1- AV NE0İR? AVIN HÜKMÜ VE HİKMETİ
5- KESİLMESİ GEREKEN VEYA GEREKMEYEN AV HAYVANLARI
7- AVLA İLGİLİ ÇEŞİTLİ MESELELER
Av: İnsandan kaçan vahşi
hayvandır; eti ister yensin isterse yenmesin farketmez.
FeÜvlyi KfcflhlnOda da böyledir.
[1]
At'ii rikıi: Avcılık, şartına
uygun olarak ve mahallinde ehli tarafından sadır olan bir iştir. [2]
Av» fcikmtt: tster hakiki, isterse
takdiri olsan, bir kimse, bir şey avladığı zaman, onun, kendi malı olmasıdır.
Takdiri olan ile, imtina hizasından çıkarmayı kasdediyoruz. [3]
Avın helâl olması, onbes şartla sabit olur.
Bu şartlardan beşi
avcı hakkındadır:
1-) Avcının
boğazlamaya ehil olmasıdır.
2-) Avlayıcı
hayvanı kendisinin göndermesi
3-) İrsalde
{= avlayıcı hayvanı gödermede) ortağının olmaması.
Yâni avlayacak hayvanla beraber, avlaması helâl olmayan başka bîr hayvan
göndermemektir.
4-) Avcının,
besmeleyi terk etmemesi.
5-) îrsal
ile avı alma arasında, başka bir işle meşgul olmamak.
Avın helâl olması için
şartların beşi de köpek hakkındadır:
1-) Köpeğin
öğretilmiş olması.
2-) Köpeğin,
sünnet üzere gönderilmesi.
3-) Köpeğin,
avı yakalamakta ortağı olmaması.
4-) Köpeğin,
avı yaralayarak öldürmesi.
5-) Köpeğin
avdan bir şey yememesi.
Beş şart da av
hakkındadır:
1-) Av,
haşarattan olmamalıdır.
2-) Balık
hariç —av, deniz hayvanlarından olmamalıdır.
3-) Avın
kendini iki kanadıyla koruyabilmesi. (Uçanlarda) Veya kavâimî
ile korumasıdır.
4-) Avın azı
dişleri ve mahlebi ile takviye olmuş olması.
5-) Avın
boğazlanmadan önce, av sebebiyle ölmesi. Nihâye'de de
böyledir.
En doğrusunu bilen Allahu Teâlâ'dır. [4]
Av, ancak yakalamakla
sahip olunan şeydir.
Yakalamak (= tutmak)
iki nevidir:
1-)
Hakikaten tutmak;
2-) Hükmen
tutmak.
Hakikaten yakalamak
açıktır, bellidir.
Hükmi tutmak: Av için
kullanılan bir âlet ister. îster av maksadıyla konsuü,
İster başka maksatla konsun farketmez.
Hatta bir adam, balık
ağını suya bıraksa, ona yakalanan balık, onun malı olur. Çünkü ağ, av maksadiyle yapılmıştır.
Bir adam, tuzağını
kurup, ona bir av düştüğünde, başka bir adam da, —o av boşanıp uçmadan önce
—gelerek, onu yakalasa; işte bu av önceki adamındır.
Şayet ikinci adam, o
hayvan tuzaktan boşanıp uçtuktan sonra, yakalarsa; o zaman, o av ikinci adamın
olur. Kübrâ'da da böyledir.
Eğer tuzağın sahibi,
avını aldıktan sonra, bu av, ondan boşanıp kaçar ve ikinci bir adam, onu
yakalarsa; bu durumda: o av, yine birinci adamındır. Çünkü, —onu almak
sebebiyle, o, onun mülkü olmuştur. O avın kaçması kölenin kaçması veya devenin
kaçması gibidir. Bu hâl onun öncekinin mülkünden çıkmasını gerektirmez. Serahsî'nm MuhıytT-nde de böyledir.
Hâkim Şehîd müntekâ'da şöyle
buyurmuştur:
Bir adam, kendine ait
bir yerde, içine balık düşsün diye-, bir yer hazırladığında, su taşarak, oraya
balıkları getirdikten sonra, bu su çekilir veya azalır ve balıklar, o adamın
hazırladığı yerde kalırsa, bu balıkları, başka birinin almaya hakkı olmaz. O
balıklar, o yeri hazırlayanındır.
Kim oradan bir şey
alırsa, onu ödemesi gerekir.
Şayet su çok fazla
olur da, avlanmaksızin, bu balıkları o yerden alma
imkânı olmaz; başka birisi de gelerek, o yerden balıkları avlarsa, işte o
vakit, balıklar o yerin sahibinin değil, avlayan adamın olur. Zehıy-re'de de böyledir.
Bir adam, balık ağını
suya biraksa, başka birisi de oltasını atsa, bir
balıkta ağa girse ve oltaya takılsa; balık ağ sahibinin olur. Gıyâsiyye'de de böyledir.
Bir adam oltasını suya
attığında, ona bir balık takılsa, o balık, onun olur.
Şayet balığı
çıkarmadan, oltanın ipi koparsa artık bu şahıs o balığa sahip olamaz. HaUsa'da da böyledir.
Bir adam, tarlasına
bir çukur kazdığında, orayada bir av hayvanı düşer;
bir başka adam da gelerek, onu ordan alırsa; bu
hayvan, onu alanın olur.
Eğer tarlasına çukur
kazan adam, o çukuru av düşsün diye kaz-mışsa, o
zaman, bu hayvan, çukuru kazanın hakkıdır. Fetâvâyi Kâdihân'-da da böyledir.
Bir adamın tarlasına,
bir av kuşu yumurtlarsa; bu yumurta, tarla sahibinin değil, —yumurtayı bulup
alan şahsın olur.
Bu, yer sahibinin o
yumurtadan uzak olduğu zaman böyledir. Eğer o yerin sahibi, elini uzatınca, o
yumurtayı alacak kadar yakında ise, yumurta o yerin sahibinin olur. Zebıyre'de de böyledir.
Bir adam, onunla —av
avlamayı kasdetmeden bir kuyu kazar; oraya da bir av
hayvanı düşer; başka bir adam, da gelerek, onu alırsa; şayet kuyunun sahibi,
—elini uzatınca alacak kadar, —o hayvana yakınsa; bu hayvan, kuyu sahibinin
olur. Muhıyf'te de böyledir.
Uyun'da şöyle yazılmıştır: Bir av hayvanı gelerek, bir adamın
evine girer; ev sahibi de kapıyı o hayvanın üzerine kapatıp, onu avlamayı niyet
ederse, bu hayvan, onun olur.
Eğer ev sahibi kapıyı
kendi kapatmaz da, başka birinin söylemesiyle kapatırsa, o hayvan kendinin
olmaz; kapıyı kapattıranın olur.
Bir adam, tuzağını
kurduğunda, ona bir hayvan düşer ve o çabalarken boşanır, sonra da başka bir
adam onu yakalarsa, bu hayvan, yakalayanın olur.
Şayet tuzak sahibi
avını almak için gelip, yaklaşır ve o sırada da hayvan kurtulur ve onu, bir
başkası alırsa, —bu hayvan alanın değil —tuzak sahibinin olur.
Av köpeğinin ve
avlayıcı şahin doğan gibi hayvanların avladıkları da böyledir. Zahîriyye'de de böyledir.
Bir adam, şehirde,
ayaklarında küçük zil bulunan bir şahin, doğan veya benzeri bir hayvanı
yakalarsa, bu hayvan, sahibine geri verilir; yakalayan şahsın olmaz.
Boynunda kılâde bulunan geyik de böyledir. Bu da, onu tutanın olmaz;
sahibine aittir. Şehirde olan, ev güvercinleri ve benzeri hayvanlar, —vahşi
olmadıkça —yakalayanın olmaz,
Bir adam, başkasının
hamamının üzerine bir güvercinlik yaptığında; güvercinler, oraya yuva yaparak,
orada yavru çıkarırlarsa, onları, o adamın alması helâl olmaz. Çünkü o
yavrulara, aslına sahip olmakla, sahip olunur. O yavrular buluntu hükmündedir.
Şayet bunu yapan zat
fakir ise, ihtiyacı miktannca ondan yemesi helâl
olur.
Şayet zengin ise,
uygun olanı onu fakire tasadduk eylemesidir.
Sonrada ondan satın
alarak, onu yemesi uygun olur.
Şemsü'I-Eimme, böyle yapardı. Ve
güvercin etini yemeyi çok severdi Mebsftt'ta da
böyledir.
İbnti
Sem&a, İmam Muhamraed (R.A.)'in
şöyle buyurduğu! nakletmiştir:
Bir adam, ava
atacağını attı. Ve av, bir müddet bayıldı; sonra a; di ve kuş uçtu ve ona,
başka birisi atacağını attı ve bayıldı, onu da bi
aldı; bu durumda o kuş, alanın olur. Eğer önceki adam, onu baygın linde almış olsaydı, o zaman, kendisinin olurdu. Bu
zahirdir.
Bir adam, ava attı ve
onu yaraladı; o hâlde, ona yetişmeyede gücü yetmedi;
av bir müddet bekledi; sonra, ondan uzaklaştı; sonra da, o ava başka birisi
attı ve varıp o avı aldı; işte bu takdirde av, birinci vuranındır. Zahîriyye'de de böyledir.
Bir adam okunu ava
attı; ok ona isabet eyledi ve onu yavaşlattı; sonra da ona başka birisi okunu
attı; o ok da isabet eyledi ve av öldü; ikinci oktan öldüğü bilinsin veya
bilinmesin, artık o av, helâl olmaz. Fakat, bu avın birinci ok sebebiyle ölmüş
olduğu bilinirse; o zaman helâldir. Hızânetü'I-Müfün'de de böyledir.
Bir adam, okunu ava
atsa; o da isabet eylese; fakat avı yavaşlat-masa; arkasından ikinci bir adam daha
okunu atsa ve avı öldürse; işte o, avın eti yenir. Ve bu av, ikinci adamın
olur.
Fakat, birinci adamın
okuyla av yavaşlar da, ikincisi okunu atar ve onu öldürürse; işte o zaman, av
birincinin olur; fakat, eti helâl olmaz.
Bu hâl, avın, birinci
adamın okundan kurtulması halindedir; böy-lece ikincinin atışı, ona izafe edilmiş olur.
Fakat, av, birincinin
okundan kurtulamayacak ve boğazlama zamanına kadar yaşayacaksa; helâl olur.
Şayet birinci adamın
oku, o avı boğazlamaya imkân bırakmayacak hâlde yaralamaz da, bir gün veya
daha az yaşayacak şekilde yaralayacak olursa; İmam Ebû
Yûsuf (R.A.)'a göre, —bu av, ikincinin oku sebebiyle —haram olmaz. Çünkü, ona
itibar edilmez.
İmâm Muhammed (R.A.)'e
göre ise, bu av haram olur. Çünkü bu kadar zamana itibar edilir.
Cevap: ikinci atan, o
avın bedelini noksansız olarak birinci adama öder. Bu da, avın ikinci atanın
okuyla öldüğü bilindiği zaman böyledir.
Şayet avın, her iki
yara sebebiyle öldüğü bilinirse, o hâlde, ikinci atan, avın yaralanmış hâldeki
kıymetinin yarısını öder. Çünkü ölüm, ikisinin de yaralaması sebebiyle hasıl
olmuştur Kâfî'de de böyledir.
İkinci atan şahıs,
birincinin oku isabet etmeden önce atar ve avı öldürürse; o avı yemek haram
olmaz. Tazminat da gerekmez.
Şayet av, birincinin
okunun isabetinden sonra, uçar da, o zaman, ikinci atar ve onu öldürürse; bu av
ikincinin olur. Ve, onun, onu yemesi helâl olur. Fetâvâyi
Kâdîhân'da da böyledir.
İki adam, bir ava aynı
anda oklarım attıklarında, onlardan birinin oku, diğeiinden
önce isabet etse ve onu yavaşlatsa; sonra da diğerinin oku isabet etse, o av,
birinci isabet sahibinin olur. Her ne kadar, okları beraber atmış olsalar da,
bu böyledir.
ikisinin oku da aynı
anda atılır ve ikisi birden isâbçt ederse; işte o
zaman, av ikisinin olur.
Mülküyet hakkında isabet vaktına
itibar edilir; atılma vaktine itibar edilmez.
Helâl olup olmaması
hususunda ise, okun atılma zamanına itibar edilir. Zahîriyye'de
de böyledir.
Eğer, önce ok atan
şahsın oku, ava isabet edip, onu yavaşlatır; ikinci ok atan şahsın oku da isabet
edip onu öldürürse; İmam Ebû Yûsuf (R.A.): *'Bu
durumda av, birinci adamındır; eti de yenilir.*' buyurmuştur. Tatarhâniyye'dc de böyledir.
Bir adam, bir ava
okunu attığında, ikinci adam da o ava okunu atar ve ikinci adamın oku,
birincinin okuna isabet ederek, ava onunla birlikte isabet eder ve bu iki ok, o
avı yaralayarak öldürürse, duruma bakılır: Eğer ikincinin oku olmadan,
birincinin oku ava yetişemeyecek halde ise, av ikinciye âit olur. Çünkü avı
yakalayan odur. Şayet ikinci adam, mecûsi veya ihramh birisi ise, bu av helâl olmaz.
Eğer ilk atanın
okunun, —ikincinin oku olmadan—, bu ava yetişeceği bilinirse, o takdirde, av
birincinin olur. Çünkü o, avı yakalamakda Öne
geçmiştir.
Şayet bu durumda da,
ikinci adam ihramh veya mecûsi
olursa, is-tihsânen, o avın eti yenilmez. KâfPde de böyledir.
Müntekâ'da, İmam Muhammed
(R.A.)'in şöyle buyurduğu zikredilmiştir:
Bir adamın evine veya
avlusuna bir geyik veya yabanî bir eşek girer ve bu eşek avlanmadan
yakalanırsa, o, o yerin sahibinindir. , Balık için hazırlanan havuz da
böyledir.
Bu cevap, Ad
kitabındaki cevaba muhaliftir.
AsPda: Bir adam, köpeğini bir ava gönderdiğinde, köpek o
avı kovalayarak bir başkasının evine sokarsa, bu av, köpek sahibinin olur.
Keza, bir kimse, avı
sıkıştırarak bir adamın evine girdirirse, o av, onu sıkıştıran şahsın olur.
Çünkü onu muzdar kılmış ve yakalamış sayılır. Zehıyre'de de böyledir.
İmâm EbÛ Yûsuf (R.A.) şöyle buyurmuştur: Başkasının evinde
avlanan av, avcınındır.
Ejğer ev sahibi ile ihtilâfa düşerler ve ev sahibi:
"Onu, ben senden önce yakaladım." der; avcı da bunu inkâr ederse, bu
durumda ev sahibinin sözü geçerlidir. Zahîriyye'de
de böyledir.
Asi kitabında şöyle buyrulmuştur:
Bir adam, başka
birisinin kanalından balık avlarsa, balık avlayanın olur.
Havuz da böyledir.
Yalnız, havuz, suyu
boşaltılıp, balığı kalacak durumda ise, o zaman o havuzdaki balıklar havuz
sahibinindir. Mnfaıyt'te de böyledir.
Mantekâ'da İmâm Mahammed (R.A)'in
şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
Arılar, bir adamın
yerine yuva kurar ve oradan bal çıkarsa; o bal, yer sahibinin olur. Başka
birisinin o balı almaya hakkı olmaz.
Bu av hayvanının
yumurtasına benzemez. Bal av değildir. Ve katiyen av olmaz.
tmfcn EbÛ Yûsuf (R.A.)'un şöyle
buyurduğu rivayet edilmiştir: Bir adam, an kovanlarını bir yere koysa da;
arılar, oralara bal yapsalar; bu ballar da kovan sahibinin olur. Zehıyre'de d eböyledir.
MüHekıt'da şöyle zikredilmiştir:
îki adamdan birisinin
erkek, diğerinin de dişi olmak üzere birer güvercinleri olsa; yavrular dişi,
güvercinin sahibinin olur. Tataifcteiyye'de de
böyledir.
En doğrusunu bilen Allahu Teâlâ'dır. [5]
Avcının boğazladığı
hayvanın etini yemenin caiz olan bir kimse olması gerekir. Şöyle ki: Avcı,
akıllı olacak. Yâni hayvan boğazlamayı bilecek Besmele okuyacak.
Sabînin ve delinin
avlan, —akıllı olmadıkları müddetçe —yâni hayvan boğazlamayı Besmele okumayı
bilmedikçe, avlarının eti yenilmez.
Avcının tevhid ehli olması da gereklidir. Müslüman ve kitabiler gibi,..
Zahîriyye'de de böyledir.
Bununla beraber, ihramh olmamak da şarttır. Avcının haremde olmaması da
şarttır.
Muhrimin avladığı ve Haremde avlanan avin
eti yenilmez. Müslüman ve kitabî olanlardan ahras
olanların avında bir beis yoktur, Mnhıyt'te de
böyledir.
Avcının besmele okuma
zamanı; ava atacağı şeyi atacağı veya köpeğini salacağı zamandır. Veya avcıl kuşunu bırakacağı vakittir.
Av avlayacak hayvanı
gönderme zamanında besmele çekmek kılınmıştır. Yoksa, bize göre, besmele avın ta'ynn için şart kılınmamıştır.
Hatta bir adam
köpeğini veya avcıl kuşunu ava gönderirken besmele
okusa; o gönderdiği hayvan ister gösterdiği avı yakalasın, isterse başkasını
yakalasın veya bir kaçını birden yakalasın —bir besmeleyle —cümlesi helâl olur.
Avcı atacağını atacağı
veya salacağını salacağı zaman, besmeleyi terk eder ve bunu da kasden yaparsa; o avın etini yemek helâl olmaz.
Şayet besmeleyi
unutarak terkederse, yenilmesi helâl olur. Fetâvâyi Kâdıhân'da da böyledir.
Mecusinin avı yenmez.
Putperestlerin avı da
yenmez. Mürtecilerin de avı yenmez. Çünkü bunlar zekât ehli (- temiz)
değildirler. Yani, hayvan boğazlamaya ehliyetleri yoktur. Kftlİ'de
de böyledir.
Bir nasrânî, köpeğini ava gönderirken veya atacağı şeyi
atarken, mesihin ismini söylese, avının eti yenmez.
Av köpeğini veya avcıl kuşunu gönderirken besmele söylemek şarttır.
Gerçekten öğretilmiş köpek, sahibinden habersiz bir av yakalayıp, onu
öldürürse; o avın eti yenmez.
Şayet köpeğin sahibi,
çağırdığı halde köpek geri dönmez ve o hâlde, sahibi besmeleyi okursa: köpek
de o ses sebebiyle avını yakalamada gayretini artırmaz ise, yakaladığı avın eti
yenilmez. Eğer köpek gayretini artırırsa, istihsânen
o avın eti yenilir. Zahîriyye'de de böyledir.
Bir müslüman, köpeğini ava gönderdiğinde, bir mecûsi de ona gayret vermek için bağırsa; köpek de o sebebden gayret etse; onun avında bir sakınca yoktur.
Bir mecûsi, köpeğini ava gönderdiğinde, bir müslüman
onu gayrete geçirmek için bağırır; köpek de gayrete geçerse, avının eti
yenmez.
Mürted, ihramlı ve besmeleyi kasden
terk eden kimselerin boğazladıklarını yemek caiz olmaz. Bunlar bu hususta mecûsî yerindedirler. Hızânctü'l-Müftîn'de de böyledir.
Şemsii'l-Eimme Serahd,
Kitabu Sayd Şerhi'nde şöyle
buyurmuştur: Bir müslüman köpeğini ava gönderdiğinde,
bir mecûsi de o köpeği sesiyle gayrete geçirirse;
gerçekten o köpeğin yakaladığı av yenilir. Mecûsî, köpek giderken harekete
geçirmiş olursa bu böyledir.
Fakat, köpek dururken,
mecûsî onu harekete geçirirse; o zaman, o köpeğin
yakaladığı av yenmez. Muhıyt'te de böyledir.
Hiç kimse göndermediği
hâlde, bir köpek veya avcıl kuş, kendiliğinden bir
avın izini takip eder. Avın bir müslüman da onu
harekete geçirir ve harekete geçen köpek varıp avı yakalarsa; o helâl olur.
Kıyas ise, helâl
olmamasıdır. Kafi"de de böyledir.
Şayet köpek harekete
geçirilmezse yakaladığı helâl olmaz. Tatar-haniyye'de
de böyledir.
Bir adam köpeğini ava
gönderdiğinde besmeleyi kasden terk eder ve köpek, o
avın izine düştüğü zaman, besmeleyi söyleyip köpeği harekete geçirir; köpek de
avını yakalayıp onu öldürürse; onun eti yenmez. Köpek ister harekete geçsin;
isterse geçmesin farketmez.
Yenâbi'de de böyledir.
Avlamanın şartlarından
birisi de; bir kimse köpeğini ava gönderirken veya ava atacağı şeyi atarken, —putberestler, mecûsîler ve kasden besmeleyi terk edenler gibi, —boğazladıkları
yenilmeyen kimseleri ortak etmemektir.
Keza, köpeği ava
gönderdikten veya atacağı şeyi ava attıktan sonra; başka bir İş ile meşgul
olmamak (bilakis avını takip etmek,) de avın şartlarındandır.
Bir müddet sonra avı
bulur ve o ölmüş olursa; işte bu iki cihet üzeredir:
1-) Köpek,
avı bulana kadar vakit kaybetmeyip, onun ve yanında durursa, bu durumda, o av
yenmez. Bu kıyâsdır.
İstihsân da ise yenir. Âlimler şöyle buyurmuşlardır:
Bu, lâzım olan
şarttır. Köpek avın yanında olursa, istihsâna göre
cevap verilir.
2-) Fakat,
avcı avı ölmüş, köpeği de ondan uzaklaşmış bulursa; kıyâsen
de, istihsânen de o avın eti yenmez.
Şayet ava köpeği
gönderir, kendisi de başka bir işle meşgul olur; akşam yaklaşınca da avı
aramaya gider ve avı ölmüş köpeği de onun yanında bekler hâlde bulur; avda da
köpek tarafından mı, yoksa başka bir şey sebebiyle mi olduğu bilinmeyen bir
yara bulunursa; İmâm kitap'- da: "Onun etini yemek mekruhtur."
buyurmuştur. Şemsü'l-Eİmme
Hal-vânî ve Şemsü'l-Eimme Seraha, "yenmez."
diye hükmeylediler. Şeyhü'l-tslam Hâher-zâde: "Ben,
bunda kerâhatı tenzihiyye
görüyorum." buyurmuştur.
Fetva ise, öncekine (yenmez'e) göredir. Zahîriyye'de
de böyledir.
uu hâllerin tamamı, avda bir yara bulup onu köpeğin
yaptığını bildiği zaman böyledir.
Fakat, avdaki yaranın
başka şeyle meydana gelmiş olduğunu bilir veya iki yaradan birinin köpek
tarafından, diğerinin de başka bir şey tarafından olduğunu anlarsa; bu takdirde
o yenmez. İster, talebi terk etsin, isterse etmesin, farketmez.
Diğer avcı!
hayvanlarda da cevap aynıdır.
Atma olaylan da böyledir.
Bir kimse, okunur ava
attı; o da isabet ederek, onun gözünü çıkardı; sonra da onu okun yarasından
başka bir yara ile ölmüş olarak bul* du ise, —talep
edici olsa da onun eti yenmez.
Eğer, okun yarasından
başka yara bulamaz, ve kendisi de başka bir işle meşgul olmamış olursa; istihsânen onu yer. Eğer başka işle meşgul olmuş ise, o
av, kıyâsen de istihsânen
de yenmez, Motuyt'te de böyledir.
Fetâvâyi Âhû'da şöyle zikredilmiştir:
Bir avcı, suda bulunan
bir kuşa okunu atıp, onu yaralar; sonra da onu almak için ayakkabıların
çıkarmakla meşgul olur; ayakkabılarını çıkardıktan sonra da, suya girer ve kuşu
o yara sebebiyle ölmüş olarak bulursa; onu yemek helâl olur.
Kftdî 3edîu'd-dîn şöyle buyurmuştur:
Ayakkabıyı çıkarmak
özür değildir ve talebi terktir. Gerçekten onu yemek helâl olmaz. îmöm'a soruldu:
—Bir avcı atacağını
ava attı ve bir başkasına da onu almasını emretti ne olur?
İmim:
—"Bu
caizdir." buyurdu.
"Bir adam,
köpeğini ava gönderdi, unutarakda besmele okumadı,
köpek ava erişmeden besmeleyi okudu. Köpük onu yakalayana kadarda, onu geri
çağırmadı, bu durumda da, o avın eti yenmez." denilmiştir.
Avcı atacağını
attıktan sonra, besmele çekerse, o zaman av yenir. Çünkü köpeği geri çağırma
mümkündür. Fakat oku, veya atılan şeyi geri çevirmek mümkün değildir. Tatarfeftniyye'de de böyledir.
En doğrusunu bilen Allahu Teâlâ'dir. [6]
Av âletleri iki
nevidir:
Birisi, cansızdır: Ok
gibi, mızrak gibi ve bunlara benziyen diğer atılan
şeyler gibi...
ikincisi, canlılardır:
Köpek gibi, şahin gibi, doğan gibi...
Şayet av âleti canlı
olursa, onun öğretilmiş olması şarttır.
Köpek, avını yemeyi
terk etmedikçe ve sahibi çağırınca ona icabet etmeyince, ava göderümiş olsa bile sahibi çağrısına uymadıkça talimli (=
eğ it i İm iş) olmaz.
Köpeğin öğretilmiş
olduğunun alâmeti: Avdan yemeyi terk etmesidir. İmam EbÛ
Hafifte (R.A.): "Bu hâle bir had ve bir vakit tayini yoktur. Köpek muallem (= talimli) ise, avını yemez. Çok kerre de, avcının zann-ı galibi
onun muallem (= öğretilmiş) olduğuna olduğu zaman
işte o köpek öğretilmiştir. Bazende bilgili olan
avcıların sözüne başvurulur. Onlar öğretilmiş derlerse; işte o zaman
Öğretilmiş sayalır." buyururdu.
Hasan bin Zİyâd, İmim Efaû Hanîfe (R.A.)'nin şöyle
buyurduğunu rivayet etmiştir:
Köpek üç gün aç
bırakılır; sonra da ava gönderilir. Eğer yakaladığı avı yemez ise, işte o
köpek öğretilmiş (= talimli) köpek olarak kabul edilir. İmim VM Yûsuf (R.A.) ve
İmâm Mohammed (R.A.)'in kavilleri de budur.
Esahh olan da budur. Cevfthirii'l-AhiiÖ'de böyledir.
Zâhirü'r-rivâyede, İmâmeyn'den rivâyeten şöyle
denilmiştir: Aç köpek üçüncü günü yakaladığı avı yerse; o av helâl olmaz. Ancak
dördüncü gün yerse, avı helâl olur.
Bir rivayetlerinde de:
"Üçüncü gün yerse de, o köpeğin avı helâl olur." buyurmuşlardır:
Şahin ve emsali avcıl kuşların, öğrendiklerinin alâmeti aç bırakmak
değildir. Ancak, sahibi çağırdığı zaman, ona itaat etmesidir.
Hatta bu avcıl kuşlar, avladığını yeseler de kalanı helâl olur.
Bazı âlimlerimiz şöyle
buyurmuşlardır:
Bir şahin, üçüncü defa
sahibinin çağırışına uyar da gelirse; ve et kasdiyle
değil, itaat kasdiyle böyle yaparsa; o muallem (= talimli = eğitilmiş) sayılır. Amma itaat için
değil de, et için gelirse, o şahin muallem sayılmaz.
Avcıl kuş sahibinin çağırışına itaat etmeyip kaçtığı zaman muallemlik hükmünden çıkar. Ve, onun avladığı yenmez.
Köpek de böyledir.
Köpek avı yerse, eğitilmiş köpek hükmünden çıkar. Sahibinin yanında bulunan
önceki avlar da haram olur.
Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre
böyledir.
İmâmeyn'e göre ise, sahibinin almış olduğu önceki avlar, haram
olmaz.
Şayet avı yakın
zamanda almışsa yenmez. Fakat çok önce almışsa; (Meselâ: Bir ay veya benzeri
bir zaman önce) gibi hilafsız olarak, haram olmaz.
Şemsü'l-Eimme Serahd,
şöyle buyurmuştur:
Açık olanı, eğer
köpeğin sahibi avı almamışsa; işte o haramdır. Bu, aynı zamanda, Şeyhü'l-İslanTın da kavlidir.
Köpeğin sahibi, avlardan satmışsa; İmâmeyn'e göre, o
hususta satış bozulmuş olmaz.
İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre,
satışın bozulmuş olması uygun olur.
Şayet satıcı da, alıcı
da köpeğin câhil olduğunu doğrularlarsa bu böyledir. Artık, o köpeğin bundan
sonra avladığı av onun muallem ( = talimli,
eğitilmiş) olunduğu bilinene kadar —helâl olmaz.
Avcıl kuş da böyledir. Sahibinden kaçar ve onu çağırınca
geri gelmez ise, artık onun cahilliğine hükmedilir.
Bu hâl, sahibine, üç
defa üst üste icabet eyledikten sonradır. Eğer avcıl
kuş, avının kanını içerse; avı yenir. Muhıyt'te de
böyledir.
Eğitilmiş bir köpek,
bir av yakalar; onu da sahibi ondan alır, bir parçasını kopararak, o köpeğe
atar; o da onu yerse; işte bu hâl, köpeğin muallemliğine
işarettir.
Keza, köpeğin sahibi,
köpekten avı alır da, avı sahibinin elinde iken, köpek bir parça kopararak
yerse, İşte bu da köpeğin muallem (= eğitilmiş)
oluşundandır.
Keza, âlimler şöyle
buyurdular:
Bir köpek avı sahibine
teslimden sonra, ondan çalıp^ yer; sonra da başka bir av bulur, onu ölüdürürse ve ondan bir şeyde yemezse; o av yenmez. Çünkü,
onun av esnasında avdan çalıp yemesi muallem olmadığına
delildir.
Köpeğin sahibi
köpekten, avı alır; sonra da köpek dönüp bir parça et alır ve onu yerse; onun
avı yenir.
Köpek avı takip «dip,
onu yaralar ve bu av sağ ikin de ondan bir parça koparıp yer; arkasından da
yine bir başka avyakalar ve onu öldürürse bu durumda
onun eti yenmez.
Asi kitabında, İmâm:
"Ben böyle bir avın yenmesini hoş görmem. Çünkü, köpeğin av zamanında et
yemesi, onun muallemliğinin olmadığındandır."
buyurmuştur. Bedâi'de de böyledir.
Bir adam, köpeğini ava
gönderir ve o avı almaz; bir başkası alırsa; eğer köpek sünnete uygun şekilde
gitmişse, o av alana helâl olur. Sirlciyye'de de
böyledir.
Bir adam, okunu deveye
attığı hâlde, o ok bir av'a isabet eyiese o av
yenmez. Kâfî'de de böyledir.
Bir avcı, şahinini bir
tavşana gönderdiği hâlde, o başka bir şey yakalarsa, o av olmaz. Ancak tavşan
olursa, o av olur.
Eğer bir kimse,
köpeğini domuza veya kurda gönderdiği hâlde o köpek bir geyik yakalarsa; onu
yemek helâl olur. Yenâbi'de de böyledir.
Avcı, şahinini bir
geyiğe yollasa; o da başka bir av yakalasa, o yenmez. TehâVde
de böyledir.
Bir avcı, köpeğini ava
gönderir ve besmeleyi de okur; köpek de bu gidişinde birer birer
çok av yakalarsa, onların hepsini yemek de helâl olur.
Keza, avcı, okunu bir
ava atar; o okda onu delerek, diğer bir ava daha
isabet ederse, bize göre avların tamamı helâl olur. Fetâviyi
Kâd&fa'da da böyledir.
Köpek bir avı
yakalayıp, onun göksü üzerinde uzun süre oturur; sonra da başka av yakalar ve
onu Öldürürse; o yenmez. Ancak, önceki yenir. Köpeği gayrete geçirip, ona
besmele çekerse, o müstesnadır.
Bİr avcı, köpeğini veya doğanını ava gönderdiğinde, o
köpek veya doğan, irsaldan —az veya çok —bir müddet
sonra geri döner ve avdan başka şeyle meşgul olur; sonra da avını takip ederek,
yakalayıp öldürürse; onun eti yenmez. Ancak, onu yeniden besmele ile gönderir;
veya onu sahibi gayrete geçirir ve besmeleyi okur, köpek de gayrete geçerse, o
müstesnadır.
Çünkü avcıl hayvanın başka şeyle meşgul olması, gönderme hükmünü
keser.
Avcıl hayvan kendiliğinden giderse, avı helâl olmaz. Ancak
sahibi onu teşvik ederse, o müstesnadır. BedâJ'de de
böyledir.
Bir avcı, köpeğini ava
yolladığında, onda hata eder; sonra da o köpeği, dönüşü esnasında başka bir ava
gönderir ve o köpek bu avı yakalayıp, öldürürse, o yenir.
Şayet köpek, önceki
gönderildiğinden döner; dönerken de ona başka bir av görünür ve bu köpek, o avı
yakalar ve öldürürse, o av yenmez. Çünkü köpeğin geri dönmesiyle, ilk gönderme
bâtıl olmuş olur. Köpeğin avladığı ava da gönderme olmamıştır. Hulâsa'da da
böyledir.
Avcı, av zanniyle, köpeğini bir şeye yollar; o da av olmaz; sonra
da, o köpeğe başka bir av görünür, ve köpek de onu yakalayıp öldürürse; o
helâl olmaz. Tatarhâniyye'de de böyledir.
Bir avcı insan zanniyle, besmele okuyarak, köpeğini gönderse; o gönderdiği
de av olsa yenir.
Muhtar olan da budur.
Çünkü onun avına gönderdiği açığa çıkmıştır. Zahîriyye'de
de böyledir.
Ava gönderilen köpek,
dönmez ve bir müddet bekledikten sonra, gider avını yakalarsa; o av yenir.
Çünkü göndermenin hükmü tamamdır.
Avcıl kuş da böyledir. Ava gönderildikten sonra, bir yere
konsa; biraz durduktan sonra tekrar uçup avım yakalasa; o av yenir.
/ktıcı
da böyledir. Okunu atsa, o ok ava isabet etse; sonra da başkasına isabet etse,
hepside yenir.
Şayet atılan oku,
rüzgar başka tarafa çevirirse ister sağ, ister sol taraf olsun, —ve ok başka
bir ava isabet ederse, işte o yenmez.
Eğer rüzgar, okun
yönünü başka tarafa döndermezse, onun isabet ettiği
av yenir.
Atılan ok» duvara veya
kayaya dokunup, döner ve ava isabet ederse; işte o av yenmez.
Eğer atılan ok,
ağaçtan geçip, bir ava dokunur ve onu Öldürürse, o av
yenir. Bedâi'de de böyledir.
Bir müslüman, öğretilmiş köpeğim ava salar; Öğretilmemiş bir
köpek veya gönderilirken besmele okunmamış talimli bir köpek yahut bir raecûsînin köpeği, onunla beraber giderse; av köpeği, avı
ikinci köpeğe verirse; onun eti yenilmez.
Eğer av birinci
köpeğin yaralamasından dolayı ölürse; o avın etini yemek mekruhtur.
"Bu, kerahat-ı tenzihedir." denildiği gibi; "kerâhatı tahrimedir." de
denilmiştir.
Kerâhat-ı tahrime Şemsü'l-Eimme HalvânFnin
ihtiyarıdır. Kafî'de de böyledir.
Sahih olanı da, kerâhatı tahrime oluşudur. Serahsî'nin MuhıytT-nda da böyledir.
Eğer av köpeği, avı mecûsînin köpeğine reddeyler;
sahibi de gelip o avı alırsa, o avı yemekte bir beis yoktur. Çünkü mecûsînin yaptığı, köpeğin yaptığı cinsten değildir.
Köpeğin ortaklığı sabit olmaz Kâfi'de de böyledir.
Bir mecûsî, bir müslüman ile
birlikte, yayı çeker; ve ok bir aya isabet ederse; o avın yenmesi helâl olmaz.
Avın şartlarından
birisi de: îrsâldan sonra, avda sidik ve etinden
yeniklik bulunmamaktır. Şayet bunlar bulunursa veya ava gönderilen hayvan uzun
süre gitmezse, av yenmez.
Keza, avın
şartlarından biri de avın yaralanmasıdır.
Eğer av hayvanı
yaralamadan öldürür ise, onun, etini yemek helâl olmaz.
Isam'ın Mutasn'nda ve Ziyâdat'ta böyle söylenmiştir.
Asi kitabında ise
helâl olduğuna işaret edilmiştir. İmâm: "Yakalar ve öldürürse1' demiş de
onun, yaralamak veya boğmakla olmasının arasını ayırmamışlar,
Hasan bin Ziyâd, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Ebû Yûsuf
(R.A.)'dan, —Usul
kitabının rivayetinin dışında, —"gerçekten, o helâldir." Ve:
"ile- ne kadar yaralamamışsa da böyledir.'* denilmiştir. Âlimlerimizden
bazıları da: Asi kitabında söylenen,. İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Ebû Yûsuf
(R.A.)'un kavlidir. Ziyâdât'ta söylenilen ise, İmâm Mufıammed (R.A.)'un kavlidir." buyurmuşlardır. Sahih
olan Ziyâdat'ta zikredilendir.
İmâm Ebu Yûsuf (R.A.), İmâm Ebû Hanîfe (R\A.)'nin şöyle buyurduğunu
rivayet etmiştir:
Av hayvanı, avının bir
uzvunu kırar; sonra da öldürürse, onun etini yemekte bir beis yoktur. Çünkü
kırık iç yarasıdır. Bu durumda dıştaki yaraya itibar edilir. Muhıyt'te de böyledir.
Bir müslüman, besmele çekerek, köpeğini ava yolladığında, o köpek
ava yetişir ve ona vurup, yıkar; sonra ikinci defa vurur ve onu öldürürse; o
avın eti yenir.
Keza, iki köpek
gönderir onlardan birisi vurup, yıkar; diğeri de vurur öldürürse; o avın eti
yenilir. Çünki, yaralandıktan sonra, ikinci defa yaralamadan
korunmak şekli köpeğe öğretilmez ve muaftır.
iki avcıdan her biri,
köpeklerini ava yolladıklarında, o köpeklerden birisi, vurup yıksa; diğeri de
vurup öldürse o avın eti yenilir. Ve bu av, birinci köpek sahibinindir. Hidâye'de de böyledir.
Bir avcı, ta'limli köpeğini ava yolladığında, o köpek varıp, avın ayağını
kırar ve onu av olmaktan çıkarır; sonra da başka birisi, ona köpeğini yollar;
o da vanp diğer ayağını kırar ve av bundan dolayı
ölürse; bu durumda, o av birinci adamındır. Etine gelince, eti yenilmez.
Bu, ikinci adam,
köpeğini, birincinin köpeği ava varıp yetiştikten sonra yollarsa böyledir.
Eğer birinci köpek avı
yaralar; ancak onu av olmakdan çıkaracak kadar
yaralayamaz; sonra da ikinci adam köpeğini o ava yollar; o da vanp avı öldürürse: o avın eti, yenir. Av ise, ikinci köpek
sahibinin olur.
Şayet her iki köpek
de, avı, av olmakdan çıkaramazlarsa, ancak ikisinin yaralamasıyia av olmakdan
çıkarsa, av her ikisinin olur.
Keza, ava, her iki
köpek de birlikte isabet etseler, yakalamakta ortak olduklarından dolayı, o
avı sahiplerinin alması ve onun helâl olması sabit olur.
Eğer ikinci adam,
köpeğini birinci adamın köpeğinin isabetinden önce gönderirse, o av, birincinin
malı olur.
Okların birlikte
isabetinde de, avın helâl olması sabittir.
Şayet ikisi birlikte
oklarını ava atarlarda, onlardan birinin oku diğerinin okundan daha önce
isabet eder, ve o avı kaçamaz hâle getirir; sonra da ikincinin oku, o ava
isabet ederse, bu av birincinin olur.
Keza, birbirinin
arkasına, köpeklerini gönderirler; arkadan gönderenin köpeği, daha önce ava
isabet eder ve o avı ağır şekilde yaralar; sonra da birincinin köpeği ava
varırsa; o av, ikinci adamın olur.
İkisi birlikte ava
varırlar, veya biri diğerinden önce vardığı hâlde, o avı, ikinci varana kadar,
ağır yaralayamazsa, ikisi ava ortak olurlar. Zehıyre'de
de böyledir.
Hâher-Zâde'nin Tecaîs isimli
kitabında şöyle zikredilmiştir: Avcı, köpeğini görmediği bir ava gönderse veya
okunu görmeyerek atsa, o da ava isabet eylese ve adam onu takip ederek bulsa;
helâl olur. Tatarhâniyye'de de böyledir.
Şahin, ava gagasıyla
veya pençesiyle vurup, onu ağır yaralar veya köpek böyle yapar ve sahibinin
gelerek, avını almasını beklerler, sahibi de gelip onu almadan, şahinini veya
köpeğini tekrar yollar; o zamana kadar da av ölürse; bütün âlimlerimize göre, o
avın eti yenmez. Muhıyt'te de böyledir.
Mi'rad (~ yeleksiz ok), enine olarak ava dokunursa; o av
yenmez. Bindika ( - müdevver taş) isabet eder ve av
ölürse, o avın da eti yenmez.
Bir avcı, ava taş
atıp, onu yaraladığında bu taş ağır ve keskin olur veya taş hafif olduğu hâlde
keskin olursa, o av helâl olur. Çünkü ölümü yara sebebiyle olmuştur.
Şayet taş hafif ve ok
gibi uzun olup, kesiciliği de bulunursa; av, yine helal olur.
Eğer avcı, yuvarlak
bir demir atar ve, av ölürse; o helâl olmaz. Bu mes'elede
asi olan, bir avın ölümü, yarasına maİ edilirse, o av
helâl olur.
Şayet avın, katiyetle
yaradan dolayı Ölmediği bilinirse, o av helâl olmaz.
Şayet, şüphe vâki olur
ve avın yaradan ölüp ölmediği bilinmez ve onun atılan şeyin ağırlığından ölmüş
olma ihtimâli de bulunursa; bu av ihtiyaten haram kabul edilir ve yenmez.
Eğer avcı, kılıcını
veya çakısını ava atar ve onların kesici tarafı avâ isabet ederek, yaralarsa; o
av helâl olur.
Bıçağın sapı veya
kılıcın kabzesi isabet eder ve, o av Ölürse; haram
olur.
Ava bir şey atılınca,
o şey avı yaralar ve bu yara kan akan bir yara olursa; o av ittifakla helâl
olur.
Eğer yara kanlı yara
değilse, bazı müteahhirîn âlimlerine göre, bu av,
yine helâl olur. Yara, ister küçük olsun, isterse büyük olsun fark etmez.
Bazı âlimlere göre
ise, yaranın kanayan bir yara olması şarttır.
Bazıları da:
"Yara büyük olursa, kanayan bir yara olmasa bile, o av helâl olur. Fakat
yara, küçük olursa; kanamadıkça helâl olmaz." buyurmuşlardır. KâfPde de böyledir.
Bir adam, ava okunu
attığında, başka birinin attığı ok, onu yolundan çevirse ve bu ok, başka bir
ava isabet eylese ve oda ölse, eti yenmez.
Ad kitabında böyle
yazılmıştır.
Zİyâdfc kitabında ise: "Yenilir." denilmiştir.
Şeyhu'I-İmam Şerasn'l-Eimme EbÛ Mttbammed
Abdü'I-Azîz Ahmed el-Halvânî, şöyle buyurmuştur:
"Asi kitabında
yazılanın açıklaması: Gerçekten ikinci oku atanın kasdı,
ava atmak değildi: O oyun olsun diye atmıştı. Veya okçuluk öğrenmek için
atmıştı. Ve kasden besmeleyi de terk eylemişti: Şayet
av kas-deylemiş olsaydı, o av yenir; helâl
olurdu." Zahîriyye'de de böyledir.
Bir müslüman, ava bir şey atar; o attığı o şey de bir oka dokunup, o oku kaldırır ve o da ava isabet
ederek, onu yaralayıp Öldürse; o av helâl olur. SerıM'nin
Muhıyû'nde de böyledir.
Bir müslüman, okunu ava attıktan sonra, bir mecûsî
de okunu atar, ve onun oku, müslümanın okuna isabet
ederse; "mecûsînin oku olmasaydı, müslümanın okunun ava isabet etmeyeceği bilinirse; İşte bu
takdirde, o av helâl olmaz.
Keza, eğer mecûsinin oku, müslümanın okunun
yolunu çevirirse; av haram olur. Yolundan çevirmez de, ona kuvvet verirse; av müslümanın olur. Fakat istîhsânen
helâl olmaz. Sirâciyye'de de böyledir.
Bir mecûsî, bir ava ok attığında, veya köpeğini ava
yolladığında, o av kaçar; sonra da bir müslüman, o
ava okunu atar veya köpeğini yollarsa* o av helâl olmaz.
Ancak mecûsînin oku yere düşer veya köpeği müslümanın
ok atmasından önce geri dönerse, işte o zaman, o av, müslümana
helâl olur. Seraha'nin Mufeıyb'nde
de böyledir.
Bir ihramh ile ihranisız bir kimsenin
okları, ortak olarak atılırsa; ve o avın eti —Müslüman ile mecûsînin
ortak olan avlarının helâl olmadığı gibi —helâl olmaz. Mebsât'ta
da böyledir.
Avcının ava köpeğini
yollarken veya atacağını atarken müslüman olduğu
gibi, av avlandığı zaman da müslüman bulunması
şarttır.
Bir adam, köpeğini ava
yollarken müslüman olur; o avı köpek yakalamadan
önce de dinden çıkıp, irtidad ederse; veya bunun aksi
olursa, o av helâl olmaz, dyisiyye'de de böyledir.
Mecûsi olan kimse,
sonradan yahûdî veya nasranî
olsa; onun avı helâl olur. Ve kestiği yenir.
Bir nasrânî, sonradan mecûsi olursa;
onun avı da, boğazladığı da yenmez.
Bir müslüman din değiştirse, avı yenmez ve kestiği helal olmaz.
Müslüman, sonradan yahûdi veya nasranî olsa bile
yine böyledir, boğazladığı ve avı yenmez ve helâl olmaz. Tahâvî
Serln'nde de böyledir.
Bir mecûsî topluluğu, oklarını attıklarında; av hayvanı bir müs-lümana doğru gelse; müslüman da besmele çekerek okunu, o ava atsa; ok da ona
isabet edip öldürse; bu mes'ele iki yönlüdür:
Eğer mecûsîîerin oku yere düşmeden, müslüman
okunu atmışsa; o av helâl olmaz. Ancak, müslüman o av
hayvanı ölmeden Önce, ona yetişir de boğazlarsa, o zaman helâl olur. Çünkü, mecûsîierin ok atmaları, ona yardımdır. Boğazlamada
yardımları yoktur. Tezkiyenin hakikati var iken, onların ok atmalarına itibar
yoktur.
Şayet mecûsînin oku yere düştükten sonra, müslüman
okunu atarsa; mes'eîe hâli üzere baki kalır; yâni o
avın yenmesi helâldir.
Keza, bir mecûsî topluluğu köpeklerini ava saldıklarında, o av
kaçarak bir müsîümana doğru gelir; o müslüman Üa okunu atarak, onu öldürür
veya köpeğini veya avcıl kuşunu gönderir; onlar da
ava yetişip onu öldürürlerse; şayet müslümamn attığı
ok veya gönderdiği avcıl hayvanlar; mecûsînin okları veya hayvanları o avı takip etmekte iken
varırsa; o takdirde, o av helâl olmaz.
Eğer mecûsînin avcıl hayvanları avdan
döndükten sonra, müslüman onu avlarsa; o av helâl
olur.
Keza, avı, muallem olmayan bir köpek veya muallem
olmayan bir kuş kovalar; av da onlardan kaçarak, bir müslümana
doğru gelir; müslüman ise, ona okunu atarak; veya
köpeğini yahut avcıl kuşunu ona salarak, onu
öldürürse; işte bu, bizim yukarda söylediğimiz tafsilat üzeredir. Zehıyre'de de böyledir.
Avın şartlarından
biriside: Onun ölümünde, okun yaralaması veya köpeğin yaralamasının haricinde
bir sebeb olmamakdır. Muhıyfte de böyledir.
Bir ava ok-isabet
edip, yere düşse ve Ölse, o helâl olur. Çünkü bunda ihtiraz yoktur.
Şayet suya veya dağa
yahut kayaya, ağaca, duvara, veya dikilmiş bir tuğlaya oradan sonra da yere
düşerse; o av yenmez. Çünkü bu ihtirazı mümkün olan bir hâldir.
Bu hâl, o hayvanı av
olmaktan çıkarır ve o avın ölümünün su veya diğer şeyler sebebiyle olmasına
itibar etmek gerekir. Bu durumda da helâl olması ile haram olması birleşir de
ihtiyat olarak haram sayılır.
Eğer av, su
kuşlarından ise, suya düşünce de yaralı olarak ölürse, onun yenilmesi helâl
olur. Zira onun su sebebiyle Ölme ihtimâli yoktur.
Bu hâllerin tamamı,
yara, yaşamasını gerektirecek şekilde olduğu zaman böyledir.
Şayet yara, ağır olur
da, o avın yaşama ihtimâlini izâle ederse, başka sebebden
ölme ihtimali kalkar ve o av helâl olur.
Şayet onda bir miktar
hayat bulunur ve sonra ölürse; bu zarar etmez.
Eğer o avın ölümüne,
üzerine düştüğü dağ, kaya, ağaç, duvar ve dikilmiş +.uğla
sebeb olmuşsa, o av helâl olmaz Serahs'nin
Muhıyfc'r.-' de böyledir.
Avın şartlarından
birisi de; avcı ava varmadan önce, avın ölmcsidir.
Böyle olursa, şüphesiz helâl olur.
Eğer avcı ona erişir
ve av sağ olursa; avcının onu boğazlaması gerekir.
Evcil hayvan iken,
kaçıp da vahşileşmiş olan hayvanlar da av olur.
Vahşileşmiş tavuklar
gibi Muhıyt'te de böyledir. [7]
Eğer, bir ava köpeğini
gönderen avcı, avına sağ olarak yetişirse; onun, o av hayvanını boğazlaması
vacip olur.
Şayet boğazlamaz da,
bu hayvan öîürse, yenmesi haram olur.
Avcıl kuşun yakaladığı ve okun isabet eylediği de böyledir.
Çünkü avcı, avı boğazlamaya gücü yettiği hâlde, kendi ihtiyariyle boazlamayı terk eylemiştir. KM'de
de böyledir.
Fetva bunun
üzerinedir. Tebyîn'de de böyledir.
İmâm Ebü Hanîfe (R.A.) ve İmâm Ebû Yûsuf (R.A.): "Helâl olur." buyurmuşlardır.
Bazı âlimler de:
Boğazlama âletinin olmaması sebebiyle, boğazlanmaz ise, o av yenmez."
buyurmuşlardır.
Bize göre, vaktin dar
olması sebebiyle de boğazlanmazsa, o avın eti de yenmez.
Hasan bin Ziyâd ve Mufaammed bin Mu katil:
"Bu istihsânen helâl olur.' buyurmuşlardır.
Kadı Fahruddin'de, istihsâm kabul
etmiştir.
Bu, Şafiînin de kavlidir.
Bu hâl, o avın aldığı
yara ile yaşamasının tevehhüm edildiği zaman böyledir.
Fakat, böyle bir vehim
olmazsa, (Meselâ: Karnının yarılmış olması ve karnından olanın çıkmış olması
gibi..) avcmın elinden sağ olarak yere düşer ve
ölüverirse, onun yenilmesi helâl olur. Çünkü, onda düşmeden Önce boğazlama
kararlaşmıştır.
"Bu, îmâmeyn'in kavlidir." denilmiştir.
İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye gelince, ona
göre, bu hâlde av helal olmaz. Bu kıyâsdır. Çünkü
av, avcının elinden sağ olarak düşmüştür. Boğazlama olmadığı için helâl olmaz.
Bu bizim söylediğimiz boğazlamayı terk ederse böyledir.
Eğer boğazlarsa
helâldir.
Bu İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre
böyledir.
İmame} n 'e göre ise,
boğazlamadan da helâl olur. Bir yerden düşerek ölen, natîha,
mevkûze, kurdun karnını yarıp da, daha ölmeden bo-ğazlananlar da böyledir.
Boğazlandıkları zaman, bunlar helâldirler. Fetva da bunun üzerinedir. Kâfi'd e de böyledir.
Avcı, ava yetişir ve
onu almaz ve, şayet alsaydı, onu boğazlayacak kadar zaman vardı denilirse; o
av yenilmez.
Eğer boğazlayacak
kadar zaman vardı denilirse; o av yenilmez. Eğer boğazlayacak kadar zaman olmaz
ise, o yenir. Hidâye'de de böyledir.
Boğazlanmış bir
hayvandaki kadar hayatının kalması hâlinde hasta bir koyun İmâmeyn'e
göre zekâtı (= boğazlanmayı) kabul etmez.
Burda âlimler, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin kavli üzerine
ihtilaf eylediler: Kadı İmam Tahavî, Şerhı'nde; nassan şöyle buyurdu:
O koyunu boğazlamak makbuldür.
Fetva da bunun
Üzerinedir. Zahîriyye'de de böyledir.
Bir adam, ava okunu
attığında, o ok, ava isabet etmeden önce, başka bir sebeble,
bu avın bir yeri kırılır; sonra da ok isabet ederse; bu av helâl olur. Çünkü ok
atılır iken, o hayvan av idi. itibar ise, okun atıldığı zamanadır.
Yalnız burda bir mes'ele vardır ve onu
İmam Muhammed, Av kitabının sonunda zikreylemistir:
Helâl olmasının şekli: Av da avcı da hıllde
olacaktır. Eğer av Hareme girer; ok da, onu takîben Harem de, ona isabet eder
ve av ölürse; o avın eti yenmez.
İşte burda itibar, okun atıldığı zamana değil de isabet zamanına
Fakat bu mes'elenin dışında, itibar okun atıldığı
zamanadır. Mu-yt'te de böyledir.
îhramsız bir avcı,
okunu ava atar ve o ok, bu ava, avlanması he-*al olan
yerde isabet ettiği hâlde, bu av avlanması haram olan yerde ölürse; veya avcı,
okunu avlanması haram olan yerden atar ve bu ok, ava, avlanması helâl olan
yerde isabet eder; av da avlanması helâl olan yerde ölürse; bu av, helâl
olmaz. Çünkü, Önceki hâlde, tamamı haremde olmuş; ikinci hâlde ise başlangıç
haremde olmuştur.
İkinci hâlde, bu
avcıya ceza vardır. Birinci de ceza yoktur.
Keza avcı, köpeğini
haremden yolladığı zaman, o köpek, avını HiO'de
öldürürse; bu av da helal olmaz. Ve bu avcıya ceza vardır. Gıyâsiyye*de
de böyledir.
Bir avcı okunu atar;
ok ava isabet eder ve o av bir mecûsinin yanına
düşüp onu boğazlayacak kadar bir zaman orada durur ve ölürse, onu yemek helâl
olmaz. Çünkü, onu kesme gücü yetiyordu.
Bu av uyuyan birkimsenîn yanına düşer ve uyuyan şahıs uyanmazsa; —şayet
av, o uyanmış olsa onu boğazlayacak kadar bir müddeta
bekler —sonra da ölürse, İmâm EJ>û Hanîfe
(R.A.)'ye göre, o av helâl olmaz. Çünkü, İmâm'a göre, uyuyan kişi uyanık
hükmündedir. Bir çok mes'ele bu cümledendir.
İmâm Muhammed (R.A.):
"O av, yenir." buyurmuştur.
Bir av, boğazlamayı
bilmeyen, bir sabînin yanında ölürse; helâl olur. Boğazlamayı bilen sabînin
yanında ölen av ise helâl olmaz. Muhıyi'te de
böyledir. [8]
Balık ve çekirge
yenilir. Çekirge, ister illetli ölsün; isterse illetsiz ölsün yenilir.
Balık ise, illetsiz
ölürse yenmez Zahîriyye'de de böyledir.
Bir adam, bir bahk tutar; onun da karnında başka bir balık bulursa; onu
yemekte bir sakınca yoktur.
Bir balığı, köpek
yakalayıp, karnım yarsa; o balığın karnından da başka bir balık çıksa bu balık
bozulmamışsa yenir; bozulmuşsa, yenilmez.
Bir kimse, bir balığa
vurur ve o bahk iki parça olur; bir parçasını da
yakalarsa, o yenir. Sonra da diğer parçasını bulsa, o da yenir.
Balıkta aslolan, balık bir sebeple ölürse, onu yemekte bir sakınca
yoktur.
Keza, balıklar bir
havuzda toplansalar, ordan çıkmaları da mümkün
olmasa ve orda ölseler; bunların da yenilmelerinde bir beis yoktur.
Şayet o yer,
avlanmadan yakalanmayacak bir yerse, onu yemekte hayır yoktur.
Bir adam, bir balığı,
bir kısmı suda, bir kısmı karada ve ölmüş olarak bulursa; İmim Mohammcd (R.A.)'e göre, eğer başı karada ise, onu yemekte
bir beis yoktur. Çünkü o bir âfet sebebiyle ölmüştür.
Şayet başı suda ise
duruma bakılır: Eğer balığın yarıdan azı veya yarısı karada ise, yenilmez.
Çünkü, nefes alma yeri sudadır. Onun ölümü bir âfet sebebiyle olmamıştır.
Eğer yarıdan çoğu
karada ise, yenilir. Çünkü çok bütün hükmündedir, ve tamamı yerde olan gibi
olur. FeUvâyi Kİdthftı'da
da böyledir.
Bir kimse, balığı
yakalayıp, onu suya bırakır; bahk da orda Ölürse; yenilir.
Çünkü o bir âfet sebebiyle ölmüştür. O âfet de yerin dar olmasıdır.
Keza, balık, balık
ağının içinde ölünce, eğer çıkma imkânı varsa, helâl olmaz. Çünkü o suda Ölmüş
menzilinde olur. Ağ çıkacak gibi olmaz ise, âfet sebebiyle ölmüş olur ve
yenilir. Serahsî'nin Mohiytı'nde
de böyledir.
Bir su, buz tutar ve
balıklar da o buzun içinde ölürse, uygun olan, onları yemektir. Bu
alimlerimizin tamamının bu görüşüdür.
Bir adam, suyun içinde
bağlı bir filede bulunan bir balığı satın alır; sonra da o fileyi satıcıya
vererek: "Bunu koru." der; başka bir balık da gelerek o satılmış
balığı yutarsa; İmâm Mnhammed (R.A.) şöyle buyurmuştur:
Yutulan balık, satıcıya aittir. Çünkü o fîle, satıcının elindedir. Ve bu
durumda balık elinde imiş gibi olur ve bu sebeple onun olur.
Sonradan, satılan o
balık, yutan balığın karnından çıkarılarak müşteriye teslim edilse; bu durumda
müşteri için muhayyerlik yoktur; Her ne kadar yutulmak sebebiyle balığı noksanlaşmiş olsa bile bu böyledir.
Satın alınan balık,
başka bir balığı yutarsa; ikisi de müşterinin olur. Zira onu, müşterinin malı
avlamıştır. Ve o, müşterinin olmuştur.
Bir balığı, suda bir
yılan sokarak öldürse; o balık yenir. Feiâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Suyun sıcaklığından
veya soğukluğundan yahut bulanıklığından dolayı Ölen balık hakkında iki rivayet
vardır: İmâm Ebû Hanîfe
(R.A.) ve İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'tan gelen bir
rivayete göre, o balık yenmez. Çünkü balık, suyun sıcaklaşması ve soğumasıyla
ölmez. Afetsiz ölünce de yenilmez; bu açıkdır.
İmâm Mnhammed (R.A.)'dan rivayette ise: "O balık yenir.
Çünkü o bir âfet sebebiyle ölmüştür. Suyun soğuması ve bulanması bir âfettir ve
ölümü o yüzden olmuştur.
Fetvada buna göredir. Serahsî'nin Muhıyü'nde ve CeyâhiraM-Ahlâlî'de böyledir.
İmâm Muhammed (R.A.)
şöyle buyurmuştur: Suda ölen balık, bozulup kokmamışsa yenir.
Keza, herhangi bir sebeble öldürülen bahk yenir.
Meselâ: Bir kimse,
balığa odunla veya benzeri bir şeyle vursa yahut bir balığı, başka bir balık
parçalasa, o balık yenir. Gıyâsiyye'de de böyledir.
Bir adam, suda yarım
balık bulsa; o yenir. Çünkü o bir âfet sebebiyle ölmüştür.
Bu onun sopa veya
taşla bölündüğü bilindiği zaman böyledir.
Onu, bir adamın
kılıçla veya benzeri şeylerle kesmiş olduğu bilinirse, o zaman yenilmez. Çünkü
o, onu kesenin malı olmuştur. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.
Bir kimse denizden
veya Ceyhun nehrinden bir sandık çıkarır, o sandıkda
da, su ile birlikte, balık bulunur; ve sonra o balık ölse, yenir mi diye
soruldu.
Bu soru, kendisine
sorulan âlim: "Evet yenir.'* buyurdu. Yine soruldu:
—Denizin üzerindeki
buzun üstünde tuz olur; sonra buz erir ve tuzlu su, denizin suyuna karışır;
birçok bahk ölürse; bunlar yenir mi? İmâm:
—Evet; buyurdu. Tatarhâniyye'de de böyledir. En doğrusunu bilen Allahu Teâlâ'dır. [9]
Bir adam bir his duyar
ve onu av zannederek köpeğini gönderir; köpek de bir ava isabet eder; sonra da
avcının hissettiğinin bir adam veya bir sığır, bir koyun olduğu belli olursa;
işte o av yenmez.
Keza, bir his işitse
de onun av hissi olduğunu bilmese; kalbinde şek olduğundan, şek ile de sıhhat
sabit olmadığından, o avın yenilmesi caiz olmaz.
Şayet duyulan sesin av
sesi olduğunu zannederek, köpeğini yollar; o ses de yenilen veya yenilmeyen bir
av sesi olur; köpek de daha başka bir ava rastlayıp, onu avlarsa; işte onun
yenilmesi helâl olur.
Bir avcı, duyulan
sesin insan sesi olduğunu zanneder; sonra da av olduğu meydana çıkarsa, o av
helâl olur. Çünkü, onun zannına —av taayun edince
—itibar edilmez. Hidâye'de de böyledir.
İmâm MüDtekfi'da şöyle buyurmuştur:
Gece bir ses işiten
kimse, onu insan veya hayvan yahut yılan zannederek ona okunu atsa; oku da bir
ava isabet ederek onu öldürse; o yenmez. Çünkü o, okunu av kasdiyle
atmamıştır.
Sonra da İmâm şöyle
buyurmuştur:
O av helâl olmaz;
ancak, şu iki cihetle helâl olur: Okunu av kasdiyle
atarsa, yenir. Attığı o şey ister eti yenen olsun, isterse olmasın müsavidir.
Bu, Hidâye'de söylenene zıd
düşmektedir. Doğru olan da budur. Çünkü insana atılan ok av için atılmamıştır.
Ona itibar edilmez ve o av olmaz. Tebyin'de de
böyledir.
Bir adam, köpeğini,
ağaç veya insan zannettiği bir şeye gönder-iiği
hâlde, o şey av olur ve köpek onu yakalarsa; o yenilir.
Muhtar olan budur. Bu
durumda, köpeği, o ava göndermiş olduğu meydana çıkmıştır. Av zanniyle yollar; o da av olmaz ve bu köpeğe başka bir av
gösterilir. Köpek de onu yakalayıp öldürürse; onun eti yenmez. Gıyâsiyye'de de böyledir.
Nevâdir'de şöyle zikredilmiştir:
Bir avcı, okunu,
geyiğe veya kuşa attığında, o ok, başkasına isabet eder; avcı da o vahşîmidir
ehlimîdir bilmeden ona giderse: o avın eti yenir.
Avda aslolan, onun vahşî olmasıdır.
Firar edip, vahşîleşen
hayvan da vahşî gibidir.
İmâm Muhammed (R.A.)
şöyle buyurmuştur: Önce av sandığı hâlde, sonra ekseri re'yi
onun av olmadığı şeklinde olursa; bu şahsın isabet eylediği helâl olur. Çünkü
önceki reyi avdı; ve bu onun sayd (= av) olmadığını
bilse bile asıl hükmündedir.
Bir avcı, bağlı olan
bir geyiğe, —av zanniyle —okunu attığında; o ok başka
bir geyiğe isabet ederse; o yenmez. Çünkü bağlı geyikte av vasfı kalmamıştır.
Keza, bir avcı
köpeğini, bağlı olan ava gönderdiğinde, o köpek başka bir avı yakalasa, o da
yenilmez.
Keza, bir avcı,
terbiye edilmiş kaplanını, bir file yolladığı hâlde; o, bir geyik yakalasa; bu
geyik de yenilmez.
Bir avcı, okunu balığa
veya çekirgeye attığı hâlde, ok bir ava isabet eylese, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'tan, bu hususta iki rivayet vardır. Sahih
olanı, o av yenir. Seraha'nin Mobıyü'nde
de böyledir.
Asıl olan, ehli bir
hayvan vahşileşir ve kişi onu boğazlamaktan aciz kalırsa; ıztırârî
zekâtla (yâni avlanıp, av gibi vurulmakla) helâl olur. Zahîriyye'de
de böyledir.
Atılan ok, hayvanın buynuzuna isabet ettiğinde eğer kan akıt-mışsa, yenilir; değilse yenilmez. Tahâvî
Şerhı'nde de böyledir.
Bir avcı, ava kılıcını
atar; o da, avın bir yerini keserek öldürürse, o avın tamamı yenir.
Ancak, aslından
ayrılan parça yenmez.
Şayet uzuvdan ayrılmaz
ise, o da yenir.
Eğer kesilen uzuv,
deriye takılı ise, ittisalide mümkün değilse, işte o
da ayrılmış parça gibidir. Böyle olmaz ise tamamı yenir.
Şayet, kılıç, hayvanı
uzunlamasına yarı yarıya keserse, tamamı yenir. Artık, o avın yaşaması
tevehhüm edilmez. İşte bu boğazlama yerindedir.
Eğer üçte birisi baş
tarafından —kesilirse tamamı yenir.
Eğer kuyruğu
tarafından üçte biri kesilmişse, işte o ayrılmış parçadır; yenmez. Baş tarafta
olan, üçte iki yenilir.
Kuyruk tarafında olan
kesilmiş üçte bir yenmez. Çünkü boğazlanacak mahal yarısından boynuna
kadardır. Zira evdac denilen damar kalpden dimağa kadardır. Kuyruk tarafındaki üçte bir ise,
kesilmekle zebh tamam olmaz. Evdec
kesilmiş olmaz.
Baş tarafta olan üçte
bir buna mahalifdir. Çünkü, orda evdacı
kesmek vardır, işte onun için yenilir.
işte bunun için yandan
kesilirse, boğazlama fiili tamam olmuş olur. Evdecın
kesilmesi, sebebiyle de tamamını yemek helal olur. Fetâvâyi
Kâ-dîhân'da da böyledir.
Kılıç, ava değer ve
onun başından bir parçası kesilip ayrilırsa; eğer
kesilen ve ayrılan parça, başın yarısından az ise, o parça yenilmez. Çünkü, o
hayvanın yaşaması muhtemeldir. Eğer kesilen yer, başın yarısı veya daha çoğu
ise, tamamı yenir. Muluyt'te de böyledir.
Bir adam, bir koyun
boğazladığında, onun boynunu ve damarlarını kesse; yalnız koyunda hayat varken
o adam o koyundan bir parçasını kesip koparsa; o parça helâldir. Tatarh&niyye'de de böyledir.
Bir adam, başkasının muallem olan köpeğini veya aveıl
kuşunu öldürürse; onun kıymetini ödemesi gerekir,"
Başkasının kedisini ve
söylediğimiz şeyleri öldürürse, onu da tazmin eder.
Öğretilmiş köpeği, birine
hibe etmek (= bağışlamak) ve vasiyyet etmek bi'Mcma caizdir. Muhiyt'te de
böyledir.
Bir kimse, sultan
tarafından verilen bir sahayı kabul ettiğinde, orada olan avları başkası
avlasa; o av, avlayanın olur. Sirâciyye'de de
böyledir.
İmâm "Bir şahini,
sağ olan bir kuşla ta'lim eylemek mekruhtur. O
kesilmiş hayvanla öğretilmelidir." buyurmuştur. Zehıyre'de
de böyledir.
Bir ihramlı ile
ihramsız bir kimse müştereken ok atsalar, okların isabet eylediği av yenilmez;
helâl olmaz. Mebsot'ta da böyledir.
Bir müslüman, yayını çekmekten âciz olur ve ona yayını çekmekte
bir mecüsi yardım ederse; o avın yenilmesi helâl
olmaz.
Bura'da, avı haram
edenle, helâl edenin birleştikleri için, böyledir.
Şayet, mecûsî, müslümanın elinden tutar
da; bıçak müslümanın elinde olduğu hâlde, bir
hayvanı boğazlarsa; o da yenilmez. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Avı bırakmak helâl
olur mu? Üstadımız, Siyer-i Kebir'den naklen şöyle buyurdu:
Mutlak irsal, helâl
olmaz. Fakat "Kim alırsa, ona mubahtır." diye salıverirse, bunda da
bilginlerin ihtilâfı vardır. Fetâvâyi Suğrâ'da da böyledir.
En doğrusunu bilen, Allah'dır. Dönüş de ancak onadır. [10]
[1] Feteva-i Hindiyye
(Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 12/297.
[2] Feteva-i Hindiyye
(Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 12/297.
[3] Feteva-i Hindiyye
(Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 12/297.
[4] Feteva-i Hindiyye
(Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 12/297-298.
[5] Feteva-i Hindiyye
(Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 12/299-304.
[6] Feteva-i Hindiyye
(Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 12/305-308.
[7] Feteva-i Hindiyye
(Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 12/309-319.
[8] Feteva-i Hindiyye
(Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 12/320-322.
[9] Feteva-i Hindiyye
(Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 12/323-325.
[10] Feteva-i Hindiyye
(Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 12/326-329.