Artık Ve Kuyular İle İlgili Hükümler
Durgun Su Île Yıkanmanın Nasıl Olacağı
Kadının Ve Erkeğin Birbirlerinin Artık Suları İle Yıkanmaları
Sudan Başka Şeyle Abdest Almak
TEMİZ KAYNAKLAR, PİSLİKLER VE TEMİZLEYİCİLER
Küçük Kız Ve Erkek Çocuğun Sidiği İle İlgîli Hüküm
Sidiğin Pisliği Ve Nasıl Temizleneceği
Mezî Ve Mezinin Çıkmasından Dolayı Abdest Almak
Kusmak, Kan Çıkması Ve Bunlardan Dolayı Abdest Almanın Hükmü
Cinsel Organa Dokunmaktan Dolayı Abdest Almanın Hükmü
Ateş Dokunan Şeyden Dolayı Abdest Almak
Abdestin Bozulmasıyla Namazı Bırakanın Uyması Gereken Adab
Abdestte Tereddüde Düşmenin Hükmü
Meshetmenin Geçerlîlîğînin Delilleri
Taharet: İbadet mahiyeti taşıyan bir fiildir. Temizlik
ise taharetin eserlerindendir. Ancak bu ikisi her zaman birbiri ile aynı
anlama gelmez. Bazen insan temiz (nazif) olduğu halde tahir (taharetti)
olmayabilir. Bunun gibi yerine göre de tahir (taharetli) olduğu halde temiz
(nazif) olmayabilir. Ancak taharetin genellikle su ile bağlantısının olması,
suyun de temizleyici maddelerin başında gelmesi nedeniyle taharet ile temizlik
birbirleriyle bağlantılı bir durum almıştır. Bununla birlikte bu ikisinin
birbirleriyle uyumlu olmaları gerekmediği gibi birbirleri ile aynı anlama
gelmez. Yani birinin varlığı, diğerinin de varlığını gerektirmez.
Taharet bizim şeriatımızda bizzat istenen bir şeydir.
Temizlik de aynı şekilde şeriatımızda bizzat istenen bir şeydir. Birisi bir
ibadettir, diğeri de niyetin yerinde olması durumunda ibadet sayılır. Hayızlı
bir kadın temiz ve temizleyici bir su ile yıkandığında temiz olur ancak onun
taharetlendiğine hükmedilemez. Bunun gibi cünüb biri kirli bir su ile
yıkandığında taharetlendiğine hükmedilir ancak temiz olmaz. Bazen elbiseler
temizlenir ama tahir olmazlar. Alkolün necis olduğuna hükmedenlerin
görüşlerine göre alkolle temizlenmiş elbiseler böyledir. Ancak bu konu,
üzerinde görüş ayrılığı olan bir konudur. Bazen de bir elbise kirli olduğu
halde tahir (taharetli) olduğuna hükmedilebilir. Buradan anlaşıldığına göre taharet,
ibadetle ilgili bir anlam taşımaktadır. Şartların gerçekleşmesi, engellerin
kalkması ve istenenin ortaya çıkması durumunda bir şeyin taharetli (tahir)
olduğuna hükmedilir.
Taharetin tersi necasettir. Taharet ibadetle
bağlantılı bir anlam taşıdığı, bunun Özelliği ve şartlarının sınırlan, şeriat
tarafından belirlendiği gibi necasetin özelliğini ve sınırlarını da şeriat
belirler. Necaset bir zararı ve pisliği gerektireceği gibi bunları
gerektirmeyebilir de. İnsanın bedeninden çıkan ve zararı yahut pislik mahiyeti
taşıyan her şey ve gerek insanın gerek hayvanın kanı necistir ve zararlıdır.
Ancak bunlardan bazıları pis görülmez. Bunun ya-nısıra mikroplar zararlı ve pis
görülen varlıklardır ama necis değildirler. Bir şey kirli olduğu halde zararlı
ve necis sayılmayabilir. Çamurla kirlenmiş bir elbise böyledir. Bundan dolayı
taharet ve necaset konularında ölçüler, insanların kendi içtihadlan ve kafa
yormalanyla bilebilecekleri şeyler değildir. Bu konularla ilgili hükümler
bizzat şeriat tarafından belirlenmiştir.
Müslümanın taharet ve necaset ile ilgili hükümleri
bilmesi gerekir. Bunun gibi Müslümanın ibadet etmesi gerektiğinde, tahareti
gerçekleştirmesi gerekir. Bunun yanısıra temiz olması, zararlı ve pis
şeylerden uzak durması da gereklidir.
Necasetlerin değişik türleri vardır. Sidik, gaita, kan
gibi bazı necesetler maddi (hissedilir) necasetlerdir. Bunun yanısıra küfür,
büyük hades, küçük hades gibi bazı necasetler de vardır ki, manevi necaset
tütündendirler.
Taharetin de değişik türleri vardır: Şirkten, küfürden
ve kalp hastalıklarından arınma, manevi taharettir. Hayızlı ve nifaslının bu
halden temizlendikten sonra gusletmesi, cünüp birinin gusletmesi, küçük hadeste
bulunanın abdest alması yine namaz kılmak veya tavaf yapmak isteyenin
elbisesindeki yahut bedenindeki bir necaseti gidermesi, Kur'an-ı Kerim'e
dokunmak isteyenin küçük ve büyük hadesi gidermesi, camiden geçmek yahut
Kur'an-ı Kerim okumak isteyenin büyük hadesten temizlenmesi gibi fiiller maddi
(hissi) taharet türündendir.
Buna göre gerçekleştirilmesi gereken taharetin miktarı
yapılacak ibadetin türüne göre değişir.
Bir insanın en başta Müslüman olmak suretiyle küfür
pisliğinden temizlenmesi istenir. Müslüman olur ve bir namaz vakti girerse,
hem büyük hadesten ve hem de küçük hadesten temizlenmesi gerekir. Ancak kadın
eğer hayızlı veya nifaslı olursa, onun için bu taharet gerekmez. Kişi eğer
küçük hadeste bulunur ve Kur'an-ı Kerim'e dokunmak isterse abdest alması
gerekir.
Taharet fıkhının pek çok yükümlülükle bağlantısı
bulunmaktadır. Taharetin namazla bağlantısı vardır. Çünkü taharet, namazın
birinci şartıdır. Yine camilerle ilgili hükümlerle ve Kur'an-ı Kerim okuma
hükümleriyle bağlantsı bulunmaktadır. Hayız ve nifastan temizlenme konusunda
kadınla ilgili pek çok hüküm bulunmaktadır. Ramazan'da oruç tutmasının
gerekmemesi, hayız ve ni-fas döneminin bitiminde gusletmesinin gerekmesi, bu
dönemin içerisinde namaz kılmaması bu konuyla ilgili hükümlerdir.
Yine hayız, nifas ve bu hallerden temizlenme konusunda
kan koca ilişkileriyle ilgili çeşitli hükümler bulunmaktadır.
Yine boşanmış yahut kocalan ölmüş kadınlann ve
bunlardan hamile olan-
lann iddet (bekleme) süreleri ile ilgili hükümlerin de
hayız ve nifas konularıyla yahut en azından bunlardan biriyle bağlantısı
vardır.
Taharetin haccla ilgili bazı hükümlerle de bağlantısı
bulunmaktadır. Bu itibarla taharet fıkhı, büyük bir öneme sahiptir.
Dolayısıyla cahillerin cehaletini, kâfirlerin küfrünü yahut sağa sola çatan
saldırganların tutumlarını bir yana bırakmak gerekir.
Hayız, nifas ve cünüplük; guslu gerektiren büyük
hadese sebep olur. Küçük abdest bozma (bevl), büyük abdest bozma (gaita) ve
yalanca hayız (isti-haze) ise abdesti gerektiren küçük hadese sebep olur. Maddi
(hissedilir) necasetlerin temizlenmesini sağlayan temizleyicilerin başında su
gelmektedir. Yine gerek büyük hadesten gerekse küçük hadesten temizlenmeyi
sağlayan temel temizleyici sudur. Bazı istisnai durumlarda suyun yerine başka
bir temizleyici kullanılabilir. Yine bazı normal dışı, olağanüstü ve özel
durumlar vardır ki, bunlarla ilgili özel hükümler bulunmaktadır. Bütün bu
meseleler dolayısıyla çok değişik konular taharet konusunun içine girmektedir.
Bunlar:
a- Abdest ve
gusül ile ilgili hükümler bahsi. Çünkü bu iki amel, küçük ve büyük hadesin
gitmesini sağlayan iki ibadet türüdür.
b- Sularla
ilgili hükümler bahsi. Çünkü su, temizleyicilerin başında gelmektedir ve temel
temizlik maddesidir.
c- Teyemmüm
bahsi. Çünkü suyun bulunmaması veya kullanma imkanının olmaması durumunda
teyemmüm; abdest ve gusül yerine geçmektedir.
d- Şartların
gerçekleşmesi durumunda abdestte ayakların yıkanması yerine geçen mestler
üzerine mesh ile ilgili bahisler de bu konuyla bağlantılıdır. Yaraların,
çıbanların, yanıkların ve sivilcelerin üzerine sarılan sargıların ve bağların
üstünün meshedilmesi ile ilgili meseleler de bu konunun içindedir. Büyük hadese
sebep olan hayız, nifas ve cinsel ilişki, rüya görme (ihtilam) ve meni çıkması
gibi durumlardan ileri gelen cünüplük bahisleri de genellikle taharet
konusunun içinde ele alınmaktadır. Bazı esas hükümleri etkileyen özür
hallerinin de taharet konusu içinde ele alınması bir adettir. Sürekli sidiğin
(bevlin) akması, yel tutamama gibi haller, bu tür özür hallerindendir. Yine taharet
ile bağlantılı olmaları dolayısıyla istinca, istibra ve banyolarla ilgili bahislere
de bu konunun içinde yer verilmektedir.
Namazın şartlan içinde taharet birinci şart olduğundan
dolayı bu konunun en başta ele alınması bir adettir.
Taharetin ve bununla ilgili hükümlerin pratik olarak
uygulanmasının etkileri Müslümanın kişisel hayatında, evinde, çevresinde ve
toplumunda gayet açık bir şekilde görünür. Yine bu başlık altında toplanan
hükümler, İslam medeniyetinde de pratik olarak etkilerini gösterirler.
Temiz sular ve bunların temizlik için kullanılması,
gerek evlerdeki ve gerekse camilerdeki İçerisinde su muslukları bulunan temiz
banyolar ve tuvaletler, temizlik araçları ve maddeleri, ibadet görevlerinin
temizlik esası-üzerine düzenlenmesi, bazı işlerin yapılmasının caiz ya da haram
olmasının temizliği ile bağlantılı olması, bütün bunlar İslami hayatın başta
gelen ayırıcı unsurlarıdır. Bu unsurlar pek çok alanı doğrudan
etkilemektedirler.
En başta insanın bedeninin, elbisesinin ve etrafının
temizliği gelmektedir. İkinci olarak İslami toplumda bazı varlıklar arasındaki
ilişkilere belli sınırlar getirildiği görülür. Mesela insanlarla köpekler
arasındaki ilişkilerde böyle sınırlar vardır. Üçüncü olarak İslam toplumu bir
koruyucu toplumdur.
Nasslann incelenmesi sonunda görülecektir ki, iç
temizlik ile dış temizlik arasında doğrudan bir bağlantı bulunmaktadır. Dış
temizliği içe akseder, yapılan hatalann izlerini siler ve ruhun temizlenmesine
yardımcı olur. Bütün bunlar da Müslümanlar arasındaki karşılıklı ilişkilerde
etkilerini gösterir. İmama uyan birinin taharetinin eksik olması, imama
rahatsızlık verir. Bu durum, taharetin ruh, kalp ve diğer organlar ve
dolayısıyla gidişat üzerinde etkilerinin olduğuna delil değil midir?
Taharet, bazı ibadetler için ön hazırlık olduğu gibi
yalnız başına da bir ibadet niteliği taşımaktadır. Bunun yanısıra pek çok ruhi
anlamın taharet ile bağlantısı bulunmaktadır. Taharetin doğrudan bir sonucu
olarak ortaya çıkan gözle görülebilecek (hissedilir) durumlar da taharet ile
bağlantılıdır. Buna Örnek olarak misvak kullanmanın abdest ve namazla
bağlantısını ele alabiliriz. Ağız hastalıklarının bütün beden üzerinde etkileri
bulunmaktadır. Misvak veya onun yerini tutabilecek bir başka maddenin
kullanılması ise ağız hastalıklarından korunma konusunda %90 oranında bir etki
göstermektedir. Yine abdestte kol ve ayak gibi organların yıkanması, gusülde
bütün vücudun yıkanması, gündüz ve gecenin namazlara göre düzene konulması hep
gözle görülebilecek (hissedilir) etkileri olan uygulamalardır.
Temizlik ile taharetin bazan birbirlerini
gerektirdiklerine bazan de birbirlerini bütünlediklerine daha önce dikkat
çekmiştik. Her tahir (taharetli) temiz olmadığı gibi her temiz de tahir
(taharetli) sayılmaz. Yine taharetin de temizliğin de şeriat tarafından
istenen şeyler olduğunu daha önce söylemiştik. Bundan dolayı Müslümanın gücü
nisbetinde hem tahir ve h»m de temiz (na-zif) olması gerekir. Dolayısıyla
Müslüman, hem bedenini ve hem de elbisesini görülen pisliklerden de manevi
pisliklerden de görülen kirlerden de manevi kirlerden de temizlemesi gerekir.
Temizik istenen bir şey olduğu gibi dış görünüşün
güzel ve kıyafetin düzgün olması da istenen bir şeydir. Ancak bu konudaki
uygulamanın bir bozulmaya yol açması veya gerekli olanının yapılmasını
engellemesi durumu müs-
tesri ad ır. Müslüman için esas olan dış görünüşünün
güzel ve kıyafetinin düzgün olmasıdır. Ancak bazı yerler vardır ki, insan buna
dikkat ettiğinde asıl ü-zerine düşen görevi yerine getiremez. İşte bu gibi
yerlerde genel esası terke-derek özel esasa göre hareket eder. Hacc esnasında
ihramlı iken genellikle bir dağınıklık olur. Ka'be'nin etrafında tavaf ve Safa
ile Merve arasında sa'y Allah razası için adetlerin terkedilmesini gerektirir.
Çarpışma, cihad ve bazı dünya işlerinin yerine
getirilmesi, bir takım şeylerden fedakârlık edilmesini, nefsin biraz kabalığa
alıştınimasını ve görünüş için ibadet duygusunu bırakmayı gerektirir. Bütün bu
konular, şeriatın üzerinde durduğu ve ölçülerini ortaya koymuş olduğu
konulardır. Ancak bunların hemen hemen tamamı Müslümanın dikkat etmesi gereken
dış güzellik ve kıyafet düzgünlüğü prensibinden müstesna tutulan hallerdir. Bu
istisnalar da bir takım özel durumlarla ilgili özel prensiplerin gözetilmesinin
bir gereğidir. Şeriat bu özel durumların vakitlerini, yerlerini ve hükümlerini
belirlemiştir.
Bu sayılanların çoğunu bu kitabın ilgili konulannda
ele alacağız. Ancak Müslüman şahsiyetinin değişik yönleri ile bütünlük arzeden
taharetin, tam bir bütünlük içinde nasıl gerçekleşebileceğine işaret etmek
amacıyla hepsinden burada kısaca söz etmeyi uygun gördük. Çünkü temizlik ve
kıyafet düzgünlüğü namazlarla bağlantılıdır. Dolayısıyla bunlardan söz
edilmekle namaz konusunun dışına çıkılmış olmaz. Çünkü namaz, Müslümanın
hayatını düzene koymaktadır. Müslümanın güzel koku sürünmüş bir şekilde namaza
durması veya camiye gitmesi mendubdur. Müslümanın zorunlu haller dışında,
başkalarına eziyet etme veya başkalanna kir, pislik vs. bulaştırma ihtimalinin
olması durumunda, iş elbisesi ile namaza durması veya camiye gitmesi mekruhtur.
Müslümanın etrafa kirli bir koku yayması da mekruhtur.
Taharet, insan fıtratının bir Özelliği olduğu ve bu
fıtrata bir tozun veya dumanın bulaşması durumunda onu ortadan kaldırmanın
yolu temizlik olduğu gibi aynı zamanda taharet yüce Allah'ın sevgisini
kazanmanın bir yoludur.
Yüce Allah, Kur'an-ı Kerim'inde şöyle buyuruyor:
"Şüphesiz Allah çokça tövbe edenleri sever ve
temizlenenleri de sever."[1]
Bir başka ayeti kerimesinde de şöyle buyuruyor:
"Orada kendilerini arındırmayı seven adamlar var.[2] Allah da
arınanları sever."
335- Müslim, Ebu
Malik el-Eş'ari (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:[3]
"Temizlik imanın bir parçasıdır. el-Hamdu li'llah
("Allah'a hamdol-sun" sözü) mizanı (amel terazisini) doldurur.
Subhanallah ve el-Hamdu li'llah ("Allah'ın şanı pek yücedir, O her türlü
ihtiyaçtan münezzehtir" ve "Allah'a hamdolsun" sözleri) göklerle
yerin arasını doldurur. Namaz nurdur. Sadaka burhandır. Sabır ışıktır.
Kur'an-ı Kerim senin lehine veya aleyhine bir hüccettir. Bütün insanlar sabah
çıkarlar, bir kimse kendi nefsini satar; onu ya kurtarır yahut helake
atar."
Bir Açıklama
Bir hadisi şerifte iman kelimesi ile namaz
kastedilmektedir. Yüce Allah'ın şu ayeti kerimesinde de iman kelimesi ile bu
anlam kastedilmektedir: "Allah sizin inancınızı boşa çıkaracak değildir
elbette."[4]
Bu ayeti kerime, kıblenin değişmesinden önce namaz
kılmış olanların namazlarının ne olacağı yolundaki sorulara cevap olarak
inmiştir. Namaz, imanın bütün manalarını insana hatırlattığından, iman
yollarının da namazın kılınmasıyla başlamasından dolayı bizzat iman olarak
adlandırılmıştır.
Bu hadisi şerifte iman kelimesi ile kastedilen, ister
namaz olsun isterse mutlak anlamda iman olsun hadisi şerif başta namaz
açısından sonra da iman açısından taharetin önemine dikkat çekmektedir. İman
açısından Önemi doğrudan olacağı gibi namaz vasıtasıyla dolaylı da olabilir.
336- Müslim,
Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle
buyurdu:[5]
"Yüce Allah taharetsiz namazı ve hile yoluyla
elde edilmiş maldan verilen sadakayı kabul etmez."
337- Ahmed bin
Hanbel, Hz. Ali (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle
buyurdu:[6]
"Namazın anahtarı taharettir: namaza giriş tekbir
ile olur, çıkış da selam ile olur."
Bir Açıklama
Taharet, bir hadesin giderilmesi veya bir pisliğin yok
edilmesi yahut şeriatın belirlemiş olduğu hükümlere göre bir uygulamada
bulunulmasıdır. Hadesten taharet bedene özel bir şeydir. Pislikten taharet ise
beden ve elbise de bu-lunulan yer için de söz konusudur.
Habeş (pislik), şeriatın bizzat pis gördüğü şeydir.
Hades ise bir özellik yani bir vasıftır. Hades insanın organlarında olur ve
taharet yoluyla giderilir. Hadesten taharet üç şekilde olur: Büyük hadesten
taharet ki, bu gusül yoluyla olur. Küçük hadesten taharet ki, bu da abdest ile
olur. Bunlardan herhangi birini gerçekleştirme imkanının olmaması durumunda
onun yerine geçecek uygulama ki bu da teyemmümdür.
Yüce Allah, Kur"an-ı Kerim'inde şöyle buyuruyor:
"O, rahmetinin önünde rüzgarları müjdeci gönderdi
ve gökten tertemiz bir su indirdik."[7]
Yine şöyle buyuruyor:
"Allah kendi katından bir güven olarak sizi hafif
bir uyku buruyordu ve sizi de temizlemek, üzerinizden şeytanın pisliğini
gidermek, kalplerinizi pekiştirmek ve ayaklarınızı sabit kılmak için üzerinize
gökten su indiriyordu."[8]
Sular konusundan söz edilmesi, taharetin temel
konusundan söz edilmesi demektir. Çünkü su, taharetin temel maddesidir. Su
hakkında esas hüküm, o-nun temiz ve temizleyici olduğudur. Ancak bazı dış
etkenler, onun temiz kalmakla birlikte temizleyicilik özelliğini kaybetmesine
sebep olabilir. Bu durumda Hanefilere göre habesi (pisliği) giderdiği halde,
hadesi gidermez. Yine bazı dış etkenler, suyu tamamen pis yapar ki, bu durumda
ne habesi (pisliği) ne de hadesi giderir. Bu nitelikteki bir su, dokunduğu şeyi
pis yapar.
İlim adamlarının ortak görüşlerine göre suyun pis
olması şu üç Özelliğinden birinin değişmesi ile gerçekleşir: Renginin, tadının
ve kokusunun.
Hanefiler şöyle söylemişlerdir:
"Temiz olduğu halde temizleyici olmayan su, Allah
rızasını kazanma yolunda kullanılmış olan sudur. Mesela abdest suyu bir yerde
toplanırsa, o su temizdir ancak temizleyici değildir. Gökten inen ve yerden
çıkan sulann tümü, yaratılıştaki özelliklerini koruduğu, içerisine temiz toprak
veya tuz yahut su bitkileri gibi suyun temizliğine zarar vermeyen maddeler
dışında bir şey karışmadığı ve kullanılmış (müste'mel) hale gelmediği sürece,
hem temiz ve hem de temizleyicidir."
Fıkıhçılar suyu değiştiren maddelerin, suda bir
yoğunluk oluşturmamaları durumunda onun temizliğine etki etmeyeceği üzerinde
görüş birliğine varmışlardır. Buna göre uzun süre beklemek, temiz toprak, suyun
yüzüne çıkan yeşil bitkiler, gerek beklediği gerekse geçtiği yerlerde suya
kansan (katı) maddeler, çamur ve ağaç yaprağı gibi kendilerinden sakınılması
mümkün olmayan maddelerin karışması, madenlerin ve kükürt ün kanşması suyun
temizliğini etkilemez.
338- İmam Malik,
Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Bir adam Resulullah (a.s)'ın
yanına gelerek:[9] "Ya
Resulullah (a.s)! Biz denize açılıyoruz ve yanımızda da az miktarda su
bulunuyor. Bununla ab-dest almamız durumunda susuyoruz. Deniz suyu ile abdest
alabilir miyiz?" diye sordu. Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:
"Onun (yani denizin) suyu temiz,[10] ölüsü helaldir."
339- Bezzar, Musa
bin Selime (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:[11]
"Sinan bin Selime bana deniz suyu ve hangi ayda
oruç tutacağım hakkında Abdullah bin Abbas (r.a)'a soru sormamı tavsiye etti.
Ben de Abdullah bin Abbas (r.a)'ın yanma gittim ve: "Kardeşim, deniz suyu
ile abdest alınıp alınamayacağı hakkında soru sormamı istedi" dedim.
"Onlar iki denizdir, hangisinden abdest alsan zaran olmaz" dedi.
"Hangi ayda oruç tutayım?" diye sordum. "Bid günlerinde"
cevabım verdi. Sonra şöyle söyledim: "Biz şu savaşlara katılıyoruz ve
payımıza esirler düşüyor. Annem bana bir şey söylemediği halde annemin yerine
esir azad edebilir miyim?" O da: "Annenin yerine azad et"
dedi."
Temiz ve temizleyici su: Bu su fıkıh dilinde tahur
olarak adlandırılır. Kendi zatında mutlak anlamda temiz, başkası için de
temizleyicidir. Gökten inen veya yerden çıkan ve yaratılıştaki halini muhafaza
eden, herhangi bir pislikle üç Özelliğinden yani renk, tat ve kokusundan biri
değişmemiş olan sular bu niteliktedir. Yine toprak gibi suyun temizliğine
zarar vermeyen maddelerin kanşması sebebiyle söz konusu üç özelliğinden birini
kaybeden sular da temiz ve temizleyici niteliktedir. Tatlı olsun tuzlu olsun
vadi sulan, kaynak sulan, göze suları, kuyu sulan, ırmak sulan, deniz suyu, kar
ve buz suyu bu guruba girer.
Temiz olmakla birlikte temizleyici olmayan sular
Hanefilere göre habesi (pisliği) giderdiği halde hadesi gidermez. Kullanılmış
su, bitkilerden elde edilen sular ve gül suyu böyledir.
Pis su: İçerisine, bağışlanan miktardan fazla pislik
kansan sulardır. Bu sularla ilgili hükümler konusunda, suyun azlığına,
çokluğuna ve kansan pisliğin niteliğine göre mezhepler arasında farklılıklar
bulunmaktadır.
Hanefiler buna, temiz olmakla birlikte kullanılması
tenzihen mekruh olan su türünü ilave etmektedirler. İçerisinden kedi ve benzeri
hayvanlann içmiş olduğu sular böyledir. Bir de temizliğinden şüphe edilen sular
vardır ki, bunlar da içerisinden eşek ve katır gibi hayvanların içmiş olduğu [12]sulardır. (1)
340- Ebu Davud, Ebu
Said el-Hudri (r.a)'dan rivayet etmiştir:[13]
"Ya Resulullah (a.s)! Senin için Bu da'a
kuyusundan su çekiliyor. Orası ise köpeklerin leşlerinin, hayızlı kadınların
çaputlarının ve insanların artıklarının atıldığı bir kuyudur" denildi.
Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:
"Su temizdir, onu bir şey pis etmez."
Bir başka rivayete göre de şöyle söylemiştir:
"(Resulullah (a.s)'a) "Ya Resulullah (a.)!
Buda'a kuyusundan abdest alabilir miyiz? Oraya kadınların bezleri, köpeklerin
leşleri ve kokmuş şeyler a-tılmaktadır" denildi. Resulullah (a.s) şöyle
buyurdu:
"Su temizdir, onu bir şey pis etmez."[14]
Bu hadisi Ebu Davud rivayet etmiştir ve şöyle
söylemiştir:
"Kuteybe bin Sa'd'ın şöyle söylediğini duydum:
"Buda'a kuyusunun sorumlusuna bu kuyunun derinliğini sordum. "İçerisinde
en çok su biriktiği zaman göbek hizasına kadar çıkar" dedi. "Peki
azaldığı zaman ne kadar oluyor?" dedim. "Haya yerlerinin hizasından
daha aşağıda kalıyor" cevabını verdi."
Ebu Davud şöyle söyledi:
"Ben, Buda'a kuyusunu cübbemle ölçtüm. Onu kuyunun
üzerine yayıp sonra zira1 (kol) hesabıyla ölçtüm. Eninin altı zira' (yaklaşık
üç metre) olduğunu gördüm. Bana bahçenin kapısını açarak içeri girmemi
sağlayan kişiye: "Bu kuyunun yapısı bozulup önceki hali değiştirildi
mi?" diye sordum. "Hayır" dedi. Kuyunun İçinde de rengi
değişmiş bir su gördüm."
Buda'a kuyusu ile ilgili açıklamalar arasında,
'İ'la'u's-Sünen' adlı eserin müellifi uzun bir yorumdan sonra şurüan
söylemektedir:
"Ya Resulullah (a.s)! Buda'a kuyusundan abdest
alabilir miyiz? Oraya kadınların bezleri, köpeklerin leşleri ve kokmuş şeyler
atılmaktadır" sorusunun anlamı şudur:
"Söylenilenler, kuyuya atılmakta idî. Ancak
soruyu soran kişi manzarayı tasvir etmek, mübalağa yapmak ve kuyuyu sevimsiz,
çirkin göstermek için geçmiş zamanın hikaye sigasını şimdiki zaman, sigası ile
ifade etmiştir. Bu ifade şu söze benzemektedir: "Dün gece o kadar yürüdüm
ki, neredeyse şu beldeye girecektim."
Cami, 'Kifaye Şerhi'nde öyle açıklamada bulunmaktadır:
"Bu ifade ise gerçekten güzel bir yönlendirmedir, Beyhakİ'nin Ma'rife'de
isnadı ile rivayet ettiğine göre İmam Şafii şöyle söylemiştir:
"Buda'a kuyusu suyu çok olan geniş bir kuyuydu.
İçerisine rengini ve tadını değiştirmeyecek ve kokusu içinde bilinmeyecek bir
takım pislikler atılmaktaydı."[15]
Böyle bir şey ancak ebatları onar ziradan (beşer
metreden) daha fazla olan bir kuyu için düşünülebilir. Çünkü büyük havuzlara da
pişik atılması üe (suyunun) hemen değiştiği görülmektedir. Buna göre Buda'a
kuyusunun içerisine atılan köpek leşleri, kadın bezleri ve çürümüş maddelerin
atılması ile suyunun değişmeyeceğinden emin olunabilmesi için belirtilen
ebatlarda-ki havuzlardan daha büyük olması gerekir.
Abdurrezzak'ın Musannaf ında Ebu Sa'id el-Hudri
(r.a)'den rivayet etmiş olduğu hadisi söz konusu kuyusudan "derin
kuyu" olarak söz edilmesi de bu düşünceyi desteklemektedir. Söz konusu
rivayette şöyle denilmektedir:
"Resulullah (a.s), içerisine köpek leşleri ve
cifeler atılan derin bir kuyudan abdest aldı. Bu husus kendisine hatırlatıldı.
O da şöyle buyurdu: "Suyu hiç bir şey pis ermez."
Kenzu'1-Umal (5/140)'da da böyle bir rivayet vardır.
Bu rivayetin delil olarak alınmasının sağlıklı olmaması da ihtimal
dahilindedir. Şafii fıkhına bağlı biri açısından Buda'a kuyusu ile ilgili hadis
esastan sahih değildir.
Buda'a kuyusu ile ilgili hadis hakkında geniş açıklama
yapmaya bizi zorlayan durum, bu hadisin mutlak mahiyette zahiri anlamına göre
ele alınmasının mümkün olmamasıdır. Bu durum ancak söz konusu kuyunun çok büyük
olması veya içerisinde bol miktarda su bulunması hali için söz konusu
olabilir. Resulullah (a.s)'m, temizliğe oldukça önem vermesine, her zaman
güzel kokuyu tercih etmesine, suyun içine burun silmekten, durgun suya
işemekten (bevletmekten) nehyetmesine rağmen, belirtilen özellikteki bir kuyudan
abdest almış olabileceği düşünülemez. Bu durum gösteriyor ki, söz konusu
kuyunun içerisine belirtilen pişiklerin atılması, cahiliye döneminde oluyordu.
Daha sonra Resulullah (a.s), içerisinden çok miktarda su alınmasının ardından o
pisliklerden bir eser kalmadığını açıklamıştır." (1)
Sonra, fıkihçılann sularla ilgili hükümler, onların
temizliği ve sulan nelerin pis edeceği konusundaki hükümlerden neler üzerinde
görüş birliğine vardıkları konusunda, İbnu'l-Munzir şu açıklamalarda
bulunmuştur:
"Miktarı az olsun çok olsun suyun içerisine
pisliğin düşerek renk, tat ve kokusundan birini değiştirmesi durumunda, onun
pis olacağı ve bu değişiklik devam ettiği sürece pis sayılacağı üzerinde bütün
ilim sahipleri görüş birliğine varmışlardır. Buda'a kuyusunda meydana geldiği
bildirilen değişikliğin pislikten kaynaklanan bir değişiklik olmaması gerekir.
Aksi taktirde ondan abdest alınması caiz olmazdı. Ancak eğer suyun içerisine
pislik düşer de renk, tat ve kokusundan birini değiştirmezse, o zaman ilim
adamlarına göre o suyun akarsu veya miktarca çok olup olmadığına bakılır.
Malikilere göre bir abdest veya gusle yetecek miktarda
olursa çok, bundan azı ise az sayılır. Bu itibarla onlara göre bu şekilde az
miktarda kabul edilen suyun içerisine bir damla gibi az bir pislik düşer de
söz konusu üç özelliğinden herhangi birini değiştirmezse, o suyun kullanılması
mekruhtur. Ancak daha fazla miktardaki sular için bir kerahet yoktur.
Şafiilere ve Hanbelilere göre ise iki kulleden daha az
miktardaki su az sayılır. Dolayısıyla bu miktardaki bir suyun içerisine
herhangi bir pislik düştüğünde üç özelliğinden birini değiştirmezse de pis
olur.
Hanefilere göre ise ebatları onar zira'dan (beşer
metreder) az olan bir su birikintisinin içerisine bir damla dahi pislik düşse o
suyu pis eder. Yüzey ebatlan onar zira olan bir su yığınının içine pisliğin
düşmesi durumunda onu etkilememesi için derinliğinin de içerisinden su
alınırken dibi görün-meyecek miktarda olması gerekir. Eninin on zira olmayıp da
derinliğinin fazla olması sebebiyle onar zira ebatlarındaki bir havuzu
doldurabilecek kadar çok olan suyun da çok su sayılıp sayılmayacağı konusunda
değişik görüşler ileri sürülmüştür. Bazıları bu miktardaki suyun çok su
sayılacağını söylemişlerdir. Bu durumda Buda'a kuyusu bu şartı taşımaktadır.
Dolayısıyla bu kuyunun suyu, çok su kabul edilebilir. İçine atılan pislikler
renk, tat veya kokusundan birini değiştirmedikçe ona etki etmez.
Zira', bugünkü ölçülerle altmış santimetre veya altmış
santimetreden biraz fazladır. Bir külle ise 270 litre olarak kabul
edilmektedir.
Hanefilerin çok suyun miktarı konusunda esas
aldıkları, ebatlarının o-nar zirayı bulması şartına had isçilerden bazıları
itiraz etmişlerdir. Beğavi, Şerhu's-Sunne (2/59)'de şöyle söylemiştir:
"Ashabı re'yden (içtihada ağırlık verenlerden)
bazıları pislikten etkilenmeyecek çok suyun miktarının onar zira ebatlarında
olmasını şart koşmuşlardır. Ancak bu görüşün herhangi bir şer'i dayanağı
yoktur.
Bazıları ise bir tarafının dalgalandırılması durumunda
diğer tarafı etkilenmeyecek kadar derin ve geniş kuyuların sularının ancak çok
su kabul e-dilebileceğini söylemişlerdir. Bu ise oldukça bilgisizce verilmiş
bir fetvadır. Çünkü suyu hareket ettirecek kuvvetin güçlülüğüne ve zayıflığına
göre suyun ondan etkilenme ve dalgalanma oranı da değişecektir."
Durum Şeyh Beğavi'nin söylediği gibi değildir.
Hanefiler herhangi bir şeye dayanmadan öyle ilk bakışta çok suyun miktarının
onar zira ebatlarında olması yahut bir tarafının hareket ettirilmesi halinde
diğer tarafı etkilenmeyecek kadar miktarda olması gerektiğini söylemiş
değillerdir.
Rivayetin zahirinden anlaşıldığına göre suyun miktarı
konusunda, ondan yararlanacak kişinin görüşüne bakılır. Çok suyun alt sınırı
konusunda ondan yararlanacak kişinin görüş ve kestirişine (içtihadına) göre bir
kısmı diğer kısmına karışacak kadar olup olmadığına bakılır. Yani bir yerde
birikmiş haldeki suyun içine pislik düştüğünde, bu pislikten etkilenen su,
birikmiş haldeki suyun her tarafına yayılır mı yayılmaz mı ona bakılır. Bu
konuda görüş sahibi olana karşı da tartışmaya girilmez. İmam Muhammed önce
bunun yani çok suyun ebatlarının onar zira olması gerektiğini söylüyordu sonra
Ebu Hanife1-nin görüşüne dönmüş ve: "Bu konuda belli bir ölçü vermiyorum.
Rivayetin zahirine göre hareket edilmesi daha uygundur" demiştir.
Ancak fikıhçılar, vesveseyi önlemek ve insanlara
kolaylık sağlamak amacıyla çok suyun ebatlarının onar zira olması gerektiğini
söylemişlerdir. Bu ölçek herhangi bir dayanağa dayanmasa da insanlar için bir
kolaylıktır. Sonra bu miktar İ'la'u's-Sunen müellifinin biraz sonra vereceğimiz
açıklamalarının incelenmesi esnasında da belirteceğimiz üzere, iki külle
miktarına denk gelmektedir. Kişilerin suyu hareket ettirme güçlerinin
birbirinden farklı olması konusuna gelince, bu konuda her şahsın kuvvetine
itibar edilir. Çünkü belirttiğimiz üzere esas olan, o sudan yararlanacak
kişinin tesbit ve görüşüdür. Dolayısıyla Hanefilerin bu konudaki görüşlerine
itiraz edilemez. Onların görüşleri de, Allah kendisine rahmet eylesin
Beğavi'nin ileri sürdüğü gibi bilgisizce ortaya atılmış görüşler değildir. [16]
341- Ahmed bin
Hanbel, Abdullah bin Ömer (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir:[17]
"Resulullah (a.s)'a, çölün ortasında bulunan ve
değişik hayvanlann ve canavarların içerisine uğradığı suyun durumu hakkında
soru sorulduğunda O'nun şöyle buyurduğunu duydum:
"Eğer su iki külle olursa pislik taşımaz."
Ebu Davud'un nakletmiş olduğu bir başka rivayette de
şöyle buyurduğu bildirilmektedir:[18]
"(Belirtilen miktarda olursa) o zaman pis
olmaz."
Bir Açıklama
Hattabi şöyle söylemiştir:
"Yukarıdaki hadisi şerifte "canavarların
içerisine uğradığı" ifadesi geçmesi sebebiyle, canavarların ağız
artıklarını pis kabul edenler, bu hadisi şerifi, bu görüşleri için delil
olarak göstermişlerdir. Çünkü sözü edilen sulardan canavarların içmesi, o
suların pislenmesine sebep olmasaydı böyle bir soru sorulmasına ve Resulullah
(a.s)'ın da söz konusu suların iki külle miktarını aşması durumunda, onların
pisliklerinden etkilenmeyeceğini belirtmesine gerek olmazdı.
Resulullah (a.s)'ın "pislik taşır" sözünün
anlamı hakkında da şöyle söylenmiştir: Şayet su iki külle miktarını bulursa,
onun içerisinde pislik bulunması ihtimali olmaz. Çünkü daha azı içerisine
pislik düşmesi ile pis olur. Bu itibarla Resulullah (a.s) birinci ifadesiyle
içerisine pislik düşmekle pis olmayacak suların miktarının en alt sınırını
vermiş olmakta; ikinci ifadesiyle de içerisine pislik düştüğü zaman pis olacak
suların miktarının en üst sınırını vermiş olmaktadır. Buradan anlaşıldığına
göre içerisine pislik düştüğünde pis olmayacak sular iki külle ve daha fazla
miktarda olanlardır. Böyle bir durumda pis olacak sular ise kulleden daha az
olanlardır. Buna göre iki külle suyun içine düşen bir pislik iki parçaya
ayrılır, yani parçalanır ve su üzerindeki etkisi azalır. Su iki kulleyi
aştığında da pislik taşıyabilir. Bu konuda mezhepler arasındaki görüş
ayrılıkları bulunmakla birlikte durum böyledir.
Mezheplerden bazıları suyun (azlığı İle çokluğu
arasındaki) sınırını iki külle olarak belirlemişlerdir. İmam Şafii'nin görüşü
bu yöndedir. O, bu konudaki açıklamalarında, miktarı iki kulleyi bulan suyun
içerisine bir pisliğin düşmesi halinde, bu pisliğin, o suyun renk, tat veya
kokusundan birini değiştirmemesi durumunda o suyun pis olmayacağını belirtmek
istemiştir. Bir başka yoruma göre ise onun görüşü bu yönde değildir."
Şafîiler ve Hanbeliler bu hadisi şerifi esas
almışlardır. Hanefiler ve Mali-kiler ise bu hadisi şerifi esas almamışlardır.
Çünkü kullenin kesin miktarının bilinmemesi ve hadisin rivayetine çeşitli
itirazlarda bulunulmasından dolayı bu hadisin hükmünü geçersiz saymışlardır. Bu
hadisi şerifi fetvalarına esas alanların bu itirazlara cevaplan ise şöyle
olmuştur;
İki külle, çağımızın Ölçeklerine göre bir bermile denk
gelmektedir. Yukarıdaki hadisi şerif ise fıkıhçılann artık sular (es'âr) adını
verdikleri sular konusunda temel bir Ölçü ortaya koymaktadır. Bir canlının
içmesinden sonra bir kapta veya havuzda kalan sudur. İlim adamları
Müslümanların artıklannın ve etleri yenen ev hayvanlarından artan suların temiz
olduğuna hükmetmişlerdir. Eğer artan suyun miktarı az olursa, Hanefi'lere göre
onun hükmü, ondan içen canlının ağız köpüğü hakkındaki hükümle bağlantılıdır.
Eğer o canlının ağız köpüğü pis olursa ondan artan az su da pis kabul edilir.
Ama onun ağız köpüğü temiz olursa artık miktarca az da olsa pis olmaz.
İki külle konusunda şu etraflı incelemeyi burada
veriyoruz: Î'la'u's-Sünen müellifi şöyle demektedir:
"İleride geleceği üzere iki külle ile ilgili
hadisi şerifin mahiyeti tam olarak anlaşılabilmiş değildir. Bundan dolayı
söylediklerine göre bu hadisi şeriften hüküm çıkarılması sağlıklı bir şey
olmaz. Söz konusu hadisi şerifi İmam Şafi'i, Ahmed bin Hanbel, Kütübi Erba'a
(Kütübi Sitte'nin Buhari ve Müslim dışında kalanları), İbni Huzeyme, İbni
Hibban, Hakim, Darekutni ve Beyhaki rivayet etmiştir. Hadis, Abdullah bin
Abdulah bin Ömer (r.a) bin Hattab (r.a)'m babasından rivayeti tankıyla
nakledilmiştir. Söz konusu hadisi şerifin Ebu Davud'un Sünen'inde yer alan
metni şöyledir:
"Resulullah (a.s)'a hayvanların ve canavarların
uğradıkları suyun mahiyeti hakkında soru soruldu. Resulullah (a.s) da şöyle
buyurdu:
"Eğer suyun miktarı iki kulleyi bulursa pislik
taşımaz."
Hakim'in rivayet etmiş olduğu metne göre de Resulullah
(a.s) şöyle buyurmuştur:
"Su, eğer iki külle miktarını bulursa onu hiç bir
şey pis etmez."
Ebu Davud ve îbni Mace'nin nakletmiş oldukları bir
rivayete göre de Resulullah (a.s): "Artık o pis olmaz" diye
buyurmuştur.
Hakim şöyle söylemiştir:
"Bu hadisi şerif Buhari ve Müslim'in şartlarına
göre sahihtir. Onlar bu hadisi şerifin bütün ravilerinin rivayetlerini
almışlardır."
İbni Mende de şöyle söylemiştir:
"Bu hadisi şerifin isnadı Müslim'in şartına
göredir."
İbni Abdilberr, Temhid'de şöyle söylemiştir:
"İmam Şafii'nin iki külle hadisine dayanarak
ortaya atmış olduğu görüş muhakeme (nazarı) yönünden zayıftır, rivayet yönünden
de sabit değildir. Çünkü bu hadis hakkında ilim adamlarından kalabalık bir
gurup çeşitli itirazlarda bulunmuşlardır. Ayrıca kullenin miktarını tam ve
açık olarak bildiren bir rivayete rastlanılmadığı gibi bu konuda İlim adamları
arasında görüş birliği de yoktur."
İstizkar'da da müellif şöyle söylemiştir:
"Bu hadîs, illetlidir (yani sağlam değildir.)
İsmail el Kadı bunu kabul etmemiş ve hakkında çeşitli itirazlarda
bulunmuştur."
Tahavi de şöyle söylemiştir:
"Bu hadîse dayanarak herhangi bir şey söylemeyiz
çünkü kullenin miktarı kesin bir şekilde bilinmemektedir."
İbni Dakik, el-Iyd'de şöyle söylemiştir:
"Bu hadisi bazıları sahih olarak görmüşlerdir.
Fıkıhçilann metodlanna göre de sahihtir. Çünkü her ne kadar hadisin isnadı
hakkında bazı itirazlar bulunsa ve rivayetleri arasında bir takım farklılıklar
olsa da bütün bu itirazlara ve yorumlara hadisin sahih olduğu yolunda cevap
verilebilir. Çünkü rivayetlerin arasını birleştirmek mümkündür. Ancak ben bu
hadisi esas almadım. Çünkü kullenin miktarının belirlenmesi konusunda şer'i bir
dayanak sayabileceğimiz müstakil bir rivayete rastayabilmiş değiliz."
Müellif burada bir bakıma İbni Adiyy'in Abdullah bin
Ömer (r.a) tankıyla rivayet ettiği hadisi şerife işaret etmektdir. Söz konusu
hadiste Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurduğu bildirilmektedir:
"Eğer su, Hacer'in kulleleri ile iki kulleye
ulaşırsa, artık onu hiç bir şey pis etmez."
Bu hadisin ravileri arasında Muğire bin Saklab'm adı
geçmektedir. Bu kişi ise rivayet ettikleri hadisler kabul edilmeyen birisidir.
Nufeyli onun hakkında şöyle söylemiştir:
"Bu kişi hadis konusunda güvenilmeyen
birisidir." Talhisu'l-Hubeyr'de şöyle denilmektedir:
"Ancak Ebu Ubeyd'in Kitabu't-Tuhur'da söylediğini
göre, İmam Şafii'nin adamları Arapların şiirlerinde bundan sıkça söz etmesi
sebebiyle, külle ile kasedilenin Hecer'in kullesi olduğu ihtimalini kuvvetli
görmüşlerdir." Yine aynı kitapta şöyle denilmektedir: "Hattabi şöyle
söylemiştir: "Hacer kullesi çok sık kullanılan ve miktarı belli olan bir
ölçektir. Külle ibaresi ise de-ğişik ölçekler hakkında kullanılan ortak bir
ibaredir. Bu kelimenin birbirinden farklı kaplar hakkında kullanıldığını
düşündüğümüzde, külle denilirken büyük ölçeklerin mi yoksa küçük ölçeklerin mi
kastedildiği konusunda tereddüd ortaya çıkar. Ancak şeriatta sayı ile
belirtilen bir ölçek olarak kullanılması, külle İle büyük ölçeklerin
kastedildiğine bir delil teşkil eder. Bu şekilde sayı verilmesi en büyük
kulleye işaret edildiğini gösterir. Çünkü bu büyük kullenin iki küçük kullenin
yerini tutması söz konusu iken, küçük kullenin "iki külle" diye bir
sınır olarak verilmesi anlamsız olur."
Fethu'1-Bari (l/300)'de de şöyle denilmektedir:
"Hicaz ahalisinin örfüne göre külle kelimesi,
büyük kulleye delalet e-der."
Tabi'ul-Asar (sh. 68)'de de şöyle denilmektedir:
"İki külle konusu ile ilgili olarak rivayet
edilen hadislerin taşıdığı hükümler, havuzlar gibi yeryüzüne yayılmış sular
için esas alınmaktadır. Bu konudaki hadis de belirtilen nitelikteki su
birikintileri hakkında sorulan soruya cevap olarak söylenmiştir. İki külle
miktarım bulan yayılmış haldeki sulann derinliklerinin de içerisinden su
alınırken dibine ulaşılamayacak miktarda olması gerekir. Genişliğinin ise bir
tarafının hareket ettirilmesi durumunda diğer tarafı hareket etmeyecek kadar
olması icab eder. Bu mezhebe göre -yani Hanefi mezhebine göre- çok suyun
miktarı konusundaki alt sınır budur. İlim adamları halka kesin bir ölçek vermek
amacıyla çok suyun ebatlannı onar zira olarak belirlemişlerdir. Bunlar,
çağındaki ilim adamlarının efendisi olan hadisçi Mevlana Raşid Ahmed
Kenkuhi'nîn açıklamaların-dandır. Biz kendimiz de hasabım yaptık böyle olduğunu
gördük. (Yani verilen ölçülerin kaynaklarda bildirilen sınırlara uygun
olduğunu gördük.) Genişliğin bu şekilde belirlenmesinin sebebi, böyle bir suya
düşen pisliğin, suyun içinde dağılıp kaybolması ve her tarafını
etkilememesidir. Dolayısıyla pisliğin etkisi abdest alırken su alınan bölgeye
ulaşmaz. Ama genişlik az olursa, pisliğin, suyun her tarafında daha çok etki
göstermesi mümkündür. Buna göre düşünmek gerekmektedir."
İ'la'u's-Sünen müellifi "Köpek birinizin kabına
dilini sokarsa o kabın için-dekini döksün ve sonra kabı yedi kere yıkasın"
hadisi ile ilgili olarak da şu açıklamayı yapmıştır:
"Bu, Resulullah (a.s)'ın, suyun içerisine köpeğin
dilini sokmasıyla pis olacağına hükmettiğini ve onun tamamen dökülmesini
emrettiğini göstermektedir. Çünkü o (su) değiştirilemez. Buradan, az suyun içerisine
pislik düşmesiyle kullanılmaz hale geleceği (fasid olacağı) kesin bir şekilde
ortaya çıkmaktadır. Kap kelimesi ise büyük kaplan da küçük kapları da içine
alan genel bir kelimedir. İbrikler de kap diye adlandırılan eşyaların içine
girer. İki külle hadisi ise gerek metni ve gerekse isnadı konusundaki
tereddütler dolayısıyla kesin bir hüküm ortaya koymamaktadır. Allame Nimevi,
Asaru's-Sunen adlı kitabının 1. cildinin 4-6. sahifelerinde bu konu üzerinde
etraflı bir şekilde durmuştur, isteyen oraya başvurabilir. Bu konuda Zehebi'nin
'Mizan' adlı kitabında yapmış olduğu açıklamalar yeterlidir. O, adı geçen kitabında,
Hatib el-Bağdadi'nin, Hasan bin Muhammed bin Yahya el-AIe-vi'nin senedini
vererek Hz. Cabir (r.a)'den merfu olarak rivayet ettiği hadisle ilgili
açıklamalarını verdikten sonra bu konunun üzerinde durmaktadır. Söz konusu
rivayette şöyle denilmektedir:
"AH insanların en hayırhsıdır. Kim bunu kabul
etmezse kâfir olmuştur." Hatib bu hadisle ilgili olarak şöyle diyor: Bu
hadis münkerdir. [19] Bu hadisi
Alevi'nin zikrettiği senediyle rivayetinden başka rivayet eden olmamıştır.
Alevi'nin senedi ise sabit (sağlam) bir senet değildir".
Hafız Ibni Hacer Askalani iki külle konusu ile ilgili
hadisin benzeri için de "senedi sabit (sağlam) değildir" demektedir.
"Dayı varistir" rivayeti hakkında da aynı şeyi söylemektedir. Yanlış
olduğu açık olan bu gibi rivayet hakkında yanılgıya düşmekten Allah'a
sığınırız." (1/242) Zehebi'nin, Ha-tib'e cevap verirken iki külle ile
ilgili hadisin sabit (sağlam) olmadığına dikkat çektiğini belirtmek
istemektedir.
Söz konusu rivayet eğer senet itibariyle sabit
(sağlam) kabul edilirse, o zaman yer üzerinde yayılmış sulara hamledilir. Yani
bu gibi sular hakkında bir hüküm ifade eder. Tirmizi'nin Abdullah bin Ömer
(r.a)'den rivayetle verdiği hadisin metni de bunu ortaya koymaktadır. Söz
konusu rivayete göre Abdullah bin Ömer (r.a) şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s)'a, çölün ortasında bulunan ve
değişik hayvanların ve canavarların içerisine uğradığı suyun durumu hakkında
soru sorulduğunda O'nun şöyle buyurduğunu duydum:
"Eğer su iki külle olursa pislik taşımaz."[20]
Çöllerde bulunan suların yerin üzerinde yayılmış bir
halde bulunacağı gayet açıktır. İki külle su ise bu şekilde yayıldığında enine
ve boyuna onar zira ebadındakd bir alanı kaplar.
Tabi'u'l-Asar'da müellif, muhaddis Şeyh Kenkuhi'den
rivayetle bunu ifade etmiştir. Eğer: "Çöllerde bulunan suların genellikle
yeryüzüne yayılmış bir halde bulunduklarım kabul edelim. Ancak bu şekilde
yayılmamış halde o-lanlarının bulunması da mümkündür. Hadisin metni ise genel
bir anlam taşımaktadır. Durum böyleyken neye dayanılarak hadisin hükmü özelleştiriliyor?"
diye bir soru akla gelirse, deriz ki: Bu hadisin hükmünün Özelleştirilmesinin
dayanağı ileride geleceği üzere bir kuyunun içine düşen pisliğin o kuyunun
suyunu değiştirmese de pis edeceğini gösteren delillerdir. Kuyu sulan ise
genellikle iki kulleden fazla olur. Özellikle Zemzem kuyusu, suyu kesilmeyen
bir kuyudur. Buradan anlaşılıyor ki, iki külle hadisi kuyular ve benzeri su birikintileri
hakkında söylenmiş değildir. Bilakis bu hadis, bazı ibarelerin de gösterdiği
üzere yer üzerinde yayılmış haldeki su birikintileri hakkında söylenmiştir.
Zemzem kuyusuna düşen zenci ile ilgili hadis hakkında
da şu açıklama yapılmıştır.
Zemzem suyunun iki kulleden bir hayli çok olduğu
ortadadır. Dolayısıyla suyun içerisinde bir kişinin ölmesi ile değişebileceği
düşünülemez. Buna rağmen Abdullah bin Abbas (r.a), suyunun tamamen
boşaltılmasını istemiştir. Abdullah bin Abbas (r.a) bunu, o suyun boşaltılmasının
mendub olduğu düşüncesiyle değil, vacib (gerekli) olduğu kanaati ile
istemiştir. Hatta bu esnada, Rükn tarafından gelen kaynağının da ağaç
parçalarıyla ve çaputlarla tıkanmasını istemiştir. Mendub bir şeyin yapılması
için bu kadar çok şeye ihtiyaç duyulması din konusunda gereksiz bir hassasiyet
olur ki, sahabiler bundan uzaktırlar. Anlatılan uygulama ise sahabilerin
gözleri önünde gerçekleştirillannı onar zira olarak belirlemişlerdir. Bunlar,
çağındaki ilim adamlarının efendisi olan had isçi Mevlana Raşid Ahmed
Kenkuhi'nin açıklamaların-dandır. Biz kendimiz de hasabım yaptık böyle olduğunu
gördük. (Yani verilen ölçülerin kaynaklarda bildirilen sınırlara uygun
olduğunu gördük.) Genişliğin bu şekilde belirlenmesinin sebebi, böyle bir suya
düşen pisliğin, suyun içinde dağılıp kaybolması ve her tarafım etkilememesidir.
Dolayısıyla pisliğin etkisi abdest alırken su alınan bölgeye ulaşmaz. Ama
genişlik az olursa, kat
misti. Onların bu uygulama karşısındaki tutumları bir
bakıma, bir kuyuya pisliğin düşmesiyle suyu değişmese de kuyunun tamamen pis
olacağı konusunda aralarında bir görüş birliği olduğu anlamı taşıyordu. Bu ise
bizim mezhebimizin mensuplarının görüşüdür. Beyhaki, İbni Şirin'in bu
rivayaetini illetli (zayıf) görmekte ve bu konuda Ma'rife'de şöyle
söylemektedir;
"Bunu İbni Şirin Abdullah bin Abbas (r.a)'tan
rnürsel olarak rivayet etmiştir.[21]
Zeyla'i de ondan rivayetle şöyle bir ilavede
bulunmaktadır:
"Kendisi onu görmüş ve ondan hadis duymuş
değildir. Bu ancak ona başka biri tankıyla ulaşmış bir rivayettir." (Yani
burada ibni Şirin'in Abdullah bin Abbas (r.a)'ı görmediğine ve ondan hadis
duymadığına, dolayısıyla naklettiği rivayetin senedinin muttasıl olmadığına
dikkat çekilmektedir." (Çeviren)
Allame Nevevi. Ta'liku'l-Hasen'de bu iddiaya şöyle
cevap vermektedir:
"Rivayet sahihtir. İsnadı da muttasıldır. Bu
rivayetin mürsel olduğu iddiaları ise doğru değildir. Çünkü İbni Şirin,
Abdullah bin Abbas (r.a)'ın vefatı sırasında otuzbeş veya buna yakın yaşlarda
bir gençti. Şu halde ondan hadis duymuş olmasına engel ne olabilir? Bunun
yanısıra Hafız Zehebİ, Ta-bakat'ta onun hayatından söz ederken onun, Abdullah
bin Abbas (r.a)'tan hadis almış olduğunu açık şekilde ifade etmiştir. Orada
şöyle söylemiştir:
"Muhammed bin Sirİn, İmran bin Husayn (r.a)'den,
Abdullah bin Abbas (r.a)'tan, Abdullah bin Ömer (r.a)'den ve bunların dışında
bazılarından (yani daha başka sahabilerden) hadis duymuştur."
Bu rivayetin mürsel olduğu iddiası ise doğru olsa
bile, bizim için bir zaran olmaz. Çünkü bazı ilim adamlarına göre İbni Sirin'in
mürsel rivayetleri, İbnu'l-Müseyyib'in mürselleri gibi sahihtir.
Cevheru'n-Nakiyy (l/343)'de şöyle denilmektedir:
"Ebu Ömer'in 'Evailu't-Temhid'de bildirdiğine
göre sadece güvenilir kişilerden rivayette bulundukları bilinen kimselerin,
müdelles ve mürsel rivayetleri makbuldür. Buna göre onların nazarlarında Said
bin el-Museyyib, Muhammed bin Şirin ve İbrahim en-Neha'i'nin mürselleri
sahihtir."[22]
Bazılarının, Hanefi mezhebinin hadise muhalif hareket
ettiği yolundaki şüphelerini gidermek amacıyla bu konu üzerinde biraz uzunca
durduk.
342- İmam Malik,
Yahya bin Abdurrahman (r.a)'dan rivayet etmiştir:[23]
"Hz. Ömer (r.a), aralarında Amr bin el-As
(r.a)'ın da bulunduğu bir süvari gurubu ile birlikte çıktı. Bir havuzun başına
vardıklarında Amr (r.a): "Ey havuz sahibi! Senin havuzuna vahşi hayvanlar
geliyor mu?" diye sordu. Hz. Ömer (r.a) de: "Ey havuz sahibi! Bunu
bize bildirme, biz vahşi hayvanların bulundukları yerlere gidiyoruz, onlar da
bizim yerlerimize geliyorlar" dedi."
Bir Açıklama
Malikiler; "Hayvanların, canavarların, hatta
köpeğin ve domuzun bile artığı temizdir" demişlerdir. Onların mezheplerine
göre suyun rengini, tadını veya kokusunu değiştirmeyen bir şey onu pis etmez.
Yukarıdaki rivayet, onların görüşleri için bir delil sayılabilir. Ancak bu
rivayetin değişik açılardan ele alınması mümkündür. Hz. Ömer (r.a), insanların
gördükleri şeylerden asıl mahiyeti üzerinde ihtilaf bulunan bir şey hakkında
soru sorulmasını uygun görmüyor olabilirdi. Su hakkında esas olan hüküm, onun
temiz olduğudur. Bu itibarla onun içinde pislik tadı veya rengi yahut kokusu
görülmediğinde insanın onun hakkında soru sorması uygun olmayabilir. Bunun
yanısıra yukarıdaki rivayette söz konusu olan havuzdaki suyun miktan iki külle
veya daha fazla olduğundan dolayı suyun özelliklerini değiştirmeyen bir
pisliğin onu etkilemeyeceğinin düşünülmüş olması da mümkündür.
343- Ahmed bin
Hanbel, İbni Ebi Katade (r.a)ınin hanımı olan Kebşe bintu Ka'b bin Malik
(r.a)'den rivayet etmiştir:[24]
"Ebu Katade kendisinin yanına girdi. O da ona
abdest suyu koydu. O sırada bir kedi gelip su kabından içmek istedi. Ebu Katade
de, kedinin su içmesi için kabı önüne koydu. Kebşe dedi ki: "O sırada
(Ebu Katade) benim kendisine doğru baktığımı gördü ve: "Hayret mî
ediyorsun, ey kardeşimin kızı?" dedi. Ben: "Evet" dedim. O da
şöyle söyledi: "Ben, Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurduğunu duydum:
"O (yani kedi) pis değildir. O sizin etrafınızda
dönenlerdendir."
Bir Açıklama
Beğavi, Şerhu's-Sunne'de şöyle söylemiştir:
"Hz.Aişe (r.a)'nin de kedi hakkında şöyle
söylediği rivayet edilmiştir: "Ben Resulullah (a.s)'ın onun artığı olan su
ile abdest aldığını gördüm."
İlim sahiplerinin genelinin görüşlerine göre kedinin
artığı temizdir. Resulullah (a.s)'ın: "O sizin etrafında
dönenlerdendir" sözü ise, iki şekilde yorumlanabilir.
Birincisi: Resulullah (a.s) bu sözü ile kediyi, hizmet
için sahiplerinin etra-finda dönen, onlann emirleriyle hareket eden
hizmetçilere, köle ve cariyelere benzetmiştir. Bu söz Yüce Allah'ın şu ayeti
kerimesindeki İfadeye benzemektedir:
"Onlar etrafınızda dolaşırlar, birbirinizin yanma
girip çıkarsınız."[25]
Yani sizin etrafınızda dönen köle ve cariyeler ve
hizmetçiler. İbrahim şöyle söylemiştir:
"Kedi evin fertlerinden biri gibidir. Abdullah
bin Abbas (r.a)'ın: "O, evin mallarındandır" sözü de bunu ifade
etmektedir."
İkincisi: Resulullah (a.s), yukandaki ifadesi ile
kediyi ihtiyaç ve dilenmek için insanın etrafında dönenlere benzetmiştir. Bunu
söylerken ona kolaylık sağlamanın sevabının, ihtiyaç ve dilenme için insanın
etrafında dönenlere yardımcı olmanın sevabı gibi olacağını ifade etmek
istemiştir.
İlim sahipleri vahşi hayvanların artıkları konusunda
değişik görüşler ileri sürmüşlerdir. Çoğunluğu köpek ve domuz dışında
kalanların artıklarının temiz olduğunu ileri sürmüştür. Bu ikisinin artığı,
çoğunluğun görüşüne göre pistir. Bazı ilim adamları ise kedi dışında kalan
bütün vahşi hayvanların artıklarının pis olduğunu ileri sürmüştür. Ashabı
re'yin (içtihada ağırlık verenlerin) görüşleri bu yöndedir.
İmam Malik ve Evzai şöyle söylemiştir:
"Köpek bir kaptan su içer de ondan başka kap
bulunmazsa, o kaptan abdest alınabilir."
İmam Sevri de şöyle söylemiştir:
"Bu kaptan abdest alınır sonra teyemmüm
edilir."
İçtihada ağırlık verenler (ashabı re'y) eşek ve
katırın artıklarının şüpheli olduğu yönünde görüş bildirmişlerdir. Eğer başka
su bulunamazsa, hem bu gibi hayvanların artıklarından abdest alınır hem de
teyemmüm edilir.
Rebi şöyle söylemiştir:
"İmam Şafii'ye kokmuş bir şeyin üstüne konup
sonra uçan ve bir kimsenin üstüne konan sineğin durumu hakkında soru soruldu.
İmam Şafii de söyle söyledi:
"O, uçarken ayaklanndaki pisliğin kuruması
ihtimali vardır. Böyle olursa bir şey yok. Aksi taktirde bir şey daraldığı
zaman genişler."[26]
İnsanın ve pislik yemediği sürece eti yenen
hayvanların artıkları temizdir. Köpeğm, domuzun ve vahşi hayvanların artıkları
ise pistir. Kedinin artığının yanında başka suyun bulunması durumunda, onun
artığının kullanılması ise tenâhen mekruhtur. Pençeli kümes hayvanlarının,
vahşi kuşların ve yılan gibi eve giren hayvanların artıkları hakkında da,
içerisinde herhangi pislik görülmezse aynı hüküm geçerlidir.
Katırın ve evcil eşeğin artıkları ise şüphelidir.
Başka suyun bulunmaması durumunda hem bunlann artıkları ile abdest alınır hem
de teyemmüm edilir. Burada abdest ve teyemmümden hangisi istenirse o önce
yapılır.
Mal i kiler ise artıklar konusunda oldukça geniş
davranmaktadırlar.
Şafiiler ve Hanbeliler de, köpeğin ve domuzun
artığının pis olduğunu, eti yenen hayvanların, kedinin, farenin, atların,
katırların, eşeklerin ve vahşi hayvanların artıklarının ise temiz olduğunu
söylemişlerdir.
İbni Sirin'den rivayet edildiğine göre bir zenci
Zemzem kuyusunun içerisine düştü. Yani düştü ve Öldü. Abdullah bin Abbas
(r.a), zencinin ölüsünün çıkarılmasını. Zemzem kuyusunun da tamamen
boşaltılmasını emretti. Rükn tarafından çıkan kaynak, boşaltma işini
zorlaştırdı. Bunun üzerine bu kaynağın boşaltma işi tamamlanıncaya kadar
çaputlarla ve ağaçlarla kapatılmasını emretti. Boşaltma işi bitince burası
açıldı ve üzerlerine su fışkındı. Bunu Da-rekutni rivayet etmiştir. İsnadı
sahihtir. [27]
Ata (r.a)'dan rivayet edildiğine göre Habeşistanlı
biri Zemzem kuyusunun içerisine düştü ve öldü. Abdullah bin Zubeyr (r.a) kuyunun
suyunun çıkarılmasını emretti. Bu sırada su kesilmedi. Baktı, Haceri Esved
tarafından bir kaynak sürekli akıyordu. Bunun üzerine İbni Zubeyr (r.a):
"Bu kadarı yeter" dedi. Bunu Tahavi rivayet etmiştir. İsnadı
sahihtir. Aynca İbni Ebi Şeybe de rivayet etmiştir. İbni Ebi Şeybe'nin
rivayetindeki raviler, Bu han ve Müslim'de isimleri geçen ravilerdir. İbni
Humam, Fethu'l-Kadir'de bunun sahih olduğunu söylemiştir. [28]
Yine Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet edildiğine göre
Resulullah (a.s) şöyle buyurmuştur:
"Birinizin kabına bir sinek düşürse, onu içine
tamamen batırıp sonra çıkarsın. Onun bir kanadında dert, bir kanadında da şifa
vardır."
Fıkhi açıdan akıcı kan taşıyan bütün canlılar sineğe
kıyas edilebilir. Böyle bir canlının bir kabın içine düşmesi onu pis etmez. 'Er
Resul' adlı kitabımızda bu hadisi şerifle ilgili derli toplu bir takım
açıklamlarda bulunmuştuk. Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için kitabın 36-40.
sahifelerine bakmakta yarar var.
Akıcı kan taşımaması itibariyle sinek gibi sayılan
bütün canlılar hakkında sinekle ilgili hüküm geçerlidir. Ancak sinekle ilgili
hüküm nass ile sabittir. Diğerleri ise kıyasla geçerlidir.
Buradaki hadisi şerifin neye işaret ettiği açıktır.
Resulullah (a.s), bir kaba mutlak mahiyette bir sineğin düşmesiyle, o kabın
içinde bulunanın pis olmayacağına hükmetmiştir. Sinek ölsün veya ölmesin
farketmez. (2)
Bir insan bir kuyunun içine düşer de sağ kalırsa, eğer
bedeninde herhangi bir pislik bulunmazsa o kuyunun suyu pis olmaz. Aynı şekilde
eti yenen bir hayvan bir kuyunun içine düştüğü halde sağ kalır ve hayvanın
bedeninde herhangi bir pislik bulunmazsa kuyunun suyu pis olmaz.
Ancak kuyunun içine domuz düşürse sağ da kalsa, yahut
bir köpek düşer ve su köpeğin ağız hizasına kadar ulaşırsa, köpek kuyudan sağ
da çıksa içindeki su pis olur.
Hanbeliler şöyle söylemiştir:
"Fare veya kedi yahut bunların benzerleri sıvı
bir şeyin veya az miktardaki bir suyun içine düşer de sağ çıkarlarsa içine
düştükleri şey temiz kalır."
Hanefilere göre bir insan, bir kuyunun içinde ölürse o
kuyu pis olur. İlim adamlarının çoğunluğu ise bundan dolayı veya içinde akıcı
kan taşımayan bir hayvanın ölmesinden dolayı bir kuyunun pis olmayacağını
söylemişlerdir.
Bir damla şarap veya sidik damlası gibi az miktarda da
olsa bir kuyunun içine bir pisliğin düşmesiyle, içindeki su pis olur. Bu
durumda Hanefilere göre kuyunun bütün suyunun boşaltılması gerekir.
Kuru hayvan pisliği veya daha başka kuru pislikler
eğer az olursa kuyuyu pis etmez, ancak çok olursa pis eder.
Güvercin ve atmaca gibi yenen kuşların pislikleri
kuyuyu pis etmez. Ancak tavuk, ördek ve kaz gibi hayvanların pislikleri pis
eder. En sağlam (es-sah) olan görüşe göre eti yenmeyen kuşların pislikleri ile
kuyular pis olmaz. Şafiilere göre ise bütün hayvanların ve kuşların atıkları
pistir. Malikilere ve Hanbelilere göre ise eti yenen hayvanların atıkları ve
bevlleri temizdir, etleri yenmeyen hayvanların atıkları ve bevlleri ise pistir.
Bir kuyunun içinde bir insan veya bir büyük hayvan
yahut köpek veya koyun ölürse, o kuyunun suyunun tamamının çıkarılması, suyun
tamamının çıkarılmasının mümkün olmaması durumunda ise içerisinden ikiyüz kova
suyun çıkarılması gerekir. Eğer içerisinde küçük olsun büyük olsun bir hayvan
ölüsü çözülmüş (tefessüh etmiş, çürümüş) olursa da aynı uygulamaya başvurulmalıdır.
Eğer ölen hayvan güvercin ve tavuk gibi orta büyüklükte olursa o zaman da kırk
ile altmış kova arası suyun çıkarılması icab eder.
Eğer orta büyüklükteki hayvanlardan iki adet Ölmüş
olursa o zaman da suyun tamamı çıkanlm alıdır. Eğer ölen hayvanın üzerinde
herhangi bir sebepten dolayı sidik ve kan gibi herhangi bir pisliğin bulunması
ihtimali olursa, o zaman yine ölen hayvan küçük olsun, büyük olsun suyun tamamı
çıkarılmalıdır. Köpekten kaçan bir fare veya yaralı bir fare kuyunun içine
düşerse yine suyunun tamamı çıkarılır.
Serçe ve fare gibi küçük hayvanların ölmesi durumunda
da yirmi ile otuz kova arası su [29]çıkarılır.
344- Buharı ve
Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmişlerdir: "Resulullah (a.s) şöyle
buyurdu: "Biz öne geçen sonuncularız." Resulullah (a.s) daha sonra
şöyle buyurdu:[30]
"İçinizden biri akmayan durgun bir suyun içine
işeyip de sonra onunla yıkanmasın."
Buna benzer bir başka rivayette: "Biz öne geçen
sonuncularız" ifadesi yer almamaktadır. [31]
Tirmizi ve Nesai'nin nakletmiş olduğu bir rivayette de
şöyle denilmektedir
"Biriniz duran bir suyun içine işeyip de sonra
ondan abdest almasın." [32]
Nesai'nin rivayetinde "duran su
(el-mâ'u'd-dâim)" ifadesinin yerine "durgun su
(el-ma'u'r-râkid)" ifadesi geçmektedir.
345- Müslim,
Cabir bin Abdullah (r.a)'dan rivayet etmiştir: [33]"Resulullah
(a.s) durgun suyun içine işenmesinden nehyetti."
346- İbni
Huzeyme, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle
buyurdu:[34]
"Biriniz duran bir suyun içine işeyip de sonra
ondan abdest almasın yahut içmesin."
347- Taberani,
Mu'cemu'l-Evsat'ında Cabir bin Abdullah (r.a)'m şöyle söylediğini rivayet
etmiştir:[35]
"Resulullah (a.s) akan suyun içine işenmesini
nehyetmiştir."
Bir Açıklama
Bu yasağın hikmeti gayet açıktır. Bevl (sidik) pis,
kötü ve zararlıdır. İnsanın tabii zevki bu ihtiyacın suyun içerisine
görülmemesini gerektirir. Ancak bevl (sidik) suyun temizliğine zarar verir mi?
Bu mesele suyun azlığı ve çokluğuyla, fikıhçılann azlık ve çokluk konusunda
koymuş oldukları ölçülerle ve bevlin suyun Özelliklerini değiştirip
değiştirmeyeceği konusuyla ilgilidir. Ancak sonuncu hadisi şerif, bizim daha
önce söylediğiniz üzere Müslümanin aynı anda hem tahir (taharetti) ve hem de
temiz olmasının istendiğine işaret etmektedir.
348- Buharı, Ebu
Cuhayfe (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:[36]
"Resulullah (a.s) Öğle saatlerinde yanımıza
çıktı. Abdest suyu getirildi, abdest aldı. Biz de açık bir alanda bulunuyorduk.
İnsanlar, Resulullah (a.s)-'ın abdest suyunun artığını alarak üzerlerine
sürmeye başladılar."
Bir başka rivayete göre de şöyle söyledi:
"Bir de insanların bu abdest suyunu almaya
çalıştıklarını ve ondan bir şey alabilenin onu üzerine sürdüğünü, alamayanın da
arkadaşının elindeki ıslaklıktan yararlandığını gördüm. Sonra Hz. Bilal
(r.a)'in bir baston çıkarıp yere sapladığını gördüm. Sonra Resulullah (a.s)
yeşil cübbeye sarılmış halde çıktı. O çakılı bastona dönerek insanlara iki
rekat namazı kıldırdı. Bu sırada insanların ve hayvanların o bastonun önünden
geçtiklerini gördüm."[37]
Bir başka rivayette de şöyle denilmektedir:
"Sonra insanlar kalktılar, ellerini tutup
yüzlerine sürmeye başladılar. Ben de elini tuttum ve yüzüme sürdüm. Kardan daha
derin olduğunu ve miskten daha güzel bir kokusunun bulunduğunu gördüm."[38]
Nesai'nin bir rivayetine göre de (ravi Ebu Cuheyfe)
şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s)'ı kumsal açık bir alan üzerinde
gördüm. Hz. Bilal (r.a), Resulullah (a.s)'ın abdestinden artan suyu çıkardı.
İnsanlar onu kapıştılar. Ben de ondan bir şey aldım. Hz. Bilal (r.a), O'nun
için (yani Resulullah (a.s) için) bir baston çaktı. O da insanlara namaz
kıldırdı. Bu sırada eşekler, kadınlar, köpekler önünden [39]geçiyorlardı."
349- Buharı ve
Müslim, Cabir bin Abdullah (r.a)'ın şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir:[40]
"Hasta oldum. Resulullah (a.s) ve Hz. Ebu Bekir
(r.a) ziyaretime geldiler. Beni baygın halde buldular. Resulullah (a.s) o zaman
abdest aldı ve abdest suyunu üzerime döktü."
Yukarıdaki iki hadisi şerifin sularla ilgili bölümde
verilmesinin sebebi, fı-kıhçılann hadesin giderilmesi ve Allah'a yakınlık için
yapılan ameller konularında, kullanılmış sular üzerinde durmalarıdır.
Yukarıdaki iki hadisi şerif, kullanılmış (musta'mel) suyun temiz olduğuna
işaret etmektedir. Hanefiler bu nitelikteki suyu temiz kabul eder ancak
temizleyici olarak görmezler. Yani Hanefılere göre kullanılmış bir su, habesi
(pisliği) temizler ancak hadesi gi-dermez, yani abdest ve gusül amacıyla
kullanılamaz.
Malikiler, bu tür bir suyun hadesin giderilmesinde
kullanılmasını mekruh görür ancak onun pisliğin temizlenmesinde
kullanılabileceği konusunda Hane-filerin görüşlerini paylaşırlar.
Şafiilere göre ise kullanılmış su temizdir ancak
temizleyici değildir; ne hadesin giderilmesinde ne de pisliğin temizlenmesinde
kullanılabilir.
HanbelUerin kullanılmış su konusundaki görüşleri,
Şafıilerin görüşleri gibidir. Kullanılmış suyun serinleme ve normal temizlik
amacıyla kullanılması durumunda temiz ve temizleyici olarak kabul edileceği
konusunda ilim adamları arasında herhangi bir görüş ayrılığı yoktur. Ancak
esas olan, zorunluluk dışında kullanılmış suyun kullanılmamasıdır.
Şevkani, Neylu'l-Evtar (l/24)'da Hanefilerin
bazılarının kullanılmış suyu pis olarak gördüklerini söylemektedir, Tahkikçi
alimlerin sonuncusu İbni Abi-din, Reddu'l-Muhtar (l/134)'da şöyle
söylemektedir:
"Kullanılmış suyun temiz olduğu görüşünü İmam
Muhammed, İmam Ebu Hanife'den nakletmiştir. Ondan meşhur olarak bilinen rivayet
de budur. Tahkikçi alimler de bu görüşü tercih etmiş ve: "Fetva bunun
üzerinedir. Bu konuda gusül alan bir kimsenin kullanılmış suyu ile, abdest
alan bir kimsenin kullanılmış suyu arasında fark yoktur"
demişlerdir."
Ancak Hanefilerden kullanılmış suyun pis olduğuna
fetva verenler şunları delil göstermişlerdir:
"Abdullah bin Ömer (r.a)'in şöyle söylediği
rivayet edilmiştir:
"Cünüp olan birisi, bir su kabından avucuyla su
alırsa, o kaptaki geriye kalan su pis olur."
Bunu îbni Ebi Şeybe, Musannefde rivayet etmiştir.[41]
Bu rivayetin senedi sahihtir. Ravilerinden Ebi Sinan dışında
kalanlar Bu-hari ve Müslim'de adları geçen ravileridir. Ebu Sinan ise sadece
Müslim'de adı geçen bir ravidir.
İ'Ia'u's-Sunen müellifi (l/173-174)'de şöyle diyor:
"el-Ayni şöyle söylemiştir:
"Bu rivayet, Hanefilerden kullanılmış suyun pis
olduğuna hükmedenlerin en kuvvetli delîllerindendir." (2/23)
Bazıları rivayetteki hükmü, elini sokan kişinin elinde
herhangi bir pislik bulunması durumuna hamletmişlerdir.
Bu durumda "cünüp olan biri" ifadesini
kullanmasının bir anlamı olmazdı. Çünkü pisliği yıkamak sadece cünüp olanlara
özel bir şey değildir. Bilakis cünüp olsun olmasın, kişinin üzerine bulaşan
bir pisliği yıkaması herkes için geçerli olan genel bir yükümlülüktür.
Dolayısıyla "cünüp biri" ifadesinin kullanılmasının rivayetteki
hükümde, cünüp olmanın etkisinin bulunduğunu ortaya koymaktadır. Hanefilerin
kullanılmış suyun pis olacağı yönündeki görüşleri dışında herhangi bir şekilde
hüküm esas alınmamaktadır.
Yukarıdaki rivayet aynı zamanda cünüp kişinin, bir
kaptan su alması durumunda, sadece aldığı suyun değil aynı zamanda kabın içinde
kalan suyun da pis olduğuna işaret etmektedir. Böyle bir şey ise ancak suyu
alan kişinin elinde bir pislik bulunması durumu için söz konusu olabilir.
Özetle bu rivayetin bu şekilde te'vil edilmesi, ancak ifadenin taşıdığı anlam
dışına çekilmesiyle mümkün olur. Doğru olan ise Aynİ'nin söylediği gibi bu rivayetin,
kullanılmış suyun pis olduğuna fetva veren Hanefilerin en kuvvetli delilleri
olduğudur. Bu yöndeki fetva ise Hasan'ın Ebu Hanife'den rivaye-tiyle nakledilmiştir.
Fethu'l-Kadir (l/74)'de bildirildiği üzere İmam Ebu Yusuf'un, Ebu Hanife'den
rivayetine göre de belirtilen nitelikteki su, hafif derecede pisliktir.
Eğer yukarıdaki hadis sahihse, onun ortaya koyduğu
hüküm sadece cü-nüplüğün giderilmesi ile ilgilidir. Dolayısıyla bu hadisin
hükmünün, kullanılmış suyun temiz olduğunu bildiren sahih hadislerin ifade
ettiği hükümlerin önüne geçirilmesi söz konusu olamaz. Yaptığımız İnceleme sonunda
da Hanefİlere göre fetvaya esas alınan görüşün, kullanılmış suyun temiz olduğu
görüşü olduğunu tesbit ettik. Ancak yukarıdaki hadiste "cünüp biri"
kaydının yer alması, cünüplük durumunda, kullanılmış suyun pis olması
ihtimalinin kuvvetli olduğunu ortaya koymaktadır."
350- Müslim, Ebu
Hureyre (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:[42]
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Biriniz cünüp iken, durgun (kalıcı) suda
yıkanmasın."
Ebu Hureyre (r.a)'ye: "Peki nasıl yapacak ey Ebu
Hureyra (r.a)?" dediler. O da: "İçinden su alıp alıp yıkanır"
dedi."
Eğer su akıcı olur veya onar zira ebatlarında olursa;
Hanefi mezhebine göre bir kimsenin vücudunda pislik olsa bile böyle bir suyun
içine girip cünüp-lükten dolayı yıkanması caizdir. Ama eğer su, belirtilen
ebatlardan az olursa, o zaman bir insanın bedeninde pislik bulunursa, bu
şekilde suyun içine girmesi, suyun pis olmasına sebep olur. Bu durumda
üzerindeki pisliği gidermek i-çin avucuyla su alır. Bu pisliği gidermesinden
sonra eğer su içine girip yıkanmasına yetecek miktarda olursa, suyun içine
girip yıkanabilir. Ancak eğer su az miktarda olur ve içine girip yıkanmaya
elverişle olmazsa, bu zaman içinde girip yıkanmak uygun olmaz. Mesela su, bir
kabın içinde olur da insan o kabın içine ayaklarını koyar sonra onun içinden su
alıp başına ve bedenine dökerse, bu zaman başından ve bedeninden damlayarak
yeniden kabın içine giden su kullanılmış (musta'mel) su olur. Kabın içindeki
kullanılmış suyun oranının çok olması durumunda da artık o su temizleyicilik
özelliğini kaybeder.
İşte bu gibi durumlarda, kişinin mutlaka suyu kabın
içinden avucuyla alıp kabın dışında bedeninin üzerine dökmesi gerekmektedir.
Şafiilere göre suyun iki kulleden daha az olması
durumunda, insan bu sudan abdest almak veya onunla gusletmek istediğinde elini
onun içine ancak oradan bîr miktar su alıp organlarını su kabının dışında
yıkamak amacıyla sokabilir. Eğer kişi böyle bir suyun içine eline sokarken
başlangıçta belirtilen niyeti taşımazsa o su, kullanılmış su haline gelir ve
temiz olmaktan çıkar. Bundan dolayı biraz sonra vereceğimiz Ummu Seleme (r.a)
hadisinin, bir erkeğin fıkhi anlayışa sahip olması şartıyla bir kadının artığı
ile yıkanmasının caiz olduğunu bildirdiğine işaret etmek istiyoruz.
351- İmam Malik,
Abdullah bin Ömer (r.a)'in mevlası (azatlası) Nafî (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Abdullah bin Ömer (r.a) şöyle söylerdi:[43]
"Kadının hayızlı veya cünüp olmaması durumunda,
artığı ile yıkanıl-masında bir mahzur yoktur."
Bir Açıklama
Bu, Abdullah bin Ömer (r.a)'in fıkhi görüşüdür
(mezhebidir.) Bundan dolayı bazı fıkıhçılar suyun artığının temiz kalması için
kullanımı ile ilgili bazı şartlar ileri sürmüşlerdir. Hanefıler hayızlı veya
cünüp birinin kullanımından artan suyu, kullanılmış (musta'mel) veya pis su
olarak görmezler. Ancak içerisine pislik karışması veya asıl suyun içine kansan
kullanılmış suyun oranının çok olması durumunda, bu suyu pis veya kullanılmış
kabul ederler. Bu itibarla suyun miktarı az da olsa hayızlı veya cünüp biri ondan
bir miktar su aldığında geriye kalan su temiz ve temizleyici olarak kalır.
352- Buharı ve
Müslim, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmişlerdir:[44]
Ben ve Resulullah (a.s) cünüp olarak aynı kaptan
yıkanırdık. Birlikte ellerimizi kabın içine sokardık."
Buhari'nin bir rivayetine göre de Hz. Aişe (r.a) şöyle
söylemiştir: "Ben ve Resulullah (a.s) cünüpken aynı kaptan abdest
alırdık." [45] Yine
Buhari'nin bir başka rivayetine göre de şöyle söylemiştir: "Ben ve
Resulullah (a.s) için şu leğen konurdu, ikimiz birlikte onun içinden su
alırdık."[46]
Müslim'in bir rivayetine göre de şöyle söylemiştir:
"Ben ve Resulullah (a.s) ikimizin arasında duran
bir kaptan yıkanırdık.
O benden Önce alırdı ve ben: "Bana da bırak, bana
da bırak" derdim." Bu şekilde cünüp iken yıkandıklarını söylemiştir. [47] Yine Buhari
ve Müslim'in her ikisinin de naklettikleri bir rivayete göre şöyle söylemiştir:
"Ben ve Resulullah (a.s) aynı kaptan yıkanırdık.
Adına 'el-Fark' denilen bir kaptan yıkanırdık." [48]
353- Buhari ve
Müslim, Abdullah bin Abbas (r.a)'tan şu şekilde rivayet etmişlerdir:[49]
"Resulullah (a.s) ve Meymune (r.a) aynı kaptan
abdest alırlardı."
Bir başka rivayete göre de Resulullah (a.s),[50] Hz. Meymune
(r.a)'nin artığı ile yıkanırdı.
354- Nesai, Ummu
Hani (r.a)'den rivayet etmiştir:[51]
"Resulullah (a.s) ve Meymune (r.a) aynı kaptan
yıkandılar. İçerisinde hamur izi bulunan bir taşta yıkandılar."
Bu hadisi şeriften ve benzerlerinden fıkıhçılar, temiz
olan katı ya da sıvı bir maddenin suya karışması veya bunun suyun temizliği üzerindeki
etkisi ile ilgili hükümleri çıkarmışlardır.
Hanefiler şöyle söylemişlerdir:
"Toprak, ağaç yaprakları, ağaç parçaları,
zaferan, sabun, keçe gibi temiz maddelerin suya karışması ile, su akıcılığını
ve inceliğini koruduğu sürece onunla temizlenmekte bir mahzur yoktur. Ancak su
normal tabiatım kaybeder veya sabun suyu yahut zaferan suyu gibi değişik bir
ad verilmesini gerektirecek kadar bir değişikliğe uğrarsa, artık onunla
temizlenmek caiz olmaz. Bunun gibi değişiklik; pişirme yoluyla gerçekleştirilir
ve koku, tat veya renginden biri ya da bu özelliklerinin tümü değişirse, onunla
da temizlenilmez. Hadisi şerif ise hamurun izinin suyun temizliğini herhangi
bir şekilde etkilediğini açıkça ortaya koymaktadır."
İlim adamları arasında, içerisinde onun mahiyetini
değiştirmeyen temiz bir madde karışmış olan su ile abdest almanın caiz olduğu
konusunda herhangi bir görüş ayrılığı yoktur. Hanefilerin açıklamalarından
anlaşılana göre yine temizlik amacıyla suya karıştırılan sabun, keçe, hatmi
bitkisi gibi maddelerin, suyun temizliğini etkilemeyeceği anlaşılmaktadır.
Hanefilerin temiz sıvı maddelerin suya karışması
konusu ile ilgili açıklamalarından anlışıldığına göre, eğer kansan şey
kullanılmış su, kokusunu kaybetmiş gül suyu gibi kendine özel tek bir sıfat
taşıyorsa, o zaman oran çokluğuna itibar edilir. Eğer kansan şey sirke gibi üç
sıfat taşıyorsa yani hem tat, hem koku ve hem de renk yönünden kendine özel
sıfatlar taşıyorsa, o zaman kansan maddenin sıfatlarının baskın çıkmasına
itibar edilir. Mesela kansan şeyin iki özelliği birden kendini hissettirirse, o
zaman ondan abdest alınması uygun olmaz. Ama sadece bir özelliği kendini
hissettirirse, o zaman bu durum, kansan maddenin azlığını göstereceğinden
suyun kullanılmasının bir mahzuru olmaz. Kansan şey süt gibi kendine özel
sadece iki sıfat taşıyan bir madde ise, o zaman da çokluğa veya bir özelliğin
kendini hissettirmesine itibar edilir. Süt, rengi ve tadı olan ancak kokusu
olmayan bir maddedir.
Hanefilerin ortak görüşlerine göre (sudan başka) temiz
sıvı maddeler, hadesin giderilmesi amacıyla yani abdest ve gusül için
temizlikte kullanılamaz. Çünkü Kur'an-ı Kerim ayetinin delaleti ile hadesin
giderilmesi işi, ancak su ile olur. Ancak elbiseden ve bedenden bir pisliğin
giderilmesi gibi gerçek temizlik için bu gibi maddelerin kullanılması
mümkündür. Temiz sıvı maddeler ile kastedilen gül suyu, sirke, ağaç suyu ve
meyva suyu gibi akıcılardır.
Malikiler de şöyle söylemişlerdir:
"Özellikleri yönünden sudan büyük ölçüde farklı
olan, onun özelliklerinden birini değiştiren, toprak parçalanndan olmayan,
kaba yapıştırılmış halde olmayan ve kendilerinden kaçınılması oldukça zor
maddelerden olmayan herhangi temiz madde olursa olsun suya karıştığında onun
temizliğini giderir. Süt, bal, suda ekşiliği alınmış üzüm şırası ve limon suyu
gibi maddeler de bu şekilde suya karıştıklarında onun temizliğini gideren maddelerdir."[52]
Şafiilerin konuyla ilgili açıklamalarına göre hurma ve
suyun içine atılmış un, içine dökülen suyun temizliğini gideren maddelerdendir.
355- Ahmed bin
Hanbel, Abdullah bin Abbas (r.a)'tan şu şekilde rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s)'ın hanımlarından bir kadın,
cünüplükten dolayı gusletti. Resulullah (a.s) da ondan artan su ile abdest
aldı. Ben kendisine bu durumu sordum ve şöyle buyurdu:
"Suyu hiç bir şey pis etmez."[53]
Bezzar'ın yine Abdullah bin Abbas (r.a)'tan rivayet
ettiğine göre de: "Resulullah (a.s) bu nitelikteki sudan abdest almak
istedi. Hanımlardan birisi "Ben ondan abdest aldım" dedi. Resulullah
(a.s) yine abdest aldı ve şöyle buyurdu:
"Suyu hiç bir şey pis etmez."
Bîr Açıklama
Hadisin siyakından anlaşıldığına göre Resulullah (a.s)
"Suyu hiç bir şey pis etmez" sözü ile hadesi kasdetmiştir. Şu halde
daha önce de gördüğümüz üzere hades suyu pis etmez. Habesin (pisliğin) ise
suyun çok olması durumunda onun tadını, rengini veya kokusunu değiştirmesi
halinde, onu pis edeceği, az olması durumunda ise söz konusu özelliklerinden
birini değiştirse de değiştirmese de pis edeceği konusunda görüş birliği
vardır.
356- Nesai, Ümmü
Seleme (r.a)'nin mevlası (azatlısı) Naim'den şu şekilde rivayet etmiştir:[54]
"Ümmü Seleme (r.a)'ye "Kadın adam ile
yıkanır mı?" diye soruldu. Ümmü Seleme (r.a): "Akıllı ve zeki olursa
evet" dedi. Ben ve Resulullah (a.s) aynı leğenden yıkandık. Onu
bedenlerimize dökerek temizliyor sonra üzerine su döküyorduk."
Ümmü Seleme (r.a)'nin cünüplükten temizlenmek için
Resulullah (a.s) ile birlikte aynı kaptan guslettiği Buhari ve Müslim'in
Sahih'lerinde de bildirilmektedir.
357- Ebu Davud,
Abdullah bin Abbas (r.a)'dan rivayet etmiştir:[55]
"Resulullah (a.s)'m hanımlanndan biri, bir
teknede yıkandı. Sonra Re-sulullah (a.s) gelip oradan abdest almak veya
yıkanmak istedi. Hanımı: "Ben cünüp îdim" dedi. Resulullah (a.s) da
şöyle buyurdu:
"Su cünüp olmaz."
Bîr Açıklama
Daha önce geçtiği üzere bazıları cünüplükten
temizlenmek için bir kaba elini sokanın, oradan su almak niyeti ile elini
sokmuş olmasını şart koşmaktadırlar. Ancak hadisi şerifin zahirî anlamından
anlaşıldığına göre böyle bir şart söz konusu değildir.
Hanefi'ler ise insanın ellerinde pisliğin bulunması
durumunda, ellerini kabın içine sokmak için önce mutlaka yıkamasının
gerektiğini söylemektedir-ler. Bu durumda kabı kendine doğru eğerek ellerindeki
pisliği yıkar. Yahut e-liyle bir miktar su alır, önce bu suyla elini yıkar
sonra gusül için su alır.
358- Ahmed bin
Hanbel, Humeyd Himyeri (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Dört yıl kadar Resulullah a.s)'ın sahabisi olmuş
(O'nunla İlişkilerde bulunmuş) bir âdâmla karşılaştım. Bu kişi ile Ebu Hureyre
(r.a)'nin de arkadaşlığı olmuştu. Şöyle söyledi:[56]
"Resulullah (a.s) kadının erkekten artan su ile,
erkeğin de kadından artan su ile yıkanmasını nehyettİ."
Museddid şöyle bir fazlalığa yer vermiştir: "...
ve birlikte aynı kaptan su almalarını..."
Bunu Ebu Davud ve Nesai rivayet etmiştir. Ancak onun
(yani Museddid'-in) rivayetinin baş tarafında şöyle bir fazlalığa yer
vermiştir:
"(Resulullah (a.s) birimizin, her gün taranmasını
ve yıkandığı yere işemesini nehyetti". Bu fazlalığa sadece Ebu Davud yer
vermiştir.[57]
Bir Açıklama
İleride zînet bölümünde geçeceği üzere Resulullah
(a.s) bize saçlarımıza özen göstermemizi emretmiştir. Kişinin her gün
taranmasının yasak edilmesi ya neshedilmiş bir hükümdür yahut da bunu
zorunluluk olmadan yapan için geçerli olan bir tenzihi ve keraheti ifade
etmektedir.
Kadının kullandığı sudan artan su ile yıkanma yasağı
da ya neshedilmiştir ya da suyu düzenli bir şekilde kullanmayı bilmeyen
kadınlardan artan sular için geçerlidir. Bu gibi durumda bile yasak ancak
tenzihi kerahet bildirir.
359- Ebu Davud,
Hakem bin Amr el-Gıfari (r.a)'den rivayet etmiştir:[58]
"Resulullah (a.s), adamın, kadının kullandığı
sudan artan su ile abdest almasını yasak etti."
Tirmizi, bir rivayetinde şöyle bir fazlalığa yer
vermiştir: "Yahut artığı ile" dedi."[59]
Bu gibi bir hadisin ne anlama alınması gerektiği daha
önce beli itilmişti.
Avnul-Ma'bud müellifi bu hadis hakkında şöyle
söylemiştir: "Nevevi şöyle söylemiştir:
"Hakem bin Arar hadisi zayıftır. Hadis alimleri
bu hadisi zayıf görmüşlerdir. Bunu zayıf gören hadis alimleri arasında Buhari
ve daha başkaları bulunmaktadır. Muhammed bin İsmail, Akra'nın nehiy bildiren
rivayetlerinin sahih olmadığım söylemiştir. Bir erkeğin kadının kullandığı
sudan artan su ile yıkanması ve bir kadının erkeğin kullandığı sudan artan su
ile temizlenmesi konusunda değişik görüşler bulunmaktadır.
Birinci görüşe göre gerek erkeğin ve gerekse kadının
bir diğerinden kullandığı sudan artan suyla temizlenmesi caizdir. Bunların her
ikisinin birlikte aynı kaptan yıkanmaları da birinin önce, diğerinin sonra
yıkanması da caizdir.
İkinci görüşe göre ise gerek erkeğin kadından artan su
ile, gerekse kadının erkekten artan su ile temizlenmesi mekruhtur.
Üçüncü görüşe göre ise her ikisi birlikte aynı kaptan
su alırlarsa caiz olur.
Dördüncü görüşe göre kadının hayızlı, erkeğin de cünüp
olmaması durumunda sözü edilen uygulama caizdir.
Beşinci görüşe göre: Kadının erkekten artan su ile
yıkanması caiz, tersi ise mekruhtur.
Altıncı görüşe göre: İkisinin aynı anda bir kaptan su
almaya başlamaları durumunda caizdir. Bu durumda birlikte su almaları İle
almamaları arasında fark yoktur.
Bu görüşleri ileri sürenlerin her birinin görüşlerine
ve sözlerine dayanak olarak gösterdikleri delilleri bulunmaktadır. Ancak bütün
bu görüşlerin içinden tercihe uygun görülen, birinci görüşü ileri sürenlerin
söyledikleridir. Çünkü sahih hadisi şeriflerde Resulullah (a.s)'ın hanımları
ile birlikte yıkandığı ve her birinin diğerinden artan suyu kullandığı
bildirilmiştir. Resulullah (a.s)'ın bazı hanımlarından artan sularla yıkandığı
sabit olmuştur ve kuvvetli delillerle bildirilmiştir.
Hafız Hattabi, bu uygulamayı caiz gören ve yasaklayan
hadislerin arasını birleştirmiş ve Me'alİmi's-Sünen'de şöyle söylemiştir:
"Akra'nın rivayet etmiş olduğu ve bu uygulamayı
yasaklayan hadis eğer sahih ise, bununla bu uygulamayı mubah kılan hadislerin
arasını birleştirmek şu şekilde mümkün olur: Bir kadının kullandığı sudan
artan su ile yıkanılması yasağı, kadının üzerinden akan ve onun tarafından
kullanıldıktan sonra bir yere toplanan su için söz konusudur. Yoksa kabın
içinde kalmış olan su için değildir."
Bazıları buradaki yasağın bir gereklilik değil
müstehablık ifade ettiğini söylemişlerdir. Yani kadının kullandığı sudan artan
su ile temizlenmenin kesinlikle yasak olduğunu değil, yıkanmamanın daha güzel
olacağım ifade ettiğini bildirmişlerdir.
Abdullah bin Ömer (r.a), bir kadının kullandığı sudan
artan su ile abdest almanın yasaklılığının, kadının hayızlı veya cünüp olması
durumuna Özel olarak görmüştür. Onun görüşüne göre kadının temiz olması
durumunda, kullandığı sudan artan su ile abdest almanın herhangi bir mahzuru
yoktur.
Hz. Aişe (r.a)'den rivayet edilen ve söz konusu
uygulamayı mubah olarak gösteren hadisi şerifin isnadı bu uygulamanın yasak
olduğunu bildiren hadisin isnadından daha sağlamdır.
Nevevi şöyle söylemiştin
"Yasak hadisinde kastedilen şey, kadının
bedeninden akan su ile yıkanmaktır. Bu su da yıkanırken organlarından akarak
bir yere biriken sudur. Bu ise kullanılmış (musta'mel) sudur."
Hafız İbni Hacer de Feth'de şöyle söylemiştir:
"Ahmed bin Hanbel'in söylediğine göre her İki
tanktan rivayet edilen hadisler de isnad yönünden zayıftırlar. Bu gibi
hadislere ancak aralarının birleştirilmesinin mümkün olmaması durumunda
başvurulur. Bu itibarla yasak hadisi ile, organlardan akan sularla yıkanıl
masının yasak edildiği ve kabın içinde kalan su İle yıkanmaya cevaz verildiği
anlamının çıkarıl-ması mümkündür. Hattabi bu hadislerin arasını bu şekilde
birleştirmiştir. Yahut delillerin aralarının birlişterilmesi açısından yasağın
tenzihi yasak ifade ettiğinin söylenilmesi de mümkündür. Yani yasak hadisi ile
kastedilen anlamın söz konusu uygulamanın tenzihen mekruh olduğunun söylenilmesi
de mümkündür. En doğrusunu ise ancak Yüce[60] Allah
bilir."
360- İmam Malik, Abdullah
bin Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir:[61]
"Resulullah (a.s)'ın zamanında erkekler ve kadınlar aynı kaptan abdest
alırlardı.[62]
Ebu Davud'un rivayetine göre de şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s) zamanında biz ve kadınlar aynı
kaptan abdest alırdık."
Bir rivayette de şöyle bir fazlalığa yer vermiştir:
"Bu kabın içerisine ellerimizi sokardık."
361- Buhari,
Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir:[63]
"Hz.Omer (r.a), bir Hıristiyan kadının güveğinde
bulunan sıcak su ile ve o kadının evinde abdest aldı."
Bu husus Buhari'nin bab başlıklarında da
belirtilmektedir. Buhari'nin 'Ki-tabu'1-Vudu* isimli bölümünün bir babının
başlığında bu olay özet bir cümle ile ifade edilmekte ve şöyle denilmektedir:
"Hz. Ömer (r.a), sıcak suyla ve Hıristiyan bir
kadının evinde abdest aldı."
Bir Açıklama
Hafiz İbni Hacer, Feth'de şöyle söylemiştir:
"Bu hadisi Said bin Mansur, Abdurrezzak ve daha
başkaları sahih bir is-nadla mevsul olarak rivayet etmişlerdir. Onların
rivayetlerinin metni şöyledir:
"Hz. Ömer (r.a), sıcak su ile abdest alır ve
guslederdi."
Bu hadisi İbni Ebi Şeybe ve Darekutni de şu metinle
rivayet etmişlerdir:
"Onun için (yani Hz. Ömer (r.a) için) bakır
göğümde su ısıtılırdı sonra onunla guslederdi."
Darekutni bu hadisin isnadının sahih olduğunu
söylemiştir. "Bir Hıristiyan kadının evinden..." ibaresini, Şafii,
Abdurrezzak ve daha başkaları mevsul olarak vermişlerdir. Onların verdikleri
mevsul senede göre bu ibare ibni Uyeyne'nin Zeyd bin Eslem'den, onun da
babasından rivayeti tankıyla nakledilmiştir. Şafii'nin verdiği metin şöyledir:
"(Hz. Ömer r.a) Hıristiyan bir kadının güveğinde
(topraktan yapılmış büyükçe bir ibrik) bulunan sudan abdest aldı."
Bunu İbni Uyeyne, Zeyd bin Eslem'den duymamıştır. Yine
bu hadisi İs-maili bir başka yoldan aradaki bağlantıyı kurarak Zeyd bin
Eslem'in babasından rivayeti tankıyla nakletmiştir."
Hafiz İbni Hacer daha sonra şöyle söylemiştir:
"Bu hadis aynı zamanda Müslüman bir kadının
abdestinden artan su ile abdest almanın caiz olduğuna işaret etmektedir. Çünkü
onun durumu, Hıristiyan bir kadının durumundan daha kötü değildir. Bu rivayet,
Hıristiyanların sularının incelikli bilgi istemeden kullanılabileceğine de
işaret etmektedir."
362- Ebu Ya'la,
İkrime (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Başka bir şey
bulamayan için şıra, abdest maddesidir."[64]
Evza'î, şıranın sarhoş edici nitelikte olması
durumunda, onunla abdest alınamayacağını söylemiştir.
Bir Açıklama
Sarhoş edici bir şey pistir ve necistir. Alelade bir
şey ise esas itibariyle belirtilen amaçlar için kullanılmaz. Hurma ve üzümün
şırası ise hadesi gidermeye elverişli değildir.
Hanefilere göre ise bu, habesin (pisliğin)
giderilmesinde işe yarar. Yukarıdaki rivayette bunun kastedilmiş olması
mümkündür. Abdest kelimesi bazen normal temizlik için de kullanılmaktadır. Her
halükârda bu bir rivayettir, eserdir ve herhangi bir sahabiye ait sözdür. Bu
şekilde rivayet edilen bir nas ise, onu söyleyenin görüşünü ortaya koyar.
363- Taberani,
Humeyd bin Hilal (r.a)'den rivayet etmiştir:[65]
"Ebu Rifa'a, arkadaşları için su ısıtır sonra:
"Bununla güzelce abdest a-lın. Ben sununla güzelce abdest alacağım"
derdi ve kendisi soğuk suyla abdest alırdı."
"Ben sununla güzelce abdest alacağım":
Demekle, bense soğuk suyla abdest alacağım ve onunla abdestimi güzel yapacağım
anlamı kastedilmiştir.
364- Darekutni,
Hz. Ömer (r.a)'in mevlası (azatlısı) Eslem'den şu şekilde rivayet etmiştir:[66]
"Hz. Ömer (r.a) kendisi için bakır bir güğümde su
ısıtır ve onunla abdest alırdı."
365- Ibni Ebi
Şeybi'nin Seleme bin el-Ekva (r.a)'dan rivayet ettiğine göre:[67]
"O (yani Seleme bin el-Ekva' r.a) kendisi için su
ısıtır ve onunla abdest alırdı."
Bazı insanlar taharet konusunda bir vesvese hastalığı
taşımaktadırlar. Bunun tedavisi ilimle ve alimlerin gösterdikleri ruhsatlardan
yararlanmakla olur.
Sufyani Sevri şöyle söylemiştir:
"Ilım, güvenilir bir kimseden verilen ruhsattır.
Katılık ise bütün insanların bildiği bir şeydir."
Müçtehid bir imamın gösterdiği ruhsattan daha kuvvetli
ruhsat hangisi olabilir? Fıkıhçının gözettiği edep, bir insanda bir vesvese
gördüğünde ona ruhsatların yolunu göstermektir. Malikilerin, su az da olsa onun
renk, tat veya kokusundan birini dğiştirmeyen bir maddenin suyu pis
yapmayacağı yolundaki sözleri, bu tür, ruhsatlara bir örnektir. Yine
Malikilerden bazılarının beden, elbise ve yerin temizliğinin, namazın
geçerliliği için bir şart olmadığı ancak sünnet olduğu yolundaki sözleri de bir
başka ruhsat Örneğidir. Bu tutum yani bu gibi ruhsatların bir çıkış yolu olarak
değerlendirilmesi vesveseli insanlar için söz konusu olduğu gibi hastalar,
özürlüler ve bazı zorunlulukları olanlar için de söz konusu olmaktadır.
Şafii fıkhındaki Önemli ruhsatlardan birisi, gözle
görülmeyen bir pisliğin üzerinden suyun geçmesi durumunda, onu temiz edeceği ve
suyun temiz olarak kalacağı ancak bu gibi görülmeyen pisliğin suyun içine
atılması durumunda hem o şeyin pis olarak kalacağı hem de suyu pis edeceği
fetvasıdır. Bunun örneği şudur: Bir kadın, üzerinde görülmeyen pislikler
bulunan pis çam aşırtan çamaşır makinesinin içine koyar da sonra üzerine su
dökerse, hem bu çamaşırlar temizlenir hem de su temiz kalır. Ama önce suyu
koyar da sonra içine çamaşırları atarsa, hem çamaşırlar pis kalır hem de
makinanın içindeki su pis olur. Birinci durumda su, onlara göre kullanılmış
(musta'mel) su olmakta dolayısıyla gerek hadesin giderilmesinde ve gerekse
habesin (pisliğin) giderilmesinde kullanılmamaktadır.
Suyun temiz kalmasının üç şartı vardır: Su pis şeyin
üzerine dökülmeli, pis şey suyun içine atılmamalıdır. Su pis şeyin üzerinden
geçip onu temizledikten sonra renk, tat, koku gibi özelliklerinden herhangi
biri değişmemiş olmalıdır. Elbisenin suan bir miktar alıp içine biraz kir
bırakacağına itibar edileceğinden suyun miktarı artmış olmamalıdır. [68]
Akar suyu, onun renk, tat ve kokusundan birini
değiştiren madde dışında herhangi bir şeyin pis etmeyeceği daha Önce geçmişti.
Hanefilere göre ise a-karsu bir saman sapını götürebilecek kuvvette olan sudur.
Eğer su, bir havuzun içine akıp sonra oradan çıkıyorsa,
Hanefilere göre bu su akarsu hükmündedir. Yine içerisine su akan ve insanların
içinden su aldıkları hamam havuzu da Hanefilere göre akarsu hükmündedir.
Şafiilere ve Hanbelilere göre suyun miktarının iki
kulleyi bulması durumunda renk, tat ve kokusundan biri değişmedikçe pislik
taşımayacağı daha önce geçmişti. Ancak değişen renk veya tat yahut koku
kendiliğinden ya da suyun artmasından dolayı giderse, su yine temiz olur. Bu
değişimin semeresi pek çok konuda görülebilir. Mesela bir şehirden geçen ve içerisine
o şehrin çöpleri dökülen bir ırmağın renk, tat veya kokusu o çöpler yüzünden
değişirse, o ırmağın suyu pis olur. Ancak ırmak aktıkça o atılan pisliklerin
etkisi kaybolur ve ilerde onların renk, tat ve kokularından herhangi bir eser
kalmazsa, bu ırmağın suyu yeniden temiz olur. Bunun gibi suyunun miktarı iki
külle veya daha fazla olan bir ırmağın suyu arındırılır da içerisinde pislikten
herhangi bîr iz kalmazsa, o zaman ırmağın suyu yine temiz olur.
Bulutların buharlaşan sulardan oluştuğu bilinmektedir.
Yağmur suyu ise temizdir. Buna göre buharlaştırıldıktan sonra yeniden
sıvılaştınlıp (damıtılıp) bir yerde biriktirilen su temiz ve temizleyici olur.
Suyun iki kulleyi bulması durumunda Şafiilere ve
Hanbelilere göre pis olmayacağı daha önce geçmişti. Bu hüküm, sudan başka
maddeler için geçerli değildir.
Hanbeli fakihleri ölü yıkamada kullanılan suyun
temizlik Özelliğini kaybedeceğini bildirmişlerdir. Çünkü bu yıkama işi ibadet
kasdıyla olan bir yıkamadır. Yine gece ibadete kalkan buluğ çağma ermiş ve
Müslüman bir kimse, ellerini üç kere yıkamadan bir kabın için sokar da yıkarsa,
o su, temizlik özelliğini kaybeder.
Su kullanılma yerinden ayrılıncaya kadar, kullanılmış
(musta'mel) su ö-zelliği almaz. Temiz suyun içine akan az miktardaki kulanılmış
suyun ise herhangi bir mahzuru yoktur ve bu bağışlanmıştır.
Burada dikkat çekilmesi gereken bir nokta
bulunmaktadır: Bir insan, mesela abdest için eline su dökerse bu su kullanılma
yerine ulaşıncaya kadar elini oradan ayırmaması gerekir. Eğer daha Önce elini
oradan ayırırsa elindeki su kullanılmış su özelliği alır. Abdest organlarından
damlayan sular da kullanılmış su olarak kabul edilir. Eğer elindeki suyu tam
kullanılma mahalline u-lastırmadan elini çeker de sonra elinde kalan suyu
yıkanmaması gereken mahalle götürürse, bu ayırmadan sonra bir bakıma
kullanılmış su ile yıkama yapmış olur.
Burada anlatılmak îstenenin açıklık kazanması için bir
örnek vermekte yarar görüyoruz: Bir kimse kolunu yıkamak için eline su alır
sonra kolunun dirseğine kadar suyu ulaştırmadan eline çeker sonra avucundan
kalan su ile dirseğini yıkarsa dirseğini kullanılmış su ile yıkamış gibi olur.
Bundan dolayı av-ucuna su doldurduğunda bütün kolunu yıkayıncaya kadar elini
çekmemelidir.
Haneliler şöyle söylemişlerdir:
"Deve, koyun, at, katır, eşek ve inek gibi
hayvanların katı pislikleri kuyuyu pisletmez. Ancak bu pisliklerin, bakanın
gözüne çok görünmesi veya kuyudan çekilen her kovaya pislik gelmesi durumunda
kuyu da pis olur. Güvercin ve serçe gibi eti yenen kuşların katı pislikleriyle
kuyu pis olmaz. Ancak tavuk, ördek ve kaz gibi hayvanların pislikleri pis eder.
Kuvvetli olan görüşe göre vahşi kuşlar gibi eti yenmeyen kuşların pislikleri
kuyuyu pis etmez."
Malikiler ve Hanbeliler de şöyle söylemişlerdir:
"Eti yenen hayvanların katı pislikleri ve
sidikleri temizdir. Eti haram olan hayvanların katı pislikleri ve sidikleri ise
pistir ve necistir. Ancak Han-belilerin mezheplerine göre suyun miktarının iki
kulleyi bulması durumunda renk, tat ve kokusundan biri değişmedikçe pis olmaz."
Malikiler şöyle söylemişlerdir:
"Pis bir hayvan, bir kuyunun içine düşer de
suyunu değiştirirse, o kuyudaki suyun tamamının çıkanlmasx gerekir. Ancak
suyunu değiştirmemesi durumunda, düşen hayvan hacminde ve biraz daha fazla su
çıkarılması müstehab olur."
Hanefilerin kuyularla ilgili çok tafsilatlı
açıklamaları bulunmaktadır. Onların bu açıklamalarının sahabilerin ve
tabiilerin fetvalarından sahih dehllen de mevcuttur. Bazılarının sandığı gibi
delilsiz değildir.
Burada bu kadar bilgi vermekle yetiniyor ve her
Müslümanı, karşısına çıkan meselelerle ilgili olarak mezhebinin fetvalarını
bilmesi için kendi fıkhı mezhebini iyi öğrenmeye çağırıyoruz.
Eşya hakkında esas olan hüküm, pis olduğu şer'i bir
delille kesinlik kazanmadıkça temiz olduğudur. Bazı şeyler vardır ki, pis
olduğu üzerinde fikıh-çılar arasında görüş birliği vardır. Bazı şeyler de
vardır ki, pis olup olmadığı üzerinde görüş ayrılığı bulunmaktadır. Pislikleri
temizleyen maddeler için de aynı şey söz konusudur. Bazı maddelerin temizleyici
olduğu konusunda görüş birliği varken bazı maddelerin temizleyici olup olmadığı
üzerinde ihtilaf edilmiştir.
Pislikler konusuyla bağlantılı çok değişik hükümler
bulunmaktadır. Bu hükümlerin bazıları namazla, bazıları yiyeceklerle, bazıları
içeceklerle, bazıları da daha başka şeylerle ilgilidir.
Pisliklerin (necasetlerin) farklı türleri
bulunmaktadır. İnanç ve itikaddaki pislik bu türlerden biridir. Yüce Allah,
Kur'an-ı Kerim'inde şöyle buyuruyor:
"Allah'a ortak koşanlar pistirler." [69]
Bir diğer necaset (pislik), hadesten ileri gelen
necasettir. Hissedilebilen maddi pislikler de bu türlerdendir. Hanefîler
hissedilebilen maddi pislikleri; kaba (galiz) pislikler, hafif pislikler, kuru
pislikler, sıvı pislikler, görülen pislikler ve görülmeyen pislikler diye
sınıflandırmışlardır. Temizleyici maddelerin türlerini de onsekiz olarak
belirlemişlerdir.
Buradan anlaşılıyor ki, bu konuyla ilgili fıkıh gayet
geniştir. Biz de nasslar arasında ve 'Dersler ve Öğütler' başlığını taşıyan
kısımlarda bilinmesine ihtiyaç olan hususlar üzerinde duracağız. Bunların
üzerinde dururken dört mezhebin görüşlerine de işaret edeceğiz. Kendi
mezhebinin görüşlerini daha etraflıca öğrenmek veya konuları biraz daha
derinlemesine bilmek isteyenlere de genel fikıh kitaplarını, ahkâm ayetleri ile
ilgili kitapları ve ahkâm hadislerini şerheden kitapları incelemeyi tavsiye
ederiz.
366- Buhari ve
Müslim, Ümmii Kays bintu Mihsan (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmişlerdir:[70]
"O (Ümraü Kays) henüz yemek yemeyen küçük erkek
çocuğunu Resu-lullah (a.s)'ın yanına götürdü. Resulullah (a.s) da onu kucağına
oturttu ve çocuk Resulullah (a.s)'ın elbisesine işedi. Resulullah (a.s) su
istedi, elbisesini su ile oğdu ancak yıkamadı."
Bir başka rivayette de şöyle denilmektedir:
"Resulullah (a.s) onu su ile oğmaktan fazla bir
şey yapmadı."[71]
Bir başka rivayette de şöyle denilmektedir:[72]
"Resulullah (a.s) su İstedi ve onu oğdu."
367- Buhari ve M
üs i m, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmişlerdir:[73]
"Resulullah (a.s)'a bir bebek getirildi. Bu bebek
onun elbisesine işedi. Re-sulullah (a.s) da su istedi, onu üzerinden (yani
çişin yayıldığı yerin üzerinden) gezdirdi."
Bir başka rivayette de şöyle denilmektedir:
"Resulullah (a.s)'a bir bebek getirildi, ağzında
hurma çiğneyip çocuğun ağzına koydu (tahnik yaptı)/ o da üzerine işedi." [74]
Müslim'in bir rivayetine göre de, "Resulullah
(a.s)'a bebekler getirilir, O da onlara bereketle dua eder ve ağızlarına
tükürüğünden sürerdi. Bir keresinde yine bir bebek getirildi..." daha
sonra yukarıdaki hadisi [75]şerifi
vermektedir.
368- Ahmed bin
Hanbel, Ebu Leyla (r.a)'dan rivayet etmiştir:[76]
"Resulullah (a.s)'ın yanında bulunuyordum.
Göğsünde veya kucağında da Hz. Hasan ya da Hz. Hüseyin (a.s) bulunuyordu. Bu
çocuk işedi. Çişinin damla damla aktığını gördüm. Ben hemen kalkıp yanına
vardım. Resulullah (a.s):
"Oğlumu bırakın. Onu endişelendirmeyin de çişini
tamamlasın" dedi. Sonra üzerine su döktü. Sonra kalktı sadaka (zekat)
hurmalarının toplandığı eve girdi. Yanında da çocuk vardı. Bu çocuk oradan bir
hurma alıp ağzına koydu. Resulullah (a.s) hemen onu ağzından çıkardı ve şöyle
buyurdu:
"Sadakalar (zekatlar) bize helal olmaz."
369- Ebu Davud,
Lubabe bintu'l-Haris (r.a)'den rivayet etmiştir:[77]
"Hz. Ali (r.a)'nin oğlu Hz. Hasan (r.a),
Resulullah (a.s)'ın kucağında bulunuyordu. Elbisesine işedi. Ben: "Ya
Resulullah (a.s)! Sen bir elbise giy de İzannı bana ver yıkayayım" dedim.
Şöyle buyurdu:
"Kız çocuğun çişinden dolayı yıkanır, erkek
çocuğun çişinden dolayı ise oğulur."
370- Ebu Davud,
Ebu Semeh (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:[78]
"Ben, Resulullah (a.s)'a hizmet ediyordum.
Yıkanmak istediğinde: "Bana arkanı dön" derdi. Ben de arkamı O'na
döner ve bu şekilde O'nu gizlerdim. Bir kere Hz. Hasan (r.a) -veya Hz. Hüseyin
(r.a)- getirildi. Göğsüne işedi. Gidip yıkamak istedim. Şöyle buyurdu:
"Kız çocuğun çişinden dolayı yıkanır, erkek
çocuğun çişinden dolayı ise oğulur."
Nesai bunu muhtasar olarak rivayet etmiştir ve şöyle
bildirmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Kız çocuğun çişinden dolayı yıkanır, erkek
çocuğun çişinden dolayı ise oğulur."
371- Tirmizi, Hz.
Ali bin Ebi Talib (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) emzik emen
erkek çocuk hakkında şöyle buyurdu: "Erkek çocuğun çişi ovulur, kız
çocuğun çişi İse yıkanır." Katede şöyle söylemiştir:[79]
"Bu uygulama, çocukların henüz yemek yemeye
başlamadıkları dönem içindir. Yemek yemeye başladıklarında her ikisinin çişleri
de yıkanır."
Ebu Davud'un bir rivayetine göre de Hz. Ali (r.a)
şöyle söylemiştir:[80]
"Yemek yemeye başlamadıkları sürece kız çocuğun
çişinden dolayı yıkanır, erkek çocuğun çişinden dolayı ise oğulur."
İmam Luknevi (rh.a) şöyle söylemiştir:
"Bizim mezhebimizin ileri gelenleri (yani
Hanefiler) oğmakla kastedilenin çok fazla uğraşmadan ve sıkmadan hafifçe su
döküp sıkmak olduğunu, yıkamak ile kastedilenin ise iyice temizlenmek olduğunu
bildirmişlerdir. Ebu Davud'un Hasan'ın annesinden rivayeti tankıyla naklettiği
nass da bunu desteklemektedir. Bu rivayete göre Hasan'ın annesi, Ümmü Seleme
(r.a)-'nin henüz yemek yemeye başlamamış olan erkek çocuğun çişinin üzerine
sadece su döktüğünü, yemek yemeye başlamasından sonra da yıkadığını, kız
çocuğun çişini ise her zaman yıkadığını görmüştür."[81]
Şeyh Zafer Ahmed şöyle söylemiştir:
"Bu rivayetlerle erkek çocuğun çişi hakkındaki
hükmün, onu yıkamanın gerekeceği olduğu sabit olmakta ve kesinlik
kazanmaktadır. Ancak hafifçe su dökmek de bu yıkamanın yerine geçer. Kız
çocuğun çişi ile İlgili hüküm de aynı şekilde onu yıkamanın gerektiğidir.
Ancak onun için sadece su dökmek yeterli olmaz. Çünkü erkek çocuğun çişinin
çıkış yeri dar olduğundan sadece bîr yere yayılır. Bu itibarla erkek çocuğun
çişinin üzerine su dökülmesi emredilmiştir. Bununla kastedilen, belli bir yerin
üzerinde su gezdirilmesidir. Kız çocuğun çişinin İse yıkanması emredilmiştir.
Çünkü o, değişik yerlere yayılır. Bunu Zeyla'i, Tahavi'den rivayetle
söylemiştir."
Metindeki oğmak (nedh) ibaresinin yıkamak anlamına
alınmasının uygun olacağını Tirmizi'nin rivayet etmiş olduğu elbiseye bulaşan
mezinin temizlenmesi ile ilgili rivayet de desteklemektedir. Sehl bin Hanif in
şöyle söylediği rivayet edilmiştir:
"Ya Resulullah (a.s)! Ondan (yani meziden)
elbiseme bulaşan hakkında ne yapacağım?" diye sordum. Şöyle buyurdu:
"Bir avuç su alıp onunla elbiseni oğman yeterlidir." Tirmizi bu
hadisin sahih ve hasen olduğunu söylemiştir.[82]
Müslim'in, Hz. Ali (r.a)'den rivayet ettiği bir nass
da bu konuyla ilgilidir. Bu rivayete göre Hz. Ali (r.a) şöyle söylemiştir:
"Mikdad bin Esved'İ Resulullah (a.s)'a gönderdim.
O da kendisine, insandan çıkan mezİ hakkında kişinin ne yapmasının gerektiğini
sordu. Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:
"Abdest al ve bacaklarının arasını oğ."
(1/143) Nevevi şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s)'ın "bacaklarının arasını
oğ" sözü, "oranı yıka" anlamındadır. Oğmak, yerine göre
yıkamakla yerine göre de kuru bir şekilde sürtmekle olur. Bir başka rivayette
de bu konuyla ilgili olarak "erkeklik organını yıkar" ifadesi
geçmektedir. Buradan anlaşıldığına göre oğmak kelimesi de bu anlamda
kullanılmıştır. "[83]
Küçük çocuğun çişinin oğulması gerektiği hakkında
rivayet edilen hadisi şeriflere Haneflerin ve Malikilerin verdikleri anlam
böyledir. Onlar küçüğün sidiği ile büyüğün sidiği arasında bir fark görmezler.
Ancak Malikiler, anne olsun veya başka biri olsun çocuk emziren kadının,
çocuğun üzerine pislemesi durumunda bu pisliğini temizlemeye çalışması
sırasında elbisesine veya bedenine çocuğun çişinden ya da kaba pisliğinden
(gaitasından) bulaşan şeyin bağışlanacağını söylemişlerdir. Ancak bu konuda
oldukça dikkatsiz davranan için aynı hüküm söz konusu değildir. Söz konusu
kadının üzerine bulaşan pisliğin fazla olması durumunda, yıkaması iyi olur.[84]
Şafiiler ve Hanbeliler ise gıda için sütten
pisliklerin oğularak çıkarılması gerektiğine hükmetmişlerdir. Çocuğun ilk
doğumunda tahnik edilmesi yani tatlı bir şeyin çiğnenip ağzına konulması ve bu
esnada çocuk için dua edilmesi durumu değiştirmez. Kız çocuğun çişinin
temizlenmesi ise ancak yıkanması ile mümkündür.
372- Ebu Davud,
Hasanı Basri (r.a)'den, o da annesinden şu şekilde rivayet etmiştir:[85]
"O (yani Hasanı Basri'nin annesi), Ümmü Seleme
(r.a)'nin erkek çocuğun yemek yemeye başlamadan önce çişinin üzerine su
döktüğünü, yemek yemeye başlamasından sonra yıkadığını; kız çocuğun çişini ise
devamlı yıkadığını görmüştür."
373- Buharı ve
Müslim, Enes bin Malik (r.a)'ten rivayet etmişlerdir:
"Resulullah (a.s), bir bedevinin Mescid'de
işediğini gördü. "Onu bırakın" dedi. Adam işini bitirince su istedi
ve (pislettiği yerin) üzerine döktü."[86]
Bir başka rivayete göre de şöyle söylemiştir:
"Bizim, Mescid'de Resulullah (a.s) ile birlikte
bulunduğumuz bir sırada bir bedevi geldi ve Mescidin içinde işemeye durdu.
Resulullah (a.s)'ın saha-bileri: "Bırak, bırak" dediler. Resulullah
(a.s): "Onun işini kestirmeyin, bırakın" diye buyurdu. Onlar da adamı
bıraktılar ve işini bitirdi. Sonra Resulullah (a.s) adamı yanına çağırdı ve
kendisine şöyle buyurdu:
"Bu mescidlere böyle işenmesi ve pisletilmesi
uygun olmaz. Buralar Allah'ı anmak, namaz ve Kur'an-ı Kerim okumak
içindir."
Yahut Resulullah (a.s) buna benzer bir söz söyledi.
Sonra oradakilerden bir adama emretti, adam bir kova su getirdi ve üzerine
döktü."[87]
Bîr başka rivayete göre de:
"Bir bedevi Mescid'in bir köşesinde durup oraya
işedi. İnsanlar ona bağırdılar. Resulullah (a.s) ise: "Onu bırakın"
diye buyurdu. Adam işini bitirince Resulullah (a.s) büyük bir kova istedi ve
adamın bevlinin (sidiğinin) üstüne döktü." [88]
Bir başka rivayete göre de:
"Adam Mescid'in bir tarafına işedi. İnsanlar ona
engel oldular. Resulullah (a.s) onları bundan nehyetti. Adam işini bitirdi.
Sonra bir büyük kova istedi ve bu su, oranın (adamın pislettiği yerin) üzerine
döküldü."[89]
Bir Açıklama
Hanefilere göre, yer ve ağaç, ot, sergi gibi sabit
şeyler, güneş ısısıyla veya havayla yahut başka şeylerle kuruyunca temiz
olurlar. Ancak bu şekilde temiz olabilmesi için pisliğin herhangi bir izinin
kalmaması şarttır. Ancak onlara göre bu yolla temizlenen bir yerin üzerinde
namaz kılmak caiz olmakla birlikte oradan teyemmüm edilmesi caiz olmaz. Böyle
bir yerin üzerinden teyemmüm edilecek derecede temiz olabilmesi için onlara
göre pislendikten sonra üzerine üç kere su dökülmesi gerekir.
Hanefilerin dışındakiler ise yerin kurumakla temiz
olmayacağım söylemişlerdir. Onlara göre yer üzerine yağmur yağması veya başka
bir sebeple bol miktarda suyun dökülmesi suretiyle necasetin ayninin yani
bizzat necaset unsurunun gitmesi ile temiz olur. Bu görüşlerinde yukarıdaki
hadisi şerifi e-sas almaktadırlar.
Hanefiler ise bu hadisi şerifi, yukarıda kendileri
hakkında bildirdiklerimiz görüş yönünde yorumlamışlardır. Yukarıdaki hadisi
şerif, bevlin pis olduğu üzerindeki görüş birliğinin delilierindendir.
374- Buharı, Ebu
Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir:[90]
"Resulullah (a.s)'m içerde oturduğu sırada bir
bedevi Mescid'e girdi. İki rek'at namaz kıldı. Sonra kalktı ve:
"Ey Allah'ım! Bana ve Muhammed'e rahmet et,
bizimle birlikte başka birine rahmet etme!" dedi. Bunun üzerine Resulullah
(a.s):
"Rahmet sınırlarını oldukça dar tuttun" diye
buyurdu. Sonra çok vakit geçmeden Mescid'in bir kenarına işedi. İnsanlar hemen
adamın üzerine doğru gittiler. Resulullah (a.s) onlan alıkoydu ve şöyle
buyurdu:
"Sız kolaylaştırıcı olarak gönderi İdiniz, zorlaştırıcı
olarak gönderilme-diniz. Üzerine bir miktar su dökün" veya "Bir büyük
kovayla su dökün."
375- İmam Malik,
Ümmü Seleme (r.a)'den rivayet etmiştir:[91]
"Bir kadın Ümmü Seleme (r.a)'ye : "Ben
arkadan eteğimi uzun yapıyor ve bazen pis yerlerde yürüyorum (bunun hükmü
nedir)?" diye sordu. O da şöyle söyledi:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Sonrası
onu temizler."
Bîr Açıklama
Yukarıdaki hadisi şerifte geçen: "Sonrası onu
temizler" ifadesinin ve biraz sonra gelecek olan hadisi şerifte geçen:
"O, bununla gider" ifadesi ile ilgili o-larak İmam Şafii (rh.a) şu
açıklamayı yapmıştın
"Bu durum, elbiseye bulaşmayan kuru pislikler
için söz konusudur. Ama eğer yaş pislik olursa, o ancak yıkanarak
temizlenebilir. Yani yürürken elbise yerlerde sürünür ve elbiseye ona
yapışmayan kuru pislikler dokunursa, daha sonra temiz yerlere sürtündükçe
bunlar gideceğinden, bunlardan dolayı ayrıca elbisenin yıkanması gerekmez. Ama
yaş pisliklerin dokunması durumunda bunlar elbisede iz bırakacağından, bunların
temizlenmesi için elbisenin mutlaka yıkanması gerekir."
İmam Malik de şöyle söylemiştir:
"Bu ifade ile kişinin önce pis bir yere basması
sonra da temiz ve kuru yere basması durumu kastedilmektedir. Bu yerlerin
birinde bulaşan şey, diğerinde temizlenir."
Ama elbiseye veya bedenin bir yerine bulaşan bevl
(sidik) vs. gibi pisliklerin ancak su ile temizlenebileceği üzerinde görüş
birliği vardır.
376- Ebu Davud,
Abduleşheloğullanna mensup bir kadının şöyle söylediğini rivayet etmiştir:[92]
"Ben dedim ki: "Ya Resulullah (a.s)! Bizim
Mescid'e gelmemiz üzerinde pislikler bulunan bir yolumuz var. Yağmur yağması
durumunda ne yapacağız?" Resulullah (a.s): "Ondan sonra, ondan daha
temiz olan bir yol yok mudur?" diye sordu. "Evet, var" dedim. O
zaman: "İşte o, bununla gider" diye buyurdu."
Bir Açıklama
Hanefilere göre, kişi uzun bir elbise ile önce pis
yerlerde sonra temiz yerlerde gezerse, pis yerlerde elbiseye bulaşan şeyleri
temiz yerler giderir.
Malikiler ise şöyle söylemişlerdir:
"Bir kadının kuru ama üzerinde pislikler bulunan
yerlerde sürünen elbisesine takılan toz vs. gibi maddeler kendiliğinden
temizlenir. Ancak bu şekilde elbisesini uzun yapmaktaki amacı gösteriş değil,
örtünme olmalıdır.[93]
Yaş pislikler konusunda değişik görüşler ileri
sürülmüştür. Kadın eğer mest giymemiş olursa, temizlik gerçekleşir ama mest
giymiş olursa o zaman affedilmez. [94]
Hanbelilerin görüşleri, Hanelilerin görüşlerine
uymaktadır. Ancak elbiseye bulaşan pisliğin miktarının az olmasını şart
koşmaktadırlar. Aksi taktirde onlara göre bu pisliklerin yıkanması gerekir.
Şafiiler ise yukarıdaki hadisi şeriflerde kastedilen
pisliklerin, kuru pislikler olduğunu bildirmekte ve böyle olmayanların mutlaka
yıkanmasının gerektiğini söylemektedirler.
377- İbni
Huzeyme, Ebu Said el-Hudri (r.a)'den rivayet etmiştir:[95]
"Resulullah (a.s) namaz kılıyordu. Ayakkabılarını
çıkardı. İnsanlar da a-yakkabılannı çıkardılar. Namazı bitirince Resulullah
(a.s): "Ayakkabılarınızı niye çıkardınız?" diye buyurdu. Onlar:
"Ya Resulullah (a.s)! Senin ayakkabılarını çıkardığını gördük biz de
çıkardık" dediler. Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:
"Bana, Cibril (a.s) geldi ve onlarda bir pislik
bulunduğunu bildirdi. Biriniz Mescid'e geldiğinde ayakkabılarını çevirip
üzerinde pislik bulunup bulunmadığına bir baksın. Onları yere sürtsün sonra
onlarla birlikte namaz kılsın."
Bu, Yezid bin Harun'un rivayet etmiş olduğu bir hadisi
şeriftir. Muham-med bin Yahya'nın bildirdiği ve Ebu'l-Velid'den rivayet edilen
hadise göre de Resulullah (a.s) şöyle buyurmuştur:[96]
"Cibril (a.s) bana, onlarda bir pislik ve
rahatsız edici bir şey olduğunu haber verdi."
378- Ebu Davud,
Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:[97]
"Biriniz ayakkabıyla bir pisliğin üzerine
basarsa, toprak onu temizler." Bir başka rivayete göre de şöyle
buyurmuştur:[98]
"Mestleriyle rahatsız edici bir şeye (pisliğe)
basarsanız, onların temizleyicisi topraktır."
379- Taberani,
Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir: [99]"Resulullah
(a.s) ile birlikte namaz kılardık ve ayak basılan yerlerden ab-dest
almazdık."
Bir Açıklama
Hanefiler şöyle söylemişlerdir:
"Üzerlerine, gerek kuru gerek yaş hacim sahibi
pislik bulaşmış olan mestler ve ayakkabılar oğularak temizlenir. Hacim sahibi
pislik ile kastedilen, insan pisliği, hayvan pisliği, kan, meni, bevl ve
toprakla karışmış şarap gibi kuruduğu zaman gözle görülebilen pisliklerdir.
Eğer pislik belli hacim sahibi değilse, kurumuş dahi olsa üç kere yıkanması
gerekir. Yıkarken her keresinde mestin üzerindeki suların tamamen damlaması ve
suyun çekilmesi için beklenir. Ama kuruması şart değildir."
İmam Şafii ve Hanefilerden İmam Muhammed: "Yaş da
olsa kuruda olsa ayakkabı üzerindeki pislik oğmakla giderilmez" demiştir.
M al ikiler de şöyle söylemişlerdir:
"Mestler ve ayakkabılar yollarda ve hayvanların
sıkça dolaştıkları yerlerde bulunan kaba ve hafif hayvan pisliklerinden
temizlenir. İnsan, kedi, köpek ve benzerlerinin pisliklerinin durumu ise
farklıdır."
Hanbelİler de şöyle söylemişlerdir:[100]
"Ayakkabılar oğularak temizlenemez, bilakis yıkanması
gerekir. Ancak oğalamadan sonra mestlerin ve ayakkabıların altında kalan az
miktardaki pislik affedilir."
380- Buhari ve
Müslim, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmişlerdir:[101]
"Resulullah (a.s)'ın elbisesinden akıntıları
yıkıyordum ve elbisenin üzerinde ıslak kısımlar bulunarak namaza
çıkıyordu."
Bir başka rivayete göre de Hz. Aişe (r.a) şöyle
söylemiştir:
"Resulullah (a.s) meniyi yıkardı sonra o elbise
ile namaza çıkardı ve ben yıkama izinin üzerinde bulunduğunu görürdüm." [102]
Müslim'in rivayetine öre de bir adam Hz. Aişe
(r.a)'nin yanına gitti, elbisesini yıkamaya koyuldu. Hz. Aişe (r.a) de şöyle
söyledi:
"Eğer gördüysen bulaştığı yeri yıkaman yeter.
Görmediysen de etrafını oğarsın. Ben onu Resulullah (a.s)'ın elbisesinin
üzerinden oğarak çıkarırdım.'[103]
Yine Müslim'in başka bir rivayetine göre de Hz. Aişe
(r.a) meni hakkında şöyle söylemiştir:
"Ben, onu Resulullah (a.s)'ın elbisesinden
oğardım." [104] Müslim'in
bir başka rivayetine göre de Abdullah bin Şihab Havlani şöyle söylemiştir:
"Ben, Hz. Aişe (r.a)'nin yanında kalırdım. Bir
keresinde ihtilam oldum ve üstüme bulaştı. Ben de elbisemi suya bandırdım. Hz.
Aişe (r.a)'nin bir cariyesi beni gördü ve yaptığımı ona bildirdi. Hz. Aişe
(r.a) de bana birini gönderdi: Ben: "Uyuyanın uykusunda gördüğünü
gördüm" dedim. Bu kez: "Onda bir şey gördün mü?" dedi. Ben:
"Hayır" dedim. Bunun üzerine şöyle söyledi: "Eğer onda bir şey
gördüysen yıkarsın. Ben onu Resulullah (a.s)'ın elbisesinden kuru olarak
tırnaklarımla kazıyarak çıkarırdım." [105]
Tirmizi de şöyle rivayet etmiştir:
"O (yani Hz. Aişe r.a), Resulullah (a.s)'ın
elbisesinden meniyi yıkamıştır." [106]
Bir başka rivayete göre de Hemmam bin Haris şöyle
söylemiştir:
"Hz. Aişe (r.a)'ye birisi misafir oldu. Kendisine
bir sarı yorgan verilmesini söyledi. Misafir de onun içinde uyudu ve ihtilam
oldu. Üzerinde ihtilam izi olarak yorganı geri göndermeye utandı ve onu suya
soktu. Sonra gönderdi. Hz. Aişe (r.a) de şöyle söyledi:[107]
"Bizim örtümüzü niye bu hale soktu? Onu
parmaklarıyla kazıyıp temizlemesi yeterli olurdu. Ben de bazen Resulullah
(a.s)'ın elbisesinin üzerinden onu parmaklarımla kazıyarak çıkarırım."
381- Taberani,
Abdullah bin Abbas (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir: [108]"Biz onu
-yani meniyi, bazen kenevir veya yün ile temizlerdik."
Bir Açıklama
Hanefîler ve Malikiler, meninin necis olduğunu
söylemişlerdir. Şafiiler daha açık bir şekilde necis olduğunu söylemişlerdir.
Hanbeliler ise temiz olduğunu söylemişlerdir. Ancak Hanbelilere göre de
yıkanması veya kazılması müstehabdır.
Hanefiler şöyle söylemişlerdir:
"Meninin yaş olanının yıkanması gerekir. Ama
elbise üzerinde kurursa, kazınarak çıkarılması yeterli olur."
Malikiler de: "Yaş da olsa kuru da izinin
yıkanması gerekir" demişlerdir. Bütün mezheplerin meniden önce çıkan
mezinin yıkanmasının uygun olacağı ve organın önceden su ile yıkanmış olmasının
iyi olacağı üzerinde görüş birliği içinde oldu ki an anlaşılmaktadır. Eğer
organının yıkanmadan önce kurutulması sebebiyle üzerinde bevl izi bulunursa,
meni bununla necis olur ve yıkanması gerekir.
î'la'uVSunen (l/270-273)'de uzun bir incelemeden sonra
müellif şöyle demektedir:
"Doğru olan, meninin necis olduğu ve onu,
rivayetlerde belirtilen şekillerden herhangi biri ile temizlemenin caiz
olduğudur. Her kesimin meseleyle ilgili olarak ortaya sürdükleri delillerin
özü de budur."
Rivayetlerde bildirilen temizleme şekilleri ise
şunlardır: Kuruduktan sonra kazılması, oğulması, kenevir vs. parçalan ile
giderilmesi gerekmektedir.
Durru'l-Muhtar (l/207)'da kurumuş meninin kazılarak
temizlenebileceği, sünnet yerinin baş tarafının temizlenmesi durumunda, bazı
izlerin kalmasının zarar vermeyeceği bildirilmiştir
382- İbni Huzeme,
Ümmü Kays bintu Muhsan (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir:[109]
"Resulullah (a.s)'a elbiseye bulaşan hayız kanı
hakkında soru sordum. Şöyle buyurdu:
"Onu su ile sidr (temizlikte kullanılan bir ot)
ile temizle ve kuvvetlice kazı."
Bîr Açıklama
İnsanın ağız köpüğü ve teri temizdir. Eğer arkasını,
önünü veya menisini temizlemek için taş, yaprak veya bunların yerine kullanılan
herhangi bir şey kullanmış olur ve bu arada terlerse, terlemesinin elbisesinin
pisliğine ek bir etkisi olmaz ve bedeninden pislenen bölgenin genişlemesine
sebep olmaz. Ancak eğer gaitanın (dışkısının) izi ortaya çıkarsa, Hanefılere
göre bunun miktarının bir dirhemi aşması durumunda yıkanması gerekir.
383- İbni
Huzeyme, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmiştir:[110]
"Kadın bir çaput kullanılır. Kocasının işi
bitince çaputu alıp kocasına bulaşan şeyleri de kendine bulaşan şeyleri de
onunla siler. Sonra her ikisi de o elbiselerle namaz kılabilirler."
384- Ebu Davud,
Muaviye bin Ebi Sufyan (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Muaviye (r.a),
Resulullah (a.s)'ın hanımı olan kızkardeşi Ümmü Habibe'ye: "Resulullah
(a.s) cinsel ilişki esnasında giydiği elbisesiyle namaz kılar mıydı?"
diye sordu. O da şöyle söyledi:[111]
"Evet, üzerinde herhangi bir rahatsız edici şey
(pislik) görmedikçe kılardı."
385- Ebu Davud,
Hz. Aişe (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:[112]
"Resulullah (a.s) bizim örtülerimizde -yahut
çarşaflarımızda- (buradaki şüphe, hadisin ravilerinden birinden
kaynaklanmaktadır) namaz kılmazdı."
Bir başka rivayete göre de şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s) bizim örtülerimizde namaz
kılmazdı." [113]
Nesai ikinci rivayeti nakletmiştir.[114]
Tirmizi'nin rivayeti ise şöyledir:[115]
"Resulullah (a.s) hanımlarının örtülerinde namaz
kılmazdı."
386- imam Malik,
Abdullah bin Ömer (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:[116]
"Abdullah bîn Ömer (r.a), cünüp olduğu sırada
terlerdi ve sonra o elbiselerin İçinde namaz kılardı." (Yani o
elbiselerini değiştirmeden ve yıkamadan onlarla namaz kılardı -Çeviren)
387- İmam Malik,
Yahya bin Abdurrahman bin Hatib (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:[117]
'Yahya bin Abdurrahman bin Hatib, Hz. Ömer (r.a) ile
birlikte bir binekli gurubun içinde umreye gitti. Gurubun içinde Amr bin el-As
(r.a) da vardı. Hz. Ömer (r.a), yolun bir yerinde suya yakın bir mevkide
istirahata çekildi. Burada Hz. Ömer (r.a) ihtilam oldu. Sabah olmaya da az
kalmıştı. Yolcularda su bulamadı. Bineğine binip suyun yanına gitti. İhtilamdan
üzerine bulaşan yerleri yıkayıverdi. Sonra yola çıktı. Amr bin el-As (r.a):
"Yanımızda elbise bulunarak sabahladın. Kendi
elbiseni bırak da yıkansın" dedi. Hz. Ömer (r.a) de ona şöyle söyledi:
"Hayret sana ey As'ın oğlu! Sen elbise
bulabiliyor san, bütün insanlar elbise bulabileek mi? Vallahi, ben bunu
yapacak olsam bu bir sünnet olur. Bi-lakis gördüğümü yıkar, göremediğimi de
oğarım."
Bir Açıklama
Zerkani, Muvatta Şerhi'nde şöyle söylemiştir:
"Ebu Abdulmelik şöyle söyledi:
"Bu rivayet, İmam Malik'in üzerinde vehme (yanılgıya)
düştüğü rivayetlerden sayılmaktadır. Çünkü Hişam'ın arkadaşları, Fadl bin
Fudale, Hammad bin Seleme ve Muammer, bu metni Hişam'm babasından, onun Yahya
bin Abdurrahman bin Hatib'den, onun da kendi babasından rivayeti tankıyla
nakletmişlerdir. İmam Malik'in rivayetinde ise 'babasından' kaydı düşmüştür.
Yani İmam Malik olayı Yahya bin Abdurrahman bin Hatib'in başından geçmiş bir
olay gibi vermiştir. Ancak sözü edilen rivayete göre o bu olayı kendi
babasından nakletmiştir."
388- Kutubi Sitte
sahiplerinden Nesai dışında kalanlar, Esma bintu Ebu Bekir (r.a)'den rivayet
etmişlerdir:[118]
"Bir kadın, Resulullah (a.s)'a gelerek:
"Birimizin elbisesine hayız kanı bulaşıyor. Onun hakkında ne
yapacak?" diye sordu. Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:
"Onu kazır, sonra su ile sıkar, sonra oğar, sonra
o elbisenin içinde namaz kılar."
Nesai'nin rivayetinde de şöyle bildirilmiştir:
"Bir kadın Resulullah (a.s)'a elbiseye bulaşan
hayız kanının hükmünü sordu. Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Onu kazı, sonra su ile sık, sonra oğ, sonra o
elbisenin içinde namaz kıl."[119]
Ebu Davud'un bir başka rivayetine göre de Hz. Esma
(r.a) şöyle söylemiştir:
"Bir kadının Resulullah (a.s)'a, birimizin
temizlendiğini görmesi durumunda elbisesine bulaşan şey hakkında ne
yapacağını, onunla namaz kılıp kılamayacağını sorduğunu duydum. Resulullah
(a.s) da şöyle buyurdu:
"Baksın, eğer kan görürse, onu bir miktar su ile
sıksın. Görmediğini de oğsun ve onunla namaz kılsın."[120]
Buna benzer bir başka rivayette de Resulullah
(a.s)'ın:[121] "Onu
kazı, sonra su ile sık, sonra oğ" diye buyurduğu bildirilmiştir.
389- Buharı, Hz.
Aişe (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Birimiz hayız olur sonra temizlenmesinin
ardından kanı kazır, diğerlerini de oğar, sonra o elbisesiyle namaz
kılardı."[122]
Ebu Davud'un rivayetine göre de şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s) İle birlikte bulunuyorduk.
Üzerimizde örtülerimiz vardı. O'nun üzerine de bir giysi atmıştık. Sabah olunca
Resulullah (a.s) giysiyi alıp giydi. Sonra çıkıp sabah namazını kıldı. Sonra
oturdu. Bir adam "Ya Resulullah (a.s)! Şu bir kan damlası" dedi.
Resulullah (a.s) da onu ve etrafını kazıdı. Bana bir genç çocukla temizleyici
ot gönderip: "Şunu yıka sonra kurut ve sonra bana gönder" dedi. Ben
de leğenimi istedim. Onu yıkadım, sonra kuruttum ve yeniden kendisine
gönderdim. Daha sonra Resulullah (a.s) günün ortasında üzerinde bir giysi
bulunarak geldi."[123]
Yine Ebu Davud'un bir başka rivayetine göre Muaz şöyle
söylemiştir:
"Hz.Aİşe (r.a)'ye üzerine kan bulaşan hayızlı
kadın hakkında soru sordum. Şöyle söyledi:
"Onu yıkasın. Eğer izi kaybolmazsa bir miktar
sufre ile onu gidersin." Sonra şöyle söyledi:
"Benim, Resulullah (a.s)'ın yanında (O'nun
zamanında) hiç elbisemi yıkamadan toplam üç hayız gördüğüm olurdu." [124]
Yüce Allah, Kur'an-ı
Kerim'inde şöyle buyuruyor: "Veya sîzden biri tuvaletten gelmiş
olursa..." [125]
Burada büyük veya küçük tuvalet ihtiyacını görmeye kinaye edilmektedir.
Bevî, dışkı, koku,
mezi, vedi, meni gibi önden veya arkadan normal olarak çıkan maddelerden bir
şeyin veya kurt, taş, kan gibi normal dışı bir şekilde çıkan maddelerden
herhangi bir şeyin çıkmasıyla abdestin bozulacağı Üzerinde bütün ilim adamları
görüş birliği etmişlerdir. Çıkan şey az da olsa çok da olsa abdesti bozar. Meni
hem abdesti bozar hem de guslü gerektirir. Bunun gibi temizlikten sonra gelen
hayız ve nifas kam da guslü gerektirir
Hanefıler, önden çıkan
kokuyu abdest bozan şeylerden müstesna tutmuşlardır. Onlara göre bu koku bir ihtilaç
(karışım) olduğundan abdesti bozmaz.
Malikiler de, insanın
sağlıklı olduğu durumlarda normal şekilde çıkan maddelerden ayn olarak çıkan
normal dışı maddeleri, abdesti bozan şeylerden ayn tutmuşlardır. İleride
göreceğimiz üzere özürlü olanların kendilerine göre özel hükümleri
bulunmaktadır.
Genel giriş kısmında
abdesti bozan şeyler, başlıklar halinde sıralanmıştı. Aşağıda bunlarla ilgili
rivayetleri vereceğiz.
545-
Tirmîzi, Ali bin Talk (r.a)'ın şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Bir
bedevi Resulullah (a.s)'ın yanına geldi ve şöyle söyledi:[126]
"Bizden bir adam
çölde bulunuyor. Kendisinden hafif bir koku çıkıyor. Orada su da kıt
oluyor." Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:
"Biriniz koku
çıkarırsa abdest alsın. Kadınlara da arkalarından yanaşmayın. Şüphesiz Allah
gerçeği bildirmekten çekinmez."
Ebu Davud'un
rivayetine göre de ravİ şöyle söylemiştir: "Resulullah (a.s) şöyle
buyurdu:
"Biriniz namazda
koku çıkarırsa namazdan çıksın, abdest alsın ve namazını yeniden kılsın."[127]
546- Buharı
ve Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmişlerdir: "Resulullah (a.s)
şöyle buyurdu:[128]
"Abdestini bozan
(hadeste bulunan) birinin abdest almadıkça namazı kabul edilmez."
Hadramevtli bir adam:
"Hades (abdesti
bozmak) nedir, ey Ebu Hureyre (r.a)?" diye sordu. O da şöyle söyledi:
"(Arkadan) koku
veya ses çıkarmaktır."
Bir başka rivayete
göre şöyle söylemiştir:
"Abdest, ancak
abdestin bozulması (hades) durumunda gerekli olur."
Araplardan olmayan bir
adam Ebu Hureyre (r.a)'ye: "Hades (abdesti bozmak) nedir?" diye
sordu. O da şöyle söyledi:
"(Arkadan) koku
veya ses çıkarmaktır." [129]
547- Buharı
ve Müslim, Hz. Ali bin Ebi Talib (r.a)'den şu şekilde rivayet etmişlerdir:[130]
"Muhammed bin
Hanefiyye şöyle söyledi:
"Hz. Ali (r.a)
şöyle söyledi:
"Ben çok mezi
çıkaran bir adamdım. Kızının konumu dolayısıyla bunu (bunun hükmünü) Resulullah
(a.s)'a sormaktan utandım. Mikdad bin Es-ved'e söyledim. O sordu. Resulullah
(a.s) da şöyle buyurdu:
"(Böyle biri)
cinsel organını yıkar ve abdest alır."
Ebu Davud'un Urve
(r.a)'den, onun da Hz. Ali bin Ebİ Talib (r.a)'den rivayet ettiğine göre de;
"Hz. Ali (r.a) Mikdad (r.a)'a söyledi..." hadis böyle devam ediyor. [131]
Muvatta'daki rivayete
göre de, soruyu Resulullah (a.s)'a Mikdad (r.a) sordu. Resulullah (a.s) da
şöyle buyurdu:
"Cinsel organını
(zekerini) ve husyelerini yıkasın," [132]
Yine Ebu Davud'un bir
başka rivayetine göre Hz. Ali (r.a) şöyle söylemiştir:
"Ben çok mezi
çıkaran bir adamdım. Bundan dolayı guslediyordum. Sonunda bu zor gelmeye
başladı. Durumu Resulullah (a.s)'a bildirdim -yahut O'na bu durum bildirildi.'
Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:
"Mezi gördüğünde
böyle yapma. Sadece cinsel organını yıka ve namaz abdesti al. Fışkırtarak su
(meni) çıkardığın zaman guslet." [133]
Tirmizi'nin rivayetine
göre de Hz. Ali (r.a) şöyle söylemiştir: "Resulullah (a.s)'a mezinin
hükmünü sordum. O da şöyle buyurdu: "Meziden dolayı abdest, meniden dolayı
ise gusül gerekir." [134]
Bir Açıklama
İmam Nevevi, Sahihi
Müslim'de Hz. Ali (r.a)'den rivayet edilen ve Hz. Mikdad (r.a)'ın
gönderilmesinden söz eden hadisi şerifin şerhinde şöyle demiştir:
"Bu hadiste
"cinsel organını ovarak temizle (yıka)" ifadesi geçmektedir. Bu
hadisin metninde geçen ilgili kelime, "yıkarken ovmak" anlamı taşır.
Bir başka rivayette ise: "Cinsel organını yıkar" ifadesi geçmektedir.
Bundan dolayı birinci rivayetteki "ovarak temizle" anlamına gelen
kelime ile de sadece yıkamanın kastedildiği ifade edilmiştir."
548- Ebu
Davud, Sehl bin Hanif (r.a)'den rivayet etmiştir[135]
"Ben sıkça
ve.görünür şekilde mezi çıkarırdım. Bundan dolayı çok sık guslediyordum.
Sonunda bunu(n hükmünü) Resulullah (a.s) a sordum. O da şöyle buyurdu:
"Bundan dolayı
abdest alman yeterli olur." Ben:
"Ya Resulullah
(a.s)! Ondan elbiseye bulaşan şey hakkında ne yapacağım*1 dedim. Şöyle
buyurdu:
"Bir avuç su alıp
onunla elbisenden (mezinin) bulaştığını gördüğün yerleri ovarak
temizlemen-yeterli olur."
549- Ebu
Davud, Abdullah bin Sa'd Ensari (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:[136]
"Resulullah
(a.s)'a guslü gerektiren şeyler ve birbiri ardından çıkan su hakkında soru
sordum. Şöyle buyurdu:
"Bu şey (birbiri
peşinden çıkan su) mezidir. Her erkek mezi çıkarır. Bundan dolayı cinsel
organını ve iki yanını yıka ve namaz abdesti al."
550- İmam
Malik, Hz. Ömer (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir:[137]
"Onun -yani
mezinin- benden küçücük cevher gibi çıktığını görüyorum. Biriniz bununla
karşılaşırsa, (cinsel organını yıkasın ve namaz için aldığı şekilde abdest
alsın."
Hz. Ömer (r.a)'in bu
sözüyle kasdettiği şeyin, vedi olması muhtemeldir. Bu şey de bevlin arkasından
yoğun şekilde çıkan beyaz bir maddedir.
551-Ebu
Davud, Ebu Derda (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmiştir: "Resulüİlah (a.s)
oruçlu olduğu sırada kustu ve abdest aldı." Ma'dan şöyle söyledi:[138]
"Ben Dımeşk (Şam)
Camisi'nde Sevban'la karşılaştım ve kendisine bu hususu sordum. O da:
"Doğru söylemiş. Ben de (Resulullah (a.s)'ın) abdest suyunu döktüm"
dedi."
Bir Açıklama
Hanefiler ve
Hanbeliler, kusmanın abdesti bozacağını söylemişlerdir. Ha-ne fi I e re göre
bir kimse ağız dolusu kusarsa abdesti bozulur. Bununla kastedilen ise
zorlamadan ağızda tutulamayacak miktarda kusmuk çıkarmaktır. Han-belilere göre
ise bol miktarda kusulması durumunda abdest bozulur. Bu miktar da, kusan
kişinin gözüne çok görünen miktardır. Çıkarılan şey ister yiyecek olsun, ister
mideden gelen kan olsun, ister safra olsun kusmanın onlara göre hükmü böyledir.
Ancak balgam, tükürük, burun pisliği ise temizdir ve ab-destin bozulmasına
sebep olmaz. Bunun gibi insanın ağzından çıkan koku da abdesti bozmaz.
Mal iki ler ve
Şafiiler ise kusmanın abdesti bozmayacağını söylemişlerdir. Onlar yukarıdaki
hadisi şerifte kastedilenin, temizlenmek için yıkanma olduğunu söylemişlerdir.
552- İmam Malik,
Misver bin Mahrama (r.a)ıdan rivayet etmiştir:[139]
"Bu kişi
(Misver), Hz. Ömer (r.a)'in saldırıya uğradığı gece yanına gitti ve kendisini
sabah namazına uyandırdı. Hz. Ömer (ra) de: "Evet. Namazı ter-kedenin
İslam'dan bir payı yoktur" dedi ve yarasından kanlar aka aka namazı
kıldı."
553- Ebu
Davud, Cabir bin Abdullah (r.a)'dan rivayet etmiştir:[140]
"-Zatı Rik'a
Cazvesi'nde- Resulullah (a.s) ile birlikte çıktık. Bir adam müşriklerden bir
adamın karısına sövdü. Bunun üzerine adam:
"Muhammed'in
ashabından birinin kanını akıtmadan durmayacağım" diye yemin etti. Adam
çıkıp Resulullah (a.s)'ın izini takib etmeye başladı. Resulullah (as) bir yere
konaklayıp: "Bizi kim gözetler?" diye sordu. Muhacirlerden biri kişi
bu isteği kabul etti. Ensardan bir adam da: "Gediğin ağzını beklemek
gerekir" dedi. Bu iki adam gediğin ağzına gidince muhacirlerden olan kişi
uzanıp yattı, ensardan olan kişi de namaza durdu. (İz takip eden) adam geldi.
Karşısındaki kişiyi görünce onun topluluğun nöbetçisi olduğunu anladı. Ona bir
ok attı. Bu (oku)nu sapladı. (Ensarî) onu çıkardı. Adam bu Şekilde üç ok attı.
Sonra (Ensarî) rüku ve secdeye vardı. Daha sonra arkadaşını uyandırdı.
(Karşıki adam) ötekilerin kendisini far ket tiklerin i anlayınca kaçtı.
Muhacirlerden olan ensardan olan kişinin öyle kanlar içinde olduğunu görünce:
"Subhanallah! Adam ilk oku attığında beni neden uyandırmadın?" dedi.
O da: "Bir sure okuyordum, onu yanda kesmek istemedim" dedi."
Bir Açıklama
Hane filer şöyle
söylemişlerdir:
"Kan, kusmuk ve
irin; hakkında temizleme hükmünün geçerli olduğu yere aktığı taktirde abdesti
bozar. Hakkında temizleme (tahir) hükmünün geçerli olduğu yer ise bedenin dışı
yani cildidir."
Hanbeliler şöyle
söylemişlerdir:
"Eğer kan çok
olursa abdesti bozar. Çokluğunun tesbiti ise her kişinin kendi
değerlendirmesine göredir."
Malikiler ve Şafiiler
ise şöyle söylemişlerdir: "Abdest, kan ve benzeri şeylerden dolayı
bozulmaz."
Bunların hepsinin
kendilerine göre delilleri bulunmaktadır. Bütün bu mezheplerin mensupları,
konuyla ilgili olarak varid olan nasslan kendi mezheplerinin görüşleri
doğrultusunda izah etmişlerdir. Mesela kanın abdesti bozduğuna hükmedenler
açısından Hz. Ömer (r.a)'in durumu bir zaruretti. Yukarıdaki rivayette sözü
edilen sahabinin yaptığı hareket ise kendi içtihadına dayanıyordu. Hanefiler
aynı zamanda bu (sonuncu) hadisi zayıf görmüşlerdir.
554-
Tirmizi, Hz. Aişe (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:[141]
"Resulullah (a.s)
hanımlarından birini öptü. Sonra abdest almadan namaza çıktı."
Urvededi ki:
"Ben; "O,
senden başka kim olabilirdi?" dedim. Güldü".
Bir başka rivayete
göre de Resulullah (a.s) onu (yani Hz. Aişe (r.a.)'yi) öptü ve abdest almadı. [142]
Yine bir rivayette
şöyle denilmektedir:
"Resulullah (a.s)
hanımlarından bazılarını öper sonra abdest almadan namaz kılardı." [143]
Bir Açıklama
Hanefiler şöyle
söylemişlerdin "İleri derecede dokunma (fahiş mübaşeret) olmadan kadına
dokunmaktan dolayı abdest bozulmaz. Bu ise kadının ve erkeğin cinsel
organlarının sünnet yerlerini geçmeksizin bütünüyle birbirine dokunmasıdır.
Çünkü sünnet yerlerinin birbirine dokunması durumunda gusül gerekir"
Malikiler İse:
"Buluğ çağına ermiş abdestli birinin, abdesti normalde kendisinden lezzet
duyabilecek birine şehvet ve lezzet duyarak dokunmakla bozulur." Onlara
göre ağızla öpmekle de abdest bozulur. Ancak ağızla olmayan dokunma eğer
şehvetle olursa abdesti bozar.
Bu konuda Hanbelilerin
yaygın olan görüşleri ise şöyledir: "Eğer kendisine dokunulan kişi
normalde kendinden şehvet duyulacak biriyse, arada engel bulunmaksızın
kadınlara dokunmakla abdest bozulur. Ancak küçük erkek ve kız çocuk bu hükme
girmez."
Şafiiler de şöyle
söylemişlerdir:
"Erkeğin mahremi
olmayan yabancı bir kadına arada engel bulunmaksızın dokunmasıyla abdesti
bozulur. Kadın ölü yahut çok yaşlı veya dokunan erkek yaşı ilerlemiş biri olsa
da aynı şekilde dokunmak kasıtlı olmasa da bu sebebten dolayı abdesti bozulur.
Ancak saça, dişe ve tırnağa dokunmak abdesti bozmaz. Normal zevk sahiplerinin
(zevk sapmasına düşmüş olmayanların) kendilerinden şehvet duymayacakları küçük
erkek veya kız çoqpğa dokunması ile de abdest bozulmaz."
555- Ebu
Davud, Talk bin Ali Yemani (r.a)'den rivayet etmiştir:[144]
"Resulullah
(a.s)'ın yanına gittik. Bedevi olduğu anlaşılan bir adam yanına geldi ve:
"Ey Allah'ın Peygamberi! Bir erkeğin abdest almasından sonra cinsel
organına (zekerine, erkeklik organına) dokunması hakkındaki görüşün
nedir?" diye sordu. Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:
"O, kendisinden
olan bir et parçasından başka bir şey midir?"
Tİrmizi, bu hadisin:
"O kendisinden olan bir et parçasından başka bir şey midir?"
kısmından başkasını rivayet etmemiştir. Tirmizi bu hadisi aynı zamanda
"Cinsel organına dokunmaktan dolayı abdest almak" başlığını taşıyan
babda rivayet etmiştir. [145]
Nesai'nin rivayetine
göre ise (ravi) şöyle söylemiştir:
"Resulullah
(a.s)'ın yanına gittik. Kendisine bey'at ettik ve kendisiyle birlikte namaz
kıldık. Namazı bitirdiğinde bir adam yanına geldi..." devamında
yukarıdakinin benzeri hadisi nakletmiştir. [146]
556-
Tirmizi, Busra binti Safvan (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s)
şöyle buyurdu:[147]
"Kim cinsel
organına (zekerine, erkeklik organına) dokunursa abdest almadan namaz
kılsın."
Muvatta'da, Muhammed
bin Amr bin Hazm'dan rivayet edildiğine göre Urve bin Zübeyr şöyle söylemiştin
"Mervan bin
Hakem'in yanına girdim. Neden dolayı abdestin gerekeceği konusu üzerinde
konuştuk. Mervan: "Cinsel organa (zekere) dokunmaktan dolayı abdest
gerekir" dedi. Urve: "Ben bunu duymadım" dedi. Bunun üzerine
Mervan şöyle söyledi: "Busra binti Safvan'in bana bildirdiğine göre o
Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurduğunu duymuş: "Biriniz cinsel organına
dokunursa abdest alsın." [148]
Ebu Davud[149] ve
Nesai,[150] Muvatta'da geçen
rivayeti nakletmişlerdir. Nesai'nin rivayeti, Muvatta'dakinin benzeridir. [151]Ancak
onun rivayetinde şöyle denilmektedir:
"Urve dedi ki:
"Ben bu konuda Mervan'la tartışmaya girdim. Tartışma o kadar sürdü ki,
sonuçta Mervan koruma görevlilerinden birini çağırıp Bus-ra'ya gönderdi ve ona
rivayet ettiği hadisi sordurdu. Busrada Mervan'ın nakletmiş olduğu şekilde bir
hadis rivayetini bana gönderdi."
Nesai, Tirmizİ'nin
rivayetini de nakletmiştir. [152]Yine
Nesai'nin bir başka rivayetine göre Busra şöyle söylemiştir:
"Resulullah (a.s)
şöyle buyurdu:
"Kim fercine
(cinsel organına) dokunursa abdest alsın." [153]
Bir başka rivayetinde
de şöyle denilmektedir:
"Biriniz eliyle
fercine (cinsel organına) dokunursa abdest alsın." [154]
Taberani'nin
Mu'cemu'l-Kebir'inde ve Mu'cemu'l-Evsat'ında: "Cinsel organına
(zekerine)" ibaresinden sonra: "Yahut husyelerine veya koltuklarına..."
denilmektedir.[155]
îbni Huzeyme, İmara
Malik ve Ahmed bin Hanbel, cinsel organa (zekere) dokunmaktan dolayı abdest
almanın farz değil de müstehab olduğuna dair rivayetler nakletmişlerdir.
Bir Açıklama
Hanefiler: "Ön
veya arka organdan birine dokunmakla abdest bozulmaz" demişlerdir.
Malikiler ise şöyle
söylemişlerdir:
"Arka organa
dokunmaktan dolayı abdest bozulmaz ama gerek yanılarak ve gerekse kasıtlı
olarak arada bir engel bulunmaksızın avuç içiyle yahut elin kenarıyla veya
parmağın içiyle ya da kenarıyla ön organa (cinsel organa) dokunmaktan dolayı
abdest bozulur. Ancak elin veya parmağın arkasıyla dokunmaktan dolayı
bozulmaz." Bu hüküm onlara göre buluğ çağına ermiş erkek veya kadın için
söz konusudur.
Şafıiler ve Hanbeliler
de şöyle söylemişlerdir:
"Erkek olsun
kadın olsun bir kimsnin kendisinin veya başkasının ön ya da arka organına
dokunmasıyla abdesti bozulur. Dokunan veya kendisine dokunulan kişi küçük olsun
büyük olsun sağ olsun Ölü olsun farketmez."
Hanbeliler, elin
içiyle veya dışıyla yahut parmakların uçlanyla veya arala-nyla dokunmak
arasında herhangi bir fark görmemektedirler. Onlara göre abdesti bozan durum
parmak içlerinden birinin diğerine dokunması ve hafifçe yüklenmesidir. Baş
parmakların birinin içinin, diğerinin içine dokunmasıyla da abdest bozulur.
Avuç içinden de bu kadar miktarın dokunmasıyla abdest bozulur
557- İmam
Malik, Abdullah bin Ömer (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:[156]
"(Abdullah bin
Ömer r.a) oturarak uyur, sonra kalkar abdest almadan namaz kılardı."
558- Müslim,
Enes bin Malik (r.a)'ten şu şekilde rivayet etmiştir: "Katade'nin
söylediğine göre Enes bin Malik (r.a) şöyle söyledi: "Resulü 11 ah
(a.s)'ın sahabileri uyurlar sonra abdest almadan namaz kılarlardı."[157]
(Ravİ) dedi ki:
"Ben: "Sen bunu Enes (r.a)'den duydun mu?" diye sordum. O da:
"Vallahi, evet" dedi." [158]
559- Ebu
Davud, Hz. Ali bin Ebi Talib (r.a)'den rivayet etmiştir:[159]
"Resulüİlah (a.s)
şöyle buyurdu:
"Dübürün kapağı
gözlerdir. Kim uyursa abdest alsın."
Bir Açıklama
Bu hüküm, mak'adını
yer üzerine oturtmadan yahut kendinden bir şeyin çıkması ihtimali olan bir hal
üzere uyuyan kimse açısındandır. Ama mak'adını yere oturtarak veya kendisinden
bir şeyin çıkması ihtimali olmayan bir hal ü-zere uyuyanın abdesti bozulmaz.
560- Ahmed
bin Hanbel, bir adamdan şöyle rivayet etmiştir:[160]
"Allah'ın
peygamberinin horlayacak derecede uyuduğunu ve sonra ab-dest almadan namaz
kıldığını gördüm."
Resulullah (a.s)'ın bu
hareketinin, secde halinde olduğu hakkında bir takım rivayetler bulunmaktadır.
Bir Açıklama
Hanefiler ve Şafiüer
şöyle söylemişlerdin
"Abdesti bozan
uyku, mak'ad yere yahut oturulan alan üzerine yerleştirilmeden olan uykudur.
Bu durumda, insandan bir şeyin çıkması yani yellenme olması ihtimali
yoktur."
Hanefilere göre
ayakta, oturarak veya gerek namazda gerekse başka zaman secde halinde iken
uyumak da abdesti bozmaz. Çünkü bu gibi durumlarda kişi gene nisbeten kendine
hakim durumdadır, daha fazla kendini bırakması durumunda düşer. Dolayısıyla
belirtilen durumlarda kişi tam bir rehavete düşmez.
Malikiler ve
Hanbeliler de şöyle söylemişlerdir: "Hafif uyku abdesti bozmaz. Ağır uyku
ise bozar." Malikilere göre ağır uykunun tanımı şöyledir:
"Ağır uyku,
kişinin sesleri hissetmeyecek yahut elinden düşen bir şeyin farkında olmayacak
veya ağzından su vs. akacak veya buna benzer durumlara maruz kalabilecek
derecede uykuya dalmasıdır." Eğer (ağzından çıkanı vs.yi) hissederse, uzun
süre uyumuş olsa da hafif uykuda demektir, dolayısıyla onun abdesti bozulmaz.
Hanbelilere göre ise
hafif uyku örfen, hafif uyku olarak bilinen ayakta veya otururken gelen uyku
halidir. Hanbelilerin, otururken değil de başka hallerde uyuyan kimse ile
ilgili hükümleri, Şafülerin hükümleri gibidir. Onlar Maükile-rin söylediklerine
ilave olarak, çok uykunun bütün hallerde uykuyu bozacağını söylerler. Bir kimse
uyur da uykusunun hafif mi yoksa ağır mı olduğunda tereddüt ederse temiz
olduğuna hükmedilir. Eğer rüya görmüşse çok uyku uyumuş demektir. [161]
561- Buharı
ve Müslim, Hz. Ebu Bekir (r.a)'in kızı Hz. Esma (r.a)'dan şu şekilde rivayet
etmişlerdir:[162]
"Hz. Esma (r.a)
güneş tutulması ile ilgili hadiste şöyle söylemiştir:
"Kalktım,
kendimden geçer oldum. Başımın üstüne su dökmeye başladım."
Urve (r.a), Hz. Esma
(r.a)'nın bu durumda abdest almadığını söylemiştir. Bu kısım uzun bir hadisin
sadece bir parçasıdır.
Bir Açıklama
Hz. Esma (r.a)'nın
kendinden geçme (iğma) hali tamamen kendini kaybedecek dereceye varmamış ve bu
yüzden abdest almamıştır. Bir insan tümüyle kendinden geçerse duyarlılığını ve
hissini kaybeder. Bu durumda iki yoldan birinden bir şeyin çıkması kuvvetli
ihtimaldir. Çünkü bu hal uykudan daha şiddetlidir. Dolayısıyla bu hal abdesti
bozar. Aşağıda gelen hadisi şerif de buna işaret etmektedir.
562- Buharı
ve Müslim, Ubeydullah bin Abdullah bin Utbe (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet
etmişlerdir:[163]
"Hz. Aişe
(r.a)'nin yanına girdim ve: "Bana Resulullah (a.s)'ın hastalığından söz
etmeyecek misin?" dedim. O da şöyle söyledi:
"Evet, Peygamber
(a.s) ağırlaştı ve: "İnsanlar namaz kıldı mı?" diye buyurdu. Biz:
"Hayır, onlar seni bekliyorlar ya Resulullah (a.s)!" dedik.
"Benim için bir küp (küfe) içinde su koyun" dedi. Söylediğini yaptık.
Yıkandı. Sonra kalkıp gitmek istedi. Ancak bayıldı. Sonra ayi İdi ve:
"İnsanlar namaz kıldı mı?" diye buyurdu. Biz: "Hayır, onlar seni
bekliyorlar ya Resulullah (a.s)!" dedik. "Benim için bir küp (küfe)
İçinde su koyun" dedi. Söylediğini yaptık. Yıkandı, sonra tekrar kalkıp
gitmek istedi. Ancak bayıldı. Sonra ayıldı ve: "İnsanlar namaz kıldı
mı?" diye buyurdu. Biz: "Hayır. Onlar seni bekliyorlar ya Resulullah
(a.s)!" dedik. "Benim için bir küp (küfe) içinde su koyun" dedi.
Söylediğini yaptık. Yıkandı. Sonra tekrar kalkıp gitmek istedi. Ancak bayıldı.
Sonra ayıldı ve: "İnsanlar namaz kıldı mı?" diye buyurdu. Biz:
"Hayır, onlar seni bekliyorlar ya Resulullah (a.s)!" dedik."
563- Müslim,
Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir:[164]
"Abdullah bin
Karız onu (Ebu Hureyre (r.a)'yi) Mescid'in içinde abdest alırken gördü. Şöyle
söyledi:
"Yediğim kiş
(kurumuş yoğurt) parçalarından dolayı abdest alıyorum. Çünkü ben Resulullah
(a.s)'m şöyle buyurduğunu duydum:
"Ateş dokunmuş
bir şeyden dolayı abdest alın."
564- Ebu
Davud, Cabir bin Abdullah (r.a)'dan rivayet etmiştir:[165]
"Resulullah
(a.s)1 in iki emrinden sonuncusu, ateşin dokunduğu şeyden dolayı abdest almayı
bırakmaktı."
565-Bulıari
ve Müslim, Abdullah bin Abbas (r.a)'tan şu şekilde rivayet etmişlerdir:[166]
"Resulullah
(a.s), koyun kaburgası yedi ve abdest almadan namaz kıldı."
Buhari'nin rivayetine
göre "Resulullah (a.s) tencerenin içinden bir kemik alıp (yedi ve sonra
abdest almadan namaz kıldı.)" [167]
Bir başka rivayette:
"Resulullah (a.s)
bir kaburga kemiğinin etlerini sıyırdı" denilmektedir. [168]
Müslim'in rivayetinde
de şöyle denilmektedir:
"Resulullah (a.s)
bir kemik veya et yedi ve sonra abdest almadan (hatta) suya elini sürmeden
namaz kıldı."[169]
Ebu Davud da şöyle
rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s)
kaburga kemiği yedi ve sonra elini, altındaki bir el bezi ile sildi, sonra
kalkıp namaz kıldı." [170]
Bir başka rivayette de
şöyle denilmektedir:
"(Resulullah a.s)
bir kaburga kemiğinin etlerini dişleriyle sıyırdı sonra abdest almadan namaz
kıldı." [171]
Nesai'nin rivayetinde
de şöyle denilmektedir:
"Resulullah
(a.s)'ın ekmek ve et yediğini sonra da abdest almadan namaza kalktığını
gördüm." [172]
566- Buharı
ve Müslim, Hz. Meymune (r.a)'den rivayet etmişlerdir:[173]
"Resulullah (a.s), onun (yani Hz. Meymune (r.a)'nİn) yanında kaburga
kemiği yedi ve sonra abdest almadan namaz kıldı." Bir Açıklama
Pişirilerek yenen bir
şeyin abdesti bozmaya sebep olan bir etkisi yoktur. Ebu Hureyre (r.a) yukarıda
sözü edilen hareketini ya vera (her şeyde son derece dikkatli olma tutumu)
dolayısıyla veya hareketine esas aldığı hükmün neshedilmiş olduğunu
bilmediğinden dolayı yapmış olabilir.
İmam Nevevi, Sahih
Müslim Şerhi (4/43)'nde şöyle demektedir:
"Bunlar:
"Ateşin dokunduğu şeyden dolayı abdest alın" hadisini esas almaktadırlar.
Çoğunluk ise ateşin dokunduğu şeyden dolayı abdest almanın gerekmediğine dair
rivayetleri esas almış ve ateşin dokunduğu şeyden dolayı abdest alınmasını
isteyen hadisle İlgili de iki ayn açıklamada bulunmuştur. Birinci açıklamaya
göre söz konusu hadis, Cabir bin Abdullah (r.a)'tan rivayet edilen hadisi
şerifle neshedilmistir. Çünkü Cabir bin Abdullah (r.a)'-tan rivayet ettiği
hadiste: "Resulullah (a.s)'ın iki emrinden sonuncusu, ateşin dokunduğu
şeyden dolayı abdest almayı bırakmaktı" denilmektedir. İ-kinci açıklamaya
göre de, burada abdest ile kastedilen, ağzın ve ellerin yıkanmasıdır. Sonra
burada üzerinde durduğumuz görüş ayrılığı, ilk dönemlerde ortaya çıkmıştı. Daha
sonra ilim adamları ateşin dokunduğu bir şeyi yemekten dolayı abdestin
gerekmediği üzerinde görüş birliğine varmışlardır."
Hattabi ve daha
başkaları bu konuyu bir başka yönden ele almışlardır ki, onların açıklamalarına
göre buradaki rivayet yani ateşin dokunduğu bir şeyden dolayı abdest almanın
gerektiğini bildiren hadis, müstehablık ifade eder. [174]
567- İmam
Malik, Abdurahman bin Zeyd Ensari (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:[175]
"Enes bin Malik
(r.a) Irak'tan geldi. Ebu Talha (r.a) ve Ubeyy bin Ka'b (r.a) yanına gittiler.
(Enes bin Malik r.a) onlara ateşte pişmiş bir yiyecek takdim etti. Onlar da
ondan yediler. Enes bin Malik (r.a) kalkıp abdest aldı. Ebu Talha (r.a) ve
Ubeyy bin Ka'b (r.a) ona: "Bu da nedir ey Enes? Irak usûlü müdür?"
dediler. Enes (r.a) de: "Keşke yapmasaydım" dedi. Sonra Ebu Talha
(r.a) ve Ubeyy bin Ka'b (r.a) kalkıp abdest almadan namaz kıldılar."
Bir Açıklama
Zerkani, Muvatta
Şerhi'nde şöyle söylemiştir:
"Irak usulü
müdür?" Yani: "Sen bu ilmi İrak'tan mı edindin ve Medine-lilerin
bizzat Resulullah (a.s)'tan almış oldukları uygulamaları terk mi ettin?"
Zerkani, Muvatta
Şerhi'nde yine şöyle söylemiştir:
"Ebu Talha (r.a)
ile Ebu Ubeyy (r.a)'in yaptıkları hareket, onların Enes bin Malik (r.a)'e karşı
çıkmaları ve onun da ötekilerin görüşlerine dönmesi, Medine halkının ateş
dokunan bir şeyden dolayı abdest almanın gerekmeyeceği üzerinde görüş birliği
içinde olduklarına işaret etmektedir. Bu ise ateş dokunmuş şeyden dolayı
abdest almakla ilgili hükmün neshedilmiş olduğunu ortaya koyan kuvvetli
delillerdendir."
Zerkani, aynı zamanda
Hattabi'nin, ateş dokunmuş bir şeyden dolayı abdest almayı emreden hadislerin,
bu hareketin müstehablığına delalet ettiği anlamına alınması yönündeki görüşüne
göre de karşı çıkmaktadır. Çünkü ona göre böyle bir şey müstehab olsaydı, Ebu
Talha (r.a) ile Ebu Ubey (r.a)'in E-nes bin Malik (r.a)'e karşı çıkmalarının
bir anlamı olmazdı. En doğrusunu ise ancak Yüce Allah bilir.
568-
Taberani, Vail bin Davud (r.a)'dan rivayet etmiş, o da İbrahim'in şöyle
söylediğini bildirmiştir:[176]
"Abdest girenden
değil, çıkandan dolayı alınır. Oruç da çıkana karşı değil, girene karşı
tutulur."
Bu hadis, merfu olarak
rivayet edilmiştir ancak sahih değildir. Bunun bir benzerini Beyhaki, Abdullah
bin Abbas (r.a)'tan mevkuf olarak rivayet etmiştir. Bu rivayet de ateş dokunan
bir şeyden dolayı abdest almanın gerekmeyeceği görüşünde olanların
dayandıkları delillerdendir.
569- Müslim,
Cabir bin Semure (r.a)'den rivayet etmiştir:[177]
"Bİr adam
Resulullah (a.s)'a: "Koyun etlerinden dolayı abdest alacak mıyım?"
diye sordu. Resulullah (a.s) da: "İstersen abdest al, istersen alma"
diye buyurdu. Adam: "Deve etlerinden dolayı abdest alacak mıyım?"
diye sordu. Resulullah (a.s) da: "Evet, deve etlerinden dolayı abdest
al" diye buyurdu. Adam: "Koyun yataklarında namaz kılabilir
miyim?" diye sordu. Resulullah (a.s): "Evet" diye buyurdu.
Adam: "Deve yataklarında namaz kılabilir miyim?" diye sordu.
Resulullah (a.s): "Hayır" diye buyurdu."
Nevevi, yukarıdaki
hadisi şerifte geçen nahyin, kerahet ifade eden bir ne-hiy olduğunu
bildirmiştir.
570- Ebu
Davud, Bera bin Azib (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:[178]
"Resulullah
(a.s)'a deve etinden dolayı abdest almak hakkında soru soruldu. Resulullah
(a.s) da şöyle buyurdu:
"Ondan dolayı
abdest alın." Yine koyun etinden dolayı abdest almak hakkında soruldu. O
zaman şöyle buyurdu:
"Ondan dolayı
abdest almayın." Deve yataklarında namaz kılmak hakkında soru soruldu. O
zaman şöyle buyurdu:
"Deve
yataklarında namaz kılmayın. Onlar şeytanlardandır." Koyun yataklarında
namaz kılmak hakkında soru soruldu. Onun hakkında da şöyle buyurdu:
"Oralarda namaz
kılın. O (yani koyun) berekettir."
Tirmizi: "Ondan
dolayı abdest almayın" sözünün sonuna kadar olan kısmını rivayet
etmiştir. [179]
Hafız Veliyyu'd-Din
Iraki şöyle söylemiştir:
"Onlar,
şeytanlardandır" sözünün gerçek anlamda olması ve onların bizzat şeytan
olmaları ihtimali vardır. Küfe ahalisi şöyle derdi: "Gerek insanlardan,
gerek cinlerden ve gerekse hayvanlardan serkeş ve huzursuz olan, nefret
ettirmede, İş karıştırmada şeytana benzeyen ve ona yakınlığı olan her şey
şeytandır."
Nesai, Sahih'inde İbni
Hibban, Müsned'inde Ahmed bin Hanbel, Hamz bin Amr Eslemi'nin merfu olarak
şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir:
"Her devenin
sırtında şeytan vardır. Onlara bindiğinizde Allah'ın adını anın." Hadis
böyle devam ediyor.
Bir Açıklama
Hanbelilerin
dışındakilere göre deve eti yemekten dolayı abdest bozulmaz. Hanbelilerin
dışında kalan mezhepler bu konudaki rivayetleri mensuh olarak kabul
etmişlerdir. Ancak Hanbelilere göre ister pişirilmiş olsun isterse pişirilmiş
olmasın, yiyen kişi bunu bilsin bilmesin deve etinin yenilmesinden dolayı
abdest bozulur.
İ'la'u's-Sünen'de
şöyle denilmektedir:
"Ebu Umame
(r.a)'nin merfu olarak şöyle söylediği rivayet edilmiştir:
"Biriniz abdestli
iken bir şey yerse (bundan dolayı) abdest almasın. Ancak deve sütünü içerseniz
ondan dolayı ağzınızı çalkalayın." Bunu Mu'cemu'l Ke-bir'de Taberani ve
ed-Dıya rivayet etmiştir. [180]
Taberani'nin rivayeti
hakkında Mecmeu'z-Zevaid (l/102)'de şöyle denilmektedir:
"Kimsenin
bunların hayatları hakkında bilgi verdiğini görmedim. Bununla birlikte
Suyuti'nin Kenzu'l-Ummal'ın girişinde zikredilen kuralına göre Ziya'nın isnadı
sahihtir."
Sonra şöyle
demektedir:
"Burada
"abdest" ağzı çalkalama anlamına alınmıştır. Hadisin bir kısmı diğer
kısmını açıklamaktadır." [181]
571- Ebu
Davud, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan rivayet etmiştir:[182]
"Biz bulaşan pisliklerden
dolayı abdest almaz, hiçbir kılı ve elbiseyi de (toprağa değmekten)
sakındırmazdık."
572-
Taberani, Abdullah bin Abbas (r.a)'dan rivayet etmiştir:[183]
"Benim için
çirkin bir sözden dolayı abdest almak, güzel bir yiyecekten dolayı abdest
almaktan daha sevimlidir."
573- Ebu
Davud, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir:[184]
"Bir adam izarını
yere yaymış bir helde namaz kılarken Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Git abdest
al." Adam gitti, abdest aldı. Sonra geldi. Bir adam Resulullah "Ya
Resulullah (a.s)! Niçin ona abdest almasını emrettin?" Resulullah (a.s) da
şöyle buyurdu:
"O, izannı yere
yaymış bir şekilde namaz kılıyordu. Allah ise bu şekilde izannı yayanın
namazını kabul etmez."
Bir Açıklama
Bu iki rivayet, bir
kimsenin büyük ya da küçük bir günah işlediğinde abdest almasının mendup
olduğu görüşünü taşıyanların dayandıkları iki temel dayanaktır. Nitekim
yukarıdaki rivayette kendisinden söz edilen adam, izannı yaymakla sünnete
aykırı hareket etmişti. Bu yüzden söz konusu hareketinden dolayı abdest alması
emredildi. Abdullah bin Abbas (r.a) da kötü söz söylemekten dolayı abdest
almasının güzel olacağı görüşünü tercih etmektedir.
574- imam
Malik, Nafi (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:[185]
"Abdullah bin
Ömer (r.a) burnu kanaymca gidip abdest aldı. Sonra dönüp hiç konuşmadan
namazına devam etti."
Bir Açıklama
Fıkıhçilann görüş
birliğine göre ister imam olsun isterse cemaatten olsun, namaz içinde abdesti
bozulan biri için efdal olan, gidip abdest alıp namaza baştan başlamaktır.
Bununla birlikte gidip abdestini alıp namaza kaldığı yerden devam etmesini de
caiz görmüşlerdir. Ancak bunun bir çok şartı ve pek çok tafsilatı
bulunmaktadır. Bu konudaki cevazlarının delillerinden biri Abdullah bin Ömer
(r.a)'in yukarıdaki rivayette bildirilen hareketidir.
575- Ebu
YaMa, Cabir bin Abdullah (r.a)'tan rivayet etmiştir:[186]
"Cabir bin
Abdullah (r.a)'a namazda gülen birinin durumu hakkında soru soruldu. O da
şöyle söyledi:
"Namazını iade
eder, ancak abdestini yeniden alması gerekmez."
Bir Açıklama
Hanefiler şöyle
söylemişlerdin "Bir kimse namazda eğer tebessüm ederse, bundan dolayı ne
namazı ne de abdesti bozulur."
Kahkaha, bir kimsenin
etrafındakilerinin de duyacağı derecede gülmesidir. Gülme de etrafındakiler
duymayacak derecede olandır. Tebessüm ise dişler görünse de ses çıkarılmayacak
şekilde olur.
Hanefiler, namazda
kahkaha derecesinde gülen birinin abdestini tazelemesinin gerekeceğine dair
hükümlerinde Ebu'l-Aİiye Riyad'dan nakledilen rivayete dayanmaktadırlar. Söz
konusu rivayete göre, Resulullah (a.s)'ın saha-bilerine namaz kıldırmakta
olduğu sırada bir kör, bir kuyuya düştü. Bunun üzerine Resulullah (a.s) ile
birlikte namaz kılanlardan bazıları güldüler. Resulullah (a.s) da onlardan
gülenlere hem abdestlerini tazelemelerini hem de namazlarını iade etmelerini
emretti. Bu rivayeti Abdurrezzak nakletmiştir. Ravileri, Buhari ve Müslim'in
Sahihlerinde ve Sünen rivayetlerinde adlan geçen ravilerdir. İsnadı ise mürsel
ve kavi (kuvvetli)dîr. Bu hadisin müsned ve mürsel başka rivayetleri de
bulunmaktadır. [187]
576- Ebu
Davud, Hz. Aişe (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:[188]
"Namazda abdesti
bozulan kişi, namazı bıraksın. Eğer cemaatle kılınan bir namazda bulunuyorsa,
burnunu tutarak çekilsin."
577-
Taberani, Cerir (r.a)'den rivayet etmiştir:[189]
"Hz. Ömer (r.a)
cemaate namaz kıldınyordu. Birinden bir şey çıktı. Bunun üzerine (namazdan
sonra Hz. Ömer r.a):
"Kendinden bir
şey çıkanın mutlaka abdestini tazelemesini ve namazını yeniden kılmasını istiyorum"
dedi. Cerir:
"Onu duyan
herkesin abdest alıp namazlarını iade etmelerini iste-sen!"dedi. Hz. Ömer
(r.a) de şöyle söyledi:
"Ne kadar güzel
söz söyledin. Allah sana hayırlı karşılık versin."
Sonra herkesin bunu
yapmasını (yani yeniden abdest alıp namaz kılmalarını) emretti."
Bu uygulama,
kendisinden koku çıkan kişinin saklı tutulması için başvurulan bir
uygulamadır. Bu aynı zamanda bir Müslümanın göstermesi gereken anlayışı ve
dikkati de ortaya koymaktadır.
578- Tir m
izi, Ebu Hureyre (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:[190]
"Resulullah (a.s)
şöyle buyurdu:
"Abdest ancak ses
veya koku dolayısıyla alınır."
Bir başka rivayete
göre de şöyle buyurmuştur:
"Biriniz mescidde
bulunduğunda, önünde koku duyarsa ses veya (kendinden) koku duymadıkça
çıkmasın." [191]
Müslim'in rivayetine
göre de Ebu Hureyre (r.a) şöyle söyledi:
"Resulullah (a.s)
şöyle buyurdu:
"Biriniz karnında
bir şey hisseder de ondan bir şeyin çıkıp çıkmadığı konusunda tereddüde
düşerse ses ya da koku duymadıkça ayrılmasın." [192]
Ebu Davud'un
rivayetine göre de şöyle buyurmuştur:[193]
"Biriniz namazda
olur da, arkasında bir hareket hisseder ve (bundan dolayı) abdestin bozulup
bozulmadığı konusunda tereddüde düşerse ses veya koku duymadıkça namazdan
ayrılmasın."
579- Taberani,
Abdullah bin Abbas (r.a)'tan şöyle rivayet etmiştir: [194]"Resulullah
(a.s)'a abdesti bozulmadığı halde namazda abdestinin bozulmuş olabileceği
zannına kapılan bir kimsenin durumu hakkında soru soruldu. Resulullah (a.s) da
şöyle buyurdu:
"Biriniz namazda
iken şeytan onun oturağını (mak'adını) açarak abdesti bozulmadığı halde zihnine
abdestinin bozulmuş olabileceği şüphesi sokmak için gelir. Biriniz böyle bir
durumla karşılaşırsa, kulağıyla onun sesini duymadıkça veya burnuyla onun
kokusunu hissetmedikçe namazdan ayrılmasın."
Ahmed bin Hanbel'in
rivayetinde de şöyle denilmektedir:
"Biriniz namazda
İken şeytan ona gelerek bineğiyle kurduğu gibi onunla yakınlık kurar. Üzerine
yerleşince onu namazı hakkında fitneye düşürmek için ön tarafından yellenir. (Bir
kimse) böyle bir şey hissederse, ses duymadıkça veya koku hissetmedikçe
namazdan ayrılmasın." [195]
Bu hadisin ravileri,
Sahih'te adlan geçen ravilerdir. Bu rivayet Ebu Davud'un Sünen'inde kısa
olarak geçmektedir. [196]
Aynı şekil Mecmeu'z-Zevaid-'de de geçmektedir.
Bir başka rivayette de
şöyle deniliyor:
"Üzerine
yerleştiğinde onu yularlar veya ağzını gemler."
Ebu Hureyre (r.a)
şöyle söyledi:
"Nitekim siz bunu
görmektesiniz. Yularlananın bir yana aşık olduğunu görürsün. Ağzı gemlenenin
ise ağzını açıp Allah'ı zikretmediğini görürsün." [197]
580-
Taberani, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan rivayet etmiştir: [198]"Şeytan
namazda insanın etrafında dönerek onun namazını kesmek ister. Bundan yorulunca
arkasına üfler. Biriniz böyle bir şey hissederse ses veya koku duymadıkça
namazını bırakmasın."
581- Buharı
ve Müslim, Abdullah bin Zeyd (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmişlerdin[199]
"Namazda
kendisinden bir şeyin çıkmış olabileceği hissine kapılan bir kimsenin durumu
Resulullah (a.s)'a arzedildi. O da şöyle buyurdu:
"Ses duymadığı ve
koku hissetmediği sürece namazdan ayrılmasın."
Buhari'deki metin ise
şöyledir:
"Namazda kendinde
bir şey hisseden bir adamın durumu Resulullah (a.s)'a arzedildi. O da şöyle
buyurdu:
"Ses duymadığı ve
koku hissetmediği sürece namazdan ayrılmasın."[200]
Bir Açıklama
Yakıni bilgi, şüpheden
dolayı yok olmaz. Bir kimse abdesti i olduğunu kesin bilir ancak abdestinin
bozulup bozulmadığı üzerinde tereddüde düşerse, o kimse abdestlidir. Ancak bir
kimse eğer abdestinin bozuluş olduğunu kesin olarak bilir ancak bundan sonra
abdest alıp almadığında tereddüde düşerse, o kimse ise abdestsizdir.
Abdestte niyetin,
çoğunluğa göre farz, Hanefılere göre ise sünnet olduğu daha önce geçmişti.
Hidaye müellifi şöyle
söylemiştir:
"Abdestte niyet
bize göre sünnettir. Şafülere göre ise farzdır. Çünkü abdest de teyemmüm gibi
bir ibadettir. Bize göre abdestten dolayı yakınlığın (yani sevabın) kazanılması
ancak niyetle gerçekleşir. Ancak niyetsiz de ab-dest, namaz için bir anahtar
görevi görür. Çünkü teyemmümden farklı olarak abdestte temizleyici maddenin
kullanılması suretiyle temizlik sağlanmaktadır. Ama teyemmüm için kullanılan
toprak, ancak namaz kılmak istendiğinde su bulunmaması halinde temizleyici
yerini tutmaktadır. Bir başka ifadeyle teyemmümdeki niyet, maksadı ortaya
koyar." [201]
Beda'i'de de şöyle
denilmektedir:
"Bizim için esas
olan Allah'ın şu ayeti kerimesidir:
"Ey iman edenler!
Namaza kalktığınız zaman, yüzlerinizi ve dirseklerinize kadar ellerinizi
yıkayın, başlarınızı mesnedin ve topuklarınıza kadar ayaklarınızı yıkayın. Eğer
cünüp iseniz boydan boya yıkanın. Eğer hasta yahut yolculukta olursanız veya
sizden biri tuvalet ihtiyacını görmüş olur ya da kadınlara dokunmuş olursanız
da su bulamazsanız temiz bir toprakla teyemmüm edin. Onunla yüzlerinizi ve
ellerinizi meshedın. Allah size bir zorluk çıkarmak istemiyor: ancak sizi
temizlemek ve olur ki şükredersiniz diye üzerinize nimetini tamamlamak
istiyor."[202]
Ayette yıkama ve mesih
emri, niyet şartı koşulmaksızın mutlak olarak a-nılmaktadır. Bir delile
dayanılmadan mutlak bir hükmün kayda bağlanması ise uygun değildir. Abdest
emri, temizliğin fiilen gerçekleşmesi amacı taşır. Çünkü Yüce Allah ayeti
kerimenin sonunda "...ancak sizi temizlemek ve olur ki şükredersiniz diye
üzerinize nimetini tamamlamak istiyor" diye buyuruyor. Temizliğin
gerçekleşmesi ise niyete bağlı değildir. Bu, temizliğin gerçekleşeceği bir
ortamda temizleyicinin kullanılması ile olur. Su ise Resulullah (a.s)-'dan
rivayet edildiğine göre temizleyicidir. Rivayete göre Resulullah (a.s) şöyle
buyurmuştur:
"Allah suyu
temizleyici olarak yaratmıştır. Onu ancak tadını, rengini veya kokusunu
değiştiren bir şey pis edebilir."
Yüce Allah da ayeti
kerimesinde şöyle buyurmuştur:
"Gökten de temizleyici
su indirdik." [203]
Temizleyici (tahur)
adı, hem kendisi temiz olan hem de başka şeyi te-mizleyebilen bir madde için
kulamlır. Ortam ise örfe göre temizlemeye uygun olan ortamdır. Buradan
anlaşıldığına göre temizlik tabii olarak suyun gerçekleştirdiği bir iştir. Bu
noktada dil ile yapılan amel ise sevap kazanılmasına vesiledir. Hatta bir
kimsenin üzerine yağmur yağarsa, bu onun için abdest ve gusül yerine geçer yani
abdestte veya gusülde yıkanması gereken yerlerinin tamamını ıslatır hiç bir
yaşlık bırakmazsa abdest ve gusül yerine geçer. Burada niyet şartı aranmaz.
Çünkü niyet, insanın kendi tercihine bağlı fiiller için söz konusudur. Buradan
anlaşıldığına göre abdest için gerekli olan temizliğin gerçekleşmesidir.
ibadet anlamının
gerçekleşmesi ise abdeste ek bir güzellik kazandırır. E-ğer abdest niyete
dayanırsa, İbadet mahiyeti kazanır ama niyete dayanmazsa o zaman ibadet
mahiyeti kazanmaz. Ama bu durumda da namaz kılmaya elverişli duruma gelmeyi
sağlar. Çünkü temizlik gerçekleşmiş olmaktadır. Bu tıpkı cuma namazına koşmak
gibidir." (Özetlenerek, 1/20) [204]
Bir kimse eğer namazda
kasıtlı olarak abdestini bozarsa, bütün ilim a-damlannın ortak görüşüne göre
namazı bozulur.
Hanefılerden bazıları
şöyle söylemişlerdir:
"Kişi eğer
tahiyyatta teşehhüd miktarı yani bir şehadet kelimesi getirecek kadar süre
oturduktan sonra ve daha selam vermeden önce kasıtlı olarak abdestini bozarsa
namazı geçerlidir. Ancak böyle yapması tahrimen mekruhtur ve vaktin olması
yani daha namaz vaktinin çıkmamış olması durumunda namazını iade etmesi
gerekir. Eğer bir kimsenin kasıtlı olmadan namazda abdesti bozulursa Şafiilere
ve Hanbelilcre göre hemen o an namazı da bozulur."
Yine Hanefıler şöyle
söylemişlerdir.
"Eğer abdest
bozulmasının sebebi, burun kanaması gibi irade dışı bir şeyse, isterse
abdestini tazeledikten sonra namazını kaldığı yerden devam ettirir. Ancak en
güzel olanı namaza baştan başlamasıdır."
Malİkiler de Hanefıler
gibi burun kanaması durumunda namaza bırakılan yerden devam etmenin mümkün
olabileceğini söylemiş ve bunu altı şarta bağlamışlardır: Kanın bir dirhemi
aşacak miktarda üzerine bulaşmış olunması, abdest alma imkanı bulunan en yakın
yeri öteye geçmiş olmaması, temizlik yapacağı yerin yakın bir yer olması,
özürsüz olarak kıbleye arkasını dönmüş olmaması, temizlenme yerine gidiş-geliş
sırasında pisliğe basmaması ve bu arada konuşmaması. Buradan namaza baştan
başlamanın daha güzel olacağı ortaya çıkmaktadır.
Şafıiler, başı üç kere
meshetmenin sünnet olduğunu söylemişlerdir. Çoğunluk ise başı birden fazla
meshetmenin sünnet olmadığı görüşündedir.
Hanefılere ve
Şafiilere göre, kolları yıkarken parmak uçlarından başlayıp dirseğe doğru
yıkamak, başı meshetmeye önden başlayıp arkaya doğru mes-hetmek, yüzü yıkamaya
da yüzün en üst tarafından başlamak sünnettir.
Malikiler ise şöyle
söylemişlerdir:
"Gerek yıkamada
ve gerekse meshetmede eller olsun, baş olsun, ayaklar olsun organın baş (ön)
tarafından bağlayıp arkaya doğru meshetmek sünnettir."
Kullanılmış suyun
döküleceği yerden biraz yukarıda bir yere oturmak, kıbleye dönmek, normalde
insanlar arasında konuşulan sözler etmemek, altına suyun ulaşması kesin olan
rahat bir yüzüğü hareket ettirmek abdesu'n ada-bındandır. Eğer altına su
ulaştığı bilinirse, sıkı bir yüzüğün hareket ettirilmesi mendub olur. Aksi
takdirde Malikiler dışındaki mezheplere göre yüzüğün hareket ettirilmesi farz
olur. Malikiler ise kullanılmasına izin verilen dar bir yüzüğün hareket
ettirilmesinin gerekmediğini söylemişlerdir. Ağza ve burna sağ elle su verme ve
burnu sol elle temizleme uygulaması da abdest alan birinin yerine getirmesinin
uygun olacağı uygulamalardandır. Yine özü ili olmayan birinin daha namaz vakti
girmeden abdest alması da böyledir.
Hanefüere, Hanbelilere
ve Şafîilerin bazılarına göre mendille kurulanmaktan çekinmek de yerinde bir
harekettir. Ancak Malikiler böyle bir şeye gerek görmemişlerdir.
Sık sakalın arasının
parmaklarla temizlenmesi (tahlil) de yapılmasında yarar olan bir harekettir.
Bu, avuçla bir miktar su alıp bu suyu sakalın içine dökmek ve parmaklan sakalın
arasına sokarak suyun kıl diplerine ulaşmasını sağlamakla olur. El parmaklarını
birbirine geçirerek el parmaklarının arasım temizlemek, yine ayak parmaklarının
aralarını sol elin küçük parmağıyla temizlemek de böyle güzel bir harekettir.
Bu iş için sol elin küçUk parmağı, sağ ayağın küçük parmağının altından
sokularak sırayla sol ayağın küçük parmağına kadar temizlenir.
Malikiler şöyle
söylemişlerdir:
"Bir kimseden
gelen akıntı yarım zaman süresi veya daha fazla devam ederse, abdesti bozmaz,
aksi takdirde bozar. Onların burada kasdettikleri akıntı ise herhangi bir
hastalıktan dolayı kendiliğinden gelen bevl, koku, gaita, mezi, kan, istihaze
kanı gibi şeylerdir. Bu durumdaki birinin tedavi olması gerekir. Eğer bir
kimsenin herhangi bir vakitte veya vaktin sonunda veya ortasında bu hale maruz
kaldığı kesinlik kazanırsa, bunun kesinlik kazanmasından sonra namazını
kılması gerekir."
Şafüler şöyle
söylemişlerdir:
"Bir kimseye
ameliyat yapılır da midenin altında bulunanlardan herhangi bir şey dışarı
çıkarsa ondan dolayı abdest bozulur. Ama çıkan şey midenin üstünde bulunursa
bundan dolayı abdest bozulmaz. Bu hüküm, normal çıkış yolunun kapanması durumu
için söz konusudur. Ama eğer bu yol kapanmış olmazsa sağlam olan görüşe göre
çıkan şey midenin altından da olsa üstünden de olsa abdest bozulmaz."
Malikiler ve Şafıiler
şöyle söylemişlerdir
"Kan ve
benzerleri abdesti bozmaz. Ancak tutulması mümkün olan istihaze kanı bundan
müstesnadır."
Haneliler de şöyle
söylemişlerdir:
"Eğer kan çıktığı
yerin etrafına taşmazsa abdest bozulmaz. Bunun gibi kan çıkmaksızın bir et
parçasının düşmesi yahut yaradan, burundan veya kulaktan kurt çıkması sebebiyle
de abdest bozulmaz."
Malikiler ve Şafıiler,
abdestsiz olarak herhangi bir örtüyle veya tutacakla da olsa Kur'an-ı Kerim'e
el sürmeyi haram görmüşlerdir. Hanefıler ve Hanbe-liler ise abdestsizken temiz
bir örtüyle veya tutacakla Kur'an-i Kerim'i tutmayı caiz görmüşlerdir.
Haneliler, üzerine Kur'an-ı Kerim'den bir ayet bile yazılı bir şeye hatta böyle
üzerine ayet yazılı paraya veya duvar üzerine yazılı bir ayet metnine abdestsiz
el sürmeyi haram saymışlardır. Bunun gibi (onlara göre) Kur'an-ı Kerim'e
yapışık kapağa dokunmak da haramdır. Abdestsizken elbisenin yeniyle Kur'an-ı
Kerim'e dokunmak da tahrimen mekruhtur. Çünkü yen de dokunan kişiye bağlıdır.
Çocuğun öğrenmek veya ezberlemek amacıyla Kur'an-ı Kerim'e yahut ondan bir
parçaya dokunması caizdir. İçindeki tefsir yazılan ayet metinlerinden çok yer
tutan tefsir kitaplarına abdestsiz olarak dokunulması caizdir. İçinde Kur'an-ı
Kerim'den bazı ayetler yazılı olmakla birlikte ayrı bir madde ile (bez vs.
ile) üzeri sarılı olan bir şeyi kağıt, kitap, kitapçık vs.yi insanın üzerinde
taşıması, bununla birlikte tuvalete girmesi ve cünüp bile olsa ona dıştan
dokunması caizdir.
Malikiler şöyle
söylemişlerdir:
"Kur'an-ı Kerim'i
öğrenen veya öğreten bulûğ çağındaki bir kadının ha-yızh veya nifaslı iken
Kur'an-ı Kerim'e dokunması caizdir. Ancak bu cü-nüplük halinde caiz
olmaz."
Hanefiler ve Şafıiler
de şöyle söylemişlerdir:
"Abdestsizken bir
tutacakla Kur'an-ı Kerim'in sahifelerinin çevrilmesi caizdir."
Şafüler, temyiz
çağındaki bir çocuğun Öğrenmek için Kur'an-ı Kerim taşımasına engel
olunamayacağını söylemişlerdin Yine onlara göre üzerine ayet yazılı muskaların
taşınması, paraların üzerindeki ayet metinlerine ve Ka'be-'nin örtüsü gibi
üzeri Kur'an-ı Kerim ayetleri ile işlenmiş örtülere dokunulması caizdir.
Hanbeliler: "Bir Mü si ünıana dahî olsa Kur'an-ı Kerim'i satmak caiz
değildir" demişlerdir. Bu yüzden onlar eskiden Kur'an-ı Kerim satın almak
istediklerinde: "Hediye ettirmek ya da hediye etmek yerine geçer"
sözünü kultanırlardı. Günümüzde insanlar bu konuda gayet rahat hareket
etmektedirler.
Abdestli olmayanın
Kur'an-ı Kerim'e el sürmesinin caiz olmadığının delili şudur:
582-
Taberani, Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir:[205]
"Kur'an-ı Kerim'e temiz (yani abdestli) olandan başkası el süremez"[206]
Dinu'l-Halis
(l/250-251)'de Abdestten sonra dua başlığında şöyle denilmektedir:
"İlim adamları,
abdest alan birinin kıbleye dönüp gözlerini göğe çevirerek Abdullah bin Ömer
(r.a)'in hadisinde geçtiği şekilde dua etmesinin müs-tehab olduğu üzerinde
görüş birliği içindedirler."
583- Ahmed
bin Hanbel, Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:[207]
"Sizden her kim
abdest alır, abdestine Özen gösterir sonra: "Allah'tan başka ilah
olmadığına, O'nun tek olduğuna ve hiç bir ortağının bulunmadığına, Muhammed
(a.s)'in de O'nun kulu ve peygamberi olduğuna şehadet ederim" derse, ona
sekiz cennetin kapısı açılır. Hangisinden isterse girer."
Tirmizj'nin
rivayetinde söylemesi istenen söze şu ibare ilave edilmiştir:
"Ey Allah'ım!
Beni çokça tevbe edenlerden ve çokça temizlenenlerden eyle!"
Ebu Said el-Hudri
(r.a)'nin hadisinde bildirildiğine göre dua mühürlenir:
584- Nesai,
Ebu Said el-Hudri (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle
buyurdu:[208]
"Kim abdest alır
sonra: "Ey Allah'ım! Senin şanın pek yücedir. Hamd sana layıktır. Senden
başka ilah yoktur. Senden mağfiret diliyor ve sana tevbe ediyorum" derse,
bu söyledikleri bir kağıda yazılır. Üzeri mühürlenir ve kıyamet gününe kadar yırtılmaz."
Bu dua Resulullah
(a.s)'tan rivayet edilen duadır. Ancak bazılarının oku-yageldikleri ve
fıkıhçıların da zikretmiş olduğu her organın yıkanması ile birlikte, okunan
bir takım dualar bulunmaktadır. Mesela yüzün yıkanması esnasında:
"Ey Allah'ım!
Bazı yüzlerin ağaracağı, bazı yüzlerin de kararacağı günde benim yüzümü ak
eyle!" diye dua edilir. Sağ kolun yıkanması esnasında :
"Ey Allah'ım!
Benim kitabımı sağ tarafımdan ver. Kitabımı sol tarafımdan verme!" diye
dua edilir. Sol kolun yıkanması esnasında:
"Ey Allah'ım!
Kolaylaştır, zorlaştırma!" denir. Ancak bu dualar hakkında Resulullah
(a.s)'tan herhangi bir şey rivayet edilmiş değildir.
Nevevi, Revda'da şöyle
söylemiştir:
"Bu duanın bir
dayanağı yoktur. İmam Şafii ve çoğunluk (cumhur) bunu zikretmemişlerdir."
İbni Salah da bu
konuda sahih bir hadisin bulunmadığını söylemiştir.
Bu konuda Hz. Ali
(r.a)'nin rivayet ettiği bildirilen ve oldukça zayıf tanklarla gelen hadisler
bulunmaktadır. Bunları Kenzu'I-Ummal'da Alauddin Ali Mutteki nakletmiştir ve
zayıf olduklarına işaret etmiştir.
Mestler üzerine mesh,
abdestte ayaklan yıkama yerine geçer. Bu uygulama dört mezhebe göre de gerek
yolculukta gerek ikamet halinde ve hem kadınlar için hem de erkekler için
caizdir.
Nevevi, Sahihi Müslim
Şerhi'nde şöyle söylemiştir:
"Mestler üzerine
meshin geçerli olduğu konusunda sahabeden sayılamayacak kadar çok kimse
rivayette bulunmuştur. Hadis hafızları, mestler üzerine meshle ilgili
rivayetlerin mülevatir derecede olduğunu ifade etmişlerdir. Bazıları bu konuda
rivayette bulunan raviler hakkında derlemede bulunmuş ve seksenden fazla ravi
saymışlardır. Cennetle müjdelenen on kişi de bunların arasındadır. Ahmed bin
Hanbel de bu konuda sahabilerden kırk kadar merfu hadisin rivayet edildiğini
söylemiştir."
Yapılış şekli ise, el
parmaklarıyla ayak parmaklarının uçlarından başlanılarak baldıra doğru
çizgiler çekmektir yani ıslak parmaklan böyle çizgiler çıkaracak şekilde
sümıektir.
Hanefi'lere göre mesh
konusunda farz olan, her bir ayağın ön tarafının üzerini elin ön küçük
pannağının üç katı mikennea meshetmektir. Bîrden fazla meshetmek sünnet
değildir. Ayağın altı da meshedilmez.
Malikilere göre ise
farz olan mestlerin üst taraflarının tamamen meshedü-mesidir. Altlarının
meshedilmesi de nıüstehabdır.
Şafiüere göre de, farz
olan kısmın meshedilmesi yeterli olur ki, o da mestlerin altları, yanları veya
arkalan değil üstleridir. Onlara göre mestlerin her tarafının çizgiler halinde
meshedilmesi sünnettir.
Hanbeliler ise şöyle
söylemişlerdir: "Mestlerin üst taraflarının parmaklarla çizgiler halinde
meshedilmesi yeterli olur. Altlarının veya arkalarının meshedilmesi ise sünnet
değildir."
Mestler üzerine
meshetmenin şartlan ise şunlardır:
Mestler, kâmil
derecede temizlik üzere yani guslü gerektirecek bir hali olmaksızın ve
abdestli iken giyilmiş olmalıdır.
Mestler abdestte
yıkanması farz olan yerleri tamamen kapatmalıdır. Bu da topuklarla birlikte
ayaktır. Topuklar için şart olan üstten değil diğer yanlarından kapatılmış
olmaktır.
Mestlerle birlikte
normal bir şekilde yürümek mümkün olmalıdır. Hanefıler bu konuda mestlerin en
az onikibin adım yürümeye dayanacak nitelikte olmasını şart koşmuşlardır.
Malikilere göre ise önemli olan mestlerle normal bir şekilde kesintisiz yürüme
imkanının olmasıdır. Şafiilerin çoğunluğuna göre mestlerin niteliği konusunda
şart olan, mukim birinin bir gün ve gece, yolcunun ise üç gün üç gece içindeki
ihtiyaçlarını karşılamak için yapacağı çalışmalardaki yürümelerine dayanacak
kadar olmasıdır. Hanbelilerse, bu konuda örfen (normal bir şekilde) yürümeye
elverişli olmasından başka bir şart ileri sürmemişlerdir.
Şafiiler ve Hanbeliler
mestlerde az da olsa yırtığın bulunmamasını şart koşmuşlardır. Malikiler ve
Hanefiler ise ayağın en küçük üç parmağı sığacak kadardan az bir yırtığı
bulunan mestin üzerine meshetmeyi caiz görmüşlerdir. Malikiler, mestlerin
deriden olmasını şart koşmuşlardır. Şafiiler ise sık dokunmuş olmaması
sebebiyle üstüne suyun dökülmesi durumunda dikiş yerleri dışındaki kısımlardan
ayağa suyun geçmesini engellemeyen dokuma (Örgü) bir şeyin üzerine meshetmenin
geçerli olamayacağını söylemişlerdir. Hanefiler ve Şafiiler mestlerin bedene su
geçmesini önleyecek nitelikte olmasını şart koşmuşlardır. Bununla birlikte
onlar çoğunlukla, mestlerin derinin yarusıra, istenilen şartlan taşıması
durumunda örgülerden, kumaşlardan ve daha başka şeylerden yapılmasını da caiz
görmüşlerdir. Hanefiler, bir fersah yani onikibin adım yürümeye elverişli
olması, baldırlarda kendi kendine durması, altını göstermemesi ve arkasını
gösterecek kadar şeffaf olmaması halinde sık dokunmuş bir çorap üzerine
meshetmenin de caiz olduğunu söylemişlerdir. Bunun gibi Hanbeliler de ayakkabı
olmadan üzerinde kesintisiz yürümeye elverişli ve ayağın herhangi bir yerini
göstermeyen dikişli bir çorap üzerine meshetmeyi caiz görmüşlerdir.
Şafiiler ve Hanbeliler
kuvvetli görüşe göre yank kısmının bağlarla bağlanmış olması durumunda çizme
gibi ayak kısmı yank olan bir giyeceğin üzerine meshetmeyi caiz görmüşlerdir.
Ancak yank kısmı, üzerinde yürünmesi durumunda ayaktan yıkanması gereken
yerlerden hiç bir şeyi göstermeyecek şekilde sıkıca bağlanmış olmalıdır.
Askerlerin yaygın olarak giydikleri ayakkabılar da böyledir. *
Bir kimsenin üstüste
iki mest giymesi yahut iki mest yerine geçecek iki giyeceği üstüste giymiş
olması durumunda Şafiiler bunlardan sadece üste giyilenin üzerini meshetmekle
yetinilmesini caiz görmemektedirler. Diğer üç mezhep ise buna cevaz
vermektedir.
Malikiler ve
Hanbeliler mestler üzerine meshin caiz olması için giyilen mestlerin helal
olmasını şart koşmuşlardır. Bu itibarla onlara göre gasbedil-miş mestlerin
üzerine meshedilmesi yahut erkeklerin ipek giyecekler üzerine meshetmeleri caiz
olmaz.
Hanefılere göre
ayakların kesilmesi durumunda, mestler üzerine meshin caiz olması için ayağın
ön tarafından en küçük üç parmak miktannca (yani Önden üç küçük parmağın eni
kadar) bir kısmın kalmış olması gerekir. Ancak (bir ayak kesilmiş olursa) diğer
ayağa giyilen mestin üzerine meshedilmesi caizdir,Malikiler, mestlerin
giyilmesi konusunda belli bir süre koymamışlardır. Onlara göre cünüp olunmadığı
ve mestler ayaktan çıkanlmadığı sürece üzerine meshedilmesi caizdir. Çoğunluğa
göre ise mest giyme süresi mukim için bir gün bir gece, yolcu için ise üç gün
üç gecedir. Çoğunluğa göre bu süre mestlerin giyilmesinin ardından abdestin
bozulduğu vakitten itibaren başlar. Buna göre mukim bir kimse sabahleyin
güneşin doğmasından önce mest giyer ve güneş doğduktan sonra abdesti bozulursa,
onun için mest giyme süresi ancak ertesi gün güneş doğduktan so.ıra biter. Yani
bu sürenin bitiminde abdesti bozulmuş sayılabileceği gibi bu sürenin sonunda
herhangi bir amaçla abdest almasının gerekmesi durumunda mestlerini çıkarıp
ayaklarını yıkaması icab eder.
Bir kimse mukim olarak
mestlerini giyer sonra yolculuğa çıkarsa yahut tersini yaparsa yani yolculukta
mestlerini giyer sonra mukim olursa Şafiilere ve Hanbelilere göre böyle biri
için mest giyme süresi mukim kişi için geçerli olan süredir. Hanefılere göre ise
bir kimse mukim iken mestlerini giyer de daha bir gün bir geceyi doldurmadan
yolculuğa çıkarsa üç gün üç gece süreyle mestlerinin üzerine meshedilebilir.
Yolcu bir kimse de mestlerini mukim için geçerli süre boyunca giyer sonra mukim
olursa mestlerini çıkarıp ayaklannı yıkar yani abdest alma durumunda mestlerini
çıkanp ayaklarını yıkamalıdır.
Abdesti bozan
şeylerden biri, cünüplük, hayız, mestlerin birinin veya ikisinin çıkarılması,
mestler üzerine meshi bozar. Mest tamamen çıkanlmış olmasa bile ayağın büyük
bir kısmının (yandan fazlasının) mestlerin baldır kısmından çıkmasıyla
birlikte mesh bozulmuş olur. Hanefılere göre mestlerin affedilen miktardan
fazla yırtılması, yırtığın azının da affedilmeyeceğini söyleyenlere göre ise
herhangi bir yırtılma meshi bozar. Yine mest içerisinde ayaklardan birinin
ekseriyetine (yandan çoğuna) suyun dokunması ve mestleri giyme süresinin
dolması meshi bozar.
Sürenin dolması veya
cünüpltikten başka bir sebeple meshin bozulmasından sonra sadece ayakların
yıkanmasının yeterli mi olacağı yoksa abdestin tazelenmesinin mi gerekeceği
konusuna gelince: Bu konuda Han bel iler abdestin tazelenmesinin uygun
olacağım söylemişlerdir. Hanefiler, Şafüler ve Malikiler ise şöyle
söylemişlerdin
"Kişinin o an
abdestli olması durumunda sadece ayaklarını yıkaması yeterli olur." [209]
585- Buharı
ve Müslim, Muğire bin Şu'be (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir:[210]
"Bir yolculukta
Resulullah (a.s) ile birlikte bulunuyordum: "Ey Muğire! ibriği al"
diye buyurdu. Aldım. Resulullah (a.s) ayrıldı, benim göremeyeceğim bir yere
çekildi. Orada tuvalet ihtiyacını giderdi. Üzerinde de Şam yapımı (şamiye) bir
cübbe bulunuyordu. Elini (bu cübbenin) yeninden çıkarmaya çalıştı, dar geldi.
Bunun üzerine altından çıkardı. Ben (ellerine) su döktüm ve namaz için aldığı
şekilde abdest aldı ve mestleri üzerine meshet-ti. Sonra da namaz kıldı."
Bir başka rivayette
şöyle denilmektedir:
"Bir yolculukta
Resulullah (a.s) ile birlikte bulunuyordum. Mestlerini çıkarmak için elimi
uzattım. Resulullah (a.s): "Bırak onları, ben onları temiz (abdestli)
olarak giyindim" diye buyurdu ve onların üzerine mesnetti." [211]
Müslim'in rivayetine
göre de Resulullah (a.s) abdest aldı ve başının ön kısmım, imamesini (sarığını)
ve mestlerini mesnetti. [212]
Ahmed bin Hanbel
de:"... ben onları temiz (abdestli) olarak giyindim" sözüne:
"ve sonra yalınayak hiç yürümedim11 sözünü ilave etmiştir. [213]
586- Ebu
Davud, Sevban (r.a)'ın şöyle söylediğini rivayet etmiştir:[214]
"Resulullah (a.s)
bir seriyye (askeri birlik) gönderdi. Soğuğa maruz kaldılar. Resulullah
(a.s)'ın yanına geldiklerinde, (Resulullah a.s) onlara imamelerinin
(sarıklarının) ve mestlerinin üzerine meshetmelerinİ emretti."
587- Müslim,
Bilal bin Riba (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmiştir:[215]
"Resulullah (a.s)
mestlerin ve başörtüsünün (yani imamenin) üzerine mesnetti."
Ebu Davud'un
rivayetinde de şöyle denilmektedir:
"Abdurrahman bin
Avf (r.a), Bilal (r.a)'e Resulullah (a.s)'ın abdesti hakkında soru sordu. O da
şöyle söyledi:
"(Resulullah a.s)
tuvalet ihtiyacını gidermek için çıkardı. Ben de O'na su götürürdüm. İmamesinin
(sarığının) ve mestlerinin üzerini meshederdi." [216]
Nesai'nin rivayetine
göre de Bilal (r.a) şöyle söylemiştir: "Resulullah (a.s)'ın mestlerin ve
başörtüsünün (sarığının) üzerine mes-hettiğini gördüm." [217]
Yine Nesai'nin bir
başka rivayetine göre de şöyle söylemiştir: "Resulullah (a.s) ve Bilal
(r.a) çarşıya girdi. (Resulullah a.s) tuvalet ihtiyacmı görmeye gitti. Sonra
çıktı. Usame dedi ki: "Bilal'e: "(Resulullah a.s) ne yaptı?"
diye sordum. Bilal de şöyle söyledi:
"Resulullah (a.s)
tuvalet ihtiyacını görmeye gitti. Sonra abdest aldı. Yüzünü ve ellerini
yıkadı. Başını meshettİ. Mestler üzerine meshetti. Sonra namaz kıldı." [218]
Bir Açıklama
Tirmizi'nİn buradaki
rivayeti sank (imame) üzerine meshin, başın dörtte birinin meshedilmeşinden
sonra söz konusu olduğunu ortaya koymaktadır. Çünkü 'çoraplar ve imame üzerine
mesh hakkında gelen rivayetler babı'nda geçen rivayette: "Resulullah (a.s)
perçemini (başının ön kısmını) ve imamesini (sarığını) meshetti..."
denilmektedir.
Müslim'in abdestle
ilgili rivayetinde de: "... (Resulullah a.s) perçemini (başının ön
kısmını), imamesini ve mestlerini meshetti" denilmektedir. Buradan
anlaşıldığına göre sarığın mehedilmesi ile kastedilen anlam, kesinlikle başın
Ön kısmını meshetmeden sadece sangı meshetmekle yetinilmesi değildir. Bu
hususu Enes bin Malik (r.a)'in sözü daha açık bir şekilde ortaya koymuştur. O
şöyle söylemiştir:
"Resulullah
(a.s)'ı abdest alırken gördüm. Başında bir Katar sangı vardı. Elini sarığının
altından sokup başının ön tarafını meshetti. Sangın şeklini bozmadı."
Bu rivayeti Ebu Davud,
'Sarık üzerine mesh babi'nde rivayet etmiş ve hakkında herhangi bir açıklamada
bulunmamıştır.[219]
588-
Tirmizi, Ubeyde bin Muhammed bin Ammar bin Yasir (r.a)'in şöyle söylediğini
rivayet etmiştir:[220]
"Cabîr bin
Abdullah (r.a)'a mestler üzerine mesh hakkında soru sordum. Şöyle söyledi:
"Bu sünnettir ey
kardeşimin oğlu!" Sonra kendisine sarık üzerine mesh hakkında soru sordum.
O zaman şöyle söyledi:
"Saçı
meshet!"
589- Buhari
ve Müslim, Cerir bin Abdullah (r.a)'tan şu şekilde rivayet etmişlerdir:[221]
"(Cerir bin
Abdullah r.a) bevlettİ, sonra abdest aldı ve mestler üzerine meshetti.
Kendisine: "Sen böyle mi yapıyorsun?" denildi. O da şöyle söyledi:
"Evet Ben
Resulullah (a.s)'ın bevledip sonra abdest aldığını ve (abdestte) mestler
üzerine meshettiğinİ gördüm."
A'meş şöyle
söylemiştir:
"İbrahim dedi ki:
"Abdullah'ın arkadaşları buna hayret ederlerdi. Çünkü Cerir (r.a) Maide
suresinin inmesinden sonra Müslüman olmuştu."
590-
Taberani, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan rivayet etmiştir:[222]
"O (Abdullah bin
Mes'ud r.a) çoraplar ve nalinler (ayakkabılar) üzerine meshederdi."
Bir Açıklama
Çoraplann ve
nalinlerin (ayakkabıların) üzerine meshin açıklanması şöyledir:
Resulullah (a.s)
meshin mükemmel bir şekilde gerçekleşmesi için, mesh kasdıyla ellerini
çoraplarının üzerinde dolaştırmış ardından da nalinlerinin üzerini
meshetmiştir. Burada asıl maksad ise ifadeden anlaşıldığına göre nalinlerin
(ayakkabıların) meshı idi. İhtiyaç olmaması ve ondan dolayı Kur'an-ı Kerim'deki
yıkama emrinin terkedilmesinj gerektirecek kadar bir önemi olmadığından,
nalinler üzerine mesh hakkında bir şey söylemiyoruz.[223]
591- Ebu
Davud, Muğire bin Şu'be (r.a)'den rivayet*etmiştir:[224]
"Resul ullah
(a.s) abdest aldı ve çorapların ve nal inlerin üzerine meshet-ti."
Ebu Davud şöyle
söyledi:
"Abdurrahman bin
Mehdi bu hadisi rivayet etmezdi. Çünkü Muğire bin Şu'be (r.a)'nin rivayet etmiş
olduğu bilinen hadis: "Resulullah (a.s) mestler üzerine mesnetti"
şeklindedir. Bu hadis aynı zamanda Ebu Musa el-Eş'ar'i (r.a)'den de rivayet
edilmiştir. Onun bildirdiğine göre: "Resulullah (a.s) çoraplarının
üzerine mesnetti." Ancak bu rivayet muttasıl değildir (yani rivayet
senedinde kopukluk bulunmaktadır.) Aynı zamanda bu rivayet kuvvetli (kavi) de
değildir."
Ebu Davud devamında da
şöyle söylemiştir:
"Hz. Ali (r.a),
Abdullah bin Mes'ud (r.a), Bera bin Azib, Enes bin Malik (r.a), Ebu Umame, Sehl
bin Sa'd ve Amr bin Haris, çoraplarının üzerine meshetmişlerdir. Bu husus (yani
çorapların üzerine meshedilebileceği) Hz. Ömer (r.a)'den ve Abdullah bin Abbas
(r.a)'tan da rivayet edilmiştir."
Bîr Açıklama
Nesai, Büyük
Sünen'inde şöyle söylemiştir:
"Herhangi birinin
bu rivayette Ebu Kays'a -çoraplar üzerine meshedilebi-leceğine dair hadisin
ravİsi- mu tabi (onun rivayetini destekleyen) bir rivayet naklettiğini
bilmiyoruz. Muğire bin Şu'be (r.a)'den nakledilen sahih rivayete göre ise
Resulullah (a.s) mestlerinin üzerine meshetmiştir."
Muhammed Yusuf Bennuri
(rh.a) şöyle söylemiştir:
"İlim adamları,
üstü deri ile sarılmış veya üzerine (mest hükmündeki) nalin (ayakkabı) giyilmiş
çorapların üzerine meshedilebileceği konusunda görüş birliğine varmışlardır.
Bunun yanısıra ince ve şeffaf çorapların üze-rine meshedilemeyeceği üzerinde de
görüş birliği edilmiştir. Ancak sık dokunmuş, kuvvetli çorapların üzerine
meshedilip mehedilemeyeceği konusunda değişik görüşler ileri sürmüşlerdir.
Çoğunluk bunu caiz görmüştür. Ancak Ebu Hanife caiz görmemiştir. Onun,
ölümünden bir kaç gün önce bu görüşünden dönerek iki arkadaşının yani İmam
Muhammed ile İmam Ebu Yusuf un görüşünü benimsediği rivayet edilmiştir. Bu
rivayete göre Ebu Hanife (rh.a) hastalığı esnasında çoraplarının üzerine
meshetmiş ve ziyaretçilerine: "İnsanların yapmamalarını istediğim şeyi
kendim yaptım" demiştir. Ziyaretçileri de bu sözünden, onun önceki
görüşünden döndüğü anlamını çıkarmışlardır."
Hidaye müellifi de
şöyle söylemiştir:
"Fetva da buna
göredir. Bu husus Me'arifu's-Sunen (l/346)'de geçmektedir."
Şeyh Zafer Ahmed de
şöyle söylemiştir:
"Çünkü çorapların
üzerine meshedilebileceği tek bir rivayetle (haberi va-hidle) sabit olmuştur.
Ayakların yıkanmasının gerekliliği ise kesindir. Dolayısıyla çoraplar, sabit
mestler gibi olmadığı sürece onların üzerine meshe-dilmesi, ayaklan yıkama
yerine geçmez." [225]
592- İbni
Ebi Şeybe, Said bin Museyyib İle Hasam Basri (r.a)'hin şöyle söylediklerini
rivayet etmiştir:
"Sık dokunmuş,
kuvvetli olurlarsa çorapların üzerine meshed i lir."
593- Ebu
Davud, Hz. Ali (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:[226]
"Din, görüşe
(rey'e) göre olsaydı, mestlerin altlarının meshedilmesi, üstlerinin meshed il
meşinden daha uygun olurdu. Ancak ben, Resulullah (a.s)-'in mestlerin altlarını
meshettiğini gördüm."
Bir başka rivayette
ise şöyle denilmektedir:
"(Resulullah
(a.s)'ın) 'mestlerinin görünen taraflarını (yani üstlerini) meshettiğini
(gördüm)." [227]
Ebu Davud şöyle
söylemiştir:
"Bunu A'meş,
isnadiyla birlikte rivayet ermiştir ve şöyle söylemiştir:
"Ben ayakların
altlarının yıkanmasını, üstlerinin yıkanmasından daha uygun görüyordum. Nitekim
Resulullah (a.s)'in üst tarafını meshettiğini gördüm." Veki' dedi ki:
"Yani mestlerinin (üzerini meshetti)."
Bir başka rivayete
göre de şöyle söylemiştir:
"Ben ayakların
altları hakkında en uygun olanın, yıkanmak olacağını düşünüyordum. Nitekim
Resulullah (a.s)'ın mestlerinin üzerini meshettiğini gördüm."
Bütün bu rivayetlerde
anlatılmak istenen, mestlerin üzerlerinin meshedil-mesinin gerektiğidir. Bu
uygulama yerine göre buna muvaffak olarak ayaklarının üstlerinin yıkanmasının
daha uygun olacağı şeklinde, yerine göre buna ters olarak altlarının
yıkanmasının daha uygun olacağı şeklinde yorumlanmıştır. Asıl anlatılmak
istenen ise şudur: Bu konuda kesin nass (şer'i hüküm bildiren rivayet) vardır
dolayısıyla artık içtihada yer kalmamıştır.
594- Müslim,
Şureyh bin Hani (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Kendisine
mestler üzerinde mesh hakkında soru sormak için Hz. Aişe (r.a)'nin yanına
gittim. Şöyle söyledi:
"Sen, Ebu
Talib'in oğlunun (yani Hz. Ali (r.a)'nin) yanına git. Bu hususu ona sor. O,
Resulullah (a.s) ile birlikte yolculuk ederdi." Ona sorduk. Şöyle söyledi:
"Resulullah (a.s)
onun süresini, yolcu için geceleriyle birlikte üç gün, mukim için ise bir gün
ve gece olarak belirledi."
595-
Tirmizi, Huzeyme bin Sabit (r.a)'ten rivayet etmiştir:[228]
"Resulullah
(a.s)'a mestler üzerine mesh hakkında soru soruldu. O da şöyle buyurdu:
"Mestler üzerine
mesh, yolcu için üç gün, mukim için ise bir gün ve gecedir." [229]
596-
Tirmizi, Safvan bin Assai Muradi (r.a)'den rivayet etmiştir:[230]
"Resulullah (a.s), yolcu olduğumuz zaman mestlerimizi cünüp olmadıkça,
küçük ve büyük tuvalet ihtiyacı ve uyku gibi sebeplerden dolayı üç gün süreyle
çıkarmamamızı emrederdi."
Nesai'nin nakletmiş
olduğu bir başka rivayete göre ise şöyle söylemiştir: "Resulullah (a.s)
bize, yolcu olmamız durumunda mestlerimizi geceleriyle birlikte üç gün süreyle
çıkarmamaya ruhsat verdi." [231]
Mestler üzerine
meshte, kişinin sağ mestinin üzerine meshederken sağ elini, sol mestinin
üzerine meshedeiken de sol elini kullanması sünnettir.
Mestler üzerine
meshden söz ederken, sank (imame) üzerine mesh konusu da geçti. Bu konunun
geçtiği yerde bazı açıklamalarda bulunmuştuk. Burada bu konunun değişik
yönleri üzerinde durmak istiyoruz:
Hanefiler şöyle
söylemişlerdin
"Sank, takke
(kalansuva), peçe, külah gibi şeylerin üzerine meshedilmesi caiz
değildir."
Hanbeliler de şöyle
söylemişlerdir:
"Erkeklerden bir
kimse abdest alır sonra sarık sarar sonra abdesti bozulursa ikinci abdest
alışında sangının üzerine meshetmesi caizdir."
Hanbelilere göre vacib
olan, sangın çoğunun meshedilmesidir. Ortası değil de etrafındaki sarmalan
(daireleri) meshedilir. Ancak onlara göre miğferin Üzerine meshedilmesi caiz
değildir. Yine onlara göre sank üzerine meshin caiz olması için sarığın haram
olmaması gerekir. Buna göre gasbedilmiş veya ipek bir sangın üzerine mesh caiz
olmaz. Aynı zamanda sangın, çenenin altından bir veya iki kere sarılmış olması
yahut arkadan bir askısının bulunması gerekir. Sadece başa sarılmış haldeki bir
sangın üzerine mesh caiz olmaz. Çünkü böyle bir sangın çıkması zor değildir.
Dolayısıyla böyle bir sangın takkeden farkı olmaz. Ancak kadının, sangın
üzerine mesh etmesi caiz olmaz. Çünkü kadının erkeklere benzememesi
gerekmektedir; dolayısıyla bunu giymesi caiz değildir. Sank üzerine
meshetmenin şartlanndan biri de geleneksel olarak kapatılan yerleri yani başın
ön tarafını, kulaklan ve başın yanlannı kapatması gerekir.
Şafiiler ise şöyle
söylemişlerdir:
"Sadece sarık
üzerine meshle yetinilmesi caiz değildir. Mutlaka başın da bir kısmının
meshedilmesi gerekir."
Malİkiler de şöyle
söylemişlerdir:
"Çıkarılmasının
zarar vermesinden korkulan ve takke gibi etrafının sarılmış olması sebebiyle
altının meshedilmesi İmkânı da bulunmayan bir sangın üzerine meshedilmesi
caizdir. Eğer kişinin başının bir kısmını meshet-me imkânı olursa, o kadarını
meshcdcr, kalan kısmının meshini de sarığın üstüne meshetmekle tamamlar." [232]
[1] Bakara Suresi: 222
[2] Tevbe Suresi: 108
[3] Müslim (1/303) 2-Kitabu't-Tahare, 1-Abdestin fazileti
babı. Tirmizi (5/535) 49-Kitabu'd-Da'avat. 86. bab. Ncsai (5/5) 23-Kitabu'z-Zekat.
1-Zekatın farziyeti babı. "veya aleyhine bir hüccettir" sözünün
sonuna kadar olan kısmı rivayet etmiştir. İbni Mace, "Abdesti güzelce
almak imanın şartıdır" diye buyurdu" seklinde rivayet etmiştir
(1/102) Kitabu't-Tahare ve Suneniha. 5-Abdestin İmanın şartı olduğu babı.
[4] Bakara Suresi: 143
[5] Müslim (1/204) 2-Kitabu't-Tahare, 2-Namaz için
taharetin (temizlenmenin) vacib olduğu babı.
[6] Ahmed bin Hanbel (î/123) Ebu Davud (1/16)
1-Kitabu't-Tahare, 31-Abdestin farz olduğu babı. Tirmizi (119) Kitabu't-Tahare,
3-Namazm anahtarının temizlik olduğu hakkında gelen rivayetler babı. İbni Mace
(î/101) 1-Kitabu't-Tahare. 3-Namazm anahtarının temizlik olduğu babı.
[7] Furkan Suresi; 48
[8] Enfal Suresi: 11
[9] Muvatta (1/22) 2-Kitabu't-Taharc, 3-Abdest için temizlenme
babı. Ahmed bin Hanbel (5/365) Senedindeki raviler sikadırlar. Tirmizi (1/101)
Kitabu't-Tahare. 52-Deniz suyunun temiz olduğu hakkında gelen rivayetler babı.
Ebu Davıtd (1/61) 1-Kitabu't-Tahare. 41-Deniz suyu ile abdest babı. Ncsai
(1/50) Kitabu't-Tahare, 47-Deniz suyu babı.
"Suyu temiz":
Tahir (temiz) su. pis (necis) olmayan sudur. Dolayısıyla mutlak su gibi
temizleyici olabileceği gibi kullanılmış (musta'mel) su gibi temizleyici
olmayan dolayısıyla hadesten taharette kullanılamayan nitelikte de olabilir.
Ta-hur ise hem temiz, hem temizleyicidir. Tahur kelimesinin vezni olan
"Fa'ul" vezni mübalağa sigalanndandır. Yani bu özelliğe sahip bir su,
bir bakıma son derece temiz niteliği taşımaktadır. Hadisin metninde deniz
suyunun özelliğini bildirmek üzere "tahur" kelimesi kullanılmaktadır.
[10] Yani denizden ölü olarak çıkan balık, kokmuş olmadığı
sürece yenir.
[11] Kesfu'l-Estar (1/143-144) Kitabu't-Tahare, Deniz suyu
ile abdest babı. Mecmeu'z-Zevaid (1/126) Heyscmi söyle söylemiştir: "Bunu
Bezzar rivayet etmiştir ve ravi-leri. Sahih'te isimleri geçen ravilerdir."
[12] Bu konuda bkz. Meraki'l-Felah (3-4) Şerhu's-Sağir
(1/30-36) Muhazzeb (1/5) Ftk-hu'l-İslami (1/113 ve sonrası.)
[13] Ebu Davud (1118) Kitabu't-Tahare, 34-Buda'a kuyusu
hakkında gelen rivayetler babı.
[14] Ebu Davud (1/17) Kitabu't-Tahare. 34-Buda'a kuyusu
hakkında gelen rivayetler babı. Tirmizi (1/95) Kitabu't-Tahare. 49-Suyu bir
şeyin pis etmediği babı. Nesai (î/174) 2-Kitabu'l-Miyah. 1-Buda'a kuyusu ile
ilgili bab. Bu hadis rivayet tankları itibariyle ve şahitlerinin bulunması
dolayısıyla hasen sahihtir.
[15] Esaru's-Sünen(l/6)
[16] et-Lubab (1/21-22)
[17] Ahmed bin Hanbel (2/12) Ebu Davud (1/17)
Kitabu't-Tahare, 33-Suyu pisletenler babı. Tirmizi (i/97) Kitabu't-Tahare
50-Suyu pisletenler babı. Nesai, (11175) 2-Kitabu'l-Miyah, 2-Suyun miktarının
belirlenmesi babı. Darimi (1/186) Kitabu's-Salat, Abdest ve namazın farziyeti
babı ve Pislenmeyen suyun miktarı babı. Hakim (11133) Bu hadis sahihtir
[18] Ebu Davud (i/17) Kitabu't-Tahare, 33-Suyu pisletenler
babı.
Külle: Arapların
kullandığı büyükçe bir kaptır. Bu kap Hicaz ve Hecer bölgelerinde bilinir.
Külle bir hayli su almaktadır. Ftkthçılar bir hüllenin aldığı suyun miktarını
250 retl olarak belirlemişlerdir. Retl denirken kastedilen Irak retlıdir. Bir
Irak retli ise 406 gramdır. Buna göre biz bir kulleyi 195.113 kg olarak yahut
280 litre olarak belirledik.
[19] Zayıf olan bir ravinin güvenilir ravilere muhalif
olarak rivayet ettiği ve bu rivaye-tiyle tek kaldığı hadise münker hadis
denilir. Bir başka tarife göre ise münker hadis, bir ravinin metni yalnız kendi
rivayetiyle bilinen ve başka bir yoldan asla bilinmeden bir rivayetinde tek
kaldığı hadistir. (Çeviren)
[20] Tirmizi (111)
[21] Tabiinden olan birinin sahabeden olan raviyi atlayarak
hadisi direk Resulullah (ü.s)'tan rivayet ederse bu hadise mürsel hadis
denilir. (Çeviren)
[22] İ'la'us Sünne (11172-177)
[23] Muvatta (1/33) 2-Kitabu't-Tahare 3-Abdest için
temizlenme (taharet) babı. Bu hadis şahitlerinin bulunması dolayısıyla
hasendir.
[24] Ahmed bin Hanbel (5/303) Muvatta (1123) 2-Kitabu't-Taharc
3-Abdest için temizlenme (taharet) babı, Ebu Davud (1119) 1-Kitabu't-Taharc
38-Kedinin artığı babı. İbni Hibban (11294) Artıklar babı. Vahşi hayvanların
tümünün artıklarının temiz olduğuna delalet eden rivayet hakkında. Hakim
(1/159-160) İbni Huzeyme (J/55) 79-Kedinin artığı İle abdest almanın caiz
olduğu babı.
[25] Nur Suresi: 58
[26] Şerhu's Sünne (2170 ve 72)
[27] I'la'u-s Sünne (İIÎ77)
[28] İ'la'u's-Sunen (1/170)
[29] Fıkhu'l İslami (1/136-139)
[30] Buharı (J/345-346) 4-Kitabu'l-Vudu, 68-Kalıcı suyun içine
işeme babı. Müslim (1/235) 2-Kiîabu't-Tahare 28-Durgun suyun içine işemekten
nchiy babı.
[31] Aynı yer.
[32] Tirmizi (11100) Ebvabu't-Tahare, 51-Durgun suyun içine
işemenin mekruh olduğu hakkında gelen rivayetler babı. Nesai (1149)
125-Kitabu't-Tahare, 46-Kalıcı su babı. 140- Durgun suyun içine işemekten ve
onunla yıkanmaktan nehiy babı.
Kalıcı Su: Akmayan
sürekli bir yerde duran su.
Gusül: Cünüplükten
âolayı olur. Cünüplüğün sebebi ise insanın cinsel organından meninin çıkması
veya meni çıkmasa bile cinsel ilişkide bulunmaktır. İnsanın temizlenmedikçe
cünüp halde namaza ve namazgaha yaklaşması yasak edildiğinden dolayı yıkanması
gerekir.
[33] Müslim (11235) 2-Kitabu't-Taharc. 28-Durgun suyun
içine işemekten nehiy babı. Nesai (11125) 140-Durgun suyun İçine isimekten ve
onunla yıkanmaktan nehiy babı.
[34] İbni Huzeyme (1/50) 73-f'çine işenmiş olan durgun su
ile abdest almaktan nehiy babı.
[35] Mecmeu'z-Zcvaid (1/204) Heysemi şöyle söylemiştir:
"Bunu Taberani Evsat'ta rivayet etmiştir ve ravileri sikadırlar."
[36] Buharı (î/576) 8-Kitabu's-Salat 94-Mekke'de ve diğer
yerlerde sutre koyma babı. (Sutre: Namaz kılarken öne konulan sey)
[37] Müslim (1/360) 4-Kitabu's-Salat, 47-Namaz kılanın
önüne sutre koyması babı.
[38] Buharı (6/565) 61-Kitabu'l-Menakıb, 23-Resulullah
(a.s)'ın özellikleri babı.
[39] Nesai (1187) 1-Kitabu't-Tahare, 103-Abdestten artan
sudan yararlanma babı.
[40] Buharı (10/114) 75-Kitabu'l-Merda 5-Baytlan birini
ziyaret babı. Müslim (3/1235) 23-Kitabu'l-Feraid, 2-Anne-baba ve çocuklarından
kendisine mirasçı kalmayan birinin (keîalenin) mirasının paylaşılması babı.
Nesai (1(87) 1 -Kitabu't-Tahare 103-Abdestten artan sudan yararlanma babı.
[41] Umdet'ül Kari (2/23)
[42] Müslim (1/236) 2-Kitabu't-Tahare, 29-Durgun suyun
içinde yıkanmaktan nehiy babı.
[43] Muvatta (1/52) 2-Kİtabu't-Tahare 22-Cünüp birinin
yıkanması ile ilgili rivayetler babı. İsnadı sahihtir.
[44] Buhari (1/373) 5-Kitabu'l-Gusl, 8-Daha temiz olması
için elin toprak ile silinmesi babı. Müslim (1/256) 3-Kitabu'l-Hayz,
10-Cünüplüktcn yıkanmada kulanılacak suyun müstehab olan miktarının ne kadar
olduğu babı.
[45] Buhari (11374) 5-Kİtabu't-Gusl, 9-"Cünüp birisi
elini yıkamadan önce kab içine sokabilir mi?" başlıklı bab.
[46] Buhari (13/305) 96-Kitabu'l-İ'tisam bi'l-Kitabi
ve's-Sunne, 16-Resulullah (a.s)'ın ilim adamlarının görüş birliği konusunda
söyledikleri bu konudaki teşvikleri ve Mekke ile Medine alimlerinin üzerinde
görüş birliğine vardıkları hususlarla ilgili bab.
[47] Müslim (1/257) 3-Kitabu'l-Hayz, 10-Cünüplüktcn
yıkanmada kullanılacak suyun müstehab olan miktarının ne kadar olduğu babı.
[48] Buhari (1/363) 5-Kitabu'l-Gusl, 2-Erkcğin hanımı ile
birlikte gusletmesi babı. Müslim (1/255) 3-Kitabu'l-Hayz, 10-Cünüplüktcn
yıkanmada kullanılacak suyun müstehab olan miktarının ne kadar olduğu babı.
[49] Buhari (1/366) 5-Kitabu'l-Gusl, 3-Bir sa' ve buna
yakın miktardaki su ile gusletme hain. Müslim (11255) 3-Kitabu'l-Hayz,
10-Cünüplükten yıkanmada kullanılacak suyun müstehab olan miktarının ne kadar
olduğu babı.
[50] Müslim, aynı yer.
[51] Nesai (1/131) 1-Kitabu't-Tahare, 149-İçerisinde hamur
yoğrulan bir teknede yıkanma babı. İsnadı hasendir,
[52] Bu konuda bkz. Rcddu'l-Muhtar. (1/124 ve sonrası)
Bidayetu'l-Müçtehid. (1/80) el-Muğni, (1/11 ve sonrası) cl-Fıkhu'l-İslami,
(1/93-94)
[53] Ahmed bin Hanbel (11235) Kesfu'l-Estar (1/132)
Kitabu't-Tahare Suyu bir şeyin pis etmediği babı. Mecmeu'z-Zevaid (1/213)
Hcysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Ahmed bin Hanbel rivayet etmiştir ve
ravileri sikadırlar."
[54] Nesai (11129) 1-Kitabu't-Tahare, 146-Bir adamın
hanımlarından biriyle aynı kaptan yıkanması babı.
Akıllı zeki (Keyise):
Afımak olmayan anlamındadır. Burada bu kelime ite kastedilen anlam ise erkekle
birlikte su kullanmanın adabına güzelce uyandır.
[55] Ebu Davud (1/18) Kitabu't-Tahare. 35-Suyun cünüp
olmayacağı babı. Tirmizi (1/ 94) Ebvabu't-Tahare, 48-Bu konudaki ruhsatlar veya
suyun cünüp olmayacağı hakkında gelen rivayetler babı. İbni Mace (1/132)
Kitabu't-Tahare ve Suneniha 33-Kadının abdestinden artan suyu kullanma ruhsatı
babı. Darimi (1/187) Kitabu's-Salat ve't-Taharc. Kadının abdestinden artan suyu
kullanma ruhsatı babı. Hakim (II 159) Kitabu't-Tahare. »
*$U cünüp Olmaz":
Yani su birinin içine elini sokmasıyla pis olmaz. Asıl anlama göre ise söz
konusu fiilden dolayı su, kaçınılması ve uzak durulması gereken bir hale
gelmez. Cünüp kelimesinin sözlük anlamı "uzaklık"tır.
[56] Ahmed bin Hanbel (4/110-111) Ebu Davud (1/21)
Kitabu't-Tahare ,40-Bundan nehiy babı. Nesai (1/130) 1-Kitabu't-Tahare,
147-Cünüp birinden artan suyla yıkanmaktan nehiy babı.
[57] Ebu Davud (1/8) Kitabu't-Tahare, 15-Banyo yapılan yere
işemekle ilgili bab.
[58] Ebu Davud (1/21) Kitabu't-Tahare, 40-Bundan nehiy babı
[59] Tirmizi aynı yer. İsnadı basendir.
[60] eUAyn (1/31) Ayrıca bkz. Neylu'l-Evtar (1(31-32)
[61] Muvatta (J/24) 2-Kitabu't-Tahare, 3-Abdest için
temizlenme baht. Buharı (1/298) 4-Kitabu't-Vudu, 43-Erkeklerin kanunlarıyla
birlikte abdest almaları ve kadının abdestinden artan su ile ilgili bab. Ebu
Davud (1/20) Kitabu't-Tahare, 39-Kadının abdestinden artan su ile abdest alma
babı. Nesai (1/57) Kitabu't-Tahare, 57-Erkeklerin ve kadınların birlikte abdest
almaları babı. İbni Mace (1/132) Kitabu't-Tahare ve Suneniha, 36-Kadınların ve
erkeklerin aynı kaptan abdest alabilecekleri babı. İbni Huzeyme (1/63)
Kitabu't-Vudu 93-Kişinin abdest için kullanması gereken suyunbelli bir
miktarının olmadığı hakkındaki delil babı. Bu hadisin "birlikte
(cemi'an)" sözüne kadar olan kısmını Buharı rivayet etmiştir.
[62] Ebu Davud (1/20) Kitabu't-Tahare, 39-Kadımn
abdestinden artan su ile abdest alma babı.
''Erkekler ve kadınlar
aynı kaptan abdest alırlardı": Yani bir adam hanımı ile veya kadın kocası
île aynı kaptan abdest alırdı.
[63] Buhari (1/298) 4-Kitabu'l-Vudu, 43-Adamın karısıyla
birlikte abdest alması ve kadının abdestinden artan su ile ilgili bab.
[64] Mecmeu'z-Zevaid (1/215) Kitabu't-Tahare, Şıra ile
abdest alma babı. Heysemi ^öyte söylemiştir: "Bunu Ebu Ya'la rivayet
etmiştir ve ravileri sikadırlar."
[65] Mecmeu'z-Zevaid (11214) Kitabu't-Tahare Sıcak su ite
abdest alma babı. Heysemi Söyle söylemiştir: "Bunu Resulullah (a.s)
Mu'cemu'l-Kebir'de rivayet etmiştir ve ravileri sikadırlar."
[66] Darekutni (1/37) Kİtabu't-Tahare, Sıcak su babı.
İsnadı hasencür.
[67] Tethisu'l-Habir (J/22) İsnadı sahihtir.
[68] Ftkhu't İslami (1/124)
[69] Tevbe Suresi: 28
[70] Buhari (1/325) 4-Kitabu'l-Vudu. 59-Çocukların çişleri
ile ilgili bab. Müslim (1/238) 2-Kitabu't-Tahare, 31-Heniiz süt emmekte olan
erkek çocuğun çişi ile ilgili hüküm ve bunun nasıl yıkanacağı babı.
[71] Müslim (1/238) 2-Kitabu't-Tahare, 31-Henüz süt emmekte
olan erkek çocuğun çişi ile ilgili hüküm ve bunun nasıl yıkanacağı babı.
[72] Müslim aynı yer. Ncsai (1/157) 189-Hcnüz yemek yemeyen
bebeğin çişi ile ilgili bab.
[73] Buhari (11/151) 80-Kitabu'd-Da'avat. 31-Çocuklar için
bereketle dua edilmesi ve başlarının okşanması babı. Müslim (1/237)
2-Kitabu't-Tahare, 31-Hcnüz süt emmekte olan erkek çocuğun çişi ile ilgili
hüküm ve bunun nasıl yıkanacağı babı.
[74] Buharİ (9/587) 71-Kitabu'l-Akika, 1-Çocuğa doğduğu
günün sabahında ve henüz kendisi için akika kurbanı kesilmemişken ad konulması
babı.
[75] Müslim (11237) 2-Kitabu't-Tahare, 31-Henüz süt emmekte
olan erkek çocuğun çişi ile ilgili hüküm ve bunun nasıl yıkanacağı babı.
Doğumdan sonra bir
bebeğin tahnik edilmesi: Bir hurma parçasının ağızda çiğnenip bebeğin ağzına
konulması.
[76] Ahmed bin Hanbel (4/348) Mecmeu'z-Zevaid (1/284)
Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Ahmed bin Hanbel ve Mu'cemu'l-Kebir'de
Taberani rivayet etmiştir. Ravile-ri sikadırlar."
[77] Ebu Davud (1/102) Kitabu't-Tahare, 137-Bebeğin çişinin
elbiseye bulaşması babı. Bu hadis basendir.
[78] Ebu Davud (11102) Kitabu't-Tahare, 137-Bebeğin çişinin
elbiseye bulaşması babı. Nesai (1/158) 190-Kız çocuğun çişi ile ilgili bab.
İsnadı hasendir.
[79] Tirmizi (21509) 430-Süt emmekle olan çocuğun çişinin
oğutarak temizlenmesi konusunda gelen rivayetler babı. Tirmizi: "Bazıları
bu hadisi merfu olarak rivayet etmiştir, bazıları da merfu olarak değil mevkuf
olarak rivayet etmişlerdir" demiştir.
[80] Ebu Davud (1/103) Kitabu't-Tahare. 137-Bebcğin çisinin
elbiseye bulaşması babı. Bu hadis sahihtir.
[81] Ta'liku'l'Mumcid, sh. 4
[82] Tirmizi Jl/17)
[83] İ'la'us-Sünen (11293-294)
[84] Lubab (1/51) Şcrhu's-Sağir (1/73) Muhczzeb (1149)
[85] Ebu Davud (1/103) Kitabu't-Tahare, 137-Bebeğin çisinin
elbiseye bulaşması babı. Bu hadis sahihtir.
[86] Buharı (1/322) 4-Kitabu'l-Vudu. 57-Resutullah (a.s)'ın
Mcscid'c işeyen bedevinin işini bitirmesi için insanların onu bırakmalarını
istemesi babı. Müslim (1/236) 2-Kitabu't-Tahare, 30-Mcscide bulaşması durumunda
bevlin ve bunun dışındaki pisliklerin temizlenmesinin gerekliliği ve yerin
üzerine su dökülmesi ile temizleneceği, kazınmasının gerekmediği babı. Nesai
(1147-48) 45-Suyu belli bir miktara göre ayarlamayı bırakma babı.
[87] Müslim (i/237) 2-Kitabu't-Tahare. 30-Mcscide bulaşması
durumunda bevlin ve bunun dışındaki pisliklerin temizlenmesinin gerekliliği
babı.
[88] Müslim (î/236) 2-Kitabu't-Tahare, 30-Mescide bulaşması
durumunda bevlin ve bunun dışındaki pisliklerin temizlenmesinin gerekliliği
babı.
[89] Buharı (11324) Kitabu't-Vudu. 58-Mescidde bevlin
üzerine su dökülmesi babı.
[90] Buharı (1/323) Kitabu'l-Vudu, 58-Mescidde bevlin
üzerine su dökülmesi babı. Ebu Davud (1/103) Kitabu't-Tahare, 138-Üzerine bevî
bulaşan yerle ilgili bab. Tirmizi (1/276) Ebvabu't-Tahare, 112-Yere bulasan
bevl hakkında gelen rivayetler babı. Nesai (1/48) 45-Suyu belirli bir miktara
göre ayarlamayı bırakma babı.
[91] Muvatta (1124) 2-Kitabu't-Tahare, 4-Neden dolayı
abdestin gerekmeyeceği babı. Ebu Davud (1/104) Kitabu't-Tahare, 140-Eteğin arka
tarafına bulasan pisliklerle ilgili bab. Tirmizi (11266) Ebvabu't-Tahare
,109-Üstüne basılan şeyden dolayı abdest alma hakkında geten rivayetler babı. Bu
hadis şahitleri itibariyle sahihtir.
[92] Ebu Davud (1/104) Kitabu't-Tahare, 140-Elbiseye
bulasan pisliklerle ilgili bab. İsnadı sahihtir.
[93] Meraki (30)
[94] Şerhu's-Sağir(l/78)
[95] İbni Huzeyme (2/107) Ayakkabılarla namaz kılma babı,
İsnadı sahihtir. Kesfu'l-Estar (11289-290) Ayakkabılarla namaz kılma babı.
İsnadı sahihtir. Bezzar şöyle söylemiştir: "Bu hadisi bu şekilde Ebu
Hamza'dan başka birinin rivayet ettiğine dair bir şey bilmiyoruz."
Mecmeu'z-Zevaid (2155-56) Hey semi: "Bunu Bezzar ve Evsat'ta Taberani rivayet
etmiştir. Her ikisinin de isnadlarında lbad bin Kesir Bas-ri'nin adı
geçmektedir. Bu kişi Mekke'de oturmuştur ve zayıf biridir." Heysemi yine
sh. 56'da da şöyle söylemiştir: "Bunu Bezzar ve Mu'cemu'l-Kebir ve
Evsat'da Taberani rivayet etmiştir. Bezzar "Bunu bu şekilde Ebu Hamza'dan
başkasının rivayet ettiğini bilmiyoruz" demiştir." Ebu Hamza Meymun
el-A'ver'dir ve zayıf biridir.
[96] İbni Huzeyme (21107) Ayakkabılarla namaz kılma babı.
İsnadı sahihtir.
[97] Ebu Davud (11105) Kitabu't-Tahare. 141-Ayakkabılara
bulaşan pisliklerle ilgili bab.
[98] Ebu Davud, aynı yer.
[99] Mecmeu'z-Zevaid (11285) Heysemi şöyle söylemiştir:
"Bunu Taberani, Mu'cemu'l-Kebir'de rivayet etmkiştir ye ravileri
sikadırlar."
[100] Reddu'l-Muhtar, (î/205 ve sonrası) Meraki'l-Fclah.
(30) Şerhu's-Sağir, (J/78 ve sonrası) Fıkhu'l-İslami, (1192 ve sonrası.)
[101] Buhari (J/332) 4-Kitabu'l-Vudu. 64-Mcninin yıkanması
ve kazılarak çıkarılması ve kadından bulasan şeyin yıkanması babı. Müslim
(1/239) 2-Kitabu't-Tahare, 32-Meninin hükmü babı.
[102] Müslim, aynı yer.
[103] Müslim (11238) 2-Kitabu't-Tahare > 32-Meninin hükmü
babı.
[104] Müslim, aynı yer.
[105] Müslim (1/239-240) 2-Kitabu't-Tahare, 32-Meninin hükmü
babı.
[106] Tirmizi (11201) Ebvabu't-Tahare. 86-Meninin elbiseden
yıkanması babı.
[107] Tirmizi (1/201) Ebvabu't-Tahare, 85-Elbiseyc bulasan
meni hakkında gelen rivayetler babı. Tirmizi; "Bu hadis hasen
sahihtir" demiştir.
[108] Tirmizi (1/201) Ebvabu't-Tahare, 85-Elbiseyc bulasan
meni hakkında gelen rivayetler babı. Tirmizi; "Bu hadis hasen
sahihtir" demiştir.
[109] İbni Huzeyme (11141) 210-Hayız kanının elbiseden su ve
sidr ile yıkanmasının müstehab olduğu babı. İsnadı sahihtir.
[110]İbni Huzeyme (11142) 212-Cünüp kişinin terinden dolayı
elbiseyi yıkama konusunda ruhsat babı. İsnadı sahihtir.
[111] Ebu Davud (1I1Ö0) Kitabu't-Tahare, 133-Kisinin hanımı
ile yakınlıkta bulunduğu sırada giydiği elbise ile namaz kılması babı. Nesai
(1/155) Kitabu't-Tahare, 186-El-biseye bulasan meni ile ilgili bab.
[112] Ebu Davud (11101) Kitabu't-Tahare, 134-Kadınların
örtüleriyle namaz kılınması babı.
[113] Ebu Davud, aynı yer. İsnadı sahihtir. İki rivayet
arasının birleştirilmesi için Resulullah (a.s)'ın sözü edilen isi bazen
yaptığını bazen de yapmadığını anlamak mümkündür. Bu isin yapılması ise
mubahtır.
[114] Nesai (81217) 48-Kitabu'z-Zine, 115-Örtülcr babı.
[115] Tirmizi (2/496) Ebvabu's-Salat, 420-Kadtnların
örtüleri içinde namaz kılmanın mekruh olduğu babı. Tirmizi bu hadisin has en
sahih olduğunu söylemiştir. Resulullah (a.s)'ın bu ise ruhsat verdiği de
rivayet edilmiştir.
[116] Muvatta (1/52) 2-Kitabu't-Taharc. 22-Cünüpiükten
yıkanmak hakkındaki rivayetler babı. İsnadı sahihtir.
[117] Muvatta (1/50) 2-Kitabu't-Tahare, 20-Cünüp kişinin
namazını iade etmesi ve (cünüp olduğunu) hatırlamadan namaz kılmış olması
durumunda yıkanması babı.
[118] Buharı (1/3390) 4-Kitabu'l-Vudu, 63-Kanın yıkanması
babı. Müslim (1/340) 2-Kitabu't-Tahare, 33-Kanın pis olduğu ve yıkanmasını
nasıl olacağı babı. Ebu Davud (1/99) Kitabu't-Tahare, 132-Kadının hayızlı iken
giydiği elbiselerini yıkaması babı. Tirmizi (11254) Ebvabu't-Talıare, 104-Hayız
kanının elbiseden yıkanması hakkında gelen rivayetler babı. İbni Mace (11206)
1-Kitabu't-Tahare ve Süneniha, 118-Elbi-seye bulasan hayız kanı hakkında gelen
rivayetler babı.
[119] Nesai (11195) 3-Kitabu'l-Hayz ve'l-Istihaze,
26-Elbiseyc bulaşan hayız kanı ile ilgili bab.
[120] Ebu Davud, aynı yer.
[121] Ebu Davud, aynı yer, sh. 100
[122] Buharı (1/410) 6-Kitabu'l-Hayz, 9-Hayızlının kanını
yıkaması babı.
[123] Ebu Davud (1/105) Kitabu't-Tahare. 142-Pisliğin tekrar
tekrar yıkanmasının elbise için gerekli olacağı babı.
[124] Ebu Davud (1/98) Kitabu't-Tahare. 131-Sclam veren ve
yıkama ile emredilen adamla ilgili bab.
[125] Maİde Suresi: 6
[126] Tirmizi (3/468) 10-Kitabu'r-Reda', 12-Kadınlara
arkalarından yanaşmanın keraheti hakkında gelen rivayetler babı. Ebu İsa,
hadisin hasen olduğunu söylemiştir.
[127] Ebu Davud (1/53)1-Kitabu't-Tahare, 82-Namaz içinde
abdest bozanın durumu ile ilgili bab.
[128] Buharı (J/234) 4-Kitabu'l-Vudu, 2-Abdest olmadan
namazın kabul edilmeyeceği babı. Müslim (1/204) 2-Kitabu't-Tahare, 2-Namaz için
abdestinfarz olduğu babı. Ebu Davud (1/16) Kitabu't-Tahare, 31-Abdestinfarzlığt
babı. Tirmizi (l/l 10) Et-vabu't-Tahare, 56-Kokudan dolayı abdest almanın
gerekliliği hakkında gelen rivayetler babı.
[129] Buharı (1/282) 4-Kitabu'l-Vudu, 34-Abdcstin ancak iki
yoldan birinden bîr şeyin çıkması sebebiyle gerekeceği görüşünde olanlarla
ilgili bab.
[130] Buharı (11283) 4-Kitabu'l-Vudu, 34-Abdestin ancak iki
yoldan birinden bir şeyin çıkması sebebiyle gerekeceği görüşünde olanlarla
ilgili bab. Müslim (1/247) 3-Kitabu'l-Hayz, 4-Mezi babı:
[131] Ebu Davud (i 133934) Kitabu't-Tahare. 83-Mçziyle ilgili
bab.
[132] Muvatta (1/40) 2-Kitabu't-Tahare, 13-Meziden dolayı
abdest alma babı.
[133] Ebu Davud (1/53) 83-Meziyle ilgili bab.
[134] Tirmizi (11193) Ebvabu't-Tahare, 83-Meni ve mezi
hakkında gelen rivayetler babı. Tirmizi bu hadisin hasen. sahih olduğunu
söylemiştir.
Mezi: Oynaşma esnasında
cinsel organdan çıkan ıslaklıktır. Bu şehvetsiz olarak çıkmaz, şehvetle çıkar.
Meni ise şehvetle birlikte ve fışkırarak ^tkur.
[135] Ebu Davud (1154) 83-Meziylc ilgili bab. Tirmizi
(1/197) Ebvabu't-Tahare 84-El-biseye bulaşan mezi hakkında gelen rivayetler
babı. Tirmizi bu hadisin hasen olduğunu söylemiştir. İsnadı sahihtir.
[136] Ebu Davud (1154-55) 83-Meziyte ilgili bab. Bu hadis
basendir.
[137] Muvatta (1/41) 2-Kitabu't-Tahare, 13-Meziden dolayı
abdest alma babı. İsnadı sahihtir.
[138] Ebu Davud (21311) Kitabu's-Savm, 31-Oruçlu iken
kasıtlı olarak kusan kimse ile İlgili bab. Tirmizi (1/143) Ebvabu't-Tahare,
64-Kusmaktan ve burun kanamasından dolayı abdest almak hakkında gelen rivayetler
babı. İsnadı basendir.
[139] Muvatta (1/39) 2-Kitabu't-Tahare. 12-Yaradan veya
burun kanamasından dolayı çok miktarda kanı akan birinin ne yapması gerektiği
ile ilgili bab. İsnadı sahihtir.
[140] Ebu Davud (1150) Kitabu't-Tahare, 79-Kandan dolayı
abdest alma babı. Bu hadisi İbni Huzeyme, Hakim ve İbni Hibban sahih görmüştür.
[141] Tirmizi (1/133) Ebvabu't-Tahare. 63-Öpmekten dolayı
abdest almayı bırakma (bundan dolayı abdest almanın gerekmediği) hakkında gelen
rivayetler babı.
[142] Ebu Davud (1/45) Kitabu't-Tahare, 69-Öpmekten dolayı
abdest alma babı.
[143] Nesai (1(104) 1-Kitabu't-Tahare, 121-Öpmckten dolayı
abdest almayı bırakma babı. Bu hadis lıascndir.
[144] Ebu Davud (1/46) Kitabu't-Tahare, 71-Cinsel organa et
sürmekten dolayı abdest al-■
mamaya ruhsat babı.
[145] Tirmizi (1/131) Ebvabu't-Tahare, 62-Cinsel organa el
dokundurmaktan dolayı abdest almayı bırakma (bundan dolayı abdest almanın
gerekmediği) hakkında gelen rivayetler babı.
Ali bin Medini söyle
söylemiştir: "Bu hadis (aşağıda gelecek olan) Busra hadisinden daha iyi
derecededir." (Buluğu'l-Murad, 1/13) İbni Hacer'in et-Tahlisu'l-Habir'inde
de (1/46) şöyle denilmektedir: "Bu hadisi Amr bin Ali Fetlas sahih olarak
görmüş ve şöyle söylemiştir: "Bu hadis bize göre Busra hadisinden daha
sağlamdır," (Vehbi)
[146] Nesai (11101) 1-Kitabu'l-Tahare, 119-Cinsel organa
dokunmaktan dolayı abdest al-marun gerekmediği babı. Hadis sahihtir.
[147] Tirmizi (1/126) Ebvabu't-Tahare, 61-Cinsel organa
dokunmaktan dolayı abdest alma babı. Ebu ha Tirmizi şöyle söylemiştir: "Bu
hadis hasen, sahihtir."
[148] Muvatta (1142) 2-Kitabu'l-Tahare, 15-Cinsel organa
dokunmaktan dolayı abdest alma babı.
[149] Ebu Davud (1146) Kitabu't-Tahare, 70-Cinsel organa
dokunmaktan dolayı abdest alma babı.
[150] Nesai (1/100) 1-Kitabu't-Tahare, 118-Cinsel organa
dokunmaktan dolayı abdest alma babı.
[151] Nesai, aynı yer, sh. 101
[152] Nesai (1/216) 4-Kitabu'l-Gusl ve't-Teyemmüm, 30-Cinsel
organa dokunmaktan dolayı abdest alma babı.
[153] Nesai, aynı yer, sh. 216
[154] Nesaİ, aynı yer. Sh. 216. Bu hadis sahihtir.
[155] Taberani. el-Mu'cemu'l-Kebir (24/200) Mecmeu'z-Zevaid
(1/245) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani, el-Mu'cemu'l-Kebir ve
el-Evsat'ta rivayet etmiştir. Bu hadis es-Sunen'de geçmekte ancak buradaki
rivayette: "Yahut husyelerine veya koltuklarına...'' ibareleri
geçmemektedir. Ravileri, Sahih'te isimleri geçen ravilerdir.
[156] Muvatta (1122) 2-Kitabu't-Tahare, 2-Uyuycm birinin
namaza kalkması durumunda abdest alması bala. İsnadı
sahihtir.
[157] Müslim (J/284) 3-Kİtabu'l-Hayz, 33-Oturarak uyuyan
birinin uykusunun abdesti bozmayacağının delili babı.
[158] Hadisin burada verilen metninden, sonundaki soruyu
kimin sorduğu anlaşılmıyor. Sahihi Müslim'de verilen senetten anlaşıldığına
göre bu soruyu Katade'ye soran kişi, hadisi ondan rivayet eden Şu'bedir.
(Çeviren)
[159] Ebu Davud (1/52) Kitabu't-Tahare, Uykudan dolayı
abdest alma babı. Bu hadis ha-sendir.
Cami'in tahkikçisi
söyle söylemiştir: "Beyhaki'nin Yezid bin Kuseyt tankıyla rivayet
ettiğine göre bu kişi Ebu llureyre (r.a)'nin söyle söylediğini duymuştur:
"Yana doğru yatmadıkça kaba etleri üzerine oturarak uyuyana ve secde
halinde uyuyana abdest gerekmez. Ama yana doğru yatarsa abdest alır."
Hafız Telhis'de şöyle söylemiştir: "Bu rivayet mevkuftur ve isnadı iyidir
(ceyyiddir)."
[160] Ahmed bin Hanbel (31414) İsnadı iyi (ceyyid)dir.
[161] Reddu'l-Muhtar (1/95) Muğni (1/173) Fıkhu'l-İslami
(1/270-273)
[162] Buharı (1/288) 4-Kilabu'l-Vudu, 37-Aşırt derecede
kendini kaybetmedikçe abdest almanın gerekmeyeceği babı. Müslim (2/624)
10-Kitabu'l-Kusuf. 3-Resulullah (a.s)'a güneş tutulmasından dolayı kılınan
namaz (salatı küsuf) hakkında nelerin arzedildiği babı.
[163] Eutıari (21172) 10-Kitabu'l-Ezan, 51-İmamın kendisine
uyulmak için olduğu babı. Müslim (1/311) 4-Ebvabu's-Salat. 21-İmamın hastalık,
yolculuk veya başka bir sebepten dolayı bir mazaretinin onaya çıkması durumunda
yerine başkasının geçmesi babı.
[164] Müslim (1/272) 3-Kitabu'l-Hayz, 23-Ateşin dokunduğu
bir şeyden dolayı abdest alma babı. Nesai (1/105) 1-Kitabu't-TahareJ22-Ateşin
değiştirdiği bir şeyden dolayı abdest alma babı.
[165] Ebu Dav'ud (1/49) Kitabu't-Tahare, 75-Ateşin dokunduğu
bir şeyden dolayı abdest almayı bırakma (bundan dolayı abdest almanın
gerekmediği) babı. Nesai (1/108) 1-Kitabu't-Tahare, 123-Ateşin değiştirdiği bir
şeyden dolayı abdest almayı bırakma (bundan dolayı abdest almanın gerekmediği)
babı. İbni Huzeyme (1/28) Kitabu't-Tahare, 31-Resulullah (a.s)'ın ateşin
dokunduğu ve ateşin değiştirdiği şeyden dolayı abdest almayı bıraktığının
delili babı. Bu hadis sahihtir.
[166] Buharı (1/310) 4-Kitabu'l-Vudu, 50-Koyun etinden ve
sevikten (kavuttan) dolayı abdest olmama babı. Müslim (i/273) 3-Kitabu'l-Hayz,
24-Ateşin dokunduğu şeyden dolayı abdest almakla ilgili hükmün neshedildiği
babı.
[167] Bulıari (9/545) 70-Kitabu'l-Et'ime, 18-Eti ön dişlerle
sıyırma ve alma babı.
[168] Buharı, aynı yer.
[169] Müslim (1/273) 3-Kitabu'l-Hayz, 24-Ateşin dokunduğu
şeyden dolayı abdest almakla ilgili hükmün neshedildiği babı.
[170] Ebu Davud (1/48) Kitabu't-Tahare, 75-Ateşin dokunduğu
bir şeyden dolayı abdest almayı bırakma (bundan dolayı abdest atmanın
gerekmediği) babı,
[171] Ebu Davud, aynı yer.
[172] Nesai (1/108) 1-Kitabu't-Tahare, 123-Ateşin
değiştirdiği bir şeyden dolayı abdest almayı bırakma (bundan dolayı abdest
almanın gerekmediği) babı.
[173] Buhari (1/312) 4-Kitabu'l-Vudu, 51-Sevikten (kavuttan)
dolayı ağzı çalkalayıp abdest almama babı. Müslim (11274) 3-Kitabu'l-Hayz,
24-Ateşin dokunduğu bir şeyden dolayı abdest alma hükmünün neshedİldiğİ babı.
[174] İ'ta'us Sünne (1/106)
[175] Muvatta (1127) 2-Kitabu't-Tahare. 5-Ateşin
değiştirdiği bir şeyden dolayı abdest almayı bırakma (bundan dolayı abdest almanın
gerekmediği) babı. isnadı sahihtir.
[176] Mecmeu'z-Zevaİd (11243) Heysemi şöyle söylemiştir:
"Bunu Taberani Mu'cemu'l-Kebİr'de rivayet etmiştir ve ravileri güvenilir
kimselerdir."
[177] Müslim (1/275) 3-Kitabu'l-Hayz, 25-Develerin
etlerinden dolayı abdest atma babı.
[178] Ebu Davud (1147) Kitabu't-Tahare, 72-Develerin
etlerinden dolayı abdest alma babı.
[179] Tirmizi (11123) Ebvabu't-Tahare, 60-Develcrin
etlerinden dolayı abdest alma hakkında gelen rivayetler babı. Bu hadis
sahihtir.
[180] Kenzu'l Ummal (5179)
[181] İ'la'us Sünen (1/108-109)
[182] Ebu Davud (1/53) Kilabu't-Tahare, 81 -Ayağından
rahatsızlığı olan kimse ile ilgili bab. İsnadı sahihtir.
Burada yolda yürürken
ayaklarına bulaşan pisliklerden dolayı abdestlerini tazelemediklerini ve
bunları yıkayarak temizlemediklerini (sürterek veya başka yollarla
temizlediklerini) anlatmak İstemektedir. Hadisin ikinci cümlesinde anlatılmak
istenen ise şudur: "Secdeye varırken saçlarımıza veya elbiselerimize
toprak bulaşmasın diye kendimizi sakınmazdık. Bilakis bırakırdık bunlar toprağa
dokunurdu."
[183] Taberani. Mu'cemu'l-Kebir (9/284) Mecmeu'z-Zevaid
(1/254) 11 ey semi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Mu'cemu'l-Kcbir'de
rivayet etmiştir ve ravileri sika kimselerdirler."
[184] Ebu Davud (1/172) Ebvabu's-Satat, 83-Namazda elbiseyi
yere serme (yayma) babı.
[185] Muvatta (1/38) 2-Kitabu't-Tahare, 10-Burun kanaması
hakkında gelen rivayetler babı. İsnadı sahihtir.
[186] Mecmeu'z'Zcvaid (2/82) Heysemi şöyle söylemiştir:
"Bunu Ebu Ya'la rivayet etmiştir ve ravilcri. Sahih't e isimleri geçen
raviteridir."
[187] İ'la'us Sünen (1/95-98) Nasbur-Rayel (1/47)
[188] Ebu Davud (1129!) Ebvabu's-Salat, 285-Abdesti
bozulanın imamdan izin istemesi babı. İbni Mace (11386) 5-Kitabu İkame ti's
Sala ve's-Sunnc/İha, 138-Namazda abdesti bozulanın namazdan nasıl çekileceği
hakkında gelen rivayetler babı. İbni Hu-zeyme (1/108) 413-Namaz kılan birinin
namaz içinde abdestinin bozulması halinde namazdan çekilmesinin emredilmiş
olduğu babı. Bu hadis sahihtir. "Burnuna tutarak çekilsin": Cemaatin,
abdesti bozulan kişinin burnunun kanadığını sanması İçin onun böyle burnunu
tutarak çekilmesi emredilmiştir. Bu ise kişinin kendine özel durumları ve hoş
karşılanmayan şeyleri gizli tutması ve çirkini güzelle örtme konusunda bir edep
ölçüsüdür. Bu hareket, gösterişe ve yalana girmez. Bu, sadece bir hoş görünme
hareketi, bir haya Ölçüsü ve insanların dedikodularından sakınmak için
başvurulan bir tedbirdir.
[189] Taberani, Mu'cemu'l-Kebir (21292) Ravileri, Sahih'te
isimleri geçen ravilerdir.
[190] Tirmizİ (11109) Ebvabu't-Tahare, 56-Kokynun çıkmasından
dolayı abdest almak hakkında gelen rivayetler babı. Ebu İsa (Tirmizi); "Bu
hadis hasen sahihtir" demiştir.
[191] Aynı yer
,
[192] Müslim (11276) 3-Kitabut-Hayz, 26-Abdest aldığını
kesin olarak bilen ancak bu abdestinin bozulup
bozulmadığında tereddüt
eden birinin bu abdestle namaz kılabileceğinin delili ile ilgili bab.
[193] Ebu Davud (1/45) Kitabu't-Tahare, 68-Abdestin bozulup
bozulmadığı hakkında tereddüt etme babı.
[194] Taberani, Mu'cemu'l-Kebir (11/222) Kesfu'l-Estar
(1/147) Kitabu't-Tahare, Abdesti bozan şeyler babı. Ravileri, Sahih'te
isimleri geçen ravilerdir.
[195] Ahmed bin Hanbel (2/330)
[196] Ebu Davud (1145) Kitabu't-Tahare, 68-Abdestin bozulup
bozulmadtğı hakkında tereddüt etme babı.
[197] Ahmed bin Hanbel (2/330)
[198] Taberani, Mu'cemu'l-Kebir (9/286) Ravileri sika
kimselerdirler. Ravileri arasında An'ane A'meş bulunmaktadır. Ancak daha Önce
geçen hadis bu hadisin şahididir (yani bunu kuvvetlendirmektedir.)
[199] Bulıari (1/237) 4-Kitabu'l-Vudu. 4-Kisinin abdestinin
bozulduğuna kesin kanaatinin olmaması durumunda tereddütten dolayı abdest
almasının gerekmeyeceği babı. Müslim (11276) 3-Kitabu'l-Hayz. 26-Abdest
aldığını kesin olarak bilen ancak bu abdestinin bozulup bozulmadığına tereddüt
eden birinin bu abdestle namaz kılabileceğinin delili ile ilgili bab. Ebu
Davud (1145) Kitabu't-Tahare, 68-Abdestin bozulup bozulmadtğı hakkında
tereddüt etme babı. Nesai (1/98) Kitabu't-Tahare, 15-Kokudan dolayı abdest alma
babı.
[200] Buharı (4/294) 34-Kitabu'l-Buyu, 5-Vesveselerin ve
benzerlerinin şüphelerden sayılmaması babı.
[201] Hidaye (1113)
[202] Maide Suresi: 6
[203] Furkan Suresi: 48
[204] Konunun daha geniş açıklaması için bkz. İ'ta'u's-Sünen
(1/51-52)
[205] Taberani, Mu'cemu'l-Kebir (121314) Bu hadis sahihtir.
Mecmeu'z-Zavaid (1/276) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani,
Mu'cemu'l-Kebir'de ve Sağir'de rivayet etmiştir. Raviieri sika
kimselerdirler."
[206] Bkz. İ'ta'u's-Sünen (11268) Kur'an-ı Kerim'e temiz
(abdestli) olandan başkasının el süremeyeceği babı.
[207] Ahmed bin Hatibe! (41146-153) Müslim (1/210)
2-K'ttabu't-Tahare. 6-Abdestten sonra okunması müstchab olan zikir. Ebu Davud
(J/43) Kitabu't-Tahare, 65-Kişinin abdestten sonra ne diyeceği babı. Tirmizi
(1/78) Ebvabu't-Tahare, 41-Abdestten sonra ne deneceği ile ilgili bab. w<
[208] Nesaİ, "Bir Gün ve Gecenin Ameli" kitabında
merfu ve mevkuf olarak rivayet etmiştir. Mevkuf olan rivayetinin de sahih
olduğunu bildirmiştir. Hafız İbni Ha-cer Askalani de onun bu isnadtnın sahih
olduğunu bildirmiş ve sonra şöyle söylemiştir: "Hadisin metninin merfu mu
yoksa mevkuf mu olduğu konusunda ihtilaf edilmiştir. Nesai kendi metodu
gereğince (ravi sayısı) daha çok ve hıfz dereceleri daha İyi olanlar
tarafından nakledilmiş olanı tercih etmiştir. Bu konuda onun hata ettiğine
hükmedilmiştir. Nevevi'nin İbnu's-Salah'ı izleyerek ortaya koyduğu metoduna ve
daha başkalarının metodlanna göre ise merfu olarak rivayet öncelikli olarak
tercihe uygundur. Çünkü hadisi merfu olarak nakleden ravinin ilmî daha fazladır.
Diğer uygulamanın tercih edilmesi durumunda ise herhangi bir görüşün esas
alınması imkanı yoktur. Bu İtibarla onun için de merfu olarak kabul edilmesi
mümkündür. Dolayısıyla onun hakkında da, Heysemi, Mecmeu'z-Zevaid (H239)'de
şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani Mu'cemu'l-Evsat'ta rivayet etmiştir ve
raviieri, Sahihte isimleri geçen ravilerdir. Ancak Nesai bunu, "Bir Gün ve
Gecenin Ameli" adılı kitabında rivayet ettikten sonra şöyle söylemiştir:
"Bu yanlıştır. Doğrusu ise mevkuf olarak rivayet edildiğidir." Daha
sonra bunu Sevri ve Gunder'in Şu'be'den mevkuf olarak rivayeti tankıyla
nakletmiştir." Hakim (1/564) Kitabu Fedail'l-Kur'an, Surelerin ve
surelerden herhangi bir parçanın faziletleri konusu. Ibnu's-Seniyy. Bir Gün ve
Gecenin Ameli.
[209] İbni Abidin Haşiyesi (11173) ve sonra) Şerhu's-Sağir
(11153) ve sonrası: Mulıazzeb (1121-22) Muğni (1/282 ve sonrası) Fıkhu'l-İslami
(11321 ve sonrası.)
[210] Buharı (11473) 8-Ebvabu's-Salat, 7-Şami (Şam diyarı
dokuması) cübbe içinde namaz babı. Müslim (11229) 2-Kitabu't-Tahare. 22-Mestler
üzerine mesh babı.
[211] Müslim (1/230) 2-Kitabu't-Tahare, 22-Mestle?üzerine
mesh babı.
[212] Müslim ((1/231) 2-Kitabu't-Tahare, 23-Perçem ve imame
(sarık) üzerine mesh babı.
[213] Ahmed bin Hanbel (4/245) Ravileri, Sahih'te isimleri
geçen ravilerdir. Bu şekilde Mecmeu'z-Zevaid'de de rivayet edilmiştir.
[214] Ebu Davud (1/36) Kitabu't-Tahare, 57-İmame (sarık)
üzerine mesh babı. Bu hadisin derecesinin yükselmesini sağlayan bir takım
şahitleri bulunmaktadır.
[215] Müslim (1/231) 2-Kitabu't-Tahare, 23-Perçem ve imame
(sarık) üzerine mesh babı.
[216] Müslim (1/39) 2-Kitabu't-Tahare, 59-Mestler üzerine
mesh babı. Tirmizi (11172) Ebvabu't-Tahare, 75-İmame (sarık) üzerine mesh
hakkında gelen rivayetler babı.
[217] Nesai (1/75) Kitabu't-Tahare, 86-Sank üzerine mesh
babı.
[218] Nesai (1/81-82) Kitabu't-Tahare, 96-Mestler üzerine
mesh babı.
[219] Daha geniş açıklama için bkz. İ'la'u's-Sünen (117-8)
(Vehbi)
[220] Tirmizi (11172-173) Ebvabu't-Tahere, 75-Sank üzerine
mesh hakkında gelen riva-yatîer babı. İsnadı hasendir.
[221] Buhari (11494) 8-Ebvabu's-Salat. 25-Mestlerle birlikte
namaz kılma babı. Müslim (11227-228) 2-Kitabu't-Tahare, 22-Mestler üzerine mesh
babı.
[222] Taberani, Mu'cemu'l-Kebir (9/288) Ravileri sika kişilerdir.
[223] I'la'u's-Sünen (1/245) (Vehbi.)
[224] Ebu Davud (1141) 61-Çorapların üzerine mesh babı.
Tirmizi (1/167) Ebvabu't-Ta-hare. Çorapların ve ayakkabıların (nalinlerin)
üzerine mesh hakkında gelen rivayetler babı. Tirmizi bu hadisin hasen, sahih
olduğunu söylemiştir. İbni Hibban (1/314) Nalinlerle (ayakkabılarla) birlikte
olması durumunda kişinin çoraplarının üzerine meshetmesinin mubah (caiz) olduğu
babı. İbniffuzeyme (1/99) 152-Çorapların ve ayakkabıların üzerine meshetmeye
ruhsat babı. İsnadı sahihtir.
[225] İ'la'u's-Sünen (11245)
[226] Ebu Davud (1/42) Kitabu't-Tahare, 63-Meshin nasıl
olacağı babı. Bu hadis sahihtir.
[227] Ebu Davud, aynı yer.
[228] Tirmizi (I/I58) Ebvabu't-Tahare, 7l-Mukim ve yolcu
olanın mestler üzerine mes-hetmesi babı. Bu hadis hasendir.
[229] Ebu Davud (1/40) Kitabu't-Tahare, 560-Mesh konusunda
zaman sınırlaması babı.
[230] Tirmizi (1/159) Ebvabu't-Tahare, 71-Mukim ve yolcu
olanın mestle rüzerine mes-hetmesi babı. Nesai (1/83) Kitabu't-Tahare, 98-Yolcu
olan birinin mestler üzerine meshetmesinin süresi ile ilgili babı. Nesai'nin
rivayetinde; "...Yolcu olduğumuz zaman..." denmektedir.
[231] Nesai, aynı yer.
[232] Bkz. Lubab (1/41) Şerhu's-Sağir (1/203) Mtığm (1/300)
ve sonrası.)