Malını Har-Vurup Harman Savuran
Kimse Normale Dönerse
Gıyabında Hacr Altına Alınmasına
Karar Verilebilir Mi?
Yetim Tasarrufa Ehil Olmazsa :
Sefih = Aşırı Savurgan Kişinin
Malından Zekât Çıkardır Mı?
Sefih Kimse Yemin Edip Yeminini
Bozarsa :
Sefih Farz Olan Haccı Edâ Etmek
İstediğinde :
Günah İşleyen Kimse Hakkında Hacr
Caiz Olur Mu?
Aşın Denecek Kadar Şaşkın Olan
Kimseye Hacr Konulur Mu?
Hacr Altında Bulunan Ergen Çocuk
Ödünç Para Alırsa :
Hacr : Genel anlamda,
kanun yolu ile birinin -belli bir sebepten dolayı- kendi malını istediği gibi
kullanmaktan aîıkonmasıdır.
İslâm Fıkhında bu
konuya da önemine binaen geniş yer verilmiştir. Biz kitabımızın hacmini
dikkate alarak özetleyip ana hatlarını bazı misallerle sunmaya çalışacağız.
Fıkıh kitaplarında şu
tarif yapılmıştır :
Hacr : Belli bir şahsı
bazı sebeplerden dolayı sözlü olarak tasarruftan men'etmektir.
Ebulhasen Kudurî bu
konuda diyor ki :
«Hacri gerektiren
sebepler üçtür : Çocukluk, cinnet ve kölelik.» Hidâye şerhi el-Aynî'de de aynı
sebeplere yer verilmiştir.
İmanı Ebû Hanîfe
eliyor ki : «Kaadı = Hâkim, hür âkil baliğ olan kimseyi tasarruftan men'etmez.
Ancak onun zararı umuma dokunacak olursa, o takdirde men'etme yetkisi vardır.
Bu ölçüde olanlar da genellikle şu üç sınıfta daha çok göze çarpar : Yeterli
bilgiye sahip olmayıp hatalı ilâç vermekle hastaların ölümüne sebep olan
dok-tor; cincilik yapan, esrar ve tılsım, muska ve büyücülük yapan aynı zamanda
hoca geçinen kişi veya yeterli bilgiye sahip olmayan yanlış fetva veren müfti;
bir de iflas eden kiralık ev veya hayvan sahibi. Bu üçü veya buna benzer
durumda o|üp zararı umuma sirayet edenler tasarruftan alıkonulabilir. Bugün
malını kiraya, verenler grubuna nakliyecileri katabiliriz. Bunlar iflas
etmişse, kendilerine ücret mukabilinde teslim edilen ticarî eşyayı kaçırabilirler.
O takdirde tasarruftan ahfeonmalanna yeterli sebep vardır.
Ayrıca Hanefî
imamlarına göre hacr için üç ayrı sebep daha vardır : Durmadan
borçlanan, eline, geçen malı har vurup harman savuran ve bir de fazlaca gaflet
içinde bulunan kimselerin halleri hacre gerektiren sebeplerdendir.[1]
O halde nakliye
işlerini yürüten kimse, iflas edip elindeki nakil vasıtalarını satmış, buna
rağmen yine aynı işi yürüttüğünü söylüye-rek mal toplamaya, ücret almaya devam
ediyorsa, hâkim derhal gereken müdahaleyi yapıp onu tasarruftan jnen'eder.
Çünkü zararı umuma sirayet etmektedir.
Çocukların da
tasarrufu caiz değildir. Ancak velîleri onlara izin verirse o takdirde bir
sakınca yoktur. Kölelerin de tasarruf yetkisi yoktur, ancak efendileri müsaade
ederse, o takdirde belli konularda tasarrufta bulunmalarından dinen bir sakınca
görülmemiştir.
Bugün artık kölelik
tarihe karışmıştır. Ancak İslâm Dininin onlar hakkındaki hükümlerini bilmek
bakımından bazı hususlarını nakletmekte yarar vardır.
Aklî dengesi bozuk
olup onun bu dengesizliği sürekli ise. o takdirde tasarrufta bulunmasına cevaz
verilmez, velisi ona izin bile verse, hâkim men'eder. Ancak bazen iyileşip
aklî dengesi yerine geliyorsa, o devrede tasarrufta bulunabilir. [2]
Bunaklaşan kimse
hafızasını yitirmiş, sözleri birbirine karışır duruma gelmişse, çocuk gibi
sayılır. Bu bakımdan tasarruftan men'edilir. Vasisi varsa, onun gözetimi
altında bazı tasarruflarda bulunabilir.
Çocuk henüz
alım-satımda kâr ve zarar, fahiş fiatla iyi ve kötü malı birbirinden ayırd
edecek durumda değilse, o takdirde yaptığı alım-satım hükümsüz kabul edilir.
Velîsi onun bu tarz tasarrufuna cevaz verse bile yine de sahih sayılmaz. Ancak
belirtilen hususları akledecek seviyede ise, o takdirde velîsinin izniyle tasarrufta
bulunabilir. Ve yaptığı tasarruf geçerli sayılır, isterse aldatılmış olsun. [3]
Malını harvurup harman
savuran sefih kimse tasarruftan alı-konduktan sonra düzelir, normal bir kişi
gibi mal kıymeti bilmeye başlarsa, İmam Ebû Yusuf'a göre, hâkimin kararı
olmadan tasarrufa sahip olamaz. Tasarrufta bulunsa bile geçerli kabul edilmez. [4]
Yetim rüşde erince,
vasisi ya da velîsi yanında muhafaza edilen mal ve parası kendisine teslim
edilir. Ergen olur ama rüşde erdiği kanaati doğurmazsa, o takdirde bekletilir.
İmam Ebû Hanîfe'ye göre, yirmi beş yaşma girinceye kadar bekletilir, ondan
sonra kendisine teslim edilir. İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed'e göre, rüşde
ermedikçe yaşı ne kadar ilerlerse ilerlesin malı kendisine teslim edilmez.[5]
Yetim çocuk ergenlik
çağma girer ama malını düşünmeden harcayan sefihin biri olursa, yine de İmam
Ebû Hanîfe'ye göre. tasarrufuna engel olunmaz, malı kendisine tealim edilir.
Çünkü hür, âkil baliğ kimsenin malına ve tasarrufuna hacr konulmaz. Ama İmam
Ebû Yusuf ile İmam Muhammed'e göre, hâkim onu tasarruftan alıkoyabilir.
Normale dönünceye kadar hacr devam edebilir.
Yetim çocuk ergen olduktan
sonra malında tasarruf eder, alun-satımda bulunur, bağış yapar ve sonra sefîh
durumuna kendini düşürür, yani bilgisizce rasgele malını harcamaya baslarsa,
malına hacr konulur, yani tasarruftan alıkonur, ancak daha önce yaptığı bütün
tasarruflar geçerli sayılır. Hacr konulduktan sonraki tasarrufları ise hükümsüz
kabul edilir. Bu, İmam Muhammed'e göredir.
İmam Ebû Yusuf a göre,
sadece sefîh durumuna düşünce hemen hacr konulmaz, bu hâkimin kararıyla
gerçekleşir. Karar verilmeden önceki tasarrufları geçerli sayılır.[6]
İmam Muhammed'e göre :
Mahcur (tasarruftan
alıkonulan kimse) -dört husus dışında-çocuk mesabesinde kabul edilir :
1 — Vasinin tasarrufu çocuğun malında caizdir. Mahcurun
malında caiz değildir.
2 — Mahcurun nikâhı, boşaması caizdir. Çocuğun ise
bâtıldır.
3 — Mahcur kimse., bir vasiyette bulunursa, bu vasiyeti
malının üçte birinden caizdir. Çocuğun ise vasiyeti caiz değildir.
4 — Maihcûr kimsenin cariyesi bir çocuk doğurur, o da o
çocuğun kendisinden olduğunu iddia ederse, çocuğun nesebi sabit olur. Ama
çocuğun bu yoldaki iddiası sabit olmaz. [7]
Hacri gerektiren
sebeplerden biri ortaya çıkınca, hacr edilecek yani tasarruftan ahkonacak
kimsenin orada hazır bulunması şart değildir. Hâkim, onun gıyabında da
«tasarruftan alıkonulmuştur» diye karar verebilir ve bu geçerlidir. Ancak
verilen karar kendisine tebliğ edilinceye kadar malında tasarruf eder ve bundan
dolayı geçersizliği sabit olmaz.[8]
O halde hâkim henüz
tasarruftan alıkoymadan önce adam bir takım tasarruflarda bulunursa, İmam Ebû
Yusuf a göre. caizdir ve geçerlidir. İmam Muhammed'e göre, geçersizdir. Çünkü
hakkında hacr kararımn verilmesi kesinleşmiştir.[9]
Yetim ergen olmakla
beraber malın kıymetini bilmez, onu rasgele lüzumsuz yere harcarsa, hâkim
ister onu tasarruftan alıkoysun ister koymasın onun vasisi muhafaza ettiği
malını ona teslim etmemelidir. Aksi halde zâraın olur.
Bunun gibi vasî, sözü
edilen yetimin yanına emanet bir şey bırakır, o da onu yok yere harcayıp
tüketirse, vasî ona zâmm olur; çünkü yetimin durumu bilinmekle beraber ona
götürüp bir malı emanet bırakması, bir taksirat sayılır ve tazmini gerektirir.
Ama hâkim böyle bir
yetime tasarruf için yetki tanırsa, o takdirde yaptığı ahm-satım ve diğer
muameleler geçerli ve caiz sayılır. Ama savurgan olan, malın kıymetini bilmıyen
har vurup harman savuran çocuk ergen olsa bile bu durumu açıkça biliniyorsa, o
takdirde babasının veya vasisinin ona tasarruf için izin vermesi yeterli
değildir. O nedenle böyle bir izin verildiği için çocuk tasarrufta bulunursa,
geçersiz sayılır.[10]
Aşırı derecede
savurgan olup mal kıymeti bilmiyen kimse tasarruftan men'edildükten sonra,
hâkim güvenilir bir adam ta'yin edip onun malından zekâtının çıkarılarak
müstahiklere verilmesini sağlar, ayrıca çoluk-çocuğunun nafakasının
karşılanması için de gereken harcamayı yapmasına imkân verilir. [11]Nafakaları
ona vâcib olan kimseler de bilirkişilerce tesbit ettirilerek gereken harcama yapılır.
Sefihin hısımları
hakkındaki ikrarı ancak dört kimse hakkında muteber tutulur : Oğlu, babası,
karısı ve kendisini azâd eden efendisi, Sefîh kişi kadın olursa, üç kimse
hakkındaki ikrarı muteber tu-tutulur : Babası, bocası ve kendisini azâd eden
efendisi.. Diğer yakınları 'hakkındaki ikrarları beyyinesiz kabul edilmez.[12]
Sefîhliği subut bulan
kimse yemin eder veya adak adar veya karısına ziharda bulunursa, bunları
keffaretinin malından ödenmesine müsaade edilmez, keffaretlerini oruç tutarak
ödemesi gerekir. Çünkü malında tasarruftan her bakımdan men'edilmiştir.[13]
Sefîhliği sübut bulan
ve tasarruftan alıkonulan kimse üzerine farz olan haccı edâ etmek isterse, o
takdirde men'edilmez. Ancak yanında güvenilir kişiler bulundurulur ve hac
parası o güvenilir kişiye teslim edilir. O da yol boyunca ma'ruf şekilde
harcama yaparak onu idare eder. Umre yapmasına da engel olunmaz. Yani hacce gittiğinde
dilerse, hacc-i kıran veya hacc-i temettü' yapabilir.[14]
Tasarruftan alıkonulan
kimse, hacde bir cinayet işlerse, oruç ile telâfi edilen bir cinayet ise, malî
keffarete gidilmeksizin oruç tutması sağlanır. Meselâ, bir av hayvanı öldürür
veya ihramlı iken tıraş olursa, bunların keffaretini oruçla ödemek mümkündür.
Zaruret olmadığı halde tıraş olur, güzel koku sürünür veya vaciblerden birini
terkederse, o takdirde bir kan akıtması gerekir. Oruç ile bu karşılanmaz.[15]
Sefih kimse Arafat'da
vakfeden sonra kansiyle cinsel temasta bulunursa, kendisine bir deve ya da
sığır kesmek gerekir. Ancak bu ceza ileride normale dönünceye kadar
geciktirilir.
Arafat'da vakfeden
önce cinsel temasta bulunursa, artık haccı bozulmuş ve gelecek seneye kazaya
kalmış olur. Ancak evine dönün-ceye kadar nafaka ve diğer masrafları kendi
malından karşılanır.. Aynı zamanda gelecek yıl kaza etmesi için imkân verilir.
Yani malı varsa, bu üzerindeki kaza için harcanır.
Sefih, nafile hac için
veya umre için, ihrama girerse, artık hâkim ona yetecek kadar nafaka ve masraf
ayırıp verir.[16]
Malında tasarrufta
bulunmaktan alıkonulan sefih, hayır erbabının yaptığı vasiyetler gibi bazı
hayırlı vasiyetlerde bulunursa, bundan men'edümez ve vasiyeti kabul edilir.
Ancak bu vasiyet malının üçte birinden geçerli olur. Yaptığı vasiyet hayır
erbabının vasiyetine uymuyorsa, takdirde
yerine getirilmesi vâcib değildir.[17]
Günah işleyen, gayr-i meşru
yollara sapan kimse, aynı zamanda malının da kıymetini biliyorsa, o takdirde
hacr konulmaz, yani tasarruftan alıkonulmaz. [18]
Alış-verişinde fahiş
biçimde aklanıyorsa, hafızası da zayıf bulunduğundan alıp verdiğini unutuyor
ve böylece hem kendi, hem başkasının zararına iş görüyorsa, buna fıkıhta
«gaflet» denilir ve tasarruftan alıkonulur.[19]
Ergen fakat mahcur
çocuk evlenmek için başkasından ödünç para alırsa, onun bu tasarrufu kabul
edilir. Evlenme masrafından mak-sad, evleneceği kadına vereceği Mehr'dir. Bu
haktan men'edilmez. [20]
Dinimizde terim olarak
buna Bulûğ Çağı denilir. Bir kişi kaç yaşında veya ne zaman ergen olmuş
sayılır?
Genellikle, erkek
çocuklar düşazıtmak = ihtilâm olmakla evlendiği takdirde eşi gebe kalmakla
veya inzal ile ergen olmuş kabul edilir. Kız çocukları ise, ihtilâm olmak, gebe
kalmak veya ayhali görmekle ergenlik çağına girmiş sayılır.
Yaş sınırı olarak :
îmam Ebû Yusuf ile îmam Muhammed'e göre, on beş yaştır. îmam Ebû Hanîfe'ye
göre, erkek çocuk ihtilâm olmadığı takdirde on sekiz yaşında; kız çocuğu
ayhali ve ihtilam olmadığı takdirde on yedi yaşında ergen kabul edilir.[21]
Erkek çocuk en erken
on iki yaşında, kız çocuğu ise dokuz yaşında ihtilâm veya ayhali görmekle
bulûğ çağma girmiş olurlar. Tabii bu soğuk ve sıcak bölgelere göre farklı
durumlar arzeder. Yani soğuk bölgelerde kızlar oniki onüç, erkekler ondört
onbeş yaşlarında ergen olurlar. Sıcak bölgelerde ise, yukarıda belirtilen
sürede oldukları görülmüştür.
Erkek çocuk on iki
yaşından önce ergen olduğunu, kız çocuğu da dokuz yaşma girmeden ayhali,
gördüğünü iddia ederse, itibar edilmez.[22]
O halde erkek çocuğu
ihtilâm, kız çocuğu da ayhali olduğunda artık ergen sayılırlar, eğer
kendilerinde aklî dengesizlik ve sefihlik yoksa malları kendilerine teslim
edilir. Erkek çocuğu on iki kız çocuğu dokuz yaşma geldiği halde ihtilâm olmaz
ve ayhali görmezse, o takdirde geciktirilir ve bu hal devam ederse oğlan
onsekiz kız on-yedi yaşma girince reşid sayılır ve mallan kendilerine teslim
edilir.[23]
Erkek veya kız çocuğu
ergenlik yaşma girerler de biz ergen olduk, oğlan çocuğu ben ihtilâm oldum,
kız çocuğu da ben ayhali gördüm derse, sözlerine itibar edilir, ona göre hüküm
yürütülür. Çünkü onlar bu yaşta kendi durumlarını daya iyi bilirler. Beyyine
istemeye gerek yoktur. [24]
[1] Fetâvâ-yi Kaadıhan -
Fetâvâ-yi Hindiyye.
[2] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/493-494.
[3] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/494.
[4] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/494-495.
[5] Fetavâ-yi Hindiyye.
[6] Fetâvâ-yi Kaadıhan.
[7] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/495-496.
[8] Hızânetü'l-Müftin.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 3/496.
[9] El-Kâfi – Mervezi.
[10] El-Kâfi - Mervezî - El-Muhit
- Radıyüddin Serahsî.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 3/496.
[11] El-Aynî Şerhü'l-Hidaye.
[12] El-Muhit - Radıyüddin
Serahsî.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 3/496-497.
[13] El-Kâfi – Mervezi.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 3/497.
[14] Et-Tebyîn - Zeylaî -
Fetava-yi Hindiyye.
[15] Et-Tebyîn – Zeylaî.
[16] Fetâvâ-yi Kaadıhan.
[17] Fetâvâ-yi Kaadıhan.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 3/497-498.
[18] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/498.
[19] El-Kâfî – Mervezi.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 3/498.
[20] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/498.
[21] El-Kâfî - Mervezî –
Fetâva-yi Hindiyye.
[22] Şerhü'l-Kuduri.
[23] El-Muhit - Radıyüddin
Serahsî.
[24] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/498-499.