VASİYET
Tanımı
Vasiyet edenin bir mal veya borç ya da menfaati, kendi ölümünden sonra temlik
olması şartıyla bir başkasına hibe etmesidir.
Bazıları vasiyeti şöyle ta'rif ederler: «Teberru yoluyla, ölüm sonrasına muzaf
olarak, bir malı temlik etmektir.»
Bu tanım, hibe ile vasiyet arasındaki farkı ortaya koymaktadır. Hibeyi teslim
alıp mülke katmak peşin olarak sabit olur. Vasiyeti teslim alıp, temlik etmek
ise, ancak Ölümden sonra olur. Bu, bir yöndeki farktır. Diğer fark ise şudur:
Hibe ancak bir mal ile olur. Vasiyet ise, maldan başka borç ve menfaat ile de
olur.
21.2. Meşruluğu
Vasiyet, kitab, sünnet ve icma ile meşru kılınmıştır.
Kitab'da Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: «Birinize ölüm geldiği zaman, eğer mal
bırakıyorsa, ana-babaya, yakınlara, uygun bir tarzda vasiyet etmesi, Allah'a
karşı gitmekten sakınanlara bir borç olarak size farz kılındı.» (Bakara: 180)
«Yaptığı vasiyetten veya borcundan arta kalanını,.» (Nisa: 11)
«Ey İnananlar! Birinize ölüm geldiği zaman, vasiyet ederken, içinizden iki adil
kimseyi... şahid tutun.» (Maide : 106)
Sünnet'te ise aşağıdaki hadisler gelmiştir:
Buhari ve Müslim'in îbn Ömer'den rivayetine göre, Allah Ra-sûlü sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: «Vasiyet edecek bir mab bulunan müslüman bir
kimsenin, vasiyeti yanında yazılı olmadan iki gece geçirmesi ona helâl
değildir.»
îbn Ömer şöyle demiştir: «Allah Rasûlü'nün bunu söylediğini duyduğumdan beri
yanımda vasiyetim olmadan bir gece geçirme-dim.»
Hadis, anî ölüm durumuna karşı tedbirli davranılraasi anlamına gelir.
Şâfi'î şöyle demiştir: «Müslüman için vasiyet edeceği birşey bulunduğunda,
vasiyeti yanında yazılı bulunmasından başka tedbir ve ihtiyat yoktur. Çünkü
müslüman ölümün ne zaman geleceğini ve onunla matlubu arasına ne zaman
gireceğini bilemez.
Ahmed bin Hanbel, Tirmizî, Ebû Dâvûd ve İbn Mâce'nin Ebû Hüreyre'den rivayetine
göre; Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sel-lem buyurdu ki: «Kadın ve erkek,
altmış sene Allah'a itaat ile amel eder. Sonra onlara ölüm gelir. Vasiyette
haksızlık yaparlar. Bunun üzerine onlara cehennem vacip olur.»
Ebû Hüreyre sonra şu ayeti okudu :
«... Eğer bundan fazla iseler, bu durumda —kendisiyle yapılan vasiyetten ya da
(varsa) borçtan sonra— üçte birine zarara uğratıl-maksızin ortak olurlar. Bu
size Allah'tan bir vasiyettir. Allah, bilendir, yumuşak olandır.» (Nisa: 12)
tbn Mâce'nin Câbir'den rivayetine göre Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem
şöyle buyurmuştur: «Kim vasiyet ederek ölürse, yol ve sünnet üzere ölmüştür.
Takva ve şehâdet üzere ölmüştür. Günahları bağışlanarak ölmüştür.»
Ayrıca ümmet vasiyetin meşru olduğunda icma etmişlerdir.
21.2.1. Sahabenin Vasiyeti
Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve seflem Refik-i A'lâ'ya vasiyet etmeden intikal
etmiştir. Çünkü vasiyet edeceği bir mal bırakmamıştır.
Buharî'nin Ibn Ebî Evfâ'dan rivayetine göre; Nebi aleyhisse-lâm vasiyet
etmemiştir.
Âlimler bunu sebeblendirerek şöyle demişlerdir: «Çünkü geriye mal bırakmamıştır.
Toprak İse Allah yolundadır. Silah ve katırına gelince; Nebi aleyhisselam
nebilerin miras bırakmayacağını bildirmiştir.» (Bunu Nevevî zikretmiştir.)
Sahabeler ise, Allah'a yakınlık için mallarının bir kısmını vasiyet ederlerdi.
Onların kendilerinden sonraki mirasçılarına vasiyetleri yazılı idi.
Abdurrezzak'm sahih senedle rivayetine göre Enes (r.a.) şöyle demiştir: Ashab
vasiyetlerinin başına şunu yazarlardı:
«Bismillâhİrrahmânİrrahîm. Bu falan oğlu falanın vasiyetidir, Allah'tan başka
İlâh olmadığına, O'nun tek ve ortaksiz olduğuna şe-hadet ederim. Muhammed'üı
O'nun kulu ve Rasûlü olduğuna da şahidllk ederim. Kıyamet saati şüphe yoktur ki
gelecektir. Allah kabirlerde olanları diril tecektir. Mal bırakan, Allah'tan
korkarak ailesine vasiyet etsin. Eğer mii'min iseler Allah ve Rasûlü'ne itaat
ederek aralarım islâh ederler. Onlara İbrahim ve Ya'kub'un oğul-lanna yaptığı
«Allah size din göndermiştir. Mü'min olmaktan başka şekilde ölmeyin» tavsiyesini
vasiyet etsin.»
213. Hikmeti
Allah Rasûlü'nden rivayete göre, o şöyle buyurmuştur: «Amellerinize ilâve olarak
Allah size malınızın üçte
birini tasadduk etmiştir. Onu dilediğiniz yere veya hoşlandığınız şekilde
bırakın.» (Hadis zaiftir).
Bu hadis, vasiyetin, insanlara yapılan iyiliklerden biri olduğundan kişinin
hasenatını arttırmak veya kaçırdıklarına yetişmek için hayatının sonunda Allah
Azze ve Celle'ye onunla yaklaşacağı bir ibadet olduğunu ifade ediyor.
21.4. Hükmü
Âlimler, onun yapılması veya terkedilmesi noktasındaki şer'î hükümde ihtilâf
etmişlerdir. Bunlan aşağıda naklediyoruz:
21.4.1. Birinci Görüş
Zührî ve Ebû Miclez; az veya çok, mal bırakan herkesin vasiyet etmesinin vacib
olduğu görüşündedirler. Bu İbn Hazm'm da görüşüdür. O aynca, îbn Ömer, Talha,
Zübeyr, Abdullah bin Evfâ, Tal-ha bin Mutarnf, Tâvûs ve Şâbi'nin de vacib
olduğunu söylediklerini naklederek: «Bu, Ebû Seleme ve tüm (zahiri)
arkadaşlarımızın görüşüdür,» demiştir. Bunlar Allah Teâlâ'nm şu âyetini deül
getirirler: «Birinize ölüm geldiği zaman, eğer mal bırakıyor ise ana-babaya
yakınlara, uygun bir tarzda vasiyet etmesi size farz kılındı.» (Bakara : 180)
21.4.2. İkinci Görüş
Vasiyetin ana-babaya ve ölünün varisleri olmayan akrabaya yapılması vaciptir.
Bu Mesrûk, tyâs, Katâde, Ibn Cerîr ve Zührî'nin mezhebidir.
21.4.3. Üçüncü Görüş
Bu görüş, dört imamın ve Zeydîlerin görüşüdür. Vasiyet ilk görüşte olduğu gibi
mal bırakan herkese farz değildir. îkinci görüşte olduğu gibi ana-baba ve
mirasçı olmayan akrabalara vasiyet edilmesi de farz değildir. Ancak onun hükmü,
duruma göre değişir, ba-zan vacib, bazan mendub, bazan haram, bazan mekruh ve
bazan da mubah olur.
a. Vacib olması: Kişinin üzerinde, vedia (emanet) veya borç gibi, vasiyet
etmediğinde zayi olacağından korktuğu şer'î bir hak bulunuyorsa, vasiyet vacip
olur. Meselâ üzerinde ödemediği zekât veya yerine getirmediği hacc borcu olan ya
da yanında malından çıkarılması gereken bir emanet bulunan veya kendisinden
başka kimsenin bilmediği bir borcu bulunan yahut da yanında şahidsiz bir vedia
(emanet) bulunan kimse gibi.
b. Müstehab olması: Fakir akrabalara ve salih kimselere vasiyet etmek mendubdur.
c. Haram olması: Varislere zararı olduğu zaman haram olur. Abdürrezzak'm Ebû
Hüreyre'den rivayetine göre, Allah Rasûlü
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: «Bir kimse yetmiş sene
cennetliklerin amelini İşler. Vasiyetinde haksız bir tavsiyede bulunur. Ona kötü
amelin mührü vurulur ve cehenneme girer. Bir' adam da kötülerin amellerini
yetmiş sene yapar. Vasiyetinde adil davranır. Ona da ameli hayırlıların mührü
vurulur ve cennete girer.» Ebû Hüreyre şöyle demiştir: «İsterseniz: «Bunlar
Allah'ın sınırlarıdır. Onlan aşmayın.» (Bakara: 229) ayetini okuyun.»
Sa'îd bin Mansûr'un «Sahih isr.ad»Ia rivayetine göre, İbn Ab-bas şöyle demiştir:
«Vasiyette (varislere) zarar verme, büyük günahlardandır.» (Hadisi Nesâİ,
kaydetmiştir. Ricali sikadır.)
Miktarı üçte birden de az olsa, (varislere) zarar verme amacını taşıyan vasiyet
bâtıldır.
Yine içki veya kilise binası ya da kumarhane yapımı gibi haram için vasiyet de
haramdır.
d. Mekruh olması: Miras bırakanın malı az olduğunda ve varisleri ona muhtaç
olduğunda vasiyet mekruhtur. Yine onların bunu ftsk ve fücurda kullanacaklarını
bildiği veya kuvvetle zann ettiği zaman fısk ehline vasiyette bulunmak da
mekruhtur. Vasiyet eden, vasiyet edilenin, malım itaat yoluna kullanacağını
bildiği veya kuvvetle zannettiği zaman vasiyet mendup olup geçerlidir .
e. Mubah olması: Vasiyet edilen, kendisinin yakım veya uzağı olsun vasiyet eden
zengin ise vasiyette bulunması mubahtır.
21.5. Rükûnlari
Vasiyetin rüknü; vasiyet edenin <dcab»da bulunmasıdır. îcab; Ölümden sonraya
bağlı olarak, karşılıksız temlike delâlet eden bütün lâfızlar ile olur. Meselâ
«ölümümden sonra, falanın olması için şunu vasiyet ettim veya bundan sonra şunu
ona hibe ettim veya mâlik yaptım,» gibi. Vasiyet ibare ile mün'akid olduğu gibi,
vasiyet eden konuşmaktan aciz olduğu zaman onun yazıyla veya anlaşılır
işaretleri İle akid yapması durumunda bu akid gerçekleşir.
Vasiyet; mescidler, medreseler, hastanelere yapılması sebebiyle, muayyen
olmadığı zaman, bunun «kabul»e ihtiyacı yoktur. Aksine sırf icab ile tamamlanır.
Çünkü bu durumda sadaka olur. Fakat vasiyet edilen, muayyen bir şahıs olursa;
vasiyet edenin Ölümünden sonra, vasiyet edilenin veya reşid değilse velisinin
«kabul»ü gereklidir. Eğer kabul ederse tamamlanır. Vasiyet edenin Ölümünden
sonra reddederse vasiyet bâtıl olur ve mülkü vasiyet edenin varislerinde kalır.
Vasiyet, vasiyet edenin onda değişiklik yapmasının veya dilediği şeyden
dönmesinin ya da vasiyet ettiği kimseye vasiyetten vazgeçmesinin salih olduğu
caiz akidlerdendir. Bu dönme, «vasiyetten döndüm» gibi sözle sarih olabildiği
gibi, onu satma gibi, vasiyet ettiği malda kendi mülkünden onu çıkaran
tasarruflarda bulunarak fiilin delaletiyle de olur.
21.5.1. Vasiyete Ne Zaman Hak Kazanılır?
Vasiyet edilen, vasiyet eden öldükten sonra borçları Ödenmeden vasiyete hak
kazanamaz. Borçlar, bırakılan malın tamamını aştığı zaman, Allah Teâlâ'nm : «...
Kendisiyle yapılan vasiyetten ya da (varsa) borçtan sonra...» (Nisa : 12) ayeti
gereğince, vasiyet edilene hiç bir şey yoktur.
21.5.2. Şarta Bağlı Vasiyet
Şart sahih olduğu zaman, vasiyetin bir şarta bağh olması veya şartla
birleştirilmesi sahihtir.
Sahih şart, vasiyet edenin veya edilenin ya da başkalarının maslahatına uygun
olan ve şeriatın menetmediği ve şer'î amaçlara aykırı olmayan şarttır. Şart
sahih olduğu zaman, maslahatı devam ettiği sürece onu yerine getirmek vacibdir.
Şart ile amaçlanan maslahat ortadan kalkar veya sahih olmaz ise şarta uymak
vacib değildir. /
21.6. Şartları
Vasiyette; vasiyet eden, vasiyet edilen ve vasiyete konu olan eşya, söz
konusudur. Bunların herbirinin şartlan aşağıda gelecektir.
21.6.1. Vasiyet Edenin Şartlan
Vasiyet edenin, tam ehliyet sahibi olarak teberru'a yetkili olması şarttır. Tam
ehliyet; akıllılık, erginlik, hürlük, muhayyerlik ve sefehliği veya gafleti
sebebiyle hacr konulmamış olmakla kesinle-şir. Eğer vasiyet eden küçük, deli,
küle, zorlanan veya mahcur olması sebebiyle noksan ehliyetli ise, vasiyeti sahih
olmaz. Bundan iki şey müstesnadır:
1. Mümeyyiz çocuğun, maslahat hududunda olduğu sürece, defni ve teçhizi işine
ait vasiyeti.
2. Sefehliği sebebiyle hacr altında olanın, Kur'ân öretimi, mes-cid yapımı ve
hastahane hizmetleri gibi hayır yollarına yaptığı vasiyet.
Eğer varisleri varsa ve buna izin verirlerse, bu vasiyet onun mallarından
ayrılır. Varisleri yoksa, yine durum aynıdır.
Fakat varisleri varsa ve bu vasiyete izin vermezlerse, vasiyeti malının sadece
üçte birinden yerine getirilir. Bu, Hanefîlerin mezhebidir.
Bu konuda İmam Mâlik muhalefet ederek 'Allah'a yaklaşma'-mn (ibadetin) mânâsını
akleden çocuk ile aklı zayıf kimsenin vasiyetini caiz görmüş ve şöyle demiştir:
«Bize göre aklı zayıf, safin ve bazan aklı başına gelen delinin vasiyet
ettiklerini anlayabilecek kadar akıllan başlarında iken yaptıkları vasiyetleri
caizdir. Yine küçük çocuğun, vasiyet ettiği şeyi aklettiği ve bunu inkâr eden
bir söz söylemediği zaman, yaptığı vasiyet gerçekleşmiştir, caizdir.»
Mısır kanunlan, sefihin ve gaflet içindeki kişilerin mallarının harcanacaklan
yönü anladıkları zaman, yaptıkları vasiyetlerine izin vermiştir.
21.6.2. Vasiyet Edilen Kimsenin Şartları
Vasiyet edilende aşağıdaki şartların bulunması gereklidir :
I. Vasiyet edenin varisi olmamalıdır.
Allah Rasûlü sailallahu aleyhi ve selîem. Fetih yılında: «Mirasçıya vasiyet
yoktur.» buyurmuştur. (Hadisi Ahmed bin Hanbel Ebû Dâvüd ve Tirmizi kaydetmiş,
Tirmizî 'Hasen' demiştir).
268
Bu haber «haber-i ahad» da olsa âlimler onu kabul ile karşılamış ve onun hükmü
üzerinde icma etmişlerdir.
Bir rivayette: «Allah her hak sahibine hakkım vermiştir. Artık varise vasiyet
yoktur.» şeklindedir.
Âlimlerin cumhuru: «Birinize ölüm geldiği zaman eğer mal bırakıyorsa ana-babaya
ve yakınlara uygun bir tarzda vasiyet etmesi —Allah'a karşı gitmekten
sakınanlara bir borç olarak— size farz kılındı.» (Bakara: 180) âyetinin ise,
mensuh olduğunu söylemişlerdir.
Şâfi'î şöyle demiştir: «Allah Teâlâ vasiyet ayetini de İndirmiş, mirasçılar
ayetini de indirmiştir. Mirasçılarla ilgili ayetle birlikte vasiyet ayetinin
baki olması muhtemeldir. Mirasçılara vasiyetin mensuh olması da. muhtemeldir.
Âlimler bu iki ihtimalden birini tercih ettirecek bir şey aramışlar ve Allah
Rasûlü'nün sünnetinde megazî yazarlarının naklettikleri «Nebî aleyhisselâm Fetih
senesi «Varise vasiyet yoktur» buyurdu.» hadisini bulmuşlardır.»
Yine âlimler, vasiyet edilenin ölüm günü varis olmasına itibar etmişlerdir. Eğer
biri varis olan kardeşine, çocuğu yokken vasiyette bulunsa, sonra daha ölmeden
onun çocuğu doğarsa, anılan kardeşe yaptığı vasiyeti sahih olur. Fakat, oğlu
varken kardeşine vasiyette bulunsa ve ölümünden önce oğlu ölse, bu vasiyet
varise yapılmış olur.
2. Hanefî mezhebine göre, vasiyet edilen muayyen bir kimse ise, vasiyetin
sıhhati için, «vasiyet vaktinde» gerçekten veya takdi-ren mevcut olması şarttır.
Yani vasiyet vaktinde fiilen mevcut olmalı veya bu esnada varolduğu takdir
edilmelidir.
Vasiyet edilen muayyen bir şahıs değilse; vasiyet edenin ölümü anında, gerçekten
veya takdiren bulunması şarttır.
Vasiyet eden, «Evimi falanın çocuklanna vasiyet ettim» dese ve o çocukları tayin
etmese, sonra vasiyetten dönmeden ölse, ev vasiyet edenin ölümü sırasında mevcut
olan çocuklann olur. Bunla-nn gerçekten ve (cenin gibi) takdiren mevcut olmalan
—vasiyetin yapıldığı sırada bulunmamış olsalar bile— aynıdır. Çocuk vasiyet
vaktinden veya vasiyet edenin ölümünden altı ay geçmeden önce doğduğu zaman
vasiyet sırasında veya vasiyet edenin ölümü sırasında cenin olarak bulunduğu
ortaya çıkar.
Âlimlerin cumhuru ise şöyle demiştir: «Bir kimse, malının üçte bîrini Allah'ın
uygun gördüğü yerlere ayrılmasını vasiyet etse, vasiyet edenin bu vasiyeti sahih
olur ve vasi bunları hayır yoluna ayınr. Ondan bir şey yemez. Bunlar ölünün
varislerine de verilmez.» Ebû Sevr buna muhalefet etmiştir. (Bu görüşleri
Şevkânî Neylü'i-Evtâr'da ifadelendirmiştir.)
3. Vasiyet edilen, vasiyet edeni haram olarak öldürmemiş olmalıdır. Vasiyet
edilen vasiyet edeni haram olduğu halde öldürürse, vasiyet bâtıl olur. Çünkü kim
lâyık olmadığı birşeyi elde etmeye acele ederse, o bundan mahrum bırakılarak
cezalandırılır. Bu Ebû Yusuf'un görüşüdür. Ebû Hanife ve Muhammed ise: «Vasiyet
bâtıl olmaz. Ancak varislerin iznine bağlıdır.» demişlerdir.
21.6.3. Vasiyet Edüen Şeyin Şartları
Vasiyet edilen şeyin, vasiyet edenin ölümünden sonra mülk sebeblerinden biriyle
temlike müsait olması şarttır. Mal ve menfaat olarak mütekavvim (ileri tarihte
gelecek) olan her malın vasiyeti sahihtir. Ağaçtaki meyvenin ve ineğin
karnındaki ceninin vasiyeti de sahihtir. Çünkü miras yoluyla temlik edilirse ve
vasiyet eden öldüğü sırada gerçekten mevcut olmayı sürdürürse, vasiyet edilen
kimse ona hak kazanır.
Vasiyet edildiği sırada bulunmayan şey bunun aksinedir.
Bir menfaatin (evde oturma hakkı gibi), bir alacağın ve olgunlaşmamış meyvenin
vasiyeti de sahihtir.
Mal olmayan (meyte gibi) bir şeyin vasiyeti ise sahih değildir. Akid yapanlar
yönünden bir kıymeti bulunmayan şeyin de vasiyeti sahih değildir, Müslüman olan
birine, içki vasiyet etmek gibi...
21.7. Vasiyetin Müstehab Olduğu Malın Miktarı
-İbn Abdülberr şöyle demiştir :
«Selef, vasiyeti müstehab sayanlara göre müstehab, vacib sayanlara göre de vacib
olan miktar hakkında ihtilâf etmişlerdir.»
Ali (r.a.)'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: Altıyüz dirhem veya dokuz yüz
dirhem malda vasiyet yoktur.» O'ndan bin dirhem malda vasiyet olduğuna dair bir
görüş rivayet edilmiştir.
tbn Abbas da : «Sekiz yüz dirhemde vasiyet yoktur.» demiştir.
Aişe (r.a.): Dört çocuğu ve üçbin dirhemi bulunan bir kadın hakkında: «Onun
malında vasiyet yoktur.» demiştir.
İbrahim en-Neha'î ise, bin dirhem ile beşyüz dirheme kadar olan malda vasiyet
olmadığını söylemiştir.
Katade : «Eğer hayır (mal) bırakmış ise,» (Bakara : 180) ayeti hakkında: «bunun
bin dirhem ve daha fazla mal» olduğunu söylemiştir.
Ali (r.a.)'dan; «Çok mal bırakan, onu varislerine bırakırsa daha faziletlidir,»
görüşü de nakledilmiştir.
Aişe (r.a.) sekiz yüz dirhem mal bırakan kimse hakkında; «O hayır (mal)
bırakmamıştır. Vasiyet edemez.» demiştir.
27.7.1. Üçte Birin Vasiyeti
Malın üçte birini vasiyet etmek caizdir. Bunun fazlası ise caiz değildir. Evlâ
olan bundan daha azını vasiyet etmektir. Bu konuda icma edilmiştir.
Buharî, Müslim, Tirmizî, Nesâî, Ebû Dâvûd ve îbn Mâce'nin rivayetine göre, Sa'd
bin Ebî Vakkas, (r.a.) şöyle demiştir: «Nebi aleyhisselâm, ben- Mekke'de hasta
iken beni ziyaret etti. O'nun hicret ettiği bir yerde Ölmesini hoş görmeyerek;
«Allah İbn Ayrâ'ya rahmet etsin,» dedi. Ben; «Ey Allah'ın Rasûlü, malımın
tamamını vasiyet edeyim mi?» diye sordum. «Hayır» dedi. Ben : «Yarısını?» dedim.
«Hayır,» dedi. Ben «Ya üçte birini?» dedim. Nebi aleyhisselâm şöyle buyurdu:
«üçte biri... Üçte biri de çoktur. Senin mirasçılarını zengin bırakman onları
halka el açan fakirler olarak bırakmandan daha hayırlıdır. Senin harcadığın
bütün nafakalar, karının ağzına koyduğu lokmaya varıncaya değin, sadakadır.
Allah belki seni iyileştirir. Bir kısım insanları seninle faydalandırır. Bir
kısmını da seninle zarara uğratır.»
Sa'd'ın o gün bir kızından başka çocuğu yoktu.
21.7.2. Üçte Bit Malların Tümünden Hesaplanır
Âlimlerin cumhuru, üçte birin, vasiyet edenin bıraktığı tüm mallardan
hesaplanacağı görüşündedir.
Mâlik ise: «Üçte- bir vasiyet edenin bildiği malların üçte biri olarak
hesaplanır. Ona gizli kalan, yeni kazandığı ve bilmediği mallar bunun
dışındadır,» demiştir.
Vasiyet esnasında mı, yoksa ölüm anında mı bulunan malın üçte birine itibar
edilir?
Mâlik, Neha'î, Ömer bin Abdülaziz; «Vasiyet anında bulunan malın üçte biri
önemlidir,» demişlerdir.
Ebû Hanife, Ahmed bin Hanbel ve Şafi'i; «ölüm halinde bulunan malın üçte birine
itibar edilir,» görüşündedirler. Bu Ali ve bazı tabiin'in de görüşüdür.
21.7.3. Üçte Birden Daha Fazla Malı Vasiyet Etmek
Vasiyet edenin ya varisi vardır veya yoktur. Eğer varisi varsa, malının üçte
birinden fazlasını vasiyet etmesi caiz değildir. Eğer üçte birinden fazlasını
vasiyet ederse, vasiyet ancak varislerinin izniyle gerçekleşir. Onun
gerçekleşmesi için iki şart vardır:
1. Vasiyet edenin ölümünden sonra olması. Eğer ölümünden önce olursa, izin
verecek olanın hakkı sabit olmamıştır ve onun iznine bakılmaz. Eğer hayatı
esnasında izin verirse, onun dilediği zaman bu izinden dönme hakkı vardır. Eğer
hayatından sonra izin verirse, vasiyet gerçekleşir. Zührî ve Rebi'a ise, «Onun
mutlak olarak dönme hakkı yoktur,» demiştir.
2. İzin verenin, izin sırasında sefihliği veya gafleti sebebiyle hacr altında
bulunmayıp, tam ehliyet sahibi olması gerekir.
Vasiyet edenin varisleri yoksa, yine onun üçte birden fazla vasiyet erme hakkı
yoktur. Bu cumhura göredir.
Hanefiler, îshak, Şerik ve bir rivayette Ahmed bin Hanbel üçte birden fazla
vasiyette bulunmasının caiz olduğu görüşündedirler. Bu Ali ve tbn Mes'ûd (r.a.)'nın
da görüşüdür. Çünkü vasiyet edenin bu durumda varisleri fakir bırakma korkusu
yoktur ve vasiyet hakkında gelen ayet mutlaktır. Sünnet bu ayeti, varisleri
bulunan kimse ile kayıdlandirmıştır. Varisi bulunmayanın ise, mutlakhk üzerine
kalmış (kayıdlanmamış)tir.
21.8. Vasiyetin Bâtıl Olması
Vasiyet geçen şartlardan birinin bulunmamasıyla da bâtıl olduğu gibi, aşağıdaki
şartların biriyle de bâtıl olur.
1. Vasiyet eden uzun süre delirir ve deliliği sırasında Ölürse.
2. Vasiyet edilen, vasiyet edenden daha önce ölürse.
3. Vasiyet edilen şey muayyen olur da, vasiyet edilen kimse onu kabul etmeden
önce telef olursa.
■
Yirmükinci Bölüm MİRAS İLMÎ
Ferâiz; «farîza»nm çoğuludur. Fariza ise «takdir» anlamında olan «farz»dan
alınmıştır. Allah Sübhanehû : «Size farz (takdir) ettiği şeyin yansı.» (Bakara :
237) buyuruyor.
Şeriat'te farz; varislere takdir edilen paydır. Bu ilim ise, «Mi-ras ilmi» ve «Ferâiz
ilmi» diye adlandırılır.
22.1.2. Meşruluğu
İslâm'dan önce, cahilivye Araplannda sırf erkekler mirasçı olurlardı. Çocuklar
ve kadınlar mirasçı olamazdı. Allah bunu tamamen iptal ederek şu ayeti
indirmiştir :
«Allah çocuklarınız hakkında, erkeğe iki dişinin hissesi kadar emreder. Eğer
kadınlar ikinin üstünde ise (ölenin) geriye bıraktığından üçte iki onlarındır;
eğer bir ise yansı onundur. Ölenin çocuğu yoksa geriye bıraktığından ana-babasmdan
her birinin altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu olmadığı için ana-babası, ona
varis oluyorsa, anasına üçte bir düşer. Kardeşleri varsa altıda biri annenindir.
(Bu ölenin) ettiği vasiyetten ya da borcundan sonradır. Babalardan ve oğullardan
fayda bakımından hangisinin size daha yakın olduğunu siz bilmezsiniz. Bunlar
Allah'ın tesbit ettiği haklardır. Şüphesiz Allah Bilendir, Hakim olandır.» (Nisa
: 11)
Ayetin nüzul sebebi şudur:
Câbir'den rivayete göre; o, bu âyetin nüzul sebebi hakkında şöyle demiştir:
Sa'îd bin Rebî'in hanımı, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem'e Sa'îd'den
olan iki kızını getirerek : «Ey Allah'ın Rasûlü bu ikisi Sa'îd bin Rebî'in
kızlarıdır. Babalan seninle iken Uhud'da şehid düştü. Amcaları mallarını alıp
onlara birşey bırakmadı. Bunlar mallan almadan evlenemezler.» dedi. Allah Rasûlü
sallallahu aleyhi ve sellem: «Allah bu konuda hüküm verecektir,» buyurdu. Bunun
üzerine mirasçılar hakkındaki ayet indi. Allah Rasûlü amcalanna haber göndererek
onlara: «Sa'îd'in iki kızma malının üçte ikisini, annelerine İse sekizde birini
ver. Kalanı ise senindir.» buyurdu. (Hadisi Buhari, Müslim, Ebû Dâvûd ve Tirmizî
kaydetmiştir.)
22.1.3. Ferâiz İlminin Fazileti
Ibn Mes'ûd'dan rivayete göre, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
buyurmuştur: «Kur'ân öğrenin ve onu insanlara öğretin. Ferâiz öğrenin ve onu
öğretin. Çünkü ben öleceğim ve ilim kaldırılacak. Ferâiz hisselerinin ve
mes'elelerinin birbirine kanşmasi ve bunları bildirecek kimsenin kalmaması
yakındır.» (Hadisi Ah-med bin Hanbel kaydetmiştir.)
Abdullah bin Ömer'den rivayete göre, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem
şöyle buyurmuştur: «İlim üçtür. Bunların dışındakiler fazlalıktır. I— Muhkem
âyet, 2— Yürürlükteki sünnet, 3— Adil ferâiz.» (Hadisi Ebû Dâvûd ve îbn Mâce
kaydetmiştir.) Ebû Hüreyre (r.a.)'den rivayete göre, Nebî aleyhisselam şöyle
buyurmuştur: «Ferâiz'i öğrenin ve Öğretin. Çünkü o, ilmin yansıdır. O unutulacak
ve ümmetimden ilk çekilip alınacak olan şeydir.» (Hadisi İbn Mâce ve Dârekutni
kaydetmiştir.)
TEREKE
Tanımı
Tereke; Ölenin mutlak olarak bıraktığı mallardır.
îbn Hazm, bu tarifi kabul ederek şöyle demiştir: «Allah, insanın Ölümünden sonra
bıraktığı mallarda mirası vacip kılmıştır, mal olmayan şeylerde değil. Haklar
ise, —mala tabi olanlar veya mal hükmünde olanlar dışında— miras bırakılmazlar.
Meselâ faydalanma hakkı, yerleşim toprağında bina ve ağaçlann kalması hakkı
gibi. Tereke; Malikî. Şafi'î ve Hanbelîlere göre, ölünün geride bıraktığı tüm
mallar ve haklardır. Bu haklann mali olup olmaması durumu değiştirmez.»
2222. Terekeye Bağlı Haklar
Terekeye bağlı haklar dörttür Bunlann tümü, tek bir derecede değildir. Bir kısmı
diğerinden daha üstündür. Terekeden nelerin çı-kanlacağı aşağıdaki sıraya
göredir:
22.2.2.1. Birinci Hak
Ölenin terekesinden önce, —cenazeler konusunda geçtiği üzere— onun tekfin ve
teçhizi sağlanır.
22.2.2.2. İkinci Hak
Borçların ödenmesi: İbn Hazm ve Şâfi'î, zekât ve kefaret gibi Allah haklarını
kul haklarından öne alırlar.
Ebû Hanife'ye göre ise; ölüm sebebiyle Allah'a ait haklar düşer. Varislerin
onları yerine getirmeleri şart değildir. Ancak teberru olarak yaparlarsa veya
ölen onlann yerine getirilmesini vasiyet ederse o başka. Onlan vasiyet etmesi
durumunda, yabancıya vasiyeti gibi olur ve teçhizi, kul borçlannm ödenmesi
sonrasında kalan malının üçte birinden, vasi veya varisleri onu Öder. Hüküm,
varisleri olduğu zaman böyledir. Varisleri yoksa, malının tamamından çıkanhp
Ödenirler. Hanbelîler ise; bunlan (kul haklan ile Allah haklarını) eşit
sayarlar. Onlar aynca, aynı kul borçlanın, mutlak kul horçlanna takdim etmede
ittifak etmişlerdir.
22.2.2.3. Üçüncü Hak
Borçlann ödenmesi sonrasında kalan malın üçte birinden vasiyetleri yerine
getirilir.
22.2.2.4. Dördüncü Hak
Malından geriye kalanı, mirasçılan arasında paylaştmhr. 22.2.3. Mirasın Rükûnlan
Mirasta üç şey bulunur :
22.2.3.1. Vâris Bu, miras sebeblerinden biriyle ölüye bağlanan kimsedir.
22.2.3.2. Muris
Bu, hakikaten veya hükmen ölü olan kimsedir. Meselâ; öldüğüne hükmedilen kayıp
kişi gibi.
22.2.3.3. Mevrûs
Tereke ve mirasa denir. Bu, vâristen murislere geçen mal veya haklardır.
22.2.4. Mirasçı Olma Sebebleri Uç sebeb ile mirasa hak kazanılır :
22.2.4.1. Hakiki Neseb
Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: «Ûlül-Erhâm (Akrabalık yönünden yakınlıkları
olanlar) Allah'ın kitabında birbirlerinin velileridir.» (Enfal: 75)
22.2.4.2. Hükmî Neseb
Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem: «Velâ da neseb parçası gibi bir
parçadır.» buyurmuştur. (Hadisi îbn Hibbân üe Hâkim kaydetmiş ve «Sahih»
demişlerdir.)
22.2.4.3. Sahih Kocalar
Allah Tealâ şöyle buyuruyor: «Size kanlarınızın bıraktıkları (tereke)nln yansı
vardır.» (Nisa : 12)
22.2.5. Mirasın şartlan
Mirasçı olmak için üç şart koşulmuştur :
1. Miras bırakanın «gerçekten» veya kadı'nm öldüğüne hükmettiği ve bu hükmün onu
gerçekten Ölmüş kimse gibi yaptığı kayıp kişi gibi «hükmen» ya da bir şahsın
hamile bir kadına vurması sonucu ceninin ölü olarak düşmesi gibi «takdiren» ölü
olması şarttır. Bu durumda, daha sonra tahakkuk etmemiş olsa bile, düşüğe hayat
takdir edilir.
2. Miras bırakanın ölümünün ardından, mirasçıların —rahimdeki cenin gibi hükmen
bile olsa— diri olması şarttır. Miras
bırakanın ölümünden sonra, varisin hayatta olduğu bilinmiyorsa, mirasçı
olamazlar. Eğer mirasçılar birbirine mirasçı olan kişilerden ise, hayatta
olmayanların malı, hayattakilerin her birine mirastaki hisseleri oranında
paylaştinhr.
3. Mirasa mani olan aşağıdaki engellerden birinin bulunmaması :
22.2.6. Mirasa Engel Olan Şeyler
Mirasa engeli bulunan kimse, mirasçı olma sebeplerine sahip olan, fakat bu
mirasçı olma ehliyetim ondan kaldıran bir sıfatla vasıflanan kimsedir. Bu
kimseye «mahrum» da denir.
Mirasa mani olan engeller dörttür :
1. Kölelik : Tam veya eksik olması aynıdır.
2. Kasten öldürme : Varis, miras bırakanı zulmen öldürürse, ittifakla mirasçı
olamaz. Nesâî'nin rivayetine göre. Nebi aleyhisse-lâm : «Katile bir şey yoktur.»
buyurmuştur.
Düşmanlık gözeterek kasten Öldürme dışmdaki öldürmeler hu-susunda âlimler
ihtilâf etmiştir.
Şafi'î şöyle demiştir: «Çocuk veya deli tarafından olsun, kısas ya da had gibi
bir hakla yapılsın bütün öldürmeler mirasa mânidir.»
Malikiler şöyle demiştir : «Düşmanlıkla kasten öldürme mirasa manidir. Bunun
bizzat veya başkası vasıtasıyla yapılmış olması aynıdır.»
Mısır Kanunu, bu görüşü almış, beşinci maddede bunu şöyle vaz'etmiştir:
«Mirasçının murisini «haksız» ve «özürsüz» olarak «kasten» öldürmesi miras
engellerindendir. Varisin asıl fail veya fiile ortak olması aynıdır. Yine,
katline hüküm verilmesi neticesini doğurarak yalancı şehidlikte bulunması ve
hükmün infaz edilmesi halinde de, bu varis, mirastan mahrum bırakılır. Katilin,
onbeş yaşını aşmış, akil-bâliğ olması gerekir. Şer'î müdafaa hakkını veren
tecavüz, özür sayılır.»
3. Din farklılığı: Müslüman kâfire, kâfir de müslümana mirasçı olamaz. Ebû Dâvûd,
Tirmizî, Nesâî ve îbn Mâce'nin Üsâme bin Zeyd'den rivayetine göre, Nebi
aleyhisselâm şöyle buyurmuştur: «Müslüman kâfire, kâfir de müslümana mirasçı
olamaz.»
Mu'âz, Muaviye (r.a.), İbn Müseyyeb, Mesrûk ve Nehaî'den: «Müslüman, kâfir
kadınla evlenebildiği halde, kâfirin müslüman kadınla evlenememesi gibi müslüman
kâfire mirasçı olur. Fakat kâfir müslümana mirasçı olmaz,» görüşü
nakledilmiştir.
Gayri müslimler, birbirlerine mirasçı olurlar. Çünkü onlar tek bir millet kabul
edilirler.
4. Vatan farklılığı: Bununla tabiiyet farkı kastedilmektedir. Vatan farklılığı
müslümanlar arasmda bir miras engeli değildir. Müslüman müslümana vatanları
farklı olsa ve değişik memleketlerde otusalar da mirasçı olurlar.
«Gayr-i müslimlerin vatan farklılığı birbirlerine mirasçı olma. lanna engel
midir, değil midir?» konusunda ihtilâf edilmiştir. Âlim-lerin cumhuruna göre,
bu, müslümanlar arasında mirasa engel olmadığı gibi gayri müslimler arasında da
miras engeli değildir. «Muğ-nî» adlı kitabında îbn Kudâme şöyle demiştir: «Bana
göre kıyas, memleketleri farklı bile olsa, bir dine mensub kişilerin birbirine
mirasçı olacakları şeklindedir. Çünkü nassların umumu, onların mirasçı
olacaklarım göstermektedir. Ne bir nass ne bir icma ve ne de sahih bir kıyas
bunu tahsis etmektedir. Bu yüzden nasslann umumuyla amel etmek gereklidir.»
Mısır kanunu bunu bir ilâve ile almıştır. Bu konuda kanun; Ebû Hanîfe'nin;
«Yabancı devletin kanunu, vatandaşlarının başkasına mirasçı olmasına mani ise;
buna engel olan yabancı devletin vatandaşlarının mirasçı olmalarına engel
olunur,» görüşünü almış ve mirasta da «bil-misil» ile amel etmiştir.
Mısır kanununun altıncı maddesi şöyledir: «Memleket farklılığı, ne müslümanlar
arasında, ne de gayri müslimler arasında mirasa engel teşkil etmez. Ancak
yabancı devletin kanunları buna engel olduğunda, bu yabancı devletin tebaasının
mirasçı olmaları engellenir.»
22.3. TEREKEDE HAK SAHİBİ OLANLAR
Hanefî mezhebinde, terekede haklan olanlar aşağıdaki şekilde sıralanmıştır:
1. Ashabu'l-ferâiz (belli hissesi olan hısımlar).
2. Asabetü'n-nesebiyye (neseb bakımından asabe olanlar).
3. As'abetü's sebebiyye (azad bakımından asabe olanlar).
4. Red 'alâ zevi'l-ferâiz (red yoluyla mirasçı olan ashab-ı ferâiz).
5. Zevi'l-erham (ashab-ı ferâiz ve asabe dışında kalan kadın veya kadın
vasıtasıyla bağlanan erkek hısımlar).
6. Mevlâ'1-mevâlât (mukaveleli varis).
7. Mukarra leh bi-nesebi'l-ğayri( nesebi, muristen başkasına ikrar yoluyla
nisbet edilen hısım).
8. Mûsâ leh bi-ekseri min sülüs (kendisine üçte birden fazla vasiyyet ediîen
kimse).
9. Beytü'1-mâl (hazine).
Mısır'da yürürlükte olan miras kanununa göre tereke'de haklan bulunan kimseler
aşağıdaki sıraya göre tertib edilmiştir :
1. Ashabu'l-ferâiz.
2. Asabetü'n-nesebiyye.
3. Red 'alâ zevi'l-ferâiz.
4. Zevi'l-erhâm.
5. Red 'alâ ehadi'z-zevceyn.
6. Asabetü's-sebebiyye.
7. Mukarra leh bi'n-nesebi 'alâ'1-ğayr.
8. Mûsâ leh bi cemî'il-mâl (malın tümü kendisine vasiyet edilen kimse).
9. Beytü'1-mâl.
22.3.1. Ashabül-Ferâiz
Kendilerinin muayyen altı hissesi bulunan kimselere denir. Bu hisseler; Vı, %,
Vs, *4, %, %'dır.
Ashabu'l-ferâiz oniki çeşit hısımdır. Dördü erkektir; baba, sahih dede (ve daha
yukarısı; dedenin babası vs.) annenin erkek kardeşi ve koca. Sekizi de dişidir:
Kan, kız, ana-baba bir kız kardeşler, babanın kızları, ananın kızlan, oğlun
kızı, ana ve sahih nene (ve daha yukansı; nenenin annesi vs.) Bunlardan
herbirinin payı aşağıda açıklanacaktır:
22.3.1.1. Babanın Durumları
Allah Sübhânehû ve Teâlâ şöyle buyuruyor: «... Bir çocuğu varsa, geriye
bıraktığından anne ve babadan her biri için altıda bir (ya), çocuğu olmayıp da
anne ve baba ona mirasçı ise, bu durumda annesi için üçte bir (%) vardır...»
(Nisa: 11)
Babanın üç hali vardır: Ferâiz yoluyla mirasçı olur, asabe yoluyla mirasçı olur,
ferâiz ve asabe yolunun her ikisiyle birden mirasçı olur.
Birinci hal: Eğer ölenin yalnız veya başkasıyla beraber erkek fürû'u
bulunuyorsa, bu durumda ferâiz yoluyla mirasçı olur ve hissesi Ve'dır.
İkinci hal: Eğer Ölenin erkek veya dişi fürû'u bulunmuyorsa, asabe yoluyla
mirasçı olur ve tek başınaysa terekenin «tamamı»nı
alır. Eğer kendisiyle birlikte ferâiz ashabından biri bulunuyorsa, terekenin «kalam»nı
alır.
Üçüncü hal: ölenin dişi fürû'u bulunuyorsa, hem ferâiz hem de asabe yoluyla
mirasçı olur. Bu durumda ferâiz yoluyla Vs'sını alır. Sonra asabe yoluyla da
ferâiz ashabından kalan terekeyi alır.
22.3.1.2. Sahih Dedenin Durumları
Dede, sahih veya fasid olur. Sahih dede; araya dişi girmeden Ölene bağlanan
dededir. (Meselâ babanın babası gibi). Fasid dede, araya dişi girerek ölene
bağlanan dededir. (Meselâ annenin babası gibi)
Sahih dedenin mirasçı olduğu icma ile sabittir.
İmran bin Husayn'dan rivayete göre; bir adam Nebi aleyhisse-lâm'a gelerek
«Oğlumun oğlu (torunum) öldü. O'nun mirasından bana ne var?» diye sordu. Nebi
aleyhisselâm: «Vs'sı senindir,» buyurdu. Adam dönünce Nebi aleyhisselâm ona
bağırarak «Vs'si senindir,» buyurdu. Adam yine dönüp giderken Nebi aleyhisseiâm
ona seslenip: «Son Ve senindir» buyurdu. Adam dönerken, Nebi aleyhisselâm onu
çağırıp: «Son altıda bir ("»e) rızıktır» buyurdu. (Hadisi Ahraed bin Hanbel, Ebû
Dâvûd ve Tirmizî kaydetmiş, Tirmizî 'sahih' demiştir.)
Babanın bulunması sebebiyle, sahih dedenin mirasçıhğı kalkar. Dört mesele
dışında babanın bulunmadığı durumlarda dede onun yerine geçer. (Babanın aldığı
hissenin aynısını alır) :
1. Baba varken babaanne mirasçı olamaz. Çünkü onun hissesi bu sebeble düşer.
Fakat dede varken babaanne mirasçı olur.
2. Ölen, geride ana-babasmi ve kan-kocadan birini bıraktığı zaman, anne, kan-koca'mn
hissesinden sonra kalanın üçte birini (Vz) alır. Fakat babanın yerine dede
bulunduğu zaman anne, bütün malın üçte birini (%) alır. Bu meseleye Ömer (r.a.)'ın
bu konudaki hükmü sebebiyle aÖmeriyyen denir. Yine «Ağar» yıldızı gibi meşhur
olduğu için «Carrâiyye» de denir. Ibn Abbas bu hususa muhalefet ederek şöyle
demiştir: «Allah Teâlâ'nın; «üçte bir (Mi) annenindir» ayeti gereğince anne
bütün malın üçte birini alır.»
3. Baba bulunduğu zaman, ana-baba bir kız ve erkek kardeşler ile baba bir
kızkardeşlerin hakları düşer. Dede bulunduğunda ise bunların haklan kalkmaz. Bu
Şâfi'î, Ebû Yusuf, Muhammed ve Mâlik'in mezhebidir.
Ebû Hanife işe şöyle demiştir : «Baba sebebiyle hakları düştüğü gibi dede
sebebiyle de düşer. Aralarında fark yoktur.»
Mısır Miras hukuku, ilk görüşü alarak 22. maddede bunu şöy le vazetmiştir:
«Dede ile ana-baba bir kız, erkek kardeşler veya baba bir kız ve erkek kardeşler
bir arada bulunduğu zaman bu durumda iki hal vardır :
Birincisi: Sırf erkek iseler kardeş gibi pay alırlar. Erkek ve dişi iseler veya
sırf dişi iseler, dişi fürû' ile birlikte asabe olurlar.
İkincisi: Dişi fürû'u ile beraber veya erkekler sebebiyle asabe olmayan kız
kardeşlerle beraber bulunuyorlarsa asabe yoluyla, ashabu'l-ferâiz'den arta
kalanı alırlar.
22.3.1.3. Anne Bir Kardeşlerin Durumları
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: «... Mirası aranan erkek ya da kadın, çocuğu ve
babası olmayan bir kimse olup da onun erkek veya kız kardeşi bulunuyorsa,
onlardan her biri için altıda bir (Ve) vardır...d (Nisa : 12)
oKelâle», babası ve erkek veya kız çocuğu olmayan kimsedir. Burada kız veya
erkek kardeşle ana bir kardeşler kastedilmektedir. Ayet onların üç durumu
olduğunu belirtiyor :
1. Ana bir kardeş erkek veya dişi olsun bir ise, altıda biri (Ve) alır.
2. Birden fazla iseler, terekenin üçte birini (Vs) alırlar. Burada kız ve erkek
eşit hisse alır.
3. Ölenin çocuğu, oğlunun çocuğu (torunu) gibi fürû'u ve babası ve dedesi gibi
erkek usûlü bulunuyorsa, (ana bir kardeşler) mi-rasdan bir şey almazlar. Anne ve
nine sebebiyle miras haklan düşmez.
22.3.1.4. Kocanın Durumları
Allah Sübhânehû şöyle buyurmuştur: «Karılarınızın çocukları yoksa,
bıraktıklarının yansı sizindir. Çocuklan varsa bıraktıklarının dörtte biri (%)
sizindir.» (Nisa : 12).
Bu ayet kocanın iki durumu olduğunu belirtiyor :
Birinci hal: Malın yansına mirasçı olur. Bu ölenin fürû'u (oğlu ve oğlunun
oğlu..., kızı ve oğlunun kızı...) olmadığı durumdadır. Bu çocuklar ister
kendisinden olsun, ister başka kocadan olsun aynıdır.
İkinci hal: kadının fürû'u varsa, koca, malının dörtte birine 0-4) mirasçı olur.
22.3.1.5. Karının Durumları
Allah Teâlâ şöyle buyuruyor : «Sîzin çocuğunuz yoksa, bıraktık-Zarınızın dörtte
biri kanlarımzındır, çocuğunuz varsa bıraktıklarınızın sekizde biri onlarındır.»
(Nisa : 12).
Ayet karının iki durumu olduğunu belirtiyor : Birinci hal: Kocasının ister
kendisinden, isterse başka karısından olsun, fürû'u (oğlu veya kızı, oğlunun
oğlu veya kızı...) yoksa terekenin dörtte birine (Vı) hak kazanır.
İkinci hal: Kocanın fürû'u varsa karısı sekizde bire hak kazanır. Kanlan birden
fazlaysa, dörtte biri (\k) veya sekizde biri (Vs) eşit olarak aralarında
paylaştırılır.
Boşanmış kan: Ric'î talâkla boşanmış karının iddeti dolmadan Önce kocası Ölürse,
kocasına mirasçı olur.
Hanbelîlere göre; duhul ve başbaşa yalnız kalmadan önce, ölüm hastalığında iken
boşarsa ve kadın daha evlenmeden, kocası bu hastalığında iken ölürse, kadın
kendisini boşayan kimseye mirasçı olur. Yine halvetten sonra boşarsa da, kadın
evlenmedikçe, böyledir. Ayrıca kadına vefat iddeti düşer.
22.3.1.6. Kızın (Bint-i Sülbiyye) Durumları
Allah Sübhânehû şöyle buyurmuştur : «Allah katında çocuklarınız hakkında, erkeğe
iki dişinin hissesi kadar tavsiye eder. Eğer kadınlar İkinin üstünde ise,
bırakılanın üçte İkisi (%) onlarındır. Şayet bir ise yansı (Vz) onundur.» (Nisa
: 11)
Ayet sülbî kızın üç durumu bulunduğunu ifade ediyor: Birinci hal: Eğer tek çocuk
o ise, terekenin yansını {W) alır.
İkinci hal: îki veya daha çok ise ve kendileriyle birlikte bir oğul veya daha
çoğu yoksa üçte biri (V3) alırlar.
îbn Kudâme şöyle demiştir : «îlîm ehli îbn Abbas'dan yapılan şaz bir rivayet
dışında iki kızın hissesinin üçte bir olduğunda icma etmişlerdir.»
îbn Rüşd de şöyle demiştir : «İbn Abbas'dan yapılan meşhur rivayetin, cumhurun
görüşü gibi olduğu da söylenmiştir.»
Üçüncü hal: Eğer ölenin bir veya daha çok oğlu varsa, kızlar asabe olurlar ve
bir erkek iki dişinin hissesini alır. Kızlar veya erkeklerin birden fazla olması
durumunda da hal böyledir.
22.3.1.7. Ana-Baba Bir Kız Kardeşler
Allah Sübnâhehû şöyle buyuruyor : «Allah size İkinci dereceden mirasçılar (kelâle)
hakkında fetva veriyor: Şayet çocuğu olmayıp
bir kız kardeşi bulunan kimse ölürse, bıraktığınızın yansı kız kardeşe kalır.
Fakat kız kardeşinin çocuğu yoksa kendisi ona tamamen varis olur. Eğer iki kız
kardeş kalmışsa bıraktığının üçte ikisi (%) onlarındır. Eğer mirasçılar erkek ve
kadın kardeşlerse erkeğe iki dişinin hissesi kadar vardır. Doğru yoldan
saparsınız diye Allah size açıklıyor. Allah her şeyi bilir.» (Nisa : 176)
Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem de : «Kız kardeşleri, tozlarla beraber
asabe yapın.» buyurmuşlardır.
Ana-baba bir kızkardeşin beş hali vardır :
1. Kendisiyle birlikte, çocuk, oğlun çocuğu, baba, dede, ana-baba bir erkek
kardeşler yoksa ve tek başınaysa terekenin yarısını (^) alır.
2. Hiç erkek bulunmuyorsa ve iki veya daha çok iseler terekenin üçte ikisini (%)
alırlar.
3. Ana-baba bir erkek kardeşleriyle beraber bulunuyorlarsa ve zikri geçen
kimseler yoksa, asabe olurlar ve erkek, iki dişinin hissesini alır.
4. Kızlar veya oğlun kızlan ile beraber bulunuyorlarsa asabe olurlar. Kızların
veya oğul kızlarının payından kalanı alırlar.
5. Oğul, oğlun oğlu, gibi erkek fürû'u ve (ittifakla) baba ve (Ebû Yusuf ve
Muhammed'in aksine Ebû Hanîfe'ye göre) dede gibi erkek usûl mirasçılar
bulunuyorsa miras hakları kalkar. Dede hakkındaki tartışma daha önce geçmişti.
22.3.1.8. Baba Bir Kız Kardeşler
Baba bir kız kardeşler mirasta altı halde bulunurlar ;
1. Kendisi gibi babası bir kız kardeş, baba bir erkek kardeş ve ana bir
kızkardeş bulunmadan tek başına ise terekenin vansmı (%) alır.
2. îki veya daha fazla ise, üçte ikiyi (%) ahrtar.
3. Ölenin bir tane ana-baba bir kizkardeşi olursa, baba bir kızkardeşler üçte
ikiyi tamamlamak için terekenin altıda birini (Ya) alırlar.
4. Bir tane veya daha çok baba bir erkek kardeşle beraber bulunuyorlarsa,
başkası sebebiyle asabe olarak mirasçı olurlar ve erkek iki dişinin hissesini
alır.
5. Bir veya daha fazla kız veya oğul kızı ile beraber bulunuyorlar ise,
başkasıyla beraber asabe sayılıp, kızın veya oğul kızının payından kalan
terekeyi alırlar.
6. Aşağıdaki kimseler sebebiyle mirastaki hakları kalkar:
a. Erkek usûl ve fürû' mirasçılar sebebiyle.
b. Ana-baba bir erkek kardeşler sebebiyle.
c. Ana-baba bir kız kardeşler sebebiyle; Kız veya oğul kızı beraber asabe
oldukları zaman, ana-baba bir erkek kardeşler yerine geçerler ve başkası
sebebiyle asabe olmaları anında baba bir kız veya erkek kardeşlere takdim
edilirler.
d. Ana-baba bir iki kız kardeş sebebiyle: Ancak bunlarla birlikte onların
derecelerinde baba bir erkek kardeşler bulunursa, asa-be olurlar ve erkeğe iki
dişinin hissesi olmak üzere kalanı alırlar.
Ölen, ana-baba bir iki kız kardeş ve baba bir erkek veya kız kardeş bıraktığı
zaman, terekenin üçte ikisi (%) ana-baba bir iki kız-kardeşin olur. Kalan da
erkeğe, iki kişinin hissesi verilerek baba bir kız kardeş ile baba bir erkek
kardeş arasında paylaştırılır.
22.3.1.9. Oğlun Kızları
Ogulun kızlarının beş durumu vardır :
1. Sülbî oğlu yok ise ve oğulun kızı tekse terekenin yansını (%) ahr.
2. Sülbî oğlu yok ise ve oğulun kızı iki veya daha fazla ise üçte ikiyi (%)
alırlar,.
3. Terekenin üçte ikisini alanlar, ölenin bir kızıyla beraber bir veya daha çok
olarak bulunuyorlarsa, altıda biri (Ve) alırlar.
Ancak oğlun kızlarıyla beraber aynı derecede oğul bulunuyorsa asabe olurlar ve
erkeğe iki dişinin hissesi verilerek kızın payından kalan terekeyi alırlar.
4. Ölenin oğlunun bulunması durumunda; bu sebeple mirasçı olmazlar.
5. tki veya daha çok kızı varsa yine mirasçı olmazlar. Ancak onlar ile beraber
kendi dercelerinde veya daha aşağıda oğlun oğlu bulunuyor ise asabe olurlar.
22.3.1.10. Ananın Durumları
Allah Sübhânehû şöyle buyuruyor :
«Ana-babadan herbirine; ölenin çocuğu varsa yaptığı vasiyetten veya borcundan
arta kalanın altıda biri {Ye), çocuğu yoksa, anası
babası ona varis olur, anasına üçte bir (%) düşer. Kardeşler varsa altıda biri
(Ve) annenindir.» (Nisa: 11). Ananın üç hali vardır :
1. Ölenin oğlu veya oğlunun çocuğu veya —baba ve anne yoluyla ya da sırf baba
yoluyla veya sırf anne yoluyla olsun— mutlak olarak iki kız veya erkek
kardeşiyle beraber bulunduğu zaman, altıda biri (Ve) alır.
2. Adı geçen kimselerden hiç biri bulunmazsa, bütün malın üçte birini (V3) alır.
3. Anılan kimseler bulunmadığında kan ve kocadan biri hissesini aldıktan sonra
kalanın üçte birini (W) alır. Bu durum «Ğarâ-İyye» diye isimlendirilen iki
meselede böyledir :
Birincisi: ölen, koca ve ana-baba bıraktığı zamanki durumda. İkincisi: ölen
,karı ve ana-baba bıraktığı zamanki durumda.
22.3.1.11. Nineler
Kabisa bin Şuayb'dan rivayete göre; o şöyle demiştir: Bir nene, Ebû Bekir'e
gelerek mirasını sordu. Ebû Bekir : «Senin hakkında Allah'ın kitabında bir şey
yoktur. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem'in sünnetinde de sana birşey
verildiğini bilmiyorum. Bekle de insanlara sorayım.» dedi. Halka sordu. Muğire
bin Şu'be: «Bir nene Allah Rasûlü'ne geldi. Nebî aleyhisseîâm da ona altıda bir
(Ve) hisse verdi.» dedi. Ebû Bekir : «Senden başka bunu bilen var mı?» diye
sordu. Muhammed bin Mesleme el-Ensarı kalkıp, Muğîre bin Şu'be'nin dediğinin
aynısını söyledi. Ebû Bekir onun hakkında hüküm verdi. Sonra başka bir nene
Ömer'e gelip mirasını sordu. Ömer: «Senin hakkında Allah'ın kitabında bir şey
yok. Fakat sana şu üçte bîr (Va) vardır. Eğer ikiniz bir arada bulunursanız,
bunu aranızda paylaştırırsınız. Hangi biriniz, tek başına kalmışsa, bu hisse
onundur.» (Hadisi, Buharî, Müslim, Ebû Dâvûd ve Tirmizî kaydetmiştir.) (1.
maddeye bkz.)
Sahih ninenin üç durumu vardır:
1. Bir veya —annenin annesi, babanın annesi gibi aynı derecede eşit olmaları
şartıyla— daha çok nine mirasta müstakil iseler altıda bir (Ve) alırlar (ve
aralarında eşit paylaşırlar).
2. Derecede yakın olan nineler, (annenin annesi, annenin annesinin annesine ve
babanın annesinin annesine engel olduğu gibi) daha uzak olan neneleri mirastan
mahrum kılar.
3. Her cihetten olan nine, anne sebebiyle mirastan mahrum olur. Baba yoluyla
nene olan da, baba sebebiyle mirastan mahrum
olur. Dede de annesini mirastan mahrum eder. Çünkü onların yerine geçerler.
Asabe
Tammı
Asal— âsib» kelimesinin çoğuludur. Bunlar kişinin oğullan ve baba yoluyla
akrabalarıdır. Birbirinin şiddetli yardımcıları oldukları için 'asabe'
denmiştir. Bu lâfız akrabaların oğlu bir tarafına, babası diğer tarafına,
kardeşi yanma ve amcası da diğer yanına gelip, onu sardıkları zaman söylenen,
«Kavim falanı himaye etti (asabe)» sözünden alınmıştır. Buradaki mânâsı ise;
ashabu'l-ferâiz tayin edilmiş hisselerini aldıktan sonra geri kalan malın
kendilerine harcandığı kimselerdir. Bunlardan geriye birşey kalmazsa, bunlar da
(asabe) hiçbir şey almaz. Ancak asabe sahibi «oğul» olunca, hiçbir engel onu
mirastan mahrum bırakamaz.
Asabe olanlar; ashabu'l-ferâiz'd en kimse bulunmayınca Buha-rî ve Müslim'in îbn
Abbas'dan naklettiği aşağıdaki hadis gereğince; hepsi terekeye hak kazanır. Nebi
aleyhisselâm • «Ferâizi sahiplerine verin, kalana ise erkek olan kişi daha
lâyıktır.» buyurmuştur.
(Hadisi Buharı ve Müslim kaydetmiştir.)
Ebû Hüreyre'den rivayete göre. Nebi aleyhisselâm şöyle buyurmuştur : «Ben dünya
ve ahirette her mü'mine en evlâ olanım. İsterseniz, aNebî, mü'mînlere
nefislerinden daha evlâdır.» (Ahzab: 6) ayetini okuyun. Hangi mü'min mal
bırakırsa, onun asabesi ona mirasçı olur. Borç veya sahipsiz kimseler miras
bırakırsa, bana gelsin, ben onun mevlâsıyım.»
22.3.2.2. Kısımları
Asabe iki kısma ayrılır:
1. Nesebi asabe.
2. Sebebi asabe. 1. Nesebi asabe: Nesebi asabe üç kısımdır :
a. Bi-nefsihi asabe.
b. Bi-ğayrihi asabe.
c. Ma'a ğayrihi asabe. a. Bi-nefsihi asabe :
ölen ile aralarına kadın girmeyen erkek hısımlardır. Dört sınıfa ayrılırlar:
aa. Oğullar : ölünün cüz'ü (fürû'u) denir, bb. Babalar : ölünün usûlü denir, cc.
Kardeşler : Babasının cüz'ü (fürû'u) denir. dd. Amcalar: Dedesinin cüz'ü (fürû'u)
denir.
b. Bİ-ğayrihi asabe:
Tek başlarına olunca yansını (H), bir veya daha çok kız kardeşleri bulununca
üçte iki (%) alan ve erkek kardeşle birlikte bulununca, bu sebeple hepsi asabe
olan dişilerdir.
Bunlar dörttür :
aa. Kız veya kızlar.
bb. Oğulun kızı veya kızlan.
cc. Ana-baba bir kız kardeş veya kız kardeşler.
dd. Baba bir kız kardeş veya kız kardeşler.
Bu dört sınıftan her biri, başkası sebebiyle (ki o da erkek kardeştir) asabe
olurlar. Aralannda miras erkeğe, iki dişinin hissesi verilerek taksim edilir.
c. Ma al-ğayr asabe:
Asabe olmada, başka dişilere ihtiyaç duyan kadınlardır. Bunlar, yalnız aşağıdaki
iki dişi sebebiyle «ma'al-ğayr asabe» olurlar:
aa. Kız veya oğul kızı ile beraber bulunan, ana-baba bir, bir veya iki kız
kardeş.
bb. Kız veya oğul kızı ile beraber bulunan baba bir kizkardeş veya baba bir
kızkardeşler.
Ashabu'l-ferâiz'in hisseleri ayrıldıktan sonra kalan terekeyi bunlar alırlar.
-22.3.2.3. Bi-Nefsihi Asabenin Varis Olma Keyfiyeti
Bi-ğayrihi asebenin ve ma'al-ğayr asabenin varis olma keyfîy-yeti önceki fasılda
geçmişti.
Bi-nefsihi asabenin varis olma keyfiyetini ise aşağıda açıklıyoruz :
Bi-nefsihi asabe (yani, kendinden dolayı asabe) dört sınıftır ve aşağıdaki
sıraya göre mirasçı olurlar:
1. Oğullar: Oğullara, oğullann oğullarına ve daha aşağıdakilere şâmildir.
2. Oğullar yoksa, tereke veya ondan geriye kalan kısım babalara geçer. Bu da
baba, sahih dede ve daha yukansma şâmildir.
3. Eğer babalar da hayatta değilse, tereke veya ondan geri kalan kışımı,
kardeşlere geçer. Kardeşlere ana-baba kardeşler, baba bir kardeşler, ana-baba
bir kardeşin oğullan, baba bir kardeşin oğullan ve her birisinin fiirû'u
dahildir.
4. Bu yönde de kimse hayatta değilse, tereke veya kalan kısım, amcalara geçer,
ölenin kendi amcalan ile baba veya dedesinin amcaları arasında bir fark yoktur.
Ancak, ölenin kendi amcalan, babasının amcalarından, babasının amcalan da
dedesinin amcala-nndan takdim edilir (öne alınır). Bir mertebedeki kimseler
birden fazla ise, mirasa en haklı olanları, ölüye en yakın olanlandır.
Eğer birden çok şahıslar ölüye derece ve cihet bakımından eşit iseler, onlann
mirasa en haklıları, akrabalığı en kuvvetli olanlan-dır.
Eğer ölen, geride kendisine nisbetle cihet, derece ve kuvvette aynı seviyede
olan eşit şahıslar bıraktıysa, miras aralannda adam başına bir hisse olarak eşit
şekilde paylaştırılır.
Bu, fakihlerin dedikleri şu sözün mânâsıdır: «Bi-nefsİhi asabe-de, cihet
sebebiyle takdim edilir. Eğer cihette eşitseler, derece sebebiyle, bunda da eşit
iseler, akrabalık kuvveti sebebiyle öne alınırlar. Derece, cihet ve kuvvette
eşit iseler, eşit olarak hak sahibi olurlar ve tereke aralannda sayılarına göre
eşit şekilde taksim edilir.»
22.3.2.4. Sebebi Asabe
Sebebi asabe, dişi veya erkek olsun, köle azad eden (mevlâ)dır. Azad eden
bulunmuyor ise, miras onun erkek asabesinin olur.
22.4. HACB VE HIRMÂN (MİRASTAN MAHRUMİYET)
22.4.1. Hacb ve Hırmân'ın Anlamı
Hacb; lügatte, «men, engelleme» manasınadır. Burada ise, «muayyen bir şahsın
.başkasının bulunması sebebiyle, mirasın tamamı veya bir kısmından mahrum
bırakılması» kastedilmektedir.
Hırmân ile ise; «muayyen bir şahsın öldürme ve benzeri manilerden birinin
gerçekleşmesi sebebiyle mirastan mahrum bırakılması» kastedilmektedir.
22.4.2. Hacb'in Kısımları
Hacib iki çeşittir:
1. Noksan hacb (Kısmen mahrumiyet).
2. Hırmân hacb (Tamamen mahrumiyet).
22.4.2.1. Noksan Hacb
Başkasının bulunması sebebiyle varislerden birinin mirasının eksilmesidir. Beş
şahsın bu sebeble hissesi azalır.
a. Koca : Çocuğun bulunması durumunda, Vt olan hissesi We dönerek azalır.
b. Kan : Çocuğun bulunması durumunda hk olan hissesi, We dönerek azalır.
c. Anne : Miras bırakanın fürû'u bulunması durumunda % olan hissesi, Ye'ya
dönerek azalır.
d. Oğlun kızı.
e. Baba bir kız kardeş.
224.2.2. Hırmân Hacb
Bu ise; (oğlun bulunması sebebiyle, kardeşin mirastan mahrum olması gibi)
başkasının bulunması sebebiyle bir şahsın mirasın tamamından mahrum kalmasıdır.
Bu çeşite, sadece altı mirasçı dahil olmaz. Eğer bunlar hacb olsalar, bu hacb,
noksan olur, hirmân olmaz. Bu mirasçılar şunlardır :
1 - 2; Ana-baba.
3 -4: Kız ve erkek çocuk.
5 - 6; Kan-koca.
Bunlann dışında kalan mirasçılar, hırmân hacbine dahil olabilirler.
Hırmân hacbi (tam mahrumiyet), iki esas üzerinde kâimdir:
1. Ölene bir şahıs sebebiyle bağlanan herkes bu şahıs var iken mirasçı
olamazlar. Meselâ oğlun oğlu gibi. Çünkü bu, oğul var iken mirasçı olamaz.
Annenin çocukları bunun dışındadır. Çünkü onlar, ölüye anneyle bağlanmış olmakla
beraber, onunla birlikte mirasçı olurlar.
2. Yakm akrabalar, uzak olanlara takdim edilir, ölenin oğlu, kardeşinin oğlunu
mirastan mahrum edebilir. Çünkü bunlann dereceleri birdir ve akrabalık kuvveti
sebebiyle oğul tercih edilir. Yine, ana-baba bir kadeş, baba bir kardeşi
mirastan mahrum eder.
22.4.3. Mahrum ile Mahcûb Arasındaki Fark
Mahrum ile mahcûb arasındaki fark iki şeyde ortaya çıkar:
1. Mahrum, (katil gibi) mirasa asla ehil değildir. Mahcûb, bunun aksine mirasa
ehildir, fakat mirasa kendisinden daha lâyık olan başka bir şahsın bulunması
sebebiyle miras alması engellenmiştir.
2. Mahrum, başkasına tesir etmez, onun mirasına engel olmaz ve yokmuş gibi
farzedilir.
Bir şahsın müslüman kardeşi varken kâfir oğlu tarafından öl-dürülse, bu mirasın
tümü kardeşindir, oğula birşey yoktur. Mahcûb ise, başkasına tesir eder ve ister
hırmân hacbına isterse noksan hacba uğrasın, başkasını hacbeder.
İki veya daha fazla kız kardeşler, baba ve annenin bulunmasıyla mirasçı
olmazlar. Baba ve anne varken, bunlarla beraber bulunan iki kız kardeş, babanın
bulunması sebebiyle miras alamazlar. Fakat bunların varlığı da, annenin % olan
hissesini hacbederek Yo'ya çevirip azaltır.
22.5. AVL (HİSSELERİ ARTTIRMAK)
22.5.1. Tanımı
Avl kelimesi lügatte arttırmak, yükseltmek demektir.
Fakihlere göre, zevi'l-erhâmm hisselerinin artması ve mirastan paylanna düşen
miktarın azalmasıdır.
Rivayete göre, İslâm'da ilk defa avl, Ömer (r.a.)'a arz edilmiştir. O da koca ve
iki kız kardeş hakkında avl ile hükmetmiştir. Beraberinde bulunan ashaba:
«Kocadan veya iki kız kardeşten baş-lansa, diğerinin hakkı kalmayacak. Bu
hususta benimle istişare edin.» dedi. Abbas bin Abdülmuttalib ona avl ile
hükmetmesini önerdi. Bunun «Ali» olduğu söylenmiştir. «Zeyd bin Sâbit'tir» de
denmiştir.
22.5.2. Avl Meseleleri
I. Bir kadının geride; koca, ana-baba bir kız kardeş, ana bir kız kardeş ve anne
bırakarak ölmesi: Bu meseleye «Şurayhiyye» denir. Çünkü bir koca meşhur kadı
Şurayh'in kendisine yarım (Vz) hisse yerine 3/10 hisse vermesini hoş görmeyip,
kabileler arasında «Şurayh bana ne yarım, ne de üçte bir verdi,» diyerek
dolaşmaya
başladı. Şurayh bunu öğrenince, onu getirtip özür dileyerek ona: «Sözü aldım,
avl'ı gizledim.» dedi.
2. Bir adamın geride kan, iki kız, baba ve anne bırakarak ölmesi : Bu meseleye
de «Minberi» denir. Çünkü Ali (r.a.). Küfe minberinde iken hutbesinde: «Hak ile
hükmeden Allah'a hamdolsun. Her nefis, kazandığı şeyin karşılığını görür. Dönüş
onadır,» hutbesini okurken bu mesele ona soruldu. Hutbeyi yanda keserek:
«Kadının sekizde bir (%) hissesi dokuzda bir C/0 olur,» diye cevap verdi. Sonra
hutbesine devam etti.
Avl konusuna dahil olan meseleler, sadece aslı (paydası) 6-12-24 olan
meselelerdir.
Altı olan payda, 7'ye, 8'e, 9'a, 10'a, avl edilir. Oniki olan payda ise 13, 15
veya 19 dışında kalan sayılara avl edilip (yükseltilir.) Paydası 24 olan ancak
27'ye avl edilir. Aslı (paydası) 2-3-4-8 olan meseleler ise avl konusuna
girmeyen meselelerdir.
Mısır Miras Kanunu 15. maddede avl'i almış ve onu şöyle vazetmiştir : «Ferâiz
ashabının paylan, terekeden fazla olduğu zaman, miras aralarında paylan oranında
taksim edilir.»
22.5.3. Avl Meselelerin Hal Yolu
Meselenin aslı (yani paydası) bulunur. Ferâiz sahiplerinin hepsinin paylan da
ortaya konur ve paydaya hamledilir. Sonra paylan toplanır. Toplam asıl (payda)
yapılır ve tereke buna göre paylaştı-nhr. Böylece, eksik kısım her mirasçıya
hissesi (payı) oranında dahil edilip, zulmedilmez. Buna koca ve ana-baba bir,
iki kız kardeş örnek verilebilir. Problemin paydası; kocanın (^)'si üçe ve iki
kız kardeşin (%)'ü de dörde çevrilip toplanarak yedi olarak bulunur. Bu
terekenin paylaştinlacağı sayıdır. Tereke yediye bölünür. CA)'-si kocaya, (VO'si
ise iki kız kardeşe verilir.
RED (HİSSELERİ AZALTMAK)
Tanımı
Red; «iade etmek ve bozmak» mânâsına gelir.
Fakihlere göre; bununla, ashabu'l-ferâiz hisselerini aldıktan sonra, kalan
kısmın, başka hak sahibi bulunmadığı durumda hisseleri nisbetinde onlara (ferâiz
ashabına) dağıtılması kastedilmektedir.
22.6.2. Rükunlan
Red ancak şu üç rüknün bulunmasıyla tahakkuk eder :
1. Ferâiz sahibinin bulunması.
2. Terekeden artık kalması.
3. Asabenin bulunmaması.
22.63. Âlimlerin Red Konusundaki Görüşleri
Red konusunda başvurulacak bir nass bulunmamaktadır. Bu yüzden âlimler bu konuda
ihtilâf etmişlerdir. Kimisi(*), ferâiz ashabından birine reddin bulunmadığı
görüşündedirler. Ferâiz ashabı hisselerini aldıktan sonra kalan kısım asabe
yoksa beytü'l-mal'in olur.
Kimi de(**); «Kan-koca da dahil olmak üzere bütün ashabı ferâiz hisselerine göre
red yoluyla terekeden mal alır,» demişlerdir.
Bazıları ise «kan-koca, baba ve dede dışında kalan bütün as-hab-ı ferâiz, red
yoluyla mal alır,» demiştir. Red aşağıdaki sekiz sınıfa sırasıyla verilir:
1. Kız.
2. Oğlun kızı.
3. Ana-baba bir kız kardeş.
4. Baba bir kız kardeş.
5. Anne.
6. Nene.
7. Ana bir erkek kardeş.
8. Ana bir kız kardeş.
Bu, tercih edilen görüştür. Ömer, Ali, sahabe ve tabiînin cumhurunun mezhebi
budur. Aynca Ebû Hanîfe ve Ahmed'in de mezhebidir. Şâfi'î ve bazı Malikilere
göre beytü'l-mâl'm bozulması durumunda dayanılacak görüş de budur.
Bunlar şöyle demişlerdir: Karı-kocaya red yapılmaz. Çünkü redde, ancak rahim
sebebiyle hak kazanılır. Bunlarda ise evlilik sebebiyle rahim yoktur. Baba ve
dedeye de «red» yapılmaz. Çünkü red ancak asabenin bulunmadığı durumda olur.
Baba ve dede ise asabidendir. Bunlar, kalanı asabe olmaları sebebiyle alırlar,
red yoluyla değil.
{•) Zeyd b. Sabit, tabisi Urve, Zührl, Maille ve g&fl'İ bu görüştedir. (**)
Osman (r.a.)'ın mezhebi budur.
Mısır kanunu, bir mesele dışında bu görüşü almıştır. O konuda ise Osman'ın
(r.a.) görüşünü benimsemiştir. Ve kan kocadan biri öldüğü zaman, başka mirasçı
bırakmamış, geride kalan kan-koca-dan birine red ile hükmetmiştir. Hayatta kalan
koca terekenin tamamını red ve ferâiz yoluyla alır. Kanundaki kan-kocadan birine
red yapılması zevil-erhâm'dan sonradır. Kanunda bu 30. madde olarak şöyle
vazedilmiştir:
«Ferâiz ashabının hisseleri (paylan) terekenin tamamını kapsamadığı zaman, neseb
yoluyla asabe yoksa kalan, kan-koca dışında diğer ashabu'l-ferâize hisseleri
oranında «red» edilir. Neseb yoluyla asabetü'n-nesebiyye veya ferâiz-i
nesebiyyeden biri ya da zevi'l-erham'dan biri bulunmadığı zaman, terekenin
kalanı, kan-kocadan geride kalana «red» edilir.
22.6.4. Red Meselelerinin Hal Yolu
Ferâiz ashabıyla beraber, kendisine red yapılmayan kan-kocadan biri bulunduğu
zaman, bu terekenin paydasından hissesini alır. Hissesinden kalan ise, eğer aynı
sınıftan iseler, adam başı hesabına göre ferâiz ashabının olur. Bunların (tek
kız gibi) bir kişi veya (üç kız gibi) birden fazla olmaları aynıdır. Eğer (kız
ve anne gibi) birden fazla sınıf iseler, kalanı ferâiz hisselerine göre
paylaşırlar, onlara bu hisseleri oranında «red» yapılır.
Ferâiz ashabıyla beraber, kan-kocadan biri, bulunmadığı zaman İse, onların
hisseleri ayrıldıktan sonra terekeden geri kalan kısım, eğer aynı sınıftan
iseler —ister tek kişi ister birden fazla olsunlar— bunlara adam başına göre 'red'
edilir. Eğer birden fazla sınıftan iseler, kalan kısım, hisseleri oramna göre 'red'
edilir. Böylece her ferâiz sahibine ferâiz nisbetine göre ilâve yapılmış ve tümü
hem hissesini hem de reddi almış olur.
22.7. ZEVİ'L-ERHÂM'IN MİRAS HAKKI
Zevi'l-Erhâm, «ferâiz ashabı» ve «asabe» dışında kalan tüm akrabalardır.
Fakihler bunlann mirasçı olmalarında ihtilâf etmişlerdir.
Malik ve Şâfi'î, mirasçı olmadıklarını, malın beytü'l-mâl'e kalacağını
söylemiştir. Bu, Ebû Bekir, Ömer, Osman, Zeyd, Zühri, Ev-zâî ve Davud'un da
görüşüdür. Ebû Hanîfe ve Ahmed bin Hanbel onlann mirasçı olduğu görüşündedir. Bu
görüş, Ali, îbn Abbas ve tbn Mes'ûd'dan da nakledilmiştir. Bu durum, ferâiz
ashabı ve asa-
be bulunmadığında böyledir. Sa'îd bin Müseyyeb'den; «Dayının kızla birlikte
mirasçı olacağı» nakledilmiştir.
Mısır kanunu bu görüşü almıştır. 31'den 38'inci maddeye kadar olan kısımda
aşağıda açıklandığı şekilde bunların mirasçı olma keyfiyetleri belirtilmiştir.
Madde : 31:
«Neseb yoluyla asabeden kimse bulunmadığı zaman, nesebi fe-râiz sahipleri de
yoksa, tereke veya terekeden kalan kısım, zevil-er-hâm'in olur.
«Zevi'I-Erhâm, aşağıdaki sıraya göre birbirlerine göre önceliği olan dört sınıfa
ayrılır :
1. Sınıf:
«Kızın çocukları (ve aşağısı, kızın çocuğunun çocuğu vs.) ve oğlunun kızlarının
çocukları (ve aşağısı; oğlun kızının çocuğunun çocukları vs.)
2. Sınıf:
«Sahih olmayan dede (ve daha yukarısı, sahih olmayan dedenin babası vs.) sahih
olmayan nene (ve yukarısı, gayr-i sahih nenenin annesi vs.).
3. Sınıf:
«Ana bir kız kardeşlerin kızları ile onlann çocukları (ve bunların aşağısı)
ana-baba bir kız kardeşlerin çocukları ya da baba veya anne bir kız kardeşlerin
çocuklan( ve bunların aşağısı). Ana-baba bir ya da sırf ana veya baba bir erkek
kardeşlerin kızları ile onlann çocukları (ve daha aşağısı). Ana-baba bir ya da
sırf baba bir erkek kardeşlerin oğullarının kızlan( ve daha aşağısı) ve bu
kızların çocuklan (ve daha aşağısı).
4. Sınıf:
«Aşağıdaki sıraya göre birbirlerine öncelikleri olan altı tabakayı içerir:
«I. ölenin ana bir amcaları ve halaları; ana-baba bir, sırf anne veya baba bir
dayı ve teyzeleri.
«2. Birinci maddede adı geçen kimselerin çocukları ve daha aşağısı, ölünün
ana-baba bir veya sırf baba bir amcalarının kızları. Bunların oğullarının
kızları (ve daha aşağısı). Adı geçen kimselerin çocuklan (ve daha aşağısı).
«3. ölenin, babasının ana bir amcaları. Ana-baba bir ya da sırf ana veya baba
bir dayı, teyze ve halaları. Ölünün annesinin anv çalan, ana-baba bir ya da sırf
ana veya baba bir halalan, dayıları ve teyzeleri.
«4. Üçüncü tabakada adı geçen kimselerin çocuklan (ve daha aşağısı, çocuklannın
çocuklan vs.). Ölenin babasının ana-baba bir veya baba bir amcalarının kızlan,
kızlannm kızlan, (ve daha aşağısı). Adı geçenlerin evlâdan (ve daha aşağısı).
«5. ölenin babasının babasının (dedesinin) ana bir amcalan, ölenin annesinin
babasının amcalan. Bu dedelerinin ana-baba bir ya da sırf ana veya baba bir
halalan, dayılan ve teyzeleri.
«ölenin annesinin ve babaannesinin ana-baba bir ya da sırf ana veya baba bir
amcalan, halalan, dayılan ve teyzeleri.
«6. Beşinci tabakada adı geçen kimsenin çocuklan (ve daha aşağısı).
«Ölenin babasının babasının amcalannm, ana-baba bir veya baba bir kızlan,
kizlannın kızlan (ve daha aşağısı). Adı geçenlerin erkek çocukları, (ve daha
aşağısı).»
Madde: 32:
«Birinci sınıfta olan zevi'l-erhâm'm Ölüye derece bakımından en yakın olanlan,
mirasa en lâyık olanlardır. Eğer derece bakımından eşit iseler ferâiz sahibinin
çocuğu, zevi'l-erhâm'm çocuğundan mirasa daha lâyıktır. Derecede eşitseler ve
aralannda bir ferâiz sahibinin çocuğu bulunmuyorsa. Veya hepsi bir ferâiz
sahibinin çocuklan iseler, mirasa iştirak ederler.»
Madde : 33 :
«îkinci sınıfta olan, zevi'l-erhâm'm ölüye derece bakımından en yakın olanları
mirasa en lâyık olanlarıdır. Eğer derecede eşitseler, ferâiz sahibinden
doğanlara öncelik tanınır. Eğer derecede eşitseler ve aralarında ferâiz
sahibinden doğan yoksa veya hepsi ferâiz sahibinden doğmuşlarsa, akrabalık
hususunda eşit oldukları için, mirasta ortak olurlar. Akrabalık hususunda farklı
iseler, babadan akrabalara üçte iki, anneden akrabalara ise üçte bir verilir.»
Madde : 34:
«Üçüncü sınıfta bulunan zevi'l-erhâm'm, derece bakımından Ölüye en yakın olanlan,
mirasa en lâyık olanlarıdır. Eğer derecede eşitseler ve aralannda asabe çocuğu
varsa, bu zevi'l-erhâm'm çocuğundan mirasa daha lâyıktır. Aksi takdirde ölüye
akrabalığı en kuvvetli olana öncelik verilir. Ana-babanın usulü olanlar, sırf
babanın usulünden daha evlâdırlar. Babanın usulü ise mirasçı annenin usulünden
daha lâyıktır. Derece ve akrabalık kuvvetinde eşitseler, mi-rasda ortak
olurlar.»
Madde : 35 :
«Madde 31'de açıklanan dördüncü sınıfın birinci tabakasında sırf babanın fırkası
(ki bunlar ölünün ana bir amcalan ve halalan-
dır) veya sırf ananın fırkası (ki bunlar da onun dayıları ve teyzeleridir) tek
başına bulunuyorsa, akrabalıkta yakın olana öncelik tanınır, Ana-baba bir
olanlar, baba bir olanlara takdim edilir. Baba bir olanlar, mirasçı olmaya, ana
bir olanlardan daha lâyıktır. Eğer akrabalıkta eşitseler, mirastan pay almada
ortak olurlar, tki fırkanın beraber bulunması durumunda babanın fırkası üçte
ikiyi (%), annenin fırkası ise üçte biri (%) alırlar. Her fırkanın payı, geçtiği
şekilde taksim edilir. Geçen iki fırkanın hükümleri, üçüncü ve beşinci
tabakalara da uygulanır.»
Madde : 36:
«îkinci tabakada eğer akrabalık bağlan farklı ise, derece bakımından daha yakın
olanlar, daha uzak olanlara takdim edilir. Dereceleri eşit ve akrabalık
bağlarında bir olmaları durumunda, eğer asabe çocuklan veya zevi'l-erhâm
çocukları iseler, yakınlıkta daha kuvvetli olanlara öncelik verilir. Eğer her
iki gruptan da bulunuyorsa, asabe çocuklan zevi'l-erhâm çocuklarına takdim
edilir. Akrabalık bağında farklı olmaları durumunda ise, baba tarafından
akrabalara üçte iki (%), ana tarafından da akrabalara üçte bir (Va) verilir. Her
fırkanın payı geçen yolla taksim edilir. Geçen iki fırkanın hükümleri dördüncü
ve altıncı tabakalara da uygulanır.»
Madde: 37:
a Zevi'l-erhâm 'dan olan mirasçılar hakkında akrabalık bağlarında farklılık
olmadıkça (hem babadan hem de anadan akraba olmaları sebebiyle) yakınlık
yönündeki farklılaşmaya itibar edilmez.»
Madde: 38:
«Zevi'l-erhâm'in mirasçı olmasında, erkeğe iki dişinin hissesi verilir.» (Tereke
ikili, birli paylaştırılır).
HAML (CENİN) İN MİRAS HAKKI
Tanımı:
Hami, karında taşınan çocuk (cenin)dir. Biz burada miras ve hami müddeti
konusunda ondan bahsedeceğiz.
22.8.2. Mirastaki Hükmü
Hami, ya annesinden ayrılmış olur, ya da onun karnında bulunur, îki durumda da
onun aşağıda belirttiğimiz hükümleri vardır :
22.8.3. Annesinden Ayrıldığı Zaman (Hami) Bebek
Annesinden ayrılan bebek, ya diri olarak veya ölü olarak doğar. Eğer ölü olarak
doğmuşsa ya cinayet olmaksızın ve annesine bir saldırı yapılmadığı halde veya
ona yapılan bir tecavüz sonucu doğmuştur. Eğer diri olarak doğduysa, başkasına
mirasçı olur, başkası da ona mirasçı olur. Çünkü Ebû Hüreyre'nİn nakline göre,
Nebî aley-hisselâm şöyle buyurmuştur : «Yeni doğan çocuk bağırırsa, mirasçı
Burada bağırmayla, doğanın hayatta olduğu ortaya çıkınca mirasçı olacağı
kastedilmektedir. Diri doğmuş olmanın alâmeti, ses, teneffüs, aksırma ve benzeri
hareketlerdir. Bu, Sevrî, Evzâî, Şâfi'î ve Ebû Hanîfe'nİn ashabının görüşüdür.
Eğer annesine bir saldın olmadığı halde, ölü olarak doğarsa, ittifakla hem
mirasçı olmaz, hem de ona mirasçı olunmaz.
Eğer anasına saldın sebebiyle ölü doğmuşsa bu durumda, o, Hanefilere göre, hem
mirasçı olur, hem de ona mirasçı olunur.
Şâfi'îler, Hanbelîler ve Mâlik'e göre ise : Hiçbir şeyi miras olarak almaz.
Sadece, Öldürme diyetinin Ym'si olan tazminat (gur-re)ye mâlik olur. Bundan
başka bir şeyi de miras bırakamaz. Şekillenmiş olan her çocuktan geriye miras
olarak bu kalır.»
Leys bin Sa'd ve Rebi'a bin Abdurrahman : «Cenin anasına saldın sebebiyle ölü
olarak doğarsa ne mirasçı olur, ne de miras bırakır. Ancak annesi gurresini alır
ve bu gurre ona mahsustur. Çünkü cinayet kendisinden bir parça olan cenine
yapılmıştır. Cinayet ona yapıldığı zaman, kendisi tekti ve cenin sırf onun bir
parçasıydı.» görüşündedirler. Mısır Miras Kanunu bu görüşü almıştır.
22.8.4. Anasının Kanunda Bulunan Hami (Cenin)
Anasının karnında bulunan cenin, mirasçı olmadığında veya başkası sebebiyle
mahcûb (mirası engellenmiş) bulunduğunda ona terekeden hiç bir şey ayrılmaz.
Bir şahıs, kan, baba ve babasından başka bir kocadan hamile olan anne bıraktığı
zaman, bu hami (cenin), mirasçı değildir. Çünkü o, ya ana bir kız kardeş veya
ana bir erkek kardeş olacaktır. Ana bir kardeş ise, varisin «usûlü» ile beraber
(ki burada o babadır) bulunduğu zaman mirasçı olamaz.
2. Hami (cenin) ile beraber «usûl»den olan veya mirasına engel olacak bir varis
bulunmadığından, doğduğunda mirasçı olması için terekenin tamamı ona aynlır.
Onunla birlikte, onu hacbetmeyen varisler bulunduğunda ve hepsi kendilerine pay
verilmediği halde susarak veya onu taleb etmeyerek zımnen ya da alenen buna razı
olurlarsa, yine tereke bekletilir.
3. Bütün varislerin payı, hamlin cinsiyeti sebebiyle değişmiyorsa, onlara tam
hisseleri verilir, kalan ise bekletilir. Meselâ ölen kişi bir nine ve hamile bir
kadın bıraktığı zaman, nineye hissesi olan Vs değiştirilmeden verilir. Hami olan
çocuk ister erkek olsun, ister dişi aynıdır.
4. Haml'in, bir durumunda miras hakkı düşen, başka bir durumunda ise düşmeyen
varise, hak kazanıp kazanmadığında şüphe bulunduğu için, birşey verilmez. Kim
ölür ve geride hamile kan ve erkek kardeş bırakırsa, haml'in (ceninin) erkek
olması muhtemel olduğu için erkek kardeşine, birşey verilmez. Bu cumhurun
mezhebidir.
5. Haml'in erkek veya dişi olması sebebiyle hissesi değişen ferâiz ashabına bu
iki hissenin az olanı verilir ve iki hissenin çok olanı hami doğana kadar
bekletilir. Eğer hami diri olarak doğarsa ve ferâiz ashabı daha çok olan hisseyi
almaya hak kazanırsa, hissesinin eksiği tamamlanır. Eğer buna hak kazanmaz da
daha az olan hisseyi almaya hak kazanırsa, onu zaten almıştır. Kalan (ayrılan
pay) ise terekeye iade edilir. Eğer hami ölü olarak doğarsa hiçbir şeye hak
kazanmaz ve terekenin tamamı hami (ölü doğan ceninVe itibar edilmeden varislere
dağıtılır.
22.8.5. Haml'in En Az ve En Çok Süresi
Ceninin ana rahminde bulunma ve diri olarak doğma süresinin en azı, Allah
Teâlâ'nın : «Onun hamli ve emzirilmesi otuz aydır,» (Ahkâf: J5) ayeti ile «Onun
emzirilmesi İki senedir» (Lokman : 14) ayeti gereğince, altı aydır. Emme süresi
iki sene olunca, hami için geriye altı ay kalır.
Bu fakihlerin cumhurunun mezhebidir. Hanefîlerden Kemâl bin Hümâm şöyle
demiştir: «Hami süresi altı aydan daha fazladır. Çünkü geçen uzun zaman
içerisinde bir çocuğun altı ayda doğduğu işitilmemiş tir.»
Bazı Hanbeliler de; «Haml'in en az müddeti dokuz aydır» demiştir.
Mısır Miras Kanunu, cumhurun görüşüne aykırı olarak bazı Hanbelîlerin ve
şer'iyye tabiblerinin görüşünü almıştır: «Haml'in
en az müddeti, 9 hilali aydır. (Yani 270 gündür). Çünkü bunda ittifak edilmiştir
ve genellikle de böyle olur.»
Haml'in en az müddetinde ayrılığa düşüldüğü gibi onun en çok müddetinde de
ihtilâf edilmiştir. Bazıları; «Bu iki senedir» demiş, bir kısmı, «9 aydır»
demiş, bazıları ise «bir hilâli senedir (yani 354 gün),» demişlerdir. Mısır
Kanunu, şer'î tabiblerin görüşlerini almıştır. Bunlar en uzun hami müddetinin
bir şemsi sene (yani 365) gün olduğunu söylemişlerdir. Nesebin sükûtunda,
mirasta, vakfda ve vasiyyette buna i'tibar edilir.
Mısır kanunu, Hanefî mezhebinin de fetvası olan Ebû Yusuf'un, hamide hissenin
çok olanının bekletilmesi hakkındaki görüşünü almış, diri doğan her çocuğun
mirasa hak kazanmasında şart olanlar hususnda ise üç imamın görüşünü almıştır.
Yine, vefat tarihi veya ana-babasının ayrılması sonrasındaki bir sene içerisinde
doğmazsa mirasçı olmadığına dair, Muhammed bin Hakem'in görüşünü almıştır.
Madde 42, 43, 44, aşağıdaki şekilde vaz'edilmiştir : Madde : 42:
«Ölenin terekesinden haml'in erkek veya dişi olmasına göre değişen iki hisseden
en çok olanı bekletilir.»
Madde: 43 :
«Koca, geride bir kan veya başladığı halde iddet bekleyen bir kan bırakarak
vefat ettiği zaman, karısının hamli vefat veya ayrılma tarihlerinden en çok 365
gün sonra diri olarak doğmadıkça mirasçı olamaz. Hami, babasına ancak aşağıdaki
iki durumda mirasçı olur.
«I. Annesi, ölüm veya aynlma sırasında iddet halinde ise ve miras bırakan, onun
iddeti sırasında ölmüşse, ölüm veya aynlma tarihinden en çok 365 gün sonra diri
olarak doğması durumunda.
«2. Vefat tarihinde kansı temiz haldeyse, miras bırakanın vefatı tarihinden en
çok 290 gün sonra diri olarak doğması halinde.»
Madde: 44:
«Hami için bekletilen hisse, kazandığı hakdan daha az ise, kalan için
varislerden hissesine katılan kimseye başvurulur. (Eksik olan kısım, onun aldığı
fazla hisse ile karşılanır.) Hami için bekletilen hisse, kazandığı haktan fazla
ise, bu ziyade, varislerden ona hak kazanan kimseye iade edilir.»
MEFKÛD (KAYIP)'UN MiRAS PAYI
Tanım:
Mefkud; bir şahıs, kaybolup kendisinden haber alınamayınca ve yeri bilinmeyip
hayatta mı ölü mü olduğu öğren ilemeyince, kadı öldüğüne hükmeder. Bu şahsa «mefkûd»
denir.
Hakimin hükmü, ya adil şahidler gibi bir delile dayanıp veya tam delil olmayan
(uzun süre geçmesi gibi) emarelere dayanır.
İlk durumda, öldüğüne dair delil getirildiği vakit, öldüğü sabit ve kesin olur.
İkinci durumda ise, hakim uzun müddet geçmesi sebebiyle mefkud'un Ölümüne
hükmeder. O, hayatta olması muhtemel olduğu için «hükmen ölü» sayılır.
22.9.2. Mefkud'un Ölümüne Hükmedilmesi İçin Geçecek Süre:
Fakihler, kayıbın ölümüne hükmedilecek süre hakkında ihtilâf etmişlerdir.
Mâlik'den; «İbn Ömer; 'Kocasını kaybetmiş ve nerede olduğunu bilmeyen kadın,
dört sene bekler. Sonra dört ay id-det bekler. Sonra da boşanmış olur,1 dediği
için bu sürenin «dört sene» olduğu nakledilmiştir.» (Hadisi Buhari ve Şâfi'î
kaydetmiştir.)
Ebû Hanîfe, Şâfi'î ve Mâlik'den meşhur rivayete göre, müddet sınırlaması
yapılmaz. Aksine bu her asırda kadının içtihadına bırakılmıştır. Muğnî yazan,
zann-ı galip bulunmayan mefkûd hakkındaki iki rivayetten biri hakkında şöyle
demektedir: «öldüğü yakı-nen bilinmedikçe veya yaşıtlarının artık yaşamadığı
kadar bir müa-det geçmedikçe ne malı taksim edilir, ne de karısıyla evlenilir.
Bu hakimin içtihadına bırakılmıştır. Şâfi'î ve Muhammed bin Hasan'm görüşü
budur. Mâlik, Ebû Hanîfe ve Ebû Yusuf'dan nakledilen meşhur rivayet de budur.
Çünkü aslolan onun hayatta olmasıdır. Takdir ancak nass (tevkif) ile
yapılabilir. Bu konuda ise nass yoktur. Bu yüzden beklemek vaciptir.
İmam Ahmed bin Hanbel «Eğer kaybolmasında helak olduğu ağır basıyorsa, onu iyice
araştırdıktan sonra, dört sene geçmesi sebebiyle ölümüne hükmedilir. Çünkü zann-ı
galip, onun helak olduğudur. Eğer yaşıtlarının artık yaşamadığı kadar bir müddet
geçerse, buna rağmen onun hayatta olduğu galiben zannedilir ise, işi hakime
götürülür, hakim de kendi görüşüne göre geçen müddet sonrasında ve diri mi yoksa
ölümü olduğuna dair, gerçeğin ortaya çık-
masını sağlayacak mümkün olan bütün yollan kullanarak onu araştırdıktan sonra
öldüğüne hükmeder,» görüşündedir.
Mısır Kanunu, mefkudun dört sene geçmesi ve helak olduğu kuvvetle zannedilmesi
durumunda İmam Ahmed bin Hanbel'in görüşünü almıştır. Diğer durumlarda ise, işin
kadıya götürülmesi hakkındaki görüşü almıştır.
Konu 1929 tarihli 21. maddenin 15. fıkrasında şöyle vaz edilmiştir :
Kaybolduğu tarihten sonra dört sene geçmiş ve öldüğü kuvvetle zannedilen
mefkudun ölümüne hükmedilir. Diğer tüm hallerde ise, geçmesi sonrasında mefkudun
ölümüne hükmedilecek müddeti tayin için kadıya başvurulur. Mefkudun hayatta olup
olmadığını bilmek için mümkün olan bütün yollan araştırdıktan sonra, onun
öldüğüne hükmedilir.
22.93. Mirası
Mefkud'un mirasta iki durumu vardır :
Ya mirasçı olur, ya da miras bırakır. Miras bıraktığı zaman, öldüğü tahakkuk
etmedikçe veya kadı öldüğüne dair hüküm vermedikçe malı varisleri arasında
paylaştırılmaz, mülkünde bırakılır. Eğer diri olduğu ortaya çıkarsa, malım alır.
öldüğü tahakkuk ettiği veya kadı öldüğüne hükmettiği zaman, malı varislerinin
olur. Bundan Önce ölen veya bundan sonra, mirasına mani olan şeyin ortadan
kalkması sebebiyle onu yeni mirasçı olan kimse, mirastan hisse alamaz. Bu
öldüğüne dair hüküm, geçmişe bağlandığı zaman böyledir. Öldüğüne dair hükmün
dayandırıldığı vakitte mirasçı olan kimse, terekeden miras payını alır.
Başkasına varis olması durumunda, miras bırakanın terekesindeki hissesi, onun
için aynlır. Öldüğüne dair hükümden sonra, bekletilen hissesi, mirasçının
varislerine iade edilir.
Mısır kanunu bu hükmü almıştır. 45. madde, şöyle vazedilmiştir :
«Mevkufun miras bırakanın terekesindeki hissesi, durum be-lirginleşinceye değin
bekletilir. Diri olduğu ortaya çıkarsa, hissesini alır. öldüğüne hükmedilir ise,
mirasçının öldüğü sırada ona hak kazanan varislere iade edilir, öldüğüne dair
hüküm verildikten sonra, hayatta olduğu ortaya çıkarsa, hissesinden kalan kısmı,
varislerin elinden alınır.»
22.10. HUNSA, MÜRTED, VELED-Î ZİNA VE tBNÎ'L-MÜLA'ANE'NİN DURUMU
22.10.1. Hünsâ'nın Tanımı
Hünsâ; durumu kanşık olan ve erkek mi, dişi mi olduğu bilinmeyen şahıstır.
Böylesi kişilerin ya hem dişi hem erkek organı vardır veya her ikisi de yoktur.
22.10.2. Hünsâ Nasıl Mirasçı Olur?
Eğer erkek olduğu ortaya çıkarsa, erkek mirasçı olarak mirastan pay alır. Eğer
dişi olduğu belirginleşirse, dişinin mirasını alır.
Erkek ve dişilik alâmetlerinin her ikisi de ortaya çıkarsa, buluğ çağından Önce
ne olduğu bevliyle tanınır. Eğer erkeklere mahsus organla işiyorsa, erkektir.
Eğer kadınlara mahsus organla işi' yorsa, dişidir. Eğer her ikisinden de
işiyorsa, hüküm en önce olana verilir. Buluğdan sonra ise eğer sakallan çıkar
veya kadınlarla cinsi ilişki kurar ya da erkekler gibi ihtilâm olursa, erkektir.
Eğer kadınlar gibi memeleri çıkar veya sütü gelir ya da hayz olur veya hamile
kalırsa dişidir.
Her iki halden birinde bulunuyorsa buna «gayri müşkil hünsâ» denir. Erkek mi
yoksa dişi mi olduğu, alâmetlerden hiç birinin ortaya çıkmaması veya her
ikisinin de ortaya çıkıp, birbirinden aynştı-rılamaması sebebiyle tamnanuyorsa,
bu «müşkil hünsâ»dır.
Âlimler mirastaki hüküm hususunda İhtilâf etmişlerdir. Ebû Hanife, şöyle
demiştir: Önce onun erkek olduğu farzedilir. Sonra da dişi olduğu varsayılır.
Daha sonra iki halin dengiyle hükmedilir, Eğer birinde mirasçı oluyor, diğer
değerlendirmeye göre mirasçı olmuyorsa, ona bir şey verilmez. Eğer iki ihtimalde
de varis oluyor ve hissesi değişik oluyorsa, iki hissenin az olanı ona verilir.
«Mâlik, Ebû Yusuf ve İmamiyye Şîâsı şöyle demiştir : «Erkek ve dişinin
hisselerinin ortasında bir hisse alır.»
Ahmed de şöyle demiştir: «Eğer durumunun belirginleşeceği umuluyorsa bütün
varisler mirastan en az payı alırlar. Kalan bek letilir. Eğer durumunun
belirginleşmesi umulmuyorsa erkek ve dişi hisselerinin ortasını alır.» Bu son
görüş tercih edilir. Fakat Mısır Kanunu Ebû Hanife'nin görüşünü almıştır.
Madde 46 şöyledir: «Erkek mi yoksa dişi mi olduğu bilinmeyen müşkil hünsâ iki
hissenin en azmi alır. Terekeden geri kalan kısmı ise, diğer varislere verilir.»
22.103. Mürtedin Mirası
Mürted, kimseye varis olmaz. Ona mirasçı da olunmaz. Bıraktığı mal,
müslümanların beytü'l-mâl'inin olur. Bu Şâfi'î, Mâlik ve Ahmed bîn Hanbel'in
meşhur görüşüdür. Hanefîler ise şöyle demiştir : Irtidad etmeden Önce
kazandıklarına müslüman akrabaları varis olur. îrtidat ettikten sonra
kazandıkları ise, beytü'l-mâl'indir.» (Hadler konusunda bu konuda geniş açıklama
geçmiştir.)
22.10.4. Veled-i Zina ve İbnİl-Mülâ'ane'nin Durumu
Veled-i zina, şer'i kocadan başkasından olan çocuktur. La'net-leşmiş kan kocanın
çocuğu (Ibnü'l-Mülâ'ane) ise, şer'i kocanm kendisine nisbetini kabul etmediği
çocuktur.
Müslümanlar, Veled-i zina ve îbnü'l-mülâ'ane ile babalan arasında, şer'i nesebin
olumsuzlanması (inkân) sebebiyle miras işlemeyeceğinde icma etmiştir. Ancak
onlarla anneleri birbirleriyle mirasçı olurlar.
İbn Ömer (r.a.)'den rivayete göre; «Nebî aleyhisselâm'ın zamanında bir adam
kansına zina isnad etti. Onunla lânetleşti ve onun çocuğunun kendisiyle İlişkisi
olmadığını iddia etti. Allah Rasûlü aleyhisselâm aralarını ayırdı ve çocuğun
kadına ait olduğuna hükmetti.» (Hadisi Buhari ve Ebû Dâvûd kaydetmiştir). Bir
lâfızda : «Allah Rasûlü İbnü'l-mülâ'anenin mirasının annesinin olduğuna ve onun
Ölümünden sonra da ona varis olduğuna hükmetti.»
Miras kanununun 47. maddesi şöyle vaz edilmiştir :
«Veled-i zina ve veled-i mülâ'ane annesine ve onun akrabalarına mirasçı olurlar,
annesi ve annesinin akrabalan da ona mirasçı
olurlar.»
TEHARÜC
Tanımı
«Varislerin .içlerinden birinin mirastaki payını terfcetmesi veya verilecek
muayyen bir şey karşılığında payından vazgeçmesi hususunda anlaşmalan»dır.
Tehârüc, birinin, vereceği bir meblâğa karşılık, diğerinin hissesine sahip
olması şeklinde varislerden ikisi arasında yapılır.
22.112. Hükmü
Tehârüc, karşılıklı rıza ile olduğu zaman caizdir. Abdurrahman bin Avf ölüm
hastalığında iken karısı Temadır binti'1-Esba' el-Kel-biyye'yi boşadı. Sonra
kadın iddet beklerken öldü. Osman (r.a.) diğer üç karısıyla beraber onu da
mirasçı saydı. Sekizde birin dörtte birine karşılık, seksen üç bin dirhemde
anlaştılar. (Bunun dinar olduğu da söylenmiştir.)
Mısır Miras -Kanunu'nun 48. maddesi, şöyle vaz edilmiştir: «Tehârüc,
mirasçıların aralarından birinin ma'lum bir şey karşılığında, hissesinden
vazgeçmesi hususunda sulh etmeleridir. Varislerden biri, varis olmayan bir
başkasıyla tehârüc yaptığı zaman, bu şahıs onun hissesine hak kazanır ve
terekedeki payı ona helâl olur. Varislerden biri, diğer varislerin hepsiyle
tehârüc yaptığı zaman, ona terekeden bir şey verilmezse, onun hissesi diğer
mirasçılar arasında terekedeki paylan nisbetiyle paylaştırılır. Eğer ona kendi
mallarından vermişler ve tehârüc akdinde çıkanın hissesini paylaştırma yolu
gösterîlmemişse, hissesi aralarında eşit seviyede paylaştırılır.»
22.11.3. Mirasçılar Dışındaki Hak Sahipleri
Miras Kanunu'nun 4. maddesi şöyle va'z edilmiştir:
«Varisler bulunmadığı zaman, tereke şu sıraya göre dağıtılır:
«Birincisi: Mukarra leh bi nesebi'I-gayr olan kimse, terekeye hak kazanır.
«İkincisi: Terekenin üçte bîrden fazlası kendisine vasiyyet edilen kimse.
«Bunlardan hiçbiri bulunmadığı zaman, tereke veya kalan kısım genel hazineye
kalır.»
«Bunun anlamı şudur: Kişi öldüğü zaman, varisleri yoksa, terekeye üç şey hak
kazanır:
«1. Mukarra leh bin-nesebi ale'I-gayr.
«2. Üçte birden fazla vasiyyet edilen kimse.
«3. Beytü'1-mâl (genel hazine).»
«Bu üç hak sahibinden aşağıda bahsedeceğiz :
22X11.1. Mukarra Leh Bin-Neseb Ale'l-Gayr
Mısır'da yürürlükte olan Kanun şöyledir; «Ölen, başkasının kendi nesebinden
olduğunu ikrar ettiği zaman, lehine ikrarda bulu-
nulan kimse, nesebi meçhul ise ve ikrar eden ikrarından dönmezse, terekeye hak
kazanır. Bu durumda lehine ikrarda bulunulan kimsenin, ikrar edenin ölümü veya
hükmen ölü sayılması sırasında hayatta olması şarttır. Ayrıca mirasa manî bir
şeyin de bulunmaması gerekir.»
Bu açıklamanın ardından şöyle denilmektedir : «Lehine ikrarda bulunulan kimse,
varis değildir. Çünkü varislikte nesebin sübûtu gözetilir. Bu durumda ise tek
kişinin ikran sebebiyle neseb sabit olmamıştır. Ancak fakihler bazı durumlarda
ona varis hükmünü işletirler. Meselâ; o, üçte birden fazla vasiyet yapılan
kimseye takdim edilir. O, miras bırakanın mülkünde halef gibi değerlendirilir.
Onun, miras engelleri scebebiyle mirastan mahrum bırakılan kimse gibi bir kusuru
bulunmaktadır. Hakiki ve vaki olması tercih edilerek, mirasçı olmaksızın
terekeye müstehak sayılması da maslahata uygun bulunmuştur.»
22.3.11.2. Üçte Birden Fazla Vasiyet Yapılan Kimse
Ölen, varisi bulunmadan ve nesebini ikrar ettiği (mukarra leh bin-neseb
ala'1-gayr) de bırakmadan ölürse, vasiyyet ettiği yabancı kimsenin, terekenin
tamamını veya herhangi bir parçasını alması caizdir. Çünkü, vasiyeti üçte bir
ile sınırlama, varisler sebebiyledir. Burada ise onlardan hiçbiri
bulunmamaktadır.
22.3.213. Beytü'l-Mal
ölen varis; mukarra leh bi'n-neseb alâ'1-gayr ve üçte birden fazla vasiyette
bulunduğu birini bırakmadan ölmüşse, mal ümmetin genelinin maslahatlarına
harcanmak üzere müslümanlann bey-tü'1-mâl'ine konur.