(NAMAZ İÇİN) NECASETLERDEN
TEMİZLENME BABI
(Namaz kılmak istiyen
kimsenin vücudu, elbisesi ve üzerinde namaz kılmak istediği şeyin temiz olması
şarttır.) Zira Cenâb-ı Hak :•Elbiseni temizle» ([1]) diye
buyurmuştur. Peygamber Efendimiz (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem)
de, aybaşı kanı
ile lekeli elbisenin hükmünü
soran kadına 'Onu sil, sonra ov, sonra su ile yıka- ([2]) diye
cevap vermiştir İşte bu âyet ve hadis ile elbisede temizliğin şart olduğu
anlaşılınca, vücutta ve üzerinde namaz kılınan yerde de temizliğin şart olması
lâzım gelir. Çünkü kişi namaz kılarken bu üç şeyi kullanır.
(Necaseti su ile
temizlemek caiz olduğu gibi -sirke, gül suyu ve benzeri gibi- meyvaları
sıkmakla elde edilen, temiz ve necaseti giderici her sıvı ile de caizdir.)
Necaseti, sudan başka sıvılarla da yıkamanın cevazı, İmam Ebû Hanife ile İmam
Ebü Yûsuf'un görüşüdür. İmam Muhammed, İmam Züfer ve İmam-ı Şafii: -Sudan başka
herhangi sıvı ile necaseti yıkamak caiz değildir» demişlerdir. Çünkü sıvı
necasete değdiği zaman necis olur. Necis olan bir şey ile de temizlenme
olamaz. Her ne kadar su da diğer sıvılar gibi necasete değdiği zaman necis oluyorsa
da, sudan başka bir temizleme aracı bulunmadığından, bu yargıyı onun .hakkında
yapmamak zorundayız» demişlerdir. İmam Ebû Hanife ile İmam E.b û Yûsuf da: -Sıvı olan her şey sökücüdür. Sudaki
temizleyicilik vasfı da onun bu vasfından dolayıdır. Herhangi bir şeyin necis
olması da necaset zerrelerinin o şeyde bulunmasmdandır. Yıkanan şeyden bu
zerrelerin hepsi gidince temiz olmaması için bir neden kalmaz- diye cevap,
vermişlerdir. K u d u r i' 'nin dile getirdiği bu cevapta, elbise ile vücut
arasında bir ayırım yapılmamıştır, ki İmam Ebû Hanife (Allah rahmet eylesin)
buna kaildir. Kendisinden gelen rivayetlerden birine göre îmam Ebû Yûsuf un görüşü
de bu yoldadır. Diğer rivayete göre ise, İmam Ebû Yûsuf (Allah rahmet eylesin)
vücut ile elbise arasında ayırım yaparak vücut üzerindeki necaseti sudan başka
bir şeyle yıkamayı caiz görmemiştir.
(Hayvan tersi, dışkı,
kan ve meni gibi katı bir pislik, bir ayakkabıya yapışıp üzerinde kuruduğu
zaman, o ayakkabının yere sür-tülmesiyle temizlendiği istihsan edilmiştir.)
İmam Muhammed ayakkabıyı da diğer şeylere kıyas ederek : «Meniden başka hiç
bir necaset silmekle temizlenemez.» demiştir. Çünkü pislik yaşken ayakkabıya
yapıştığı için içine girmiştir. Ayakkabıyı yere sürtmek ya da ovmakla içindeki
necaset çıkamaz. Ancak meni -ileride anlatacağımız üzere- bu hükmün dışındadır.
İmam Ebû Hanife ile İmam Ebû Yûsuf un dayanağı, Peygamber Efendimiz (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm)'in :
«Ayakkabılarda bir necaset bulunduğu zaman (kişi) onları yere sürtsün. Zira yer
ayakkabılar için temizleyicidir.- ([3])
hadisidir. İmam Ebû Hanife ile îmam Ebü Yûsuf ayrıca : «Deri sert olduğu için
ona yapışan pisliğin zerreleri çok miktarda içine nüfuz edemez. Nüfuz edeni de
pislik kuruyunca onu geri çeker- demişlerdir.
(Ayakkabıya yapışan
pislik eğer daha yaş ise, yıkamaktan başka bir şeyle temizlenemez.J Zira yere
sürtmek, yaş olan pisliği temizlemek şöyle dursun, tersine onu çoğaltır. îmam
Ebû Yûsuf dan:
«Ayakkabıları
pislikten korumak güç olduğu ve hadiste de «yaş, kuru» diye bir kayıt
bulunmadığı için -pislik yaş da olsa- üzerinde pislikten iz kalmayıncaya kadar
yere sürtmekle temizlenmiş olur» diye söylediği rivayet olunmuştur, ki bizim
Şeyhlerimiz de bu görüştedirler. (Eğer ayakkabıya sidik değmiş ve ayakkabı
kurumuş İse, yıkamaktan başka bir şey onu temizieyemez.) Şarap ve benzeri
diğer sıvı necasetler de sidik gibidirler. Zira ayakkabı sıvı necasetin zerrelerini
emer ve necaset katı olmadığı için kuruyunca içinde kalır. Kimisi de :
-Ayakkabı daha yaşken ona yapışan kum, kül ve benzeri şeyler, sıvı necaseti
katılaştırmış olur. Bunun için ayakkabıya değen necaset sıvı da olsa, yere
sürtmekle temizlenmiş olur- demiştir. (Necis olan elbiseye gelince: necaset
kurumuş dahi olsa, yıkamaktan başka bir şeyle temizlenemezJ Çünkü elbise deri
gibi sert olmadığı için necasetin zerreleri içine nüfuz eder ve yıkamaktan
başka bir şey onlan çıkaramaz. (Meni necistir ve eğer yaş ise onu yıkamak
gerekir. Ancak eğer elbisede kuruduktan sonra görülürse ovmak kâfidir.) Zira
Peygamber Efendimiz tSallallahü Aleyhi
ve Sellem), H z. A i ş e
(Ra-
dıyallâhü anhâ)'ye :-Yaşsa onu yıka, kuru ise ov- ([4]) diye
buyurmuştur. Bu hadis -Meni necis değildir- diyen tmam-ı Safi i' nin görüşüne
karşıdır. Peygamber Efendimiz
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
aynca:
«Elbise ancak beş
şeyden yıkanır...» ([5]) diye
buyururken bunlardan birinin meni olduğunu söylemiştir. Eğer meni vücuda
değerse. bizim Şeyhlerimiz:-Ovmakla temiz olur. Çünkü meninin vücuda değmesi
elbiseye değmesinden daha çok olduğu için yıkamak güç olur- demişlerdir,
imam Ebû Hanif e' den ise:
-Yıkamak gerekir. Zira
vücut ısısı çekicidir. Bunun için meni vücut üzerinde katılaşmaz. Aynca vücudu
ovmak da mümkün değildir- diye söylediği rivayet olunmuştur.
(Necaset aynaya veya
kılıca değdiği zaman silmekle yetinilir.) Zira necaset bunların içine nüfuz
edemez. Dışta olan bir necaseti ise, silmek kâfidir. (Eğer necaset bir yere
değer ve sonra güneşte kuruyup yerinde bir iz kalmazsa, o yer üzerinde namaz
kıhnabilir. Fakat) î m a m Züfer ile İmam-ı Şafii: -Kılınamaz. Zira necaset her
hangi bir şeyle giderilmemiştir. Bunun içindir ki (onunla teyemmüm edilemez) demişlerdir. Bizim
dayanağımız, Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in:
l-Yerin temizlenmesi kurumasıdır.» ([6]) hadisidir.
Onunla teyemmüm edilememenin nedeni de i Çünkü teyemmüm edilecek toprağın
temiz olma şartı Kur'an'm nassı ile sabittir. Zan ifâde eden bir -tek kişi
hadisi» ile temiz olduğu bildirilen bir toprağa teyemmüm edilirse, bu kesin
şart yerine getirilmiş olmaz. (Kan, sidik, şarap, tavuk pisliği ve eşek sidiği
gibi galiz olan necasetten bir dirhem miktarı ve daha az necasetle namaz
kıhnabi-lir.) İmam Züfer
ile Şafii: -Necasetin çoğu ile
azı arasında fark yoktur. Zira temizlenmeyi emreden nass ayırım yapmamıştır»
demişlerdir. Biz diyoruz ki: Necasetten büsbütün korunmak imkânsız olduğu için
hiç olmazsa az olduğu zaman ona göz yumulmahdır. Zira dinde güçlük yoktur. Aza
-bir dirhem miktarı» diye ölçü vermemizin, nedeni de : necis olan istinca yeri
bir dirhem miktarı olduğu halde, onunla namaz kılına-bilmesidir. Bir dirhem
miktarı, bir rivayete göre -ki sahihi budur- yüzölçümü itibariyledir. Bu da
avuç içinin genişliği kadardır. Bir rivayete göre de ağırlık itibariyledir. Bu
da, ağırlığı bir miskala varan büyük dirhemdir. Bu iki rivayeti uzlaştırmak
için kimisi: -Birinci rivayet ince, ikinci rivayet kaim olan dirhem
hakkındadır- demiştir. Yukanda sayılan şeylerin galiz necis olmalarının sebebi,
necasetlerinin kesin delil ile sabit olmasıdır.
(Eti yiyilen
canlıların sidiği gibi hafif olan necasetlere gelince:) imam Ebû
Hanif e' den (dörtte birine
kadar bu necasetIe müteneccis bulunan bir elbise ile namaz kılınabilir) diye
rivayet olunmaktadır. Çünkü hafif olan necaset, ne zaman ki elbisede fahiş derecede
çok olursa, namazın sıhhatim engeller. Herhangi bir şeyin dörtte biri de, bazı
hükümlerde o şeyin tamamı hükmündedir. İmam Ebü Hanife' den: -Dörtte biri
kadar necis olduğu zaman, onunla namaz kılmak caiz olmadığını söylediğimiz
elbiseden maksat, roba gibi içinde namaz kilınabilen, yani namazda kişinin
avretini örtebilecek kadar olan elbisedir- diye söylediği de rivayet
olunmuştur. Kimisi: -Dörtte birden maksat, elbiseden -ek. etek gibi- necasetin
değdiği yerin dörtte biridir» demiştir, İm a m Ebû Yûsuf' dan
da: -Necis olan yer bir karış boyunda, bir karış eninde olursa onunla
namaz kılınabilir, fazla olursa kılınamaz- diye rivayet edilmiştir. Eti yiyilen
hayvan sidiğinin hafif necis sayılması, İmam Ebü Hanife ile İmam Ebû Yûsuf'a
göre ayrı ayrı sebeplere dayanır.
İmam Ebû Hanife:•Çünkü hakkındaki nasslar arasında
taarruz vardır», İmam Ebû Yûsuf -Çünkü
necis olup olmadığında ihtilâf edilmiştir- demiştir.
(Herhangi bir hayvan
tersi veya sığır pisliği, bir dirhemden fazla miktarda bir elbise üzerinde
bulunursa, İmam Ebû Hanife'ye göre o elbise ile namaz kılınamaz.) Çünkü hayvan
tersinin necis olduğu hakkında nass vardır ve o nass ile taaruz eden bir başka
nass yoktur. Rivayet olunmaktadır ki Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve
Seliem) Cinler gecesinde istinca için, beraberinde bulunan Abdullah İbn-i
Mesud" dan taş istemiş, A b -d u I I a h da ona iki taş ve bir kuru deve
tersini getirmiştir. Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) taşlan
almış ve fakat deve tersini eline aldıktan sonra : «Bu pistir- buyurarak atmıştır.
İşte bununla hayvan tersinin ağır necis olduğu sabittir. Zira onunla taarruz
edecek bir başka nass yoktur. îki İmam ise:
-Eğer elbise
üzerindeki hayvan tersi fahiş derecede çok olmazsa onunla namaz kılmak
caizdir- demişlerdir. Çünkü hayvan tersinin necis olup olmadığında içtihat
etmek için yol vardır. Nitekim necis olmadığını söyiiyenler olmuştur. İşte
bunun için iki îmama göre hayvan tersi ağır necis değildir. Hem de hayvan
tersinden korunmak imkânsızdır. Bunun da ağır necis olmadığında etkisi vardır.
Fakat eşek sidiği öyle değildir. Zira sidik sıvı olduğu için yer
onu emer. Biz diyoruz
ki: Hayvan tersinden korunmanın imkânsızlığı yalnız ayakkabılar içindir ve bu
imkânsızlık yüzündendir ki hayvan tersi ayakkabılar hakkında hafif necis
sayılarak : silinmekle temizlenir, denilmiştir. Nihayet hayvan tersi de insan
pisliği gibi olup onun hakkında gösterilen bu kadarcık kolaylık yeterdir.
Bu konuda eti yiyilen
ve yiyilmiyen hayvanlar arasında fark yoktur. Ancak İmam Züfer ikisi arasında
ayırım yaparak i eti yiyilen hayvanlarda iki İmama, yiyilmiyen hayvanlarda da
İmam Ebû Hanife1 ye uymuştur. Rivayete göre İmam Muhammed Rey şehrine
gittiğinde her tarafın hayvan tersleriyle dolu olduğunu görünce: -Elbise
üzerinde hayvan tersi fahiş derecede çok da olsa, onunla namaz kılınabilir-
diye fetva vermiş ve bunun üzerine Maveraünnehir Uleması, Buhara' nın çamurunu
da hayvan tersine kıyas etmişlerdir. Rivayete göre İmam Muhammed bundan sonra
-Hayvan tersine bulaşan ayakkabılar, yere sürtmekle temiz olmaz- diye meşhur
görüşünden dönmüştür. (At sidiğine bulaşan elbise ile, İmam Ebû Hanife ile
İmam Ebû Yûsuf'a göre eğer at sidiği fahiş derecede çok olmazsa, İmam
Mu-hammed'e göre mutlaka namaz kılınabilir.) Zira at, iki İmama göre eti
yiyilen hayvanlardan olduğu için İmam Muhammed'e göre sidiği necis değil, İmam
Ebü Yûsuf'a göre hafif necistir. İmam Ebû Hanife de, her ne kadar atın, eti
yiyilebilen hayvanlardan olduğuna kail değilse de sidiğinin necis olduğu
hakkındaki deliller arasmda taaruz bulunduğu için ona hafif necis demiştir.
(Eti yiyilmiyen
kuşların pisliğine, bir dirhemden fazla miktarda bulaşan bir elbise ile namaz
kılmak, İmam Ebû Hanife ile İmam Ebû Yûsuf'a göre caizdir, İmam Muhammed'e göre
değildir.) Bu ihtilaf, kimiis: *Eti yiiylmiyen kuşların pisliği necis midir,
değil midir?», kimisi de -ki en sahihi budur-: «Bir dirhem miktarından fazla
olduğu zaman namaza mani midir, değil midir? diye edilen ihtilâftan ileri
gelmedir» demiştir. İmam Muhammed: -Necasetin hafif olması imkânsızlıktan
dolayıdır. Kuşlarla insanlar bir arada bulunmadıkları için kuşların pisliğinden
korunmak imkânsız değildir. Bunun için kuşların pisliği galiz necistir-, İmam
Ebû Hanife ile İmam
Ebü Yûsuf:
«Kuşlar havada
pisledikleri için pisliklerinden korunmak imkânsızdır. Bunun için
pisliklerinin hafif necis olması lâzım gelir- demişlerdir. Kuş pisliği bir kaba
düştüğü zaman da, kimisi: -Kap necis olur-, kimisi de, kapları kuşların
pisliğinden korumanın imkânsızlığını ileri sürerek: «Necis olmaz» demiştir.
(Bir dirhemden fazla
miktarda balık kanının, ya da eşek veya katır salyasının bulaştığı bir elbise
ile namaz kılmak caizdir.) Zira balık kanı gerçekte kan olmadığı için necis
değildir. Fakat î m a m Ebû Yûsuf tan, balık kanım necis sayarak onda fahiş
derecede çok olmamayı şart koştuğu rivayet olunmuştur. Eşek veya katır
salyasına gelince: Necis olması şüpheli olduğu için, temiz olan bir şey onunla
necis olmaz.
(İğne ucu gibi gözle
görülemiyecek derecede ufak damlacıklar halinde kişinin üstüne dökülen sidiğin)
ondan korunmaya güç yetmediği için (önemi yoktur.)
(Necaset -görülen ve
görülmeyen necasetler olmak üzere- iki çeşittir. Görülen necasetten
temizlenmek: temizlenmesi istenen şeyin üzerindeki necaset aynının gitmesiyle
olur.) Çünkü necaset, aynı itibariyle o şeye girdiği için aynı gitmedikçe
gitmiş olamaz. (Ancak necasetten, giderilmesi güç olan bir iz kalması halinde,
izin gitmesi şart değildir.) Zira dinde zorluk yoktur. Bu ifadeden, herhangi
bir şeyin üzerinden necasetin -bir yıkayışta bile olsa- aym gittikten sonra,
yıkamayı sürdürmeye gerek bulunmadığı, sezilmektedir. Bu ise, tartışılacak bir
konudur. (Görülmeyen necasetten temizlenmek ise: necis olan şeyi, temizlenmiş
olduğu kanaati hasıl oluncaya kadar yıkamakla olur.) Zira necasetin şeyden
çıkması için yıkamayı, necaset çıkıncaya kadar sürdürmek gerekir. Bu necaset
ise, gözle görülemediği için çıkıp çıkmadığı, kesin olarak bilinemez. Bunun
için onda kanaat şart olmuştur. Gözle görülmeyen necasetleri üç kez yıkamayı
şart koşmaları da bunun içindir. Zira necis olan şey üç kez yıkanınca, ondan
necasetin çıktığına kanaat hâsıl olduğundan, kanatın husulü yerine üç kez
yıkamayı şart koşmuşlardır. Uykudan kalkan kimse hakkındaki hadis de bunu teyit
etmektedir. Sonra -zahir olan rivayete göre- yıkanan şeyi her yıkayışta sıkmak
gerekir. Çünkü necaset arak sıkma ile çıkar.[7]
[1] Müddesir 4
[2] Buharı sahife 36, Ebü Davnd 140 ve 58 Ebu Davud
(Taharet) 130, Tir-mizî (Taharet) 104,
Nesal (Taharet) 134 (Hayız) 26, Danml (Abdest) 105.
[3] Ebû Dâvud (Taharet) 137, (Namaz) 88
[4] Bu lâfızla gariptir. Beyhaki'nin rivayetine göre
hadisin metni şöyledir : «Meniyi Peygamber Efendimiz (S.A.V.)'în elbisesinden kuru
olduğu zaman arardım, yaş olduju
zaman da yıkardım» BeyhakI C. 2 S. 417
[5] Darekutnl, Aramar b. Yaser (R.A.)'dan; Darekutnl
sahife 47. (Bevlin necislifci)
[6] Musannif bunu hadis olarak getirmiş ise de, Hanefi
Fıkhı ulemasından kimisi: «Hz. Aişe'nin, kimisi: «Muhammed b. Hanefiye'nin
sözüdür» demiştir. Nitekim Îbn-İ Ebi Şeybe, bunu Muhammed b. Ebl Hanefiye'nin
sözü olarak almaktadır. Bu konuda hadis olarak rivayet olunan metin şöyledir.
«Hangi toprak kurusa temizlenmiş olur.» Bununla beraber her iki metin de aynı
manayı verdikleri için musannifin getirdiği metin, manen hadis olur.
Ahmed Meylânî
[7] Şeyhü'l-Îslâm Burhanüddîn Ebu'l-Hasan
Ali b. Ebû Bekir Merginânî, Hidaye
Tercümesi, Kahraman Yayınları: 1/74-80.