Gayr-İ Müslim Vatandaşlar Da Yağmur Duasına Çıkar Mı?
Yağmur Duasına Nerelerde Çıkılır?
(Salat-i Istiska)
Sebeplerin Allah'ın
kudret elinde bulunduğunu bir türlü idrâk edeimyen inkarcılar, «duâ ile yağmur
yağar mı?» derler. «Yağmurun oluşması ve yağması için belli kanunları,
sebepleri hazırlayan kimdir?» diye soracak olursak, *bu güç tabiatın
kendisinde mevcuttur» derler. «Peki tabiat dediğiniz madde âlemi, nasıl olurda
bu kadar düzenli ve en yüksek hesaplara dayalı binlerce kanunları düzenlemiştir?
Tabiat dediğiniz maddenin çok bilgili, kudretli olması ve her şeyi lâyıkıyla
bilmesi gerekir. İnsan en mükemmel ve en akıllı canlı olmasına rağmen, ne böyle
muhteşem bir düzen, ne de onu idare edecek kanunları ve sebepleri yaratabiliyor.
İnsan kadar akıllı ve mükemmel olmayan madde yığını kendisinden çok daha
mükemmel varlıkları, olayları nasıl meydana getirebilir?
Bütün bu sorular
cevapsız kalır. Çünkü Allah'a, Onun sonsuz kudret ve tükenmiyen hikmetine
inanmıyan kişilerden olumlu bir cevap beklemenin de bir yararı yoktur.
Mevlâna bu konuya
temas ederek diyor ki :
«Her olayın bir
sebebe, bir'illete bağlandığım biliyoruz. Ama sebep ve illetler nereye
bağlanır? Biz diyoruz ki, onları vücuda getiren Allah'a bağlanır. Bütün sebep
ve illetler Onun kudret elinde bulunuyor. Dilediğinde müdahale yapar. Yoksa
eşyayı yaratıp sebeplere bağladıktan sonra kendini bir tarafa çekip düzeni
sahipsiz bırakmamıştır.»
îşte yağmur umma
namazı ve duası, ilâhî müdahaleyi dilemek ve sebepleri yeniden oluşturmasını
istemektir.
Resûlüllah CA.S.)
Efendimiz devrinde Medine ve civarında kuraklık hüküm sürdü ve kıtlık başladı.
Bir cuma günü Efendimiz Minberde hutbe okurken, Ashabdan biri ayağa kalkıp
şöyle dilekte bulundu : «Ya Resûlellah! Davarlarımız yok oldu, yollarımız
kesildi, ekinlerimiz kurudu. Allah'a duâ edin de bize yağmur indirsin...»
Bunun üzerine
Resûlüllah (A.S.) Efendimiz ellerini kaldırıp şöyle duâ etti :
«Allahım! bize
yardımda bulun, bize meded-u inayet eyle. Bize yağmur ver.,.»
Hz. Enes (R.A.) diyor
ki :
«Resûlüllah Efendimiz
bu duayı yaparken, Allah'a yemin ederim ki gökte buluttan eser yoktu. Ansızın
bir kalkan büyüklüğünde bir parça bulut ufukta göründü, derken çok geçmeden
yayılıp Medine'yi kapladı ve yağmur yağdı. Hiç kesilmeden ikinci cumaya kadar
devam etti. Yine birinci cumada olduğu gibi bir adam kalkıp şöyle dilekte
bulundu: «Ey Allah'ın Peygamberi! Mallarımız yok oldu, yollarımız kesildi.
Allah'a duâ edinde yağmuru durdursun...» Bunun üzerine Efendimiz (A.S.)
ellerini kaldırıp şöyle duâ etti : «Allahım! Yağmuru çevremize gönder, artık
bizim üzerimize indirme. Allah'ım yağmuru, tepeler, vadiler, ağaçlar ve
bitkiler üzerine yağdır...»
Bunun üzerine bir
haftadan beri devam eden yağmur, derhal kesiliverdi ve hava açıldı, güneş
göründü.»[1]
îbn Abas (R.A.)'dan
yapılan sahih rivayete göre,
«Rasûlüllah (A.S.)
Efendimiz, yağmur dileme namazım, tıpkı bayram namazı gibi iki rek'at olarak
kıldı.»[2]
Abdullah bin Kinâne
anlatıyor :
«Velid bin Atebe beni,
Resûlüllah (A.S.) Efendimizin nasıl yağmur duasında bulunduğunu öğrenmem için
îbn Abbas'a gönderdi, îbn Abbas (R.A.) bana aynen şunları söyledi : «Resûlüllah
(A.S.) Efendimiz eski elbise giyindi, çok mütevazi bir edâ içinde başını yere
doğru eğip tam bir mahviyet göstererek namazgahe geldi, Sizin bugünkü
okuduğunuz hutbe gibi bir hutbe okumadı. Ama hiç durmadan duâ etti, niyazda
bulundu, Tekbîr getirdi ve sonra iki rek'at namaz kıldı, tıpkı bayramda kıldığı
gibi.»[3]
Hz. Âişe (R.A.)
Validemizden yapılan diğer bir rivayette şöyle deniliyor :
«Halk kuraklıktan
bunaldı ve gelip Resûlüllah'a dert yandı. Bunun üzerine Allah Resulü,
namazgaha bir minber getirip konulmasını emretti. Va'dettiği günde halk ile
birlikte namazgahe çıktılar. Efendimiz minbere çıkıp Tekbîr getirdi, sonra Aziz
ve Celil olan Allah'a hamdetti; sonra da şöyle dedi : «Sizler ülkenizdeki
kuraklıktan şikâyetçi oldunuz, zamanında yağmur yağmadığından yakındınız.
Halbuki Allah size duâ etmenizi ve yapacağınız duayı kabul buyuracağını
va'detmiştir.» Efendimiz bu uyarıda bulunduktan sonra şu duayı yaptı :
«Hamd, âlemlerin Rabbi
Allah'a mahsustur. Rahman ve Rahim O'dm; din gününün (kıyametin ve oradaki
cezanın) yegane sahibidir. Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. O dilediğini
işler. Allahım! Sen Allansın, Senden başka ilâh yoktur. Sen ganî (çok zenginsin
ve hiç bir şeye muhtaç değil) sin. Bizler ise fakirleriz. Üzerimize bereketli
bir yağmur indir. İndireceğini bize azık yap ve bir süre bizi idare edecek
ölçüde bereketli kıl.»
Bu duadan sonra
Efendimiz ellerini kaldırıp yine duaya devam etti. Öyleki koltuklarının beyaz
kısmı görünebiliyordu. Sonra cemaate arkasını döndürdü, üzerindeki üstlüğü
başaşağı edip ters giyindi, sonra yüzünü cemaate çevirdi ve minberden inip iki
rekat namaz kıldı. Allah diledi, yağmur yağdı ve dereler akmaya başladı. Halk
ıslanmamak için koşuşurken Efendimiz tebessüm etti, o kadar ki dişlerinin
beyazlığı göründü ve : «Ben şehadet ederim ki, Allah'ın gücü her şeye yeter ve
ben de Onun kulu ve Peygamberiyim.» [4]buyurdu.
îmam Şafii bu ve diğer
hadislere dayanarak bu konuda şöyle ic-: tihadda bulunmuştur : «Yağmur talep
etme namazı, ihtiyaç duyulduğunda sünnettir. Yağmur yağmadığı takdirde ikinci
ve üçüncü 1 günleri iade edilir, yani namaza devam edilir. Şehir dışına
çıkılma-; dan üç gün oruç tutulur, tevbe edilir, iyilik ve hayırlar yapılarak
Al-lah'a yakın olunmaya çalışılır. Sonra eski elbiseler giyilir. Çocuklar ve
hayvanlar da çıkarılır. Bayram namazı gibi iki rek'at olarak namaz kılınır.
Bayram hutbesi gibi bir hutbe okunur. Hutbede dua yapılır.[5]
îmam Ebû Hanîfe ise bu
konuda şöyle ictihadda bulunmuştur.
«Yağmur talep etmede
cemaatle kılman sünnet bir namaz yoktur.[6] Aynı
zamanda hutbe de okunmaz. Sadece dua ve istiğfar edilir. Üstlük ve benzeri
şeyler başaşağı edilip ters çevirümez.[7]
İmam Ebû Yusuf ile
îmam Muhammed'e göre . îmam halk ile birlikte şehir dışma çıkar, namazgahta iki
rek'at namaz kıldırır, kıraati aşikâr okur.[8]
Ayrıca namazdan sonra
imam iki hutbe okur, hutbede bulunduğu yerde ayakta durup yüzünü cemaate
çevirir, minbere çıkmaz. îki hutbe arasında azıcık oturur. Bununla beraber bir
tek hutbe okuyup Allah'a dua etmesi, teşbih ve istiğfarda bulunması,
günahlarının bağışlanması için Allah'a yalvarması kâfi gelir.
Hutbenin baş kısmım
okuduktan sonra üzerindeki üstlük veya benzeri ne varsa onu ters çevirir.
Cemaat böyle yapmaz, sadece imamın yapması kâfidir. Üstlüğün altının üste,
üstünün alt kısmına gelmesine dikkat edilir. Ceket gibi bir şeyse, sadece ters
çevrilmekle ye-tinilir. Baş a^ağı getirilmesine gerek yoktur.[9]
Tuhfe adlı kitapta ise
şöyle deniliyor :
îmam hutbeyi
bitirdikten sonra arkasını cemaate döndürüp kıbleye yönelir ve bu sırada
üstündeki ceket veya cübbe ne varsa onu ters çevirir, sonra yağmur talebinde
bulunarak dua eder. Halk ise yüzleri kıbleye yönelik bir vaziyette oturur, duâ
ve istiğfar ile meşgul olurlar. İmamın duâ ederken ellerini göğe doğru
kaldırması iyi olur. Böyle yapmaz da sadece parmağıyla göğe doğru işarette bulunursa,
bu da yeter. îmam ellerini kaldırınca cemaatte kaldırır. Çünkü böyle yapmak
sünnete daha uygundur.
Yağmur yağmadığı
takdirde üç gün üstüste çıkılması müstehab-dır. Minber götürüp hazırlamaya
gerek yoktur. Yaya olarak çıkılması da müstehabdır. Bunun gibi eski yırtık
elbiseyle ve son derece mütevazi bir eda ile çıkmak Sünnettir. Her gün duâ ve
namaza çıkılmadan önce sadaka verilir, hayırlar yapılır. [10]
Şâfülere göre, onların
çıkmasına engel olunmaz. Arzu ettikleri takdirde ayrı bir gurup halinde
çıkabilirler. Müslümanlarla birlikte çıkmamalarının sebebi açıktır :
Müslümanlar toplu halde namaz kılar, onlar kılmaz. Müslümanların duâ adâbıyla
onların duâ adabı birbirine uymaz.
Hanelilere göre,
gayr-i müslim vatandaşlar duaya çıkmaz. Ancak kendi aralarında bir gün
belirleyip çıkabilirler. Bunda engel olunmaz. [11]O
halde Gayr-i Müslim vatandaşlar dilerlerse kendi mâ-bedlerinde veya açık havada
yağmur duası yapabilirler. Çünkü İslâm, diğer dinlere bağlı bulunanların inanç
ve ibâdetine müdahale etmez.[12]
îslâm bunun ölçüsünü
belirlemiş ve bir takım kıstaslar koymuştur. Irmak ve akarı, kuyu ve
artizyeni, çeşme ve pınarı olmayan köy, kasaba ve şehir halkının duaya çıkması
sünnettir, Belirtilen imkânlara sahip olanların çıkması sünnet değildir. Çünkü
önce mevcut sulan değerlendirmek, istifade yollarım araştırmak vâcibdir. Köy
veya kasabanın içinden ya da yakınından ırmak veya akar akıp gitmekte, hiç
kimse zahmet edip bu sudan yararlanma yollarım araş-tırmıyorsa, o takdirde
yağmur. duasına çıkmalarının hiçbir anlamı yoktur. Hem bu durumda olanların
duası kabul olunmaz.
Nitekim bir ilim
heyeti tarafından titizlikle hazırlanan ve kaynak eser olarak kabul edilen
Fetâvâ-yi Hindiyye'de bu hususa özellikle temas edilmiştir.[13]
El-Muhit Sahibi de
aynı meseleye parmak basmış ve-ancak zaruret hallerinde çıkılır. Çeşmesi,
akarı olan yerlerde susuzluk ve kuraklık bir zaruret sayılmaz, demiştir.
Çünkü İslâm
tembelliğin karşısmdadır. Kul gücünün yettiği nis-bette çareler araştırır ve
imkân sınırının son noktasına gelirse, ancak Allah (C.C.) ona yardım eder,
duasını kabul buyurur. [14]
[1] buhari - Müslim : Enes
(R.A.)'den.
[2] Ebû Davud - Nesâî - Tirmizî
- Îbn Mâce.
[3] Tirmizi : Hadisün Hasenün.
[4] İbn Hibban - Ebû Dâvud :
îsnad-i- Ceyyid ile.
[5] Siracü'l-Vehhac Ala Metni
Minhac - El-Gamravi.
[6] El-Hidâye – Merğinani.
[7] Et-Tebyin – Zeylaî.
[8] El-Ayni - Şerh-i Hidâye.
[9] Fetâvâ-yi Hindiyye -
El-Muhit - Serahsî - Siracü'l-Vehhac - Helvanı.
[10] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/25-29.
[11] Siracüpl-Vehhac - El-Gamravi
. C. ı, S. 100 - Fetâvâ-yi Hindiyye : C. l, S. 154.
[12] El-Aynî Şerh-i Hidâye.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 2/29.
[13] Fetâvâ-yi Hindiyye : C. 1,
S. : 154.
[14] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/29.