FERD; HANGİ HALLERDE
TASARRUFTAN MEN EDİLİR?
(HACR)
2050 Hür, akıl-baliğ ve
ehliyet arızası bulunmayan bir kimse; malını dilediği gibi
sarfedebilir. Mülkiyeti kullanma hakkı; diğer insanlara (kat'i
olarak) zarar verdiği sâbit olmadığı müddetçe,
sınırlandırılamaz. Fakat ferd; bâzı hallerde tasarruftan
menedilir. Şimdi "Hacr (veya hıcr)" nedir? sualine
cevap arıyalım. Hacr; lûgat yönünden mutlak manada
alıkoymak ve men etmek manasına gelir. İslâmi ıstılâhta:
"Bir kimseyi, bazı sebeblerden dolayı sözlü (Şifâhi)
tasarruftan men etmeye hacr denilir"(191) târifi esas
alınmıştır. Genel olarak ferdi; tasarruftan alıkoyan
sebebler, üç kısımda izâh edilmiştir. Bunlar: Küçüklük
(Sabi'lik), Kölelik ve cinnet getirmektir.(192) Hacr altına
alınmış kimseye "Mahcur" denilir. Sebebler ortadan
kalktığı zaman Kadı (hâkim) haklarını iâde eder. Bu
durumda kendisine me'zûn (İzin verilmiş) denilir.
2051 Kur'ân-ı Kerîm'de:
"Yetimleri nikâh (çağın)a erdikleri zamana kadar
(gözetip) deneyin. O vakit kendilerinde bir akıl ve salah
gördünüz mü mallarını onlara teslim edin. Büyüyecekler
(de ellerine alacaklar) diye bunları tez elden yemeyin.
(Velilerden) Kim zengin ise (yetimin malını yemeye tenezzül
etmesin) kaçınsın. Kim de fakir ise; o halde örfe göre (bir
şey) yesin. Artık onların malını teslim ettiğiniz vakit,
karşılarında şâhid bulundurun. Tam bir hesab sorucu olmak
bakımından ise Allah yeter"(193) hükmü beyan
buyurulmuştur. Ayette; nikâh çağına varıncaya kadar
yetimlerin denenmesi emredilmektedir. Belli bir yaş beyan
edilmemiş; rüşde ermek şart koşulmuştur. O döneme kadar;
mallarının tasarrufunun; velilerine âit olacağı da
hassaten zikredilmiştir. Bu bir anlamda; küçük çocuğun,
malı hususunda tasarruf hakkının bulunmadığının delilidir.
İbn-i Abbas (ra) ve Said İbn-i Cübeyr (ra)'e göre;
"Dinini ve malını muhafaza edecek güce gelen kimse,
rüşde ermiş sayılır". Bazılarına göre ise;
fuhşiyattan ve israftan kaçınan kimse, rüşde ermiştir.
Esâsen "Akıl ve salah'ın" birarada zikredilmesi;
hacr halinin kaldırılması hususunda Kadı'nın (Hâkim'in)
içtihadına ihtiyaç belirtmektedir. Hz. Aişe (ranha)
vâlidemizden rivâyet edildiğine göre Resûl-i Ekrem (sav)
"Üç kişiden kalem kaldırılmıştır: Uyuyan kimse
uyanıncaya kadar, küçük çocuk büyüyünceye (buluğa
erinceye) kadar, deli akıllanıncaya yahud şifa buluncaya
kadar"(194) buyurmuştur. Bunlardan kalemin kaldırılması;
tasarruf haklarının bulunmamasıyla ilgilidir. Çünkü bu
haller "Ehliyet noksanlığı ve arızasını"
beraberinde getirir. Nitekim Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Her
talak (boşama) câizdir. Sadece küçük çocuğun (Sabi'nin) ve
mecnunun (Cinnet getirmiş, bunamış kimsenin) talakı câiz
değildir, vâki olmaz"(195) buyurduğu bilinmektedir. Zira
bunların; şehvet duyguları ya yoktur veya mâhiyet
değiştirmiştir. Nikâh nimetinin kadr-û kıymetini
kavrayamazlar. Dolayısıyla sözlü tasarruftan men edilerek
(Hacr konarak); ehliyetin yerine gelmesi beklenir. Bilindiği
gibi "Kölelik Hâli"; mükteseb ehliyet
arızalarından birisidir. İslâm'a karşı savaşma sonucu
ortaya çıkmıştır. Bir insan; ruhlar aleminde gerçekleşen
mîsakı reddederek müslümanlara karşı fiilen savaşırsa
"Köle Hukuku" gündeme girer. Resûl-i Ekrem (sav)'in:
"Köle ve mukâteb herhangi bir şeye mâlik olamaz, ancak
talaka (Boşamaya) yetkilidirler"(196) buyurduğu
bilinmektedir. Çünkü köle de olsa; nikâh nimetinin kadrini
bildiği için, ehil sayılır. Diğer tasarrufları ise;
efendisinin iznine tâbidir. Me'zun (İzinli) kölenin, tasarruf
hakları, kendine iâde olunur. İmam-ı Azam Ebû Hanife (rha);
bir kimse rüşde ersin-ermesin, yirmibeş yaşına kadar
beklenir. Yirmibeş yaşından sonra malı kendisine teslim
edilir. Çünkü: "Yetimlere mallarını verin, temizi pis
olanla değiştirmeyin, mallarınızı onların mallarına
katarak (helâl, temiz malınızı kirletip) yemeyin. Çünkü bu
büyük bir günahtır"(197) Âyet-i Kerîme'si tahsis
belirtmemiş, yetimin malının mutlaka kendisine teslimini şart
koşmuştur. Diğer Âyet-i Kerîme ise; malın teslimini rüşde
ermekle sınırlandırmıştır. Eğer yetim evlenecek yaşa
geldiği halde; temyiz gücüne kavuşmazsa beklenebilir. Ancak
bu bekleme süresi yirmi beş yaşını aşamaz. Nitekim Hz.
Ömer (ra)'den de; yirmibeş yaşına geldiğinde kendisine
teslim edileceğine dâir rivâyet vardır.(198)
2052
Çocukluk, kölelik ve cinnet getirmek (Delirmek) dışında;
bazı hallerde, Kadı'nın (Hâkim'in) muayyen şahıslar
hakkında "Mahcuriyet" kararı verme hakkı vardır.
Bazı kimselerin; zararı bütün ümmete dokunan fiillerinden
dolayı, hacr edilmeleri câizdir.(199) Meselâ: Yeterli
bilgiye sahip olmadıkları halde; doktorluk yapan ve verdikleri
ilâçlarla, insanların ölümüne sebeb olan kimseleri
tasarruftan menetmek şarttır. Zira insanların "Can
emniyetini" muhâfaza etmek esastır. Yine büyücülük,
muskacılık, cinlerle temas ve sihir gibi işlerle meşgul olan
kimseler tasarruftan menedilirler. Din âlimi geçinen ve
insanlara hileli yollar öğreten "Mâcin Müfti'nin"
tasarruftan men edilmesi; "Din Emniyeti'nin"
sağlanması için zarûri olur. İflâs ettiği halde;
insanlardan bunu gizleyip, sürekli borçlanmak sûretiyle hileli
yollara sapan tüccarın men edilmesi; "Mal Emniyetini"
korumak noktasından elzemdir. Ancak bu çeşit
"Hacr"ın; mâhiyeti farklıdır. Nitekim İmam-ı
Kasani; "Bununla murad, hacrin hakikati değildir.
Tasarrufun geçerli olmasını meneden şer'i hükümdür.
Görülmez mi ki; mâcin müfti, eğer fetvâdan menedildikten
sonra, fetva verse ve isâbet etse caiz olur. Şâyet
mahcuriyetinden önce fetva verip hata etse, câiz olmaz. Kezâ
bilgisiz doktor; menedildikten sonra ilâç satsa, fakat
isâbetli olsa, satışı geçerli olur" hükmünü
zikreder. Esasen kat'i mahcuriyet sebeblerinin dışındaki
haller; doğrudan doğruya, ümmetin uğrayabileceği zararlara
karşı Kadı'nın (Hâkim'in) tedbir almasıdır. Nitekim bir
kadı (Hâkim) muayyen bir şahıs hakkında mahcuriyet kararı
verse; aynı şahıs bu kararı, diğer bir Kadı'ya müracaat
ederek kaldırılmasını talep edebilir. Eğer müracaat edilen
kadı (Hâkim); mahcuriyet kararını kaldırırsa, bu câizdir.
Çünkü ictihadların farklılaşması mümkündür ve
sahihtir.(200) Fakat muayyen bir şahıs hakkında
"Mahcuriyet" kararı verildiği zaman; kendisine izin
verilinceye kadar, aynı mesleği icrâ etmesi mümkün
değildir. Mutlaka Kadı'nın (Hâkim'in) hükmü gerekir.
Fûkaha; malını har vurup, harman savuran sefih kimseler başta
olmak üzere; kimlerin hangi sebeblerle "Mahcuriyetine"
karar verileceğinin üzerinde hassaten durmuştur. Mahcuriyet
kararının verilmesinden önce ferdin uyarılmasının vâcip
olduğunda ittifak vardır. Bunun sebebi şudur: tasarruftan men
etmek, insanın bazı haklarına el koymak manasına gelir. Bu
sebeble; ağır bir cezâ hükmündedir. Zarûri olmadığı
müddetçe bu yola gidilmez. İkâz (Emr-i bi'l maruf) sonucu;
hatalı yoldan dönme ve mahcuriyete muhatab olmama imkanı
doğar. Sebeb yokken; insanın haklarına engel olmak,
zûlümdür ve haramdır.