CİZYE

Tarifi

Cizye, «cezâ»dan türemiştir. «Kitab ehlinden müslümanlarm zimmetine ve anlaşmaları altına girenlere yüklenen mâli bir bedeldir.»

23.6.3.2. Meşru Oluşunun Temeli

Meşru oluşunun temeli, Allah Teâlâ'nın şu buyruğudur:
«Kitab verilenlerden, Allah'a ve âhiret gününe İnanmayan, haram kıldığını haram saymayan, hak dinini din edinmeyenlerle, boyunlarını büküp kendi elleriyle cizye verene değin savaşın.» (Teybe : 29)
Buhari ve Tİrmizî, Abdurrahman bin Avf'dan şunu nakleder: «Nebî aleyhisselâm, Hİcr Mecûsilerinden cizye aldı.»
Tirmizî, Nebî aleyhisselâm'm Bahreyn Mecûsilerinden cizye aldığını, Ömer'in İranlılardan cizye aldığını, Osman'ın İranlı veya Ber-berîlerden cizye aldığını rivayet etmiştir.

23.6.3.3. Me§rû Olusunun Hikmeti

îslâm, zımmîlere cizyeyi, müslümanlara yüklenen zekâta karşılık farz kılmıştır. Böylece, iki gurubun eşit olmasını gözetmiştir. Çünkü müslümanlar ile zımmîler aynı bayrak altında yaşamakta, bütün haklardan faydalanmakta ve devletin hizmetlerinden aynı nisbette istifade etmektedirler. Bu yüzden, Allah, zımmîlere, onların meskûn oldukları îslâm beldesinde yerleşmeleri ve korunmalarına karşılık olarak, müslümanlara cizye vermelerini gerekli kılmıştır.
Onların cizyeyi vermelerinden sonra, korunmaları ve kendilerine yönelen eziyetlere karşı himaye olunmaları gerekir.

23.6.3.4. Cizye Kimden Alınır?

Cizye bütün milletlerden alınır. Bunların kitab ehli, mecûsi veya başka bir dine mensub olmaları eşittir. Arap veya acem olmaları da farketmez. Kitab ehlinden cizye alınacağı, Kur'ân-ı Kerîm ile, Mecûsilerden cizye alınacağı ise Sünnet ile sabittir. Bunlann dışında kalanlar ise, aynı hükme sokulur.
İbn Kayyım, şöyle demiştir: «Mecûsiler, şirk ehlidir .Onların bir kitablan yoktur. Onlardan cizye alınması, bütün müşriklerden de cizye alınabileceğine delildir. Ancak Nebî aleyhisselâm; Arap olup da putlara tapanlardan cizye almamıştır. Çünkü onlar, cizye âyetinin inmesinden önce toptan İslâm'a girmişlerdi. Cizye âyeti Tebük savaşından sonra inmiştir. O sırada ise Nebî aleyhisselâm, grupların hepsi, kendisine İslâm'a girdiklerine dair ahd verdikleri için, Arablarla savaşmayı bırakmış idi.
«Yine kendisiyle savaşan Yahudilerden de cizye almamıştır. Çünkü o sırada bu âyet nazil olmamıştı. Cizye âyeti ünce, hıristiyan arablardan ve Mecusîlerden cizye almıştır. Şayet hâlâ, putlara tapanlardan biri bulunsaydı, onu bağışlayıp, haçlara, putlara ve ateşlere ibadet edenlerden cizyeyi kabul ettiği gibi, ondan da cizye alırdı. «Küfürlerinin aşırılığında, bu gruplar arasında bir fark yoktur. Puta tapanların küfrü, Mecûsilerin küfründen daha aşın değildir. Putlara tapmayla, ateşe tapma arasında ne fark vardır? Mecûsilerin küfrü ,daha da beterdir. Putlara tapanlar, Rabbin birliğini ve Allah'dan başka yaratıcı bulunmadığını kabul ediyorlardı. Onlar putlara ancak Allah Sübhânehû ve Teâlâ'ya yaklaşmak için tapıyorlardı. Mecûsiler gibi, âlemin biri hayrın diğeri de şerrin yaratıcısı olan iki yaratıcısı olduğunu söylemezlerdi. Annelerle, kızlarla ve
kız kardeşlerle evlenmeyi de mubah görmezlerdi, ibrahim aleyhis-selâm'in dininin kalıntıları üzerinde idiler. Mecûsilerin ise asla bir kitablan olmamış, nebilerden birinin dinini de ne inanç ne de şeriatta din edinmemişlerdir. Onların bir kitabı olduğuna ve kitablan ile şeriatlerinin meliklerinin kızıyla evlenmesi sebebiyle kaldırıldığına dair haber ise elbette sahih değildir. Sahih bile olsaydı, bu yüzden ehli kitabdan sayılmazlardı. Çünkü kitablan kaldırılmış, şeriat-Ieri bâtıl sayılmıştır. Ondan geri de bir şey kalmamıştır.
«Bilinmektedir ki, Araplar, İbrahim aleyhisselâm'm dini üzereydiler. Onların sahifeleri ve bir şeriatleri vardı. Puta tapanların ibrahim aleyhisselâm'm dinini ve şeriatını değiştirmeleri, mecûsilerin —eğer var idiyse— kitablannı ve nebilerinin dinini değiştirme* lerinden daha büyük değildir. Çünkü onlar Arapların aksine, nebilerin şeriatlerinden tutunacaklan bir şey bilmiyorlardı. Nasıl oluyor da, dinlerini dinlerin en berbatı yapan Mecûsiler durumlan itibariyle, müşrik Araplardan daha iyi oluyorlar? Gördüğün gibi bu görüş, delil açısından en sahih olan görüştür.»

23.6.3,5. Cizyeyi Almanın Şartlan

Cizyeyi almada, hürriyet, adalet ve rahmet gözetilir. Bu yüzden cizye alınacak kişide, şu şartlar aranır: 3. Erkek olmak.
2. Ergenlik.
3. Hürriyet.
Çünkü Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
«Kitab verilenlerle, Allah'a ve âhiret gününe inanmayan, haram kıldığım haram saymayan, hak dinini din edinmeyenlerle, boyunlarını büküp kendi elleriyle cizye verene değin savaşın.» (Tevbe: 29).
(Yani, gücü yeten zenginleri cizye verene değin.)
Kadın, çocuk, köle ve delinin cizye vermesi gerekmez. Nasıl ki, fakire sadaka vermek gerekmediği gibi çalışmaya gücü yetmeyenin, a'mânın, yatalağın, hastalann, kilisede bulunan rahiblerin zengin olmadıklan sürece cizye vermeleri mecburi değildir.
Mâlik, şöyle demiştir: «Sünnet, kitab ehli kadınların, çocukların cizye vermeyeceğine hükmetmiştir. Cizye sadece buluğ çağına ulaşmış erkeklerden alınır.»
Eslem'in rivayetine göre; Ömer, ordu kumandanlarına şunu yazmıştır: «Kadın ve çocuklardan cizyeyi kaldırın. Cizyeyi sadece buluğa ermiş erkeklerden alın.»
Deli de, çocuk hükmündedir.

23.6.3.6. Miktarı

Tirmizî, Nesâî, îbn Mâce ve Ebû Dâvûd, Mu'âz'dan şunu rivayet etmişlerdir: Nebî aleyhisselâm onu Yemen'e gönderdiği zaman, kendisine: «Her ergin kişiden bir dirhem veya onun değerinde mea-fir kumaşı almasını» emretti.
Sonra Ömer (r.a.) bunu artırmış ve altın kullananlar için dört (4) dinar, gümüş kullananlar için de kırk (40) dirhem, senelik cizye tayin etmiştir.
Allah Rasûlü, sallallahu aleyhi ve sellem, Yemenliler'in fakir olduğunu biliyordu. Ömer (r.a.) de, Şamlılar'ın zengin ve güçlü olduğunu biliyordu.
Buharî'nin rivayetine göre, Mücahid'e; «Şamlılara dört (4) dinar, Yemenlilere ise bir (1) dinar cizye yüklenmesinin sebebi nedir?» diye soruldu. «Bu, refah yönü gözetilerek tayin edilmiştir.» dedi.
Ebû Hanîfe bu görüşü almıştır.
Ahmed'den bir rivayete göre, o şöyle demiştir: «Zengine kırk-yedi (47) dirhem, orta halliye yirmidört (24) dirhem, fakire ise on-iki (12) dirhem cizye gerekir.» Bunları en az ve en çok miktar olarak tayin etmiştir.
Şâfi'İ ve bir rivayette Ahmed şu görüştedir: «Cizyenin sadece en az miktarı tayin edilir. O da, bir (1) dinardır. En çoğunun miktan ise, tayin edilmemiştir. Bu, emîr'in içtihadına bırakılmıştır.»
Mâlik ve Ahmed'den yapılan bir rivayette —ki bu tercih olunan görüştür— şöyle demişlerdir: «Onun ne en alt sının, ne de en üst sının vardır. Bu konu, emîr'in içtihadına bırakılan işlerdendir. Her şahsa, durumuna uygun olan miktan, o tayin eder. Hiç bir kimsenin gücünün Üstünde bir şeyle yükümlü kılınması uygun olmaz.

23.6.3.7. Cizyeden Öte Yükümlülükler

Cizyeye ilâve olarak konuk olan müslümanlara ziyafet vermek de şart koşulabilir.
Ahnef bin Kays'dan rivayete göre; «Ömer, zimmet ehline, gece ve gündüz ziyafeti ile köprülerin onarılmasını şart koşmuş ve müslü-man biri, onlann yurtlarında öldürülürse, onun diyetini üzerlerine yüklemiştir.»
(Bunu, Ahmed rivayet etmiştir.)
Eşlem, şunu rivayet etti: «Şamlılar'dan cizye verenler, Ömer'e gelerek; «Müslümanlar bize uğradıklannda, bizi, ziyafette koyun
ve tavuk kesmekle yükümlü tutuyorlar.» dediler. Ömer (r.a.) şöyle dedi: «Onlara, her zaman yediklerinizden yedirin. Buna bir ilâvede de bulunmayın.»

23.6.3.8. Kitab Ehli ve Diğerlerine Güç Gelen Şeyleri Almamak

Rasûlüllah aleyhisselâm, Kitab ehline iyi muameleyi ve güç ye-tiremeyecekleri şeyleri onlara yüklememeyi emretti.
îbn ömr (r.a.)'den rivayete göre: Nebî aleyhisselâm'in söylediği sözlerin en sonuncusu, «Zimmetimi muhafaza edin.» olmuştur.
Bir hadiste, şu gelmiştir: «Kim, muahide (anlaşmalı olan birine) zulmeder veya ona gücünün üstünde bir şey teklif ederse, ben onun karşısındayım.»
Îbn Abbas'dan rivayete göre; «Zimmet ehlinin mallarında ancak lütufla muamele vardır.»

23.6.3.9. Cizye, Müslüman Olan Kimseden Düşer (Alınmaz)

Cizye, îbn Abbas'm merfû hadisi gereğince, müslüman olan kimseden düşer: «Müslümana cizye yoktur.» (Bunu, Ahmed ve Ebû Dâ-vûd rivayet etmiştir.)
Ebû Ubeyde'nin rivayetine göre: Yahudi biri müslüman oldu. Ondan cizye istendi ve «Sen ancak cizyeden kaçınarak müslüman oldun.» dendi. O, «İslâm, sığmaktır.» dedi. Bu, Ömer (r.a.)'e iletildi. O da: «Doğrusu İslâm sığmaktır.» dedi ve ondan cizye alınmasını yasakladı.

23.6.4. Kendi Vatanlarında Müstakil Yaşayanlarla Yapılan Zimmet Akdi
Bu akdin, müslümanlarla birlikte, İslâm'ın gölgesi altında yaşamak isteyenlerle yapılması caiz olduğu gibi, müslümanlardan ezelde kendi yerlerinde müstakil yaşayan kimselerle de yapılabilir.
Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, Necrân hıristiyanlany-la, kendi yerlerinde kaldıkları ve müslüman hiç kimse onlarla beraber bulunmadığı halde kendileriyle zimmet akdi yaptı.
Bu anlaşma şunları içerir : Onların, himayesi, şahsi ve dini hürriyetlerinin korunması, aralarında adaletin sağlanması ve zalimlerden korunmaları.
Nebî aleyhisselâm'dan sonraki halifeler, Harun Reşid zamanına değin bu anlaşmayı sürdürmüşlerdir. O, bunu bozmak istemiş
Ebû Hanîfe'nin arkadaşı Muhammed bin Hasan İse ona mani olmuştur. Bu anlaşma şöyle idi:
«Mecran ve çevresindekilerin eli altında bulunan —az veya çok olsun— şeyler üzerine Allah'ın emânı ve Nebisi Muhammed Rasûlül-lah'ın zimmetidir. Papazlığı sebebiyle papazlarına, ruhbanlığı sebebiyle ruhbanlarına ve kâhinliği sebebiyle kâhinlerine saldırılmaz. Onlara aşağı muamele yoktur. Zarara uğratılmazlar, güçlüğe de sokulmazlar. Topraklarına ordu girmez. Onlardan hak isteyene —hem zalime, hem mazluma— adaletle muamele edilir. Gelecekte ribâ (faiz) yiyen, zimmetini atmıştır. Onlardan hiçbiri, bir başkasının zulmü sebebiyle sorgulanmaz. Bu yazıda bulunanlar kıyamet kopana değin ebediyyen Allah'ın emânı ve Ümmî Nebi Muhammed Rasûlül-Iah'm zimmetidir.»
Reislerden biri anlaşmalıları kendi hesabına sömürmek istese ve millete zulmetse, bu engellenir.
Serahsî, «Mebsût»'da şöyle demiştir:
«Melik, zimmeti terkedip, memleket halkı için öldürmek, soymak gibi İslâm yurdunda yapılması doğru olmayan diğer şeylerden birini yapmak istese, buna uyulmaz. Çünkü, engellemek mümkünken zulme yaklaşmak, haramdır. Zimmî; muamelâta ilişkin konularda İslâm ahkâmını iltizam eden kimsedir. Zimmet akdinin gerektirdiğinin aksine birşeyi ona şart koşmak, bâtıldır. Nebî aley-hisselâm'm: «Allah'ın Kitabı'nda bulunmayan bütün şartlar bâtıldır,» buyruğu gereğince, bu şart üzerine zimmet ve sulh vermek, İslâm'da sahih olmayan şartlardan dolayı bâtıldır.»

23.6.4.1. Akid (Anlaşma) Ne Sebeple Bozulur?

Zimmet akdi, cizyeyi ödememek veya hâkimin hükmettiği İslâm ahkamını yerine getirmekten kaçınmak ya da müslümanı zulmederek öldürmek, müslümanı dininde fitneye düşürmek, müslüman bir kadınla zina etmek veya sinsi ilişki için ona sarkıntılık yapmak ya da lutîlik (eşcinsellik) yapmak veya yol kesmek, casusluk yapmak veya casusîan barındırmak, Allah'ın Rasûlü, Kitabı veya dini hususunda kötü söz söylemek sebebiyle bozulur. Bu zararlar, müslümanlarm canlarına, ırzlarına, mallarına, ahlâklarına ve dinlerine şâmildir.
îbn Ömer (r.a.)'a: «Bir rahib, Nebî aleyhisselâm'a sövüyor.» denildi. îbn Ömer şöyle buyurdu: «Eğer onu işitseydim, öldürürdüm. Çünkü biz ona bunun için emân vermedik.»
Bir münker işlenmesi veya müslümana iftira atması durumun-
da akid bozulmamasına rağmen daru'l-harb'e girerse zimmet akdi bozulur.
Zımmî'nİL' anlaşması bozulduğu zaman, çocuklannın ve karısının anlaşması bozulmaz. Çünkü bozulma, ondan dolayı meydana gelmiştir ve ona mahsustur.

23.6.4.2. Anlaşmanın Bozulmasının Neticesi

Zimmet anlaşması bozulduğu zaman, o, esir hükmünü alır. Eğer müslüman olursa, öldürülmesi haramdır. Çünkü islâm, öncekileri giderir.

23.6.5. Gayri Muzlimlerin Mescidlere ve İslâm Şehirlerine Girmeleri

Fakihler, gayri müslimlerin Mescid-i Haram'a, diğer mescidlere ve îslâm memleketine girmeleri hususunda ihtilâf etmişlerdir.
Kâfirlerin îslâm memleketine girmeleri hususu üç kısma ayrı. Ur:

23.6.5.2. Birinci Kısım : Harem

Kâfirin ister zimmî, ister müste'men (emân verilmiş) olsun, Allah Sübhânehû ve Teâlâ'mn: «Ey inananlar! Doğrusu puta tapanlar, pistirler. Bu sebeple, bu yıldan sonra Mescid-i Haram'a yaklaşmasınlar.» (Tevbe: 28) ayetinin zahiri gereğince oraya girmeleri caiz değildir.
Şâfi'î, Ahmed ve Malik bu görüştedir.
Daru'l-harb'den bir elçi gelse ve imam Harem'de olsa bile, hareme girmesine izin verilmez. Ya imam bizzat Harem dışına çıkar veya onu dinlemek için birini yollar.
Ebû Hanîfe ve Küfe ehli muahidlerin (anlaşmalıların) Harem'e girmelerine yerleşmemeleri şartıyla, misafir olarak orada kalmaları şeklinde cevaz vermiştir.
O'na göre, anlaşmalılardan birinin Kabe'ye bile girmesi caizdir.

23.6.5.2. ikinci Kısım : Hicaz

Bunun sının Yemâme, Yemen, Necid ve Medine arasıdır. «Medine'nin yansı Tihâme'ye yansı da Hicaz'a dahildir» de denmiştir. Sahih olan tamamının Hicaz'a dahil olduğudur.
Kelbî şöyle demiştir: «Hicaz'ın sının, Tîa dağı ile Irak yolu arasında kalan kısımdır. Buraya Tihame ile Necid'in arasını ayırdığı için Hicaz denmiştir. «Necid'le Sera arasmı ayırdığı için Necİd, Tihame ve Şam arasını ayırdığı için Hicaz denildiği» de ileri sürülmüştür.
Harbî şöyle demiştir: «Tebûk Hicaz'a dahildir. Kâfirlerin Hicaz toprağına izin ile girmesi caizdir. Fakat, orada misafirlik müddeti olan üç günden fazla kalamaz.»
Ebû Hanîfe: «Orayı vatan edinmeleri ve orada kalmalan engellenmez.» demiştir.
Cumhur ulemânın delili; Müslim'in îbn Ömer'den naklettiği, Allah Rasûlü aleyhisselâm'ın; «Yahudi ve hıristiyanlan, Ceziret'ül-Arab'dan çıkaracağı, orada yalnız müslümanlan bırakacağı» buyruğudur.
Müslim'in dışındaki bir rivayette: «Nebî aleyhisselâm, vasiyyet ederek şöyle buyurdu: «Müşrikleri Cezîretüİ-Arab'dan çıkarın.» ilâvesi vardır.»
Ebû Bekir, bunu meşguliyetinden dolayı yapamadı. Ömer (r.a.) hilâfeti sırasında onlan yerlerinden çıkardı ve tüccar olarak gelenlere, üç gün mühlet verdi.
tbn Şihâb'dan rivayete göre: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, şöyle buyurmuştur: «Ceziretü'l-Arab'da iki din bir arada bulunmaz.»
(Hadîsi, Malik «Muvatta»da mürsel olarak kaydetmiştir.) Müslim'in rivayetine göre; Câbir (r.a.) şöyle demiştir: Allah Rasûlü aleyhisselâm'ı işittim, şöyle buyuruyordu: «Şeytan, Cezİretü'l-Arab'da musallilerin kendisine ibadet etmesinden ümidi kesmiştir. Fakat, aralarında hileyi sürdürür.»
Sa'îd bin Abdülaziz şöyledemiştir: «Ceziretü'1-Arab, Yemen'in ucundaki vadi ile Irak sınınna ve denize kadar olan kısımdır.»
Başkalan ise şöyle demiştir: «Ceziretü'1-Arab, Adn-ı Ebyen'den Tûl'deki Irak'ın verimli topraklanna, Cidde'den Bahreyn sahillerine ve Şam'm smır yerlerine kadar olan arazidir.

23.6.5.3. Üçüncü Kısım : Diğer İslâm Beldeleri

Kâfirlerin; anlaşma, emân ve zimmet ile buralarda yerleşmeleri caizdir. Fakat Şâfi'î'yegÖre; müslümanlann izni olmadan mescidlere giremezler.
Ebû Hanîfe şöyle demiştir: «Onların mescidlere izinsiz olarak girmeleri caizdir.»
Mâlik ve Ahmed ise; «Onların mescidlere girmeleri her halükârda caiz değildir.» demiştir.
demiştir.