YEMİNLER
TARİFİ
«Yemin», sağ el manasına gelmektedir. Arablar yeminleştikleri zaman
birbirlerinin sağ ellerini tutarlardı. Şeriatte yeminin manası, Allah'ın isim
veya sıfatlarını anarak bir işin gerçek olduğunu belirtmek veya te'kid etmektir.
Ya da yemin edenin bir işi yapacağına dair takviye edilmiş bir and vermesidir.
Yemin, and, kasem, aynı manadadır.
14.2. YEMİN, ANCAK ALLAH'IN İSMÎ VEYA BİR SIFATI ANILARAK YAPILIR
Yemin, sadece Allah'ın isminin veya bir sıfatının anılmasıyla yapılır. Bu
sıfatın zatî veya fiilî olması, eşittir. Meselâ; «vallahi, Allah'ın izzetine
andolsun, azametine andolsun, kibriyasma andolsun, kudretine andolsun, iradesine
andolsun, İlmine andolsun» v.s... Mus-hafa, Kur'an'a veya sûre ya da bir âyete
yapılan yemin de böyledir.
Kur'ân-ı Kerîm'de Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
«Göğün ve yerin Rabbine andolsun ki, bu sizin konuşmanız kadar kesin ve
gerçektir.» (Zariyat: 23)
«Doğunun ve batının Rabbine yemin ederim ki, onların yerine daha iyilerini
getirmeye bizim gücümüz yeter ve kimse de önümüze geçemez.» (Meâric: 40-41)
Ibn Ömer'den rivayete göre, o şöyle demiştir: Nebî aleyhİsse-lam «Hayır,
kalbleri değiştirene andolsun ki...» diye yemin ederdi.
Ebû Saîd el-Hudrî'den rivayete göre, o şöyle demiştir: Allah Rasûlü, duasında
ısrarlı olduğu zaman, «Ebu'l-Kasım'ın cam elinde olana andolsun ki...a derdi.
(Hadisi, Ebû Dâvud kaydetmiştir.)
165
14.3. YEMİN ŞEKİLLERİ
«Veymullahl» de yemindir. Çünkü «vallahi» veya «Allah'ın hakkı için...»
manasmdadır. «Yemînullah» da, Hanefilere ve Mâlİkîle-re göre yemindir. Çünkü
bunun manası; «Allah'a andolsun,» dur.
Şâfiiler; «Niyetsiz yemin olmaz. Yemin eden, eğer yemini kastederse, bu
kesinleşir. Eğer yemini kastetmediyse ,bu yemin sayılmaz.» demiştir. Ahmed'den
yapılan iki rivayetten en sahihine göre, niyetsiz de olsa yemin gerçekleşir.
«Amrullah» lâfzı da, Hanefiler ve Mâlikîlere göre yeminair. Çünkü bunun manası,
«Allah'ın hayatına ve bekasına andolsun,» şeklindedir.
Şafiî, Ahmed ve îshak ise, «Yemin, ancak niyet ile olur,» demişlerdir.
«AksemtÜ aleyke» ve «aksemtü billahi» bir kelimedir. Âlimlerin bazdan, bunun
mutlak yemin olduğunu, bir kısmı ise, ancak niyetle yemin olacağını
söylemişlerdir.
Şafiîler, Allah'ın ismi üzerine yapılanan yemin olacağını, Allah'ın adına
yapılmayanın ise —yemin kastedilmiş bile olsa— yemin sayılmayacağını
söylemiştir. Mâlik şöyle demiştir: «Şayet yemin eden, 'Allah'a kasem olsun,'
derse yemin olur. Eğer, 'kasem olsun' veya 'sana kasem olsun' derse bu şekliyle,
ancak niyetle yemin olur.»
14.4. MÜSLÜMANLARIN YEMİNLERİ ÎLE ANDETMEK
ikinci cildde, şöyle demiştik: Müslümanların yeminleriyle yapılan and, birşey
gerektirmez. Meselâ yemin eden, «şöyle yaparsam, bir ay oruç veya Allah'ın
beytini hacc, üzerime borç olsun,» derse, ya da «Şöyle yaparsam, haram bana
helal olsun,» derse, yahud da «Şayet böyle yaparsam ,bütün malım sadaka olsun,»
derse, bu ve bu tür lâfızlarda, yerine getirilmediği zaman yemin kefareti
vardır. Bu, âlimlerin en muteber görüşüdür. «Bir şey gerekmez,» diyenler olduğu
gibi, «Yeminini yerine getirmediği zaman, yeminine bağladığı şeyi yapması
gerekir.» diyenler de olmuştur.
14.5. GAYRİMÜSLİM OLMAYA VEYA İSLÂM'DAN ÇIKMAYA DAtR YAPILAN YEMİNLER
Yahudi ve Hıristiyan olmak veya Allah ve Rasûlü'nden uzak olmak üzerine yemin
eden kimse; «Eğer şöyle yaparsam, böyle olayım,» der.
Âlimlerden bir cemaat; «Bu yemin değildir ve kefareti de yoktur. Çünkü naslarda
bundan şiddetli sakındırma ve tehdit vardır,» demişlerdir. Şafiî de
bunlardandır.
Ebû Dâvûd ve Nasâî'nin, Büreyde'nin babasından rivayetine göre, Nebi şöyle
buyurmuştur: «Yemin eden, 'Ben, İslâm'dan uzak olayım ki...'» diye yemin eder de
yalan söylerse, dediği gibi olmuştur. Şayet doğru söylemiş ise, İslâm'a asla
salim olarak dönmez.»
Sabit b. Dehhak (r.a.)'dan rivayete göre, Nebi aleyhisselam şöyle buyunnüştur:
«Kim İslâm'ın dışında bir din üzerine yemin ederse, o dediği dindendir.»
Hanefîler, Ahmed, İshak, Süfyân ve Evzâî, «bunun yemin olduğu ve eğer yerine
getirmezse keffareti gerektiği» görüşündedirler.
14.6. ALLAH'TAN BAŞKASI ADINA YEMİN ETMEK YASAKTIR
Yemin ,ancak Allah'ın ismi veya sıfatlarından biri üzerine yapılırsa olur. Bunun
dışındaki yeminler haramdır. Çünkü yeminde, yemin olunan şeyi ta'zim (yüceltme)
vardır. Yalnız, tek olan Allah, ta'zime müstehaktir.
Kim, Allah'tan başkasına yemin edip, nebî, velî ya da baba, Kabe ve buna benzer
şeyler üzerine kasem ederse, bu yemin gerçekleşmemiş olur. Yerine getirilmezse,
kefaret gerekmez. Allah'tan başkasını ta'zîm sebebiyle de günahkâr olmuştur.
îbn Ömer'den rivayete göre; Nebi aleyhisselâm, bir topluluk arasında, babası
üzerine yemin eden Ömer'e rastlayınca, onlara seslenerek, «Dikkat edin! Allah
azze ve celle, sîzi babalarınız üzerine yemin etmekten menediyor. Kim, yemin
ederse, ya Allah üzerine yemin etsin ya da sussun.» buyurdu. Ömer, şöyle
demiştir: «Vallahi, Nebî'nin bunu menettiğini işittiğim günden beri ne kendim,
ne de başkasından naklen baba üzerine yemin etmedim.»
Ibn Ömer, «Hayır, Kabe'ye andolsun ki...» diye yemin eden birini işitti ve şöyle
dedi: «Allah Rasûlü'nü, şöyle buyururken işittim: «Kim Allah'tan başkası üzerine
yemin ederse, şirk koşmuştur.»
Ebû Hureyre (r.a.)'den rivayete göre, o şöyle demiştir; Nebî aleyhisselam şöyle
buyurdu: «Sizden yemin eden kimse, yemininde, 'Lât ve Uzza'ya andolsun ki...'
derse, hemen 'Allah'tan başka ilah yoktur.' desin. Arkadaşına, 'Haydi kumar
oynayalım.' diyen de, hemen sadaka versin.»
Ebû Davud'un, Ebû Hüreyre (r.a.)'den rivayetine göre, Rasûlül-iah sallallahu
aleyhi ve sellem; «Kim, bir emanet üzerine yemin ederse, bizden değildir,»
buyurmuştur.
Nebî aleyhisselam şöyle buyurmuştur: ^Babalarınız, analarınız ve putlar üzerine
yemin etmeyin. Allah'tan başkası üzerine yemin etmeyin. Doğru olmanız dışında
yemin etmeyin.» (Hadisi, Ebû Dâvûd ve Nesâî, Ebû Hureyre'den rivayet etmiştir.)
14.7. YEMİN OLUNANI. TA'ZİM ETMEKSİZİN ALLAH'TAN BAŞKASI ÜZERİNE YEMİN ETMEK
Nebî aleyhisselam'm, Allah üzerine O'nu ta'zim ile anmayı kastederek yemin eden
kimse gibi, Allah'tan başkası üzerine, onu ta'zim ile anmayı kastederek yemin
etmeyi yasakladığı» rivayet olunmuştur. Ta'zim kastedilmeden sözü te'kid etme
amacıyla yapılan yeminler ise, benzerlik sebebiyle mekruhtur. Çünkü, Allah'tan
başkasını yüceltme (ta'zim) düşüncesini akla getirir.
Rasûl aleyhisselâtu ve's-selâm, bir bedevi için, «Babasına and-olsun, kurtuldu.»
buyurmuştur.
Beyhakî şöyle demiştir: «Bu tür yeminler, Arapların ağzından, kasıtsız olarak
çıkar.»
Nevevî bu görüşü kuvvetli bulup, «Bu, hoş bir cevaptır,» demiştir.
14.8. ALLAH'IN, MAHLÛK ATI ÜZERİNE YEMİN ETMESİ
Araplar, sözlerine önem verilerek, kulak verilip, dinlenmesi için konuşmalarına
yemin ile başlarlardı. Çünkü Araplar, konuşanın yeminini, konuşmasıyla
kasdettiği şeye Özel Önem verdiğine bir delil kabul ederlerdi. Konuşan, sözünü
te'kid için yemin eder. Bu yüzden Kur'ân'da pek çok şey üzerine yemin
edilmiştir. Bunlardan bazıları şunlardır:
Kur'ân : «Mecid olan Kur'ân'a andolsun.» (Kâf: 1) Bazı yaratılmışlar : «Güneşe
ve onun ışığına andolsun...» (Şems: 1) «Kararıp ortalığı bürüdüğü zaman, geceye
andolsun. Açılıp aydınlandığı zaman, gündüze andolsun.» (Leyi: 1)
Bu ancak, yemin eden ve yemin edilen hakkındaki pekçok hikmet sebebiyle
böyledir. Bu hikmetlerden bazıları şunlardır: Dikkatleri üzerine yemin edilen bu
şeylerdeki ibretlere yöneltmek, onların doğru yönü göstericiliğini yakalamak
için, haklarında düşünmeye teşvik.
Allah sübhânehû ve teâlâ, Kur'ân'a, o gerçekten Allah kelamı olduğu için ve tüm
saadet sebeplerinin onda bulunduğunu beyan için yemin etmiştir.
Güneşe, aya ve yıldızlara ise, onlardaki fayda ve menfaatlere işaret için yemin
etmiştir. Onların bir halden başka bir hale dönmeleri, yaratılmış olduklarına
delalet eder. Onların hakim bir yaratıcıları vardır. Ona şükretmekten ve O'nu
birlemekten gaflet etmek doğru değildir.
Rüzgâra, Tûr'a, kaleme ve yıldızlı göğe ise, bunların hepsi fikir ve nazar ile
O'nu birlemeyi gerektiren Allah'ın ayetleri olduğu için yemin ediyor.
Üzerine yemin edilen şeylerin en önemlileri, Allah'ın vahdaniyeti ve Nebî'nin
risaleti, cesetlerin tekrar diriltilmesi ve kıyamet günüdür. Çünkü bunlar
nefislerin özümlemesi gereken dinin esasla-rmdandır.
Mahlûkâta yemin, sırf Allah'a mahsustur. Biz insanların ise, Allah ve sıfatlan
dışında bir şeye yemin etmemiz doğru değildir.
14.0. YEMİNİN ŞARTLARI VE RÜKÛNLARJ
Yeminde şu şartlar bulunmalıdır: Yemin edenin âkil, baliğ ve müslüman olması,
yeminin iyi bir şeye yapılması ve ihtiyarî olması gerekir. Eğer cebren yemin
ettirilirse, yemin geçerli olmaz.
Rükûnları: Yemin olarak kullanılan lafızlar ile olmalıdır.
14.10. YEMİNİN HÜKMÜ
Yemin eden, yeminini yerine getirirse, iyi bir kimse olur. Eğer yapmazsa
yeminini bozmuş olur ve keffaret gerekir.
14.11. YEMİNÎN KISIMLARI
Yemin üç kışıma ayrılır: a — Yemin-i Iağv, b — Yemin-i mun'akide, c — Yemin-i .eamûs.
14.11.1. Yemin-i Lağv ve Hükmü
Lağv yemini; yemin kastedilmeden yapılan yemindir. Meselâ bir kimsenin «vallahi
yiyeceğim, (veya) içeceğim, (veya) hazır bulunacağım.» ve benzeri sözleri yemin
kasdetmeden, dil sürçmesinden dolayı söz söylemesi gibi.
Mü'minlerİn anası Aişe (r.a.)'dan rivayete göre, o şöyle demiştir: «Allah sizi
yeminlerinizdeki lağvdan dolayı muaheze etmez.»ayeti, bir kimsenin «Hayır
vallahi,» «Evet vallahi,» «Asla vallahi.» gibi sözleri hakkında inmiştir.»
(Hadisi Buharı, Müslim ve başkaları kaydetmiştir.)
Mâlik, Hanefîler, Leys ve Evzâ'î şöyle demişlerdir: *Lağv yemini, kişinin doğru
olduğunu sandığı birşey üzerine yemin etmesidir. Sonra bunun aksi ortaya çıkar.
Bu hata konusuna girer.»
Ahmed'den bu konuda iki rivayet vardır.
Bu yeminin hükmü : Bu yeminin kefareti yoktur ve yemin eden muaheze edilmez.
14.11.2. Mun'akîde Yemin ve Hükmü
Mun'akide yemin; yemin kastedilip, azmedilerek yapılan yemindir. Bu, örf ve
alışkanlık sonucu dille söylenen Iağv yemini değil, kasten ve kasıtlı olarak
yapılan yemindir. «Yemin-i mun'akide, geleceğe yönelik olarak bir şeyi yapmak ve
yapmamak üzerine yemin edilmesidir.» de denmiştir.
Hükmü: Bozulduğu zaman, kefaret gerekir. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: «Allah
sizi rastgele (Iağv) yeminlerinizden dolayı değil, fakat kalblerinizin
kasdettiği yeminlerden dolayı sorumlu tutar. Allah bağışlayandır, hakimdir.»
(Bakara: 225)
«Allah size rastgele (Iağv) yeminlerinizden dolayı değil, bile bile ettiğiniz
yeminlerden ötürü hesab sorar. Yeminin keffareti, ailenize yedirdiğinizin
ortalamasından, en düşkünü yedirmek yahut giydirmek ya da bir köle azâd
etmektir. Bulamayan üç gün oruç tutmalıdır. Yeminlerinizin keffareti budur.
Yemin ettiğinizde, yeminlerinizi tutun, Şükredesiniz dîye Allah size böylece
ayetlerini açıklıyor.» (Maide: 89)
14.11.3. Ğamûs Yemini ve Hükmü
Ğamûs yeminine «sâbire» de denir. Bu, kendisiyle başkasının hakkının
gasbedildiği veya fısk ve m'yanetin amaçlandığı yalan yere yapılan yemindir.
Ğamûs yemininin kefareti yoktur ve büyük günahlardandır. Çünkü bu küfürden de
daha büyüktür. Gamûs diye isimlendirilmesi, sahibini cehennem ateşine batırdığı
içindir.
Bu yeminden tevbe etmek ve gasb edilen hakları sahiplerine İade etmek gerekir.
Allah Sübhânehû şöyle buyuruyor:
«Birbirinizi aldatmak için yemin etmeyin ki, bu yüzden sağlamca yere basmakta
olan ayak sürçebilir; Allah yolundan alıkoy-
manıza karşılık kötü bir azab tadarsınız ve (ahirette) de size büyük bir azab
vardır. (Nahl: 94)
Ahmed ve Ebû Şeyh'in Ebû Hüreyre (r.a.)'den rivayetine göre, Nebi aleyhisselam
şöyle buyurmuştur: «Beş şeyin keffareti yoktur: Allah'a şirk koşmak, haksız yere
bir can almak, mü'mine iftira ve kendisiyle haksız yere mal koparılan sâbire (ğamûs)
yemini.»
Buharî'nin Abdullah b. Amr'dan rivayetine göre, Nebi aleyhisselam şöyle
buyurmuştur: «Büyük günahlar şunlardır: Allah'a şirk koşmak, ana-babanm hakkına
riayetsizlik, cana kıymak ve ğamûs yemini.»
Ebû Davud'un İmran b. Husayn'dan rivayetine göre, Nebî aleyhisselam şöyle
buyurmuştur: «Kimi yalan yere sâbire yemini ederse, yüzüyle cehennemdeki
oturağını hazırlasın.»
14.12. YEMİNLER ÖRF VE NİYETE DAYANIR
Yeminler, insanlann i'tiyad edindiği örflere dayanır, yoksa lü-gâtın delaletine
ve şer'î ıstılahlara değil. «Et» yemeyeceğine yemin eden kimse «balık» yerse,
yeminini bozmamış olur. Halbuki Allah balığı «et» diye isimlendirmiştir. Fakat
onu da kastederse veya kavminin örfünde balık, etin umumuna giriyorsa o zaman,
buna göre amel edilir.
Kim bir şeye yemin eder ve onun ilk anlaşılan mânâdan başkasını kastederse,
niyete değer verilir, lafza değil. Fakat başka biri onu bir şeye yemin
ettirirse, bu durumda yemin ettirenin niyetine değer verilir, yemin edenin
değil. Ancak, yeminin hüküm açısından bir faidesi yoksa, o başka.
Nevevî şöyle demiştir: Kadı'mn veya naibinin bir şey üzerine yemin istemesi
dışında, yeminlerde yemin edenin niyetine bakılır. Kadı veya naib yemin
ettirdiğinde ise, yemin onların niyeti (Yemin edilmesini istedikleri şey)
üzerinedir. Burada tevriyye (kalbinden başka bir şey geçirme) sahih değildir.
Halbuki bu başka hallerde sahih olurdu. Başka durumlarda sahih olmasına rağmen
burada tevriyye (yemin edenin kalbinde gerçek niyetini gizlemesi) sahih
değildir. Batıl ve haram bile olsa, bu yemini bozamaz.
Başkasının onu yemine çağırması dışında, yemin edenin niyetine değer
verilmesinin delili, Ebû Dâvûd ve İbn Mâce'nin Süveyd bin Hanzale'den
naklettiği, şu hadistir: «Nebî aleyhisselam'a gitmek üzere, yanımızda Vail bin
Hucr da olduğu halde çıktık. Düşmanları onu yakaladı. Onlar benden yemin almaya
ısrar etti. Ben de onun benim kardeşim olduğuna yemin ettim. Onu serbest
bıraktılar. Ne-
bî aleyhisselam'a geldik. O'na, düşmanların beni yemine zorladığını ve benim de
onun kardeşim olduğuna dair yemin ettiğimi bildirdim. Nebi aleyhiselam: 'Doğru
söylemişsin. Müslüman, müslümamn kardeşidir.'» buyurdu.
Yemin isteyenin, yemin edilmesini İstediği şeye dair niyetine değer
verileceğinin delili ise, Müslim, Ebû Dâvûd ve Tinnizi'nin Ebû Hüreyre
(r.a.)'den naklettiği. Nebi aleyhisselam'ın: «Yemin, yemin edenin niyeti
üzerinedir.» şeklindeki buyruğudur.
Bir rivayette «yeminin, arkadaşının senin doğru sözlü olmanı istediği şey
üzerinedir.»
Buradaki «arkadaşın»dan kasıt, «yemin isteyen kimse»dir. 14.13 UNUTMA VE HATA
İLE YEMİN BOZULMAZ
Bir şeyi yapmamaya yemin eden kimse, onu unutarak veya ha-taen yaparsa, Rasûl
aleyhisselam'ın: «Allah ümmetimin unutma, hata ve zorlanarak yaptıkları
hususunda bana cevaz verdi.» buyruğu gereğince yeminini bozmuş olmaz.
Allah Teâlâ da şöyle buyuruyor: «Yanılmalarınızda size bir sorumluluk yoktur.» (Ahzab
: 5)
14,14. ZORLANANIN YEMİNİ BAĞLAYICI DEĞİLDİR
Kişinin zorlandığı yeminini yerine getirmesi şart değildir. Geçen hadis
gereğince, onu bozarsa günah işlemiş olmaz. Çünkü zorlanma, iradeyi ortadan
kaldırır. İradenin ortadan kalkması da sorumluluğu kaldırır. Bu yüzden, üç imam
—Ebû Hanife'nin aksine olarak— zorlanarak yapılan yeminin gerçekleşmediği
görüşüne sahip olmuştur.
14.15. YEMİNDE İSTİSNA
Yemin eden «inşaallah» derse, istisna yapmış olur ve yeminini bozması günah
değildir.
Ibni Ömer (r.a.)'den rivayete göre, Rasûl aleyhisselam şöyle buyurmuştur: «Yemin
edip «inşaallah» diyen kimse, günah yüklenmemiş olur.»
14.16. YEMİNİN TEKRAR EDİLMESİ
Yemin bir şeyde veya bir kaç şeyde tekrar edilir de, sonra bo-Î72
zulursa; Ebû Hanife, Mâlik ve bir rivayette Ahmed; «Bütün yeminler için bir
kefaret gerekir.» demiştir.
Hanbelilere göre: «Yemin eden, aynı kefareti gerektiren şeyler üzerine yemin
ederse, bir kefaret verir. Çünkü kefaretler aynı cinstendir. Eğer yeminlerin
gerektirdiği kefaretler farklı ise, (meselâ zihar ve Allah adına yemin gibi.)
iki kefaret gereklidir. Bunlar birleştirilemez.
14.17. YEMİNİN KEFARETİ
14.17.1. Kefaretin Tanımı
Örtme anlamına gelen «küfür» kelimesinin mübalağa sîgası-dır. Burada onunla,
dünya ve ahirette hesaba çekileceği bir izin kalmaması için, bazı günâhlara
kefaret olan ve onları Örten ameller kastedilmektedir.
Yemin eden yeminini bozunca, mun'akide yeminin kefareti şunlardır:
1 — Yemek yedirmek,
2 — Giydirmek,
3 — Köle azad etmek.
Bunlardan istediğini yerine getirir. Eğer bunlara gücü yetmezse üç gün oruç
tutar.
Bu üç kefaret, daha yükseğe doğru sıralanmıştır. En düşüğü yemek yedirmek,
ortası giydirmek ve en yükseği köle azad etmektir.
Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
«Allah, size rastgeie yeminlerinizden dolayı değil, bile bile ettiğiniz
yeminlerden dolayı hesap sorar. Yeminin kefareti, ailenize yedirdiğinizin
ortalamasından on düşkünü yedirmek yahut giydirmek ya da bir köle azad etmektir.
Bulamayan üç gün oruç tutmalıdır. Yeminlerinizin keffareti budur. Yemin
ettiğinizde yeminlerinizi tutun. Şükredesiniz diye Allah size böylece âyetlerini
açıklıyor.» (Maide: 89)
14.17.2. Kefaretin Hikmeti ve Kısımları
Yemini bozmak, akdi bozmak ve onu yerine getirmemek dir. Bu yüzden zorunlu
olarak kefareti gerektirir.
14.17.2.1. Yemek Yedirmek
Yemek yedirmenin miktarı ve çeşidi hususunda şer'î bir nass varid olmamıştır.
Böyle olan bütün durumlarda, miktan belirlemekiçin örfe müracaat edilir. Yemeğin
miktarı, kişinin ailesine genellikle yedirdiği yemek olarak takdir edilir. Ne
mevsimin ve uygun olanın genişletilerek en kıymetlisi ve ne de bazı zamanlarda
ailesine yedirdiği en düşük olan yemeği değil.
Eğer kişinin evinde genellikle et, sebzeler ve buğday ekmeği yeniliyorsa, bundan
daha aşağı olan şeyle yemin kefaretini yerine getiremez. Ancak bu yedikleri gibi
veya daha değerlisini yedirerek öder. Çünkü benzeri, ortalamadır. Bundan daha
değerli olan ise, ortalama olan ve onun ilavesidir. Bu, ferdlerin ve şehirlerin
değişmesiyle değişen şeylerdendir.
îmam Malik, Medine'de «müdd»ün yeterli olduğu görüşünde olup şöyle demiştir:
«Diğer şehirlerde ise, onların maişetleri bizim hayat tarzımızdan başkadır. Ben,
Allah Teâlâ'nın «Ailenize yedirdiğinizin ortalamasından...» buyruğu gereğince,
geçimliklerinin ortalamasını keffaret olarak vermeleri görüşündeyim.»
Bu Dâvûd ve arkadaşlarının, mezhebidir. Fakihler on fakirin müslümanlardan
olmasını şart koşmuşlardır. Ebû Hanife ise, bunun zimmet ehlinden olan fakirlere
de verilmesinin caiz olduğu görüşündedir.
Eğer bir fakiri on gün doyurursa, Ebû Hanife'ye göre on miskinin yerine geçer.
Başkaları ise, «Bir fakire karşılık olur.» demişlerdir.
Yemek yedirme kefareti ancak, güç yetirene vacibtir. Güç ye-tiren kimse ise,
kendi ve ailesinin nafakasından fazlasını bulandır. (Katâde gibi) bazı âlimler,
güç yetirmeyi yanında elli dirhem bulundurması ile, bazıları da (Neha'î gibi)
yirmi dirhem bulundurması ile takdir etmişlerdir.
14.17.2.2. Giydirmek
Bu elbisedir. Elbise diye isimlendirilen şey yeterlidir. En azı fakirlerin
giymeyi adet edindikleri şeydir. Çünkü ayet bunu ortalama veya ailesine
giydirdiği ile kayıtlandirmamıştir. Şalvar (don, pantolon) ile gömlek
yeterlidir.
Aba veya izar ve rida da yeterlidir. Başlık, sarık, ayakkabı, mendil veya havlu
ise yeterli değildir.
Hasan ve îbn Sîrîn'den ikişer elbise olmasının vacib olduğu nakledilmiştir.
Sa'îd bin Müseyyeb: «Başına saracağı bir sarık ile sarınacağı bir aba»,
demiştir.
'Atâ, Tâvûs ve Neha'î ise: «Elbise ve rida gibi her tarafı örten bir giyecek»
olduğu görüşündedir.
îbn Abuas (r.a.)'dan da «Her bir fakir için bir aba veya ihram örtüsü verilmesi
gerektiği» nakledilmiştir.
Malik ve Ahmed: «Her bir fakire kadın veya erkek obuasına göre, içinde namaz
kılmanın sahih olduğu birer elbise verilir.» demişlerdir.
Î4.17.2.3. Köle Azad Etmek
Ebû Hanife, Ebû Sevr ve îbn Munzir'e göre ayetin mutlak olması ile amel
edilerek, kafir bile olsa bir köle azad edilmesidir.
Cumhur ise mü'min olmayı şart koşmuştur. Onlar buradaki mut-lakhğm zihar veya
Öldürme kefareti hakkındaki «Mü'min bir kole-yi azad etmesi...» ayeti ile
kayıtlandırıldığma hamletmişlerdir.
14.17.2.4. Bunlara Güç Yetirilmediğinde Oruç Tutulması
Bu üç şeyden birini yapmaya güç yetiremeyen kimsenin üç gün oruç tutması
vacibtir.
Hastalık ve benzeri sebepler ile buna da güç yetiremeyen güç yetirdiğinde oruç
tutmaya niyetlenir. Eğer buna kadir olamaz ise, Allah'ın afvı geniştir.
Orucun ard arda olması şart değildir. Ayn ayn günlerde tutması caiz olduğu gibi,
peş peşe tutması da caizdir.
Hanefî ve Hanbelilerin «ard arda» kelimesinin geçtiği kıraati delil getirerek
ard arda tutulmasını şart koşmaları sahih değildir. Bu kıraat şazdır ve şaz
kıraat delil olarak kullanılamaz. Çünkü o Kur'ân'dan değildir. Bu konuda Nebi
aleyhisselam'dan nakledilen ayeti tefsir eden hiçbir hadis, sahih değildir.
14.17.2.5. Kıymetini Vermek
Üç imam, yemin kefaretinde yiyecek veya giyeceğin kıymetini Ödemenin yeterli
olmadığında ittifak etmiştir. Ebû Hanife ise bunu caiz görmüştür.
14.17.3. Kefaretin Yemini Bozmadan Önce ve Bozduktan Sonra Ödenmesi
Fakihler, kefaretin ancak yeminin bozulmasından sonra vacib olduğunda ittifak
etmişler, fakat yemini bozmadan önce kefaret ödemenin cevazında ayrılığa
düşmüşlerdir. Fakihlerin cumhuru, kefaretin yemini bozmadan önce ve sonra yerine
getirilmesinin caiz olduğu görüşündedirler.
Müslim, Ebû Dâvûd ve Tirmizî'de bulunan hadiste, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurmuştur: «Kim (daha hayırlı) bir şey görürse, yeminine kefaret
versin ve onu yapsın.»
Bu hadis, kefaretin yemini bozmadan önce verilmesinin caiz olduğunu gösterir.
Kefaret, yeminin bozulmasından öne alınınca, yemin bozma günah olan gayri meşru
bir şey olmaktan çıkıp, meşru olur. Kefaretin
öne alınması, yemin edilen şeyi mubah yapar. Müslim'de ise Nebî aleyhisselam'm
kefaretin te'hir edilmesinin caiz olduğunu ifade eden şu hadisi vardır: «Bir şey
üzerine yemin eden, sonra ondan daha hayırlısını gören kimse, onu yapsın ve
yeminine kefaret versin.»
Bunlar (cumhur) şöyle demiştir: Önce yemin bozan kimse günahı meşru kılmış olur.
Kefareti yerine getirmesi mümkün olmadan önce ölebilir. Belki de Rasûl
aleyhisselam'ın önce kefaret ödemeye yönelmesinin hikmeti budur.
Ebû Hanife, kefaretin ancak yemini bozma sonrasında sahih olduğu, çünkü onun bu
durumda gerekliliğinin tahakkuk ettiği görüşündedir. Ona göre Nebî
aleyhisselam'ın: «Yeminine kefaret versin ve hayırlı olanı yapsın.» hadisinin
anlamı, «kefareti ödemeyi amaçlasın.» şeklindedir. Buna örnek Allah Teâlâ'nın: «Kur'ân
okuduğun zaman Allah'a sığın.» (Nahl: 98) ayetidir. Yani: «Kur'ân okumak
istediğinde» demektir. İlk görüş daha uygundur.
14.17.4. Maslahat İçin Yemini Bozmanın Caiz Olması
Aslolan; yemin edenin yeminine vefa göstermesidir. Tercih edilen bir maslahat
gördüğü zaman, yeminine uymaktan vazgeçmesi caizdir.
Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: «İnsanların arasını düzeltmeniz, günahtan
sakınmanız ve iyi olmanız için, Allah'a yaptığınız yeminleri
engel kılmayın.» (Bakara : 224)
Allah'a yemin sizi takva, iyi olma ve ıslah etmeden alıkoymasın. Allah azze ve
celle şöyle buyuruyor: «Allah şüphesiz size, yeminlerinizi keffaretle geri
almanızı meşru kılmıştır.» (Tahrim: 2)
Yani, kefareti yerine getirerek, yeminlerinizi helal kılmayı size meşru
kılmıştır. Ahmet, Buharı ve Müslim'in rivayetine göre Nebî aleyhisselam şöyle
buyurmuştur: «Bir şey üzerine yemin ettiğin zaman, ondan daha hayırlısını
görürsen, daha hayırlısını yap ve yeminine keffaret ver.»
14.13. YEMİN EDİLEN ŞEYLERE GÖRE YEMİNLERİN KISIMLARI
Yemin edilen şeye göre, yeminlerin aşağıdaki kısımlara ayrılması mümkündür:
1 — Vacibi yapmak veya haramı terketmek üzerine yemin etmek : Bunda yemini
bozmak haramdır. Çünkü bu yemin, Allah'ın kullarına yüklediği şeyi te'kid eder.
2 — Vacibi terk veya haramı yapma üzerine yemin etmek :
Bu yemini bozmak vaciptir. Çünkü, günah üzerine yemin edilmiştir. Kefaret ise
vacip olur.
3 — Mubahı yapma veya terketme üzerine yemin etmek: Bu
yeminden dönmek mekruhtur. Yerine getirmek İse mendubtur.
4 — Mendubu terk veya mekruhu yapma üzerine yemin etmek:
Bu yemini yerine getirmemek mendub, onu yerine getirmek mekruhtur. Kefaret
gerektirir.
5 — Mendubu yapma veya mekruhu terk üzerine yemin etmek:
Bu Allah'a itaattir. Onu yerine getirmek mendub, bozmak ise mekruhtur.