1. BÖLÜM.. 3

TAHARET. 3

1.1. Sular Ve Tasnifi 3

1.1.1. Mutlak Su. 3

1.1.2. Kullanılmış Su. 3

1.1.3. Temiz Bir Şeyin Karıştığı Su. 3

1.1.4. Pislik Karışan Su. 4

1.1.5. Artık Sular 4

1.2. Necaset 5

1.2.1. Necasetin Kısımları 5

1.3. Necasetin Temizlenmesi 8

1.3.1.Elbisenin Ve Bedenin Temizliği 8

1.3.2. Yerin Temizliği 8

133. Yağ ve Benzerlerinin Temizliği 8

13.4. Leş Derisinin Temizliği 8

13.5. Ayna ve Benzerlerinin Temizliği 8

13.6. Ayakların Temizliği 8

13.7. Bilinmesi Gereken Hususlar 9

13.8. Helanın Edepleri 9

1.3.9. Yaratılış Sünnetleri 11

1.4. Abdest 12

1.4.1. Abdestin Meşru Oluşunun Delili 12

1.4.2. Abdestin Fazileti 12

1.43. Abdestin Farzları 13

1.4.4. Abdestin Sünnetleri 14

1.4.5. Abdestin Mekruhları 16

1.4.6. Abdesti Bozanlar 17

1.4.7. Abdesti Bozmayanlar 17

1.4.8. Abdest Almayı Gerektiren Hususlar 18

1.4.9. Abdest Almanın Müstehab Olduğu Yerler 19

1.4.10. Abdest Alanın İhtiyaç Duyduğu Faydalı Bilgiler 20

1.5. Mestler Üzerine Meshetmek. 20

1.5.1. Meşru Olduğunun Delili 20

1.5.2. Çoraplar Üzerine Meshetmenin Meşruluğu. 21

1.53. Mest ve Mest Hükmünde Olanlar Üzerine Mesh Etmenin Şartları 21

1.5.4. Meshin Yapılacağı Yer 21

1.5.5. Meshin Vakti 21

1.5.6. Meshin Nasıl Yapılacağı 22

1.5.7. Meshi Bozan Şeyler 22

1.6. Gusül (Boy Abdesti) 22

1.6.1. Guslü Gerektiren Hususlar 22

1- Meninin Çıkması 22

2- Organların Birbirine Kavuşması 23

3- Hayız ve Nifasın Kesilmesi 23

4- Ölüm.. 23

5- Kâfir İslâm'a Girdiğinde. 23

1.6.2. Cünüp Olana Haram Olan Şeyler 24

1.6.3. Yıkanmanın Müstehab Olduğu Yerler 25

a- Cuma Namazı için Yıkanmak. 25

b- Bayram Namazları İçin Yıkanmak. 25

c- Ölü Yıkayanın Yıkanması 25

d- İhrama Girmek için Yıkanmak. 26

e- Mekke'ye Girmek İçin Yıkanmak. 26

f- Arafat'da Vakfe Yapmak İçin Yıkanmak. 26

1.6.4. Guslün Rükünleri 26

1.6.5. Guslün Sünnetleri 26

1.6.6. Kadının Yıkanması 27

1.6.7. Gusül İle İlgili Meseleler 27

1.7. Teyemmüm.. 28

1.7.1. Tanım.. 28

1.7.2. Meşruiyetinin Delili 28

1.73. Teyemmümün Meşru Oluşunun Sebebi 28

1.7.4. Teyemmümü Mubah Kılan Sebepler 28

1.7.5. Teyemmüm Edilmesi Caiz Olan Toprak. 29

1.7.6. Teyemmümün Yapılışı 29

1.7.7. Teyemmümle Yapılması Mubah Olan Şeyler 29

1.7.8. Teyemmümü Bozan Şeyler 30

1.8. Sargı Ve Benzerleri Üzerine Mesh. 30

1.8.1. Sargı Bezleri Ve Sargı Üzerine Meshin Meşru Oluşu. 30

1.8.2. Meshin Hükmü. 30

1.83. Mesh Ne Zaman Vacip Olur?. 30

1.8.4. Meshi Bozanlar 30

1.8.5. Su ve Toprağın Bulunmaması Halinde Namaz. 31

1.9. Hayz, Nifas Ve Istthaze. 31

1.9.1. Hayz. 31

1.9.2. Nifas. 31

1.93. Hayz ve Nifaslıya Haram Olan Şeyler 32

1. Hayz ve Nifaslıya Oruç Tutmak Haramdır 32

2. Hayz ve Nifaslıya Cinsi Münasebet Haramdır 32

1.9.4. Hastalık Kanı (Istilıaze) 32

 


1. BÖLÜM

 

TAHARET

 

1.1. Sular Ve Tasnifi

 

1.1.1. Mutlak Su

 

Mutlak suyun hükmü, temiz olmaktır. Yani kendisi temiz olup baş­kasını da temizleyendir. Aşağıdaki kısımlar mutlak suya girer:

1- Yağmur, kar ve dolu suyu: Allah'u Teâlâ şöyle buyuruyor: "Allah'u Teâlâ sizi temizlemek için gökten su indirir."[1] "Size gökten temiz su indir dik."[2]

Ebû Hurcyrc radiyâllahu anh'in rivayet ettiği hadise göre: "Rasûlüllah (sallalahu aleyhi ve sellem), namazda tekbir aldığı zaman, kırâcttcn önce susarak bir müddet durdu. 'Annem-babam sana feda olsun ey Al­lah'ın Rasûlü, tekbirle kirâet arasındaki sükûtunda ne diyorsun?" dedim. Şöyle buyurdu:

"Allahım! Doğu ile batının arasını uzak kıldığın gibi günahlarla be­nim aramı da uzaklaştır. Allahım! Beyaz elbisenin kirden temizlendiği gi­bi, beni de halalardan temizle. Allah'ım! Hatalarımı kar, su ve dolu ile yıka." diyorum." (Hadisi Buharî, Müslim, Ebû Dâvûd, Nesâî, Ibn Mâce rivayet etmiştir.)

2- Deniz suyu: Ebû Hureyre'nin rivayet ettiği hadise göre: Demiştir ki; "Bir adam Rasûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem'e gelerek 'Ey Allah'ın Rasûlü! Biz deniz yolculuğu yapıyoruz. Yanımıza biraz su alıyoruz; onunla abdest alsak içecek suyumuz kalmıyor, deniz suyuyla abdest ala­lım mı?' diye sordu. Rasûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem; "denizin suyu temizdir ve ölüsü helâldir" buyurdu." (Hadisi Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî rivayet etmiştir. Tirmizî şöyle demiştir: 'Bu hadis ha-sen sahih olup Muhammed bin İsmail el-Buhârî'ye bu hadisi sorduğumda o da "sahihtir" dedi.')

3- Zemzem suyu: Ali (radıyallahu anh)'den rivayet olunan hadise göre: "Rasûlüllah salîalahu aleyhi ve sellem, zemzem suyu dolu bir kova istedi, ondan içti ve abdest aldı," demiştir. (Hadisi Ahmed rivayet etmiş­tir.)

4- Çok durmakla veya durgunlaşması sebebiyle veya yosun, ağaç yapraklan gibi çok kere ayrılması mümkün olmayan bir şeyin karışma­sıyla değişen su: Alimlerin ittifakıyla, bu suya da mutlak su denir. Bu ko­nuda esas olan; "mutlak su demek caiz olan, mukayyet olmayan" her suy­la temizlenmenin sahih olmasıdır. Allah'u Teâlâ şöyle buyuruyor: "Su bulamazsanız teyemmüm ediniz.”[3]

 

1.1.2. Kullanılmış Su

 

Abdest alanın veya gusül yapanın azalarından ayrılan sudur. Hük­mü; temiz olması bakımından esas itibariyle mutlak sudur, bu suyu temiz olmaktan çıkaracak bir delil yoktur. Muavviz'in kızı Rubeyyi'den rivayet edilen hadiste: Rasûlüllah sallallahü aleyhi ve selîem'in abdestini tarif ederken şöyle demiştir: "Ellerinde kalan abdest suyuyla başını mesnetti." (Hadisi Ahmed, Ebû Dâvûd rivayet etmiştir. Ebû Davud'un lafzı şöyledir: "Rasûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem, elinde kalan suyun artamyla başı­nı mesnetti."[4]

Hadisten anlaşıldığına göre; mü'min pis olmayınca, sadece suyun vücuduna değmiş olmasıyla o suyun temizliğini kaybettiğini kabul etmek de caiz olmaz. Çünkü, sonuçta temiz olan su, temize (vücûda) dokunmuş­tur. Temiz vücûd ise, suyun temizliğini gidermez.

Ibn Münzir şöyle demiştir: "Ali, Ibn Ömer, Ebû Umâme, Atâ, Ha­san, Mekhûl, Nehâi'den rivayet olunmuştur ki; bunlar başını meshetmeyi unutup sakalında yaşlık bulan kimsenin, sakalının yaşlığı ile başmı mes-hetmesi kâfidir, demişlerdir." îbn Münzir devamla şöyle demiştir: "Bu, onların kullanılmış suyu temiz saydıklarına delalet eder." Ben de derim ki, bu görüş Mâliki ve Şâfi'î'den gelen rivayetlerden birisidir. Ibn Hazm, bu görüşü Süfyân-ı Sevrî, Ebû Sevr ve bütün Zahir ehli'ne nisbet etmiştir.

 

1.1.3. Temiz Bir Şeyin Karıştığı Su

 

Sabun, zâferan, un ve çoğu kez sudan ayrılması mümkün olan şeyle­rin karışması gibi. Bu su, mutlak olması devam ettiği müddetçe temiz hükmündedir. Eğer, mutlak su isimini taşımayacak kadar mutlak olmak­tan çıkarsa, kendisi temiz olup başka bir şeyi temizieyemez. Ümmü Atiy-ye'den rivayeten; o şöyle demiştir: "Rasûlüllah sallallahü aleyhi ve sel­lem, kızı Zeynep vefat ettiği zaman yanımıza girerek şöyle buyurdu: 'Onu üç, beş, uygun görürseniz daha fazla su ve sidr'le yıkayın. Sonuncuyu kâfur veya kâfurdan biraz katarak yapın, bitirince bana haber verin.' Biti­rince Rasûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem'e haber verdik. İzarım bize verdi. 'Onu bu izara sarın' buyurdu." (Hadisi Buharî, Müslim, Tirmizî, Nesâî, Ebû Dâvûd, Ibn Mâce rivayet etmiştir.)Zaten Öîü, dirilerin yıkan­ması sahih olan şeyden başka bir şeyle yıkanmaz. Ahmed, Nesâî ve Ibn Huzeyme'nin Ümmühânî'nin hadisinden rivayet ettiklerine göre: "Rasû­lüllah sallailahu aleyhi ve sellem, hanımı meymûne ile beraber, içinde ha­mur kırıntıları olan bir çanaktan yıkandılar." Her İki hadisin ifadesine gö­re; suya temiz şeyler karışmıştır, ancak bu karışma, suyu mutlak olmaktan çıkaracak derecede olmamıştır.

 

1.1.4. Pislik Karışan Su

 

Bu su için iki durum vardır:

1- Necasetin, suyun tadını, rengini, kokusunu değiştirmesi. Bu du­rumda, bu suyla temizlik yapmak İcmâen caiz değildir. Bu görüş, Ibn Münzir ve İbn Mulakkan'dan naklolunmustur.

2- Suyun üç vasfından birisinin değişmemesi suretiyle, yine mutlak su olarak kalması. Bu su, az veya çok olsun, temiz ve temizleyici hükmündedir. "Ebû Hureyre hadîsi" buna delildir. Şöyle demiştir: "Bir arabî kalkarak Mescid'de işedi, insanlar onunla kavga etmeye kalktılar. Rasûlüllah: "Ona bırakın, sidiği üzerine de bir kova dolusu su dökün: şüphesiz siz kolaylaştırıcı olarak gönderi İdiniz, zorlaştırıcı olarak değil," dedi. (Hadîsi Buharı, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî, îbn Mâce rivayet etmiştir.) Ebû Saîd El-Hudrî'den rivayet edilen hadiste şöyle denmiştir: "Rasülüllah (sav)'e, 'Budaa kuyusundan abdcst alabilir miyiz?' diye sorulduğunda, Ra-sûlüllah (sav); "su temizdir, onu bir şey pislemez" buyurdu." (Hadisi Ah-med, Şafiî, Ebû Dâvûd, Nesâî, Tirmizî rivayet etmiş, Tirmizî hasen say­mıştır, îmam Ahmcd, "Budaa" hadisi için sahilidir demiştir. Yahya bin Mâin ve Ebû Muhammed bin Hazm da hadisi sahih saymışlardır. Ibn Ab-bas, Ebû Hureyre, Hasan-ı Basrî, Ibn Müseyycb, İkrime İbn Ebî Leylâ, Sevrî, Dâvûd-u Zahirî, Nchâî, Mâlikî ve diğerleri de bu görüşe katılmış­lardır. Gazâlî ise: "sular hakkında, Şafiî'nin mezhebinin, Maliki mezhebi gibi olmasını isterdim" demiştir.)

"Abdullah bin Ömer hadisine" gelince: Rasülüllah (sav) şöyle bu­yurdu: "Su, iki kaille olduğu zaman pislik taşımaz." (Hadisi Buhârî, Müs­lim, Ebu Dâvûd, Tirmizî, Nesâî rivayet etmiştir.' Hadisin senet ve metnin­de çelişme vardır. Ibn Abdilberr "Temhîd" adlı kitabında şöyle demiştir: "Şafiî'nin "kulleteyn" hadisi ile ortaya koyduğu görüşü, nazarî açıdan za­yıf bir görüş olup eser yönünden de sabit olmamıştır."

 

1.1.5. Artık Sular

 

Artık: içtikten sonra kapta kalan kısım demektir. Bir kaç gruptur:

1- insanın artığı: Müslüman, kafir, cünüp veya hayızlı olsun insan artığı temizdir. Allahu Teâlâ'nın "şüphesiz müşrikler pistir"[5] ayetine gelince; müşriklerin batıl itikatları sebebiyle, insan pisliği ve diğer pislik­lerden korunmamalan bakımından manen pis sayılmaları kasdolunmuştur. Yoksa bizzat kendilerinin ve vücutlarının pis olduğu kasdolunmamıştır. Müşriklerin elçileri, müslümanlarla birbirlerine karışarak Rasülüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in huzuruna geliyor ve mescidine giriyorlardı. Rasülüllah sallallahu aleyhi ve sellem onların vücutlarının değdiği şeyi yıkamayı emretmemişti. Aişe (ra)dan rivayet edildiğine göre; şöyle de­miştir: "Ben hâiz iken, su içer, su kabını Rasülüllah (sav)'e verirdim. Ağ­zımı koyduğum yere koyar, öyle içerdi." (Hadisi Müslim rivayet etmiştir.)

2- Eti yenen hayvanların artığı: Bu artık temizdir. Çünkü, salyası temiz etten oluştuğu için, etin hükmünü alır. Ebû Bekir bin Münzîr şöyle demiştir: "İlim ehli, eti yenenlerin artığını içmenin ve onunla abdest alma­nın caiz olduğunda icmâ etmişlerdir."

3- Katır, eşek, yartıcı hayvan ve yırtıcı kuşların artığı: Bu artıklar temizdir. Câbir'in Rasülüllah sallahu aleyhi ve sellem'den rivayet ettiği hadise göre: "Eşeklerin artığı olan suyla abdest alabilir miyiz?" diye soru­lunca, Rasülüllah sallallâhu aleyhi ve sellem: "Evet, bütün yırtıcı hayvan­ların artığıyla abdesl alabilirsiniz" buyurdu. (Hadisi, Şafiî, Dâre Kutnî ve Beyhakî rivayet etmiştir. Beyhakî, "hadisin senctİcri birbirine eklendi­ğinde kuvvetlenir" demiştir.)îbn Ömer'den rivâyeten şöyle demiştir: "Ra­sülüllah sallallâhu aleyhi vesellem geceleyin çıkmış oldukları bir yolcu­lukla, havuzun başında oturmakta olan bir adamın yanından geçtiler. Ömer (r.a.) adama 'bu gece, havuzuna yırtıcı hayvan ağzını soktu mu?" di­ye sordu. Rasülüllah ise, adama 'ey havuz sahibi! Ona haber verme, bu adam zorlaştırıcıdır. Havuzda olanlar havuzda kalsın; kalanından içmek ve temizlenmek de bizim' dedi." (Hadisi Dâre Kutnî rivayet etmiştir.) Yahya bin Saîd'den rivâyeten: "Hazreli Ömer, içinde Amr ibn ül-As'ın da bulunduğu bir kafileyle yola çıktı. Nihayet bir havuza vardılar. Amr; "Ey havuz sahibi! Havuzuna yırtıcı hayvan uğradı mı?" diye sorunca, Ömer de "Bize durumu haber verme. Şüphesiz bir yırtıcı hayvanlara gidiyoruz, on­lar da bize geliyorlar" dedi." (Hadisi, Mâlik "Muvatta"mda rivayet etmiştir.)

4- Kedinin artığı: Kedinin artığı da temizdir. Ka'b kızı Kebşe'den rivayet edilen hadise göre: "Kebşe, Ebû Katâde'nin evinde gelin olarak bulunuyordu. Ebû Katâde Kebşe'nin yanma gidince, ona abdest suyu ha­zırladı. Tam bu esnada bir kedi gelerek sudan İçmeye başladı. Ebû Katâde, içsin diye kovayı ona uzattı. Kebşe şöyle dedi: Ebû Kaiâde, be­nim ona baktığımı görünce; 'ey kardeşimin kızı hayret mi ediyorsun?' de­di. 'Evet' dedim. Ebû Katâde; Rasûlüllah, 'kedi pis değildir, o etrafınızda dolaşanlardan biridir" buyurmuştur' dedi." (Hadisi Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî rivayet etmiştir. Tirmizî, hadîsin hasen, sahih oldu­ğunu söylemiş; Buhârî ve diğerleri de hadîsi sahihi cm işi erdir.)

5- Köpek ve domuzun artığı: Köpek ve domuzun artığı pis olup bunlardan kaçınmak gerekir. Köpeğin artığıyla ilgili olarak Buhârî ve Müslim'in Ebû Hureyre (r.a.)'den rivayet ettikleri hadiste Rasûlüllah saîlallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Sizden birinizin kabından kö­pek içerse, o, kabı yedi defa yıkasın." Ahmed ve Müslim'in rivayetinde

şu ifade vardır: "Sizden birinizin kabına köpek ağzını sokarsa, onun te­mizliği, birincisi toprakla olmak üzere yedi kere yıkamaktır. Domuzun ar­tığına gelince: Kendisinin hem murdar, hem de pis olmasından dolayı pis­tir.

 

1.2. Necaset

 

Necaset; müslümanm kaçınması vacib olan ve değdiği yeri yıkaması gereken pisliktir. Allâh-u Teâlâ şöyle buyuruyor: "Ve elbiseni temizle."[6] "Allah çokça tevbe edenleri ve çokça temizlenenleri sever."[7] Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem de "temizlik îmanın yarısıdır" bu­yurmuştur.

Bu husustaki meseleler şunlardır:

 

1.2.1. Necasetin Kısımları

 

1- Leş: Boğazı kesilmeden ölen hayvandır. Canlı hayvandan kesilen parça da leş hükmündedir. Ebu Vâkıd il-Leysî'den rivayet edilen hadiste Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve selîem şöyle buyurdu: "Diri iken hayvan­dan koparılan parça leştir." (Hadîsi Ebû Dâvud ve Tirmizî rivayet etmiş, Tirmİzî hadisi hasen sayarak, 'ilim ehli bununla amel etmektedir' demiştir.)

Leşten şunlar müstesnadır:

a- Balık ve çekirge ölüsü: Bunlar temizdir. îhn Ömer'in rivayet ettiği hadise göre; Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem "iki ölü ve iki kan bize helâl kılındı. Ölü balık ve çekirge, kan ise ciğer ve dalaktır" buyurdu. (Hadisi Ahmed, Şafiî, İbn Mâce, Beyhakî, Dâre Kutnî rivayet etmiştir. Hadis zayıftır. Ancak, İmam Ahmed, hadisi, Ebû Züraa ve Ebû Haicm'in de dediği üzere, İbn Ömer'in sözü olarak sahihlemiştir. Bu gibi hadislerin Rasûlüllah'a nisbetleri hükmen sabit olmaktadır. Çünkü sahabînin 'bize helâl kılındı, bize haram kılındı’ gibi sözleri 'Rasûlüllah bize emretti, bizi nehyetti' demeleri gibidir. Zaten, geçen hadislerde, Rasûlüllah sallaliâhu aleyhi ve sellem'in deniz hakkında "suyu temiz, ölüsü helâldir" buyurdu­ğu görülmüştü.)

b- Karınca, arı ve benzeri hayvanlar gibi, akar kanı olmayanlar da meyte (ölü) sayılmazlar. Bunlar temiz olup bir şeyin içine düşüp ölseler bile o şeyi pis yapmazlar. îbn ül-Münzîr şöyle demiştir: "Şafiî'den başka, yukarıda adı geçenlerin temiz olması konusunda ehli ilim arasında bir ih­tilaf bilmiyorum." Şafiî mezhebinin meşhur görüşüne göre; bunlar pistir, ancak bunlar sıvı bir nesneye düştüklerinde, o nesneyi değiştirmedikleri müddetçe pis sayılmazlar,

c- Leşin kemikleri, boynuzları, tırnakları, kılları, tüyleri ve derisi: Bunların hepsi temizdir. Çünkü bunlarda asıl olan temizliktir. Pis oldukla­rına dair bir delil yoktur. Zührî, fil ve benzeri gibilerin ölü kemiği hakın-da şöyle demiştir. "Selef âlimlerinden bu kemiklerle tarak yapanlara ve yağlanan insanlara ulaştım; böyle yapmakta bir beis görmüyorlardı." (Ha­disi Buhârî rivayet etmiştir.) İbn Abbas'tan rivayeten; şöyle demiştir: "Mcymünc'nİn kölesine bir koyun sadaka olarak verildi. Koyun ölünce, Rasûlüllah Meymûne'nin yanma giderek, 'bu koyunun derisini tabaklayıp ondan faydalansaniz ya!" buyurdu. Ashab, 'o ölüdür' dediler. Rasülüliah sallallâhu aleyhi ve sellem, 'ölü hayvanın sadece yentnesi haram kılın­mıştır' buyurdu." (Hadisi Buharı, Müslim, Tirmizî, Ebû Dâvûd, Nesâî, İbn Mâcc rivayet etmiştir.) Ancak, Ibn Mâ'ce hadisi rivayet ederken "Meymûne'den" demiştir. Buharî ve Nesâî'nin rivayetinde "tabaklama" kelimesi yoktur. İbn Abbas'dan rivayet olunduğuna göre; şu ayeti oku­muştur: "De ki: Bana vahyolunanlar içinde, yenen ve kimsenin yiyeceği arasında, dediğiniz gibi haram edilmiş bir şey bulmuyorum. Yalnız ha­ram olarak şunlar vardır; ölü, akıtılan kan, yahut domuz edi..."[8] (İbn Abbas, 'bu ayette haram kılman ettir; deri, tulum, diş, kemik, saç, yün ise helâldir.' demiştir. îbn Münzîr ve Ibn Hatim de aynı rivayeti yapmıştır.) Ölünün maya kesesi ve sütü de bunun gibi temizdir. Ashab Irak beldesini fethedince, mecûsîlerin kestikleri, leş olmasına rağmen- maya kesesiyle yapılan mecûsî peynirinden yediler. Selmân-i Farisi'nin Mcdâyin şehrinde Ömer (r.a.)'in vekili iken, kendisine mecûsilere ait peynir, yağ ve kürk hakkında sorulan soruya şu cevabı verdiği bilinmektedir: "Helâl, Allah'ın kitabında helâl kıldığıdır. Haram da Allah'ın kitabında haram kıldığıdır. Herhangi bir konu hakkında hüküm yoksa, o serbest demektir."

2- Kan: İster kesilen yerden akan kan olsun, ister hayız kanı olsun pis olma hükmünde aynıdır. Ancak, kanın azı affedilmiştir. îbn Cureye, "akıcı kan" hakkındaki ayet-i kerimeyi tefsir ederken, "akıcı" kelimesini "damlayan" diye tefsir etmiştir. Damarlarda bulunun kanda bir beis yok­tur. Bu görüşü İbn Münzîr tahric etmiştir. Ebû Miclez'den, kan hakkındaki rivayette; koyunların kesilen yerlerinde kuruyan veya tencerenin üstün­de biriken kandan sorulduğunda, "bunda bir beis yoktur" dedi; "sadece akan kan neh yedi İm iştir." Bu görüşü Abd bin Humeyd ve Ebû Şeyh kay­detmiştir.

Âişe (ra)'den rivayeten; o şöyle demiştir: "Biz, üzerinde kan izleri olan tenceredeki etten yiyorduk." Hasan; "her zaman müslümanlar yarala­rı ile beraber namaz kılmaya devam etmişlerdir" dedi. (Bunu Buhârî zik-relmiştir.) Ömer (ra)'in, yarasından kan akarken namaz kıldığı sahihtir. Hafız "Fetih" kitabında, bu görüşü belirterek demiştir ki: Ebû Hureyre, bir-iki damla kanla namaz kılmakta bir beis görmezdi. Pire kanı ve çıban­dan süzülen kana gelince. Yukarıda geçen rivayetlerden dolayı bunların affolduğu anlaşılmaktadır. Ebû Miclcz'c, elbiseye ve bedene değen irin­den soruldu; "bunda bir şey yoktur" dedi. Şüphesiz Allah-u Teâlâ, kanı zikretmiş, irini zikretrnemişlir. lbn Teymiye "kusuntu ve irinden dolayı elbiseyi yıkamak gerekir" demiş; Ebu Miclez, "bunların pis olduğu hak­kında bir delil yoktur" demiştir. Evlâ olan, kişinin imkan nisbetinde bun­dan sakınmasıdır.

3- Domuz eti: Alîah-u Teâlâ şöyle buyuruyor: "De ki; bana vahyo-lunanîar içinde, yiyen bir kimsenin yiyeceği arasında, dediğiniz gibi ha­ram edilmiş bir şey bulmuyorum. Yalnız haram olarak şunlar vardır: Öl­müş hayvan, akıtılan kan, yahut domuz eti..."[9] Bunların hepsi pistir ve insan tabiatına aykırıdır. Ayetteki zamir, haram olan üçüne de işaret et­mektedir. Domuzun kıllarıyla dikiş yapmak, âlimlerin iki görüşünden za­hir olan görüşe göre caizdir.

4, 5, 6- İnsanoğlunun kusmuğu, sidiği ve dışkısı: Bunların pis oldu­ğu konusunda ittifak vardır. Ancak, kusmuğun azı affolunur. Yemek ye­meyen küçük çocuğun sidiği hakkında kolaylık vardır ve onu temizlemek için su serpme kâfidir. Ümmü Ays hadisine göre; "O, beraberinde henüz yemek yemeyen süt çocuğuyla Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem'e geldi de, çocuğu, Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem'in kucağına işedi. Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem, su isleyip işediği yere serpti ve onu yıkamadı" (Hadisi Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir.)

Ali (ra)'den rivayeten; demiştir ki; Rasûlüilah şöyle buyurdu: "Erkek Çocuğun sidiği üzerine su serpilir, kız çocuğununki ise yıkanır." (Katâde, "bu hüküm, çocuk yemeye başlamadığı zamana aittir; eğer yemek yiyor­sa, onun sidiği de yıkanır" demiştir. Hadisi Tirmizî, Ebu Dâvûd, ve ibn Mâce rivayet etmiştir... Hafız, "Fetih" kitabında, "hadisin senedi Sahihti?" demiştir.) Çocuk süt emmediği müddetçe, su serpmek kifayet eder; eğer gıda alacak yemek yerse, ihtilafsız olarak yıkamak gerekir; Çocuğun sidiğinin değdiği yeri sadece ıslatmak hususundaki ruhsatın sebebi, insanlar ekseriya çocukları kucağına almaya düşkündür ve çocuğun sidiğinden kurtulamazlar. Her zaman yıkamak zor olacağı için bu kolaylık verilmiş­tir;

7- Vedi: sidikten sonra gelen kalın, beyaz bir sudur. Bu ihtilafsız olarak pistir. Aişe (ra) şöyle demiştir: "Vedi bevilden sonra gelir, gusül abdesti alınmaz." (Bu hükmü lbn Münzîr rivayet etmiştir.) lbn Abbas'dan meni, vedi ve mezi hakkında yapılan rivayete göre; ö şöyle demiştir: "Meniden dolayı gusül gerekir. Mezi ve vedide ise iyice yıkamak yeter." (Bu görüşü Esrem ve Beyhakî rivayet etmiştir. Beyhakî'nin lafzı şöyledir: "Vedi ve meziye gelince; İbn Abbas şöyle demiştir: 'zekerini yıka, namaz abdesti gibi abdest al'.")

8- Mezi: Cinsi münasebeti düşünürken veya oynaşırken çıkan, ya­pışkan, beyaz bir sudur. İnsan bunun çıktığının farkına varamaz. Mezi hem erkek hem de kadından gelir, ancak kadından gelmesi daha çoktur. Alimlerin ittifakı ile mezi necistir. Vücuda değerse, değdiği yeri yıkamak gerekir. Ancak elbiseye değerse, su serpmek yeterlidir. Çünkü çok kere bundan kaçınmak zordur. Bilhassa bekâr gençlerin elbisesine çokça isabet edebilir. Mezi çocuğun sidiğinden daha hafiftir.

Ali (ra)'den rivayelen; şöyle demiştir: "Benden çokça mezi geliyor­du. Rasûlüllah'ın kızı bende olduğu için, birisine Nebî (sallallâhu aleyhi ve scllem)e bu konuyu sormasını emrettim. Adam Rasûlüllah'a sorunca Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem, şöyle buyurdu: 'Zekerini yıka ve abdest al.'" (Hadisi Buhârî ve diğerleri rivayet etmiştir.)

Sehl bin Hanif den rivayeten; şöyle demiştir: "Benden çok fazla me­zi geliyordu. Bunua için devamlı yıkanıyordum. Durumu Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem'e arzettim. Şöyle buyurdu: 'Bunun için abdest kâfidir.' '-Peki, ey Allah'ın Rasûlü; elbiseme değerse nasıl yaparım?" diye sorunca; 'bir avuç su alıp elbisenin isabet eden yerine serpersin' buyurdu." (Hadisi Ebû Dâvûd, lbn Mâce ve Tirmizî rivayet etmiş; Tirmizî hadisin, hasen-sahih olduğunu söylemiştir. Bu hadisin ravileri arasında Muhammed bin îshak vardır. Bu zâtın, hadisle bazı hususları örtme adeti oldu­ğundan, "an-fulân" şeklinde yaptığı rivayetler zayıftır. Ancak burada, "ba­na hadis rivayet etti" diyerek kesin bir ifade kullanmıştır. Hadîsi Esrem şu lâfızla rivayet etti: "Benden çokça mezi geliyor, güçlük çekiyordum. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem'e gelerek durumu anlattım. Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: 'Bir avuç su alarak mezinin üzerine serpmen sana yeterlidir.'"

9- Meni: Bazı âlimler meninin necis olduğunu söylemişlerdir. Doğ­ru olan, meninin temiz olduğudur. Fakat, yaş olduğu zaman yıkanması, kuru olduğu zaman ovalanması müstehabdır.

Aişe (ra) şöyle demiştir: "Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem'in elbisesindeki meniyi, kuru olduğu zaman ovalar, yaş olduğu zaman yı­kardım." (Hadisi Dâre Kutnî, Ebû Avâne ve Bezzâr rivayet etmiştir.)

İbn Abbas'dan rivayeten: "Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem'e, elbiseye değen meni hakkında soruldu. Rasûiüllah sallallâhu aleyhi ve sellem 'meni, tükürük ve sümük mesabesindedir' buyurdu. 'Bir bez veya otla onu silmen sana yeterlidir.' (Hadisi Dâre Kutnî, Beyhakî ve Tahavî rivayet etmiştir. Hadisin merfu' veya mevkuf olduğunda ihtilaf edilmiş­tir.)

10- Eti yenmeyenlerin sidiği ve pisliği: İbn Mes'ud'un rivayet ettiği hadise göre bunlar necistir. İbn Mes'ud şöyle demiştir: "Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve selîem, büyük abdeste çıkarken bana üç taş getirmemi emretti. îki taş buldum; üçüncüyü aradım bulamadım. Bir tezek olarak Rasûlüllah'a getirdim. Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem, iki taşı aldı, tezeği atarak 'bu pistir' buyurdu." (Hadisi Buhârî, îbn mâce, ibn Huzeyme rivayet etmiş; îbn Huzeyme, "o pistir, eşek pisliğidir" rivayetini ilave et­miştir.) Bunlardan kaçınmak zor olduğu için azı affolunur.

Velid bin Müslim demiştir ki: Evzaî'ye "eti yenmeyenlerden katır, eşek, at gibi hayvanların sidikleri hakkında ne dersin?" dedim. Evzai şöy­le cevap verdi. "Bu hayvanların sidikleri, savaşlarda ashabın elbisesine ve vücuduna bulaşıyordu da onlar elbiselerini ve vücutlarını yıkamıyorlardı."

Eti yenenlerin pisliği ve sidiğine gelince; Mâlik, Ahmed ve Şâfi'îden bir cemaat temiz oldğu görüşündedirler.

ibn Teymiye; "sahabeden hiç bir kimse bunların pis olduğunu söyle­memiştir. Pis olduğunu söylemek, sahabeden hiç birisinin söylemediği, yeni icad bir sözdür" demiştir.

Enes (ra) şöyle demiştir:

"Ukl ve 'Ureyne kabilesinden insanlar Medine'ye geldiler. Karın hastalığına yakalanmışlardı. Rasûlüllah sailallâhu aleyhi ve sellem, bunla­rın dağdaki develerin yanma giderek süt ve sidiklerinden içmelerini em­retti." (Hadisi Buhârî, Müslim ve Ahmed rivayet etmiştir.) Bu hadis, deve

sidiğinin temiz olduğunu gösterdiği gibi, yenen diğer hayvanların sidiği de buna kıyas olunur.

İbn Münzir şöyle demiştir: "Bir kimse bu hükmün sadece onlara mahsus olduğunu sanırsa doğruyu bulamamış olur. Çünkü mahsus olan şeyler delilsiz sabit olmaz." Yine İbn Münzir; "ilim ehlinin, koyun pislik­lerini çarşılarda satmayı terkederken; önceden de, sonradan da deve sidi­ğini ilaçlarında çekinmeden kullanmaları, temiz olduğuna delalet eder" demiştir.

Şevkânî; "zahir olan, eti yenen her hayvanın gübre ve sidiğinin aslı­na bakarak ve 'aslının temiz olduğu' yolundan giderek temiz olmasıdır," demiştir. Necaset şer'î bir hüküm olup, aslın gerektirdiği hükümden (ve aslî beraatten) ayrılmayı lüzumlu kıldığı için, necaset iddiasında buluna­nın, bunlara aykırı olan delili getirmeden, iddiası kabul olunmaz.Eti ye­nen hayvanların dışkılarının vesidiklerinin pis olduğunu söyleyenlerin delillerini bulamamaktayız.

11- Diski yiyen hayvan: Dışkı yiyen hayvana binmek, etini yemek ve sütünü içmek nehycdilmiştir.

ibn Abbas'dan rivayeten: "Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem, dışkı yiyen hayvanın sütünü İçmeyi nehyetti" demiştir. (Hadisi Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî rivayet etmiş; Tirmizî sahihlemiştir.) Bir rivayette; "dışkı yiyen hayvana binmek nehyedilmiştir" şeklindedir. (Bu hadisi Ebû Dâvud rivayet etmiştir.)

Ömer bin Şuayb babasından, o da dedesinden yaptığı rivayete göre, şöyle demiştir: "Rasûlüllah sailallhahu aleyhi ve seİlcm, ehlî eşek etini, dışkı yiyen hayvana binmeyi ve etini yemeyi nehyetmiştir." (Hadisi Ah­med, Nesâî ve Ebû Dâvud rivayet etmiştir.)

Cellâle: Deve, sığır, koyun, tavuk, kaz ve diğer hayvanlardan dışkı yemek suretiyle kokusu değişenlere denir. Eğer bir müddet dışkıdan uzak tutularak, hapsolunup temiz şeyle beslenirse, eti temiz olmuş olup "cellâle" ismi ondan gider. Zaten, nehyin sebebi kokusunun değişmesiydi ki, o da gitmiştir.

12-  içkinin pis oluşu: Cumhur ulemaya göre içki necistir. Allahu Tcâlâ şöyle buyuruyor: "Şüphesiz içki, kumar, tapınmak için dikili taşlar, putlar şeytanın işinden birer pisliktir. "[10] Bir kısım âlimler ise içkinin te­miz olduğu görüşündedirler. Bunlar, ayette geçen "ricsün" kelimesini "manevî pislik" şeklinde anlamışlardır. Çünkü "ricsün" kelimesi, içki ve içkiyle: beraber gelen kumar ve putlarla aynı hükümdedir. Bunlar ise maddî pislik olarak asla vasıflandınlamaz. Bir başka ayette şöyle buyuruluyor; "Pırlardan olan pisliklerden sakının,"[11] Putlar manen pistir; do­kunmakla kişiyi pis yapmaz. Ayetin tefsirinde, bunların şeytan ameli ol­duğu, ,kişilerin: arasına düşmanlık ve buğz koyacağı, Allah'ı zikirden ve namazdan alıkoyacağının geçmesi,, haram oluşunu açıklamak içindir.

Sübül üs-Selâm kitabında ise şöyle deniyor: "Eşyada asıl olan temiz­liktir. Haramlık bir şeyin pis olmasını gerektirmez. Nitekim bazı otlar te­miz olduğu halde haram kılınmıştır. Her pis olan şeyin hükmü haram ol­maktır. .Ancak, her haram olan şeyin hükmü ise pis olmak değildir. îpek ye altın,: zarurî olarak ye icmaen terniz oldukları halde erkeklere haram kı­lınmıştır. Bu bilinince, "hamr"m, ve nass'm açıkça göstermiş olduğu içki­lerin haramiıkları, "necis" olmalarını gerektirmez. Bilakis, necis olduğunu göşterme_k için başka bir delil gerekir. Necis olduklarını gösterecek delilin bulunmamasından dolayı, ittifak edilmiş bir temel olan "tahâret-i asliye" (herşeyin aslında temiz olduğu) esası üzere bunlar da temizdir, içkilerin pis olduğunu iddia edenlerin delil getirmeleri gerekir."

13- Köpeğin pis olusu: Köpek de necistir. Yaladığı şeyin, ilki top­rakla, olmak üzere yedi kere yıkanması gerekir.

Ebû Hureyre (ra.)'den rivayet edilen bir. hadiste: Rasûlüllah sallallahü.aleyhi-ve sellem, "köpeğin yalamış.olduğu çanağınızın temizliği, ilki toprakla olmak üzere, yedi kere yıkanmasıdır." buyurdu. (Bu hadisi Müs-lipvAhmeaVEbû Dâvud, ve Beyhakî rivayet etmiştir.) Kuru yiyecek bu­lunan tabağı yalamışsa, ağzının değdiği yerdekileri ve etrafındakileri at­mak, kalan temiz kısmından yararlanmak mümkün olur. Köpek kıllarına gelince, açık olan onların temiz olduğudur. Necis olduğuna dair bir delil yoktur.

 

1.3. Necasetin Temizlenmesi

 

1.3.1.Elbisenin Ve Bedenin Temizliği

 

Elbiseye ve bedene kan gibi görünen bir necaset bulaştığı zaman, neciset gidinceye kadar yıkanmaları gerekir. Yıkadıktan sonra giderilme­si güç- bir iz kalırsa bu affolunur. Eğer sidik gibi görünmeyen bir necaset ise, bir defa yıkamak yeter. Ebu Bekir'in kızı Esma'dan yapılan rivayete göre: "Bir kadın Rasûlüllah'a gelerek şöyle dedi: 'Kimimizin elbisesine hayız kanı bulaşıyor, onu ne yapmalı?' Rasûlüllah 'suya daldırarak, sonra suyla oğuşturup durulasın, sonra onunla namaz kılsın' buyurdu." (Hadisi Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir). Eğer pislik kadının elbisesinin eteği­ne değerse onu yer temizler. Rivayet olunduğuna göre bir kadın Ümmü Selcme'ye "Elbisemin eteği uzun, onunla pislik olan yerlerde geziyorum" dedi. Ümmü Seleme kadına: "Rasûlüllah, 'daha sonra sürüldüğü yerler onu temizler' buyurdu," dedi. (Hadisi Ahmed ve Ebu Dâvûd rivayet et­miştir.)

 

1.3.2. Yerin Temizliği

 

Yere pislik bulaştığı zaman, üzerine su dökmekle temiz olur. Ebu Hureyre'den rivayet edilen hadise göre; o demiştir ki: "Bir bedevî Arap, mescidde işemeye oturdu. Herkes onu vazgeçirmek için bağrışmaya baş­layınca, Rasûlüllah şöyle buyurdu: "Onu bırakın, sidiği üzerine de bir ko­va sudökün. Şüphesiz siz kolaylaştırıcı olarak gönderi İdiniz, zorlaştırıcı olarak değil." (Hadisi, Buhârî, Ebu Davud, Tirmizi, Nesâî, İbn Mâce riva­yet etmiştir). Yine yer ve yerle irtibatlı olan bina ve ağaç gibi şeyler kuru­makla temiz olur. Ebû Kılâbe: "Yerin temizliği kurumasıdır." Aişe (ra): "Yerin temizliği kurumasıdır." dedi. Bu hadisi İbn Ebî Şeybe rivayet et­miştir. Bütün bunlar sıvı necaset hakkında geçerlidir. Eğer necaset katı bir madde olursa, ancak onu gidermek veya değiştirmekle temiz olur.

 

133. Yağ ve Benzerlerinin Temizliği

 

Ibn Abbâs'ın Meymûne'den rivayet ettiğine göre: Rasûlüllah'a yağa düşen fareden sorulduğunda "Fareyi ve etrafındaki yağı atıp, kalanını yeyiniz." buyurdu. (Hadisi Buhârî rivayet etmiştir.) Hafız şöyle demiştir: İbn Abdilbcr, katı bir maddeye ölü düşüp, her tarafına sirayet etmediği anlaşılınca düşen meyte ile etrafının atılacağında ittifak olduğunu nakletmiştir. Sıvılara gelince, cumhur ulemaya göre, necasetin düşmesiyle hepsi pis oiur. İçinde Zühri ve Evzaî'nin bulunduğu bir kısım ulema, bu görüşe muhalefet ederek "sıvıların hükmü, suyun hükmü gibidir." dediler.[12]

 

13.4. Leş Derisinin Temizliği

 

Leş derisi, dabaklanmakla hem içi, hem de dışı temiz olur, Ibn Ab-bas'ın hadîsine göre Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 

"Deri dabaklandığında temiz olmuş olur." (Hadisî Buhârî, Müslim riva­yet etmiştir.)

 

13.5. Ayna ve Benzerlerinin Temizliği

 

Ayna, bıçak, kılıç, tırnak, kemik, cam, kap ve kabartması olmayan düz cilalanmış her şey, necasetinin giderilmesiyle temiz olur. Ashâb, kı­lıçları kanlı olduğu halde kılıçlarını kuşanarak namaz kılarlardı. Kanlı olan kılıçlarını silerler, bunu temizlik için yeterli sayarlardı.

 

13.6. Ayakların Temizliği

 

Pis olan ayakkabı ve mestler necasetleri gidinceye kadar yere sürt­mekle temiz olur. Ebû Hureyrc'nin rivayet ettiği hadise göre; Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem, "Sizden biriniz ayakkabısıyla pisliğe basınca, onun temizleyicisi topraktır" buyurdu. (Hadisi Ebû Dâvûd, rivayet etmiş­tir.) Başka bir rivayette, "Mestlerle pisliğe basılırsa, onun temizleyicisi topraktır." buyurmuştur. Ebû Saîd'den rivâyeten Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem, "Sizden biriniz mescide geldiği zaman, ayakkabılarını çevirip altlarına baksın. Eğer pislik görürse yere sürterek onu silsin. Sonra onlarla namaz kılsın" buyurmuştur. (Hadisi Ahmed, Ebu Dâvûd rivayet etmiştir.) Çünkü ayakkabıların pisliğe değmesi çoğu kere tekerrür eder. Sert bir şeyle silmek, taharetlenmede olduğu gibi ayakkabılarda da yeterlidir. Bilâkis ayakkabılarda daha evlâdır, Çünkü, büyük abdestten te­mizlenme günde bir kaç defa iken, ayakabmm pisliğe değmesi ondan çok­tur.

 

13.7. Bilinmesi Gereken Hususlar

 

1- Çamaşır ipine pis olan elbise asılsa, sonra güneş veya rüzgâr vası­tasıyla ip kurumuş olsa, bundan sonra üzerine temiz bir elbise asılabilir.

2- Kişi, üzerine sıçrayan şeyin su mu, sidik mi olduğunu anlayamaz-sa, sorması gerekmez. Sorulan kimsenin de pis su olduğunu bilse bile ce­vap vermesi gerekmez. Bu sıçrayan şeyi yıkaması vacip değildir.

3- Kişinin elbisesinin eteğine gece yaş bir şey isabet else, ne olduğu­nu anlamasa, onu koklayarak ne olduğunu öğrenmesi gerekmez. "Rivayet olunduğuna göre, Hz. Ömer (r.a.), bir gün yoldan arkadaşıyla birlikte ge­çerken üzerine oluktan su döküldü. Bunun üzerine arkadaşı 'Ey oluk sahi­bi suyun pis mi yoksa temiz mi?' diye sordu. Ömer (r.a.) oluk sahibine 'Ey oluk sahibi bize haber verme' dedi ve geçip gitti."

4- Sokaktaki çamurlardan isabet edeni yıkamak gerekmez. Kümyel Bin Ziyad, şöyle demiştir: "Ali (ra)'in yağmurda meydana gelen çamura batarak, mescide girip namaz kıldığını ve ayaklarını yıkamadığım gör­düm."

5- Bir kimse namazı bitirdiği zaman, elbisesinde veya vücudunda pislik görse de kendisi onu bilmese veya ona bildirilip unutmuş olsa, veya unutmayıp o pisliği gidermekten aciz kalsa, namazı sahihtir, -iade etmesi gerekmez. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: "Hata yaptığınız yerlerde, si­ze bir günah yoktur."[13] Sahabe ve tabiinden çoklarının fetvası bu yön­dedir.

6- Bir kimse elbisesindeki pisliğin nerede olduğunu bilmese, elbise­sinin tamamını yıkaması lazımdır. Çünkü hepsini yıkamadan elbisenin te­miz olduğuna kanaat getirmek mümkün değildir. Bu "kendisiyle vacibi tamamlanan şey de vaciptir" kaidesine göredir.

7- Temiz elbiseler, pis elbiselere karışmış olsa, temizini araştırarak onunla bir namaz kılar. Bu kıbleyi aramak gibidir. Temiz elbiseler ister çok, ister az olsun durum aynıdır.

 

13.8. Helanın Edepleri

 

Hela için aşağıda özetlenen bir takım edepler vardır.

1- Korumak veya zayi olacağından korkmak dışında, içinde Allah'ın ismi bulunan birşeyi yanında bulundurmamak, Enes'den rivayet edilen ha­dis: "Rasûlüllah, parmağına 'Muhammed'ür-Rasûlüllah' yazan yüzüğünü takınır, helaya gireceği zaman yüzüğü çıkarırdı." (Hadîsi Buhârî ve Müs­lim rivayet etmiştir. Hafız, hadîsin illetli olduğunu, Ebû Dâvûd ise, münker olduğunu söylemiş, ancak birinci kısmı, yani "Muhammed"ür-Rasûr lüllah" yazılı yüzüğü takındığı kısmı sahihtir, demiştir.)

2- Ses duyulmasın veya etrafa kötü koku yayılmasın diye büyük abdest bozarken, insanlardan uzaklaşmak ve kapalı bir yer seçmek. Cabîr'den rivayet edilen hadîse göre o şöyle demiştir: "Rasûlüllah ile be­raber bir sefere çıktık. Rasûlüllah kimsenin görmeyeceği kadar uzaklaş­madan büyük abdeste çıkmazdı." (Hadîsi Ibn Mâ'ce rivayet etmiştir.) Ebû Davud'un rivayeti şöyledir: "Rasûlüllah büyük abdeste çıktığı zaman hiç kimsenin görmeyeceği yere giderdi." Yine Ebu Davud'un bir rivayeti, "Rasûlüllah, ayak yoluna gittiği zaman iyice uzaklaşırdı" şeklindedir.

3- Binalardaki tuvaletlere girerken "eûzü besmele"yi açıktan çek­mek, ovada ise elbiseyi çıkarırken besmele çekmek. Enes'den rivayet edilen hadise .göre o şöyle demiştir: "Rasûlüllah helaya girmek istediği za­man şöyle derdi:

"Allah'ın ismiyle, Ey Allahım, (erkek ve dişi )cinlerin şerrinden, bu ve başka pisliklerden sana sığınırım" (Hadîsi Buhârî, Müslim, Ebû Dâ-vûd, Tirmizî, Nesâî, Ibn Mâce rivayet etmiştir.)

4- îster zikir olsun, isler başka bir şey olsun, mutlak olarak hiç bir kelam konuşmamak, selâm almamak, müezzinin ezanına icabet etmemek. Ancak mecburi bir durum varsa o müstesnadır. Mesela; düşmesinden kor­kulan bir köre yol göstermek gibi. Eğer bu esnada aksırırsa içinden Al­lah'a hamd eder, lisanını oynatmaz. İbn Ömer'den rivayet edilen hadîse göre; "Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem, işemekteyken, yanından ge­çen bir adam selâm verdi, Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem selâmım almadı." (Hadîsi Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâ'ce rivayet etmişdir). Ebû Sa'îd'den rivayet edilen bir hadîs şöyledir: Rasûlüllah'ın şöyle buyurduğunu işittim: "Avret yerleri açık, konuşarak iki kişi birlikte abdest bozmaya çıkmamalıdır. Çünkü Allah Teâlâ bu yüzden bunlara ga-zab eder." (Hadîsi Ahmed, Ebû Dâvûd, Ibn Mâ'ce rivayet etmiştir.) Hadîsin zahirinden konuşmanın haram olduğu anlaşılmaktadır. Ancak bu konudaki icmâ, haram yasağını mekruha çevirmiştir.  

5- Kıbleye saygı göstermek, Önünü ve arkasını kıbleye çevirmemek: Ebû Hureyre'den rivayet edildiğine göre Rasûlüllah şöyle buyurdu: "Siz­den biriniz helada oturunca önünü ve arkasını kıbleye çevirmesin." (Hadîsi Ahmed, ve Müslim rivayet etmiştir.) Buradaki nehiy, mekruh ol­duğunu göstermektedir. Çünkü İbn Ömer'den yapılan rivayette o şöyle demiştir: "Bir gün Hafsa'nm evinin çatısına çıkmıştım. Rasûlüllah'ı Şam'a dönerek ve arkası Kabe'ye gelmiş olduğu halde defi hacet yaparken gör­düm." (Hadîsi Buharî, Müslim, Tirmizî, Nesâî, Ebû Dâvûd, İbn Mâce ri­vayet etmiştir.) Bu iki hadisi birleştirmek, arasını toplamak mümkün olup, açık yerde kıbleye dönmek haram, evlerde ise mubahtır, denir. Mcr-van, Esğarİ'den rivâyeten şöyle demiştir: "İbn Ömer'i, devesini kıble lara-fa çökertip ona doğru bcvlcderken gördüm. 'Ya Ebâ Abdurrahman, bun­dan nehy olunmadınız mı?' dedim. 'Evet,' dedi. 'Ancak bu yasak açık yer­de olan nehiydir. Eğer seninle kıble arasında seni örtecek bir şey varsa, o zaman beis yoktur." (Hadisi Ebû Dâvûd, Ibn Huzeyme ve Hakim rivayet etmiştir. "Fetih" kitabında geçtiği üzere hadisin isnadı hasendir.)

6- Necasetin isabet etmesinden sakınmak için alçak ve yumuşak bir yer seçmek. Ebû Musa'dan rivayet edilen hadis şöyledir: Rasûlüllah duva­rın yanında boş bir yere gelerek bevlettikten sonra, şöyle buyurdu: "Siz­den biriniz işeyeceği zaman uygun bir yer arasın." (Hadîsi Ebû Dâvûd ve Ahmed rivayet etmiştir. Hadîste her ne kadar bilinmeyen kimseler var­sa da manâsı doğrudur.)

7- Böceklere ve diğer haşarata zarar vermemek için yuvalara işe­mekten sakınmak: Katade'nin Abdullah bin Sercis'den rivayet ettiği hadîse göre demiştir ki; "Rasûlüllah hayvan yuvalarına işemekten nehyet-ti." Katâde'ye "niçin yuvalara işemek hoş görülmüyor", diye sorulunca şöyle cevap verdi: "Çünkü yuvalar cinlerin barınaklarıdır." (Hadîsi Ah­med, Nesâî, Ebû Dâvûd, Hâkim ve Bcyhakî rivayet etmişlerdir. Ibn Huzeyme ve İbn Seken ise hadîsi sahihlemişierdir.)

8- Bevlederkcn insanların gölgelik yerlerinden, yollarından ve soh­bet yaptıkları yerlerden sakınmak. Ebu Hureyre'den rivayet edilen hadîste, Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu, "iki lânetlik işten sakının". Ashab; "İki lanetlik iş nedir, ya Rasûlallah?" diye sorunca Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem "İnsanların yollarında ve gölgeliklerinde tuvalete çıkmaktır", buyurdu. (Hadîsi Ahmed, Müslim ve Ebû Dâvûd rivayet etmiştir.)

9- Temizlik yapacağı havuza, durgun veya akar suya bevletmemek: Abdullah bin Muğaffel'den rivayet edilen hadîse göre; Nebî (aleyhisse-lam) şöyle buyurdu: "Sizden biriniz temizlik yapacağı durgun suya bevledip, sonra ondan abdest almasın. Çünkü vesvesenin çoğu bundan gelir." (Hadîsi, Buhârî, Müslim, Nesâî, Ebû Dâvûd ve Tirmizî rivayet etmiştir. Fakat "sonra abdest alacağı suya" sözü yalnız Ahmed ve Ebu Davud'da mevcuttur.) Cabîr'den rivâyeten "Rasûlüllah durgun suya işemeyi nehy et­miştir." (Hadîsi Ahmed, Nesâî ve îbn Mâ'ce rivayet etmiştir). Yine Cabîr'den rivâyeten; "Rasûlüllah akan suya işemeyi nehy etmiştir." "Mec-ma'uz-Zevâid"de şöyle denmiştir: "Hadîsi Taberânî rivayet etmiş, ravilcri-nin sikadan olduğunu söylemiştir. Eğer yıkanılan yer boru gibi şeylerle boşaltılıyorsa, o zaman işemek mekruh değildir."

10- Ayakta işememek. Çünkü ayakta bevîetmck olgunluğa ve güzel adetlere ters düşer. Bu durumda bcvl üzerine sıçrayabilir. Eğer sidiğin sıçramayacağından emin olursa ayakta işemek caiz olur. Aîşc (ra) şöyle demiştir. "Her kim Rasûlülîah'ın ayakta bevlettiğini size söylerse, onu tas­dik etmeyin. Rasûlüllah oturmanın dışında başka türlü bevletmezdi." (Hadîsi Buhârî, Müslim, Tirmizî, ve Nesâî rivayet etmiştir. Tirmizî ise, bu konuda en güzel ve en sağlam delil budur, demiştir.) Aîşe'nin (ra) sözü kendi bildiğine göre olup, Huzcyfe'nin rivayetine ters değildir. Huzey-fe'nin rivayeti; "Rasûlüllah bir kavmin çöplüğüne gelerek, orada ayakta bcvletti. Ben kenara çekildim. Bana su getir, dedi. Yaklaştım, hatta arka­sında durdum. Abdcst ahp hufları üzerine mesheyledi." şeklindedir. (Hadîsi; Buhârî, Müslim, Tirmizî, Ebû Dâvûd, Nesâî, İbn Mâ'ce) rivayet etmiştir. Ncvevî, "oturarak işemek bana daha hoş geliyorsa da ayakta işe­mek mubahtır. Her türlüsü de Rasûlüİlah'dan sabit olmuştur." demiştir.

11- Ön ve arkada bulunan pisliğin, taş veya benzeri sert, temiz, ve necaset silmeye uygun haram olmayan şeyle veya sadece suyla veya her ikisiyle birlikte giderilmesi gerekir. Aîşe (ra)'den rivayet edilen hadîste Nebî sallaİlâhu aleyhi ve sellem: "Sizden biriniz helaya çıktığında üç taş­ta taharetlensin. Bu ona yeterlidir." dedi. (Hadîsi Ahmed, Nesâî, Dârckutnî rivayet etmiştir.) Enes'den yapılan rivayette o demiştir ki; "Ra­sûlüllah tuvalete girer, ben ve benim gibi bir çocuk bir ibrikle veya bir su kabıyla ona su taşırdık. Rasûlüllah da bu suyla tahareti en irdi." (Hadîsi Buhârî, Müslim, rivayet etmiştir.)

Ibn Abbâs'dan rivâyeten Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem iki kabrin yanından geçerken, şöyle buyurdu: "Bunlar muhakkak azab görü­yorlar; ancak büyük bir şey için azab görüyor değiller. Biri sidikten sa­kınmazdı, diğeri de söz taşırdı." (Hadîsi Buhârî, Müslim, Tirmizî, Nesâî, Ebû Dâvûd, Ibn Mâce rivayet etmiştir.) Enes'den rivâyeten Rasûlüllah sallaİlâhu aleyhi ve sellem: "Sidikten sakının, şüphesiz kabir azabının ço­ğu sidiktendir." buyurdu.

12- Sağ elin pisliklere değmesinden sakınmak için, sağ elle taharet­lenmemek; Abdurrahman bin Zeyd'den rivayet edilen hadiste şöyle den­miştir: "Sclman'a dendi ki: 'Nebîniz size herşeyi öğretti. Necasetin duru­munu da Öğretti mi?' Selman 'evet', dedi. 'Büyük veya küçük abdeste çı­karken kıbleye dönmekten, sağ el ile taharet almaktan, üç taştan daha az ile taharetlenmekten, pis olan bir şeyle veya kemikle taharet almaktan bizi nehyetti.' (Hadîsi, Müslim, Ebû Dâvûd ve Tirmizî rivayet etmiştir.) Hafsa (ra)"dan rivâyeten; o demiştir ki: "Nebî sallallahu aleyhi ve sellem yeme­sini, içmesini, giymesini ve alıp vermesini sağ eliyle, başka şeyleri de sol eliyle yapardı." (Hadîsi Ahmed, Ebû Davûd, Ibn Mâ'ce, Ibn Hibbân, Hâkim ve Beyhâkî rivayet etmiştir.)

13- Taharetten sonra elini toprağa sürtmeli veya ele değer kötü ko­kuyu gidermek için sabun veya benzeri şeyle yıkamalıdır. Ebû Hureyre'den rivayet edilen hadis şöyledir; "Rasûlüllah helaya girdiği zaman bakırdan veya deri kabdan yapılmış kovayla ona su getirirdim. Onunla taha­retlenir, sonra da elini toprağa sürerdi." (Hadîsi Ebû Dâvûd, Nesâî, Beyhâkî ve tbn Mâ'ce rivayet etmişdir.)

14- İşedikten sonra avret mahallini ve donu, vesveseyi def için suyla ıslatmak. Şöyle ki; bir yaşlık bulursa, "benim serptiğim suyun yaşlılığı­dır" diyebilsin. Hakem bin Süfyan'ın rivayet ettiği veya Süfyan bin Ha-kem'in rivayet ettiği hadiste şöyle demiştir: "Rasûlüllah işediği zaman, abdest alır ve üstüne su serperdi." Bir rivayette; "Rasûlüllah'ın, işedikten sonra avret mahalline su serptiğini gördüm." şeklindedir. îbn Ömer de do­nu ıslanmcaya kadar avret mahalline su serperdi.

15- Tuvalete sol ayakla girip, sağ ayakla çıkmalı, çıktıktan sonra "Allahım affını dilerim" demelidir. Aîşe (ra)'dcn rivâyeten; "Rasûlüllah heladan çıktığı zaman (Gufrâneke) 'Affını dilerim' derdi." (Hadîsi Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî rivayet etmiştir.) Ebû Hâtim'in dediği gibi, bu konuda en sahih hadis, Aîşe (ra)'nın rivayet ettiği hadîstir. Zayıf yol­lardan rivayet edilen bir başka hadîse göre Rasûlüllah saİlallahu aleyhi ve sellem şöyle derdi.

"Benden eziyeti giderip, bana afiyet veren Allah'a hamd olsun ve Gıdaların lezzeiini bana tattıran, kuvvetini bende bırakan ve ezasını ben­den gideren Allah'a hamd olsun."

 

1.3.9. Yaratılış Sünnetleri

 

Allah'u Teâlâ, nebileri için bir takım sünnetler seçerek o sünnetleri yapmak suretiyle, nebîlerine uymamızı emretmiştir. Bu sünnetleri yapan­ların diğerlerinden ayrılması İçin, bunları parola gibi tanınmaya vesile kıl­mıştır. İşte bu özelliklere "Fıtratın Sünnetleri" denir. Şimdi sırasıyla bun­ları açıklayacağız.

1- Hitan (Sünnet Olmak): Pisliğin birikmemesi, sidikten tam temiz­lenmenin mümkün olması ve cinsel birleşme lezzetinin tam olması için, erkeklik organının başını örten, deriyi kesmektir. Bu durum erkeklere gö­redir. Kadınlara gelince, sahih bir haber olmamakla birlikte, eski bir adet­ten kalan, kadınlık organının üst kısmından biraz almak iyi görülmüştür.

Ebû Hureyre'den rivâyeten Rasûlüîlah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Halilürrahman ibrahim sallallâhu aleyhi ve sellem 80 yaşma erdikten sonra sünnet olmuş ve bu işi keserle ifa etmiştir." (Hadîsi Buhârî rivayet etmiştir.) Cumhur ulemaya göre sünnet olmak vaciptir. Şafiîler sünnetin yedinci günü yapılmasını müstehap görürler. Şevkanî, Sünnet hakkında bir vakit ve belirli bir haber gelmediği gibi, vücûbunu ifade eden bir haber de yoktur" demiştir.

2- Edep yerlerini traş etmek ve koltuk altı kıllarını almak: Bu ikisi de sünnettir. Bunları yaparken traş etmek, kısaltmak ve yolmak yeterlidir.

3- Tırnakları ve bıyıkları kısaltmak veya bıyıklan kazımak: Her ikisi hakkında da sahih hadîsler vardır, lbn Ömer'den rivayet edilen hadîste Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Müşriklere muhalefet ediniz, sakalı bırakınız ve bıyıklan kazıyınız." (Hadisi Buhârî, Müslim ri­vayet etmiştir.) Ebû Hurcyre'nin hadisinde ise Rasûlüîlah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Beş şey fıtrattandır. Elek traşı, sünnet olmak, bıyıklan kısaltmak, kolluk allı tüylerini yolmak, tırnakları kesmek" (Hadîsi, Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî, ve lbn Mâ'ce riva­yet etmiştir.) Bıyıkları kazımak veya kısaltmak ifadelerinde herhangi biri­si tayin edilmemiştir. Hangisini yaparsan sünnete uyma gerçekleşmiş olur. Maksat, bıyıkların fazla uzayarak yiyecek ve içeceklere dokunma­ması, bir de bıyıklarda kirin birikmem esidir. Zeyd bin Erkam'dan rivayeten Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Bıyıklardan kısaltmayanlar bizden değildir." (Hadîsi Ahmet ve Nesâî rivayet etmiş, Tirmizî hadîsi sahihlemiştir.) Etek traşı, koltuk altı kıllarını almak, tırnak­ları ve bıyıkları kısaltmak veya kazımanın temizliğin tamamlanması ve insanın rahatlaması için haftada bir yapılması müstehaptır. Çünkü vücutta bazı kılların kalması insana sıkıntı ve darlık verir. Bununla beraber kırk güne kadar bunları tehir etmeye ruhsat verilmiştir. Ancak kırk günden sonra mazur sayılmaz. Enes'den yapılan rivayet şöyledir: "Rasûlüllah bize bıyıkları ve tırnakları kısaltmak, koltuk altı tüylerini almak ve etek traşı olmak hususunda kırk geceyi'geçmemek üzere zaman tayin etmiştir."

4- Kişide olgunluk görüntüsü meydana gelsin diye, sakalı traş etme­yip çoğalıncaya kadar salmaktır. Sakalı çeneye yakın olacak şekilde traş etmeyip, aşırı bir şekilde de uzatmamalı, herşeyde en güzel olan orta yolu takib etmelidir. Sakal olgunluğun bütünleyicisi ve adam olmanın alâmetlerindendir. lbn Ömer'den rivayet edilen hadiste Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Müşriklere muhalefet ediniz, sakalınızı bırakınız, bıyıklarınızı kazıyınız." (Hadîsi Buhârî ve Müslim rivâyet etmiştir.) Buhârî de şu da vardır: "lbn Ömer hac veya umre yaptığı zaman sakalının bir tutamdan fazlasını alırdı."

5- Saçlar bırakıldığında yıkamak ve taramak suretiyle bakımını yap­mak. Ebû Hureyre'den rivayet edilen hadîste Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Her kimin saçı varsa onların bakımını yapsın" (Hadîsi Ebû Dâvûd rivayet etmiştir.) Atâ bin Yesâr'dan rivâyeten, demiş­tir ki; "Bir kimse saçları ve sakalları dağınık olarak Rasûlüllah'm yanma geldi. Rasûlüllah ona, saç ve sakalını düzeltmesi için işaret edince, adam saçlarını düzelterek geri geldi. Rasûlüllah; "Senin bu şeklin, başının şey­tan başı gibi dağınık olmasından daha hayırlı değil mi?" (Hadîsi Mâlik ri­vayet etmiştir.) Ebû Katâde'den rivayet edilen hadîse göre, Ebû Katâde'nin omuzlarına kadar inen saçları vardı. Rasûlüllah'a saçları hak­kında sorunca, Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem de ona, saçlarını dü­zeltmesini ve her gün taramasını emretti. (Hadîsi Nesâî rivayet etmiştir.) Bu hadîsi Mâlik Muvatta'mda şu lafızla rivayet etmiştir: "Rasûlüllah'a "benim omuzlanma kadar inen saçlarım var, onları tarayayım mı?' dedim. 'Evet, onların bakımını iyi yap' dedi." Rasûlüllah'm "saçlarınıza bakınız" hadîsinden dolayı, Ebû Katade çok kerre günde iki defa saçlarını yağlardı. Başı traş etmek mubahtır, bunun gibi saçlara bakacak kimsenin saç bırak­ması da mubahtır, lbn Ömer'den rivayet edilen hadîse göre Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Saçlarınızın ya tamamını iraş ediniz, ya tamamını bırakınız." (Hadîsi Ahmed, Müslim, Ebû Dâvûd, Nesâî rivayet etmiştir.) Saçların bir kısmını traş edip, bir kısmını bırak­mak tenzihen mekruhtur. Nâfi'in lbn Ömer'den rivayet ettiği hadîse göre; lbn Ömer demiştir ki; "Rasûlüllah kuza yapmaktan nehyetmiştir." Nafi, "kuza nedir?" diye sorduğunda, "başın bir kısmını traş edip, bir kısmım bırakmaktır." demiştir (Hadîsi Buhârî ve Müslim rivayet ermiştir.) Bu ko­nuda lbn Ömer'in daha önce geçen hadîsi de delildir.

6- Sakalda ve saçta aklaşmış kılları bırakmak. Bu hususta kadında, erkek de aynıdır. Amr bin Şuayb'm babasından, onun da dedesinden riva­yet ettiği hadîse göre, Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Beyaz kılları yolmayınız, çünkü onlar müslüınanın nurudur, herhangi bir müslüman islâm üzere saçlarını ağartırsa, ağarttığı her saç için Al­lah ona iyilik yazar, bir derece yükseltir ve ondan bir hala siler." (Hadîsi Ahmed, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî ve îbn Mâ'ce rivayet etmiştir.) Enes'den rivâyeten, şöyle demiştir: "Bir kişinin başında ve sakalındaki be­yaz kılları yolmasını hoş görmedik." (Hadîsi Müslim rivayet etmiştir.)

7-  Beyaz kılları kına, kırmızı, san veya başka renklerle boyamak mubahtır. Ebû Hureyre (ra)'den rivayet edilen hadise göre; Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem "Yahudi ve Hıristiyanlar saçlarını boyamazlar, siz onlara muhalefet ederek boyayınız." buyurmuştur. (Hadîsi Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî ve îbn Mâ'ce rivayet etmiş­tir.) Ebû Zer'den rivayet edilen hadiste Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sel­lem "Beyaz kılları değiştireceğiniz, en güzel şey kına ve kahverengi (keim) boyadır." buyurmuştur. (Hadîsi Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd ve Nesâî rivayet etmiştir.) Kına kullanmanın mekruh olduğunu ifade eden ri­vayetler de vardır. Bundanda yaş, örf ve adetin değişmelerine göre deği­şik hükümler konulduğu anlaşılmaktadır. Bazı sahabeden rivayet olundu­ğuna göre kınayı terk etmek daha efdal, bazısından rivayet olunduğuna göre kma kullanmak daha efdaîdir. Bazıları sarıyla boyanırken, bazıları kınayla, kahverengiye çalan renkle bazıları da zâferan ile ve bir grup da siyah ile boyanmaktaydı. Hafız'ın "Fetih" kitabında Îbn Şihabi'z Zührî'den rivayet ettiğine göre bu zât şöyle demiştir: "Yüz derisi canlı ve sert oldu­ğu zaman saçları siyaha boyar, yüz ve dişler solduğunda artık kınayı ter-kederdik." (Câbir'den rivayet edilen hadiste o şöyle demiştir: "Ebû Be­kir'in babası Ebû Kuhafe fetih günü Rasûlüllah'm yanma getirildiğinde başı bembeyazdı, Rasûlüllah "Bunu hanımlarından birisine götürün, saç­larını birşeyle değiştirsin. Yalnız siyahtan sakının." buyurdu. (Hadîsi Müslim, Ebû Dâvûd, Nesâî ve îbn Mâ'ce rivayet etmiştir.) Bu olay Özel bir durumdur. Umuma şâmil olamaz. Kaldı ki, Ebû Kuhafe gibi saçları bembayaz olmuş bir kimsenin siyaha boyanması hoş karşıİanmazdı. Çün­kü o yaştaki bir kimseye böyle yapması uygun düşmez. Bu yüzden Ebû Kuhefe'nin saçlarını siyaha boyaması nehyedilmiştir.

8- Koku sürünmek. Nefse hoş gelen, göğse ferahlık veren, ruhu din­lendiren, vücuda dinçlik ve kuvvet veren misk ve diğer kokular sürmek. Enes'den rivayet edilen hadiste, Rasûiüllah saliallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Bana dünyadan kadın ve güzel koku sevdirildi, gözümün nuru ise namazdır." (Hadîsi, Ahmed ve Nesâî rivayet etmiştir.) Ebû Hu-reyre'den rivayet edilen hadîste Rasûiüllah saİlalİâhu aleyhi ve sellem, "Kime güzel koku verilirse onu reddetmesin. Çünkü taşınacak en hafif yük, güzel kokudur." demiştir. (Hadîsi, Müslim, Nesâî ve Ebû Dâvûd ri­vayet etmiştir.) Ebu Said'den rivayeten, Rasûlüllah misk hakkında; "O kokuların en güzelidir" buyurdu. (Hadîsi Müslim, Ebu Davud Tirmizî, Nesâî rivayet etmiştir.) Nafıî'den rivayeten, demiştir ki, 'îbn Ömer, başka bir şeyle karıştırılmış kâfurla koku sürer, "Rasûlüllah böylece koku sürü-nürdü" derdi.' (Hadîsi Müslim ve Nesâî rivayet etmiştir.)

 

1.4. Abdest

 

Abdestin yüz, el, baş ve ayaklarla ilgili, su ile yapılan temizlik oldu­ğu bilinmektedir. Abdest konuları şunlardır:

 

 

1.4.1. Abdestin Meşru Oluşunun Delili

 

Abdestin farz oluşu üç delille sabittir: Birinci delil: Kur'an-ı Ke-rim'dir. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: "Ey iman edenler namaza kalktığı­nız zaman yüzünüzü, ellerinizi, dirseklere kadar yıkayın. Başınızı meshe-din ve ayaklarınızı topuklara kadar yıkayın."[14] Abdestin farz oluşuna İkinci delil; Sünnettir. Ebû Hureyrc'dcn rivayet edildiğine göre Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem, "Abdestsiz birinin, abdest alıncaya kadar, Al­lah namazını kabul etmez." buyurmuştur. (Hadîsi Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî rivayet etmiştir.) Üçüncü delil, İcmâ'dır. Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem zamanından günümüze kadar bütün müslü-manlar, abdestin farz olduğuna icmâ etmiştir. Bu icmâ, dinin bilinen zaru­ri hükümlerinden olmuştur.

 

1.4.2. Abdestin Fazileti

 

Abdestin fazileti hakkındaki hadisler çoktur. Bunlardan bir kaçma işaretle yetineceğiz.

a)  Abdullah bin Sunâbcî'den rivayeten; Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Kul abdest alıp, ağzına su verdiği zaman ağzındaki günâhları çıkar. Burnuna su çektiği zaman burnundaki günâh­ları çıkar. Ellerini yıkadığı zaman ellerindeki tırnaklarının uçlarına ka­dar olan günahları dökülür. Başını mesh edince kulaklarına kadar olanı, başındaki günahları dökülür. Ayaklarım yıkayınca, ayakaltlarına kadar olan, ayalarının günâhları dökülür. Sonra câmîye yürümesi ve namazı ona fazladan kalır." (Hadîsi İmam Mâlik, Nesâî, îbn Mâ'ce ve Hâkim ri­vayet etmiştir.)

b)  Enes (ra)'dan rivayeten Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem, "Kişideki bîr iyi huy sebebiyle Allah (c.c), bütün amellerini düzeltir. Ki­şinin namaz için temizlenmesi sebebiyle, Allah (c.c.)günâhlarını örter. Namazı onun için fazlalık olur." (Hadisi, Ebû Ya'la, Bezzâr ve Taberânî, "Evsad" kitabında rivayet etmiştir.)

c)  Ebu Hureyre (ra)'dan rivâyeten, Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem buyurdu: "Sizlere günâhları silen ve dereceleri yükselten bir şeyi göstereyim mi?" Dinleyenler "evet ya Rasûlallah" dediler' Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem, "Zorluklara rağmen abdesii lam almak, uzak yerlerden câmîye gelmek, namaz kıldıktan sonra diğer namazı beklemek. İşte nöbet tutmak budur. İşte nöbet tutmak budur. İşte nöbet tutmak bu­dur." buyurdu. (Hadîsi imam Mâlik, Müslim, Tirmizî, Ncsâî rivayet et­miştir.)

d)  Yine Ebû Hureyre'den rivâyeten, Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem, mezarlığa gelerek "Ey mü'minlerin yurdu. Selâm üzerinize olsun. Biz de yakın zatnanda inşaallah size kavuşacağız. Kardeşlerimi görmeyi isliyorum" buyurdu. Ashâb, "Ya Rasûlallah biz kardeşlerin değil miyiz?" diye sordular. Rasûiüllah sallailâhu aleyhi ve sellem  "Siz benim ashâbımsınız, kardeşlerimiz ise, henüz gelmemiş olanlardır." buyurdu. Ashâb; "Henüz gelmemiş olan ümmetini nasıl tanırsın?" diye sordu. Ra­sûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem "Bir kimsenin tamamıyla aynı renkte olan atları arasında alnı ve üç ayağı ak bir an bulunsa onu tanımaz mı?" diye sordu. Ashâb: "Evet" dedi. "Öyleyse kardeşlerimiz yüzleri el ve ayakları abdest nuruyla parlak olarak gelecekler, ben de bunlardan önce gidip, havuz başında onları bekleyeceğim. Dikkat ediniz bazı adamlar havuzumun başından devenin kovulduğu gibi kovulacaktır. Ben onlara sesleneceğim: 'Haydi geliniz.' Bana denecek ki, 'Senden sonra onlar yol­larını değiştirdiler.' Bende, 'kahrolsunlar, kahrolsunlar', diyeceğim." (Hadîsi Müslim rivayet etmiştir.)

 

1.43. Abdestin Farzları

 

Abdest için bir takım farzlar ve rükûnlar vardır ki, bunlardan bir ta­nesi yapılmayınca şer'an abdest sayılmaz, işte açıklaması.

1- Niyet: Niyetin gerçeği, Allah'ın rızasını elde etmek ve emrine uy­mak için iradeyi yapılan işe yöneltmektir. Niyet sırf kalbe ait olup lisanın niyetle hiç bir payı yoktur. Niyeti sözle ifade etmek meşru olmamıştır. Niyetin farz oluşunun delili, Ömer (r.a.)'m Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve scllcm'dcn rivayet ettiği hadîstir. "Âmeller ancak niyetlerle ölçülür. Kişi için ancak niyet ettiği şey vardır." (Hadîsi Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâcc rivayet etmiştir.)

2- Yüzü bir defa yıkamak: Yani yüze su dökmektir. Yüzün sının uzunluk olarak alnın üstünden çene altına kadardır. Genişlik olarak iki kulak yumuşakları arasındaki mesafedir.

3- Elleri dirseklere kadar yıkamak: Dirsek, pazu ile kol arasındaki yerdir. Dirsekler de yıkamaya dahildir. Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem'in takib ettiği yol budur. Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem'in dirsekleri yıkamayı terketıiğine dair hiç bir haber bize gelmemiştir.

4- Başın tneshedilmesi: Meshin manası eli başa değdirmektir... Bu da meshedenin ıslak elini mesh edilen yere değdirerek, hareket ettirme­sinden başka bir şekilde gerçekleşemez. EH veya parmakları sadece başa veya başka yere koymaya mesh adı verilemez. Sonra "Başınızı mesh edin", âyetinin zahiri de başın tamamını mesh etmeyi gerektirmez. Bila­kis bundan başın bir kısmını mesh etmenin yeterli olduğu anlaşılır.

Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem'den bu konuda üç rivayet gel­mekledir:

a) Başın tümünü mesh etmek. Abdullah bin Zeyd'den rivayet edilen hadîse göre Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem, "Elleriyle başını mesnetti ve iki ejini Öne ve arkaya doğru çekti. Başının önünden başlayarak elini ar­kaya kadar sürdü, sonra geri döndürerek başlamış olduğu yere götürdü. (Hadîsi Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir.)

b) Sadece sarık üzerine mesh etmek. Amr bin Ümcyye'den rivayet edildiğine göre; o "Rasûlüllah'ı sarık ve mestleri üzerine mesh ederken gördüm" demiştir. (Hadîsi Ahmed, Buhârî ve İbn Mâce rivayet etmiştir.) Bilâl'den rivâyeten Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem, "mestler ve ba­şörtü üzerine mesh edin" buyurmuştur. Ömer (r.a.) "sarığa mesh etmekle meshin geçerli olduğunu kabul etmeyeni Allah temizlemesin" buyurmuş­tur. Bu konuda Buhârî, Müslim ve diğer imamların rivayet ettiği pek çok hadîs vardır. Bir çok ilim ehli bunlarla amel etmiştir.

c)  Sarık ve alın üzerine mesh etmek: Muğîre bin Şu'be (r.a.) dan rivayete göre; o "Rasûlüllah alın, sarık ve mestler üzerine mesh etti" de­miştir.

Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem'den öğrenilen budur. Başın bir kısmını meshetmek ayetin zahirinden anlaşılsa bile Rasûlüllah sallalahu aleyhi ve sellem'den görülmemiştir. Ayrıca saç örgüsü gibi baş hizasından sarkan saçları mesh etmek yeterli değildir.

5- Ayakları topuklarla beraber yıkamak: Rasûluliah salIallahıTalcy-hi ve sellem'in fiilî ve kavlî sünnetinden mütevatir olarak sabit olan bu­dur. İbn Ömer (r.a.) anlatıyor. "Rasûlüllah bir seferde bizden geri kaldı, bize yetiştiğinde ikindi vakti geçiyordu. Biz de abdest alıp ayaklarımızı mesh etmeye başlamıştık. Rasûlüllah yüksek sesle "Topuklardan dolayı ateşe girenlerin vay haline" diye iki veya üç defa bize seslendi." (Hadîsi

Buhâri ve Müslim rivayet etmiştir.) Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sel-lem'in ashabı, topukların yıkanması hususunda icma etmiştir. Abdestin saydığımız farzları hakkında şu âyeti kerime vardır: "Ey iman edenler, namaza kattığınız zaman yüzünüzü ve ellerinizi dirseklere kadar yıkayı­nız. Basınızı meshedin ve ayaklarınızı da topuklara kadar (yıkayın -veya mesnedin-)"[15]

6- Abdestin farzlarını sırayla yapmak (Tertip): Çünkü Allah Teâlâ abdest ayetinde yüz ve elleri yıkamak farz olduğu halde aralarını diğer bir farz olan başı meshetmekle ayırmıştır. Arap edebiyatında bu gibi ayırma ancak bir fayda için yapılır. Buradaki fayda ise, tertibin ehemmiyetidir. Ayetteki bu sıra, tertibin farz olmasını gerektirmektedir. Ayrıca Rasûlül­lah sallallâhu aleyhi ve sellem'in "Allah'ın başladığı ile başlayın" sahih hadîsi gencidir. Tatbikî sünnet, farzların sırayla yapıldığını göstermekte­dir. Rasûlüllah'ın abdesti tertipli aldığı naklolunmuşlur. Abdest ibadettir, ibadetlerde aslolan ise, iitiba etmektir. Hiç kimsenin, özellikle devamlı yaptığı belli olduktan sonra Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem'in al­dığı abdesle muhalefet hakkı yoktur.

 

1.4.4. Abdestin Sünnetleri

 

Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem'den söz veya fiil olarak sabit olup mecburiyet getirmiyen ve terkedeni yadırganmıyan demektir.

Abdestin sünnetleri şunlardır:

1. Abdeste başlarken besmele çekmek: Besmele hakkında zayıf ha­disler gelmiştir. Ancak bunların toplamı, abdestte besmele çekmenin te­mel olduğuna dair kuvvetli bir kanaat vermektedir. Aslında besmele çek­mek güzel bir iştir. Kısaca abdestte besmele çekmek meşrudur.

2.  Misvak kullanmak: Misvak kendisiyle misvaklanılan ağaç ve misvak tutunma anlamında kullanılır. Ud ağacı ve benzeri sert bir şeyle dişleri ovmaktır. Her ne kadar fırça ve benzeri şeylerle ağzı ve dişleri te­mizlemekle sünnet yerine gelse de, misvak diş etlerini sertleştirmek ve si­diği kolaylaştırmak gibi özelliklere sahiptir. Ebu Hureyre'den rivâyeten: Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem: "Ümmetim üzerine zor olmasaydı, her abdestte misvak tutunmayı emr ederdim." buyurmuştur. (Hadîsi Mâlik, Şafiî, Beyhâkî, ve Hâkim rivayet etmiştir.) Aişe (r.a.)'den rivâyeten Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem, "Misvak ağzı temizlemek, Rabbin rızasını kazanmak içindir." buyurmuştur. (Hadîsi Ahmed, Nasâî ve Tirmizî rivayet etmiştir.) Misvak bütün vakitlerde müstehap ol­makla beraber bilhassa beş yerde daha çok müstehaptır.

a) Abdest esnasında,

b) Namaz aralarında,

c) Kur'an okunacağı zaman,

d) Uykudan uyanınca,

e) Ağızın kokusu değiştiği zaman.

Oruçlunun gündüzün evvelinde veya sonunda misvak kullanması uygundur. Amr bin Rcbîa (r.a.)'dan rivayet edildiğine göre; o "Rasûlullah'ı oruçlu olduğu halde, misvak kullanırken sayılamayacak kadar çok gördüm" demiştir. (Hadîsi Ahmed, Ebu Dâvûd ve Tirmizî rivayet cırrrtş-tir). Misvak kullanıldığında sünnet olan temizlik gayesiyle önce onu yıka­maktır. Aişe (r.a.)'den rivayet edilen hadise göre; o "Rasûlüllah misvak kullanacağı zaman yıkamam için bana verir. Ben de ilk defa misvağı kul­lanır, sonra yıkayarak Rasûlüllah'a verirdim." demiştir. (Hadîsi Ebû Dâ­vûd, Beyhakî rivayet etmiştir). Dişleri olmayan kimsenin, parmaklarıyla dişlerin üzerlerini temizlemesi sünnettir. Aişe (r.a.)'den rivayet edildiğine göre; o şöyle demiştir: "Ya Rasûlallah dişleri olmayan misvak kullanacak mı?" diye sordum. Rasûlüllah, "Evet" buyurdu. "Nasıl yapacak?" dedim. "Parmağını ağzına sokarak," buyurdu. (Hadisi Taberânî rivayet etmiştir.)

3. Abdeste başlarken elleri üç defa yıkamak: Evs bin Evs es-Sckafî (r.a.)'den rivayete göre; o "Rasûlüllah'ın, abdest alırken, ellerini üç defa yıkadığını gördüm"demiştir. (Hadîsi Ahmed ve Nesâî rivayet etmiştir.) Ebu Hureyre'den rivâyeten Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem, "Siz­den biriniz uykusundan uyandığı zaman elini üç defa yıkamadan kaba daldırmasın. Çünkü elinin nerede gecelediğini bilemez" buyurmuştur. (Hadîsi Buharı, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce rivayet etmiştir. Ancak Buhâri üç sayısını zikretmem iş tir.)

4. Üç defa ağıza su vermek (Mazmaza): Lakit bin Sabire (r.a.)'dcn rivayet edilen hadise göre, Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem, "Ab­dest aldığın zaman ağzına su ver" buyurmuştur. (Hadîsi Ebû Dâvûd ve Beyhâkî rivayet etmiştir.)

5. Üç defa buruna su vermek (îstinşak) ve sümkürme: Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem, Ebû Hureyre'den rivayet edilen hadîse göre şöyle buyurmuştur: "Sizden biriniz abdest aldığı zaman burnuna su alsın, sonra sümkürsün." (Hadîsi Buhârî, Müslim ve Ebû Dâvûd rivayet etmiş­tir.) Sünnet olan, buruna su çekmenin sağ elle, sümkürmenin ise sol elle yapılmasıdır. AH (r.a.)'den rivayet edilen bir hadise göre "Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem abdest suyu istedi. Ağzına ve burnuna su ala­rak sol eliyle sümkürdü. Bu hareketi üç defa yaptı. Sonra Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem 'abdest alış şekli budur,' demiştir." (Hadisi Ahmed ve Nesâî rivayet etmiştir.)

Ağız ve buruna herhangi bir şekilde suyun ulaşmasıyla mazmaza ve isûnşak yapılmış olur. Ancak Rasülüllah sallallâhu aleyhi ve sellem'den gelen sağiam rivayete göre o, su verme işleminin arasını ayırmazdı. Ab­dullah bin Zeyd (r.a.)'den gelen rivayete göre; o "Rasülüllah sallallâhu aleyhi ve sellem, bir avuçtan ağız ve burnuna su verdi ve bunu Üç defa tekrarladı." demiştir. Başka bir rivayetle İse, ağız ve buruna su vermeyi üç avuçla yaptı," demiştir. (Hadîsi Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir.) Oruç­lu olmayan kimsenin ağız ve buruna su verirken mübalağa yapması sün­nettir. Lakit bin Sabire'den rivâyeten; o şöyle demiştir: "Rasûlüllah'a 'ba­na abdesü öğret' dedim. Rasülüllah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle bu­yurdu: 'Abdesü tam al, parmaklarının arasını ovuştur, oruçlu olmadığın zaman burnuna iyice su al, mübalâğa yap'" (Hadîsi Buhârî, Ebu Dâvûd, Tirmizî, Nesâî rivayet etmiş, Tirmizî sahih olduğunu söylemiştir.)

6. Sakalların arasından suyu geçirmek: Osman (r.a.)'m rivayet etti­ği hadise göre; o "Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem, abdestte sakallarının arasından su geçirirdi"' demiştir. (Hadîsi İbn Mâce ve Tirmizî rivayet et­miş, Tirmizî sahih olduğunu söylemiştir.) Enes (r.a.)'den rivayet edildiği­ne göre, o şöyle demiştir: "Nebî sailallahu aleyhi vesseliâm, abdest aldığı zaman, bir avuç su alıp sakalına 'altlan yaklaştırır, sakalının arasına suyu geçirerek "Rabbimin bana Öğrettiği şekil budur" derdi." (Hadîsi Ebû Dâ­vûd, Beyhâkî ve Hâkim rivayet etmiştir.)

7. Parmakların arasından suyu geçirmek. Ibn Abbâs (r.a.)'dan rivayete göre, Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem, şöyle buyurdu: "Abdest aldığın zaman el ve ayak parmaklarının arasından su geçir." (Hadisi Ah­med, Tirmizî ve îbn Mâce rivayet etmiştir). Mustcvrid bin Şeddad'dan rivâyele göre, o şöyle demiştir:

Yüzük, bilezik ve benzeri gibi şeyleri hareket ettirmenin müstehap olduğu hakkında rivayet vardır. Ancak bu rivayet sahih derecesine ulaşa­mamıştır. Fakat bu gibi şeyleri yapmak "abdesü tam alınız" ifadesinin kapsamına girdiğinden yapılması daha iyi olur.

8.  Abdest azalarını üç kerre yıkamak: Her azayı üç defa yıkamak, Rasûlüllah'ın çokça yapmış olduğu sünnetlerdendir. Buna muhalif nakil­ler ise, caiz olduğunu göstermektedir. Amr bin Şuayb'm, babasından onun da dedesinden rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir: "Bir bedevi abdest hakkında soru sormak için gelince, Rasülüllah ona üçer, üçer yıkayarak gösterdi ve şöyle buyurdu: "Abdest budur. Kim bundan fazla yaparsa haddi aşmış, kötü yapmış ve zâlim olmuş olur." (Hadîsi Ahmed, Nesâî ve İbn Mâce rivayet etmiştir.) Osman (r.a.)'dan rivâyele göre; o "Nebî sallal­lâhu aleyhi ve sellem, abdest azalarını üçer, üçer yıkayarak abdest aldı", demiştir. (Hadîsi Ahmed, Müslcm ve Tirmizî rivayet etmiştir. Rasülüllah sallallâhu aleyhi ve sellemin birer veya ikişer kerre yıkayarak abdest aldı­ğı rivayeti de sahihtir. Başın meshi ise ekseri rivayete göre bir kerredir.

9. Sağdan başlamak. (Yani el ve ayaklan yıkarken solu yıkamadan önce sağı yıkayarak başlamak.)

Aîşe (r.a.)'dcn rivayet edildiğine göre, o şöyle demiştir: "Rasülüllah sallallâhu aleyhi ve sellem, ayakkabı giyerken, saç tararken ve temizlenir­ken ve bütün işlerinde sağdan başlamayı severdi," (Hadîsi Buhârî ve Müs­lim rivayet clmiştir.) Ebû Hureyrc (r.a.)'dan rivayete göre Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Elbise giydiğiniz ve abdest aldığı­nız zaman önce sağ tarafınızdan başlayınız." (Hadîsi Ahmed, Ebû Dâ­vûd, Tirmizî ve Nesâî rivayet etmiştir.)

10.  Ovalamak: Ovmak, eli su ile beraber veya sudan sonra abdest azası üzerine gezdirmektir. Abdullah bin Zeyd (r.a.)'den rivayete göre; o "Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem'e üçte bir mûd (bir ölçek) su getirildi. Abdest aldı ve kollarını ovmaya başladı." demiştir. (Hadîsi İbn Huzcyme rivayet etmiştir.) Yine Abdullah bin Zcyd'den rivayete göre; o "Nebî sai­lallahu aleyhi ve sellem, abdest aldı. 'Böylece ovalayın' demeye başladı," demiştir. (Hadîsi,Ebû Dâvûd .Tayâjisî, Ahmed, Ibn Hibbân ve Ebî Ya'lâ rivayet etmiştir.)

11.  Birbiri ardınca yapmak: (Yani bir azanın ıslaklığı kurumadan diğer azayı yıkamak).

Abdest alan abdest arasını başka bir işle ayırmamalıdır. Adet bakı­mından bu böyle olmakla beraber, sünnet de bunu gerektirmektedir. îlk ve sonraki bütün müslümanlarm tatbikatı da budur.

12. Kulakları meshetmek: Kulaklar başa ait olduğu için başın su­yuyla, şehadet parmaklarıyla içini, baş parmaklarıyla da dışını meshetmek sünnettir. Mikdâm bin Ma'di-kerb'den rivayete göre: o "Rasülüllah ab­destte başını ve kulaklarının dışmı ve içini mesnetti ve parmaklarını ku­laklarının içine soktu," demiştir. (Hadîsi Ebu Dâvûd ve Tahavî rivayet etmistir.) İbn Amr (r.a.)'den rivâyeten; o Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem'in abdestini tarif ederken şöyle demiştir: "Nebî başını ve kulaklarını bir kere mesh etti." (Hadîsi Ahmed ve Ebû Dâvûd rivayet etmiştir.) Diğer bir rivayette "Başını ve kulaklarını mesh etti. Şehadet parmaklarıyla ku­laklarının içini, baş parmaklarıyla dışını mesh etti" şeklindedir.

13.  Abdest azalarının parlaklığını ve nurunu çoğaltmak: Abdest azalarının nurunu çoğaltmak için yüzü yıkarken farz olan miktarı aşarak başın ön tarafının bir kısmını yıkamak lâzımdır. El ve ayakların parlaklı­ğını çoğaltmak ise, dirseklerden ve topuklardan biraz daha yukarısını yı­kamakla olur. Ebû Hureyre'nin rivayet ettiği hadisle Nebî aleyhisselâm şöyle buyurdu: "Ümmetim kıyamet günü alınları parlak ve abdest yerleri parlak bir halde gelirler. İçinizden kim yüzünün nurunu arttırmaya muk­tedir ise, onu yapsın". (Hadisi Buhârî, Müslim ve Ahmed rivayet etmiş­tir.) Ebû Züraa'dan rivâyeten; o şöyle demiştir: "Ebû Hurcyrc abdest suyu isteyerek abdest aldı. Kollarını dirseklerini geçinceye kadar yıkadı, ayak­larını yıkarken de topuklarını yukarıya geçene kadar yıkadı. Kendisine 'bu nedir?' diye sordum. 'Abdeslin süsünü çoğaltmaktır,' dedi." (Hadîsi Ah­med rivayet etmiştir. Hadis Buhârî ve Müslim'in şartına göre sahihtir.)

14. Denizden avuçlansa bile suyu az kullanmak: Encs (r.a.) rivayet ettiği hadisle demiştir ki; "Nebî aleyhisseiam bir sa'dan beş mûd (Mûd=850 gr.) kadar bir suyla yıkanır bir mûd suyla da abdest alırdı." (Hadisi Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir.) Ubeydullah bin Ebû Yezîd'den rivâyeten, bir adam Ibn Abbas'a şöyle dedi: "Abdest almak için bana ne kadar su yeter?" İbn Abbas, "bir mûd" dedi. "Gusül için ne ka­dar?" diye sorunca," bir sa'" dedi. Adam, "bana bu kadar su yetmez" de­yince, îbn Abbas "Allah haynnı versin. Senden daha hayırlı olan Rasülüllah'a bu kadar su yetiyordu." dedi. (Hadisi Ahmed ve Taberânî "Kebîrin­de, râvileri sikadan olan bir senetle rivayet etmişlerdir.) Abdullah bin Ömer'in rivayet ettiğine göre "Nebî aleyhisseiam Sa'd'm abdest alırken yanından geçti. Ona, 'ya Sa'd, bu ne israftır,' deyince, Sa'd cevaben 'suda israf varmı?' dedi. Rasûlüllah; 'evet akan bir nehrin kenarında olsan da­hi,' buyurdu." (Hadîsi Ahmed ve îbn Mâcc rivayet etmiştir.) Hadîsin se­nedinde zayıflık vardır, israf, suyu meşru bir faidc olmadan kullanmakla gerçekleşir. Meselâ yıkamayı üçten fazla yapmak gibi. Amr İbni Şuayb'm babasından o da dedesinden rivayet ettiği hadiste demiştir ki, "Bir arabî abdest hakkında soru sormak için Nebî aleyhisselâm'a geldi. Nebî sallal­lâhu aleyhi ve sellem, ona her azayı üçer defa yıkayarak gösterdi ve şöyle buyurdu: 'Abdest budur, her kim bundan fazla yıkarsa kötü yapmış, haddi

aşmış ve zulmetmiş olur.'" (Hadisi Ahmed, Ncsâî, Ibn Mâce ve tbn Hu-zeyme sahih senetlerle rivayet etmişlerdir.) Abdullah bin Muğaffel'den rivâyelen; o demiştir ki; "Rasûlüllah'ın şöyle buyurduğunu işittim, ya­kında bu ümmetim içinde temizlik ve dua hususunda haddi aşan bir ka­vim olacak'" (Hadîsi Ahmed, Ebû Dâvûd ve îbn Mâce rivayet etmiştir.) Buhârî, "İlim ehli abdest suyu hakkında Rasûlüllah'ın yaptığını aşmayı kerih görmüşlerdir," demiştir.

15. abdest alırken dua okumak: Bu konuda Ebû Musa el-Eş'arî'nin rivayet ettiği hadîsten başka, Rasûlüllah'dan gelen herhangi bir duâ sabit olmamıştır. Ebû Musa el-Eş'arî şöyle dedi. "Rasülûllah'a abdest suyu ge­tirdim, abdest alırken şöyle duâ ettiğini işittim:

(Allahım günâhlarımı bağışla, evimi geniş kıl, rızkımı mübarek ey­le.)

Kendisine 'ya Rasûlallah şöyle şöyle duâ ettiğini işittim" deyince, 'sen bir şeyle yetiniyor musun ki?' diye cevap verdi." (Hadîsi Ncsâî ve İbn Sünnî sahih bir senetle rivayet etmiştir. Fakat Nesâî, bu hadisi abdest bit­tikten sonra söylenecek dualar kısmında zikretmiş, İbn Sünnî ise abdest arasında okunacak dualar başlığı altında zikretmiştir. Nevcvî her ikisi de olabilir, demiştir.)

16. Abdesten sonra dua okumak: Ömer(r.a.)'in rivayet ettiği hadîste denmiştir ki: Rasûlüllah şöyle buyurdu: "Sizden biriniz abdest alıp da, aldığı abdesti tam yaparsa, sonra:

(Şahadet ederim ki; Allah'dan başka ilâh yoktur. O'nun ortağı yok­tur. Yine şehadet ederim ki, Muhammed O'nun kulu ve Rasûlüdür), derse kendisine cennetin sekiz kapısı açılır, dilediği kapıdan içeri girebilir." buyurmuştur. (Hadîsi Müslim rivayet etmiştir).

Ebû,Saîd cl-Hudrî'dcn rivâyeten; o demiştir ki, Rasûlüllah: "Her kim abdest alır sonra;

(Allahım seni hamdınla teşbih ederim. Şahadet ederim ki, senden başka ilâh yoktur, senden istiğfar ister, sana tevbe ederim.) derse bu söz­leri beyaz bir kâğıda yazılır ve üzerine mühür basılır. Kıyamet gününe kadar açılmaz." buyurmuştur. (Hadîsi Taberânî "Evsat"ta rivayet etmiş­tir.) Hadisin râvileri sahih râvilerdir. Nesâî de hadîsi rivayet etmiş, sonun­da şöyle demiştir. "Bir mühürle mühürlenerek arşın altına konulup, kıya­met gününe kadar açılmaz." Nesâî; "doğru olan, hadisin mevkuf olduğu­dur," demiştir.

(Allahım beni çok tevbe edenlerden ve çok temizlenenlerden kıl;) duasına gelince; Tirmizî'nin rivayetinde bu duâ vardır. Tirmizî bu hadîs hakkında "senedinde çelişkiler vardır," demiştir. Bu konuda başka sahih hadîs yoktur.

17. Abdcsıten sonra iki rekat namaz kılmak. Ebu Hureyre (r.a.) nin rivayet ettiği hadise göre Rasûlüllah salîallâhu aleyhi ve sellem Bilâl (r.a.)'e şöyle dedi: "Ya Bilâl, İslâmiyet'te yapmış olduğun en iyi ameli ba­na söyle, çünkü cennet'te önümde yürürken nalınlarının sesini işittim", deyince, Bilâl şöyle cevap verdi: "Gece ve gündüz herhangi bir saatte ab-dest aldığım zaman, mutlaka o abdestle bana farz olmayan bir namaz kı­lardım". (Hadîsi Buhârî ve Müslim, rivayet etmiştir.) Ukbe bin Amir (r.a.)'den rivâyeten; o demiştir ki; Rasûlüllah "Güzelce abdest alarak, kalbiyle ve yüzüyle yöneldiği, iki rekât namaz kılıp da kendisine cennetin vacip olmadığı hiçbir kimse yoktur." buyurdu. (Hadîsi Müslim, Ebû Dâvûd, îbn Mâce ve İbn Hüzeyme "Sahih"inde rivayet etmiştir.) Osman'ın azadhsi Humran'dan rivayelen; "Humran, Osman'ın bir kab istediğini görmüş, bu kabdan sağ eline üç defa su dökerek onları yıkamış, sonra sağ avucunu kabın içine daldırarak mazmaza ve istinşak yapmış, sonra yüzü­nü üç defa, ellerini de dirsekleriyle beraber üç defa yıkamış, sonra başına mesh etmiş, sonra ayaklarını üçer defa yıkamış, sonra da "Rasûlüllah'ı böyle abdest alırken gördüm" demiş ve sonra Rasûlüllah'm; "Her kim be­nim bu abdestim gibi abdest alır da gönlünden hiçbir şey geçirmeyerek iki rekat namaz kılarsa, geçmiş günahları af olunur." buyurduğunu söy­lemiştir. (Hadîsi Buhârî, Müslim ve diğerleri rivayet etmiştir.)

Göz pınarlarına, yüzün kırışık yerlerine el sürmek, ovma, yüzüğü hareket ettirmek, boynu meshetmek gibi kalan hususları burada zikretmiyoruz. Çünkü her ne kadar temizliğin tamam olması bakımından bunlar yapılıyorsa da bu konudaki hadisler sahih derecesine ulaşmamışlardır.

 

1.4.5. Abdestin Mekruhları

 

Abdestin sevabından mahrum kalmamak için, abdest alanın yukarı­da anılan sünnetleri terketmesi mekruhtur. Çünkü mekruh bir şeyi yap­mak sevaptan mahrum kalmayı geretirir. Kerahat ise sünneti terketmekle gerçekleşmiş olur.

 

1.4.6. Abdesti Bozanlar

 

Abdesti bozan ve onu abdest olmaktan çıkaran hususlar şunlardır:

1. On ve arkadan çıkan her şey. Bu ifade şunları içine alır:

a) Bevletmek

b) Büyük abdest bozmak. Bu konuda Mâide: 6'da şu âyeti kerime vardır: "Veya sizden biriniz büyük abdestten gelirse...." Bu ifade büyük ve küçük abdest bozmayı içine alır.

c) Arkadan çıkan yel. Ebû Hureyre'nin hadisinde denmiştir ki; Rasû­lüllah sallallâhu aleyhi ve seîlem şöyle buyurdu: "Allah Teâlâ sizden bi­rinizin abdest almadan abdestsiz kıldığı namazı kabul etmez." Hadramut tarafından bir adam "Ya Ebâ Hureyre, hades nedir?" diye sordu? Ebû Hureyre: "Sesli veya sessiz yellenmektir", dedi." (Hadîsi Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir.) Yine Ebû Hureyre'den rivâyeten Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Sizden biriniz karnında bir şey hissedip çıkıp çıkmadığım lesbiı edemezse bir koku veya bir ses işitmeden mescidden çıkmasın." (Hadîsi Müslim rivayet etmiştir.) Bu konuda sesi işitmek veya koku duymak şart değildir, esas maksat birşeyin çıkıp çıkmadığını kesin olarak anlamaktır.

d) Meni, mezi, vedi. Rasûlüllah, mezi hakkında "Abdest almayı ge­rektirir", buyurmuşlardır. İbn Abbâs'dan rivayete göre; o şöyle demiştir: "Meni'ye gelince, ondan dolayı yıkanmak gerekir." Mezi ve vedi hakkın­da ise Rasûlüllah; "Zekerini yıka, namaz abdesti al," demiştir. (Hadîsi Beyhakî "Sünen"inde rivayet etmiştir.)

2. Uyku. İdrakin kaybolduğu, oturağın ise yere yerleşmediği durum­daki uyku, abdesti bozar. Safvan bin Esved'dcn rivayet edilen hadîste o demiştir ki; "Rasûlüllah, seferde olduğumuzda cünüplük hariç, uyku, işe­mek, ve büyük abdest bozmadan dolayı üç gün üç gece huflarımızı çıkar­mamamızı emrederdi." (Hadîsi Ahmed, Nesâî, Tirmizî, rivayet etmiş, Tirmizî sahihlemiştir.)

Eğer uyuyanın oturağı yerde yerleşmişse abdesti bozulmaz. Enes'in rivayet ettiği hadisten bu anlaşılır. Enes demiştir ki: "Rasûlüllah devrinde ashabı yatsıyı beklerlerken, başları uykudan eğilir, sonra namaz kılarlar, abdest tazelemezlerdi." (Hadîsi Müslim, Şafiî, Ebû Dâvûd ve Tirmizî ri­vayet etmişlerdir.) Tirmizî'nin Şu'be yoluyla rivayet ettiği lafızda Enes; "namaz için onları uyandırdıklannı gördüm. Hatta onlardan her hangi bi­risinin horultusunu işitiyordum... Sonra kalkarlar, namaz kılarlar ve ab­dest almazlardı." İbn Mübarek; "Bize göre onlar oturur haldeydiler," de­miştir.

3. Aklın gitmesi de abdesti bozar, ister delilik, bayılmak ve sarhoş­luk şeklinde isterse de ilâçla olsun durum aynıdır. Deliliğin azı veya çoğu da farketmez. Makadin yerden ayrılıp ayrılmaması önemli değildir. Çün­kü bu durumlarda gaflet, uykudakinden daha yaygındır. Alimlerin sözleri bu konuda birleşmiştir.

4. Engelsiz avret mahalline dokunmak. Busre binti Safvân'm rivayet ettiği hadise göre; Rasûlüllah şöyle buyurdu: "Her kim zekerine dokunur­sa abdest almadan namaz kılmasın" (Hadisi Buhârî, Müslim, Ebû Dâ­vûd, Tirmizî ve Nesâî rivayet etmiş, Tirmizî sahih lemistir. Buhârî, "Bu konuda en sahih hadis budur" demiştir. Hadisi Mâlik, Şafiî, Ahmed ve di­ğerleri de rivayet etmiştir. Ebû Dâvûd, şöyle demiştir: "Ahmed b. Han-bel'e Busre hadisinin sahih olmadığını söyledim. O da 'Hayır, o sahihtir' dedi." Ahmed ve Nesâî'nin Busre'den bir rivayetinde, Rasûlüllah'm; "Ze­kere dokunmadan dolayı abdest alınır" dediğini işitti.) Bu hüküm hem kendi hem de başkasının zekeri için geçerlidir. Ebu Hureyre (r.a.)'dcn ri-vayeten Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve seflem şöyle buyurdu: "Bir kimse örtü olmadan elini zekerine dokundurursa, abdest alması gerekir." (Ha­disi Ahmed ve tbn Hibbân rivayet etmiş, Hâkim ve Ibn Abdilber sahihle-miştir.) İbn Seken; "bu hadis, bu konuda rivayet edilen en iyi hadistir,"de­miştir. Şafiî'nin lafzı ise şöyledir: "Sizden biriniz elini arada bir engel ol­madığı halde zekerine dokundurursa abdest alsın" Amr b. Şuayb'ın baba­sından, O'nun da dedesinden yaptığı rivayet şöyledir: "Herhangi bir erkek zekerine dokunursa abdest alsın, herhangi bir kadın fercine dokunursa o da abdest alsın."  (Hadisi  Ahmed rivayet etmiştir.)  İbn Kayyım; Hâzimî'nin "bu hadisin isnadı sahihtir" dediğini nakletmiştir. Hanefiler, Talk hadisine göre zekere dokunmak abdesti bozmaz görüşündedirler: Hadis şudur: "Bir adam Rasûlullah'a 'zekerine dokunan kimsenin abdest alması gerekir mi?' diye sorduğunda Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem; "Hayır, o ancak senden bir parçadır", buyurdu." (Hadisi Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî ve Nesâî rivayet etmiş, Ibn Hibban sahihle-miştir. İbn Medinî de, bu hadis Busre hadisinden daha iyidir, demiştir.)

 

1.4.7. Abdesti Bozmayanlar

 

Hakkında güvenilecek delil olmadığı için, abdesti bozmadığı halde, abdesti bozduğu sanılan hususlara işaret etmek istedik. Bunların açıkla­ması aşağıdadır:

1. Arada engel olmadan kadına değmek.

Aişe'dcn rivayet edildiğine göre; Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sel-İcm, oruçlu iken kendisini Öplü ve şöyle buyurdu: "Öpmek ne abdesti bo­zar, ne de orucu." (Hadisi İshak b. Râhûye tahric etmiş, aynı hadisi Bczzâr da iyi bir senetle tahriç etmiştir. Abdülhak, "Hadisin terkini gerek­tirecek bir illetini bilmiyorum" demiştir.) Yine Aişe (r.a.)'den rivayeten, o şöyle demiştir: "Rasûlüllah'ı bir gece yatakta bulamayınca hemen O'nu aramaya koyuldum. Rasûlüllah mescidde secde halinde ayaklarını dik­mişti. Ayaklarının altına elimi koydum. Şöyle duâ ediyordu. "Allahım, gazabından rızana, azabından affına, senden sana sığınırım. Sana övgü dizemem, sen kendini övdüğün gibisin." (Hadîsi Müslim ve Tirmizî riva­yet etmiş, Tirmizî sahihi emiştir.) Yine Aîşe (r.a.)'dcn rivayeten; "Nebi sallallahu aleyhi ve sellem, hanımlarından birisini öplü, sonra abdest al­madan namaza çıktı." (Hadîsi Ahmed ve Nesâi, Ebû Dâvûd, Tirmizî, îbn Mâce ravileri sika olan bir senetle rivayet etmişlerdir.) Yine Aîşc (r.a.)'dcn rivayeten, o şöyle demiştir: "Ben Rasüîüllah'm önünde uyuyor­dum. Ayaklarım kıble tarafında idi. Secde edeceği zaman beni dürter, ayaklarımı toparlardım." Başka bir lafızda "secde etmek istediği zaman ayağımı dürterdi," şeklindedir. (Hadisi Buhârî ve Müslim rivayet etmiş­tir.)                                                        

2. Mu'tad olmayan yerden kanın çıkması.

Kanın yarayla, kan aldırmakla veya burun kanaması şeklinde olma­sı, az veya çok olması farketmez. Hasan (r.a.) şöyle demiştir: "Müslüman­lar yaralariyla beraber namaz kılmaya devam ederlerdi." (Bu hadisi Buhârî rivayet ederek şöyle demiştir: "İbn Ömer, sivilceyi sıktı, ondankan çıktığı halde abdest almadı. İbn Ebi Evfâ kan tükürdüğü halde, namazına devam etti. Hz. Ömer yarasından kan aktığı halde namaz kıldı. Ubbad b. Bişr'e namaz kılarken bir ok isabet ettiği halde, namazına devam etti." Hadisi Ebû Dâvûd, İbn Huzeyme ve Buhârî talik olarak rivayet ettiler.

3. Kusmak.

İster ağız dolusu olsun, ister olmasın, kusmanın abdesti bozduğuna dair delil olabilecek bir hadis yoktur.

4. Deve eti yemek.

Dört hâlife, sahabe ve tabiinden çoğunun görüşü, deve eti abdesti bozmaz. Ancak deve etinden sonra abdesti emreden hadis sahihtir. Câbir b. Semure'den rivayeten; "Bir adam Rasûlüllah'a sordu: 'Koyun eti yedik­ten sonra abdest almamız gerekir mi?' Rasülüllah; "istersen abdest alırsın, istersen almazsın,' buyurdu. Adam; "deve eti yedikten sonra abdest alma­mız gerekir mi?' diye sordu. Rasülüllah; 'evet, deve eti yedikten sonra ab­dest al' buyurdu. Adam; (Koyun ağıllarında namaz kılabilir miyiz?' diye sordu. Rasülüllah; 'Evet,' buyurdu. Adam; 'Deve ahırlarında namaz kıla­bilir miyiz?' diye sorunca, Rasülüllah; 'Hayır' buyurdu." (Hadisi Ahmed ve Müslim rivayet etmiştir.) Berâ b. Azîb'den rivâyelen, o şöyle demiştir: "Rasûlüllah'a 'deve etinden dolayı abdest gerekir mi?' diye soruldu. 'Evet, abdest alın" buyurdu. Koyun eti hakkında sorulunca, 'Hayır, koyun etin­den dolayı abdest almayın' buyurdu. Deve ahırlarında namaz kılmak hak­kında soruldu. Rasülüllah; "Deve ahırlarında namaz kılmayın, çünkü on­lar şeytanlardandır," buyurdu. Koyun ağıllarında namaz kılmak hususu soruldu. "Koyun ağıllarında kılın. Çünkü koyun ağıllarında kılmakta be­reket vardır." buyurmuştur." (Hadîsi Ahmed, Ebû Dâvûd ve îbn Hibban rivayet etmiştir.tbn Huzeyme şöyle demiştir: "Râvilcri âdil olduğu için, bu hadîsin nakil cihetinden sahih olduğu konusunda, hadis âlimleri ara­sında ihtilaf görmedim." Nevevî ise, "Cumhur ulema hilâfına olsa da, bu mezhep delil bakımından daha kuvvetlidir." demiştir.)

5. Abdestlinin abdesti bozulduğunda şüphe etmesi.

Abdestli kimse, abdesüm bozuldu mu, bozulmadı mı, diye şüphe ederse, ister namazda, ister namazın dışında olsun, abdesti bozulduğuna kesin kanaat getirinceye kadar bu şüphe ona zarar vermez, yani abdestini bozmaz. Abbad b. Temim'den o da amcasından rivayet etmiştir ki; "Ada­mın bîrinin namazda iken makadmdan bir şeyin çıkar gibi olduğunu his­settiği, Rasûlüflah'a arzedildi. Rasülüllah da; 'Ses işitmedikçe veya koku duymadıkça namazdan ayrılmasın buyurdu." (Hadisi Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, Nesâîve îbn Mâce rivayet etmiştir.)

Ebu Hureyre'den rivayeten, Rasülüllah sallallâhu aleyhi ve sellem, şöyle buyurdu: "Sizden biriniz karnında bir şey hissedip, makadından çı­kıp çıkmadığını tespit edemezse, ses işitip, koku duymadıkça, mescidden çıkmamalıdır." (Yani namaza devam etmelidir.) (Hadisi Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, rivayet etmiştir.) Bu hadisten murad, sadece sesin duyul­ması ve kokunun hissedilmesi değildir. Esas olan makadından birşeyin çıktığını kesin olarak bilmesidir. îbn Mübarek şöyle demiştir: "Bir kimse abdestinde şüphe ederse, yemin edecek kadar kesin bir bilgiyle abdesti bozulduğunu anlayıncaya kadar, abdest alması gerekmez. Amma abdest-siz olduğunu kesin bilir, abdestli olduğunda şüphe ederse, bu durumda müslümanlann icmaı ile abdest alması gerekir."

6. Namazda kahkaha ile gülmek.

Namazda kahkaha ile gülmek abdesti bozmaz. Çünkü bu konuda ge­len rivayetler, sahih değildir.

7.  Delili zayıf olduğu için cenazeyi yıkamak da abdest almayı ge­rektirmez.

 

1.4.8. Abdest Almayı Gerektiren Hususlar

 

Şu üç husus için abdest almak gerekir:

Birincisi: Mutlak namaz için. (İster farz, ister nafile, ister cenaze namazı olsun.) Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: "Ey iman edenler, namaza kalağınızda yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi, başlarınızı meshedip topuk kemiklerine kadar ayaklarınızı yıkaym.[16] (Yani namaz kılmak islediğiniz zaman abdestsiz iseniz abdest alınız.) Rasûlüllah'ın hadisi de şöyledir: "Allah Teâlâ abdestsiz namazı ve ganimetten çalınan maldan verilen sadakayı kabul etmez." (Hadîsi Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî ve îbn Mâce rivayet etmiştir.)

İkincisi: Kâbeyi tavaf için, îbn Abbas'm rivayet ettiği hadiste Rasû-lüllah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Tavaf da bir na­mazdır. Ancak Allah Teâlâ tavafta konuşmayı helâl kılmıştır. Kim tavafta konuşursa hayır söylesin." (Hadisi Tirmizî ve Dârckutnî rivayet etmiş, Hakim, Îbn Seken ve îbn Huzeyme sahihlemişlerdir.)

Üçüncüsü: Mushafa dokunmak için. Ebû Bekr b. Muhammed b. Amr b. Hazm babasından, o da dedesinden rivayet etmiştir ki, Rasülüllah Yemen ehline bir mektup yazdı. Mektupta şu ibare vardı: "Temiz oltna-yan Kur'an'a dokunmasın." (Hadîsi Nesâî, Dârekutnî, Beyhakî ve Esrem rivayet etmiştir.) îbn Abdilber bu hadîs hakkında şöyle demiştir: "insanlar bu hadisi, kabul ile karşıladıklarından tevatüre benzemektedir." Abdullah b. Ömer demiştir ki, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, "Kuranı an­cak temiz olanlar elleyebilir" buyurmuştur. (Bu hadisi Heysemî, Mec-ma'u-Zevâid'de zikretmiş ve 'hadîsin ravileri güvenilirdir;' demiştir.) Bu hadis, mushafı ancak temiz kişilerin elleyebileceğinc delalet eder. Fakat "Tâhir" kelimesi müşterek bir lafızdır. Büyük abdestten ve küçük abdestten temiz olan için kullanıldığı gibi, mü'min için ve vücudunda pislik ol­mayan kimse için de kullanılır. Belirli bir anlam vermek için bir başka işaret gerekir. Bu hadis, abdestİ olmayanı Kur'an'a dokunmaktan engelle­meye bir delil olamaz. Allah Teâlânın "Ona temiz olanlardan başkası do­kunamaz. "[17] ayetine gelince; açık olan, buradaki zamirin kitab-ı meknûn olan Levh-i Mahfuz'a ait olmasıdır. Çünkü zamirin gideceği en yakın yer orasıdır. Temiz olanlar ise meleklerdir. Şu âyeti kerimede de aynı mana vardır. "O kutsal kılınmış, yüceltilmiş, arınmış sahi/eler üze­rindedir, iyi kimseler, saygıdeğer elçilerin eliyle y'azılmıştır. "[18] lbn Abbas, Şa'bî, Dahhâk, Zeyd b. Ali, Müeyyed bi'llah, Dâvûd b. Hazm, Hammâd b. Ebî Süleyman, abdcsti olmayan kimsenin Kur'an'a dokunma­sını caiz görmüşlerdir. Kur'an'a dokunmadan okumaya gelince, bu ittifak­la caizdir.

 

1.4.9. Abdest Almanın Müstehab Olduğu Yerler

 

Aşağıdaki durumlarda abdest almak, müstehab ve mendubdur.

1. Allah Teâlâ'yı zikrederken. Muhacir bin Kunfuz'un rivayet ettiği hadise göre; bu zât Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'e abdest alırken selâm verdi. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem, abdestini bitirinceye kadar selâmını almadı. Abdestini bitirince selâmını aldı ve şöyle buyurdu: "Selâmını almaktan beni meneden şey, Allah'ın zikrini abdesisiz söyleme­yi uygun görmeyişimdir." Katâde demiştir ki; "Bundan dolayı Hasan Basrî abdest almadan okumayı veya Allah'ı anmayı uygun görmezdi." (Hadisi Ahmcd, Ebû Dâvûd, Nesâî, lbn Mâce rivayet etmişlerdir.) Ebu Cühcym b. Hâris'den rivâyeten; "Rasûlüllah Medine'ye yakın bir yer olan Bi'rİ Cemel'dcn dönünce bir adam kendisiyle karşılaştı. O'na selâm verdi. Rasûlullah selâmım almayıp, bir duvara doğru yöneldi. Yüzünü ve elleri­ni meshedip (teyemmüm) sonra selâmını aldı." (Hadîsi, Buhârî, Müslim, Ahmed, Ebû Dâvûd ve Nesâî rivayet etmişlerdir.) Böyle yapmak efdal ve mendubtur. Yosa abdestli, abdestsiz, cünup, ayakta, oturan, yürüyen ve uzanan kimsenin kerahatsiz olarak Allah'ı zikretmesi caizdir. Çünkü Aîşe (r.a.) rivayet ettiği hadiste şöyle demiştir: "Rasülüllah sallallahu aleyhi ve sellem her durumda Allah'ı zikrederdi." (Hadîsi Buharı, Müslim, Tirmizî, Ebu Dâvûd ve lbn Mâce rivayet etmiştir. Buhârî, hadîsi senetsiz zikret­miştir.) Ali (r.a.)'den rivâyeten, o demiştir ki: "Rasülüllah sallallahu aleyhi ve sellem, heladan çıkar, bize Kur'an okur ve bizimle beraber et yerdi. O'nu cünup olmaktan başka bir şey Kur'an okumaktan alıkoymazdı." (Hadîsi Müslim, Tirmizî, Ebû Dâvûd, Nesâî ve lbn Mâce rivayet ermiş, Tirmizî ve lbn Seken sahihlemiştir.)

2. Uykuya yatılacağı zaman: Berâ' b. Âzib'den rivâyeten, o demiştir ki; "Rasülüllah şöyle buyurdu. "Yatağına vardığın zaman, Önce namaz abdesti gibi abdest al, sonra sağ tarafına uzanıp şöyle de.

"İlâhî, kendimi sana teslim ettim, işimi sana bıraktım, arkamı sana dayadım. Çünkü ümidim de sendendir, korkum da sendendir. Senden sı­ğınacak yer varsa o da sensin, senden kurtulacak yer varsa yine sensin. İlâhî inzal ettiğin Kitabına, gönderdiğin Nebine iman eltim." Şayet o ge­ce ölecek olursan fıtrat (yani îslâm dini) üzere ölürsün. Bu duâ, sözleri­nin en sonu olsun.'" Berâ (r.a.) der ki, "bu duayı Rasülüllah'm huzurunda tekrar ettim. 'İlâhî inzal ettiğin kitabına, gönderdiğin Rasûlü'ne iman et­tim' cümlesine varınca, 'Hayır gönderdiğin Nebî'ne' buyurdu." (Hadîsi Buhârî Ahmcd ve Tirmizî rivayet etmiştir.) Bu hadîs cünüp için daha ge­çerlidir. Çünkü lbn Ömer, rivayet ettiği hadiste demiştir ki: "Ya Rasûlallah bizden birimiz cünüp iken uyuyabilir mi?" Rasülüllah sallalla­hu aleyhi ve sellem, "Abdest alınca uyuyabilir" buyurdu." Aişc (r.a.)'den rivâyeten, o şöyle demiştir. "Rasülüllah cünüp iken uyumak istediği za­man avret mahallini yıkar ve namaz abdesti gibi abdest alırdı." (Hadîsi Buharı, Müslîm, Tirmizî, Ebû Dâvûd, Nesâî ve lbn Mâce, rivayet etmiş­tir.)

3. Cünüp olanın abdest alması müstehaptır: 'Yemek, içmek veya tekrar cinsî münasebette bulunmak istediği zaman abdest alması müste­haptır. Aîşe (r.a.), rivayet ettiği hadiste şöyle demiştir: "Rasülüllah cünüp iken yemek veya uyumak istediğinde abdest alırdı." Ammar b. Yasir'den rivâyeten: "Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem cünüp olanın, yemek, içmek ve uyumak istediği zaman namaz abdesti gibi abdest almasına izin verdi." (Hadîsi Ahmed ve Tirmizi, rivayet etmiş, Tirmizî sahihlemiştir.) Ebû Saîd'den rivâyeten Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Sizden biriniz eşiyle cîmâ ettikten sonra tekrar cima etmek isterse abdest al­sın." (Hadîsi Müslim» Tirmizî, Ebû Dâvûd, Nesâî ve İbn Mâce rivayet et­miştir. Aynı hadisi îbn Huzeyme, Ibn Hibbân ve Hakîm de rivayet etmiş­lerdir. Ancak onların rivayetlerinde şu ilave de vardır; "Abdest almak, ikinci cima için kişiyi daha dinç yapar.")

4.  Gusül, ister vacip, ister müşlehap olsun, gusülden önce abdest almak mendup'tur: Aişe (r.a.). rivayet ettiği hadiste şöyle demiştir: "Rasû-lüilah cünüplükten yıkanacağı zaman önce ellerini yıkamakla başlar, son­ra sağ eliyle, sol eline su döker avret mahallini yıkar, sonra namaz abdesti gibi abdest alırdı." (Hadîsi Buharı, Müslim, Tirmizî, Ebû Dâvûd, Ncsâî ve Ibn Mâce rivayet etmiştir.)

5. Ateşte pişen şeyleri yedikten sonra abdest almak tnenduptur: ib­rahim b. Abdullah &• Karız1 in rivayet ettiği hadise göre, o demiştir ki: "Ebû Hureyre'nin abdest alırken yanma uğradım. Bana şöyle dedi: Niçin abdest aidığımı biliy01" musun? Yemiş olduğum sütten dolayı. Çünkü Ra-sûlüllah'm şöyle buyurduğunu işittim. "Ateşte pişen şeyleri yedikten son­ra abdest alınız" (Hadîsi Ahmcd, Müslim, Tirmizî, Ebû Dâvûd, Nesâî ve İbn Mâce rivayet etmiştir.) Aîşe (r.a.)'den rivâyeten, Nebî sallallâhu aley­hi ve sellem şöyle buyurdu: "Ateşte pişen şeyleri yedikten sonra abdest alınız." (Hadisi Ahmed, Müslim, Nesâî ve Ibn Mâce rivayet etmiştir.) Bu­radaki abdest emri mendub olarak kabul edilir. Çünkü Amr b. Ümeyye Ed-Damrî, rivayet ettiği hadiste şöyle demiştir: "Rasûlüllah'ı bir koyunun omuzundan kesip yerken gördüm, sonra namaza çağırıldı, hemen kalka­rak bıçağı attı ve namaz kıldı, fakat abdest almadı." (Hadisi Buharî ve Müslim rivayet etmi§Ûr-) Nevevî, 'bu hadisten, et yerken onu bıçakla kes­menin caîz olduğu anlaşılır,1 demiştir.

6. Her namaz için abdest almak: Bureydc (r.a.) rivayet ettiği hadis­te demiştir ki: "Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem, her namaz için abdest alırdı. Mekke'nin fetih günü ise, mesleri üzerine mesh etti. Sonra bütün namazları bir abdestle kıldı. Ömer (r.a.), 'Ya Rasûlallah şimdiye kadar yapmadığın bir iş yaptın," deyince; "Ya Ömer bilerek yaptım," buyurdu." (Hadisi, Müslim, Ahmet ve diğerleri rivayet etmiştir.)

İbn Amr b. Âmir el-Ensarî (r.a.) demiştir ki; "Enes b. Mâlik şöyle derdi. 'Rasûlüllah her naaıaz için abdest alırdı,' Bende 'siz nasıl yapardı­nız?' diye sordum. Enes b. Mâlik cevaben; 'Abdestimiz bozulmadığı müd­detçe bir abdestle bir kaç namaz kılardık,' dedi." (Hadîsi Ahmed ve Buhâri rivayet etmiştir.) Ebû Hurcyre'den rivâyeten Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem, şöyle buyurdu; "Ümmetim üzerine zor olmasaydı, her

namaz için abdest almayı, her abdest için de misvak kullanmayı emre­derdim." (Hadisi Ahmed hasen senedle rivayet etti.) Ibn Ömer'den riva­yet olunduğuna göre, demiştir ki; Rasûlüllah şöyle buyurdu: "Her kim abdestli iken abdest alırsa, onun için on sevap yazılır." (Hadisi Ebû Dâ­vûd, Tirmizî ve îbn Mâce rivayet etmiştir.)

 

1.4.10. Abdest Alanın İhtiyaç Duyduğu Faydalı Bilgiler

 

1.  Abdest arasında konuşmak mubahtır. Bunu men eden bir hadis yoktur.

2. Azaları yıkarken duâ okumanın aslı yoktur. Bu konuda abdestin sünnetlerinde zikri geçen duaları okumak yeterlidir.

3.  Abdest alan kaç defa yıkandığında şüphe ederse, kanâat getirdiği en azı üzerine ilâve eder.

4. Abdest azalarının herhangi birisinde, mum ve boya gibi bir enge­lin bulunması abdeste mânidir. Ancak kına gibi yalnız rengin bulunması abdestin sıhhatine zarar vermez. Çünkü renkler suyun deriye ulaşmasını engellemez.

5.  Hastalık kanı gören kadın için, devamlı akan idrar, aniden çıkan yel gibi özürlerden herhangi bir özür, vaktin tümünde mevcutsa, veya bu özürlerden kurtulmak mümkün değilse, her namaz için abdest almak ge­rekir. Bu özürlerle beraber namazları sahih kabul edilir.

6. Abdestte başkasından yardım istemek caizdir.

7.  Abdest alanın, abdest azalarını mendil ve diğer benzeri şeylerle yaz ve kış kurulaması mubahtır.

 

1.5. Mestler Üzerine Meshetmek

 

1.5.1. Meşru Olduğunun Delili

 

Mestler üzerine meshetmek Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem-den sahih sünnetle sabit olmuştur. Nevevî şöyle demiştir: "Muteber kişi­ler, yolculukta ve mukim halinde ihtiyaç olsun veya olmasın mestler üze­rine meshetmenin caiz olduğuna icmâ etmişlerdir. Hatta beraberindeki ka­dın ve yürümeyen kötürüm de mesh yapabilir. Şia ve Haricîlerin dışında kimse mesh'î inkâr etmemiştir. Bunların hilafları ise, icmâı bozmaz."

Hafız Ibn Hacer, "Fethu'l-Bârî"de şöyle demiştir: Bütün hadis hafız­ları meshin mütevatir olduğunu belirtmişlerdir. Bazıları mesh hakkmdai râvileri toplamışlar ve sayılarının sekseni aştığını tesbit etmişlerdir. Aşe-re-i mübeşşere de bunların içindedir. Mesh hakkında delil olacak hadîslerin en kuvvetlisi, Buhârî, Müslim, Ahmed, Ebû Dâvûd ve Tirmizî'nİn, Hemmam en-Nehaî'den rivayet ettikleri hadistir. Hemmam şöyle demiştir: "Cerîr b. Abdullah bevletıikten sonra abdcst aldı, mestleri üzerine meshetti. Kendisine 'sen bevlettiğin halde mesnettin' denilince, Abdullah; 'Evet, Rasûlüllah'ın, bevlettikten sonra abdest alarak meshleri üzerine meshettiğini gördüm' dedi." Bu hadisin râvilerinden İbrahim şöy­le demiştir. "Bu hadis onların tuhafına gitti. Çünkü Cerîr'in müslüman ol­ması Maîde süresindeki âyetten sonra idi. Yani Cerîr, ayakları yıkamayı gerekli kılan abdest ayetinin nüzulünden sonra, onuncu yılda müslüman oldu." Cerîr'in hadisi açıklayıcı mahiyettedir. Yani mesti olmayanların ayaklarını yıkaması gerektiğini ortaya koymaktadır. Fakat mesti olana, farz olan mesh etmektir. Böylece sünnet âyeti tahsis etmiş oluyor.

 

1.5.2. Çoraplar Üzerine Meshetmenin Meşruluğu

 

Çoraplar üzerine meshetmek caizdir. Sahabenin çoğundan çoraplar üzerine meshetmek rivayet olunmuştur. Ebû Dâvûd dedi ki; "Ali b. Ebî Talib, lbn Mcs'ûd, Berâ b. Âzib, Enes b. Mâlik, Ebû Umâme, Sehl b. Sa'd, Amr b. Hüreys, çoraplar üzerine mesh etmiştir." Bu görüş Ömer b. Haltab ve lbn Abbâs'dan da rivayet olunmuştur. Yine Ammar, Bilâl b. Abdullah b. Ebî Evfa ve lbn Ömer'den de aynı görüşü rivayet etmiştir, lbn Kayyım, "Tehzîb'üs-Sünen" kitabında lbn Münzîr'den naklen şöyle demiştir: İmam Ahmed, çoraplar üzerine mesh etmenin caiz olduğunu açıkça söylemiştir. Bu onun insafım ve adaletini göstermektedir. Şüphesiz dayandığı yer, yukarıda geçen sahabelerin sözleri ve açık olan kıyastır. Çünkü çoraplarla, mestler arasında önemli bir fark görülmez. Onun için meshin hükmünü çoraplar üzerine yürütmek sahihtir. Çoraplar üzerine mesh ekseri ilim ehlinin de görüşüdür. Süfyan Sevrî, lbn Mübarek, Atâ, Hasan, Saîd b. Müseyyeb de çoraplar üzerine mesh caizdir.' demişlerdir. Ebû Hanîfe'ye gelince; kalın da olsa çoraplar üzerine meshi caiz görmü­yordu. Ancak ölümünden üç veya yedi gün kadar önce caiz olduğu görü­şüne dönmüş, hastalığında kalın çoraplar üzerine mesh ederek ziyaretçile­rine 'Daha Önce nehyettiğim şeyi şimdi kendim yapmaktayım' demiştir. Muğîre b. Şu'be'dcn şöyle rivayet olunmuştur: "Rasûlüllah abdest alırken çorapları ve nalınları üzerine meshetti" (Bu hadisi Ahmed, Tahavi, îbn Mâce, Tirmizî rivayet etmiş, Tirmizî hasen, sahihtir demiş, Ebû Dâvûd ise hadisi zayıf saymıştır.) Bu hadisten maksat, çoraplar üzerine meshi is­pattır. Nalınlar üzerine meshetmek buna bağlı olarak (teb'an) söylenmiş­tir. Çoraplar üzerine meshetmek caiz olunca, ayaklan örten sargı ve benzeri gibi şeyler üzerine mesh de caizdir. Sargı sözü, soğuktan korunmak, yalın ayak yürümemek için ayaklardaki yaralardan ve benzeri şeylerden dolayı ayağa sarılan şeydir. lbn Teymiyye şöyle demiştir: "Doğru olan, sargılar üzerine mesh yapılmasıdır." Sargılar üzerine meshetmek, huf ve çoraplardan daha evlâdır. Çünkü sargılar, bir ihtiyaç için kullanılır, çıka­rılmasında zarar vardır. Ya soğuğun isabet etmesi, ya yalınayak yürüme­nin zorluğu ve yaralardan dolayı eza duymak gibi. Mestler ve çoraplar üzerine mesh caiz olunca sargılar üzerine mesh gayet tabiî caîz olur. Sar­gılar üzerine mesh olmaz şeklinde icmâ olduğunu söyleyen, bilgisizce bir iddiadan başka birşey söylemiş olmaz. Değil icmâ, meşhur âlimlerden on tanesinin bunu men ettiğine dair bir nakil bile yapamaz. Bir kimse Rasû­lüllah'ın sözlerini düşünür ve kıyasa hakkını verirse, bu konudaki ruhsatın geniş olduğunu bilir. Çoraplar üzerine mesh, şeriatın güzelliklerinden, müsamaha dini olarak gönderilen İslâm'ın ruhsatlarındandır. Çorap ve mestler normal olarak giyilebildiği müddetçe, bunların delik olması mes-he zarar vermez. Sevrî demiştirki; "Muhacir ve Ensar'm mestlerinde, bu­günkü insanların giydikleri mcslîerde olduğu gibi delikler bulunmaktaydı. Eğer bir sakıncası olsaydı, caîz olmadığına dair onlardan bir rivayetin el­bette gelmesi gerekirdi."

 

1.53. Mest ve Mest Hükmünde Olanlar Üzerine Mesh Etmenin Şartları

 

Üzerine mesh caiz olabilmesi için mest ve mest anlamında ayağı ör­ten şeylerin abdestli giyilmiş olmaları şarttır. Çünkü Muğîre b. Şu'be (r.a.) rivayet ettiği hadiste şöyle demiştir: "Birgece yolculuğunda Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem ile beraberdik. Bir su kabından ona su döktüm. Yüzünü ve kollarını yıkadı, başını mesh etti. Sonra mestlerini çıkarmak için uzandım. Şöyle buyurdu: "Bırak onları, ben onları temiz olarak giy­dim,' ve onlar üzerine mesh etti." (Bu hadisi, Buhârî, Müslim ve Ahmed rivayet etmiştir.) Humeydî, Müsned'indc bu hadisi Muğire b. Şu'be'den ri­vayet ederek şöyle dedi. "Rasûlüllah'a sorduk. 'Ya Rasûlüllah bizden biri­miz, mestler üzerine mesh yapabilir mi?' Rasûlüllah 'Ayaklarınız yıkan­mış olarak giyilirse evet' buyurdu." Bazı fakihlerin ileri sürdüğü, mestle­rin abdestte yıkanacak yerleri örtmesi, bağsız olarak, kendisiyle yürümek mümkün oldğu halde ayakta durması gibi şartlara gelince, lbn Teymiyye fetvalarında bunların zayıf olduğunu açıklamıştır.

 

1.5.4. Meshin Yapılacağı Yer

 

Meshde meşru olan yer, mestlerin ön tarafıdır. Çünkü Muğîre riva­yet etliği hadiste "Rasûlüİlah'ı mestlerin üstünü meshederken gördüm" demiştir. (Bu hadisi Ahmed, Ebû Dâvûd ve Tirmizî rivayet etmiş, Tirmizî hasen saymıştır.) Ali (r.a.)'den rivâyeten, o şöyledemiştir: "Eğer din rey'le olsaydı, mestlerin altını mesh etmek daha uygun olurdu. Muhakkak ki Rasûlüİlah'ı mestlerin üstünü meshederken gördüm." (Bu hadisi Ebû Dâ­vûd ve Dârekutnî rivayet etmiştir. Hadisin isnadı hasen veya sahihtir.) Mesh yapmakda vacip olan, sınırlama yapmadan normal olarak mesh de­nilecek kadar bir yerin meshedilmesidir. Çünkü yer sınırlaması konusun­da sahih bîr rivayet yoktur.

 

1.5.5. Meshin Vakti

 

Mestler Üzerine meshin müddeti mukim için birgün, bir gece, misa­fir için üç gün, üç gecedir. Safvan b. Assai, bu konuda şöyle demiştir: "Nebî aleyhisselam taralından, yolculuğa çıktığımızda abdestli iken mest­lerimizi giyerek üç gün üzerine mesh etmek, mukim İken bîr gün, bir gece mesh etmek ve cünüplük hariç mestleri çıkarmamakla emrolunduk." (Hadîsi Şafiî, Ahmed, İbn Huzeyme, Tirmizî, Nesâî rivayet etmiş, Tirmizî ve Nesâî sahih lemislerdir.) Şurayh b. Hani'den rivâyeten; o demiştir ki: "Aîşe (r.a.)'e mestler hakkında sordum. O da Ali'ye sor, o bunu benden daha iyi bilir. Çünkü seferlerde Rasûlüİlah ile birlikteydi," dedi." Şurayh b. Hani; "Ali (r.a.)'a sordum. O da Rasûlüllah'm şöyle buyurduğunu söy­ledi. 'Misafir, üç gün üç gece; mukim, bir gün bir gece mesh eder.'" (Ha­disi Müslim, Ahmed, Tirmizî, Nesâî ve Ibn Mâce rivayet etmiş, Beyhakî ise, "Bu hadis, bu konudaki hadislerin en sahihidir" demiştir.) Doğru olan müddetin, meshin yapıldığı vakitten başlamasıdır. Bazıları ise, meshin müddeti, mestler giyildikten sonra, abdestin bozulduğu vakitten başlar, demiştir.

 

1.5.6. Meshin Nasıl Yapılacağı

 

Abdest alan, abdesti bitirdikten, mestleri veya çorapları giydikten sonra, her ne zaman abdest almak isterse ayaklarını yıkama yerine mesh yapması sahihtir. Eğer mukim ise, bir gün, bir gece; misafir ise, üç gün, üç gece meshetme izni vardır. Ancak cünüp ise, biraz önce geçen Safvan hadisinden dolayı mestlerini çıkarmak vaciptir.

 

1.5.7. Meshi Bozan Şeyler

 

Mestler üzerine meshi üç şey bozar.

1. Müddetin dolması.

2. Cünüplük.

3. Mestleri çıkarmak,

Meshin müddeti dolduğu ve mestleri çıkardığı zaman, kişi daha ön­ce abdestliyse sadece ayaklarını yıkar.

 

1.6. Gusül (Boy Abdesti)

 

Guslün manası, bütün bedeni suyla yıkamaktır. Gusül şu âyetle meşru kılınmıştır. "Eğer cünüp iseniz temizlenin" "Ey Muhammed, sana kadınların aybaşı hali hakkında sorarlar, deki, o bir ezadır. Aybaşı ha­linde iken kadınlardan el çekin, temizlenmelerine kadar onlara yaklaş­mayın. Temizlendikleri zaman, Allah'ın size emrettiği yoldan yaklaşın. Allah şüphesiz daima tevbe edenleri ve temizlenenleri sever."[19]

 

1.6.1. Guslü Gerektiren Hususlar

 

Beş husustan dolayı gusül yapmak gerekir.

 

1- Meninin Çıkması

 

Uykuda ve uyanık halde kadın ve erkekten meninin şehvetle çıkması guslü gerektirir. Bütün fakihlerîn görüşü budur. Çünkü Ebû Saîd'in riva­yet ettiği hadise göre; Rasûlüİlah sallallahu aleyhi ve seîlem şöyle buyur­du: "Su, (gusül etmek) sudan gerekir (meninin çıkmasından gerekir.)" (Bu hadisi Müslim rivayet etmiştir.) Ümmü Selemc'dcn rivâyeten, Ümmü Sü-leym şöyle dedi: "Ya Rasûlallah, Allah Teâlâ hakkı söylemekten çekin­mez. Kadın ihtilam olduğu zaman gusül etmesi gerekir mi?" Rasûlüİlah sallallahu aleyhi ve sellem: "Evet, su gelirse gerekir," buyurdu. (Bu hadisi Buhârî, Müslim ve diğerleri rivayet etmiştir.)

Burada çok kerre meydana gelen bazı durumlar vardır. Açıklanma­larına olan ihtiyaçtan dolayı onlara işaret etmeyi uygun gördük.

a) Meni; şehvetsiz olarak, hastalık veya soğuk sebebiyle çıkarsa gu­sül gerekmez. Ali (r.a)"nin rivayet ettiği hadise göre, Rasûlüliah sallallahu aleyhi ve sellem kendisine şöyle buyurdu. "Meni şiddetle çıktığı zaman yıkan." (Hadisi Ebû Dâvûd rivayet etmiştir.) Mücahid şöyle anlattı: "Biz ve  Ibn Abbâs'm arkadaşları mescidde halka yapmışken (Tavus, Said b.Cübeyr, îkrime ve Ibn Abbâs ayakta namaz kılmaktaydı) bir adam yanı­mıza gelerek, 'içinizde fetva verecek kimse varmı?' diye sordu. Biz de 'sor' dedik. Adam, 'Bevl yaptığım zaman arkasından bir sıvı geliyor.' Biz de 'çocuğun meydana geldiği su mu?' diye sorduk. 'Evet', dedi. 'Sana gusül gerekir,' dedik." Mücahid; "Adam 'İnna lillah' diyerek dönüp, gitti." Ibn Abbâs namazı acele kılarak, İkrime'ye, adamı geri çağır dedi. Adam yanımıza gelince tbn Abbâs bize 'bu adama Allah'ın kitabından mı fetva verdiniz?' diye sordu. 'Hayır,' dedik. 'Rasûlüllah'ın sünnetinden mi?' dedi. 'Hayır,' dedik. "Rasûlullah'ın ashabının sözlerinden mi?' dedi. 'Hayır,' de­dik. 'Peki ya ne ile fetva verdiniz?' deyince, 'kendi reyimizle,' dedik. Ibn Abbâs; 'işte bundan dolayıdır ki Rasûlüllah, "Birfakih, şeytana karşı bin abidden daha kuvvetlidir" buyurmuştur.' Mücahid; "Adam geldi, îbn Abbâs ona dönerek şöyle dedi: 'O sıvı geldiği zaman bir şehvet duymakta mısın?' Adam; 'hayır,' dedi. 'Peki vücudunda bir gevşeklik hissediyor mu­sun?" Adam yine 'hayır," dedi. O zaman Ibn Abbâs, 'gelen sıvı soğuktan dolayı meydana gelmiştir. Sadece abdest alman sana kâfi gelir' dedi."

b)  Îhtilam olunduğu zaman meni gelmezse, gusül gerekmez. Ibn Münzir; "bu konuda kendilerinden ilim alman ehl-i ilmin hepsi icmâ et­miştir." dedi. Zaten geçen Ümmü Süleym hadisinde Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem "kadın ihtilam olduğu zaman gusül yapması gerekir mi?" sorusuna "evet meni görülürse gerekir" demiştir. Bu hadis, su görülmedi­ği zaman gusül gerekmediğini göstermektedir. Fakat uyandıktan sonra meni çıkarsa gusül yapılması gerekir.

c) Uykudan uyandığı zaman, bir yaşlık görüp ihtilam olduğunu ha­tırlamaz, ama kesin olarak meni olduğunu anlarsa gusül alması gerekir. Çünkü meninin, unutmuş olabileceği ihtilamdan dolayı çıktığı açıktır. Eğer şüphe eder, meni olup olmadığını bilemezse, yine ihtiyaten gusül al­ması gerekir. Mücahid ve Katâde "Meni olduğunu kesin bilmezse ona gu­sül gerekmez. Çünkü taharet üzere olduğu kesindir. Bu ise şüphe ile kal­dırılamaz" demişlerdir.

d) Şehvet anında meninin geldiğini hisseder, zekerini tutarak meni­nin çıkmasını engellerse, gusül gerekmez. Çünkü geçen hadiste Rasûlül­lah sallallahu aleyhi ve sellem; yıkanmayı, "meninin görülmesi" şartına bağlamıştır. Meni görülmeden hüküm sabit olmaz. Fakat, yürür de meni çıkarsa gusül alması gerekir.

e) Elbisesinde meni görüp, ne zaman çıktığını bilmezse bu durumda namaz kılmışsa, son uykudan itibaren kıldığı namazlarını iade etmesi

lâzım gelir. Ancak daha önce olduğuna dâir bir işaret görürse, o zaman çıktığı sanılan uykudan sonraki namazları iade etmesi lâzım gelir.

 

2- Organların Birbirine Kavuşması

 

Yani erkeğin sünnet mahallinin, kadının organında kaybolması, me­ni çıkmasa bile yıkanmayı gerektirir. Çünkü Allah Teâlâ "Eğer cünüp olursanız yıkanınız" buyuruyor, imam Şafiî şöyle demiştir: "Arapçada cü-nüplük sözü, meni gelmese bile gerçek anlamda, cinsi birleşme anlamında kullanılır. 'Falanca, falancadan cünüp oldu,' şeklinde konuşulduğu zaman inzal olmasa bile onunla cinsî birleşme ettiğini akla getirir." Şafiî ayrıca şöyle demiştir: "Meni gelmese de cimadan dolayı zina cezası gerekliğinde hiçbir tartışma yoktur." Çünkü Ebû Hureyre'nin rivayet ettiği hadîse göre Rasûlüllah şöyle buyurdu. "Kadının dört organı (el ve ayakları) arasına oturup, sonra cima ederse, ister meni gelsin, ister gelmesin, muhakkak ki gusül vacip olur" (Hadisi Müslim ve Ahmcd rivayet etmiştir.) Saîd b. Mü-seyyeb'den rivayelen, Ebû Musa el-Eş'arî, Aîşe (r.a.)'ye şöyle demiştir. "Ben sana bir şey sormak istiyorum. Fakat senden utanıyorum." Aîşe (r.a.), "Utanma sor. Ben senin annenim" dedi. Ebû Musa el-Eş'arî "Cima edip meni gelmeyen kişi hakkında" sordu. Aîşe (r.a.)'de Rasûlüllah sallal­lahu aleyhi ve sellem'den rivayet ederek şöyle dedi: "Erkeğin sünnet or­ganı kadının organına kavuştuğunda gusül vacip olur." (Hadisi Ahmed ve Malik değişik lafızlarla rivayet ettiler.) Bu durumda, bilfiil girmesi ge­rekir. Girmeden sadece değmesinin kadına da erkeğe de guslü gerektirme­diğinde icmâ vardır.

 

3- Hayız ve Nifasın Kesilmesi

 

Hayız ve nifasm kesilmesinden de gusül gerekir. Çünkü Allah Teâlâ şöyle buyuruyor "Temizlenmelerine kadar onlara yaklaşmayın. Temiz­lendikleri zaman Allah'ın size emrettiği yoldan yaklaşın." Bir de Rasûlül­lah sallalİahu aleyhi ve sellem Ebu Hubcyşî'nin kızı Fatıma'ya şöyle bu­yurdu: "Hayız olduğun günlerdeki namazları terk et. Sonra yıkan ve na­maz kıl." (Bu hadîsi Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir.) Bu hadis her ne kadar hayız hakkında varid olmuşsa da, sahabenin icmaıyla nifas da hayız gibidir. Eğer kan görmeden çocuk doğarsa, bazıları gusül gerekir, bazıları da gerekmez, demişlerdir. Bu konuda, herhangi bir delil gelme­miştir.

 

4- Ölüm

 

Ölümden dolayı yıkanmak gerekir. Müslüman öldüğü zaman yerin­de açıklanacağı üzere yıkanması icmâen vaciptir.

 

5- Kâfir İslâm'a Girdiğinde

 

Kâfir müslüman olduğu zaman yıkanması gerekir. Çünkü Ebû Hu-reyre'nin rivayet ettiği hadise göre, Beni Hanife'den Sümame esir düştü. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem sabahlan yanma gider; "ne durum­dasın ya Sümame?" diye sorardı. Sümame de: "Eğer beni öldürürsen, can taşıyan birisini Öldürmüş olursun, şayet öldürmez sen, sana minnettar ka­lacak bir kimseyi bağışlamış olursun. Eğer mal verirsen, sana da o maldan veririz," diye cevap verdi. Rasülüîlah'ın ashabı esirleri fidye karşılığı ser­best bırakmayı sever "bunu öldürmekle ne kazanırız" derlerdi. Rasûlüllah saliallahu aleyhi ve sellem Sümame'nin yanma uğrayarak ona İslâm'ı an­lattı ve o da müslüman oldu. Rasûlüllah, onu serbest bırakarak Ebû Tal-ha'nın bahçesine gönderdi. Ona yıkanmasını emretti. O da yıkandı ve iki rekat namaz kıldı. Rasûlüllah ashabına dönerek, "kardeşiniz Sümame'nin müslümanlığı çok güzel olmuştur." buyurdu. (Hadisi Ahmed rivayet et­miştir. Aslı ise Buhârî ve Müslim'de mevcuttur.)

 

1.6.2. Cünüp Olana Haram Olan Şeyler

 

Şunlar cünüp olana haramdır:

1. Namaz kılmak.

2. Ka'be'yi tavaf etmek.

Bu konudaki deliller, abdest almayı gerektiren hususlar bahsinde geçti.

3. Mushafa dokunmak ve onu taşımak da cünüp olana haramdır. Mushafa dokunmanın ve mushafı taşımanın haram olduğu, imamlar ara­sında ittifak konusudur. Sahabeden hiç bir kimse bu görüşe muhalefet et­medi. Zahirî imamları Dâvûd ve İbn Hazm ise, cünüp olan kimsenin mus­hafa dokunmasını ve taşımasını caiz görerek Buhârî ve Müslim'de geçen hadîsi delil gösterdiler ve bu hususta bir beîs görmediler. Rasûlüllah sal-laüahu aleyhi ve sellem'inkâfir Hcrakliyus'a göndermiş olduğu mektu­bunda şu âyeti kerime yazılıydı: "Bismillahirrahmanirrahim. De ki 'Ey Kitap ehli! Ancak Allah'a kulluk etmek, ona bir şeyi eş koşmamak, Al­lah'ı bırakıp biribirimizi Rab olarak benimsememek üzere bizimle sizin aranızda müşterek bir söze gelin.' Eğer yüz çevirirlerse, 'bizim müslüman olduğumuza şahit olun' deyiniz."[20] İbn Hazm şöyle demiştir: "Bu mek­tubu Rasûlüllah gönderdi. Mektupta bu âyet hristiyanlara gönderilmişti.

Hristi yani arın bu mektuba dokunacaklarını Rasûlüllah kesinlikle bilmek­teydi." Cumhur ulemâ bu konuda şöyle cevap vermişlerdir: "Bu bir mek­tuptur. İçinde Kur'an ayetleri olan mektuplara, tefsir, fıkıh ve diğer kitap­lara dokunmaya bir manî yoktur. Çünkü bunlara mushaf denemez ve do­kunmanın haram olduğu sabit olmuş değildir. Bu zahirîlerin görüşüne de­lil olamaz." (Abdcsti gerektiren hususların üçüncüsüne bak: s. 63).

4.  Cünüpken Kur'an okumak da haramdır. Cumhura göre, cünüp kimsenin Kur'an okuması haramdır. Ali (r.a.) rivayet etliği hadiste şöyle demiştir: "Rasülüllah'i, cünüplükten başka bir şey, Kur'an okumaktan alı-koymazdı." (Hadîsi Ebu Dâvûd, Tirmizî, Ncseî, İbn Mâce rivayet etmiş, Tirmizî ve diğerleri sahihlemiştir. Hafız İbn Hacer "Feth'ul-Bârî" de şöyle demiştir: "Bazıları bu hadîsin râvilerini zayıf saymışsa da gerçek şudur ki hadis hasen olup, delil olmaya yeterlidir.") Yine Ali (r.a.)'dan rivâyeten, o şöyle demiştir: "Rasülüllah'ı gördüm, abdest aldı, biraz Kur'an okudu, sonra; 'cünüp olmayan böyle yapar, cünüp olan bir âyet bile olsa Kur'an okuyamaz buyurdu" (Hadisi Ahmcd ve Ebû Ya'lâ bu sözlerle rivayet et­miştir. Heysemî "hadîsin râvileri güvenilirdir", demiştir.) Şevkânî şöyle der: "Eğer hadis sahih ise, bu hadis ile cünüp olanın Kur'an okumasının haram olduğunu söylemek yeterlidir. Ancak önceki hadiste haram oldu­ğuna delâlet eden bir ifade yoktur. Hadisin gayesi, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in cünüp haldeyken okumayı terketmiş olmasıdır. Bu gi­bi ifadeler mekruh bile sayılmazken, bununla haram olduğuna nasıl delil getirilebilir?" İmam Buhârî, Taberânî ve Zahirî âİimlcrindcn İbn Hazm; cünüp olanın, Kur'an okumasının caiz olduğu görüşündedirler. Buhârî şöyle demiştir: "İbrahim, 'hayızh kimsenin Kur'an okumasında bir beis yoktur', demiştir. İbn Abbas da cünüp olanın Kur'an okumasında bir beîs görmezdi. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem her zaman Allah'ı zikre­derdi." Hafız buna, şunu ekleyerek şöyle dedi: "Buhârî'ye göre, cünüp ve hayızh kimsenin Kur'ân okuyamayacağına dair gelen hadîslerin hiçbiri sahih değildir. Her ne kadar bu konuda gelen hadislerin hepsi diğerlerine göre delil sayılacak kadar kuvvetleniyorsa da, bu hadislerin çoğu tevile müsaittir."

5. Mescidde eğleşmek. Cünüp olanın mescidde eğleşmesi de haram­dır. Aîşe (r.a.) rivayet ettiği hadiste şöyle demiştir: "Rasûlüllah geldi. Ashabının evlerinin kapıları mescİd tarafına açılmaktaydı. 'Evlerinizin ka­pılarını mescidden çeviriniz' buyurdu. Sonra Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem içeriye girdi. Ashâb bu konuda bir ruhsat var ümidiyle herhangi bir şey yapmadı. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem onlara gelerek

şöyle buyurdu: 'Şu evlerinizin kapılarını mescidden çeviriniz. Şüphesiz ben hayz ve cünüp olana mescidi helal saymam.'" (Hadisi Ebû Dâvûd ri­vayet etmiştir.) Ümmü Seleme'den rivayeten, o şöyle demiştir: "Rasûlül-lah bu mescidin avlusuna girerek yüksek sesle şöyle nida etti: 'Şüphesiz mescid hayz ve cünüplere helâl değildir.'" (Hadîsi İbn Mâce ve Taberânî rivayet etmiştir.) Bu iki hadis mescidde eğleşmenin ve orada kalmanın hayz ve cünüp olana helâl olmadığına delâlet eder. Fakat şu âyete göre hayz ve cünübün mescidden geçmesine ruhsat verilmiştir: "Ey imân edenler, sarhoşken, ne dediğinizi bitene kadar, cünüpken (yolcu olan müstesna) gusledene kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasla ve yolcu­lukta iseniz veyahut biriniz ayak yolundan gelmişseniz..."[21] Cabir'den rivâyelen; o şöyle demiştir: "Cünüp olduğumuz halde mescidden geçer­dik." (Hadisi îbn Ebî Şcybe ve Said b. Mansur "sünen"inde rivayet etmiş­tir.) Zcyd b. Eslem'den rivayeten: "Rasûlüllah'm ashabı cünüp olduğu hal­de, mescidin içinde yürürdü." (Hadîsi İbn Münzir rivayet etmiştir.) Yezid b. Habib'den rivayeten: "Ensar'dan bir kaç kişinin kapıları mescide açıl­maktaydı. Cünüp olduklarında, su bulamayınca mescidden başka geçecek yolİari yoktu. Onun için Allah Teâlâ "Cünüp iken (yolculuk hali müstes­na)" âyetini indirdi." (Hadisi ibn Cerir, Taberî, rivayet etmiştir.) Şevkânî bu hadisin ardından şöyle demiştir: "Bu hadis şüphe bırakmayacak şekil­de mescidden geçmenin caîz olduğuna delalet etmektedir." Aîşe (r.a.)'den rivayeten; o demiştir ki: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem bana 'sec­de yerine koyacağım, bir seccade getir' dedi. Ben de 'hayzım' dedim. Ra­sûlüllah 'Senin hayz olman, senin elinde değil ki' buyurdu." (Hadisi Müs­lim, Tirmizî, Nesâî, Ebu Dâvûd, İbn Mâce rivayet etmiştir.)

Meymûne (r.a.)'dan rivayeten, o şöyle demiştir: "Bizden birimiz hayz olduğumuz halde, RasûlüSlah yanımıza girer başını kucağımıza ko­yar, hayz olduğumuz halde Kur'an okurdu, sonra bizden biri Rasülüllah'ın namazlığını kaldırarak hayz olduğu halde, mescide koyardı." (Hadisi Ah-med ve Nesâî rivayet etmiştir. Hadisin sahih şahitleri vardır.)

 

1.6.3. Yıkanmanın Müstehab Olduğu Yerler

 

Yani yıkandığında mükellefin övüldüğü ve sevap kazandığı, terket-tiği zaman bir ayıplama ve azabın olmadığı yıkanmadır. Müstehap olan yıkanma altı yerde olup, aşağıda bunları zikredeceğiz.

 

a- Cuma Namazı için Yıkanmak.

 

Cuma namazı için yıkanmak müstehaptır.. Cuma günü, ibadet yap­mak ve namaz kılmak için toplanılan bir gün olduğundan, İslâm, yıkan­mayı ve müslümanların en temiz bir halde bulunmalarını emretmiştir. Ebû Saîd'den rivayeten, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle bu­yurdu: "Cuma günü yıkanmak âkil baliğ herkese gereklidir. Misvak kul­lanmak, mümkün olduğu kadar güzel koku sürmek de gereklidir." (Hadîsi Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir. Hadîste geçen (muhtelim) kelimesi Akîl baliğ demektir. Buradaki "gereklidir" sözünden maksad müstehab olduğudur. Buhârî'nin İbn Ömer'den rivayet etitği hadîs, bunu kuvvetlen­dirmektir: "Ömer (r.a.) cuma günü hutbedeyken Rasülüllah'ın ashabından ilk muhacirlerden birisi içeriye girdi. Bu giren Osman'dı. Ömer ona sesle­nerek 'bu hangi saattir biliyor musun?" dedi. Osman (r.a.) şöyle cevap ver­di: 'Ben işle meşgul idim. Evime dönme imkanı bulamadım. Ezanı işitin­ce abdestten başka bir şey alamadım' dedi. Ömer: (r.a.) 'Abdestle ha! Bil­mektesin ki Rasûlüllah gusül almayı emrederdi.'" İmam Şafiî şöyle de­miştir: "Osman (r.a.)'m gusül için namazı bırakıp çıkmaması, Ömer (r.a.)'in de, ona gusül için çıkmasını emretmemesi, buradaki gusül emri­nin, müstehap olduğunu bildiklerine delâlet etmektedir." Müslim'in Ebu Hureyre'den, onun da Ncbî saliallahu aleyhi ve sellem'den rivayet ettiği hadîs de, cuma günü gusül almanın müstehap olduğunu göstermektedir: "Bir kimse abdest alır, abdestini güzel yaparsa, daha sonra cumaya gele­rek hutbeyi dinler ve susarsa iki cuma arasındaki günâhları bağışlandığı gibi, üç gün de fazlası bağışlanır." Kurtûbî, bu hadisi guslün müstehap ol­duğuna delil getirerek, yaptığı açıklamada şöyle demiştir: "Abdesün ve onunla beraber abdestliye, kabul olunmuş bir cuma sevabının verileceği­nin zikredilmesi, abdesün yeterli olduğunu göstermektedir." Hafız İbn Hacer, "Telhis" isimli kitabında şoyie demiştir: "Bu hadis yıkanmanın farz olmadığını gösteren delillerin en kuvvetlisidir. Guslün müstehap ol­duğu sözü ise, guslü terketmenin bir zarar meydana getirmeyeceği duru­muna göredir. Yoksa gusül terkedildiği zaman insanlar ter, kötü koku ve benzeri şeylerle rahatsız olacaksa gusletmek vacip, terki ise haram olur." Alimlerden bir cemaat, Ebû Hureyrc'nin şu hadisini delil getirerek insan­lar rahatsız olmasa bile cuma günü yıkanmayı vacip saymışlardır: Rasû­lüllah şöyle buyurdu: "Müslümamn her yedi günde bir defa yıkanması Üzerine bir borçtur. Bu yıkanmada başını ve vücudunu yıkamalıdır." (Ha­disi Buhârî ve Müslim rivayet etmiş, bu konuda gelen hadisleri zahirî manâlarına hamlederek karşıtlarına cevap vermişlerdir.) Guslün vakti fecrin doğuşundan, cuma namazına kadardır. Her ne kadar Cuma'ya gitmeye yakın, yıkanmak müstehap ise de, gusülden sonra abdestİ bozulursa sade-ce abdest alması kâfi gelir. Esrem Dedi ki: "imam Ahmed'e 'gusül alda­tan sonra abdesti bozulan kimsenin sadece abdest alması kâfi gelir ne-diye sorulduğunu işittim. İmam Ahmed; "Evet, bu konuda İbn Ebzî hadisinden daha üstün bir şey duymadım,' demiştir." Bu sözle Ahmed, Ibn Ebı Şeybe'nin sahih bir senetle Abdurrahman b. Ebzî'den, onun da sahâbi l babasından rivayet ettiği hadise işaret etmiştir. Sahâbi olan bu zat, günü yıkanır, abdesti bozulduğunda sadece abdest alır, guslü iade gusül işini bitirdikten sonra namaza çıkardı. Çünkü bir kimse namazdan sonra yıkanırsa cuma için gusletmiş olmaz ve cumadan sonra gusül yapan emrolunduğu şeyi yerine getirmiş sayılmaz, İbn Ömer'in rivayet ettiği ha­dise göre Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Sizin biriniz cumaya geldiğinde yıkansın." (Hadisi Buhârî, Tirmizî, Nesâî, Ebu Dâvûd, İbn Mâce rivayet etmiştir.) Müslim'in rivayetinde "Sizden biriniz cuma'ya gelmek istediği zaman yıkansın" şeklindedir. İbn Abdilber, Cu­ma İçin yıkanmanın gerekliliği üzerine icmâ olduğunu nakletmiştir.

 

b- Bayram Namazları İçin Yıkanmak

 

Alimler bayram namazları için yıkanmayı müstehap saydılar. Bu ko-nuda sahih bir hadîs gelmiş değildir. "Bedr-i Münîr" de yazarı, "bayram" larda yıkanmak hakkındaki hadîsler zayıftır," demiştir. Ancak bayrarn'31"" da yıkanmak hakkında sahabeden de senedi iyi haberler vardır.

c- Ölü Yıkayanın Yıkanması

İlim ehlinin çoğuna göre ölü yıkayan kimsenin yıkanması müstehaP~ tır. Ebû Hurcyrc'nin rivayet ettiği hadîse göre, Rasûlüllah şöyle buyucu: "Kim ölü yıkarsa, yıkansın ve kim ölü taşırsa abdest alsın." (Hadisi Ah­med, Tirmizî, Nesâî, Ibn Mâce, Ebû Dâvûd ve diğerleri rivayet etmişti1-) İmamlar bu hadîsin doğruluğunu eleştirmişlerdir. Ali b. el-Medâinî, Ah­med ve İbn Münzir, Râfi' ve diğerleri ise: "Hadis alimleri bu konuda birisini sahih saymadılar," demişlerdir. Fakat Hafız İbn Hacer bu hakkında şöyle demiştir: "Hadîsi Tirmizî hasen saymış, tbn Hibbân safrm" lemistir." Bu hadis rivayet yollarının çok olmasıyla en azından haserıdır. Nevevfnin Tirmizî'yi hadisi hasen saydığından dolayı tenkit etmesi tar^S" malıdır. Zehebî, "bu hadisin rivayet yolları, fakihlerin delil getirmiş oldu­ğu pek çok hadisten kuvvetlidir," demiştir. Bu hadiste emrolunan yıkan­ma, mendupluğa hamlolunur. Çünkü Ömer (r.a.)'dan rivayet edilen, "Biz­ler ölü yıkar, kimimiz yıkanır, kimimiz yıkanmazdık" hadîsi de bunu gös­termektedir. (Hadisi Hatib, sahih bir senetle rivayet etmiştir.) Esma t>inn

Umeys, kocası Ebubekr'i öldüğü zaman yıkayınca, dışarı çıkarak muha­cirlerden yanında hazır olanlara sordu: "Bu gün soğuk bir gündür ve ben oruçluyum. Bana gusletmek gerekir mi?" Oradakiler "Hayır" dediler. (Hadisi Mâlik rivayet etmiştir.)

 

d- İhrama Girmek için Yıkanmak

 

Hac için veya umre için ihrama girmek isteyen kimsenin cumhur ulemaya göre gusül alması menduptur. Zeyd b. Sabit, (r.a.) rivayet ettiği hadiste: "Rasûlüllah'm, telbiyc okumak için, boy abdesti aldığını gör­düm." demiştir. (Hadisi Dârekulnî, Beyhâkî, Tirmizî rivayet etmiş, Tirmizî, hasen saymış, Ukaylî ise, hadisi zayıf kabul etmiştir.)

 

e- Mekke'ye Girmek İçin Yıkanmak

 

Mekke'ye girmek isleyen bir kimsenin yıkanması müstchaptır. İbn Ömer'den rivayet olunduğuna göre; "Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sel-lcm Mekke'ye girmeden önce Zi'tuva mevkiinde geceyi geçirir, sabah oluncaya kadar orada kalır, sonra gündüzleyin Mekke'ye girerdi." Rasû­lüllah sallallahu aleyhi ve selîem'in böyle yaptığı kendisinden nakledil­miştir. (Hadîsi Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir. Bu Müslim'in lafzıdır.) Ibn Münzir şöyle demiştir: "Mekke'ye girerken yıkanmak bütün âlimlere göre müstchaptır. Onlara göre Mekke'ye girerken yıkanmayı terketmek fidyeyi gerektirmez. Diğer bir grup ise, abdest almak yeterlidir, demişler­dir."

 

f- Arafat'da Vakfe Yapmak İçin Yıkanmak

 

Hac için Arafat'da vakfe yapmak isteyen kimsenin, yıkanması men­duptur. Mâlik'in Nafi'dcn rivayet elliği hadise göre; "Abdullah b. Ömer ihrama girmeden önce ihram için, Mekke'ye girmek için ve Arafat'da vak­fe yapmak için yıkanırdı."

 

1.6.4. Guslün Rükünleri

 

Meşru olan guslün esası iki şeysiz tamam olmaz.

1. Niyet: Çünkü niyet, ibadetleri adetlerden ayırır. Niyet sırf kalbe ait bir işdir. İnsanların pek çoğunun niyetin arasına soktuğu ve söylemele­rini adet haline getirdiği bazı kelimeler sonradan uydurulmuş gayri meşru şeylerdir. Bunlara engel olmak ve bunlardan vazgeçmek gerekir. "Abdes-te niyet" bahsinde bu konuda malumat verildi.

2. Bütün vücudu yıkamak. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: "Ey insan­lar, cünüp iseniz temizlenin (yani yıkanın)"[22] Yine "Ey Muhammed, sana kadınların aybaşı hali hakkında sorarlar, de ki, "O bir ezadır" ay­başı halinde iken kadınlardan el çekin, temizlenmelerine (yıkanmalarına) kadar onlara yaklaşmayın"[23]. Bu ayetlerdeki temizlikten maksadın yı­kanmak olduğuna delil, Allah Teâlâ'nın şu ayetinde açık olarak gelmesi­dir. "Ey iman edenler, sarhoşken, ne dediğinizi bilene kadar, cünüpken -yolcu olan müstesna- gusledene kadar namaza yaklaşmayın.''[24] Yıkan­manın hakikati ise, bütün azaları yıkamaktır.

 

1.6.5. Guslün Sünnetleri

 

Gusül edenin, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in yıkanırken yaptığı hususlara riâyet etmesi sünnettir. Önce ellerini üç defa yıkayarak başlar, sonra avret mahallini yıkar, sonra namaz abdesti gibi tam bir ab-dest alır. Eğer leğen ve benzeri şeyin içinde yıkanıyorsa ayaklarını yıka­mayı gusülün sonuna kadar tehir eder. Sonra başına üç defa su döker, su diplerine gitsin diye saçlarını ovar, sonra koltuk altlan, kulak uçları, gö­bek, ayak parmakları ve vücuttan ovulması mümkün olan yerlere suyu akıtır. Sağ taraftan başlayarak, sonra sol tarafa vücudun her tarafına suyu döker. Bunların aslı Aîşe (r.a.)'dan rivayet edilen hadiste vardır: "Nebî sallallahu aleyhi ve sellem cünüplükten yıkandığı zaman, ellerini yıkaya­rak, başlar, sonra sağ eli ile sol tarafına su dökerek, avret mahallini yıkar, sonra namaz abdesti gibi abdest alır, sonra suyu alır, parmaklarım saçları­nın dibine sokar, iyice temizlendiğine kanaat getirinceye kadar devam eder, başına üç avuç dolusu su dökerek, sonra bütün vücuduna suyu ya­yardı." (Hadisi Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir.) Buhârî ve Müslim'in diğer bir rivayeti de şöyledir: "Sonra elleri ile saçlarını oğuşturur, suyun cildine ulaştığını anlayınca üzerine üç defa su dökerdi." Yine Buhârî ve Müslim'in Aîşe (r.a.)'dan rivayetlerinde, o şöyle demiştir: "Nebî aleyhis-selam'a yıkanması için su koydum. Ellerine su döktüm. İki veya üç defa ellerini yıkadı, sonra sağ eliyle sol eline su dökerek avret mahallini yıka­dı. Sonra elini yere sürdü, ağzına ve burnuna su verdi, sonra yüzünü ve kollarını yıkadı. Sonra başını üç defa yıkadı ve vücuduna su döktü. Sonra bulunduğu yerden kenara çekildi, ayaklarını yıkadı." Meymûne şöyle de­di: "Rasülüllah'a silinmesi için bir bez parçası getirdim, onu kullanmadı. Üstündeki yaşlığı eliyle silmeye başladı." (Hadîsi Buhârî, Müslim, Tirmizî, Ebû Dâvûd, Nesâî, İbn Mâce rivayet etmiştir.)

 

1.6.6. Kadının Yıkanması

 

Kadının yıkanması, erkek gibidir. Ancak eğer saçlarının dibine su ulaşıyorsa örgüsünü bozması gerekmez. Ümmü Seleme'nin rivayet ettiği hadise göre; "Bir kadın; 'Ya Rasûlallah' dedi. "Ben saç örgüleri fazla olan bir kadınım. Yıkanmak için, onları çözeyim mi?' Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Saçlarının dibine üç defa su dökmek sa­na yeter, sonra kalan suyu vücuduna yayarsın, böylelikle sen temiz olur­sun." (Hadisi Müslim, Ahmed ve Tirmizî rivayet etmiş, Tirmizî hadîs ha-sen, sahihtir demiştir.) Ubeyd İbn Umeyr'den rivayeten; o şöyle demiştir: "Abdullah b. Amr'ın, kadınlara yıkanırken saçlarını bozmalarını emrettiği haberi Aîşe (r.a.)'ya ulaştı. Aîşe (r.a.) İbn Ömer'e "Hayret doğrusu kadın­lara yıkanırken saçlarını bozmalarını emrediyor' dedi. "Bari başlarını traş etmelerini emrelseydi! Biz Rasûlüllah ile beraber bir kaplan yıkanıyor­duk. Başıma üç defa su dökmekten fazla bir şey yapmazdım' dedi." (Ha­disi Müslim ve Ahmed rivayet etmiştir.) Kadının, hayz ve nifasıan yıkan­dığı zaman, pamuk ve benzeri bir parça alıp misk veya güzel bir koku sü­rerek, mahalli temizlemesi müstchaptır.' Böylece pis kanın kokusunu de­fetmiş olur. Aîşe (r.a.)'den rivayeten; Esma binli Yezid, Rasûlüilah sallal­lahu aleyhi ve sellem'e hayzlınm yıkanması konusunu sordu. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Sizden biriniz suyunu ve gü­zel kokusunu alır, temizlenir ve temizliğini güzel yapar, sonra suyu başı­na döker. Saçlarının dibine iyice ulaşıncaya kadar başını ovar. Sonra vü­cuduna suyu döker. Sonra misk sürülmüş bir bez parçası alır, onunla te­mizlenir." Esma; "Onunla nasıl temizlenilir?" deyince Rasûlüllah; "Süb-hanallah, onunla temizlenirsin işte" buyurdu. Aîşe (r.a.) dedi ki: "Rasû­lüllah bunu gizli anlatmak ister gibiydi. "Kanın izini takip edip siler' de­miştir." Esma, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'e cünüplükten yıkan­ma hakkında sordu: "Suyunu alır, güzelce temizlenir, temizliğini de güzel yapar veya bunda mübalağa edersin. Sonra başından aşağıya suyun ulaşa­bileceği başının bütün noktalarına suyu ulaştırır ve ovarsın. Sonra suyu bedenin diğer taraflarına dökersin," dedi. Aîşe (r.a.) "Ensar kadınları, ne güzel kadınlardı. Ulanmaları dinlerini derince öğrenmelerini engelleme-mistir." demiştir. (Bu hadisi Buharı, Müslim, Nesâî, Ebû Dâvûd, İbn Mâce rivayet etmiştir.)

 

1.6.7. Gusül İle İlgili Meseleler

 

1. Hem hayız ve cünüplük, hem de cuma ve cünüplükten dolayı her ikisine de niyyet ederse, bir yıkanma yeterlidir. Çünkü Rasûlüllah sallal-

lahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Herkes için niyyet ettiği şey

vardır."

2. Cünüplükten yıkandığı zaman abdest almamışsa gusül, abdest ye­rine de geçer. Aîşe (r.a.) şöyle dedi: "Rasûlüllah gusülden sonra abdest al­mazdı." İbn Ömer'den rivâyeten: "Gusülden sonra abdest alıyorum" diyen adama, "muhakkak sen boş bir iş yaptın" demiştir. Ebubekir İbn Arabi, "Abdestin gusle dahil olduğu hakkında âlimlerin ihtilâfı yoktur", dedi. Cünüplükten temizlenmeye niyet, abdestsizlikten temizlik için yeterli ve geçerli olur. Çünkü cünüpken yapılamayacak şeyler, abdestsizken yapıl­mayanlardan daha çoktur. Her zaman az olan çok olanın niyetinin içine girer. Büyük olanın niyeti, küçük için de yeterli olur.

3. Cünüp ve hayız olan kimseye saçları ve tırnaklan kesmek, sokağa çıkmak ve başka şeyler yapmak kerahatsiz caizdir. Atâ şöyle demiştir: "Cünüp olan abdest almasa bile, kan aldırır, tırnaklarını keser, başını traş edebilir." Alâ'nın bu görüşte olduğu Buhârî'de mevcuttur.

4. Eğer hamama girenin, başkasının avret mahallini görmekten, veya başkalarının onun avret mahallini görmesinden sakınması mümkünse ha­mama gitmesinde bir sakınca yoktur. îmâm Ahmed b. Hanbel; "Eğer ha-mamdakilerin hepsinin peştemal tutunduğunu biliyorsan, hamama gir, yoksa girme," demiştir. Çünkü Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem bir hadisinde şöyle buyurmuştur: "Erkek erkeğin avret mahalline bakmasın, kadın da kadının avret mahalline bakmasın." Hamamda Allah'ı zikret­mekte bir günah yoktur. Mani olacak bir engel yoksa Allah'ı zikretmek her zaman sevaptır. Çünkü Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem her za­man Allah'ı zikrederdi.

5.  Gusül bu abdestte yaz olsun, kış olsun havlu gibi şeylerle kuru­lanmak da caizdir.

6. Kadın ve erkeğin bir kaptan yıkanmaları caiz olduğu gibi, erkeğin kadının yıkandığı sudan arta kalanla yıkanması caiz olup, bunun aksi de caizdir. İbn Abbâs'dan rivayeten; o şöyle demiştir: "Rasûlüllah'm eşlerin­den birisi bir kaptan yıkanmıştı. Rasûlüllah abdest almak veya yıkanmak için geldiğinde, eşi Rasûlüllah'a; 'ben cünüplükten yıkanmıştım. Ondan artan sudur,' deyince, Rasûlüllah; "Su cünüp olmaz" buyurdu." (Hadîsi Ebû Dâvûd, Nesâî, Tirmizî ve Ahmed rivayet etmiş, Tirmizî hadis hasen, sahihtir demiştir.) Aîşe (r.a.) Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem ile be­raber bir kaptan yıkanır, Rasûlüüah O'na, O Rasûlüllah'a su döker, hatta Rasûlüllah O'na "bana su bırak", O da Rasûlüllah'a "bana su bırak" derdi.

7.  Başkalarının bulunduğu yerde çıplak yıkanmak caiz değildir.

Çünkü avret mahallini açmak haramdır. Eğer bir perde ve benzeri şeyle setrederek yıkanırsa bir beis yoktur. Çünkü Rasûlüllah Fatıma (r.a.)'nın setrettiği perdenin ardında yıkanmıştır. Amma insanların gözünden uzak bir yerde çıplak olarak yıkanırsa bunda bir sakınca yoktur. Buhârî'nin ri-vâyet ettiği üzere, Musa aleyhisselam çıplak olarak yıkanmıştı. Ebû Hu-reyre'den rivayete göre, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle bu­yurdu: "Eyüp aleyhisselam çıplak olarak yıkanırken (altın çekirgeler) üze­rine üşüşlü. Eyüp aleyhisselam çekirgeleri elbisesine doldurmaya başladı. Rabbi ona şöyle nida etti; 'Ey Eyüp, ben seni gördüğün şeyleri almaktan men etmedim mi?' Eyüp aleyhisselam: 'Evet, izzetin hakkı için. Fakat ben kendimi senin bereketinden gani sayamam' dedi." (Hadisi, Buhârî ve Ncsâî, Ahmed rivayet etmiştir.)

 

1.7. Teyemmüm

 

1.7.1. Tanım

 

Teyemmümün lügat manası "yönelmek" demektir. Şer'i manası ise, onsuz yapılamayan namaz ve benzeri ibadetleri mubah kılmak niyeti ile elleri ve yüzü mesh etmek için temiz toprağa yönelmektir.

 

1.7.2. Meşruiyetinin Delili

 

Teyemmümün meşru oluşu kitap, sünnet ve icmâ ile sabittir. Kitap­tan delili şudur: Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: "Eğer hasta veya yolculuk­la iseniz yahut biriniz ayak yolundan gelmişseniz ve bu durumlarda su bulamamışsamz, tertemiz bir toprağa teyemmüm edin, yüzlerinize ve el­lerinize sürün. Allah affeder ve bağışlar. "[25]Sünnetten delil: Ebû Uma-me'nin rivayet ettiği hadise göre, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Yeryüzünün hepsi, benim ve ümmetim için hem secde ye­ri, hem de temizleme aracı kılındı. Ümmetimden herhangi bir kimse na­maz vaktine ererse temizleyicisi yanındadır." (Hadisi Ahmed rivayet et­miştir.) îcmâ'a gelince: Bütün müslümanlar, belli durumlarda abdest ve guslün yerine, teyemmümün meşrû olduğuna icma etmiştir. Allah'ın bu ümmete tahsis ettiği bir Özellik olduğunu Câbir'in rivayet ettiği hadisten anlamaktayız. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Da­ha önce hiçbir kimseye verilmeyen beş şey bana verildi, a- Düşmanları­ma karşı bir aylık yoldan korku salmakla, yardım olundum, b- Yeryüzü benim için mescit ve temizleyici kıtındı. Öyleyse ümmetimden herhangi bir kimse namaza yetişirse hemen kılsın, c- Benden önce hiçbir kimseye helâl kılınmayan ganimetler bana helâl kılındı, d- Şefaat hakkı sadece bana verildi, e- Her Nebi hususi olarak kavmine gönderilmiştir. Ben ise bütün insanlara umumi olarak gönderildim." (Hadisi Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir.)

 

1.73. Teyemmümün Meşru Oluşunun Sebebi

 

Aîşe (r.a.)'den rivayet olunduğuna göre, o şöyle demiştir: "Bir yol­culukta Rasûlülİah sallallahu aleyhi ve sellem ile beraberdik. Beydâ mev­kiine gelince, gerdanlığım kopup kayboldu. Rasûlülİah ve beraberindeki­ler, onu aramak için beklediler. O yerde su olmadığı gibi, yanlarında da su kalmamıştı, insanlar Ebû Bekir'e gelerek 'Aîşe (r.a.)'nin ne yaptığım gördün mü?' dediler. Ebû Bekir, Rasûlüllah'm yanma geldi. Rasûlülİah ise dizlerimde uyumaktaydı. Ebû Bekir beni azarlayarak bir çok şeyler söyle­di ve eliyle böğrüme vurmaya başladı. Rasûlülİah dizlerimde uyuduğu için hiç kıpırdayamıyordum. Sabah olunca uyandı ve hiç su yoktu. Bu es­nada Allah Tcala teyemmüm ayetini inzal buyurdu. Seyyid b. Hudayr, 'Ey Ebubekir hanedanı, bu sizin ilk bereketiniz değil', dedi." Aîşe (r.a.) de­vamla, "üzerinde bulunduğum deveyi kaldırınca, gerdanlığı altında bul­duk." (Hadisi Buharî, Müslim, Ebû Dâvûd, İbn Mâce, Nesâî rivayet et­miştir.)

 

1.7.4. Teyemmümü Mubah Kılan Sebepler

 

Aşağıdaki sebeplerden biri bulunduğu takdirde teyemmüm yapmak, hem abdestsizlik hem de cünüplük için, yolculukta veya mukim iken mu­bah olur.

a) Su bulamazsa veya bulduğu su temizliğe yeterli olmazsa teyem­müm eder. İmran b. Husayn (r.a.) rivayet ettiği hadiste şöyle demiştir: "Bir yolculukta Rasûlülİah ile beraberdik. Cemaate namaz kıldırdı. Bir de baktık ki birisi bizden ayrı duruyor. Rasûlülİah ona; 'namaz kılmaktan se­ni engelleyen nedir?' diye sordu. Adam; 'cünüp oldum. Su da bulamadım' dedi. Rasûlülİah; "işte sana yeryüzü, bu sana yeter,' buyurdu." (Hadisi Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir.) Ebu Zer'den rîvayeten, Rasûlülİah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "On sene su bulamayana dahi, toprak temizleyicidir." (Hadisi Tirmizî, Nesâî, Ebû Dâvûd, Ibn Mâce ri­vayet etmiş, Tirmizî hadis hasen, sahihtir demiştir.) Fakat teyemmüm et­meden önce kendisinin suyu araması, yol arkadaşlarına veya yakın mesa-

fede olanlara sorması gerekir. Eğer suyun bulunmadığı veya çok uzak ol­duğu kesin ise, araştırması gerekmez.

b) Eğer vücudunda yara varsa veya hasta ise, suyu kullandığı takdir­de hastalığının artmasından veya geç iyileşmesinden korkarsa, ister bunu tecrübe ile bilsin, isterse güvenilir bir doktorun haberi ile bilsin, teyem­müm eder. Cabir (r.a.) rivayet ettiği hadiste şöyle demiştir: "Bir yolculuğa çıkmıştık. Birimizin başına bir taş düştü, başı yarıldı, sonra cünüp oldu. Arkadaşlarına 'Teyemmüm etmeye benim için ruhsat var mı?' diye sordu. Arkadaşları 'sen suyu kullanmaya kadirsin. Sana bir ruhsat bulamıyoruz' dediler. Yıkandı ve bundan doiayı Öldü. Rasûlüîlah'ın huzuruna gelince, durum kendisine bildirildi. Rasûlüllah şöyle buyurdu: "Kahrolasılar, öl­dürdüler onu. Biliniyorlarsa soramaz mıydılar? Şüphesiz cahilliğin teda­visi soru sormaktır. O kişiye teyemmüm yapması, yarasının üzerine bir sargı bağlayıp, üzerine mesh edip diğer tarafları yıkaması yeterli idi." (Hadisi Ebu Dâvûd, îbn Mâce, Dârekutnî rivayet etmiş, Ibn Seken sahihlemiştir.)

c)  Su çok soğuk olduğu zaman, onu kullandığı takdirde zarar mey­dana geleceğini zannediyorsa, ücretle bile suyu ısıtmaktan aciz kalıyorsa veya hamama girmesi mümkün değilse, teyemmüm eder. Amr b. Âsmı'm rivayet ettiği hadise göre; o Zâtusseîâsii savaşına gönderilmesi hakkında şöyle demiştir: "Şiddetli, soğuk bir gecede cünüp oidum. Yıkandığım tak­dirde öleceğimden korktum. Sonra arkadaşlarımla sabah namazını kıldık. Rasûlüîlah'ın yanma gelince durumu O'na anlattılar. Şöyle buyurdu: "Ya Amr cünüp olduğun halde arkadaşlarına namaz kıldırdın öyle mi?" dedi. Amr şöyle dedi: "Allah'ın şu âyetini hatırladım: "Nefsinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah size karşı merhametlidir. "[26]Teyemmüm edip, namaz kıldım, dedim. Rasûlüllah güldü ve bir şey söylemedi." (Hadisi Ahmed, Ebû Dâvûd, Hakim, Dârekutnî ve îbn Hibbân rivayet etmişlerdir. Buhârî bu hadisi, tâliken rivayet etmiştir.) Bu hadiste Rasûlüilah sallallahu aleyhi ve sellem'in takriri vardır. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellcm'İn takriri hüccettir. Çünkü, Rasûlüllah saîlallahu aleyhi ve sellem yanlış bir şeyi be­ğenmez.

d) Eğer su yakın olduğu halde, nefsine, malına, ırzına bir zarar gele­ceğinden veya arkadaşlarının gideceğinden korkarsa, teyemmüm edebile­ceği gibi, kendisi ile su kaynağı arasında insan veya başka korktuğu bir düşman varsa, kova, ip gibi su çıkarma aletleri bulunmayıp suyu çıkarmaktan da aciz ise, bütün bu durumlarda suyun bulunması bile yok olma­sı demektir ki teyemmüm eder. Bunun gibi yapmadığı bir işin kendisine iftira edileceğinden ve onunla da zarar göreceğinden korkarsa, yine te­yemmüm edebilir. Kendisi veya kuduz olmayan köpek dahi olsa başkala­rının içmesi için veya hamur yapmak, yemek pişirmek, af olunmayacak derecede necaseti gidermek için yeteri kadar su varsa bunlar için suyu saklayıp,'teyemmüm edebilir. îmam Ahmed demiştir ki; "Sahabeden bir çokları teyemmüm etmiş, içmek için suyu saklamışlardır." Ali (r.a.)'dan rivâyeten; o "Yolculukta iken cünüp olan, yanında biraz su olduğu halde susayacağmdan korkan kişi, yıkanmayıp teyemmüm eder." demiştir. (Bu hadisi Dârekutnî rivayet etmiştir.) İbn Teymiyye, "Abdesti sıkışmış, suyu da bulamayan birinin, sıkışmış iken kılmasından abdeslini bozup teyem­mümle kılması daha efdaldir" demiştir.

e) Suyu kullanmaya gücü yetip, abdest veya gusül için suyu kullan­dığı takdirde vaktin çıkacağından korkarsa teyemmüm edip namaz kılar, sonra namazı iade etmez.

 

1.7.5. Teyemmüm Edilmesi Caiz Olan Toprak

 

Teyemmüm etmek temiz toprakla ve her toprak cinsinden olan kum, taş, kiremit gibi şeylerle caizdir. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: "Temiz toprağa teyemmüm edin"[27] Lügat bilginleri âyette geçen "sa'iden" ke­limesinin, toprak olsun veya başka şey olsun, yeryüzü olduğunda icmâ et­mişlerdir.

 

1.7.6. Teyemmümün Yapılışı

 

Teyemmüm edenin önce niyet etmesi gerekir. (Niyet hakkındaki açıklama, abdest bahsinde geçti.) Sonra besmele çeker. Ellerini temiz top­rağa vurur, yüzünü ve bileklere kadar ellerini mesh eder. Bu konuda Am-mar'ın rivayet ettiği hadisten daha açık ve daha sahih hadis yoktur. Am-mar rivayetinde şöyle diyor: "Cünüp oldum. Su bulamayınca temiz topra­ğa yatarak sağa sola yuvarlandım ve bu şekilde teyemmüm ederek, namaz kıldım. Durumu Rasûlüllah'a anlatınca, Rasûlüllah aleyhisselâm; "şöyle yapman sana yeterdi," buyurdu ve avuçlarını birbirine vurarak, sonra onla­ra üfledi ve elleriyle yüzünü ve avuçlarım mesnetti." (Hadisi Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir.) Bu hadisin başka bir lafzında, "avuçlarınla top­rağa vurup, sonra ellerine üflemen sonra yüzünü ve bileklerine kadar ellerini mesh etmen sana yeterdi." şeklindedir. (Bu hadisi de Dârekutnî riva­yet etmiştir.) Bu hadisten, elleri bir defa yere vurmak ve sadece elleri avuçlarıyla meshetmek anlaşılmaktadır. Toprakla teyemmüm eden kimse­nin ellerini silkelemesi ve ellerine üflemesinin, yüzünü toprak içinde bı­rakmamasının sünnetten olduğu anlaşılmaktadır.

 

1.7.7. Teyemmümle Yapılması Mubah Olan Şeyler

 

Teyemmüm su bulunmadığı zaman abdest ve guslün yerine geçer. Abdest ve gusülle mubah olan herşey, namaz kılmak, mushafa dokunmak ve diğerleri gibi şeyler, teyemmümle de mubah olur. Teyemmümün sahih olması için vaktin girmesi şart değildir. Teyemmüm yapan kişi bir teyem­mümle farz ve nafile namazlardan dilediği kadar kılabilir. Teyemmümün hükmü abdestin hükmü gibidir. Abdest ne ise teyemmüm de odur. Ebû Zcr'den rivayeten, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Şüphesiz temiz olan yer, müslümamn temizlik vasıtasıdır. Hatla on sene su bulamazsa bile. Suyu bulduğu zaman vücuduna suyu değdirsin. Bu onun için daha hayırlıdır." (Hadisi Ahmcd ve Tirmizî rivayet etmiş, Tirmizî, ise sahihlemiştir.)

 

1.7.8. Teyemmümü Bozan Şeyler

 

Su bulamayanın suyu bulması, suyu kullanmaktan aciz kalanın suyu kullanmaya gücü yetmesi, teyemmümü bozduğu gibi, abdeste bedel olan teyemmümü, abdesti bozan herşey bozar. Fakat teyemmüm ile, namaz kıldıktan sonra su bulursa veya namaz bittikten sonra suyu kullanmaya gücü yeterse, vakit kalsa bile namazı iade etmesi gerekmez. Ebû Saîd el-Hudrî'den rivayeten, o demiştir ki: "iki adam bir yolculuğa çıktı, namaz vakti olunca yanlarında su yoktu. Temiz toprağa teyemmüm ederek na­maz kıldılar. Sonra vakit içinde su buldular. Birisi abdesti ve namazı iade etti, diğeri iade etmedi. Sonra Rasûlüllah'a gelerek durumu anlattılar, Ra­sûlüllah iade etmeyene; 'Sünnete isabet ettin. Namazın sana kâfidir,' bu­yurdu. Abdest alıp namazını iade edene ise; 'Senin için iki kat ecir vardır,' buyurdu." (Hadisi Ebû Dâvûd ve Nesâî rivayet etmiştir.) Ancak suyu bu­lup da namaza girdikten sonra ve namaz bitmeden Önce, suyu kullanmaya gücü yeterse, geçen Ebû Zer hadisine göre abdesti bozulmuş, suyla temiz­lenmesi vacip olmuş olur. Cünüp veya hayz olan kimsenin, teyemmümü mubah kılan sebeplerden bir sebeple teyemmüm ettiği zaman, namazı iade etmesi gerekmez. Sadece suyu kullanmaya gücü yettiği zaman yı­kanması gerekir. Ömer (r.a.) rivayet ettiği hadiste şöyle demiştir: "Rasûlüllah cemaate namaz kıldırdı. Namazı bitirince bir de baktık, bir adam ayrılmış, cemaatle namaz kılmamış. Rasûlüllah o kimseye; cemaatle na­maz kılmaktan seni ne alıkoydu, ey adam?" dedi. Adam cevaben; 'Cünüp oldum, su bulamadım,' dedi. Rasûlüllah, 'işte sana temiz toprak, o sana yeter,' buyurdu." Sonra tmrân olayı şöyle anlattı: "Onlar su bulunca Rasû­lüllah cünüp olan adama bir kap su verdi ve 'Git bunu üzerine dök' buyur­du." (Hadîsi Buharı rivayet etmiştir.)

 

1.8. Sargı Ve Benzerleri Üzerine Mesh

 

1.8.1. Sargı Bezleri Ve Sargı Üzerine Meshin Meşru Oluşu

 

Yaralı olan uzvu bağlamak üzere kullanılan sargı ve benzerleri üze­rine mesh meşrudur. Bu konuda bir çok hadis vardır. Bu hadisler her ne kadar zayıf olsa bile birbirini kuvvetlendirecek ve meşru olduğuna delil olmaya yeterli olacak rivayet yollarından gelmişlerdir. Câbîr'in rivayet et­tiği hadis bunlardandır: "Bir adamm başına taş düştü, başını yardı, sonra cünüp oldu. Arkadaşlarına; 'teyemmüm yapmak için bana izin var mı?' di­ye sordu. Arkadaşları; 'Hayır, suyu kullanmaya gücün yetiyor, sana izin bulamıyoruz,' dediler. Yıkandı ve Öldü. Rasûlüllah'm yanma gelip, durum kendisine bildirilince, Rasûlüllah şöyle buyurdu: "Kahrolasilar, Öldürdü­ler onu! Bilmedikleri konularda sorsalardı ya. Şüphesiz cehaletin çaresi sormaktır. Halbuki teyemmüm yapması kâfi gelirdi. Yarasını sarıp bağla­ması, üzerine meshedip, kalan vücudunu yıkaması yeterliydi." (Hadisi Ebû Dâvûd, İbn Mâce, Dârekutnî rivayet etmiş, İbn Seken sahihlemiştir.) İbn Ömer'in de sargılar üzerine mesh etmiş olduğu sahih olarak rivayet olunmuştur.

 

1.8.2. Meshin Hükmü

 

Abdest ve gusülde yaralı olan uzvu yıkamak veya mesh etmek yeri­ne geçen sargılar üzerine mesh etmenin hükmü vaciptir.

 

1.83. Mesh Ne Zaman Vacip Olur?

 

Bir kimsede yara veya kırık olursa, abdest veya gusül almak istedi­ğinde bu yaralar, suyun sıcak olmasını gerektirse bile azalarını yıkaması vaciptir. Eğer yıkadığı takdirde hastalık meydana gelmek veya ağrısı arta­rak iyileşmesi gecikmek gibi sebeplerle hasta olan uzvu yıkamaktan dola­yı zarar meydana geleceğinden korkarsa, yıkama farziyeti, hasta olan aza­yı su ile silmeye döner. Eğer mesh yaptığı takdirde yine zarar göreceğinden korkarsa, yarası üzerine bir sargı veya kırık üzerine bir bağ bağlar. Bu bağlar ve sargı hasta olan uzvu açmamalıdır. Sonra sargının tümü üzerine bir defa mesh eder, bağ veya sargı bağlanmadan önce taharet üzere bulun­mak şart olmadığı gibi, belli bir zamanla da sınırlı değildir. Özür devam etliği müddetçe, abdest ve gusülde, devamlı olarak üzerine mesh eder.

 

1.8.4. Meshi Bozanlar

 

Sargı üzerine mesh, yaranın iyileşmesi sebebiyle sargının yerinden düşmesi veya çıkması ile yerinin iyileşmesi halinde bozulur.

 

1.8.5. Su ve Toprağın Bulunmaması Halinde Namaz

 

Bir kimse suyu ve toprağı bulamazsa bulunduğu hal üzere namaz kı­lar, namazlarını iâdc etmesi gerekmez. Çünkü Müslim'in Âişc (r.a.)'dan rivayet etliği hadise göre; Aîşc (r.a.) Esma'dan bir gerdanlık emanet al­mıştı. Gerdanlık kayboldu. Rasûlülîah gerdanlığı aramak için ashabından bazılarını gönderdi. Namaz vakti olunca abdeslsiz namaz kıldılar. Rasû-lüllah'a geldikleri zaman bu durumu şikâyet ettiler ve teyemmüm âyeti nazil oldu. Useyd b. Hudayr Aîşe'ye şöyle dedi. "Allah senin hayrını ver­sin. Allah'a yemin olsun ki, sana gelen herhangi bir işte Allah sana mutlak bir çıkış yolu gösterdi ve müslümanlara da iş için bereket kıldı." Bu , sahâbiler yeryüzü onlara temiz kılınmadığı zaman namaz kıldılar, durumu Rasûlüllah'a şikâyet ettiklerinde Rasûlüllah hoşnutsuzluk belirtmedi ve namazlarını iâdc etmelerini de emretmedi. Nevevi; "bu hadis, delil olarak sözlerin en kuvvetli sidir." dedi.

 

1.9. Hayz, Nifas Ve Istthaze

 

1.9.1. Hayz

 

1- Tarifi: Lugatta hayzm aslı akmaktır. Burada hayzdan maksat; ka­dının ön tarafından, sıhhatli iken, doğum veya bekâretin giderilmesi gibi sebepler dışında akan kandır.

2- Vakti: Hayzın vakti alimlerin çoğunun görüşüne göre, kız çocuğu dokuz yaşma girmeden başlamaz. Bu yaştan önce kan görürse hayz kanı olmaz. Bilakis hastalık kanıdır. Hayz ömrün sonuna kadar devam eder. Hayzın belli bir yaşta bittiğine dair bir delil bize gelmemiştir. Yaşlı kadın her ne zaman kan görürse o hayzdır.

3- Rengi: Hayz kanında aşağıdaki kan renklerinden birisinin rengi bulunması şarttır.

a) Siyah: Ebu Hubeyş'in kızı Fatıma'nın rivayet ettiği hadise göre; kendisi hayz olduğu zaman Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem ona; "Hayz kanı siyah olduğu zaman hayz olduğu bilinir. Böyle siyah kan gör­düğün zaman kılma. Bunun dışında kan görürsen abdest al ve namaz kıl. Şüphesiz diğeri ancak damar kanıdır," buyurmuştur. (Hadisi Ebû Dâvûd, Nesâî, İbn Hibbân ve Dârekutnî rivayet etmişlerdir. Dârekutnî hadisin bü­tün râvilerinin güvenilir olduğunu söylemiştir. Hadisi Hakim de rivayet etmiş, Müslim'in şartlarına uygundur, demiştir.)

b) Kırmızı: Çünkü kırmızı, kanın asıl rengidir.

c)  Sarı: Bu irin gibi kadının gördüğü bir kandır. Sarılık bu kanda fazladır.

d) Bulanık: Kirli kan gibi, beyaz ile siyah renk arasında bir kandır. Alkame b. Ebi Alkame, annesi Aîşc'nin kölesi Merçane'dcn rivayet ettiği hadise göre şöyle demiştir: "Kadınlar Aîşe (r.a.)'ye içinde hayz kanını te­mizlemek için sarı renkle pamuk veya bez bulunan bir kutu gönderirlerdi. Aişe (r.a.)'da "Pamuğun beyazladığını görünceye kadar acele etmeyin" derdi." (Hadisi Mâlik, Muhammcd b. Hasan rivayet etmiş, Buhârî ise ta'li-ken rivayet etmiştir.) Şüphesiz sarı ve bulanık kan, hayz günlerinde hayz olarak kabul--edilir. Diğer günlerde bu hayz kanı sayılmaz. Bu konuda Ümmü Atiyye'nin rivayet ettiği şu hadis vardır: "Biz temizlendikten sonra gelen sarı ve bulanık kanı bir şey saymazdık." (Hadisi Ebû Dâvûd, Buhârî rivayet etmiş, Buhârî "temizlendikten sonra" ifadesini zikretmemiştir.)

4- Müddeti: Hayzın azı veya çoğu hakkında bir ölçü konamaz. Hayz müddetinin ölçüsü hakkında, delil olabilecek bir rivayet gelmemiş­tir. Eğer kendisinin kararlaşmış bir adeti varsa, onunla amel eder. Ümmü Seleme'nin rivayet ettiği hadise göre; kendisinden kan akan bir kadın hak­kında Rasülüüah'a fetva sordu. Rasûlüllah sallaİlahu aleyhi ve sellem şöy­le buyurdu: "Devamlı kan gelme hali arız olmadan önceki aylarda, hayz günlerinin sayısı ne kadar idiyse, o kadar namazı terketsin. Bu günler geç­tikten sonra yıkansın ve kanın akmasını önleyen bir bezle avret yerine tu­tunarak, sonra namaz kılsın." (Hadisi Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, Nesâî rivayet etmiştir.) Eğer kararlaşmış bir adeti yoksa, kanın rengine bakarak hayz kanı olup olmadığını araştırır. Hubeyş'in kızı Fatıma'nın geçen hadi­si buna delildir. Bu hadisle Rasûlüllah sallalîahu aleyhi ve sellem'in "Hayz kanı olduğu zaman, kadınların bildiği ve tanıdığı siyah renkte bir kandır," sözü vardır. Hadis, hayz kanının diğerlerinden ayrıldığına ve ka­dınlar tarafından bilindiğine delâlet etmektedir.

iki hayz arasında temizlik müddeti: Âlimler iki hayz arasına giren temizliğin en çoğunun bir hududu olmadığı üzerine ittifak etmiş, azında ise ihtilâf etmişlerdir. Bazıları bu müddetin onbeş gün olduğunu söylemiş, bazıları ise onüç gün olduğu görüşüne varmıştır. Doğru olan temizlik müddetinin en azı hakkında hüccet olabilecek bir delilin gelmediğidir.

 

1.9.2. Nifas

 

1.  Tarifi: Düşük bile olsa çocuk doğduktan sonra kadının ön tara­fından gelen kandır.

2. Müddeti: Nifasın en azı için bir müddet yoktur. Bir an bile olabi­lir. Çocuk doğup, doğumun sonunda kan kesilirse veya kan görmeden ço­cuk doğarsa nifas kesilmiş olup, temiz kadınların yapması gereken na­maz, oruç ve diğer ibadetleri yapması gerekir. Nifasın en çoğu ise kırk gündür. Ümmü Seleme'nin rivayet elliği hadise göre şöyle dcmişlir: "Ni-faslı kadınlar, Rasûlüllah zamanında kırk gün beklerlerdi." (Hadisi Buhârî Müslim; Ebû Dâvûd, Tirmizi rivayet etmiştir.) Tirmİzi bu hadisin sonun­da şöyle demiştir: "Rasûlüllah'm ashabı, tabiin ve daha sonrakilerden ilim ehli nifaslı kadınların kırk gün namazı terkedcceklerine dair icmâ etmiş­lerdir. Ancak kırk günden önce temizlik görürse, yıkanır ve namaz kılar. Eğer kırk günden sonra kan görürse ekseri âlimler 'kırk günden sonra na­mazı terketmez' demişlerdir."

 

1.93. Hayz ve Nifaslıya Haram Olan Şeyler

 

Hayz ve nifaslı kadınlara daha önce geçen cünübe haram olan her-şey haramdır. Bunların üçüne de "Hadesi Ekber" denir. Hayz ve nifaslıya cünüpten fazla olarak şunlar haramdır:

 

1. Hayz ve Nifaslıya Oruç Tutmak Haramdır

 

Hayz ve nifaslının oruç tutması helâl değildir. Eğer tutarsa, orucu sahih olmayıp batıl olur. Ramazan orucundan hayz ve nifas günleri tuta­madıklarını kaza eder, fakat geçirdiği namazları kaza etmez. Zorluk ola­cağı için namazları kaza etmesi vacip değildir. Namazın tekrarı çoktur. Oruç ise böyle değildir. Ebû Saîd el-Hudrî'nin rivayet ettiği hadise göre şöyle demiştir: "Bir kurban veya ramazan bayramında, Rasûlüllah yanı­mıza namazgaha çıktı. Kadınların yanından geçti ve onlara 'Ey kadınlar cemaati, sadaka veriniz. Zira bana cehennem halkı gösterildi, çoğu sizler idiniz,' buyurdu. Kadınlar; 'ya Rasûlallah, neden?' diye sordular. 'Çünkü siz çokça lanet eder, zevcelerinize nankörlük edersiniz. Kendini zapteden akıllı kimsenin akimi, sizin kadar eksik akıllı ve eksik dinli hiçbir kimsenin gelebildiğini görmedim,' buyurdu. 'Aklımızın ve dinimizin eksikliği nedir, ya Rasûllallah?' dediler. 'Kadının şahadeti, erkeğin şahadetinin ya­nsı değil midir?' diye sordu. "Evet,1 dediler. 'İşte bu akim cksikliğindendir. Hayız olduğu zamanda namaz kılmaz, oruç tutmaz değil mi?' buyurdular. "Evet,1 dediler, işte bu da dinin eksikliğindendir," cevabını verdi." (Hadisi Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir.) Muaze'den rivayeten, o şöyle demiş­tir: "Aîşe'ye 'hayzlı kadın orucu kaza ediyor da, namazı niçin kaza etmi­yor?' diye sordum. Şöyle cevap verdi: 'Rasûlüllah ile beraber iken hayz olurduk. Biz orucun kazasıyla emroîunur, namazın kazasıyla emrolun-mazdık," buyurdu." (Hadisi Buharı, Müslim, Tirmizî, Ebû Dâvûd, Nesâî, lbn Mâce rivayet etmiştir.)

 

2. Hayz ve Nifaslıya Cinsi Münasebet Haramdır

 

Kitap ve sünnetin açık deliliyle hayz ve nifaslıya temizleninceye ka­dar cinsi münasebet haramdır. Çünkü Encs'in rivayet ettiği hadîse göre, Yahudiler kadın hayz olduğu zaman onunla yemek yemez ve cima yap­mazlardı. Ashâb bu konuyu Rasûlüllah'a sorunca şu âyet indi. "Ey Mu-hatnmed, sana kadınların aybaşı hali hakkında soruyorlar. De ki: "O bir ezadır, aybaşı halinde iken kadınlardan el çekin, temizlenmelerine kadar, onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri zaman, Allah'ın size buyurduğu yol­dan yaklaşın. Allah şüphesiz daima tevbe edenleri sever, temizlenenleri de sever."[28] Rasûlüllah sallaüahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Cinsi münasebetten (cimadan) başka her şey yapabilir." (Hadîsi Buhârî hariç, hadîs imamlarından bir cemaat rivayet etmiştir.) Nevevî şöyle de­miştir: "Bir müslüman, hayzhya, fercinden cima helâldir, derse kâfir ve mürted olur." Eğer helâl olduğuna inanmadan, unutarak, haram olduğunu veya hayzm mevcut olduğunu bilmeyerek cima yaparsa, ona bir günah ve keffaret yoktur. Şayet hayzı ve haramlığmı bilerek kasten ve isteyerek ya­parsa kebâir bir günah işlemiş olur ve tevbe etmesi gerekir. Keffaretİn ge­rekmesinde iki görüş vardır. En sahihine göre keffaret gerekmez. Nevevî devamla demiştirki; "ikinci durum, göbek ile diz kapağı arası dışında te­mas etmesidir ki, bu icmaen helâldir. Üçüncü nevi ise ferci hariç göbekle diz kapağı arası temastır. Alimlerin çoğu bunun haram olduğunu söyle­miştir." Sonra Nevevî, kerahatle beraber, helâl olduğunu benimsemiş, 'çünkü bu yöndeki delil daha kuvvetlidir,' demiştir. Nevevî'nin işaret ettiği delil, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in eşlerinden gelen şu rivayet­tir: "Ncbî (aleyhisselam) hayzhya temas etmek istediği zaman organın üzerine bir şey örterdi (yani organına dokunmazdı.)" (Hadisi Ebû Dâvûd rivayet etmiştir. Hafız, "Hadisin isnadı kuvvetlidir" demiştir.) Mesrûk b. Ecda'dan rivayeten, o şöyle demiştir: "Aişe (r.a.)'ye 'Kişinin hanımı hayz olduğu zaman neresine dokunabilir?' diye sordum. 'Organından başka her tarafına' diye cevap verdi." (Hadîsi Buhârî "Tarih’inde rivayet etti.)

 

1.9.4. Hastalık Kanı (Istilıaze)

 

1.  Tarifi: îstihaze, kanın sürekli gelmesi, hayz ve nifas zamanları dışında akmasıdır.

2.  İslihazelinin durumları: Hastalık kanı istihaze olan kadın için üç durum vardır:

a) Kadın istihaze olmadan evvel, hayz müddetinin belli olması duru­mu. Bu durumda belli olan müddet hayz müddeti olarak kabul edilir. Ka­lan ise istihazedir. Çünkü Ümmü Seleme hadisine göre; Rasûlüllah'a ken­disinden kan gelen bir kadın hakkında felvâ soruldu. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Devamlı kan gelme hali arız olmadan önceki aylarda, hayz günlerinin sayısı ne kadar idiyse, o kadar namazı ter-ketsin. Bu günler geçtikten sonra yıkansın ve kanın akmasını önleyen bir bezle avret yerini bağlayarak, sonra namaz kılsın." (Hadisi Mâlik, Şâfıî, Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, Nesaî rivayet etmiştir. Nevevî hadis Buhârî ve Müslim'in şartlarına uygundur, demiştir.) Hattabi; "Bu hüküm, hastalık meydana gelmeden sağlam olduğu günlerde ayın belli günlerini hayz gö­ren kadının durumunu açıklığa kavuşturuyor. Bu kadın sonradan hastalık durumuna düşüp devamlı kan görürse, Nebî (aleyhisselam) ona, hastalığa düşmeden önce hayz görmüş olduğu günler sayısı kadar namazı terketme-sini, bugünler dolunca bir defa yıkanıp, temizlenmesini emretmiştir. Artık bunun durumu temiz kadınların durumu gibi olmuştur." diyor.

b) Kadının belli günleri olmayıp, adetinden mi yoksa hastalık hali mi sayılacağı, hayz kam olup olmadığının ayrılamadığı durumdur. Bu du­rumda çoğu kadınların adeti olduğu gibi, hayzı altı veya yedi gün olmuş olur. Çünkü Cahş kızı Hamnc, (r.a.) rivayet ettiği hadiste şöyle demiştir: "Benden çok şiddetli kan geliyordu. Fetvâ sormak için Rasûlüllah'a gel­dim. Rasûlüllah'ı kızkardcşim Cahş kızı Zeyncb'in evinde buldum. 'Ya Rasûlallah', dedim. 'Benden çok fazla kan geliyor. Namazdan ve oruçtan alıkoyuyor. Ne buyurursun?" Rasûlüllah; 'Pamuk kullanmayı tavsiye ede­rim. Kanı durdurur,' buyurdu. 'Pamukla durdurulacak gibi değil, çok akı­yor," deyince, Rasûlüllah; 'daha büyük bir bez parçası al' buyurdu. Hani­ne; "bu da yetmez, pek fazla geliyor,' deyince, Rasûlüllah; 'Sana iki tavsiyede bulunacağım ki, bunlardan herhangi birini tatbik ettiğin takdirde, ötekine lüzum kalmaz. Bunu yapabilirscn, sen bilirsin, ikisinden birini se­çebilirsin. Bu devamlı kan gelme olayı şeytanın bir çarpmasıdır. Altı veya yedi gün kadar hayızh gibi hareket et. Ondan sonra iyice temizlendiğine kanaat getirinceye kadar yıkan. Ve bu suretle yirmiüç veya yirmidört gün ve gece namaz kıl ve oruç tut. Bu süre sana yeterlidir. Her ay kadınların temizlik ve hayz sürelerinde yaptığı gibi yap. İkinci tavsiyeye gelince; ya-pabilirsen şöyle yaparsın. Öğle namazını ikindi namazı girinceye kadar tehir eder, vakit girmeden önce gusül abdesti alır ve öğleyi kılarsın. Arka­sından da vakti girmiş ikindiyi derhal kılmak sureliyle öğle ve ikindiyi birleştirirsin. Akşamı da yatsının vakti girmeden az önceye kadar tehir eder, sonra gusül abdesti alır ve akşam ile yatsı namazlarını birleştirerek kılarsın. Öğle ve ikindi de yaptığın gibi, birini vaktin son cüzünde, ötekini de giren vaktin ilk cüzlerinde kılmak suretiyle birleştirirsin. Sabah için ayrıca gusül abdesti alır ve kılarsın. Yapabildiğin takdirde namazları böy­le kıl ve orucunu tut.' Rasûlüllah, 'bu sonuncusu, iki hal çaresinden en çok sevdiğimdir,1 buyurdu." (Hadisi Ahmed, Ebû Dâvûd ve Tirmizî rivayet et­miştir. Tirmizî şöyle demiştir: "Bu hadis hasen sahihtir, Buhârî'ye bu ha­disi sordum, o da 'hasendir,' dedi." Ahmed b. Hanbel de hadisin hasen sa­hih olduğunu söylemiştir.) Hattâbi, bu hadisin izahına şunları eklemiştir. "Hadiste zikri geçen Cahş kızı Hamne, daha önce günleri belirtilmiş ol­mayıp yeni ay hali gören ve hayz kanıyla diğerlerini ayırtedemeyen biriy­di. Devam eden kan görmeye başlayınca, Rasûlüllah, cevabında kadınlar arasında çoğu kerre yerleşmiş olan kanaatle emretmiştir. Kadınların çoğu kerre her ayda bir defa hayz görmelerine göre beyan etmiştir. Bu hususta Rasûlüllah'm, "kadınların hayz gördüğü ve hayzlanndan temizlendikleri gibi temizlen" buyurması buna delalet eder. Hayz, gebelik, bulûğ çağı gi­bi kadınlarla ilgili işlerde, birbirlerine mukayese ederek hüküm vermeye bu hadis temel olmuştur."

c) Kadınların belli günleri olmaması hali. Ancak hayz kanıyla diğer­lerini ayirtedebüecek bir durumdaysa, ayırtederek hayzı belirler. Ebu Hu-beyş kızı Fatıma hastalık kanı gördüğünde Ncbî (aleyhisselam) ona şöyle dedi: "O hayz kanı tanınan siyah bir kandır. Onu gördüğün zaman namaz­dan vazgeç. Bundan başka gördüğünde abdest al ve namazını kıl. Çünkü bu bir damar kanıdır." (Bu hadis "hayzın rengi" bölümünde geçti.)

3. Hastalık kanının hükümleri: îstihazeliye ait aşağıda özetlediği­miz birkaç hüküm vardır:

a) Vakitlerden herhangi bir vakit ve namaz için gusül alması gerek­mez. Ancak hayz kesildiği zaman bir defa yıkanır. Önceki ve sonraki âlimlerin çoğu böyle demişlerdir.

b) Her namaz için abdest alması gerekir. Buhârî'nin rivayetinde Ra­sûlüllah şöyle buyurdu: "Sonra her namaz İçin abdest al." Mâlik'e göre, her namaz için abdest alması müstehaptir. Abdest bozulmadan abdest va­cip olmaz.

c) Abdestten önce organın yıkanması. Kanı engellemek veya azalt­mak için bir bez veya pamuk parçası koyar. Bununla kan kesilmezse or­ganına bir bez parçası sarar ve bağlar. Böyle yapmak vacip değil, ancak evladır.

d) Cumhur ulemaya göre namaz vakti girmeden önce, abdest alma­ması. Çünkü onun temizlenmesi zaruridir, ihtiyaç vaktinden önce yapıl­ması caiz olmaz,

e) Kan aklığı halde, kocasının cinsî temasta bulunması caizdir. Çün­kü cİmânın haram olduğuna dair bir delil vârid olmadı, lbn Abbâs şöyle demiştir: "Islihazeli kadın, namaz kıldığı zaman kocası ona gelebilir. Çünkü namaz kılmak daha Önemli bir iştir." (Bu rivayet Buhâri'nindİr.) Yani şunu kaydediyor. Kari aktığı halde namaz kılması caiz olunca, na­maz için temizlik daha fazla gereklidir. Öyleyse, cima da caizdir. Hamne kızı Ikrime'den rivayeten: "îkrime istihazeli olduğu zaman kocası onunla cima ederdi." (Hadisi Ebû Dâvûd ve Beybâkî rivayet etmiştir. Nevevî, isnadı hasen demiştir.)

f) İstihazeli kadın için temiz kadınların hükmü vardır. Namaz kılar, oruç tutar, itikâfa girer, Kur'an okur, mushafa dokunur, onu taşır ve bütün ibadetleri yapar. Bu konularda icmâ vardır.

 



[1] EnfaI: 11.

[2] Furkân:48.

[3] Maide:6.

[4] Ebû Hureyre (r.a.)'den rivayeten: Medine sokaklarının birinde cünüp olarak Rasûlüllah (s.a.) ile karşılaşınca, Rasûlüllah'a yanaşmayarak gidip yıkandı. Gelince, Rasûlüllah "neredeydin ey Ebû Hureyre?" diye sordu. Ebû Hureyre "Cünüp idim, temizlenmeden seninle oturmayı uygun görmedim" deyince, Rasûlüllah (s.a.) "Sübhânellâh! Mümin necîs olmaz" buyurdu. (Hadisi Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce rivayet etmiştir.)

[5] Ey iman edenler, müşrikler şüphesiz bir pisliktirler; öyleyse bu yıllarından sonra artık Mescid-i Haram'a yaklaşmasınlar." (Tevbe, 28).

[6] Müddessir: 4.

[7] Bakara: 222.

[8] Enam: 145.

[9] En'âm: 145.

[10] Bakara: 219.

[11] Tevbe:95.

[12] Not: Sıvılar düşen necasetle değişmedikçe pis olmazlar. Değişmedikleri için de temizdirler. Bu İbn Abbas, İbn Mes'ud ve Buhârî'nin de görüşü olup doğrusu da budur.

[13] Ahzab:5.

[14] Maide:6.

[15] Maide:6

[16] Maide:6.

[17] Vakıa: 79.

[18] Abese: 13-14.

[19] Bakara: 222.

[20] Al-i İmran:64.

[21] Nisa: 43.

[22] Maide:6.

[23] Bakara: 222.

[24] Nisa: 43.

[25] Nisa: 43.

[26] Nisa: 29.

[27] Nisa: 43.

[28] Bakara: 222 92