerekmez.
2. İkisine
de oruç tutmak haramdır, temizlendikten sonra kaza etmeleri gerekir.
3. Cami' ve
mescidlere girmeleri haramdır.
4. Kâ'be-i
Muazzamayı tavaf etmeleri haramdır.
5. Kur'ân
okumaları da haramdır.
6. Kür'ân'a
(Mushafa) el sürmeleri de haramdır.
7. Cinsel
yaklaşmada bulunmaları yasaktır, haramdır.
8. Kan
kesildiğinde gusletmeleri vâcibdir. Açıklaması :
Kadın kan gördüğünde
namazı terkeder. Fetva buna göredir.
Sahih olan görüşte
budur.[3]
Namaz vakti -cinde
henâz namazı kılmadan kadm âdet görür veya doğum yaparsa, o vaktin farzı düşer;
ister namaz kılacak kadar bir süre kalsın ister kalmasın farketmez.[4]
Vaktin sonuna doğru
tekbir getirip namaza başlayan kadın bu durumda kan. görürse, namazı bırakır ve
onu kaza etmesi gerekmez. Ama başladığı namaz nafile ise, o takdirde ileride
onu kaza etmesi vâcib olur. Çünkü şeriat vakit namazlarını ondan kaldırmış;
nafileyi değil. Bu nedenle vakit farzını kılarken kan görürse, o namazı kaza
etmesi gerekmiyor, ama nafile kılarken kan görürse, onu ileride kaza, etmesi
gerekiyor.[5]
— Âdet gören kadın
evinde nasıl davranmalı?
Anne her zaman
çocuklarına örnek sayılır. Günlük yaşayışında çocuklarına en güzel söz ve
davranışlarıyla örnek olması, onun en çok dikkat edeceği hususlardan biridir.
Bu bakımdan İslâm Şeriatı kadın âdet görmeye başladığında, namaz vakitleri
girince abdest alıp evindeki namaz kıldığı yere oturarak teşbih ile meşgul
olmasını müstehab kılmıştır. Bu demek değildir ki bir vaktin tamamını teşbihle
geçirecek; ama bir namaz kılnacak kadar bir zaman böyle yapması tavsiye edilmiş
ve müstehab sayılmıştır.[6]
Âdet görme halindeki
kadın secde âyetini işitirse tilâvet secdesinde bulunması gerekir mi? Fukahanm
tesbitine göre, kendisine tilâvet secdesi gerekmez, temizlendikten sonra da
kaza etmesi vâcib değildir.[7]
İkinci maddede, oruç
tutmaları haram olur, ama temizlendikten sonra kazası gerekir, demiştik.
Yukarıda namazla ilgili birinci bölümde olduğu gibi, nafile oruca başlar da
henüz iftar etmeden âdet görür veya loğusa olursa, orucu bozulur,
temizlendikten sonra, kaza etmesi gerekir. Çünkü Şeriat, farz namaz her gün beş
vakit kılındığından her günün namazı o günde kılınmalı açısından hareketle
âdet gören ya da loğusa olan kadının üzerinden bu ibâdeti temizleninceye kadar
kaldırıyor ve kaza ile yükümlü tutmuyor. Ama oruç sadece yılda bir ay farz
olduğundan, her güne ait bir oruç farizası bulunmadığından onun kazasını
emrediyor. Bunun gibi nafile oruca başlayıp iftar etmeden kan gördüğünde onu
da temizledikten sonra kaza etmesini vâcib kılıyor.
Üçüncü maddede cami'
ve mescidlere girmesi haramdır, demiştik; bu tahrim sadece âdet gören ve
loğusa olan kadına has değil, cünübün de girmesi haramdır. İster oturmak için,
ister bir kapısından girip diğer kapısından çıkmak için olsun farketmez. [8]Ancak
yol mescidin içinden geçiyorsa, o takdirde cünübün geçmesine cevaz
verilmiştir.
Cami'den başka yerde
bulunmazsa, o takdirde su almak için âdet görme halindeki kadının veya
loğusanın ya da cünübün câmi'a girmesine de cevaz verilmiştir.
Bunun gibi cünüp, âdet
gören kadm ya da loğusa canavar veya hırsızdan ve soyguncudan ya da şiddetli
soğuktan korkar, başka da sığınacak yer bulamazlarsa, o takdirde câmi'a girip
oturmaları caiz olur. Ancak mabede hürmeten teyemmüm etmeleri uygun bir davranış
olarak nitelendirilmiştir.[9]
— Bu konuda câmi'in
damına çıkılır mı?
Cünüp, aybaşı
halindeki ya da loğusa kadın camiin damına çıkıp oturabilirler mi? Fakihlerin
çoğuna göre, camilerin damı cami'lerin
içinin hükmünü taşır. Nasıl içine girmek haramsa, damına da çıkıp oturmak
öylece haramdır.[10]
Cenaze ya da bayram
namazı için tahsis edilen yerlerin hükmü nedir?
En sahih kavle göre,
bu yerler cami' hükmü taşımaz. Bu nedenle cünübün, ayhali ya da loğusa kadının
bu yerlere girmesi haram değildir.[11]
Âdet gören kadının
veya cünüp kimsenin kabirleri ziyaret etmesi caiz midir? Sahih tesbitlere
göre, bunların kabir ziyaretinde bulunması haram değildir. Bu konuda bir
sakınca görülmemiştir. [12]Çünkü
kabirler ibret alınacak yerlerdir, ibâdet yeri değildir.
Dördüncü maddede
bunların tavafta bulunması haramdır, demiştik; çünkü Kâ'be-i Muazzamayı tavaf
etmek, namaz gibi bir ibâdettir. Ancak belirtilen hallerden temizlenip
abdestli kişiler bu ibâdeti yerine getirebilir. Ayni zamanda Mescid-i Haram'a
o vaziyette girmeleri de haramdır. O halde cünüp, âdet gören ve loğusa ne Mescid-i
Haram'a girebilir, ne de tavaf yapabilirler. Mescid'in dışında durup tavaf
yapsalar hüküm yine böyledir. Ancak ne var ki, tavaf Mescidin dışından
yapılmaz.[13]
— Cünübün, âdet gören
ya da loğusa olan kadının Kur'ân'dan bir şey okumaları haramdır, İster bir
âyet, ister daha az bir miktar olsun bu konuda farketmez. En sahih görüş budur.
Ancak bir âyetten az bir miktar ile sadece şükretmeyi veya bir işe başlamayı
ya da bir şey yemeği düşünmesi gibi hususlarda el-hamdu lıllah veya bismillah
demelerinde bir sakınca görülmemiştir.[14]
Bir de sık sık dil
üzerine gelen çok kısa bir âyeti telefuz etmelerinde bir sakınca
görülmemiştir; örneğin, sümme nazara, lem yeıid veya lem yûled gibi.[15]
Sözü edilen bu üç
kişinin Tevrat, İncil ya da Zebur okumaları caiz midir? Bu konuda farklı
görüşler olmakla beraber yetkili ilim adamlarımıza göre mekruhtur. Çünkü bu üç
Kitap her ne kadar bir takım değişikliklere uğratılmışsa da içinde Allah (C.C.)
Kelâmının izleri mevcuttur. Bu nedenle cünübün, ayhali ve loğusa kadının Semavî
Kitapları okuması hürmetsizlik sayılmıştır.
Fukahanm bu tesbit ve
görüşü aslında İslâm'ın diğer semavî dinlere gösterdiği yakın ilgiyi yansıtmaktadır.
Ne yazık ki Yahudilerle Hıristiyan din adamları Kur'ân'a bu saygıyı hiçbir
zaman göstermemişlerdir. [16]
Kadın Kur'ân
öğreticiliği yaparken ayhali ya da loğusa olursa, okutmaya devam edebilir mi?
Kelimeleri birbirinden ayırarak tek tek teleffuz etmesi veya kelimeleri
heceliyerek okutmaya çalışmasında bir sakınca görülmemiştir.[17]
Mezhebin zahir
rivayetine göre kadının belirtilen durumlarda Kunut okuması mekruh
sayılmamıştır. Fetva buna göredir. [18]Bunun
gibi cünübün, ayhali ve loğusanın çeşitli dualar okuması, ezanı cevaplandırması
ve benzeri zikirlerde bulunması caizdir.[19]
Çünkü İslâm, inanmış
bir kişinin hiç bir zaman gönül gafleti içinde kalmasına razı değildir. İnsan
kalbi her halü-kârda Allahını anmalı ve bu yoldan ruhuna gıda vermelidir.
Esasen buna her an ihtiyacı vardır. Zikirsiz, duasız bir kalb, sudan çıkmış
balığa benzer. [20]
Altıncı madde de
Mushafr el sürmelerinin haram olduğunu belirtmiştir. Bu sadece cünübe, ayhali
ve loğusa kadına değil, aynı zamanda abdestsize de haramdır. Ancak Mushafa
yapışık bulunmayan bir kılıf, kutu ve benzeri bir şey içinde dokunmaya cevaz
verilmiştir. Çünkü bunda zaruret vardır. Sahih olan görüş budur. Fetvada buna
göredir.[21]
Mushaf kenarında boş
kalan yazılmadık yerlere el sürmekde haram sayılmıştır. Çünkü o yerler de
Mushaftan bir parça hükmündedir.
Sözü edilen kişilerin
sadece elle dokunmaları değil, başka bir organlarıyla da (dudak, alın gibi)
dokunmaları haramdır. En sahih görüş ve tesbit budur.[22]
Ayrıca üzerlerindeki elbiseyle de dokunmalarına cevaz verilmemiştir.
Tefsir, Hadis ve Fıkıh
kitaplarına dokunmaları ise sadece mekruh sayılmıştır. Buradaki kerahatten
maksad, tenzihidir. Çünkü bunlara dokunmaya büyük ihtiyaç vardır. Bu nedenle
fukahadan bir kısmı kerahet bulunmadığını söylemiştir. îctihad ve görüşlere
hür-meten bu gibi kitaplara gömlek veya üstlük yeni, ya da benzeri bir şeyle
dokunmak daha uygun olur.[23]
Üzerinde tam bir âyet
yazılı bulunan levha, para, süs eşyası ve benzeri şeylere de sözü edilen
kişilerin ve bir de abdestsiz olanın el sürmesi caiz değildir. Yazılı bulunan
âyet Farsça da olsa hüküm yine böyledir. Hanefî imamlarının bu konuda ittifakı
vardır. Sahih olan da budur.[24]
Üzerinde Kur'ân'dan
başka Zikrullah yazılı bulunan eşyaya dokunmakta bir sakınca görülmemiştir.
Bunun gibi sözü edilen kişilerin el dokundurmadan Mushafa bakmalarında da bir
beis yoktur.[25]
Cünüb ile ayhali olan
kadına, bazı satırlarında Kur'ân âyeti konulacak kitap yazmaları mekruh
sayılmıştır. İsterse yazdıkları âyetleri teîeffuz etmesinler, yine de hüküm
aynıdır.
Kur'ân okumakta olan
çocukların abdestsiz Mushaf taşımaları caiz midir? Çocuklar hem sorumluluk
çağma gelmemişler, hem de sık sık abdest almaya zorlanmaları, okuma aşklarını
kaçırabilir. Bu nedenle abdestsiz dokunmalarına ve taşımalarına cevaz
verilmiştir. Sahih olan budur.[26]
Yedinci maddede cinsî
yaklaşmada bulunmaları haramdır, demiştik. O halde koca ayhalinde bulunan
karısını öpebilir, göbek ile diz arası dışında diğer yerlerine dokunabilir. Bu,
İmam Ebû Hanîfe ile İmam Ebû Yusuf'un kavlidir. Bu vaziyette cinsel yaklaşmada
bulunursa, büyük bir günah işlemiş olur. Allah'a tevbe edip istiğfarda
bulunması gerekir. Bununla beraber bir ya da yarım DÎNAR sadaka vermesi
müstehabdır.[27]
Sekizinci maddede,
ayhali ve loğusalık kanı kesilince kadının gusletmesi gerektiğini belirtmiştik.
Bu duruma göre : îlk
defa âdet gören kadın ile birkaç defa âdet gören kadının ayhalinin en çok
süresi olan on gün geçtikten sonra gusletmese bile kocasiyle cinsel yaklaşmada
bulunabilir. Ne var ki kadının bu durumda guslettikten sonra cinsel yaklaşamada
bulunması müstehabdır.[28]
Adet görme kanının on
günden önce kesilmesi halinde, kadın gusletmedikçe veya gusledecek ve îftitah
tekbiri getirecek kadar kalan namaz vakti geçmedikçe kendisiyle cinsel
yaklaşmada bulunmak caiz değildir. Çünkü vaktin sonunda gusledecek ve îftitah
tekbiri getirecek kadar bir zaman kalmadıkça temizlenen kadına namaz (yani o
vaktin namazı) vâcib olmaz.[29]
Adet görme süresi her
ay altı ya da yedi gün olarak belirlenen kadının bu defa âdeti beş günü sonunda
kesilmiş olursa, gusletse bile kendisiyle cinsel yaklaşmada bulunmak mekruhtur.
Ancak belirlenen süre geçtikten yani altı ya da yedi gün geçtikten sonra bu
kerahet kalkar. Ayni zamanda kanın kesilmesiyle belirli süre arasında namaz
kılması, oruç tutması ve tavaf yapmasını da ihtiyaten mekruh sayanlar olmuşsa
da Et-Tebyîn ve El-Mebsut'da bunun aksine kadının bu süre içinde namaz kılması
ve oruç tutması ihtiyate daha uygundur, denilmiştir. Sahih oian da budur.
Âdet görme kanı on
günden önce kesilir de kadın gusletmek için su bulamazsa, teyemmüm ederek namaz
kılar. İmam Ebû Hanîfe ile îmam Ebû Yusuf'a göre bu durumda kadın namaz
kılmadıkça kendisiyle cinsel yaklaşamada bulunmak helâl olmaz.
Bu konudaki genel
kaide şudur :
İlk ayhali gören on
günden az bir süre içinde temizlenir; belirlenmiş âdet süresi olan ise belirli
süresinden evvel temizlenirse, abdest ve gusletmeyi kerahet vaktine girmiyecek
şekilde vaktin sonuna geciktirir.[30]
Adet görme haline has olan
hükümler beştir :
1. îddet
(şer'i bekleme süresi) in sona ermesi,
2. Gebe
olmadığının anlaşılması,
3. Ergen
olduğuna hükmedilmesi,
4. Sünnet
talâkla bid'at talâk arasının ayrılması,
5. Keffaret
orucunun tutulmasında tetabû un (ara
vermeden tutma mecburiyetinin) kopmaması...
(Yani keffaret orucu utan kadın henüz bunu tamamlamadan ayhali olursa,
orucu kesmek zorunda kalır ne var ki bu zorunluk keffaret orucunun ardarda ara
verilmeden tutulmasını bozmuş ya da engellenmiş sayılmaz.) [31]
Bu genellikle ayhali
ve loğusalık sebeplerinin dışında başka bir sebepten dolayı gelen kandır. Kadın
bu durumda özürlü sayılır ve şer'î ahkâma göre özürlü kişilerin hükmüne tabi
tutulur. Devamlı yellenen ya da devamlı idrarı akan kimse gibi. Vakit girince
abdest alır, ikinci vakit girinceye kadar abdesti başka bir nedenle
bozulma-dıkça dilediği kadar namaz kılabilir. Bu kan onun oruç tutmasına, tavaf
etmesine engel değildir. Cinsel yaklaşamada bulunmasında da bir beis yoksa da
uzman bir doktora baş vurması ve ona göre hareket etmesi uygun olur.[32]
Âdet görmenin
intikali, yani bir önceki süreye uymaması, İmam Ebû Yusuf'a göre bir defayla
gerçekleşir. İmameyne göre iki defa ile gerçekleşir. Burada fetva Ebû Yusuf'un
kavline göredir.
Akıntı belirlenen
süreyle birlikte on günü aşarsa, o takdirde kadının asıl bilinen süresine
dönülür, geri kalan günlerdeki akıntı is-tihaza sayılır. Bunu bir misal ile
açıklıyalım : Kadın daha önceki aylarda altı gün kan gördüğü halde bu ay on iki
gün görmüş olursa, asıl belirlenmiş adeti altı gün olduğuna göre, bunun altı
günü ayhali, gerisi istihaza kanı sayılır. On günden aşağı bir süre devam etmiş
olsaydı, bununla kadının âdetinin değiştiğine hükmedüirdi.
Loğusa olan kadının
durumu da böyledir : Bir önceki doğumda kanı otuz günde kesildiği halde bu kez
50 günde ancak kesiliyorsa, bunun otuz günü loğusa kanı, geriye kalanı istihaza
kanı kabul edilir, ona göre şer'î ahkâm uygulanır. Bunun aksine kan otuz beş
gün devam ederse, bununla kadının loğusalık âdetinin değiştiğine hükmedilir ve
böylece loğusalık süresi 35 gün olarak kabul edilir.[33]
Belirli âdeti bulunan
kadının bu kez kanı devam eder de ayhali günlerinin sayısında, nerede ne zaman
ayhalinin başladığında şüpheye düşer ve ne zaman temizlendiğini ve bu
temizliğin ne kadar sürdüğünü kestiremezse şu yolda ihtiyatla amel eder :
a) Ayhali
olan kadının kaçındığı her şeyden kaçınır,
b) Her namaz
için gusleder,
c) Sadece
farz, vacib ve nıüekked sünnet namazları kılar, nafile namaz kılmaz,
d) Sadece
kıraatte farz olan, ya da vâcib kabul edilen miktarı okur, fazlasını okumaz.
e) Farz
namazların son iki rek'atinde okur. Sahih olan görüş ve tesbit budur.[34]
Temizlik süresiyle
ayhalinin başlaması arasında tereddüde düşer, kesin bir sonuca varamazsa, o
takdirde her namaz için vakit girince abdest alır, öylece kılar.
Temizlenmeyle
ayhalinden çıkma arasında tereddüd ederse her namaz vakti girince gusletmesi
istihsanen uygun olur. Necmuddin Nesefî
bu konuda diyor ki : «Sahih olan şudur ki, kadın bu durumda her namaz vakti
girince gusleder.» Nitekim EI-Muhit'te de bu husus açıklanmıştır. En sahih
olan da budur.[35]
Yine belirtilen
durumda tereddüd eden kadın Ramazan ayında bulunuyorsa iftar etmez, yani
orucunu tutar, ancak Ramazan ayı geçtikten sonra ayhâli günleri sayısınca orucu
kaza eder. Bu arada ayhalinin geceden başladığını biliyorsa, o takdirde yirmi
günün orucunu, gündüz başladığını biliyorsa yirmi iki günün orucunu ihtiyaten
kaza eder. Gece ya da gündüz başladığını bilmiyorsa, fukahanm çoğuna göre yirmi
günün orucunu kaza eder. Yalnız Fakih Ebû Cafer Hazretleri bu durumda da
kadının ihtiyaten yirmi iki günlük orucunu kaza etmesini önermiştir.[36]
Fatima binti Ebî
Hubeyş (R.A.) anlatıyor ; Resûlüllah (A.S.) Efendimiz bana şöyle buyurdu :
«Ayhali kanın siyaha
yakın (kadınlarca) bilinen bir renk ya da koku alırsa, namazı bırak. Bundan
başka bir renkte olursa, abdest al ve namazını kıl, çünkü o bir damar
çatlamasmdandır.»[37]
Yani ayhali kanı böyle
başlar, sonra rengi bulanık bir hal alır, daha sonra koyu sarı ve netice
sanmtıraklaşır ve temizlenmeye başlayınca kremi bir renge dönüşür. Nitekim
kadınlar bu durumu Hz. Âişe Validemizden sorduklarında, onlara : «Acele
etmeyin, dölyata-ğına koyduğunuz pamuk beyaz çıkmadıkça temizlenmiş sayılmazsınız.»
demiştir. [38]İctihâd bu rivayete
göredir.
«Bakire ya da dul
cariyenin ayhalinin en az süresi üç gün, en çok süresi on gündür.»[39]
[1] Hıdaye - Bedayi' - Fetâvi-yt
Hindlyye.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 1/111.
[2] El-Muhit – Serahsi.
[3] Ez-Zahira - Fethulkadir -
Fetvâ-yi Hindiyye.
[4] Ez-Zahira - Fethulkadir -
Fetvâ-yi Hindiyye.
[5] El-Hulasa - Fetavâ-yi
Hindiyye - ibn Abidin.
[6] Siraciyye - Fetâvâ-yi
Hindiyye.
[7] Tatarhaniyye - Eahriraik -
Fetâvâ-yi Hindiyye.
[8] Münyetul-Musalli - Fetâvâ-yi
Hindiyye.
[9] Tatarhaniyye - Fetâvâ-yi
Hindiyye.
[10] Cevhere-i Neyyire -
Fetâvâ-yi Hindiyye.
[11] Bahrirâik - İbn Nüceym -
Fetâvâ-yi Hindiyye.
[12] Siraciyye - Fetâvâ-yi
Hindiyye.
[13] Et-Tebyin – Zeylaî.
[14] Cevher-i Neyyire.
[15] El-Hulasa : Fetâvâ-yi
Hindiyye.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 1/111-115.
[16] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla
İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/115.
[17] El-Muhit - Serahsî -
Fetâvâ-yi Hindiyye.
[18] Et-Tebyin - Et-Tencis -
Fetâvâ-yi Hindiyye.
[19] Siraciyye - Fetâvâ-yi
Hindiyye.
[20] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/115.
[21] Hidâye - Cevhere-i Neyyire.
[22] Et-Tebyin - Ez-Zahitü -
Fetâvâ-yi Hindiyye.
[23] Bedayi' - Et-Tebyin - Bahr-i
Râik.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 1/115-116.
[24] Cevhere-i Neyyire -
El-Huîasa - Fetavâ-yi Hindiyye.
[25] Nihaye - Cevhere-i Neyyire.
[26] Siracülvehhac - Fetâvâ-yi
Hindiyye.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 1/116-117.
[27] El-Muhit - Serahsi DİNAR : 4
gr., 25 mg.dır.
[28] El-Muhit – Serahsi.
[29] Ez-Zahidî - Bedayi' -
Fetâvâ-yi Hindiyye.
[30] Fetâvâ-yi Hindiyye -
Ez-Zahidi.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 1/117-118.
[31] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/118.
[32] Hidâye - Fetâv-yi Hindiyye.
[33] El-Muhit -. Bedayi1 r
Fetâvâ-yi Hindiyye – Siracülvehhac.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 1/118-119.
[34] Bahrirâik - îbn Nüceym -
Fetâvâ-yi Hindiyye.
[35] Şerh-i Mebsut - Bahrirâik -
Fetâvâ-yi Hindiyye.
[36] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/119-120.
[37] Ebû Davud - Nesâi - İbn
Hibban - Dare-Kutni. Kavilerinin hepsi güvenilirdir.
[38] imam Mâlik - Muhammed bin
Hasen rivayet etmiştir. Buharı bunu ta'liken almıştır.
[39] Nesburraye ; Babul-hayş /
Zeylai.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 1/120.