Öldükten Sonra Kabri Kazılıp Kefeni Soyulursa :
Hiç Mal Bırakmadan Vefat Ederse :
Vasiyyetin Yerine Getirilmesi :
Hiç Varis Bırakmadan Ölen Kimse :
Kendi Vârisine Vasiyyet Muteber Midir?
Vârislerinden Birine Borçlu Olduğunu Söylemişse :
Vasiyyetin Birden Fazla Olması :
Malının Üçte Birini Hayr Îşlerine Sarfedilmek Üzere
Vasiyyet Ederse :
TERİKENİN SARFEDİLECEĞİ VÂRİSLER
Birinci Derecede Olan Ashab-I Ferâiz :
Dörtte Bir Pay iki Vârise Verilir
Mukırrün Leh Bi'n-Neseb Alâl'gayr
Terikesinin Üçte Birinden Fazlasını Birine Vasîyyet
Ederse :
Îrse Engel Sayılan Diğer Sebepler :
Liân Da İrse Engel Sebeplerden Biridir :
İslâm'da miras hukuku
geniş bir yer tutar. Buna ferâiz ilmî de denilir. Daha çok ölüm olayıyla
ilgili bir konudur; ölen kimsenin terekesiyle ilgili hukuktan sözeder.
Miras Hukuku, diğer
bir deyimle Ferâiz İlmi, Kitap, Sünnet ve İcma' ile sabit olmuştur. Kur'ân-ı
Kerîm'de Nisa Sûresinde bu ilmin yüzde doksanı açıklanmıştır. Geriye kalan
yüzde onu ise Sünnet ile belirlenmiş ve icma' ile sabit olmuştur.
Ölüm olayı meydana
geldikten sonra ölenin geriye bıraktığı malından önce teçhiz ve tekfini
karşılanır. Sonra ilk iş olarak insanlara olan borçları ödenir. Sonra da
malının üçte birine tekabül eden va-siyyeti yerine getirilir. Sonra da kalan
mal -Kitap ve Sünnette belirtildiği üzere- vârisler arasında taksim edilir.
Kitap ve Sünnet ile
takdir edilen sehimler ikiye ayrılır : Biri belli ölçüde takdir edilen, diğeri
belli ölçüde takdir edilmiyen sehimler-dir. Birincisi Ashab-ı Ferâize, ikincisi
Asabe ve Zevi'l-Erhama ayrılıp verilenidir.[1]
İrsin rükünleri üçtür
:
1. Muris
Öldükten sonra geriye
miras ve vâris bırakan kimseye denilir. İslâm fıkhında hakikaten ya da hükmen
ölen kimse hakkında bu tabir kullanılmıştır. Hakikaten ölmek, ya eceliyle ya da
bir kaza neticesi öldüğü kesin olarak bilinen kimseyle ilgilidir. Hükmen ölmek,
uzun yıllar ortadan kaybolup nerede bulunduğa, sağ veya ölü olduğu bilinmeyen
kimse hakkında hâkimin ölmüş kabul ederek verdiği kararla gerçekleşir.
2. Vâris
Ölenin baba ve ana
tarafından yakınıdır ki irsi, şer'î delil üe sabit olan kimse hakkında
yaygındir.
3. Miras ya da Mevrûs. ölenin geriye bıraktığı mal ve
servettir. Teçhiz ve tekfin masrafı yapıldıktan, borçlar ödendikten ve
vasiy-yet yerine getirildikten sonra kalan miras, verese arasında taksim
edilir. [2]
1 — Murisin ölmesi,
2 — Vârisin hayatta bulunması,
3 — İrs cihetinin bilinmesi..
0 halde muris ölmedikçe vârisler onun malını
taksim edemezler. Ölenin hiçbir vârisi bulunmadığı takdirde, bıraktığı mal Bey-tü'lmale = Hazineye
intikal eder- Aynca irsin cihetinin bilinmesi de gerekir- Vârisin murise olan
yakınlığından derecesi, Ashab-ı Feraiz-den ya da Asabe veya Zevi'l-erhamdan
hangi sınıfa girdiği tesbit edilmedikçe
miras taksim edilmez. [3]
1 — Rahm,
2 — Nikâh,
3 — Velâ'..
Birincisi : Ölen
kimseye neseb cihetiyle yakınlığın bulunmasıdır. Kan-Koca müstesna diğer üç
sınıf (Ashab-ı Feraiz, Asabe ve Zevi'l-erham) akrabanm hepsi rahm yoluyla
mirasçı olur.
İkincisi : Karı-koca
arasında sahih akidle meydana gelen bağdır. Bu tarife göre, halvet-i sahihe
bile şart değildir. Yani nikâh akdi yapıldıktan sonra cinsel temas meydana
gelmediği gibi, karı- koca tenha bir odada başbaşa da kalmasalar, yine de'
ikisinden birisinin ölümü halinde diğeri ona vâris olur.
Yine bu tariften
anlıyoruz ki, fasit veya batıl bir nikâh irsi sebeplerinden değildir. O halde
bir adam hiç şahid bulundurmadan bir kadınla nikâh akdi yapar veya muvakkat bir
nikâh akdinde bulunursa o takdirde cincel temas meydana gelsin gelmesin,
ikisinden birinin ölümü halinde dikeri hiçbir suretle ona vâris olamaz. Çünkü
birinci şekilde fasit bir nikâh, ikinci şekilde bâtıl bir nikah akdi yapılmıştır.
Üçüncüsü : Bir köle ya
da câriye, azat edenin velâsidir, yani velayet hakkıdır Azad edilen kişinin
ölünce rahm cihetiyle hiçbir vârisi bulunmazsa, efendisi ona vâris olur.
Nesebi belirsiz bir kimsenin kendine efendi seçtiği kimse de böyledir.
Günümüzde efendilik
kölelik diye bir konu kalmadığı için üzerinde durmaya gerek görmüyoruz.
İrsin üç sebebinden bazen
ikisi aynı şahısta bulunabilir. O takdirde şartlar müsaitse iki yönden mirasçı
olur. Meselâ Bir kimse amcasının kızıyla evlendikten sonra hanımı ölürse, hem
nikâh sebebiyle, hem de asabilik sebebiyle vâris olur. [4]
îrse engel sayılan
sebepler dörttür :
1 — Riddet (dinden dönmek),
2 — Rık (kölelik),
3 — Murisi öldürmek,
4 — İhtilâf-i dar, İhtilâf-i din..
O halde kan kocadan
biri veya muris ya da vârislerden biri dinden döner, ister başka bir dine
girer, ister dinsiz kalırsa, öldüğü takdirde Müslüman vârisleri ona vâris
olamıyacakları gibi, irtidad eden yaşar da onun yakınlarından biri ölürse, o da
ona vâris olamaz.
Köle de miras hakkına
sahip değildir. Çünkü onun her geyi efen-dişinindir.
Aralarında miras bağı
bulunan yakınlardan biri diğerini öldürecek olursa, ona vâris olma hakkını
kaybeder. Bunun gibi murisle-vârisin dinlerinin ayrı olması veya birinin gayr-i
müslim ülkede, diğerinin Müslüman bir ülkede yaşaması ve o milletin tebasmdan
olması da irse msnî sebeplerden biridir. [5]
Ölenin geriye bıraktığı mal
iki kısımdır : Taşınır mallar, taşınmaz mallar. Birincisi para, altın, davar,
ticaret eşyası, ölçü ve tartıya giren diğer şeylerdir. Bunların hepsi miras
hukukunun kapsamına girer, yani bunlara sahip bulunan kimse öldüğünde,
tekfin-teçhiz masrafı, borçları ve vasiyeti karşılandıktan sonra geriye kalanı
vârislerindir.
İkincisi ise, akar denilen
ev, arsa, arazi, bağ ve bahçe gibi taşınması mümkün olmayan mallardır. Bunlar
da genellikle üç kısma ayrılır :
1. Sadece mülk.
Mülkiyet cihetiyîe
tasarruf olunan ev, dükkân, han, otel, hamam, bağ ve bahçe gibi şeyler bu
cümledendir.
2. Arazi,
Birinci madde de
belirtilen emval dışmdaıki taşınmazlardır.
3. Sahih Vakıflar.. Arazi yedi kısma ayrılır :
a) Arazi-yi Memlûke,
b) Arazi-yi Miriyye,
c) Arazi-yi Mevkufe,
d) Arazi-yi Metruke,
e) Arazi-yi
Mevat,
f) Arazi-yi Uşriye,
g) Arazi-yi Haraciye..
Arazi-yi Memlûke :
Mülkiyet yoluyla tasarruf olunan yerlerdir. Köy ve kasabalardaki yerler bu
cümledendir. Bunlara Tetimme-i -Süknâ da denilir.
Arazi-yi Mîriyye'den
ifraz yoluyla şer'in cevaz ölçüleri içinde mülkiyet cihetlerinden biriyle
tasarruf olunmak üzere padişah tarafından sahih bir temlikle temlik olunan
arazidir.
Arazi-yi Uşriyye : Bir
memleket fetihedildiğinde, mücahitlere dağıtılan arazidir.
Arazi-yi Haraciyye :
Fethedilen yerin arazisini o yerin yerlilerine her sene belli bir miktar vergi
alınmak suretiyle bırakılan arazidir.
Arazi-yi Memlûke'nin
rakabe ve mülkiyeti sahibine ait olduğundan, bütün kısımlarıyla diğer mülkler
gibi miras kapsamına girer.
Arazi-yi Miriyye'nin
rakabesi Beytü'1-Male = Hazineye ait olan tarla, çayır, yaylak, kışlak, korular
ve bunlara benzer yerlerdir ki, bunlar Feraiz Ahkâmı kapsamına girmez, Arazi
Kanunnamesine göre muamele görür-
Arazi-yi Mevkufe iki
kısımdır : Birinci kısım, arazi-yi memluke-den iken şer'î ölçülere göre
vakfedilmiş yerlerdir. Bunların rakebesi ve hukuki tasarrufiyesi vakfe aittir,
vâkıfın şartı ne ise ona göre muamele görür. İkincisi. Arazi-yi Mîriyye'den
büifraz sultanın izni ile vakfedilen yerlerdir. Bunlar sahih vakıflardan
olmayıp Tahsisat kabüindendir.
Böylece Arazi-yi
Mevkuf enin her iki kısmı da Arazi Kanunnamesi hükümlerine göre muamele görür,
feraiz kapsamına girmez.
Arazi-yi Metruke de
iki kısımdır : Biri halk için terk olunmuş yerlerdir, umuma ait yollar gibi.
Diğeri, köy ve kasabalarda yine halkın hepsinin yararına terkolunmuş mer'a ve
benzeri yerlerdir.
Böylece Arazi-yi
Metruke de her iki kısmıyla feraiz ahkâmı kapsamına girmemektedir.
Arazi-yi Mevat : Bir
kimsenin tasarrufu altında olmadığı ve halka terk ve tahsis edilmediği halde,
yüksek sesli bir kimsenin köy ve kasabalarda sesi işitilmiyecek kadar köy ve
kasabadan uzaklarda bulunan arazidir. Bu tür arazi kimsenin malı olmadığından
feraiz ahkâmına tabi1 değildir. Arazi kanunnamesi ahkâmına göre, muamele
görür. [6]
Mûrîs'in ölümü şu üç halden
biriyle gerçekleşir :
1. Hakiki ölüm,
Sahicilerle resmî
belgelerle sübut bulur.
2. Hükmî ölüm,
Gaiblere karışıp
nerede olduğu bilinmiyenin hâkim tarafından Öldüğüne hükmedilmesi. Bunun da ölü
olarak kabul edilmesi görüldüğü gibi hâkimin hükmüyle sübut bulur.
3. Takdîr-i Ölüm.
Ana rahmindeki cenini
düşürmek suretiyle gurre gereken ölümdür. Kadına vurmak suretiyle çocuğunun
düşmesine sebep olan kimseden tam diyetin yirmide biri (beşyüz dirhem) alınır,
ceninin vârislerine taksim edilir.
Bunun gibi kadın
kocasının müsaadesini almadan rahmindeki cenini düşürmek için ilâç alır ve bu
yüzden cenin düşerse, kadından aynı diyet alınır. Ancak düşen çocuğun
şekillenmiş olması şarttır. Fıkıhta buna Müstebinü'l-Hılka denir. Ceninin
belirtilen şekillerde ölü olarak düşmesine Takdîr-i Ölüm adı verilmiştir. Onu
düşüren vereseden biri ise alman diyetten ona pay verilmez.
Cenin diri olarak
düştükten sonra ölürse, belirtilen şekilde diyet değil artık kâmil diyet
gerekir. [7]
Vârislerin diri olması
iki şekilde gerçekleşir :
1. Hakiki hayât,
2. Takdiri hayat,
Vârislerde hükmî hayat
yeterli değildir- O nedenle mefkud (ortada bulunmayıp gaib olan) kimse, ölen
murisine vâris olamaz.
Hakikî hayat, muris
öldüğünde vârisin kesinlikle hayatta bulunmasıyla gerçekleşir. Bir de vâris
olmanın diğer şartlarım da taşıması gerekir. Bunu bir misal ile açıklıyalım :
Bir müslümanm gayr-i müslim olan oğlu, babasının ölümünden sonra İslâm'a
girerse, vâris olamaz.
Bunun gibi İslâm
Devletinin teb'asından olan babanın oğlu yabancı bir ülkenin teb'asmda
bulunurken ikisinden biri ölürse diğeri ona vâris olamaz. Ölüm olayından sonra
murisinin teb'asına, girmesi vâris olmasını sağlamaz.
Takdiri hayat, ana
rahmindeki ceninin hayatıdır. Kadın sahih bir firaştan dolayı hamile kalır ve
cinsel temastan altı ay süre geçtikten sonra meydana gelirse, çocuğun nesebi o
kocadan sabit olur. Altı ay geçmeden meydana gelirse, nesebi o kocadan sabit
olmaz. Ancak sözü edilen koca, «bu çocuk bendendir» .derse o takdirde nesebi
ondan sabit olur.
Kadın bu durumda ister
sahih bir nikâhla, ister fasit bir nikâhla evlenmiş olsun farketmez. Çünkü her
iki durumda da cinsel temas meydana geldikten sonra gebe kalması sahih nikâh
gibi kabul edilir. Buna firaş-i sahih da denir.
O halde bir kimse
öldüğünde vârislerinden birini de ana rahminde bırakırsa, terike taksiminde ana
rahmindeki vârise kız veya erkek olma durumunda hangi yönden çok miras alırsa,
ona göre takdir edilip hissesi ayrılır. Dünyaya geldiğinde takdir edildiği gibi
olursa mesele yok, ayrılan hisseden bir şey artacak olursa, o nisbet diğer
varisler arasında taksim olunur.
Buna bir misal verelim
:
Bir kimse vefat ederek
bir karısını, bir amcasını ve bir de karısının karnındaki çocuğunu mirasçı
olarak bırakırsa, çocuk erkek farz-edilirse anası sekizde bir alır, amcasına
hiçbir şey düşmez. Kız farz-edilirse, anasına yine sekizde bir hisse düşer,
kıza malın yarısı düşer, geriye kalan üç hisseyi de amcası alır.
Geninin mirastan hak
sahibi olabilmesi için iki şart vardır : Birincisi murisin öldüğünde ana
rahminde mevcud olmasıdır; bunun için doğum süresi olan altı ayın gerçekleşmesi
gerektir. İkincisi, diri olarak doğmasıdır.
İslâm Fukahasma göre,
gebeliğin en çok suresi iki yıldır; en az süresi ise altı aydır. Ama daha
yaygın olanı, dokuz aydır.
Murisin ölümünden iki
yıl ya da daha fazla bir süre geçtikten sonra kadın doğuracak olursa, artık o
çocuk vâris.olamaz.
Murisin vefatından
itibaren altı ayda veya daha az bir süre içinde doğum yaparsa, çocuk ölene
vâris olur.
Bunun gibi, kadın
mürahika (buluğ çağma yaklaşmış bir yaşta) bulunduğu takdirde dokuz ay, on
günden daha az bir süre içinde doğum yaparsa, çocuğun nesebi ve veraseti sabit
olur, bu süre geçerse-sâbit olmaz.
Kadın bulûğ çağma
girdikten sonra gebe kalır, yani o yaşta evlenip gebe kalır ve kocasının
ölümünden altı aydan fazla bir süre geçtikten sonra doğum yaparsa, çocuk vâris
olamaz. Çünkü murisin ölümü anında kadının gebe olduğu kesinlikle bilinmiyordu. [8]
Doğan çocuğun diri olması
bir takım belirtilerin ortaya çıkmasiyle gerçekleşir : Doğduğunda ağlamak,
bağırmak, aksırmak, gülmek, el ayak,
baş gibi bir organını hareket ettirmek bu cümledendir. [9]
Ölenin geriye
bıraktığı mal ve servete sırasiyle dört hak taalluk eder :
1. Tekfin ve teçhiz masrafı,
2. Kullara olan borçları,
3. Vasiyyetinin yerine getirilmesi,
4. Geri kalan malın vârisler arasında taksimi..
Tekfin ve teçhizin öne
alınmasındaki hikmet şudur : Hayatta iken nasıl ihtiyaç elbise alıp giymesi
borcuna takdim ediliyorsa, ölünce tekfin ve teçhizi de borcuna öylece takdim
edilir.
Borçlarını ödemek ise
vasiyyetine takdim edilir. Çünkü borçları ödemek farzdır. Hayatta iken de
borçlu olan bir kimse hayır hasenattan önce borcunu ödemesi gerekir. Vasiyyet
ise nafile ibadet ka-bilindendir. Ku borcu, Allah (C.C.) borcuna da takdim
edilir. Çünkü Allah (C.C.) kendi hakkından vazgeçer. O Gafur ve Rahîm'dır Arna
kul hakkı böyle değildir-
Vasiyyeti ise, malının
üçte birini geçmediği takdirde yerine getirilerek malın varislere taksimine
takdim edilir. Üçte birini aşıvor-sa, aşan kısmı vasiyyete girmez, diğeri
takdir edilip yerine getirilir. Ancak vârisler bu fazlalığı tecviz ederlerse, o
takdirde mesele kalmaz ve yerine getirilir. [10]
Tekfin ve teçhiz, ölen
kimseyi kefenleyip defnetmek masraflarıdır. Bıraktığı maldan -başkasının hakkı
taallûk ettiği ayıniardan başka- terikesinin tamamından önce tekfin ve teçhiz
masrafı çıkarılır Hatta kendisinden bir an evvel ölüp de nafakası vâcib olan
kimselerin de tekfin ve teçhiz masrafları çıkarılır.
Ölen kimsenin
bıraktığı mal, tekfin ve teçhiz masrafını karşılamadığı takdirde, nafakası
kimin üzerine vâcibse, teçhiz masrafı da ona ait olur. Hiç kimsesi yoksa, bu
masraf Beytü'l-Maldan = Devlet hazinesinden karşılanır.
Ölenin terikesinde ayn
olarak başkasının hakkı varsa, o takdirde onlar terikeye dahil edilmez,
sahiplerine verilmek üzere bir tarafa konulur. Ayn olan bu hakları fukaha beş
maddede toplamıştır :
1. Borca karşılık rehin olarak teslim ettiği mal
satılarak alacaklının hesabı kapatılır. Bundan fazla bir şey kalırsa tekfin ve
teçhizine sarf edilir-
2. Ölen kimse hayatta iken bir mal satın almış, karşılığı
olan parayı ödememişse, satıcının elinde duran malı teslim almak için parasının
ödenmesi ve sonra terikeye katılması gerekir. Ödenmedikçe terikeye katılmaz.
3. Evini bir kimseye icar edip icar bedelini aldıktan
sonra ölürse, o ev, alman icar bedeli karşılığında müste'cirin (kiracının)
elinde merrrun olarak kalır.
4. Karısının mehri ödenmedik kalmışsa, o takdirde bu hak
da tekfin ve teçhiz masrafına takdim edilir.
5. Fasit bir alım-satım ile satılan şey alıcıya teslim
edilir de henüz elinde iken alım-satım feshedilmeden önce satıcı ölürse,
satılan malın parası alıcıya verilmedikçe,
satılan mal onun elinden alınarak satıcının tekfin ve teçhizine
sarfedilemez.
Tekfin ve teçhiz masrafında
israfa kaçmamak gerekir. Buna bir misal verelim : Erkeğe normal olarak üç kat
kefen, kadına beş kat sarılır. Bundan fazlası israftır. Kıymet yönünden de
vesat bir bez almak uygun olur. Pahalı bir bez israf sayılır- Ancak zengin olur
da pahalı bezden kefen alınmasını vasiyyet ederse, vasiyyetine uyulur.
Teberru' edilen
kefenlerde sayı ve kıymete bakılmaz.
Terikesi ancak
borçlarım karşılayacak nisbette ise, o takdirde tekfin ve teçhiz masrafı olarak
en az nisbet ayrılır. Çünkü kul hakkı çok önemlidir.
Bu takdirde kendisine
kifaye yollu bir kefen alınır ki bu erkek için iki, kadın için üç parçadan
ibarettir.
Nitekim hayatta olan
bir kimsenin bagkasına borcu var ve çok da kıymetli bir elbisesi bulunuyorsa, o
takdirde o kıymetli elbisesi satılır, kendisine yetecek nisbette vasat bir
elbise satın alınır, arta kalan para borcuna yatırılır. [11]
Ölen kimsenin kabri
açılıp kefeni soyulursa, bakılır : Henüz şı-şip dağümamışsa, ilk sarılan kefen
gibi bir kefen terikesinden alınıp sarılır. Dağıtılmaya yüztutmuşsa, sadece bir
bez sarılır. Ancak terıkeşi tamamen. alacaklılara dağıtılmış, geriye bir şey
kalmamışsa, artık ödenen borç geri alınmaz. Nafakası kime vâcibse onun kefen
alması gerekir. Borçlardan arta kalan malı olur da vârislere taksim edilmişse,
o takdirde vârisler kendi aralarından kefenin masrafını karşılarlar. [12]
Tekfin ve teçhiz
masrafı yapıldıktan sonra kalan mal, ölenin borcu varsa alacaklılara ödenir.
Alacaklı birden fazla ise, borç nisbeti dikkate alınarak aralarında âdilâne
taksim edilir. Ölenin terikesi borcuna yeterse olduğu gibi borcuna yatırılır.
Yetmediği takdirde, ona göre dağıtılır.
Ölen kimse biri
sağlıklı sıhhatli iken, diğeri ölüm hastalığı içindeyken iki türlü borca
girmişse, bunlar beyyine veya ölenin ikrarıyla sübut bulduğu takdirde, önce
sıhhatli iken yaptığı borçlar ödenir, sonra da diğeri. Bununla beraber
terikesi yettiği takdirde her ikisi birden ödenir.
Borcu bıraktığı maldan
daha fazla bir nisbette olursa, o takdirde malı satılır ve alacaklılara
adilane şekilde taksim edilir. Ancak bu hususta yani malın satılıp borçların
ödenmesinde hâkimin kararı daha uygundur.
O halde mal satılıp
alacaklılara âdilâne biçimde taksim edildikten sonra bir alacaklı daha
çıkarsa, malı varisler satıp dağıtmışlar-sa, son çıkan alacaklı onlara başvurup
kendisine de diğer alacaklılar gibi bir miktar verilmesini talep edebilir.
Malı hâkim satıp taksim etmişse, o takdirde hâkime başvurup diğer
alacaklılardan biraz geri alınarak kendisine verilmesini talep edebilir. [13]
Adam hiç mal
bırakmadan borçlu bir halde vefat ederse, o takdirde alacaklılar onun
vârislerine alacaklarının ödenmesi için müracaat edemezler. Çünkü onlara
intikal eden bir mal ve para mevcut değildir. Ancak vârisler murislerini kul
borcundan kurtarmak isterlerse o takdirde büyük sevap kazanırlar.
Bıraktığı mal borcuna
tam yetecek kadar olur, ama vârisler o malı satıp borçları ödemek istemezler,
sadece biri kendi malından murisinin borçlarını öderse, o takdirde diğer
varisler Ödenen borçtan hisselerine düşeni o varise vermedikçe terikeden
hisselerini alamazlar. [14]
Ölen kimsenin teçhiz
ve tekfini yapıldıktan ve borçları ödendikten sonra geriye kalan malından
-üçte birini geçmediği takdirde va-siyyeti yerine getirilir.
Ancak vasiyyetin
muteber olabilmesi için vasiyyeti yapanın buna ehil olması şarttır. O halde
ergen olmamış çocuğun, akli dengesi bozuk olamn, bunağın yaptığı vasiyyetler
muteber değildir. Çünkü bunlar vasiyyete
ehil sayılmazlar.
Ölüm hastalığında yarı
koma halinde ne dediğini bilmiyen bir kimsenin de vasiyyetine itibar edilmez.
Dilsizin işaretle
yapacağı vasiyyet muteberdir. Hastalık halinde aklı başında olup dili tutulan
kimsenin de işaretle yapacağı vasiyyet sahih kabul edilir. İsterse vasiyyetten
sonra konuşma melekesi yerine geldikten sonra sözlü olarak vasiyyetini
tekrarlamadan ölürse yine de muteber sayılır.
Bir kimse yapmış
olduğu vasiyyetinden ölmeden evvel rücu' edebilir. Çünkü vasiyyet bir teberru
anlammadrr. Rücu' sözlü olabileceği gibi, fiilen de olabilir.
Ergen olmayan çocuğa
vasiyyet caiz olduğu gibi, ana rahmindeki çocuk için de vasiyyet caizdir.
Ancak vasiyyet ile doğum arasında altı ay veya daha fazla bir süre geçmemiş
olmalıdır. Aksi halde sahih kabul edilmez:
Bunun gibi, Müslümanm
gayr-i Müslim, Gayr-i Müslimin Müs-lümana vasiyyeti caizdir.
Ancak bir yabancıya,
yani vâris olmayana vasiyyet Ölenin teri-kesinden tekfin ve teçhiz masrafı ve
borçları çıktıktan sonra kalan malın üçte birinden muteberdir. Bu nisbeti
aşarsa, vârislerin icazetine bağlıdır, tecviz ederlerse vasiyyet yerine
getirilir; etmezlerse ancak kalan malının üçte birine tekabül edeni geçerli
olur.
Tabii vârislerin bu
husustaki tecvizi, murisleri öldükten sonraki zamanla ilgili ve muteberdir.
Murisleri ölmeden onların tecvizi sözkonusu değildir, çünkü mal henüz onlara
intikal etmemiştir. [15]
Hiç vâris bırakmadan
ölen kimse ölmeden önce malının tamamını vasiyyet edebilir. Bunun gibi,
karısından veya kocasından başka vârisi olmayan kişi de malının tamamını
karışma ya da kocasına vasiyyet edebilir. O takdirde Beytü'1-Mal emîni ölenin
makna gelip müdahale edemez, çünkü tamamını vasiyyet hakkı vardır ve bu hakkım
• kullanmıştır. [16]
Allah (C.C.) her
hak" sahibinin hakkını ayırıp vermiştir. Bu bakımdan vârise vasiyyet pek
uygun görülmemiştir. Bununla beraber adam vârislerinden birine vasiyyette
bulunursa, diğer vârisler bunu tecviz ederlerse geçerli olur, etmezlerse
geçerli ve muteber olmaz. [17]
Muris ötmeden önce
vârislerinden birine borçlu olduğunu veya mevcut bir aynin ona ait olduğunu
ikrar edip öylece ölürse, bu da diğer vâris'orin tecvizine bağlıdır, tecviz
ederlerse muteber sayılır. Değilse, muteber değildir.
Ama bir yabancıya
borçlu bulunduğunu veya bir aynin ona ait olduğunu söylerse, vârislerin icazeti
bunda aranmaz, ikrarı muteber kabul edilir. [18]
Vasiyyetin birden
fazla olması caizdir. îkinci vasiyyet birinci vasiyyetinden döndüğünü
söylemedikçe ikisi de muteberdir. Birden fazla vasiyyette bulunur da malının
üçte biri bunlara yetmezse, bakılır : Bunlar insanlara vasiyyet edilmişse,
malının üçte biri onlar arasında taksim edilir. Namaz oruç gibi ilâhî haklara
dayanan cinsten ise, malin üçte biri bu konuda dağıtılır. Eğer vasiyyetin
tamamı ilâhî hakla ilgili bulunuyorsa, ya hepsi farzlardan, ya da
vâcibler-dendir. Bu durumda hangisini önce anmışsa o cihet tercih olunur. Tabii
her ikisine malının üçte biri yetmediği takdirde böyle yapılır, yettiği
takdirde hem farzlar, hem de vâcibler yerine getirilir.
Bunu bir misal ile
açıkhyalım :
Adam ölmeden önce
kendi adına farz olan haccm edası için bir miktar para vasiyyet eder, sonra da
bir kölesinin hürriyetine kavuşturulmasını vasiyyet eder, sonra da bir miktar
para belirleyip fakirlere verilmesini vasiyyet ederse, öldükten sonra tekfin
teçhiz masrafları çıktıktan ve borçları ödendikten.sonra kalan malın üçte biriyle
önce ona farz olup yerine getiremediği hacc için bir vekil tutulur, artarsa
vasiyyeti üzerine kölesi azâd edilir. Geriye bir şey kalırsa fakirlere dağıtılır.
Sadece hac masrafını karşılar da bir şey art-mazsa, diğer vasiyyetleri yerine
getirilmez. [19]
Adanı ölmeden önce
malının üçte birinin hayır işlerine sarfedil-mek üzere vasiyyet eder ve bunun
için bir adamı vasiy ta'yin ederse, öldükten sonra Vasiy onun malının üçte
birini ahp vasiyyetini yerine getirir, vârisler ona engel olamam. [20]
Ölenin tekfin ve
teçhizi, borçlan ve vasiyyeti belirtilen şekilde yerine getirildikten sonra ait
a kalan mal varisleri arasında taksim olunur. Allah (C.C.) her hak sahibinin hakkını belir
lemistir. [21]
Ölen murisin geriye
bıraktığı mal, ev, bağ, bahçe, han, otel gibi akar olabileceği gibi, arazi ve
nakit de olabilir. Ayrıca ev eşyası, ticaret malı ve başkaları üzerindeki
alacakları da olabilir.
Bu durumda mevcut ev
eşyası, ticaret malı, tarla, bahçe, ev, han, otel ve nakit paradan her biri
mevcut vârisler arasında belirtilen şekilde taksim edilir. Birine tarla,
birine bahçe, birine ev, birine han veya otel verilmez. Ancak vârislerin
hisseleri belli olduktan sonra kendi aralarında böyle bir anlaşma ve uzlaşma
yaparlarsa, caizdir.
Başkaları üzerindeki
alacakları da yalnız bir veya iki üç vârise hisse olarak ayrılmaz. Para tahsil
edildikçe vârislerin hisselerine göre hepsi arasında taksim edilir.
Mecelle'de bu mesele
şöyle belirtilmiştir ;
«Terikenin ta'rifinden
anlaşılacağı veçhile tevarüs hakikaten veya hükmen a'yan-i maliye hakkında
câridir : O halde müteveffanın a'yan-i metrukesi vârisleri arasında hisselerine
göre müşterek olduğu gibi âhirin zimmetinde olan alacağı da vârisleri arasında
hisselerine göre müşterek olur.»[22]
Ne var ki hukukun
bazısında Tevarüs câri olup bazısında câri değildir. Bunlardan bazıları aşağıda
açıklanmıştır :
«Satılan.malın elde
tutulması satıcının vefatiyle vârislerine intikal eder. Şöyleki : Peşin
satışta alıcı semeni (satın alman malın bedeli olan parayı) tamamen ödeyinceye kadar satıcının satılan malı elinde tutması hafckı
vardır. Bedel henüz ödenmeden satıcı vefat ederse, satılan mal onun
vârislerinin elinde kalır.»[23]
«Mürtehin vefat ettiği
takdirde yanındaki rehni bahsetmek hakkı vârislerine intikal eder-»[24]
«Hıyar-i şart vârise
intikal etmez. Bu suretde muhayyer olan kimse satıcı ise vefatiyle alıcı
satılan mala sahip olur. Eğer muhayyer alıcı ise vefatında vârisi muhayyer
olmaksızın satılan mala sahip olur.»[25]
«Hıyar-i vasıf vârise
intikal eder. Alıcı bu şartla muhayyer olunca vefatından sonra satın aldığı
malın belirlenen. şart ve vasıftan uzak bulunduğu ortaya çıkarsa, vârisinin bu
ahm-satımı bozma yetkisi vardır.»
«Hıyar-i rü'yet vârise
intikal etmez. O halde satın alan kimse malı görmeksizin vefat etse, vârisi
muhayyer olmaksızın o mala sahip olur.»
«Hıyar-i ayb vârise
intikal eder. Hıyar-i tağrir vârise intikal etmez. Alıcı fahiş fiatla
aldatıhrsa, vefatı halinde vârisi bu hususta davacı olamaz.» [26]Bunun
gibi hakk-ı tezvîc de vârisi intikal etmez.
Buna bir misal verelim
:
Bir kızın ana-baba
erkek kardeşi vefat ecek bir oğluyla bir de baba bir erkek kardeşini terk etse,
o kızı evlendirmek hakkı oğluna intikal etmeyip baba bir erkek kardeşine ait
olur.
Velayet de vârise
intikal etmez. Meselâ : Bir küçük çocuğun yani ergen olmayan çocuğun velîsi
olan babası vefat ederse, velayet hakkı vârisine intikal etmez.
Bunun gibi ariyet,
vedia = iğreti, emanet ve hibede vârise intikal etmez. [27]
Yukarıda belirtildiği
üzere ölenin tekfin, teçhiz masrafı, kullara olan borçlan ve vasiyyeti yerine
getirildikten sonra arta kalan malı aşağıda belirtilen dokuz derecedeki yerlere
sarfedilir :
1 — Ashab-ı Feraiz,
2 — Asabe-i nesebiyye,
3 — Asabe-i sebebiyye,
4 — Red (neseb
cihetiyle farz sahiplerine arta kalanın verilmesi) ,
5 — Zevi'l-Erham,
6 — Mevla'l-Muvalat,
7 — Ölünün gayri hakkında sabit olan neseb,
8 — Terikesinin üçte birinden fazlasını vasiyyet ettiği kiinse (mûsa-leh),
9 — Beytü'1-mal..., [28]
Kur'ân veya Sünnet ya da
îcmâ' ile farz ve takdir edilen senim (pay) sahiplerine «A&hab-ı Ferâiz»
denilir. Bu derecede, olan vârisler belli paylarını aldıktan sonra geriye
bir-şey kalırsa, ikinci derecede olanlara verilir.
Ashab-ı Ferâiz On İkidir.
Bunların on tanesi neseb cihetiyle ikisi sebep cihetiyle vâristirler. Neseb
cihetiyle olanların üçü erkekten, yedisi, kadındandır :
1 — Baba
2 — Sahih dede (babanın babası)
3 — Anabir erkek kardeş,
4 — Kız
5 — Oğlun kızı
6 — Ana baba bir kız kardeş
7 — Baba bir kız kardeş
8 — Ana bir kız kardeş
9 — Anne
10 — Sahih nine (ölüye nisbetinde fasit dede arayere girmiyen nine)..
Sebeb cihetiyle vâris
olanlar :
1 — Koca
2 — Karı.
Takdir Edilen Farzlar
Altıdır :
1. Yarı (1/2).
2. Dörtte-bir (1/4)
3. Sekizde bir (1/8)
4. Üçte iki (2/3)
5. Üçte bir (1/3)
6. Altıda bir (1/6).
Yan Pay Beş Vârise
Verilir :
1 — Kız
2 — Oğlun kızı (kızı bulunmadığı takdirde)
3 — Ana baba bir kız kardeş
4 — Baba bir kız kardeş (ana baba bir kız kardeş olmadığı
takdirde ve yalnız oldukları zaman)
5 — Koca (ölenin evladı ve oğlunun evlâdı bulunmadığı takdirde)...
Bunları birer misal
ile açıklıyalım :
Adam ölür de geriye
bir kızını ve karısını bırakırsa, dörtte bir karısına, yarısı kızma verilir.
Arta kalan kısım da kızma reddedilir, ölen kimse kızını değil de oğlunun kızım
ve karısını bırakırsa, durum aynıdır.
Ölen kimse karısını,
anasını ve ana baba bir kız kardeşini bırakacak olursa, karışma dörtte bir,
annesine üçte bir, kız kardeşine yansı verilir. Ölenin bu durumda ana baba bir
kız kardeşi değil de yalnız baba bir kız kardeşi bulunursa, taksimde bir
değişiklik olmaz.
Kadm ölür de kocasını,
anasını ve babasını bırakırsa, malın yansı kocasına, üçte bir annesine, geriye
kalanı babasına verilir. Şöyle ki babasına da üçte bir verildikten sonra arta
kalanı da ona intikal eder.
1. Koca (ölenin çocuğu veya oğlunun çocuğu bulunduğu,
takdirde)
2. Zevce (kan)
(ölenin evlâdı veya oğlunun evlâdı bulunduğu takdirde)
Bunları birer misal
ile açıklıyalım :
Kadın ölür de geriye
kocasını, anasını, bir oğlunu ve bir de kızım bırakırsa, kocasına dörtte bir,
anasına altıda bir pay verilir- Geriye kalanı oğluyla kızı arasında ikili
birli taksim olunur.
Adam ölür de geriye
karısını, anasını ve bir erkek kardeşini bırakırsa, karısına dörtte bir
anasına üçte bir, geriye kalanı erkek kardeşine verilir.
Ölenin evlâdı bulunmuş
olsaydı, karısına sekizde bir verilir, kardeşi ise bir şey alamazdı.
Sekizde Bir Yalnız
Zevceye Verilir :
Ölen adamın evlâdı
veya oğlunun evlâdı bulunduğu takdirde karısı sekizde bir hisse alır, gerice
kalan mal evlâda intikal eder.
Üçte İki Hisse,
Dört Vârise Verilir :
1 — Birden fazla kız
2 — Birden fazla oğlunun kızı
3 — Birden fazla ana-baba bir kız kardeş
4 — Birden fazla baba bir kız kardeş..
Bunları birer misal
ile açıklıyalım :
Adam ölür de geriye
iki kızını, karısını ve anasını bırakırsa, malın üçte ikisi iki kıza, sekizde
biri karısına, altıda biri annesine verilir.
Adam geriye kızlannı
değil de ölen oğlunun birden fazla kızlarını, karışım ve anasını bırakırsa,
yukarıda belirtildiği gibi, oğlunun kızlanna üçte iki, karısına sekizde bir,
anasına altıda bir hisse verilir.
Adam ölünce bunları
değil de karısıyla birlikte ana-baba bir iki kız kardeşini veya baba bir iki
kız kardeşini bırakacak olursa, bu defa malın üçte iki hissesi kız kardeşleri,
dörtte biri de kansına
verilir.
Üçte Bir Hisse İki
Vârise Verilir :
1 — Anne
2 — Birden fazla ana bir kardeşlere...
Ölenin evlâdı veya oğlunun
evlâdı ya da birden fazla erkek ve kız kardeşleri bulunmadığı takdirde
terikesinin üçte biri annesine verilir. Bunlardan biri bulunursa, altıda bir
hisse alır.
Ölen kimsenin karısı,
anası ve bir de ana bir iki ya da fazla kardeşi vâris olarak kalırsa, karışma
dörtte bir, anasına altıda bir, ana bir kardeşlerine üçte bir hisse
verilir.
Altıda Bir Hisse Altı
Vâris Verilir :
1 — Anne
2 — Bir tane ana bir kardeş
3 — baba
4 — Sahih dede
5 —- Oğlun ikizi
6 — Baba bir laz kardeş..
Açıklaması :
ölenin annesi, onun
evlâdı veya oğlunun evlâdı ya da birden fazla kardeşleriyle biraraya gelirse,
altıda bir hisse alır.
Ölenin sadece ana bir
olan bir kardeşi bulunursa, o da altıda bir hisse alır. Birden fazla olursa
üçte bir hisse alırlar.
Ölenin babası, onun
evlâdı veya oğlunun evlâdı ile biraraya ge- altıda bir hisse alır. Bunlar
bulunmadığı takdirde üçte bir alır-
Ölenin sahih dedesi
(babasının babası) belirtilenlerle biraraya gelirse, o da baba gibi altıda bir
hisse alır.
Ölenin oğlunun kızı,
öz kızıyla biraraya gelirse, öz kıza terike-nin yarısı, oğlunun kızına altıda
bir hisse verilir.
Ölenin baba bir olan
bir kız kardeşi, baba-ana bir olan bir kız kardeşiyle biraraya gelirse,
ana-baba bir kız kardeşe malın yarısı, baba bir kız kardeşe altıda bir hisse
verilir.
Belli hisse (pay) alan
ashab-ı ferâizi kısaca açıkladık. Bunlardan herhangi biri vâris olursa, önce
ona belirlenen hissesi verilir, geriye bir şey kalırsa, neseb cihetiyle
asabe'ye verilir. [29]
Kitab ve Sünnet'te
belirli payı olmayıp Ashab-ı Ferâizden arta kalanı alan ve yalnız bulunduğu
takdirde terikenin tamamına hak sahibi olan vârise, Asabe denilir.
İslâm Miras Hukukunda
Asabe, biri nesebiyye, diğeri sebebiy-ye olmak üzere ikiye ayrılır :
Asabe-i Nesebiyye :
ölene neseb cihetiyle yakınlığı bulunan kişilerdir. Bunlar, asabe-i sebebiyye
ile biraraya geldiklerinde malın tamamı bunlara verilir. Çünkü neseb cihetiyle
yakınlık, sebeb cihetiyle olan yakınlıktan daha kuvvetlidir, bu bakımdan diğerine
tercih edilir.
Asabe-i Nesebiyye
kimlerdir? Bunlar genellikle üç kısma ayrılır : Binefsihi asabe, bi-gayrihi
asabe, maa-gayrihi asabe...
Birincisi, ölene nisbetinde
kadın arayere girmiyen,. yani kendisiyle ölen arasında kadın bulunmayan
erkektir. Bu da dört sınıftır :
1 — Ölenin cüz'ü (oğlu, oğlunun oğlu...)
2 — Ölenin aslı (babası babasının babası...)
3 — Ölenin babasının cüz'ü (Ana-baba bir veya baba bir
erkek kardeşleri ve onların oğulları, oğullarının oğullan...)
4 — Ölenin dedesinin cüz'ü (ana-baba-bir ve baba bir
amcaları ve onların oğulları ve oğullarının oğullan....)
İkincisi (Asabe
bi-gayrihi) : Yalnız iken belli paylan yarı, birden fazla iken üçte iki olup
da erkek kardeşiyle beraber bulunan kızlardır.
Ölenin kızı yalnız
bulunduğunda malın yarısını alırken, ölenin oğluyla beraber bulunursa
zevi'l-furuz olmaktan çıkar asabe durumuna geçip belirli pay sahipleri
paylarını aldıktan sonra geriye kalanı ikili birli alırlar.
Ölenin oğlunun kızı
yalnız bulunursa, malın yansını alır- Ölenin oğlunun oğluyla birleştiğinde,
asabe olur ve belli pay sahipleri paylarını aldıktan sonra geriye kalanı ikili
birli taksim ederler.
Ölenin ana-baba bir
olan bir kız kardeşi yalnız bulunduğun da terikenin yansını, ana-baba bir erkek
kardeşiyle birleştiğinde asabe olup farz sahiplerinden arta kalanı ikili birli
alırlar.
Ölenin baba bir olan
bir kız kardeşi yalnız bulunduğunda terikenin yarısını, baba bir erkek
kardeşiyle birleştiğinde, farz sahiplerinden arta kalanı asabe olarak ikili
birli alırlar.
Üçüncüsü (Asabe
maa-gayrihi)
Diğer bir kadınla
birleştiğinde asabe olan kadındır. Bu da iki sınıf tır :
1 — Ana-baba bir kız kardeş, ölenin kızı ya da oğlunun
kızıyla birleştiği zaman «asabe maa-gayrihi» olur.
2 — Yalnız baba bir kız kardeş, bu da yine ölenin kızı ya
da oğlunun kızıyla biraraya geldiğinde «asabe maa-gayrihi» olur. Yani bu ramda
kız kardeş, ölenin kızı ya da oğlunun kızıyla beraber bu-induğu için asabe
olmuş oluyor. [30]
Mevlâ'l-İtaka veya
onun asabesidir.
Günümüzde kölelik,
efendilik kalmadığına göre, bu meseleyi yaz-lamıza bir bakıma gerek yoksa da,
İslâm Hukukunda onlarla ilgili azı hükümleri bilmekte yarar olduğundan kısaca
belirtmemiz uyun olur :
Mevlâ'l-İtaka : Bir
köle veya cariyeyi azâd etmiş bulunan kişi-ir. Azâd edilen köle veya câriye
ölürse, geride Asabe-i Nesebiyyesi lmadığı takdirde, ashab-ı ferâizden arta
kalan malı, onu azâd eden işi alır. O kişi de ölmüşse, onun erkek olan asabe-i
nesebiyyesi alır.
Şayet onun asabe-i
nesebiyyesinde erkek yoksa, o takdirde asa-ie-i sebebiyyesinden erkek olanlar
alır. [31]
Bu tabirin Miras
Hukukunda ayrı bir yeri ve anlamı vardır. Ölen [imsenin ashab-ı ferâizden olan
yakınları belli paylarını aldıktan onra geriye kalan malı alacak asabe
bulunmadığı takdirde yine o nalı paylarına göre farz sahiplerine vermeğe redd
denilir.
Bu hususta Ashabın,
Tabiinin ve cumhur-i ulemânın görüş birliği sağlanmıştır. Ancak Zeyd bin Sabit
(R.A.), arta kalanın farz sahiplerine değil, beytü'1-male terki gerekir,
diyerek ayn bir görüş izhar etmiştir. Fetva birincilerin re'yüıe göredir.
Sözü edilen tariften
anlaşıldığına göre, redd ancak neseb cihe-tiyle farz sahibi hakkında câridir.
Kan, koca gibi sebep cihetiyle farz sahibi olanlar hakkında değil.
0 halde redd konusunda ashab-ı ferâiz iki
kısımdır :
1 — Kendilerine redd olunanlar (men yureddu aleyh),
2 — Kendilerine redd olunmayanlar (men lâ-yureddu aleyh).
Kendilerine redd olunanlar
on sınıf, redd olunmayanlar ise iki sınıftır.
Bunu bir misal ile
açıklıyahm :
Ölen kimse bir tane
ana-baba bir kız kardeşini ve bir de annesini mirasçı olarak bırakırsa, kız
kardeşine malın yarısı olan altıda üç, anasına malın üçte biri olan altıda iki
hisse verilir. Bu iki hissenin toplamı beş olur, geriye bir hisse arta kalır.
Bu da tekrar sözü edilen iki vârise reddedilir : Beşte üçü kız kardeşe, beşte
ikisi anneye isabet eder. [32]
Ölen kimseye yakınlığı
olup da ashab-ı ferâiz ve asabeden olmayanlara zevi'l-erham denilir. Bunun
tekili, «zû-rahm»dır, Bunların mirasçı olup olmadıkları hakkında farklı görüş
ve ictihadlar vardır :
a) Ashaib-ı Kirâm'dan Ömer, Ali, İbn Mes'ud, İbn Abbas,
Ebu Ubeyde, Muaz bin Cebel ve Ebu Derdâ'ya göre (Allah hepsinden razı olsun)
Zevi'1-Erham vâris olur.
Tabiînden Alkame,
İbrahim, Süreyh, Hasan, İbn Şirin, Atâ' ve Mücahid de ayni görüştedirler.
Hanefî İmamlarının da görüş ve içtihadı bu doğrultutadır.
b) Ashabdan Zeyd bin Sabit (R.A.) ise
Zevi'l-Erham'a vâris
kılmamıştır. Ashab-ı Ferâiz ile asabeden kimse kalmamışsa, malın tamamının
Beytü'1-Male intikal etmesini söyler. Çünkü onlara göre, Kur'ân'da sadece
Ashabı Feraiz'den ve bir de Asabe'den söz edilmiş, Zevi'l-Erham'a yer
verilmemiştir.
Ne var ki Ashabın- Cumhuru
ve Tabi'in'in çoğu- «Ve UlûH-Erha-mı ba'duhum evlâ bi-ba'din...» âyetine
dayanarak onların da vâris olabileceklerini istidlal etmişlerdir.
İmam Mâlik ile İmam Şâfü,
Zeyd b. Sabitin görüş ve içtihadını daha uygun görmüşlerdir. [33]
1 — Ölene intisâb edenler..
Ölenin kızının
çocukları ve oğlunun kızının çocukları...
2 — Ölen kimsenin intisab ettiği kimseler..
Ölenin fâsid dedeleri
ve fâsid nineleri... Bundan maksat ara yere kadın giren dedeler ve ninelerdir.
3 — Ölenin ana-babasmdan birine veya ikisine intisab
edenler..
Ölenin kız
kardeşlerinin erkek ve kız çocukları. Oğlan kardeşle-finin kızları ile onların
çocukları. Ölenin anabir kardeşinin erkek ve kız çocukları.
4 — Zevi'l-Erham'm dördüncü sınıfı dört gruba ayrılır :
Birincisi : Ölenin
baba tarafından dede veya ninelerine intisab edenler : Babasının ana-baba bir
veya baba bir ya da ana bir kız kardeşleri (amme)- Babasının anabir oğlan
kardeşleri (ananı liüm).
İkincisi : ölenin ana
tarafından dede ve ninelerine intisab eden-! ler : Anasının ana-baba bir veya
baba bir ya da ana bir erkek kar-i deşleri (hala = dayı). Anasının yine kız
kardeşleri (hala. = teyze).
Üçüncüsü : Ölenin
yukarıdaki dede ve ninelerine intisab edenler : Dede veya ninelerinin asabe
olmayan erkek veya kız kardeşleridir.
Dördüncüsü : Sözü
edilen amca ve halâların erkek ve kız çocukları ile asabe olan amcalarının
kızları ve onların erkek ve kız çocukları. [34]
Nesebi meçhul olan
kimsedir ki ölen adam onur, nesebini başka bir şahsa isnad edecek surette kendi
akrabasından olduğunu ikrar etmiş olmasıdır.
Bu durumda olan kimse
de yedinci derecede veraset hakkına nail olur. Ancak bunun üç şartı vardır,
onlar gerçekleştiği takdirde veraset hakkı gerçekleşir :
1 — Nesebi meçhul şahsın nesebim ikrar ederken başka bir
şahsa isnadını içinde taşımalıdır : Kendi kardeşi veya amcası olduğunu ikrar
etmesi gibi ki birinci de onun nesebini babasına, ikincide dedesine isnad
etmiştir.
2 — O kimsenin nesebi belirtilen şahıstan sabit olmamalıdır. Aksi halde ya ashab-ı
feraizden, ya da Asabadan sayılır.
3 — Nesebi meçhul olan şahsın nesebini başka birine isnad
edip kendi akrabasından olduğunu ikrar ettikten sonra ölünceye kadar bu
ikrarından dönmüş olmamalıdır. Aksi halde, daha önceki ikrar bir hüküm taşımaz. [35]
Fıkihta buna «Musa leh
bima zade alâ's-sülüs» denilir. Yani bir kimse ölmeden önce malının üçte
birinden fazla bir nisbeti bir şahsa verilmek üzere vasiyyet ederse, bu şahıs
mirasta sekizinci derecede bulunur. Vârisler üçte biri aşan kısmı tecviz
ederlerse vasiyyet edilen adama verilir, tecviz etmezlerse, sadece üçte bir
nisbet verilir.
Ancak ölenin hiçbir vârisi
yoksa, o takdirde vasiyyet edilen nisbet ne ise olduğu gibi verilir. [36]
ölen kimsenin sözü
edilen vârislerinden hiç kimse yoksa, o takdirde vasiyyeti de yerine
getirildikten sonra arta kalan mal Beytü'l-Male intikal eder. Ölenin kocası,
erkek ise karısı hayatta ise, onların hissesi verildikten sonra arta kalan mal
yine Beytü'1-Male intikal eder. [37]
Daha öncede kısmen
dokunduğumuz gibi, irse mâni bazı hal ve sebepler vardır. Bunu dört grupta
özetlemek mümkündür. Ancak bunlardan biri günümüzde geçerliğim kaybetmiştir, o
da köle ve cariyeyle ilgilidir.
O halde biz irse mani'
sebeplerden sadece üçünü anmakla yetineceğiz :
1. Öldürmek-
Bilindiği gibi,
öldürmek beş kısma ayrılır : Kasden bile bile öldürmek, buna benzer şekilde
öldürmek, hatâ ile öldürmek, hatâ mecrasında cerayan eder şekilde öldürmek ve ölüme
sebebiyet vermek.
Kasden Bile Bile
Öldürmek :
Buna fıkıhta «Katl-i
amd» denilmiştir. Öldürülmesi meşru' olmayan bir adamı kesici, yaralayıcı bir
aletle haksız yere öldürmektir.
Kasde Benzer
Şekilde Öldürmek :
Öldürülmesi meşru'
olmayan bir adamı yaralayıcı, kesici olmayan bir âletle öldürmektir. Yumruk,
sopa ve tokat vurmak veya ateşe atmak suretiyle meydana gelen öldürme bu
cümledendir.
Hatâ ile Öldürmek :
Yaralama ve öldürme
kasdı olmaksızın bir kişiyi hatâ ile öldürmektir. Ancak hatâ'iki türlüdür .
Biri fiilde hatâ, diğeri kasdde hatâdır. Fiilde hatâ : Av kayvanma veya boş bir
yere atılan kurşunun hatâ ile bir adama isabet etmesi bu cümledendir. Kasdde
hatâ : Av zannıyla bir insana kurşun atıp öldürmek bu cümledendir.
Hatâ Mecrasında
Cereyan Eder Şekilde Öldürmek :
Elde olmıyarak meydana
gelen öldürme olayıdır. Uyku halinde bir adamın üzerine düşmek veya bir evin
damından, balkonundan düşüp bir şahsı öldürmektir.
Ölüme Sebebiyet
Vermek :
Vali ya da
Belediyemden ruhsat almadan umuma ait yolda'kuyu açmak, taş yığmak, kanal açmak
veya başkasına ait bir arsada sahibinin iznini almadan kuyu açmak gibi. Bu
sebeple biri kazılan kuyu veya kanala düşüp ölürse, kuyu ya da kanalı açan
kimse onun ölümüne sebep olmuş kabul edilir-
Sayılan bu
öldürmelerden dördü irsi men'eder; beşincisi ise men1-etmez.
Sözü edilen dört türlü
öldürme olayında, katile yardımcı olan kimse katil hükmündedir. Ancak bu
durumlarda öldürmenin irsi men'etmesi için katilin âkil ve bâîiğ olması
şarttır.
Birde öldürmenin
meşru' şekilde cereyan etmemesi şarttır. O halde ölüm cezasına çarptırılan bir
kimseyi celladın öldürmesi, devlete başkaldıranı âdil olan yakınının öldürmesi
irse engel sayılmaz. Çünkü bu tür öldürmeler meşru, yoldan
gerçekleştirilmiştir.
Bunun gibi, Öldürme
olayının müdafaa yoluyla olmaması da şarttır. O halde bir kimse, kendisini
öldürmek için üzerine hücum eden murisini öldürmekten başka çare kalmadığı için
öldürürse, bu da irse engel değildir.
Katilin öldürme olayına
zorlanmaması da şarttır. O halde ölüm tehdidi altında bir yakınını öldürmesi
istenilir ve bu yüzden işkence yapılır da o takdirde zorlandığı için yakınını
yani murisini öldürürse, irse mani' sayılmaz. Bunun da dört şartı vardır,
onlar gerçekleşmedikçe öldürme olayına zorlanmış kabul edilmez :
1 — Şiddetli dayak, organ kesilmesi, keskin bir aletle
etinin koparılması,-
2 — Zorlayanın tehdide kudretinin yetmesi,
3 — Zorlanan kimsenin zorlayanın tehdidinden şiddetle korkması,
4 — Zorlanan kimsenin öldürme olayını, yani fiilini
zorlayanın huzurunda yerine getirmesi..
Bu durumlarda katil
maktuldan ölürse, maktul ona vâris olur. [38]
Fıkıhta buna
«İtıtüâf-i Din» denilir. Bu her iki taraf için de irse mani' sebeplerdendir- O
halde müslim gayr-i müslim'e, gayr-i müs-Hm de müslime vâris olamaz. Bunu bir
misal ile açıklıyahm :
Müslüman bir erkek,
Kitap Ehlinden bir kadınla evlenirse, bunlar birbirine vâris olamıyacakları
gibi, onlardan doğup meydana gelen çocuklar da babalarına tabi' sayılarak
onlarla anneleri arasında da tevarüs mümkün değildir. Bunda icma1 vardır.
Ashabdan Hz. Ali, Zeyd bin Sabit ve birçok zatların görüş ve içtihadı bu
doğrultudadır. Onların delili, «La tetevaresü ehlü milleteyne şetta.;»
hadisidir. Nitekim Hanefi ve Şafiî imamları da bu rivayete ve ashabın ileri
gelenlerinin icmama dayanarak aynı şekilde ictihadda bulunmuşlardır.
Ancak Ashabdan Muaz
bin Cebel ile Muaviye b. Ebî Süfyan müs-limin gayr-i müslime vâris olacağı
görüşünü ortaya koymuşlardır.
İslâm'ın muhtelif
mezhep erbabı arasında tevarüs caiz ve câridir. Çünkü bütün mezhepler
Peygamberlere ve kitaplara inanırlar. O halde İmân esaslarının bir kısmına
inanmıyan -kader meselesi müstesna kalmak üzere- mezhepler İslâm'ın dışına
çıkmış kabul edileceğinden Müslümanlara vâris olamazlar.
Gayr-i müslimler
arasında ise ister kitap ehlinden olsunlar, ister kitap ehliyle diğerlerinden
olsunlar farketmez- tevarüs caizdir. [39]
Bir kişi İslâm
Dininden döner ve o hal üzere, yani murtedd olduğu halde ölür veya yabancı bir
millete iltihak eder ve buna dair mahkeme kararı bulunursa.o takdirde müslüman
iken kazandığı mal Müslüman olan vârislerine taksim edilir- Murted iken kazandığı
mal ise Beytü'1-Male bırakılır.
Bu, îmam Ebû Hanife'ye
göredir. îmameyne göre, murted İslâm'a
dönmek zorundadır, bu bakımdan vârisleri hakkında müslim ":. farzedilir ve her iki durumundaki kazancı
müslüman olan vârislerine taksim edilir. Ancak irtidad edip yabancı bir ülkeye
iltihak ederittifakla o devrede kazandığı malı müslüman olan vârislerine
ve--ilmez. Çünkü müslim, harbiye vâris olamaz.
Ayrıca, bir kadın
irtidad etse, gerek İslâm'da iken, gerekse irti-lad halinde iken kazandığı mal
vârislerine taksim edilir. Şu farkla ii, murtedd olduğu anda kocasından bayinen
boşannuşsa, o takdirde kocası ona-vâris olamaz.
Murtedd Müslime vâris
olaınıyacağı gibi, diğer bir mürtedde de vâris olamaz. Çünkü nikâh gibi miras
da milliyyete dayanır. Murtedd ise İslâm nazarında hiçbir milliyyete- mensup
değildir.
Ancak bir bölge
halkının hepsi irtidad ederse, onların kesimi Dar-Î Harp sayılacağından kendi
aralarında tevarüs câri olur.
Mürtedde vâris olacak
kimselerin irtidad zamanında mevcut olmaları şart değildir. Murtedd öldüğünde
vâris olan kimseler itibar edilir. Bunlar ister irtidad zamanında, isterse
sonra mevcut olsun farketmez.
Murtedd yabancı bir
ülkeye iltihak eder ve bu mahkeme kararıyla sübut bulur, sonra da malı
vârisleri arasında taksim edildikten sonra İslâm ülkesine dönerse, hâkimin
kararına müsteniden yapılan taksimat bozulmaz. Ancak vârislerin elinde aynen
mevcut olan malı geri alabilir. [40]
Muris ile vârisin ayrı
ayrı ülkeler halkından olması, irse mâni sebeplerden biridir. Fıkıhta buna
«İhtilâf-ı Dar» denilir. Delâlet ettiği 'asıl mâna şudur .- îki ülkenin
ihtilâf, hükümdar ve ordusunu ayrı ayrı olmasıyla itibar edilir.
Ülkelerin ayrı ayrı
olması irse mani'dir. Çünkü her iki taraf birbirinin öldürülmesini helâl
sayar. Ancak iki ülke arasında anlaşma yapılır da düşmana karşı birleşirlerse,
o takdirde ikisi hükmen bir ülke sayılır ve aralarında tevarüs câri olur.
Ülkeler değişikliği,
yani ihtilâf-i dar'm irse mani' olması, gayr-i müslim milletlere mahsustur.
Müslüman ülkeler arasında câri değildir. Çünkü genellikle Müslümanlar arasında
İslâm toplayıcı bir ieştirici bir bağ olduğundan aralarında velayet ve ismet
kıopmaz. Bu bakımdan ülkelerin değişik olması irse mani' teşkil etmez. [41]
Bir müslüman esîr
olursa, İslâm Dini üzere sebat ettikçe hakkında müslim gibi muamele olunur: Hem
vâris hem muris olur. Çünkü Müslüman nerede bulunursa bulunsun, yine İslâm
ehlinden kabul edilir. Esir kaldığı süre içinde kansı bile boş düşmez. Yani
esirlik nikâh ismetini kesmediği gibi, verese ismetini de kesmez. Ancak dininden
ayrılırsa, murtedd kabul edilir, ona göre muamele yapılır- İslâm ülkesinde irtidad
edip öylece yabancı bir ülkeye iltihak etmekle, esir düştükten sonra irtidad
etmek arasında fark yoktur.
Esirin yabancı bir
ülkede irtidad ve hayatı bilinmezse, ortadan kaybolmuş bir müslim gibi sayılır
ve ona göre muamele yapılır. Durumu açıklığa kavuşuncaya kadar malı taksim
edilmez, kansı başka biriyle evlenemez. Ancak vârisleri onun yabancı ülkelerde
irtidad ettiğini iddia eder ve iki âdil şahit ile bunu isbat ederlerse, o
takdirde hâkim zevcesinin tefrikine ve malının taksimine karar verebilir,
Hâkimin kararından
sonra adam çıkagelir ve irtidad etmediğini söylerse, hüküm bozulmaz. Ancak
vârislere taksim edilen mal aynen ellerinde mevcut bulunuyorsa geri alınır. [42]
Yukarıda belirtilen
sebeplerin dışında irse engel olan bazı sebepler daha vardır. Onları da şu
dört maddede toplamışlardır :
1. İrtidad (İslâm
Dinini terkedip başka dine girmek veya dinsiz kalmak),
2. Ölüm tarihinin bilinmemesi,
3. Vâris olduğunun bilinmemesi,
4. Lian..
Bilindiği gibi,
murtedd hiç kimseye vâris olamaz. Çünkü irtidad ihtilâfi dinden sayılmamıştır-
Kendine has bir anlam doğrultusunda ayrı bir sebep kabul edilmiştir.
Ölüm tarihinin
bilinmemesine gelince, bir olay ya da felâkette vârislerle murislerinin toptan
ölmesiyle yorumlanır. Molâ bir evde meydana gelen yangın veya bir deprem
sonucu evdekilerin hepsi ölürse, hangisinin daha önce öldüğü kesinlikle tesbit
edilemediğinde ölenlerin terikesi sağ kalan vârislerine taksim edilir, onlar
birbirlerine vâris sayılmayıp hepsinin aynı anda öldüğüne hükmedilir.
Bunun gibi, babayla
oğlu gece bir yıkıntı altında kalır veya düşmanları tarafından öldürülürler de
hangisinin önce öldüğü veya öldurulduğu bilinmediği takdirde biri diğerine
vâris olmaz. İkisi aynı anda ölmüş kabul edilerek terikeleri sağ kalan
vârislerine taksim edilir.
Ancak hayatta olan
vârislerden her biri kendi murisinin diğerinden sonra öldüğünü veya
öldürüldüğünü iddia ederse, bunu isbat için kendisinden beyyine istenir.
Yeterli beyyine ikame ettiği takdirde ona göre hükmedilir Aynı hususu iki
tarafın vârisleri iddia eder de hiç biri beyyine ikame edemezse, kendilerine
yemin teklif edilir, ikisi de yemin ederse, hiç biri kabul olunmaz. Birisi
yemin eder, diğeri yeminden kaçınırsa, yemin edenin iddiası doğru kabul
edilerek ona göre hükmedilir.
Bu meseleden istisna
edilecek bir husus vardır : îki kardeşten veya baba ile oğuldan biri doğu
ülkesinde, diğeri batı ülkesinde tam güneş batarken ölürlerse, bunlar aynı anda
ölmüş kabul edilmez. Çünkü iki ülke arasında saat farkı vardır. Batıdafeinin
daha sonra öldüğü kesindir. O nedenle kendisinden önce ölen doğudaki murisine
vâris olur. [43]
Vârisin bilinmemesi de irse
engel olan sebeplerden biridir. Fu-kaha bunu beş mesele halinde özetleyip
tesbit etmiştir :
1 — Anne olan bir kadın, biri kendi öz çocuğu, diğeri de
başkasına ait bir çocuk olmak üzere iki çocuğu emzirirken ölecek olur ve bu
iki çocuktan hangisinin onun öz evlâdı olduğu bilinmezse, o takdirde hiç birisi
ona vâris olamaz-
2 — Bir kadın, birisinin babası müslüman, diğerinin ise
gayr-i müslim olan iki çocuğu birlikte emzirir, onları besleyip büyüttükten
sonra hangisinin müslüman, hangisinin gayr-i müslim olduğunu tesbit etmek
mümkün olmazsa, o takdirde her ikisi de müslüman kabul edilir ve gayr-i müslim
olan babaya vâris olamazlar.
3 — Kendi öz çocuğunu beslememeye karar verip onu gece yarısı
götürüp bir caminin önüne veya bir çocuk esirgeme kurumunun yada kreşin önüne
bırakır, birkaç gün sonra pişmanlık duyar da çocuğunu almaya gittiğinde iki
çocukla karşılaşır, hangisinin kendine ait olduğunu bilmez ve bu arada ölürse,
o iki çocuktan hiçbiri ona vâris olamaz.
4 — Hür bir kadınla bir câriye karanlık bir odada birer
çocuk doğurur, bunlardan hangisinin hür kadına ait olduğu kesinlikle bilinmez
ve az sonra hür kadın ölecek olursa, bu iki çocuktan hiç biri ona vâris olamaz.
5 — Dadılık yapan bir kadm, biri hür kadından, diğeri
cariyeden dünyaya gelme iki çocuğu emzirip büyütür, fakat hangisinin hür
kadının çocuğu olduğu bilinmezken hür kadın ölecek olursa, bu ikisinden hiçbiri
ona vâris olamaz. [44]
Liân : Namuslu iffetli
karısına zina isnad eden veya bu kadının doğurduğu çocuğun kendisinden
olmadığını iddia eden kimse ile karısı arasında fıkıhta belirtilen şartlar
doğrultusunda hâkimin huzurunda icra edilen dört şehadettir. Her ikisi de
mülaanede iddiasını tekrarlayıp ısrar ederse, hâ-kim onları ayırır ve çocuğun
nesebini babasından nefyedip anasına ilhak eyler. Bu durumda sözü edilen çocuk
babasına vâris olamaz. Çünkü irsi gerektiren sebep ortadan kalkmıştır. [45]
Hacb : Miras konusunda
bir kimsenin var olmasiyle diğerinin mirastan ya tamamen ya da kısmen mahrum
olması anlamında kullanılır. Bu suretle irsten mahrum edilene Mahcûb, mahrum
etmeye sebep olana ise hâcib denir.
Bu durumda hacb iki
kısma ayrılır : Hacb-i noksan ve Hacb-i hirmân. Birincisi, vârisin hissesini az
bir miktara düşürmek; ikincisi, vârisi tamamen mahrum bırakmak anlamına gelir.
Hacbi- noksan,
beş kişi hakkında cereyan eder.
1. Koca..
Ölen kadının kocası
terikenin yarısını alır. Ancak kadının geriye bıraktığı çocuğu varsa, bu çocuk
kocanın hissesini yarıdan dörtte bire. düşürür.
2. Kadın..
Ölen erkeğin karısı terikenin
dörtte birini alır. Ancak adamın geriye bıraktığı çocuğu varsa, bu çocuk o
kadının hissesini dörtte birden sekizde bire düşürür.
3. Anne..
Anne, ölen evlâdının
terikesinden üçte bir hisse alır. Ancak Ölenin çocuğu veya oğlunun çocuğu, ya
da erkek ve kız kardeşlerinden iki tanesi bulunursa, o takdirde annenin hissesi
üçte birden altıda bire düşer.
4. Ölenin oğlunun kızı.
Ölenin bir tane oğlunun
kızı vâris olarak bulunursa, terikenin yansını, birden fazla bulunursa üçte
ikisini alırlar. Ancak bu, ölenin öz bir tane öz kızıyla birleşirse, üçte
ikiyi tamamlamak için al tıda bir hisse alır ve bu sebeple hissesi yarıdan
altıda bire düşmüş olur.
5. Baba bir kız kardeş..
Bir tane olursa
terikenin yarısını alır, birden fazla olursa, üçte ikisini alır. Baba-ana bir, bir kız kardeşle
beraber bulunursa, üçte ikiyi tamamlamak için altıda bir hisse alır, böylece
nısıf (yan) olan hissesi altıda bire düşmüş olur. [46]
Bu, yukanda da
belirttiğimiz gibi, bir vârisi olduğu gibi mirastan mahrum bırakmak, anlamına
gelir. Ancak himıan yoluyla nıah-cub olanla verasetten mahrum olan arasında
fark vardır : Hacb yoluyla mirastan mahrumiyet ânzîdir. Verasetten mahrumiyet
ise, arızî olmayıp zatîdir.
Hacb-i hirmâna
nisbetle vârisler ikiye ayrılır : Birincisi, bazı hallerde hacb-i noksan ile
mahcup olsalar bile hiçbir zaman hacb-i hir-man üe mahcup olmazlar. Bunlar şu
altı vâristir; üçü erkekten, üçü de kadındandır. Erkekten olanlar : Oğul, baba
ve kocadır. Kadından olanlar : Kız, anne ve zevcedir-
İkincisi, bazı
hallerde vâris olduklan halde bazen de tamamen mirastan mahrum olurlar.
Yukarıda belirtilen altı varisin dışında kalan vârisler bu kısma girer. Bunları
birkaç misal ile açıkhyalım :
Ana-baba bir kardeşler
: Önce oğul ile ve oğlun oğlu ile, sonra baba ile, sonra da dede ile mirastan
düşerler. O halde baba-ana bir kardeşler, sözü edilen dört mirasçı bulunmadığı
takdirde mirasçı olup hisse alırlar. Dört sınıftan biri mevcut olduğunda bunlar
hacb-i hirmân ile mahrum olurlar.
Baba bir kardeşler :
Önce oğul ve oğlun oğlu ile, sonra baba ile, sonra dede ile düştükleri gibi,
ana-baba bir kardeşlerle de düşerler. Ayrıca ana-baba bir kızkardeş kız ile
birleştiğinde asabe ulunca o da baba bir kardeşleri düşürür.
Ana bir kardeşler :
Evlâd ve oğlun evlâdı ile, sonra baba ve dede ile düşerler.
Nineler -ister ana
tarafından, ister baba tarafından olsunlar-mutlaka anne ile düşerler. Sonra
baba tarafından olan nineler baba ile düşerler. Sonra da baba tarafından olan
nineler dede ile düşerler. Ancak babanın anası, babanın anasının anası
düşmezler.
Birkaç cihetten olan
nineler biraraya geldiklerinde,' yakın planlar uzak olanlan düşürür.
Oğlun kızlan, kızlar
ile düşerler- Tabii bu da kızlar birden fazla olup asıl hakları olan üçte
ikiyi aldıklan takdirde böyledir. Bir tane olursa, o takdirde üçte ikiyi
tekmil için oğlun kızı altıda bir hisse alır. Ayrıca oğlunun kızının ya
hizasında ya da altında bir oğlan bulunursa, onunla asabe olurlar.
Baba bir kızkardeşler,
ana-baba bir kızkardeşierle düşerler. Tabii ana-baba bir kızkardeşler bu
durumda birden fazla olurlarsa böyledir. Bir tane olursa, o takdirde baba bir
kızkard'eşleri düşüremez. Bir de baba bir kız kardeşin hizasında veya altında
bir erkek kardeşi yani baba bir kardeşi bulunursa, düşmezler onlar sebebiyle
asabe olurlar. [47]
Fıkıhta farz sahibi olan
mirasçılara «Ashab-ı Ferâiz denilir. Bunların vâris olma hususunda kırk hali
vardır. Yani farz sahibi olan her mirasçının miras ahkâmına göre bazı halleri
vardır; bunları biraraya getirdiğimizde karşımıza knk hal çıkmaktadır. O halde
feraiz ilmini iyi bilmek için herhalde bu kırk hali detaylı biçimde bilmeye
ihtiyaç vardır.
Farz Sahibi : Hallerinin
Sayısı :
1 — Baba
3
2 — Sahih dede
4
3 — Ana bir oğlan ve kız kardeşler 3
4 — Koca
2
5 — Zevceler
2
6 — Kız
3
7 — Oğlun kızı 6
8 — Ana-baba bir kızkardeşler 5
9 — Baba bir kızkardeşler 7
10 — Ana
3
11 — Sahih nine 2
TOPLAM :
40
Açıklama :
1. BABA :
Yukarıda belirtildiği
gibi BABA'nın miras hususunda üç hali vardır : Ivîutlaık farz, asabelikle
birlikte farz ve sadece asabelik.
Birincisi : Baba
sadece farz sahibidir, asabelik hali yoktur, ölen murisinin altıda bir
terikesini alır. Bunu bir misal ile açıklıyalım. Ölenin babasiyle birlikte oğlu
ya da oğlunun oğlu... bulunursa o takdirde terikenin altıda biri babasına,
geriye kalanı oğluna ya da oğlunun oğluna verilir.
Altıda Bir ; Geriye Kalan : 5 His. Mesele ;
Baba Oğul 6
Baba Oğlun oğlu 6
ikincisi :
.
Asabelikle birlikte
farzdır. Bu durumda baba hem farz sahibi olarak belirli payım alır, hem de
asabe olmak sıfa-tiyle farz sahiplerinden arta kalanı alır. Buna bir misal
verelim : Ölenin babasiyle birlikte kızı veya oğlunun kızı, ya da oğlunun
oğlunun kızı... bulunursa,
Altıda Bir s Geriye Kalan : Nısıf = Yarı Mesele :
Baba : 1 + 2 = Kız : 3 6
Burada miras meselesi
altı üzerindendir. Bunun yarısı olan üç hissesini ölenin kızı, altıda bir
hissesi olan bir hisseyi babası aldıktan sonra geriye kalan iki hisse de
asabelik yoluyla babaya verilir-
Üçüncüsü :
Sadece asabeliktir. Bu
durumda baba farz sahiplerinden arta kalanı alır. Bunu bir misal ile
açıklıyalım : Ölen kimsenin evlâdı veya oğlunun evlâdı bulunmazsa, önce farz
sahiplerine düşen belli hisseler verilir, sonra arta kalanı baba alır.
Üçte Bir : Geriye Kalan : Mesele ;
Ana : 1 baba : 2 3
2. SAHİH DEDE :
Bu tabirden maksat, ölüye
nisbetinde arayere kadın girmeyen dededir. O halde bu, ölenin babasının babası
olduğu gibi babasının babasının babası da olabilir. Çünkü her iki durumda da ara
yere kadın girmemektedir. Kadın girecek olursa, o takdirde sahih dede değil
fasit dede sayılır. Fasit dede ise farz sahiplerinden değildir, zevi'l-erham
sınıfına girer.
Sahih dedenin -yukandada belirtildiği gibi miras
hususunda dört hali vardır :
a) Mutlak farz,
b) Asabelikle birlikte farz,
c) Sadece asabelik'
d) Düşmek..
Bu dört halden ilk üçü
babanın üç halinin aynıdır. Babanın bulunmadığı duruma hastır. Yani ölenin
babası bulunmayıp da sahih dedesi bulunursa, her üç halde dede baba gibidir.
Dördüncü hal ise, ölenin babasiyle birlikte bulunduğunda dede düşer, yani
mirastan bir şey alamaz. Çünkü baba ölüye daha yakın durumda bulunuyör-dur. O
varken dede düşer.
Her ne kadar üç halde dede
baba yerine geçiyorsa da şu dört meselede babadan ayrılır :
a) Ölenin babasının anası baba ile beraber bulunursa,
baba onu düşürür, ama ölenin babasının anası sahih dede ile bulunursa, sahih
dede onu düşüremez; nine bu durumda altıda bir hisse alır-Altıda Bir : Mesele
:
Babasının anası :
1 Sahih dede : 5 6
b) Ölenin babası ile anası ve bir de zevcesi biraraya gelirse, zevceye dörtte bir
verildikten sonra geriye kalanın üçte biri anasına, arta kalanı babasına
verilir. Ama burada baba değil dede bulunursa, ölenin anası zevceden arta
kalanın değil, malın tamamının
üçte birini alır.
Dörtte bir : Geriye kalanın üçte biri : Baki : Mesele
Zevce : 1 Anne : 1 Baba : 2 4
Dörtte bir : Tamamının üçte biri : Baki : Mesele
Zevce : 3 Anne : 4 Sahih dede : 5 12
c) Ana-baba bir kardeşler ile baba bir kardeşler baba
ile düşerler. Ama baba yerinde dede bulunursa düşmezler.
d) Ölen kimse Mevlâ'1-ı taka = Kendisini azâd eden
efendisinin babasiyle oğlunu terk etse, îmam Ebû Yusuf'a göre, hakk-i velâ-nın
altıda biri babasına, geriye kalanı oğluna- verilir. Ama burada baba yerine
dede bulunsa hakk-i velâ tamamen oğluna ait olur, o nedenle dedeye bir şey
verilmez.
3. ANA BÎR OĞLAN ve
KIZ KARDEŞLER
Bunlara fıkıh'ta BEN'l
AHYAF da denilir. Mirasta üç halleri vardır :
Birincisi, altıda bir
hisse ahr. ölen kimsenin evlâdı ve ahfadı baba ve dedeleri olmaz da sadece ana
bir oğlan ve kız kardeşleri bulunursa., altıda bir hisse alırlar.
Altıda bir : Geriye
Kalan : Mesele :
Ana bir erkek kardeş :
1 Amca, : 5 8
İkincisi, üçte bir
hisse alırlar. Yukarıda belirtilen varisler olmaz da ölenin ana bir oğlan ve
kız kardeşleri birden fazla olursa, üçte bir hisse alır ve aralarında eşit
biçimde taksim ederler.
Üçte bir : Geriye kalan : Mesele ;
Ana bir erkek kardeş :
3 Amca : 6 9
Ana bir iM kız
kardeş 3
Üçüncüsü, ana bir
kardeşlerin düşmesidir- Ölenin erkek ve kız çocukları veya oğlunun erkek ve kız
çocukları veya babası ya da sahih dedesi bulunursa, ana bir kardeşlere
verasetten düşerler.
Sekizde bir Geriye kalan Düşer Mesele :
Zevce : 1 Oğul : 7 Ana bir kardeş 8
4. ZEVÇ = KOCA.
Yukarıda da
belirtildiği gibi zevcin miras konusunda iki halli vardır : Yarı ve dörtte bir.
Ölenin erkek ve kızları veya oğlunun çocukları bulunmadığı takdirde kocası
terikenin yansını ahr.
Nısıf = Yan Geriye kalan Mesele :
Zevç = koca : 1 Baba : 1 2
Ölen kimsenin erkek ve
kız çocukları veya oğlunun çocukları bulunursa, o takdirde kocasın terikenin
dörtte birini alır, geriye kalanı ölenin evladına veya oğlunun çocuklarına
verilir.
"* Dörtte bir '-' ; ' Geriye kalan Mesele :
Zevç : 1 Oğlunun oğlu :
3 4
5. ZEVCELER.
Yukarıda da
belirtildiği gibi zevcelerin veraset konusunda iki hali vardır : Dörtde bir ve
sekizde bir.
Ölen kimsenin erkek ve
kız çocukları veya oğlunun çocukları bulunmaz da karısı bulunursa, o takdirde
karısına terikenin dörtte biri verilir.
Dörtte bir Geriye kalan Mesele :
Zevce : 1 Baba : 3 4
Ölen kimsenin erkek ve
kız çocukları veya oğlunun çocukları bulunursa, o takdirde karısına sekizde bir
hisse verilir.
Sekizde bir Geriye kalan Mesele :
Zevce : 1 Oğul : 7 8
Ölenin birden fazla
karısı bulunursa, gerek dörtte bir, gerekse sekizde bir hisse onlar arasında
eşit biçimde taksim olunur- Her birine ayrı ayrı dörtte bir veya sekizde bir
hisse verilmez. Bunu bir örnek ile açıklayalım
Dörtte bir |
Geriye kalan |
Mesele : |
Üç Zevce : 1 Sekizde
bir |
Baba : 3 Geriye
kalan |
4 Mesele : |
Üç Zevce : 1 |
Oğlunun oğlu :
7 |
8 |
6. KIZ.
Fıkıhta buna hem BİNT
hem de Saibiyye denilir. Ölenin sulbün-lan meydana geldiği için bu isim
verilmiştir. Yukarıda belirtildiği çibi, kızın mirasta üç hali vardır : Nısıf,
Üçte iki ve ortaklaşa asa-3lik.
Ölenin oğlu olmaz da
yalnız bir kızı bulunursa, terikenin yarısını alır. Bunu bir misal ile
açıklıyalım :
Nısıf = Yarı Geriye kalan Mesele :
Kız : 1 Amca : 1 2
Ölenin oğlu olmaz da
iki veya daha fazla kızı bulunursa, bunlar terikenin üçte ikisini alırlar ve bu
aralarında eşit biçimde taksim bunur.
Üçte iki Geriye Kalan Mesele :
Üç kız : 2 Amca : 1 3
Ölen kimse oğluyla
birlikte kızlarını da terkederse bunlar ortaklaşa asabe olurlar. Yani farz
sahipleri belli hisselerini aldıktan sonra geriye kalan mal bunlar arasında
ikili birli taksim olunur. Bunu bir misal ile açıklıyalım : Ölen kimse
karısını, iki oğlunu, üç kızını geriye bırakırsa, miras meselesi sekizden olur
: Bir hisse karısına, geriye kalan yedi hisse ikili birli kızlarla oğlan
arasında taksim edilir.
Sekizde bir Geriye kalan Mesele :
Zevce : 1 Üç kız, oğlan : 7 8
Bu meselede geriye
kalan yedi hisseden dört hisse iki oğlana üç hisse de üç kıza isabet eder.
7. OĞLUN KIZI.
Fıkıhta buna hem
ibniyye hem bintü'l-ibn denilir. Ölenin oğlunun kızı veya oğlunun oğlunun
kızı... anlamına gelir Bunlar ölene ister yakın ister uzak olsun farketmez. Ara
yere kadın girmediği takdirde bunlar farz sahipleri olarak kabul edilirler.
Ara yere kadın girdiği takdirde, örneğin kızının kızı veya oğlunun kızının kızı
düzeyinde bulunursa, o takdirde zevi'l-erham sınıfına girerler.
Yukarıda da
belirtildiği gibi, bunların mirasta altı hali vardır : Nısıf, Üçte iki, altıda
bir, verasetten düşme, ortaklaşa asabelik ve düşme.
Ölenin oğlu ve kızı
bulunmaz da bir tane oğlunun kızı bulunursa, bu mahn yansını alır.
Nısıf = Yan Geriye kalan Mesele :
Oğlunun kızı : 1 Amca : 1 2
Ölenin oğlu ve kızı
olmaz da iki veya daha fazla oğlunun kızı bulunursa, o takdirde terikenin üçte
ikisini alırlar ve bu onların arasında eşit biçimde taksim olunur.
Görülüyor ki, oğlun
kızının bu iki hali, kızın iki halinin aynidir.
Üçte iki Geriye
kalan Mesele ;
bir tane oğlunun kızı
: 2 Amca : 1 3
Ölenin oğlu olmaz da
sadece bir kızı ile bir ya da fazla, oğlunun kızları bulunursa, kızı terikenin
yansını, oğlunun kızı veya oğlunun kızları altıda bir hisse alırlar. Çünkü
kızîann asıl hakkı üçte ikidir. Bir tane olunca bu nisbeti alamıyor da
terikenin yansını alabiliyor. Üçte ikiyi tamamlamak için oğlun kızına altıda
bir hisse veriliyor.
Bunu bir misal ile
açıklıyalım :
Ölen kimse bir kızını,
bir de oğlunun kızını bırakırsa, miras meselesi altıdan olur. Bunun yarısı
olan üç hisse kıza, altıda biri olan bir hisse oğlunun kızına verilir :
Nısıf Altıda bir Geriye kalan Mesele :
Kız : 3 Oğlun kızı : 1 Amca : 2 6
Tabii belirttiğimiz bu
üç halde oğlun kızı ile beraber oğlun oğlu bulunmaması şarttır. Aksi halde
beşinci halde belirtildiği şekilde oğlun kızları farz sahipleri değil asabe
olurlar.
Ölenin iki veya daha
fazla kızıyla beraber oğlunun kızı bulunursa, terikenin üçte ikisini kızlar
alacağından oğlunun kızlarına bir şey verilmez. Çünkü kızlara ait olan üçte iki
hissenin tamamını iki kız almıştır-
Üçte iki Düşmek Geriye kalan Mesele :
îki kız : 2 Oğlun kızı : Amca -. 1 3
Ama bu durumda oğlunun
kızıyla birlikte oğlunun oğlu bulunsaydı oğlun kızı düşmez, erkek
kardeşleriyle birlikte asabe olurlardı.
ölenin oğlunun oğlu
veya oğlunun oğlunun oğlu... ile beraber kızı bulunursa bunlar hep birlikte
asabe olurlar ve farz sahiplerinden arta kalanı alıp ikili birli taksim
ederler.
Oğlun kızının altıncı
hali mutlak anlamda düşmektir. Şöyieki, senin oğlunun kızı oğlu ile veya kendi
derecesinin üstünde bir ersk evlâdla bulunursa, terikeden bir şey almaz, düşer.
Bunu misallerle
açıklıyalım :
Dörtte bir Düşmek
Koca : 1 sekîzde bir
Oğlun kızı : Düşmek
Geriye kalan Mesele :
Oğul : 3 4
Geriye kalan Mesele :
Zevce : 1 Oğlunun oğlunun kızı : Oğlunun oğlu : 7 [48]
[1] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/217.
[2] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/217-218.
[3] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/218.
[4] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/218-219.
[5] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/219.
[6] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/220-221.
[7] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/221-222.
[8] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/222-223.
[9] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/223-224.
[10] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/224.
[11] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/224-225.
[12] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/225-226.
[13] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/226.
[14] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/226.
[15] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/227.
[16] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/227-228.
[17] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/228.
[18] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/228.
[19] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/228.
[20] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/229.
[21] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/229.
[22] Mecelle. 1092.
[23] Mecelle : 278.
[24] Mecelle : 1038.
[25] Mecelle : 306.
[26] Bu hususta geniş bilgi için
bak: Mecelle -. 319 - 321 – 358.
[27] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/229-230.
[28] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/230-231.
[29] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/230-234.
[30] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/234-236.
[31] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/236.
[32] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/236-237.
[33] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/237.
[34] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/237-238.
[35] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/238.
[36] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla
İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/238-239.
[37] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/239.
[38] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/239-241.
[39] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/241.
[40] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/241-242.
[41] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/242.
[42] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/242-243.
[43] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/243-244.
[44] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/244-245.
[45] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/245.
[46] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/245-246.
[47] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/246-247.
[48] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/247-250.