1- KURBANIN MANÂSI, RÜKNÜ, SIFATI, ŞARTLARI, HÜKMÜ VE
KURBANIN KİME VACİP OLUP, KİME VACİP OLMADIĞI
Kurban Kime, Ne Zaman Ve Nasıl Vacip Olur?
2- ADAK VE ADAK MAHİYETİNDEKİ KURBANLARIN VACİP OLMASI
Kurban Kesmenin Müstehap Olduğu Vakit
4- KURBAN KESME HUSUSUNDA MEKÂN VE ZAMANA TEALLUK EDEN
MES'ELELER
5- KURBAN OLARAK KESİLEBİLECEK HAYVANLAR
Kurban Kesilecek Hayvanın Yaşı
Bir Koyun Veya Sığır, Kaç Kişiye Kurban Olur?
Kurban Edilecek Hayvan Nasıl Olmalıdır?
6- KURBAN HUSUSUNDA MÜSTEHAP OLAN ŞEYLER
7- BAŞKASININ YERİNE KURBAN KESMEK VE BAŞKASININ
KURBANINI KENDİ ADINA KESMEK
8- KURBANDA ORTAKLIĞA TEALLUK EDEN MESELELER
9- KURBAN HUSUSUNDA ÇEŞİTLİ MES'ELELER
Şer'i şerifte kurban:
Belirlenmiş yaşa gelmiş ve Allahu Teâlâ'ya yakınlık niyetiyle, husûsi günlerde
kesilen, şartlarının ve sebebinin vücûdu bulunan hayvandır. Tebyin'de de
böyledir.
Kurbanın rüknü: Özel
günlerde, kurban niyyetiyle boğazlanması caiz olan bir hayvanı kesmektir.
Çünkü bir şeyin rüknü, o şeyin makamına kaim olan şeydir. Kurbanda bu fiilir
yerine kaimdir ve onun rüknüdür. Nihaye'de de böyledir.
Kurbanın sıfatına
gelince: Kurban iki nevidir,
1-) Vâcip;
2-) Müstehap,
(= nafile):
Vacip olan kurbanın da
çeşitleri vardır:
1-) Hem
zengine, hemde fakire vacip olan kurban.
2-) Zengine
değil de, fakire vacip olan kurban.
3-) Fakire
değil, zengine vacip olan kurban.
Hem zengine, hem de
fakire vacip oitn kurban: (Adanan) (= nezredilen) kurbandır.
Meselâ:'*Allah rızası
için Üzerime bir koyun veya bir deve kesmek (vacip olsun)."demek gibi..
Veya' 'Şu koyunu (veya
şu deveyi) Allah için kurban edeceğim."de-mek gibi..
Keza, kurban
günlerinde, kurban kesmeyi adayan bir fakir, kurban kesilen günlerde zengin
olursa; onun üzerine iki kurban kesmek vacip olur. Çünkü, o nezrederken,
zenginlikten dolayı kurban kesmek vacip değildir. Aynı günlerde zengin olunca,
(ona bir kurban, nezri için; diğeri de şer'i şerif gereğince) iki kurban
kesmesi gerekir.
Nafile kurbana
gelince: Bunlar, bîr misafir için kesilen kurban veya fakirin kurban diye
nezretmeden kestiği ve kurban olsun diye satın almadığı kurbandır. Zira
bunlarda, kurban olmanın şartları yoktur.
Fakat bir fakir
—zengin değil— kurban olsun diye bir kurbanlık satın alırsa, ona, onu kesmesi
vacip olur. Zengin aynısını yaparsa, ona vacip olmaz.
Bir adamın bir koyunu
olduğunda onu kurban kesmeye niyet eder veya bir koyun satın aldığında"
satın alırken onu kurban etme niyeti olmadığı hâlde" sonradan buna niyet
ederse; —ister zengin, isterse fakir— olsun onu kurban etmesi vacip olmaz.
Fakirin değil —bir
zenginin, nezretmeden ve satın alırken— niyet etmeden bilakis "sağlık
nîmetine"veya"akrabasindan isabet eden mîras ni'metine" bir
kurban kesilmesini emretmesi hâlinde, bu bir şükür kurbanı olur; nâfüe olur.
BedU'de de böyledir.
Bir kimseye kurbanın
vacip olması için şu şartlar vardır:
1-) Zengin
olmak. Yani kurban kesecek kimsenin fıtır sadakası vermesi gerekecek kadar bir
varlığı bulunması gerekir; Zekât verecek kadar değil..
2-) Akılh
olmak.
3-) Bülûğa
ermiş olmak.
Bu iki şart, İmim Ebû
Yûsaf (R.A.)'a göre, bu durumda olmayanlar zengin olurlarsa, babaları veya
vârisleri, kurbanlarım keseceklerdir.
Fetva, İmim Ebû Yûsuf
(R.A.)'a göredir.
Hatta, İmim Ebû Yûsuf
(R.A.)'a göre, sabî ve delinin vâsisi böyle bir şey yaparsa, tazmin eder.
Serahrf'nin Muhıyt'nde de böyledir.
4-) Müslüman
olmak.
Kâfire kurban kesmek
vacip değildir.
Hatta kurban kesecek
kimsenin devamlı müslüman olması da şart değildir, önceden kâfir olduğu hâlde,
kurban kesilecek günlerde, müslüman olsa, ona da kurban kesmek vacip olur. Bu
me'ele de kurban kesilen günlerin son vaktine itibar edilir.
5-) Hürriyet
de, kurbanın vâcîp olmasının şartlanndandır.
Kölenin kurban kesmesi
vacip değildir. Her ne kadar, köleye ticâret yapmaya izin verilmiş veya o
mükâtep kılınmışta olsa bile, bu böyledir.
Yalnız kurban kesme
günlerinde olan, daha Önceden de köle bulunan kimseler, diğer şartlara da hâiz
olurlarsa, onların kurban kesmeleri vacip olur.
6-) lkâmet
(yani misafir olmamak) da kurbanın vacip olmasının şartlanndandır. Misafir (=
yolcu) olan kimseye kurban kesmek vacip değildir.
Bütün vakitlerde
ikâmet de şart değildir. Önce mukim, sonra mü-safir; kurban kesme günlerinde
ise, mukîm olan kimseye kendisinde diğer şartlar bulununca kurban kesmek vacip
olur.
Bir zengin, kurban
yapmak niyetiyle bir koyun satın aldıktan sonra sefere çıkar ve kurban
kesilecek günlerde misafir olursa, Münlekâ'da İmâm Mnhımmed (R.A.)'in şöyle
buyurduğu rivayet edilmiştir:"O koyunu kurban kesmek gerekmez ve
satılabilir."
Âlimler bu hususta
şöyle demişlerdir.
Bu zengin olan için böyledir.
Fakat bir fakir, kurban kesmek niyetiyle, bir koyun alırsa, sefere gitse bile,
o koyunun kurban kesilmesi gerekir.
Bu durumda sefer,
kurban bayramı günleri geldikten sonra, da olsa, önce de olsa cevap aynıdır.
Bu söylediklerimiz,
erkek ve kadın hakkında müsavidir. Bedii'de de böyledir.
Kurban kesmenin hükmü:
Dünyada vazifesini yapmış vacibi yerine getirmiş olmak; âhirette ise, Allahu Teâlâ'nın
sevabına, fazlına erişmektir. GiytriyyeMe de böyledir. [1]
Zengin:Zahirü-r-rivâyede,
ikiyüz dirhem gümüşe veya yirmi dinara yahut bu kıymette başka mala sahip olan
kimse denmektetir.
Ev, ev eşyası, binek,
hizmetçi, zaruri olan şeyler, bunun dışındadır. Bunlardan başka olan otlak
hayvanları, köle ve cariyeler ticâret eşyaları ve daha başka şeyler, sahibini
zengin saydırır.
Müteahhirîn ulemâsı,
kendi adına akarı bulunan şahsın durumu hakkında ihtilaf eylediler;
Za'ferânî ve Fakıyh
Aliyyü'r-Râzi, bu akarın kıymetine itibar eylediler.
Ebû AKjül-Dekkak ve
başkaları ise, bu akarın gelirine itibar eylediler. Ebû
AHyyü'l-Dekkak:"Bir kimsenin sahip olduğu akarın geliri, bir senelik
nafakıyı getiriyorsa, ona kurban düşer."dedi.
Bazıları da: O, bir
aylık nafakayı getiriyorsa, ve ikyüz dirhemi de varsa, bu şahsa kurban düşer,
"dediler.
Şayet akar, o adama
vakf edilmiş ise, o zaman duruma bakılır: Eğer kurban günlerinde, (iki yüz
dirhemi veya daha fazla dirhemi varsa, o adama da kurban kesmek vacip olur;
değilse olmaz. Zahîriyye'de de böyledir.
Bir adamın borcu
olduğunda onu ödeyince, geride nisaba malik bir şeyi kalmaz ise, ona kurban
vacip olmaz.
Keza, malı bulunur
fakat gaip olur ve kurban günlerinde eline geçmezse bu şahsa da kurban vacip
olmaz. Yani, o kimse bu hallerde zengin sayılmaz.
Bir adam, kurban
kesilecek günlerin başlangıcında, fakir olsa da sonlarında zenginleşse onun
kurban kesmesi vacip olur.
Şayet, bir adamın hâli
hazırda iyiyüz dirhemi bulunur ve onun beş dirhemini zekât olarak verir; sonra
da kurban günleri geliverirse, bu adamın elinde bulunan yüz doksan beş dirhem
hakkında bir rivayet yoktur.
Yalnız
Za'ferftnî:'*Ona, kurban düşer. :çünkü, o sarfîyeti hakka yakınlık için
yapmıştır. Bu ise, takdiren duruyor gibi olur. Şayet nafaka olarak harcasaydı,
ona kurban düşmezdi, "demiştir.
Zengin bir adam,
kurbanlık için bir koyun satın aldığında, o zayi olur ve onun zayi olmasıyla
nisabdan düşüp ve fakir olur ve o halde iken de kurban kesme günleri gelirse,
bu şahsın ikinci bir koyun alması gerekmez.
Bu şahıs, fakir halde
iken, o kaybolan koyunu bulursa onu kesmesi de gerekmez.
Şayet aldığı koyun
kaybolur; sonra —fakir olduğu hâlde— bir daha satın alırsa onu kurban keser.
Sonra da,önceki kaybolan koyununu bulursa, —kendisinin fakir düşmüş olması
halinde— bir şey gerekmez. Yani, onu da kurban olarak kesmez. Bedfti'de de
böyledir.
Bir kadın, mehrinden
dolayı —bu mehir kocasında duruyorsa— zengin sayılır.
Bu, İmâmeyn'e göre
böyledir. İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre ise, bu durumda, kadın zengin
sayılmaz.
"Bu ihtilaf,
muaccel olan mehir hakkındadır. Müeccel mehre gelince (va'deli olan mehir),
bil-icma, kadın zengin sayılmaz."denilmiştir.
Ecnâs kitabında şöyle
zikredilmiştir:
Bir fırıncının yanında
ikiyüz dirhem kıymetinde buğdayı veya bir tuzcunun yanında, ikiyüz dirhem
kıymetinde tuzu veya bir çamaşırcının yanmda.iki yüz dirhem kıymetinde sabunu
varsa, bunlara da kurban kesmek vacip olur. Muhıyt'te de böyledir.
Bir adamın yanında,
maddi değeri ikiyüz dirhem eden, bir mus-hafı (Kur'an-ı kerîm'i) bulunduğunda,
bu şahıs onu okuyorsa, ona kurban kesmek gerekmez. Eğer onu okumayı
bilmiyorsa, ona kurban kesmek gerekir.
Şayet küçük çocuğu var
da, ona vermek için bekletiyorsa; o çocuğu hocaya gönderene kadar, ona kurban
keser.
Hadis, fıkıh ve diğer
ilim kitapları da boylerdir, bu hükümdedir. Zahîriyye'de de böyledir.
Snğra kitabında şöyle
denilmiştir.
Bir kimse kitablar
sebebiyle zengin sayılmaz.
Ancak, her nevi'den
iki takım olursa, o zaman zengin sayılır. Ebû Hafs ve Ebû Süleyman'ın, İmim
Muhamed (R.A.)'den rivayet ettiklerine göre, tefsir ve hadis kitaplarından iki
takımdan fazla olmadıkça, kurban düşmez. Tıp, nucûm (yıldızlar), edeb ve
emsali kitapların kıymeti nisaba mâlik olursa sahibi zengin sayılır. Kerdaî'nin
Vedzi'nde de böyledir.
Ecnâs kitabında, şöyle
zikredilmiştir.
Bir adam, kıymeti
ikiyüz dirhem olan bir eşeği binmek ve ihtiyacını görmek için satın olduğunda,
ona kurban düşmez.
Keza, bir adamın, biri
kışlık biri de yazlık olmak üzere iki evi ve ona görede ev eşyası olursa, o
şahıs bu yüzden zengin sayılmaz.
Eğer, üçüncü bir evi
bulunur ve onun da kıymeti ikiyüz dirhem olursa, bu şahsa kurban vacip olur.
Üçüncü evin, eşyası da
böyledir.
Bir gazinin iki atı
olmakla, o zengin sayılmaz. Üçüncü atı olursa, zengin sayılır.
Gazinin her cinsten
iki adet harp âleti olur ve ikinci silahların kıymeti ikiyüz dirhem olursa,
zengin sayılır.
Fetva kitaplarında
şöyle zikredilmiştir:
Şehir emirinin, bir
atı ve bir eşeği bulunursa, o zengin sayılmaz. Eğer bunlar, ikişer tane olur ve
bunların kıymeti de iki yüz dirhemi bulursa, zengin sayılır.
Bir ziraatçı, iki öküz
ve gerekli ziraat aletiyle zengin sayılmaz; bir de ineği olursa, zengin
sayılır.
Eğer, üç Öküzü bulunur
ve onlardan her birisinin kıymeti de iki yüz dirhem olursa, zengin sayılır.
Bir kimse, üç kat
elbisesi olmakla zengin sayılmaz. Bunlardan birisi günlük, diğeri haftalık
üçüncüsü de bayramlık elbisesidir. Ancak, dördüncü elbisesiyle —nisaba mâlik
ise— zengin sayılır.
Bir kimsenin sahibi
olduğu bağın değeri iki yüz dirheme müsâvî ise, o adam zengindir. Hulûsa'da da
böyledir.
Bir adam, buluğa
erişmiş oğlu ve karısının kurbanlarını, onların izni olmadan kesemez.
Küçük çocuğa gelince,
zâhirü'r-rivâyede İafta İM BmMt (R.A.)’den bu hususta iki rivayet vardır.
Kurban sadakayı fıtır gibi değildir. Ve bu durumda kurban kesmesi de vacip
değildir; keserse müstehap olur. Hasan bin Ziyâd'in İmim Haaİfe (R.A.) den
rivayetine göre, "küçük çocuğu için, babasının kurban kesmesi, vacip
olur. Bir dede de babası olmayan torunu için, böylece kurban keser. Fetva ise
zâhirü'r-rivâyeye göredir.
Şayet küçüğün nisaba
malik malı varsa, bazı âlimler: Onun babasının bu çocuk adına kurban kesmesi
gerekir." demişlerdir. Fetâvâyi Kâdihan'da da böyledir.
Esahh olan da budur.
Hidâye'de de böyledir.
Ebû Hanîfe (R.A.)'nin
kavline göre sadakayı fıtra kıyasla, vasinin sabinin malından kurban kesmesi
lâzımdır.
Fakat, onu dağıtmaz ve
onu o sabî yer bekletilmesi zarar verecek olursa, o kurbanın etinide satabilir.
Fetâvâyi Kâdihan'da da böyledir.
Esahh olanı, küçüğün
malından kurban kesmenin vacip olmaması ve onun malından sarfiyat
yapılmamasıdır. Muhıyt'te de böyledir.
"Küçüğün malından,
baba ve vasî'nin kurban kesmenin gerek-mediği"rivâyetine nazaran, şayet
baba kurban kesecek olursa İmâm Ebû Hanife (R.A.) ve İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a
göre tazminat gerekmez.
Fetvada bunun
üzerinedir.
Şayet vâsi böyle
yaparsa, İmâm Muhammed (R.A.)'e göre tazmin etmesi gerekir.
Âlimler İmâm Ebû
Hanife (R.A.)'nin kavlinde ihtilaf eylediler: Bazı-ları:"Babaya tazminat
gerekmediği gibi, vasiye de tazminat gerekmez, "buyurmuşlar; bazıları
ise; "Eğer kesilen kurbanın etini sabî yerse, tazminat gerekmez; değilse
gerekir."demişlerdir.
Bunak ve mecnun sabi
hükmündedir.
Fakat tecennün edip,
sonra iyleşen kimse sahih (= sağlam) adam gibidir. Fetâvâyi Kâdihan'da da
böyledir.
Bir adama, kölesi ve
ümmü veledi için kurban kesmek vacib olmaz. Mühekıt'ta da böyledir.
Bir kimsenin, köleleri
için kurban kesmesi müstehâbtır. Ta tarh â-niyye'de de böyledir.
Sabi olan bir kimse,
kurban günlerinde buluğa eriştir ve kendisi de zengin bulunursa bil-icma-kurban
kesmesi vâcib olur. Bedâi'de de böyledir.
Misafir ve ihramh olan
hacılara-Mekkeli değillerse kurban kesmek vâcib olmaz. Tahâvî Şerhı'nde de
böyledir. [2]
Kurbanın vücubunun
keyfiyetine gelince, kurban kesilecek vakitte kurban kesecek olan şahsın, buna
edâen gücünün yetmesi gerekir.
Bunun için vaktin
öncesi, ortası ve sonu müsavidir.
Buna göre, kendisine
vaktin evvelinde kurban kesmek vacip olmayan zat, sonunda buna ehil olursa
(Mesela: önce kâfir veya köle yahut fakir veya yolcu olan bir kimse, sonra ehil
olursa (yâni kurban günleri çıkmadan müslüman, hür zengin ve mukîm olursa) ona
kurban kesmek vacip olur.
Eğer vaktin evvelinde
ehil olur; sonra da ehliyetini kaybederse, (din değişterme veya fakir düşme
veya müsâfir olma gibi..) o zaman, ona kurban kesmek vacip olmaz.
Bir adam, kurban
günlerinin evvelinde, bir kurbanı fakir olarak kesip, son vaktinde de zengin
olursa; sahih olan, bu kurbanı iade etmesidir.
Şayet kurban kesilecek
günlerin tamamında zengin olur; sonra da fakir düşerse; kurban almaya gücü
yetince, onun bedelini tasadduk eder.
Şayet, kurban
günlerinin tamamında zengin olduğu hâlde, kurban kesmeden ölürse; ondan kurban
sakıt olur. (= düşer.)
Bir kimse, kurban
günlerinde keseceği kurbanın bedelini veya bizatihi kendisini tasadduk etse,
bu kurban yerine geçmez. [3]
Kurban kesmede niyabet
caizdir.
Bir insan, kendi nefsi
için kurban kestiği gibi, başkasının izni ile ve niyabeten, onun yerine, onun
kurbanını keser.
Çünkü mala taalluk
eden yakınhkda asalet ile vekâlet müsavidir.
Kendisine izin verilen
kimsenin müslüman veya kitabî olması müsavidir. [4]
Vaktında kesilemeyen
kurbanlar, ya bizzat veya onun kıymeti tasadduk olunur.
Binefsihi kurban
edilmesi istenilen koyun, kurban günlerinde kurban edilmezse, o günler geçince,
bizzat o koyunun tasadduk edilmesi gerekir. Bu koyunun sahibi, ister zengin
olsun, isterse fakir bulunsun farketmez.
Keza zengin bir kimse,
kurban kesmek üzere, bir koyun alır ve onu kesmeden kurban kesme günleri
çıkarsa; onun bedelini tasadduk eder veya bizzat o koyunu tasadduk eder.
Kurban kesmenin vâcib
olması ile recep ayında putlar adına ve onlara tazim olsun diye kurban kesmek
yasaklanmış oldu. Bedâi'de de böyledir.
En doğrusunu Allahu
Teâlâ bilir. [5]
Bir adam kurban kesmek
için bir koyun satın abp diliyle de onu kendine vacip ettikten sonra, başka bir
kurban daha satın alsa; İmim Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm MaüuuMd (R.A.)'e göre,
önceki aldığını satması caiz olur. Her ne kadar, ikinci alınanın kıymeti,
birinciden noksan olsa bile, bu böyledir. Yalnız, aradaki farkı tasadduk eder.
Çünkü, öncekini, kendisine dileyle vacip eylemiştir, öncekinin maliyetini, Allah
için kılmıştır. Ondan nefsi için bir fazlalık ayıramaz. Bunun içindir ki, o
fazlalığı tasadduk eder.
Bazı âlimlerimiz
"Bu, fakir olan zat için böyledir. Zengin olan kimsenin, o fazlalığı
tasadduk etmesi gerekmez." buyurmuşturlardir.
İmâm Şemsü'l-Eimme
Serahrf "Sahih olanı, her ikisinin de, birinci alınanın fazla olan
kıymetini tasadduk etmesidir.'*buyurmuştur.
Şayet kurban kesmek
zengine vacip olmuşsa onun mahallini belirler. Bu o tayin, maliyetinin miktarı
kadardır. Çünkü o tayin kıymetini ifâde eder.
Bir zengin bir kurban
satın aldığında, o kaybolur ve başka birini daha satın alır; sonra da kurban
kesilen günlerde, o kaybolan kurbanlığı bulursa; bu zengin onlardan dilediğini
keser.
Şayet bu kimse fakir
ise, aldığı Önceki kurbariHı nefsine vacip eder sonra o kaybolur başka birini
daha satan aur ve öncekini de kurban günlerinde geri buluşa, her ikisini de
keser.
Fetva budur. Fetâvâyi
Kftdhta'da da böyledir.
Bir adam on adet
kurban kesmeyi nefsine vacip eylese, yani adaşa; âlimler: İkiden fazlası lâzım
olmaz.' buyurmuşlardır. Çünkü, haberde bu iki olarak gelmiştir. d-Aftl'da da
böyle söylenilmiştir.
Sahih olanı ise,
adanan miktarın tamamını kurban kesmektir. Za-htrfyye'de de böyledir.
Bir adam, kurban etmek
için bir koyun satın aldıktan sonra, onu satıp, aynı kurban günlerinde, başka
bir koyun satın alsa, bu durumda üç ihtimal vardır:
Birincisi: Kurban
olsun niyetiyle satın almış olabilir.
İkincisi: Kurban olsun
niyetiyle satm almadığı hâlde sonradan kurban olsun diye niyet etmiş olabilir.
Üçüncüsü: Kurban olsun
niyetiyle satın almadığı hâlde, sonradan onu, diliyle üzerine vacip
eder.Ve:"Allah için üzerime kurban kesmek vacip olsun."der.Ve
"bu sene.."diye de kayıtlayabilir.
Birinci vecihde,
zâhirü'r-rivâyeye göre diliyle kendi Üzerine vâcib etmez ise hayvanın kurban
olması gerekmez.
İmâm Ebû Hanife
(R.A.)'den İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'nm rivayetine göre, yalnız niyeti sebebiyle,
onu kurban kesmesi —diliyle vacip kıldığı gibi— vacip olur.
Bu görüşü İmâm Ebû
Yûsuf (R.A.) ve bazı müteahhirîn âlimleri alıp kabul eylemişlerdir.
Müntekâ'da İmâm
Muhammed (R.A..)'in şöyle buyurduğu rivayet olunmuştur.
Bir adam, kurban
kesmek niyetiyle bir koyun alır ve bu koyunu satın alırkende niyetini açığa
vurmayıp gizlerse, bu koyun yine de kurban olur.
Şayet, bu şahıs,
kurban günlerinden önce yolculuğa çıkar ve koyunu da satarsa; kurban üzerinden
sakıt olur.(= düşer.) Buna yolculuğu sebeb olmuş olur.
İkinci vecih ise:
Niyetsiz olarak kurbanlık alır; sonra da onun kurban olmasını niyet ederse;
zâhirü'r-rivâyede bu zikredümemiştir.
İmâm Ebû Hanife
(R.A.)'nin şöyle buyurduğunu Hasan bin Ziyâd rivayet etmiştir."O da
kurban edilir. Şayet satarsa, bu satışı da caiz olur.
Bizde bu görüşü
alırız.
Fakat, bir koyun satın
alır; onu da diliyle kendine vâcib kılarsa, bu üçüncü vedh'tir ki; bütün
âlimlere göre, bunu kurban etmek gerekir. Fetâvâyi Kâdihân'da da böyledir.
Satın alınan bir
koyun, niyetsiz olarak kurban kesilse, satın alınırken yapılan niyet kâfi
gelir ve bu kurban caiz olur. Kerdeıf nin Vedzi'-nde de böyledir.
Şayet birinciyi yirmi
dirheme satar ve satılan bu koyun müşterinin yanında kıymetlenip, otuz dirheme
çıkarsa, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ile, İmâm Muhammed (R.A.)*e göre birinci satış
caiz olur. Ve artan fazlalığı tasadduk etmek gerekir. İmâm Ebö Yûsuf (R.A.)'a
göre öncekini satmak bâtıldır. Ve onu, müşteriden geri almak gerekir.
Tatarhâniyye'de de böyledir.
Bir kimse, ticâret
için satın aldığı bur koyunu, sonradan nefsine diliyle kurban olarak vacip
eylese; onu kurban etmesi gerekir.
Şayet öyle yapmaz ve
kurban kesme günleri çıkarsa, onu tasadduk eder. Hâvi'de de böyledir.
Bir kimse iki koyun
kurban kesse; esahh olan, ikisinin de kurban olmasıdır. Hasan İmâm Ebû Hanîfe
(R.A.)'dan böyle rivayet eylemiştir. Bir koyun veya İki koyun kesmede bir beis
yoktur. Seraba'nin Mu-hıyt'nde de böyledir.
Nevâzıl'de şöye
zikredilmiştir: Muhammed bin Seleme:
"Bir adam, İki
koyun kurban kestiğinde, onlardan yalnız birisi kurban olur."buyurmuştur.
Diğer âlimler
ise"lkisi de kurban olur."demişlerdir.
Sadnı'ş-Şehîâ'de ,
Vlidâl isimli kitabında bu görüşü kabul eylemiştir.
Hasan'in, İmâm Ebû
Hanîfe (R.A.)'den rivayetine göre: Bir veya iki koyun kurban kesmekte bir
sakınca yoktur.
Gerçekten Allah
Resulünün, her sene iki koyun kurban eylediği ve Hudeybiye senesinde yüz deve
kurban kestiği tashih edilmiştir. Mufcıyf-te de böyledir.
Bir adam, otuz dirheme
kurbanlık iki koyun aldığında, bunlardan biri, diğerinden üstün olursa; bu,
yirmi dirheme alınanın hilâfina-dır; zira, otuz dirheme alınan iki koyunun
birisi, diğerinden yaş veya büyüklük bakınından diğerinden üstündür. Yirmi
dirheme alınan da böyle bir hal olmaz.
Şayet, yirmi dirheme
satın alınan iki koyundan birisi, diğerinden üstün olur ve otuz dirheme alınan
iki koyunun birisi diğerinden üstün olmazsa, hüküm yukardakinin aym olur.
Fetâvâyi Kübrâ'da da böyledir.
Bir adam, kurban
kesmeyi nezreylediği hâlde sığır, deve, koyun, keçi diye bir şey belirtmese,
onun, bir koyun kesmesi gerekir.
Nezreden (= adayan)
şahıs, bu kurbanının etinden yeyimiz. Eğer yerse, kıymetini tasadduk eder.
Kerderi 'nin Vecîzi'nde de böyledir.
"Allah îçin,
koyun kesmek üzerime vacip olsun" diyen bir kimse, deve veya sığır
kesebilir; bu caizdir. Sırâciyye'de de böyledir.
En doğrusunu bilen
Allahu Teâlâ'dır; [6]
Kurban kesme günleri
üç gündür. Ve bunlar, zilhicce ayının onuncu, onbirinci, onikinci
günlerindedir.
Birici gün, efdâl olan
gündür. Son gün, efdâl olan gün değildir.
Bu günlerin hem
gündüzünde, hem de gecesinde kurban kesmek caizdir. Kurban kesmenin ilk vakti,
kurban bayramının birinci gününün tan yerinin ağarma zamanından başlar.
Kurban kesme vakti
üçüncü günün güneş batımında sona erer.
Ancak, bu günlerin
gecelerinde kurban kesmek mekruhtur.
Müstehap olan, kurbanı
üçüncü güne bırakmamaktır.
Şayet, kurban üçüncü
gün kesilirse, müstebah olan, o kurbanın etini yemeyip tamamını tasadduk
etmektir. Çünkü, vaktinde kesilmeyen kurbanın, vaktinin hâricinde tasadduk
edilmesi gerekir. Böylece, o, sahibinin uhdesinden çıkmış olur. Senhtf'nin
Mahıyö'nde de böyledir. [7]
Kurban kesilen günler
üçtür. Teşrıyk günleri de üçtür.
Birinci gün, yalnız
kurban kesme günüdür. Son gün ise, yalnız teş-riyk günüdür. Orta gün ise, hem
teşnyk hem de kurban kesme günüdür.
Kurban kesmek,
bedelini vermekten efdâldır. Çünkü, vacip yerini bulmuş olur.
Tasadduk ise
nafiledir. Vacip, nafileden efdâldir. Hldâye'de de böyledir. [8]
Şehir olmayan yerlerde
yani köylerde, kurban kesmenin müstehap olan vakti, güneş doğduktan sonradır.
Şehirlerde ise,
müstehap olan vakit hutbe okunduktan sonradır. Za-hiriyye'de de böyledir.
Hükümdar namaz kılarken,
bir kimse kurban kesse, bu kurbanı caiz olmaz.
Keza, imam teşehhüd
miktarı oturmadan önce, bir kimse kurban kesse, bu kurbanı caiz olmaz. İmâm
teşehhüd miktarı oturduktan sonra ve selâm vermeden önce, bir kimse, kurban
keserse; İmâm Ebo Hanîfe (R.A.)'nin kıyasına göre, yine kurbanı caiz olmaz.
Çünkü imamın namazdan kendi isteğiyle çıkması, İmim Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre,
farzdır, demişlerdir. Bed&i'de de böyledir.
Hızanetü'l- MnftıVde
de böyledir.
Şayet bir kimse,
imamın birinci selâmından sonra kurbanını keserse bu kurban bilittifak caiz
olur. Fetâvayî Kâdıhân'da da böyledir.
Hükümdar bayram
namazını kıldırdığı hâlde,1 hutbe okunmadan önce, bir kimse kurban keserse, bu
caiz olur. SerahsS'nin Muhıyt'nde de böyledir.
Teşehhûdden sonra,
selamdan önce kurban kesmek caiz olmaz. Sahih olan da budur. Hızânelü'l-
MüfüVde de böyledir.
Bir imâm namaz kılıp kurban kestikten sonra,
abdestsiz namaz kıldığını anlasa; kurbanı caiz olur.
Bunu, cemâat namazdan
dağılmadan önce anlarsa; kıldığı namazı iade eder. Kestiği kurbanı iade etmez.
Bazıları: "Cemâat namazı iade etmez. Sadece imâm namazı iade eder.
Eğer, bu durum,
insanlara haber verilirse, onların da namazı iade etmesi gerekir.
imamın, abdestsiz
namaz kıldığını bilmeyen kimsenin kurbanı caiz olur.
imamın abdestsiz namaz
kıldığını bilen kimsenin —zevalden önce kurban kesmesi hâlinde— kurbanı caiz
olmaz.
Şayet zevalden sonra
keserse, kurban caiz olur. Kerderi'nin Vecîzı'-nde de böyledir.
Bayram namazı, bir
özürden dolayı veya özürsüz olarak, bayramın birinci günü kilınmazsa* bu
durumda, zeval vakti geçene kadar kurban kesmek caiz olmaz. Bir gün sonra ise,
namaz kılmadan öncede kurban kesmek caiz olur. Çünkü birinci gün zeval
vaktinin girmesiyle, namaz geçmiştir, fkinci gün kılınan namaz ise kazadır.
Serahsi'nin Muhıy-tı'nde de böyledir.
Vâkıât'ta şöyle
zikredilmiştir:
Bir belde fetret
halinde olur ve o beldede vali bulunmadığından, kurban bayramı namazı
kılınmazsa; bu belde halkının fecrin tulu undan sonra kurbanlarını kesmeleri
caiz olur.
Muhtar olan budur. Çünkü
bu belde, bu durumda bâdiye köy hükmündedir.
Fetva da bunun
üzerinedir. Sirâciyye'de de böyledir.
Şayet kurban, arefe
günü zevalden sonra kesilmiş olur ve sonra da, o günün bayram günü olduğu
meydana çıkarsa, bu kurban caiz olur. Keza öyle namazından önce kesilir ve o
günün bayramın ikinci günü olduğu anlaşılırsa, kesilen kurbanlar caiz olur.
Zabîriyye'de de böyledir.
Hükümdar namaz
kıldırmak üzere, yerine birini tayin ederek kendisi bizzat çıkar, erkanı da
yanında olur; adamın birisi de mescit ehli (cemaat) mescidden dağıldıktan sonra
ve imamın ve yanındakilerin na-mizından önce, kurban keserse; bu kıyâsen caiz
olmaz; istihsânen caiz olur. Eğer mescid ehli dağılmadan önce, kurban keserse,
"bu durumda kıyâsen de, istihsânen de caiz olur." denilmiştir. Kıyâs
ve istihsân burada birdir.
Şemsü'I- Eirame
Halvânî, şöyle buyurmuştur:
Bu, iki fırkanın da
namaz kıldığı zamanda, kurban kesildiği zaman böyledir. Fakat fırkanın biri
namaz kıldıktan sonra, diğeri kılmadan önce olursa, kurban kıyâsen de
istihsânen de caiz olmaz.
Zafarani'nin Edâhî
Kitâbı'nda: "Bir adamın kurban kestiği yerde, iki camii olsa ve birinde
namaz kılınıp, diğerinde namaz kılınmadan önce, kurban kesilse, o kurban caiz
olur." buyrulmuştur. Muhıyt 'te de böyledir.
Müstehap olan,
kurbanı, —gece değil— gündüz kesmektir. Çünkü, kesilecek kurbanın damarlarını
görmek, gündüz daha mümkündür. Cetheretü'n- Neyyire 'de de böyledir.
Nevazil 'de şöyle
zikredilmiştir:
Hükümdar bayram
namazını arefe günü kılar; cemâat de kurbanlarını keserse; bu iki yön üzeredir:
Ya bu iş, şahitlerin zilhicce ayını gördüklerine şehâdet etmeleri ile olur.
Veya şehâdetsiz olur.
Birinci hâlde, namaz
da kurban da caiz olur. Zira bu durumda hatadan kaçınmak mümkün değildir.
Bütün müslümanları korumak için, kurbanın cevazına hükmedilir. Namazın caiz
olduğu zaman kurban da caiz olur.
İkinci hâlde (yani
ayın görüldüğüne şehâdet edilmediği zaman) namaz da, kurban da caiz olmaz.
Çünkü bunların cevazına zaruret yoktur.
Namaz caiz olmadığı
zaman, kurban da caiz olmaz.
Şayet insanlar ikinci
gün kurban keserlerse; bu da ikicihet üzerinedir.
Birincisi: İmam,
ikinci günü ya namaz kılmış veya kılmamışür. Birinci hâlde, kurban caiz olmaz.
Çünkü, cemaat o gün namazdan evvel kurban kesmiştir.
İkinci hâlde ise
mesele iki hal üzeredir: Cemaat kurbanını ya zevalden önce kesmiştir veya
sonra kesmiştir.
Eğer önce kesmişse
kurbanları caiz olmaz. Sonra kesmişse caiz olur.
Bunların tamamı, o
günün arefe olduğu açığa çıktığı zaman böyledir. Amma o günün arefe olduğu
açığa çıkmaz. Fakat, şikayet olur ve ayın görüldüğüne şehâdet edilmezse, kurban
bir gün sonra kesilir.
İkinci hâlde ihtiyaten
kurban zevalden sonra kesilir. Çünkü namazın vakti zeval ile sona ermiş olur.
Zehıyre 'de de böyledir.
Fetâvâyi Attabîyye 'de
şöyle zikredilmiştir:
Şayet ayın görüldüğüne
zevalden sonra şehâdette bulunulursa, "bu gün bayramdır." diye
kurbanlar kesilir.
Eğer zevalden önce
şehâdette bulunulursa, zeval vakti zail olana
kadar kurban kesmek
caiz olmaz. Htter- Zade 'nin Tecnia 'nde şöyle zikredilmiştir.
Eğer bir adam müsâfîr
olur ve ehline kendisi için şehirde kurban kesmesini emrederse namaz kılınmadan
önce, onun kurbanının kesilmesi de caiz olmaz TsUrfcloiyye 'de de böyledir.
En doğrusunu bilen
Allahu Teâlâ'dır. [9]
Köylü olan bir adam,
bayram namazını kılmak için şehre dahil olur ve ailesine, kendi kurbanını
kesmesini emrederse, onların, şafak yerinin ağarmasından sonra kurban kesmeleri
caiz olur. İmâm Muhammed (R.A.) şöyle buyurmuştur: Bu durumda ben, kurban
kesilen yere bakarım, kendisi için kurban kesilecek olan şahsa bakmam.
Zahîriyye 'de de böyledir.
Hasan bin Ziyid, buna
muhalefet eylemiştir.
Fakat, önceki söz
esahhtır. Biz, onu kabul etmişizdir. Hâvi 'de de böyledir.
Şayet bir adamın
kendisi köyde, ailesi şehirde olursa, o adamın kurbanı, imam namazı
kılıdırmadan önce caiz olmaz.
Bu, İmâm Ebû Yûsuf
(R.A.) ve diğer iki imamdan rivayet olunmuştur.
Keza, bir adamın,
kendisi ve ailesi şehirde olur; yalnız adam, başka bir şehirde olur ve
ailesine mektup yazarak, "kurbanını kesmelerini" emretse; o takdirde,
kurban kesilecek yere itibar edilir. Uygun olanı, kurban kesilecek yerin namazı
kılındıktan sonra, kurbanın kesilmesidir. Ebû'l-Hasan'a göre, kurban caiz
olmaz. Ancak her iki şehirde de bay-Tam namazı kılındıktan sonra kurban
kesilir. Zanîriyye 'de de böyledir.
Bir adam, kurbanını
şehirden çıkarıp, onu bayram namazı kılınmadan boğazlarsa, âlimler: O yerde
" Musâfir olan zatın namazını kısaltılmış olarak kılacak kadar bir müddet
varsa, kurban namazdan önce caiz olur; yoksa olmaz." demişlerdir.
HıitartftT- Miftfn 'de de böyledir.
Bir adam, kurban kesme
günleri çıkana kaaar kurban kesmezse, bu durumda kurban kesme fevt olmuştur.
Eğer, bir koyunun
kesilmesini nefsine bizzat vacip kılmişsa, (Meselâ: "Şu koyunu, Allah
için kurban edeceğim.*' demişse) bunu söyleyen ister zengin olsun, isterse
fakir olsun, o koyunu sağ olarak tasad-duk eder.
Eğer sahibi zengin
olur ve bizzat, o koyunu keseceğini söylemez; kurban kesme günleri de çıkarsa;
o koyunun kıymetini —ister satın almış olsun, isterse satın almamış olsun—
tasadduk eder. Attabiyye 'de de böyledir.
Kurban kesmenin vacip
olmasında, kesim günlerinin sonuna itibar olunur. Doğum olsun, ölüm olsun,
zengin olsun, fakir olsun bu böyledir.
Bir adam, kendi nefsi
için veya küçük çocuğu için bir kurbanbk alıp onu kurban kesim günleri geçene
kadar kesmezse; bizzat o kurbanlığı veya kıymetini tasadduk eder. Hasan:
"Bir şey gerekmez.*' buyurmuştur. Fetâvâyi Kâdîhân 'da da böyledir.
Bir adam, bir koyunu
bizatihi nefsine vâcib eder; veya kurban kesmek niyetiyle satın alır ve onu
kurban kesme günleri geçene kadar kesmezse; o koyunu sağ olarak tasadduk eder.
Onun etinden yemesi, kendisi için caiz olmaz.
Şayet o koyunu
satarsa, bedelini (parasını) tasadduk eder.
Eğer boğazlar ve
olduğu gibi etini tasadduk ederse, o da caiz olur.
Eğer sağ iken olan
kıymeti, kesildikten sonra olan kıymetinden fazla bulunursa, o fazlalığı
tasadduk eder.
Şayet o kurbanın
etinden bir miktar yerse, yediğinin kıymetini olduğu gibi tasadduk eder. Böyle
yapmaz ve kurban bayramının ilk günleri gelir ve geçmiş senenin kurbanını o
zaman keserse, bu caiz olmaz. Bayram günlerinden sonra satarsa, parasını
tasadduk eder.
Şayet halkın
aldanmayacağı bir fiatla satarsa, caiz olur. Aldanaca-ğı bir fiyatla satarsa,
fazlasını tasadduk eder. Zıhîriyye’de de böyledir.
Bir adam, kendisi için
bir kurban kesilmesini vasiyet ettiği hâlde, onu koyun, inek, deve diye ayırım
yapmaz ve bedelini de söylemezse bu caiz olur. Ve hilafsız olarak, bir koyun
kurban edilir.
Bir kimse, başka adamı
kurban kesmek üzere vekil eder ve ona bir şey söylemez; parasını da beyan
eyle;..ezse, bu yukardaki meselenin hi-Iafınadır ve caiz olmaz. Bedâİ'de de
böyledir.
Bir adam, kurban kesim
günlerinde zengin olur ve o günler geçmeden de Ölürse, o adamdan, kurban sakıt
olur. (= düşer).
Kurban kesimi
günlerinden sonra ölürse koyunun kıymetini tasadduk eder ve kurban ondan sakıt
olmaz. Onu vasiyyet etmesi gerekir. Önceki hâlde, vasiyet de gerekmez.
Zehîriyye 'de de böyledir.
Bir şehirli, bir adamı
kurbanını kesmeye vekil tayin ederek, kendisi köye gider; vekil de şehire
dönemeyecek bir yere çıkarıp, orada kurbanı keserse; vekil yapan şahıs, köyde
ise kurban caiz olur.
Eğer müvekkil şehre
döner, vekilde onun şehre döndüğünü bilirse, müvekkilin .yerine kestiği kurban
caiz olmaz.
Şayet vekil müvekkilin
şehre döndüğünü bilmez ise, bu mes'ele ihtilaflıdır.
İmâm Mnharamed (R.A.):
"Kurban caiz olmaz.'* derken; İmâm Ebû Yûsuf (R.A.): "Caiz olur.*'
buyurmuştur.
Muhtar olan kavil,
İmim Ebû Yûsuf (R.A.)'un kavlidir. Ve kurban caiz olur. Kübrâ *da da böyledir.
En doğrusunu bilen
Allahu Teâlâ’dir. [10]
Kurban olacak hayvanın
şu üç cinsten olması gerekir:
1-) Davar;
(= koyun)
2-) Sığır;
3-) Deve
Bu cinslerin içine,
bunların bütün nevileri dâhil olur; erkeği de, dişisi de enenmiş olanı da,
olmayanı da... Zira bunlara cins ıflak olunur.
Keçi koyun emsinde
dahildir. Manda, sığır cinsindendir.
Vahşî olan
hayvanlardan kurban olamaz.
Şayet, vahşi veya ehli
olan hayvandan doğan bir hayvan, kurban edilecek olursa, itibar anasınadır.
Eğer ana ehlî ise, kurban olur; değilse olmaz. Hatta inek vahşi olur da boğa
ehlî olursa, yavrusu kurban olmaz.
"Bir geyik, ehlî
bir koyuna aşar ve o koyun koyun doğurursa, kurban olur. Eğer geyik gibi
doğurursa, kurban olmaz." denilmiştir.
"Bir kısrağa,
vahşî bir merkep aşar; o da bir merkep doğurursa, onun eti yenilmez. Eğer bir
at doğurursa, onun hükmün at gibidir.*' denilmiştir.
Bir adam, ehlîleşmiş
erkek veya dişi bir geyiği yahut vahşî kurban kesse, bu caiz oîmaz, [11]
Söyleyeceğimiz
yaşlardan aşağı yaşta olan hayvanları kurban etmek caiz olmaz.
Kudûii şöyle
buyurmuştur:
Âlimler şöyle
demişlerdir: Koyun ve keçiden bir yaşını bitirmiş olanlar; sığırdan iki yaşını
bitirmiş olanlar; deveden ise beş yaşını bitirmiş olanlar kurban olurlar.
Bu yaşlardan az
olanlar kurban olmazlar.
Ancak, altı ayım
bitirmiş ve anası kadar görünmekte olan, kuzu da kurban olur.
Yaşları bundan noksan
olanlar kurban olmazlar.
Şayet yaşları
bunlardan yukarı olursa, o hayvanların kurban olmaları caizdir ve efdâldir.
Kuzu, oğlak, buzağı
deve köşeğini kurban kesmek caiz değildir. [12]
Kurban kesenlerin
mikdanna gelince, koyun ve keçi yalnız bir kişi için kurban olur. Her ne kadar
büyük olursa olsun, semiz olsun, hatta iki koyuna eşit bulunsun bu böyledir.
Yani böyle bir koyunu, İki kişinin kurban etmesi caiz olmaz.
Bir deve veya bir
sığır yedi kişiden fazlaya kurban olmaz; yedi ve daha noksan kişiler için
kurban olur. Bu, bütün âlimlerimizin kavlidir.
[13]
Kurbanlık hayvan,
fazla kusur ve ayıplardan salim olmalıdır.Bedil'de de böyledir.
Boynuzu olmayan veya
boynuzu kırılmış olan hayvan, kurban olur.Kâfî 'de de böyledir..
Eğer, bir
hayvanın*dizkapaklan ve dirsekler gibi bir yeri, kemik başına varmcıya kadar
kınlmışsa, bu hayvanı kurban etmek caiz ol-maz.Bedâi 'de de böyledir.
Cima yapamiyan, zekeri
kesik, enenmiş hayvan kurban olur. Yaşlılığından dolayı doğum yapmayan, bir
illeti bulunmaksızın memesinden süt çıkmayan, karnında yavru bulunan hayvan
kurban olur.
Koyunun kuyruğu küçük
olursa, kurban olur. Kuyruğu hiç yoksa yine kurban olur.
İmâm Muhammed (R.A.):
"Kuyruğu olmayanın kurban olması caiz olmaz." buyurmuştur. Hulâsa Ma
da böyledir.
îki gözü kör; bir gözü
kör; kurban kesilecek yere kadar yürüye-miyecek derecede topal; belirli bir
hastalıkla hasta; iki kulağı kesik; kuyruğu kesik; yaratılıştan kulaksız olan
hayvanlar kurban olmazlar.
Yaratılışta kulağı gayet
küçük olan hayvanın kurban olması caizdir.
Kulağının biri kökten
kesik olan hayvan kurban olmaz. Yaratılışta tek kulaklı olan hayvan da kurban
olmaz. Kulağının, kuyruğunun, gözünün —çoğu değil de—) zı arızalı olan hayvan
kurban olur. Fazlası arızalı olursa, kurban olmaz.
Âlimlerimiz* bu
hususta az ile çok arasında ihtilaf etmişlerdir.
İmâm Ebû Hanîfe
(R.A.)'den bu hususta dört rivayet vardır.
Bu rivayetleri; Asıl
kitabında İmâm Muhammed
(R.A.)'den naklonulmuştur.
Cami' kitabında ise:
"Kulağın, kuyruğun ve gözün üçde biri veya daha azı zayi olursa, böyle
hayvanların kurban olmaları caiz olur. Bundan fazla olursa, kurban
olmazlar." denilmiştir.
Sahih olan üçde bir ve
ondan az olan, az hükmündedir. Üçte birden fazla çok hükmündedir.
Fetva da bunun
üzerinedir. Felâvâyi Kâcfîhân 'da da böyledir.
Bir gözün yansı veya
üçte birinin görmediğinin bilinmesi için, koyun bir gün veya iki gün aç
bırakıldıktan sonra, ayıplı gözü bağlanır. Sonra ot yavaş yavaş ona
kaylaştırılır. Koyunun otu gördüğü yer işaretlenir. Sonra sağlam gözü bağlanır
ve ot koyuna yavaş yavaş yaklaştırılır. Koyun otu nerede görürse orası da
işaretlenir. Bundan "sonra birinci görüş yeri ile ikinci görüş yerinin
arası ölçülür. Eğer iki görüş arasındaki mesafe üçde bir nisbetinde ise,
koyunun gözünün üçte ikisinin gittiği; eğer görüş mesafesi yarı ise koyunun
gözünün gerçekten görmediği anlaşılır. Dişi bulunmayan hayvana gelince, eğer
otlayıp karnını doyuruyorsa, onun kurban olması caiz olur. Değilse, caiz
olmaz. Bedâi'de de böyledir.
Doğru olan görüş de
budur. Satha! 'nin Mahıyü 'nde de böyledir.
Bu tip koyuna arapçada
hetmâ derler.
Sevlâ denilen hayvanın
kurban olması caizdir. Sevlâ diye yayılmasına mani olmayacak kadar deli olan
ve sürüsünden ayrılmayan hayvana derler.
Sürüsünden ayrılan ve
otlamayacak kadar deli olan hayvan kurban olmaz.
Cerbâ denilen uyuz
hayvan semiz, tavlı ise kurban olur; değilse kurban olmaz.
Şerkâ denilen hayvanı
(= kulağı uzununa yarılmış hayvanı) kurban etmek caizdir.
Gerçekten Allah Resulü
(S.A.V.), şerkâ, mukabele, müdâbere ve harka'nın kurban kesilmesini
yasaklamıştır.
Şerkâ diye kulak
ortasından kesilip delinmiş veya uzun yarılmış olan hayvana derler.
Mukabele diye kulağı
ön tarafından yırtılmış hayvana derler.
Müdâbere diye, kulağı
arka tarafından yırtılmış hayvana derler.
Harka diye ise, kulağı
enine yarılmış bu surette çoğu veya yarısı giderse, kurban etmemeye hamlolunur.
Bu tür hayvanların kurban kesilmeleri tenzihen nehyolunmuştur. Bedıi'de de
böyledir.
Ced*a denilen, burnu
kesik hayvanı, kurban kesmek caiz olmaz. Zahîriyye'de de böyledir.
Havla,, yani bir
gözünde görmesine mâni olmayan perde (= bez) bulunan hayvanı kurban etmek
caizdir.
MeczÛze denilen, yünü
kırkılmış koyun, kurban olur. Fetâviyi Ka-dftân'da da böyledir.
Memeleri kesilmiş olan
veya yavrusu ememiyecek kadar küçük bulunan hayvan da, kurban olmaz.
Cidâ denilen, memesi
kurumuş hayvan da kurban olmaz. Serahrf'-nin Muhıyt'nde de böyledir.
Yetîme isimli kitapda
zikredildiğine göre Ebû Hassa el- Mâigraanf -ye: "Şayet, koyunun dili kesilmiş
olsa onu kurban kesmek caiz olur mu?" diye yazılıp sorulmuş.
İmam:
"Evet, olur.
Ancak, bu durumun o hayvanın otlamasına mâni olmaması şarttır. Şayet otlayıp
karnını doyuramıyorsa, onun kurban olması caiz olmaz." demiştir.
Talartaaniyye'de de böyledir.
öküzün dilinin kesik
olması kurban olmasına manidir. Ancak, dili kesik olan hayvan koyun ise, onun
kurban olup olmayacağı ihtilaflıdır. Gnnye'de de böyledir.
Dili olmayan koyun
kurban olur; sığır ise kurban olmaz. Hnlâ-sa'da da böyledir.
Amr İbni Hafız'dan
soruldu:
Koyunun veya sığırın
her kulağından altıda bir kesilmiş olsa, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin kıyası
üzere, bu hâl kurban olmaya mâni olurmu?
Bu bedendeki necasete
kıyasla sorulmuştur.
İmam şöyle buyurdu:
Bunlar mestlerde olan
yırtıklar, sökükler gibi bir araya toplanmazlar.
Yine soruldu:
—Kurbanlığın dilinin
üçte birisinden fazlası kesilmiş olursa; onun kurban olması caiz olurmu?
İmâm şöyle buyurdu:
—İmâm Ebû Hanîfe
(R.A.)'ye göre caiz olmaz. Tatarhâniyye'de de böyledir.
Cellâle denilen
pislikten başka bir şey yemiyen hayvan, kurban olmaz.
Şayet pislik yiyen
hayvan deve ise kırk gün hapsedilir; böylece eti temize çıkmış olur.
Eğer sığır ise, yirmi
gün; koyun ise, on gün; tavuk ise üç gün, serçe ise bir gün hapsedilir, (yâni
pislik yemekten men edilir.) FetSv&yi Kltfi-hân'da da böyledir.
Acfâ denilen,
kemiğinin içinde iliği kalmamış kadar zayıflamış olan çok zayıf hayvanı, zengin
olan zat kurban edemez. Fakat fakir olan şahsa kurban kesmek vacip olmadığı
için, onun, kurban yapması caiz
olur.
Zira o fakir hakkında
o hayvanın aynını kesmek vacip olur. Hayvanın durumu ne olursa olsun, caizdir.
Mebsût'ta da böyledir.
Şayet kurban olacak
hayvanın iç yağı azalmışsa; onun kurban olması caizdir.
İmam Muhammed (R.A.)
şöyle buyurmuştur: Eğer hayvan satın alınırken zayıf olur da sonra semizlenip
yağlanırsa onun kurban olması caiz olur, Fetâvâyi Kadihân'da da böyledir.
Memelerinin başı
kesilmiş olan hayvanın kurban edilmesi caiz olmaz. Eğer birisinin yansından
azı kesilmiş olursa, bizim göz ve kulak hakkında söylediğimiz gibidir.
Keza koyun ve keçi
hakkında yaratılışta, İnilmeleri (meme başları) olmaz veya bir âfetle birisi
yok olup birisi kalırsa; o kurban olmaz.
Deve ve sığır hakkında
ise, eğer birisi zayi olursa, kurban olur da, ikisi zayi olursa, kurban olmaz.
Hülâsa'da da böyledir.
Hizâne kitabında şöyle
zikredilmiştir:
Dört ayağının birisi
kesilmiş olan hayvan kurban olmaz. Tatarfalnîyye'de de böyledir.
Erkekliği, dişiliği
belli olmayan ve hunsâ denilen koyun kurban olmaz. Çünkü onun eti güzel olmaz.
Vaktinin dışında kılı kırkılan keçi kurban edibebilir. Gunye'de de böyledir.
Şatur denilen koyun, (yâni tek memesinin sütü kesilmiş olan koyun) kurban
olmaz.
Deve ve sığır da, iki
memesinin sütü kesilmiş olursa, kurban olmazlar. Çünkü koyun ve keçinin memeleri
iki, deve ve ineklerin memeleri dört adet olur. Talarbiniyye'de de böyledir.
Bilginlerimizin bu
babdaki kavilleri şudur: Olgun olan menfaati giderken veya güzelliğe mâni olan
her ayıp, kurban olmaya manîdir. Eğer böyle olmaz ise, kurban olmaya mâni olmaz.
Zengin hakkında kurban
olmaya mâni olan, her ayıp, ister satın almadan olsun, isterse satın aldıktan
sonra olsun, her hâlde kurban olması caiz olmaz. Fakir hakkında ise her hâlde
kurban olması caizdir. Muhiyt'te de böyledir.
Bir adam, semiz bir
kurbanlık satın aldıktan sonra, bu hayvan o hâlde satın alması hâlinde kurban
olmayacak kadar zayıflarsa; zengin olan zat için, onu kurban kesmek caiz
olmaz. Fakat fakir için, caiz olur.
Bu durum, zimmetin de
kurban bulunmayan şahsa aittir. Şayet o hayvanı kurban niyetiyle satın alır ve
kendisi de fakir hâle düşmez ve kurban Üzerine vacip olursa, bu kurbanı kesmesi
caiz olmaz.
Bir adam, iki gözü
sağlam bir kurbanlık aldıktan sonra, bu hayvanın gözünün biri kör olur veya
kulağı tamamen kesilmiş bulunur yahut kuyruğu tamaman kopmuş olur veya ayağı
kırılmış olduğundan yürümeye gücü yetmezse, sahibinin zengin olması hâlinde,
bu hayvan kurban olmaz, fakir ise, kurban olur. Ölse veya çabnsa da yine
böyledir.
Bir kurbanlık,
kesilmek için, kesilme yerine getirildiğinde o hayvan tepinir ve bir ayağı
kırılır; sonra da sahibi onu orada keserse, bu kurban caiz olur.
Keza boğazlanacağı
zaman, sığırın gözünün biri kör olursa; yine kurban caiz olur.
Kıyâsa uygun olan ise,
kurban olmasının caiz olmamasıdır.
Bu kıyâsın vechi; Gerçekten
bu ayıp (= kusur,) onunla hakk yakınlık hasıl olmadan önce olmuştur.
Istihsâna göre ise, bu
durumlardan kaçınmak mümkün değildir. Zira koyun, kesileceği zaman tepinir ve o
sebeble de arızalanabilir.
İmâm Ebfi Yûsuf
(R.A.)'nın şöyle buyurduğu rivayet olunmuştur: Kurban olacak bir hayvana ilaç
yapılır ve o sebebden dolayı, bu hayvanın bir gözü kör olur veya bir yeri
kınlırsa, —İster aynı günde olsun, isterse bir gün sonra olsun— bu hayvanın
kurban olması caizdir. Bedâ-i*de de böyledir.
Yedi kişi, kurban
kesmek üzere, elli dirheme bir sığır satın alırlar; başka bir yedi kişi de,
yüz dirheme yedi adet koyun satın alırlarsa; âlimler bu hususta kanaat
bildirmişler ve bir kısmı: "Öncekiler efdâl olur. "demişlerdir.
Evlâ olan görüş,
sonrakilerin efdâl olmasıdır. Fetlvâyi Kübrâ'da da böyledir.
On kişi, bir adamdan,
toplu olarak on koyun satın aldıklarında, satıcı:"Ben, bu on koyunu, size
beherini on dirheme sattım." der; onlar da:"Bizde satm
aldık."derlerse; bu on koyuna, aralarında ortak olurlar. Ve onlardan her
birisi, o koyunlardan birisini kurban edebilir.
Şayet, bu koyunlardan
birisinin bir gözü olmaz ve o on kişi her birisi, "o koyunun kendisine
ait olduğunu" inkâr ederse, hiç birinin kurbanı caiz olmaz. Çünkü, on
kişinin yerine dokuz koyun kesilmesi caiz değildir. Fetâvâyİ Kldihin'da da
böyledir.
Enenmiş olan hayvan,
enenmemiş olan hayvandan daha efdâl-dir. Çünkü onun eti daha lezzetli olur.
Mahiytte de böyledir.
Âlimler, "yedi
kişinin birleşerek deve kesmelerinin mi yoksa, tek kişinin koyun kesmesinin mi
daha efdâl olduğu hususun'da ihtilaf eylediler:
Bazıları: Eğer koyunun
kıymeti, (Jevenin hisse kıymetinden fazla olursa, koyun kesmek efdâldir. Çünkü
koyunun tamamı devenin ise yedide biri vacibdir." demişlerdir.
Şeyhu'l-İmâm Ebe Bekir
Muhammed bin Fadfi de : Deve kesmek efdaldir. Çünkü, eti koyundan fazla olur.'
buyurmuştur.
Bazıları da: Kesilen
devede, nafile olarak kurban kesen ortak varsa, o zaman efdâl olmaz. Ancak bir
deveyi tek kişi kurban ederse elbette o zaman efdâl olur." demişler ve
bunun namazda okunan kıraata benzeterek: Şayet o, az okunsa bile caiz olur.
Fakat fazla okunursa, efdâl olur." buyurmuşlardır.
ŞeyhıTI-İmâm Ebû Hıfs
d-Kebİr de:'Şayet koyunun ve deve hissesinin her ikisinin de kıymeti müsavi ise
koyun kesmek efdâldir. Zira, onun eti daha güzeldir, "demiştir.
Zahîrriyye'de de böyledir.
Koyun kurban etmek
sığırın yedide birinden daha efdâldir. Her-ne kadar, kıymetleri eşit olsa bile,
bu böyledir. Çünkü, koyunun eti, sığırın etinden daha lezzetli olur.
Eğer, sığırın yedide
bir et hissesi, koyunun etinden fazla olursa; o zaman sığır efdâl olur.
Hulâsa, kıymetleri ve
etleri müsavi olduğunda, hangisinin eti daha leziz ise, o efdâldir.
Eğer kıymetleri ve
etleri ayrı ayrı olursa, eti fazla olan efdâldir.
Enenmemiş bir koyun
yirmi dirheme; enenmiş bir koyun da on beş dirheme olur ve enenmiş koyunun eti,
diğerinden az bulunursa, eti çok olan efdâldir.
Sığırın dişi olanı,
erkek olanından efdâldir.
Bu hüküm, her ikisinin
de etleri aynı ağırlıkta olduğu zaman böyledir. Çünkü, dişi sığırın eti,
erkeğinden yumşak ve lezzetli olur. Bir kimsenin, bir inek kurban etmesi, altı
koyun kurban etmesinden efdâldir. Yine bu hüküm etlerin aynı ağırlıkta olması
hâlinde geçerlidir.
Şayet koyun, yedi adet
olursa, o zaman, o inek kesmekten daha üstün olur. Fetâvâyi Kâdihân'da da
böyledir.
Erkek koyun (koç) ve
dişi koyun, kıymet ve et yönünden eşit olurlarsa, bu durumda koç, daha efdâl
olur.
Şayet dişi koyun
kıymetcede ve et yönünden daha fazla olursa, bu durumda koçtan efdâl olur.
Zehiyre'de de böyledir.
İmam Saffâr'in
Usûlu't-Tevhkl isimli kitabında:' 'Kurban kesilen günlerde, Horoz, tavuk
kurban etmek yoktur. Mecûsû adeti olduğu için, o günlerde horoz, ytavuk kesmek
—kurban kesenlere— benzemekden dolayı mekruhtur. Holâsa'da da böyledir.
Fakir olduğu için
üzerine kurban düşmeyen bir kimsenin, o günlerde horoz ve tavuk kesmesi
mekruhtur. Kerteri'nin VedzTde de böyledir.
Kurbanlığın büyük
güzel ve semiz olması müstehaptır. Koyunların efdâl olanı semiz koç olan ve
boynuzlu bulunandır. Bogazlama âletinin demirden ve keskin olması müstehaptır.
Boğazladıktan sonra
bir müddet bekleyip, hayvandan canlılık belirtileri gidene ve bütün azalan
sakin olup soğuyana kadar yüzülmeme-si müstehaptır.
Hayvanı boğazlayıp,
eti soğumadan önce onu yüzmek mekruhtur.
Bedâi'de de böyledir.
Efdâl olan,
kurbanlığı, —eğer kesmeyi iyi biliyorsa— sahibinin kendi eliyle kesmesidir.
Çünkü, Mevlâya yakın olmakta en evlâ olan kendisinin nefsidir; değilse,
başkasına kestirmek efdâldir. Bu durumda uygun olanı da, kendisinin,
kurbanının başında hazır bulunmasıdır. KâfPde de böyledir.
Bir adam, bir mecûsiye
emreder ve o, bu şahsın kurbanını keserse, bu kurban caiz olmaz. Çünkü bu
ifsâddır. Zira mecûsinin kestiği hayvanın eti yenmez.
Şayet bir yahûdi veya
nasrâniye emredip kestirirse, bu caiz olur. Zira bunlar ehl-i kitap oldukları
için kestikleri yenir.
Fakat bu da mekruhtur.
Çünkü kurban kesmek hakka yakınlıktır; yapılan iş ise, yakınlık değildir.
Mebsût'ta da böyledir. [14]
Kurbanın etinden yemek
müstehaptır. Başkalarına yedirmek de müstehaptır.
Efdâl olam ise: Üçte
birini tasadduk eylemek; üçte birini akraba ve yakın dostlarına, ziyafet çekmek
; üçte birini de kendi ailesi için bırakmaktır. Kurban etini zengin de, fakir
de yiyebilir. Bedâi'de de böyledir.
Kurban kesen zat, onun
etinÜen dilediği kimseye verebilir; ister zengin, isterse fakir ister müslüman
isterse zimmi olsun farketmez. Gıyâsiy-ye'de de böyledir.
Bir kimsenin, kestiği
kurbanın tamamını tasadduk etmesi caizdir. Keza, bir kimsenin, kestiği kurbanın
tamamının nefsi için bırakması da caizdir.
Kurban etini, evinde
üç günden fazla bırakmakta bir beis yoktur.
Yalnız onu, yedirmek
ve tasadduk etmek daha güzel olur.
Ancak adam aile sahibi
olur ve zengin olmazsa efdâl olanı, çoluk çocuğu İçin bırakıp, onların et
ihtiyacını genişliğine karşılamaktır. Be-dâi'de de böyledir. [15]
Şayet bir adam,
nezretmek suretiyle kurbanı üzerine vacip kılmışsa, o zaman kendisinin ve
nafakası üzerine vacip olanlarla, zengin bulunan kimselerin, o kurbanın etinden
yemeleri caiz olmaz.
Nezreden şahsın zengin
veya fakir olması müsavidir.
Adak kurbanının
etinden yemenin yolu tasadduktur. Tasadduk eden şahsın, kendi sadakasından
yemesi ve zenginlere yedirmesi caiz değildir. TebyıVde de böyledir.
Nezr olunmuş kurbana
gelince, sahibi zengin olsun, fakir olsun, kendisi ve zengin olan kimseler onun
etinden yiyemezler. Nuriye'de de böyledir.
Bişr bin VeHd, İmâm
Ebû Yflsnf (R.A.)'un şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir. Bir adamın dokuz kişi
aile efradı bulunur. Onuncusu da kendisi olur ve kendi nefsi ve efradı ailesi
için, on koyun kurban keser; fakat hiç bir koyuna nefsi adına niyet etmez,
ancak on koyuna kendisi ve efradı ailesi için niyet ederse, bu istİhsânda caiz
olur. Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nın kavlidir. Muhiyt'te de böyledir.
En doğrusunu bilen
Allahu Teâla'dır. [16]
Kurban edilecek
hayvanı, kurban günlerinden bir kaç gün önce alıp bağlamak ve onu kıledeleyip
(gerdanlık takarak) süslemek, bir hayvanı kesim mahalline güzelce götürmek,
onu ite kalka zoraki götürme-meye çalışmak ve onun ayağından sürüyer i
kesileceği yere çekmemek müstehaptır. Bedâi'de de böyledir.
Kurbanhğı bu şekilde
süsleyen kimsenin, onu kestiği zaman, gerdanlığını ve çulunu tasadduk etmesi
müstehaptır. Sirâdyye'de de böyledir.
Bir adam, kurbanlık
için bir koyun satın aldığında, onu sağıp sütünü içmesi veya yününü kırkması ve
ondan faydalanması mekruhtur. Çünkü o hayvan bütünüyle kurbet (= Allah'a
yakınlık) içindir. Ve kesmeden önce ondan faydalanmak mekruhtur. Vakti gelmeden
önce kesipte etinden faydalanmanın helâl olmadığı gibi...Âlimlerden bazıları:
"Bu, nezredilen hayvan hakkındadır. Nezreden şahıs ister fakir olsun,
isterse zengin olsun bu böyledir. Bu, bir de fakir olduğu hâlde, kurban olsun
diye bir hayvan alan kimse hakkındadır.
Fakat, zengin olan
zatın kurban niyetiyle aldığı hayvanın sütünden ve yününden faydalanmasın da
bir beis yoktur. Bedâi'de de böyledir.
Sahih olan kavle göre,
bir kimsenin —zengin olsun, fakir olsun— kurbanlığının sütünden ve yününden
faydalanması doğru değildir. Bu hususta fakir ve zengin müsavidir. Gyasiyye'de
de böyledir.
Bir kimse, kurbanlık
hayvanını boğazlamadan önce, sütünü sağar veya yünün kırkarsa, onu tasadduk
eder ve ondan menfaat temin eylemez. Zahîriyye'de de böyledir.
Tam vaktinde kesilen
kurbanın sütünden ve yününden faydalanmak caizdir. Çünkü onun kesilmesiyle
kurbet vâki olmuştur. Hakka kur-bet (- yakınlık ) vâki olduktan sonra ondan
faydalanmak, —etini yemek gibi— caizdir. Muhiyt'te de böyledir.
Şayet kurbanlık
hayvanın memesinde süt olur ve bunun memesine zarar vermesinden korkulursa,
hayvanın memesi soğuk su ile yıkanır.
Şayet bu hal faydalı
olmazsa, hayvanın sütü sağılır ve tasadduk edilir.
Kurbanlık hayvana
binmek ve onu çalıştırmak mekruhtur.
Hac kurbanında olduğu
gibi. .Eğer çalıştırıp hayvanı zayıflatırsa, o nisbette tasaddukta bulunur.
Eğer icara verirse,
aldığı ücreti tasadduk eder.
Bir adam sütlü bir
inek satın alıp, onu kurban etmeye niyet eder; onu, sütünden de mal edinirse,
(para kazanırsa) o kazandığı malın benzerini tasadduk eder. Hatta o ineğin
gübresini de bir fakire verir. Fakir ondan faydalanır.
Şayet ineği yayıp
otlatarak besliyor ve sütünden para kazanıyor veya gübresinden faydalanıyorsa o
kendine âit olur. Ondan bir şey tasadduk etmesi gerekmez. Serahsî'nin
Muhiyt'nde de böyledir.
Kişi kestiği kurbanın
derisini sadaka olarak verir veya onu kalbur, dağarcık yaparak kullanır. Bunda
bir beis yoktur. Onun bedeli ile bir şey satın alıp ondan faydalanamaz ve o deriyi,
nefsine ve ailesi fertlerine harcamak üzere para ile satamaz.
Kurbanın eti de —bu
hususta— deri gibidir. Sahih rivayete göre onu da satamaz. Şayet, kurbân etini
para mukabili satacak olursa, o parayı tasadduk eder. Çünkü, kurbet tasadduk
gibidir. Tebyin'de de böyledir.
Hidâye ve Kâfi'de de
bu böyledir.
Bir adam, kurban etini
satarak bunun bedeli ile dağarcık satın alsa, bu caiz olur.
Şayet bir kimse,
kurban etine bedel, hububat satın alırsa, bu caiz olur.
Keza, bir kimse kurban
eti bedeli ile et satın alırsa, bu da caiz olur. Alimler: Esahh olan yenilen
başka bir şey ile yenilen başka bir şeyi satın almak caiz olur. Yenilmeyen bir
şey ile, de yenilmeyen başka bir-şeyi satın almak caiz olur. Yenilmeyen birşey
ile, yenilen bir şeyi satın almak caiz olmadığı gibi, yenilen ile de
yenilmeyeni satın alm;ık caiz olmaz. Zahîriyye ve Fetâvâyi Kâdihân'da da
böyledir.
Bir adam, kurban
derisini yemiş sepetinin içine geçirir veya onu dağarcık yaparak kullanırsa, bu
caiz olur.
Eğer o sepeti veya
dağarcığı icara verirse, bu caiz olmaz. Onun ücretini tasadduk eder. Âlimler
şöyle demişlerdir: ('Duruma bakılır: Eğer sebze sepeti yeni ise kirasını
tasadduk etmek gerekmez; eski ve yırtık ise, icarının yarısını tasadduk etmek
gerekir.
İki dânik ücret
almışsa, bir dânikini tasadduk eder. Çünkü sepet yeni olursa, kurban derisine
muhtaç olmaz ve deri ona tâbi olur. îcârın tamamı sepete aittir.
Eğer sepet eski ise,
kurban derisinden faydalandığı için, icarının yarısı tasadduk edilir. Zira
icarın yarısı sepete, yansı da deriye aittir. Zahî-riyye'de de böyledir.
Kurbanın iç yağını,
baş ve ayaklarını, yününü, kılım, tüyünü ve sütünü satmak helâl olmaz.
Ve bunları, deveyi
veya koyunu ve sığın kesen şahsa kesme ücreti olarak vermek de doğru olmaz.
Bu söylediklerimizden
bir şey satanın kurbanı, İmâm Ebû Hanîfe ve İmâm Muhsmmed (R.A.)'e göre geçerli
olur.
İmâm Ebu Yûsuf
(R.A.)'a göre, kurban geçerli olmaz; onun bedeli tasadduk olunur.
Bir adamın, kurban
günlerinde, kurbanlık hayvanının sağ ve solundan, —belli olsun diye— yününü
yolması caiz olmaz.
Şayet böyle bir şey
yaparsa, o yünü kaldırıp bir yere atamaz; ba-ğışda yapamaz. Ancak sadaka olarak
bir fakire verir. Feiâvâyi Kâdihân'da da böyledir.
Hamile olan bir
kurbanlık doğurursa, yavru da anası ile birlikte boğazlanır. Bu görüş, bizim
âlimlerimizin görüşüdür. Şayet o kurbanlığın sahibi fakir ise, böyle yapar.
Fakat zengin biriyse, o doğan yavruyu boğazlamaz.
Şayet bayram
günlerinde o yavruyu anasından önce veya sonra boğazlarsa, bu da caiz olur.
Boğazlamaz ve olduğu gibi bir fakire sadaka olarak verirse bu da caiz olur.
Münteka'da şöyle
zikredilmiştir. Eğer, doğan yavruyu, —sağ olarak,— bayram günlerinde sadaka
verirse; ayrıca bedelini de tasadduk etmesi gerekir.
Eğer kurban günlerinde
onu satarsa, parasını tasadduk eder.
Şayet satmaz ve
boğazlamaz ve bayram günlüri de geçerse o yavruyu sağ olarak tasadduk eder.
Eğer anası ile
birlikte boğazlarsa, anasının da yavrusununda etini yer.
İmâm Ebû Hanife
(R.A.)'ye göre, yavrunun etini yemez. Eğer yerse bedelini sadaka olarak verir.
Bize göre en sevimli
olanı o yavruyu sağ olarak tasadduk eylemektir. Hulâsa'da da böyledir.
Bir kimsenin,
kurbanlığını satması caizdir.
İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)
ise buna muhaliftir. Ve o "Böyle yapan kimse, onun bedeli ile başka bir
kurbanlık satın alır ve ikisinin arasındaki farkı, tasadduk eder."
buyurur.
Kesilen kurbanın
karnından sağ bir yavru çıkarsa, bütün âlimler: Anasına yapılan, aynen
yavrusuna da yapılır." buyurmuşlardır.
Şayet sahibi onu
boğazlamaz ve bayram günleri çıkarsa, onu, sağ olarak tasadduk eder.
Şayet zayi olur veya
onu keser ve etini yerse, kıymetini sadaka olarak verir. Kurbanın yavrusunun
yünü veya kılı anasınınki gibidir. Sfrft-ciyye'de de böyledir.
Şayet yavru, sahibinin
yanında kalıp büyür Ve onu da gelecek yılın kurban bayram günlerinde kurban
olarak boğazlarsa, bu caiz olmaz.
Onu o hâlde tasadduk
eder ve yeniden kurbanını keser, öncekinin —boğazlamakla noksanlanan—
kıymetimde tasadduk eder. Fetva bunun üzerinedir. Feiâvâyi Kİdftın'da da
böyledir. En doğrusunu bilen Allahu Teâlâ'dır.
[17]
Ebû'1-Leys
Fetvalarında şöyle buyurmuştur: Bir adam, kendi şahsi kurbanını, başkasının
emri olarak veya emri olmaksızın, başkasından bedel keserse bu, caiz olmaz.
Çünkü başkasının nâmına kurban kesmenin tecvizi mümkün değildir. Ancak kesilecek
koyunda, başkasının mülküyetinin sabit olması gerekir. Koyunda da, onun mülkü
olduğu sabit olmaz. Ancak, teslim almakla olur. Bur-da ise, ne âmirin teslim
alması vardır; ne de vekilinin teslim alması vardır. Zehıyre'de de böyledir.
Bir adam, sahibinin
açık emri olmadan, başkasının yerine bir kurban keserse, onu sahibinin yerine
kesmiş olur. Kesen şahsa tazminat gerekmez.
Bu istihsâen böyledir.
Burda bir kayıt
yapılmamıştır. Tecnis de kurban sahibi Kurban kesmek için kurbanlığı yatırırsa
şeklinde bir kayıt vardır. Muhtar olan kavil ise, Öncekidir. GıyasîyyeMe de
böyledir.
Bir adam, bir deveyi
kendisi, gelini ve çocukları yerine kurban ederse, bu caiz olmaz.
Bu,
zâhirür-rivâyededir.
Hasan bin Ziyâd,
Udhiye Kİtabı'nda şöyle buyurmuştur: Eğer çocukları küçükse, hem kendisinden,
hem de onların tamamından caiz olur.
İmâm Ebâ Hınife (R.A.)
ve İm&as Ebft Yûıaf (R.A.)'un kavli budur. Eğer büyük olurlar ve onların
emriyle keserse, kurban hepsi adına caiz olur.
İmâm Ebâ Hanîfe (R.A.)
ve İmim Ebâ Yûsuf (R.A.)'un kavli budur. Şayet onların tamamının veya bazısının
emri olmadan keserse, kendisinin diğerlerinin de (hiç birisinin ki) caiz
olmaz. Bi'1-icma bu böyl&ı dir. Çünkü emir etmeyeninki et olur. O zaman
hepsi de et olur.
Hasan bin Hyadı'n
kavline göre: Bir adam kendisi, beş evladı, bil de ümmü veledi için bir deve
kurban keser ve çocuklar da küçük olur* larsa, ümmü veled emretsin veya
etmesin, hiç birinin kurbanı caiz olmaz
Ebn'l-Kâsım ise:
"Nefsi için caiz olur." buyurmuştur. Fetâvâyi Kad| hân'da da
böyledir.
Bir kimse, başka bir
şahsın kurbanlığım, sahibinin emri olm^ dan kendi şahsı için kesse, o hayvanın
kıymetini, sahibine Ödeyince, ke* senin kurbanı caiz olur.
Bu sahibinin yerine (=
bedel) kurban olmaz. Çünkü, zahirdir ki» onun kanı, kendi mülküne karşı
akmıştır.
Şayet kesilen hayvanı,
sahibi alırsa, bu durumda, onun adına kur* ban caiz olur. Çünkü o, onun kurban
olmasını niyet eylemişti. Bu durumda onu, bir başkasının boğazlaması zarar vermez.
Serahsî'nin Muhıyt'-nde de böyledir.
îki kişi, yanlışlıkla
birbirinin kurbanını kesseler; ikisinin kurbanı da sahih olur. î s tin sân en
tazminat gerekmez ve her birisi, arkadaşından kendi kurbanının etini alır. Bir
tazminat gerekmez.
Eğer etlerini yedikten
sonra farkına varmışlarsa, her birisi diğer arkadaşı ile helâlleşir ve ikisinin
de kurbanları caiz olur.
Şayet kurbanlar
kıymetçe birbirlerinden farklı iseler, birisi aradaki farkı diğer arkadaşına
öder. Şayet kurban günleri geçmişse, o kıymeti tasadduk eder. Çünkü o, etden
bedel olmuştur. Kıfî'de de böyledir.
Rım'da şöyle
zikredilmiştir: îki adam, koyunlarını bir yere koyduktan sonra* yanılarak
herbiri belirli bir koyununu iddia ederler ve iddia eylemedikleri koyun da
Bcyta'l-attio olursa; aralarında münazaa eyledikleri koyuna ortak olurlar.
İkisinin kurbanı da caiz olmaz.
Şayet inek veya deve
olmuş olsaydı ikisininde kurbanı caiz olurdu. Esahh olun budur.
Dört kişi, koyunlarını
bir yere koyduklarında, onlardan birisi ölür ve ölen koyunun kime âit olduğunu
bilemezlerse; geride kalan üç koyun satılıp, bedeli ile dört koyun alınır ve
her birinin birer koyunu olur. Sonra da hepsi, bir birinin koyunlarının etinden
yerler Ve aralarında he-lâlleşirler. Böylelikle, herbirinin kurbanı caiz olur.
Hulâsa'da da böyledir.
Bir iple, üç
kurbanlığı bağlarlar; sonra da bu koyunlardan birisinde, kurban olmaya mâni
bir özür bulurlar ve her birisi o ayıplı koyunu inkâr ederek, geride kalan iki
koyunda da münazaa yaparlarsa; o ayıplı koyun, Beyti'1-mâl in olur; geride
kalan iki koyun Üçünün arasında hükmolunur. Tatarhâniyye'de de~ böyledir.
Bir adam fâsid bir
satışla bir koyun satın alıp, onu da kurban olarak kesse, bu caiz olur.
Bu durumda satıcı
muhayyerdir. Dilerse, sağ olduğu haldeki kıymetini ödetir. Kurban kesene bir
şey gerekmez.
Eğer kesilen koyunu
alırsa, o zaman"kurban kesen onun sağ iken olan bedelini tasadduk eder ve
kurban kesenden kurban sâkit olur," denilmiştir.
Bazıları da:
"Kurban kesen şahıs, kesilenin fark bedelini tasadduk, eylemez."
demişlerdir.
Sahih olan da budur.
Satıca kesileni almaz
fakat müşteri kesilenin kıymeti arasındaki farka sulh olur veya o kıymetle
satıcı onu satarsa, bir şey tasadduk edilmesi gerekmez. Zshîriyye'de de
böyledir.
Bir adam, diğerine
fâsid bir bağışla, bir koyun bağışlar; kendisine bağış yapılan şahıs da, onu
kurban keserse; bağış yapan şahıs muhayyerdir: Eğer o adama kurbanın sağ iken
olan kıymetini ödetirse, kurban caiz olur. Ve ondan, sahibi yer.
Keza Ölüm hastası olan
bir zat, hastalığında bir fdama bir koyun bağışlar ve kendisi de çok borçlu
olur; koyun kendisine bağışlanan adam da, o koyunu kurban keserse; alacaklılar
muhayyerdir: Eğer isterlerse, kesilen koyunu geri ister ve alırlar. Adam onun
kıymetini tasadduk eder.
Eğer kesilen koyunun
kıymetini ödetirlerse, kurban caiz olur. Çünkü koyun tazminatadır.
Eğer adam o koyunu
geri verirse, nefsinden tazminat düşer. Bedai'-de de böyledir.
Bir adam, elbise
karşılığında bir kurbanlık alıp, onu kurban olarak kestikten sonra, kurbanlığı
satan zat, elbisede bir kusur bulup onu sahibine geri verirse; o zaman, kurban
kesen şahıs muhayyerdir: îsterse koyunun bedelini öder; kurbanını tasadduk
eylemez ve ondan yemesi caiz olur. îsterse kesilmiş koyunu noksan değeri ile
geri verir.
Ondan sonrada bakılır:
Eğer elbisenin kıymeti daha fazla ise, o elbise tasadduk edilir.
Eğer koyunun kıymeti
fazla ise o fazlalık tasadduk edilir. Çünkü koyun bedelli kesilmiştir.
Şayet satın alan
şahıs, koyunda bir kusur bulursa, o zaman da satıcı muhayyerdir: îsterse
koyununu geri alıp, bedelini verir. Müşteride noksan olan hisse kadarını
tasadduk eyler. Ve dilerse, koyunu kabul etmez, ve kusuru kadar bedel öder.
Müşteri de onu tasadduk eylemez. Çünkü o noksan kurbete dahil olmamıştır.
Ancak, kurbete, kesilen hayvan girmiş ve o, noksanlıkla kesilmiş olmuştur.
Ancak, ihramlının av
cezasında böyle değildir. Bu durumda bakılır: Eğer bu kusurla, avın bedeli
karşılanmazsa; fazlasının tasadduk edilmesi gerekir. Tahâvi Şerhı'nde de
böyledir.
Bir adam, diğerine,
bir koyun bağışlasa, bağış yapılan adamda o koyunu kurban veya et olarak yahut
cezâ-i sâyd olarak boğazladıktan sonra, bağış yapan şahıs, bağışından dönse
adamın kurbanı ve menfaat için kestiği caiz olur.
İmam Ebû Yûsuf
(R.A.)'a göre bu durumda hibeden dönmek caiz olmaz.
Kendisine bağış yapılan
şahsın da, herhangi bir tasaddukta bulunması gerekmez. Zahîriyye'de de
böyledir.
Hasta bir adam,
birisine bir koyun bağışlayıp, kendisine bağış yapılan şahıs da, onu kurban
keser; sonra da hasta, —başka malı olmadan— ölürse; vârisler, o koyunun saghğındaki
kıymetinin üçte ikisini o adama ödetir. Veya kesilmiş kurbanın üçte ikisini
alır. Bağış yapılan şahıs ise, o üçte ikinin bedelini tasadduk eder. Kurbanı da
caiz olur. Çünkü kendi malı olarak kesmiştir. Serafetf'nin Mumyi'nde de
böyledir. Semerkant ehlinin fetvalarında şöyle denilmiştir: Bir adam, kurban
kesilen günlerde, beş adet koyun satın alır ve onlardan birisini kurban kesmek
irâde eder; ancak bunun hangisi olduğunu belirlemez ve başka bir adam da, o
koyunlardan birisini, sahibinin emri olmadan, onun şahsı için kurban keserse o
adam, kestiği koyunun bedelini tazmin eder. (= öderse) Çünkü, ou koyunların
sahibi onun kestiğini ta'ym etmemiş ve delâleten izinde vermemiştir.
Zehıy-re'de de böyledir.
Münieka'da şöyle
zikredilmiştir. .
Ber adam, başkasının
kurbanlığım zoraki elinden alıp, kendi nefsi için keserse; kıymetini sahibine
Öder. Kendi kurbanı da sahih olur. Ho-lâsa'da da böyledir.
Bir adam, diğer
birinin koyununu gasbeder ve onu kurban keserse, bu caiz olmaz. Onun sahibi
muhayyerdir: Dilerse, onu noksan olarak alıp, geri kalan noksanını da ödetir.
Dilerse, sağ olduğu zamanki kıymetini alır, O takdirde, koyun gasb zamanı
gâsıbın mülkü oluyor ve istihsânen kurbanı da caiz oluyor.
Keza bir adam, bir
koyun satın alır ve o, onu kurban keser; sonra da ona bir hak sahibi çıkar ve
o, onun önceki satış alımına razı olursa, kurban caiz olur. Eğer koyununu
isterse, kurban caiz olmaz. Tahâvi Şerhı'nde de böyledir.
Bir adam diğerine bir
koyun emânet eder; kendisine emânet edilen zatda, o koyunu kurban keser;
sahibi de bedelini isteyip alırsa; emânet edilen şahsın kurbanı caiz olmaz.
Bu cevap, ariyet (=
ödünç) de olduğu gibi, icârde de böyledir.
Deveyi, öküzü ineği
emânet alan veya icarlayan kimse, onu kurban olarak boğazlarsa; kurbanı caiz
olmaz. Sahibi onun bedelini ister Ödetsin; isterse kindisini alsın müsavidir.
Bedâİ'de de böyledir.
Rehin olan bir koyun,
kurban edilse ve sonra da bedeli sahibine ödense, bu caiz olmaz. Fetâvâyi
Kâdihân'da ve Hülâsu'da böyledir.
Bir adam kurbanlığını
kestirmek İçin bir kasap çağırdığında» bu kasap* o koyunu kendisi için kurban
ederse; işte o kurban, emredenin olur. Sirâciyye'de de böyledir.
Bir adam, bir
kurbanlık alıp, başka birisine de emrederek, "onu kesmesini** söyler; o da
keser, sonrada: "Bile bile besmeleyi okumadım" derse; kesen şahıs,
kestiğinin kıymetini, sahibine öder. Âmir onun kıymeti ile bir kurban daha
satın alıp keser ve etini yiyemez.
Bu, bayram günleri
devam etmekte ise böyledir. Eğer bayram günleri geçmişse, kıymetini fakirlere
tasadduk eder. Feiiviyı Kftdürân'da da böyledir.
Semâa, îmâm Muhammed (R.A.)'in şöyle
buyurduğunu nakletmiştir:
Bir adam, diğer bir
adama kendisi adına bir koyun kesmesini emreder; me'mur da, kesmez ve âmir o
koyunu sattıktan sonra, me'mur onu keserse; bu durumda memur, onu öder. Âmirin
onu battığını bilsin veya bilmesin, —parası için âmire başvuramaz. Âmirin o
koyunu sattığını bilirse* bu açıktır. Fa'-cat, bunu bilmez ise, ö durumda da,
kendisine emredildiği zaman, koyun kendisinin idi. N&üfî'nin VÎtattTnda da
böyledir.
İbnii Semâ'nın Ecnas
isimli kitabında İmâm B>û Yûsuf (R.A.)'nın şöyle buyurduğu rivayet
olunmuştur:
Bir adam, başkasına,
bir koyun kesmesini emrettikten sonra emreden şahıs, p koyunu satar; me'mur da
onu, satıldığım bildiği hâlde keserse; müşteriye bedelini öder; âmire de
müracaat edemez.
Şayet satıldığını
bilmiyor ise, o takdirde müşteri ona koyunun kıymetini ödete:,ıez. Eğer
ödeyecek olursa, âmire müracaat ederek parasını ondan alır. Bu, satışın
bozulmuş olması gibi olur. Zehıyre ve Mahıyfte de böyledir.
Üç adam, üç koyun
satın alır ve kesecekleri zaman, şüpheye düşerlerse; Şeyhü'1-İmâm Ebû Bekir
Muhammed bin Fadl "Uygun olanı, kesilen koyunların etinden, üçünün de
yemesidir demiştir.
Birisi kendine âit
olanı keserse, bu caiz olur. Başkasının emriyle onun koyununu da keserse, bu da
caiz olur.
Bir adam, kurban
kesmek istediğinde, koyunun sahibi, elini bıçağın üzerine koyup kasaba yardım
ederse, Şeyhû'l-İm&m: "Onlardan her ikisinin de besmele okumaları
vacip olur. Birisi okumayı terkederse, kurban caiz olmaz." buyurmuştur.
Zahîrîyye'de de böyledir.
En doğrusunu bilen
Allahu Teâlâ'dır. [18]
Her ne kadar büyük
olursa olsun, bir koyunun, bir kişiden fazlaya kurban olması caiz olmaz.
Sığır ve deve yedi
kişiye kurban olarak caiz olur.
Allah rızası irâde
olunduğu zaman yedi kişiden fazlası men edilir; noksanı men edilmez. Halâsı*da
da böyledir. Kurban kesecek olan zat, ortak olacak şahsın kurban murad
etmediğine ihtimal verirse, onunla ortaklaşmaz. Eğer ortaklaşırsa, kurbanı caiz
olmaz. Bu diğer kurbiyet-lerde de böyledir.
Kurban kesmek
isteyenler, kurban kesmek istemiyenlerle ortak olurlarsa, kurbanları caiz
olmaz.
Şayet kurbetle, kurban
bayramlarında kesilen kurban veya başka kurban irâde ediliyorsa, bu caizdir. Kurbet,
ister vâcib olsun, ister nafile olsun, İsterse kurban kesenlerin bazısına
vacip, bazısına nafile olsun, kurbet yönünden müsavidir. Veya ihtilaf olursa
(şöyleki: Ba'zılan ud-hiye murad eylesin, ba'zılanda avcezâlan murad eylesin,
ba'zılanda hedy kurbanı murad eylesin; bazıları da ihramda iken vâki olan bir
kefarete, ba'zıları nafile hedy ; bazıları temettü, veya kıran kurbanları
olursa yine müsavidir. Bu, bizim üç imamımıza göre de böyledir.
Keza, ba'zıları akika
kurbanına niyet eylese İmim Mahtmmed (R.A.), Nevâdİr'de evlenmek için kesilen
hayvanı zikretmemiştir. Uygun olan, onun da caiz olmasıdır.
İmta Ebl Hanffe (R.
A.)'den gelen bir rivayete nazaran, ihtilaflı olan ortaklık mekruhtur.. O:
"Bunlar bir nevi olsalar, bana göre daha sevimli olur.*' buyurmuştur.
İmâm Ebû Yûsuf
(R.A.)'da: Bunlardan her birinde, bir sabî bulunur veya yedi kişiden birisi et
murad eder yahut nasranî veya benzeri olursa, diğerlerinin kurbanı caiz olmaz.
Sirâciyye'de de böyledir.
Şayet ortaklardan
birisi, kitabî olan veya kitabi olmayan bir zimmî olur ve o da et murad eder
veya kendi dinince kurban olmasını dilerse, bize göre diğer ortakların kurbanı
caiz olmaz.Çünkü kâfirin kurbanı tahakkuk eylemez. O, et dilemiş olur.
Müslüman da et niyetiyle ortak olsa, —bize göre— diğerlerinin kurbanı caiz
olmaz. Keza onlardan birisi, köle veya mudebber olur ve kestiğinin udhiye
olmasını dilerse, yine olmaz. Bedâi'de de böyledir.
Bir kimse, kurban
etmek niyetiyle bir sığır aldıktan sonra ona altı kişiyi ortak eylese;
kurbanları maal kerâhe (= mekruh olmakla birlikte) caiz olur. Çünkü, sığırın
yedide birisi, bir koyun hükmündedir.
Ancak o sığırı satın
alırken, ortaklaşmayı niyet ederek almışsa, mekruh olmaz. Bunu, kurbanı satın
almadan önce.yapafsa daha güzel olur.
Bu, zengin olana göre
böyledir. Eğer satın alan şahıs fakir ise, satın almakla onu kendi nefsine
vacip kılmıştır. Ona, başkalarının ortak olmaları caiz olmaz.
Keza fakir, nefsine
vacip kıldıktan sonra, altı kişi daha o sığıra ortak olsa, buna da müsâade
yoktur. Çünkü o, onuatamamını Allah için kendi nefsine vacip etmiştir.
Eğer altı kişi ona
ortak olurlarsa, yedide altısını tazmin eder; diğerlerinin kurbanı caiz olur.
Böyle yapan zengin ise,
sekizde birini tasadduk eder.' denilmiştir.
Üç kişi, bir sığın
ortaklaşa satın aldıklarında, birinin hissesi yedide üç olursa; diğerleri
yedide ikeşer hisse alırlar. Yedide üç hissesi olan zat, ölür ve bir oğlanla,
küçük bir kızı mirasçı olarak bırakır; altı yüz dirhem de terekesi olur; ancak
bu altı yüz dirhem, o sığırdaki hissesiyle birlikte bu miktara erişmiş bulunur;
vasî de onların yerine o ineği kurban keserse; bu caiz olmaz. Çünkü kızın
hissesi et olur. Zira o fakirdir. Babasından isabet eden miras onun hissesine
ikiyüz dirhem olarak düşmemektedir. Şayet Ölen zat, o sığırdaki hissesinin
haricinde altı yüz dirhem bırakmış olsaydı, hepsinin kurbanı caiz olurdu.
Çünkü, o zaman kız da zengin sayılırdı. Sershri'nin Mshıyt'nde de böyledir.
Beş kişi, ortaklaşa
bîr sığır aldaklannda başka bir kişi gelerek, onlardan: *'Ortak hisse var mıdır?
diye sorar ve onlardan dördü cevap verir; birisi vermez; o kişi de ortak olur
ve o sığırı kurban keserlerse; bu caiz olur. Çünkü, sonradan gelen o adamın
hissesi, dört kişinin his-sesindendir ve bu da yedide birden fazla olur. tnek
ihtiyaca binaen yirmi beş hisse yapılır: Beşte biri sonradan geleni ortak
etmeyene verilir. Beşte birlerin beşte dördü de diğer beş kişiye verilir.
Böylece herkes hakkını almış olur. Yirmibeş hisseden dörder hisse, yedide
birden fazladır. Bast ve Tecnîs'te bu böylece anlatılmıştır. Zehıyre'de de
böyledir.
Eğer ortaklar altı
kişi olurlar ve onlardan beşi bir diğerini daha ortak alır; geride kalan birisi
ise, buna râzi olmazsa, işte bu caiz olmaz. Çünkü onun hissesi yedide birden az
olur. Bu hesapta payda otuz altıdır. Her birine altı hisse düşer; birisi
hissesini alınca, geride kalan altı kişiye, otuz hisse kalır ve adam başına
beşer hisse düşer. Bu beş hisse ise, otuz altının yedide birinden azdır.
Üç kişi, bir sığıra
ortak olduklarında, onlardan birisi, kendi hissesine bîr başkasını ortak
ederse; bu caiz olur. Bu durumda sığır önce üçe taksim edilir, üçte ikisini iki
arkadaşı alırlar; geride kalan üçte biride sonradan hissesine ortak edenle,
ortak olan alır. Ve, onun hissesi de sahih olur. Serahsî'nin Mohıyl'inde de
böyledir.
Bir sığırı üç kişi
ortaklaşa aldıklarında onlardan birisi, hissesine bir ortak daha alırsa, bu
üçtebir aralarında kurban olarak caiz olur. Bu kurbanlığın yedide birine,
sonradan ortak olan şahsın kurbanı, arkadaştan izin verirlerse caiz olur. îzin
verilmezse, her ne kadar hissesi yedide bir de olsa caiz olmaz.
Eğer onlardan bir
tanesi, kendi hissesine ortak ederse, işte bu caiz olmaz.
Şayet bir adam, bir
sığır alır ve kendinden başka yedi kişiyi ortak ederse, bu kurban caiz olmaz.
Kurban günleri çıkmışsa, yedide birin kıymetini tasadduk eder. Ortaklarının
bir şey tasadduk etmeleri gerekmez.
Şayet, "yedide
altısına sizi ortak ettim."der ve onlardan birisi kabul ederse, onun için
yedide bir hisse vardır ve caizdir.
Şayet sığırın yarısı
bir adamın, diğer yarısı da iki adamın olur ve bu inek = kaybolur; başka bir
sığırı üçte birli satın alırlar; sonra da birinci inek bulunur, ve ikinci
inekdeki hisseleri; birinci İnekteki hisselerinden noksan olursa, aradaki
farkı tasadduk ederler. Tatarhftniyye'de de böyledir.
Bir adam, kurban
niyetiyle, bir inek alıp, onun yedide birisini bu yılın kurbanına niyet eder;
yedide altısını da geçmiş senenin kurbanına niyet ederse; bu senenin kurbanı
caiz olur; geçmiş senelerinki caiz olmaz. Hızânetü'I-MüfuVde de böyledir.
Ortakların hir kısmı
nafile kurbana, bir kısmı da o senenin üzerinde borç olan kurbanına, bazıları
da vacip olan kurbana niyet eylese-ler, tamamının kurbanı da caiz olur.
Vâcib olandan şahıs, o
yılın vacip olan kurbanını kesmiş olur. Geçmiş yıldan kalan kaza kurbanına
niyet eden şahıs, nafile olarak kurban kesmiş olur; kaza olmaz. Bu şahıs,
geçmiş sene için, orta kıymette ki bir koyunu tasadduk eder. Fetiviyİ
Kt&hln'da da böyledir.
Sığnrda veya devede
ortakların sayısı sekiz olursa hiç birinin kurbanı caiz olmaz. Çünkü her
birinin hissesi yedide birden azdır.
Keza ortaklar sekizden
az olurlar fakat hisseleri yedide birden noksan olursa (meselâ: Birisi ölür;
bir karısı, bir de oğlu kalır; bir de ineği bulunur ve bayram günü o ineği
kurban keserlerse, bu caiz olmaz. Çünkü kadının hissesi yedide birden azdır. Bu
noksanlık kadının da, oğlanın da hissesinde geçerli olmaz. Zehıyre'de de
böyledir.
Za'ferânînin
Edahîsi'nde şöyle denilmiştir:
Şayet deve veya sığır
iki kişinin arasında olur ve onu da ikisi kurban keserlerse, âümler burda ihtilaf eylediler. Muhtar olan,
bunun caiz olmasıdır. Yedide birin
yansı lahm (= et) olmaz. Sadnı'ş-Şehîd şöyle buyurmuştur.
Bu, İmâm Vâlidin ve
Fakıyh Ebû'l-Leysin ihtiyaridir. Hulâsa'da da böyledir.
Eğer üç kişiden
birisi, üç buçuk dinar verir; diğeri de iki buçuk dinar verir, diğer birisi de
bir dinar verirse; Üçünün kurbanı da caiz olur. Çünkü en az hisse yedide
birdir.
Keza beş kişi ortak
olurlar ve onlardan birisi İki dinar; ikincisi iki buçuk dinar; üçüncüsü, üç
dinar; dördüncüsü, üç dinar, beşincisi, üç buçuk dinar; verirse; hepsinin
kurbanları da caiz olur. Çünkü en az hisse yedide birdir. Serahtf'nin
Maluyt'nde de böyledir.
Yedi kişi, kurban için
bir sığır satın aldıklarında, bunlardan birisi ölür; ölenin varisleri de diğer
ortaklara: (kendiler büyük olmaları şartıyle) "Kurbanı Üten zat'dan bedel
ve sizin için kesiniz." derlerse, bu istihsânen güzel olur.
Şayet diğerleri,
varislerin izni olmaksızın, keserlerse, hiçbirinin kurbanı caiz olmaz. Çünkü
onun bir kısmı —varislerin izni olmadığından —kurbet için olmaz. Tamamı kurbet
olmayıncada, tecezzi kabul etmez. Kftfî'de de böyledir.
Üç kişiden her biri,
kurban için birer, koyun satın aldıklarında birisi on dirheme, diğeri yirmi
dirheme, üçüncüsü de otuz dirheme alır; her birinin değeri de bedeline göre
olur ve bu koyunlar karışırlar; hiç biri de kendi şahsî koyununu bilemezse; her
birinin aldıkları fîat üzere aralarında anlaşma yapmaları hâlinde kurbanları
caiz olur. Kurbanlığın otuz dirheme alan şahıs, yirmi dirhem tasadduk eder;
yirmi dirheme alan, on dirhem tasadduk eder; on dirheme alan birşey tasadduk
eylemez.
Eğer onlardan her
birisi, arkadaşına izin verir ve her hangi birisini keserlerse, hepsinin
kurbanı da caiz olur. Ve hiç birine de bir şey gerekmez. Yenâbi'de de
böyledir.
On kişi ortaklaşa on
koyun satın alıp, her birisi birisini keserse, hepsi de caiz olur. Etlerini
aralarında tartı ile taksim ederler. Eğer tartı ile değilde gelişi güzel
(kabala, götürü usûlü) taksim ederler ve onlardan her biri diğerinin kurbanından
ayakları başı, derisi gibi bir şeyini alırlarsa, yine bu caiz olur.
Keza koyunları
birbirine karışır ve birbirinin rızaları ile birer tanesini keserlerse, bu da
caiz olur. Hızânelii'l-Mürtîn'de de böyledir.
Za'ferânî'nin MM
Kİtâbı'nda şöyle zikredilmiştir.
Yedi kişi, ortaklaşa
yedi koyun satın alırlar ve hiç birisi de koyununu ve fiatını söylemez ve
onları kurban keserlerse, bu kıyâsen caiz olmaz. İstihsânen ise, caiz olur.
"Yedi kişi, yedi
koyun satın alsalar.." sözünde ortaklardan herbi-rinin o koyunu alma
ihtimali vardır ve koyunun birini hepsinin alma ihtimali de vardır; fakat bu,
bizatihi belirli değildir.
Eğer murad ikinci
ihtimal ise, rivayetlerin ittifakı ile cevaba ihtiyaç yoktur. Çünkü, onlardan
her birisi, tam bir koyun kurban eylemiştir.
Eğer murad önceki
ihtimâle ise, burada iki rivayet vardır: Birine göre; eğer koyun iki kişi
arasında ise, ikisini de kesmişlerdir. Bazı yerlerde bu hususta,"caiz
olmaz" diye de yazılmıştır. Mutajyt'te de böyledir.
iki kişi, ortak
oldukları iki koyunu, kurbanları yerine kesseler , bu durumda kurbanları caiz
olur.
İki kişinin ortak
oldukları iki köle böyle değildir; ortakların keffâ-retleri yerine, bu
kölelerden birerini azâd etmeleri caiz olmaz.
İki kişi, ortak
oldukları bir deveyi kurban kestiklerinde eğer onlardan birisi devenin yedide
birine veya yedide iki hisesine sahip =; kalanı da diğerinin ise, ikisinin
kurbanı da caizdir.
Yarı yarıya ortak
iseler, yine böyledir.
Esahh olanı da budur.
Hızanetü'l-Müftîn'de de böyledir.
En doğrusunu Allahu
Teâlâ bilir. [19]
Bir kimse, kurbanlık
için iki koyun satın aldığında, onun birisi kaybolup; diğerini kurban kestikten
sonra da, kurban bayramı günlerinde veya o günlerden sonra bulursa; yapacağı
bir şey yoktur. İster kestiği kurban, kesmediğinden daha üstün; isterse, daha
engin oisun far-ketmez. Muhıyl'te de böyledir.
Bir adam, bir
başkasını, "kurbanlık almak üzene, siyah bir sığır satın almaya"
vekil eder; o adam da siyahlı beyazlı bir sığır satın alırsa, o âmirin olur.
Eğer kurban etmek
üzere boynuzlan görünen bir koç almaya" vekil eder; vekil de boynuzlan
görünmeyen bir koç satın alırsa, bu koç âmirin olmaz. Zira bu boynuzlu koç,
halk arasında rağbet olunan bir kurbanlıktır ve bu durumda vekil âmirine |
muhalefet etmiş olmaktadır.
Şayet âmir, vekilini
iki yaşını bitirmiş bir sığır satın almaya vekil ettiği hâlde, bedelini
söylemez; vekil de yaşlı bir sığır satın alırsa; burada iki hal vardır:
Eğer iki yaşını
bitirmiş sığır yaşlı sığırdan ucuza satın alınırsa, âmir ilzam olunmaz. Şayet
her ikisinin de fiatı eşit olursa, âmir ilzam olunur, (yâni o sığır, âmirin
olur.) Çünkü, birinci hâlde âmirin mehfaatına muhalefet etmiştir. ( =
Uymamıştır).
Eğer, kurbanlık bir
koyun almaya vekil ettiği hâlde, vekil onu satın alır ve bir adam kiralayarak
o koyunu bir dirheme sürdürüp, çekdi-rirse, âmir ilzam edilmez, (yâni o bir
dirhemi âmir ödemez). Zâhiriyye'de de böyledir.
Bir adam; "Allah
için, bir koyun bağış yapacağım." veya "kurban keseceğim"
dediği hâlde, bir inek hediye eder veya deve bağışlar yahut sığır veya deve
kurban keserse, bu caiz olur.
Bir adam, doksan
dirhem değerinde bir koyunu; diğer bir adam da yetmiş dirhem değerinde bir
sığırı kurban keser; bir başka adam da yüz dirhem tasadduk ederse, bu durumda,
koyun kurban eden zat, sığır kurban edenden üstündür. Çünkü koyunun kıymeti
sığırdan çoktur. Sığır kurban eden ise, yüz dirhemi tasadduk edenden daha çok
sevap alır.
Bir adam, fakir olduğu
halde kurban günlerinde kurban olsun diye, bir koyun satın alıp, onu kurban
kestikten sonra, ayni günlerde zengin olursa; Şeyhû'l-Fatayh Ebû Muhammed
Harameynî "Başka bir kurban daha keser." buyurmuştur.
Müteahhirin ise:
"lâdesi gerekmez" buyurmuşlardır.
* Biz bu görüşü kabul ederiz.
Bir adam, diğerini
"kurbanlık bir koyun almaya" vekil ettiğinde, burada şat ( = koyun)
cms İsmidir; koyuna da, keçiye de ıtlak olunur.
Eğer bir kimse, diğer
bir insanı, "erkek koyun almaya" vekil etmiş, o da keçi (veya bunun
aksini; meselâ: "Keçi" demiş, de koyun) almışsa, âmir ilzam olunmaz.
Mahıyt'te de böyledir.
Bir adam, diğerine:
"Bir kurban kesmesini" söylediği hâlde hiç bir şey zikreylemezse, bu
caizdir; koyun veya keçi kesebilir.
Keza vasî tayin
etmeden, bir adama "kendisi için, bir kurban kesmesini" emrederse; bu
da caizdir.
Eğer vasî tayin eder
ve ona "bütün malına, bir sığır alıp, kurban etmesini" söyler oda
öyle istediği hâlde, vârisler buna izin vermezse, vasiyeti malının üçte
birinden caizdir. Bunda hilaf yoktur. Ve malının üçte biri ile, bir koyun
satın alıp, kurban eder.
Şayet, "yirmi
dirheme bir sığır kesmesini" emreder ve emreden adam ölür; malının üçte
biri de yirmi dirhemden az olursa, bizim mezhebimize göre, malının üçte biri,
neye kifayet ediyorsa: onu kurban keser. Ze-hıyre'de de böyledir.
Eğer, o yirmi dirhemle
bir koyun almasını vasiyet eder ve vasiyet eden şaffîs ölür; dirhemlerden biri
de zâyî olursa; İmim Ebû Hanîfe (R.A.)'nin kavline göre, kurban kesmez. Diğer
iki imama göre, geride kalan dirhemlere bir kurbanlık alıp keser. Bu mes'ele
nesemeye kıyasla böyledir. Neşeme ise, azâd etmek için satın alman köle
demektir.
Bir adam, bir sığır
alır ve diğerine: "Ey filan, gerçekten ben bu sığırın üçte ikisine seni
ortak eyledim." derse, üçte ikisi, o zatın olur.
Eğer:"Tamamına
ortak eyledim."derse yarısı o adamın olur.
Eğer: "Tamamını
ona verdik." derse, bu durumda ortaklık olmaz.
Eğer:"Gerçekten
onun için nasip kıldım." veya"hisse yaptım."derse, bu bâtıldır.
( = geçersizdir). Uygun olanı: "Altıda birini ona verdim."gibi bir
şey söylemekdir.
"Sana hisse
kıldım." sözü İmâm EbÛ Hanîfe (R.A.)'ye göre, bu, altıda bir hisse olarak
tefsir olunur.
Vesâyâ KKıbi'nda böyle
yazılmıştır.
Fakat o, altıda birden
aşağıya da hamledilir; bunun için geçersizdir.
Bir adam, on dinara
bir sığır satın alıp, onu teslim aldıktan son-, ra başka bir adama: "iki dinarına
seni orıak kıldım, "derse, "o sığırın beşte.biri, o adamın
olur." denilmiştir, Zehıyre'de de böyledir.
Bir adam, bir koyun
satın alıp, onu kurban kestikten sonra, onu kurbanlıktan çıkarmayacak bir kusur
bulursa, o noksanlık nisbetinde, satıcıya müracaat eder. O farkı, satıcıdan
alınca da tasadduk eylemez. Çünki, koyun kurban olmuştur; üzerine bir şey
terettüp eylemez.
Şayet satıcısı:
"Ben, onu boğazlanmış hâlde alırım." derse, onu, ona verir. Satıcı
boğazlanmış koyunu alıp, bedelini verirse, o zaman müşteri, aldığı o bedeli
tamamen tasadduk eder.
Ancak kusurunun
karşılığı olan bedel müstesnadır.
Eğer satıcının parası
helak olmuşsa, bu durumda yapılacak bir şey yoktur.
Eğer bir kısmı zayi
olmuş; geri kalanı ile de kesilmiş koyunu geri almış olursa; müşteri onu
tasadduk eder.
Ancak kusurunun
karşılığı kadarım tasadduk etmez.
Şayet koyunun bedeli
on dirhem; kusurunun karşığı da bir dirhem ise, işte o zaman, onda dokuzunu
tasadduk eder. Zehiyre'de de böyledir.
Bir adam, boğazlanmış
bir kurbanı gasbederse, bedelini sahibine öder. Çünkü o, başkasının malıdır ve
ondan izinsiz almıştır.
Kurban kesen şahıs,
kurbanım satıp bedelini alırsa; onu tasadduk eder.
Kurban etinin bir
kısmını satarsa, sattığı kadarın bedelini tasadduk eder.
Bu bedeli hîbe etmek
caiz olmaz. Aldığı bedeli, gasbeden şahsa geri verirse, kurban kesen şahsa
birşey gerekmez. Çünkü kendi isteğiyle telef olmuş olur.
Kurban kesen şahıs,
zengin olsun fakir olsun kurbanını gasbeden şahsa teberru ederse; yine bir şey
gerekmez. Onu, —aslında— ona hîbe etmiş gibi olur.
Eğer gasıbla anlaşma
yaparlar ve anlaşma bedeli, kurbanın kıymetinden noksan olursa; aldığı
kadarını tasadduk eder; başkasını değil...Zira, bir kısmını ödemiş; bir
kısmını da teberru etmiş olur.
Eğer yenilecek bir şey
veya bir eşya karşılığında sulh olmuşlarsa, o zaman kurban sahibi, o yenilecek
şeyi yer ve o eşyayı kullanır. Çünkü bedel, aslın sıfatı gibidir. Serahd'nin
Muhıyt'nde de böyledir.
Fakir bir adam, bir
koyun satın alır ve o da kurban kesilen günlerde ölür; karnından da bir yavru
çıkarsa; fakir şahıs, onu istihsânan çocuğuna verir. Kerderî'nin Vedzfnde de
böyledir!
Bir adam, bir koyunu,
sikkelenmemiş gümüş karşılığında satın alıp onu kurban kestikten, sonra, bu
kurbanı satan şahıs o gümüşleri, kusuru sebebiyle geri verip kesilmiş olan
koyunu alırsa; kurbanı kesen şahıs, o gümüşü tasadduk eder; kurbanı da kurban
olmuş olur.
tki adarh koç
karşılığında koyun = mubayaa ederek (= değişerek) onları kurban kestikten,
sonra koçu alan, onda biri kıymetinde bir özür (= noksanl?1:) bulursa
muhayyerdir: Dilerse, boğazlanmış koyunun onda birini alır. Onu sadaka etmez.
Fakat diğeri, alınan etin kıymeti kadar tasadduk eder. Dilerse, koyununun sağ
iken olan kıymetinin onda birini alır ve onu da tasadduk etmez.
Eğer koçu satan şahıs,
onu boğazlanmış olarak almaya razı olursa; diğeri isterse koyununun kıymetini
alıp, onu tasadduk eder. Ancak, koçun kusuru kadarının karşılığım tas ad d uk
etmez. Yok eğer, dilerse, boğazlanmış koyunu alır. tstihsanen birşey îasadduk
eylemez.
Keza kesilmiş koçu
almaya razı olan şahıs da o yüzden bir şey tasadduk eylemez.
Tstar&İaiyye'de de böyledir.
Bir kadının, kıymeti
nisaba mâlik olan ve kocası ile beraber otur-, duğu bir evi bulunursa, bu
kadına hem kurban kesmek, hem de fitre vermek vacip olur. Ancak, bunun için
kocasının orda oturuyor olması gerekir.
Bazı âlimler "O
kadına, kocası ister, zengin isterse fakir olsun, kurban da fitra da vacip
olmaz", demişlerdir.
Âlimlerin bu hususta
ihtilafları vardır: Bazıları: "Eğer kadın, içinde oturmuyor ise, o takdirde
kurban ve fitra vacip olur."demişlerdir. Gunye'de de böyledir.
Ahmed bin AlTye şöyle
sorulmuş:
"Borcunu ikrar
eden, fakat iflas etmiş bulunan bir kimsede alacağı olan şahsın zekat vermesi
gerekir mi? İmâm
"—Hayır".
Kurban kesmesi gerekir
mi? denilincede
"—Hayır, o
alacağım almadıkça gerekmez." buyurmuştur. Tatftr-hâniyye'de de böyledir.
Bir adamın, başka
birinde, şimdi veya ilerde alacağı bir alacağı bulunur; borçlu da bunu kabul
eder; ancak alacaklı bu şahsın bir kurbanlık satın alacak kadar parası olmazsa,
bu durumda borç edilip de, kurban kesmesi gerekmez; yani alacağım, almadan bir
şey gerekmez. Alacağını alınca da vakti geçmiş bulunan kurbanın bedelini
tasadduk eylemez. Yalnız, alacağında, bir kurban parası kadar olabileceğine,
zann-ı galibi varsa, o zaman, bir kurban parası ister,
Bir adamın, ortağında
veya müdâribinde çok malı olduğu hâlde, onlar hazırda bulunmazlar fakat bir
kurban alacak kadar, ev eşyası fazlası bulunursa; o şahsın kurban kesmesi
lâzımdır.
Mecmnu'a-Nerftıfl'de
şöyle zikredilmiştir: Dört kişiden her biri ren ve parası aynı olan "birer
koyun satın alıp, bir eve korlar ve sabah olduğunda, bu koyunlardan birinin
ölmüş olduğunu görürler; ancak onun kime ait olduğunuda bilemezlerse; artık
onlar, kalan koyunların tamamını satarlar ve bunların parasıyla dört adet
koyun satın alırlar. Böylece her biri, bir koyunu kurban olarak keserler;
sonra da herbiri diğerinin kurbanının etinden bir miktar yer ve herbiri diğeri
ile helâlleşirler. Böylece, hepsinin de kurbanları caiz olur. Muhıyfte de
böyledir.
Bir kadın,
kocasına:"Benim sende olan şu kadar mehrime bedel, benim için her sene
kurban kes." der ve kocası da öyle yaparsa; bunda ihtilaf vardır: İmâm-ı
A'zam Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, bu kadının, vakti geçtikten sonra, bu
kurbanlığın kıymetini, —zengin olsun, fakir olsun— kocasına tasadduk etmesi
caiz olmaz. Fakir olan anasına da tasadduk edemez. Ancak fakirlere tasadduk
eder. Zekât da böyledir.
2âhirü'r-rivâyede:"Bir
adam, beldesinde ve köylerinde kurbanlık bulamazsa; onun da, halkın koyun satın
almak için gittiği yere gitmesi lâzımdır. Gunye'de de böyledir.
En doğrusunu bilen
AUahu Teâlâ'dır. [20]
[1] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ
Yayınları: 11/461-463.
[2] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ
Yayınları: 11/464-468.
[3] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ
Yayınları: 11/468.
[4] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ
Yayınları: 11/469.
[5] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ
Yayınları: 11/469.
[6] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ
Yayınları: 11/470-473.
[7] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ
Yayınları: 11/474.
[8] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ
Yayınları: 11/474.
[9] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ
Yayınları: 11/475-478.
[10] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ
Yayınları: 11/479-481.
[11] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ
Yayınları: 11/482.
[12] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ
Yayınları: 11/482-483.
[13] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ
Yayınları: 11/483.
[14] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ
Yayınları: 11/483-491.
[15] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ
Yayınları: 11/491-492.
[16] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ
Yayınları: 11/492.
[17] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ
Yayınları: 11/493-496.
[18] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ
Yayınları: 11/497-503.
[19] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ
Yayınları: 11/504-509.
[20] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ
Yayınları: 11/510-515.