İTİKAF
Mânası
î'tikâf; hayır olsun şer olsun, bir şeyi lüzumlu sayarak, nefsi o şey üzerine
hapsetmek demektir. Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor: ■İbadet yapmakta olduğunuz ve
saygıyla eğildiğiniz (i'tikâf ettiğiniz: 'âkifûn) bu heykeller nedir?» (Enbiyâ:
52). Bahis mevzuu ettiğimiz i'tikâftan maksat ise, Allah'a yaklaşmak niyetiyle
mescitte kalmaktır.
6.2. Meşru Olusu
Alimler i'tikâfın meşru olduğu üzerinde icmâ etmişlerdir. Ra-sûlüllah sallallahu
aleyhi ve sellem her Ramazanda on gün î'tikâfa girerdi. Vefat edeceği yıl
gelince yirmi gün i'tikâfa girdi. (Hadisi, Buharı, Ebû Dâvûd ve îbn Mâce rivayet
etmiştir.) Rasûlüllah sal Iallahu aleyhi ve sellem'în ashabı ve zevceleri de
onunla beraber veya ondan sonra i'tikâfa girmişlerdir. Ancak İ'tikâf her ne
kadar Al-iah'a yaklaşmak için yapılan bir ibadet ise de, fazileti hakkında sahih
bir hadis varid olmamıştır. Ebû Dâvûd demiştir ki: «îmanı Ah' med'e 'i'tikâfın
fazileti hakkında birşey biliyor musun?' diye sordum, o da 'hayır, ancak zayıf
rivayetler biliyorum,' demiştir.»
63. İ'tikâfın Kısımları
i'tikâf sünnet ve vacip olmak üzere ikiye ayrılır.
Sünnet olanı, müslüanın Allah'a yaklaşmak, sevap istemek ve Rasûlüilah
sallallahu aleyhi ve sellem'in sünnetine uymak niyetiy-
le nafile oİarak yaptığı i'tikâftır. Bu tür i'tikâfı daha önce geçtiği gibi
Raraazan'ın son on gününde yapar.
Bir de vacip olan i'tikâf vardır ki, kişinin kendi nefsine i'tikâfi gerekli
kılmasıyla meydana gelir. Bu da. ya mutlak nezir (adak) ile olur. Meselâ «Allah
için bana i'tikâf yapmak borç olsun» der. Veya muallâk nezirle olur. Meselâ;
«Eğer hastalığım iyüeşirse 'itkâf yapacağım», der. Sahih-î Buhâri'de geçtiği
üzere Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: «Allah'a itaat
etmeyi adayan kimse ona itaat etsin.» Ömer (r.a.), bu hadis hakkında şöyle
demiştir: «Nebi aleyhisselâm'a «Yâ Rasûlallah, ben Mescid-i Harâm'da bir gece
i'tikâf etmeyi adadım.» dedi. Bunun üzerine Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve
sellem; «öyleyse adağını yerine getir,» buvurdu-lar.»
6.4. İ'tlkâfuı Zamanı
Vacip olan i'tikâf, adayının adadığı günler sayısınca edâ edilir. Bir gün veya
daha çok i'tikâfi adamışsa adağına uyması vaciptir. Müstehab olan i'tikâf için,
mahdud bir vakit yoktur. Az olsun, çok olsun i'tikâf niyeti ile mescidde
durmakla müstehab olan i'tikâf tahakkuk eder. Mescidde kaldığı sürece kendisine
sevap yazılır. Mescidden çıktığı zaman, eğer i'tikâf yapacaksa tekrar döndüğünde
niyet eder. Ya'lâ bin Umeyye (ra.)'den rivayet olunduğuna göre şöyle demiştir:
«Mescidde kaldığım müddet zarfında, i'tikâf'dan başka bir şey için kalmam.» 'Atâ
demiştir ki; «Mescid'de kalma işlemi devam ettiği müddetçe, bu i'tikâf sayılır.
Eğer Allah'tan hayır umarak mescidde oturursa i'tikâf yapmış demektir. Şayet
böyle bir gayesi yoksa, i'tikâf yapmış sayılmaz.»
î'tikâfa giren, niyet ettiği müddeti doldurmadan, dilediği zaman müstehab olan
i'tikâfi kesebilir. Âişe (r.a.)'den rivayet olunduğuna göre; Nebi aleyhisselam
İ'tikâfa girmek istediği zaman, sabah namazını kılar sonra i'tikâf mahalline
girerdi. Aîşe (r.a.) diyor ki: «Bir defasında Rasûlüllah, Ramazan'ın son on
gününde i'tikâfa girmek istedi de çadırının kurulmasını emretti ve çadır
kuruldu. Ben de bunu görünce çadırımın kurulmasını istedim ve çadırım kuruldu.
Rasûlüllah'ın diğer harvnları da çadırlarının kurulmasını istediler ve onların
da çadırları kuruldu. Rasûlüllah sabah namazını kıldıktan sonra bir de baktı ki
mescid, çadırlarla dolmuş. Bunun üzerine 'Bu nedir? Bu şekilde mi tâat yapmak
istiyorsunuz?' dedi ve kendi çadırının kaldırılmasını emretti. Tâ Şevvâl'in İlk
on gününde 'itikâfa girinceye kadar, Ramazan'da i'tikâftan vazgeçti.»
Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in hanımlarına çadırlarını kaldırmalarını
emretmesi ve kendisinin nîyyet ettikten sonra i'tikâfı terk etmesi, başlanmış
i'tikâfı kesmenin caiz olduğuna l> lîldir. Erkeğin, izni olmadan İ'tikâfa giren
karısını, i'tikâfdan men etme hakkı vardır. Alimlerin tümü bu görüştedir. Eğer
kocası izin verdikten sonra kadın i'tikfa girerse, daha sonra, ona mâni olup
olamayacağı konusunda İse ihtilaf vardır. Şafiî, Ahmed ve Davud'a göre i'tikâfa
girmiş izinli kadına, kocası mâni olabilir ve onu nafile i'tikâftan çıkarabilir.
6.5. İ'tikâfın Şartı
İ'tikâfa girenin, müslüman ve mümeyyiz olup, cünûplükten, hayız ve nifastan
temiz olması gerekir. Kâfirin, mümeyyiz olmayan çocuğun ve cünûplükle hayız ve
nifastan temiz olmayanların i'tikâfı sahih değildir.
6.6. l'tikâf'm Rüknü
î'tikâfın hakikati, Allah'a yaklaşmak niyetiyle mescidde kalmaktır. Eğer
mescidde kalınmaz veya tâat niyetiyle i'tikâfa girilmezse i'tikâfa başlanılmış
olmaz.
Niyetin vacip olmasına gelince Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor: «Onlar ancak dini
Allah'a halis kılarak ibadet etmekle emrolundu-lar.» (Beyyine: 5). Rasûlüllah
sallallahu aleyhi ve sellemde de şöyle buyurmuştur: «Âmeller niyetlere göredir.
Herkes için niyet ettiği şey vardır.»
İ'tikâfın mescidde olmasına gelince, bu konuda Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor: «Mescidlerds
İ'tikafh iken kadınlara yaklaşmayın.» (Bakara: 187). Bu ayetten şöyle delil
getirilebilir: Eğer mes-cidlerin dışında i'tikâf sahih olsaydı, kadınlara
yaklaşmanın haram oluşu, mescidlerde yapılan i'tikâfa mahsus kılınmazdı. Çünkü
mübaşeret itikâfa zıttır. Bundan anlaşılıyor ki, i'tikâf ancak mescidlerde olur.
6.7. İ'tikâfın Caiz Olduğu Mescİdler Hakkında Fakihlerİn Görüşleri
İ'tikâfın sahih olduğu mescidler hakkında fakihler ihtilaf etmişlerdir. Ebû
Hanîfe, Ahmed. İshak ve Ebû Sevr; «Beş vakit namazın kılındığı ve cemaatin
oluştuğu her mescidde i'tikâf sahihtir,» demişlerdir.
Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve seüem den rivayet edilen hadîse göre; Rasûlüllah
sallallahu aleyhi ve sellern şöyle buyurmuştur: «İmamı ve müezzini olan her
mescidde İ'tikâf sahihtir.» (Hadisi Dârekutnî rivayet etmiştir. Bu hadis mürsel
ve zayıf olup bununla delil getirilemez.)
Mâlik, Şafiî ve Dâvûd her mescid'de i'tikâfa girilebileceği görüşüne vararak
ebazı mescidlerde olabileceğine dair açık bir rivayet yoktur.» demişlerdir.
Şâfiiler ise; «Efdâl olan i'tikâf in büyük mescidlerde olmasıdır, çünkü
Rasûlüllah büyük mescidde i'tikâfa girmiş olup, büyük caminin cemaati de çok
olur» demişlerdir.
t'tikâf vaktinde cum'a namazı araya girdiği zaman, cum'ayı kaçırmamak için cum'a
kılınmayan camide i'tikâfa girilemez. Eğer minarenin kapısı mescide veya
mescidin arkasındaki son cemaat mahalline açılıyorsa, i'tikâfa giren minare'den
ezan okuyabilir ve mescidin üstüne çıkabilir. Çünkü bütün bunlar mescidden
sayılır. Eğer minarenin kapısı mescidin dışına açılıyorsa ve kasden mescidin
dışına çıkmışsa, i'tikâfi bâtıl olur.
Hanefî ve Şâfİîlerle Ahmed'den bir rivayete göre; mescidin avlusu, mescidden
sayılır. îmam Mâlik ve Ahmed'den başka bir rivayete göre ise mescidden sayılmaz.
Bu durumda i'tikâfa girenin, mescidin avlusuna çıkması caiz değildir. Cumhur
ulemaya göre kadının, evinin mescidinde i'tikâfa girmesi sahih değildir. Çünkü
evdeki namaz kılınan yere mescid ismi verilmez. î'tikâfa girenin alışveriş
yapması caiz olup bu konuda bir ihtilaf yoktur. Rasûiüllah sallallahu aleyhi ve
sellem'in hanımlarının Mescid-i Nebevi'de i'tikâfa girdikleri sahih olarak vâki
olmuştur.
6.8. İ'tikâfa Girenin Oruç Tutması
İ'tikâfa giren oruç tutarsa iyi yapmış olur. Şayet tutmazsa, kendisine birşey
gerekmez. Buhâri'nin Ibn Ömer (r.a.)'den rivayet ettiğine göre Ömer (r.a.) şöyle
demiştir: 'Nebî aleyhisselâm'a; «Ya Rasûlüllah, câhiliyet döneminde Mescid-i
Haram'da bir gece i'tikâfa girmeyi adamıştım,» dedim. Rasûlüllah; «Adağını
yerine getir,» buyurdu.' Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in «Adağını
yerine getir», emri; i'tikâfın sıhhati İçin, orucun şart olmadığını gösterir.
Çünkü gece oruç tutmak meşru değildir.
Sa'îd bin Mansûr'un Ebû Sehl'den rivayetine göre Ebû Sehl şöyle demiştir:
«Hanımlarımdan birisinin i'tikâf borcu vardı. Ömer bin Abdülaziz'e bu konuyu
sordum, o da; «Oruç tutması gerekmez, ancak kendiliğinden oruç tutarsa o
müstesnadır» dedi. Bunun üze-
rine Zühri «Oruçsuz i'tikâf olmaz,» dedi. Ömer bin Abdülaziz kendisine «Bunu
Nebi aleyhisselâm'dan mı duydun?» dedi. «Hayır.» diye cevap verdi. «Ebû
Bekir'den mi duydun?». «Hayır.» dedi. «Ömer'den mi duydun?» «Hayır.» dedi.
«Zannediyorum Osman'dan duydun?» diye sordu. Yine «Hayır.» dedi. Bunun üzerine
yanından ayrıldım. 'Atâ ve Tâvûs'la karşılaştım. Durumu onlara sordum' Tâvûs
şöyle dedi: «Filan kişinin görüşüne göre i'tikâf yapana oruç tutmak gerekmez,
ancak kendiliğinden tutarsa o müstesnadır.» 'Atâ da aynı şekilde; «t'tikâflıya
oruç yoktur, kendiliğinden tutarsa müstesna», demiştir.
Hattabi: «İnsanlar bu konuda ihtilaf ettiler,» demiştir. Hasan Basrî, «oruçsuz
i'tikâfa girerse kifayet eder,» demiş, Şafiî de bu görüşü benimsemiştir. Alî ve
Ibn Mesûd'dan şöyle dedikleri rivayet olunmuştur: «Dilerse tutar, dilerse
tutmaz.» Evzâ'î ve Mâlik «oruçsuz i'tikâf yoktur,» demişlerdir. Bu görüş rey
ehlinin mezhebidir. Yine bu görüş tbn Ömer, İbn Abbas ve Âişe'den rivayet
olunmuştur. Sa'îd bin Müseyyeb, 'Urve bin Zübeyr ve Zührî de aynı şeyi
söylemişlerdir.
6.9. İ'tikâfa Girenin, İ'tikâfa Girme ve Çıkma Zamanı
Daha önce geçtiğine göre, mendup olan itikâf için belli bir zaman yoktur.
İ'tikâf eden, mescide girer ve Allah'a yaklaşmak niy-yetiyle mescidde kaldığı
sürece, çıkıncaya kadar itikâf yapmış olur. Eğer Ramazan'm son on gününde
i'tikâfa niyet ederse güneş batmadan önce i'tikâf yerine girer.
Buhâri'nin Ebû Sa'îd'den rivayetine göre Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem
şöyle buyurmuştur: «Kim benimle beraber i'tikâfa girerse son on günde İ'tikâfa
girsin.» Hadiste geçen «on» ifadesi geceler için kullanılmış olup, yirminci veya
yirmibirinci gece i'tikâfa girilir.
Rivayet olunduğuna göre Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem i'tikâfa girmek
istediği zaman, sabah namazını kılar sonra i'tikâf yerine girerdi. Bunun mânası
«Rasûlüllah mescidde i'tikâf için hazırlamış olduğu yere girerdi» demektir.
Rasûlüllah'm i'tikâf için mescide girmesinin vakti ise, gecenin evvelinden
başlardı. Bir kimse Ramazan'm son on günü i'tikâfa girerse, Ebû Hanîfe ve
Şafiî'ye göre ayın son günü güneş battıktan sonra çıkar. Mâlik ve Ahmed'e göre.
güneş battıktan sonra çıkarsa kifayet eder, fakat bayram namazına çıkıncaya
kadar mescidde kalması müstehabdır.
Esrem'in Ebû Eyûb'den, onun da Ebû Kılâbe'den rivayet ettiğine göre; bu zat
Ramazan bayramı gecesi mescidde gecelerdi. Sonra, bayrama çıkar gibi sabah
erkenden çıkardı. î'tikâfı esnasında ona oturmak için hasır veya seccade
verilmezdi. Cemaattan birisi gibi otururdu. Bayram günü ona geldim. Odasında
müzeni kabilesinden Cüveyriye vardı. Ben onu kızlarından biri sandım. Meğerse
cariyesi idî ve onu azad etmişti. Bayramda olduğu gibi sabahleyin çıktı. İbrahim
şüyle demiştir: «Ramazan'ın son on gününde i'tikâf edenler mescidde bayram
gecesini geçirmeyi severlerdi. Sonra sabah mescide namaz kılmaya çıkarlardı.»
Bir kimse bir gün veya belirli birkaç gün i'tikâf yapmayı adarca veya nafile
i'tikâf yapmak isterse fecrin doğması tam belli olmadan i'tikâfa girer. Güneşin
yuvarlağı tamamen kaybolunca da i'ti-Tcâftan çıkar, ister Ramazan'da, ister
diğer günlerde olsun durum aynıdır.
Kim bir gece veya belirli birkaç gece İ'tikâfa niyet eder veya nafile yapmak
isterse, güneşin yuvarlağının tamamen kaybolması tamamlanmadan Önce i'tikâfa
girer, fecrin doğması tam belli olunca da çıkar. îbn Hazm şöyle demiştir: «Çünkü
gecenin başlangıcı, güneşin batmasının bıraktığı izle başlayıp, fecrin doğusuyla
sona erer. Günün başlangıcı, fecrin doğusuyla ,sona ermesi ise güneşin batması
iledir. Eğer bir aylık i'tikâf yapmayı adar veya nafile yapmak İsterse, ayın ilk
gecesinden itibaren başlar. Güneş yuvarlağının batması tamamlanmadan önce
i'tikâfa girmiş olur. Ramazan olsun, diğer günler olsun, ayın son günü güneş
tamamen batınca i'tikâftan çıkar.
6.10. İ'tikâfa Giren İçin Müstehab Olan ve Mekruh Olan Şeyler
İ'tikâfa giren kimsenin, nafile ibadetleri çoğaltması, namaz kılması, Kur'ân
okuması, teşbih, tahmid, tehlil ve tekbir getirmesi, istiğfar, salâvât ve dua
ile, Allah'a yaklaştıracak ve kişiyi yaradanına bağlayacak benzeri şeylerle
meşgul olması müstehabdir. İlim öğrenmek, tefsir ve hadis kitaplarını müzakere
etmek, nebilerin ve salih kimselerin hayatlarım okumak, diğer fıkhı ve dinî
kitapları okumak da bu kısma girer. İ'tikâfa girenin Nebî aleyhisselâm'a uymak
için mescidin avlusunda bir çadır kurması da müstehabdır. Kendisini
ilgilendirmeyen boş söz ve işlerle nefsini meşgul etmesi mekruhtur.
Tirmizi ve İbn Mâce'nîn Ebû Busr (r.a.)'dan rivayet ettiklerine göre Nebi
aleyhisselâm şöyle buyurmuştur: «Kişinin, kendisini İlgilendirmeyen şeyleri
terketmesl, müslümanlığının güzel olmasındandır.»
Allah'a daha yakın olurum zannıyla hiç konuşmaması mekruhtur. Buhari, Ebü Dâvûd
ve tbn Mâce'nin ibn Abbas (r.a.)'dan rivayet ettiklerine göre ibn Abbas (r.a.)
şöyle demiştir: «Rasûlüllah hutbe okurken bir adamın ayakta durduğunu gördük.
Kim olduğunu sorunca; 'Ebû israil'dir, ayakta durup, oturmamayı, konuşmamayı ve
oruç tutmayı adadı', dediler. Bunun üzerine Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve
seilem: 'Ona söyleyin, konuşsun, gölgelensin, otursun ve orucunu tamamlasın.»
Ebû Davud'un, Alî (r.a.)'dan rivayet ettiğine göre Rasûlüllah şöyle buyurdu:
«Akıl baliğ olduktan sonra babası ölen yetim sayılmaz. Bir gün, hiç konuşmadan
geceye kadar susmak ta yoktur.»
6.11. İ'tikâfa Giren Kimse İçin Mubah Olan Şeyler İ'tikâfa girene aşağıdakiler
mubahtır:
1 — Hanımını evine götürmek için i'tikâf ıjerinden çıkmak:
Safiyye (r.a.) şöyle demiştir: «Rasûlüllah i'tikâfta iken geceleyin onu ziyaret
etmeye geldim. Onunla bir müddet konuştuktan sonra kalktım. O da beni evime
götürmek üzere kalktı.» (Safiyye (r.a.) üsâme bin Zeyd'İn evinde ikamet
ediyordu.) Yolda iki adama rastladı. Bu adamlar. Nebi aleyhisselâm'ı görünce
hızlı yürümeye başladılar. Bunu gören Rasûlüllah; 'Acele etmeyiniz. Yanımdaki
kadın Safiyye binti Huyeyyin'dir.' dedi. Adamlar; 'Sübhânallah! Ey Allah'ın
Rasûlü' dediler. Bunun üzerine Rasûlüllah 'Şeytan insanda kan gibi yürür. Bunun
için kalbinize bir şey (yahut bir şer) atmasından korktum,' buyurdular.» (Hadisi
Buhari, Müslim ve Ebû Dâvûd rivayet etmişlerdir.)
2 — Saçları taramak, bası traş etmek, tırnaklan kısaltmak, vücudu pislik ve
kirden temizlemek, en güzel elbise giymek ve koku sürünmek:
Âişe (r.a.) şöyle demiştir: «Rasûlüllah mescidde i'tikâfta iken başını hücreme
sokar ve eğerdi, ben de hayye olduğum halde saçını tarardım.» (Hadisi Müslim ve
Ebû Dâvûd rivayet etmiştir.)
3 — Mutlaka gereken bir ihtiyaç için i'Ukâftan çıkmak:
Âişe (r.a.) şöyle demiştir: «Rasûlüllah i'tikâflı iken başını bana uzatır, ben
de saçım tarardım. Rasûlüllah i'tikâfta iken odama girmezdi. Yalnız (abdest
bozmak gibi beşeri) bir ihtiyaç için girerdi.» (Hadisi Buharı, Müslim ve
diğerleri rivayet etmişlerdir.)
tbn'üI-Münzir şöyle demiştir: «îtikâfa girenin büyük ve küçük abdest için
i'tikâf yerinden çıkabileceğine dair âlimlerin icmâı vardır. Çünkü bu gerekli
bir şey olup, mescidde yapılması mümkün değildir. Yemek ve içmek ihtiyacı da bu
mânaya gelir. Eğer kendisine yiyecek ve içecek getiren yoksa, dışan çıkması
caizdir. Midesi bu-İandığı zaman da mescidin dışına çıkabilir. Her gerekli olan
ve mescidde yapılması mümkün olmayan şey için dışarıya çıkması caizdir. Başka
bir şeyle i'tikâfını İptal etmediği müddetçe sadece bunlarla i'tikafı bozulmaz.
Cünûplükten yıkanmak, beden ve elbiseyi pisliklerden temizlemek için mescidden
çıkması da aynıdır.»
Sa'id bin Mansûr'un rivayet ettiğine göre; Alî bin Ebî Talib (r.a) şöyle
demiştir: «Kişi i'tikâfa girdiği zaman cum'a ve cenaze namazlarında hazır
bulunsun, hasta ziyaret etsin, bir ihtiyacını söylemek için ayakta olarak
ailesine gitsin.» Ali (r.a.) kızkardeşine bir hizmetçi satın alması için
kizkardeşinin oğluna yediyüz dirhem yardımda bulundu. Kızkardeşinin oğlu ise
'ben İtikatlıyım' dedi. Bunun üzerine 'Çakıya çıkıp hizmetçi satın alsan
i'tikâfma ne zarar olur ki?' dedi.»
Katâde'den rivayet olunduğuna göre; o i'tikâfa girenin, oturmadan cenazenin
arkasından gitmesine ve hasta ziyaret etmesine ruhsat vermiştir.
İbrahim Nehâ'î demiştir ki: «l'tikâfa girene bu özelliklerin şart koşulmasını
müstehab görmüşlerdir. Şart *koşulmasa bile hastayı ziyaret etmek hakkı vardır.
İ'tikâf eden gölgeliğe çıkamaz. Cum'aya gelir. Cenazede hazır bulunur. Bîr
ihtiyaç için çıkabilir». Yine o; «i'tikâf eden, ihtiyaç olmadan sofaya çıkamaz.»
demiştir^
Hattabî şöyle demiştir: «Bir grup âlim i'tikâfa girenin cum'a-da bulunması,
hasta ziyaret etmesi ve cenazede bulunmasını caiz. görmüşlerdir. Bu görüş Alî
(r.a.)'dan rivayet edilmiş olup, Sa'îd bin Cübeyr, Hasan Basri ve Nehâ'î'nin
görüşüdür.
Ebû Davud'un Aişe (r.a-)'dan rivayet ettiğine göre; Rasûlüllah sallallahu aleyhi
ve sellem, i'tikâflı iken hastanın yanına gittiği zaman ona birşey sormak için
eğilmez, bulunduğu hâl üzere dururdu. Hz. Aişe'den rivayet edilen «l'tikâfliya
sünnet olan hastayı ziyaret etmemektir.» sözünün mânası; onu ziyaret maksadıyla
i'tikâftan
vazgeçip çıkmamak anlamındadır. Yoksa i'tikâfhnin hastanın jum-na uğrayıp
eğilmeden birşey sormasında bir engel yoktur.
4 — İ'tikâfa girenin yemesi, içmesi ve meicidde uyuması caizdir:
Yalnız temizliğe ve kendini korumaya dikkat etmesi gerekir. Mescidde nikâh akdi,
alışveriş ve benzeri akidler yapabilir.
6.12. t'tlkâfi Bozan Şeyler
Aşağıdakılerden herhangi birisiyle i'tikâf bâtıl olur.
1 — Az bile olsa ihtiyaç olmadan kasden mescidden çıkmak:
Bu durumda i'tikâfın rükünlerinden birisi olan, «mescidde durma» rüknünü
kaçırmış olur.
2 — Mürted olmak:
Allah-u Teâlâ şöyle buyurmuştur: «Eğer şirk koşarsanız âmeliniz boşa gider.»
(Zümer: 65).
3, 4, 5 — Delilik veya sarhoşlukla aklın gitmesi, hayız ve nifas:
Bu durumlarda temyiz kabiliyeti yok olduğu ve temizlik bulunmadığı için i'tikâf
batıl olur.
6 — Cinsi münasebette bulunmak:
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor: «Mescidlerde i'tikâflı İken hanımlarınıza
yaklaşmayın. Bu Allah'ın hudududur. Bu hududu aşmayın.» (Bakara: 187). Ancak
şehvetsiz dokunmakta bir beis yoktur. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve seİIem
ihramda iken hanımlarından birisi saçlarını tarardı, öpme ve şehvetle dokunmaya
gelince; bu konuda Ebû Hanife ve Ahmed, «günahkâr olur.» Çünkü üzerine haram
olan bir şeyi yapmış sayılır, ancak inzal olmadan i'tikafı bozulmaz.»
demişlerdir, imam Mâlik: «î'tikâfı bozulur. Çünkü haram olan mübaşerette
bulunmuştur. înzal vâkî olunca, bozulması gibi bunda da bozulur.» demiştir.
Şafiî'den bu konuda, iki ayrı mezhep gibi iki ayn rivayet yardır: Ibn"Rüşd şöyle
demiştir: «ihtilaflarının sebebi, hakikatle mecaz arasında müşterek olan ismin,
umumî olup
olmaması konusundadır. Buradaki mübaşeret müşterek ismin çeşitlerinden
birisidir. Bu müşterek isim için umumilik olduğunu söyleyenlere göre;
«Mescidlerde İ'tikâfh iken hanımlarınıza mübaşeret etmeyin,* ayetindeki
«mübaşeret» cimâya ve daha düşüğüne itlak olunur. Bu ismi umumî manaya
almayanlar —ki bunlar çoğunluktadır— «Ya cimâya delâlet eder veya cimâdan daha
düşüğüne delâlet eder,» demişlerdir. «Bu isim, icmâ ile cimâya delâlet eder»
dediğimiz zaman, cimânın dışındakilere delâlet etmesi batıl olmuş olur. Çünkü
bir isim, hem hakikate hem de mecaza beraberce delâlet etmez. Meni çıkarmayı,
cima yerine koyanlar, inzali cima manasına almışlardır. Bunun tersini
söyleyenler ise, inzâl'e, cima ismini hakikat olarak ıtlak etmezler.
6.13. î'tikâfın Kazası
Bir kimse nafile İ'tikâfa başlayıp, daha sonra İ'tikâfını keserse, kaza etmesi
müstehab olur. Bazıları «vacip olur» demiştir.
Tirmizî, «i'tikâfa girenin, niyet ettiği zamanı tamamlamadan önce, i'tikâfı
kestiği zaman kaza etmesi vacipdir.» diyerek; «Nebi aleyhisselâm'in Ramazan'da
i'tikâftan çıkarak sonra Şevval ayında on gün i'tikâfa girdiği» hadisini delil
getirmiştir.
Şafii şöyle demiştir: «Eğer itikâf adamayıp, i'tikâfı kendi nefsine gerekli
kılmazsa, nafile olarak girdiği i'tikâfından çıktığı takdirde üzerine kaza
gerekmez. Ancak kendi İsteğiyle kaza etmeyi isterse o müstesnadır.» Şafiî
devamla; «Her hangi bir i'tikâf ki, ona girmemek hakkın vardır, Öyleyse ondan
çıktığın zaman da hacc ve umre dışında kaza etmen gerekmez,» demiştir.
Birgün veya birkaç gün î'tikâf adayan kimsenin, başladığı i'tikâfı bozması
halinde, gücü yettiği zaman kaza etmesi, imamların ittifakıyla vacip olur. Eğer
kaza etmeden önce Ölürse, onun adma başkası bu i'tikâfı kaza edemez.
Ahmed'den rivayet olunduğuna göre; «Velîsinin onun adına kaza etmesi vacip
olur.» demiştir. Abdürrezzak'm Abdülkerim bin Ümeyye'den işittiğime göre o şöyle
demiştir: «Annem, üzerinde i'tikâf borcu olduğu halde öldü. Bu konuyu tbn
Abbas'a sordum. O da bana; 'annen adma i'tikâf yap ve oruç tut,' dedi.»
Sa îd bin Mansûr'un rivayetine göre; «Âİşe (r.a.) ölen kardeşi adına i'tikâfa
girmiştir.»
6.14. İ'tikâfa Girenin Mescidde Bir Yer Edinmesi ve O Yerde Çadır Kurması
Ibn Mâce'nin îbn Ömer (r.a.)den rivayet ettiğine göre; «Rasû-lüllah sallallahu
aleyhi ve sellem, Ramazan'm son on gününde i'tikâfa girerdi.» Nâfi' demiştir ki:
«Abdullah bin Ömer, Rasülüllah'm i'tikâfa girdiği yeri bana gösterdi.»
Yine îbn Ömer (r.a.)'den rivayet olunduğuna göre Rasûlüllab. sallallahu aleyhi
ve sellem i'tikâfa girmek istediği zaman, tevbe sütununun arkasında kendisi için
bir döşek serilir, yahut bir minder konulurdu.
Ebû Sa'td el-Hudri (r.a.)'den rivayet olunduğuna göre; Rasûlül-lah sallallahu
aleyhi ve sellem. kapısında bir hasır parçası asılı olduğu halde, Terkiye
Kubbesinde i'tikâfa girmiştir.
6.15. Muayyen Bir Mescidde İ'tikâf Adamak
Bir kimse Mescid-i Haram, Mescid-i Nebevi veya Mescid-i Ak-sâ'da i'tikâfı adaşa,
bizzat adadığı mescidde i'tikâfa girmesi gerekir.
RasûlüIIah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: «Ancak üç mescid için
yolculuğa çıkılır, Mescid-i Haram, Mescid-i Aksa ve benim mescidim.» Bu
mescidlerin dışında i'tikâfa girmeyi adayan kimsenin adadığı mescidde i'tikâfa
girmesi vacip değildir. Çünkü Allah-u Teâlâ, kendisine ibadet edilmek için
muayyen bir mekan kıhnamıştır ve bu üç mescid dışında diğer mescidlerin
birbirlerine-üstünlüğü yoktur.
RasûlüIIah sallallahu aleyhi ve sellem'den sabit olan rivayete göre; O şöyle
buyurmuştur: «Mescidimde kılınan bir namaz, Mescid-i Haram duşndaki diğer
mescidlerde kılınan bin namazdan daha efdaldir.»
Mescid-i Nebevî'de i'tikâf adayan kimsenin Mescid-i Haram'da i'tikâfa girmesi
caizdir. Çünkü Mescid-i Haram Mescidi Nebevi'dert daha efdaldir.