İCRA (HÜKÜMLERİ TATBİK)
HAKKI'NIN MÂHİYETİ
1809 Resûlâllah (sav)'ın
hicret'ten önce; her kabilenin işlerini yürütmek üzere bir
"nâkib" tayin ettiği bilinmektedir. Bu nakib'le;
işlerin yürütülmesi hususunda Resûlûlah (sav)'ın
yardımcılarıdırlar. O dönemde daha ziyade; yeni gelen
Âyet-i Kerîme'lerin talimi ön plândadır. Nâkib'lerin
birbirleriyle ilişkilerini "Nakbü'n Nükebâ" adı
verilen görevliler sağlamaktadırlar.(57) Medine'de İslâmi
Devlet kurulduktan sonra; cihad farz kılınmıştır. Resûl-i
Ekrem (sav)'in cihad sonucunda elde edilen her beldeye; idârî
işleri yürütmek için birer Vâli tayin ettiği bilinmektedir.
Hz. Attab b. Esed'i Mekke'ye(58) Hz. Osman b. Ebî'l As'ı
"Taif'e" ve diğer bir kısım sahabeleri de başka
şehirlere vâli olarak görevlendirmiştir. Kendisinden Valilik
talebinde bulunan Hz. Ebû Zerri'l Gıfari (ra)'ye; "-Yâ
Ebû Zer!.. Sen zayıfsın, o mevki bir emânettir. Sonu da
kıyâmet günü perişanlık ve pişmanlıktır. Yalnız hak
ederek alan ve üzerine düşeni hakkı ile edâ eden
müstesnâdır"(59) buyurmuştur.
1810
İslâmi devletin; en güzel şekilde düzenlenmesi hususunda,
"Ulû'lemr" her türlü tedbiri almak durumundadır.
Çünkü o yetki mü'minlere ait bir emânettir. Nitekim Hz.
Ömer (ra) bir hutbesinde: "Ben memurlarımı sizi
dövmeleri, haksız yere mallarınızı almaları için
göndermiyorum. Ben size onları ancak dininizi öğretmeleri,
peygamberin sünnetlerini talim etmeleri için
gönderiyorum"(60) buyurmuştur. Ayrıca halka kapılarını
kapatan ve onların meseleleriyle meşgul olmayan vâlileri
cezalandırdığı bilinmektedir. Hükümleri tatbik bahanesiyle
insanlara işkence etmek kesinlikle haramdır.(61) Zirâ
İslâm'ın temel hedefi; insanların emniyetlerini
sağlamaktır.