1.1.3. Temiz Bir Şeyin Karıştığı Su
1.3.1.Elbisenin Ve Bedenin Temizliği
133. Yağ ve Benzerlerinin Temizliği
13.5. Ayna ve Benzerlerinin Temizliği
13.7. Bilinmesi Gereken Hususlar
1.4.1. Abdestin Meşru Oluşunun Delili
1.4.8. Abdest Almayı Gerektiren Hususlar
1.4.9. Abdest Almanın Müstehab Olduğu Yerler
1.4.10. Abdest Alanın İhtiyaç Duyduğu Faydalı Bilgiler
1.5. Mestler Üzerine Meshetmek
1.5.2. Çoraplar Üzerine Meshetmenin Meşruluğu
1.53. Mest ve Mest Hükmünde Olanlar Üzerine Mesh Etmenin
Şartları
1.5.6. Meshin Nasıl Yapılacağı
1.6.1. Guslü Gerektiren Hususlar
2- Organların Birbirine Kavuşması
1.6.2. Cünüp Olana Haram Olan Şeyler
1.6.3. Yıkanmanın Müstehab Olduğu Yerler
b- Bayram Namazları İçin Yıkanmak
d- İhrama Girmek için Yıkanmak
e- Mekke'ye Girmek İçin Yıkanmak
f- Arafat'da Vakfe Yapmak İçin Yıkanmak
1.6.7. Gusül İle İlgili Meseleler
1.73. Teyemmümün Meşru Oluşunun Sebebi
1.7.4. Teyemmümü Mubah Kılan Sebepler
1.7.5. Teyemmüm Edilmesi Caiz Olan Toprak
1.7.7. Teyemmümle Yapılması Mubah Olan Şeyler
1.8. Sargı Ve Benzerleri Üzerine Mesh
1.8.1. Sargı Bezleri Ve Sargı Üzerine Meshin Meşru Oluşu
1.83. Mesh Ne Zaman Vacip Olur?
1.8.5. Su ve Toprağın Bulunmaması Halinde Namaz
1.93. Hayz ve Nifaslıya Haram Olan Şeyler
1. Hayz ve Nifaslıya Oruç Tutmak Haramdır
2. Hayz ve Nifaslıya Cinsi Münasebet Haramdır
1.9.4. Hastalık Kanı (Istilıaze)
Mutlak suyun hükmü,
temiz olmaktır. Yani kendisi temiz olup başkasını da temizleyendir. Aşağıdaki
kısımlar mutlak suya girer:
1- Yağmur,
kar ve dolu suyu: Allah'u Teâlâ şöyle buyuruyor: "Allah'u Teâlâ sizi
temizlemek için gökten su indirir."[1]
"Size gökten temiz su indir dik."[2]
Ebû Hurcyrc
radiyâllahu anh'in rivayet ettiği hadise göre: "Rasûlüllah (sallalahu
aleyhi ve sellem), namazda tekbir aldığı zaman, kırâcttcn önce susarak bir
müddet durdu. 'Annem-babam sana feda olsun ey Allah'ın Rasûlü, tekbirle kirâet
arasındaki sükûtunda ne diyorsun?" dedim. Şöyle buyurdu:
"Allahım! Doğu
ile batının arasını uzak kıldığın gibi günahlarla benim aramı da uzaklaştır.
Allahım! Beyaz elbisenin kirden temizlendiği gibi, beni de halalardan temizle.
Allah'ım! Hatalarımı kar, su ve dolu ile yıka." diyorum." (Hadisi
Buharî, Müslim, Ebû Dâvûd, Nesâî, Ibn Mâce rivayet etmiştir.)
2- Deniz
suyu: Ebû Hureyre'nin rivayet ettiği hadise göre: Demiştir ki; "Bir adam
Rasûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem'e gelerek 'Ey Allah'ın Rasûlü! Biz deniz
yolculuğu yapıyoruz. Yanımıza biraz su alıyoruz; onunla abdest alsak içecek
suyumuz kalmıyor, deniz suyuyla abdest alalım mı?' diye sordu. Rasûlüllah
sallallahü aleyhi ve sellem; "denizin suyu temizdir ve ölüsü
helâldir" buyurdu." (Hadisi Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî
rivayet etmiştir. Tirmizî şöyle demiştir: 'Bu hadis ha-sen sahih olup Muhammed
bin İsmail el-Buhârî'ye bu hadisi sorduğumda o da "sahihtir" dedi.')
3- Zemzem
suyu: Ali (radıyallahu anh)'den rivayet olunan hadise göre: "Rasûlüllah
salîalahu aleyhi ve sellem, zemzem suyu dolu bir kova istedi, ondan içti ve
abdest aldı," demiştir. (Hadisi Ahmed rivayet etmiştir.)
4- Çok
durmakla veya durgunlaşması sebebiyle veya yosun, ağaç yapraklan gibi çok kere
ayrılması mümkün olmayan bir şeyin karışmasıyla değişen su: Alimlerin
ittifakıyla, bu suya da mutlak su denir. Bu konuda esas olan; "mutlak su
demek caiz olan, mukayyet olmayan" her suyla temizlenmenin sahih
olmasıdır. Allah'u Teâlâ şöyle buyuruyor: "Su bulamazsanız teyemmüm
ediniz.”[3]
Abdest alanın veya
gusül yapanın azalarından ayrılan sudur. Hükmü; temiz olması bakımından esas
itibariyle mutlak sudur, bu suyu temiz olmaktan çıkaracak bir delil yoktur.
Muavviz'in kızı Rubeyyi'den rivayet edilen hadiste: Rasûlüllah sallallahü
aleyhi ve selîem'in abdestini tarif ederken şöyle demiştir: "Ellerinde
kalan abdest suyuyla başını mesnetti." (Hadisi Ahmed, Ebû Dâvûd rivayet
etmiştir. Ebû Davud'un lafzı şöyledir: "Rasûlüllah sallallahü aleyhi ve
sellem, elinde kalan suyun artamyla başını mesnetti."[4]
Hadisten anlaşıldığına
göre; mü'min pis olmayınca, sadece suyun vücuduna değmiş olmasıyla o suyun
temizliğini kaybettiğini kabul etmek de caiz olmaz. Çünkü, sonuçta temiz olan
su, temize (vücûda) dokunmuştur. Temiz vücûd ise, suyun temizliğini gidermez.
Ibn Münzir şöyle
demiştir: "Ali, Ibn Ömer, Ebû Umâme, Atâ, Hasan, Mekhûl, Nehâi'den
rivayet olunmuştur ki; bunlar başını meshetmeyi unutup sakalında yaşlık bulan
kimsenin, sakalının yaşlığı ile başmı mes-hetmesi kâfidir, demişlerdir."
îbn Münzir devamla şöyle demiştir: "Bu, onların kullanılmış suyu temiz
saydıklarına delalet eder." Ben de derim ki, bu görüş Mâliki ve Şâfi'î'den
gelen rivayetlerden birisidir. Ibn Hazm, bu görüşü Süfyân-ı Sevrî, Ebû Sevr ve
bütün Zahir ehli'ne nisbet etmiştir.
Sabun, zâferan, un ve
çoğu kez sudan ayrılması mümkün olan şeylerin karışması gibi. Bu su, mutlak
olması devam ettiği müddetçe temiz hükmündedir. Eğer, mutlak su isimini taşımayacak
kadar mutlak olmaktan çıkarsa, kendisi temiz olup başka bir şeyi temizieyemez.
Ümmü Atiy-ye'den rivayeten; o şöyle demiştir: "Rasûlüllah sallallahü
aleyhi ve sellem, kızı Zeynep vefat ettiği zaman yanımıza girerek şöyle
buyurdu: 'Onu üç, beş, uygun görürseniz daha fazla su ve sidr'le yıkayın.
Sonuncuyu kâfur veya kâfurdan biraz katarak yapın, bitirince bana haber verin.'
Bitirince Rasûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem'e haber verdik. İzarım bize
verdi. 'Onu bu izara sarın' buyurdu." (Hadisi Buharî, Müslim, Tirmizî,
Nesâî, Ebû Dâvûd, Ibn Mâce rivayet etmiştir.)Zaten Öîü, dirilerin yıkanması
sahih olan şeyden başka bir şeyle yıkanmaz. Ahmed, Nesâî ve Ibn Huzeyme'nin
Ümmühânî'nin hadisinden rivayet ettiklerine göre: "Rasûlüllah sallailahu
aleyhi ve sellem, hanımı meymûne ile beraber, içinde hamur kırıntıları olan
bir çanaktan yıkandılar." Her İki hadisin ifadesine göre; suya temiz
şeyler karışmıştır, ancak bu karışma, suyu mutlak olmaktan çıkaracak derecede
olmamıştır.
Bu su için iki durum
vardır:
1-
Necasetin, suyun tadını, rengini, kokusunu değiştirmesi. Bu durumda, bu suyla
temizlik yapmak İcmâen caiz değildir. Bu görüş, Ibn Münzir ve İbn Mulakkan'dan
naklolunmustur.
2- Suyun üç
vasfından birisinin değişmemesi suretiyle, yine mutlak su olarak kalması. Bu
su, az veya çok olsun, temiz ve temizleyici hükmündedir. "Ebû Hureyre
hadîsi" buna delildir. Şöyle demiştir: "Bir arabî kalkarak Mescid'de
işedi, insanlar onunla kavga etmeye kalktılar. Rasûlüllah: "Ona bırakın,
sidiği üzerine de bir kova dolusu su dökün: şüphesiz siz kolaylaştırıcı olarak
gönderi İdiniz, zorlaştırıcı olarak değil," dedi. (Hadîsi Buharı, Ebû
Dâvûd, Tirmizî, Nesâî, îbn Mâce rivayet etmiştir.) Ebû Saîd El-Hudrî'den
rivayet edilen hadiste şöyle denmiştir: "Rasülüllah (sav)'e, 'Budaa
kuyusundan abdcst alabilir miyiz?' diye sorulduğunda, Ra-sûlüllah (sav);
"su temizdir, onu bir şey pislemez" buyurdu." (Hadisi Ah-med,
Şafiî, Ebû Dâvûd, Nesâî, Tirmizî rivayet etmiş, Tirmizî hasen saymıştır, îmam
Ahmcd, "Budaa" hadisi için sahilidir demiştir. Yahya bin Mâin ve Ebû
Muhammed bin Hazm da hadisi sahih saymışlardır. Ibn Ab-bas, Ebû Hureyre,
Hasan-ı Basrî, Ibn Müseyycb, İkrime İbn Ebî Leylâ, Sevrî, Dâvûd-u Zahirî,
Nchâî, Mâlikî ve diğerleri de bu görüşe katılmışlardır. Gazâlî ise:
"sular hakkında, Şafiî'nin mezhebinin, Maliki mezhebi gibi olmasını
isterdim" demiştir.)
"Abdullah bin
Ömer hadisine" gelince: Rasülüllah (sav) şöyle buyurdu: "Su, iki
kaille olduğu zaman pislik taşımaz." (Hadisi Buhârî, Müslim, Ebu Dâvûd,
Tirmizî, Nesâî rivayet etmiştir.' Hadisin senet ve metninde çelişme vardır.
Ibn Abdilberr "Temhîd" adlı kitabında şöyle demiştir: "Şafiî'nin
"kulleteyn" hadisi ile ortaya koyduğu görüşü, nazarî açıdan zayıf
bir görüş olup eser yönünden de sabit olmamıştır."
Artık: içtikten sonra
kapta kalan kısım demektir. Bir kaç gruptur:
1- insanın
artığı: Müslüman, kafir, cünüp veya hayızlı olsun insan artığı temizdir. Allahu
Teâlâ'nın "şüphesiz müşrikler pistir"[5]
ayetine gelince; müşriklerin batıl itikatları sebebiyle, insan pisliği ve diğer
pisliklerden korunmamalan bakımından manen pis sayılmaları kasdolunmuştur.
Yoksa bizzat kendilerinin ve vücutlarının pis olduğu kasdolunmamıştır.
Müşriklerin elçileri, müslümanlarla birbirlerine karışarak Rasülüllah
sallallahu aleyhi ve sellem'in huzuruna geliyor ve mescidine giriyorlardı.
Rasülüllah sallallahu aleyhi ve sellem onların vücutlarının değdiği şeyi
yıkamayı emretmemişti. Aişe (ra)dan rivayet edildiğine göre; şöyle demiştir:
"Ben hâiz iken, su içer, su kabını Rasülüllah (sav)'e verirdim. Ağzımı
koyduğum yere koyar, öyle içerdi." (Hadisi Müslim rivayet etmiştir.)
2- Eti yenen
hayvanların artığı: Bu artık temizdir. Çünkü, salyası temiz etten oluştuğu
için, etin hükmünü alır. Ebû Bekir bin Münzîr şöyle demiştir: "İlim ehli,
eti yenenlerin artığını içmenin ve onunla abdest almanın caiz olduğunda icmâ
etmişlerdir."
3- Katır,
eşek, yartıcı hayvan ve yırtıcı kuşların artığı: Bu artıklar temizdir. Câbir'in
Rasülüllah sallahu aleyhi ve sellem'den rivayet ettiği hadise göre:
"Eşeklerin artığı olan suyla abdest alabilir miyiz?" diye sorulunca,
Rasülüllah sallallâhu aleyhi ve sellem: "Evet, bütün yırtıcı hayvanların
artığıyla abdesl alabilirsiniz" buyurdu. (Hadisi, Şafiî, Dâre Kutnî ve Beyhakî
rivayet etmiştir. Beyhakî, "hadisin senctİcri birbirine eklendiğinde
kuvvetlenir" demiştir.)îbn Ömer'den rivâyeten şöyle demiştir: "Rasülüllah
sallallâhu aleyhi vesellem geceleyin çıkmış oldukları bir yolculukla, havuzun
başında oturmakta olan bir adamın yanından geçtiler. Ömer (r.a.) adama 'bu
gece, havuzuna yırtıcı hayvan ağzını soktu mu?" diye sordu. Rasülüllah
ise, adama 'ey havuz sahibi! Ona haber verme, bu adam zorlaştırıcıdır. Havuzda
olanlar havuzda kalsın; kalanından içmek ve temizlenmek de bizim' dedi."
(Hadisi Dâre Kutnî rivayet etmiştir.) Yahya bin Saîd'den rivâyeten: "Hazreli
Ömer, içinde Amr ibn ül-As'ın da bulunduğu bir kafileyle yola çıktı. Nihayet
bir havuza vardılar. Amr; "Ey havuz sahibi! Havuzuna yırtıcı hayvan uğradı
mı?" diye sorunca, Ömer de "Bize durumu haber verme. Şüphesiz bir
yırtıcı hayvanlara gidiyoruz, onlar da bize geliyorlar" dedi."
(Hadisi, Mâlik "Muvatta"mda rivayet etmiştir.)
4- Kedinin
artığı: Kedinin artığı da temizdir. Ka'b kızı Kebşe'den rivayet edilen hadise
göre: "Kebşe, Ebû Katâde'nin evinde gelin olarak bulunuyordu. Ebû Katâde
Kebşe'nin yanma gidince, ona abdest suyu hazırladı. Tam bu esnada bir kedi
gelerek sudan İçmeye başladı. Ebû Katâde, içsin diye kovayı ona uzattı. Kebşe
şöyle dedi: Ebû Kaiâde, benim ona baktığımı görünce; 'ey kardeşimin kızı
hayret mi ediyorsun?' dedi. 'Evet' dedim. Ebû Katâde; Rasûlüllah, 'kedi pis
değildir, o etrafınızda dolaşanlardan biridir" buyurmuştur' dedi."
(Hadisi Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî rivayet etmiştir. Tirmizî,
hadîsin hasen, sahih olduğunu söylemiş; Buhârî ve diğerleri de hadîsi sahihi
cm işi erdir.)
5- Köpek ve
domuzun artığı: Köpek ve domuzun artığı pis olup bunlardan kaçınmak gerekir.
Köpeğin artığıyla ilgili olarak Buhârî ve Müslim'in Ebû Hureyre (r.a.)'den
rivayet ettikleri hadiste Rasûlüllah saîlallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Sizden birinizin kabından köpek içerse, o, kabı yedi defa yıkasın."
Ahmed ve Müslim'in rivayetinde
şu ifade vardır:
"Sizden birinizin kabına köpek ağzını sokarsa, onun temizliği, birincisi
toprakla olmak üzere yedi kere yıkamaktır. Domuzun artığına gelince:
Kendisinin hem murdar, hem de pis olmasından dolayı pistir.
Necaset; müslümanm
kaçınması vacib olan ve değdiği yeri yıkaması gereken pisliktir. Allâh-u Teâlâ
şöyle buyuruyor: "Ve elbiseni temizle."[6]
"Allah çokça tevbe edenleri ve çokça temizlenenleri sever."[7]
Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem de "temizlik îmanın yarısıdır"
buyurmuştur.
Bu husustaki meseleler
şunlardır:
1- Leş: Boğazı
kesilmeden ölen hayvandır. Canlı hayvandan kesilen parça da leş hükmündedir.
Ebu Vâkıd il-Leysî'den rivayet edilen hadiste Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve
selîem şöyle buyurdu: "Diri iken hayvandan koparılan parça leştir."
(Hadîsi Ebû Dâvud ve Tirmizî rivayet etmiş, Tirmİzî hadisi hasen sayarak, 'ilim
ehli bununla amel etmektedir' demiştir.)
Leşten şunlar
müstesnadır:
a- Balık ve
çekirge ölüsü: Bunlar temizdir. îhn Ömer'in rivayet ettiği hadise göre;
Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem "iki ölü ve iki kan bize helâl
kılındı. Ölü balık ve çekirge, kan ise ciğer ve dalaktır" buyurdu. (Hadisi
Ahmed, Şafiî, İbn Mâce, Beyhakî, Dâre Kutnî rivayet etmiştir. Hadis zayıftır.
Ancak, İmam Ahmed, hadisi, Ebû Züraa ve Ebû Haicm'in de dediği üzere, İbn
Ömer'in sözü olarak sahihlemiştir. Bu gibi hadislerin Rasûlüllah'a nisbetleri
hükmen sabit olmaktadır. Çünkü sahabînin 'bize helâl kılındı, bize haram
kılındı’ gibi sözleri 'Rasûlüllah bize emretti, bizi nehyetti' demeleri
gibidir. Zaten, geçen hadislerde, Rasûlüllah sallaliâhu aleyhi ve sellem'in
deniz hakkında "suyu temiz, ölüsü helâldir" buyurduğu görülmüştü.)
b- Karınca,
arı ve benzeri hayvanlar gibi, akar kanı olmayanlar da meyte (ölü) sayılmazlar.
Bunlar temiz olup bir şeyin içine düşüp ölseler bile o şeyi pis yapmazlar. îbn
ül-Münzîr şöyle demiştir: "Şafiî'den başka, yukarıda adı geçenlerin temiz
olması konusunda ehli ilim arasında bir ihtilaf bilmiyorum." Şafiî
mezhebinin meşhur görüşüne göre; bunlar pistir, ancak bunlar sıvı bir nesneye
düştüklerinde, o nesneyi değiştirmedikleri müddetçe pis sayılmazlar,
c- Leşin
kemikleri, boynuzları, tırnakları, kılları, tüyleri ve derisi: Bunların hepsi
temizdir. Çünkü bunlarda asıl olan temizliktir. Pis olduklarına dair bir delil
yoktur. Zührî, fil ve benzeri gibilerin ölü kemiği hakın-da şöyle demiştir.
"Selef âlimlerinden bu kemiklerle tarak yapanlara ve yağlanan insanlara
ulaştım; böyle yapmakta bir beis görmüyorlardı." (Hadisi Buhârî rivayet
etmiştir.) İbn Abbas'tan rivayeten; şöyle demiştir: "Mcymünc'nİn kölesine
bir koyun sadaka olarak verildi. Koyun ölünce, Rasûlüllah Meymûne'nin yanma
giderek, 'bu koyunun derisini tabaklayıp ondan faydalansaniz ya!" buyurdu.
Ashab, 'o ölüdür' dediler. Rasülüliah sallallâhu aleyhi ve sellem, 'ölü
hayvanın sadece yentnesi haram kılınmıştır' buyurdu." (Hadisi Buharı,
Müslim, Tirmizî, Ebû Dâvûd, Nesâî, İbn Mâcc rivayet etmiştir.) Ancak, Ibn Mâ'ce
hadisi rivayet ederken "Meymûne'den" demiştir. Buharî ve Nesâî'nin
rivayetinde "tabaklama" kelimesi yoktur. İbn Abbas'dan rivayet
olunduğuna göre; şu ayeti okumuştur: "De ki: Bana vahyolunanlar içinde,
yenen ve kimsenin yiyeceği arasında, dediğiniz gibi haram edilmiş bir şey
bulmuyorum. Yalnız haram olarak şunlar vardır; ölü, akıtılan kan, yahut domuz
edi..."[8] (İbn Abbas, 'bu ayette
haram kılman ettir; deri, tulum, diş, kemik, saç, yün ise helâldir.' demiştir.
îbn Münzîr ve Ibn Hatim de aynı rivayeti yapmıştır.) Ölünün maya kesesi ve sütü
de bunun gibi temizdir. Ashab Irak beldesini fethedince, mecûsîlerin
kestikleri, leş olmasına rağmen- maya kesesiyle yapılan mecûsî peynirinden
yediler. Selmân-i Farisi'nin Mcdâyin şehrinde Ömer (r.a.)'in vekili iken,
kendisine mecûsilere ait peynir, yağ ve kürk hakkında sorulan soruya şu cevabı
verdiği bilinmektedir: "Helâl, Allah'ın kitabında helâl kıldığıdır. Haram
da Allah'ın kitabında haram kıldığıdır. Herhangi bir konu hakkında hüküm yoksa,
o serbest demektir."
2- Kan:
İster kesilen yerden akan kan olsun, ister hayız kanı olsun pis olma hükmünde
aynıdır. Ancak, kanın azı affedilmiştir. îbn Cureye, "akıcı kan"
hakkındaki ayet-i kerimeyi tefsir ederken, "akıcı" kelimesini
"damlayan" diye tefsir etmiştir. Damarlarda bulunun kanda bir beis
yoktur. Bu görüşü İbn Münzîr tahric etmiştir. Ebû Miclez'den, kan hakkındaki
rivayette; koyunların kesilen yerlerinde kuruyan veya tencerenin üstünde
biriken kandan sorulduğunda, "bunda bir beis yoktur" dedi;
"sadece akan kan neh yedi İm iştir." Bu görüşü Abd bin Humeyd ve Ebû
Şeyh kaydetmiştir.
Âişe (ra)'den
rivayeten; o şöyle demiştir: "Biz, üzerinde kan izleri olan tenceredeki
etten yiyorduk." Hasan; "her zaman müslümanlar yaraları ile beraber
namaz kılmaya devam etmişlerdir" dedi. (Bunu Buhârî zik-relmiştir.) Ömer
(ra)'in, yarasından kan akarken namaz kıldığı sahihtir. Hafız "Fetih"
kitabında, bu görüşü belirterek demiştir ki: Ebû Hureyre, bir-iki damla kanla
namaz kılmakta bir beis görmezdi. Pire kanı ve çıbandan süzülen kana gelince.
Yukarıda geçen rivayetlerden dolayı bunların affolduğu anlaşılmaktadır. Ebû
Miclcz'c, elbiseye ve bedene değen irinden soruldu; "bunda bir şey
yoktur" dedi. Şüphesiz Allah-u Teâlâ, kanı zikretmiş, irini
zikretrnemişlir. lbn Teymiye "kusuntu ve irinden dolayı elbiseyi yıkamak
gerekir" demiş; Ebu Miclez, "bunların pis olduğu hakkında bir delil
yoktur" demiştir. Evlâ olan, kişinin imkan nisbetinde bundan sakınmasıdır.
3- Domuz
eti: Alîah-u Teâlâ şöyle buyuruyor: "De ki; bana vahyo-lunanîar içinde,
yiyen bir kimsenin yiyeceği arasında, dediğiniz gibi haram edilmiş bir şey
bulmuyorum. Yalnız haram olarak şunlar vardır: Ölmüş hayvan, akıtılan kan,
yahut domuz eti..."[9]
Bunların hepsi pistir ve insan tabiatına aykırıdır. Ayetteki zamir, haram olan
üçüne de işaret etmektedir. Domuzun kıllarıyla dikiş yapmak, âlimlerin iki
görüşünden zahir olan görüşe göre caizdir.
4, 5, 6- İnsanoğlunun
kusmuğu, sidiği ve dışkısı: Bunların pis olduğu konusunda ittifak vardır.
Ancak, kusmuğun azı affolunur. Yemek yemeyen küçük çocuğun sidiği hakkında
kolaylık vardır ve onu temizlemek için su serpme kâfidir. Ümmü Ays hadisine
göre; "O, beraberinde henüz yemek yemeyen süt çocuğuyla Rasûlüllah
sallallâhu aleyhi ve sellem'e geldi de, çocuğu, Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve
sellem'in kucağına işedi. Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem, su isleyip
işediği yere serpti ve onu yıkamadı" (Hadisi Buhârî ve Müslim rivayet
etmiştir.)
Ali (ra)'den
rivayeten; demiştir ki; Rasûlüilah şöyle buyurdu: "Erkek Çocuğun sidiği
üzerine su serpilir, kız çocuğununki ise yıkanır." (Katâde, "bu
hüküm, çocuk yemeye başlamadığı zamana aittir; eğer yemek yiyorsa, onun sidiği
de yıkanır" demiştir. Hadisi Tirmizî, Ebu Dâvûd, ve ibn Mâce rivayet
etmiştir... Hafız, "Fetih" kitabında, "hadisin senedi
Sahihti?" demiştir.) Çocuk süt emmediği müddetçe, su serpmek kifayet eder;
eğer gıda alacak yemek yerse, ihtilafsız olarak yıkamak gerekir; Çocuğun
sidiğinin değdiği yeri sadece ıslatmak hususundaki ruhsatın sebebi, insanlar
ekseriya çocukları kucağına almaya düşkündür ve çocuğun sidiğinden
kurtulamazlar. Her zaman yıkamak zor olacağı için bu kolaylık verilmiştir;
7- Vedi:
sidikten sonra gelen kalın, beyaz bir sudur. Bu ihtilafsız olarak pistir. Aişe
(ra) şöyle demiştir: "Vedi bevilden sonra gelir, gusül abdesti
alınmaz." (Bu hükmü lbn Münzîr rivayet etmiştir.) lbn Abbas'dan meni, vedi
ve mezi hakkında yapılan rivayete göre; ö şöyle demiştir: "Meniden dolayı
gusül gerekir. Mezi ve vedide ise iyice yıkamak yeter." (Bu görüşü Esrem
ve Beyhakî rivayet etmiştir. Beyhakî'nin lafzı şöyledir: "Vedi ve meziye
gelince; İbn Abbas şöyle demiştir: 'zekerini yıka, namaz abdesti gibi abdest
al'.")
8- Mezi: Cinsi
münasebeti düşünürken veya oynaşırken çıkan, yapışkan, beyaz bir sudur. İnsan
bunun çıktığının farkına varamaz. Mezi hem erkek hem de kadından gelir, ancak
kadından gelmesi daha çoktur. Alimlerin ittifakı ile mezi necistir. Vücuda
değerse, değdiği yeri yıkamak gerekir. Ancak elbiseye değerse, su serpmek
yeterlidir. Çünkü çok kere bundan kaçınmak zordur. Bilhassa bekâr gençlerin
elbisesine çokça isabet edebilir. Mezi çocuğun sidiğinden daha hafiftir.
Ali (ra)'den
rivayelen; şöyle demiştir: "Benden çokça mezi geliyordu. Rasûlüllah'ın
kızı bende olduğu için, birisine Nebî (sallallâhu aleyhi ve scllem)e bu konuyu
sormasını emrettim. Adam Rasûlüllah'a sorunca Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve
sellem, şöyle buyurdu: 'Zekerini yıka ve abdest al.'" (Hadisi Buhârî ve
diğerleri rivayet etmiştir.)
Sehl bin Hanif den
rivayeten; şöyle demiştir: "Benden çok fazla mezi geliyordu. Bunua için
devamlı yıkanıyordum. Durumu Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem'e arzettim.
Şöyle buyurdu: 'Bunun için abdest kâfidir.' '-Peki, ey Allah'ın Rasûlü;
elbiseme değerse nasıl yaparım?" diye sorunca; 'bir avuç su alıp elbisenin
isabet eden yerine serpersin' buyurdu." (Hadisi Ebû Dâvûd, lbn Mâce ve
Tirmizî rivayet etmiş; Tirmizî hadisin, hasen-sahih olduğunu söylemiştir. Bu hadisin
ravileri arasında Muhammed bin îshak vardır. Bu zâtın, hadisle bazı hususları
örtme adeti olduğundan, "an-fulân" şeklinde yaptığı rivayetler
zayıftır. Ancak burada, "bana hadis rivayet etti" diyerek kesin bir
ifade kullanmıştır. Hadîsi Esrem şu lâfızla rivayet etti: "Benden çokça
mezi geliyor, güçlük çekiyordum. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem'e
gelerek durumu anlattım. Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
'Bir avuç su alarak mezinin üzerine serpmen sana yeterlidir.'"
9- Meni:
Bazı âlimler meninin necis olduğunu söylemişlerdir. Doğru olan, meninin temiz
olduğudur. Fakat, yaş olduğu zaman yıkanması, kuru olduğu zaman ovalanması
müstehabdır.
Aişe (ra) şöyle
demiştir: "Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem'in elbisesindeki meniyi,
kuru olduğu zaman ovalar, yaş olduğu zaman yıkardım." (Hadisi Dâre Kutnî,
Ebû Avâne ve Bezzâr rivayet etmiştir.)
İbn Abbas'dan
rivayeten: "Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem'e, elbiseye değen meni
hakkında soruldu. Rasûiüllah sallallâhu aleyhi ve sellem 'meni, tükürük ve
sümük mesabesindedir' buyurdu. 'Bir bez veya otla onu silmen sana yeterlidir.'
(Hadisi Dâre Kutnî, Beyhakî ve Tahavî rivayet etmiştir. Hadisin merfu' veya
mevkuf olduğunda ihtilaf edilmiştir.)
10- Eti
yenmeyenlerin sidiği ve pisliği: İbn Mes'ud'un rivayet ettiği hadise göre
bunlar necistir. İbn Mes'ud şöyle demiştir: "Rasûlüllah sallallâhu aleyhi
ve selîem, büyük abdeste çıkarken bana üç taş getirmemi emretti. îki taş
buldum; üçüncüyü aradım bulamadım. Bir tezek olarak Rasûlüllah'a getirdim.
Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem, iki taşı aldı, tezeği atarak 'bu
pistir' buyurdu." (Hadisi Buhârî, îbn mâce, ibn Huzeyme rivayet etmiş; îbn
Huzeyme, "o pistir, eşek pisliğidir" rivayetini ilave etmiştir.)
Bunlardan kaçınmak zor olduğu için azı affolunur.
Velid bin Müslim
demiştir ki: Evzaî'ye "eti yenmeyenlerden katır, eşek, at gibi hayvanların
sidikleri hakkında ne dersin?" dedim. Evzai şöyle cevap verdi. "Bu
hayvanların sidikleri, savaşlarda ashabın elbisesine ve vücuduna bulaşıyordu da
onlar elbiselerini ve vücutlarını yıkamıyorlardı."
Eti yenenlerin pisliği
ve sidiğine gelince; Mâlik, Ahmed ve Şâfi'îden bir cemaat temiz oldğu
görüşündedirler.
ibn Teymiye;
"sahabeden hiç bir kimse bunların pis olduğunu söylememiştir. Pis
olduğunu söylemek, sahabeden hiç birisinin söylemediği, yeni icad bir
sözdür" demiştir.
Enes (ra) şöyle
demiştir:
"Ukl ve 'Ureyne
kabilesinden insanlar Medine'ye geldiler. Karın hastalığına yakalanmışlardı.
Rasûlüllah sailallâhu aleyhi ve sellem, bunların dağdaki develerin yanma
giderek süt ve sidiklerinden içmelerini emretti." (Hadisi Buhârî, Müslim
ve Ahmed rivayet etmiştir.) Bu hadis, deve
sidiğinin temiz
olduğunu gösterdiği gibi, yenen diğer hayvanların sidiği de buna kıyas olunur.
İbn Münzir şöyle
demiştir: "Bir kimse bu hükmün sadece onlara mahsus olduğunu sanırsa
doğruyu bulamamış olur. Çünkü mahsus olan şeyler delilsiz sabit olmaz."
Yine İbn Münzir; "ilim ehlinin, koyun pisliklerini çarşılarda satmayı
terkederken; önceden de, sonradan da deve sidiğini ilaçlarında çekinmeden
kullanmaları, temiz olduğuna delalet eder" demiştir.
Şevkânî; "zahir
olan, eti yenen her hayvanın gübre ve sidiğinin aslına bakarak ve 'aslının
temiz olduğu' yolundan giderek temiz olmasıdır," demiştir. Necaset şer'î
bir hüküm olup, aslın gerektirdiği hükümden (ve aslî beraatten) ayrılmayı
lüzumlu kıldığı için, necaset iddiasında bulunanın, bunlara aykırı olan delili
getirmeden, iddiası kabul olunmaz.Eti yenen hayvanların dışkılarının vesidiklerinin
pis olduğunu söyleyenlerin delillerini bulamamaktayız.
11- Diski
yiyen hayvan: Dışkı yiyen hayvana binmek, etini yemek ve sütünü içmek
nehycdilmiştir.
ibn Abbas'dan
rivayeten: "Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem, dışkı yiyen hayvanın
sütünü İçmeyi nehyetti" demiştir. (Hadisi Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud,
Tirmizî, Nesâî rivayet etmiş; Tirmizî sahihlemiştir.) Bir rivayette;
"dışkı yiyen hayvana binmek nehyedilmiştir" şeklindedir. (Bu hadisi
Ebû Dâvud rivayet etmiştir.)
Ömer bin Şuayb
babasından, o da dedesinden yaptığı rivayete göre, şöyle demiştir: "Rasûlüllah
sailallhahu aleyhi ve seİlcm, ehlî eşek etini, dışkı yiyen hayvana binmeyi ve
etini yemeyi nehyetmiştir." (Hadisi Ahmed, Nesâî ve Ebû Dâvud rivayet
etmiştir.)
Cellâle: Deve, sığır,
koyun, tavuk, kaz ve diğer hayvanlardan dışkı yemek suretiyle kokusu
değişenlere denir. Eğer bir müddet dışkıdan uzak tutularak, hapsolunup temiz
şeyle beslenirse, eti temiz olmuş olup "cellâle" ismi ondan gider.
Zaten, nehyin sebebi kokusunun değişmesiydi ki, o da gitmiştir.
12- içkinin pis oluşu: Cumhur ulemaya göre içki
necistir. Allahu Tcâlâ şöyle buyuruyor: "Şüphesiz içki, kumar, tapınmak
için dikili taşlar, putlar şeytanın işinden birer pisliktir. "[10] Bir
kısım âlimler ise içkinin temiz olduğu görüşündedirler. Bunlar, ayette geçen
"ricsün" kelimesini "manevî pislik" şeklinde anlamışlardır.
Çünkü "ricsün" kelimesi, içki ve içkiyle: beraber gelen kumar ve
putlarla aynı hükümdedir. Bunlar ise maddî pislik olarak asla vasıflandınlamaz.
Bir başka ayette şöyle buyuruluyor; "Pırlardan olan pisliklerden sakının,"[11]
Putlar manen pistir; dokunmakla kişiyi pis yapmaz. Ayetin tefsirinde, bunların
şeytan ameli olduğu, ,kişilerin: arasına düşmanlık ve buğz koyacağı, Allah'ı
zikirden ve namazdan alıkoyacağının geçmesi,, haram oluşunu açıklamak içindir.
Sübül üs-Selâm
kitabında ise şöyle deniyor: "Eşyada asıl olan temizliktir. Haramlık bir
şeyin pis olmasını gerektirmez. Nitekim bazı otlar temiz olduğu halde haram
kılınmıştır. Her pis olan şeyin hükmü haram olmaktır. .Ancak, her haram olan
şeyin hükmü ise pis olmak değildir. îpek ye altın,: zarurî olarak ye icmaen
terniz oldukları halde erkeklere haram kılınmıştır. Bu bilinince,
"hamr"m, ve nass'm açıkça göstermiş olduğu içkilerin haramiıkları,
"necis" olmalarını gerektirmez. Bilakis, necis olduğunu göşterme_k
için başka bir delil gerekir. Necis olduklarını gösterecek delilin
bulunmamasından dolayı, ittifak edilmiş bir temel olan "tahâret-i
asliye" (herşeyin aslında temiz olduğu) esası üzere bunlar da temizdir,
içkilerin pis olduğunu iddia edenlerin delil getirmeleri gerekir."
13- Köpeğin
pis olusu: Köpek de necistir. Yaladığı şeyin, ilki toprakla, olmak üzere yedi
kere yıkanması gerekir.
Ebû Hureyre (ra.)'den
rivayet edilen bir. hadiste: Rasûlüllah sallallahü.aleyhi-ve sellem,
"köpeğin yalamış.olduğu çanağınızın temizliği, ilki toprakla olmak üzere,
yedi kere yıkanmasıdır." buyurdu. (Bu hadisi Müs-lipvAhmeaVEbû Dâvud, ve
Beyhakî rivayet etmiştir.) Kuru yiyecek bulunan tabağı yalamışsa, ağzının
değdiği yerdekileri ve etrafındakileri atmak, kalan temiz kısmından
yararlanmak mümkün olur. Köpek kıllarına gelince, açık olan onların temiz
olduğudur. Necis olduğuna dair bir delil yoktur.
Elbiseye ve bedene kan
gibi görünen bir necaset bulaştığı zaman, neciset gidinceye kadar yıkanmaları
gerekir. Yıkadıktan sonra giderilmesi güç- bir iz kalırsa bu affolunur. Eğer
sidik gibi görünmeyen bir necaset ise, bir defa yıkamak yeter. Ebu Bekir'in
kızı Esma'dan yapılan rivayete göre: "Bir kadın Rasûlüllah'a gelerek şöyle
dedi: 'Kimimizin elbisesine hayız kanı bulaşıyor, onu ne yapmalı?' Rasûlüllah
'suya daldırarak, sonra suyla oğuşturup durulasın, sonra onunla namaz kılsın'
buyurdu." (Hadisi Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir). Eğer pislik kadının
elbisesinin eteğine değerse onu yer temizler. Rivayet olunduğuna göre bir
kadın Ümmü Selcme'ye "Elbisemin eteği uzun, onunla pislik olan yerlerde
geziyorum" dedi. Ümmü Seleme kadına: "Rasûlüllah, 'daha sonra
sürüldüğü yerler onu temizler' buyurdu," dedi. (Hadisi Ahmed ve Ebu Dâvûd
rivayet etmiştir.)
Yere pislik bulaştığı
zaman, üzerine su dökmekle temiz olur. Ebu Hureyre'den rivayet edilen hadise
göre; o demiştir ki: "Bir bedevî Arap, mescidde işemeye oturdu. Herkes onu
vazgeçirmek için bağrışmaya başlayınca, Rasûlüllah şöyle buyurdu: "Onu
bırakın, sidiği üzerine de bir kova sudökün. Şüphesiz siz kolaylaştırıcı
olarak gönderi İdiniz, zorlaştırıcı olarak değil." (Hadisi, Buhârî, Ebu
Davud, Tirmizi, Nesâî, İbn Mâce rivayet etmiştir). Yine yer ve yerle irtibatlı
olan bina ve ağaç gibi şeyler kurumakla temiz olur. Ebû Kılâbe: "Yerin
temizliği kurumasıdır." Aişe (ra): "Yerin temizliği
kurumasıdır." dedi. Bu hadisi İbn Ebî Şeybe rivayet etmiştir. Bütün
bunlar sıvı necaset hakkında geçerlidir. Eğer necaset katı bir madde olursa,
ancak onu gidermek veya değiştirmekle temiz olur.
Ibn Abbâs'ın Meymûne'den
rivayet ettiğine göre: Rasûlüllah'a yağa düşen fareden sorulduğunda
"Fareyi ve etrafındaki yağı atıp, kalanını yeyiniz." buyurdu. (Hadisi
Buhârî rivayet etmiştir.) Hafız şöyle demiştir: İbn Abdilbcr, katı bir maddeye
ölü düşüp, her tarafına sirayet etmediği anlaşılınca düşen meyte ile etrafının
atılacağında ittifak olduğunu nakletmiştir. Sıvılara gelince, cumhur ulemaya
göre, necasetin düşmesiyle hepsi pis oiur. İçinde Zühri ve Evzaî'nin bulunduğu
bir kısım ulema, bu görüşe muhalefet ederek "sıvıların hükmü, suyun hükmü
gibidir." dediler.[12]
Leş derisi,
dabaklanmakla hem içi, hem de dışı temiz olur, Ibn Ab-bas'ın hadîsine göre
Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Deri
dabaklandığında temiz olmuş olur." (Hadisî Buhârî, Müslim rivayet
etmiştir.)
Ayna, bıçak, kılıç,
tırnak, kemik, cam, kap ve kabartması olmayan düz cilalanmış her şey,
necasetinin giderilmesiyle temiz olur. Ashâb, kılıçları kanlı olduğu halde
kılıçlarını kuşanarak namaz kılarlardı. Kanlı olan kılıçlarını silerler, bunu
temizlik için yeterli sayarlardı.
Pis olan ayakkabı ve
mestler necasetleri gidinceye kadar yere sürtmekle temiz olur. Ebû Hureyrc'nin
rivayet ettiği hadise göre; Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem,
"Sizden biriniz ayakkabısıyla pisliğe basınca, onun temizleyicisi
topraktır" buyurdu. (Hadisi Ebû Dâvûd, rivayet etmiştir.) Başka bir
rivayette, "Mestlerle pisliğe basılırsa, onun temizleyicisi
topraktır." buyurmuştur. Ebû Saîd'den rivâyeten Rasûlüllah sallallâhu
aleyhi ve sellem, "Sizden biriniz mescide geldiği zaman, ayakkabılarını
çevirip altlarına baksın. Eğer pislik görürse yere sürterek onu silsin. Sonra
onlarla namaz kılsın" buyurmuştur. (Hadisi Ahmed, Ebu Dâvûd rivayet
etmiştir.) Çünkü ayakkabıların pisliğe değmesi çoğu kere tekerrür eder. Sert
bir şeyle silmek, taharetlenmede olduğu gibi ayakkabılarda da yeterlidir.
Bilâkis ayakkabılarda daha evlâdır, Çünkü, büyük abdestten temizlenme günde
bir kaç defa iken, ayakabmm pisliğe değmesi ondan çoktur.
1- Çamaşır
ipine pis olan elbise asılsa, sonra güneş veya rüzgâr vasıtasıyla ip kurumuş
olsa, bundan sonra üzerine temiz bir elbise asılabilir.
2- Kişi,
üzerine sıçrayan şeyin su mu, sidik mi olduğunu anlayamaz-sa, sorması gerekmez.
Sorulan kimsenin de pis su olduğunu bilse bile cevap vermesi gerekmez. Bu sıçrayan
şeyi yıkaması vacip değildir.
3- Kişinin
elbisesinin eteğine gece yaş bir şey isabet else, ne olduğunu anlamasa, onu
koklayarak ne olduğunu öğrenmesi gerekmez. "Rivayet olunduğuna göre, Hz.
Ömer (r.a.), bir gün yoldan arkadaşıyla birlikte geçerken üzerine oluktan su
döküldü. Bunun üzerine arkadaşı 'Ey oluk sahibi suyun pis mi yoksa temiz mi?'
diye sordu. Ömer (r.a.) oluk sahibine 'Ey oluk sahibi bize haber verme' dedi ve
geçip gitti."
4- Sokaktaki
çamurlardan isabet edeni yıkamak gerekmez. Kümyel Bin Ziyad, şöyle demiştir:
"Ali (ra)'in yağmurda meydana gelen çamura batarak, mescide girip namaz
kıldığını ve ayaklarını yıkamadığım gördüm."
5- Bir kimse
namazı bitirdiği zaman, elbisesinde veya vücudunda pislik görse de kendisi onu
bilmese veya ona bildirilip unutmuş olsa, veya unutmayıp o pisliği gidermekten
aciz kalsa, namazı sahihtir, -iade etmesi gerekmez. Allah Teâlâ şöyle
buyurmuştur: "Hata yaptığınız yerlerde, size bir günah yoktur."[13]
Sahabe ve tabiinden çoklarının fetvası bu yöndedir.
6- Bir kimse
elbisesindeki pisliğin nerede olduğunu bilmese, elbisesinin tamamını yıkaması
lazımdır. Çünkü hepsini yıkamadan elbisenin temiz olduğuna kanaat getirmek
mümkün değildir. Bu "kendisiyle vacibi tamamlanan şey de vaciptir"
kaidesine göredir.
7- Temiz
elbiseler, pis elbiselere karışmış olsa, temizini araştırarak onunla bir namaz
kılar. Bu kıbleyi aramak gibidir. Temiz elbiseler ister çok, ister az olsun
durum aynıdır.
Hela için aşağıda
özetlenen bir takım edepler vardır.
1- Korumak
veya zayi olacağından korkmak dışında, içinde Allah'ın ismi bulunan birşeyi
yanında bulundurmamak, Enes'den rivayet edilen hadis: "Rasûlüllah,
parmağına 'Muhammed'ür-Rasûlüllah' yazan yüzüğünü takınır, helaya gireceği
zaman yüzüğü çıkarırdı." (Hadîsi Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir.
Hafız, hadîsin illetli olduğunu, Ebû Dâvûd ise, münker olduğunu söylemiş, ancak
birinci kısmı, yani "Muhammed"ür-Rasûr lüllah" yazılı yüzüğü
takındığı kısmı sahihtir, demiştir.)
2- Ses
duyulmasın veya etrafa kötü koku yayılmasın diye büyük abdest bozarken,
insanlardan uzaklaşmak ve kapalı bir yer seçmek. Cabîr'den rivayet edilen
hadîse göre o şöyle demiştir: "Rasûlüllah ile beraber bir sefere çıktık.
Rasûlüllah kimsenin görmeyeceği kadar uzaklaşmadan büyük abdeste çıkmazdı."
(Hadîsi Ibn Mâ'ce rivayet etmiştir.) Ebû Davud'un rivayeti şöyledir:
"Rasûlüllah büyük abdeste çıktığı zaman hiç kimsenin görmeyeceği yere
giderdi." Yine Ebu Davud'un bir rivayeti, "Rasûlüllah, ayak yoluna
gittiği zaman iyice uzaklaşırdı" şeklindedir.
3-
Binalardaki tuvaletlere girerken "eûzü besmele"yi açıktan çekmek,
ovada ise elbiseyi çıkarırken besmele çekmek. Enes'den rivayet edilen hadise
.göre o şöyle demiştir: "Rasûlüllah helaya girmek istediği zaman şöyle
derdi:
"Allah'ın
ismiyle, Ey Allahım, (erkek ve dişi )cinlerin şerrinden, bu ve başka
pisliklerden sana sığınırım" (Hadîsi Buhârî, Müslim, Ebû Dâ-vûd, Tirmizî,
Nesâî, Ibn Mâce rivayet etmiştir.)
4- îster
zikir olsun, isler başka bir şey olsun, mutlak olarak hiç bir kelam konuşmamak,
selâm almamak, müezzinin ezanına icabet etmemek. Ancak mecburi bir durum varsa
o müstesnadır. Mesela; düşmesinden korkulan bir köre yol göstermek gibi. Eğer
bu esnada aksırırsa içinden Allah'a hamd eder, lisanını oynatmaz. İbn Ömer'den
rivayet edilen hadîse göre; "Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem,
işemekteyken, yanından geçen bir adam selâm verdi, Rasûlüllah sallallâhu
aleyhi ve sellem selâmım almadı." (Hadîsi Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî,
Nesâî, İbn Mâ'ce rivayet etmişdir). Ebû Sa'îd'den rivayet edilen bir hadîs
şöyledir: Rasûlüllah'ın şöyle buyurduğunu işittim: "Avret yerleri açık,
konuşarak iki kişi birlikte abdest bozmaya çıkmamalıdır. Çünkü Allah Teâlâ bu
yüzden bunlara ga-zab eder." (Hadîsi Ahmed, Ebû Dâvûd, Ibn Mâ'ce rivayet
etmiştir.) Hadîsin zahirinden konuşmanın haram olduğu anlaşılmaktadır. Ancak bu
konudaki icmâ, haram yasağını mekruha çevirmiştir.
5- Kıbleye
saygı göstermek, Önünü ve arkasını kıbleye çevirmemek: Ebû Hureyre'den rivayet
edildiğine göre Rasûlüllah şöyle buyurdu: "Sizden biriniz helada oturunca
önünü ve arkasını kıbleye çevirmesin." (Hadîsi Ahmed, ve Müslim rivayet
etmiştir.) Buradaki nehiy, mekruh olduğunu göstermektedir. Çünkü İbn Ömer'den
yapılan rivayette o şöyle demiştir: "Bir gün Hafsa'nm evinin çatısına
çıkmıştım. Rasûlüllah'ı Şam'a dönerek ve arkası Kabe'ye gelmiş olduğu halde
defi hacet yaparken gördüm." (Hadîsi Buharî, Müslim, Tirmizî, Nesâî, Ebû
Dâvûd, İbn Mâce rivayet etmiştir.) Bu iki hadisi birleştirmek, arasını
toplamak mümkün olup, açık yerde kıbleye dönmek haram, evlerde ise mubahtır,
denir. Mcr-van, Esğarİ'den rivâyeten şöyle demiştir: "İbn Ömer'i, devesini
kıble lara-fa çökertip ona doğru bcvlcderken gördüm. 'Ya Ebâ Abdurrahman, bundan
nehy olunmadınız mı?' dedim. 'Evet,' dedi. 'Ancak bu yasak açık yerde olan
nehiydir. Eğer seninle kıble arasında seni örtecek bir şey varsa, o zaman beis
yoktur." (Hadisi Ebû Dâvûd, Ibn Huzeyme ve Hakim rivayet etmiştir.
"Fetih" kitabında geçtiği üzere hadisin isnadı hasendir.)
6- Necasetin
isabet etmesinden sakınmak için alçak ve yumuşak bir yer seçmek. Ebû Musa'dan
rivayet edilen hadis şöyledir: Rasûlüllah duvarın yanında boş bir yere gelerek
bevlettikten sonra, şöyle buyurdu: "Sizden biriniz işeyeceği zaman uygun
bir yer arasın." (Hadîsi Ebû Dâvûd ve Ahmed rivayet etmiştir. Hadîste her
ne kadar bilinmeyen kimseler varsa da manâsı doğrudur.)
7- Böceklere
ve diğer haşarata zarar vermemek için yuvalara işemekten sakınmak: Katade'nin
Abdullah bin Sercis'den rivayet ettiği hadîse göre demiştir ki;
"Rasûlüllah hayvan yuvalarına işemekten nehyet-ti." Katâde'ye
"niçin yuvalara işemek hoş görülmüyor", diye sorulunca şöyle cevap
verdi: "Çünkü yuvalar cinlerin barınaklarıdır." (Hadîsi Ahmed,
Nesâî, Ebû Dâvûd, Hâkim ve Bcyhakî rivayet etmişlerdir. Ibn Huzeyme ve İbn
Seken ise hadîsi sahihlemişierdir.)
8- Bevlederkcn
insanların gölgelik yerlerinden, yollarından ve sohbet yaptıkları yerlerden
sakınmak. Ebu Hureyre'den rivayet edilen hadîste, Rasûlüllah sallallâhu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu, "iki lânetlik işten sakının". Ashab;
"İki lanetlik iş nedir, ya Rasûlallah?" diye sorunca Rasûlüllah
sallallâhu aleyhi ve sellem "İnsanların yollarında ve gölgeliklerinde
tuvalete çıkmaktır", buyurdu. (Hadîsi Ahmed, Müslim ve Ebû Dâvûd rivayet
etmiştir.)
9- Temizlik
yapacağı havuza, durgun veya akar suya bevletmemek: Abdullah bin Muğaffel'den
rivayet edilen hadîse göre; Nebî (aleyhisse-lam) şöyle buyurdu: "Sizden
biriniz temizlik yapacağı durgun suya bevledip, sonra ondan abdest almasın.
Çünkü vesvesenin çoğu bundan gelir." (Hadîsi, Buhârî, Müslim, Nesâî, Ebû
Dâvûd ve Tirmizî rivayet etmiştir. Fakat "sonra abdest alacağı suya"
sözü yalnız Ahmed ve Ebu Davud'da mevcuttur.) Cabîr'den rivâyeten
"Rasûlüllah durgun suya işemeyi nehy etmiştir." (Hadîsi Ahmed, Nesâî
ve îbn Mâ'ce rivayet etmiştir). Yine Cabîr'den rivâyeten; "Rasûlüllah akan
suya işemeyi nehy etmiştir." "Mec-ma'uz-Zevâid"de şöyle
denmiştir: "Hadîsi Taberânî rivayet etmiş, ravilcri-nin sikadan olduğunu
söylemiştir. Eğer yıkanılan yer boru gibi şeylerle boşaltılıyorsa, o zaman
işemek mekruh değildir."
10- Ayakta
işememek. Çünkü ayakta bevîetmck olgunluğa ve güzel adetlere ters düşer. Bu
durumda bcvl üzerine sıçrayabilir. Eğer sidiğin sıçramayacağından emin olursa
ayakta işemek caiz olur. Aîşc (ra) şöyle demiştir. "Her kim Rasûlülîah'ın
ayakta bevlettiğini size söylerse, onu tasdik etmeyin. Rasûlüllah oturmanın
dışında başka türlü bevletmezdi." (Hadîsi Buhârî, Müslim, Tirmizî, ve
Nesâî rivayet etmiştir. Tirmizî ise, bu konuda en güzel ve en sağlam delil
budur, demiştir.) Aîşe'nin (ra) sözü kendi bildiğine göre olup, Huzcyfe'nin
rivayetine ters değildir. Huzey-fe'nin rivayeti; "Rasûlüllah bir kavmin
çöplüğüne gelerek, orada ayakta bcvletti. Ben kenara çekildim. Bana su getir,
dedi. Yaklaştım, hatta arkasında durdum. Abdcst ahp hufları üzerine mesheyledi."
şeklindedir. (Hadîsi; Buhârî, Müslim, Tirmizî, Ebû Dâvûd, Nesâî, İbn Mâ'ce)
rivayet etmiştir. Ncvevî, "oturarak işemek bana daha hoş geliyorsa da
ayakta işemek mubahtır. Her türlüsü de Rasûlüİlah'dan sabit olmuştur."
demiştir.
11- Ön ve
arkada bulunan pisliğin, taş veya benzeri sert, temiz, ve necaset silmeye uygun
haram olmayan şeyle veya sadece suyla veya her ikisiyle birlikte giderilmesi
gerekir. Aîşe (ra)'den rivayet edilen hadîste Nebî sallaİlâhu aleyhi ve sellem:
"Sizden biriniz helaya çıktığında üç taşta taharetlensin. Bu ona
yeterlidir." dedi. (Hadîsi Ahmed, Nesâî, Dârckutnî rivayet etmiştir.)
Enes'den yapılan rivayette o demiştir ki; "Rasûlüllah tuvalete girer, ben
ve benim gibi bir çocuk bir ibrikle veya bir su kabıyla ona su taşırdık.
Rasûlüllah da bu suyla tahareti en irdi." (Hadîsi Buhârî, Müslim, rivayet
etmiştir.)
Ibn Abbâs'dan
rivâyeten Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem iki kabrin yanından geçerken,
şöyle buyurdu: "Bunlar muhakkak azab görüyorlar; ancak büyük bir şey için
azab görüyor değiller. Biri sidikten sakınmazdı, diğeri de söz taşırdı."
(Hadîsi Buhârî, Müslim, Tirmizî, Nesâî, Ebû Dâvûd, Ibn Mâce rivayet etmiştir.)
Enes'den rivâyeten Rasûlüllah sallaİlâhu aleyhi ve sellem: "Sidikten
sakının, şüphesiz kabir azabının çoğu sidiktendir." buyurdu.
12- Sağ elin
pisliklere değmesinden sakınmak için, sağ elle taharetlenmemek; Abdurrahman
bin Zeyd'den rivayet edilen hadiste şöyle denmiştir: "Sclman'a dendi ki:
'Nebîniz size herşeyi öğretti. Necasetin durumunu da Öğretti mi?' Selman
'evet', dedi. 'Büyük veya küçük abdeste çıkarken kıbleye dönmekten, sağ el ile
taharet almaktan, üç taştan daha az ile taharetlenmekten, pis olan bir şeyle
veya kemikle taharet almaktan bizi nehyetti.' (Hadîsi, Müslim, Ebû Dâvûd ve
Tirmizî rivayet etmiştir.) Hafsa (ra)"dan rivâyeten; o demiştir ki:
"Nebî sallallahu aleyhi ve sellem yemesini, içmesini, giymesini ve alıp
vermesini sağ eliyle, başka şeyleri de sol eliyle yapardı." (Hadîsi Ahmed,
Ebû Davûd, Ibn Mâ'ce, Ibn Hibbân, Hâkim ve Beyhâkî rivayet etmiştir.)
13-
Taharetten sonra elini toprağa sürtmeli veya ele değer kötü kokuyu gidermek
için sabun veya benzeri şeyle yıkamalıdır. Ebû Hureyre'den rivayet edilen hadis
şöyledir; "Rasûlüllah helaya girdiği zaman bakırdan veya deri kabdan
yapılmış kovayla ona su getirirdim. Onunla taharetlenir, sonra da elini
toprağa sürerdi." (Hadîsi Ebû Dâvûd, Nesâî, Beyhâkî ve tbn Mâ'ce rivayet
etmişdir.)
14-
İşedikten sonra avret mahallini ve donu, vesveseyi def için suyla ıslatmak.
Şöyle ki; bir yaşlık bulursa, "benim serptiğim suyun yaşlılığıdır"
diyebilsin. Hakem bin Süfyan'ın rivayet ettiği veya Süfyan bin Ha-kem'in
rivayet ettiği hadiste şöyle demiştir: "Rasûlüllah işediği zaman, abdest
alır ve üstüne su serperdi." Bir rivayette; "Rasûlüllah'ın, işedikten
sonra avret mahalline su serptiğini gördüm." şeklindedir. îbn Ömer de donu
ıslanmcaya kadar avret mahalline su serperdi.
15- Tuvalete
sol ayakla girip, sağ ayakla çıkmalı, çıktıktan sonra "Allahım affını
dilerim" demelidir. Aîşe (ra)'dcn rivâyeten; "Rasûlüllah heladan
çıktığı zaman (Gufrâneke) 'Affını dilerim' derdi." (Hadîsi Buhârî, Müslim,
Ebû Dâvûd, Tirmizî rivayet etmiştir.) Ebû Hâtim'in dediği gibi, bu konuda en
sahih hadis, Aîşe (ra)'nın rivayet ettiği hadîstir. Zayıf yollardan rivayet
edilen bir başka hadîse göre Rasûlüllah saİlallahu aleyhi ve sellem şöyle
derdi.
"Benden eziyeti
giderip, bana afiyet veren Allah'a hamd olsun ve Gıdaların lezzeiini bana
tattıran, kuvvetini bende bırakan ve ezasını benden gideren Allah'a hamd
olsun."
Allah'u Teâlâ,
nebileri için bir takım sünnetler seçerek o sünnetleri yapmak suretiyle,
nebîlerine uymamızı emretmiştir. Bu sünnetleri yapanların diğerlerinden
ayrılması İçin, bunları parola gibi tanınmaya vesile kılmıştır. İşte bu
özelliklere "Fıtratın Sünnetleri" denir. Şimdi sırasıyla bunları
açıklayacağız.
1- Hitan
(Sünnet Olmak): Pisliğin birikmemesi, sidikten tam temizlenmenin mümkün olması
ve cinsel birleşme lezzetinin tam olması için, erkeklik organının başını örten,
deriyi kesmektir. Bu durum erkeklere göredir. Kadınlara gelince, sahih bir
haber olmamakla birlikte, eski bir adetten kalan, kadınlık organının üst
kısmından biraz almak iyi görülmüştür.
Ebû Hureyre'den
rivâyeten Rasûlüîlah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Halilürrahman
ibrahim sallallâhu aleyhi ve sellem 80 yaşma erdikten sonra sünnet olmuş ve bu
işi keserle ifa etmiştir." (Hadîsi Buhârî rivayet etmiştir.) Cumhur
ulemaya göre sünnet olmak vaciptir. Şafiîler sünnetin yedinci günü yapılmasını
müstehap görürler. Şevkanî, Sünnet hakkında bir vakit ve belirli bir haber
gelmediği gibi, vücûbunu ifade eden bir haber de yoktur" demiştir.
2- Edep
yerlerini traş etmek ve koltuk altı kıllarını almak: Bu ikisi de sünnettir.
Bunları yaparken traş etmek, kısaltmak ve yolmak yeterlidir.
3-
Tırnakları ve bıyıkları kısaltmak veya bıyıklan kazımak: Her ikisi hakkında da
sahih hadîsler vardır, lbn Ömer'den rivayet edilen hadîste Nebi sallallâhu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Müşriklere muhalefet ediniz, sakalı
bırakınız ve bıyıklan kazıyınız." (Hadisi Buhârî, Müslim rivayet
etmiştir.) Ebû Hurcyre'nin hadisinde ise Rasûlüîlah sallallâhu aleyhi ve sellem
şöyle buyurdu: "Beş şey fıtrattandır. Elek traşı, sünnet olmak, bıyıklan
kısaltmak, kolluk allı tüylerini yolmak, tırnakları kesmek" (Hadîsi,
Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî, ve lbn Mâ'ce rivayet etmiştir.)
Bıyıkları kazımak veya kısaltmak ifadelerinde herhangi birisi tayin
edilmemiştir. Hangisini yaparsan sünnete uyma gerçekleşmiş olur. Maksat,
bıyıkların fazla uzayarak yiyecek ve içeceklere dokunmaması, bir de bıyıklarda
kirin birikmem esidir. Zeyd bin Erkam'dan rivayeten Rasûlüllah sallallâhu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Bıyıklardan kısaltmayanlar bizden
değildir." (Hadîsi Ahmet ve Nesâî rivayet etmiş, Tirmizî hadîsi
sahihlemiştir.) Etek traşı, koltuk altı kıllarını almak, tırnakları ve
bıyıkları kısaltmak veya kazımanın temizliğin tamamlanması ve insanın
rahatlaması için haftada bir yapılması müstehaptır. Çünkü vücutta bazı kılların
kalması insana sıkıntı ve darlık verir. Bununla beraber kırk güne kadar bunları
tehir etmeye ruhsat verilmiştir. Ancak kırk günden sonra mazur sayılmaz.
Enes'den yapılan rivayet şöyledir: "Rasûlüllah bize bıyıkları ve
tırnakları kısaltmak, koltuk altı tüylerini almak ve etek traşı olmak hususunda
kırk geceyi'geçmemek üzere zaman tayin etmiştir."
4- Kişide
olgunluk görüntüsü meydana gelsin diye, sakalı traş etmeyip çoğalıncaya kadar
salmaktır. Sakalı çeneye yakın olacak şekilde traş etmeyip, aşırı bir şekilde
de uzatmamalı, herşeyde en güzel olan orta yolu takib etmelidir. Sakal
olgunluğun bütünleyicisi ve adam olmanın alâmetlerindendir. lbn Ömer'den
rivayet edilen hadiste Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Müşriklere muhalefet ediniz, sakalınızı bırakınız, bıyıklarınızı
kazıyınız." (Hadîsi Buhârî ve Müslim rivâyet etmiştir.) Buhârî de şu da
vardır: "lbn Ömer hac veya umre yaptığı zaman sakalının bir tutamdan
fazlasını alırdı."
5- Saçlar
bırakıldığında yıkamak ve taramak suretiyle bakımını yapmak. Ebû Hureyre'den rivayet
edilen hadîste Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Her
kimin saçı varsa onların bakımını yapsın" (Hadîsi Ebû Dâvûd rivayet
etmiştir.) Atâ bin Yesâr'dan rivâyeten, demiştir ki; "Bir kimse saçları
ve sakalları dağınık olarak Rasûlüllah'm yanma geldi. Rasûlüllah ona, saç ve
sakalını düzeltmesi için işaret edince, adam saçlarını düzelterek geri geldi.
Rasûlüllah; "Senin bu şeklin, başının şeytan başı gibi dağınık olmasından
daha hayırlı değil mi?" (Hadîsi Mâlik rivayet etmiştir.) Ebû Katâde'den
rivayet edilen hadîse göre, Ebû Katâde'nin omuzlarına kadar inen saçları vardı.
Rasûlüllah'a saçları hakkında sorunca, Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem
de ona, saçlarını düzeltmesini ve her gün taramasını emretti. (Hadîsi Nesâî
rivayet etmiştir.) Bu hadîsi Mâlik Muvatta'mda şu lafızla rivayet etmiştir:
"Rasûlüllah'a "benim omuzlanma kadar inen saçlarım var, onları
tarayayım mı?' dedim. 'Evet, onların bakımını iyi yap' dedi." Rasûlüllah'm
"saçlarınıza bakınız" hadîsinden dolayı, Ebû Katade çok kerre günde
iki defa saçlarını yağlardı. Başı traş etmek mubahtır, bunun gibi saçlara
bakacak kimsenin saç bırakması da mubahtır, lbn Ömer'den rivayet edilen hadîse
göre Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Saçlarınızın
ya tamamını iraş ediniz, ya tamamını bırakınız." (Hadîsi Ahmed, Müslim,
Ebû Dâvûd, Nesâî rivayet etmiştir.) Saçların bir kısmını traş edip, bir kısmını
bırakmak tenzihen mekruhtur. Nâfi'in lbn Ömer'den rivayet ettiği hadîse göre;
lbn Ömer demiştir ki; "Rasûlüllah kuza yapmaktan nehyetmiştir." Nafi,
"kuza nedir?" diye sorduğunda, "başın bir kısmını traş edip, bir
kısmım bırakmaktır." demiştir (Hadîsi Buhârî ve Müslim rivayet ermiştir.)
Bu konuda lbn Ömer'in daha önce geçen hadîsi de delildir.
6- Sakalda
ve saçta aklaşmış kılları bırakmak. Bu hususta kadında, erkek de aynıdır. Amr
bin Şuayb'm babasından, onun da dedesinden rivayet ettiği hadîse göre, Nebî
sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Beyaz kılları yolmayınız,
çünkü onlar müslüınanın nurudur, herhangi bir müslüman islâm üzere saçlarını
ağartırsa, ağarttığı her saç için Allah ona iyilik yazar, bir derece yükseltir
ve ondan bir hala siler." (Hadîsi Ahmed, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî ve îbn
Mâ'ce rivayet etmiştir.) Enes'den rivâyeten, şöyle demiştir: "Bir kişinin
başında ve sakalındaki beyaz kılları yolmasını hoş görmedik." (Hadîsi
Müslim rivayet etmiştir.)
7- Beyaz kılları kına, kırmızı, san veya başka
renklerle boyamak mubahtır. Ebû Hureyre (ra)'den rivayet edilen hadise göre;
Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem "Yahudi ve Hıristiyanlar saçlarını
boyamazlar, siz onlara muhalefet ederek boyayınız." buyurmuştur. (Hadîsi
Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî ve îbn Mâ'ce rivayet etmiştir.) Ebû
Zer'den rivayet edilen hadiste Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem
"Beyaz kılları değiştireceğiniz, en güzel şey kına ve kahverengi (keim)
boyadır." buyurmuştur. (Hadîsi Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd ve Nesâî rivayet
etmiştir.) Kına kullanmanın mekruh olduğunu ifade eden rivayetler de vardır.
Bundanda yaş, örf ve adetin değişmelerine göre değişik hükümler konulduğu
anlaşılmaktadır. Bazı sahabeden rivayet olunduğuna göre kınayı terk etmek daha
efdal, bazısından rivayet olunduğuna göre kma kullanmak daha efdaîdir. Bazıları
sarıyla boyanırken, bazıları kınayla, kahverengiye çalan renkle bazıları da
zâferan ile ve bir grup da siyah ile boyanmaktaydı. Hafız'ın "Fetih"
kitabında Îbn Şihabi'z Zührî'den rivayet ettiğine göre bu zât şöyle demiştir:
"Yüz derisi canlı ve sert olduğu zaman saçları siyaha boyar, yüz ve dişler
solduğunda artık kınayı ter-kederdik." (Câbir'den rivayet edilen hadiste o
şöyle demiştir: "Ebû Bekir'in babası Ebû Kuhafe fetih günü Rasûlüllah'm
yanma getirildiğinde başı bembeyazdı, Rasûlüllah "Bunu hanımlarından
birisine götürün, saçlarını birşeyle değiştirsin. Yalnız siyahtan
sakının." buyurdu. (Hadîsi Müslim, Ebû Dâvûd, Nesâî ve îbn Mâ'ce rivayet
etmiştir.) Bu olay Özel bir durumdur. Umuma şâmil olamaz. Kaldı ki, Ebû Kuhafe
gibi saçları bembayaz olmuş bir kimsenin siyaha boyanması hoş karşıİanmazdı.
Çünkü o yaştaki bir kimseye böyle yapması uygun düşmez. Bu yüzden Ebû
Kuhefe'nin saçlarını siyaha boyaması nehyedilmiştir.
8- Koku
sürünmek. Nefse hoş gelen, göğse ferahlık veren, ruhu dinlendiren, vücuda
dinçlik ve kuvvet veren misk ve diğer kokular sürmek. Enes'den rivayet edilen
hadiste, Rasûiüllah saliallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Bana
dünyadan kadın ve güzel koku sevdirildi, gözümün nuru ise namazdır."
(Hadîsi, Ahmed ve Nesâî rivayet etmiştir.) Ebû Hu-reyre'den rivayet edilen
hadîste Rasûiüllah saİlalİâhu aleyhi ve sellem, "Kime güzel koku verilirse
onu reddetmesin. Çünkü taşınacak en hafif yük, güzel kokudur." demiştir.
(Hadîsi, Müslim, Nesâî ve Ebû Dâvûd rivayet etmiştir.) Ebu Said'den rivayeten,
Rasûlüllah misk hakkında; "O kokuların en güzelidir" buyurdu. (Hadîsi
Müslim, Ebu Davud Tirmizî, Nesâî rivayet etmiştir.) Nafıî'den rivayeten,
demiştir ki, 'îbn Ömer, başka bir şeyle karıştırılmış kâfurla koku sürer,
"Rasûlüllah böylece koku sürü-nürdü" derdi.' (Hadîsi Müslim ve Nesâî
rivayet etmiştir.)
Abdestin yüz, el, baş
ve ayaklarla ilgili, su ile yapılan temizlik olduğu bilinmektedir. Abdest
konuları şunlardır:
Abdestin farz oluşu üç
delille sabittir: Birinci delil: Kur'an-ı Ke-rim'dir. Allah Teâlâ şöyle
buyuruyor: "Ey iman edenler namaza kalktığınız zaman yüzünüzü,
ellerinizi, dirseklere kadar yıkayın. Başınızı meshe-din ve ayaklarınızı
topuklara kadar yıkayın."[14] Abdestin
farz oluşuna İkinci delil; Sünnettir. Ebû Hureyrc'dcn rivayet edildiğine göre
Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem, "Abdestsiz birinin, abdest
alıncaya kadar, Allah namazını kabul etmez." buyurmuştur. (Hadîsi Buhârî,
Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî rivayet etmiştir.) Üçüncü delil, İcmâ'dır.
Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem zamanından günümüze kadar bütün
müslü-manlar, abdestin farz olduğuna icmâ etmiştir. Bu icmâ, dinin bilinen zaruri
hükümlerinden olmuştur.
Abdestin fazileti
hakkındaki hadisler çoktur. Bunlardan bir kaçma işaretle yetineceğiz.
a) Abdullah bin Sunâbcî'den rivayeten;
Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Kul abdest
alıp, ağzına su verdiği zaman ağzındaki günâhları çıkar. Burnuna su çektiği
zaman burnundaki günâhları çıkar. Ellerini yıkadığı zaman ellerindeki
tırnaklarının uçlarına kadar olan günahları dökülür. Başını mesh edince
kulaklarına kadar olanı, başındaki günahları dökülür. Ayaklarım yıkayınca,
ayakaltlarına kadar olan, ayalarının günâhları dökülür. Sonra câmîye yürümesi
ve namazı ona fazladan kalır." (Hadîsi İmam Mâlik, Nesâî, îbn Mâ'ce ve
Hâkim rivayet etmiştir.)
b) Enes (ra)'dan rivayeten Rasûlüllah sallallâhu
aleyhi ve sellem, "Kişideki bîr iyi huy sebebiyle Allah (c.c), bütün
amellerini düzeltir. Kişinin namaz için temizlenmesi sebebiyle, Allah
(c.c.)günâhlarını örter. Namazı onun için fazlalık olur." (Hadisi, Ebû
Ya'la, Bezzâr ve Taberânî, "Evsad" kitabında rivayet etmiştir.)
c) Ebu Hureyre (ra)'dan rivâyeten, Rasûlüllah
sallallâhu aleyhi ve sellem buyurdu: "Sizlere günâhları silen ve
dereceleri yükselten bir şeyi göstereyim mi?" Dinleyenler "evet ya
Rasûlallah" dediler' Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem,
"Zorluklara rağmen abdesii lam almak, uzak yerlerden câmîye gelmek, namaz
kıldıktan sonra diğer namazı beklemek. İşte nöbet tutmak budur. İşte nöbet
tutmak budur. İşte nöbet tutmak budur." buyurdu. (Hadîsi imam Mâlik,
Müslim, Tirmizî, Ncsâî rivayet etmiştir.)
d) Yine Ebû Hureyre'den rivâyeten, Rasûlüllah
sallallâhu aleyhi ve sellem, mezarlığa gelerek "Ey mü'minlerin yurdu. Selâm
üzerinize olsun. Biz de yakın zatnanda inşaallah size kavuşacağız. Kardeşlerimi
görmeyi isliyorum" buyurdu. Ashâb, "Ya Rasûlallah biz kardeşlerin
değil miyiz?" diye sordular. Rasûiüllah sallailâhu aleyhi ve sellem "Siz benim ashâbımsınız, kardeşlerimiz
ise, henüz gelmemiş olanlardır." buyurdu. Ashâb; "Henüz gelmemiş olan
ümmetini nasıl tanırsın?" diye sordu. Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve
sellem "Bir kimsenin tamamıyla aynı renkte olan atları arasında alnı ve üç
ayağı ak bir an bulunsa onu tanımaz mı?" diye sordu. Ashâb:
"Evet" dedi. "Öyleyse kardeşlerimiz yüzleri el ve ayakları
abdest nuruyla parlak olarak gelecekler, ben de bunlardan önce gidip, havuz
başında onları bekleyeceğim. Dikkat ediniz bazı adamlar havuzumun başından devenin
kovulduğu gibi kovulacaktır. Ben onlara sesleneceğim: 'Haydi geliniz.' Bana
denecek ki, 'Senden sonra onlar yollarını değiştirdiler.' Bende,
'kahrolsunlar, kahrolsunlar', diyeceğim." (Hadîsi Müslim rivayet
etmiştir.)
Abdest için bir takım
farzlar ve rükûnlar vardır ki, bunlardan bir tanesi yapılmayınca şer'an abdest
sayılmaz, işte açıklaması.
1- Niyet:
Niyetin gerçeği, Allah'ın rızasını elde etmek ve emrine uymak için iradeyi
yapılan işe yöneltmektir. Niyet sırf kalbe ait olup lisanın niyetle hiç bir
payı yoktur. Niyeti sözle ifade etmek meşru olmamıştır. Niyetin farz oluşunun
delili, Ömer (r.a.)'m Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve scllcm'dcn rivayet ettiği
hadîstir. "Âmeller ancak niyetlerle ölçülür. Kişi için ancak niyet ettiği
şey vardır." (Hadîsi Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâcc
rivayet etmiştir.)
2- Yüzü bir
defa yıkamak: Yani yüze su dökmektir. Yüzün sının uzunluk olarak alnın üstünden
çene altına kadardır. Genişlik olarak iki kulak yumuşakları arasındaki
mesafedir.
3- Elleri
dirseklere kadar yıkamak: Dirsek, pazu ile kol arasındaki yerdir. Dirsekler de
yıkamaya dahildir. Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem'in takib ettiği yol
budur. Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem'in dirsekleri yıkamayı
terketıiğine dair hiç bir haber bize gelmemiştir.
4- Başın
tneshedilmesi: Meshin manası eli başa değdirmektir... Bu da meshedenin ıslak
elini mesh edilen yere değdirerek, hareket ettirmesinden başka bir şekilde
gerçekleşemez. EH veya parmakları sadece başa veya başka yere koymaya mesh adı
verilemez. Sonra "Başınızı mesh edin", âyetinin zahiri de başın
tamamını mesh etmeyi gerektirmez. Bilakis bundan başın bir kısmını mesh
etmenin yeterli olduğu anlaşılır.
Rasûlüllah sallallâhu
aleyhi ve sellem'den bu konuda üç rivayet gelmekledir:
a) Başın
tümünü mesh etmek. Abdullah bin Zeyd'den rivayet edilen hadîse göre Nebi
sallallâhu aleyhi ve sellem, "Elleriyle başını mesnetti ve iki ejini Öne
ve arkaya doğru çekti. Başının önünden başlayarak elini arkaya kadar sürdü,
sonra geri döndürerek başlamış olduğu yere götürdü. (Hadîsi Buhârî ve Müslim
rivayet etmiştir.)
b) Sadece
sarık üzerine mesh etmek. Amr bin Ümcyye'den rivayet edildiğine göre; o
"Rasûlüllah'ı sarık ve mestleri üzerine mesh ederken gördüm"
demiştir. (Hadîsi Ahmed, Buhârî ve İbn Mâce rivayet etmiştir.) Bilâl'den
rivâyeten Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem, "mestler ve başörtü
üzerine mesh edin" buyurmuştur. Ömer (r.a.) "sarığa mesh etmekle
meshin geçerli olduğunu kabul etmeyeni Allah temizlemesin" buyurmuştur.
Bu konuda Buhârî, Müslim ve diğer imamların rivayet ettiği pek çok hadîs
vardır. Bir çok ilim ehli bunlarla amel etmiştir.
c) Sarık ve alın üzerine mesh etmek: Muğîre bin
Şu'be (r.a.) dan rivayete göre; o "Rasûlüllah alın, sarık ve mestler
üzerine mesh etti" demiştir.
Rasûlüllah sallallâhu
aleyhi ve sellem'den öğrenilen budur. Başın bir kısmını meshetmek ayetin
zahirinden anlaşılsa bile Rasûlüllah sallalahu aleyhi ve sellem'den
görülmemiştir. Ayrıca saç örgüsü gibi baş hizasından sarkan saçları mesh etmek
yeterli değildir.
5- Ayakları
topuklarla beraber yıkamak: Rasûluliah salIallahıTalcy-hi ve sellem'in fiilî ve
kavlî sünnetinden mütevatir olarak sabit olan budur. İbn Ömer (r.a.)
anlatıyor. "Rasûlüllah bir seferde bizden geri kaldı, bize yetiştiğinde
ikindi vakti geçiyordu. Biz de abdest alıp ayaklarımızı mesh etmeye
başlamıştık. Rasûlüllah yüksek sesle "Topuklardan dolayı ateşe girenlerin
vay haline" diye iki veya üç defa bize seslendi." (Hadîsi
Buhâri ve Müslim
rivayet etmiştir.) Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sel-lem'in ashabı,
topukların yıkanması hususunda icma etmiştir. Abdestin saydığımız farzları
hakkında şu âyeti kerime vardır: "Ey iman edenler, namaza kattığınız zaman
yüzünüzü ve ellerinizi dirseklere kadar yıkayınız. Basınızı meshedin ve
ayaklarınızı da topuklara kadar (yıkayın -veya mesnedin-)"[15]
6- Abdestin
farzlarını sırayla yapmak (Tertip): Çünkü Allah Teâlâ abdest ayetinde yüz ve
elleri yıkamak farz olduğu halde aralarını diğer bir farz olan başı meshetmekle
ayırmıştır. Arap edebiyatında bu gibi ayırma ancak bir fayda için yapılır.
Buradaki fayda ise, tertibin ehemmiyetidir. Ayetteki bu sıra, tertibin farz
olmasını gerektirmektedir. Ayrıca Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem'in
"Allah'ın başladığı ile başlayın" sahih hadîsi gencidir. Tatbikî
sünnet, farzların sırayla yapıldığını göstermektedir. Rasûlüllah'ın abdesti
tertipli aldığı naklolunmuşlur. Abdest ibadettir, ibadetlerde aslolan ise,
iitiba etmektir. Hiç kimsenin, özellikle devamlı yaptığı belli olduktan sonra
Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem'in aldığı abdesle muhalefet hakkı
yoktur.
Rasûlüllah sallallâhu
aleyhi ve sellem'den söz veya fiil olarak sabit olup mecburiyet getirmiyen ve
terkedeni yadırganmıyan demektir.
Abdestin sünnetleri
şunlardır:
1. Abdeste
başlarken besmele çekmek: Besmele hakkında zayıf hadisler gelmiştir. Ancak
bunların toplamı, abdestte besmele çekmenin temel olduğuna dair kuvvetli bir
kanaat vermektedir. Aslında besmele çekmek güzel bir iştir. Kısaca abdestte
besmele çekmek meşrudur.
2. Misvak kullanmak: Misvak kendisiyle
misvaklanılan ağaç ve misvak tutunma anlamında kullanılır. Ud ağacı ve benzeri
sert bir şeyle dişleri ovmaktır. Her ne kadar fırça ve benzeri şeylerle ağzı ve
dişleri temizlemekle sünnet yerine gelse de, misvak diş etlerini sertleştirmek
ve sidiği kolaylaştırmak gibi özelliklere sahiptir. Ebu Hureyre'den rivâyeten:
Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem: "Ümmetim üzerine zor olmasaydı,
her abdestte misvak tutunmayı emr ederdim." buyurmuştur. (Hadîsi Mâlik,
Şafiî, Beyhâkî, ve Hâkim rivayet etmiştir.) Aişe (r.a.)'den rivâyeten
Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem, "Misvak ağzı temizlemek, Rabbin
rızasını kazanmak içindir." buyurmuştur. (Hadîsi Ahmed, Nasâî ve Tirmizî
rivayet etmiştir.) Misvak bütün vakitlerde müstehap olmakla beraber bilhassa
beş yerde daha çok müstehaptır.
a) Abdest
esnasında,
b) Namaz
aralarında,
c) Kur'an
okunacağı zaman,
d) Uykudan
uyanınca,
e) Ağızın
kokusu değiştiği zaman.
Oruçlunun gündüzün
evvelinde veya sonunda misvak kullanması uygundur. Amr bin Rcbîa (r.a.)'dan
rivayet edildiğine göre; o "Rasûlullah'ı oruçlu olduğu halde, misvak
kullanırken sayılamayacak kadar çok gördüm" demiştir. (Hadîsi Ahmed, Ebu
Dâvûd ve Tirmizî rivayet cırrrtş-tir). Misvak kullanıldığında sünnet olan
temizlik gayesiyle önce onu yıkamaktır. Aişe (r.a.)'den rivayet edilen hadise
göre; o "Rasûlüllah misvak kullanacağı zaman yıkamam için bana verir. Ben
de ilk defa misvağı kullanır, sonra yıkayarak Rasûlüllah'a verirdim."
demiştir. (Hadîsi Ebû Dâvûd, Beyhakî rivayet etmiştir). Dişleri olmayan
kimsenin, parmaklarıyla dişlerin üzerlerini temizlemesi sünnettir. Aişe
(r.a.)'den rivayet edildiğine göre; o şöyle demiştir: "Ya Rasûlallah
dişleri olmayan misvak kullanacak mı?" diye sordum. Rasûlüllah,
"Evet" buyurdu. "Nasıl yapacak?" dedim. "Parmağını
ağzına sokarak," buyurdu. (Hadisi Taberânî rivayet etmiştir.)
3. Abdeste
başlarken elleri üç defa yıkamak: Evs bin Evs es-Sckafî (r.a.)'den rivayete
göre; o "Rasûlüllah'ın, abdest alırken, ellerini üç defa yıkadığını
gördüm"demiştir. (Hadîsi Ahmed ve Nesâî rivayet etmiştir.) Ebu Hureyre'den
rivâyeten Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem, "Sizden biriniz
uykusundan uyandığı zaman elini üç defa yıkamadan kaba daldırmasın. Çünkü
elinin nerede gecelediğini bilemez" buyurmuştur. (Hadîsi Buharı, Müslim,
Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce rivayet etmiştir. Ancak Buhâri üç
sayısını zikretmem iş tir.)
4. Üç defa
ağıza su vermek (Mazmaza): Lakit bin Sabire (r.a.)'dcn rivayet edilen hadise
göre, Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem, "Abdest aldığın zaman
ağzına su ver" buyurmuştur. (Hadîsi Ebû Dâvûd ve Beyhâkî rivayet
etmiştir.)
5. Üç defa
buruna su vermek (îstinşak) ve sümkürme: Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve
sellem, Ebû Hureyre'den rivayet edilen hadîse göre şöyle buyurmuştur:
"Sizden biriniz abdest aldığı zaman burnuna su alsın, sonra
sümkürsün." (Hadîsi Buhârî, Müslim ve Ebû Dâvûd rivayet etmiştir.) Sünnet
olan, buruna su çekmenin sağ elle, sümkürmenin ise sol elle yapılmasıdır. AH
(r.a.)'den rivayet edilen bir hadise göre "Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve
sellem abdest suyu istedi. Ağzına ve burnuna su alarak sol eliyle sümkürdü. Bu
hareketi üç defa yaptı. Sonra Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem 'abdest alış
şekli budur,' demiştir." (Hadisi Ahmed ve Nesâî rivayet etmiştir.)
Ağız ve buruna
herhangi bir şekilde suyun ulaşmasıyla mazmaza ve isûnşak yapılmış olur. Ancak
Rasülüllah sallallâhu aleyhi ve sellem'den gelen sağiam rivayete göre o, su
verme işleminin arasını ayırmazdı. Abdullah bin Zeyd (r.a.)'den gelen rivayete
göre; o "Rasülüllah sallallâhu aleyhi ve sellem, bir avuçtan ağız ve
burnuna su verdi ve bunu Üç defa tekrarladı." demiştir. Başka bir
rivayetle İse, ağız ve buruna su vermeyi üç avuçla yaptı," demiştir.
(Hadîsi Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir.) Oruçlu olmayan kimsenin ağız ve
buruna su verirken mübalağa yapması sünnettir. Lakit bin Sabire'den rivâyeten;
o şöyle demiştir: "Rasûlüllah'a 'bana abdesü öğret' dedim. Rasülüllah
sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: 'Abdesü tam al, parmaklarının
arasını ovuştur, oruçlu olmadığın zaman burnuna iyice su al, mübalâğa
yap'" (Hadîsi Buhârî, Ebu Dâvûd, Tirmizî, Nesâî rivayet etmiş, Tirmizî
sahih olduğunu söylemiştir.)
6. Sakalların
arasından suyu geçirmek: Osman (r.a.)'m rivayet ettiği hadise göre; o
"Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem, abdestte sakallarının arasından su
geçirirdi"' demiştir. (Hadîsi İbn Mâce ve Tirmizî rivayet etmiş, Tirmizî
sahih olduğunu söylemiştir.) Enes (r.a.)'den rivayet edildiğine göre, o şöyle
demiştir: "Nebî sailallahu aleyhi vesseliâm, abdest aldığı zaman, bir avuç
su alıp sakalına 'altlan yaklaştırır, sakalının arasına suyu geçirerek
"Rabbimin bana Öğrettiği şekil budur" derdi." (Hadîsi Ebû Dâvûd,
Beyhâkî ve Hâkim rivayet etmiştir.)
7. Parmakların
arasından suyu geçirmek. Ibn Abbâs (r.a.)'dan rivayete göre, Nebi sallallâhu
aleyhi ve sellem, şöyle buyurdu: "Abdest aldığın zaman el ve ayak
parmaklarının arasından su geçir." (Hadisi Ahmed, Tirmizî ve îbn Mâce
rivayet etmiştir). Mustcvrid bin Şeddad'dan rivâyele göre, o şöyle demiştir:
Yüzük, bilezik ve
benzeri gibi şeyleri hareket ettirmenin müstehap olduğu hakkında rivayet
vardır. Ancak bu rivayet sahih derecesine ulaşamamıştır. Fakat bu gibi şeyleri
yapmak "abdesü tam alınız" ifadesinin kapsamına girdiğinden yapılması
daha iyi olur.
8. Abdest azalarını üç kerre yıkamak: Her azayı
üç defa yıkamak, Rasûlüllah'ın çokça yapmış olduğu sünnetlerdendir. Buna
muhalif nakiller ise, caiz olduğunu göstermektedir. Amr bin Şuayb'm,
babasından onun da dedesinden rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir: "Bir
bedevi abdest hakkında soru sormak için gelince, Rasülüllah ona üçer, üçer
yıkayarak gösterdi ve şöyle buyurdu: "Abdest budur. Kim bundan fazla
yaparsa haddi aşmış, kötü yapmış ve zâlim olmuş olur." (Hadîsi Ahmed,
Nesâî ve İbn Mâce rivayet etmiştir.) Osman (r.a.)'dan rivâyele göre; o
"Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem, abdest azalarını üçer, üçer yıkayarak
abdest aldı", demiştir. (Hadîsi Ahmed, Müslcm ve Tirmizî rivayet etmiştir.
Rasülüllah sallallâhu aleyhi ve sellemin birer veya ikişer kerre yıkayarak
abdest aldığı rivayeti de sahihtir. Başın meshi ise ekseri rivayete göre bir
kerredir.
9. Sağdan
başlamak. (Yani el ve ayaklan yıkarken solu yıkamadan önce sağı yıkayarak
başlamak.)
Aîşe (r.a.)'dcn
rivayet edildiğine göre, o şöyle demiştir: "Rasülüllah sallallâhu aleyhi
ve sellem, ayakkabı giyerken, saç tararken ve temizlenirken ve bütün işlerinde
sağdan başlamayı severdi," (Hadîsi Buhârî ve Müslim rivayet clmiştir.)
Ebû Hureyrc (r.a.)'dan rivayete göre Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle
buyurmuştur: "Elbise giydiğiniz ve abdest aldığınız zaman önce sağ
tarafınızdan başlayınız." (Hadîsi Ahmed, Ebû Dâvûd, Tirmizî ve Nesâî
rivayet etmiştir.)
10. Ovalamak: Ovmak, eli su ile beraber veya
sudan sonra abdest azası üzerine gezdirmektir. Abdullah bin Zeyd (r.a.)'den
rivayete göre; o "Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem'e üçte bir mûd (bir
ölçek) su getirildi. Abdest aldı ve kollarını ovmaya başladı." demiştir.
(Hadîsi İbn Huzcyme rivayet etmiştir.) Yine Abdullah bin Zcyd'den rivayete
göre; o "Nebî sailallahu aleyhi ve sellem, abdest aldı. 'Böylece
ovalayın' demeye başladı," demiştir. (Hadîsi,Ebû Dâvûd .Tayâjisî, Ahmed,
Ibn Hibbân ve Ebî Ya'lâ rivayet etmiştir.)
11. Birbiri ardınca yapmak: (Yani bir azanın
ıslaklığı kurumadan diğer azayı yıkamak).
Abdest alan abdest arasını
başka bir işle ayırmamalıdır. Adet bakımından bu böyle olmakla beraber, sünnet
de bunu gerektirmektedir. îlk ve sonraki bütün müslümanlarm tatbikatı da budur.
12. Kulakları
meshetmek: Kulaklar başa ait olduğu için başın suyuyla, şehadet parmaklarıyla
içini, baş parmaklarıyla da dışını meshetmek sünnettir. Mikdâm bin Ma'di-kerb'den
rivayete göre: o "Rasülüllah abdestte başını ve kulaklarının dışmı ve
içini mesnetti ve parmaklarını kulaklarının içine soktu," demiştir.
(Hadîsi Ebu Dâvûd ve Tahavî rivayet etmistir.) İbn Amr (r.a.)'den rivâyeten; o
Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem'in abdestini tarif ederken şöyle
demiştir: "Nebî başını ve kulaklarını bir kere mesh etti." (Hadîsi
Ahmed ve Ebû Dâvûd rivayet etmiştir.) Diğer bir rivayette "Başını ve kulaklarını
mesh etti. Şehadet parmaklarıyla kulaklarının içini, baş parmaklarıyla dışını
mesh etti" şeklindedir.
13. Abdest azalarının parlaklığını ve nurunu
çoğaltmak: Abdest azalarının nurunu çoğaltmak için yüzü yıkarken farz olan
miktarı aşarak başın ön tarafının bir kısmını yıkamak lâzımdır. El ve ayakların
parlaklığını çoğaltmak ise, dirseklerden ve topuklardan biraz daha yukarısını
yıkamakla olur. Ebû Hureyre'nin rivayet ettiği hadisle Nebî aleyhisselâm şöyle
buyurdu: "Ümmetim kıyamet günü alınları parlak ve abdest yerleri parlak
bir halde gelirler. İçinizden kim yüzünün nurunu arttırmaya muktedir ise, onu
yapsın". (Hadisi Buhârî, Müslim ve Ahmed rivayet etmiştir.) Ebû Züraa'dan
rivâyeten; o şöyle demiştir: "Ebû Hurcyrc abdest suyu isteyerek abdest
aldı. Kollarını dirseklerini geçinceye kadar yıkadı, ayaklarını yıkarken de
topuklarını yukarıya geçene kadar yıkadı. Kendisine 'bu nedir?' diye sordum.
'Abdeslin süsünü çoğaltmaktır,' dedi." (Hadîsi Ahmed rivayet etmiştir.
Hadis Buhârî ve Müslim'in şartına göre sahihtir.)
14. Denizden
avuçlansa bile suyu az kullanmak: Encs (r.a.) rivayet ettiği hadisle demiştir
ki; "Nebî aleyhisseiam bir sa'dan beş mûd (Mûd=850 gr.) kadar bir suyla
yıkanır bir mûd suyla da abdest alırdı." (Hadisi Buhârî ve Müslim rivayet
etmiştir.) Ubeydullah bin Ebû Yezîd'den rivâyeten, bir adam Ibn Abbas'a şöyle
dedi: "Abdest almak için bana ne kadar su yeter?" İbn Abbas,
"bir mûd" dedi. "Gusül için ne kadar?" diye sorunca,"
bir sa'" dedi. Adam, "bana bu kadar su yetmez" deyince, îbn
Abbas "Allah haynnı versin. Senden daha hayırlı olan Rasülüllah'a bu kadar
su yetiyordu." dedi. (Hadisi Ahmed ve Taberânî "Kebîrinde, râvileri
sikadan olan bir senetle rivayet etmişlerdir.) Abdullah bin Ömer'in rivayet
ettiğine göre "Nebî aleyhisseiam Sa'd'm abdest alırken yanından geçti.
Ona, 'ya Sa'd, bu ne israftır,' deyince, Sa'd cevaben 'suda israf varmı?' dedi.
Rasûlüllah; 'evet akan bir nehrin kenarında olsan dahi,' buyurdu."
(Hadîsi Ahmed ve îbn Mâcc rivayet etmiştir.) Hadîsin senedinde zayıflık
vardır, israf, suyu meşru bir faidc olmadan kullanmakla gerçekleşir. Meselâ
yıkamayı üçten fazla yapmak gibi. Amr İbni Şuayb'm babasından o da dedesinden
rivayet ettiği hadiste demiştir ki, "Bir arabî abdest hakkında soru sormak
için Nebî aleyhisselâm'a geldi. Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem, ona her
azayı üçer defa yıkayarak gösterdi ve şöyle buyurdu: 'Abdest budur, her kim
bundan fazla yıkarsa kötü yapmış, haddi
aşmış ve zulmetmiş
olur.'" (Hadisi Ahmed, Ncsâî, Ibn Mâce ve tbn Hu-zeyme sahih senetlerle
rivayet etmişlerdir.) Abdullah bin Muğaffel'den rivâyelen; o demiştir ki;
"Rasûlüllah'ın şöyle buyurduğunu işittim, yakında bu ümmetim içinde
temizlik ve dua hususunda haddi aşan bir kavim olacak'" (Hadîsi Ahmed,
Ebû Dâvûd ve îbn Mâce rivayet etmiştir.) Buhârî, "İlim ehli abdest suyu
hakkında Rasûlüllah'ın yaptığını aşmayı kerih görmüşlerdir," demiştir.
15. abdest
alırken dua okumak: Bu konuda Ebû Musa el-Eş'arî'nin rivayet ettiği hadîsten
başka, Rasûlüllah'dan gelen herhangi bir duâ sabit olmamıştır. Ebû Musa el-Eş'arî
şöyle dedi. "Rasülûllah'a abdest suyu getirdim, abdest alırken şöyle duâ
ettiğini işittim:
(Allahım günâhlarımı
bağışla, evimi geniş kıl, rızkımı mübarek eyle.)
Kendisine 'ya
Rasûlallah şöyle şöyle duâ ettiğini işittim" deyince, 'sen bir şeyle
yetiniyor musun ki?' diye cevap verdi." (Hadîsi Ncsâî ve İbn Sünnî sahih
bir senetle rivayet etmiştir. Fakat Nesâî, bu hadisi abdest bittikten sonra
söylenecek dualar kısmında zikretmiş, İbn Sünnî ise abdest arasında okunacak
dualar başlığı altında zikretmiştir. Nevcvî her ikisi de olabilir, demiştir.)
16. Abdesten
sonra dua okumak: Ömer(r.a.)'in rivayet ettiği hadîste denmiştir ki: Rasûlüllah
şöyle buyurdu: "Sizden biriniz abdest alıp da, aldığı abdesti tam yaparsa,
sonra:
(Şahadet ederim ki;
Allah'dan başka ilâh yoktur. O'nun ortağı yoktur. Yine şehadet ederim ki,
Muhammed O'nun kulu ve Rasûlüdür), derse kendisine cennetin sekiz kapısı
açılır, dilediği kapıdan içeri girebilir." buyurmuştur. (Hadîsi Müslim
rivayet etmiştir).
Ebû,Saîd cl-Hudrî'dcn
rivâyeten; o demiştir ki, Rasûlüllah: "Her kim abdest alır sonra;
(Allahım seni hamdınla
teşbih ederim. Şahadet ederim ki, senden başka ilâh yoktur, senden istiğfar
ister, sana tevbe ederim.) derse bu sözleri beyaz bir kâğıda yazılır ve
üzerine mühür basılır. Kıyamet gününe kadar açılmaz." buyurmuştur. (Hadîsi
Taberânî "Evsat"ta rivayet etmiştir.) Hadisin râvileri sahih
râvilerdir. Nesâî de hadîsi rivayet etmiş, sonunda şöyle demiştir. "Bir
mühürle mühürlenerek arşın altına konulup, kıyamet gününe kadar açılmaz."
Nesâî; "doğru olan, hadisin mevkuf olduğudur," demiştir.
(Allahım beni çok
tevbe edenlerden ve çok temizlenenlerden kıl;) duasına gelince; Tirmizî'nin
rivayetinde bu duâ vardır. Tirmizî bu hadîs hakkında "senedinde çelişkiler
vardır," demiştir. Bu konuda başka sahih hadîs yoktur.
17.
Abdcsıten sonra iki rekat namaz kılmak. Ebu Hureyre (r.a.) nin rivayet ettiği
hadise göre Rasûlüllah salîallâhu aleyhi ve sellem Bilâl (r.a.)'e şöyle dedi:
"Ya Bilâl, İslâmiyet'te yapmış olduğun en iyi ameli bana söyle, çünkü
cennet'te önümde yürürken nalınlarının sesini işittim", deyince, Bilâl
şöyle cevap verdi: "Gece ve gündüz herhangi bir saatte ab-dest aldığım
zaman, mutlaka o abdestle bana farz olmayan bir namaz kılardım". (Hadîsi
Buhârî ve Müslim, rivayet etmiştir.) Ukbe bin Amir (r.a.)'den rivâyeten; o
demiştir ki; Rasûlüllah "Güzelce abdest alarak, kalbiyle ve yüzüyle
yöneldiği, iki rekât namaz kılıp da kendisine cennetin vacip olmadığı hiçbir
kimse yoktur." buyurdu. (Hadîsi Müslim, Ebû Dâvûd, îbn Mâce ve İbn Hüzeyme
"Sahih"inde rivayet etmiştir.) Osman'ın azadhsi Humran'dan rivayelen;
"Humran, Osman'ın bir kab istediğini görmüş, bu kabdan sağ eline üç defa
su dökerek onları yıkamış, sonra sağ avucunu kabın içine daldırarak mazmaza ve
istinşak yapmış, sonra yüzünü üç defa, ellerini de dirsekleriyle beraber üç
defa yıkamış, sonra başına mesh etmiş, sonra ayaklarını üçer defa yıkamış,
sonra da "Rasûlüllah'ı böyle abdest alırken gördüm" demiş ve sonra
Rasûlüllah'm; "Her kim benim bu abdestim gibi abdest alır da gönlünden
hiçbir şey geçirmeyerek iki rekat namaz kılarsa, geçmiş günahları af
olunur." buyurduğunu söylemiştir. (Hadîsi Buhârî, Müslim ve diğerleri
rivayet etmiştir.)
Göz pınarlarına, yüzün
kırışık yerlerine el sürmek, ovma, yüzüğü hareket ettirmek, boynu meshetmek
gibi kalan hususları burada zikretmiyoruz. Çünkü her ne kadar temizliğin tamam
olması bakımından bunlar yapılıyorsa da bu konudaki hadisler sahih derecesine
ulaşmamışlardır.
Abdestin sevabından
mahrum kalmamak için, abdest alanın yukarıda anılan sünnetleri terketmesi
mekruhtur. Çünkü mekruh bir şeyi yapmak sevaptan mahrum kalmayı geretirir.
Kerahat ise sünneti terketmekle gerçekleşmiş olur.
Abdesti bozan ve onu
abdest olmaktan çıkaran hususlar şunlardır:
1. On ve
arkadan çıkan her şey. Bu ifade şunları içine alır:
a) Bevletmek
b) Büyük
abdest bozmak. Bu konuda Mâide: 6'da şu âyeti kerime vardır: "Veya sizden
biriniz büyük abdestten gelirse...." Bu ifade büyük ve küçük abdest
bozmayı içine alır.
c) Arkadan
çıkan yel. Ebû Hureyre'nin hadisinde denmiştir ki; Rasûlüllah sallallâhu
aleyhi ve seîlem şöyle buyurdu: "Allah Teâlâ sizden birinizin abdest
almadan abdestsiz kıldığı namazı kabul etmez." Hadramut tarafından bir
adam "Ya Ebâ Hureyre, hades nedir?" diye sordu? Ebû Hureyre:
"Sesli veya sessiz yellenmektir", dedi." (Hadîsi Buhârî ve
Müslim rivayet etmiştir.) Yine Ebû Hureyre'den rivâyeten Rasûlüllah sallallâhu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Sizden biriniz karnında bir şey hissedip
çıkıp çıkmadığım lesbiı edemezse bir koku veya bir ses işitmeden mescidden
çıkmasın." (Hadîsi Müslim rivayet etmiştir.) Bu konuda sesi işitmek veya
koku duymak şart değildir, esas maksat birşeyin çıkıp çıkmadığını kesin olarak
anlamaktır.
d) Meni,
mezi, vedi. Rasûlüllah, mezi hakkında "Abdest almayı gerektirir",
buyurmuşlardır. İbn Abbâs'dan rivayete göre; o şöyle demiştir: "Meni'ye
gelince, ondan dolayı yıkanmak gerekir." Mezi ve vedi hakkında ise
Rasûlüllah; "Zekerini yıka, namaz abdesti al," demiştir. (Hadîsi Beyhakî
"Sünen"inde rivayet etmiştir.)
2. Uyku.
İdrakin kaybolduğu, oturağın ise yere yerleşmediği durumdaki uyku, abdesti
bozar. Safvan bin Esved'dcn rivayet edilen hadîste o demiştir ki;
"Rasûlüllah, seferde olduğumuzda cünüplük hariç, uyku, işemek, ve büyük
abdest bozmadan dolayı üç gün üç gece huflarımızı çıkarmamamızı
emrederdi." (Hadîsi Ahmed, Nesâî, Tirmizî, rivayet etmiş, Tirmizî
sahihlemiştir.)
Eğer uyuyanın oturağı
yerde yerleşmişse abdesti bozulmaz. Enes'in rivayet ettiği hadisten bu anlaşılır.
Enes demiştir ki: "Rasûlüllah devrinde ashabı yatsıyı beklerlerken,
başları uykudan eğilir, sonra namaz kılarlar, abdest tazelemezlerdi."
(Hadîsi Müslim, Şafiî, Ebû Dâvûd ve Tirmizî rivayet etmişlerdir.) Tirmizî'nin
Şu'be yoluyla rivayet ettiği lafızda Enes; "namaz için onları
uyandırdıklannı gördüm. Hatta onlardan her hangi birisinin horultusunu
işitiyordum... Sonra kalkarlar, namaz kılarlar ve abdest almazlardı." İbn
Mübarek; "Bize göre onlar oturur haldeydiler," demiştir.
3. Aklın
gitmesi de abdesti bozar, ister delilik, bayılmak ve sarhoşluk şeklinde
isterse de ilâçla olsun durum aynıdır. Deliliğin azı veya çoğu da farketmez.
Makadin yerden ayrılıp ayrılmaması önemli değildir. Çünkü bu durumlarda
gaflet, uykudakinden daha yaygındır. Alimlerin sözleri bu konuda birleşmiştir.
4. Engelsiz
avret mahalline dokunmak. Busre binti Safvân'm rivayet ettiği hadise göre;
Rasûlüllah şöyle buyurdu: "Her kim zekerine dokunursa abdest almadan
namaz kılmasın" (Hadisi Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî ve Nesâî
rivayet etmiş, Tirmizî sahih lemistir. Buhârî, "Bu konuda en sahih hadis
budur" demiştir. Hadisi Mâlik, Şafiî, Ahmed ve diğerleri de rivayet
etmiştir. Ebû Dâvûd, şöyle demiştir: "Ahmed b. Han-bel'e Busre hadisinin
sahih olmadığını söyledim. O da 'Hayır, o sahihtir' dedi." Ahmed ve
Nesâî'nin Busre'den bir rivayetinde, Rasûlüllah'm; "Zekere dokunmadan
dolayı abdest alınır" dediğini işitti.) Bu hüküm hem kendi hem de
başkasının zekeri için geçerlidir. Ebu Hureyre (r.a.)'dcn ri-vayeten Rasûlüllah
sallallahu aleyhi ve seflem şöyle buyurdu: "Bir kimse örtü olmadan elini
zekerine dokundurursa, abdest alması gerekir." (Hadisi Ahmed ve tbn
Hibbân rivayet etmiş, Hâkim ve Ibn Abdilber sahihle-miştir.) İbn Seken;
"bu hadis, bu konuda rivayet edilen en iyi hadistir,"demiştir.
Şafiî'nin lafzı ise şöyledir: "Sizden biriniz elini arada bir engel olmadığı
halde zekerine dokundurursa abdest alsın" Amr b. Şuayb'ın babasından,
O'nun da dedesinden yaptığı rivayet şöyledir: "Herhangi bir erkek zekerine
dokunursa abdest alsın, herhangi bir kadın fercine dokunursa o da abdest
alsın." (Hadisi Ahmed rivayet etmiştir.) İbn Kayyım; Hâzimî'nin "bu hadisin
isnadı sahihtir" dediğini nakletmiştir. Hanefiler, Talk hadisine göre
zekere dokunmak abdesti bozmaz görüşündedirler: Hadis şudur: "Bir adam
Rasûlullah'a 'zekerine dokunan kimsenin abdest alması gerekir mi?' diye
sorduğunda Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem; "Hayır, o ancak senden
bir parçadır", buyurdu." (Hadisi Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî
ve Nesâî rivayet etmiş, Ibn Hibban sahihle-miştir. İbn Medinî de, bu hadis
Busre hadisinden daha iyidir, demiştir.)
Hakkında güvenilecek
delil olmadığı için, abdesti bozmadığı halde, abdesti bozduğu sanılan hususlara
işaret etmek istedik. Bunların açıklaması aşağıdadır:
1. Arada
engel olmadan kadına değmek.
Aişe'dcn rivayet
edildiğine göre; Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sel-İcm, oruçlu iken kendisini
Öplü ve şöyle buyurdu: "Öpmek ne abdesti bozar, ne de orucu."
(Hadisi İshak b. Râhûye tahric etmiş, aynı hadisi Bczzâr da iyi bir senetle
tahriç etmiştir. Abdülhak, "Hadisin terkini gerektirecek bir illetini
bilmiyorum" demiştir.) Yine Aişe (r.a.)'den rivayeten, o şöyle demiştir:
"Rasûlüllah'ı bir gece yatakta bulamayınca hemen O'nu aramaya koyuldum.
Rasûlüllah mescidde secde halinde ayaklarını dikmişti. Ayaklarının altına
elimi koydum. Şöyle duâ ediyordu. "Allahım, gazabından rızana, azabından
affına, senden sana sığınırım. Sana övgü dizemem, sen kendini övdüğün
gibisin." (Hadîsi Müslim ve Tirmizî rivayet etmiş, Tirmizî sahihi
emiştir.) Yine Aîşe (r.a.)'dcn rivayeten; "Nebi sallallahu aleyhi ve
sellem, hanımlarından birisini öplü, sonra abdest almadan namaza çıktı."
(Hadîsi Ahmed ve Nesâi, Ebû Dâvûd, Tirmizî, îbn Mâce ravileri sika olan bir
senetle rivayet etmişlerdir.) Yine Aîşc (r.a.)'dcn rivayeten, o şöyle demiştir:
"Ben Rasüîüllah'm önünde uyuyordum. Ayaklarım kıble tarafında idi. Secde
edeceği zaman beni dürter, ayaklarımı toparlardım." Başka bir lafızda
"secde etmek istediği zaman ayağımı dürterdi," şeklindedir. (Hadisi
Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir.)
2. Mu'tad
olmayan yerden kanın çıkması.
Kanın yarayla, kan
aldırmakla veya burun kanaması şeklinde olması, az veya çok olması farketmez.
Hasan (r.a.) şöyle demiştir: "Müslümanlar yaralariyla beraber namaz
kılmaya devam ederlerdi." (Bu hadisi Buhârî rivayet ederek şöyle demiştir:
"İbn Ömer, sivilceyi sıktı, ondankan çıktığı halde abdest almadı. İbn Ebi
Evfâ kan tükürdüğü halde, namazına devam etti. Hz. Ömer yarasından kan aktığı
halde namaz kıldı. Ubbad b. Bişr'e namaz kılarken bir ok isabet ettiği halde,
namazına devam etti." Hadisi Ebû Dâvûd, İbn Huzeyme ve Buhârî talik olarak
rivayet ettiler.
3. Kusmak.
İster ağız dolusu
olsun, ister olmasın, kusmanın abdesti bozduğuna dair delil olabilecek bir
hadis yoktur.
4. Deve eti
yemek.
Dört hâlife, sahabe ve
tabiinden çoğunun görüşü, deve eti abdesti bozmaz. Ancak deve etinden sonra
abdesti emreden hadis sahihtir. Câbir b. Semure'den rivayeten; "Bir adam
Rasûlüllah'a sordu: 'Koyun eti yedikten sonra abdest almamız gerekir mi?'
Rasülüllah; "istersen abdest alırsın, istersen almazsın,' buyurdu. Adam;
"deve eti yedikten sonra abdest almamız gerekir mi?' diye sordu.
Rasülüllah; 'evet, deve eti yedikten sonra abdest al' buyurdu. Adam; (Koyun
ağıllarında namaz kılabilir miyiz?' diye sordu. Rasülüllah; 'Evet,' buyurdu.
Adam; 'Deve ahırlarında namaz kılabilir miyiz?' diye sorunca, Rasülüllah;
'Hayır' buyurdu." (Hadisi Ahmed ve Müslim rivayet etmiştir.) Berâ b.
Azîb'den rivâyelen, o şöyle demiştir: "Rasûlüllah'a 'deve etinden dolayı
abdest gerekir mi?' diye soruldu. 'Evet, abdest alın" buyurdu. Koyun eti
hakkında sorulunca, 'Hayır, koyun etinden dolayı abdest almayın' buyurdu. Deve
ahırlarında namaz kılmak hakkında soruldu. Rasülüllah; "Deve ahırlarında
namaz kılmayın, çünkü onlar şeytanlardandır," buyurdu. Koyun ağıllarında
namaz kılmak hususu soruldu. "Koyun ağıllarında kılın. Çünkü koyun
ağıllarında kılmakta bereket vardır." buyurmuştur." (Hadîsi Ahmed,
Ebû Dâvûd ve îbn Hibban rivayet etmiştir.tbn Huzeyme şöyle demiştir:
"Râvilcri âdil olduğu için, bu hadîsin nakil cihetinden sahih olduğu
konusunda, hadis âlimleri arasında ihtilaf görmedim." Nevevî ise,
"Cumhur ulema hilâfına olsa da, bu mezhep delil bakımından daha
kuvvetlidir." demiştir.)
5.
Abdestlinin abdesti bozulduğunda şüphe etmesi.
Abdestli kimse,
abdesüm bozuldu mu, bozulmadı mı, diye şüphe ederse, ister namazda, ister
namazın dışında olsun, abdesti bozulduğuna kesin kanaat getirinceye kadar bu
şüphe ona zarar vermez, yani abdestini bozmaz. Abbad b. Temim'den o da
amcasından rivayet etmiştir ki; "Adamın bîrinin namazda iken makadmdan
bir şeyin çıkar gibi olduğunu hissettiği, Rasûlüflah'a arzedildi. Rasülüllah
da; 'Ses işitmedikçe veya koku duymadıkça namazdan ayrılmasın buyurdu."
(Hadisi Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, Nesâîve îbn Mâce rivayet etmiştir.)
Ebu Hureyre'den
rivayeten, Rasülüllah sallallâhu aleyhi ve sellem, şöyle buyurdu: "Sizden
biriniz karnında bir şey hissedip, makadından çıkıp çıkmadığını tespit
edemezse, ses işitip, koku duymadıkça, mescidden çıkmamalıdır." (Yani
namaza devam etmelidir.) (Hadisi Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, rivayet etmiştir.)
Bu hadisten murad, sadece sesin duyulması ve kokunun hissedilmesi değildir.
Esas olan makadından birşeyin çıktığını kesin olarak bilmesidir. îbn Mübarek
şöyle demiştir: "Bir kimse abdestinde şüphe ederse, yemin edecek kadar
kesin bir bilgiyle abdesti bozulduğunu anlayıncaya kadar, abdest alması gerekmez.
Amma abdest-siz olduğunu kesin bilir, abdestli olduğunda şüphe ederse, bu
durumda müslümanlann icmaı ile abdest alması gerekir."
6. Namazda
kahkaha ile gülmek.
Namazda kahkaha ile
gülmek abdesti bozmaz. Çünkü bu konuda gelen rivayetler, sahih değildir.
7. Delili zayıf olduğu için cenazeyi yıkamak da
abdest almayı gerektirmez.
Şu üç husus için
abdest almak gerekir:
Birincisi: Mutlak
namaz için. (İster farz, ister nafile, ister cenaze namazı olsun.) Allah Teâlâ
şöyle buyuruyor: "Ey iman edenler, namaza kalağınızda yüzlerinizi,
dirseklere kadar ellerinizi, başlarınızı meshedip topuk kemiklerine kadar
ayaklarınızı yıkaym.[16]
(Yani namaz kılmak islediğiniz zaman abdestsiz iseniz abdest alınız.)
Rasûlüllah'ın hadisi de şöyledir: "Allah Teâlâ abdestsiz namazı ve
ganimetten çalınan maldan verilen sadakayı kabul etmez." (Hadîsi Müslim,
Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî ve îbn Mâce rivayet etmiştir.)
İkincisi: Kâbeyi tavaf
için, îbn Abbas'm rivayet ettiği hadiste Rasû-lüllah sallallâhu aleyhi ve
sellem şöyle buyurmuştur: "Tavaf da bir namazdır. Ancak Allah Teâlâ
tavafta konuşmayı helâl kılmıştır. Kim tavafta konuşursa hayır söylesin."
(Hadisi Tirmizî ve Dârckutnî rivayet etmiş, Hakim, Îbn Seken ve îbn Huzeyme
sahihlemişlerdir.)
Üçüncüsü: Mushafa
dokunmak için. Ebû Bekr b. Muhammed b. Amr b. Hazm babasından, o da dedesinden
rivayet etmiştir ki, Rasülüllah Yemen ehline bir mektup yazdı. Mektupta şu
ibare vardı: "Temiz oltna-yan Kur'an'a dokunmasın." (Hadîsi Nesâî,
Dârekutnî, Beyhakî ve Esrem rivayet etmiştir.) îbn Abdilber bu hadîs hakkında
şöyle demiştir: "insanlar bu hadisi, kabul ile karşıladıklarından tevatüre
benzemektedir." Abdullah b. Ömer demiştir ki, Rasûlullah sallallâhu aleyhi
ve sellem, "Kuranı ancak temiz olanlar elleyebilir" buyurmuştur. (Bu
hadisi Heysemî, Mec-ma'u-Zevâid'de zikretmiş ve 'hadîsin ravileri
güvenilirdir;' demiştir.) Bu hadis, mushafı ancak temiz kişilerin
elleyebileceğinc delalet eder. Fakat "Tâhir" kelimesi müşterek bir
lafızdır. Büyük abdestten ve küçük abdestten temiz olan için kullanıldığı gibi,
mü'min için ve vücudunda pislik olmayan kimse için de kullanılır. Belirli bir
anlam vermek için bir başka işaret gerekir. Bu hadis, abdestİ olmayanı Kur'an'a
dokunmaktan engellemeye bir delil olamaz. Allah Teâlânın "Ona temiz
olanlardan başkası dokunamaz. "[17] ayetine
gelince; açık olan, buradaki zamirin kitab-ı meknûn olan Levh-i Mahfuz'a ait
olmasıdır. Çünkü zamirin gideceği en yakın yer orasıdır. Temiz olanlar ise
meleklerdir. Şu âyeti kerimede de aynı mana vardır. "O kutsal kılınmış,
yüceltilmiş, arınmış sahi/eler üzerindedir, iyi kimseler, saygıdeğer elçilerin
eliyle y'azılmıştır. "[18] lbn
Abbas, Şa'bî, Dahhâk, Zeyd b. Ali, Müeyyed bi'llah, Dâvûd b. Hazm, Hammâd b.
Ebî Süleyman, abdcsti olmayan kimsenin Kur'an'a dokunmasını caiz görmüşlerdir.
Kur'an'a dokunmadan okumaya gelince, bu ittifakla caizdir.
Aşağıdaki durumlarda
abdest almak, müstehab ve mendubdur.
1. Allah
Teâlâ'yı zikrederken. Muhacir bin Kunfuz'un rivayet ettiği hadise göre; bu zât
Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'e abdest alırken selâm verdi. Nebî sallallahu
aleyhi ve sellem, abdestini bitirinceye kadar selâmını almadı. Abdestini
bitirince selâmını aldı ve şöyle buyurdu: "Selâmını almaktan beni meneden
şey, Allah'ın zikrini abdesisiz söylemeyi uygun görmeyişimdir." Katâde
demiştir ki; "Bundan dolayı Hasan Basrî abdest almadan okumayı veya
Allah'ı anmayı uygun görmezdi." (Hadisi Ahmcd, Ebû Dâvûd, Nesâî, lbn Mâce
rivayet etmişlerdir.) Ebu Cühcym b. Hâris'den rivâyeten; "Rasûlüllah
Medine'ye yakın bir yer olan Bi'rİ Cemel'dcn dönünce bir adam kendisiyle
karşılaştı. O'na selâm verdi. Rasûlullah selâmım almayıp, bir duvara doğru
yöneldi. Yüzünü ve ellerini meshedip (teyemmüm) sonra selâmını aldı."
(Hadîsi, Buhârî, Müslim, Ahmed, Ebû Dâvûd ve Nesâî rivayet etmişlerdir.) Böyle
yapmak efdal ve mendubtur. Yosa abdestli, abdestsiz, cünup, ayakta, oturan,
yürüyen ve uzanan kimsenin kerahatsiz olarak Allah'ı zikretmesi caizdir. Çünkü
Aîşe (r.a.) rivayet ettiği hadiste şöyle demiştir: "Rasülüllah sallallahu
aleyhi ve sellem her durumda Allah'ı zikrederdi." (Hadîsi Buharı, Müslim,
Tirmizî, Ebu Dâvûd ve lbn Mâce rivayet etmiştir. Buhârî, hadîsi senetsiz zikretmiştir.)
Ali (r.a.)'den rivâyeten, o demiştir ki: "Rasülüllah sallallahu aleyhi ve
sellem, heladan çıkar, bize Kur'an okur ve bizimle beraber et yerdi. O'nu cünup
olmaktan başka bir şey Kur'an okumaktan alıkoymazdı." (Hadîsi Müslim,
Tirmizî, Ebû Dâvûd, Nesâî ve lbn Mâce rivayet ermiş, Tirmizî ve lbn Seken sahihlemiştir.)
2. Uykuya
yatılacağı zaman: Berâ' b. Âzib'den rivâyeten, o demiştir ki; "Rasülüllah
şöyle buyurdu. "Yatağına vardığın zaman, Önce namaz abdesti gibi abdest
al, sonra sağ tarafına uzanıp şöyle de.
"İlâhî, kendimi
sana teslim ettim, işimi sana bıraktım, arkamı sana dayadım. Çünkü ümidim de
sendendir, korkum da sendendir. Senden sığınacak yer varsa o da sensin, senden
kurtulacak yer varsa yine sensin. İlâhî inzal ettiğin Kitabına, gönderdiğin
Nebine iman eltim." Şayet o gece ölecek olursan fıtrat (yani îslâm dini)
üzere ölürsün. Bu duâ, sözlerinin en sonu olsun.'" Berâ (r.a.) der ki,
"bu duayı Rasülüllah'm huzurunda tekrar ettim. 'İlâhî inzal ettiğin
kitabına, gönderdiğin Rasûlü'ne iman ettim' cümlesine varınca, 'Hayır
gönderdiğin Nebî'ne' buyurdu." (Hadîsi Buhârî Ahmcd ve Tirmizî rivayet
etmiştir.) Bu hadîs cünüp için daha geçerlidir. Çünkü lbn Ömer, rivayet ettiği
hadiste demiştir ki: "Ya Rasûlallah bizden birimiz cünüp iken uyuyabilir
mi?" Rasülüllah sallallahu aleyhi ve sellem, "Abdest alınca
uyuyabilir" buyurdu." Aişc (r.a.)'den rivâyeten, o şöyle demiştir.
"Rasülüllah cünüp iken uyumak istediği zaman avret mahallini yıkar ve
namaz abdesti gibi abdest alırdı." (Hadîsi Buharı, Müslîm, Tirmizî, Ebû
Dâvûd, Nesâî ve lbn Mâce, rivayet etmiştir.)
3. Cünüp
olanın abdest alması müstehaptır: 'Yemek, içmek veya tekrar cinsî münasebette
bulunmak istediği zaman abdest alması müstehaptır. Aîşe (r.a.), rivayet ettiği
hadiste şöyle demiştir: "Rasülüllah cünüp iken yemek veya uyumak
istediğinde abdest alırdı." Ammar b. Yasir'den rivâyeten: "Nebî
sallallâhu aleyhi ve sellem cünüp olanın, yemek, içmek ve uyumak istediği zaman
namaz abdesti gibi abdest almasına izin verdi." (Hadîsi Ahmed ve Tirmizi,
rivayet etmiş, Tirmizî sahihlemiştir.) Ebû Saîd'den rivâyeten Nebî sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Sizden biriniz eşiyle cîmâ ettikten sonra
tekrar cima etmek isterse abdest alsın." (Hadîsi Müslim» Tirmizî, Ebû
Dâvûd, Nesâî ve İbn Mâce rivayet etmiştir. Aynı hadisi îbn Huzeyme, Ibn Hibbân
ve Hakîm de rivayet etmişlerdir. Ancak onların rivayetlerinde şu ilave de
vardır; "Abdest almak, ikinci cima için kişiyi daha dinç yapar.")
4. Gusül, ister vacip, ister müşlehap olsun,
gusülden önce abdest almak mendup'tur: Aişe (r.a.). rivayet ettiği hadiste şöyle
demiştir: "Rasû-lüilah cünüplükten yıkanacağı zaman önce ellerini
yıkamakla başlar, sonra sağ eliyle, sol eline su döker avret mahallini yıkar,
sonra namaz abdesti gibi abdest alırdı." (Hadîsi Buharı, Müslim, Tirmizî,
Ebû Dâvûd, Ncsâî ve Ibn Mâce rivayet etmiştir.)
5. Ateşte
pişen şeyleri yedikten sonra abdest almak tnenduptur: ibrahim b. Abdullah
&• Karız1 in rivayet ettiği hadise göre, o demiştir ki: "Ebû
Hureyre'nin abdest alırken yanma uğradım. Bana şöyle dedi: Niçin abdest
aidığımı biliy01" musun? Yemiş olduğum sütten dolayı. Çünkü Ra-sûlüllah'm
şöyle buyurduğunu işittim. "Ateşte pişen şeyleri yedikten sonra abdest
alınız" (Hadîsi Ahmcd, Müslim, Tirmizî, Ebû Dâvûd, Nesâî ve İbn Mâce
rivayet etmiştir.) Aîşe (r.a.)'den rivâyeten, Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem
şöyle buyurdu: "Ateşte pişen şeyleri yedikten sonra abdest alınız."
(Hadisi Ahmed, Müslim, Nesâî ve Ibn Mâce rivayet etmiştir.) Buradaki abdest
emri mendub olarak kabul edilir. Çünkü Amr b. Ümeyye Ed-Damrî, rivayet ettiği
hadiste şöyle demiştir: "Rasûlüllah'ı bir koyunun omuzundan kesip yerken
gördüm, sonra namaza çağırıldı, hemen kalkarak bıçağı attı ve namaz kıldı,
fakat abdest almadı." (Hadisi Buharî ve Müslim rivayet etmi§Ûr-) Nevevî,
'bu hadisten, et yerken onu bıçakla kesmenin caîz olduğu anlaşılır,1 demiştir.
6. Her namaz
için abdest almak: Bureydc (r.a.) rivayet ettiği hadiste demiştir ki:
"Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem, her namaz için abdest alırdı. Mekke'nin
fetih günü ise, mesleri üzerine mesh etti. Sonra bütün namazları bir abdestle
kıldı. Ömer (r.a.), 'Ya Rasûlallah şimdiye kadar yapmadığın bir iş
yaptın," deyince; "Ya Ömer bilerek yaptım," buyurdu."
(Hadisi, Müslim, Ahmet ve diğerleri rivayet etmiştir.)
İbn Amr b. Âmir
el-Ensarî (r.a.) demiştir ki; "Enes b. Mâlik şöyle derdi. 'Rasûlüllah her
naaıaz için abdest alırdı,' Bende 'siz nasıl yapardınız?' diye sordum. Enes b.
Mâlik cevaben; 'Abdestimiz bozulmadığı müddetçe bir abdestle bir kaç namaz
kılardık,' dedi." (Hadîsi Ahmed ve Buhâri rivayet etmiştir.) Ebû
Hurcyre'den rivâyeten Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem, şöyle buyurdu;
"Ümmetim üzerine zor olmasaydı, her
namaz için abdest
almayı, her abdest için de misvak kullanmayı emrederdim." (Hadisi Ahmed
hasen senedle rivayet etti.) Ibn Ömer'den rivayet olunduğuna göre, demiştir
ki; Rasûlüllah şöyle buyurdu: "Her kim abdestli iken abdest alırsa, onun
için on sevap yazılır." (Hadisi Ebû Dâvûd, Tirmizî ve îbn Mâce rivayet
etmiştir.)
1. Abdest arasında konuşmak mubahtır. Bunu men
eden bir hadis yoktur.
2. Azaları
yıkarken duâ okumanın aslı yoktur. Bu konuda abdestin sünnetlerinde zikri geçen
duaları okumak yeterlidir.
3. Abdest alan kaç defa yıkandığında şüphe
ederse, kanâat getirdiği en azı üzerine ilâve eder.
4. Abdest
azalarının herhangi birisinde, mum ve boya gibi bir engelin bulunması abdeste
mânidir. Ancak kına gibi yalnız rengin bulunması abdestin sıhhatine zarar
vermez. Çünkü renkler suyun deriye ulaşmasını engellemez.
5. Hastalık kanı gören kadın için, devamlı akan
idrar, aniden çıkan yel gibi özürlerden herhangi bir özür, vaktin tümünde
mevcutsa, veya bu özürlerden kurtulmak mümkün değilse, her namaz için abdest
almak gerekir. Bu özürlerle beraber namazları sahih kabul edilir.
6. Abdestte
başkasından yardım istemek caizdir.
7. Abdest alanın, abdest azalarını mendil ve
diğer benzeri şeylerle yaz ve kış kurulaması mubahtır.
Mestler üzerine
meshetmek Rasûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem-den sahih sünnetle sabit
olmuştur. Nevevî şöyle demiştir: "Muteber kişiler, yolculukta ve mukim
halinde ihtiyaç olsun veya olmasın mestler üzerine meshetmenin caiz olduğuna
icmâ etmişlerdir. Hatta beraberindeki kadın ve yürümeyen kötürüm de mesh
yapabilir. Şia ve Haricîlerin dışında kimse mesh'î inkâr etmemiştir. Bunların
hilafları ise, icmâı bozmaz."
Hafız Ibn Hacer,
"Fethu'l-Bârî"de şöyle demiştir: Bütün hadis hafızları meshin
mütevatir olduğunu belirtmişlerdir. Bazıları mesh hakkmdai râvileri toplamışlar
ve sayılarının sekseni aştığını tesbit etmişlerdir. Aşe-re-i mübeşşere de
bunların içindedir. Mesh hakkında delil olacak hadîslerin en kuvvetlisi,
Buhârî, Müslim, Ahmed, Ebû Dâvûd ve Tirmizî'nİn, Hemmam en-Nehaî'den rivayet
ettikleri hadistir. Hemmam şöyle demiştir: "Cerîr b. Abdullah bevletıikten
sonra abdcst aldı, mestleri üzerine meshetti. Kendisine 'sen bevlettiğin halde
mesnettin' denilince, Abdullah; 'Evet, Rasûlüllah'ın, bevlettikten sonra abdest
alarak meshleri üzerine meshettiğini gördüm' dedi." Bu hadisin
râvilerinden İbrahim şöyle demiştir. "Bu hadis onların tuhafına gitti.
Çünkü Cerîr'in müslüman olması Maîde süresindeki âyetten sonra idi. Yani
Cerîr, ayakları yıkamayı gerekli kılan abdest ayetinin nüzulünden sonra, onuncu
yılda müslüman oldu." Cerîr'in hadisi açıklayıcı mahiyettedir. Yani mesti
olmayanların ayaklarını yıkaması gerektiğini ortaya koymaktadır. Fakat mesti
olana, farz olan mesh etmektir. Böylece sünnet âyeti tahsis etmiş oluyor.
Çoraplar üzerine
meshetmek caizdir. Sahabenin çoğundan çoraplar üzerine meshetmek rivayet
olunmuştur. Ebû Dâvûd dedi ki; "Ali b. Ebî Talib, lbn Mcs'ûd, Berâ b.
Âzib, Enes b. Mâlik, Ebû Umâme, Sehl b. Sa'd, Amr b. Hüreys, çoraplar üzerine
mesh etmiştir." Bu görüş Ömer b. Haltab ve lbn Abbâs'dan da rivayet
olunmuştur. Yine Ammar, Bilâl b. Abdullah b. Ebî Evfa ve lbn Ömer'den de aynı
görüşü rivayet etmiştir, lbn Kayyım, "Tehzîb'üs-Sünen" kitabında lbn
Münzîr'den naklen şöyle demiştir: İmam Ahmed, çoraplar üzerine mesh etmenin
caiz olduğunu açıkça söylemiştir. Bu onun insafım ve adaletini göstermektedir.
Şüphesiz dayandığı yer, yukarıda geçen sahabelerin sözleri ve açık olan
kıyastır. Çünkü çoraplarla, mestler arasında önemli bir fark görülmez. Onun
için meshin hükmünü çoraplar üzerine yürütmek sahihtir. Çoraplar üzerine mesh
ekseri ilim ehlinin de görüşüdür. Süfyan Sevrî, lbn Mübarek, Atâ, Hasan, Saîd
b. Müseyyeb de çoraplar üzerine mesh caizdir.' demişlerdir. Ebû Hanîfe'ye
gelince; kalın da olsa çoraplar üzerine meshi caiz görmüyordu. Ancak ölümünden
üç veya yedi gün kadar önce caiz olduğu görüşüne dönmüş, hastalığında kalın
çoraplar üzerine mesh ederek ziyaretçilerine 'Daha Önce nehyettiğim şeyi şimdi
kendim yapmaktayım' demiştir. Muğîre b. Şu'be'dcn şöyle rivayet olunmuştur:
"Rasûlüllah abdest alırken çorapları ve nalınları üzerine meshetti"
(Bu hadisi Ahmed, Tahavi, îbn Mâce, Tirmizî rivayet etmiş, Tirmizî hasen,
sahihtir demiş, Ebû Dâvûd ise hadisi zayıf saymıştır.) Bu hadisten maksat,
çoraplar üzerine meshi ispattır. Nalınlar üzerine meshetmek buna bağlı olarak
(teb'an) söylenmiştir. Çoraplar üzerine meshetmek caiz olunca, ayaklan örten
sargı ve benzeri gibi şeyler üzerine mesh de caizdir. Sargı sözü, soğuktan
korunmak, yalın ayak yürümemek için ayaklardaki yaralardan ve benzeri şeylerden
dolayı ayağa sarılan şeydir. lbn Teymiyye şöyle demiştir: "Doğru olan,
sargılar üzerine mesh yapılmasıdır." Sargılar üzerine meshetmek, huf ve
çoraplardan daha evlâdır. Çünkü sargılar, bir ihtiyaç için kullanılır, çıkarılmasında
zarar vardır. Ya soğuğun isabet etmesi, ya yalınayak yürümenin zorluğu ve
yaralardan dolayı eza duymak gibi. Mestler ve çoraplar üzerine mesh caiz olunca
sargılar üzerine mesh gayet tabiî caîz olur. Sargılar üzerine mesh olmaz
şeklinde icmâ olduğunu söyleyen, bilgisizce bir iddiadan başka birşey söylemiş
olmaz. Değil icmâ, meşhur âlimlerden on tanesinin bunu men ettiğine dair bir
nakil bile yapamaz. Bir kimse Rasûlüllah'ın sözlerini düşünür ve kıyasa
hakkını verirse, bu konudaki ruhsatın geniş olduğunu bilir. Çoraplar üzerine
mesh, şeriatın güzelliklerinden, müsamaha dini olarak gönderilen İslâm'ın
ruhsatlarındandır. Çorap ve mestler normal olarak giyilebildiği müddetçe,
bunların delik olması mes-he zarar vermez. Sevrî demiştirki; "Muhacir ve
Ensar'm mestlerinde, bugünkü insanların giydikleri mcslîerde olduğu gibi
delikler bulunmaktaydı. Eğer bir sakıncası olsaydı, caîz olmadığına dair
onlardan bir rivayetin elbette gelmesi gerekirdi."
Üzerine mesh caiz
olabilmesi için mest ve mest anlamında ayağı örten şeylerin abdestli giyilmiş
olmaları şarttır. Çünkü Muğîre b. Şu'be (r.a.) rivayet ettiği hadiste şöyle
demiştir: "Birgece yolculuğunda Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem ile
beraberdik. Bir su kabından ona su döktüm. Yüzünü ve kollarını yıkadı, başını
mesh etti. Sonra mestlerini çıkarmak için uzandım. Şöyle buyurdu: "Bırak
onları, ben onları temiz olarak giydim,' ve onlar üzerine mesh etti." (Bu
hadisi, Buhârî, Müslim ve Ahmed rivayet etmiştir.) Humeydî, Müsned'indc bu
hadisi Muğire b. Şu'be'den rivayet ederek şöyle dedi. "Rasûlüllah'a
sorduk. 'Ya Rasûlüllah bizden birimiz, mestler üzerine mesh yapabilir mi?'
Rasûlüllah 'Ayaklarınız yıkanmış olarak giyilirse evet' buyurdu." Bazı
fakihlerin ileri sürdüğü, mestlerin abdestte yıkanacak yerleri örtmesi, bağsız
olarak, kendisiyle yürümek mümkün oldğu halde ayakta durması gibi şartlara
gelince, lbn Teymiyye fetvalarında bunların zayıf olduğunu açıklamıştır.
Meshde meşru olan yer,
mestlerin ön tarafıdır. Çünkü Muğîre rivayet etliği hadiste "Rasûlüİlah'ı
mestlerin üstünü meshederken gördüm" demiştir. (Bu hadisi Ahmed, Ebû Dâvûd
ve Tirmizî rivayet etmiş, Tirmizî hasen saymıştır.) Ali (r.a.)'den rivâyeten, o
şöyledemiştir: "Eğer din rey'le olsaydı, mestlerin altını mesh etmek daha
uygun olurdu. Muhakkak ki Rasûlüİlah'ı mestlerin üstünü meshederken
gördüm." (Bu hadisi Ebû Dâvûd ve Dârekutnî rivayet etmiştir. Hadisin
isnadı hasen veya sahihtir.) Mesh yapmakda vacip olan, sınırlama yapmadan
normal olarak mesh denilecek kadar bir yerin meshedilmesidir. Çünkü yer
sınırlaması konusunda sahih bîr rivayet yoktur.
Mestler Üzerine meshin
müddeti mukim için birgün, bir gece, misafir için üç gün, üç gecedir. Safvan
b. Assai, bu konuda şöyle demiştir: "Nebî aleyhisselam taralından,
yolculuğa çıktığımızda abdestli iken mestlerimizi giyerek üç gün üzerine mesh
etmek, mukim İken bîr gün, bir gece mesh etmek ve cünüplük hariç mestleri
çıkarmamakla emrolunduk." (Hadîsi Şafiî, Ahmed, İbn Huzeyme, Tirmizî,
Nesâî rivayet etmiş, Tirmizî ve Nesâî sahih lemislerdir.) Şurayh b. Hani'den
rivâyeten; o demiştir ki: "Aîşe (r.a.)'e mestler hakkında sordum. O da
Ali'ye sor, o bunu benden daha iyi bilir. Çünkü seferlerde Rasûlüİlah ile
birlikteydi," dedi." Şurayh b. Hani; "Ali (r.a.)'a sordum. O da
Rasûlüllah'm şöyle buyurduğunu söyledi. 'Misafir, üç gün üç gece; mukim, bir
gün bir gece mesh eder.'" (Hadisi Müslim, Ahmed, Tirmizî, Nesâî ve Ibn
Mâce rivayet etmiş, Beyhakî ise, "Bu hadis, bu konudaki hadislerin en
sahihidir" demiştir.) Doğru olan müddetin, meshin yapıldığı vakitten
başlamasıdır. Bazıları ise, meshin müddeti, mestler giyildikten sonra, abdestin
bozulduğu vakitten başlar, demiştir.
Abdest alan, abdesti
bitirdikten, mestleri veya çorapları giydikten sonra, her ne zaman abdest almak
isterse ayaklarını yıkama yerine mesh yapması sahihtir. Eğer mukim ise, bir
gün, bir gece; misafir ise, üç gün, üç gece meshetme izni vardır. Ancak cünüp
ise, biraz önce geçen Safvan hadisinden dolayı mestlerini çıkarmak vaciptir.
Mestler üzerine meshi
üç şey bozar.
1. Müddetin
dolması.
2. Cünüplük.
3. Mestleri
çıkarmak,
Meshin müddeti dolduğu
ve mestleri çıkardığı zaman, kişi daha önce abdestliyse sadece ayaklarını
yıkar.
Guslün manası, bütün
bedeni suyla yıkamaktır. Gusül şu âyetle meşru kılınmıştır. "Eğer cünüp
iseniz temizlenin" "Ey Muhammed, sana kadınların aybaşı hali hakkında
sorarlar, deki, o bir ezadır. Aybaşı halinde iken kadınlardan el çekin,
temizlenmelerine kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri zaman, Allah'ın
size emrettiği yoldan yaklaşın. Allah şüphesiz daima tevbe edenleri ve
temizlenenleri sever."[19]
Beş husustan dolayı
gusül yapmak gerekir.
Uykuda ve uyanık halde
kadın ve erkekten meninin şehvetle çıkması guslü gerektirir. Bütün fakihlerîn
görüşü budur. Çünkü Ebû Saîd'in rivayet ettiği hadise göre; Rasûlüİlah
sallallahu aleyhi ve seîlem şöyle buyurdu: "Su, (gusül etmek) sudan
gerekir (meninin çıkmasından gerekir.)" (Bu hadisi Müslim rivayet
etmiştir.) Ümmü Selemc'dcn rivâyeten, Ümmü Sü-leym şöyle dedi: "Ya
Rasûlallah, Allah Teâlâ hakkı söylemekten çekinmez. Kadın ihtilam olduğu zaman
gusül etmesi gerekir mi?" Rasûlüİlah sallallahu aleyhi ve sellem:
"Evet, su gelirse gerekir," buyurdu. (Bu hadisi Buhârî, Müslim ve
diğerleri rivayet etmiştir.)
Burada çok kerre
meydana gelen bazı durumlar vardır. Açıklanmalarına olan ihtiyaçtan dolayı
onlara işaret etmeyi uygun gördük.
a) Meni;
şehvetsiz olarak, hastalık veya soğuk sebebiyle çıkarsa gusül gerekmez. Ali
(r.a)"nin rivayet ettiği hadise göre, Rasûlüliah sallallahu aleyhi ve
sellem kendisine şöyle buyurdu. "Meni şiddetle çıktığı zaman yıkan."
(Hadisi Ebû Dâvûd rivayet etmiştir.) Mücahid şöyle anlattı: "Biz ve Ibn Abbâs'm arkadaşları mescidde halka
yapmışken (Tavus, Said b.Cübeyr, îkrime ve Ibn Abbâs ayakta namaz kılmaktaydı)
bir adam yanımıza gelerek, 'içinizde fetva verecek kimse varmı?' diye sordu.
Biz de 'sor' dedik. Adam, 'Bevl yaptığım zaman arkasından bir sıvı geliyor.'
Biz de 'çocuğun meydana geldiği su mu?' diye sorduk. 'Evet', dedi. 'Sana gusül
gerekir,' dedik." Mücahid; "Adam 'İnna lillah' diyerek dönüp,
gitti." Ibn Abbâs namazı acele kılarak, İkrime'ye, adamı geri çağır dedi.
Adam yanımıza gelince tbn Abbâs bize 'bu adama Allah'ın kitabından mı fetva
verdiniz?' diye sordu. 'Hayır,' dedik. 'Rasûlüllah'ın sünnetinden mi?' dedi.
'Hayır,' dedik. "Rasûlullah'ın ashabının sözlerinden mi?' dedi. 'Hayır,'
dedik. 'Peki ya ne ile fetva verdiniz?' deyince, 'kendi reyimizle,' dedik. Ibn
Abbâs; 'işte bundan dolayıdır ki Rasûlüllah, "Birfakih, şeytana karşı bin
abidden daha kuvvetlidir" buyurmuştur.' Mücahid; "Adam geldi, îbn
Abbâs ona dönerek şöyle dedi: 'O sıvı geldiği zaman bir şehvet duymakta mısın?'
Adam; 'hayır,' dedi. 'Peki vücudunda bir gevşeklik hissediyor musun?"
Adam yine 'hayır," dedi. O zaman Ibn Abbâs, 'gelen sıvı soğuktan dolayı
meydana gelmiştir. Sadece abdest alman sana kâfi gelir' dedi."
b) Îhtilam olunduğu zaman meni gelmezse, gusül
gerekmez. Ibn Münzir; "bu konuda kendilerinden ilim alman ehl-i ilmin
hepsi icmâ etmiştir." dedi. Zaten geçen Ümmü Süleym hadisinde Rasûlüllah
sallallahu aleyhi ve sellem "kadın ihtilam olduğu zaman gusül yapması
gerekir mi?" sorusuna "evet meni görülürse gerekir" demiştir. Bu
hadis, su görülmediği zaman gusül gerekmediğini göstermektedir. Fakat
uyandıktan sonra meni çıkarsa gusül yapılması gerekir.
c) Uykudan
uyandığı zaman, bir yaşlık görüp ihtilam olduğunu hatırlamaz, ama kesin olarak
meni olduğunu anlarsa gusül alması gerekir. Çünkü meninin, unutmuş olabileceği
ihtilamdan dolayı çıktığı açıktır. Eğer şüphe eder, meni olup olmadığını
bilemezse, yine ihtiyaten gusül alması gerekir. Mücahid ve Katâde "Meni
olduğunu kesin bilmezse ona gusül gerekmez. Çünkü taharet üzere olduğu
kesindir. Bu ise şüphe ile kaldırılamaz" demişlerdir.
d) Şehvet
anında meninin geldiğini hisseder, zekerini tutarak meninin çıkmasını
engellerse, gusül gerekmez. Çünkü geçen hadiste Rasûlüllah sallallahu aleyhi
ve sellem; yıkanmayı, "meninin görülmesi" şartına bağlamıştır. Meni
görülmeden hüküm sabit olmaz. Fakat, yürür de meni çıkarsa gusül alması
gerekir.
e)
Elbisesinde meni görüp, ne zaman çıktığını bilmezse bu durumda namaz kılmışsa,
son uykudan itibaren kıldığı namazlarını iade etmesi
lâzım gelir. Ancak
daha önce olduğuna dâir bir işaret görürse, o zaman çıktığı sanılan uykudan
sonraki namazları iade etmesi lâzım gelir.
Yani erkeğin sünnet
mahallinin, kadının organında kaybolması, meni çıkmasa bile yıkanmayı
gerektirir. Çünkü Allah Teâlâ "Eğer cünüp olursanız yıkanınız"
buyuruyor, imam Şafiî şöyle demiştir: "Arapçada cü-nüplük sözü, meni
gelmese bile gerçek anlamda, cinsi birleşme anlamında kullanılır. 'Falanca,
falancadan cünüp oldu,' şeklinde konuşulduğu zaman inzal olmasa bile onunla
cinsî birleşme ettiğini akla getirir." Şafiî ayrıca şöyle demiştir:
"Meni gelmese de cimadan dolayı zina cezası gerekliğinde hiçbir tartışma
yoktur." Çünkü Ebû Hureyre'nin rivayet ettiği hadîse göre Rasûlüllah şöyle
buyurdu. "Kadının dört organı (el ve ayakları) arasına oturup, sonra cima
ederse, ister meni gelsin, ister gelmesin, muhakkak ki gusül vacip olur"
(Hadisi Müslim ve Ahmcd rivayet etmiştir.) Saîd b. Mü-seyyeb'den rivayelen, Ebû
Musa el-Eş'arî, Aîşe (r.a.)'ye şöyle demiştir. "Ben sana bir şey sormak
istiyorum. Fakat senden utanıyorum." Aîşe (r.a.), "Utanma sor. Ben
senin annenim" dedi. Ebû Musa el-Eş'arî "Cima edip meni gelmeyen kişi
hakkında" sordu. Aîşe (r.a.)'de Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve
sellem'den rivayet ederek şöyle dedi: "Erkeğin sünnet organı kadının
organına kavuştuğunda gusül vacip olur." (Hadisi Ahmed ve Malik değişik
lafızlarla rivayet ettiler.) Bu durumda, bilfiil girmesi gerekir. Girmeden
sadece değmesinin kadına da erkeğe de guslü gerektirmediğinde icmâ vardır.
Hayız ve nifasm
kesilmesinden de gusül gerekir. Çünkü Allah Teâlâ şöyle buyuruyor
"Temizlenmelerine kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri zaman
Allah'ın size emrettiği yoldan yaklaşın." Bir de Rasûlüllah sallalİahu
aleyhi ve sellem Ebu Hubcyşî'nin kızı Fatıma'ya şöyle buyurdu: "Hayız
olduğun günlerdeki namazları terk et. Sonra yıkan ve namaz kıl." (Bu
hadîsi Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir.) Bu hadis her ne kadar hayız
hakkında varid olmuşsa da, sahabenin icmaıyla nifas da hayız gibidir. Eğer kan
görmeden çocuk doğarsa, bazıları gusül gerekir, bazıları da gerekmez,
demişlerdir. Bu konuda, herhangi bir delil gelmemiştir.
Ölümden dolayı
yıkanmak gerekir. Müslüman öldüğü zaman yerinde açıklanacağı üzere yıkanması
icmâen vaciptir.
Kâfir müslüman olduğu
zaman yıkanması gerekir. Çünkü Ebû Hu-reyre'nin rivayet ettiği hadise göre,
Beni Hanife'den Sümame esir düştü. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem
sabahlan yanma gider; "ne durumdasın ya Sümame?" diye sorardı.
Sümame de: "Eğer beni öldürürsen, can taşıyan birisini Öldürmüş olursun,
şayet öldürmez sen, sana minnettar kalacak bir kimseyi bağışlamış olursun.
Eğer mal verirsen, sana da o maldan veririz," diye cevap verdi.
Rasülüîlah'ın ashabı esirleri fidye karşılığı serbest bırakmayı sever
"bunu öldürmekle ne kazanırız" derlerdi. Rasûlüllah saliallahu aleyhi
ve sellem Sümame'nin yanma uğrayarak ona İslâm'ı anlattı ve o da müslüman
oldu. Rasûlüllah, onu serbest bırakarak Ebû Tal-ha'nın bahçesine gönderdi. Ona
yıkanmasını emretti. O da yıkandı ve iki rekat namaz kıldı. Rasûlüllah ashabına
dönerek, "kardeşiniz Sümame'nin müslümanlığı çok güzel olmuştur."
buyurdu. (Hadisi Ahmed rivayet etmiştir. Aslı ise Buhârî ve Müslim'de
mevcuttur.)
Şunlar cünüp olana
haramdır:
1. Namaz
kılmak.
2. Ka'be'yi
tavaf etmek.
Bu konudaki deliller,
abdest almayı gerektiren hususlar bahsinde geçti.
3. Mushafa
dokunmak ve onu taşımak da cünüp olana haramdır. Mushafa dokunmanın ve mushafı
taşımanın haram olduğu, imamlar arasında ittifak konusudur. Sahabeden hiç bir
kimse bu görüşe muhalefet etmedi. Zahirî imamları Dâvûd ve İbn Hazm ise, cünüp
olan kimsenin mushafa dokunmasını ve taşımasını caiz görerek Buhârî ve
Müslim'de geçen hadîsi delil gösterdiler ve bu hususta bir beîs görmediler.
Rasûlüllah sal-laüahu aleyhi ve sellem'inkâfir Hcrakliyus'a göndermiş olduğu mektubunda
şu âyeti kerime yazılıydı: "Bismillahirrahmanirrahim. De ki 'Ey Kitap
ehli! Ancak Allah'a kulluk etmek, ona bir şeyi eş koşmamak, Allah'ı bırakıp
biribirimizi Rab olarak benimsememek üzere bizimle sizin aranızda müşterek bir
söze gelin.' Eğer yüz çevirirlerse, 'bizim müslüman olduğumuza şahit olun'
deyiniz."[20] İbn Hazm şöyle demiştir:
"Bu mektubu Rasûlüllah gönderdi. Mektupta bu âyet hristiyanlara
gönderilmişti.
Hristi yani arın bu
mektuba dokunacaklarını Rasûlüllah kesinlikle bilmekteydi." Cumhur ulemâ
bu konuda şöyle cevap vermişlerdir: "Bu bir mektuptur. İçinde Kur'an
ayetleri olan mektuplara, tefsir, fıkıh ve diğer kitaplara dokunmaya bir manî
yoktur. Çünkü bunlara mushaf denemez ve dokunmanın haram olduğu sabit olmuş
değildir. Bu zahirîlerin görüşüne delil olamaz." (Abdcsti gerektiren
hususların üçüncüsüne bak: s. 63).
4. Cünüpken Kur'an okumak da haramdır. Cumhura
göre, cünüp kimsenin Kur'an okuması haramdır. Ali (r.a.) rivayet etliği hadiste
şöyle demiştir: "Rasülüllah'i, cünüplükten başka bir şey, Kur'an okumaktan
alı-koymazdı." (Hadîsi Ebu Dâvûd, Tirmizî, Ncseî, İbn Mâce rivayet etmiş,
Tirmizî ve diğerleri sahihlemiştir. Hafız İbn Hacer "Feth'ul-Bârî" de
şöyle demiştir: "Bazıları bu hadîsin râvilerini zayıf saymışsa da gerçek
şudur ki hadis hasen olup, delil olmaya yeterlidir.") Yine Ali (r.a.)'dan
rivâyeten, o şöyle demiştir: "Rasülüllah'ı gördüm, abdest aldı, biraz
Kur'an okudu, sonra; 'cünüp olmayan böyle yapar, cünüp olan bir âyet bile olsa
Kur'an okuyamaz buyurdu" (Hadisi Ahmcd ve Ebû Ya'lâ bu sözlerle rivayet etmiştir.
Heysemî "hadîsin râvileri güvenilirdir", demiştir.) Şevkânî şöyle
der: "Eğer hadis sahih ise, bu hadis ile cünüp olanın Kur'an okumasının
haram olduğunu söylemek yeterlidir. Ancak önceki hadiste haram olduğuna delâlet
eden bir ifade yoktur. Hadisin gayesi, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve
sellem'in cünüp haldeyken okumayı terketmiş olmasıdır. Bu gibi ifadeler mekruh
bile sayılmazken, bununla haram olduğuna nasıl delil getirilebilir?" İmam
Buhârî, Taberânî ve Zahirî âİimlcrindcn İbn Hazm; cünüp olanın, Kur'an
okumasının caiz olduğu görüşündedirler. Buhârî şöyle demiştir: "İbrahim,
'hayızh kimsenin Kur'an okumasında bir beis yoktur', demiştir. İbn Abbas da
cünüp olanın Kur'an okumasında bir beîs görmezdi. Rasûlüllah sallallahu aleyhi
ve sellem her zaman Allah'ı zikrederdi." Hafız buna, şunu ekleyerek şöyle
dedi: "Buhârî'ye göre, cünüp ve hayızh kimsenin Kur'ân okuyamayacağına
dair gelen hadîslerin hiçbiri sahih değildir. Her ne kadar bu konuda gelen
hadislerin hepsi diğerlerine göre delil sayılacak kadar kuvvetleniyorsa da, bu
hadislerin çoğu tevile müsaittir."
5. Mescidde
eğleşmek. Cünüp olanın mescidde eğleşmesi de haramdır. Aîşe (r.a.) rivayet
ettiği hadiste şöyle demiştir: "Rasûlüllah geldi. Ashabının evlerinin kapıları
mescİd tarafına açılmaktaydı. 'Evlerinizin kapılarını mescidden çeviriniz'
buyurdu. Sonra Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem içeriye girdi. Ashâb bu
konuda bir ruhsat var ümidiyle herhangi bir şey yapmadı. Rasûlüllah sallallahu
aleyhi ve sellem onlara gelerek
şöyle buyurdu: 'Şu
evlerinizin kapılarını mescidden çeviriniz. Şüphesiz ben hayz ve cünüp olana
mescidi helal saymam.'" (Hadisi Ebû Dâvûd rivayet etmiştir.) Ümmü
Seleme'den rivayeten, o şöyle demiştir: "Rasûlül-lah bu mescidin avlusuna
girerek yüksek sesle şöyle nida etti: 'Şüphesiz mescid hayz ve cünüplere helâl
değildir.'" (Hadîsi İbn Mâce ve Taberânî rivayet etmiştir.) Bu iki hadis
mescidde eğleşmenin ve orada kalmanın hayz ve cünüp olana helâl olmadığına
delâlet eder. Fakat şu âyete göre hayz ve cünübün mescidden geçmesine ruhsat
verilmiştir: "Ey imân edenler, sarhoşken, ne dediğinizi bitene kadar,
cünüpken (yolcu olan müstesna) gusledene kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasla
ve yolculukta iseniz veyahut biriniz ayak yolundan gelmişseniz..."[21]
Cabir'den rivâyelen; o şöyle demiştir: "Cünüp olduğumuz halde mescidden
geçerdik." (Hadisi îbn Ebî Şcybe ve Said b. Mansur "sünen"inde
rivayet etmiştir.) Zcyd b. Eslem'den rivayeten: "Rasûlüllah'm ashabı
cünüp olduğu halde, mescidin içinde yürürdü." (Hadîsi İbn Münzir rivayet
etmiştir.) Yezid b. Habib'den rivayeten: "Ensar'dan bir kaç kişinin
kapıları mescide açılmaktaydı. Cünüp olduklarında, su bulamayınca mescidden
başka geçecek yolİari yoktu. Onun için Allah Teâlâ "Cünüp iken (yolculuk
hali müstesna)" âyetini indirdi." (Hadisi ibn Cerir, Taberî, rivayet
etmiştir.) Şevkânî bu hadisin ardından şöyle demiştir: "Bu hadis şüphe
bırakmayacak şekilde mescidden geçmenin caîz olduğuna delalet
etmektedir." Aîşe (r.a.)'den rivayeten; o demiştir ki: "Rasûlüllah
sallallahu aleyhi ve sellem bana 'secde yerine koyacağım, bir seccade getir'
dedi. Ben de 'hayzım' dedim. Rasûlüllah 'Senin hayz olman, senin elinde değil
ki' buyurdu." (Hadisi Müslim, Tirmizî, Nesâî, Ebu Dâvûd, İbn Mâce rivayet
etmiştir.)
Meymûne (r.a.)'dan
rivayeten, o şöyle demiştir: "Bizden birimiz hayz olduğumuz halde,
RasûlüSlah yanımıza girer başını kucağımıza koyar, hayz olduğumuz halde Kur'an
okurdu, sonra bizden biri Rasülüllah'ın namazlığını kaldırarak hayz olduğu
halde, mescide koyardı." (Hadisi Ah-med ve Nesâî rivayet etmiştir. Hadisin
sahih şahitleri vardır.)
Yani yıkandığında
mükellefin övüldüğü ve sevap kazandığı, terket-tiği zaman bir ayıplama ve
azabın olmadığı yıkanmadır. Müstehap olan yıkanma altı yerde olup, aşağıda
bunları zikredeceğiz.
Cuma namazı için
yıkanmak müstehaptır.. Cuma günü, ibadet yapmak ve namaz kılmak için
toplanılan bir gün olduğundan, İslâm, yıkanmayı ve müslümanların en temiz bir
halde bulunmalarını emretmiştir. Ebû Saîd'den rivayeten, Rasûlüllah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Cuma günü yıkanmak âkil baliğ herkese
gereklidir. Misvak kullanmak, mümkün olduğu kadar güzel koku sürmek de
gereklidir." (Hadîsi Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir. Hadîste geçen
(muhtelim) kelimesi Akîl baliğ demektir. Buradaki "gereklidir"
sözünden maksad müstehab olduğudur. Buhârî'nin İbn Ömer'den rivayet etitği
hadîs, bunu kuvvetlendirmektir: "Ömer (r.a.) cuma günü hutbedeyken
Rasülüllah'ın ashabından ilk muhacirlerden birisi içeriye girdi. Bu giren
Osman'dı. Ömer ona seslenerek 'bu hangi saattir biliyor musun?" dedi.
Osman (r.a.) şöyle cevap verdi: 'Ben işle meşgul idim. Evime dönme imkanı
bulamadım. Ezanı işitince abdestten başka bir şey alamadım' dedi. Ömer: (r.a.)
'Abdestle ha! Bilmektesin ki Rasûlüllah gusül almayı emrederdi.'" İmam
Şafiî şöyle demiştir: "Osman (r.a.)'m gusül için namazı bırakıp
çıkmaması, Ömer (r.a.)'in de, ona gusül için çıkmasını emretmemesi, buradaki
gusül emrinin, müstehap olduğunu bildiklerine delâlet etmektedir."
Müslim'in Ebu Hureyre'den, onun da Ncbî saliallahu aleyhi ve sellem'den rivayet
ettiği hadîs de, cuma günü gusül almanın müstehap olduğunu göstermektedir:
"Bir kimse abdest alır, abdestini güzel yaparsa, daha sonra cumaya gelerek
hutbeyi dinler ve susarsa iki cuma arasındaki günâhları bağışlandığı gibi, üç
gün de fazlası bağışlanır." Kurtûbî, bu hadisi guslün müstehap olduğuna
delil getirerek, yaptığı açıklamada şöyle demiştir: "Abdesün ve onunla
beraber abdestliye, kabul olunmuş bir cuma sevabının verileceğinin
zikredilmesi, abdesün yeterli olduğunu göstermektedir." Hafız İbn Hacer,
"Telhis" isimli kitabında şoyie demiştir: "Bu hadis yıkanmanın
farz olmadığını gösteren delillerin en kuvvetlisidir. Guslün müstehap olduğu
sözü ise, guslü terketmenin bir zarar meydana getirmeyeceği durumuna göredir.
Yoksa gusül terkedildiği zaman insanlar ter, kötü koku ve benzeri şeylerle
rahatsız olacaksa gusletmek vacip, terki ise haram olur." Alimlerden bir
cemaat, Ebû Hureyrc'nin şu hadisini delil getirerek insanlar rahatsız olmasa
bile cuma günü yıkanmayı vacip saymışlardır: Rasûlüllah şöyle buyurdu:
"Müslümamn her yedi günde bir defa yıkanması Üzerine bir borçtur. Bu
yıkanmada başını ve vücudunu yıkamalıdır." (Hadisi Buhârî ve Müslim
rivayet etmiş, bu konuda gelen hadisleri zahirî manâlarına hamlederek
karşıtlarına cevap vermişlerdir.) Guslün vakti fecrin doğuşundan, cuma namazına
kadardır. Her ne kadar Cuma'ya gitmeye yakın, yıkanmak müstehap ise de,
gusülden sonra abdestİ bozulursa sade-ce abdest alması kâfi gelir. Esrem Dedi
ki: "imam Ahmed'e 'gusül aldatan sonra abdesti bozulan kimsenin sadece
abdest alması kâfi gelir ne-diye sorulduğunu işittim. İmam Ahmed; "Evet,
bu konuda İbn Ebzî hadisinden daha üstün bir şey duymadım,' demiştir." Bu
sözle Ahmed, Ibn Ebı Şeybe'nin sahih bir senetle Abdurrahman b. Ebzî'den, onun
da sahâbi l babasından rivayet ettiği hadise işaret etmiştir. Sahâbi olan bu
zat, günü yıkanır, abdesti bozulduğunda sadece abdest alır, guslü iade gusül
işini bitirdikten sonra namaza çıkardı. Çünkü bir kimse namazdan sonra
yıkanırsa cuma için gusletmiş olmaz ve cumadan sonra gusül yapan emrolunduğu
şeyi yerine getirmiş sayılmaz, İbn Ömer'in rivayet ettiği hadise göre
Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Sizin biriniz
cumaya geldiğinde yıkansın." (Hadisi Buhârî, Tirmizî, Nesâî, Ebu Dâvûd,
İbn Mâce rivayet etmiştir.) Müslim'in rivayetinde "Sizden biriniz cuma'ya
gelmek istediği zaman yıkansın" şeklindedir. İbn Abdilber, Cuma İçin
yıkanmanın gerekliliği üzerine icmâ olduğunu nakletmiştir.
Alimler bayram
namazları için yıkanmayı müstehap saydılar. Bu ko-nuda sahih bir hadîs gelmiş
değildir. "Bedr-i Münîr" de yazarı, "bayram" larda yıkanmak
hakkındaki hadîsler zayıftır," demiştir. Ancak bayrarn'31"" da
yıkanmak hakkında sahabeden de senedi iyi haberler vardır.
İlim ehlinin çoğuna
göre ölü yıkayan kimsenin yıkanması müstehaP~ tır. Ebû Hurcyrc'nin rivayet
ettiği hadîse göre, Rasûlüllah şöyle buyucu: "Kim ölü yıkarsa, yıkansın ve
kim ölü taşırsa abdest alsın." (Hadisi Ahmed, Tirmizî, Nesâî, Ibn Mâce,
Ebû Dâvûd ve diğerleri rivayet etmişti1-) İmamlar bu hadîsin doğruluğunu
eleştirmişlerdir. Ali b. el-Medâinî, Ahmed ve İbn Münzir, Râfi' ve diğerleri
ise: "Hadis alimleri bu konuda birisini sahih saymadılar,"
demişlerdir. Fakat Hafız İbn Hacer bu hakkında şöyle demiştir: "Hadîsi
Tirmizî hasen saymış, tbn Hibbân safrm" lemistir." Bu hadis rivayet
yollarının çok olmasıyla en azından haserıdır. Nevevfnin Tirmizî'yi hadisi
hasen saydığından dolayı tenkit etmesi tar^S" malıdır. Zehebî, "bu
hadisin rivayet yolları, fakihlerin delil getirmiş olduğu pek çok hadisten
kuvvetlidir," demiştir. Bu hadiste emrolunan yıkanma, mendupluğa hamlolunur.
Çünkü Ömer (r.a.)'dan rivayet edilen, "Bizler ölü yıkar, kimimiz yıkanır,
kimimiz yıkanmazdık" hadîsi de bunu göstermektedir. (Hadisi Hatib, sahih
bir senetle rivayet etmiştir.) Esma t>inn
Umeys, kocası
Ebubekr'i öldüğü zaman yıkayınca, dışarı çıkarak muhacirlerden yanında hazır
olanlara sordu: "Bu gün soğuk bir gündür ve ben oruçluyum. Bana gusletmek
gerekir mi?" Oradakiler "Hayır" dediler. (Hadisi Mâlik rivayet
etmiştir.)
Hac için veya umre
için ihrama girmek isteyen kimsenin cumhur ulemaya göre gusül alması menduptur.
Zeyd b. Sabit, (r.a.) rivayet ettiği hadiste: "Rasûlüllah'm, telbiyc
okumak için, boy abdesti aldığını gördüm." demiştir. (Hadisi Dârekulnî,
Beyhâkî, Tirmizî rivayet etmiş, Tirmizî, hasen saymış, Ukaylî ise, hadisi zayıf
kabul etmiştir.)
Mekke'ye girmek
isleyen bir kimsenin yıkanması müstchaptır. İbn Ömer'den rivayet olunduğuna
göre; "Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sel-lcm Mekke'ye girmeden önce
Zi'tuva mevkiinde geceyi geçirir, sabah oluncaya kadar orada kalır, sonra
gündüzleyin Mekke'ye girerdi." Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve selîem'in
böyle yaptığı kendisinden nakledilmiştir. (Hadîsi Buhârî ve Müslim rivayet
etmiştir. Bu Müslim'in lafzıdır.) Ibn Münzir şöyle demiştir: "Mekke'ye
girerken yıkanmak bütün âlimlere göre müstchaptır. Onlara göre Mekke'ye
girerken yıkanmayı terketmek fidyeyi gerektirmez. Diğer bir grup ise, abdest
almak yeterlidir, demişlerdir."
Hac için Arafat'da
vakfe yapmak isteyen kimsenin, yıkanması menduptur. Mâlik'in Nafi'dcn rivayet
elliği hadise göre; "Abdullah b. Ömer ihrama girmeden önce ihram için,
Mekke'ye girmek için ve Arafat'da vakfe yapmak için yıkanırdı."
Meşru olan guslün
esası iki şeysiz tamam olmaz.
1. Niyet:
Çünkü niyet, ibadetleri adetlerden ayırır. Niyet sırf kalbe ait bir işdir.
İnsanların pek çoğunun niyetin arasına soktuğu ve söylemelerini adet haline
getirdiği bazı kelimeler sonradan uydurulmuş gayri meşru şeylerdir. Bunlara
engel olmak ve bunlardan vazgeçmek gerekir. "Abdes-te niyet" bahsinde
bu konuda malumat verildi.
2. Bütün
vücudu yıkamak. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: "Ey insanlar, cünüp iseniz
temizlenin (yani yıkanın)"[22] Yine
"Ey Muhammed, sana kadınların aybaşı hali hakkında sorarlar, de ki,
"O bir ezadır" aybaşı halinde iken kadınlardan el çekin,
temizlenmelerine (yıkanmalarına) kadar onlara yaklaşmayın"[23]. Bu
ayetlerdeki temizlikten maksadın yıkanmak olduğuna delil, Allah Teâlâ'nın şu
ayetinde açık olarak gelmesidir. "Ey iman edenler, sarhoşken, ne
dediğinizi bilene kadar, cünüpken -yolcu olan müstesna- gusledene kadar namaza
yaklaşmayın.''[24] Yıkanmanın hakikati ise,
bütün azaları yıkamaktır.
Gusül edenin,
Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in yıkanırken yaptığı hususlara riâyet
etmesi sünnettir. Önce ellerini üç defa yıkayarak başlar, sonra avret mahallini
yıkar, sonra namaz abdesti gibi tam bir ab-dest alır. Eğer leğen ve benzeri
şeyin içinde yıkanıyorsa ayaklarını yıkamayı gusülün sonuna kadar tehir eder.
Sonra başına üç defa su döker, su diplerine gitsin diye saçlarını ovar, sonra
koltuk altlan, kulak uçları, göbek, ayak parmakları ve vücuttan ovulması
mümkün olan yerlere suyu akıtır. Sağ taraftan başlayarak, sonra sol tarafa
vücudun her tarafına suyu döker. Bunların aslı Aîşe (r.a.)'dan rivayet edilen
hadiste vardır: "Nebî sallallahu aleyhi ve sellem cünüplükten yıkandığı
zaman, ellerini yıkayarak, başlar, sonra sağ eli ile sol tarafına su dökerek,
avret mahallini yıkar, sonra namaz abdesti gibi abdest alır, sonra suyu alır,
parmaklarım saçlarının dibine sokar, iyice temizlendiğine kanaat getirinceye
kadar devam eder, başına üç avuç dolusu su dökerek, sonra bütün vücuduna suyu
yayardı." (Hadisi Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir.) Buhârî ve Müslim'in
diğer bir rivayeti de şöyledir: "Sonra elleri ile saçlarını oğuşturur,
suyun cildine ulaştığını anlayınca üzerine üç defa su dökerdi." Yine
Buhârî ve Müslim'in Aîşe (r.a.)'dan rivayetlerinde, o şöyle demiştir: "Nebî
aleyhis-selam'a yıkanması için su koydum. Ellerine su döktüm. İki veya üç defa
ellerini yıkadı, sonra sağ eliyle sol eline su dökerek avret mahallini yıkadı.
Sonra elini yere sürdü, ağzına ve burnuna su verdi, sonra yüzünü ve kollarını
yıkadı. Sonra başını üç defa yıkadı ve vücuduna su döktü. Sonra bulunduğu
yerden kenara çekildi, ayaklarını yıkadı." Meymûne şöyle dedi:
"Rasülüllah'a silinmesi için bir bez parçası getirdim, onu kullanmadı.
Üstündeki yaşlığı eliyle silmeye başladı." (Hadîsi Buhârî, Müslim,
Tirmizî, Ebû Dâvûd, Nesâî, İbn Mâce rivayet etmiştir.)
Kadının yıkanması,
erkek gibidir. Ancak eğer saçlarının dibine su ulaşıyorsa örgüsünü bozması
gerekmez. Ümmü Seleme'nin rivayet ettiği hadise göre; "Bir kadın; 'Ya
Rasûlallah' dedi. "Ben saç örgüleri fazla olan bir kadınım. Yıkanmak için,
onları çözeyim mi?' Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Saçlarının dibine üç defa su dökmek sana yeter, sonra kalan suyu
vücuduna yayarsın, böylelikle sen temiz olursun." (Hadisi Müslim, Ahmed
ve Tirmizî rivayet etmiş, Tirmizî hadîs ha-sen, sahihtir demiştir.) Ubeyd İbn
Umeyr'den rivayeten; o şöyle demiştir: "Abdullah b. Amr'ın, kadınlara
yıkanırken saçlarını bozmalarını emrettiği haberi Aîşe (r.a.)'ya ulaştı. Aîşe
(r.a.) İbn Ömer'e "Hayret doğrusu kadınlara yıkanırken saçlarını
bozmalarını emrediyor' dedi. "Bari başlarını traş etmelerini emrelseydi!
Biz Rasûlüllah ile beraber bir kaplan yıkanıyorduk. Başıma üç defa su
dökmekten fazla bir şey yapmazdım' dedi." (Hadisi Müslim ve Ahmed rivayet
etmiştir.) Kadının, hayz ve nifasıan yıkandığı zaman, pamuk ve benzeri bir
parça alıp misk veya güzel bir koku sürerek, mahalli temizlemesi müstchaptır.'
Böylece pis kanın kokusunu defetmiş olur. Aîşe (r.a.)'den rivayeten; Esma
binli Yezid, Rasûlüilah sallallahu aleyhi ve sellem'e hayzlınm yıkanması
konusunu sordu. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Sizden biriniz suyunu ve güzel kokusunu alır, temizlenir ve temizliğini
güzel yapar, sonra suyu başına döker. Saçlarının dibine iyice ulaşıncaya kadar
başını ovar. Sonra vücuduna suyu döker. Sonra misk sürülmüş bir bez parçası
alır, onunla temizlenir." Esma; "Onunla nasıl temizlenilir?"
deyince Rasûlüllah; "Süb-hanallah, onunla temizlenirsin işte"
buyurdu. Aîşe (r.a.) dedi ki: "Rasûlüllah bunu gizli anlatmak ister
gibiydi. "Kanın izini takip edip siler' demiştir." Esma, Rasûlüllah
sallallahu aleyhi ve sellem'e cünüplükten yıkanma hakkında sordu: "Suyunu
alır, güzelce temizlenir, temizliğini de güzel yapar veya bunda mübalağa
edersin. Sonra başından aşağıya suyun ulaşabileceği başının bütün noktalarına
suyu ulaştırır ve ovarsın. Sonra suyu bedenin diğer taraflarına dökersin,"
dedi. Aîşe (r.a.) "Ensar kadınları, ne güzel kadınlardı. Ulanmaları
dinlerini derince öğrenmelerini engelleme-mistir." demiştir. (Bu hadisi
Buharı, Müslim, Nesâî, Ebû Dâvûd, İbn Mâce rivayet etmiştir.)
1. Hem hayız
ve cünüplük, hem de cuma ve cünüplükten dolayı her ikisine de niyyet ederse,
bir yıkanma yeterlidir. Çünkü Rasûlüllah sallal-
lahu aleyhi ve sellem
şöyle buyurmuştur: "Herkes için niyyet ettiği şey
vardır."
2.
Cünüplükten yıkandığı zaman abdest almamışsa gusül, abdest yerine de geçer.
Aîşe (r.a.) şöyle dedi: "Rasûlüllah gusülden sonra abdest almazdı."
İbn Ömer'den rivâyeten: "Gusülden sonra abdest alıyorum" diyen adama,
"muhakkak sen boş bir iş yaptın" demiştir. Ebubekir İbn Arabi,
"Abdestin gusle dahil olduğu hakkında âlimlerin ihtilâfı yoktur",
dedi. Cünüplükten temizlenmeye niyet, abdestsizlikten temizlik için yeterli ve
geçerli olur. Çünkü cünüpken yapılamayacak şeyler, abdestsizken yapılmayanlardan
daha çoktur. Her zaman az olan çok olanın niyetinin içine girer. Büyük olanın
niyeti, küçük için de yeterli olur.
3. Cünüp ve
hayız olan kimseye saçları ve tırnaklan kesmek, sokağa çıkmak ve başka şeyler
yapmak kerahatsiz caizdir. Atâ şöyle demiştir: "Cünüp olan abdest almasa
bile, kan aldırır, tırnaklarını keser, başını traş edebilir." Alâ'nın bu
görüşte olduğu Buhârî'de mevcuttur.
4. Eğer hamama
girenin, başkasının avret mahallini görmekten, veya başkalarının onun avret
mahallini görmesinden sakınması mümkünse hamama gitmesinde bir sakınca yoktur.
îmâm Ahmed b. Hanbel; "Eğer ha-mamdakilerin hepsinin peştemal tutunduğunu
biliyorsan, hamama gir, yoksa girme," demiştir. Çünkü Rasûlüllah
sallallahu aleyhi ve sellem bir hadisinde şöyle buyurmuştur: "Erkek
erkeğin avret mahalline bakmasın, kadın da kadının avret mahalline
bakmasın." Hamamda Allah'ı zikretmekte bir günah yoktur. Mani olacak bir
engel yoksa Allah'ı zikretmek her zaman sevaptır. Çünkü Rasûlüllah sallallahu
aleyhi ve sellem her zaman Allah'ı zikrederdi.
5. Gusül bu abdestte yaz olsun, kış olsun havlu
gibi şeylerle kurulanmak da caizdir.
6. Kadın ve
erkeğin bir kaptan yıkanmaları caiz olduğu gibi, erkeğin kadının yıkandığı
sudan arta kalanla yıkanması caiz olup, bunun aksi de caizdir. İbn Abbâs'dan
rivayeten; o şöyle demiştir: "Rasûlüllah'm eşlerinden birisi bir kaptan
yıkanmıştı. Rasûlüllah abdest almak veya yıkanmak için geldiğinde, eşi
Rasûlüllah'a; 'ben cünüplükten yıkanmıştım. Ondan artan sudur,' deyince,
Rasûlüllah; "Su cünüp olmaz" buyurdu." (Hadîsi Ebû Dâvûd, Nesâî,
Tirmizî ve Ahmed rivayet etmiş, Tirmizî hadis hasen, sahihtir demiştir.) Aîşe
(r.a.) Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber bir kaptan yıkanır,
Rasûlüüah O'na, O Rasûlüllah'a su döker, hatta Rasûlüllah O'na "bana su
bırak", O da Rasûlüllah'a "bana su bırak" derdi.
7. Başkalarının bulunduğu yerde çıplak yıkanmak
caiz değildir.
Çünkü avret mahallini
açmak haramdır. Eğer bir perde ve benzeri şeyle setrederek yıkanırsa bir beis
yoktur. Çünkü Rasûlüllah Fatıma (r.a.)'nın setrettiği perdenin ardında
yıkanmıştır. Amma insanların gözünden uzak bir yerde çıplak olarak yıkanırsa
bunda bir sakınca yoktur. Buhârî'nin ri-vâyet ettiği üzere, Musa aleyhisselam
çıplak olarak yıkanmıştı. Ebû Hu-reyre'den rivayete göre, Rasûlüllah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Eyüp aleyhisselam çıplak olarak
yıkanırken (altın çekirgeler) üzerine üşüşlü. Eyüp aleyhisselam çekirgeleri
elbisesine doldurmaya başladı. Rabbi ona şöyle nida etti; 'Ey Eyüp, ben seni
gördüğün şeyleri almaktan men etmedim mi?' Eyüp aleyhisselam: 'Evet, izzetin
hakkı için. Fakat ben kendimi senin bereketinden gani sayamam' dedi."
(Hadisi, Buhârî ve Ncsâî, Ahmed rivayet etmiştir.)
Teyemmümün lügat
manası "yönelmek" demektir. Şer'i manası ise, onsuz yapılamayan namaz
ve benzeri ibadetleri mubah kılmak niyeti ile elleri ve yüzü mesh etmek için
temiz toprağa yönelmektir.
Teyemmümün meşru oluşu
kitap, sünnet ve icmâ ile sabittir. Kitaptan delili şudur: Allah Teâlâ şöyle
buyuruyor: "Eğer hasta veya yolculukla iseniz yahut biriniz ayak yolundan
gelmişseniz ve bu durumlarda su bulamamışsamz, tertemiz bir toprağa teyemmüm
edin, yüzlerinize ve ellerinize sürün. Allah affeder ve bağışlar. "[25]Sünnetten
delil: Ebû Uma-me'nin rivayet ettiği hadise göre, Rasûlüllah sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu: "Yeryüzünün hepsi, benim ve ümmetim için hem
secde yeri, hem de temizleme aracı kılındı. Ümmetimden herhangi bir kimse namaz
vaktine ererse temizleyicisi yanındadır." (Hadisi Ahmed rivayet etmiştir.)
îcmâ'a gelince: Bütün müslümanlar, belli durumlarda abdest ve guslün yerine,
teyemmümün meşrû olduğuna icma etmiştir. Allah'ın bu ümmete tahsis ettiği bir
Özellik olduğunu Câbir'in rivayet ettiği hadisten anlamaktayız. Rasûlüllah
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Daha önce hiçbir kimseye
verilmeyen beş şey bana verildi, a-
Düşmanlarıma karşı bir aylık yoldan korku salmakla, yardım olundum, b- Yeryüzü benim için mescit ve
temizleyici kıtındı. Öyleyse ümmetimden herhangi bir kimse namaza yetişirse
hemen kılsın, c- Benden önce hiçbir
kimseye helâl kılınmayan ganimetler bana helâl kılındı, d- Şefaat hakkı sadece bana verildi, e- Her Nebi hususi olarak kavmine gönderilmiştir. Ben ise bütün
insanlara umumi olarak gönderildim." (Hadisi Buhârî ve Müslim rivayet
etmiştir.)
Aîşe (r.a.)'den
rivayet olunduğuna göre, o şöyle demiştir: "Bir yolculukta Rasûlülİah
sallallahu aleyhi ve sellem ile beraberdik. Beydâ mevkiine gelince,
gerdanlığım kopup kayboldu. Rasûlülİah ve beraberindekiler, onu aramak için
beklediler. O yerde su olmadığı gibi, yanlarında da su kalmamıştı, insanlar Ebû
Bekir'e gelerek 'Aîşe (r.a.)'nin ne yaptığım gördün mü?' dediler. Ebû Bekir,
Rasûlüllah'm yanma geldi. Rasûlülİah ise dizlerimde uyumaktaydı. Ebû Bekir beni
azarlayarak bir çok şeyler söyledi ve eliyle böğrüme vurmaya başladı.
Rasûlülİah dizlerimde uyuduğu için hiç kıpırdayamıyordum. Sabah olunca uyandı
ve hiç su yoktu. Bu esnada Allah Tcala teyemmüm ayetini inzal buyurdu. Seyyid
b. Hudayr, 'Ey Ebubekir hanedanı, bu sizin ilk bereketiniz değil', dedi."
Aîşe (r.a.) devamla, "üzerinde bulunduğum deveyi kaldırınca, gerdanlığı
altında bulduk." (Hadisi Buharî, Müslim, Ebû Dâvûd, İbn Mâce, Nesâî
rivayet etmiştir.)
Aşağıdaki sebeplerden
biri bulunduğu takdirde teyemmüm yapmak, hem abdestsizlik hem de cünüplük için,
yolculukta veya mukim iken mubah olur.
a) Su
bulamazsa veya bulduğu su temizliğe yeterli olmazsa teyemmüm eder. İmran b.
Husayn (r.a.) rivayet ettiği hadiste şöyle demiştir: "Bir yolculukta
Rasûlülİah ile beraberdik. Cemaate namaz kıldırdı. Bir de baktık ki birisi
bizden ayrı duruyor. Rasûlülİah ona; 'namaz kılmaktan seni engelleyen nedir?'
diye sordu. Adam; 'cünüp oldum. Su da bulamadım' dedi. Rasûlülİah; "işte
sana yeryüzü, bu sana yeter,' buyurdu." (Hadisi Buhârî ve Müslim rivayet
etmiştir.) Ebu Zer'den rîvayeten, Rasûlülİah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
buyurdu: "On sene su bulamayana dahi, toprak temizleyicidir." (Hadisi
Tirmizî, Nesâî, Ebû Dâvûd, Ibn Mâce rivayet etmiş, Tirmizî hadis hasen,
sahihtir demiştir.) Fakat teyemmüm etmeden önce kendisinin suyu araması, yol
arkadaşlarına veya yakın mesa-
fede olanlara sorması
gerekir. Eğer suyun bulunmadığı veya çok uzak olduğu kesin ise, araştırması
gerekmez.
b) Eğer
vücudunda yara varsa veya hasta ise, suyu kullandığı takdirde hastalığının artmasından
veya geç iyileşmesinden korkarsa, ister bunu tecrübe ile bilsin, isterse
güvenilir bir doktorun haberi ile bilsin, teyemmüm eder. Cabir (r.a.) rivayet
ettiği hadiste şöyle demiştir: "Bir yolculuğa çıkmıştık. Birimizin başına
bir taş düştü, başı yarıldı, sonra cünüp oldu. Arkadaşlarına 'Teyemmüm etmeye
benim için ruhsat var mı?' diye sordu. Arkadaşları 'sen suyu kullanmaya
kadirsin. Sana bir ruhsat bulamıyoruz' dediler. Yıkandı ve bundan doiayı Öldü.
Rasûlüîlah'ın huzuruna gelince, durum kendisine bildirildi. Rasûlüllah şöyle
buyurdu: "Kahrolasılar, öldürdüler onu. Biliniyorlarsa soramaz mıydılar?
Şüphesiz cahilliğin tedavisi soru sormaktır. O kişiye teyemmüm yapması,
yarasının üzerine bir sargı bağlayıp, üzerine mesh edip diğer tarafları yıkaması
yeterli idi." (Hadisi Ebu Dâvûd, îbn Mâce, Dârekutnî rivayet etmiş, Ibn
Seken sahihlemiştir.)
c) Su çok soğuk olduğu zaman, onu kullandığı
takdirde zarar meydana geleceğini zannediyorsa, ücretle bile suyu ısıtmaktan
aciz kalıyorsa veya hamama girmesi mümkün değilse, teyemmüm eder. Amr b. Âsmı'm
rivayet ettiği hadise göre; o Zâtusseîâsii savaşına gönderilmesi hakkında şöyle
demiştir: "Şiddetli, soğuk bir gecede cünüp oidum. Yıkandığım takdirde
öleceğimden korktum. Sonra arkadaşlarımla sabah namazını kıldık. Rasûlüîlah'ın
yanma gelince durumu O'na anlattılar. Şöyle buyurdu: "Ya Amr cünüp olduğun
halde arkadaşlarına namaz kıldırdın öyle mi?" dedi. Amr şöyle dedi:
"Allah'ın şu âyetini hatırladım: "Nefsinizi öldürmeyin. Şüphesiz
Allah size karşı merhametlidir. "[26]Teyemmüm
edip, namaz kıldım, dedim. Rasûlüllah güldü ve bir şey söylemedi." (Hadisi
Ahmed, Ebû Dâvûd, Hakim, Dârekutnî ve îbn Hibbân rivayet etmişlerdir. Buhârî bu
hadisi, tâliken rivayet etmiştir.) Bu hadiste Rasûlüilah sallallahu aleyhi ve
sellem'in takriri vardır. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellcm'İn takriri
hüccettir. Çünkü, Rasûlüllah saîlallahu aleyhi ve sellem yanlış bir şeyi beğenmez.
d) Eğer su
yakın olduğu halde, nefsine, malına, ırzına bir zarar geleceğinden veya
arkadaşlarının gideceğinden korkarsa, teyemmüm edebileceği gibi, kendisi ile
su kaynağı arasında insan veya başka korktuğu bir düşman varsa, kova, ip gibi
su çıkarma aletleri bulunmayıp suyu çıkarmaktan da aciz ise, bütün bu
durumlarda suyun bulunması bile yok olması demektir ki teyemmüm eder. Bunun
gibi yapmadığı bir işin kendisine iftira edileceğinden ve onunla da zarar
göreceğinden korkarsa, yine teyemmüm edebilir. Kendisi veya kuduz olmayan
köpek dahi olsa başkalarının içmesi için veya hamur yapmak, yemek pişirmek, af
olunmayacak derecede necaseti gidermek için yeteri kadar su varsa bunlar için
suyu saklayıp,'teyemmüm edebilir. îmam Ahmed demiştir ki; "Sahabeden bir
çokları teyemmüm etmiş, içmek için suyu saklamışlardır." Ali (r.a.)'dan
rivâyeten; o "Yolculukta iken cünüp olan, yanında biraz su olduğu halde
susayacağmdan korkan kişi, yıkanmayıp teyemmüm eder." demiştir. (Bu hadisi
Dârekutnî rivayet etmiştir.) İbn Teymiyye, "Abdesti sıkışmış, suyu da
bulamayan birinin, sıkışmış iken kılmasından abdeslini bozup teyemmümle
kılması daha efdaldir" demiştir.
e) Suyu
kullanmaya gücü yetip, abdest veya gusül için suyu kullandığı takdirde vaktin
çıkacağından korkarsa teyemmüm edip namaz kılar, sonra namazı iade etmez.
Teyemmüm etmek temiz
toprakla ve her toprak cinsinden olan kum, taş, kiremit gibi şeylerle caizdir.
Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: "Temiz toprağa teyemmüm edin"[27] Lügat
bilginleri âyette geçen "sa'iden" kelimesinin, toprak olsun veya
başka şey olsun, yeryüzü olduğunda icmâ etmişlerdir.
Teyemmüm edenin önce
niyet etmesi gerekir. (Niyet hakkındaki açıklama, abdest bahsinde geçti.) Sonra
besmele çeker. Ellerini temiz toprağa vurur, yüzünü ve bileklere kadar
ellerini mesh eder. Bu konuda Am-mar'ın rivayet ettiği hadisten daha açık ve
daha sahih hadis yoktur. Am-mar rivayetinde şöyle diyor: "Cünüp oldum. Su
bulamayınca temiz toprağa yatarak sağa sola yuvarlandım ve bu şekilde teyemmüm
ederek, namaz kıldım. Durumu Rasûlüllah'a anlatınca, Rasûlüllah aleyhisselâm;
"şöyle yapman sana yeterdi," buyurdu ve avuçlarını birbirine vurarak,
sonra onlara üfledi ve elleriyle yüzünü ve avuçlarım mesnetti." (Hadisi
Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir.) Bu hadisin başka bir lafzında,
"avuçlarınla toprağa vurup, sonra ellerine üflemen sonra yüzünü ve
bileklerine kadar ellerini mesh etmen sana yeterdi." şeklindedir. (Bu
hadisi de Dârekutnî rivayet etmiştir.) Bu hadisten, elleri bir defa yere
vurmak ve sadece elleri avuçlarıyla meshetmek anlaşılmaktadır. Toprakla teyemmüm
eden kimsenin ellerini silkelemesi ve ellerine üflemesinin, yüzünü toprak
içinde bırakmamasının sünnetten olduğu anlaşılmaktadır.
Teyemmüm su
bulunmadığı zaman abdest ve guslün yerine geçer. Abdest ve gusülle mubah olan
herşey, namaz kılmak, mushafa dokunmak ve diğerleri gibi şeyler, teyemmümle de
mubah olur. Teyemmümün sahih olması için vaktin girmesi şart değildir. Teyemmüm
yapan kişi bir teyemmümle farz ve nafile namazlardan dilediği kadar kılabilir.
Teyemmümün hükmü abdestin hükmü gibidir. Abdest ne ise teyemmüm de odur. Ebû
Zcr'den rivayeten, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Şüphesiz temiz olan yer, müslümamn temizlik vasıtasıdır. Hatla on sene su
bulamazsa bile. Suyu bulduğu zaman vücuduna suyu değdirsin. Bu onun için daha
hayırlıdır." (Hadisi Ahmcd ve Tirmizî rivayet etmiş, Tirmizî, ise
sahihlemiştir.)
Su bulamayanın suyu
bulması, suyu kullanmaktan aciz kalanın suyu kullanmaya gücü yetmesi, teyemmümü
bozduğu gibi, abdeste bedel olan teyemmümü, abdesti bozan herşey bozar. Fakat
teyemmüm ile, namaz kıldıktan sonra su bulursa veya namaz bittikten sonra suyu
kullanmaya gücü yeterse, vakit kalsa bile namazı iade etmesi gerekmez. Ebû Saîd
el-Hudrî'den rivayeten, o demiştir ki: "iki adam bir yolculuğa çıktı,
namaz vakti olunca yanlarında su yoktu. Temiz toprağa teyemmüm ederek namaz
kıldılar. Sonra vakit içinde su buldular. Birisi abdesti ve namazı iade etti,
diğeri iade etmedi. Sonra Rasûlüllah'a gelerek durumu anlattılar, Rasûlüllah
iade etmeyene; 'Sünnete isabet ettin. Namazın sana kâfidir,' buyurdu. Abdest
alıp namazını iade edene ise; 'Senin için iki kat ecir vardır,' buyurdu."
(Hadisi Ebû Dâvûd ve Nesâî rivayet etmiştir.) Ancak suyu bulup da namaza
girdikten sonra ve namaz bitmeden Önce, suyu kullanmaya gücü yeterse, geçen Ebû
Zer hadisine göre abdesti bozulmuş, suyla temizlenmesi vacip olmuş olur. Cünüp
veya hayz olan kimsenin, teyemmümü mubah kılan sebeplerden bir sebeple teyemmüm
ettiği zaman, namazı iade etmesi gerekmez. Sadece suyu kullanmaya gücü yettiği
zaman yıkanması gerekir. Ömer (r.a.) rivayet ettiği hadiste şöyle demiştir:
"Rasûlüllah cemaate namaz kıldırdı. Namazı bitirince bir de baktık, bir
adam ayrılmış, cemaatle namaz kılmamış. Rasûlüllah o kimseye; cemaatle namaz
kılmaktan seni ne alıkoydu, ey adam?" dedi. Adam cevaben; 'Cünüp oldum, su
bulamadım,' dedi. Rasûlüllah, 'işte sana temiz toprak, o sana yeter,'
buyurdu." Sonra tmrân olayı şöyle anlattı: "Onlar su bulunca Rasûlüllah
cünüp olan adama bir kap su verdi ve 'Git bunu üzerine dök' buyurdu."
(Hadîsi Buharı rivayet etmiştir.)
Yaralı olan uzvu
bağlamak üzere kullanılan sargı ve benzerleri üzerine mesh meşrudur. Bu konuda
bir çok hadis vardır. Bu hadisler her ne kadar zayıf olsa bile birbirini
kuvvetlendirecek ve meşru olduğuna delil olmaya yeterli olacak rivayet
yollarından gelmişlerdir. Câbîr'in rivayet ettiği hadis bunlardandır:
"Bir adamm başına taş düştü, başını yardı, sonra cünüp oldu.
Arkadaşlarına; 'teyemmüm yapmak için bana izin var mı?' diye sordu.
Arkadaşları; 'Hayır, suyu kullanmaya gücün yetiyor, sana izin bulamıyoruz,'
dediler. Yıkandı ve Öldü. Rasûlüllah'm yanma gelip, durum kendisine
bildirilince, Rasûlüllah şöyle buyurdu: "Kahrolasilar, Öldürdüler onu!
Bilmedikleri konularda sorsalardı ya. Şüphesiz cehaletin çaresi sormaktır.
Halbuki teyemmüm yapması kâfi gelirdi. Yarasını sarıp bağlaması, üzerine
meshedip, kalan vücudunu yıkaması yeterliydi." (Hadisi Ebû Dâvûd, İbn
Mâce, Dârekutnî rivayet etmiş, İbn Seken sahihlemiştir.) İbn Ömer'in de
sargılar üzerine mesh etmiş olduğu sahih olarak rivayet olunmuştur.
Abdest ve gusülde
yaralı olan uzvu yıkamak veya mesh etmek yerine geçen sargılar üzerine mesh
etmenin hükmü vaciptir.
Bir kimsede yara veya
kırık olursa, abdest veya gusül almak istediğinde bu yaralar, suyun sıcak
olmasını gerektirse bile azalarını yıkaması vaciptir. Eğer yıkadığı takdirde
hastalık meydana gelmek veya ağrısı artarak iyileşmesi gecikmek gibi
sebeplerle hasta olan uzvu yıkamaktan dolayı zarar meydana geleceğinden
korkarsa, yıkama farziyeti, hasta olan azayı su ile silmeye döner. Eğer mesh
yaptığı takdirde yine zarar göreceğinden korkarsa, yarası üzerine bir sargı
veya kırık üzerine bir bağ bağlar. Bu bağlar ve sargı hasta olan uzvu
açmamalıdır. Sonra sargının tümü üzerine bir defa mesh eder, bağ veya sargı
bağlanmadan önce taharet üzere bulunmak şart olmadığı gibi, belli bir zamanla
da sınırlı değildir. Özür devam etliği müddetçe, abdest ve gusülde, devamlı
olarak üzerine mesh eder.
Sargı üzerine mesh,
yaranın iyileşmesi sebebiyle sargının yerinden düşmesi veya çıkması ile yerinin
iyileşmesi halinde bozulur.
Bir kimse suyu ve
toprağı bulamazsa bulunduğu hal üzere namaz kılar, namazlarını iâdc etmesi
gerekmez. Çünkü Müslim'in Âişc (r.a.)'dan rivayet etliği hadise göre; Aîşc
(r.a.) Esma'dan bir gerdanlık emanet almıştı. Gerdanlık kayboldu. Rasûlülîah
gerdanlığı aramak için ashabından bazılarını gönderdi. Namaz vakti olunca
abdeslsiz namaz kıldılar. Rasû-lüllah'a geldikleri zaman bu durumu şikâyet
ettiler ve teyemmüm âyeti nazil oldu. Useyd b. Hudayr Aîşe'ye şöyle dedi.
"Allah senin hayrını versin. Allah'a yemin olsun ki, sana gelen herhangi
bir işte Allah sana mutlak bir çıkış yolu gösterdi ve müslümanlara da iş için
bereket kıldı." Bu , sahâbiler yeryüzü onlara temiz kılınmadığı zaman
namaz kıldılar, durumu Rasûlüllah'a şikâyet ettiklerinde Rasûlüllah
hoşnutsuzluk belirtmedi ve namazlarını iâdc etmelerini de emretmedi. Nevevi;
"bu hadis, delil olarak sözlerin en kuvvetli sidir." dedi.
1- Tarifi:
Lugatta hayzm aslı akmaktır. Burada hayzdan maksat; kadının ön tarafından,
sıhhatli iken, doğum veya bekâretin giderilmesi gibi sebepler dışında akan
kandır.
2- Vakti:
Hayzın vakti alimlerin çoğunun görüşüne göre, kız çocuğu dokuz yaşma girmeden
başlamaz. Bu yaştan önce kan görürse hayz kanı olmaz. Bilakis hastalık kanıdır.
Hayz ömrün sonuna kadar devam eder. Hayzın belli bir yaşta bittiğine dair bir
delil bize gelmemiştir. Yaşlı kadın her ne zaman kan görürse o hayzdır.
3- Rengi:
Hayz kanında aşağıdaki kan renklerinden birisinin rengi bulunması şarttır.
a) Siyah:
Ebu Hubeyş'in kızı Fatıma'nın rivayet ettiği hadise göre; kendisi hayz olduğu
zaman Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem ona; "Hayz kanı siyah olduğu
zaman hayz olduğu bilinir. Böyle siyah kan gördüğün zaman kılma. Bunun dışında
kan görürsen abdest al ve namaz kıl. Şüphesiz diğeri ancak damar kanıdır,"
buyurmuştur. (Hadisi Ebû Dâvûd, Nesâî, İbn Hibbân ve Dârekutnî rivayet
etmişlerdir. Dârekutnî hadisin bütün râvilerinin güvenilir olduğunu
söylemiştir. Hadisi Hakim de rivayet etmiş, Müslim'in şartlarına uygundur,
demiştir.)
b) Kırmızı:
Çünkü kırmızı, kanın asıl rengidir.
c) Sarı: Bu irin gibi kadının gördüğü bir
kandır. Sarılık bu kanda fazladır.
d) Bulanık:
Kirli kan gibi, beyaz ile siyah renk arasında bir kandır. Alkame b. Ebi Alkame,
annesi Aîşc'nin kölesi Merçane'dcn rivayet ettiği hadise göre şöyle demiştir:
"Kadınlar Aîşe (r.a.)'ye içinde hayz kanını temizlemek için sarı renkle
pamuk veya bez bulunan bir kutu gönderirlerdi. Aişe (r.a.)'da "Pamuğun
beyazladığını görünceye kadar acele etmeyin" derdi." (Hadisi Mâlik,
Muhammcd b. Hasan rivayet etmiş, Buhârî ise ta'li-ken rivayet etmiştir.)
Şüphesiz sarı ve bulanık kan, hayz günlerinde hayz olarak kabul--edilir. Diğer
günlerde bu hayz kanı sayılmaz. Bu konuda Ümmü Atiyye'nin rivayet ettiği şu
hadis vardır: "Biz temizlendikten sonra gelen sarı ve bulanık kanı bir şey
saymazdık." (Hadisi Ebû Dâvûd, Buhârî rivayet etmiş, Buhârî
"temizlendikten sonra" ifadesini zikretmemiştir.)
4- Müddeti:
Hayzın azı veya çoğu hakkında bir ölçü konamaz. Hayz müddetinin ölçüsü
hakkında, delil olabilecek bir rivayet gelmemiştir. Eğer kendisinin
kararlaşmış bir adeti varsa, onunla amel eder. Ümmü Seleme'nin rivayet ettiği
hadise göre; kendisinden kan akan bir kadın hakkında Rasülüüah'a fetva sordu.
Rasûlüllah sallaİlahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Devamlı kan gelme
hali arız olmadan önceki aylarda, hayz günlerinin sayısı ne kadar idiyse, o
kadar namazı terketsin. Bu günler geçtikten sonra yıkansın ve kanın akmasını
önleyen bir bezle avret yerine tutunarak, sonra namaz kılsın." (Hadisi
Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, Nesâî rivayet etmiştir.) Eğer kararlaşmış bir adeti
yoksa, kanın rengine bakarak hayz kanı olup olmadığını araştırır. Hubeyş'in
kızı Fatıma'nın geçen hadisi buna delildir. Bu hadisle Rasûlüllah sallalîahu
aleyhi ve sellem'in "Hayz kanı olduğu zaman, kadınların bildiği ve
tanıdığı siyah renkte bir kandır," sözü vardır. Hadis, hayz kanının
diğerlerinden ayrıldığına ve kadınlar tarafından bilindiğine delâlet
etmektedir.
iki hayz arasında
temizlik müddeti: Âlimler iki hayz arasına giren temizliğin en çoğunun bir
hududu olmadığı üzerine ittifak etmiş, azında ise ihtilâf etmişlerdir. Bazıları
bu müddetin onbeş gün olduğunu söylemiş, bazıları ise onüç gün olduğu görüşüne
varmıştır. Doğru olan temizlik müddetinin en azı hakkında hüccet olabilecek bir
delilin gelmediğidir.
1. Tarifi: Düşük bile olsa çocuk doğduktan sonra
kadının ön tarafından gelen kandır.
2. Müddeti:
Nifasın en azı için bir müddet yoktur. Bir an bile olabilir. Çocuk doğup,
doğumun sonunda kan kesilirse veya kan görmeden çocuk doğarsa nifas kesilmiş
olup, temiz kadınların yapması gereken namaz, oruç ve diğer ibadetleri yapması
gerekir. Nifasın en çoğu ise kırk gündür. Ümmü Seleme'nin rivayet elliği hadise
göre şöyle dcmişlir: "Ni-faslı kadınlar, Rasûlüllah zamanında kırk gün
beklerlerdi." (Hadisi Buhârî Müslim; Ebû Dâvûd, Tirmizi rivayet etmiştir.)
Tirmİzi bu hadisin sonunda şöyle demiştir: "Rasûlüllah'm ashabı, tabiin
ve daha sonrakilerden ilim ehli nifaslı kadınların kırk gün namazı
terkedcceklerine dair icmâ etmişlerdir. Ancak kırk günden önce temizlik
görürse, yıkanır ve namaz kılar. Eğer kırk günden sonra kan görürse ekseri
âlimler 'kırk günden sonra namazı terketmez' demişlerdir."
Hayz ve nifaslı
kadınlara daha önce geçen cünübe haram olan her-şey haramdır. Bunların üçüne de
"Hadesi Ekber" denir. Hayz ve nifaslıya cünüpten fazla olarak şunlar
haramdır:
Hayz ve nifaslının
oruç tutması helâl değildir. Eğer tutarsa, orucu sahih olmayıp batıl olur.
Ramazan orucundan hayz ve nifas günleri tutamadıklarını kaza eder, fakat
geçirdiği namazları kaza etmez. Zorluk olacağı için namazları kaza etmesi
vacip değildir. Namazın tekrarı çoktur. Oruç ise böyle değildir. Ebû Saîd
el-Hudrî'nin rivayet ettiği hadise göre şöyle demiştir: "Bir kurban veya
ramazan bayramında, Rasûlüllah yanımıza namazgaha çıktı. Kadınların yanından
geçti ve onlara 'Ey kadınlar cemaati, sadaka veriniz. Zira bana cehennem halkı
gösterildi, çoğu sizler idiniz,' buyurdu. Kadınlar; 'ya Rasûlallah, neden?'
diye sordular. 'Çünkü siz çokça lanet eder, zevcelerinize nankörlük edersiniz.
Kendini zapteden akıllı kimsenin akimi, sizin kadar eksik akıllı ve eksik dinli
hiçbir kimsenin gelebildiğini görmedim,' buyurdu. 'Aklımızın ve dinimizin
eksikliği nedir, ya Rasûllallah?' dediler. 'Kadının şahadeti, erkeğin
şahadetinin yansı değil midir?' diye sordu. "Evet,1 dediler. 'İşte bu
akim cksikliğindendir. Hayız olduğu zamanda namaz kılmaz, oruç tutmaz değil
mi?' buyurdular. "Evet,1 dediler, işte bu da dinin eksikliğindendir,"
cevabını verdi." (Hadisi Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir.) Muaze'den
rivayeten, o şöyle demiştir: "Aîşe'ye 'hayzlı kadın orucu kaza ediyor da,
namazı niçin kaza etmiyor?' diye sordum. Şöyle cevap verdi: 'Rasûlüllah ile
beraber iken hayz olurduk. Biz orucun kazasıyla emroîunur, namazın kazasıyla
emrolun-mazdık," buyurdu." (Hadisi Buharı, Müslim, Tirmizî, Ebû
Dâvûd, Nesâî, lbn Mâce rivayet etmiştir.)
Kitap ve sünnetin açık
deliliyle hayz ve nifaslıya temizleninceye kadar cinsi münasebet haramdır.
Çünkü Encs'in rivayet ettiği hadîse göre, Yahudiler kadın hayz olduğu zaman
onunla yemek yemez ve cima yapmazlardı. Ashâb bu konuyu Rasûlüllah'a sorunca
şu âyet indi. "Ey Mu-hatnmed, sana kadınların aybaşı hali hakkında
soruyorlar. De ki: "O bir ezadır, aybaşı halinde iken kadınlardan el
çekin, temizlenmelerine kadar, onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri zaman,
Allah'ın size buyurduğu yoldan yaklaşın. Allah şüphesiz daima tevbe edenleri sever,
temizlenenleri de sever."[28]
Rasûlüllah sallaüahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Cinsi
münasebetten (cimadan) başka her şey yapabilir." (Hadîsi Buhârî hariç,
hadîs imamlarından bir cemaat rivayet etmiştir.) Nevevî şöyle demiştir:
"Bir müslüman, hayzhya, fercinden cima helâldir, derse kâfir ve mürted
olur." Eğer helâl olduğuna inanmadan, unutarak, haram olduğunu veya hayzm
mevcut olduğunu bilmeyerek cima yaparsa, ona bir günah ve keffaret yoktur.
Şayet hayzı ve haramlığmı bilerek kasten ve isteyerek yaparsa kebâir bir günah
işlemiş olur ve tevbe etmesi gerekir. Keffaretİn gerekmesinde iki görüş
vardır. En sahihine göre keffaret gerekmez. Nevevî devamla demiştirki;
"ikinci durum, göbek ile diz kapağı arası dışında temas etmesidir ki, bu
icmaen helâldir. Üçüncü nevi ise ferci hariç göbekle diz kapağı arası temastır.
Alimlerin çoğu bunun haram olduğunu söylemiştir." Sonra Nevevî, kerahatle
beraber, helâl olduğunu benimsemiş, 'çünkü bu yöndeki delil daha kuvvetlidir,'
demiştir. Nevevî'nin işaret ettiği delil, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve
sellem'in eşlerinden gelen şu rivayettir: "Ncbî (aleyhisselam) hayzhya
temas etmek istediği zaman organın üzerine bir şey örterdi (yani organına
dokunmazdı.)" (Hadisi Ebû Dâvûd rivayet etmiştir. Hafız, "Hadisin
isnadı kuvvetlidir" demiştir.) Mesrûk b. Ecda'dan rivayeten, o şöyle
demiştir: "Aişe (r.a.)'ye 'Kişinin hanımı hayz olduğu zaman neresine
dokunabilir?' diye sordum. 'Organından başka her tarafına' diye cevap
verdi." (Hadîsi Buhârî "Tarih’inde rivayet etti.)
1. Tarifi: îstihaze, kanın sürekli gelmesi, hayz
ve nifas zamanları dışında akmasıdır.
2. İslihazelinin durumları: Hastalık kanı
istihaze olan kadın için üç durum vardır:
a) Kadın
istihaze olmadan evvel, hayz müddetinin belli olması durumu. Bu durumda belli
olan müddet hayz müddeti olarak kabul edilir. Kalan ise istihazedir. Çünkü
Ümmü Seleme hadisine göre; Rasûlüllah'a kendisinden kan gelen bir kadın
hakkında felvâ soruldu. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Devamlı kan gelme hali arız olmadan önceki aylarda, hayz günlerinin
sayısı ne kadar idiyse, o kadar namazı ter-ketsin. Bu günler geçtikten sonra
yıkansın ve kanın akmasını önleyen bir bezle avret yerini bağlayarak, sonra
namaz kılsın." (Hadisi Mâlik, Şâfıî, Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, Nesaî
rivayet etmiştir. Nevevî hadis Buhârî ve Müslim'in şartlarına uygundur, demiştir.)
Hattabi; "Bu hüküm, hastalık meydana gelmeden sağlam olduğu günlerde ayın
belli günlerini hayz gören kadının durumunu açıklığa kavuşturuyor. Bu kadın
sonradan hastalık durumuna düşüp devamlı kan görürse, Nebî (aleyhisselam) ona,
hastalığa düşmeden önce hayz görmüş olduğu günler sayısı kadar namazı
terketme-sini, bugünler dolunca bir defa yıkanıp, temizlenmesini emretmiştir.
Artık bunun durumu temiz kadınların durumu gibi olmuştur." diyor.
b) Kadının
belli günleri olmayıp, adetinden mi yoksa hastalık hali mi sayılacağı, hayz kam
olup olmadığının ayrılamadığı durumdur. Bu durumda çoğu kadınların adeti
olduğu gibi, hayzı altı veya yedi gün olmuş olur. Çünkü Cahş kızı Hamnc, (r.a.)
rivayet ettiği hadiste şöyle demiştir: "Benden çok şiddetli kan geliyordu.
Fetvâ sormak için Rasûlüllah'a geldim. Rasûlüllah'ı kızkardcşim Cahş kızı
Zeyncb'in evinde buldum. 'Ya Rasûlallah', dedim. 'Benden çok fazla kan geliyor.
Namazdan ve oruçtan alıkoyuyor. Ne buyurursun?" Rasûlüllah; 'Pamuk
kullanmayı tavsiye ederim. Kanı durdurur,' buyurdu. 'Pamukla durdurulacak gibi
değil, çok akıyor," deyince, Rasûlüllah; 'daha büyük bir bez parçası al'
buyurdu. Hanine; "bu da yetmez, pek fazla geliyor,' deyince, Rasûlüllah;
'Sana iki tavsiyede bulunacağım ki, bunlardan herhangi birini tatbik ettiğin
takdirde, ötekine lüzum kalmaz. Bunu yapabilirscn, sen bilirsin, ikisinden
birini seçebilirsin. Bu devamlı kan gelme olayı şeytanın bir çarpmasıdır. Altı
veya yedi gün kadar hayızh gibi hareket et. Ondan sonra iyice temizlendiğine
kanaat getirinceye kadar yıkan. Ve bu suretle yirmiüç veya yirmidört gün ve
gece namaz kıl ve oruç tut. Bu süre sana yeterlidir. Her ay kadınların temizlik
ve hayz sürelerinde yaptığı gibi yap. İkinci tavsiyeye gelince; ya-pabilirsen
şöyle yaparsın. Öğle namazını ikindi namazı girinceye kadar tehir eder, vakit
girmeden önce gusül abdesti alır ve öğleyi kılarsın. Arkasından da vakti
girmiş ikindiyi derhal kılmak sureliyle öğle ve ikindiyi birleştirirsin. Akşamı
da yatsının vakti girmeden az önceye kadar tehir eder, sonra gusül abdesti alır
ve akşam ile yatsı namazlarını birleştirerek kılarsın. Öğle ve ikindi de
yaptığın gibi, birini vaktin son cüzünde, ötekini de giren vaktin ilk
cüzlerinde kılmak suretiyle birleştirirsin. Sabah için ayrıca gusül abdesti
alır ve kılarsın. Yapabildiğin takdirde namazları böyle kıl ve orucunu tut.'
Rasûlüllah, 'bu sonuncusu, iki hal çaresinden en çok sevdiğimdir,1
buyurdu." (Hadisi Ahmed, Ebû Dâvûd ve Tirmizî rivayet etmiştir. Tirmizî
şöyle demiştir: "Bu hadis hasen sahihtir, Buhârî'ye bu hadisi sordum, o
da 'hasendir,' dedi." Ahmed b. Hanbel de hadisin hasen sahih olduğunu
söylemiştir.) Hattâbi, bu hadisin izahına şunları eklemiştir. "Hadiste
zikri geçen Cahş kızı Hamne, daha önce günleri belirtilmiş olmayıp yeni ay
hali gören ve hayz kanıyla diğerlerini ayırtedemeyen biriydi. Devam eden kan
görmeye başlayınca, Rasûlüllah, cevabında kadınlar arasında çoğu kerre
yerleşmiş olan kanaatle emretmiştir. Kadınların çoğu kerre her ayda bir defa
hayz görmelerine göre beyan etmiştir. Bu hususta Rasûlüllah'm, "kadınların
hayz gördüğü ve hayzlanndan temizlendikleri gibi temizlen" buyurması buna
delalet eder. Hayz, gebelik, bulûğ çağı gibi kadınlarla ilgili işlerde,
birbirlerine mukayese ederek hüküm vermeye bu hadis temel olmuştur."
c)
Kadınların belli günleri olmaması hali. Ancak hayz kanıyla diğerlerini
ayirtedebüecek bir durumdaysa, ayırtederek hayzı belirler. Ebu Hu-beyş kızı
Fatıma hastalık kanı gördüğünde Ncbî (aleyhisselam) ona şöyle dedi: "O
hayz kanı tanınan siyah bir kandır. Onu gördüğün zaman namazdan vazgeç. Bundan
başka gördüğünde abdest al ve namazını kıl. Çünkü bu bir damar kanıdır."
(Bu hadis "hayzın rengi" bölümünde geçti.)
3. Hastalık
kanının hükümleri: îstihazeliye ait aşağıda özetlediğimiz birkaç hüküm vardır:
a) Vakitlerden
herhangi bir vakit ve namaz için gusül alması gerekmez. Ancak hayz kesildiği
zaman bir defa yıkanır. Önceki ve sonraki âlimlerin çoğu böyle demişlerdir.
b) Her namaz
için abdest alması gerekir. Buhârî'nin rivayetinde Rasûlüllah şöyle buyurdu:
"Sonra her namaz İçin abdest al." Mâlik'e göre, her namaz için abdest
alması müstehaptir. Abdest bozulmadan abdest vacip olmaz.
c) Abdestten
önce organın yıkanması. Kanı engellemek veya azaltmak için bir bez veya pamuk
parçası koyar. Bununla kan kesilmezse organına bir bez parçası sarar ve
bağlar. Böyle yapmak vacip değil, ancak evladır.
d) Cumhur
ulemaya göre namaz vakti girmeden önce, abdest almaması. Çünkü onun
temizlenmesi zaruridir, ihtiyaç vaktinden önce yapılması caiz olmaz,
e) Kan
aklığı halde, kocasının cinsî temasta bulunması caizdir. Çünkü cİmânın haram
olduğuna dair bir delil vârid olmadı, lbn Abbâs şöyle demiştir: "Islihazeli
kadın, namaz kıldığı zaman kocası ona gelebilir. Çünkü namaz kılmak daha Önemli
bir iştir." (Bu rivayet Buhâri'nindİr.) Yani şunu kaydediyor. Kari aktığı
halde namaz kılması caiz olunca, namaz için temizlik daha fazla gereklidir.
Öyleyse, cima da caizdir. Hamne kızı Ikrime'den rivayeten: "îkrime
istihazeli olduğu zaman kocası onunla cima ederdi." (Hadisi Ebû Dâvûd ve
Beybâkî rivayet etmiştir. Nevevî, isnadı hasen demiştir.)
f) İstihazeli
kadın için temiz kadınların hükmü vardır. Namaz kılar, oruç tutar, itikâfa
girer, Kur'an okur, mushafa dokunur, onu taşır ve bütün ibadetleri yapar. Bu
konularda icmâ vardır.
[1] EnfaI: 11.
[2] Furkân:48.
[3] Maide:6.
[4] Ebû Hureyre (r.a.)'den rivayeten: Medine sokaklarının
birinde cünüp olarak Rasûlüllah (s.a.) ile karşılaşınca, Rasûlüllah'a
yanaşmayarak gidip yıkandı. Gelince, Rasûlüllah "neredeydin ey Ebû
Hureyre?" diye sordu. Ebû Hureyre "Cünüp idim, temizlenmeden seninle
oturmayı uygun görmedim" deyince, Rasûlüllah (s.a.) "Sübhânellâh!
Mümin necîs olmaz" buyurdu. (Hadisi Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî,
Nesâî, İbn Mâce rivayet etmiştir.)
[5] Ey iman edenler, müşrikler şüphesiz bir pisliktirler;
öyleyse bu yıllarından sonra artık Mescid-i Haram'a yaklaşmasınlar."
(Tevbe, 28).
[6] Müddessir: 4.
[7] Bakara: 222.
[8] Enam: 145.
[9] En'âm: 145.
[10] Bakara: 219.
[11] Tevbe:95.
[12] Not: Sıvılar düşen necasetle değişmedikçe pis
olmazlar. Değişmedikleri için de temizdirler. Bu İbn Abbas, İbn Mes'ud ve
Buhârî'nin de görüşü olup doğrusu da budur.
[13] Ahzab:5.
[14] Maide:6.
[15] Maide:6
[16] Maide:6.
[17] Vakıa: 79.
[18] Abese: 13-14.
[19] Bakara: 222.
[20] Al-i İmran:64.
[21] Nisa: 43.
[22] Maide:6.
[23] Bakara: 222.
[24] Nisa: 43.
[25] Nisa: 43.
[26] Nisa: 29.
[27] Nisa: 43.
[28] Bakara: 222 92