VEKÂLET'İN ÖNEMİ VE
MÂHİYETİ
2047 Vekâlet; lûgat
yönünden muhafaza etmek, korumak manasınadır. Allahû Teâla
(cc)'nın güzel isimlerinden birisi olan "Vekil" de;
bu mâhiyettedir. Bu sebeble: "- Seni malıma vekil
ettim" diyen kimse hakkında biz; "- Ancak o kimse,
muhafaza etmeye mâlik olur" deriz. Ba'zıları:
"Vekâletin tertibi; tefviz ve i'timâd manasına delâlet
eder" demişlerdir. Tevekkül de; bu mâhiyettedir. Nitekim:
"Allah (cc)'a tevekkül ettik" denir. Yani "Biz
işlerimizi Allahû Teâla (cc)'ya tefviz ve teslim eyledik"
manasınadır. Tefviz; bir işin idâresini birine vermek veya
işleri birine ısmarlamaktır. Bu sebeble; tevkil (Vekil
kılma); lugat yönünden, işi başkasına tevfiz etmek,
ısmarlamak demektir.(180) İslâmi ıstılâhta: "Bir
kimsenin, başka bir kimseyi; kendi yerine koymasına ve
tasarruflarını belirlemesine vekâlet denilir"(181) tarifi
esas alınmıştır. Resûl-i Ekrem (sav)'in alış-veriş
işlerinde Hz. Hizâm (ra)'ı vekil tâyin ettiği
bilinmektedir.(182) Daha önce Hz. Ali (ra)'nin; davalarını
tâkip etmesi için, kardeşi Akil b. Ebi Talib (ra)'i vekil
tâyin ettiğini zikretmiştik!.. Hanefi fûkahası: "Bir
kimsenin; kendisinin akid yapması câiz olan her hususta, bir
başkasını vekil tâyin etmesi sahihtir. Çünkü insan; bazı
hallerde, kendisi bizzat yapma gücüne hâiz olmayabilir. Bu
gibi durumlarda; ehil olan bir kimseyi, vekil tâyin ederek
ihtiyacını giderir"(183) hükmünde ittifak etmiştir.
İbn-i Münzir: "İlim sahiplerinden ileri gelenlerin
hepsinin icmâ'ına göre: mahkemeye gidemeyecek durumda olan
hasta ile şehirde bulunmayan kimse, haklarını talep edecek ve
kendileri adına konuşacak bir vekil tâyin etme yetkisine
sahiptirler"(184) hükmünü zikreder.
2048 Vekâletin rüknü;
kendisi ile vekâletin sabit olabildiği hususi sözlerdir.
"- Seni, şu malı satman için vekil tâyin ettim"
demek gibi!.. İstihsânen vekilin; vekâleti kabul etmesi,
sıhhatinin şartlarından değildir. Fakat vekâleti kabul
etmediğini açıkça söylerse, o vekâlet reddedilmiş
sayılır. Şâyet; "İstersen vekilim olmayı kabul et ve
şu malımı sat" der, muhâtabı olan kimse susar ve
satışı yaparsa caiz olur. Fakat "Hayır!.. Kabul etmem
derse" bâtıl olur. Serahsi'nin Muhıyt'inde de
böyledir.(185)
2049
Resûl-i Ekrem (sav)'in döneminde "Vekâlet" daha
ziyâde; alış-veriş işlerinde yaygındır. Haklarını
savunmada güçlük çeken kimseler; Kadı (Hâkim) huzurunda,
vekilleri tarafından temsil edilmektedirler. Günümüzde de; en
çok ticari işlerde ve "Avukat" adı altında
mahkemelerde, vekillere rastlanmaktadır. Sonuç olarak;
insanların ihtiyaçlarında fazla bir değişiklik sözkonusu
değildir. Vekâlet'in hükmü; vekilin, kendisini tâyin eden
kimsenin (Müvekkilin) yerine geçmesi ve onun adına tasarrufta
bulunmasıdır. Vekil tâyin eden kimsenin koyduğu şartlara
aynen riâyet gerekir. Sarih bir izni olmadığı müddetçe
vekil; bir başkasını vekil tâyin edemez.(186) Vekâletin
sıfatı'na gelince; vekâlet câiz olan akidlerden
(Sözleşmelerden) ibarettir. Vekil müvekkilini, müvekkil de
vekili istediği an azledebilir. Belli bir süre ile
sınırlandırılması mecburiyeti yoktur.(187) Vekil; yapacağı
veya yaptığı iş karşılığında müvekkilden ücret
talebinde bulunabilir. Bu gibi hallerde vekil; ecir (ücretli)
durumuna geçer.(188) Herhangi bir ücret tâyin olunmamışsa
vekil'e; ecr-i misli (Ehl-i vukuf'un tayin edeceği ortalama
ücret) ödenir. Müvekkilin ölümü halinde; vekâletten azil
kendiliğinden gerçekleşir.(189) Müvekkilin veya vekil'in;
cinnet getirmesi veya akli dengesini kaybetmesi durumunda,
aralarındaki akid (Sözleşme) sona erer. Nitekim Mecelle'de:
"Müvekkilin yahud vekilin tecennüm etmesiyle (cinnet
getirmesi ve delirmesiyle) vekâlet bâtıl olur"(190)
hükmü kayıtlıdır. Esâsen bu gibi durumlar ferdi;
tasarruftan alıkoyan ve velisinin yardımını gerektiren
hallerdir. Fıkıhta bu hâle "Hacr" denilmiştir.
Şimdi kısaca bu meseleyi izaha gayret edelim.