CİMRİLİĞİN KÖTÜLÜĞÜ VE ZARARLARI
Cimriliğin Kötülüğü Ve Zararları Hakkında Hadisler
Birinci bölümde Allah
yolunda infak etmekte ilgili geçen bütün ayet ve hadislerden dolayı ortaya
kendiliğinden şöyle bir sonuç çıkmıştır:Allah yolunda harcamanın bu kadar
fazilet, fayda ve güzellikleri olduğuna göre, bu hususta ne kadar eksiklik
yapılırsa, sayılan bu kazançlar o kadar elde edilemez. İşte bu yeterli bir
kötülük ve büyük bir zarardır. Ancak (bununla birlikte) Allah celte celaluhu
ve O'nun yüce Rasûlü sailaiiahu aleyhi veseiiem önemine binaen ve bir uyan
olsun diye cimrilik ve malı alıkoymaya karşı özel tehditler buyurmuşlardır. Bu
azab tehditleri Allah'ın bir ihsanı ve Q'nun yüce Rasûlü'nün ümmetine karşı
olan son derece şefkatinden dolayıdır. Çünkü o, helak edici bu hastalığa karşı
ümmetine özelikle pek çok uyarılarda bulunmuştur. Kur'an ve hadislerde her konu
gayet geniş bir şekilde zikredilmiş ve çeşitli ifadelerle her hayrı işlemeye
teşvik ve her kötülükten vazgeçmeye tenbih yapılmıştır. Bunlardan herhangi bir
konuyu tam olarak kavramak bile zordur. Öyleyse bu durumda Allah yolunda
infakla ilgili birkaç ayet ve hadis yazılmıştır.
1)
Mallarınızı Allah yolunda harcayın da kendinizi ellerinizle tehlikeye
atmayın.
(Bakara-195)
İZAH: Bu
ayeti kerime birinci bölümün ayetler kısmında üçüncü maddede geçmişti. Bu ayeti
kerimede insanın Allah yolunda harcamaması, kendi eliyle sndisini tehlikeye
atması olarak kabul edilmiştir. Bu konu, daha önce de geniş olarak Sahâbe-i
Kiram radıyaiiahu anhumöan nakledilmiştir. Kim kendi helakini ve berbat
olmasını ister ki! Ancak mahvoluşun ve perişanlığın sebebinin cimrilik olduğunu
bilmelerine rağmen bundan sakınan ve malı biriktirip saklamayan kaç kiŞi
vardır? Bunun sebebi kalbimizi gaflet perdesi örtmüş olmasından ve kendi
ellerimizle kendimizi felaketin içine atmamızdan başka ne olabilir ki?
2) Şeytan
sizi fakirlikle korkutur. Ve size kötü şeyi (cimriliği) emreder. Allah ise
(mallarınızı O'nun yolunda harcadığınız taktirde) size katından günah bağışlama
ve lütuf vaat ediyor. Allahu Teala lütfü
geniş olan ve her şeyi
bilendir.
(Bakara-268)
İZAH: Hz.
Abdullah İbni Mes'ud radıyaiiahu anh diyor ki: Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi
veseiiem şöyle buyurdu: "İnsanın içinde bir şeytan ve bir melek tasarruf
etmektedir. Şeytanın tasarrufu, iyilik yapmaktan korkutmaktır (Mesela sadaka
verirsen fakir olursun vs. gibi). Bir de hak sözü yalanlamaktır. Meleğin
tasarrufu ise iyiliğe karşı vaadler yapmak ve hak sözü tasdik etmektir. Kim onu
bulursa (yani iyi şeylerin düşüncesi kalbine gelirse) bunu Allah'tan bilsin ve
O'na şükretsin. Kim de diğerini bulursa (yani kötü düşünceler kalbine gelirse)
şeytandan Allah'a sığınsın". Ondan sonra Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi
veseiiem yukarıdaki ayeti kerimeyi okudu.[1]
Yani Rasûlullah
saiiaiiahu aleyhi veseiiem kendi sözüne destek olarak bu ayeti kerimeyi
okumuştur. Bu ayeti kerimede Cenab-ı Hak buyurdu ki: Şeytan fakirlik korkusu
verir ve fuhuş ve çirkin sözlere teşvik eder. İşte bu Hakkı yalanlamaktır.Hz.
İbni Abbas radıyaiiahu anhuma buyurdu ki: "Bu ayeti kerimede iki şey
Allahu Teâlâ tarafından, iki şey de şeytan tarafındandır. Şeytan fakirlik vaad
e-der ve kötülüğü emreder. Der ki; <Malını hayra harcama, onu dikkatli
kullan ilende ihtiyacın olur>. Allahu Teâlâ günahların mağfiretini vaad eder
ve rızkın bolluğunu vaad eder"[2]İmam
Gazali rahmetuiiahi aleyh diyor ki: "<İnsan ilerde ne olacak>
düşüncesine kapılmamalıdır. Aksine mademki Allahu Teâlâ rızık sözü vermiştir,
öyleyse O'na güvenmeli ve ilerdeki ihtiyaç korkusunun şeytani bir tesir
olduğunu bilmelidir. Yukarıda ki ayette olduğu gibi Şeytan insanın kalbine
şöyle bir düşünce koyar; <Eğer sen mal biriktirip bir köşeye koymazsan hasta
olduğun ve çalışamaz duruma düştüğün veya bir anda bir ihtiyacın ortaya
çıktığında zor duruma düşeceksin ve çok darlık ve sıkıntı çekeceksin>. Bu
hayallerden dolayı insanı o vakit meşakkat dert ve sıkıntıya sokar. Devamlı bu
acıya mübtela kılar. Sonrada <Bu ahmak, gelecekteki evham ürünü oian
sıkıntı korkusundan şu andaki kesin sıkıntıya düşmektedir* diye alay eder"[3] Kesin
olan sıkıntı şudur: İnsan mal biriktirme endişesiyle her an perişan olmakta ve
gelecekte ne olacak düşüncesi tepesine binmektedir.
3) Allah'ın
kendilerine lütfundan verdiği nimetlere karşı cimrilik yapanlar, bunun
kendileri için hayırlı olduğunu zannetmesinler. Bilakis bu onlar için bir
serdir. Cimrilik yaptıkları şey kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır (yani
yılan şekline getirilip onların boyunlarına asılacaktır). Göklerin ve yerin (ve
onların arasında bulunanların) mirası Allah'a aittir. Allah yaptıklarınızdan
haberdardır.
(Al-i İmran-180)
İZAH:
Sahih-i Buhari'de Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi vese/tem'in şöyle buyurduğu
nakledilmiştir: "Bir kimseye Allah mal verirde zekatını eda etmezse o mal
kıyamet günü çok zehirli bir yılan şekline sokulur. O yılanın ağzının altında
iki nokta vardır (bu noktalar onun çok zehirli olduğunun alametidir). O yılan o
kişinin boynuna dolanacak ve çenesinin iki tarafından yakalayacaktır ve sonra
şöyle diyecektir; <Ben senin malınım ve biriktirdiğin hazineyim>
diyecektir". Bundan sonra Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem yukarıdaki
ayeti kerimeyi okudu.[4]Bu
hadisi şerif zekat verilmemesine karşılık yapılan azap tehditlerini içeren
beşinci bölümün hadisler kısmında ikinci hadis olarak gelmektedir. Hz. Hasan
Basri rahmetuiiahi aleyh buyurdu ki: "Bu ayeti kerime kafirler hakkında ve
bir de malını cimriliğinden dolayı Allah yolunda harcamayan mümin hakkında
inmiştir". İkrime rahmetuiiahi aleyh diyor ki: "Allah'ın maldaki
haklan ödenmediği zaman o mal kıyamet günü çok zehirli yılan şekline girip o
kişinin peşine düşecek adam da ondan kaçacak bir yer arayacaktır".Hucr Bin Beyan radıyallahu anh Rasûlullah saiiaiiahu
aleyhi vesellem"\r\ şöyle bu-yurduğunu nakletmiştir: "Akrabadan biri
kendisine en yakın olan diğer akrabasından, ihtiyacından fazla olan malı yardım
olarak istese, o da cimrilik ederek yardım etmese, o mal kıyamet günü yılan
..şekline sokulup onun boynuna geçirilir". Sonra Rasûlullah saiiaiiahu
aleyhi veseiiem yukarıda geçen ayeti kerimeyi okudu. Bir çok Sahâbe-i Kiram'dan
aynı konuda hadisler nakledilmiştir. Mesruk rahmetuiiahi aleyh diyor ki: Bu
ayeti kerime, kendisine Allahu Teâlâ mal verdiği halde akrabası hakkında
Allah'ın kendisine yüklediği hakları eda etmeyen kimseler hakkında inmiştir.
Onun malı yılan şekline sokularak onun boynuna dolandıracaktır. O kişi yılana
"Sen beni neden takip ediyorsun?" deyince, yılan, "Ben senin
malınım" diyecektir.[5]imam
Râzî rahmetuiiahi aleyh Tefsir-i Kebir'de şöyle yazmıştır: "Bu ayetten
önceki ayetlerde insanın bizzat canıyla cihada katılması üzerinde durulmuş buna
teşvik edilmiştir. Ondan sonra bu ayeti kerimede cihad uğrunda mal sarf etme
üzerinde durulmuştur, ve uyarılmıştır. Şöyle ki; cihad için mal sarf
etmeyenlerin malı yılan şekline sokulup onların boyunlarına dolanacaktır".
Sonra İmam Râzî rahmetuiiahi aleyh geniş bir şekilde bu konunun delillerini
ileri sürmüştür. "Bu ayeti kerimede geçen şiddetli azab tehditlerinin
nafile sadakaların terkinden dolayı olması zordur. Bu ancak vacib oian
sadakanın terkinden dolayı olabilir. Şüphesiz vacip olan harcamanın bir çok
kısmı vardır; 1-Kendine ve nafakası kendi üzerine vacip olanlara harcamak,
2-Zekat, 3-Kafirlerin müslümanlara hücum edipte onların can ve mallarını helak
etmek istediklerinde bütün zenginlerin ihtiyaca göre harcama yapmaları
vaciptir. Çünkü bu harcama ile müdafaa ve savunma yapanlara yardım edilmiş
olur. Bu da aslında kendi can ve malını koruma uğrunda harcamak demektir.
4-Darda kalmış kimseye yardım etmek. Bununla onun canının tehlikeye girmesi
önlenir. Bütün bu harcamalar vaciptir, yani farzdır.[6]
4) Şüphesiz
Allah kibirlenen ve övünen kimseyi sevmez. / Bunlar cimrilik ederler ve
insanlara da cimriliği emrederler. Allah'ın kendilerine lütfundan verdiği
nimeti gizlerler. Biz böyle nankörler için alçaltıcı bir azab hazırladık(N
İZAH:
"İnsanlara cimriliği emrederler"' ifadesi geneldir. İster dille onları
teşvik etsin isterse kendi amel ve davranışlarıyla onlara cimriliği öğretsin.
Yani onun ameline bakarak başkaları cimriliğe rağbet ederler demektir. Pek çok
hadiste şu ifade geçmektedir: "Kim kötü bir yol seçerse o yaptığı işten
sorumlu olduğu gibi ne kadar insan onun yüzünden kötü amel yaptıysa hepsinin
günahını da alır. Onların günahından bir şey eksiltilmez". Bu ifade biraz
önce geniş bir şekilde anlatılmıştı.Hz. Mücahid rahmetullahi aleyh'den ayette
geçen "Kibirlenen ve ö-vünen kimse" ifadesiyle ilgili şu tefsir
nakledilmiştir: "Bu Allah'ın kendisine ihsan ettiği şeyleri sayıp sayıp
saklayan ve Allah'a şükretmeyen her mütekebbir kimsedir". Hz. Ebû Said
Hudri radıyallahu anh Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem'm şöyle buyurduğunu
nakletmiştir: "Kıyamet günü Allahu Teâlâ bütün mahlukatı bir yere
toplayınca, Cehennem ateşi o anda yerinden fırlayacak ve şiddetle onlara yönelecektir.
Cehennem üzerine görevlendirilmiş olan melekler onu durdurmak isteyince
Cehennem, <Rabbimin izzetine yemin oîsun ki ya beni bırakırsınız dostlarımı
alırım ya da bütün herkese musallat olurum> diyecektir". Melekler
<Senin dostların kimlerdir?> diye sorunca Cehennem, <Her büyüklük
taslayan zalimdir> diyecektir. Ondan sonra dilini çıkaracak (hayvanların
dillerinin yardımı ile ot yedikleri gibi) her kibirli zalimi seçip toplayarak
içine atacaktır. Onları toplayıp içine attıktan sonra geriye çekilecektir.
Sonra aynı şekilde tekrar şiddetle ileri çıkarak <Bırakmbeni de dostlarımı
alayım> diyecek <Senin dostların kimlerdir?> diye sorulunca <Her
gururlu ve nankör> diyecektir. Önceki gibi onları da seçerek toplayacak ve
dili vasıtasıyla içine (karnına) atacaktır. Sonra aynı şekilde coşarak ileri
atılacak ve dostlarını isteyecektir. <Senin dostların kimlerdir?> diye sorulunca,
<Her gururlu ve kendini beğenendir> diyecektir ve onları da seçip
toplayarak içine atacaktır. Ondan sonra insanlar hesaba çekileceklerdir.
Hz. Cabir bin Süleym
Hücemi mdıyaiiahu anh diyor ki: Ben Rasûlullah sallallahu aleyhi vese/tem'in
yanma gittim. Onunla Medine-i Münevvere'nin bir sokağında yürümekteyken
görüştüm. Selam verip izar[7]
hakkındaki hükmü sordum. Buyurdu ki: "Baldırın yarısına kadar olmalıdır.
Eğer sen bu kadar kısa olmasını istemezsen biraz daha aşağı uzatırsın. Bunu da
istemezsen incik kemiklerinin üstüne kadar uzatırsın. Eğer bunu da beğenmezsen
(daha aşağısı için izin yoktur. Çünkü) Allah ce/fe ceiaiuhu büyüklük taslayan
ve gururlanan kimseyi sevmez (elbiseyi topuktan aşağı uzatmak kibirlenmeye
girer)". Sonra ben bir kimseye iyilik ve ihsanda bulunmakla ilgili sorunca
Peygamber sallallahu aleyhi veseiiem buyurdu ki: "İyiliği küçümseme (dolayısıyla
geciktirme). İster bu iyilik bir ip parçası olsun ister bir ayakkabı bağı. Su
isteyen birinin kabına su koy. Yolda eziyet veren bir şey varsa onu uzaklaştır.
Hatta kendi kardeşinle güler yüzle konuşman yolda gidenlere selam vermen,
bunalıma düşmüş birini teselli etmen (bunların hepsi iyilik ve ihsana
dahildir). Eğer bir şahıs senin kusurunu açığa vurursa, sen de onun bir başka
kusurunu biliyorsan, onu açığa çıkarma. Kusuru gizlemenin sevabı sana verilir.
Kusuru açığa çıkarmanın günahı da ona verilir. Hiç kimsenin bilmesinde sakınca
görmediğin işi yap. Hiç kimsenin bilmesini istemediğin işi yapma (zira bu o
işin kötü olduğunun alametidir)."Hz. Abdullah İbni Abbas radıyaliahu
anhuma diyor ki: Kerdem bin Yezİd rahmetullahi aleyh ve başkalarından oluşan
pek çok insan Ensarın yanına gelirler ve "Bu kadar harcamayın. Biz
bunların hepsinin harcanıp sizin fakir düşmenizden korkuyoruz. Harcarken
elinizi biraz tutunuz. Yarın ne gibi ihtiyaç doğacağı bilinmez" derlerdi.
Onları kınamak için (geride geçen) ayeti kerime nazil olmuştur.[8]
5) (Ey
Rasulüm) altın ve gümüşü biriktirip Allah yolunda sarf etmeyenleri can yakıcı
bir azabla müjdele. Kıyamet gününde bunlar (altın ve gümüş) Cehennem ateşinde
kızdırılır. / Bunlarla, biriktirenlerin alınları, böğürleri ve sırtları
dağlanır. Onlara "İşte kendiniz için biriktirdiğiniz şeyler bunlardır.
Şimdi biriktirdiklerinizi tadın!" denir. (Tevbe-34,35)
İZAH:
Alimlerin yazdıklarına göre ayette alın ve diğer uzuvların zikredilmesinden
maksat insanın her tarafıdır. Alınla insanın ön tarafı, böğrü ile sağ ve solu,
sırt ile de arka tarafı kastedilmiştir. Demek oluyor ki, bütün beden
dağlana-çaktır. Başka bir hadis bunu teyid etmektedir. Orada kişinin yüzünden
ayağına kadar dağlanacağı bildirmiştir.Bazı alimler şöyle yazmışlardır:
"Bu üç organın özellikle zikredilmesinin sebebi; bunlar en ufak bir acıyı
bile çok fazla hissederler". Bazı alimler de bu hususta şunu
yazmışlardır: "İnsan yüzüyle bir fakiri görünce ona yanını döner, sonra
sırtını dönüp gider. Bundan dolayı bu üç âzâya özellikle azab edilir". Bundan
başka da sebepler zikredilmiştir.[9]Bu
ayeti kerimede malın kızdırılıp dağlanacağı konusu geçmekte, 3 numaralı ayette
ise yılan olup sahibinin peşine düşmesi zikredilmektedir. İki ayet arasında
hiçbir çelişki yoktur. Çünkü bu iki azab ayrı ayrıdır. Bu konu zekat vermemenin
durumunu beyan eden 5.ci bölümün ikinci sırasındaki hadiste gelmektedir.Hz.
Abdullah İbni Abbas radıyaiiahu anhuma ve bir çok Sahâbe-i Kiram'a göre bu
ayeti kerimedeki biriktirilen maldan kasıt, zekatı verilmeyen maldır. Zekatı
verilen mal ise ayette kastedilen biriktirilen mal değildir. Hz. Abdullah îbni Ömer
radtyaiiahu anhumaöan nakledilen rivayete göre bu hüküm zekat emri inmeden
önceydi. Zekat emri gelince Cenab-ı Hak zekatı eda etmeyi geriye kalan malın
temizlenmesine sebep kılmıştır.
Hz. Sevban radıyaiiahu
anb diyor ki: Bu ayeti kerime indiği zaman biz Peygamber saiiaiiahu aleyhi
veseitem ile birlikte bir yolculuktaydık. Bazı Sahabeler "Ya Rasûlallah
altın ve gümüşü biriktirmenin akibeti mademki budur. Öyleyse biz en hayırlı
şeyi bilelim de onu biriktirelim" dediler. Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi
veseiiem buyurdu ki: "Allah'ı zikreden dil, şükreden kalp ve ahiret
işlerinde devamlı kocasına yardımcı olan saliha bir hanım".Hz. Ömer
mdtyaiiahu anadan rivayete göre bu ayeti kerime nazil olunca o Rasûlullah
saiiaiiahu aleyhi veseiiem'ln yanına gitti ve "Bu ayeti kerime insanlara
çok ağır geliyor" dedi. Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem "Allah
celie ceiaiuhu geriye kalan malı temizlemek için zekatı farz kılmıştır. Miras
hükümleri de insanın geriye bıraktığı malda uygulanır. İnsanın saklayacağı en
iyi hazine saliha bir hanımdır, ki kocası ona bakınca kalbi mesrur olur. Ona
emir verince hemen itaat eder. Kocası (yolculuk vs.) gibi durumlarda evden
uzaklaşınca kendini {ve kocasının malını) muhafaza eder".Hz. Büreyde
radıyaiiahu anh diyor ki: Bu ayeti kerime nazil olunca Sahâbe-i Kiram arasında
bu ağızdan ağıza dolaşmaya başladı. Hz. Ebû Bekr radıyaiiahu anh Peygamber
saiiaiiahu aleyhi veseilem'e "Ya Rasûlallah biriktirip hazine edinmek için
hangi şey daha hayırlıdır?" diye sorunca Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi
veseiiem "Zikreden bir l
6) O
münafıkların yaptıkları hayır-hasenatın kabul edilmesine mani olan şey; sadece
Allah'ı ve Peygamberini inkar etmeleri, namaza ancak tembel tembel gelmeleri ve
ancak istemeyerek harcamalarıdır. / Onların malları ve çocukları seni
imrendirmesin. Allah bunlarla dünya hayatında azab etmeyi ve canlarının kafir
olarak çıkmasını diler. (Tevbe-54,55)
İZAH:
Yukarıdaki ayetlerin ilkinde küfrün yanısıra tembel tembel namaz kılmak ve
istemeyerek sadaka vermek yapılan hayırların kabul olunmamasında etkili olduğu
haber verilmiştir. Namazla ilgili konular bu acizin FezaiM Namaz adlı r
7) Sakın eli
boynuna kelepçelenmiş gibi cimri olma. İsrafa dalarak da elini tamamen açma.
Sonra kınanır açıkta kalırsın. / Şüphesiz ki Rabbin kutlarından dilediğinin
rızkını genişletir, dilediğini kısar. Muhakkak ki O, kullarından haberdardır ve
onları görür. (İsra-29,30)
İZAH:
Kur'an-ı Kerim'in bu bölümünde çok geniş olarak muaşeret adabı üzerinde tenbih
ve uyanlar yapılmıştır. Ayeti kerimede ise (onlardan biri olan) cimrilik ve
israf konusunda uyan yapılarak bir bakıma İtidal ve orta yoliu olmaya teşvik
edilmiştir. Bazı rivayetlerde geçtiğine göre bir adam Rasûlullah saiiaiiahu
aleyhi vese/fem'den bir şeyler istedi. Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem,
"Şu anda hiçbir şey yok" dedi. Adam "Üzerinizde giydiğiniz
gömleği veriniz" dedi, Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem üzerindeki
gömleği çıkarıp ona verdi. Bunun üzerine yukarıda ki ayeti kerime nazil oldu.
Hz. ibni Abbas radıyaiiahu anhuma buyurdu ki: "Bu ayeti kerime ev harcamaları
hakkında inmiştir. Şöyle ki; ne onda cimrilik yapılmalı ne de aşırı harcanmalıdır.
Orta yollu olunmalıdır". Çeşitli rivayetlerde Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi
veseiiem şöyle buyurmuştur: "Orta yollu harcayan muhtaç duruma
düşmez."Ayeti kerimenin sonunda "Herkesin mâlî (ekonomik) yönden eşit
olması gerekir" gibi ahmakça bir görüş reddedilmiştir. Zira bu durum
sadece Allahu Teâlâ'nın kudret elindedir. Dilediği kimseye bolluk verir,
dilediği kimseye darlık verir. Ancak O, kulların haline vakıf olan ve onlar
için elverişli olanı en iyi bilendir.Hz. Hasan radıyaiiahu anh buyurdu ki:
"Allah ceiie ceiaiuhu kulların halinden haberdardır. Kimin serveti
olmasını hayırlı görürse ona servet verir. Kimin darlık içinde olmasını faydalı
görürse ona darlık verir". Nitekim Kur'an-ı Kerim'in bir başka yerinde
şöyle buyurulmuştur:"Eğer Allah kullarına rızkı bolca vermiş olsaydı,
yeryüzünde azgınlık çıkarırlardı. Fakat Allah rızkı dilediği ölçüde indirir.
Şüphesiz O, kullarından (onlar için uygun olan şeylerden) haberdardır. O,
(kullarının hallerini) görendir.(Şûrâ-27)
Bu ayeti kerime
herkesin bolluk içinde olmasının dünyada azgınlığa ve bozgunluğa sebep
olduğuna işaret etmektedir. Kıyasa yakın olan ve tecrübe ile sabit olan şey
şudur ki, eğer Allahu Teâlâ herkese zenginlik lütfetseydi, dünya nizamının
yürümesi mümkün olmazdı. Herkes patron olunca işleri kim yapar ki! İbni Zeyd
rahmetuiiahi aleyh diyor ki: "Mahsul fazla olduğu zaman Araplar
(savaşırlar) birbirlerini esir almaya ve öldürmeye başlarlar. Kıtlık olunca
bunu bırakırlardı"[21]Hz.
Ali radıyaiiahu anh ve bir çok Sahâbe-i Kiram radıyaiiahu anhum ecmain
hazretlerinden rivayete göre Ashabı Suffe dünyalık temenni etmişlerdi. Bunun üzerine
yukarıdaki diye başlayan yukarıdaki ayet inmiştir. Hz. Katâde rahmetuiiahi aleyh
bu ayeti kerimenin tefsiri ile ilgili olarak şöyle buyurmuştur: "En güzel
rızık seni azdırmayan ve seni kendisiyle meşgul etmeyendir. Bize haber verildi
ki, bir defasında Rasûlullah saitaiiahu aleyhi veseiiem buyurdu ki: <Ben
ümmetimin hakkında en çok dünyanın zînet ve süsünden korkuyorum>. Biri,
<Ya Rasûlallah hayır (yani mal) kötülüğe sebep olur mu?> deyince
yukarıdaki ayeti nazil oldu".Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem'öen şu
hadisi kudsi nakledilmiştir: Allahu Teâlâ buyuruyor ki: "Kim velî bir
kuluma ihanet ederse, o Benimle savaşmak için karşıma çıkar. Ben kendi
dostlarımı himaye etmek için öfkeli bir aslan gibi gazaplanırım. Benim hiçbir
kulum, kendisine farz kıldığım şeylerden daha fazla hiçbir şeyle bana
yaklaşamaz (yani Allah'ın farz kıldığı şeyleri yerine getirmekle kazanılan
Allah'a yakınlık, başka bir şeyle elde edilemez. Farzlardan sonra ikinci
derecede nafileler yoluyla yakınlık elde edilir). Nafileler yoluyla kulum Bana
yaklaşmaya devam eder (nafileler ne kadar artarsa o kadar Allah'a yaklaşılır).
Nihayet Ben onu severim. Ben onu sevince onun gözü, kulağı, eli ve yardımcısı
olurum. O Bana dua ederse, duasını kabul ederim. Benden bir şey isterse, istediğini
veririm. Ben bir şeyi yapmayı dileyince (onu yapmakta) mü'min kulumun ruhunu
almaktaki tereddüt gibi tereddüt etmem. Çünkü o (bazı sebeplerden dolayı)
ölümü istemez. Ben de onun gönlünü kırmak istemem. Ancak ölüm kaçınılmazdır.
Benim bazı kullarım özel bir ibadet türünü severler. Ancak o ibadeti yapınca
onlarda ucub (kendini beğenme hastalığı) meydana gelmesin diye Ben o ibadet
türünü onlara nasip etmem. Benim kullarımdan bazılarının imanını ancak onların
sağlığı düzgün tutmaktadır. Eğer Ben onları hasta etsem onların iman durumları
bozulur. Bazı kullarımın imanını da onların hastalığı sağlam tutar. Eğer ben
onlara sıhhat verirsem bozulurlar. Ben kullarımın hallerine uygun olarak işlem
yaparım. Çünkü Ben onların kalplerinin durumuna vâkıfım ve haberdarım.[22]Bu
hadisi şerif üzerinde çok iyi düşünülmesi gereken bir hadistir. Hadisteki
konular tekvîni durumlarla ilgilidir. Hadisin maksadı, "Eğer bir kimse
yoksul ise ona yardım etmemiz gerekmez. Bir kimse hasta ise onun tedavisine
gerek yoktur" demek değildir. Eğer böyle olsaydı, o zaman sadaka vermekle
ilgili bütün rivayetler ve ayetlerin bir manası kalmazdı. Tedaviyle ilgili
hadisler gereksiz olurdu. Halbuki burada maksat şudur: Tekvîni olarak (kainatın
yaratılış ve düzenine uygun olarak) bu nizam böyle devam edecektir. Bir uzman
doktor veya sağlık bakanlığı, hiç bir kimsenin hasta olmamasını istese de,
bunun olması mümkün değildir. Bir hükümet kimsenin yoksul kalmaması için
çalışsa da, bunun gerçekleşmesi asla mümkün değildir. Ancak bizler kendi imkanımıza
göre onlara yardım etmek, dertlerini paylaşmak, tedavi ettirmek, imdatlarına
yetişmekle emrolunduk. Kim bu hususta ne kadar çalışırsa, onun ecrini ve
sevabını alır. Dünya ve ahirette de mükafata nail olur. Ancak kendi gayretine
rağmen bir hasta iyi olmuyorsa, kendi çalışmasına rağmen birinin mâlî durumu
düzelmiyorsa, bu kişinin, "Allah ceile celaiuhu bunda, benim için hayır
murad etmiştir" demelidir. Bundan dolayı korku ve endişeye kaçırmamalıdır.
Çünkü gaybı kimse bilemez. Bir de biz tekvînî olan şeylerle amel etmekle
emrolunmadık. O halde yapabildiğimiz kadar fazla çalışmalı, tedavi olmalı
başkalarına yardım etmeli, dertlerine ortak olmalı ve imdatlarına yetişmeliyiz."Sevdiği
ve razı olduğu işlerde başarılı kılan ancak Allah'tır"
8) Allah'ın
sana verdiği nimetlerle ahiret yurdunu da gözet, dünyadaki nasibini de unutma.
Allah'ın sana yaptığı iyilik gibi sen de başkalarına iyilikte bulun. Yeryüzünde
(Allah'a isyan ederek ve hakları zayi ederek) bozgunculuk isteme. Çünkü Allah
bozguncuları sevmez. (Kasas-77)
İZAH: Bu
sözler Kur'an-ı Kerim'de müslümanlar tarafından Karun'a yapılan nasihatin
beyanıdır. Bu kıssanın tamamı zekat vermeyenlerin durumunu açıklayan 5.
bölümün ayetler kısmında üçüncü sırada gelecektir. Süddî rahmetuiiahi aleyh
diyor ki: "Ahireti gözetmenin manası; sadaka ver, Allah'a yakınlık kazan
ve akrabanı gözet demektir". Hz. İbni Abbas radıyaliahu anhuma diyor ki:
"Dünyadaki nasibini de unutma sözünün manası; dünyada Allah için amel
yapmayı bırakma demektir". Mücâhid rahmetuiiahi aleyh diyor ki:
"Dünyada Allahu Teâlâ'ya ibadet etmek kişinin dünyadan nasibidir. Sevabı
ahirette verilecektir". Bir başka rivayette şöyle buyurulmuştur: "Bir
yıllık masraflar ayrılıp gerisi sadaka olarak verilmelidir"[23]Dünyasından
ahiret nasibini unutması insanın nefsine yaptığı en büyük zulümdür. Rasûlullah
saiiaiiahu aleyhi veseiiem buyurdu ki: "Kıyamet günü insan (zayıflık ve
zillet bakımından) bir kuzu gibi Allah'ın huzuruna getirilecek ve O'nun
karşısına dikilecektir. Allahu Teâlâ ona, "Ben sana mal verdim, servet
verdim. Sana büyük ihsanlarda bulundum. Sen Benim bu nimetlerim arasında neler
yaptın?> diyecek. O şahıs, <Allah'ım! Ben çok mal biriktirdim. Onu iyi
bir şekilde arttırdım. Malı önceki miktarından çok fazla hale getirdim ve
dünyada bırakıp geldim. Sen beni dünyaya geri çevir de ben onların hepsini alıp
ge!eyim> diyecektir. Bunun üzerine Allah cem celaiuhu şöyle buyuracak;
<Azık olarak ahirete gönderdiklerini göster>. O aynı şeyi söyleyecek,
<Allah'ım! Ben çok fazla mal biriktirdim, arttırdım. Önceki halinden çok
fazla bir hale getirdim ve bırakıp geldim. Beni geri gönder de onların hepsini
getireyim>. Hülâsa onun yanında ahirete gönderdiği birikmiş bir şeyi
bulunmayınca Cehennem'e atılacaktır"[24]
Allah celle
celaluhu'nun ve O'nun yüce Rasûlü sallallahu aleyhi vesellem\n bu irşadları
büyük bir dikkat ve çok büyük bir ihtimamla amel yapılması gereken şeylerdir.
Göz ucuyla okuyup bırakmak için değildir. Tamamen bir rüyaya benzeyen dünya
hayatını ganimet biliniz. (Ahiret için)ne kazanabilirseniz kazanınız. Allahu
Teâlâ bana da tevfik nasip eylesin.
9) İşte
sizler Allah yolunda mallarınızı harcamaya davet ediliyorsunuz. Ama içinizden
kimisi cimrilik ediyor. Kim cimrilik ederse kendine cimrilik etmiş olur
(öyleyse Allah yolunda harcamanın kârı da kendinedir). Allah Hiçbir şeye
muhtaç değildir. Ama siz (dünyada ve ahirette) O'na muhtaçsınız (bundan dolayı
size sadaka vermek emrediliyor. Onun da faydası size ulaşmaktadır). Eğer siz
(Allah'ın emirlerinden) yüz çevirirseniz Allah yerinize başka bir kavim getirir
de sonra onlar sizin gibi olmazlar (aksine Allah'a itaat eden kimseler
olurlar). (Muhammed-38)
İZAH: Şu
açıktır ki, bizim hayır ve sadakalarımızda Allah celle ceiaiuhu'nun hiç bir çıkan
yoktur. O kendi yüce Kelâm'ında ve yüce Rasûlü vasıtasıyla ne kadar fazla
teşvik vermişse onlar bizim kazancımız içindir. Nitekim 1. bölümde sadakanın
dînî ve dünyevi pek çok faydaları geçmiştir. Hâkim, Mâlik ve Yaratıcı (olan
Allah), bir şahsa öyle bir işi emreder ki, o işten onu emredenin hiçbir kân
yoktur. Aksine kime emrediyorsa sadece onun menfaati vardır. Buna rağmen o
şahıs emri yerine getirmezse şüphesiz ne kadar cezalanacağı ve pişman olacağı
meydandadır.Bir hadiste şöyle buyurulmuştur: "Allahu Teâlâ bir çok insana
başka insanlara faydalı olsunlar diye nimetler verir. Böyle yaptıkları sürece
o nimetler onlarda devamlı kalır. Bu davranışlarından vazgeçerlerse Allahu
Teâlâ o nimetleri onlardan alır ve başkalarına aktarır"[25] Bu
nimetler sadece mal ile sınırlı değildir. Şeref, itibar tesir gücü vs. bunların
hepsi buna dahildir ve hepsinin durumu aynıdır. "Eğer siz yüz çevirirseniz
Allah celle ceiaiuhu başka bir kavim yaratır" mealindeki ayet nazil
o-lunca Sahabelerden bazıları "Ya Rasûlallah biz yüz çevirdiğimiz taktirde
yerimize gelecek insanlar hangi kavimden olacak?" dediler. Rasûlullah
sallallahu aleyhi veseiiem Hz. Selman-ı Farisi radıyaliahu anh'm omuzuna elini
koyarak "Bu ve bunun kavmi. Canım kudret elinde olan Allah'a yemin olsun
ki, eğer din Süreyya[26] da
bile olsa Fa-ris'ten bazı insanlar onu oradan alırlar"[27] Bu
konu çeşitli rivayetlerde zikredilmiştir. Yani Allahu Teâlâ o insanlara dinde o
kadar yükseliş lütfetmiştir ki, eğer din ve ilim Süreyya da bile olsa oradan
onu alırlardı. Mişkât-ı Şerifte bu rivayet Tirmizi'den nakledilmiştir. Buna
benzer şöyle bir hadis daha zikredilmiştir. Rasûlullah sallallahu aleyhi
veseiiem'\r\ yanında acem halkından bahsedilince buyurdu ki: "Ben onlara
yada onlardan bazılarına sizden veya sizin bazılarından daha çok itimadım
vardır"[28]Şu açıktır ki, acemler
arasında öyle yüksek dereceleri ve manevi halleri olan büyük zatlar meydana
gelmiştir ki, sahabi olma fazileti dışında diğer yönleriyle onların manevi
kemâlâtı çok yüksektir. Hz. Selmanı Farisi radıyatiahu anti\n faziletleri pek
çok hadiste geçmektedir. Elbette geçmeliydi. Çünkü o hak olan dini aramak için
çok sıkıntılara katlandı. Pek çok ülkenin toprağını elekten geçirdi. Ömrü çok
uzundu. Ömrünün 250 sene olduğunda hiçbir güvenilir tarihçinin ihtilafı yoktur.
Bazıları 350 sene bazıları ondan daha fazla olduğunu söylemişlerdir. Hatta
bazıları onun Hz. İsa aieyhisseiam'm zamanına yetiştiğini söylemişlerdir
Peygamberimiz sallallahu aleyhi veseiiem ve Hz. Isa aieyhisseiam arasında 600
senelik bir fark vardır. Selmanı Farisi radıyaliahu anh önceki kitaplardan ahir
zaman peygamberi Rasûlullah sallallahu aleyhi veseiieniın gönderileceği
haberini öğrenmişti. Rasûlullah sallallahu aleyhi vese/fem'i aramak için yola
koyuldu. Rahiplere ve o zamanın bilginlerine sorup araştırdı. Onlar Allah'ın
Rasûlü'nün çok yakında dünyaya geleceğini müjdelemişler ve onun alametlerini
haber vermişlerdi. O Faris diyarının şehzadelerindendi. Peygamber Efendimiz
sallallahu aleyhi vese/fem'i diyar diyar aradı. Biri onu yakalayıp kendine köle
yaptı ve sattı. Ondan sonra bu şekilde köle olarak elden ele satıldı. Sahih-i
Buhari'deki rivayette kendisi şöyle diyor: "Beni 10'dan fazla ağa satın
aldı ve sattı". Sonunda onu Medine-i Münevvere de oturan bir Yahudi satın
aldı. O günlerde Rasûlullah sallallahu aleyhi veseiiem hicret ederek Medine'ye
teşrif ettiler. Hz. Selman radıyaliahu anh bunu duydu, ve Rasûlullah sallallahu
aleyhi veseiiem"\n yanına gitti. Kendisine haber verilmiş olan alâmetleri
araştırdı ve imtihan etti. Ondan sonra Müslüman oldu ve (mükateb bir köle
olduğu için) Yahudi ağasına fidye vererek azad oldu (kölelikten kurtuldu).Bir
hadiste şöyle buyurulmuştur: "Allah ceiie ceiaiuhu dört insanı kendisine
sevgili kılmıştır. Onlardan biri de Selman'dır".[29]Bu
ifadenin manası Allah başkalarını sevmiyor demek değildir. Aksine "Bu
dört kişi Allah'ın sevgili kullanndandır" demektir. Bir başka hadiste
Rasûlullah sallallahu aleyhi veseiiem şöyle buyurmuştur: "Allahu Teâlâ her
peygamber için yedi Nüceba (yani peygamberin yaptığı işlerin ahiri ve batınî
gözcülüğünü yapan ve ona yardım eden özel bir topluluk) tayin etmiştir. Ancak
Allahu Teâlâ benim için 14 Nüceba tayin etmiştir". Bir sahabi 'Onlar
kimlerdir?" diye sorunca Rasûlullah sallallahu aleyhi veseiiem beni[30] ve
iki oğlumu (Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'i) söyledi. Bir de şunlardır: Hz. Cafer,
Hz. Hamza |Ebû Bekr, Ömer, Musab bin Umeyr, Bilal, Selman, Ammar, Abdullah
İbniMes'ud, Ebû Zer Ğîfâri, Mİkdad radıyaliahu anhum ecmaîn[31]Hadiselere
geniş olarak bakıldığında şu apaçık görülür ki, dinin herhangi bir önemli
işinde bu zatların özel bir yerleri vardır. Sahih-i Buhari'de şöyle bir şey
geçmektedir: Cuma süresindekiAllah, bu Peygamberi henüz dünyaya gelip bunlara
kavuşmamış kimselere de göndermiştir (Cuma-3) ayeti nazil olduğunda Sahâbe-i
Kiram "Ya Rasûlallah onlar kimlerdir?" deyince Rasûlullah saiiaiiahu
aleyhi veseilem sükut etti. Sahabeler arka arkaya üç defa sorunca Rasûlullah
saiiaüahu aleyhi veseilem elini Hz. Selmanı Farisi radıyaiiahu enh'm omuzuna
koyarak, "Eğer iman Süreyya da bile olsa onlardan bazıları onu alıp
gelirdi" buyurdu. Bir başka hadiste "Eğer ilim Süreyya da olsa
bile" ifadesi geçmektedir. Bir diğer hadiste, "Eğer din Süreyya da
olsa bile Faris'ten bazıları oradan alıp gelirlerdi" denmiştir.[32]Allâme
Suyûtî rahmetuliahi aleyh Şafii mezhebinin muhakkik (araştırmacı)
a-limlerindendir. Şöyle buyuruyor: "Bu hadis Hz. İmam Ebû Hanife
rahmetuliahi aleyh'-in faziletini önceden haber veren öyle sahih bir şeydir ki,
ona itimat edilir"[33]
10)
Yeryüzüne ve kendinize inen hiçbir musibet yoktur ki, Biz onu yaratmadan önce
Levhi Mahfuz'da yazılmış olmasın. Şüphesiz (vukuundan önce yazılması) Allah
için çok kolaydır. / Bunu Allah haber veriyor ki elden yitirdiklerinize (fazla)
üzülmeyin. Size verdikleriyle de şımarmayın. Allah kendini beğenen ve övünen
hiçbir kimseyi sevmez. / Onlar cimrilik ederler ve insanlara da cimriliği
emrederler. Her kim de (Allah yolunda harcamaktan veya dinin emirlerinden) yüz
çevirirse, (Allah'a zarar veremez). Şüphesiz ki, Allah hiçbir şeye muhtaç
değildir. Hamde layıktır. (Hadid-22,23,24)
İZAH:
Musibetlere üzülmek insanda yaradılıştan olan bir şeydir. Ayetteki üzüntüden
maksat; din ve dünya işlerini yapamayacak kadar fazla üzülmektir. Şu da insan
fıtratındandır ki, bir şeyin mutlaka olacağına ve hiçbir çalışma ve gayretle
onun değişmeyeceğine kesin olarak inanılırsa ona karşı üzüntü ve gam hafifler.
Tam bunun aksine bir şey beklentilerin tersine ortaya çıkarsa ona daha çok üzüntü
duyulur. Bundan dolayı bu ayeti kerimede Allah ceiie ceiaiuhu şuna dikkat çekmiştir.
Hayat ve Ölüm, üzüntü ve sevinç, rahat ve âfet gibi şeylerin hepsini biz önceden
kararlaştırdık. Mutlaka bunlar karar verildiği gibi olacaktır. Öyleyse bu konularda
şımarmak veya üzüntüden dolayı ölümle yüzyüze gelmenin manası nedir?Ayeti
kerimede şu iki lafız geçmiştir bunların manası kendini beğenen ve övünen
demektir. Kendini beğenmek kendi kendine olur. Yani başkasını hesaba katmadan
da olur. Övünmek ise başkasının önünde ve başkasına karşı olur. Bazı alimler
şöyle yazmışlardır. İhtiyat (kendini beğenmek) insanın içinde bulunan şahsi
olgunluk ve fazilet gibi şeylerle şımarmasıdır. Fahr (övünmek) ise insanın
dışında bulunan şeylerle olur. Mal, makam vs. gibi...Hz. Gaz'a rahmetuliahi
aleyh diyor ki: Ben Hz. Abdullah İbnİ Ömer radıyaiiahu anhuma'\n kalın elbise
giydiğini gördüm ve kendisine şöyle dedim: "Ben Horasan'da dokunmuş bu
yumuşak kumaşı getirdim. Siz eğer bunu giyerseniz sizin bedeninizde bu elbiseyi
görünce benim gözlerim rahat eder". O buyurdu ki: "Ben bu elbiseyi
giyince Muhtal ve Fahur olmaktan korkuyorum"[34] Yani
onu giymekle bende kendimi beğenmek ve övünme meydana gelebilir.[35]
11) Onlar
(münafıklar) "Rasûlullah'ın beraberinde bulunan mü'minle-re bir şey
vermeyin de etrafından dağılıp gitsinler" diyenlerdir. Halbuki göklerin ve
yerin hazineleri Allah'ındır. Fakat münafıklar (ahmaktır) bu gerçeği
anlamazlar.
(Münafıkun-7)
İZAH: Bir
çok rivayetlerde bu konu şu şekilde geçmiştir: Münafıkların reisi lan Abdullah
bin Übeyy ve onun zürriyeti şöyle demişlerdi; "Rasûlullah'ın yanında
toplanan insanlara yardımı bırakın. Bunlar açlıktan perişan olarak kendiliklerinden
dağılacaklardır". Bunun üzerine yukarıda ki ayeti kerime nazil oldu. Şu
tamamen bir gerçektir, her gün müşahede edilmektedir ve yüzlerce defa tecrübe
edilmiştir ki ne zaman insanlar veya muayyen bir şahıs, dini görev yapan bir
kimseye karşı inat ve kininden dolayı yardımı kesince Allah ceiie ceiaiuhu
kendi lütfü ve keremiyle ona başka bir kapı açmıştır. Şunu herkes kesin olarak
bilmelidir ki rızık Allah'ın elinde , sadece Allah'ın elindedir. O rızik,
kimsenin babasının durdurmasıyla durmaz. Şüphesiz ki (din adamına) yardımı
kesenler dine yardım nekten ellerini çekmiş olduklarından Allah ce//e
ce/a/um/nun huzurunda hesap verme ye hazırlanmalıdırlar. Orada ne "Bizim
gayemiz şuydu, bizim maksadımız buydu" diye yalanlar sökecek ne de bir
vekil ve avukat işe yarayacaktır. Hayali hileler uydurarak Allah'ın işinden ve
din işlerinden yan çizmenin kendi sonunu berbad etmekten başka hiçbir faydası
yoktur. Şahsi inat ve âdî dünya menfaati yüzünden dinin herhangi bir işine
engel çıkarmak ve din çalışması yapan birine yardımdan elini çekmek veya
başkalarının elini çektirmek ancak kendine zarar vermektir, başkasına değil.Rasûlullah
sallaiiahu aleyhi veseiiem buyurdu ki: "Kim bir Müslümanın şerefi ayaklar
altına alındığı ve onun kişiliğine saygısızlık edildiğinde ona yardım etmekten
yüz çevirirse, Allahu Teâlâ da bir yardımcının yardımını beklediği zaman ona
yardım etmez"[36] Rasûlullah
sallaiiahu aleyhi veseiiem'm amelleri ümmet için bir anayoldur. Her şeyde
Rasûlullah sallaiiahu aleyhi veseiiem'm yolunun ne olduğunu araştırmaya
çalışmak ümmetin her ferdinin görevidir. Mümkün olduğu kadar onun yolunda
yürümeye çalışılmalıdır. Rasûlullah sallaiiahu aleyhi veseiiem'm bir âdeti de
düşmanlarına bile yardım etmekten geri durmamaktı. Hadis ve tarih kitaplarındaki
yüzlerce olay buna şahittir. İşte münafıkların reisi Abdulllah bin Übeyy
gücünün yettiği her sıkıntı ve eziyeti ulaştırmaktan geri durmadı. Ve işte bu
şahsın yukarıdaki ayetin indiği seferde söylediği sözleri; "Medine'ye
döndüğümüzde biz izzet sahipleri o zelilleri (müslümanlan) Medine'den
çıkaracağız". Ancak bütün bu durumlara rağmen o sefer dönüşünden birkaç
gün sonra hastalanınca çok sağlam bir Müslüman olan oğluna "Git
Rasûlullah'ı yanıma çağır, senin çağırmanla o mutlaka gelir" demişti.
Oğlu Rasûlullah sallaiiahu aleyhi vese/fem'İn huzuruna vardı ve babasının
isteğini nakletti. Rasûlullah sallaiiahu aleyhi veseiiem derhal ayakkabısını
giyerek onunla birlikte yola koyuldu. Abdullah bin Übeyy Rasûlullah sallaiiahu
aleyhi veseiiem'i görünce ağlamaya başladı. Rasûlullah sallaiiahu aleyhi
veseiiem "Ey Allah'ın düşmanı neden korkuyorsun?" dedi. O, "Şu
an ben sizi beni azarlayasınız diye değil, bana acıyasınız diye çağırttım"
dedi. Bu sözleri duyunca Rasûlullah sal-laiiahu aleyhi veseiiem 'in gözleri
doldu ve "Ne istiyorsun?" buyurdu. O, "Benim ölümüm yakındır.
Ben ölünce guslümdesiz bulunun, elbisenizle beni kefenleyin, cenazemle
birlikte kabre kadar gidin ve cenaze namazımı kıldırın" dedi. Rasûlullah
sallaiiahu aleyhi veseiiem onun bütün isteklerini kabul etti. Bunun üzerine şu
ayet nazil oldu:[37]"O münafıklardan biri
ölürse sakın cenaze namazını kılma" (Tevbe-84)İşte Rasûlullah sallaiiahu
aleyhi veseiiem'm can düşmanlarına karşı davranışı bu şekildeydi. Kendine,
sövmekte, küfretmekte ve kusur uydurmakta hiçbir zaman eksiklik etmeyen o
alçaklara karşı keremi böyleydi! Ne dersiniz acaba bizlerde düşmanlarımıza
karşı buna benzer bir davranış gösterebilir miyiz? Halbuki can düşmanının
acısını görünce o Rahmetenlil Alemi'nin gözleri yaşla dolmuştu ve küfrüne
rağmen ne kadar istekte bulunduysa Allah'ın Rasûlü sallaiiahu aleyhi
veseiiemivle hepsini yerine getirdi. Mübarek gömleğini çıkararak ona kefen
olarak uprdi Diöer arzularını da yerine getirdi. Ancak küfür halinde olduğundan
bunların ona bir faydası olmadı. Üstelik Allahu Teâlâ tarafından gelecekte bu
büyük kerej min yasaklandığına dair ayet indi. ^
12) Bahçe
sahiplerini imtihan ettiğimiz gibi (Mekke'lilere mal mülk vererek) onları da
imtihan ettik. (Bakalım o nimetler arasında nasıl amel işleyecekler?) Bir
zaman bahçe sahipleri, sabahleyin erkenden bahçelerinin meyvelerini
devşireceklerine dair yemin etmişlerdi. / Hiçbir istisnaya yer vermemişlerdi
(İnşallah bile dememişlerdi). / Onlar daha uykudayken Rab-iin tarafından o
bahçeyi bir bela sardı da / simsiyah kesiliverdi. / Sabah erkenden
birbirlerine / "Haydi mahsul toplayacaksanız, erkenden gidin" diye
seslendiler. / "Bugün hiçbir yoksul oraya girip yanınıza sokulmasın"
/ diye aralarında fısıldaşarak bahçeye doğru yürüdüler. / Onlar fakirlere
yardım etmemeye güçlerinin yeteceğini zannederek gittiler. / Bahçeyi görünce
şöyle dediler: "Şüphesiz biz yolumuzu şaşırdık". / "Hayır, hayır!
Biz mahrum edilmişiz. / İçlerinden en insaflıları "Ben size tevbe edip
Allah'ı teşbih etmeniz gerekir dememiş miydim?" dedi. / Onlar da "Biz
Rabbimizi layık olmadığı sıfatlardan tenzih ederiz. Şüphesiz biz
zalimlermişiz". / Birbirlerini kınamaya başladılar. / "Yazıklar
olsun bize! Şüphesiz biz haddi aşanlarmışız. / Umulur ki, Rabbimiz bize bu
bahçeden daha hayırlısını verir. Biz her şeyi yalnız Rabbimizden isteriz"
dediler. / İşte (dünyada) azap böyledir. Ahiret azabı ise daha büyüktür. Keşke
bilselerdi (-ki fakirlere karşı cimrilik etmenin neticesi iyi değildir-) (Kalem-17-33)
İZAH: Bu
ayetlerde çok ibret verici bir kıssa anlatılmıştır. Muhtaç olan yoksul ve
fakirlere vermemeye and içenler, yeminler ederek "İhtiyaç sahiplerine bir
kuruş dahi verilmeyecek, bir öğün yemek bile verilmeyecek, zira bu aşağılık herifler
asla yardıma müstahak değillerdir. Onlara vermek lüzumsuzdur" diye dava
güdenler işte böyle bir anda bütün mal ve servetlerini kaybetmektedirler. Onların
bu davranışlarını beğenmeyen ancak kendi kişilik ve saygınlıklarını korumak
için amel bakımından onlara ortak olan iyi kalpli kimseler de aynı azabın
belasından kurtulamamaktadırlar.Hz. Abdullah İbni Abbas radıyallahu anhuma
diyor ki: "Yukarıda ki ayetlerde anlatılan olay Habeşistan diyarında
oturan bazı insanlarla ilgilidir. Onların babalarının büyük bir bağı vardı.
Bağdan isteyenlere de verirdi. O vefat edince oğulları <Babamız ahmaktı,
her şeyi onlara dağıtıyordu> dediler. Sonra yemin ederek <Biz sabah
erkenden bütün bağı toplayıp hiçbir fakire bir şey vermeden getirece-ğiz>
dediler". Hz. Kâtâde rahmetuiiahi aleyh diyor ki: "O bağın sahibi
olan yaşlı zatın âde-ti şöyleydi; bağın mahsulünden kendine bir yıl yetecek
masrafını alır. Geriye kalanın hepsini Allah yolunda harcardı. Evlatları onu bu
davranışından alıkoymaya çalışırlardı. Ama o bunu kabul etmezdi. O ahirete
intikal edince yukarıda da zikredildiği gibi bütün malı alıkoyup hiçbir fakire
hiçbir şey vermemeye çalıştılar".Said bin Cübeyr rahmetuiiahi aleyh diyor
ki: "Bu bağ Yemenin meşhur şehri San'a'ya 6 mil uzaklıktaki
Darvan'daydı". İbni Cüreyc rahmetuliahi aleyh diyor ki: "O bağ
üzerine musallat olan azap Cehennem vadisinden çıkmış ve o bağ üzerinde
dolanmıştı". Mücahid rahmetuliahi aleyh diyor ki: "O bir üzüm
bağıydı".Hz. Abdullah İbni Mes'ud radıyallahu anh Rasulallah sallallahu
aleyhi vesellemin şöyle buyurduğunu nakletti: "Kendinizi günahlardan
koruyun, insan öyle günah işler ki onun uğursuzluğundan ümin bir bölümünü
unutur (yani hafıza zayıflar ve okuduklarını unutur). Bazı günahlar yüzünden
teheccüd namazı için gözleri açılmaz. Bazı günahları yüzünden kendisine gelmesi
kesin olan kazancı geri döner". Bu sözlerden sonra Rasûlullah sallallahu
aleyhi veseilem şu ayeti kerimeyi okudu:"Rabbin tarafından o bahçeyi bir
bela (azap) sarı verdi)". Ve sonra buyurdu ki: "O insanlar günahları
yüzünden bahçelerinin mahsulünden mahrum oldular.[38]Allahu
Teâlâ Kur'an-ı Kerim'in başka bir yerinde şöyle buyuruyor:"Başınıza gelen
musibet kendi ellerinizle kazandığınız günahlar yüzündendir. Allahu Teâlâ o
günahlardan bir çoğunu da affeder." (Şûra-30)
HZ. Ali kerremellahu
vechehu diyor ki: "Rasûlullah sallallahu aleyhi veseilem bana,
<Bu ayeti kerimenin
tefsirini sana söyleyeyim. Ey Ali! Sana ulaşan hastalık veya herhangi bir azab
ya da bir başka dünya musibeti, senin ellerinin kazancıdır> buyurdu".
Bu konuyu ben İtidal adlı r
13) O gün
amel defteri solundan verilen ise (üzülerek) şöyle der: "Bana keşke amel
defterim verilmeseydi! / Hesabımın ne olduğunu bilseydim. / Keşke ölüm iş
bitiren bir şey olsaydı (ve bir daha diriimeseydim). / Malım bana hiçbir fayda
vermedi. / Bütün saltanatım (gücüm) mahvoldu". / (Allahu Teâlâ meleklere
şöyle buyurur:) "Alın bağlayın onu. / Sonra Cehenneme atın! / Sonra da onu
yetmiş arşın uzunluğundaki zincire vurun. / Çünkü o yüce Allah'a inanmazdı. /
Yoksulu yedirmeyi teşvik etmezdi. / Bugün de onun burada hiçbir dostu yoktur. /
Onun Ğ/s//n'den başka bir yiyeceği de yoktur. / Onu ancak büyük günahkarlar
yer". (El Hakka-25-37)
İZAH: Ğıslîn
lafzının meşhur olan tercümesi irin dir. Yani yara vs.yi yıkamaktan dolayı
toplanan suya Ğıslîn denir. Hz. İbni Abbas radıyallahu anhumadan nakledildiğine
göre Ğıslîn yaralarda toplanan ve akan iltihaba denir.Hz. Ebû Said el Hudri
radıyallahu anh'öan rivayete göre Rasûlullah saiiaüahu aleyhi veseilem şöyle
buyurdu: "Dünyaya bir kova ğıslîn dökülse onun kokusundan bütün dünya
kokuşurdu". Nevf Sami rahmetuiiahi aleyh diyor ki: "Yetmiş arşın olan
bu zincirin her arşını yetmiş kulaçtır. Bir kulaç ise Mekke-i Mükürreme'den
Kûfe'ye kadardır". Hz. İbni Abbas radıyaliahu anhuma ve diğer
müfessirlerden şöyle nakledilmiştir: "Bu zincir makattan dahi! edilip,
burundan çıkarılacak sonra o kişinin üzerine sarılacak, böylece o sımsıkı
bağlanmış olacaktır"[39]Yukarıdaki
ayeti kerimede yoksula yemek yedirmeye teşvik etmemekten dolayı bir azarlama
vardır. O halde aramızda akrabalarımızı, ahbaplarımızı, göüşüp
tanıştıklarımızı, fakirlere merhamet etmeye, yoksulları yedirip içirmeye özelikle
teşvik etmemiz gerekir. Zira başkalarına teşvik vermekle kişinin içindeki cimrilik
maddesi azalır.
14) Mal
biriktiren ve onu (son derece sevdiğinden) sayıp duran, (ka-şiyla gözüyle
insanları) ayıplayan ve yüze karşı eğlenenin vay haline. / Malının yanında
ebedi kalacağını sanır. / Hayır (o mal ebedi kalmayacaktır) O şahıs mutlaka
(yakıp yok eden) ateşe atılacaktır! / O (yakıp yok eden ateşin) ne olduğunu
sen bilir misin? / O Allah'ın yüreklere kadar ulaşan tutuşturulmuş bir
ateşidir (yani dünya ateşi insanın bedenini yakınca insan ölür. Ama ahirette
ölüm yoktur. Bundan dolayı orada ateş bedene dokununca hemen kalbe ulaşacaktır.
Kalbe dokunan en ufak bir acı insana çok gelmektedir). / Cehennemlikler
dikilmiş sütunlara bağlı oldukları halde o ateş üzerlerine kapatılmış
olacaktır.
(E!
Hümeze süresi)
İZAH: Ayeti
kerimede geçen "Hümezeh" ve "Lümezeh" kelimelerinin tefsirinde
ulemanın çeşitli görüşleri vardır. Bir tefsirde yukarıda ki meal
nakledilmiştir. Hz. ibni Abbas radıyaiiahu anhuma ve Mücahid rahmetuiiahi
a/eyft'den nakledilen görüş şudur: "Hümezeh; Ayıplayan, Lümeze; Gıybet
eden'dir". İbni Cüreyc rahmetuiiahi aleyh diyor ki: "Hümezeh işaretle
olan ayıplamadır, ki el ağız, göz gibi azaların işaretiyle olur. Lümezeh ise
dille olur".Bir defasında Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem kendi
Miraç hadisesini anlatırken şöyle buyurdu: Vücutları makaslarla kesilen bir
erkekler topluluğu gördüm ve Cebrail'e bu insanların kim olduklarını sordum.
Dedi ki: "Bunlar süslenen erkeklerdir (yani fuhuş ve haram işlemek için
kendilerine çeki düzen vererek dışarı çıkan erkeklerdir)". Sonra ben bir
kuyu gördüm içinden çok pis kokular ve çığlık sesleri geliyordu. Ben Cebrail'e
bunların kim olduğunu sordum. Dedi ki: "Bunlar (fuhuş ve haram işlemek
için) süslenen ve uygun olmayan işler yapan kadınlardır". Sonra ben
göğüslerinden asılmış olan erkek ve kadın topluluğu gördüm ve bunların kim
olduklarını sordum, Cebrail dedi ki: "Bunlar insanları ayıplayanlar ve söz
gezdiren (koğucularjdır".[40]Allah
ceiie ceiaiuhu kendi lütfü ile bu gibi şeylerden korusun. Bunlar çok büyük azab
tehditleridir.Yukarıdaki Sûre-i Celile'de cimrilik ve mal hırsı özellikle
kınanmıştır. Şöyle ki; insan cimriliğinden dolayı mal biriktirmekte ve hırstan
dolayı, azalmasın diye de malını sık sık saymaktadır. Malı o kadar sevmektedir
ki, onu tekrar tekrar saymaktan bile zevk almaktadır. Bu kötü âdet tekebbür ve
büyüklüğe sebep olmaktadır. Bunun neticesinde başkalarının kusurlarını
araştırmak onları kınamak ve kötülemek alışkanlığı doğmaktadır. Bundan dolayı
yukarıda ki sûrenin başında bu eksikliklere dikkat çekildikten sonra bu kötü
davranış kınanmıştır. Her şahıs malın çoğalmasının kendisini afet ve
musibetlerden koruyabileceği vehmine kapılmıştır. Sanki zengin olana asla ölüm
gelmeyecektir! İşte bu (yanlış inanışa) uyarı yapılmıştır.Günlük olaylar pek
çok kere şunu teyid etmektedir ki, insana bir afet ve musibet geldiğinde bu mal
ve eşyanın hiç biri (insana fayda vermez) öylece kalır. Hatta malın çok olması
bazen afetleri kendine yöneltmektedir. Kimi insanlar mal sahibini zehirlemeyi,
kimisi öldürmeyi, kimi çalmayı, soymayı, gasp ve yağmalamayı planlar. Bu mal
yüzünden insana yüzlerce âfet musallat olur. Mal fazla olunca yakınlar,
akrabalar, hanım ve çocuklar, hepsi kalplerinden "Şu ihtiyar bir ölse de
mal elimize geçse" diye temenni ederler.kıldıkları namazlardano kimseye
zulüm etmez ve malın, biriktirip tutmaz. Aksine bol bol harcar, çun bir kimse "Eğer
ben bugün şu ticarete on lira yatmrsam yar, yolla bin lira kazanacağım"
diye inamrsa o asla bu konuda fazla düşünmez.Yutandaki sûrede anlatHan namaz
kılanlarla ilgili olarak Hz. İbniiAbbas
anhuma şöyle diyor: "Onlar, insanlann tek başına kaldığı zaman
namazını terk eden münafıklardır Sadanh ve diğer bir çok zâtlardan nakledilen
görüşe göre namazı terk etme maksat onu geciktirmek ve vaktinde kılmamaktır.Mâûn
kelimesinin tefsirinde âlimlerin bir çok görüşleri vardır. Bazı âlimlerden
bunun zekat olduğu nakledilmiştir. Ancak alimlerin çoğunluğundan nakledilen tefsirlere
göre Mâûn günlük geçimde kullanılan eşyadır. Hz. Abdullah Ibni Mes'ud
radıyallahu anh diyor ki: "Biz Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem
zamanında Mâûnun ölçüsünü şu gibi şeylerle tayin etmiştik: Biri bir kova
isteyince vermek. Çömlek, balta, terazi ve buna benzer şeyleri birbirimizden
isteyince işini görüp geri almak kaydıyla vermek gibi... Hz. Ebû Hureyre
radıyallahu anh, Rasûlullah sallallahu aleyhi veseiiem'm şöyle buyurduğunu
nakletmiştir: "Mâûn; balta, tencere kova vs. gibi insanların birbiriyle
yardımlaştıkları eşyalardır". Daha bir çok rivayetlerde bu konu sıkça
zikredilmiştir. Ikrime radıyallahu antia biri Mâûn'un manasını sorunca
"Onun aslı zekattır, en aşağı derecesi de elek, kova ve iğne vermektir"
demiştir.[41]Yukarıdaki sûrede bir çok
şeylere dikkat çekilmiştir. Onlardan biride yetimler hakkındaki özel uyarıdır.
Çünkü insanların helak olmalarının bir sebebi de yetimi itip kakarak dışarı
çıkarmaktır. Pek çok insan yetimlerin veliyyi varisi olup onların mallarını
kendi tasarruflarına katmaktadırlar. Yetim veya onun tarafında olan biri o
veliden bir şey isteyince onu azarlamaktadırlar. Onların helak olması ve onlara
şiddetli azap edilmesi hakkında hiçbir şüphe yoktur. İşte (yetimlere yapılan bu
tür haksızlıklar) bu sûre-i Celile'nin inmesine sebep olmuştur. Kur'an-ı
Kerim'de yetimler hakkında pek çok uyarılar ve ayetler nazil olmuştur. Onlardan
birkaç ayete işaret edeceğim. Bu ayetlerden anlaşılacağı üzere Allah celle
celaluhu bu konuya ne kadar ihtimamla ve sıkça tembih buyurmuştur.
(1) Biz onlardan, "Anaya, babaya, yakınlara
yetimlere ve düşkünlere iyilik yapın". (diye söz almıştık)
(Bakara-83)
(2) (İyilik)
sevdiği malı, akrabaya, yetimlere, yoksullara... (verenin yaptıklarıdır (Bakara-177)
(3) De ki:
Harcayacağınız hayırlı bir şey, ana-babaya, akrabalara, yetimleredir. (Bakara-215)
(4) Sana
yetimlerden soruyorlar. De kî: Onların işlerini düzeltmek, kendileri için daha
hayırlıdır. (Bakara-220
(5)
Yetimlere mallarını verin. ) (N
(6) Eğer yetim kızlarla evlendiğinizde adaleti yerine getirememekten
korkar-sanız... (N
(7) Evlenme çağına
gelinceye kadar yetimleri deneyin. Eğer rüşde erdiklerini açıkça görürseniz
mallarını kendilerine verin. Büyüyeceklerde mallarına sahip olacaklar
endişesiyle onları israf ederek, tez elden yemeyin. (N
(8) Miras taksim olurken,
varis olmayan akrabalar, yetimler ve fakirler de bulunursa, (gönüllerini almak
için) mirastan onlara da verin. Onlara güzel söz söyleyin N
(9) Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler,
karınlarına sadece ateş tıkarlar. Onlar yakında alev alev yanan bir ateşe
sokulacaklardır. (N
(10) Anaya,
babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, akraba olan komşulara, yakın
komşulara, yanında bulunan arkadaşa, yolda kalanlara, sahip olduğunuz kölelere
iyilik edin. Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen kimseyi sevmez. (N
11)
Kitap'ta, kendileri için yazılmış (mirası) vermeyip nikahlamak istediğiniz
yetim kadınlar hakkında, çaresiz çocuklar ve yetimlerin işleriyle meşgul
olmanız hakkında adaleti yerine getirmeniz için size bilmektedir okunan ayetler
(Allah'ın hükmünü apaçık ortaya koymaktadır). Hayırdan ne yaparsanız şüphesiz Allah onu. (N
(12)
Yetimlere adaletli davranmanız (hakkındaki hükümleri, Kur'an'da size okunan
ayetler açıklar).
(N
(13) Yetim
malına yaklaşmayın. Ancak olgunluk çağına varıncaya kadar, en güzel bir şekilde
idare ederseniz o başka! (En'am-152)
(14) Sakın yetimin malına yaklaşmayın, Ancak rüşdüne
erinceye kadar onunmatına en güzel bir şekilde bakabilirsiniz. (!sra-34)
(15) Allah'ın fethedilen memleketler halkından ganimet
olarak Peygambe ri'ne verdiği mallar, Allah'ın Peygamberi'nin, akrabasının,
yetimlerin, yoksulların ve yolda kalmış kimselerindir.
(Haşr-7)
(16) Onlar, yemeğe ihtiyaç ve istekleri olduğu halde, onu,
yoksula, yetime ve esire yedirirler.
(İnsan-8)
(17) Hayır,
hayır! Siz yetime ikram etmiyorsunuz. Birbirinizi, yoksulları yedirmeye teşvik
etmiyorsunuz.
Fecr-17,18)
(18) Veya
açlık gününde.yakıni olan bir yetimi yedirmektir. (Beled-14,15)
(19) O, seni
yetim bulup barındırmadı mı? (Duha-6)
(20) O halde
sakın yetimi ezme. (Duha-9)
Bu yirmi ayet örnek
olarak zikredilmiştir. Ayetlerin bulunduğu sûreler ve ayet numaraları da
yazılmıştır. Eğer bir Kur'an mealinden bu ayetlere bakılırsa şu anlaşılır:
Allah ceiie ceiaiuhu değişik ifadelerle sık sık yetimleri ıslah etmek, onlara
iyilik etmek, onların mallarına titizlik göstermek, onlara yumuşak davranmak,
onların durumunu düzeltmek ve rahatlıkları için çalışmayı tembih etmiştir. Hatta
yetim bir kızla evlenen kimsenin onun mehrini azaltmaması hakkında uyarmıştır.
O halde yetim bir kızın garipliği ve kimsesizliğinden dolayı mehri
azaltılmamalıdır. Rasûlul-lah saiiaüahu aleyhi veseiiem'ln pek çok hadislerde
şu yüce irşadı nakledilmiştir: "Ben ve yetime kefil olan kimse, Cennet'te
iki parmak gibi yakın olacağız". Bu sözden sonra Rasûlullah satiaiiahu
aleyhi veseiiem şehadet parmağını ve onun yanındaki parmağını birleştirerek
işaret yaptı. Yani bu iki parmağın yakın olması gibi ben ve o kişi Cennet'te
birbirimize yakın olacağız demektir. Bazı alimler şöyle demişlerdir: Orta
parmak, şehadet parmağından birazcık uzundur. Bu durumda hadisin manası şöyle
olur; Benim derecem nübüvvetten dolayı biraz ilerde olacaktır. O kişinin derecesi
hemen (benim derecemin) yakınında olacaktır.Bir hadiste şöyle buyuruimuştur:
"Kim bir yetimin başını (şefkatle) okşarsa ve yalnız Allah rızası için
bunu yaparsa, onun eli, yetimin başındaki saçlardan hangisine temas ederse,
onların her biri karşılığında sevap yazılır. Kim de oğlan veya kız olan yetime
ihsan ederse ben ve o kişi cennette bu şekilde olacağız". Yukarıda geçtiği
gibi Peygamber saiiaiiahu aleyhi veseiiem iki parmağını birleştirdi. Daha pek
çok hadislerde bu konu değişik ifadelerle zikredilmiştir.[42]Başka
bir hadiste şöyle buyuruimuştur: "Bazı insanlar kıyamet günü ağızlarından
ateş alevleri yükseldiği halde kabirlerinden kalkacaklardır". Biri
"Ya Ra-sûlallah onlar kimlerdir" deyince Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi
veseiiem yukarıda (dokuzuncu sırada)ki şu ayeti okudu:"Yetimlerin
mallarını haksız yere yiyenler karınlarına ateş tıkamaktadırlar"(N
(Fecr-17,18)Baştaki
ayette zikredilen üçüncü şey Mâûn'u esirgemektir. Bunun açıklaması daha önce
geçmiştir. Hz. Şah Abdul Aziz rahmetuiiahi aleyh şöyle yazmıştır: "Bu
sûrenin adının Mâûn olmasının sebebi şudur; Mâûn iyiliğin en alt derecesidir.
İyilik yapmamanın en basiti bile Allah'ın rahmetine perde olup, O'nun azarlamasına
sebeb olduğuna göre iyiliğin en üst derecesini yani Allah hakkı ve kul
haklarını zayi etmekten dolayı daha çok korkulmalıdır".Buraya kadar bu
konuyla ilgili birkaç ayet zikredilmiş oldu. Bundan sonra aynı konuyla ilgili
birkaç hadis yazılacaktır. Bunların ışığında cimrilik ile mal biriktirip bir
köşeye yığmanın ne kadar korkunç bir şey olduğu anlaşılacaktır.
1) EbÛ Said radıyallahu
anft'dan rivayete göre RasÛMİah sallallahu aleyhi veseihm şöyle buyurmuştur:
"İki haslet vardır ki onlar müminde toplanmaz. Biri cimrilik, diğeri kötü
ahlaktır."
(Tirmizi, Mişkât)
İZAH: Yani
mü'min olarak hem cimri olması hem kötü ahlaklı olması hiçbir şahsın şanına
asla yakışmaz. Böyle birinin kendi imanının durumunu gözden geçirmesi gerekir.
Yoksa Allah etmesin imandan da mahrum kalır. Zira her güzelliğin diğer
güzelliği getirmesi gibi her hata da diğer hatayı getirir. Diğer bir hadiste
bundan daha öte şöyle buyurulmuştur: "Şuhh (yani hırs) ve iman bir araya
gelmezler"[44] Şuhh cimriliğin en yüksek
derecesidir, İman ve şuhh'un bir araya gelmesi sanki iki zıddın toplanması
gibidir. Bu, su ve ateşin bir araya gelmesine benzer ki bunlardan hangisi
diğerine galip gelirse onu yok eder. Su galip gelirse ateşi söndürür. Ateş
galip gelirse suyu yakıp yok eder. Aynı şekilde iman ve aşırı cimrilik olan
hırs birbirine zıttır. Onlardan hangisi galip gelirse yavaş yavaş diğerini yok
eder. Yine bir hadiste şöyle geçmektedir: "Hiçbir Allah dostu yoktur ki
Allah cette ceiaiuhu onda iki güzel vasıf yaratmış olmasın. Biri cömertlik diğeri
güzel ahlak.[45] Başka bir hadiste şöyle
buyurulmuştur: "Allah'ın hiçbir velisi yoktur ki, cömertliğe alıştırılmış
olmasın"[46] Şu açıktır ki, insanın
Allah cette ce/a/u/ju'na karşı bağlılık ve sevgisi varsa, O'nun yarattıklarına
harcamayı kalbi mecburen isteyecektir. Çünkü sevgilinin yakınları ve
akrabalarının gönüllerini hoş tutmak sevginin vazgeçilmez unsurlarındandır.
Mahlukat, Allah'ın lyali olduğuna göre onlara harcama yapmayı bir Allah dostu
elbette isteyecektir. Allah'ın lyali arasından hangisinin Allah'a bağlılığı
daha güçlü ise, ona daha fazla harcamak isteyecektir. Eğer bunu istemezse,
anlaşılır ki, onda, mal sevgisi Allah sevgisinden daha fazladır ve onun Allah
sevgisi iddiası yalandır.
başa kakan kimse
Cennet'e girmeyecektir .
İZAH:
Alimler, bu sıfatlarla kimsenin Cennet'e giremeyeceğini söylemişlerdir. Allah
etmesin, eğer bir müminde bu kötü sıfatlar bulunursa Allahu Teâlâ daha dünyada
iken tevbe etmesi için ona tevfik verir. Eğer bu da olmazsa o kişi Cehennem'e
konulur. Kötü sıfatları temizlendikten sonra Cennet'e girebilecektir. Ancak az
bir zaman içinde olsa Cehennem'e girmek basit ve kolay bir iş değildir. Dünya
ateşine az bir süre için atılmanın meydana getirdiği etkiler ne kadar büyük
olur. Halbuki bu ateşin Cehennem ateşi karşısında hiçbir hakikati
yoktur.Rasûiullah sailallahu aleyhi veseiiem şöyle buyurdu: "Dünya ateşi,
Cehennem ateşinin yetmişte biridir". Sahâbe-i Kiram "Ya Rasûlallah
dünya ateşi de az değil ki, o da çok fazla acı vermektedir" deyince
Rasûiullah sailallahu aleyhi veseiiem "Cehennem ateşi bu ateşten altmış
dokuz derece daha fazladır" buyurdu.[47] Bir
başka hadiste şöyle buyurulmuştur: "Cehennem'de en az azap görecek olan
kişiye Cehennem ateşinden iki ayakkabı giydirilecek ve onların etkisinden
dolayı o kişinin beyni ateş üzerinde kaynayan tencere gibi kaynayacaktır"[48] Bir
hadiste şöyle buyurulmuştur: "Allah cem ceiaiuhu Adn Cennet'ini kendi
kudret eliyle yarattı. Sonra onu süsleyip donattı ve meleklerin oraya nehirler
akıtmasını ve meyveler sarkıtmalarını emretti. Allahu Teâlâ Adn Cennetinin süs
ve ziynetine bakarak şöyle buyurdu; <İzzetime yemin olsun, Celalime yemin
olsun, Arşımın yüceliğine yemin olsun ki, sana cimri olan kimse giremeyecektin-[49]
3) HZ. Ebu
Zer radıyallahu anh diyor ki: Ben Peygamber sailallahu aleyhi vesei-/em'in
yanına gittim. O Kabe'nin gölgesinde oturuyordu. Beni görünce, "Kabe'nin
Rabbi'ne yemin olsun ki onlar büyük hüsrandadır" dedi. Ben
"Anam-babam sana feda olsun, kimdir onlar?" dedim. Buyurdu ki:
"Malı fazla olanlardır. Ancak böyle, bu şekilde, şu şekilde, arkasına,
sağına, soluna (harcayan) kimse müstesnadır. Fakat böyle insanlar çok
azdır". (Müttefekun Aleyh,
Mişkât)
İZAH: Hz.
Ebû Zer radıyallahu anh Sahâbe-i Kiram'ın zahidlerindendir. Bu konu önceden de
geçmişti. Rasûlullah sailallahu aleyhi veseiiem'm ona bakarak böyle buyurması
gerçekten Ebû Zer için bir teselli idi. Ta ki o kendi yokluk ve zühdünü hiçbir
zaman aklına getirmesin. Bu mal ve eşyanın çokluğu haddi zatında sevimli bir
şey değildir. Aksine büyük bir hüsran ve zarara sebep olacak şeydir. Açıkçası
bu, Allahu Teâlâ'dannafil kalmaya sebep olmaktadır. Günlük hayatımızda
görüyoruz ki darlık ve yoksulluk olmadan Allah'a yönelme çok az oluyor.
Şüphesiz ki, Allah ceiie ceiaiuhu'nun kendilerine tevfik verdiği ve gerektiği
zaman nerede ve hangi tarafta ihtiyaç varsa, ona göre dört bir yanlarına
cömertlik ellerini uzatan kimseler, için mal zararlı değildir. Ancak bizzat
Rasûlullah sailallahu aleyhi veseiiem böyle insanların az olduğunu
söylemiştir.Genellikle malın çokluğu fışkı fücur, başıboşluk ve nefse
düşkünlüğü beraberinde getirmektedir. Bununla birlikte yersiz harcamalar, ün
ve şöhret için yapılan masraflar servetin en basit cilvelerindendir. Düğün
merasimleri ve diğer cemiyetlerde gereksiz ve yersiz milyonlarca lira
harcanır, ama Allah adına muhtaçlara, açlara harcamaya gelince imkanlar
elvermez?!Bir hadiste buyuruluyor ki: "Dünya malı fazla olanın ahirette
sermayesi az olacaktır. Ancak helal yoldan kazanan ve şöyle böyle harcayan
kimse müstesna"[50]
Önceki hadiste olduğu gibi bu hadiste de şöyle böyle diye oraya buraya harcamaya
işaret edilmiştir. Gerçektende oraya buraya harcayan bir kimse için mal, izzet
ve ziynettir. Kimde malı sayarak ve bağlayarak bir köşeye koyarsa bu mal o
kimse için her çeşit afetlerin öncüsüdür, ki sahibini helak eder. Kendisi de
sahibinin elinde zayi olur gider. Bu merhametsiz ve zalim mal, bir kimseden
ayrılmadıkça ona din ve dünya faydası sağlamaz.
4) Ebû
Hureyre radıyallahu anb'dan rivayete göre Rasûlullah sailallahu aleyhi veseiiem
şöyle buyurmuştur: "Cömert insan Allah'a yakın, Cennet'e yakın ve
insanlara yakındır. Cehennem'den uzaktır. Cimri insan Allah'tan uzak,
Cen-net'ten uzak ve insanlardan uzaktır. Cehennem'e yakındır. Şüphesiz cahil
bir cömert Allah indinde abid olan bir cimriden daha sevimlidir". (Timizi, Mişkât)
İZAH: Yani
nafile namazları az kılan ancak cömert olan bir kişi, çok ibadet eden ve uzun
uzun rekatlı nafileler kılan kimseden daha çok Allah'a sevimlidir. Hadiste
geçen Abicföen kasıt bol bol nafile kılan demektir. Farzları kılmak zaten
cömert olan veya olmayan herkes üzerine farzdır.İmam Gazali rahmetuliahi aleyh
naklediyor ki: Hz. Zekeriyya aieyhisseiam'm oğlu Yahya alâ nebiyyina ve
aleyhissalâtü vesselam bir gün şeytana şöyle bir soru sordu; "Sen en çok
kimi sever ve kimden nefret edersin?" Şeytan şöyle dedi; "Ben en çok
cimri olan mü'mini sever ve fasık olan cömertten nefret ederim". Yahya
atey-hissetim; "Bu nasıl oluyor?" deyince, Şeytan; "Cimri adam,
cimriliğinden dolayı beni rahatlandırır. Yani onun cimriliği zaten Cehennem'e
gitmesine yeter. Ancak beni devamlı düşündüren fasık olup da cömert olan
kişidir. Olur ki, Allahu Teâlâ cömertliğinden dolayı onu bağışlar"[51] Yani
şeytan şunu demek istiyor: "Eğer Allahu Teâlâ o kişinin cömertliğinden
dolayı, herhangi bir anda ondan razı olursa, Allah'ın rahmet ve mağfireti
karşısında ömür boyu işlenmiş olan fışkı fücurun ne hakikati olabilir ki? O her
şeyi affedebilir. Bu durumda benim o kişiye bir ömür boyu günah işletmeye
çalışmamın hepsi zayi olacaktır".Bir hadiste şöyle buyurulmuştur:
"Cömertlik eden insan Allahu Teâlâ'ya hüsnü zan ettiği için bunu yapar.
Cimrilik yapanda Allahu Teâlâ hakkında yanlış düşündüğü için bunu yapar"[52]
Hüsnü zandan maksat kişinin şöyle düşünmesidir: Bu malı veren Allah tekrar
verme gücüne sahiptir. Böyle bir kimsenin Allah'a yakın olmasında ne şüphe
olabilir ki? Allah hakkında kötü zan yapmanın manası ise, kişinin Bu mal
biterse bir daha nereden gelecek? diye düşünmesidir. Böyle bir kimsenin Allah
cette ce/a/u/iu'dan uzak olması açıktır. Çünkü o Allah'ın hazinesini sınırlı
zannetmiştir. Halbuki gelir ve kazanç sebeplerini yalnız Allah yaratmıştır. O
sebeplerle mahsulün meydana gelmesi de O'nun kudretine bağlıdır. O dilemezse
esnaf ellerini ovuşturarak oturur. Çiftçi tohumu eker ama mahsul çıkmaz.
Mademki bütün bunlar yalnız O'nun ihsanından dolayıdır. Öyleyse Bir daha
nereden gelecek? demenin ne manası vardır? Ancak bizler dilimizle bunu ikrar
ettikten sonra kalplerimizle bu malın sadece Allahu Teâlâ'nın ihsanı olduğunu,
onda bizim hiçbir müdahalemiz olmadığını düşünmüyoruz. Ama Sahabe-i Kiram
radıyatiahu anhum kalpleriyle "Bütün bunlar Allah'ın ihsanıdır. Bugün
veren Allah yarın da verir" diye düşünüyorlardı. Bundan dolayı onlar bütün
mallarını harcamakta zerre kadar tereddüt etmiyorlardı.
5) Ebû
Hureyre radıyaiiahu anh'dan rivayete göre Rasûlullah saiiaüahu aleyhi veseiiem
şöyle buyurmuştur: "Cömertlik Cennet'te bir ağaçtır. Kim cömert olursa o
ağacın bir dalından tutunmuş olur. O dal o kişiyi Cennet'e sokuncaya kadar
bırakmayacaktır. Cimrilik de Cehennem'deki bir ağaçtır. Kim cimri olursa o
ağacın bir dalına tutunmuş olur. O dal onu Cehennem'e sokuncaya kadar
bırakmayacaktır". (Beyhaki, Mişkât)
İZAH: Şuhh
cimriliğin en yüksek derecesidir. Bu konu birinci bölümün ayetleri arasında 28.
sırada geçmiştir. Yukarıdaki hadiste mana açıktır. Şöyle ki; cimrilik Cehennem
ağacı olduğuna göre, kim onun dalından tutunup tırmanırsa varacağı yer ancak
Cehennem olur. Bir hadiste şöyle buyuruluyor: "Cennet'te bir ağaç vardır
ki, onun adı Seha'dır. Cömertlik ondan doğar. Cehennem'de bir a-ğaç vardır ki,
adı Şuhh'dur. Cimrilik de ondan doğar. Cimri olan insan Cennet'e
girmeyecektir"[53] Daha
öncede birkaç defa bilindiği üzere Şuhh cimriliğin en âlâ derecesidir. Bir
başka hadiste şöyle geçmektedir: "Cömertlik Cennet ağaçlarından bir
ağaçtır. Dalları dünyaya sarkmaktadır. Kim onun bir dalından tutarsa o dal onu
Cennet'e ulaştırır. Cimrilik de Cehennem ağaçlarından bir ağaçtır. Dalları
dünyaya sarkmaktadır. Kim onun bir dalından tutarsa, o dal onu Cehennem'e
ulaştıracaktır"[54] Şu
açıktır ki, istasyona yürüyerek giden bir adam, şüphesiz ki bir süre sonra
istasyona ulaşır. Aynı şekilde bu dallar hangi ağaca aitse, onun dallarına
tutunup tırmanan kimseyi dikili olduğu yere ulaştıracaktır.
6) Ebû
Hureyre radıyaiiahu anh'dan rivayete göre Rasûlullah saiiaitahu aleyhi veseiiem
şöyle buyurmuştur: "Kişide bulunan en kötü âdetlerden biri sabrı tüketen
cimrilik, diğeri de canı çıkaran korku ve yüreksizliktir". (EbûDâvûd, Mişkât)
İZAH: Allahu
Teâlâ da kendi yüce kelamında bu iki ayıba dikkat çekmiştir. Nitekim şöyle
buyurmuştur:
"Gerçekten insan,
sabırsız ve hırslı yaratılmıştır.'/ Başına bir felaket geldiği zaman feryat
eder. / Kendisine hayır (mal) ulaşınca cimrileşir. / Ancak namaz kılanlar
müstesnadır ki, / onlar namazlarına devam ederler. / Mallarından isteyene de
istemeyene de hak tanırlar. / Hesap gününe kesinlikle inanırlar. / Onlar ki,
Rablerinin azabından korkarlar. / Çünkü Rablerinin azabından emin olunmaz. /
Onlar ki avret yerlerini (haramdan) korurlar. / Yalnız zevcelerine ve cariyelerine
karşı müstesna. Çünkü onlar kınanmazlar.
/ Fakat bundan ötesini arayanlar haddi aşanların tâ kendileridir. /
Onlar emanetlerine ve verdikleri sözlerine riayet ederler. / Onlar
şahitliklerini dosdoğru yaparlar. / Onlar namazlarına devam ederler. / İşte
bunlar, Cennetlerde ikram olunurlar".(Mearic-19-35)Yukarıdaki ayetlerde
geçen konuların benzeri buna yakın ifadelerle kitabımızın başka bir bölümünde
Müminûn suresinin başında geçmiştir.Hz. İmran bin Husayn radıyallahu anh diyor
ki: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem sarığımın ucundan tutarak şöyle
buyurdu; "İmran! Allahu Teâlâ harcamayı sever. Malı tutmayı ve saklamayı
sevmez. Onun için malını harca ve insanları yedir. Kimseye zarar verme. Yoksa
(dünya ve ahiretteki) istek ve arzularında hep zarar edersin. Dikkatlice dinle!
Allahu Teâlâ şüpheli durumlar ortaya çıktığında keskin görüşü sever (yani bir
konunun caiz olup olmadığı hakkında şüphe olursa, o konuda derin bir görüşle iş
yapmak gerekir. Öylesine göz ucuyla dilediğini yapıp geçmemelidir). Allah ceiie
ceiaiuhu şehvet anında kâmil aklı sever (tâ ki, kişi şehvetin galebesinden
dolayı aklını kaybetmesin). Birkaç hurma ile de olsa cömertliği sever (yani
kendi durumuna göre, fazla bir miktar olmasa da az bir şeyi vermekten utanç
duymamalı, elinden geldiği kadar harcamaya devam etmelidir). Bir yılan veya
akrebi öldürmek bile olsa Allah cesareti sever"[55] O
halde ufak tefek korku veren şeyden korkmayı Allah sevmez. Kalpte bir korku
meydana gelse bile onu açığa vurmamak gerekir. Aksine güç kullanarak o şeyi
defetmek gerekir. Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi vesellem'in ümmetine öğretmek
gayesiyle nakledilen duaları arasında korkaklıktan Allah'a sığınmak da vardır.
Ayrıca bir çok dualarda, korkaklıktan Allah'a sığınmak zikredilmiştir[56]
7) İbnİ
Abbas radıyallahu anhuma dedi ki: Ben Rasûlullah sallallahu aleyhi veseiiem'ln
şöyle buyurduğunu işittim; "Komşusu yanında açken karnını doyuran mümin
değildir".
(Beyhaki,
İZAH:
Şüphesiz ki, kimin yanında karnını doyurabileceği yemek varsa ve yanında da aç
bir komşusu bulunuyorsa, o fakir komşu, açlık içinde kıvranırken, karnını
doyurmak o kişiye asla ve asla yakışmaz. Öyleyse kendi karnını az doldurmalı ve
komşusuna da yardım etmelidir. Bir hadiste Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi
vesellem şöyle buyuruyor: "Yanında ki komşusunun aç olduğunu bildiği halde
karnı tok geceleyen bana iman etmemiştir"[57] Bir
başka hadiste Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:
"Kıyamet günü nice insanlar komşularının yakasından tutarak Allah'a şöyle
diyeceklerdir; <Allah'ım bunu hesaba çek, çünkü o kapısını kapatmıştı ve
ihtiyacından fazla olan şeyleri bile bana vermezdi>"[58]
Diğer bir hadiste Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyuruyor:
"Ey insanlar sadaka veriniz. Ben kıyamet günü o sadakaya şahitlik
yapacağım. Belki sizden bazılarının gece doyduktan sonra yemeği artmakta iken
amcasının oğlu geceyi aç olarak geçirmektedir. Belki de sizden bazıları malını
arttırmakta iken onun yoksul olan komşusu hiçbir şey kazanamamaktadır"[59] Yine
bir hadiste Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: İnsanın
cimri olması için <Ben hakkımı tam olarak alacağım, ondan zerre kadar bir
şey bırakmayacağına demesi yeterlidir"[60] Yani
akrabaları veya komşuları arasında bir bölüşme vs. olduğunda kendi hakkını tam
olarak alma planları yapar. Basit şeylerinde, kıyısından ve köşesinden bir
şeyler koparmaya bakar. Bu ise cimrilik alâmetidir. Eğer başkasının hissesine
(fazladan) az veya çok bir şeyler gitse insan ölür mü?
8) Hz. İbni
Ömer ve Hz. Ebû Hureyre radıyallahu anftuma'dan rivayete göre Rasûlullah
saiiaiiahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: "Bir kadın bağlayıp tuttuğu ve
nihayet açlıktan ölen bir kedi yüzünden azaba uğradı. Kadın, ona ne yiyecek bir
şey verdi ne de yeryüzü haşaratından (fare vs. gibi) canlıları yiyip karnını
doyurması için onu saldı".
(Müttefekun aleyh. Mişkât)
İZAH: Hayvan
besleyenlerin mesuliyetleri çok ağırdır. Çünkü o hayvanlar konuşamadıklarından
dolayı kendi ihtiyaçlarını ifade edemezler. Bu durumda onların yeme ve
içmelerini gözetmek çok önemli ve gereklidir. Bu hususta cimrilik etmek, kendi
kendini azaba atmak için hazırlamaktır. Pek çok insan hayvan beslemeye çok
meraklıdır. Ancak onların ot ve yemlerine masraf ederken canlan
çıkmaktadır.Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi vese/fem'den çeşitli hadislerde
değişik ifadelerle bu konu şu şekilde nakledilmiştir:"Bu hayvanlar
hakkında Allah'tan korkunuz". Bir gün Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi
vesellem gidiyordu. Mübarek gözüne bir deve ilişti.
(Açlık veya zayıflıktan dolayı) karnı sırtına
yapışmıştı. Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem buyurdu ki: "Bu dilsiz
hayvanlar hakkında Allah'tan korkunuz. Onlar iyi haldeyken onlara binin ve iyi
bir haldeyken onları (kesin) yiyin".Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi
veseilem'm âdeti, istinca yapmak için araziye çıkmaktı. Bir bağda yada bir
tepenin arkasında ihtiyacını görürdü. Yine bir defasında böyle ihtiyacı için
bir bağa gitti. Orada bir deve duruyordu, Rasûlullah saliai-lahu aleyhi
veseiiem'i görünce homurdanmaya ve gözlerinden yaşlar akmaya başladı (şu
bilinen bir şeydir ki, musibete uğrayan biri derdiyle ilgilenecek birini görünce
kalbi hislenir). Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem onun yanına gitti. Bağlı
olduğu kulağının üzerini şefkatle okşadı ve "Bu devenin sahibi
kimdir?" diye sordu. Ensardan bir adam yanaştı ve "Benim" dedi.
Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem; "Seni bu devenin sahibi kılan
Allah'tan korkmuyor musun? Bu deve seni şikayet ediyor. Sen onu aç bırakıyor ve
ona fazla iş yaptırıyormuşsun" buyurdu. Başka bir hadiste şöyle
geçmektedir. Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem gözü dağlanmış bir merkep
gördü ve "Henüz siz, benim hayvanın gözünü dağlayan veya yüzüne vuran
kimseye lanet ettiğimi bilmiyor musunuz?" buyurdu. Bu rivayetler Ebû
Dâvûd'da zikredilmiştir. Bunlardan başka daha değişik rivayetler de hayvanların
bakımında kusur edilmemesi hakkında uyarılar yapılmıştır.Hayvanların durumu
böyle olunca ve onlar hakkında bunca uyarılar yapılmışken Eşrefül Mahlukat
yani yaratıkların en şereflisi olan insanın durumu gayet açıktır ve çok
önemlidir. Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem buyurdu ki: "Geçimini
üzerine aldığı birini zayi etmek (telef etmek) günah olarak insana
yeter". Öyleyse insan bir hayvanı bir ihtiyacından dolayı yanında
tutuyorsa onun yemesinde cimrilik edipte "kim bilecek, kimin haberi olacak
ki?" diye düşünmesi kendi kendine büyük zulümdür. Ne kadar gizli yapılırsa
yapılsın bilen, her şeyi bilmekte, kâtipler her şeyin raporunu tutmaktadırlar.
Bu afet cimrilikten kaynaklanmaktadır. Çünkü insan, hayvanları binek veya
ziraat veya süt almak yada başka bir iş yaptırma ihtiyacından dolayı
beslemektedir. Ancak onun için para harcarken pintiliğinden dolayı (neredeyse)
canı çıkmaktadır.
9) Hz. Enes
radıyailahu an/j'dan rivayete göre Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi ve-seiiem şöyle
buyurdu: "Ademoğlu kıyamet günü bir kuzu gibi (zayıf ve zelilolarak)
getirilir ve Allah'ın huzuruna dikilir. Allahu Teâlâ ona <Ben sana mal
verdim. Hizmetçiler verdim. Sana nimetlerimi yağdırdım. Sen bu nimetler içinde
ne yaptın?> der. O kişi <Ya Rabbİ ben malı topladım. (Kendi çalışmamla)
onu çoğalttım. Önceki halinden daha çok olduğu halde onu bıraktım (ve geldim).
Beni dünyaya döndür de onların hepsini alayım sana getireyim> der. Allahu
Teâlâ, <Ahîret için azık olarak önceden gönderdiklerini Bana göster>
buyurur. O önceki sözünü aynen tekrar ederek, <Ya Rabbi o malı topladım ve
çoğalttım. Önceki halinden daha fazla olarak bırakıp geldim. Sen beni dünyaya
geri gönder. Onların hepsini alıp Sana getireyim (yani bol bol sadaka vereyim
de onların hepsi buraya benim yanıma gelsînler)> diyecektir. O kulun ileriye
gönderdiği hiç bir hayrı çıkmayınca, o Cehennem'e atılacaktır". (Tirmizi,
İZAH: Bizim
ticaret, ziraat ve diğer yollarla, para kazanmak için çektiğimiz bütün emek ve
meşakkatlerin maksadı ihtiyaç anında yanımızda birikmiş bir şeylerin
olmasıdır. Ne zaman hangi ihtiyacın doğacağı bilinmez. Ancak asıl ihtiyaç vakti
mutlaka gelecek ve mutlaka o gün çok şiddetli olan ihtiyaç da ortaya çıkacaktır.
Ve şu kesindir ki, o vakit sadece insanın kendi hayatında iken Allahu
Teâ-lâ'nın hazinesine yatırdığı şeyler işe yarayacaktır. Çünkü hem o birikenler
tam olarak verilecek hem de onlar Allah ceiie ceiaiuhu tarafından
artırılacaktır. Ancak bizler o tarafa çok az iltifat ediyoruz. Halbuki bu dünya
hayatı ne kadar uzun o-lursa olsun mutlaka bir gün sona erecektir. Ahiret
hayatı ise hiç bitmeyecektir. İnsanın dünya hayatındaki sermayesi tükenirse
çalışıp kazanabilir. Dilenip de ömrünün günlerini geçirebilir. Ancak ahiret
hayatında çalışıp kazanmanın bir yolu yoktur. Orada azık olarak sadece ileri
gönderilen şeyler işe yarayacaktır.Bir hadiste Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi
veseiiem şöyle buyuruyor: "Ben Cennete girince onun iki tarafında altın
suyu ile yazılmış üç satır gördüm: Birinci satırda yazılmıştı, ikinci satırda
şöyle yazılıydı;İleri gönderdiklerimizi bulduk, dünyada yediklerimiz kâr kaldı.
Geriye bıraktıklarınızdan dolayı zarar ettik. Üçüncü satırda ise şöyle
yazıyordu;Ümmet günahkar, Rabb ise bağışlayıcıdır.[61]Birinci
bölümde 6. sıradaki ayette şöyle bir ifade geçmişti: "O gün ne bir ticaret,
ne bir dostluk ne de bir şefaat fayda verecektir". Aynı bölümün 30.
sırasındaki ayette Allahu Teâlâ'nın şöyle buyurduğu geçmişti: "Her şahıs
yarın için ne gönderdiğine baksın". Bir hadiste şöyle buyurulmuştur:
"İnsan öldüğünde melekler ona <Hesaba ne kadar meblağ yatırdın, Yarın
için ne gönderdin?> diye sorarlar, insanlar ise, <Geriye ne kadar mal
bıraktı?> diye sorarlar"[62]Bir
başka hadiste Rasûlullah saüaiiahu aleyhi veseiiem şöyle sormuştur: "Sizden
kime varisinin malı kendi malından daha sevimlidir?" Sahabeyi Kiram,
"Ya Rasûlallah bizden kendi malı, kendisine varisinin malından daha
sevimli olmayan yoktur" dediler. Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem şöyle
buyurdu: "İnsanın malı ileriye gönderdiğidir. Geriye bıraktığı ise kendi
malı değil, onun varislerinin malıdır"[63]
Başka bir hadiste Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem şöyle buyurdu:
"İnsan benim malım, benim malım der. Onun malından kendisine ait olan üç
şey vardır; 1-Yiyip tükettiği, 2-Giyip eskittiği, 3-Allah'ın hazinesindeki
hesabına yatırdığıdır. Bundan başka ne varsa onun malı değildir. O malı
insanlara bırakıp gidecektir"[64] İşin
en ilginç yönü de şudur: İnsan çoğu zaman isteyerek bir kuruş dahi vermeyi reva
görmediği insanlar için mal biriktirir, mihnet çeker, musibetlere katlanır ve
darlıklara sabreder. Ancak malı biriktirir ve bırakıp gider. Kendilerine zerre
kadar bir şey vermek istemediği kimseleri Allah'ın takdiri biriktirdiği her
şeye varis kılar. Ertât bin Sehiyye rahmetuiiahialeyh vefatı sırasında şu
manaya gelen birkaç şiir okumuştur:"İnsan, ben çok mal biriktirdim "
der ancak çalışıp kazananların çoğu başkaları için,yani varisler için
biriktirir. O hayatındayken hesap eder."Nereye ne kadar, nereye ne kadar
harcandı?" diye, ancak sonra"Hepsini nereye savurdunuz?" diye
hesaba çekemeyeceği,İnsanların yağmalaması için bırakıp gider. O halde insan
hayattayken yemeli yedirmeli ve cimri varisin elinden almalı.İnsan öldükten sonra
mahrum kalır.(kimse onu malıyla yâd etmez) Başkaları yiyip, savururlar.İnsan
kendisi o maldan mahrum kalır. Başkası onunla arzularını yerine getirir.[65]Yukarıdaki
hadiste zikredilen kıssa, başka bir hadiste diğer bir ifade ile gelmiştir.
Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem Sahâbe-i Kiram'a şöyle sordu:
"Sizden kimin kendi malı varisinin malından kendine daha sevimlidir?"
Sahâbe-i Kiram "Ya Rasûlallah! Bizim bildiğimize göre bizden her birinin
kendi malı daha sevimlidir" dediler. Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi
veseiiem, "Ne dediğinizi düşünerek söyleyin" dedi. Sahâbe-i Kiram
"Ya Rasûlallah bizim hepimizin kendi malı daha sevimlidir" dediler.
Rasûluilah saiiaiiahu aleyhi veseiiem, "Sizden varisinin malını, kendi
malından daha çok sevmeyen hiç kimse yoktur" buyurdu. Sahâbe-i Kiram,
"Ya Rasûlallah! Bu nasıl olur?" deyince Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi
veseiiem, "Sizin malınız ileri gönderdiklerinizdir. Varisin malı da geride
bıraktıklarınızda" buyurdu.[66]
Burada göz önünde tutulması gereken bir konu da şudur: Bu rivayetlerin maksadı
varisleri mahrum etmek değildir. Bizzat Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem
bu konuda tembihte bulunmuştur. Hz. Sad bin Ebi Vakkas radıyaiiahu anh
Mekke'nin fethedildiği günlerde öyle şiddetli hastalandı ki, hayatından umut
kesildi. Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem onu ziyarete gitti. O şöyle
dedi: "Ya Rasûlallah! Benim çok malım var. Tek varisimde kızımdır. Gönlüm
istiyor ki, bütün malımı vasiyet edeyim". (O vakit onun bir kızı vardı ve
nafakası kocasına aitti). Rasûlullah saiiaiiahu aiayhi veseiiem onu böyle
yapmaktan men etti. O malının üçte ikisini vasiyet etmek için izin istedi.
Ancak Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem reddetti. Sonra yarısını vasiyet
etme talebini de kabul etmedi. Bunun üzerine o üçte birini vasiyet etmek için
izin istedi. Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem ona izin verdi ve şöyle
buyurdu: "Üçte biride fazladır. Varislerinizi zengin olarak bırakmanız
onları insanların önünde el açan bir fakir olarak bırakmanızdan daha
hayırlıdır. Allah için yapılan her harcamaya sevap vardır. Hatta eğer bir kişi
hanımına Allah için bir lokma verirse ona da ecir vardır"[67]
(Nitekim bu olaydan sonra Hz. Sa'd radıyaiiahu anh ölmedi ve başka evlatları
da oldu). Hafız İbni Hacer rahmetuiiahi aleyh diyor ki: "Hz. Sa'd'ın bu
kıssası ondan önce geçen hadisi şerife, yani sizden hanginize varisinin malı
sevimlidir? ifadesine ters düşmez. Çünkü bu hadisin hedefi kişinin sıhhat ve
ihtiyaç anında sadaka vermesini teşvik etmektedir. Hz. Sa'd radıyaiiahu anh'm
kıssasında ise ölüm hastalığında malının tamamını ya da çoğunu vasiyet etmek
kast olunmuştur"[68] Bu
aciz kula göre maksat sadece bu değildir. Aksine varislere zarar verecek bir
niyetle vasiyet yapmak azar ve azabı gerektirir. Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi
veseiiem buyurdu ki: "Bazı karı-koca Allah'a itaat ederek 60 sene
geçirirler. Ölüm vakti gelince vasiyetleriyle (varislerine) zarar verirler.
Bundan dolayı da Cehennem ateşi onlara vacip olur". Bu hadisi
naklettikten sonra Hz. Ebû Hureyre radıyaiiahu anh bunu teyid etmek için
Kur'an-ı Kerim'den şu ayeti okudu:"Bu (yukarıda beyan edilen miras
taksimi) zarar vermek kastıyla olmaksızın yapılan vasiyetten, veya borçtan
sonra gelir. Bütün bunlar Allah'tan fermandır"
(N
Bir hadiste şöyle
geçmektedir: "Kim bir varisini mirastan mahrum bırakırsa Allahu Teâlâ da
onu Cennetteki payından mahrum eder"[69]
Öyleyse şuna çok iyi dikkat etmek gerekir ki, vasiyet ederken ve Allah yolunda
harcarken falanca kişi bana varis olmasın (ona malım kalmasın) diye asla niyet
edilmemelidir. Aksine kendi ihtiyacını görmek ve ahiret azığı hazırlamak niyet
ve iradesi olmalıdır. İnsanın irade ve niyetinin ibadetleri üzerinde büyük
etkisi vardır. Rasûlullah saiiai-lahu aleyhi veseiiem'ln şu hadisi çok
meşhurdur:"Ameller niyetlere
göredir" Namaz gibi en önemli
ibadet Allah için kılınırsa, o kadar ecir, sevap ve Allah'a yakınlığa vesile
olur ki, başka ibadetler ona denk olamaz. Aynı namaz, eğer riya ve gösteriş
için kılımrsa küçük şirk ve kişiye vebal olur. Bundan dolayı miras konusunda
halis niyet, Allah rızası ve kendi ihtiyaç anında (ahirette) işe yaraması
olmalıdır. Bunun en güzel yolu şudur; insan kendi hayatında, sıhhati
yerindeyken ve kendisi mi yoksa varisi mi önce öleceği, kimin varis olup, kimin
olmayacağı bilinmezken, malını harcamalı ve bol bol harcamalıdır. Ne kadar
sadaka verebilirse vermelidir. Vasiyet etmeli, malını vakfetmeli ve daha fazla
sevap kazanabileceğini ümit ettiği yerleri düşünüp araştırmalıdır. Kendi
hayatında cimrilik yapıp da ölmek üzere iken cömert kesilmek yakışmaz.
Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem'in birinci bölümün 5. hadisinde buyurduğu
gibi en üstün sadaka insanın sağlığında verdiğidir. Can boğaza dayandığı zaman
ki değildir. O vakit sen "Bu kadar falancanın, şu kadar falancanın"
dersin. Halbuki o mal zaten falancanın (yani varisin) olmuştur.Nasihatimi
dikkatle dinleyin ve iyi anlayın! Ben önce kendime nasihat ediyorum. Sonra
dostlarıma... Kişiyle birlikte gidecek olan mal ancak Allah'ın hazinesine
yatırdığı maldır. Yoksa biriktirip de, iyice büyütüp çoğalttığı ve (bu dünyada)
bırakıp gittiği mal işine yaramaz. Öldükten sonra ne ana-baba hatırlar, ne
çoluk çocuk sorar. İllâ Mâşâallah (Allah'ın dilediği kimseler müstesna).
Kişinin ancak kendi yaptığı işine yarar. Onların hepsinin sevgilerinin hülasası
birkaç "ah vah" etmek ve beş on damla bedava göz yaşı akıtmaktır.
Eğer o gözyaşları için bir para harcamak gerekseydi, bu da olmazdı.Evlatların
iyiliği düşünülerek mal biriktirip bırakmak hayali, sadece nefsin bir
hilesidir. Sadece mal biriktirip de onlar için bırakmak onların iyiliğini düşünmek
değildir. Aksine bu onlar için belki de bir kötülüktür. Eğer gerçekten gaye
çocukların iyiliğini düşünmek ise ve gerçekten kendi ölümünden sonra onların
perişan olmamaları, zelil ve rüsvay olarak dolaşmamalarını gönül istiyorsa,
onları zengin olarak bırakmaktansa dindar bırakmak gerekir. Çünkü evvela
dinsizlik sayesinde onların yanında mal kalmayacaktır. Birkaç günlük lezzet ve
şehvetler uğrunda savrulacaktır. Eğer kalsa bile ölen kişinin hiçbir işine
yaramayacaktır. Eğer dindar olmakla birlikte malları olmasa da dindarlıkları
hem kendilerine faydalı olacak hem de ölen kişiye faydalı olacaktır. Öyleyse
Kişinin işine yarayacak olan mal sadece (ahirete) götürdüğü maldır.Hz. Ali
kerremailahu vechehu buyurdu ki: Allahu Teâlâ iki zengini ve iki fakiri vefat
ettirdi. Ondan sonra zenginlerden birine ahirete ne gönderdiğini ve çoluk
çocuğuna ne bıraktığını sordu. O zengin şöyle dedi; "Allah'ım! Beni de Sen
yarattın onları da Sen yarattın. Her şahsın rızkını Sen üzerine aldın ve Sen
Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurdun:<Kimdir Allah'a gönül hoşluğu ile ödünç
verecek? Allah da ona (bu ödüncün) karşılığını kat kat versin! (Hadid-11 )>
Bundan dolayı ben malımı ileri gönderdim. Ve ben kesin olarak inanıyordum ki
sen onlara mutlaka rızık vereceksin". Bunun üzerine Allah ceiie celaluhu
buyurdu ki; "Peki git Eğer sen (dünyada iken)Benim yanımda senin için
neler (ne gibi nimet ve ikramlar) olduğunu buseydin, dünyada çok sevinir az
üzülürdün". Ondan sonra diğer zengini çağırdı ve "Sen kendin için ne
gönderdin. Çoluk çocuğun için ne bıraktın?" diye sordu. O da şöyle dedi;
"Allah'ım! Benim evlatlarım vardı. Onların sıkıntı ve fakirliğe
düşmelerinden korktum". Allahu Teâlâ şöyle buyurdu; "Seni ve onların
hepsini Ben yaratmadım mı? Hepsinin rızkını üzerime almadım mı?" O zengin,
"Allah'ım şüphesiz öyleydi. Ancak ben onların fakir olmasından çok fazla
korktum" dedi. Allahu Teâlâ buyurdu ki; "Onlara fakirlik ulaştı. Sen
fakirliği onlardan engelleyebildin mi? O halde hadi git (dünyada iken) Benim
yanımda senin için ne (gibi azab) olduğunu buseydin az güler çok
ağlardın". Sonra fakirlerden biri hesaba çekildi. Allahu Teâlâ ona
"Sen kendin için ne biriktirdin ve çoluk çocuğuna ne bıraktın?" dedi.
O "Allah'ım! Sen beni sıhhat, selamet içinde ve sapasağlam yarattın.
Konuşma gücü verdin. Yüce adını bana öğrettin. Bana dua etmeyi öğrettin. Eğer
Sen bana mal verseydin, onunla meşgul olacağımdan endişe ederdim. Ben
bulunduğum o hale çok razı idim" dedi. Allahu Teâlâ şöyle buyurdu;
"Hadi git öyleyse Ben de senden razıyım. Eğer sen (dünyada iken) Benim
indimde senin için ne (gibi nimetler) olduğunu buseydin çok güler az ağlardın".
Sonra diğer fakir sorgulandı. Allahu Teâlâ ona, "Sen kendin için ne
gönderdin. Çoluk çocuğuna ne bıraktın?" dedi. O "Allah'ım! Sen bana
ne verdin ki? Şimdi soruyorsun?" dedi. Allahu Teâlâ, "Biz sana sıhhat
vermedik mi? Konuşma gücü vermedik mi? Göz, kulak vermedik mi? Ve Kur'an-ı
Kerim'de şöyle demedik mi?<Bana dua edin, kabul edeyim> (Mü'min-60)"
buyurdu. O, "Allah'ım şüphesiz bunların hepsi doğru ancak ben
unuttum" dedi. Allahu Teâlâ "Peki bugünde Biz seni unuttuk. Hadi git,
eğer sen Bizim yanımızda senin için nasıl bir azap olduğunu buseydin az güler
çok ağlardın" buyurdu.[70]
10) Hz. Ömer
radıyaiiahu an/ı'dan şöyle rivayet edilmiştir: Rasûlullah aleyhi veseiiem şöyle buyurdu:
"(İnsanlara ucuz satmak için) dışardan rızık (mal veya mahsul) getiren
kişi rızıkiandınlır. Kim de malı hapsedip tutarsa o mel'undur". (Ibni Mace, Darimi, Mişkât)
İZAH: Fakih
Ebûlleys Semerkandi rahmetuiiahi aleyh diyor ki: "Dışardan rızık getiren
kişiden kasıt, ticaret gayesiyle başka şehirlerden mahsul satın alıp insanlara
(ucuz) satan kişidir. Ona Allah ceiie celaluhu tarafından rızık verilir. Çünkü
insanlar ondan faydalanır ve onun hakkında yapmış oldukları duaları kabul
olunur. Malı hapsedenden kasıt malı hapsetmek niyetiyle alan ve bu yüzden insanlara
zarar veren kişidir"[71]Yani
her kim mal pahalansın diye onu hapseder deinsanların ihtiyacına rağmen onu
satmazsa ona lanet olsun. Yani cimrilik hırs ve (daha fazla) kâr edebilmek
gayesiyle mahsul vs. gibi insanların hayatlarını sürdürebilmek için muhtaç
oldukları maddeleri satın alır, hapseder ve pahalanması için gün sayarsa, o
kişiye Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem lanet etmiştir.Bir hadiste
Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem buyurdu ki: "Kim 40 gün Müslümanların
(şiddetle ihtiyaçları olan) yiyecek maddelerini tutar (satmazsa) Allahu Teâlâ
onu cüzzam hastalığına ve iflasa mübtela kılar[72]
Bundan anlaşılıyor ki kim Müslümanlara zarar verir, onları yoksulluğa iterse,
ona bedeni azab olarak cüzzam musallat olur. Mali azab olarak iflas ve
yoksulluk... Buna karşılık hadisin baş tarafında şöyle geçmişti: "Kim
başka bölgelerden mal getirir ve ucuz olarak satarsa, Allah ceiie ceiaiuhu ona
rızık (ve kâr) verir".Diğer hadiste şöyle buyurulmuştur: "Mahsulü
hapseden (stokçu) ne kadar kötü insandır ki, fiyatlar düşünce üzülür, artınca sevinir".
Bir başka hadiste buyu-ruldu ki: "Kim 40 gün, (ihtiyaca rağmen) mahsulü
hapsederse (satmazsa), sonra onu halka sadaka olarak dağıtsa bile, onun bu
sadakası, malı hapsetmesine keffaret olamaz"[73]
Bir hadiste şöyle
buyuruluyor: "Önceki ümmetler arasında bir Allah dostu yolda giderken bir
kum tepesinin yanından geçti. Kıtlık zamanıydı. Kalbinden şöyle temenni etti;
<Bu kum tepesi, mahsul yığını olsaydı da, onu Beni İsrail'e bol bol
yedirseydim>. Allah ceiie ceiaiuhu zamanın peygamberine âlâ nebiyyina ve
aieyhissaiatü vesselam vahiy gönderdi; <Falanca zatı müjdele ki, biz ona o
tepe kadar mahsulü insanlara taksim etmiş gibi ecir ve sevap yazdık>"[74]
Allah katında sevap kıtlığı yoktur. Sevap ve mükafat vermesi için ne mal
biriktirmeye gerek vardır, ne gelire ne de kazanca. Bütün dünyadaki ürünler
O'nun bir işaretiyle meydana gelir. Allah indinde insanların amel ve ihiasına
bakılır. O'nun yarattıklarına kim şefkat ve merhamet gösterirse ona orada
şefkat ve merhamette kusur edilmeyecektir.Hz. Abdullah İbni Abbas radıyaiiahu
anhuma run yanına bir adam geldi ve "Bana nasihat ediniz" dedi. O
şöyle buyurdu: "Sana altı şeyi nasihat ediyorum; 1-Allah'a tevekkül ve
Allah'ın kendi zimmetine aldığı (rızık vs. gibi) şeylerin kesin olduğuna iman
etmek, 2-Allah'ın farz kıldıklarını vaktinde eda etmek, 3-Dilin her zaman Allah'ın
zikriyle meşgul olması, 4-Şeytanın sözüne uymamak. Çünkü o bütün yaratıklara
haset etmektedir, 5-Dünyayı âbâd etmekle meşgul olmamak. Zira bu kişinin
ahiretini berbad eder, 6-Her zaman müslümanların İyiliğini gözetmek".Fakih
Ebûlleys rahmetuliahi aleyh diyor ki: "İnsanın saadetinin 11 alâmeti
var-dır. Yine insanın bedbaht olmasının da 11 alâmeti vardır. Saadetin 11
alâmeti şunlardır;1-Dünyaya değer vermeyip, ahirete yönelmek, 2-lbadet ve
Kur'an okumayı çoğaltmak, 3-Gereksiz konuşmamak, 4-Namazları vaktinde kılmaya
hususi gayret göstermek, 5-En basit bir haramdan bile sakınmak, 6-Salihlerin
sohbetine katılmak, 7-Alçak gönüllü olup kibirlenmemek, 8-Cömert ve kerim
olmak, 9-Allah'ın yarattıklarına şefkat göstermek, 10-Yaratıklara faydalı
olmak, 11-Ölümü çok hatırlamak. Bedbahtlığın alâmetleri ise şunlardır; 1-Mal
biriktirme hırsı, 2-Dünyevi lezzetler ve şehvetlerle meşgul olmak, 3-Çirkin
sözler söylemek ve gevezelik yapmak, 4-Na-maza karşı tembellik yapmak, 5-Haram
ve şüpheli şeyler yemek ve fâsık ve fâ-cirlerle oturup-kalkmak, 6-Kötü ahlaklı
olmak, 7-Kibirli ve gururlu olmak, 8-İnsan-lara faydalı olmaktan uzak durmak, 9Müslümanlara
merhamet etmemek, 10-Cim-ri olmak, 11-Ölümden gafil olmak[75]Bu
âciz kula göre bütün bunların kaynağı ölümü çok hatırlamaktır. Ölüm her an
hatırlanırsa önceki on bir saadet alâmeti İnşallah meydana çıkacak ve diğer on
bir tane bedbahtlık alâmetinden korunmak mümkün olacaktır. Rasûlullah
saiiaiiahu aleyhi veseilem lezzetleri kesen ölümü bol bol hatırlamayı
emretmiştir.[76]
11) Hz. Enes
radıyaiiahu anh diyor ki: Sahabeden bir adam vefat etmişti. Topluluktan bir
adam (onun dış haline bakarak), "Müjdeler olsun, Cennet'-lik oldun"
dedi. Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem buyurdu ki: "Sen biliyor
musun, belki de o boş sözler konuşmuş veya kendisine zarar vermeyecek bir şeyde
cimrilik etmiştir"
(Tırmizi,
Mişkât)
İZAH: Yani
bu vasıflar da baştan Cennete girmeye mani olmaktadır. Buna rağmen boş sözlere
dalmak ve gereksiz konuşmalarla vakitleri zayi etmek, bizler için öyle zevkli
bir iştir ki, belki de hiçbirimizin, hiçbir meclisi bundan boş 'değildir. Ancak
Rasûluüah saiiaiiahu aleyhi veseiiem m ümmetine karşı şefkat ve rahmetine
kurban olayım ki, o her müşkülâtın çözümünü haber vermiştir. 23 sene gibi az
bir zaman içinde bütün dünyanın her çeşit ihtiyaçlarına çözümler sunmuştur.
Nitekim şöyle buyurmuştur: "Mecliste işlenen hataların keffâreti şu duadır
ki, meclis bittikten sonra oradan kalkmadan önce okunmalıdır:"Yukarıdaki
hadiste ikinci konu yine cimriliktir ki, belki de o kişi kendisine hiçbir
eksikliği dokunmayacak şeylerde cimrilik etmiştir. Bir hadiste bu kıssa biraz
daha geniş olarak anlatılmıştır. Orada Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem
şöyle buyurmuştur: "Belki de o kişi lüzumsuz konuları konuşmuş veya
önemli olmayan şeylerde cimrilik etmiştir"[77]
Bizler pek çok şeyleri çok basit zannederiz, ancak o şeyler Allah celle
ceiaiuhu indinde sevap ve azap itibariyle çok yüksek derecesi vardır. Sahihi
Buhari'deki bir hadiste şöyle buyurulmuştur: "İnsan Allah'ın razı olacağı
bir sözü ağzından çıkarır ve onu önemsemez. Ancak onun bu yüzden dereceleri
yükselir. Bir de Allah'ın razı olmayacağı bir söz söyler ve buna aldırmaz. Ancak
bu yüzden Cehennem'e atılır". Yine bir hadiste şöyle buyurulmuştur:
"O kişi Cehennem'de doğu ile batı arasındaki uzaklık kadar bir derinliğe
atılacaktır"[78]
12) Hz.
Osman radıyatiahu anh'm azadh kölesi diyor ki: (Müminlerin annesi) Ümmü Seleme
radıyaUahu anha'ya bir parça et hediye edildi. Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi
vesefiem eti seviyordu. Bundan dolayı Ümmü Seleme hizmetçiye, "Onu eve
koy, belki Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem onu yer" dedi. Hizmetçi
onu evin rafına koydu. Sonra bir dilenci geldi ve kapıda durarak şöyle dedi:
"Allah için bir şey verin, Allah size bereket nasip etsin". Evdekiler
şöyle cevap verdiler: "Allahu Teâlâ sana bereket versin" (Bu söz
vermek için bir şey bulunmadığına işaret ediyordu). O dilenci gitti. Tam o
esnada Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem içeri girdi ve "Ey Ümmü
Seleme yanında yiyeceğim bir şey var mı?" dedi. Hz. Ümmü Seleme
hizmetçiye, "Git o eti Ra-sûluilah saiiaiiahu aleyhi veseiiem'e
getir" dedi. Hizmetçi gitti rafta beyaz bir taş parçası buldu. Rasûlullah
saiiaiiahu aleyhi veseiiem (önceki meseleyi öğrenince) buyurdu ki: "Siz o
eti dilenciye vermediğiniz için o et taş oldu". (Beyhaki,
Mişkât)
İZAH:
Hadiste anlatılanlar ders alınması gereken büyük bir olaydır. Ez-vâcı Mutahharât'ın
cömertlik ve el açıklığı ile kim, nasıl yarışabilir? Onlar bir parça eti
ihtiyaçtan dolayı, o da kendi ihtiyaçlarından değil, Peygamberimiz saiiaiiahu
aleyhi veseiiem \u ihtiyacından dolayı alıkoydular da neticesi böyle oldu. Şu
da gerçekten Allah'ın Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem'm hanımlarına özel
bir lütfü ve keremidir ki, o eti fakire vermemenin tesiri, Rasûlullah
saiiaiiahu aleyhi veseiiem'm sayesinde ev halkına gerçek haliyle görünmüştür.
Bundan maksat şudur; muhtaç birinden kaçırarak ve reddederek kim yerse, netice
ve tesir bakımından taş yemiş gibidir. O adam yemiş olduğu şeyin asıl
faydasını elde edemez. Aksine katı kalpliliği ve o şeyierin faydalarından
mahrumiyeti elde eder. İşte bundan dolayıdır ki, bizler Allahu Teâlâ'nın pek
çok nimetlerini yediğimiz halde onlardan olması gerekenden daha az istifade
ediyoruz. Bir de "Bunların tesiri kalmamış" diyoruz. Halbuki
gerçekten kendi niyetlerimiz bozulmuştur. Niyetlerdeki bozukluk yüzünden
faydalarda azalma olur.
13) Amr İbni
Şuayb babasından, o da dedesinden rivayet ediyor ki, Peygamber saiiaiiahu
aleyhi veseiiem şöyle buyurdu: "Bu ümmetin düzelmesinin başlangıcı Allah'a
yakın (kâmil bir iman) ve dünyaya ektir. Onların bozulmalarının başlangıcı da
cimrilik ve uzun ümitlerdir". (Beyhaki, Mişkât)
İZAH:
Cimrilik gerçek manada uzun boylu ümitlerden kaynaklanmaktadır. Şöyle ki; insan
uzun uzun planlar düşünür. Sonra onun için mal biriktirmeyi fikreder. Eğer
insan kendi öleceğini hatırlar ve kim bilir ömrüm kaç gün kaldı? diye düşünürse,
o zaman ne uzun fikir ve düşünce kalır ne de fazla mal biriktirmeye gerek
kalır. Hatta devamlı ölümü düşünürse, o zaman ahiret yurdu için daha çok
biriktirme düşüncesi onu her an kuşatır.
14) Ebû
Hureyre radıyaliahu anh'öan rivayete göre Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem
bir defasında Hz. Bilal radıyaliahu an/j'ın yanına girdi. Onun yanında bir
hurma yığını vardı. Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem "Ey Bilal bu
nedir?" dedi. O "İlerdeki ihtiyaçlarım için azık olarak ayırdım"
dedi. Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem şöyle buyurdu: "Onun
yüzünden, yarın kıyametgünü Cehennem ateşinin dumanını görmekten korkmaz mısın?
Ey Bilal harca! Arşın Sahibi azaltır diye korkma". (Beyhşki,
Mişkât)
İZAH: Her
şahsın bir makamı ve bir hâli vardır. İslam ölçülerine göre bizim gibi
zayıflara, imanı zayıf ve yakîni zayıf insanlara ilerdeki ihtiyaçlar için azık
olarak bir şeyler ayırma izni vardır. Ancak Hz. Bilal gibi kadri büyük, imanı
kamil olan ve yakîni olgun olan birinin makamı, Allah malı azaltır diye en ufak
bir endişe ve şüphe olmamasıdır. Cehennemin dumanını görmek ona girmeyi
gerektirmez. Ancak şüphesiz ki o insanlar Cehennem'in dumanını dâhi görmeyecek
olan kimselere göre zarardadırlar. En azından hesaplan uzun olacaktır. Bazı
hadislerde, bir kişinin yanında basit rakamlar (mesela bir iki dinar) çıkması
üzerine bile Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem tarafından Cehennem azabı
ile korkutulmuştur. Bu konu 6.bölümün hadisler kısmının ikinci sırasındaki
hadisin açıklamasında gelecektir.Herkes hesaba çekilecektir. Mal ne kadar fazla
olursa, hesap o kadar uzun olacaktır. Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem
şöyle buyurmuştur: "Ben Cen-net'in kapısında durdum. Oraya girenlerin
çoğunun fakirler olduğunu, zenginlerin ise durdurulduğunu gördüm. Cehennemlik
insanlar Cehennem'e atıldılar. Ben Cehennem'in kapısında durdum. Oraya
girenlerin çoğunun kadınlar olduğunu gördüm"[79]
Cehennem'e girenlerin çoğunun kadınlar olmasının sebebi bir başka hadiste
zikredilmiştir. Hz. Ebû Said radıyaiiahu anh diyor ki: Rasûlullah saiiaiiahu
aleyhi veseiiem bayram günü, bayram namazı kılınan meydana gitti. Kadınlar
topluluğunun yanından geçerken onlara, "Siz bol bol sadaka verin. Ben
Cehennem'de kadınların çok olduğunu gördüm" buyurdu. Kadınlar, "Ya
Rasûlallah! Bunun sebebi nedir?" deyince Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi
veseiiem, "Kadınlar çok lanet (beddua) ediyorlar ve kocalarına çok
nankörlük ediyorlar" buyurdu.[80]Bu
iki vasıf kadınlarda o kadar fazla bulunmaktadır ki, bir sınırı yoktur. Canlarını
verdikleri, her an rahat ve istirahatını düşündükleri evlatlarına, çok basit
şeyler yüzünden devamlı Ölesice!, Yere baiasıcal, Allah belanı versin! gibi
beddualar etmeyi ağızlarına sakız etmişlerdir. Kocalarına nankörlük etmelerini
ise hiç sormaya gerek yok! Zavallı adam hanımının nazına ne kadar katlanırsa
katlansın yine de onun gözünde ilgisiz biri olarak kalır. Kadınlar her zaman
kocası, "Neden anasına bir şey verdi?", "Babasına maaşından
neden bir şeyler verdi?", "Abisiyle, bacısıyla neden iyi geçiniyor?"
diye ölüp, mahvolurlar.Başka bir hadiste Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem
Küsuf[81]
namazında Cennet ve Cehennem'i müşahede etti. Cehenem'de kadınların
kalabalığını gördü. Sahâbe-i Kiram bunun sebebini sorunca Rasûlullah saiiaiiahu
aleyhi veseiiem şöyle buyurdu: "Onlar iyilikleri unuturlar, kocalarına
nankörlük ederler. Eğer sen ömür boyu onlardan birine iyilik etsen, sonra ufak
bir mesele meydana çıksa o <Ben senden asla iyilik görmedim> demeye
başlar"[82]Rasûlullah saiiaiiahu
aleyhi veseiiemin bu hadisinde belirtilen şeyier kadınlardaki genel bir
alışkanlıktır. Onlara ne kadar iyilik edilirse edilsin, eğer herhangi bir vakit
herhangi bir şey onların mizacına ters düşerse kocasının ömür boyu yaptığı iyiliklerin
hepsi zayi olup, "Bu evde ben hiç huzurlu bir gün görmedim" cümlesi
dillerinden hiç düşürmedikleri bir söz olur. Bu hadiste kadınların çoğunun
Cehennem'e gitmesinin sebebi bilinmekle birlikte, ondan korunmak ve muhafaza
olmanın yolunun bol bol sadaka vermek olduğu da bilinmiştir. Nitekim bu
korkutucu hadiste şöyle geçmektedir: Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem
bunları söylerken Hz. Bilal radıyaiiahu anh da beraberdi. Sahabiye hatunlar
Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi vese/tem'in konuşmasını uzun uzun dinledikten
sonra kulaklarındaki ve boyunlarındaki takılarını çıkarıp Hz. Bilal
radıyaiiahu anti\n yardım toplamakta olduğu bezin içine atıyorlardı...
Zamanımızda ise kadınların bir defa böyle şiddetli hadisleri dinleyince sadaka
vermek hayallerinden bile geçmez. Şayet birinin vermeye niyeti olsa bile onun
yükü de kocasının üzerine biner. İster ki, kocası onun zekatını versin, onun
yerine sadaka versin. Eğer kendisi verse bile kocasından alarak verir. Onun
takılarına bir eksiklik gelmesi mümkün müdür!? İsterse hepsi çalınsın,
kaybolsun veya düğünlerde ve manasız toplantılarda rehin (depozit) olarak
verilip elden çıksın ama kendi rızasıyla Allah'ın hazinesinde biriktirmek hiç
söz konusu olmaz. Bu haldeyken onları bırakıp ölür gider. Sonra o ziynet
takıları varisler arasında bölüşülür ve ucuz fiyatla satılır. Baştan
yapılırken pahalı yapılır. Satılırken çok ucuza gider. "Efendim onun işçilik
masrafları zayi olmuş, varislere ne ki!" Kadınların ziynet eşyası
yaptırmalarının maksadı, eskisini kırdırıp yeni yaptırmaları, bu modeli
kırdırıp, şu modeli yaptırmalarıdır. Halbuki ne bu işlerine yarar, ne de o...
Sık sık kırdırıp yaptırmaktan dolayı mal zayi olmakla birlikte verilen işçilik
ücretleri de mahvolup gider.Bu konu, kadınların çoğunun Cehennem'e
girmelerinden dolayı araya girmişti. Asıl konumuz ise şuydu; malın çokluğu az
da olsa insana mutlaka rengini bulaştırır. Hatta Muhacir Sahabeler radıyaiiahu
anhum ecmain hakkında Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem şöyle buyurmuştur:
"Kıyamet günü Muhacirlerin fakirleri, zenginlerinden 40 sene önce Cennet'e
doğru ilerleyeceklerdir"[83]Halbuki
zengin olan Sahabelerin başkalarını kendilerine tercih etmeleri, bol bol sadaka
vermeleri ve ihlasları ne ölçülebilir ne de onlarla yarışılabilir. Bir
defasında Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem şu duayı yaptı:"Allah im! Beni yoksul olarak
yaşat yoksul bir haldeyken canımı al ve beni yoksullar topluluğu ile haşreyle". Hz. Aişe radıyaiiahu
anha, "Neden böyle diyorsunuz?" dedi. (Yani, siz yoksulluk için neden
dua ediyorsunuz). Bunun üzerine Rasûlullahsaiiaiiahu aleyhi veseilem buyurdu
ki: "Yoksullar kendi zamanındaki zenginlerden 40 sene önce Cennet'e
gireceklerdir. Ey Aişe! Yoksulu mahrum ederek geri gönderme, isterse bir hurma
parçası olsun (ver). Ey Aişe! Yoksulları sev, onlarla yakınlık kur ki, Allah
da kıyamet günü seni kendine yaklaştırsın".[84] Bazı
alimler bu hadiste tereddüt etmişlerdir. Çünkü bu hadiste genel olarak
fakirlerin peygamberlerden daha önde oldukları manası çıkmaktadır. Bu aciz
kulun eksik görüşüne göre burada çelişki yoktur. Çünkü bu hadiste "Kendi
zamanındaki zenginler" ifadesi vardır. O halde her topluluğun fakirleri o
topluluğun zenginleriyle karşılaştı-nlmıştır. Enbiya, Enbiya ile; Sahabeler,
Sahabelerle ve aynı şekilde diğer topluluklar kendi emsalleriyle
karşılaştırılmıştır.
15) Hz. Ka'b
bin İyâz radıyaüahu anh diyor ki: Ben Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem'in
şöyle buyurduğunu işittim: "Her ümmetin bir fitnesi vardır. Benim
ümmetimin fitnesi de maldır".
(Tirmizi, Mişkât)
İZAH:
Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseilem'in bu hadisi tamamen haktır. Bu bir
itikat meselesi değildir. Her gün gözle görülen şeylerdir. Malın çokluğundan
dolayı serserilik, nefse düşkünlük, faiz yemek, zina etmek, film seyretmek,
kumar oynamak, zulüm ve işkence yapmak, insanları küçük görmek, Allah'ın
dininden gafil olmak, ibadetlerde gevşeklik etmek, din işleri için vakit
bulamamak vs. gibi durumlar meydana gelmektedir. Yoksullukta bunların üçte
biri, dörtte biri, hatta onda biri bile olmaz. Bu yüzden şu söz çok meşhurdur:Para
yoksa, pazar aşkı sadece dilde kalan bir laftan ibarettirEğer bu kötü şeyler
bulunmasa bile en azından malı arttırma fikri yerini korur. Bir kimseye sadece
üç bin Rupi[85] veriniz, sonra
(göreceksiniz ki) her vakit parayı bir işe yatırıp, arttırma düşüncesi onu
sarar. O zaman ne uyku kalır ne de dinlenme. Namaz, oruç, hac ve zekatın hâli
ne olur? Artık gece gündüz dükkanı büyütmeyi düşünmektedir. Dükkanın
meşguliyeti ona ne bir din işine katılmaya izin verir ne de din için bir yere
gitmeye zaman bulur. Dükkana bir zarar gelir diye devamlı düşünür. Her an
Hangi ticarette daha fazla kâr var? Veya Hangi iş daha iyi yürür? fikirleri onu
kuşatır. Bundan dolayı Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem'm bir çok
hadislerinde şu ifadesi geçmektedir: "Bir adamın iki vadi dolusu malı
olsa, o ü-çüncüsünü arar. İnsanın karnını ancak (kabirdeki) toprak
doldurur"[86] Yine bir hadiste şöyle
buyurulmuştur: "Eğer insanın bir vadi dolusu malı olsa, ikincisini arar,
ikincisi olsa, üçüncüsünü arar. İnsanın karnını topraktan başka bir şey
doldurmaz". Diğer bir hadiste şöyle geçmektedir: "İnsanın bir vadi
dolusu hurma ağacı olsaikincisini ister, ikincisi olursa üçüncüsünü ve bu
şekilde temenni eder, durur. Onun karnını topraktan başka bir şey
doldurmaz"[87] Başka bir hadiste de
şöyle buyurulu-yor: "Bir adama altın dolu bir vadi verilirse o ikincisini
arar, eğer ikincisi olursa, ü-çüncüsünü arar. İnsanın karnını topraktan başka
bir şey doldurmaz"[88]
Toprağın doldurmasından maksat şudur; İnsan ancak kabir toprağına varınca
kendisinde bulunan •jj,y ja [p» Daha yok mu? isteğinden vazgeçebilir. Dünyada
kala kala her vakit mala mal katmak ve onu arttırmak düşüncesi devam eder. Bir
fabrika veya iş yeri güzel bir şekilde yürüyorsa ve ihtiyacını karşılayacak
geliri de varsa, buna rağmen bir yerden karşısına ikinci bir şey çıkar. Oraya
da ayağını kaptırır. Artık bir iken iki o-lur, ikiden üç olur. Kısaca gelir
arttıkça onu daha geniş ticarete yatırma düşüncesi devam eder. Elindekine
kanaat edip az bir zaman Allah'ı zikretmeye vakit ayırmaz İşte bundan dolayı
Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseilem şöyle dua etmiştir:
"Allah'ım!
Muhammed'in çoluk çocuğunun rızkı gût eyle". Yani, "Zaruret kadar
olsun, asla ziyade olmasın. Benim evlatlarım bu tuzağa düşmesin"
demektir.Bir hadiste Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseilem şöyle buyurmuştur:
"İyilik ve güzellik o kimse içindir ki, kendisine İslam nimeti
verilmiştir, rızkı yeteri kadardır ve ona kanaat etmektedir". Başka bir
hadiste şöyle buyuruîmuştur: "Kıyamet günü, dünyadaki rızkının sadece bir
gût (yani yeteri kadar) olmasını temenni etmeyen hiçbir fakir veya zengin
yoktur"[89]Sahihi Buhari'deki bir
hadiste Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseilem şöyle buyurmuştur: "Allah'a
yemin olsun ki sizin hakkınızda fakirlik ve yoksulluktan korkmuyorum. Aksine önceki
ümmetlere dünyanın genişlediği gibi size de genişlemesinden (bollaşmasından)
korkuyorum. Ondan sonra onların dünyaya gönül verdikleri gibi siz de gönül
verirsiniz. Dünya onları helak ettiği gibi sizi de helak eder"[90]Bunlardan
başka daha pek çok rivayetlerde değişik ifadelerle ve çeşitli tenbihlerle malın
çoğalması ve onun fitnesi hakkında uyanda bulunulmuştur. Bu uyarı malın haddi
zatında iğrenç ve ayıp bir şey olmasından dolayı değildir. Aksi-xne sebep
şudur; bizim kalbimiz bozuk olduğundan mal yüzünden kalbimizde çok çabuk
kokuşma olur ve hastalıklar meydana çıkar. Eğer bir kimse onun zararlarından
sakınarak, onu çoğaltma fikrinden kaçınarak ve şartlarına uyarak onu
kullanırsa, o zaman zararlı değil faydalıdır. Ancak genel olarak ne şartlarına
riâyet edilmekte ne de kendini düzeltme fikri bulunmaktadır. Bundan dolayı mal
kendi zehirli tesirini çok süratli bir şekilde göstermektedir.Bunun en güzel
örneği kolera salgını zamanında Amrud[91]
yemeye benzer. Aslında Amrud da bir kusur yoktur. Onun faydaları şimdi de
bulunmaktadır. Ancak hava bozukluğundan dolayı Amrud'u kullanmak, özellikle çok
kullanmaktan dolayı onda değişiklik meydana gelir. Bu yüzden zarar ve helaka
sebep olur. Bundan dolayı genellikle doktorlar kolera hastalığı olduğu
zamanlar Amrud yemeyi şiddetle yasaklarlar ve kasalar dolusu Amrud imha
ettirilir. Hayret! Eğer basit bir hekim veya doktor bir şeyin zararlı olduğunu
haber verirse, tabii olarak kalbimiz ondan korkmaya başlar. Nitekim doktorların
bu uyarılarından sonra sapa sağlam baba yiğitlerin bile Amrud yemeye cesaretlen
kalmamaktadır. Ancak bir Yüce Zat vardır ki, hiçbir hekim ve doktor onun
ayağının tozuna bile erişemez. Onun görüş ve kararlan peygamberlik nurundan
istifade etmiştir. Buna rağmen onun ilanı ve kararından dolayı zerre kaaar
korku meydana gelmemektedir. Mademki Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem sık
sık malın fitnelerine ve onun zararlarına dikkatleri çekmektedir. O halde
kesinlikle herkesin onun zararlarından çok fazla korkması gerekir. Malın
kullanılması için gereken İslam kanunlarına çok fazla ihtimam gösterilmesi
gerekir. Çünkü bunlar, Amrud için tuz, biber, limon vs. gibi iyileştirici katkı
maddelerine benzemektedir. Malla ilgili Allah'ın haklarını edâ etmeyi daha
fazla düşünmek gerekir. Bizzat Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem şöyle
buyurdu: "Zenginlik, Allah'tan korkan kimse için zararlı değildir"[92]Benim
soyca büyüklerimden Müftü İlahi Bahş Kandehlevi, meşhur fakih ve bütün ilim
erbabının müracaat ettiği zat olan Şah Abdul Aziz hazretlerinin (Allah kabrini
pürnur eylesin) özel talebesiydi. Onun not defterinde şeyhinin defterinden
şöyle bir şey nakledilmiştir: Dünya (yani mal) Allahu Teâlâ'nın razı olduğu
işleri yapmak için insana en güzel yardımcıdır. Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi
veseiiem insanları Allahu Teâlâ'ya çağırdığı zaman bu şeyleri bırakmayı
emretmedi. Aksine geçim sebeplerine sarılmaya ve çoluk-çocuğuna hizmet etmeye
teşvik etmiştir. O halde malı ve çoluk çocuğu arasında yaşamayı ancak cahil
biri reddedebilir. Hz. Osman radıyaiiahu anh ahirete intikal ettiğinde onun
hazinedarının yanında 150 bin dinar[93] ve
bir milyon dirhem[94]
vardı. Ayrıca Hayber arazisi, Kura vadisi vs. de vardı. Bunların değeri de 200
bin dinardı. Hz. Abdullah bin Zübeyr radiyaiiahu anh'\n servetinin değeri 50
bin dinardı. Vefatı sırasında bin at ve bin adet köle bırakmıştı, Amr bin el As
radıyaiiahu anh 300 bin dinar bırakmıştı. Hz. Abdurrahman bin Avf radıyaiiahu
anh''in malını hesap etmekse zordur. Bunlara rağmen Allahu Teâlâ Kur'an-ı
Kerim'de onları şöyle övmüştür:"Rablerinin rızasını dileyerek sabah akşam
O'na ibadet ederler". (Kehf-28)"Öyle
adamlar vardır ki, onlan ticaret ve alış veriş, Allah'ı anmaktan
alıkoymaz"(Nur-37)Not defterindeki yazılar Arapça'dır. Bunlar onun
tercümesidir. Şu bir gerçektir ki, o devirde fetihlerin çoğalması sayesinde o
zatların mâli durumları böyleydi.Dünya ve servet onların ayaklarına
yapışıyordu. Onlar onu atıyorlar ama o mal onlara sarılıyordu. Ancak bütün
bunlara rağmen, malla birlikte onların Allah'a nasıl gönül verdikleri ve
Allah'ın zikriyle nasıl meşgul olduklarına dâir bazı kıssalar Fezail-i Namaz ve
Hikayat-üs Sahabe adlı kitaplarımda zikredilmiştir. Onları ibret alarak ve
dikkatlice gözden geçiriniz.işte bu Abdullah İbni Zübeyr radıyaiiahu anh bu
kadar servetiyle birlikte namaz kılmak için ayağa kalktığında sanki çakılmış
bir çivi gibi duruyordu. O kadar uzun secde ediyordu ki, kuşlar gelip sırtına
konuyorlardı. Hareketten bir haber yoktu. Kendisine saldırı yapıldığı ve
üzerine gülleler yağdığı sırada o namaz kılıyordu. Bir gülle mescidin duvarına
çarptı. Bu yüzden duvarın bir bölümü yıkıldı. Sonra onun yanından geçti Ama
onun hiç haberi olmadı.Bir Sahâbînin bağı vardı. Hurmalar olgunlaşmıştı. O
bağda namaz kılıyordu. Namazda bağını düşünmeye başladı. Bu duruma o kadar
üzülüp pişman oldu ki, namazdan hemen sonra zamanın Emir-ül Müminini olan Hz.
Osman radıyaiiahu antia bağını hayır olarak takdim etti. O da bağı 50 bin
dirheme satarak onun değerini dînî işlere harcadı.Hz. Aişe radıyaiiahu an/ıa'ya
hediye olarak iki çuval dolusu dirhem geldi. Yüz bin dirhemden fazlaydı. Tabak
istedi ve doldurup doldurup dağıttı. O sırada kendisi oruçlu idi. iftar için
bir şeyler ayırmak yada bir şey ısmarlamak dahi hatırına gelmedi. İftar
vaktinde hizmetçi kadın, "Bir dirhemlik et ısmarlasaydınız da biz de bugün
et yemeği yeseydik" diye üzülünce "Şimdi üzülmekle ne olur? Sen
hatır-latsaydın ben alırdım" dedi.Hikayat-üs
Sahabe adlı kitapta bu ve buna benzer birkaç vakıa zikredilmiştir.
Onlardan başka, o zatların tarih kitaplarında binlerce kıssaları bulunmaktadır.
Mal onlara ne zarar verebilirdi ki!? Onların gözünde mal ile evden çıkan çerçöp
arasında hiç fark yoktu. Keşke Allah ceiie ceialuhu bu sıfatın bir kokusunu bu
değersiz kuluna da nasip etse!Burada bir konu özellikle dikkate değerdir.
Zengin olan bu Sahâbe-i Kiram hazretlerinin bu halleri malın çoğaltılmasının
cevazı hakkında delil gösterilebilir. Şöyle ki, devirlerin en hayırlısı ve
Hülefâ-ı Râşidîn devrinde de bu gibi örnekler bulunmaktadır. Ancak bu zehiri
yanımızda saklamak için onlara ittiba etmeyi kendimize dayanak yapmamız aynen
şuna benzer; verem hastası bir genç, güçlü ve kuvvetli birini kendine örnek
alarak her gün cima ile meşgul olsa beş-on gün sonra kabir çukurunu boylar.
Kitabın sonunda hikayeler zincirinin 45. sırasında bir arifin irşadı dikkatlice
gözden geçirilmelidir.İmam Gazali rahmetuiiahi aleyh buyurdu ki: "Mal bir
yılan gibidir. Onda zehir de vardır. Panzehir de vardır. Onun faydaları
panzehir gibidir. Zararı da zehir gibidir. Onun zarar ve faydalarını bilen
kimse, ondan istifade edebilir ve zararlarından korunabilir. Malın faydaları
iki kısımdır. Dünyevi ve dini. Dünyevi faydalarını herkes bilmektedir. Zaten o
yüzden bütün âlem mal kazanmak için ölürcesine çalışıp, çabalamaktadır. Malın
dini yönden faydalan ise üçtür;
1- Mal, doğrudan ya da bir vasıta ile ibadete
sebeptir. Doğrudan yapılan ibadetler Hac, cihad vs.'dir. Bunlar ancak para ile
olur. Bir vasıta ile ibadete sebep olmak ise kendi yemek, içmek ve
ihtiyaçlarına harcama yapmaktır. Eğer bu ihtiyaçlar görülmezse insanın kalbi
onlarla meşgul olur. Bu yüzden din işleriyle meşgul olmaya zaman kalmaz.
Öyleyse bunlar dolaylı olarak ibadete sebep olduklarından kendileri de ibadet
etmiş olurlar. Ancak bunun ölçüsü yalnız din işlerine yardımcı olacak
miktardır. Bundan fazla miktar buna dahil değildir.
2-
Başkalarına yapılan harcama ile ilgili dînî faydalar: Bu da dört kısımdır;
a)
Yoksullara verilen sadakalar; Bunun faziletleri daha önce de geçtiği gibi
sayısızdır.
b) Cömertlik
ve âlicenaplıktır ki, zenginlere verilen davet, hediye vs.'ye yapılan
harcamalardır. Bunlar sadaka değildir. Çünkü sadaka fakirlere verilir. Bu da
dînî faydalarından dolayı yapılır. Şöyle ki, bu sebeple aradaki bağlılıklar
kuvvetlenir. En güzel bir alışkanlık olan cömertlik alışkanlığı doğar. Hediye
vermek ve yemek yedirmek hakkında pek çok hadisler vârid olmuştur. Bu kısımdaki
kendilerine harcama yapılanların fakir olma kaydı yoktur. (Benim acizane eksik
görüşüme göre bu kısmın faydası bazen birinci kısımdaki faydadan daha fazladır.
Tabii ki bu faydalar, bu yolda harcama yapıldığı taktirdedir. Ancak kim servet
toplama hırsına kapılarak harcama yapmazsa, ne bu faziletler onun işine
yarayacak ne de bu konudaki faziletleri anlatan hadisler o kimseye tesir
edecektir)
c) Kendi iffet ve şerefini korumak için yapılan
harcamalar; Yani malını sarf etmediği taktirde, alçak insanlardan gelecek kötü
söz, ahlaksız davranış gibi endişe edilecek zararların meydana geleceği yerlere
harcama yap-
laktır. Bu da sadaka
hükmüne girer. Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem şöyle buyurmuştur:
"İnsan kendi ırzını ve şerefini korumak için harcama yaparsa, o da
sadakadır". {Benim acizane görüşüme göre zulmü defetmek için verilen
rüşvette aynı hükme dahildir. Herhangi bir menfaat elde etmek için verilen
rüşvet haramdır ve caiz değildir. Rüşvet veren kimse, onu alan gibi günahkar
olur. Ancak zalimin zulmünü defetmek için veren kimse için caizdir. Alan kimse
içinse bu haramdır.
d) Çalışanlara ücret vermek; Çünkü insan pek çok
işlerini tek başına yapamaz. Bazı işler vardır ki insan onları kendisi
yapabilir ama kıymetli olan zamanının büyük bir bölümü onlara sarf olur. O
işlerini ücret vererek yaptırırsa kendi vaktini ilim, amel, zikir, fikir gibi
işlere harcar. Çünkü bu işlere başkası vekil olamaz.
3- Genel
hayır harcamaları: Bunlar herhangi bir muayyen şahsa yapılmayan harcamalardır
ki, ikinci kısımda geçmiştir. Şüphesiz ki genel olan faydalar şu şekilde hasıl
olur. Mesela cami yaptırmak, m
1- Günahların
artmasına sebep olur. insan genellikle mal yüzünden şehvet ve arzulara mübtela
olur. Yokluk ve acizlik ise insanın bunlara yönelmesine müsaade etmez. İnsan
bir günaha ulaşmaktan ümid kesince kalbi ona fazla iltifat etmez. Ama kendini o
günahı işlemeye kadir görünce ona çok fazla iltifat etmeye başlar. Mal ise güç
ve kudretin büyük sebeplerinden biridir. Bundan dolayı mal fitnesi fakirlik
fitnesinden daha büyüktür.
2- Mal, mubah olan şeyleri kullanarak aşırı
konfora götürmeye sebeptir. En nefis yemekler ve en güzel elbiseler vs. gibi...
Hâli vakti yerinde olan bir zengin arpa ekmeğini nasıl yer ve kaba elbiseyi
nasıl giyer? Bu rahatlık ve konforun hali şöyledir: Bir şey diğerini celp eder
ve yavaş yavaş masraflar artmaya başlar. Gelirler giderleri karşılamayınca
uygun olmayan yollarla mal kazanma düşünceleri ortaya çıkar. Yalan, nifak gibi
kötü huyların temeli bununla atılır. Malın çoğalmasıyla birlikte görüşmeciler
de çok olur. Onlarla olan ilişkilerin devamı ve korunması için bu tip (yalan,
nifak gibi) işler ortaya çıkar. Bu ilişkilerin çoğalması ile her iki tarafta
da sık sık buğz, düşmanlık, kin ve başka kötü âdetler ortaya çıkar. Buna benzer
sayısız sakatlıklar insana bulaşır. Malın içindeyken bunlardan kurtulmak
zordur. İyice düşünülürse bu zararların geniş bir ölçüde insana ulaştığı
anlaşılır. Bütün bunlar, sadece maldan dolayı meydana gelmektedir.
3- En azından, hiçbir zenginin kalbi, malın
iyilik ve selametini düşünmekten dolayı, Allah'ı zikir ve fikirden gafil
kalmaktan uzak olamaz. Hangi şey insanı Allah'tan gafil bırakırsa o baştan başa
hüsrandır. Bundan dolayı Hz. Isâ âlâ nebiyyina ve aieyhissaiatü vesselam
buyurdu ki: <Malın üç âfeti vardır; Caiz olmayan yolla kazanılır>.
Birisi dedi ki; <Eğer caiz olan bir yolla kazanılırsa ne olur?>. Buyurdu
ki; <O zaman da uygun olmayan yerlere harcanır>. Birisi, <Eğer yerinde
harcanırsa nasıl olur?> deyince buyurdu ki; Onu iyileştirip geliştirme
fikri Allah'ı hatırlatmaz. Bu ise tedavisi olmayan bir hastalıktır. Çünkü bütün
ibadetlerin özü ve beyni Allah'ı zikir ve fikirdir. Bunun için de boş bir kalbe
ihtiyaç vardır. Toprak sahibi bir insan, gece ve gündüz boyu çiftçilerin mücadelelerini
düşünür, onlardan alacakları ürünlerin hesap ve kitaplarıyla uğraşıp durur.
Ortaklarıyla olan muamelelerini düşünür. Bir tarafta onların hisselerinin
kavgası olur. Onlarla su sırası konusunda kavga edilir. Bir tarafta da su
miktarının paylaşımı konusunda kavga edilir. Devlet adamları ve onların
aracılanyla olan hikaye ise ayrıdır ve devamlıdır. Hizmetçilerin ve işçilerin
takibi ile onların işlerinin gözetimi ise başlı başına bir uğraştır. Ticaretle
uğraşanların durumu da aynıdır. Eğer ticaret ortak yapılıyorsa o zaman
ortakların davranışları her an ayrı bir musibet ve başlı başına bir
meşguliyettir. Eğer ticareti yalnız başına yapıyorsa o zaman da kârın artmasını
düşünmek, her an çalışmakta kusur ettiğini hayal etmek, ticarette zarara
uğrayacağını düşünmek, bunlar her an insana musallat olan
durumlardır>.İnsanı en az meşgul eden şey yanında bulunan nakit parasıdır. Ancak
muhafaza etmek, zayi olma endişesine kapılmak, hırsızları düşünmek, onu harcayacağı
yerleri düşünmek, malına göz dikenleri hayal etmek ise hiç tükenmeyen
düşüncelerdir. İşte bunların hepsi malın peşinden gelen dünyevi zararlardır.
Kimin yanında ihtiyacı kadar malı olursa o bu düşüncelerden uzak olur.
[1] Mişkât
[2] Dürrü Mensur
[3] İhya
[4] Mişkât
[5] Dürrü Mensur
[6] Tefsir-i Kabir
[7] Erkeklerin belden aşağı giydikleri entari
[8] Dürrü Mensfır
[9] Tefsir-i Kabir
[10] Dinar altın para, dirhem ise gümüş para birimidir.
[11] Durrü Mensur
[12] Kenz
[13] Dürrü Mensur
[14] Dürrü Mensur
[15] Terğib
[16] Dürrü Mensür
[17] Fezail-i Namaz
[18] Terğib
[19] Ebû Dâvûd
[20] Kenz
[21] Dürrü Mensur
[22] Dürrü Mensur
[23] Dürrü Mensur
[24] Mişkât
[25] Kenz
[26] Süreyya, yedi yıldızdan meydana gelen bir yıldız
kümesidir.
[27] Dürrü Mensur
[28] Mişkât
[29] Isabe
[30] Bu hadisin râvİSİ Hz. Ali radıyaliahu
[31] Mişkât
[32] Feth-ül Bari
[33] Mukaddime-i Evcez
[34] Dürrü Mensur
[35] Beyan-ül Kur-an
[36] Mişkât
[37] Dürü Mensür
[38] Dürrül Mensur
[39] Dürrü Mensur
[40] Dürrü Mensur
[41] Dürrü Mensur
[42] Dürrü Mensur
[43] Dürrü Mensur
[44] Mişkât
[45] Kenz
[46] Kenz
[47] Mişkâ
[48] Kenz
[49] Kenz
[50] Kenz
[51] İhya
[52] Kenz
[53] Kenz
[54] Kenz
[55] Kenz
[56] Buhari
[57] Terğib
[58] Terğib
[59] Kenz
[60] Kenz
[61] Berekât-ı Zikir
[62] Mişkât
[63] Buhari, Mişkât
[64] Mişkât
[65] İthaf
[66] Kenz
[67] Buhari, Müslim, Mişkât
[68] Feth
[69] Mişkât
[70] Kenz
[71] Tenbih-ül Gafilin
[72] Mişkât
[73] Mişkât
[74] Tenbih-ül Gafilin
[75] Tenbih-ül Gafilin
[76] Mişkât
[77] Kenz
[78] Mişkât
[79] Mişkât
[80] Mişkât
[81] Güneş tutulması esnasında kılınan namaz
[82] Müttefekun
aleyh, Mişkât
[83] Mişkât
[84] Mişkât
[85] Pakistan ve Hindistan para birimi
[86] Mişkât
[87] Kenz
[88] Buharı
[89] İhya
[90] Mişkât
[91] Güney Asya ülkelerinde yetişen bir meyve
[92] Mişkât
[93] Altın para
[94] Gümüş para
[95] Tefsir-i Azîzî