DİBAĞAT VEYA BOĞAZLAMA İLE TEMİZLİK
Domuzdan başka diğer
bütün hayvanların .derisi, İslâm Şeriatının belirttiği biçimde boğazlanmakla
temi? sayılır. Derinin rutubeti iyice alındıktan sonra üzerinde hem oturulur,
hem namaz dalınabilir. Bilindiği üzere her hayvanın eti yenilmez. İslâm Dini
hangi hayvanların etinin yenilebileceğini hem genel Ölçüde, hem özel biçimde
açıklamıştır. O halde derisi temiz olan her hayvanın eti helâldir, diye bir
kaide yoktur. Yukarıda, da belirttiğimiz gibi, domuz bütünüyle murdar kabul
edildiğinden derisi de necis sayılmıştır. Dişer hayvanlar şer'î biçimde
boğazlandıkları takdirde çoğunun eti yenilmese bile derileri temizdir,
yararlanılabilir.
l — Ölü,
hayvanlara gelince, bunların da derisi dibağatle temizlenir. Ancak domuz
derisi müstesna. Şafi'lere göre köpek derisi de domuz derisi gibidir.
Dibağat çeşitti
kimyevi maddelerle yapılabileceği gibi kireç, arsenik ve alçı, güneş, toprak
ve rüzgarla da yapılabilir. Yani ıfböfcün bu durumlarda derinin rutubeti
giderilmiş, bozulma tehlikesi kalmamışsa, o takdirde ölmüş hayvanın olsa, ya
da üzerinde daha önce kan hayvan pisliği gibi necasette dokunmuş olsa, temizlenmiş
sayılır.
Ancak şap, mazı ve
benzeri kimyasal özelliği ve te*süH bulunan maddelerle dibağat yapılması daha
sıhhatlidir. Çünkü deri ve mikroorganizmaların etkisiyle çabuk bozulur.
Bilhassa üzerinde et, yağ gibi artıklar bırakılan derilerde bozulma oram daha
yüksektir.
Bu konuda içtihada
nıesned olan hadis-i şerif ise îbn Abbas (R.A.) tarikiyle rivayet edilmiştir :
2 — «Deri dibağat edildiğinde temiz olur..»[1]
Mâlikîler dibağati
temizleyici yollardan saymamışlar ve yukarıdaki hadîsi nezafet anlamına
hamletmişler. Hanbelüer de buna yakın bir ictihadda bulunmuşlardır. Safilere
göre, dibağatin mikroorganizmaları öldürecek ölçüdeki kimyevi maddelerden
olmasını önermişlerdir.[2]
3 — Bu konu hakkındaki diğer sahih rivayetler ise
şöyledir :
«Herhangi bir deri
dibağat edilirse, gerçekten temizlenir,
(yani temiz olur).»[3]
Hz. Meymune'nin
kölesine bir koyun ya da keçi sadaka olarak verilmişti. Boğazlanmadan ölen bu
hayvan henüz kaldırılmadan Re~ sûlüllah (A.S.) Efendimiz oradan geçti. Hayvanın
öldüğünü görünce : «Neden bunun derisini yüzüp dibağat etmek suretiyle
yararlanmıyorsunuz?» diyerek uyarıda bulundu. Onlar da «Ya Resûlellah hayvan
diri değil, ölüdür.» deyince, Efendimiz (A.S.) : *Ölü ise onun ancak etini
yemek haramdır..» buyurdu.[4]
Mü'minlerin Anası Hz.
Şevde (R.A.) 'dan yapılan sahih rivayete göre, Hz. Şevde diyor ki :
«Bizim bir koyunumuz
vardı, öldü, onun derisini yüzüp dibağat yaptık ve eskiyinceye kadar
kullandık.»[5]
İbn Abbas (R.A.) diyor
ki :
Batı (mağrib) cihetine
gitmiştik, yanımızda Berberilerle Mecu-sîlerden bazı kimseler de vardı. Bir
koyun boğazlayıp getirdiler, biz onun etinden yemedik. Fakat deri tutumlar
içinde su getiriyorlardı. Bu durumu Resûlüllah (A.S.) Efendimizden sorduk.
Bize şöyle buyurdu : «Dibağat o su tulumlarım temizlemiştir.»[6]
Yine îbn Abbas
(R.A.)'dan yapılan sahih rivayette deniliyor ki :
«Resûlüllah (A.S.)
Efendimiz hayvan derisinden ma'mul su tulumundan abdest almak istedi. Ashabdan
birisi : «Bu ölmüş bir hayvanın derişidir» dedi. Bunun üzerine Peygamber
(A.S.) Efendimiz «Dibağet edilmesi onun pisliğini ve murdarlığını gidermiştir.[7]
bu konuda birkaç sahih
rivayet daha vardır. arzu edenler nas-burraye'nin birinci cilt, 115 - 116 - 117
sahifelerine baksın.
4 — Necis (Murdar) şeylerin şer'î hükümleri :
Ayni necis olan şeyler
ikiye ayrılır :
1. Muğallaza
olanı ki bundan ancak bir dirhem (3,20 gr.) ibâdete engel sayılmaz. îdrar ve
benzeri sıvı olanından ise bir elin ayası kadar ibâdete engel değildir.
Fazlası engeldir.
2. Hafife
olanı ki bundan dokunduğu elbisenin dörtte birinden az bir miktarı ibâdete
engel sayılmaz.
Dirhemin her devirde mevcut
örfe göre takdir edilmesini savunanlar olmuştur. Ancak şef*î dirhemin itibar
edilmesi daha sahih bir görüş olarak kabul edilmiştir.[8]
5 — Muğallaza olan necis
nelerdir?
a) însan
bedeninden çıkıp abdest ya da guslü gerektiren her şey muğallaza kabul
edilmiştir : Dışkı, idrar, meni, meyzi, vedyi, kanlı su, kusmuk -ağız dolusu
olduğu takdirde- bu cümledendir. [9]Âdet
görme, loğusalık ve istihaza (rahimdeki bir rahatsızlık ya da illetten dolayı
gelen kan) da ayni kelimenin kapsamına girer. Yani bunlar da necasetti
muğallazadan sayılır.[10]
Küçük yaşta kız ve erkek
çocuklarının idrarı -yemek yesinler, demesinler fark etmez- bu tarife girer.[11]
b) Şarap,
akıtılan kan, ölü eti, eti yenmiyen hayvanların idrarı, dışkısı, sığır tersi,
köpek dışkısı, tavuk, ördek, kaz, hindi ve benzeri hayvanların dışkısı da
necaset-i galizedendir.[12]
Yırtıcı hayvanların, kedi
ve farenin dışkısı da bu cümledendir. Kedi ile fare idrarı bir aya miktarını
aşarsa, zahir rivayete göre necaset-i galizedendir.[13]
Yılan dışkısı ile
büyük kene pisliği (kanı) ve büyük keler kanı -akıcı olduğu takdirde- necaset-i
galizdendir.[14] Tabii bunlar da belirtilen miktarı bulduğu
takdirde ayni hükme girer. Bir dirhem miktarını aşacak kadar elbiseye dokunacak
olursa, namazın cevazına mani. olur.
6 — Hafif sayılan necis nelerdir?
Yukarıda da belirttiğimiz
gibi, dokunduğu yerin dörtte birinden az bir miktarı ibâdete engel
sayılmamıştır. Ancak dörtte birin takdirinde farklı görüşler ortaya çıkmıştır
:
a) Elbiseden
dokunduğu kısmın dörtte biri,
Örneğin kol ya da
etekten birine dokunduğunda, dokunan bu bölümün dörtte birini kapsayıp
kapsamadığına bakılır. Dokunduğu yer elbise değil de belli bir organımız -el ve
ayak gibi- ise yine ayni miktarı bulup bulmadığına göre takdir edilir. [15]Fetva
da buna göredir, Tuhfe sahibi bunun sahih olduğunu savunmuştur.[16]
b) Bütün
elbisenin dörtte biriyle itibar edilir. Bu görüş sahih kabul edilmemiştir.
7 — Hafif sayılan necisler :
1. Eti yenen
hayvanların idrarı,
2. At'ın
idrarı da (eti yenildiği için),
3. Eti
yenmiyen kuşların dışkısı,
4. Şehid
kanı, üzerinde bulunduğu takdirde,
Şehid kanını, üzerinde
bulunduğu sürece temiz kabul edenler de olmuştur.
5. Her
canlının safrası, idrarı gibidir,
6. Çok ufak
damlalar, yani zerrecikler halinde elbiseye sıçrayan idrar af kapsamına giren necasetten
sayılmıştır. Çünkü bilhassa rüzgarlı havalarda bundan korunmak çok zordur.
Dinimiz bu konuda da
mü'minlere bir kolaylık getirmiş» insanı sık sık meydana gelen bir meşakatten
kurtarmıştır. Ancak her zaman idrar sıçrama ve serpintisinden korunmak
Sünnettir. Hem kabir azabının çoğu, idrardan korunmamaktan ileri geldiği sahih
rivayetle sabit olmuştur.
İdrarın zerrecikler
halindeki serpintisi elbise ve bedene dokunduğu takdirde hüküm böyledir..Suya
dokunduğu, yani serpilip içine girdiği takdirde onu necis eder. Çünkü suyun
temizliği, beden ve elbise temizliğinden daha önemlidir.[17]
Elbise ya da bedene
sıçrayıp serpilen idrar tanecikleri iğne ucu gibi zerrecikler halinde değil de
daha büyük parçalar halindeyse, o takdirde dokunduğu yeri -belirtilen miktarı
bulmuşsa- necis yapar ve ibâdete engel olur.[18]
Dirhem (3,2 gr.)
miktarı necaset her ne kadar namazın fesadını gerektirmiyorsa da bu vaziyette
namaz kılmakta kerahet-i tahrimi-ye vardır. Bu hususta icmâ' vardır. Dirhem
miktarından az ise, kerahet-i tenzihiye vardır. Ne var ki, kişi haberi olmadan
beden, ya da elbisesinde dirhem miktarı necis bulunduğu halde namaz kılar ve
sonra farkına varırsa, müftabih olan kavle göre, namazı iade etmek gerekmez.
Ancak namazda iken farkına varılır veya bu esnada bir yerden sıçrayıp
dokunursa, o takdirde cemaati kaçırma endişesis olsa bile namazı kesmek vâcib
olur. Çünkü cemaatle namaz kılmak sünnettir; elbise ya da bedene dokunan
necaseti yıkayıp temizlemek vâcibdir. Ama vakit daralmışsa, namazı kestiği
takdirde vaktin çıkma endişesi mevcutsa, o takdirde namazı kesmeyip devam
ederek tamamlar.[19]
8 — Bu
konuda bir takım meseleler :
Yılan gömleği, sahih kavle
göre temizdir. Beraberinde taşıyan ûmsenin namazına engel sayılmaz. Yılan
derisi üzerinde farklı gömüşler varsa da günümüzün gelişen tekniği bunu
açıklığa kavuşturmuş ve deri sanayiinde bu deriyi dibağat etmenin mümkün
olduğu anlaşıldığından, o takdirde dibağat yapılmış yılan derisi temizdir,
namaza engel değildir.
Uyumakta olan kimsenin
ağzından akan salya, ister tükrük bezlerinden, ister mideden gelsin sahih
kavle göre necis değildir. Bu bakımdan namaza engel görülmemiştir. Bu, İmam Ebû
Hanîfe ile İmam Muhammed'e göredir. Fetva da buna göre verilmiştir.
Ölünün ağzından gelen
salya, necis sayılmıştır.[20]
İpek böceğinin meydana
getirdiği ıslaklık, dışkısı ve böceğin kendisi, sahih kavle göre necis
değildir.
Eti yenen kuşların
-güvercin, kumru, serçe ve benzeri kuşlar gibi- dışkısı temizdir.[21]
a) Merkebin
sütü temizdir. En sahih olan görüş budur. Ancak içilmesi doğru değildir. Çok
şerefli sayılan insanın eti yenmiyen bir hayvanın sütünü içmesi uygun
görülmemiştir.[22]
Boğazlanan hayvanın
damarlarında kalan kan, ma'fuvattan sayıldığı için bu durumda elbise ya da
bedene dokunursa, fazla miktarda bile olsa necis değildir; kılman namazı bu
durumda iradeye gerek yoktur. Çünkü Şer'i boğazlamadan sonra akacak olan kan
dışarı çıkmıştır. Damarlarda kalan kanı tamamen çıkarmak çok zor, hatta
imkânsızdır. İslâm her konuda olduğu gibi bu konuda da en güzel biçimi
sunduktan sonra bunun dışında meşakkati gerektireni hoş karşılamıştır.
Damarlarda kalan kan bu cümledendir. Kur'ân'da ve hadis-i şerifte «dem-i meshuf
= Akan, akıtılmış olan kan» necis sayılmıştır. Ette kalan bu tarifin dışında
kalır.[23]
Ancak hayvan
boğazlandığında akan kan ete dokunursa, o necis sayılır, bu nedenle yıkanıp
temizlenmesi vâcibdir.
Ciğer ve dalaktaki kan
necis değildir; bu konuda icmâ vardır. Kesülüllah (A.S.) Efendimiz : «Bize iki
ölü, iki de kan helâl kılınmıştır. Ölüler
Balık ile çekirgedir. Kanlar
ise, ciğer ve dalaktır.»[24]
b) Pire, bit
ve benzeri parazitlerin dışkısı veya kanı -çok bile olsa- temiz sayılmıştır.
Balık ve suda yaşayan hayvanların kanı elbiseyi necis yapmaz. Bu, İmam Ebû
Hanîfe ile İmam Muhammed'e göredir. O halde balıçıkların elbisesine dokunan kan
namaza engel sayılmaz.[25]
c) Fare
dışkısı buğdaya karışır da o vaziyette buğday uyutulur veya yağ içine düşerse,
tadlarını değiştirmedikçe, bunları necis etmiş sayılmaz. Çünkü çoğu yerlerde
ve evlerde gıda maddelerini fare dışkısından korumak çok zordur. Ancak sağhk
yönünden gıda maddelerini kullanmadan önce
iyice gözden geçirilmesi sünnete daha uygundur. Fakih Ebû Leys, bu kavli
uygun ve muteber görmüştür. Mesail-i Ebû Hafs'de de buna fetva verilmiştir.
Fazla bilgi için Fetâvâ-yi Hindiyye'ye bakılması tavsiye edilir.
d) Elbiseye
dokunan, fakat ilk dokunduğunda bir dirhem miktarından az olan, sonra
yayılarak bir dirhem miktarını aşan necis yağ namaza mani olur mu? Fukahanın
çoğuna göre, mani' olur. Bu görüşle amel edilmiştir.[26]
Necis bir elbise temiz
bir elbiseye sarılır da ondaki ıslaklık temiz elbiseye geçerse, bakılır :
Nemlenen temiz elbise sıkılınca damlayacak kadar su emmişse, o da necis olmuş
sayılır. Sadece nemlenmiş, sıkıldığında damlayacak kadar su çıkmazsa o
takdirde necis olmuş sayılmaz. Bunun gibi temiz bir bez necis bir bez üzerine
serilir veya necis bir yer üzerine konulur da elbise veya yerdeki ıslaklık
konulan temiz elbiseye geçerse, yukarıdaki ölçüye göre amel edilir.[27]
Islak ayağını necis
olan bir toprak üzerine ya da murdar
bir yaygı üzerine korsa, ayağı necis olmaz. Bunun aksine ıslak olmayan yağını
bu kez necis olan ıslak bir yaygı üzerine korsa, bakılır : Aya-ıslanırsa necis
olduğu kabul edilir. Muhtar olan görüş budur.
e) Davar
tersi çamura karıştırılarak sıva ve benzeri bir şeyde ullamlır da o duvar
üzerine ıslak bir mendil ya da bez aşılırsa ne-is olur mu? Muhtar olan kavle
göre necis olmaz.
Rüzgarın sürükleyip
getirdiği ve elbiseye dokundurduğu kuru lavar tersi, dokunduğu yeri necis
yapmaz. Tabii ıslak olanı bir dir-lıem miktarında bulunursa o takdirde necis
etmiş sayılır.[28]
Necis olan maddelerden
yükselen buhar dokunduğu yeri necis sapmaz. Sahih olan görüş budur.
f) Bir evin
içinde tezek ve benzeri necis bir madde yakılır da pndan yükselen duman ya da
buhar tavana aksedip orada bir tabaka meydana getirdikten sonra terlemeye
baslar ve damlayan su elbise ya da başka bir eşyaya dokunursa, necasetin eseri
açıktan belli olmadıkça dokunduğu yeri necis yapmaz. İmam Ebübekir Muham-med
bin Fazl buna göre fetva vermiş ve Fetâvâ-yi Gıyasiyye de ayini hükmü fetva
sadedinde belirtmiştir.
Genellikle buharlaşan
necis bir maddenin necaseti buhar ile birlikte yükselmez. Fukaha buna
dayanarak tavla ve ağıl gibi hayvanların çok eyleştiği yerlerde hayvan
tersinden yükselen buharın tavanda ıslaklık meydana getirmesi ve zaman zaman
su damlaları halinde düşmesi, dokunduğu yeri necis yapmaz, diye fetva
vermişlerdir.
Büyük abdest bozduktan
sonra su ile ya da kâğıt ve benzeri bir şeyle temizlenen kimse, dübüründeki
ıslaklığı iyice gidermeden yellenecek olursa, bundan dolayı o nahiye necis
olmuş sayılmaz.
Döşek çarşafına
dokunup kuruyan meni üzerinde uyurken terleyen ve bu nedenle kuru meninin
ıslanmasına yol açan kimsenin meniye dokunduğu elbisesi necis olur mu? Meninin
ıslaklığı dokun-duğu yerde belirgin olmadıkça necis etmiş sayılmaz.[29]
Akar veya herhangi bir
su kenarında dururken bir merkebin o suya idrar etmesiyle sıçrayan su
serpintileri, dokunduğu yeri necis yapar mı? Dokunan serpintilerin necis olduğu
kesinlik kazanmadık-çî namazın cevazına engel olmaz, isterse dokunan serpinti fazla miktarda olsun. Çünkü bu serpintinin
su olması da muhtemeldir. Bunun gibi suya atılan hayvan tersi ve benzeri necis
maddelerden dolayı meydana gelen serpinti, dokunduğu yeri necis yapmaz. Ancak
dokunan serpintinin necis olduğu kesinlikle bilinirse, c takdirde namazın
cevazına engel sayılır. Muhtar olan kavi budur. Fakih Ebû Leys bu görüşü
tutmuş, onunla amel etmiştir. Bu durumlarda suyun akar, ya da durgun olması
arasında bir fark gözetilin emiştir.
g) Açık hela
ve benzeri necaset bulunan yerlere konan sineklerin dokunduğu elbise ve
benzeri eşya necis olur mu? Gelip dokunan sinekler çok miktarda olursa,
namazın cevazına engel sayılmıştır. Az miktarda olursa, engel olmayacağına
fetva verilmiştir.
Ne var ki, sinekler
kondukları pisliklerden ayaklarıyla durmadan mikrop taşır ve şuraya buraya
bulaştırırlar. İslâm Şeriatı burada konuyu bu açıdan değil de namaza engel
olup olmayacağı açısından ele almıştır. Çünkü sineklerin namaz kılan bir
adamın üzerine gelip konmasını her yerde engellemek mümkün değildir. Din bu
konuda bir kolaylık getirmektedir. Sağlık yönünden ise, Resûlül-lah CA.S.)
Efendimiz bunun için önlem alınmasını emretmiş ve : «Kim pis çamaşırlarını
Müslümanların gelip geçtiği yol üzerinde yıkar [veya evindeki hamam ve
tuvaletin suyunu sokağa akıtırsa), Allah'ın meleklerin ve bütün insanların
iâneti ona olur.»[30]
Diğer bir hadislerin
de ise :
«Lanete sebep olan iki
şeyden sakının! Bunun üzerine Ashab soruyor :
— Lanete sebep olan iki şey nedir?
Cevap veriyor :
— İnsanların yollarına veya gölgeliklerine hela
yapan, büyük küçük abdest bozan
kimselerdir.»[31]
Ayak ya da elbisesine
çamur dokunan ve bunu yıkamadan gelip namaz kılan kimsenin ayağında veya
elbisesinde necaset eseri görülmedikçe, kıldığı namaz sahihtir.
h) Temiz bir
toprak necis bir su ile çamur edilir veya bunun aksi yapılırsa, sahih olan
kavle göre, o çamur necis sayılır.[32]
Necis saman çamura
karıştırılıp sıva ya da başka bir işte kullanılırsa, bakılır : Saman çok
miktarda olup çamurun üstünde kendini hissettiriyorsa, o takdirde çamur necis
olmuş sayılır.
Ancak sözü edilen çamur
samanla birlikte iyice kurursa, artık necis olma hükmü kalkar. Yani onun
temizliğine hükmedilir.[33]
i) Köpek
insan azasından birini veya elbisesinden bir bolümü ağzıyla tutar, ya da
ısırırsa -ister bu durumda, köpek öfkeli olsun, ister normal bulunsun- tuttuğu
ya da ısırdığı yerde ıslaklık belirgin halde ise necis sayılır.
Muhtar olan da bu
kavidir.[34]
Fil yeşil bitki ile
karnını doyuran memeli bir hayvan olmasına sı, aslan, kaplan, pars ve benzeri
yırtıcı hayvanlardaki gibi necis sayılmıştır;-hortumuyla bir elbise ya da
bedeni ıslatırsa, temizlenmesi gerekir.[35]
Fil yeşil biki ile
karnını doyuran memeli bir hayvan olmasına rağmen, salyası necis sayılmış ve bu
konuda yırtıcılardan olan aslan ve kaplana benzetilmiştir. Bu bir ictihaddır
ki Hanefilerin görüşünü yansıtır. Malikilere göre, köpeğin de, filin de
salyası necis.değildir. Çünkü bu mezhebe göre diri olan her hayvan ve ondan
meydana gelen salya, ter ve benzeri şeyler temizdir.[36]
Deve, koyun ve
keçilerin kıyık ve dışkısı içindeki arpa daneleri yıkanırsa temizlenmiş
sayılır. Sığır tersi kıyığı içindekiler ise yıkansa bile necis sayîır. Çünkü
arpanın onda tam bozulmadık kalması pek mümkün değildir.[37]
Ekmek içinde raslanan
fare dışkısı, dağılmadık bir vaziyette ise bulunduğu nahiye kesilip atıldıktan
sonra geriye kalan kısım yenilir. Ama dağılmış ve çevresinin rengini
değiştirmişse, şüpheyi giderecek kadar kısım kesilip atılır. Gerisi temiz
sayılır.[38]
Koyun, keçi ve deve
sağılırken dışkısı süt kabına düşecek olursa, henüz rengini vermeden ve
dağılma isti.'dadı göstermeden almır-sa bir sakınca görülmemiştir. Aksi halde
süt necis olur.
9 — İdrar ve
Dışkıdan sonra temizlenme :
Bu iki ihtiyacı
giderirken mümkün olduğu kadar kıble cihetine yönelmemek sünnettir. Bunun
müstehab olduğu da söylenir. Unutarak kıbleye karşı oturmuşsa, hatırlayınca
derhal yönünü değiştirmesi de müstehabdır. Kadının da çocuğunu kıbleye karşı
tutup çişini ya da dışkısmr yaptırması mekruh sayılmıştır.
Günümüzde İslâm'ın bu
sünnetini bilmiyenler tarafından yaptırılan bina, büro ve apartman
dairelerinde tuvalet taşı kıbleye karşı konulmaktadır. Dinî kültürün toplum
yapısında ne kadar zayıfladığı bundan da anlaşılmaktadır. Tevhid Dininin odağı
sayılan Kâ'be mü'minlerin birliğini sağlayan tek merkezdir. Ona karşı
saygısızlık, îslâm'm birleştirici ve kaynaştırıp kardeş yapıcı havasının dışına
çıkmak demektir. Bu hususa dikkat edilmesi her zaman tavsiye edilir.
Bu konuda ön ve arkayı
sağ el ile temizlemek mekruhtur. Çünkü sağ el, daha nezih ve temiz işlerde
kullanılır. Sol el ise bu ve benzeri konularda... Sağ feyiz ve bereketi, uğur
ve ikbali temsil eder, onu âdi şeylerde kullanmamak sünnete uygun olur. Ne var
ki sol eli felçli, ya da sakat olan kimselerin sağ ellerinde belirtilen
şeylerde kullanmalarında bir sakınca kalmaz.
Necis eşya i?e
temizlik yapılmaz. Bunun gibi kemik, tezek, cam, ağaç yaprağı, saç et ve
yiyecek maddeleriyle temizlik yapmak mekruhtur. Sözü edilen maddelerin çoğunu
insanlar bazı yararlı konularda da kullanmaktalar. Kemiklerin toplanıp
üğütülerek hayvan yemine katılması, tezeğin gübre ya da yakıt olarak
kullanılması, cam ve benzeri madenî eşyanın toplatılarak fabrikalarda değerlendirilmesi
bu cümledendir.
İslâm Dini, her çağa
ve her millete seslenen son dindir. İnsanların yararlanacağı maddeleri her
zaman muhterem saymış ve korunması için bir takım çare ve önlemler koymuştur.
Taşla temizlenmek
mümkündür. Su bulunmadığı veya su bulunduğu halde önce taşla temizlenip sonra
su ile iyice paklanmak daha iyidir.
a) Kâğıtın
bu konuda kullanılmasını mahzurlu görenler olmuşsa da bunun bir dayanağı
yoktur. Sırf üzerine âyet, hadîs yazıldığı dikkate alınarak bu hükme varılmıştır.
Bu konuda tesbit edilen bir hadîs de yoktur.
Kemik ve tezekle
istincanın mekruh sayıldığının ise dayanağı vardır. Ebû Hüreyre (R.A.) diyor ki
:
«Resûlüllah (A.S.)
Efendimiz idrar ve dışkımızı yaparken kıbleye yönelmekten ve bir de tezek ve
kemik ile ön ve arkamızı temizlemekten men'etti bizi.»[39]
Sağ el ile de bu
konuda temizlik yapılmaması şuhadîsle men'-edilmiştir :
«Sizden biriniz
idrarını yaptığında tenasül aletini sağ eliyle tutmasın. Helaya girdiğinizde
sağ elinizle ön ve arkanızın temizliğini yapmayın. Su içtiğinizde bir nefesle
içmeyin.»[40]
10 — Bu konudaki diğer hadîsler :
Üzerinde Allah (C.C.)
ismi, ya da bir âyet yazılı bulunan bir eşya ile helaya girilir mi? Fukaha
bunu mekruh saymıştır; ancak sözü edilen eşyanın çalınmasından veya kaybolmasından
endişe edilir ya da iyice bir kılıfa yerleştirilmiş bulunursa, o takdirde
mekruh sayılmamıştır.
Bize kadar ulaşan bir
rivayette, Hazreti Enes (R.A.) diyor ki :
«resülüllah (a.s.î
efendimiz, üzerinde muhammedün resû-lüllah yazılı bulunan bir yüzük takınmıştı.
Helaya gireceği zaman çıkarıp bir yere kordu.»
Bu hadîsin münker
olduğunu Ebû Davud tesbit etmiştir. Hadisin birinci cümlesi sahihtir. Yani
Resûlüllah (A.S.) Efendimizin yüzüğünün üzerinde sözü edilen ibare yazılı idi.
İkinci cümlenin ma'lûl olduğu El-Hafız söylemekedir.[41]
11 — Küçük ve büyük ihtiyacı giderirken gizlenmek :
Şehirde yaşayanların
haliyle tuvalete gitmeleri gerekir. Sokaklarda idrarını yapanlar, Peygamber
(A.S.) Efendimizin hem önemli Sünnetlerinden birine saygısızlık ediyor, hem de
insanlığını unutmuşa benziyor.
Sahabeden Hz. Cabir
bin Abdülah (R.A.) diyor ki :
»Resûlüllah (A.S.)
Efendimizle birlikte bir seferde bulunuyorduk. Efendimiz tuvalet yapmak
istediğinde herkesten uzaklaşır, gö-rülmüyecek bir yere sığınırdı.»[42]
İstinca (Ön ve arkayı
temizlemek) beş türlüdür :
Bunlardan ikisi
vâcibdir, biri sünnet, biri müstehab, biri de bid'-at'tir. [43]
a) Büyük
abdesti bozduktan sonra çıkış yerini yıkamak vâcibdir. Bunun gibi cünüp,
ayhali ve loğusanın da ön ve arkalarını iyice yıkamaları bu cümledendir.
b) Necaset
(dışkı) çıkış yerinin çevresine yayıldığında dokunduğu yerleri de iyice
yıkamak, temizlemek vâcibdir. Bu, İmam Mu-hammed'e göredir. İmam Ebû Hanîfe ile
İmam Ebû Yusuf'a göre çevreye taşan dirhem miktarı olursa vâcib, az bir miktar
olursa sünnettir. Burada İmam Muhammed'in görüş ve içtihadıyla amel etmekte
yarar vardır. İhtiyata daha uygundur.[44]
c) Necaset
çıkış yerinin çevresine dağılıp yayılmazsa, o takdirde temizlenmesi, su ile
yıkanması veya taş ve benzen bir madde ile temizlenmesi sünnettir.
d) Sadece
idrar yapılırsa, o takdirde tenasül aletini veya cihazını yıkamak müstehabdır.
e)
Yellendikten sonra temizlenmeye kalkışmak bid'attır.
12 — Helaya
girilirken :
Helaya girilirken,
mümkünse üzerindeki elbisenin başkasıyla girmek müstehabdır. Mümkün olmadığı
takdirde hiçbir beis görülmemiştir. Burada üzerindeki elbiseden maksat, içinde
namaz kıldığı elbisedir. Bununla beraber tuvalette elbise ve bedeni necasetten
ve kullanılan su serpintilerinden korumakta titizlik göstermek sünnete uygun
bir davranıştır. Bunu müstehab sayanlar ria olmuştur.
Helaya sol ayak
atılarak girilirken şöyle duâ etmek müstehabdır:
«Allahim! hubs ve
habaisden sana sığınırım.»[45]
Helada bulunduğu süre
içinde konuşmak, Allah'ı zikretmek, ak-sıranı cevaplandırmak, verilen selâm'ı
alıp karşılık vermek, okunan ezanı cevaplandırmak mekruhtur.
Kendisi aksırdığı
takdirde içinden Allah'a hamdetmekle yetinir, dilini kullanmaz. Yine bu süre
içinde mümkün olduğu takdirde sümkürmez, tükürmez, sağa sola iltifat etmez,
beden ve elbisesiyle oynamaz, başını göğe doğru kaldırmaz, lüzumundan fazla
oturmaz.
Nitekim tbn Ömer (R.A.)'in tesbitine göre, Resûlüllah (A.S.) Efendimiz tenha bir yere
çekilip idrarını yaparken yakınından geçip selâm veren adamın selâmına karşılık
vermedi.»[46]
Diğer bir rivayette
ise deniliyor ki :
«İki kişi tabii
ihtiyaçlarını gidermek için çıkar da avret yerlerini açpı konuşmaya
başlarlarsa, herhalde Allah onlara gazab eder.»[47]
13 — Heladan
çıkarken şöyle dua eder :
«Hamdolsun o Allaha ki
benden bana eziyyet vereni giderdi ve bana yararlı olanı bıraktı.»[48]
Hz. Âişe (R.A.î
Validemiz'den yapılan rivayette ise, Resûlüllah (A.S.) Efendimiz heladan
çıkarken «gufraneke» dediği tesbit edilmiştir.[49]
Akar ya da durgun suya
ihtiyacı gidermek, nehir ve akar kenarına pislemek, kuyu, havuz, çeşme, kabir
ve davarların otlaklarında idrar yapmak yada büyük abdest bozmak mekruhtur.
Yollara, gölgeliklere ve halkın zaman zaman toplanıp sohbet ettiği açık hava
yerlere bu gibi ihtiyaçları gidermek te men'edilmiş ve yapana lanet kapısı
açılmıştır.
a) Ayakta,
uzanık vaziyette veya tamamen soyunmuş bir vaziyette -hiç bir özür yokken-
idrar yapmak mekruhtur. Bir özürden dolayı ise sakınca görülmemiştir.
Bu konuda Hazreti Âişe
(R.A.) Validemiz diyor ki :
«Kim size Resûlüllah
(A.S.) Efendimizin ayakta durup idrarını yapığını söylerse salan onu tasdik
etmeyin. Çünkü Resûlüllah (A.S.l ancak çömeierek idrarını yapardı.»[50]
îmam-ı Nevevi (R.A.)
bu konuda diyor ki :
«Şüphesiz ki çömeierek
idrar yapmak daha uygun olanıdır. Ama ayakta idrar yapmak ta Resûlüllah (A.S.)
Efendimizin fiiliyle sabit olmuştur. Ö halde ayakta idrar yapmak mubahtır.
Nitekim Hz. Hu-zeyfe (R.A.)'nin bu konuda rivayet ettiği sahih bir hadis
vardır.»
Nevevî'nin bu
tesbitinde ümmet için kolaylık vardır. Allah (C.C.) daha iyisini bilir. [51]
[1] Buharı - Müslim : İbn -
Abbaa (R.A.)'dan.
[2] Bu konuda geniş bilgi için
bak : Kitabu'l-Fıkhi Ala'l-Mezahibi'l-Arbaa / Ab-durrahman El-Ceziri : C. l, S.
: 36-37.
[3] Dare-Kutni : îbn. Ömer
(R.A.)'dan sahih isnadla.
[4] Buhari-- Müslim : îbn Abbas
(R.A.)'dan Dare-Kutnî : îsnadlannm
hepsi sahihtir.
[5] Buhari ; Eymân ve Nüzur
bahsinde : Hz. Şevde (RA.)'dan.
[6] Müslim : Ebuihayr hadîsinden
rivayet etmiştir.
[7] Beyhakî : İsnadı sahihtir. :
Hâkim Sahihtir.
[8] Siracülvehhac - Fetâvâ-yi
Hindiyye.
[9] Bahririk / ibn Nüceym. -
Fetavâ-yi Hindiyye.
[10] Siracülvehhac.
[11] EI-İhtiyar Şerhi Muhtar.
[12] Fetvâ-yi Kadıhan - Fetâvâ-yi
Hindiyye.
[13] Fetâvâ-yi Kadıhan -
Fetâvâ-yi Hindiyye. - El-Hulasa.
[14] Tatarhaniyye - Fetâvâ-yi
Hindiyye.
[15] Et-Tuhfe - El-Muhit -
El-Bedayi' - Siracülvehhac - Fetâvâ-yi Hindiyye.
[16] Bahrirâik.
[17] Siracülvehhac - Fetâvâ-yi
Hindiyye.
[18] Bahrirâüc - Fetâvâ-yi
Hindiyye.
[19] Tahtâvi : 84.
[20] Siracülvehhac - Fetâvâ-yi
Hindiyye.
[21] Siracülvehhac : Kitabulfıkh
Alâ'ı-Mezahibi'l-Arbaa.
[22] Et-Tebyin -
Münyetü'I-Musalli - El-Hidaye - En-Nihaye.
[23] El-Muhit / Radiyüddin
Sarahsî.
[24] İbn Mâce - Hâkim : İbn Ömer
(R;A.)'darı.
[25] Fetâ"vâ-yi Kadıhan -
Fetâvâ-yi Hindiyye.
[26] Siracülvehhac -
Münyetü'l-Musalli - Fetâvâ-yi Hindiyye.
[27] EI-Hulasa.- Fetâvâ-yi Hindiyye.
[28] Fetâvâ-yi Kadıhan.
[29] Fetâvâ-yi Kadıhan. -
Fetâvâ-yi Hindiyye.
[30] Taberani - Beyhakî :
Muhammed bin Sirîn'den.
[31] Müslim - Ebû Dâvud : Ebû
Hüreyre (R.A,)'den.
[32] Fetâvâ-yi Kadıhan -
Fetâvâ-yi Hindiyye.
[33] El-Muhit / Radiyüddin
Sarahsî.
[34] Münyetü'l-Musallî -
El-Halöbt.
[35] Fada bilgi için bak : El-Fıkhu Ala'l-Mezhabi'l-Arbaa :
C. 1, S. : 10-11 / A'yan-i necise.
[36] El-Muhit / Radiyûddin
Sarahsi - Fetiva-yi Kadıhan.
[37] Siracülvehhac.
[38] Fetva-yi Kadıhan.
[39] Buhari - Nasbu'r-Râye /
Zeylai.
[40] Kütüb-i Sitte - Nasbu'rRaye
/ Zeylai.
[41] Fıkhu's-Sünne / Seyyid
Sabık.
[42] îbn Mâce - Ebü Dâvud Cabir (R.A.)'dan.
[43] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/133-145.
[44] Fetava-yi Hindiyye.
[45] muhaddislerden bir cemaat
rivayet etmiştir. hubs ve habais, insanın beden ve ruh yapısına zarar veren her
türlü kötülük, mikrop, pislik, cin ve şeytanlardır.
[46] Buhari'den başka diğer
muhaddisler.
[47] Ahmed bin Hanbel - Ebû Davud
- İbn Mâce s Ebû Saîd (RA)'den
[48] Fetâvâ-yi Hindiyye - Ebû
Hatim.
[49] Nesa'nin dışında Kütüb-i
Sitte sahipleri.
[50] Ebû Davud hariç diğer beş
muhaddîs rivayet etmişlerdir.
[51] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/145-147.