Mefkud Hakkındaki Genel Hüküm Şöyledir :
Hâkimin Mefkud'un Malı Üzerindeki Tasarruf Yetkisi :
Mefkudun Malından Nafaka Verilir :
Bulunduğu yeri,
yaşayıp yaşamadığı kesinlikle bilinmiyen kimseye îslâm Hukukunda biri mefkud,
diğeri gâîb olmak üzere iJki isim verilir.
Eyleştiği yerden
ayrıldıktan sonra nerede olduğunu tesbit için onu arayanlar bulunduğu takdirde
birinci ismi alır. Arayanlar bulunmadığı takdirde hiçbir haber alınamayınca
ona ikinci isim verilir. Bununla beraber her- iki durumda da iki isim
kullanılmıştır. Ancak hukukta iki terim arasında hüküm bakımından fark vardır
: Şöyle ki, bir kişinin arandığı halde nerede bulunduğu ve yaşayıp yaşamadığı
tesbit edilemiyorsa, hâkim onun mallarında lüzumlu tasar-iufta bulunmak üzere
kayyım tayin edebilir, ama gâîb için böyle bir ta'yîn yapamaz. Çünkü bulunması
için hişbir araştırma yapılmamıştır. O bakımdan her an çıkıp gelmesi
muhtemeldir.
Ayrıca savaşta esir
düşüp dar-i harbe götürülen ve orada öldürülüp öldürülmediği hakkında bir
bilgi edinilmiyen kimse de mefkud hükmünün kapsamına girer. [1]
Mefkud, kendi aleyhine
olan hükümlerde diri, lehine olan hükümlerde ölü sayılır. Tabii bu hükümler
daha çok ölümle ilgili hususlarla ilgilidir. Bunu biraz daha açıklıyacak
olursak, diyebiliriz ki mefkud kendinden yana diri, başkalarından yana ölû
sayılır.
Mefkudun kendinden
yana diri sayılmasını bir temel prensip kabul edince, bunun ışığı altında şu
fıkhı meseleler ortaya çıkar :
1 — Önce mefkudun öldüğünü hâkimin hükmü taalluk etmedikçe,
yani hâkim topladığı deliller karşısında mefkudun öldüğüne dair bir hüküm
vermedikçe terikesi, yani geriye kalan mallarının vârisler arasında taksimi caiz
değildir. Çünkü bu konudaki genel kaide şudur : Murisin vefatı gerçekleştiği
takdirde verese onun malına sahip olabilir. Yani bu hakka nail olabilir. Aksi
halde mal murisindir.
2 — Mefkudun borç kapsamına giren alacaklarına ve
ortağı.bu-İunduğu şirketlerdeki hissesine ne vârisleri, ne de hazine dokunabilir.
Çünkü öldüğü kesinlilikle bilinmemektedir.
3 —.Nikâhlı bulunan, karısı -aradan uzun yıllar geçmesine
rağ-|men- başkasiyie evlenemez. Çünkü kocasının öldüğüne hükmedil-îmemiştir.
Hâkimin bu husustaki hükmü çıkıncaya kadar beklemek zorundadır.
4 — Mefkudun icar hususunda yapmış olduğu aikidler bozulamaz.
Ancak öldüğüne dair kesin bir bilgi edinilir ve bu hususta hâki min hükmü
gerçekleşirse, o takdirde icar akdi bozulmuş olur. Çünkü icar konusunda genel
kaide şudur : Mucir ile müstecirden birinin ölümü gerçekleşince, daha önce
aralarındaki icar akdi kendiliğinden bozulur.
Mefkudun Başkasından
Yana Ölü Sayılmasını da bir temel prensip kabul edince, bunun ışığı altında şu
fıkhı meseleler ortaya çıkar.
1 — Başkası mefkuda vâris olamıyacağı gibi, o da
başkasına vâris olamaz. Ancak murisinin vefatiyle ona isabet edecek hisse bir
yerde muhafaza edilir. Ölümü ya hakikaten, ya da hükmen gerçekleştiği takdirde
muhafaza altına alınan hisse diğer vârislere taksim edilir. Hayatta bulunduğu
kesinlik kazanırsa, ayrılan hisse aynen kendisine verilir.
2 — Mefkudun vârisleri, ellerinde kesin belge bulunmadığı
halde onun öldüğünü iddia ederek malını taksim etmek isterlerse, buna imkân
verilmez. Çünkü mücerred iddiayla bir gaib ya da mefkudun öldüğüne
hükmedilemez.
3 — Mefkud adına yapılan vasiyyet yerine getirilir mi?
Vasiy-yet eden vasiyyetini yaptıktan sonra ölürse, bakılır Mefkud hayatta ise kendisi için yapılan
vasiyyet aynen verilir. Vasiyyetten önce öldüğü kesinlik kazanır veya hâkim
onun öldüğüne hükmederse, o takdirde yapılan vasiyyet mefkudun vârislerine
değil, vasiyyet edenin vârislerine verilir.
Ancak mefkudun yapılan vasiyyetten sonra öldüğü beyyine ile sabit
olursa, o takdirde vasiyyet edilen mal veya para onun vârislerine intikal eder.[2]
Hâkimin mefkudun malı
üzerindeki tasarruf yetkisi, sadece onu korumaktır. Bu bakımdan zarurî yani
kaçınılması zor bir hal olmadıkça hâkim onun malını satamaz. İstediği gibi
tasarruf edemez.
Ancak Kâsânî'nin de
dediği gibi, mefkudun malı çürümeye, kokmaya, değerini her geçen gün
kaybetmeye yüztutmussa, o takdirde hâkim o malları satıp bedelini muhafaza
eder. Bu hususta yetkilidir.
Mefkuda isabet eden
miras malı ve benzeri şeyler hakkındaki hüküm de böyledir. Bunların zayolması
sözkohusu olmadıkça satılmaz. Böyle bir durum ortaya çıktığında hazine emini,
gayr-i menkul ise satıp bedelini korur. Mefkud hayatta olur da memleketine dönerse,
hazine emini satılan gayr-i menkulü satın alandan geri alıp asıl sahibine
verebilir. Şayet mefkud o malın geri alınmasını istemez de bedelini almakla
yetinirse, mesele kalmaz.[3]
Mefkud bir borç
karşılığında rehin bırakmışsa, hâkim karşı tarafın isteği üzerine o rehini
satıp mefkudun borcunu öder. Bu hususa yetkili sayılır. Bunun gibi hâkim,
mefkud üzerindeki borçları -alacaklılar istekte bulunuyorlarsa- tesviye için
onun malını satabilir. Bu hususta yetkilidir.
Mefkudun tarla ve
bahçesinde, ev ve otelinde tamire muhtaç yerler bulunur ve ihmal edildiği
takdirde bir takım zararlara yol açacağı bilinirse, o takdirde hakim mefkudun
mallarından tamire yetecek kadar satıp gerekeni yapabilir.
Hâkim mefkudun malını
gereği gibi korumak ve nafakası gerekli olanların nafakasını zamanında
verebilmek için bir kayyım tayin edebilir. Ancak kayyimin ücreti mefkudun
malından karşılanır. [4]
Mefkudun mallarını
korumak üzere hakim tarafından ta'yin edilen kayyım, her hususta yetkili
değildir. O ancak mevcut malı korur, alacakları toplar ve lüzumlu görüldüğü
hususlarda meselâ tamir işlerinde mal satıp arızaları giderir.
Kayyım ta'yini tamamen
hâkimin yetkisi dahilindedir. Mefkudun vârisleri olumlu ve olumsuz hiçbir
hususta buna engel olamazlar. Kayyım, maslahat gördüğü takdirde mefkudun
tarla-bahçesmı icare verebilir. Bozulmaya yüztutan bir malını satabilir. [5]
Mefkudun
ana-babasından, çocuklarından ve eşinden nafakaya muhtaç olanların nafakasını
hakim mefkudun malından verir. Diğer ve
hısımlarına onun malından nafaka verilmez.
Ancak nafaka konusunda
şu hususu belirtmek gerekir : Hakim mefkudun nafaka için gayr-i menkullerini
satamaz. Ancak nakit para, altın ve gümüş, bir de tarla ve bahçeden elde
edilen ürün ve ticaret emtiasından karşılanır.
Nafakaya muhtaç
olanlar, mefkudun borçlularından ve emanetçilerinden nafakalarını karşılamak
için bir hak talep edemezler. Ancak hâkim bu hususta hüküm verecek olursa, o
takdirde hâkimin kadarına uyularak bunlardan alınıp nafakaya muhtaç olanların
nafa-ikası karşılanır. [6]
Bu ya iki adamın
şehadetiyle, ya öldüğü .beldenin hâkiminin gönderdiği karar ile ya da hâkimin
mefkudun yaş durumunu, sağlıklı -sağlıksız hallerini dikkate alarak aradan uzun
yıllar geçtiğine bakarak verdiği karar ile gerçekleşir.[7]
Bunun gibi, mefkudun
emsal ve akranı dikkate alınır, bunların hepsi ölmüşse, o takdirde mefkudun da
öldüğüne hükmedilir..Birinci görüş daha isabetli ve fetvaya daha uygundur.
Ayrıca sözü edilen
meselede yüz-yüzyirmd, altmış ve yetmiş yaşı sınır kabul edenler de olmuştur.
Bilhassa hicrî beşinci asırdan sonra gelen fakîhlerin bir kısmı altmış ilâ
yetmiş yaşı sınır kabul etmişlerdir.
Doksan yaşı sınır
kabul edenler de olmuştur. Fukahanın çoğu bunu isabetli bir görüş olarak
seçmişlerdir. Çünkü doksan yaş, emsal ve akranın hayatta kalmadığı bir
sınırdır. Hanefîlerin çoğu da bununla fetva vermişlerdir. [8]
Mefkudun ölümüne hükmedilip
iddet = şer'i bekleme süresi bitince karısı başkasiyle evlenebilir ve mevcut
malı da verese arasında taksim olunur.
Ama böyle bir hüküm
verilir de onun karısı başkasiyle evlendikten ve mevcut malı verese arasında
taksim edildikten sonra mefkud ortaya çıkarsa, yani hayatta olduğu meydana çıkarsa,
karısını artık geri alamaz. Çünkü o hâkimin kararına dayanarak iddetini bitirip
öylece evlenmiştir. Vârislere verilen hisseler ise -harcanan kısmı müstesna-
olduğu gibi geri alınıp murise verilir. [9]
[1] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/363.
[2] EI-Bedayi' - Kâsanî -
Fetâvâ-yi Hindiyye - El-Mebsut - Serahsî - Bahrirâik İbrı Nüceym.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 3/363-364.
[3] Fetâvâ-yi Ebû Sımd Efendi.
[4] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/365.
[5] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/365.
[6] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/365-366.
[7] El-Mebsut - Şemsü'l-Eimme
Serahsi.
[8] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/366.
[9] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/366.