TAHARET. 1

(TEMİZLİK) GİRİŞ. 1

TAHARETİN ÖNEMİ 4

Sularla Îlgîli Hükümler 4

Deniz Suyunun Temizliği 5

Suların Türleri 5

DERSLER VE ÖĞÜTLER.. 6

Az Ve Çok Suyun Sınırları 7

Artık Ve Kuyular İle İlgili Hükümler 10

DERSLER VE ÖĞÜTLER.. 12

Su Îçine İşemekten Nehiy. 13

Kullanılmış Su Ve Hükmü. 13

DERSLER VE ÖĞÜTLER.. 14

Durgun Su Île Yıkanmanın Nasıl Olacağı 15

DERSLER VE ÖĞÜTLER.. 15

Kadının Ve Erkeğin Birbirlerinin Artık Suları İle Yıkanmaları 15

DERSLER VE ÖĞÜTLER.. 16

DERSLER VE ÖĞÜTLER.. 18

Sudan Başka Şeyle Abdest Almak. 19

DERSLER VE ÖĞÜTLER.. 20

TEMİZ KAYNAKLAR, PİSLİKLER VE TEMİZLEYİCİLER.. 21

GİRİŞ. 21

Küçük Kız Ve Erkek Çocuğun Sidiği İle İlgîli Hüküm.. 21

DERSLER VE ÖĞÜTLER.. 23

Sidiğin Pisliği Ve Nasıl Temizleneceği 23

Bazı Temizleyici Türleri 24

Meninin Hükmü. 26

Kanın Ve Hayız Kanının Hükmü. 28

ABDESTİ BOZAN ŞEYLER.. 29

Ses Ve Koku. 29

Mezî Ve Mezinin Çıkmasından Dolayı Abdest Almak. 29

Kusmak, Kan Çıkması Ve Bunlardan Dolayı Abdest Almanın Hükmü. 30

Öpmenin Ve Dokunmanın Hükmü. 31

Cinsel Organa Dokunmaktan Dolayı Abdest Almanın Hükmü. 32

Uykudan Dolayı Abdest Alma. 33

Ateş Dokunan Şeyden Dolayı Abdest Almak. 34

Abdestin Bozulmasıyla Namazı Bırakanın Uyması Gereken Adab. 37

Abdestte Tereddüde Düşmenin Hükmü. 38

DERSLER VE ÖĞÜTLER.. 39

MESTLER ÜZERİNE MESHETME. 42

GİRİŞ. 42

Meshetmenin Geçerlîlîğînin Delilleri 43

Meshin Süresi 46

 

TAHARET

(TEMİZLİK) GİRİŞ

 

Taharet: İbadet mahiyeti taşıyan bir fiildir. Temizlik ise taharetin eserle­rindendir. Ancak bu ikisi her zaman birbiri ile aynı anlama gelmez. Bazen in­san temiz (nazif) olduğu halde tahir (taharetti) olmayabilir. Bunun gibi yerine göre de tahir (taharetli) olduğu halde temiz (nazif) olmayabilir. Ancak taha­retin genellikle su ile bağlantısının olması, suyun de temizleyici maddelerin başında gelmesi nedeniyle taharet ile temizlik birbirleriyle bağlantılı bir du­rum almıştır. Bununla birlikte bu ikisinin birbirleriyle uyumlu olmaları gerek­mediği gibi birbirleri ile aynı anlama gelmez. Yani birinin varlığı, diğerinin de varlığını gerektirmez.

Taharet bizim şeriatımızda bizzat istenen bir şeydir. Temizlik de aynı şekilde şeriatımızda bizzat istenen bir şeydir. Birisi bir ibadettir, diğeri de niyetin yerinde olması durumunda ibadet sayılır. Hayızlı bir kadın temiz ve temizleyici bir su ile yıkandığında temiz olur ancak onun taharetlendiğine hükmedilemez. Bunun gibi cünüb biri kirli bir su ile yıkandığında taharetlen­diğine hükmedilir ancak temiz olmaz. Bazen elbiseler temizlenir ama tahir ol­mazlar. Alkolün necis olduğuna hükmedenlerin görüşlerine göre alkolle te­mizlenmiş elbiseler böyledir. Ancak bu konu, üzerinde görüş ayrılığı olan bir konudur. Bazen de bir elbise kirli olduğu halde tahir (taharetli) olduğuna hükmedilebilir. Buradan anlaşıldığına göre taharet, ibadetle ilgili bir anlam ta­şımaktadır. Şartların gerçekleşmesi, engellerin kalkması ve istenenin ortaya çıkması durumunda bir şeyin taharetli (tahir) olduğuna hükmedilir.

Taharetin tersi necasettir. Taharet ibadetle bağlantılı bir anlam taşıdığı, bunun Özelliği ve şartlarının sınırlan, şeriat tarafından belirlendiği gibi neca­setin özelliğini ve sınırlarını da şeriat belirler. Necaset bir zararı ve pisliği ge­rektireceği gibi bunları gerektirmeyebilir de. İnsanın bedeninden çıkan ve za­rarı yahut pislik mahiyeti taşıyan her şey ve gerek insanın gerek hayvanın kanı necistir ve zararlıdır. Ancak bunlardan bazıları pis görülmez. Bunun ya-nısıra mikroplar zararlı ve pis görülen varlıklardır ama necis değildirler. Bir şey kirli olduğu halde zararlı ve necis sayılmayabilir. Çamurla kirlenmiş bir elbise böyledir. Bundan dolayı taharet ve necaset konularında ölçüler, insan­ların kendi içtihadlan ve kafa yormalanyla bilebilecekleri şeyler değildir. Bu konularla ilgili hükümler bizzat şeriat tarafından belirlenmiştir.

Müslümanın taharet ve necaset ile ilgili hükümleri bilmesi gerekir. Bunun gibi Müslümanın ibadet etmesi gerektiğinde, tahareti gerçekleştirmesi gere­kir. Bunun yanısıra temiz olması, zararlı ve pis şeylerden uzak durması da gereklidir.

Necasetlerin değişik türleri vardır. Sidik, gaita, kan gibi bazı necesetler maddi (hissedilir) necasetlerdir. Bunun yanısıra küfür, büyük hades, küçük hades gibi bazı necasetler de vardır ki, manevi necaset tütündendirler.

Taharetin de değişik türleri vardır: Şirkten, küfürden ve kalp hastalıkların­dan arınma, manevi taharettir. Hayızlı ve nifaslının bu halden temizlendikten sonra gusletmesi, cünüp birinin gusletmesi, küçük hadeste bulunanın abdest alması yine namaz kılmak veya tavaf yapmak isteyenin elbisesindeki yahut bedenindeki bir necaseti gidermesi, Kur'an-ı Kerim'e dokunmak isteyenin kü­çük ve büyük hadesi gidermesi, camiden geçmek yahut Kur'an-ı Kerim oku­mak isteyenin büyük hadesten temizlenmesi gibi fiiller maddi (hissi) taharet türündendir.

Buna göre gerçekleştirilmesi gereken taharetin miktarı yapılacak ibadetin türüne göre değişir.

Bir insanın en başta Müslüman olmak suretiyle küfür pisliğinden temiz­lenmesi istenir. Müslüman olur ve bir namaz vakti girerse, hem büyük hades­ten ve hem de küçük hadesten temizlenmesi gerekir. Ancak kadın eğer hayız­lı veya nifaslı olursa, onun için bu taharet gerekmez. Kişi eğer küçük hadeste bulunur ve Kur'an-ı Kerim'e dokunmak isterse abdest alması gerekir.

Taharet fıkhının pek çok yükümlülükle bağlantısı bulunmaktadır. Taharetin namazla bağlantısı vardır. Çünkü taharet, namazın birinci şartıdır. Yine cami­lerle ilgili hükümlerle ve Kur'an-ı Kerim okuma hükümleriyle bağlantsı bulun­maktadır. Hayız ve nifastan temizlenme konusunda kadınla ilgili pek çok hü­küm bulunmaktadır. Ramazan'da oruç tutmasının gerekmemesi, hayız ve ni-fas döneminin bitiminde gusletmesinin gerekmesi, bu dönemin içerisinde na­maz kılmaması bu konuyla ilgili hükümlerdir.

Yine hayız, nifas ve bu hallerden temizlenme konusunda kan koca ilişki­leriyle ilgili çeşitli hükümler bulunmaktadır.

Yine boşanmış yahut kocalan ölmüş kadınlann ve bunlardan hamile olan-

lann iddet (bekleme) süreleri ile ilgili hükümlerin de hayız ve nifas konu­larıyla yahut en azından bunlardan biriyle bağlantısı vardır.

Taharetin haccla ilgili bazı hükümlerle de bağlantısı bulunmaktadır. Bu iti­barla taharet fıkhı, büyük bir öneme sahiptir. Dolayısıyla cahillerin cehaletini, kâfirlerin küfrünü yahut sağa sola çatan saldırganların tutumlarını bir yana bırakmak gerekir.

Hayız, nifas ve cünüplük; guslu gerektiren büyük hadese sebep olur. Kü­çük abdest bozma (bevl), büyük abdest bozma (gaita) ve yalanca hayız (isti-haze) ise abdesti gerektiren küçük hadese sebep olur. Maddi (hissedilir) ne­casetlerin temizlenmesini sağlayan temizleyicilerin başında su gelmektedir. Yine gerek büyük hadesten gerekse küçük hadesten temizlenmeyi sağlayan temel temizleyici sudur. Bazı istisnai durumlarda suyun yerine başka bir te­mizleyici kullanılabilir. Yine bazı normal dışı, olağanüstü ve özel durumlar vardır ki, bunlarla ilgili özel hükümler bulunmaktadır. Bütün bu meseleler do­layısıyla çok değişik konular taharet konusunun içine girmektedir. Bunlar:

a- Abdest ve gusül ile ilgili hükümler bahsi. Çünkü bu iki amel, küçük ve büyük hadesin gitmesini sağlayan iki ibadet türüdür.

b- Sularla ilgili hükümler bahsi. Çünkü su, temizleyicilerin başında gel­mektedir ve temel temizlik maddesidir.

c- Teyemmüm bahsi. Çünkü suyun bulunmaması veya kullanma imkanının olmaması durumunda teyemmüm; abdest ve gusül yerine geçmektedir.

d- Şartların gerçekleşmesi durumunda abdestte ayakların yıkanması ye­rine geçen mestler üzerine mesh ile ilgili bahisler de bu konuyla bağlantılıdır. Yaraların, çıbanların, yanıkların ve sivilcelerin üzerine sarılan sargıların ve bağların üstünün meshedilmesi ile ilgili meseleler de bu konunun içindedir. Büyük hadese sebep olan hayız, nifas ve cinsel ilişki, rüya görme (ihtilam) ve meni çıkması gibi durumlardan ileri gelen cünüplük bahisleri de genellikle ta­haret konusunun içinde ele alınmaktadır. Bazı esas hükümleri etkileyen özür hallerinin de taharet konusu içinde ele alınması bir adettir. Sürekli sidiğin (bevlin) akması, yel tutamama gibi haller, bu tür özür hallerindendir. Yine ta­haret ile bağlantılı olmaları dolayısıyla istinca, istibra ve banyolarla ilgili ba­hislere de bu konunun içinde yer verilmektedir.

Namazın şartlan içinde taharet birinci şart olduğundan dolayı bu konunun en başta ele alınması bir adettir.

Taharetin ve bununla ilgili hükümlerin pratik olarak uygulanmasının etki­leri Müslümanın kişisel hayatında, evinde, çevresinde ve toplumunda gayet açık bir şekilde görünür. Yine bu başlık altında toplanan hükümler, İslam me­deniyetinde de pratik olarak etkilerini gösterirler.

Temiz sular ve bunların temizlik için kullanılması, gerek evlerdeki ve ge­rekse camilerdeki İçerisinde su muslukları bulunan temiz banyolar ve tuvalet­ler, temizlik araçları ve maddeleri, ibadet görevlerinin temizlik esası-üzerine düzenlenmesi, bazı işlerin yapılmasının caiz ya da haram olmasının temizliği ile bağlantılı olması, bütün bunlar İslami hayatın başta gelen ayırıcı unsurla­rıdır. Bu unsurlar pek çok alanı doğrudan etkilemektedirler.

En başta insanın bedeninin, elbisesinin ve etrafının temizliği gelmektedir. İkinci olarak İslami toplumda bazı varlıklar arasındaki ilişkilere belli sınırlar getirildiği görülür. Mesela insanlarla köpekler arasındaki ilişkilerde böyle sınırlar vardır. Üçüncü olarak İslam toplumu bir koruyucu toplumdur.

Nasslann incelenmesi sonunda görülecektir ki, iç temizlik ile dış temizlik arasında doğrudan bir bağlantı bulunmaktadır. Dış temizliği içe akseder, yapı­lan hatalann izlerini siler ve ruhun temizlenmesine yardımcı olur. Bütün bun­lar da Müslümanlar arasındaki karşılıklı ilişkilerde etkilerini gösterir. İmama uyan birinin taharetinin eksik olması, imama rahatsızlık verir. Bu durum, ta­haretin ruh, kalp ve diğer organlar ve dolayısıyla gidişat üzerinde etkilerinin olduğuna delil değil midir?

Taharet, bazı ibadetler için ön hazırlık olduğu gibi yalnız başına da bir iba­det niteliği taşımaktadır. Bunun yanısıra pek çok ruhi anlamın taharet ile bağ­lantısı bulunmaktadır. Taharetin doğrudan bir sonucu olarak ortaya çıkan göz­le görülebilecek (hissedilir) durumlar da taharet ile bağlantılıdır. Buna Örnek olarak misvak kullanmanın abdest ve namazla bağlantısını ele alabiliriz. Ağız hastalıklarının bütün beden üzerinde etkileri bulunmaktadır. Misvak veya onun yerini tutabilecek bir başka maddenin kullanılması ise ağız hastalıkla­rından korunma konusunda %90 oranında bir etki göstermektedir. Yine ab­destte kol ve ayak gibi organların yıkanması, gusülde bütün vücudun yıkan­ması, gündüz ve gecenin namazlara göre düzene konulması hep gözle görü­lebilecek (hissedilir) etkileri olan uygulamalardır.

Temizlik ile taharetin bazan birbirlerini gerektirdiklerine bazan de birbirle­rini bütünlediklerine daha önce dikkat çekmiştik. Her tahir (taharetli) temiz olmadığı gibi her temiz de tahir (taharetli) sayılmaz. Yine taharetin de temiz­liğin de şeriat tarafından istenen şeyler olduğunu daha önce söylemiştik. Bundan dolayı Müslümanın gücü nisbetinde hem tahir ve h»m de temiz (na-zif) olması gerekir. Dolayısıyla Müslüman, hem bedenini ve hem de elbisesi­ni görülen pisliklerden de manevi pisliklerden de görülen kirlerden de manevi kirlerden de temizlemesi gerekir.

Temizik istenen bir şey olduğu gibi dış görünüşün güzel ve kıyafetin düz­gün olması da istenen bir şeydir. Ancak bu konudaki uygulamanın bir bozul­maya yol açması veya gerekli olanının yapılmasını engellemesi durumu müs-

tesri ad ır. Müslüman için esas olan dış görünüşünün güzel ve kıyafetinin düz­gün olmasıdır. Ancak bazı yerler vardır ki, insan buna dikkat ettiğinde asıl ü-zerine düşen görevi yerine getiremez. İşte bu gibi yerlerde genel esası terke-derek özel esasa göre hareket eder. Hacc esnasında ihramlı iken genellikle bir dağınıklık olur. Ka'be'nin etrafında tavaf ve Safa ile Merve arasında sa'y Allah razası için adetlerin terkedilmesini gerektirir.

Çarpışma, cihad ve bazı dünya işlerinin yerine getirilmesi, bir takım şey­lerden fedakârlık edilmesini, nefsin biraz kabalığa alıştınimasını ve görünüş için ibadet duygusunu bırakmayı gerektirir. Bütün bu konular, şeriatın üzerin­de durduğu ve ölçülerini ortaya koymuş olduğu konulardır. Ancak bunların he­men hemen tamamı Müslümanın dikkat etmesi gereken dış güzellik ve kıya­fet düzgünlüğü prensibinden müstesna tutulan hallerdir. Bu istisnalar da bir takım özel durumlarla ilgili özel prensiplerin gözetilmesinin bir gereğidir. Şeriat bu özel durumların vakitlerini, yerlerini ve hükümlerini belirlemiştir.

Bu sayılanların çoğunu bu kitabın ilgili konulannda ele alacağız. Ancak Müslüman şahsiyetinin değişik yönleri ile bütünlük arzeden taharetin, tam bir bütünlük içinde nasıl gerçekleşebileceğine işaret etmek amacıyla hepsinden burada kısaca söz etmeyi uygun gördük. Çünkü temizlik ve kıyafet düzgünlü­ğü namazlarla bağlantılıdır. Dolayısıyla bunlardan söz edilmekle namaz konu­sunun dışına çıkılmış olmaz. Çünkü namaz, Müslümanın hayatını düzene koy­maktadır. Müslümanın güzel koku sürünmüş bir şekilde namaza durması ve­ya camiye gitmesi mendubdur. Müslümanın zorunlu haller dışında, başkaları­na eziyet etme veya başkalanna kir, pislik vs. bulaştırma ihtimalinin olması durumunda, iş elbisesi ile namaza durması veya camiye gitmesi mekruhtur. Müslümanın etrafa kirli bir koku yayması da mekruhtur.

Taharet, insan fıtratının bir Özelliği olduğu ve bu fıtrata bir tozun veya du­manın bulaşması durumunda onu ortadan kaldırmanın yolu temizlik olduğu gi­bi aynı zamanda taharet yüce Allah'ın sevgisini kazanmanın bir yoludur.

Yüce Allah, Kur'an-ı Kerim'inde şöyle buyuruyor:

"Şüphesiz Allah çokça tövbe edenleri sever ve temizlenenleri de sever."[1]

Bir başka ayeti kerimesinde de şöyle buyuruyor:

"Orada kendilerini arındırmayı seven adamlar var.[2] Allah da arınanları sever."

 

TAHARETİN ÖNEMİ

 

335- Müslim, Ebu Malik el-Eş'ari (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:[3]

"Temizlik imanın bir parçasıdır. el-Hamdu li'llah ("Allah'a hamdol-sun" sözü) mizanı (amel terazisini) doldurur. Subhanallah ve el-Hamdu li'llah ("Allah'ın şanı pek yücedir, O her türlü ihtiyaçtan münezzehtir" ve "Allah'a hamdolsun" sözleri) göklerle yerin arasını doldurur. Namaz nur­dur. Sadaka burhandır. Sabır ışıktır. Kur'an-ı Kerim senin lehine veya aley­hine bir hüccettir. Bütün insanlar sabah çıkarlar, bir kimse kendi nefsini sa­tar; onu ya kurtarır yahut helake atar."

 

Bir Açıklama

 

Bir hadisi şerifte iman kelimesi ile namaz kastedilmektedir. Yüce Allah'ın şu ayeti kerimesinde de iman kelimesi ile bu anlam kastedilmektedir: "Allah sizin inancınızı boşa çıkaracak değildir elbette."[4]

Bu ayeti kerime, kıblenin değişmesinden önce namaz kılmış olanların na­mazlarının ne olacağı yolundaki sorulara cevap olarak inmiştir. Namaz, ima­nın bütün manalarını insana hatırlattığından, iman yollarının da namazın kılın­masıyla başlamasından dolayı bizzat iman olarak adlandırılmıştır.

Bu hadisi şerifte iman kelimesi ile kastedilen, ister namaz olsun isterse mutlak anlamda iman olsun hadisi şerif başta namaz açısından sonra da iman açısından taharetin önemine dikkat çekmektedir. İman açısından Önemi doğ­rudan olacağı gibi namaz vasıtasıyla dolaylı da olabilir.

 

336- Müslim, Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:[5]

"Yüce Allah taharetsiz namazı ve hile yoluyla elde edilmiş maldan veri­len sadakayı kabul etmez."

 

337- Ahmed bin Hanbel, Hz. Ali (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:[6]

"Namazın anahtarı taharettir: namaza giriş tekbir ile olur, çıkış da selam ile olur."

 

Bir Açıklama

 

Taharet, bir hadesin giderilmesi veya bir pisliğin yok edilmesi yahut şeri­atın belirlemiş olduğu hükümlere göre bir uygulamada bulunulmasıdır. Hades­ten taharet bedene özel bir şeydir. Pislikten taharet ise beden ve elbise de bu-lunulan yer için de söz konusudur.

Habeş (pislik), şeriatın bizzat pis gördüğü şeydir. Hades ise bir özellik yani bir vasıftır. Hades insanın organlarında olur ve taharet yoluyla giderilir. Hadesten taharet üç şekilde olur: Büyük hadesten taharet ki, bu gusül yoluy­la olur. Küçük hadesten taharet ki, bu da abdest ile olur. Bunlardan herhangi birini gerçekleştirme imkanının olmaması durumunda onun yerine geçecek uy­gulama ki bu da teyemmümdür.

 

Sularla Îlgîli Hükümler

 

Yüce Allah, Kur"an-ı Kerim'inde şöyle buyuruyor:

"O, rahmetinin önünde rüzgarları müjdeci gönderdi ve gökten tertemiz bir su indirdik."[7]

Yine şöyle buyuruyor:

"Allah kendi katından bir güven olarak sizi hafif bir uyku buruyordu ve sizi de temizlemek, üzerinizden şeytanın pisliğini gidermek, kalplerinizi pekiştirmek ve ayaklarınızı sabit kılmak için üzerinize gökten su indiriyor­du."[8]

Sular konusundan söz edilmesi, taharetin temel konusundan söz edilmesi demektir. Çünkü su, taharetin temel maddesidir. Su hakkında esas hüküm, o-nun temiz ve temizleyici olduğudur. Ancak bazı dış etkenler, onun temiz kal­makla birlikte temizleyicilik özelliğini kaybetmesine sebep olabilir. Bu durum­da Hanefilere göre habesi (pisliği) giderdiği halde, hadesi gidermez. Yine ba­zı dış etkenler, suyu tamamen pis yapar ki, bu durumda ne habesi (pisliği) ne de hadesi giderir. Bu nitelikteki bir su, dokunduğu şeyi pis yapar.

İlim adamlarının ortak görüşlerine göre suyun pis olması şu üç Özelliğin­den birinin değişmesi ile gerçekleşir: Renginin, tadının ve kokusunun.

Hanefiler şöyle söylemişlerdir:

"Temiz olduğu halde temizleyici olmayan su, Allah rızasını kazanma yolunda kullanılmış olan sudur. Mesela abdest suyu bir yerde toplanırsa, o su temizdir ancak temizleyici değildir. Gökten inen ve yerden çıkan sulann tümü, yaratılıştaki özelliklerini koruduğu, içerisine temiz toprak veya tuz yahut su bitkileri gibi suyun temizliğine zarar vermeyen maddeler dışında bir şey karışmadığı ve kullanılmış (müste'mel) hale gelmediği sürece, hem temiz ve hem de temizleyicidir."

Fıkıhçılar suyu değiştiren maddelerin, suda bir yoğunluk oluşturmamaları durumunda onun temizliğine etki etmeyeceği üzerinde görüş birliğine varmışlardır. Buna göre uzun süre beklemek, temiz toprak, suyun yüzüne çıkan yeşil bitkiler, gerek beklediği gerekse geçtiği yerlerde suya kansan (katı) madde­ler, çamur ve ağaç yaprağı gibi kendilerinden sakınılması mümkün olmayan maddelerin karışması, madenlerin ve kükürt ün kanşması suyun temizliğini et­kilemez.

 

Deniz Suyunun Temizliği

 

338- İmam Malik, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Bir adam Resulullah (a.s)'ın yanına gelerek:[9] "Ya Resulullah (a.s)! Biz denize açılıyoruz ve yanımızda da az miktarda su bulunuyor. Bununla ab-dest almamız durumunda susuyoruz. Deniz suyu ile abdest alabilir miyiz?" diye sordu. Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:

"Onun (yani denizin) suyu temiz,[10] ölüsü helaldir."

 

339- Bezzar, Musa bin Selime (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:[11]

"Sinan bin Selime bana deniz suyu ve hangi ayda oruç tutacağım hak­kında Abdullah bin Abbas (r.a)'a soru sormamı tavsiye etti. Ben de Abdullah bin Abbas (r.a)'ın yanma gittim ve: "Kardeşim, deniz suyu ile abdest alınıp alınamayacağı hakkında soru sormamı istedi" dedim. "Onlar iki denizdir, hangisinden abdest alsan zaran olmaz" dedi. "Hangi ayda oruç tutayım?" di­ye sordum. "Bid günlerinde" cevabım verdi. Sonra şöyle söyledim: "Biz şu savaşlara katılıyoruz ve payımıza esirler düşüyor. Annem bana bir şey söyle­mediği halde annemin yerine esir azad edebilir miyim?" O da: "Annenin ye­rine azad et" dedi."

 

Suların Türleri

 

Temiz ve temizleyici su: Bu su fıkıh dilinde tahur olarak adlandırılır. Kendi zatında mutlak anlamda temiz, başkası için de temizleyicidir. Gökten inen veya yerden çıkan ve yaratılıştaki halini muhafaza eden, herhangi bir pislikle üç Özelliğinden yani renk, tat ve kokusundan biri değişmemiş olan su­lar bu niteliktedir. Yine toprak gibi suyun temizliğine zarar vermeyen madde­lerin kanşması sebebiyle söz konusu üç özelliğinden birini kaybeden sular da temiz ve temizleyici niteliktedir. Tatlı olsun tuzlu olsun vadi sulan, kaynak sulan, göze suları, kuyu sulan, ırmak sulan, deniz suyu, kar ve buz suyu bu guruba girer.

Temiz olmakla birlikte temizleyici olmayan sular Hanefilere göre habesi (pisliği) giderdiği halde hadesi gidermez. Kullanılmış su, bitkilerden elde edi­len sular ve gül suyu böyledir.

Pis su: İçerisine, bağışlanan miktardan fazla pislik kansan sulardır. Bu sularla ilgili hükümler konusunda, suyun azlığına, çokluğuna ve kansan pisli­ğin niteliğine göre mezhepler arasında farklılıklar bulunmaktadır.

Hanefiler buna, temiz olmakla birlikte kullanılması tenzihen mekruh olan su türünü ilave etmektedirler. İçerisinden kedi ve benzeri hayvanlann içmiş olduğu sular böyledir. Bir de temizliğinden şüphe edilen sular vardır ki, bunlar da içerisinden eşek ve katır gibi hayvanların içmiş olduğu [12]sulardır. (1)

 

340- Ebu Davud, Ebu Said el-Hudri (r.a)'dan rivayet etmiştir:[13]

"Ya Resulullah (a.s)! Senin için Bu da'a kuyusundan su çekiliyor. Orası ise köpeklerin leşlerinin, hayızlı kadınların çaputlarının ve insanların artık­larının atıldığı bir kuyudur" denildi. Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:

"Su temizdir, onu bir şey pis etmez."

Bir başka rivayete göre de şöyle söylemiştir:

"(Resulullah (a.s)'a) "Ya Resulullah (a.)! Buda'a kuyusundan abdest ala­bilir miyiz? Oraya kadınların bezleri, köpeklerin leşleri ve kokmuş şeyler a-tılmaktadır" denildi. Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Su temizdir, onu bir şey pis etmez."[14]

Bu hadisi Ebu Davud rivayet etmiştir ve şöyle söylemiştir:

"Kuteybe bin Sa'd'ın şöyle söylediğini duydum: "Buda'a kuyusunun so­rumlusuna bu kuyunun derinliğini sordum. "İçerisinde en çok su biriktiği zaman göbek hizasına kadar çıkar" dedi. "Peki azaldığı zaman ne kadar olu­yor?" dedim. "Haya yerlerinin hizasından daha aşağıda kalıyor" cevabını verdi."

Ebu Davud şöyle söyledi:

"Ben, Buda'a kuyusunu cübbemle ölçtüm. Onu kuyunun üzerine yayıp sonra zira1 (kol) hesabıyla ölçtüm. Eninin altı zira' (yaklaşık üç metre) oldu­ğunu gördüm. Bana bahçenin kapısını açarak içeri girmemi sağlayan kişiye: "Bu kuyunun yapısı bozulup önceki hali değiştirildi mi?" diye sordum. "Ha­yır" dedi. Kuyunun İçinde de rengi değişmiş bir su gördüm."

 

DERSLER VE ÖĞÜTLER

 

Buda'a kuyusu ile ilgili açıklamalar arasında, 'İ'la'u's-Sünen' adlı eserin müellifi uzun bir yorumdan sonra şurüan söylemektedir:

"Ya Resulullah (a.s)! Buda'a kuyusundan abdest alabilir miyiz? Oraya kadınların bezleri, köpeklerin leşleri ve kokmuş şeyler atılmaktadır" soru­sunun anlamı şudur:

"Söylenilenler, kuyuya atılmakta idî. Ancak soruyu soran kişi manzarayı tasvir etmek, mübalağa yapmak ve kuyuyu sevimsiz, çirkin göstermek için geçmiş zamanın hikaye sigasını şimdiki zaman, sigası ile ifade etmiştir. Bu ifade şu söze benzemektedir: "Dün gece o kadar yürüdüm ki, neredeyse şu beldeye girecektim."

Cami, 'Kifaye Şerhi'nde öyle açıklamada bulunmaktadır: "Bu ifade ise gerçekten güzel bir yönlendirmedir, Beyhakİ'nin Ma'rife'de isnadı ile rivayet ettiğine göre İmam Şafii şöyle söylemiştir:

"Buda'a kuyusu suyu çok olan geniş bir kuyuydu. İçerisine rengini ve tadını değiştirmeyecek ve kokusu içinde bilinmeyecek bir takım pislikler atılmaktaydı."[15]

Böyle bir şey ancak ebatları onar ziradan (beşer metreden) daha fazla olan bir kuyu için düşünülebilir. Çünkü büyük havuzlara da pişik atılması üe (suyunun) hemen değiştiği görülmektedir. Buna göre Buda'a kuyusunun içerisine atılan köpek leşleri, kadın bezleri ve çürümüş maddelerin atılması ile suyunun değişmeyeceğinden emin olunabilmesi için belirtilen ebatlarda-ki havuzlardan daha büyük olması gerekir.

Abdurrezzak'ın Musannaf ında Ebu Sa'id el-Hudri (r.a)'den rivayet et­miş olduğu hadisi söz konusu kuyusudan "derin kuyu" olarak söz edilmesi de bu düşünceyi desteklemektedir. Söz konusu rivayette şöyle denilmekte­dir:

"Resulullah (a.s), içerisine köpek leşleri ve cifeler atılan derin bir kuyu­dan abdest aldı. Bu husus kendisine hatırlatıldı. O da şöyle buyurdu: "Suyu hiç bir şey pis ermez."

Kenzu'1-Umal (5/140)'da da böyle bir rivayet vardır. Bu rivayetin delil olarak alınmasının sağlıklı olmaması da ihtimal dahilindedir. Şafii fıkhına bağlı biri açısından Buda'a kuyusu ile ilgili hadis esastan sahih değildir.

Buda'a kuyusu ile ilgili hadis hakkında geniş açıklama yapmaya bizi zor­layan durum, bu hadisin mutlak mahiyette zahiri anlamına göre ele alınmasının mümkün olmamasıdır. Bu durum ancak söz konusu kuyunun çok büyük olması veya içerisinde bol miktarda su bulunması hali için söz konu­su olabilir. Resulullah (a.s)'m, temizliğe oldukça önem vermesine, her za­man güzel kokuyu tercih etmesine, suyun içine burun silmekten, durgun suya işemekten (bevletmekten) nehyetmesine rağmen, belirtilen özellikteki bir kuyudan abdest almış olabileceği düşünülemez. Bu durum gösteriyor ki, söz konusu kuyunun içerisine belirtilen pişiklerin atılması, cahiliye döne­minde oluyordu. Daha sonra Resulullah (a.s), içerisinden çok miktarda su alınmasının ardından o pisliklerden bir eser kalmadığını açıklamıştır." (1)

Sonra, fıkihçılann sularla ilgili hükümler, onların temizliği ve sulan nelerin pis edeceği konusundaki hükümlerden neler üzerinde görüş birliğine vardıkla­rı konusunda, İbnu'l-Munzir şu açıklamalarda bulunmuştur:

"Miktarı az olsun çok olsun suyun içerisine pisliğin düşerek renk, tat ve kokusundan birini değiştirmesi durumunda, onun pis olacağı ve bu deği­şiklik devam ettiği sürece pis sayılacağı üzerinde bütün ilim sahipleri görüş birliğine varmışlardır. Buda'a kuyusunda meydana geldiği bildirilen deği­şikliğin pislikten kaynaklanan bir değişiklik olmaması gerekir. Aksi taktirde ondan abdest alınması caiz olmazdı. Ancak eğer suyun içerisine pislik düşer de renk, tat ve kokusundan birini değiştirmezse, o zaman ilim adamlarına göre o suyun akarsu veya miktarca çok olup olmadığına bakılır.

Malikilere göre bir abdest veya gusle yetecek miktarda olursa çok, bun­dan azı ise az sayılır. Bu itibarla onlara göre bu şekilde az miktarda kabul edi­len suyun içerisine bir damla gibi az bir pislik düşer de söz konusu üç özelli­ğinden herhangi birini değiştirmezse, o suyun kullanılması mekruhtur. An­cak daha fazla miktardaki sular için bir kerahet yoktur.

Şafiilere ve Hanbelilere göre ise iki kulleden daha az miktardaki su az sayılır. Dolayısıyla bu miktardaki bir suyun içerisine herhangi bir pislik düş­tüğünde üç özelliğinden birini değiştirmezse de pis olur.

Hanefilere göre ise ebatları onar zira'dan (beşer metreder) az olan bir su birikintisinin içerisine bir damla dahi pislik düşse o suyu pis eder. Yüzey ebatlan onar zira olan bir su yığınının içine pisliğin düşmesi durumunda onu etkilememesi için derinliğinin de içerisinden su alınırken dibi görün-meyecek miktarda olması gerekir. Eninin on zira olmayıp da derinliğinin fazla olması sebebiyle onar zira ebatlarındaki bir havuzu doldurabilecek ka­dar çok olan suyun da çok su sayılıp sayılmayacağı konusunda değişik görüş­ler ileri sürülmüştür. Bazıları bu miktardaki suyun çok su sayılacağını söyle­mişlerdir. Bu durumda Buda'a kuyusu bu şartı taşımaktadır. Dolayısıyla bu kuyunun suyu, çok su kabul edilebilir. İçine atılan pislikler renk, tat veya kokusundan birini değiştirmedikçe ona etki etmez.

Zira', bugünkü ölçülerle altmış santimetre veya altmış santimetreden bi­raz fazladır. Bir külle ise 270 litre olarak kabul edilmektedir.

Hanefilerin çok suyun miktarı konusunda esas aldıkları, ebatlarının o-nar zirayı bulması şartına had isçilerden bazıları itiraz etmişlerdir. Beğavi, Şerhu's-Sunne (2/59)'de şöyle söylemiştir:

"Ashabı re'yden (içtihada ağırlık verenlerden) bazıları pislikten etkilen­meyecek çok suyun miktarının onar zira ebatlarında olmasını şart koşmuş­lardır. Ancak bu görüşün herhangi bir şer'i dayanağı yoktur.

Bazıları ise bir tarafının dalgalandırılması durumunda diğer tarafı etki­lenmeyecek kadar derin ve geniş kuyuların sularının ancak çok su kabul e-dilebileceğini söylemişlerdir. Bu ise oldukça bilgisizce verilmiş bir fetvadır. Çünkü suyu hareket ettirecek kuvvetin güçlülüğüne ve zayıflığına göre su­yun ondan etkilenme ve dalgalanma oranı da değişecektir."

Durum Şeyh Beğavi'nin söylediği gibi değildir. Hanefiler herhangi bir şeye dayanmadan öyle ilk bakışta çok suyun miktarının onar zira ebatlarında olma­sı yahut bir tarafının hareket ettirilmesi halinde diğer tarafı etkilenmeyecek kadar miktarda olması gerektiğini söylemiş değillerdir.

Rivayetin zahirinden anlaşıldığına göre suyun miktarı konusunda, ondan yararlanacak kişinin görüşüne bakılır. Çok suyun alt sınırı konusunda ondan yararlanacak kişinin görüş ve kestirişine (içtihadına) göre bir kısmı diğer kıs­mına karışacak kadar olup olmadığına bakılır. Yani bir yerde birikmiş haldeki suyun içine pislik düştüğünde, bu pislikten etkilenen su, birikmiş haldeki su­yun her tarafına yayılır mı yayılmaz mı ona bakılır. Bu konuda görüş sahibi olana karşı da tartışmaya girilmez. İmam Muhammed önce bunun yani çok suyun ebatlarının onar zira olması gerektiğini söylüyordu sonra Ebu Hanife1-nin görüşüne dönmüş ve: "Bu konuda belli bir ölçü vermiyorum. Rivayetin zahirine göre hareket edilmesi daha uygundur" demiştir.

Ancak fikıhçılar, vesveseyi önlemek ve insanlara kolaylık sağlamak ama­cıyla çok suyun ebatlarının onar zira olması gerektiğini söylemişlerdir. Bu öl­çek herhangi bir dayanağa dayanmasa da insanlar için bir kolaylıktır. Sonra bu miktar İ'la'u's-Sunen müellifinin biraz sonra vereceğimiz açıklamalarının in­celenmesi esnasında da belirteceğimiz üzere, iki külle miktarına denk gel­mektedir. Kişilerin suyu hareket ettirme güçlerinin birbirinden farklı olması konusuna gelince, bu konuda her şahsın kuvvetine itibar edilir. Çünkü belirtti­ğimiz üzere esas olan, o sudan yararlanacak kişinin tesbit ve görüşüdür. Do­layısıyla Hanefilerin bu konudaki görüşlerine itiraz edilemez. Onların görüş­leri de, Allah kendisine rahmet eylesin Beğavi'nin ileri sürdüğü gibi bilgisizce ortaya atılmış görüşler değildir. [16]

 

Az Ve Çok Suyun Sınırları

 

341- Ahmed bin Hanbel, Abdullah bin Ömer (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir:[17]

"Resulullah (a.s)'a, çölün ortasında bulunan ve değişik hayvanlann ve canavarların içerisine uğradığı suyun durumu hakkında soru sorulduğunda O'nun şöyle buyurduğunu duydum:

"Eğer su iki külle olursa pislik taşımaz."

Ebu Davud'un nakletmiş olduğu bir başka rivayette de şöyle buyurduğu bildirilmektedir:[18]

"(Belirtilen miktarda olursa) o zaman pis olmaz."

 

Bir Açıklama

 

Hattabi şöyle söylemiştir:

"Yukarıdaki hadisi şerifte "canavarların içerisine uğradığı" ifadesi geç­mesi sebebiyle, canavarların ağız artıklarını pis kabul edenler, bu hadisi şe­rifi, bu görüşleri için delil olarak göstermişlerdir. Çünkü sözü edilen sular­dan canavarların içmesi, o suların pislenmesine sebep olmasaydı böyle bir soru sorulmasına ve Resulullah (a.s)'ın da söz konusu suların iki külle miktarını aşması durumunda, onların pisliklerinden etkilenmeyeceğini be­lirtmesine gerek olmazdı.

Resulullah (a.s)'ın "pislik taşır" sözünün anlamı hakkında da şöyle söylenmiştir: Şayet su iki külle miktarını bulursa, onun içerisinde pislik bulun­ması ihtimali olmaz. Çünkü daha azı içerisine pislik düşmesi ile pis olur. Bu itibarla Resulullah (a.s) birinci ifadesiyle içerisine pislik düşmekle pis ol­mayacak suların miktarının en alt sınırını vermiş olmakta; ikinci ifadesiyle de içerisine pislik düştüğü zaman pis olacak suların miktarının en üst sı­nırını vermiş olmaktadır. Buradan anlaşıldığına göre içerisine pislik düştü­ğünde pis olmayacak sular iki külle ve daha fazla miktarda olanlardır. Böyle bir durumda pis olacak sular ise kulleden daha az olanlardır. Buna göre iki külle suyun içine düşen bir pislik iki parçaya ayrılır, yani parçalanır ve su üzerindeki etkisi azalır. Su iki kulleyi aştığında da pislik taşıyabilir. Bu ko­nuda mezhepler arasındaki görüş ayrılıkları bulunmakla birlikte durum böyledir.

Mezheplerden bazıları suyun (azlığı İle çokluğu arasındaki) sınırını iki külle olarak belirlemişlerdir. İmam Şafii'nin görüşü bu yöndedir. O, bu ko­nudaki açıklamalarında, miktarı iki kulleyi bulan suyun içerisine bir pisli­ğin düşmesi halinde, bu pisliğin, o suyun renk, tat veya kokusundan birini değiştirmemesi durumunda o suyun pis olmayacağını belirtmek istemiştir. Bir başka yoruma göre ise onun görüşü bu yönde değildir."

Şafîiler ve Hanbeliler bu hadisi şerifi esas almışlardır. Hanefiler ve Mali-kiler ise bu hadisi şerifi esas almamışlardır. Çünkü kullenin kesin miktarının bilinmemesi ve hadisin rivayetine çeşitli itirazlarda bulunulmasından dolayı bu hadisin hükmünü geçersiz saymışlardır. Bu hadisi şerifi fetvalarına esas alanların bu itirazlara cevaplan ise şöyle olmuştur;

İki külle, çağımızın Ölçeklerine göre bir bermile denk gelmektedir. Yukarı­daki hadisi şerif ise fıkıhçılann artık sular (es'âr) adını verdikleri sular konu­sunda temel bir Ölçü ortaya koymaktadır. Bir canlının içmesinden sonra bir kapta veya havuzda kalan sudur. İlim adamları Müslümanların artıklannın ve etleri yenen ev hayvanlarından artan suların temiz olduğuna hükmetmişlerdir. Eğer artan suyun miktarı az olursa, Hanefi'lere göre onun hükmü, ondan içen canlının ağız köpüğü hakkındaki hükümle bağlantılıdır. Eğer o canlının ağız köpüğü pis olursa ondan artan az su da pis kabul edilir. Ama onun ağız köpü­ğü temiz olursa artık miktarca az da olsa pis olmaz.

İki külle konusunda şu etraflı incelemeyi burada veriyoruz: Î'la'u's-Sünen müellifi şöyle demektedir:

"İleride geleceği üzere iki külle ile ilgili hadisi şerifin mahiyeti tam ola­rak anlaşılabilmiş değildir. Bundan dolayı söylediklerine göre bu hadisi şeriften hüküm çıkarılması sağlıklı bir şey olmaz. Söz konusu hadisi şerifi İmam Şafi'i, Ahmed bin Hanbel, Kütübi Erba'a (Kütübi Sitte'nin Buhari ve Müslim dışında kalanları), İbni Huzeyme, İbni Hibban, Hakim, Darekutni ve Beyhaki rivayet etmiştir. Hadis, Abdullah bin Abdulah bin Ömer (r.a) bin Hattab (r.a)'m babasından rivayeti tankıyla nakledilmiştir. Söz konusu hadi­si şerifin Ebu Davud'un Sünen'inde yer alan metni şöyledir:

"Resulullah (a.s)'a hayvanların ve canavarların uğradıkları suyun ma­hiyeti hakkında soru soruldu. Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:

"Eğer suyun miktarı iki kulleyi bulursa pislik taşımaz."

Hakim'in rivayet etmiş olduğu metne göre de Resulullah (a.s) şöyle bu­yurmuştur:

"Su, eğer iki külle miktarını bulursa onu hiç bir şey pis etmez."

Ebu Davud ve îbni Mace'nin nakletmiş oldukları bir rivayete göre de Re­sulullah (a.s): "Artık o pis olmaz" diye buyurmuştur.

Hakim şöyle söylemiştir:

"Bu hadisi şerif Buhari ve Müslim'in şartlarına göre sahihtir. Onlar bu hadisi şerifin bütün ravilerinin rivayetlerini almışlardır."

İbni Mende de şöyle söylemiştir:

"Bu hadisi şerifin isnadı Müslim'in şartına göredir."

İbni Abdilberr, Temhid'de şöyle söylemiştir:

"İmam Şafii'nin iki külle hadisine dayanarak ortaya atmış olduğu görüş muhakeme (nazarı) yönünden zayıftır, rivayet yönünden de sabit değildir. Çünkü bu hadis hakkında ilim adamlarından kalabalık bir gurup çeşitli iti­razlarda bulunmuşlardır. Ayrıca kullenin miktarını tam ve açık olarak bildi­ren bir rivayete rastlanılmadığı gibi bu konuda İlim adamları arasında görüş birliği de yoktur."

İstizkar'da da müellif şöyle söylemiştir:

"Bu hadîs, illetlidir (yani sağlam değildir.) İsmail el Kadı bunu kabul et­memiş ve hakkında çeşitli itirazlarda bulunmuştur."

Tahavi de şöyle söylemiştir:

"Bu hadîse dayanarak herhangi bir şey söylemeyiz çünkü kullenin mik­tarı kesin bir şekilde bilinmemektedir."

İbni Dakik, el-Iyd'de şöyle söylemiştir:

"Bu hadisi bazıları sahih olarak görmüşlerdir. Fıkıhçilann metodlanna göre de sahihtir. Çünkü her ne kadar hadisin isnadı hakkında bazı itirazlar bulunsa ve rivayetleri arasında bir takım farklılıklar olsa da bütün bu itiraz­lara ve yorumlara hadisin sahih olduğu yolunda cevap verilebilir. Çünkü ri­vayetlerin arasını birleştirmek mümkündür. Ancak ben bu hadisi esas almadım. Çünkü kullenin miktarının belirlenmesi konusunda şer'i bir daya­nak sayabileceğimiz müstakil bir rivayete rastayabilmiş değiliz."

Müellif burada bir bakıma İbni Adiyy'in Abdullah bin Ömer (r.a) tankıyla rivayet ettiği hadisi şerife işaret etmektdir. Söz konusu hadiste Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurduğu bildirilmektedir:

"Eğer su, Hacer'in kulleleri ile iki kulleye ulaşırsa, artık onu hiç bir şey pis etmez."

Bu hadisin ravileri arasında Muğire bin Saklab'm adı geçmektedir. Bu kişi ise rivayet ettikleri hadisler kabul edilmeyen birisidir. Nufeyli onun hakkında şöyle söylemiştir:

"Bu kişi hadis konusunda güvenilmeyen birisidir." Talhisu'l-Hubeyr'de şöyle denilmektedir:

"Ancak Ebu Ubeyd'in Kitabu't-Tuhur'da söylediğini göre, İmam Şafii­'nin adamları Arapların şiirlerinde bundan sıkça söz etmesi sebebiyle, külle ile kasedilenin Hecer'in kullesi olduğu ihtimalini kuvvetli görmüşlerdir." Yine aynı kitapta şöyle denilmektedir: "Hattabi şöyle söylemiştir: "Hacer kul­lesi çok sık kullanılan ve miktarı belli olan bir ölçektir. Külle ibaresi ise de-ğişik ölçekler hakkında kullanılan ortak bir ibaredir. Bu kelimenin birbirin­den farklı kaplar hakkında kullanıldığını düşündüğümüzde, külle denilir­ken büyük ölçeklerin mi yoksa küçük ölçeklerin mi kastedildiği konusunda tereddüd ortaya çıkar. Ancak şeriatta sayı ile belirtilen bir ölçek olarak kul­lanılması, külle İle büyük ölçeklerin kastedildiğine bir delil teşkil eder. Bu şekilde sayı verilmesi en büyük kulleye işaret edildiğini gösterir. Çünkü bu büyük kullenin iki küçük kullenin yerini tutması söz konusu iken, küçük kullenin "iki külle" diye bir sınır olarak verilmesi anlamsız olur."

Fethu'1-Bari (l/300)'de de şöyle denilmektedir:

"Hicaz ahalisinin örfüne göre külle kelimesi, büyük kulleye delalet e-der."

Tabi'ul-Asar (sh. 68)'de de şöyle denilmektedir:

"İki külle konusu ile ilgili olarak rivayet edilen hadislerin taşıdığı hü­kümler, havuzlar gibi yeryüzüne yayılmış sular için esas alınmaktadır. Bu konudaki hadis de belirtilen nitelikteki su birikintileri hakkında sorulan so­ruya cevap olarak söylenmiştir. İki külle miktarım bulan yayılmış haldeki sulann derinliklerinin de içerisinden su alınırken dibine ulaşılamayacak miktarda olması gerekir. Genişliğinin ise bir tarafının hareket ettirilmesi du­rumunda diğer tarafı hareket etmeyecek kadar olması icab eder. Bu mezhebe göre -yani Hanefi mezhebine göre- çok suyun miktarı konusundaki alt sınır budur. İlim adamları halka kesin bir ölçek vermek amacıyla çok suyun ebatlannı onar zira olarak belirlemişlerdir. Bunlar, çağındaki ilim adamlarının efendisi olan hadisçi Mevlana Raşid Ahmed Kenkuhi'nîn açıklamaların-dandır. Biz kendimiz de hasabım yaptık böyle olduğunu gördük. (Yani veri­len ölçülerin kaynaklarda bildirilen sınırlara uygun olduğunu gördük.) Genişliğin bu şekilde belirlenmesinin sebebi, böyle bir suya düşen pisliğin, suyun içinde dağılıp kaybolması ve her tarafını etkilememesidir. Dolayısıyla pisliğin etkisi abdest alırken su alınan bölgeye ulaşmaz. Ama genişlik az olursa, pisliğin, suyun her tarafında daha çok etki göstermesi mümkündür. Buna göre düşünmek gerekmektedir."

İ'la'u's-Sünen müellifi "Köpek birinizin kabına dilini sokarsa o kabın için-dekini döksün ve sonra kabı yedi kere yıkasın" hadisi ile ilgili olarak da şu açıklamayı yapmıştır:

"Bu, Resulullah (a.s)'ın, suyun içerisine köpeğin dilini sokmasıyla pis olacağına hükmettiğini ve onun tamamen dökülmesini emrettiğini göster­mektedir. Çünkü o (su) değiştirilemez. Buradan, az suyun içerisine pislik düşmesiyle kullanılmaz hale geleceği (fasid olacağı) kesin bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Kap kelimesi ise büyük kaplan da küçük kapları da içine alan genel bir kelimedir. İbrikler de kap diye adlandırılan eşyaların içine girer. İki külle hadisi ise gerek metni ve gerekse isnadı konusundaki tereddütler do­layısıyla kesin bir hüküm ortaya koymamaktadır. Allame Nimevi, Asaru's-Sunen adlı kitabının 1. cildinin 4-6. sahifelerinde bu konu üzerinde etraflı bir şekilde durmuştur, isteyen oraya başvurabilir. Bu konuda Zehebi'nin 'Mizan' adlı kitabında yapmış olduğu açıklamalar yeterlidir. O, adı geçen ki­tabında, Hatib el-Bağdadi'nin, Hasan bin Muhammed bin Yahya el-AIe-vi'nin senedini vererek Hz. Cabir (r.a)'den merfu olarak rivayet ettiği hadis­le ilgili açıklamalarını verdikten sonra bu konunun üzerinde durmaktadır. Söz konusu rivayette şöyle denilmektedir:

"AH insanların en hayırhsıdır. Kim bunu kabul etmezse kâfir olmuş­tur." Hatib bu hadisle ilgili olarak şöyle diyor: Bu hadis münkerdir. [19] Bu hadisi Alevi'nin zikrettiği senediyle rivayetinden başka rivayet eden olma­mıştır. Alevi'nin senedi ise sabit (sağlam) bir senet değildir".

Hafız Ibni Hacer Askalani iki külle konusu ile ilgili hadisin benzeri için de "senedi sabit (sağlam) değildir" demektedir. "Dayı varistir" rivayeti hak­kında da aynı şeyi söylemektedir. Yanlış olduğu açık olan bu gibi rivayet hakkında yanılgıya düşmekten Allah'a sığınırız." (1/242) Zehebi'nin, Ha-tib'e cevap verirken iki külle ile ilgili hadisin sabit (sağlam) olmadığına dikkat çektiğini belirtmek istemektedir.

Söz konusu rivayet eğer senet itibariyle sabit (sağlam) kabul edilirse, o zaman yer üzerinde yayılmış sulara hamledilir. Yani bu gibi sular hakkında bir hüküm ifade eder. Tirmizi'nin Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayetle verdiği hadisin metni de bunu ortaya koymaktadır. Söz konusu rivayete gö­re Abdullah bin Ömer (r.a) şöyle söylemiştir:

"Resulullah (a.s)'a, çölün ortasında bulunan ve değişik hayvanların ve canavarların içerisine uğradığı suyun durumu hakkında soru sorulduğunda O'nun şöyle buyurduğunu duydum:

"Eğer su iki külle olursa pislik taşımaz."[20]

Çöllerde bulunan suların yerin üzerinde yayılmış bir halde bulunacağı ga­yet açıktır. İki külle su ise bu şekilde yayıldığında enine ve boyuna onar zira ebadındakd bir alanı kaplar.

Tabi'u'l-Asar'da müellif, muhaddis Şeyh Kenkuhi'den rivayetle bunu ifade etmiştir. Eğer: "Çöllerde bulunan suların genellikle yeryüzüne yayılmış bir halde bulunduklarım kabul edelim. Ancak bu şekilde yayılmamış halde o-lanlarının bulunması da mümkündür. Hadisin metni ise genel bir anlam taşımaktadır. Durum böyleyken neye dayanılarak hadisin hükmü özelleş­tiriliyor?" diye bir soru akla gelirse, deriz ki: Bu hadisin hükmünün Özelleşti­rilmesinin dayanağı ileride geleceği üzere bir kuyunun içine düşen pisliğin o kuyunun suyunu değiştirmese de pis edeceğini gösteren delillerdir. Kuyu su­lan ise genellikle iki kulleden fazla olur. Özellikle Zemzem kuyusu, suyu ke­silmeyen bir kuyudur. Buradan anlaşılıyor ki, iki külle hadisi kuyular ve ben­zeri su birikintileri hakkında söylenmiş değildir. Bilakis bu hadis, bazı ibare­lerin de gösterdiği üzere yer üzerinde yayılmış haldeki su birikintileri hakkın­da söylenmiştir.

Zemzem kuyusuna düşen zenci ile ilgili hadis hakkında da şu açıklama yapılmıştır.

Zemzem suyunun iki kulleden bir hayli çok olduğu ortadadır. Dolayısıyla suyun içerisinde bir kişinin ölmesi ile değişebileceği düşünülemez. Buna rağ­men Abdullah bin Abbas (r.a), suyunun tamamen boşaltılmasını istemiştir. Abdullah bin Abbas (r.a) bunu, o suyun boşaltılmasının mendub olduğu dü­şüncesiyle değil, vacib (gerekli) olduğu kanaati ile istemiştir. Hatta bu esna­da, Rükn tarafından gelen kaynağının da ağaç parçalarıyla ve çaputlarla tıkan­masını istemiştir. Mendub bir şeyin yapılması için bu kadar çok şeye ihtiyaç duyulması din konusunda gereksiz bir hassasiyet olur ki, sahabiler bundan uzaktırlar. Anlatılan uygulama ise sahabilerin gözleri önünde gerçekleştirillannı onar zira olarak belirlemişlerdir. Bunlar, çağındaki ilim adamlarının efendisi olan had isçi Mevlana Raşid Ahmed Kenkuhi'nin açıklamaların-dandır. Biz kendimiz de hasabım yaptık böyle olduğunu gördük. (Yani veri­len ölçülerin kaynaklarda bildirilen sınırlara uygun olduğunu gördük.) Genişliğin bu şekilde belirlenmesinin sebebi, böyle bir suya düşen pisliğin, suyun içinde dağılıp kaybolması ve her tarafım etkilememesidir. Dolayısıyla pisliğin etkisi abdest alırken su alınan bölgeye ulaşmaz. Ama genişlik az olursa, kat

misti. Onların bu uygulama karşısındaki tutumları bir bakıma, bir kuyuya pis­liğin düşmesiyle suyu değişmese de kuyunun tamamen pis olacağı konusun­da aralarında bir görüş birliği olduğu anlamı taşıyordu. Bu ise bizim mezhebi­mizin mensuplarının görüşüdür. Beyhaki, İbni Şirin'in bu rivayaetini illetli (za­yıf) görmekte ve bu konuda Ma'rife'de şöyle söylemektedir;

"Bunu İbni Şirin Abdullah bin Abbas (r.a)'tan rnürsel olarak rivayet et­miştir.[21]

Zeyla'i de ondan rivayetle şöyle bir ilavede bulunmaktadır:

"Kendisi onu görmüş ve ondan hadis duymuş değildir. Bu ancak ona başka biri tankıyla ulaşmış bir rivayettir." (Yani burada ibni Şirin'in Abdul­lah bin Abbas (r.a)'ı görmediğine ve ondan hadis duymadığına, dolayısıyla naklettiği rivayetin senedinin muttasıl olmadığına dikkat çekilmektedir." (Çeviren)

Allame Nevevi. Ta'liku'l-Hasen'de bu iddiaya şöyle cevap vermektedir:

"Rivayet sahihtir. İsnadı da muttasıldır. Bu rivayetin mürsel olduğu id­diaları ise doğru değildir. Çünkü İbni Şirin, Abdullah bin Abbas (r.a)'ın ve­fatı sırasında otuzbeş veya buna yakın yaşlarda bir gençti. Şu halde ondan hadis duymuş olmasına engel ne olabilir? Bunun yanısıra Hafız Zehebİ, Ta-bakat'ta onun hayatından söz ederken onun, Abdullah bin Abbas (r.a)'tan hadis almış olduğunu açık şekilde ifade etmiştir. Orada şöyle söylemiştir:

"Muhammed bin Sirİn, İmran bin Husayn (r.a)'den, Abdullah bin Ab­bas (r.a)'tan, Abdullah bin Ömer (r.a)'den ve bunların dışında bazılarından (yani daha başka sahabilerden) hadis duymuştur."

Bu rivayetin mürsel olduğu iddiası ise doğru olsa bile, bizim için bir zaran olmaz. Çünkü bazı ilim adamlarına göre İbni Sirin'in mürsel rivayetleri, İbnu'l-Müseyyib'in mürselleri gibi sahihtir.

Cevheru'n-Nakiyy (l/343)'de şöyle denilmektedir:

"Ebu Ömer'in 'Evailu't-Temhid'de bildirdiğine göre sadece güvenilir ki­şilerden rivayette bulundukları bilinen kimselerin, müdelles ve mürsel ri­vayetleri makbuldür. Buna göre onların nazarlarında Said bin el-Museyyib, Muhammed bin Şirin ve İbrahim en-Neha'i'nin mürselleri sahihtir."[22]

Bazılarının, Hanefi mezhebinin hadise muhalif hareket ettiği yolundaki şüphelerini gidermek amacıyla bu konu üzerinde biraz uzunca durduk.

 

Artık Ve Kuyular İle İlgili Hükümler

 

342- İmam Malik, Yahya bin Abdurrahman (r.a)'dan rivayet etmiştir:[23]

"Hz. Ömer (r.a), aralarında Amr bin el-As (r.a)'ın da bulunduğu bir sü­vari gurubu ile birlikte çıktı. Bir havuzun başına vardıklarında Amr (r.a): "Ey havuz sahibi! Senin havuzuna vahşi hayvanlar geliyor mu?" diye sor­du. Hz. Ömer (r.a) de: "Ey havuz sahibi! Bunu bize bildirme, biz vahşi hay­vanların bulundukları yerlere gidiyoruz, onlar da bizim yerlerimize geliyor­lar" dedi."

 

Bir Açıklama

 

Malikiler; "Hayvanların, canavarların, hatta köpeğin ve domuzun bile artığı temizdir" demişlerdir. Onların mezheplerine göre suyun rengini, tadını veya kokusunu değiştirmeyen bir şey onu pis etmez. Yukarıdaki rivayet, on­ların görüşleri için bir delil sayılabilir. Ancak bu rivayetin değişik açılardan ele alınması mümkündür. Hz. Ömer (r.a), insanların gördükleri şeylerden asıl mahiyeti üzerinde ihtilaf bulunan bir şey hakkında soru sorulmasını uygun görmüyor olabilirdi. Su hakkında esas olan hüküm, onun temiz olduğudur. Bu itibarla onun içinde pislik tadı veya rengi yahut kokusu görülmediğinde insa­nın onun hakkında soru sorması uygun olmayabilir. Bunun yanısıra yukarıdaki rivayette söz konusu olan havuzdaki suyun miktan iki külle veya daha fazla olduğundan dolayı suyun özelliklerini değiştirmeyen bir pisliğin onu etkileme­yeceğinin düşünülmüş olması da mümkündür.

 

343- Ahmed bin Hanbel, İbni Ebi Katade (r.a)ınin hanımı olan Kebşe bintu Ka'b bin Malik (r.a)'den rivayet etmiştir:[24]

"Ebu Katade kendisinin yanına girdi. O da ona abdest suyu koydu. O sırada bir kedi gelip su kabından içmek istedi. Ebu Katade de, kedinin su iç­mesi için kabı önüne koydu. Kebşe dedi ki: "O sırada (Ebu Katade) benim kendisine doğru baktığımı gördü ve: "Hayret mî ediyorsun, ey kardeşimin kızı?" dedi. Ben: "Evet" dedim. O da şöyle söyledi: "Ben, Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurduğunu duydum:

"O (yani kedi) pis değildir. O sizin etrafınızda dönenlerdendir."

 

Bir Açıklama

 

Beğavi, Şerhu's-Sunne'de şöyle söylemiştir:

"Hz.Aişe (r.a)'nin de kedi hakkında şöyle söylediği rivayet edilmiştir: "Ben Resulullah (a.s)'ın onun artığı olan su ile abdest aldığını gördüm."

İlim sahiplerinin genelinin görüşlerine göre kedinin artığı temizdir. Resu­lullah (a.s)'ın: "O sizin etrafında dönenlerdendir" sözü ise, iki şekilde yo­rumlanabilir.

Birincisi: Resulullah (a.s) bu sözü ile kediyi, hizmet için sahiplerinin etra-finda dönen, onlann emirleriyle hareket eden hizmetçilere, köle ve cariyelere benzetmiştir. Bu söz Yüce Allah'ın şu ayeti kerimesindeki İfadeye benze­mektedir:

"Onlar etrafınızda dolaşırlar, birbirinizin yanma girip çıkarsınız."[25]

Yani sizin etrafınızda dönen köle ve cariyeler ve hizmetçiler. İbrahim şöy­le söylemiştir:

"Kedi evin fertlerinden biri gibidir. Abdullah bin Abbas (r.a)'ın: "O, evin mallarındandır" sözü de bunu ifade etmektedir."

İkincisi: Resulullah (a.s), yukandaki ifadesi ile kediyi ihtiyaç ve dilenmek için insanın etrafında dönenlere benzetmiştir. Bunu söylerken ona kolaylık sağlamanın sevabının, ihtiyaç ve dilenme için insanın etrafında dönenlere yar­dımcı olmanın sevabı gibi olacağını ifade etmek istemiştir.

İlim sahipleri vahşi hayvanların artıkları konusunda değişik görüşler ileri sürmüşlerdir. Çoğunluğu köpek ve domuz dışında kalanların artıklarının temiz olduğunu ileri sürmüştür. Bu ikisinin artığı, çoğunluğun görüşüne göre pistir. Bazı ilim adamları ise kedi dışında kalan bütün vahşi hayvanların artıklarının pis olduğunu ileri sürmüştür. Ashabı re'yin (içtihada ağırlık verenlerin) görüş­leri bu yöndedir.

İmam Malik ve Evzai şöyle söylemiştir:

"Köpek bir kaptan su içer de ondan başka kap bulunmazsa, o kaptan ab­dest alınabilir."

İmam Sevri de şöyle söylemiştir:

"Bu kaptan abdest alınır sonra teyemmüm edilir."

İçtihada ağırlık verenler (ashabı re'y) eşek ve katırın artıklarının şüpheli olduğu yönünde görüş bildirmişlerdir. Eğer başka su bulunamazsa, hem bu gi­bi hayvanların artıklarından abdest alınır hem de teyemmüm edilir.

Rebi şöyle söylemiştir:

"İmam Şafii'ye kokmuş bir şeyin üstüne konup sonra uçan ve bir kimse­nin üstüne konan sineğin durumu hakkında soru soruldu. İmam Şafii de söyle söyledi:

"O, uçarken ayaklanndaki pisliğin kuruması ihtimali vardır. Böyle olur­sa bir şey yok. Aksi taktirde bir şey daraldığı zaman genişler."[26]

 

DERSLER VE ÖĞÜTLER

 

İnsanın ve pislik yemediği sürece eti yenen hayvanların artıkları temizdir. Köpeğm, domuzun ve vahşi hayvanların artıkları ise pistir. Kedinin artığının yanında başka suyun bulunması durumunda, onun artığının kullanılması ise tenâhen mekruhtur. Pençeli kümes hayvanlarının, vahşi kuşların ve yılan gibi eve giren hayvanların artıkları hakkında da, içerisinde herhangi pislik görül­mezse aynı hüküm geçerlidir.

Katırın ve evcil eşeğin artıkları ise şüphelidir. Başka suyun bulunmaması durumunda hem bunlann artıkları ile abdest alınır hem de teyemmüm edilir. Burada abdest ve teyemmümden hangisi istenirse o önce yapılır.

Mal i kiler ise artıklar konusunda oldukça geniş davranmaktadırlar.

Şafiiler ve Hanbeliler de, köpeğin ve domuzun artığının pis olduğunu, eti yenen hayvanların, kedinin, farenin, atların, katırların, eşeklerin ve vahşi hay­vanların artıklarının ise temiz olduğunu söylemişlerdir.

İbni Sirin'den rivayet edildiğine göre bir zenci Zemzem kuyusunun içeri­sine düştü. Yani düştü ve Öldü. Abdullah bin Abbas (r.a), zencinin ölüsünün çıkarılmasını. Zemzem kuyusunun da tamamen boşaltılmasını emretti. Rükn tarafından çıkan kaynak, boşaltma işini zorlaştırdı. Bunun üzerine bu kayna­ğın boşaltma işi tamamlanıncaya kadar çaputlarla ve ağaçlarla kapatılmasını emretti. Boşaltma işi bitince burası açıldı ve üzerlerine su fışkındı. Bunu Da-rekutni rivayet etmiştir. İsnadı sahihtir. [27]

Ata (r.a)'dan rivayet edildiğine göre Habeşistanlı biri Zemzem kuyusu­nun içerisine düştü ve öldü. Abdullah bin Zubeyr (r.a) kuyunun suyunun çıka­rılmasını emretti. Bu sırada su kesilmedi. Baktı, Haceri Esved tarafından bir kaynak sürekli akıyordu. Bunun üzerine İbni Zubeyr (r.a): "Bu kadarı yeter" dedi. Bunu Tahavi rivayet etmiştir. İsnadı sahihtir. Aynca İbni Ebi Şeybe de rivayet etmiştir. İbni Ebi Şeybe'nin rivayetindeki raviler, Bu han ve Müslim'de isimleri geçen ravilerdir. İbni Humam, Fethu'l-Kadir'de bunun sahih olduğunu söylemiştir. [28]

Yine Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet edildiğine göre Resulullah (a.s) şöyle buyurmuştur:

"Birinizin kabına bir sinek düşürse, onu içine tamamen batırıp sonra çı­karsın. Onun bir kanadında dert, bir kanadında da şifa vardır."

Fıkhi açıdan akıcı kan taşıyan bütün canlılar sineğe kıyas edilebilir. Böyle bir canlının bir kabın içine düşmesi onu pis etmez. 'Er Resul' adlı kitabımızda bu hadisi şerifle ilgili derli toplu bir takım açıklamlarda bulunmuştuk. Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için kitabın 36-40. sahifelerine bakmakta yarar var.

Akıcı kan taşımaması itibariyle sinek gibi sayılan bütün canlılar hakkında sinekle ilgili hüküm geçerlidir. Ancak sinekle ilgili hüküm nass ile sabittir. Diğerleri ise kıyasla geçerlidir.

Buradaki hadisi şerifin neye işaret ettiği açıktır. Resulullah (a.s), bir kaba mutlak mahiyette bir sineğin düşmesiyle, o kabın içinde bulunanın pis olma­yacağına hükmetmiştir. Sinek ölsün veya ölmesin farketmez. (2)

Bir insan bir kuyunun içine düşer de sağ kalırsa, eğer bedeninde herhangi bir pislik bulunmazsa o kuyunun suyu pis olmaz. Aynı şekilde eti yenen bir hayvan bir kuyunun içine düştüğü halde sağ kalır ve hayvanın bedeninde her­hangi bir pislik bulunmazsa kuyunun suyu pis olmaz.

Ancak kuyunun içine domuz düşürse sağ da kalsa, yahut bir köpek düşer ve su köpeğin ağız hizasına kadar ulaşırsa, köpek kuyudan sağ da çıksa için­deki su pis olur.

Hanbeliler şöyle söylemiştir:

"Fare veya kedi yahut bunların benzerleri sıvı bir şeyin veya az miktar­daki bir suyun içine düşer de sağ çıkarlarsa içine düştükleri şey temiz kalır."

Hanefilere göre bir insan, bir kuyunun içinde ölürse o kuyu pis olur. İlim adamlarının çoğunluğu ise bundan dolayı veya içinde akıcı kan taşımayan bir hayvanın ölmesinden dolayı bir kuyunun pis olmayacağını söylemişlerdir.

Bir damla şarap veya sidik damlası gibi az miktarda da olsa bir kuyunun içine bir pisliğin düşmesiyle, içindeki su pis olur. Bu durumda Hanefilere göre kuyunun bütün suyunun boşaltılması gerekir.

Kuru hayvan pisliği veya daha başka kuru pislikler eğer az olursa kuyuyu pis etmez, ancak çok olursa pis eder.

Güvercin ve atmaca gibi yenen kuşların pislikleri kuyuyu pis etmez. An­cak tavuk, ördek ve kaz gibi hayvanların pislikleri pis eder. En sağlam (es-sah) olan görüşe göre eti yenmeyen kuşların pislikleri ile kuyular pis olmaz. Şafiilere göre ise bütün hayvanların ve kuşların atıkları pistir. Malikilere ve Hanbelilere göre ise eti yenen hayvanların atıkları ve bevlleri temizdir, etleri yenmeyen hayvanların atıkları ve bevlleri ise pistir.

Bir kuyunun içinde bir insan veya bir büyük hayvan yahut köpek veya ko­yun ölürse, o kuyunun suyunun tamamının çıkarılması, suyun tamamının çıka­rılmasının mümkün olmaması durumunda ise içerisinden ikiyüz kova suyun çıkarılması gerekir. Eğer içerisinde küçük olsun büyük olsun bir hayvan ölüsü çözülmüş (tefessüh etmiş, çürümüş) olursa da aynı uygulamaya başvurul­malıdır. Eğer ölen hayvan güvercin ve tavuk gibi orta büyüklükte olursa o za­man da kırk ile altmış kova arası suyun çıkarılması icab eder.

Eğer orta büyüklükteki hayvanlardan iki adet Ölmüş olursa o zaman da suyun tamamı çıkanlm alıdır. Eğer ölen hayvanın üzerinde herhangi bir sebep­ten dolayı sidik ve kan gibi herhangi bir pisliğin bulunması ihtimali olursa, o zaman yine ölen hayvan küçük olsun, büyük olsun suyun tamamı çıkarılma­lıdır. Köpekten kaçan bir fare veya yaralı bir fare kuyunun içine düşerse yine suyunun tamamı çıkarılır.

Serçe ve fare gibi küçük hayvanların ölmesi durumunda da yirmi ile otuz kova arası su [29]çıkarılır.

 

Su Îçine İşemekten Nehiy

 

344- Buharı ve Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmişlerdir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Biz öne geçen sonuncularız." Resulullah (a.s) daha sonra şöyle buyurdu:[30]

"İçinizden biri akmayan durgun bir suyun içine işeyip de sonra onunla yıkanmasın."

Buna benzer bir başka rivayette: "Biz öne geçen sonuncularız" ifadesi yer almamaktadır. [31]

Tirmizi ve Nesai'nin nakletmiş olduğu bir rivayette de şöyle denilmekte­dir

"Biriniz duran bir suyun içine işeyip de sonra ondan abdest almasın." [32]

Nesai'nin rivayetinde "duran su (el-mâ'u'd-dâim)" ifadesinin yerine "dur­gun su (el-ma'u'r-râkid)" ifadesi geçmektedir.

 

345- Müslim, Cabir bin Abdullah (r.a)'dan rivayet etmiştir: [33]"Resulullah (a.s) durgun suyun içine işenmesinden nehyetti."

 

346- İbni Huzeyme, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:[34]

"Biriniz duran bir suyun içine işeyip de sonra ondan abdest almasın ya­hut içmesin."

 

347- Taberani, Mu'cemu'l-Evsat'ında Cabir bin Abdullah (r.a)'m şöyle söylediğini rivayet etmiştir:[35]

"Resulullah (a.s) akan suyun içine işenmesini nehyetmiştir."

 

Bir Açıklama

 

Bu yasağın hikmeti gayet açıktır. Bevl (sidik) pis, kötü ve zararlıdır. İn­sanın tabii zevki bu ihtiyacın suyun içerisine görülmemesini gerektirir. Ancak bevl (sidik) suyun temizliğine zarar verir mi? Bu mesele suyun azlığı ve çok­luğuyla, fikıhçılann azlık ve çokluk konusunda koymuş oldukları ölçülerle ve bevlin suyun Özelliklerini değiştirip değiştirmeyeceği konusuyla ilgilidir. An­cak sonuncu hadisi şerif, bizim daha önce söylediğiniz üzere Müslümanin ay­nı anda hem tahir (taharetti) ve hem de temiz olmasının istendiğine işaret et­mektedir.

 

Kullanılmış Su Ve Hükmü

 

348- Buharı, Ebu Cuhayfe (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:[36]

"Resulullah (a.s) Öğle saatlerinde yanımıza çıktı. Abdest suyu getirildi, abdest aldı. Biz de açık bir alanda bulunuyorduk. İnsanlar, Resulullah (a.s)-'ın abdest suyunun artığını alarak üzerlerine sürmeye başladılar."

Bir başka rivayete göre de şöyle söyledi:

"Bir de insanların bu abdest suyunu almaya çalıştıklarını ve ondan bir şey alabilenin onu üzerine sürdüğünü, alamayanın da arkadaşının elindeki ıslaklıktan yararlandığını gördüm. Sonra Hz. Bilal (r.a)'in bir baston çıkarıp yere sapladığını gördüm. Sonra Resulullah (a.s) yeşil cübbeye sarılmış halde çıktı. O çakılı bastona dönerek insanlara iki rekat namazı kıldırdı. Bu sırada insanların ve hayvanların o bastonun önünden geçtiklerini gördüm."[37]

Bir başka rivayette de şöyle denilmektedir:

"Sonra insanlar kalktılar, ellerini tutup yüzlerine sürmeye başladılar. Ben de elini tuttum ve yüzüme sürdüm. Kardan daha derin olduğunu ve miskten daha güzel bir kokusunun bulunduğunu gördüm."[38]

Nesai'nin bir rivayetine göre de (ravi Ebu Cuheyfe) şöyle söylemiştir:

"Resulullah (a.s)'ı kumsal açık bir alan üzerinde gördüm. Hz. Bilal (r.a), Resulullah (a.s)'ın abdestinden artan suyu çıkardı. İnsanlar onu kapıştılar. Ben de ondan bir şey aldım. Hz. Bilal (r.a), O'nun için (yani Resulullah (a.s) için) bir baston çaktı. O da insanlara namaz kıldırdı. Bu sırada eşekler, ka­dınlar, köpekler önünden [39]geçiyorlardı."

 

349- Buharı ve Müslim, Cabir bin Abdullah (r.a)'ın şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir:[40]

"Hasta oldum. Resulullah (a.s) ve Hz. Ebu Bekir (r.a) ziyaretime geldiler. Beni baygın halde buldular. Resulullah (a.s) o zaman abdest aldı ve abdest suyunu üzerime döktü."

 

DERSLER VE ÖĞÜTLER

 

Yukarıdaki iki hadisi şerifin sularla ilgili bölümde verilmesinin sebebi, fı-kıhçılann hadesin giderilmesi ve Allah'a yakınlık için yapılan ameller konu­larında, kullanılmış sular üzerinde durmalarıdır. Yukarıdaki iki hadisi şerif, kullanılmış (musta'mel) suyun temiz olduğuna işaret etmektedir. Hanefiler bu nitelikteki suyu temiz kabul eder ancak temizleyici olarak görmezler. Yani Hanefılere göre kullanılmış bir su, habesi (pisliği) temizler ancak hadesi gi-dermez, yani abdest ve gusül amacıyla kullanılamaz.

Malikiler, bu tür bir suyun hadesin giderilmesinde kullanılmasını mekruh görür ancak onun pisliğin temizlenmesinde kullanılabileceği konusunda Hane-filerin görüşlerini paylaşırlar.

Şafiilere göre ise kullanılmış su temizdir ancak temizleyici değildir; ne hadesin giderilmesinde ne de pisliğin temizlenmesinde kullanılabilir.

HanbelUerin kullanılmış su konusundaki görüşleri, Şafıilerin görüşleri gi­bidir. Kullanılmış suyun serinleme ve normal temizlik amacıyla kullanılması durumunda temiz ve temizleyici olarak kabul edileceği konusunda ilim adam­ları arasında herhangi bir görüş ayrılığı yoktur. Ancak esas olan, zorunluluk dışında kullanılmış suyun kullanılmamasıdır.

Şevkani, Neylu'l-Evtar (l/24)'da Hanefilerin bazılarının kullanılmış suyu pis olarak gördüklerini söylemektedir, Tahkikçi alimlerin sonuncusu İbni Abi-din, Reddu'l-Muhtar (l/134)'da şöyle söylemektedir:

"Kullanılmış suyun temiz olduğu görüşünü İmam Muhammed, İmam Ebu Hanife'den nakletmiştir. Ondan meşhur olarak bilinen rivayet de bu­dur. Tahkikçi alimler de bu görüşü tercih etmiş ve: "Fetva bunun üzerine­dir. Bu konuda gusül alan bir kimsenin kullanılmış suyu ile, abdest alan bir kimsenin kullanılmış suyu arasında fark yoktur" demişlerdir."

Ancak Hanefilerden kullanılmış suyun pis olduğuna fetva verenler şunları delil göstermişlerdir:

"Abdullah bin Ömer (r.a)'in şöyle söylediği rivayet edilmiştir:

"Cünüp olan birisi, bir su kabından avucuyla su alırsa, o kaptaki geriye kalan su pis olur."

Bunu îbni Ebi Şeybe, Musannefde rivayet etmiştir.[41]

Bu rivayetin senedi sahihtir. Ravilerinden Ebi Sinan dışında kalanlar Bu-hari ve Müslim'de adları geçen ravileridir. Ebu Sinan ise sadece Müslim'de adı geçen bir ravidir.

İ'Ia'u's-Sunen müellifi (l/173-174)'de şöyle diyor: "el-Ayni şöyle söylemiştir:

"Bu rivayet, Hanefilerden kullanılmış suyun pis olduğuna hükmeden­lerin en kuvvetli delîllerindendir." (2/23)

Bazıları rivayetteki hükmü, elini sokan kişinin elinde herhangi bir pis­lik bulunması durumuna hamletmişlerdir.

Bu durumda "cünüp olan biri" ifadesini kullanmasının bir anlamı ol­mazdı. Çünkü pisliği yıkamak sadece cünüp olanlara özel bir şey değildir. Bi­lakis cünüp olsun olmasın, kişinin üzerine bulaşan bir pisliği yıkaması her­kes için geçerli olan genel bir yükümlülüktür. Dolayısıyla "cünüp biri" ifa­desinin kullanılmasının rivayetteki hükümde, cünüp olmanın etkisinin bulunduğunu ortaya koymaktadır. Hanefilerin kullanılmış suyun pis ola­cağı yönündeki görüşleri dışında herhangi bir şekilde hüküm esas alınma­maktadır.

Yukarıdaki rivayet aynı zamanda cünüp kişinin, bir kaptan su alması durumunda, sadece aldığı suyun değil aynı zamanda kabın içinde kalan su­yun da pis olduğuna işaret etmektedir. Böyle bir şey ise ancak suyu alan kişinin elinde bir pislik bulunması durumu için söz konusu olabilir. Özetle bu rivayetin bu şekilde te'vil edilmesi, ancak ifadenin taşıdığı anlam dışına çekilmesiyle mümkün olur. Doğru olan ise Aynİ'nin söylediği gibi bu riva­yetin, kullanılmış suyun pis olduğuna fetva veren Hanefilerin en kuvvetli delilleri olduğudur. Bu yöndeki fetva ise Hasan'ın Ebu Hanife'den rivaye-tiyle nakledilmiştir. Fethu'l-Kadir (l/74)'de bildirildiği üzere İmam Ebu Yu­suf'un, Ebu Hanife'den rivayetine göre de belirtilen nitelikteki su, hafif de­recede pisliktir.

Eğer yukarıdaki hadis sahihse, onun ortaya koyduğu hüküm sadece cü-nüplüğün giderilmesi ile ilgilidir. Dolayısıyla bu hadisin hükmünün, kul­lanılmış suyun temiz olduğunu bildiren sahih hadislerin ifade ettiği hü­kümlerin önüne geçirilmesi söz konusu olamaz. Yaptığımız İnceleme so­nunda da Hanefİlere göre fetvaya esas alınan görüşün, kullanılmış suyun te­miz olduğu görüşü olduğunu tesbit ettik. Ancak yukarıdaki hadiste "cünüp biri" kaydının yer alması, cünüplük durumunda, kullanılmış suyun pis ol­ması ihtimalinin kuvvetli olduğunu ortaya koymaktadır."

 

Durgun Su Île Yıkanmanın Nasıl Olacağı

 

350- Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:[42]

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Biriniz cünüp iken, durgun (kalıcı) suda yıkanmasın."

Ebu Hureyre (r.a)'ye: "Peki nasıl yapacak ey Ebu Hureyra (r.a)?" dediler. O da: "İçinden su alıp alıp yıkanır" dedi."

 

DERSLER VE ÖĞÜTLER

 

Eğer su akıcı olur veya onar zira ebatlarında olursa; Hanefi mezhebine göre bir kimsenin vücudunda pislik olsa bile böyle bir suyun içine girip cünüp-lükten dolayı yıkanması caizdir. Ama eğer su, belirtilen ebatlardan az olursa, o zaman bir insanın bedeninde pislik bulunursa, bu şekilde suyun içine girme­si, suyun pis olmasına sebep olur. Bu durumda üzerindeki pisliği gidermek i-çin avucuyla su alır. Bu pisliği gidermesinden sonra eğer su içine girip yıkanmasına yetecek miktarda olursa, suyun içine girip yıkanabilir. Ancak eğer su az miktarda olur ve içine girip yıkanmaya elverişle olmazsa, bu zaman içinde girip yıkanmak uygun olmaz. Mesela su, bir kabın içinde olur da insan o kabın içine ayaklarını koyar sonra onun içinden su alıp başına ve bedenine dökerse, bu zaman başından ve bedeninden damlayarak yeniden kabın içine giden su kullanılmış (musta'mel) su olur. Kabın içindeki kullanılmış suyun oranının çok olması durumunda da artık o su temizleyicilik özelliğini kaybeder.

İşte bu gibi durumlarda, kişinin mutlaka suyu kabın içinden avucuyla alıp kabın dışında bedeninin üzerine dökmesi gerekmektedir.

Şafiilere göre suyun iki kulleden daha az olması durumunda, insan bu su­dan abdest almak veya onunla gusletmek istediğinde elini onun içine ancak oradan bîr miktar su alıp organlarını su kabının dışında yıkamak amacıyla so­kabilir. Eğer kişi böyle bir suyun içine eline sokarken başlangıçta belirtilen niyeti taşımazsa o su, kullanılmış su haline gelir ve temiz olmaktan çıkar. Bundan dolayı biraz sonra vereceğimiz Ummu Seleme (r.a) hadisinin, bir erkeğin fıkhi anlayışa sahip olması şartıyla bir kadının artığı ile yıkanmasının caiz olduğunu bildirdiğine işaret etmek istiyoruz.

 

Kadının Ve Erkeğin Birbirlerinin Artık Suları İle Yıkanmaları

 

351- İmam Malik, Abdullah bin Ömer (r.a)'in mevlası (azatlası) Nafî (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Abdullah bin Ömer (r.a) şöyle söylerdi:[43]

"Kadının hayızlı veya cünüp olmaması durumunda, artığı ile yıkanıl-masında bir mahzur yoktur."

 

Bir Açıklama

 

Bu, Abdullah bin Ömer (r.a)'in fıkhi görüşüdür (mezhebidir.) Bundan do­layı bazı fıkıhçılar suyun artığının temiz kalması için kullanımı ile ilgili bazı şartlar ileri sürmüşlerdir. Hanefıler hayızlı veya cünüp birinin kullanımından artan suyu, kullanılmış (musta'mel) veya pis su olarak görmezler. Ancak içerisine pislik karışması veya asıl suyun içine kansan kullanılmış suyun oranı­nın çok olması durumunda, bu suyu pis veya kullanılmış kabul ederler. Bu iti­barla suyun miktarı az da olsa hayızlı veya cünüp biri ondan bir miktar su al­dığında geriye kalan su temiz ve temizleyici olarak kalır.

 

352- Buharı ve Müslim, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmişlerdir:[44]

Ben ve Resulullah (a.s) cünüp olarak aynı kaptan yıkanırdık. Birlikte ellerimizi kabın içine sokardık."

Buhari'nin bir rivayetine göre de Hz. Aişe (r.a) şöyle söylemiştir: "Ben ve Resulullah (a.s) cünüpken aynı kaptan abdest alırdık." [45] Yine Buhari'nin bir başka rivayetine göre de şöyle söylemiştir: "Ben ve Resulullah (a.s) için şu leğen konurdu, ikimiz birlikte onun içinden su alırdık."[46]

Müslim'in bir rivayetine göre de şöyle söylemiştir:

"Ben ve Resulullah (a.s) ikimizin arasında duran bir kaptan yıkanırdık.

O benden Önce alırdı ve ben: "Bana da bırak, bana da bırak" derdim." Bu şekilde cünüp iken yıkandıklarını söylemiştir. [47] Yine Buhari ve Müslim'in her ikisinin de naklettikleri bir rivayete göre şöyle söylemiştir:

"Ben ve Resulullah (a.s) aynı kaptan yıkanırdık. Adına 'el-Fark' denilen bir kaptan yıkanırdık." [48]

 

353- Buhari ve Müslim, Abdullah bin Abbas (r.a)'tan şu şekilde riva­yet etmişlerdir:[49]

"Resulullah (a.s) ve Meymune (r.a) aynı kaptan abdest alırlardı."

Bir başka rivayete göre de Resulullah (a.s),[50] Hz. Meymune (r.a)'nin artığı ile yıkanırdı.

 

354- Nesai, Ummu Hani (r.a)'den rivayet etmiştir:[51]

"Resulullah (a.s) ve Meymune (r.a) aynı kaptan yıkandılar. İçerisinde ha­mur izi bulunan bir taşta yıkandılar."

 

DERSLER VE ÖĞÜTLER

 

Bu hadisi şeriften ve benzerlerinden fıkıhçılar, temiz olan katı ya da sıvı bir maddenin suya karışması veya bunun suyun temizliği üzerindeki etkisi ile ilgili hükümleri çıkarmışlardır.

Hanefiler şöyle söylemişlerdir:

"Toprak, ağaç yaprakları, ağaç parçaları, zaferan, sabun, keçe gibi temiz maddelerin suya karışması ile, su akıcılığını ve inceliğini koruduğu sürece onunla temizlenmekte bir mahzur yoktur. Ancak su normal tabiatım kay­beder veya sabun suyu yahut zaferan suyu gibi değişik bir ad verilmesini ge­rektirecek kadar bir değişikliğe uğrarsa, artık onunla temizlenmek caiz ol­maz. Bunun gibi değişiklik; pişirme yoluyla gerçekleştirilir ve koku, tat veya renginden biri ya da bu özelliklerinin tümü değişirse, onunla da temizlenil­mez. Hadisi şerif ise hamurun izinin suyun temizliğini herhangi bir şekilde etkilediğini açıkça ortaya koymaktadır."

İlim adamları arasında, içerisinde onun mahiyetini değiştirmeyen temiz bir madde karışmış olan su ile abdest almanın caiz olduğu konusunda her­hangi bir görüş ayrılığı yoktur. Hanefilerin açıklamalarından anlaşılana göre yine temizlik amacıyla suya karıştırılan sabun, keçe, hatmi bitkisi gibi mad­delerin, suyun temizliğini etkilemeyeceği anlaşılmaktadır.

Hanefilerin temiz sıvı maddelerin suya karışması konusu ile ilgili açıkla­malarından anlışıldığına göre, eğer kansan şey kullanılmış su, kokusunu kay­betmiş gül suyu gibi kendine özel tek bir sıfat taşıyorsa, o zaman oran çoklu­ğuna itibar edilir. Eğer kansan şey sirke gibi üç sıfat taşıyorsa yani hem tat, hem koku ve hem de renk yönünden kendine özel sıfatlar taşıyorsa, o zaman kansan maddenin sıfatlarının baskın çıkmasına itibar edilir. Mesela kansan şeyin iki özelliği birden kendini hissettirirse, o zaman ondan abdest alınması uygun olmaz. Ama sadece bir özelliği kendini hissettirirse, o zaman bu dur­um, kansan maddenin azlığını göstereceğinden suyun kullanılmasının bir mahzuru olmaz. Kansan şey süt gibi kendine özel sadece iki sıfat taşıyan bir madde ise, o zaman da çokluğa veya bir özelliğin kendini hissettirmesine iti­bar edilir. Süt, rengi ve tadı olan ancak kokusu olmayan bir maddedir.

Hanefilerin ortak görüşlerine göre (sudan başka) temiz sıvı maddeler, hadesin giderilmesi amacıyla yani abdest ve gusül için temizlikte kullanı­lamaz. Çünkü Kur'an-ı Kerim ayetinin delaleti ile hadesin giderilmesi işi, an­cak su ile olur. Ancak elbiseden ve bedenden bir pisliğin giderilmesi gibi ger­çek temizlik için bu gibi maddelerin kullanılması mümkündür. Temiz sıvı mad­deler ile kastedilen gül suyu, sirke, ağaç suyu ve meyva suyu gibi akıcılardır.

Malikiler de şöyle söylemişlerdir:

"Özellikleri yönünden sudan büyük ölçüde farklı olan, onun özellik­lerinden birini değiştiren, toprak parçalanndan olmayan, kaba yapıştırılmış halde olmayan ve kendilerinden kaçınılması oldukça zor maddelerden ol­mayan herhangi temiz madde olursa olsun suya karıştığında onun temiz­liğini giderir. Süt, bal, suda ekşiliği alınmış üzüm şırası ve limon suyu gibi maddeler de bu şekilde suya karıştıklarında onun temizliğini gideren mad­delerdir."[52]

Şafiilerin konuyla ilgili açıklamalarına göre hurma ve suyun içine atılmış un, içine dökülen suyun temizliğini gideren maddelerdendir.

 

355- Ahmed bin Hanbel, Abdullah bin Abbas (r.a)'tan şu şekilde ri­vayet etmiştir:

"Resulullah (a.s)'ın hanımlarından bir kadın, cünüplükten dolayı gus­letti. Resulullah (a.s) da ondan artan su ile abdest aldı. Ben kendisine bu du­rumu sordum ve şöyle buyurdu:

"Suyu hiç bir şey pis etmez."[53]

Bezzar'ın yine Abdullah bin Abbas (r.a)'tan rivayet ettiğine göre de: "Re­sulullah (a.s) bu nitelikteki sudan abdest almak istedi. Hanımlardan birisi "Ben ondan abdest aldım" dedi. Resulullah (a.s) yine abdest aldı ve şöyle bu­yurdu:

"Suyu hiç bir şey pis etmez."

 

Bîr Açıklama

 

Hadisin siyakından anlaşıldığına göre Resulullah (a.s) "Suyu hiç bir şey pis etmez" sözü ile hadesi kasdetmiştir. Şu halde daha önce de gördüğümüz üzere hades suyu pis etmez. Habesin (pisliğin) ise suyun çok olması durumunda onun tadını, rengini veya kokusunu değiştirmesi halinde, onu pis ede­ceği, az olması durumunda ise söz konusu özelliklerinden birini değiştirse de değiştirmese de pis edeceği konusunda görüş birliği vardır.

 

356- Nesai, Ümmü Seleme (r.a)'nin mevlası (azatlısı) Naim'den şu şe­kilde rivayet etmiştir:[54]

"Ümmü Seleme (r.a)'ye "Kadın adam ile yıkanır mı?" diye soruldu. Ümmü Seleme (r.a): "Akıllı ve zeki olursa evet" dedi. Ben ve Resulullah (a.s) aynı leğenden yıkandık. Onu bedenlerimize dökerek temizliyor sonra üzerine su döküyorduk."

Ümmü Seleme (r.a)'nin cünüplükten temizlenmek için Resulullah (a.s) ile birlikte aynı kaptan guslettiği Buhari ve Müslim'in Sahih'lerinde de bildiril­mektedir.

 

357- Ebu Davud, Abdullah bin Abbas (r.a)'dan rivayet etmiştir:[55]

"Resulullah (a.s)'m hanımlanndan biri, bir teknede yıkandı. Sonra Re-sulullah (a.s) gelip oradan abdest almak veya yıkanmak istedi. Hanımı: "Ben cünüp îdim" dedi. Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:

"Su cünüp olmaz."

 

Bîr Açıklama

 

Daha önce geçtiği üzere bazıları cünüplükten temizlenmek için bir kaba elini sokanın, oradan su almak niyeti ile elini sokmuş olmasını şart koşmak­tadırlar. Ancak hadisi şerifin zahirî anlamından anlaşıldığına göre böyle bir şart söz konusu değildir.

Hanefi'ler ise insanın ellerinde pisliğin bulunması durumunda, ellerini ka­bın içine sokmak için önce mutlaka yıkamasının gerektiğini söylemektedir-ler. Bu durumda kabı kendine doğru eğerek ellerindeki pisliği yıkar. Yahut e-liyle bir miktar su alır, önce bu suyla elini yıkar sonra gusül için su alır.

 

358- Ahmed bin Hanbel, Humeyd Himyeri (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:

"Dört yıl kadar Resulullah a.s)'ın sahabisi olmuş (O'nunla İlişkilerde bu­lunmuş) bir âdâmla karşılaştım. Bu kişi ile Ebu Hureyre (r.a)'nin de arka­daşlığı olmuştu. Şöyle söyledi:[56]

"Resulullah (a.s) kadının erkekten artan su ile, erkeğin de kadından ar­tan su ile yıkanmasını nehyettİ."

Museddid şöyle bir fazlalığa yer vermiştir: "... ve birlikte aynı kaptan su almalarını..."

Bunu Ebu Davud ve Nesai rivayet etmiştir. Ancak onun (yani Museddid'-in) rivayetinin baş tarafında şöyle bir fazlalığa yer vermiştir:

"(Resulullah (a.s) birimizin, her gün taranmasını ve yıkandığı yere işe­mesini nehyetti". Bu fazlalığa sadece Ebu Davud yer vermiştir.[57]

 

Bir Açıklama

 

İleride zînet bölümünde geçeceği üzere Resulullah (a.s) bize saçlarımıza özen göstermemizi emretmiştir. Kişinin her gün taranmasının yasak edilmesi ya neshedilmiş bir hükümdür yahut da bunu zorunluluk olmadan yapan için geçerli olan bir tenzihi ve keraheti ifade etmektedir.

Kadının kullandığı sudan artan su ile yıkanma yasağı da ya neshedilmiştir ya da suyu düzenli bir şekilde kullanmayı bilmeyen kadınlardan artan sular için geçerlidir. Bu gibi durumda bile yasak ancak tenzihi kerahet bildirir.

 

359- Ebu Davud, Hakem bin Amr el-Gıfari (r.a)'den rivayet etmiştir:[58]

"Resulullah (a.s), adamın, kadının kullandığı sudan artan su ile abdest almasını yasak etti."

Tirmizi, bir rivayetinde şöyle bir fazlalığa yer vermiştir: "Yahut artığı ile" dedi."[59]

Bu gibi bir hadisin ne anlama alınması gerektiği daha önce beli itilmişti.

 

DERSLER VE ÖĞÜTLER

 

Avnul-Ma'bud müellifi bu hadis hakkında şöyle söylemiştir: "Nevevi şöyle söylemiştir:

"Hakem bin Arar hadisi zayıftır. Hadis alimleri bu hadisi zayıf görmüş­lerdir. Bunu zayıf gören hadis alimleri arasında Buhari ve daha başkaları bu­lunmaktadır. Muhammed bin İsmail, Akra'nın nehiy bildiren rivayetleri­nin sahih olmadığım söylemiştir. Bir erkeğin kadının kullandığı sudan ar­tan su ile yıkanması ve bir kadının erkeğin kullandığı sudan artan su ile te­mizlenmesi konusunda değişik görüşler bulunmaktadır.

Birinci görüşe göre gerek erkeğin ve gerekse kadının bir diğerinden kul­landığı sudan artan suyla temizlenmesi caizdir. Bunların her ikisinin bir­likte aynı kaptan yıkanmaları da birinin önce, diğerinin sonra yıkanması da caizdir.

İkinci görüşe göre ise gerek erkeğin kadından artan su ile, gerekse kadı­nın erkekten artan su ile temizlenmesi mekruhtur.

Üçüncü görüşe göre ise her ikisi birlikte aynı kaptan su alırlarsa caiz olur.

Dördüncü görüşe göre kadının hayızlı, erkeğin de cünüp olmaması du­rumunda sözü edilen uygulama caizdir.

Beşinci görüşe göre: Kadının erkekten artan su ile yıkanması caiz, tersi ise mekruhtur.

Altıncı görüşe göre: İkisinin aynı anda bir kaptan su almaya başlamaları durumunda caizdir. Bu durumda birlikte su almaları İle almamaları ara­sında fark yoktur.

Bu görüşleri ileri sürenlerin her birinin görüşlerine ve sözlerine daya­nak olarak gösterdikleri delilleri bulunmaktadır. Ancak bütün bu görüşlerin içinden tercihe uygun görülen, birinci görüşü ileri sürenlerin söyledikleri­dir. Çünkü sahih hadisi şeriflerde Resulullah (a.s)'ın hanımları ile birlikte yıkandığı ve her birinin diğerinden artan suyu kullandığı bildirilmiştir. Re­sulullah (a.s)'ın bazı hanımlarından artan sularla yıkandığı sabit olmuştur ve kuvvetli delillerle bildirilmiştir.

Hafız Hattabi, bu uygulamayı caiz gören ve yasaklayan hadislerin arasını birleştirmiş ve Me'alİmi's-Sünen'de şöyle söylemiştir:

"Akra'nın rivayet etmiş olduğu ve bu uygulamayı yasaklayan hadis eğer sahih ise, bununla bu uygulamayı mubah kılan hadislerin arasını birleştir­mek şu şekilde mümkün olur: Bir kadının kullandığı sudan artan su ile yıkanılması yasağı, kadının üzerinden akan ve onun tarafından kullanıldık­tan sonra bir yere toplanan su için söz konusudur. Yoksa kabın içinde kal­mış olan su için değildir."

Bazıları buradaki yasağın bir gereklilik değil müstehablık ifade ettiğini söylemişlerdir. Yani kadının kullandığı sudan artan su ile temizlenmenin ke­sinlikle yasak olduğunu değil, yıkanmamanın daha güzel olacağım ifade etti­ğini bildirmişlerdir.

Abdullah bin Ömer (r.a), bir kadının kullandığı sudan artan su ile abdest almanın yasaklılığının, kadının hayızlı veya cünüp olması durumuna Özel ola­rak görmüştür. Onun görüşüne göre kadının temiz olması durumunda, kullan­dığı sudan artan su ile abdest almanın herhangi bir mahzuru yoktur.

Hz. Aişe (r.a)'den rivayet edilen ve söz konusu uygulamayı mubah olarak gösteren hadisi şerifin isnadı bu uygulamanın yasak olduğunu bildiren hadisin isnadından daha sağlamdır.

Nevevi şöyle söylemiştin

"Yasak hadisinde kastedilen şey, kadının bedeninden akan su ile yıkan­maktır. Bu su da yıkanırken organlarından akarak bir yere biriken sudur. Bu ise kullanılmış (musta'mel) sudur."

Hafız İbni Hacer de Feth'de şöyle söylemiştir:

"Ahmed bin Hanbel'in söylediğine göre her İki tanktan rivayet edilen hadisler de isnad yönünden zayıftırlar. Bu gibi hadislere ancak aralarının birleştirilmesinin mümkün olmaması durumunda başvurulur. Bu itibarla yasak hadisi ile, organlardan akan sularla yıkanıl masının yasak edildiği ve kabın içinde kalan su İle yıkanmaya cevaz verildiği anlamının çıkarıl-ması mümkündür. Hattabi bu hadislerin arasını bu şekilde birleştirmiştir. Yahut delillerin aralarının birlişterilmesi açısından yasağın tenzihi yasak ifade ettiğinin söylenilmesi de mümkündür. Yani yasak hadisi ile kastedilen an­lamın söz konusu uygulamanın tenzihen mekruh olduğunun söylenil­mesi de mümkündür. En doğrusunu ise ancak Yüce[60] Allah bilir."

 

360- İmam Malik, Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir:[61] "Resulullah (a.s)'ın zamanında erkekler ve kadınlar aynı kaptan abdest alırlardı.[62]

Ebu Davud'un rivayetine göre de şöyle söylemiştir:

"Resulullah (a.s) zamanında biz ve kadınlar aynı kaptan abdest alırdık."

Bir rivayette de şöyle bir fazlalığa yer vermiştir: "Bu kabın içerisine ellerimizi sokardık."

 

361- Buhari, Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir:[63]

"Hz.Omer (r.a), bir Hıristiyan kadının güveğinde bulunan sıcak su ile ve o kadının evinde abdest aldı."

Bu husus Buhari'nin bab başlıklarında da belirtilmektedir. Buhari'nin 'Ki-tabu'1-Vudu* isimli bölümünün bir babının başlığında bu olay özet bir cümle ile ifade edilmekte ve şöyle denilmektedir:

"Hz. Ömer (r.a), sıcak suyla ve Hıristiyan bir kadının evinde abdest aldı."

 

Bir Açıklama

 

Hafiz İbni Hacer, Feth'de şöyle söylemiştir:

"Bu hadisi Said bin Mansur, Abdurrezzak ve daha başkaları sahih bir is-nadla mevsul olarak rivayet etmişlerdir. Onların rivayetlerinin metni şöy­ledir:

"Hz. Ömer (r.a), sıcak su ile abdest alır ve guslederdi."

Bu hadisi İbni Ebi Şeybe ve Darekutni de şu metinle rivayet etmişlerdir:

"Onun için (yani Hz. Ömer (r.a) için) bakır göğümde su ısıtılırdı sonra onunla guslederdi."

Darekutni bu hadisin isnadının sahih olduğunu söylemiştir. "Bir Hı­ristiyan kadının evinden..." ibaresini, Şafii, Abdurrezzak ve daha başkaları mevsul olarak vermişlerdir. Onların verdikleri mevsul senede göre bu ibare ibni Uyeyne'nin Zeyd bin Eslem'den, onun da babasından rivayeti tankıyla nakledilmiştir. Şafii'nin verdiği metin şöyledir:

"(Hz. Ömer r.a) Hıristiyan bir kadının güveğinde (topraktan yapılmış bü­yükçe bir ibrik) bulunan sudan abdest aldı."

Bunu İbni Uyeyne, Zeyd bin Eslem'den duymamıştır. Yine bu hadisi İs-maili bir başka yoldan aradaki bağlantıyı kurarak Zeyd bin Eslem'in baba­sından rivayeti tankıyla nakletmiştir."

Hafiz İbni Hacer daha sonra şöyle söylemiştir:

"Bu hadis aynı zamanda Müslüman bir kadının abdestinden artan su ile abdest almanın caiz olduğuna işaret etmektedir. Çünkü onun durumu, Hıristiyan bir kadının durumundan daha kötü değildir. Bu rivayet, Hıristi­yanların sularının incelikli bilgi istemeden kullanılabileceğine de işaret et­mektedir."

 

Sudan Başka Şeyle Abdest Almak

 

362- Ebu Ya'la, İkrime (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Başka bir şey bulamayan için şıra, abdest maddesidir."[64]

Evza'î, şıranın sarhoş edici nitelikte olması durumunda, onunla abdest alı­namayacağını söylemiştir.

 

Bir Açıklama

 

Sarhoş edici bir şey pistir ve necistir. Alelade bir şey ise esas itibariyle belirtilen amaçlar için kullanılmaz. Hurma ve üzümün şırası ise hadesi gider­meye elverişli değildir.

Hanefilere göre ise bu, habesin (pisliğin) giderilmesinde işe yarar. Yuka­rıdaki rivayette bunun kastedilmiş olması mümkündür. Abdest kelimesi ba­zen normal temizlik için de kullanılmaktadır. Her halükârda bu bir rivayettir, eserdir ve herhangi bir sahabiye ait sözdür. Bu şekilde rivayet edilen bir nas ise, onu söyleyenin görüşünü ortaya koyar.

 

363- Taberani, Humeyd bin Hilal (r.a)'den rivayet etmiştir:[65]

"Ebu Rifa'a, arkadaşları için su ısıtır sonra: "Bununla güzelce abdest a-lın. Ben sununla güzelce abdest alacağım" derdi ve kendisi soğuk suyla ab­dest alırdı."

"Ben sununla güzelce abdest alacağım": Demekle, bense soğuk suyla ab­dest alacağım ve onunla abdestimi güzel yapacağım anlamı kastedilmiştir.

 

364- Darekutni, Hz. Ömer (r.a)'in mevlası (azatlısı) Eslem'den şu şe­kilde rivayet etmiştir:[66]

"Hz. Ömer (r.a) kendisi için bakır bir güğümde su ısıtır ve onunla abdest alırdı."

 

365- Ibni Ebi Şeybi'nin Seleme bin el-Ekva (r.a)'dan rivayet ettiğine göre:[67]

"O (yani Seleme bin el-Ekva' r.a) kendisi için su ısıtır ve onunla abdest alırdı."

 

DERSLER VE ÖĞÜTLER

 

Bazı insanlar taharet konusunda bir vesvese hastalığı taşımaktadırlar. Bunun tedavisi ilimle ve alimlerin gösterdikleri ruhsatlardan yararlanmakla olur.

Sufyani Sevri şöyle söylemiştir:

"Ilım, güvenilir bir kimseden verilen ruhsattır. Katılık ise bütün insan­ların bildiği bir şeydir."

Müçtehid bir imamın gösterdiği ruhsattan daha kuvvetli ruhsat hangisi olabilir? Fıkıhçının gözettiği edep, bir insanda bir vesvese gördüğünde ona ruhsatların yolunu göstermektir. Malikilerin, su az da olsa onun renk, tat ve­ya kokusundan birini dğiştirmeyen bir maddenin suyu pis yapmayacağı yolun­daki sözleri, bu tür, ruhsatlara bir örnektir. Yine Malikilerden bazılarının be­den, elbise ve yerin temizliğinin, namazın geçerliliği için bir şart olmadığı ancak sünnet olduğu yolundaki sözleri de bir başka ruhsat Örneğidir. Bu tutum yani bu gibi ruhsatların bir çıkış yolu olarak değerlendirilmesi vesveseli in­sanlar için söz konusu olduğu gibi hastalar, özürlüler ve bazı zorunlulukları olanlar için de söz konusu olmaktadır.

Şafii fıkhındaki Önemli ruhsatlardan birisi, gözle görülmeyen bir pisliğin üzerinden suyun geçmesi durumunda, onu temiz edeceği ve suyun temiz ola­rak kalacağı ancak bu gibi görülmeyen pisliğin suyun içine atılması durumun­da hem o şeyin pis olarak kalacağı hem de suyu pis edeceği fetvasıdır. Bunun örneği şudur: Bir kadın, üzerinde görülmeyen pislikler bulunan pis çam aşırtan çamaşır makinesinin içine koyar da sonra üzerine su dökerse, hem bu çama­şırlar temizlenir hem de su temiz kalır. Ama önce suyu koyar da sonra içine çamaşırları atarsa, hem çamaşırlar pis kalır hem de makinanın içindeki su pis olur. Birinci durumda su, onlara göre kullanılmış (musta'mel) su olmakta do­layısıyla gerek hadesin giderilmesinde ve gerekse habesin (pisliğin) gideril­mesinde kullanılmamaktadır.

Suyun temiz kalmasının üç şartı vardır: Su pis şeyin üzerine dökülmeli, pis şey suyun içine atılmamalıdır. Su pis şeyin üzerinden geçip onu temizle­dikten sonra renk, tat, koku gibi özelliklerinden herhangi biri değişmemiş ol­malıdır. Elbisenin suan bir miktar alıp içine biraz kir bırakacağına itibar edi­leceğinden suyun miktarı artmış olmamalıdır. [68]

Akar suyu, onun renk, tat ve kokusundan birini değiştiren madde dışında herhangi bir şeyin pis etmeyeceği daha Önce geçmişti. Hanefilere göre ise a-karsu bir saman sapını götürebilecek kuvvette olan sudur.

Eğer su, bir havuzun içine akıp sonra oradan çıkıyorsa, Hanefilere göre bu su akarsu hükmündedir. Yine içerisine su akan ve insanların içinden su al­dıkları hamam havuzu da Hanefilere göre akarsu hükmündedir.

Şafiilere ve Hanbelilere göre suyun miktarının iki kulleyi bulması duru­munda renk, tat ve kokusundan biri değişmedikçe pislik taşımayacağı daha önce geçmişti. Ancak değişen renk veya tat yahut koku kendiliğinden ya da suyun artmasından dolayı giderse, su yine temiz olur. Bu değişimin semeresi pek çok konuda görülebilir. Mesela bir şehirden geçen ve içerisine o şehrin çöpleri dökülen bir ırmağın renk, tat veya kokusu o çöpler yüzünden değişir­se, o ırmağın suyu pis olur. Ancak ırmak aktıkça o atılan pisliklerin etkisi kaybolur ve ilerde onların renk, tat ve kokularından herhangi bir eser kalmaz­sa, bu ırmağın suyu yeniden temiz olur. Bunun gibi suyunun miktarı iki külle veya daha fazla olan bir ırmağın suyu arındırılır da içerisinde pislikten herhan­gi bîr iz kalmazsa, o zaman ırmağın suyu yine temiz olur.

Bulutların buharlaşan sulardan oluştuğu bilinmektedir. Yağmur suyu ise temizdir. Buna göre buharlaştırıldıktan sonra yeniden sıvılaştınlıp (damıtılıp) bir yerde biriktirilen su temiz ve temizleyici olur.

Suyun iki kulleyi bulması durumunda Şafiilere ve Hanbelilere göre pis ol­mayacağı daha önce geçmişti. Bu hüküm, sudan başka maddeler için geçerli değildir.

Hanbeli fakihleri ölü yıkamada kullanılan suyun temizlik Özelliğini kaybe­deceğini bildirmişlerdir. Çünkü bu yıkama işi ibadet kasdıyla olan bir yıka­madır. Yine gece ibadete kalkan buluğ çağma ermiş ve Müslüman bir kimse, ellerini üç kere yıkamadan bir kabın için sokar da yıkarsa, o su, temizlik özel­liğini kaybeder.

Su kullanılma yerinden ayrılıncaya kadar, kullanılmış (musta'mel) su ö-zelliği almaz. Temiz suyun içine akan az miktardaki kulanılmış suyun ise her­hangi bir mahzuru yoktur ve bu bağışlanmıştır.

Burada dikkat çekilmesi gereken bir nokta bulunmaktadır: Bir insan, me­sela abdest için eline su dökerse bu su kullanılma yerine ulaşıncaya kadar elini oradan ayırmaması gerekir. Eğer daha Önce elini oradan ayırırsa elindeki su kullanılmış su özelliği alır. Abdest organlarından damlayan sular da kulla­nılmış su olarak kabul edilir. Eğer elindeki suyu tam kullanılma mahalline u-lastırmadan elini çeker de sonra elinde kalan suyu yıkanmaması gereken ma­halle götürürse, bu ayırmadan sonra bir bakıma kullanılmış su ile yıkama yap­mış olur.

Burada anlatılmak îstenenin açıklık kazanması için bir örnek vermekte ya­rar görüyoruz: Bir kimse kolunu yıkamak için eline su alır sonra kolunun dir­seğine kadar suyu ulaştırmadan eline çeker sonra avucundan kalan su ile dir­seğini yıkarsa dirseğini kullanılmış su ile yıkamış gibi olur. Bundan dolayı av-ucuna su doldurduğunda bütün kolunu yıkayıncaya kadar elini çekmemelidir.

Haneliler şöyle söylemişlerdir:

"Deve, koyun, at, katır, eşek ve inek gibi hayvanların katı pislikleri ku­yuyu pisletmez. Ancak bu pisliklerin, bakanın gözüne çok görünmesi veya kuyudan çekilen her kovaya pislik gelmesi durumunda kuyu da pis olur. Güvercin ve serçe gibi eti yenen kuşların katı pislikleriyle kuyu pis olmaz. Ancak tavuk, ördek ve kaz gibi hayvanların pislikleri pis eder. Kuvvetli olan görüşe göre vahşi kuşlar gibi eti yenmeyen kuşların pislikleri kuyuyu pis etmez."

Malikiler ve Hanbeliler de şöyle söylemişlerdir:

"Eti yenen hayvanların katı pislikleri ve sidikleri temizdir. Eti haram olan hayvanların katı pislikleri ve sidikleri ise pistir ve necistir. Ancak Han-belilerin mezheplerine göre suyun miktarının iki kulleyi bulması duru­munda renk, tat ve kokusundan biri değişmedikçe pis olmaz."

Malikiler şöyle söylemişlerdir:

"Pis bir hayvan, bir kuyunun içine düşer de suyunu değiştirirse, o kuyu­daki suyun tamamının çıkanlmasx gerekir. Ancak suyunu değiştirmemesi durumunda, düşen hayvan hacminde ve biraz daha fazla su çıkarılması müstehab olur."

Hanefilerin kuyularla ilgili çok tafsilatlı açıklamaları bulunmaktadır. Onla­rın bu açıklamalarının sahabilerin ve tabiilerin fetvalarından sahih dehllen de mevcuttur. Bazılarının sandığı gibi delilsiz değildir.

Burada bu kadar bilgi vermekle yetiniyor ve her Müslümanı, karşısına çıkan meselelerle ilgili olarak mezhebinin fetvalarını bilmesi için kendi fıkhı mezhebini iyi öğrenmeye çağırıyoruz.

 

TEMİZ KAYNAKLAR, PİSLİKLER VE TEMİZLEYİCİLER

GİRİŞ

 

Eşya hakkında esas olan hüküm, pis olduğu şer'i bir delille kesinlik ka­zanmadıkça temiz olduğudur. Bazı şeyler vardır ki, pis olduğu üzerinde fikıh-çılar arasında görüş birliği vardır. Bazı şeyler de vardır ki, pis olup olmadığı üzerinde görüş ayrılığı bulunmaktadır. Pislikleri temizleyen maddeler için de aynı şey söz konusudur. Bazı maddelerin temizleyici olduğu konusunda görüş birliği varken bazı maddelerin temizleyici olup olmadığı üzerinde ihtilaf edil­miştir.

Pislikler konusuyla bağlantılı çok değişik hükümler bulunmaktadır. Bu hü­kümlerin bazıları namazla, bazıları yiyeceklerle, bazıları içeceklerle, bazıları da daha başka şeylerle ilgilidir.

Pisliklerin (necasetlerin) farklı türleri bulunmaktadır. İnanç ve itikaddaki pislik bu türlerden biridir. Yüce Allah, Kur'an-ı Kerim'inde şöyle buyuruyor:

"Allah'a ortak koşanlar pistirler." [69]

Bir diğer necaset (pislik), hadesten ileri gelen necasettir. Hissedilebilen maddi pislikler de bu türlerdendir. Hanefîler hissedilebilen maddi pislikleri; kaba (galiz) pislikler, hafif pislikler, kuru pislikler, sıvı pislikler, görülen pis­likler ve görülmeyen pislikler diye sınıflandırmışlardır. Temizleyici maddelerin türlerini de onsekiz olarak belirlemişlerdir.

Buradan anlaşılıyor ki, bu konuyla ilgili fıkıh gayet geniştir. Biz de nasslar arasında ve 'Dersler ve Öğütler' başlığını taşıyan kısımlarda bilinmesine ihti­yaç olan hususlar üzerinde duracağız. Bunların üzerinde dururken dört mez­hebin görüşlerine de işaret edeceğiz. Kendi mezhebinin görüşlerini daha etraflıca öğrenmek veya konuları biraz daha derinlemesine bilmek isteyenlere de genel fikıh kitaplarını, ahkâm ayetleri ile ilgili kitapları ve ahkâm hadisleri­ni şerheden kitapları incelemeyi tavsiye ederiz.

 

Küçük Kız Ve Erkek Çocuğun Sidiği İle İlgîli Hüküm

 

366- Buhari ve Müslim, Ümmii Kays bintu Mihsan (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmişlerdir:[70]

"O (Ümraü Kays) henüz yemek yemeyen küçük erkek çocuğunu Resu-lullah (a.s)'ın yanına götürdü. Resulullah (a.s) da onu kucağına oturttu ve çocuk Resulullah (a.s)'ın elbisesine işedi. Resulullah (a.s) su istedi, elbisesini su ile oğdu ancak yıkamadı."

Bir başka rivayette de şöyle denilmektedir:

"Resulullah (a.s) onu su ile oğmaktan fazla bir şey yapmadı."[71]

Bir başka rivayette de şöyle denilmektedir:[72]

"Resulullah (a.s) su İstedi ve onu oğdu."

 

367- Buhari ve M üs i m, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmişlerdir:[73]

"Resulullah (a.s)'a bir bebek getirildi. Bu bebek onun elbisesine işedi. Re-sulullah (a.s) da su istedi, onu üzerinden (yani çişin yayıldığı yerin üzerin­den) gezdirdi."

Bir başka rivayette de şöyle denilmektedir:

"Resulullah (a.s)'a bir bebek getirildi, ağzında hurma çiğneyip çocuğun ağzına koydu (tahnik yaptı)/ o da üzerine işedi." [74]

Müslim'in bir rivayetine göre de, "Resulullah (a.s)'a bebekler getirilir, O da onlara bereketle dua eder ve ağızlarına tükürüğünden sürerdi. Bir kere­sinde yine bir bebek getirildi..." daha sonra yukarıdaki hadisi [75]şerifi vermekte­dir.

 

368- Ahmed bin Hanbel, Ebu Leyla (r.a)'dan rivayet etmiştir:[76]

"Resulullah (a.s)'ın yanında bulunuyordum. Göğsünde veya kucağında da Hz. Hasan ya da Hz. Hüseyin (a.s) bulunuyordu. Bu çocuk işedi. Çişinin damla damla aktığını gördüm. Ben hemen kalkıp yanına vardım. Resulul­lah (a.s):

"Oğlumu bırakın. Onu endişelendirmeyin de çişini tamamlasın" dedi. Sonra üzerine su döktü. Sonra kalktı sadaka (zekat) hurmalarının toplandığı eve girdi. Yanında da çocuk vardı. Bu çocuk oradan bir hurma alıp ağzına koydu. Resulullah (a.s) hemen onu ağzından çıkardı ve şöyle buyurdu:

"Sadakalar (zekatlar) bize helal olmaz."

 

369- Ebu Davud, Lubabe bintu'l-Haris (r.a)'den rivayet etmiştir:[77]

"Hz. Ali (r.a)'nin oğlu Hz. Hasan (r.a), Resulullah (a.s)'ın kucağında bu­lunuyordu. Elbisesine işedi. Ben: "Ya Resulullah (a.s)! Sen bir elbise giy de İzannı bana ver yıkayayım" dedim. Şöyle buyurdu:

"Kız çocuğun çişinden dolayı yıkanır, erkek çocuğun çişinden dolayı ise oğulur."

 

370- Ebu Davud, Ebu Semeh (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:[78]

"Ben, Resulullah (a.s)'a hizmet ediyordum. Yıkanmak istediğinde: "Ba­na arkanı dön" derdi. Ben de arkamı O'na döner ve bu şekilde O'nu gizler­dim. Bir kere Hz. Hasan (r.a) -veya Hz. Hüseyin (r.a)- getirildi. Göğsüne işedi. Gidip yıkamak istedim. Şöyle buyurdu:

"Kız çocuğun çişinden dolayı yıkanır, erkek çocuğun çişinden dolayı ise oğulur."

Nesai bunu muhtasar olarak rivayet etmiştir ve şöyle bildirmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Kız çocuğun çişinden dolayı yıkanır, erkek çocuğun çişinden dolayı ise oğulur."

 

371- Tirmizi, Hz. Ali bin Ebi Talib (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) emzik emen erkek çocuk hakkında şöyle buyurdu: "Erkek çocuğun çişi ovulur, kız çocuğun çişi İse yıkanır." Katede şöyle söylemiştir:[79]

"Bu uygulama, çocukların henüz yemek yemeye başlamadıkları dönem içindir. Yemek yemeye başladıklarında her ikisinin çişleri de yıkanır."

Ebu Davud'un bir rivayetine göre de Hz. Ali (r.a) şöyle söylemiştir:[80]

"Yemek yemeye başlamadıkları sürece kız çocuğun çişinden dolayı yıka­nır, erkek çocuğun çişinden dolayı ise oğulur."

 

DERSLER VE ÖĞÜTLER

 

İmam Luknevi (rh.a) şöyle söylemiştir:

"Bizim mezhebimizin ileri gelenleri (yani Hanefiler) oğmakla kastedile­nin çok fazla uğraşmadan ve sıkmadan hafifçe su döküp sıkmak olduğunu, yıkamak ile kastedilenin ise iyice temizlenmek olduğunu bildirmişlerdir. Ebu Davud'un Hasan'ın annesinden rivayeti tankıyla naklettiği nass da bu­nu desteklemektedir. Bu rivayete göre Hasan'ın annesi, Ümmü Seleme (r.a)-'nin henüz yemek yemeye başlamamış olan erkek çocuğun çişinin üzerine sadece su döktüğünü, yemek yemeye başlamasından sonra da yıkadığını, kız çocuğun çişini ise her zaman yıkadığını görmüştür."[81]

Şeyh Zafer Ahmed şöyle söylemiştir:

"Bu rivayetlerle erkek çocuğun çişi hakkındaki hükmün, onu yıkama­nın gerekeceği olduğu sabit olmakta ve kesinlik kazanmaktadır. Ancak hafifçe su dökmek de bu yıkamanın yerine geçer. Kız çocuğun çişi ile İlgili hü­küm de aynı şekilde onu yıkamanın gerektiğidir. Ancak onun için sadece su dökmek yeterli olmaz. Çünkü erkek çocuğun çişinin çıkış yeri dar oldu­ğundan sadece bîr yere yayılır. Bu itibarla erkek çocuğun çişinin üzerine su dökülmesi emredilmiştir. Bununla kastedilen, belli bir yerin üzerinde su gezdirilmesidir. Kız çocuğun çişinin İse yıkanması emredilmiştir. Çünkü o, değişik yerlere yayılır. Bunu Zeyla'i, Tahavi'den rivayetle söylemiştir."

Metindeki oğmak (nedh) ibaresinin yıkamak anlamına alınmasının uygun olacağını Tirmizi'nin rivayet etmiş olduğu elbiseye bulaşan mezinin temizlen­mesi ile ilgili rivayet de desteklemektedir. Sehl bin Hanif in şöyle söylediği ri­vayet edilmiştir:

"Ya Resulullah (a.s)! Ondan (yani meziden) elbiseme bulaşan hakkında ne yapacağım?" diye sordum. Şöyle buyurdu: "Bir avuç su alıp onunla elbi­seni oğman yeterlidir." Tirmizi bu hadisin sahih ve hasen olduğunu söylemiş­tir.[82]

Müslim'in, Hz. Ali (r.a)'den rivayet ettiği bir nass da bu konuyla ilgilidir. Bu rivayete göre Hz. Ali (r.a) şöyle söylemiştir:

"Mikdad bin Esved'İ Resulullah (a.s)'a gönderdim. O da kendisine, in­sandan çıkan mezİ hakkında kişinin ne yapmasının gerektiğini sordu. Resu­lullah (a.s) da şöyle buyurdu:

"Abdest al ve bacaklarının arasını oğ." (1/143) Nevevi şöyle söylemiştir:

"Resulullah (a.s)'ın "bacaklarının arasını oğ" sözü, "oranı yıka" anla­mındadır. Oğmak, yerine göre yıkamakla yerine göre de kuru bir şekilde sürtmekle olur. Bir başka rivayette de bu konuyla ilgili olarak "erkeklik or­ganını yıkar" ifadesi geçmektedir. Buradan anlaşıldığına göre oğmak kelime­si de bu anlamda kullanılmıştır. "[83]

Küçük çocuğun çişinin oğulması gerektiği hakkında rivayet edilen hadisi şeriflere Haneflerin ve Malikilerin verdikleri anlam böyledir. Onlar küçüğün sidiği ile büyüğün sidiği arasında bir fark görmezler. Ancak Malikiler, anne ol­sun veya başka biri olsun çocuk emziren kadının, çocuğun üzerine pislemesi durumunda bu pisliğini temizlemeye çalışması sırasında elbisesine veya be­denine çocuğun çişinden ya da kaba pisliğinden (gaitasından) bulaşan şeyin bağışlanacağını söylemişlerdir. Ancak bu konuda oldukça dikkatsiz davranan için aynı hüküm söz konusu değildir. Söz konusu kadının üzerine bulaşan pis­liğin fazla olması durumunda, yıkaması iyi olur.[84]

Şafiiler ve Hanbeliler ise gıda için sütten pisliklerin oğularak çıkarılması gerektiğine hükmetmişlerdir. Çocuğun ilk doğumunda tahnik edilmesi yani tatlı bir şeyin çiğnenip ağzına konulması ve bu esnada çocuk için dua edilmesi durumu değiştirmez. Kız çocuğun çişinin temizlenmesi ise ancak yıkanması ile mümkündür.

 

372- Ebu Davud, Hasanı Basri (r.a)'den, o da annesinden şu şekilde rivayet etmiştir:[85]

"O (yani Hasanı Basri'nin annesi), Ümmü Seleme (r.a)'nin erkek çocu­ğun yemek yemeye başlamadan önce çişinin üzerine su döktüğünü, yemek yemeye başlamasından sonra yıkadığını; kız çocuğun çişini ise devamlı yıka­dığını görmüştür."

 

Sidiğin Pisliği Ve Nasıl Temizleneceği

 

373- Buharı ve Müslim, Enes bin Malik (r.a)'ten rivayet etmişlerdir:

"Resulullah (a.s), bir bedevinin Mescid'de işediğini gördü. "Onu bırakın" dedi. Adam işini bitirince su istedi ve (pislettiği yerin) üzerine döktü."[86]

Bir başka rivayete göre de şöyle söylemiştir:

"Bizim, Mescid'de Resulullah (a.s) ile birlikte bulunduğumuz bir sırada bir bedevi geldi ve Mescidin içinde işemeye durdu. Resulullah (a.s)'ın saha-bileri: "Bırak, bırak" dediler. Resulullah (a.s): "Onun işini kestirmeyin, bırakın" diye buyurdu. Onlar da adamı bıraktılar ve işini bitirdi. Sonra Resulul­lah (a.s) adamı yanına çağırdı ve kendisine şöyle buyurdu:

"Bu mescidlere böyle işenmesi ve pisletilmesi uygun olmaz. Buralar Al­lah'ı anmak, namaz ve Kur'an-ı Kerim okumak içindir."

Yahut Resulullah (a.s) buna benzer bir söz söyledi. Sonra oradakilerden bir adama emretti, adam bir kova su getirdi ve üzerine döktü."[87]

Bîr başka rivayete göre de:

"Bir bedevi Mescid'in bir köşesinde durup oraya işedi. İnsanlar ona bağırdılar. Resulullah (a.s) ise: "Onu bırakın" diye buyurdu. Adam işini biti­rince Resulullah (a.s) büyük bir kova istedi ve adamın bevlinin (sidiğinin) üstüne döktü." [88]

Bir başka rivayete göre de:

"Adam Mescid'in bir tarafına işedi. İnsanlar ona engel oldular. Resulul­lah (a.s) onları bundan nehyetti. Adam işini bitirdi. Sonra bir büyük kova is­tedi ve bu su, oranın (adamın pislettiği yerin) üzerine döküldü."[89]

 

Bir Açıklama

 

Hanefilere göre, yer ve ağaç, ot, sergi gibi sabit şeyler, güneş ısısıyla ve­ya havayla yahut başka şeylerle kuruyunca temiz olurlar. Ancak bu şekilde temiz olabilmesi için pisliğin herhangi bir izinin kalmaması şarttır. Ancak on­lara göre bu yolla temizlenen bir yerin üzerinde namaz kılmak caiz olmakla birlikte oradan teyemmüm edilmesi caiz olmaz. Böyle bir yerin üzerinden te­yemmüm edilecek derecede temiz olabilmesi için onlara göre pislendikten sonra üzerine üç kere su dökülmesi gerekir.

Hanefilerin dışındakiler ise yerin kurumakla temiz olmayacağım söylemiş­lerdir. Onlara göre yer üzerine yağmur yağması veya başka bir sebeple bol miktarda suyun dökülmesi suretiyle necasetin ayninin yani bizzat necaset unsurunun gitmesi ile temiz olur. Bu görüşlerinde yukarıdaki hadisi şerifi e-sas almaktadırlar.

Hanefiler ise bu hadisi şerifi, yukarıda kendileri hakkında bildirdiklerimiz görüş yönünde yorumlamışlardır. Yukarıdaki hadisi şerif, bevlin pis olduğu üzerindeki görüş birliğinin delilierindendir.

 

374- Buharı, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir:[90]

"Resulullah (a.s)'m içerde oturduğu sırada bir bedevi Mescid'e girdi. İki rek'at namaz kıldı. Sonra kalktı ve:

"Ey Allah'ım! Bana ve Muhammed'e rahmet et, bizimle birlikte başka birine rahmet etme!" dedi. Bunun üzerine Resulullah (a.s):

"Rahmet sınırlarını oldukça dar tuttun" diye buyurdu. Sonra çok vakit geçmeden Mescid'in bir kenarına işedi. İnsanlar hemen adamın üzerine doğru gittiler. Resulullah (a.s) onlan alıkoydu ve şöyle buyurdu:

"Sız kolaylaştırıcı olarak gönderi İdiniz, zorlaştırıcı olarak gönderilme-diniz. Üzerine bir miktar su dökün" veya "Bir büyük kovayla su dökün."

 

Bazı Temizleyici Türleri

 

375- İmam Malik, Ümmü Seleme (r.a)'den rivayet etmiştir:[91]

"Bir kadın Ümmü Seleme (r.a)'ye : "Ben arkadan eteğimi uzun yapıyor ve bazen pis yerlerde yürüyorum (bunun hükmü nedir)?" diye sordu. O da şöyle söyledi:

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Sonrası onu temizler."

 

Bîr Açıklama

 

Yukarıdaki hadisi şerifte geçen: "Sonrası onu temizler" ifadesinin ve biraz sonra gelecek olan hadisi şerifte geçen: "O, bununla gider" ifadesi ile ilgili o-larak İmam Şafii (rh.a) şu açıklamayı yapmıştın

"Bu durum, elbiseye bulaşmayan kuru pislikler için söz konusudur. Ama eğer yaş pislik olursa, o ancak yıkanarak temizlenebilir. Yani yürürken elbise yerlerde sürünür ve elbiseye ona yapışmayan kuru pislikler dokunur­sa, daha sonra temiz yerlere sürtündükçe bunlar gideceğinden, bunlardan dolayı ayrıca elbisenin yıkanması gerekmez. Ama yaş pisliklerin dokunması durumunda bunlar elbisede iz bırakacağından, bunların temizlenmesi için elbisenin mutlaka yıkanması gerekir."

İmam Malik de şöyle söylemiştir:

"Bu ifade ile kişinin önce pis bir yere basması sonra da temiz ve kuru yere basması durumu kastedilmektedir. Bu yerlerin birinde bulaşan şey, di­ğerinde temizlenir."

Ama elbiseye veya bedenin bir yerine bulaşan bevl (sidik) vs. gibi pislik­lerin ancak su ile temizlenebileceği üzerinde görüş birliği vardır.

 

376- Ebu Davud, Abduleşheloğullanna mensup bir kadının şöyle söy­lediğini rivayet etmiştir:[92]

"Ben dedim ki: "Ya Resulullah (a.s)! Bizim Mescid'e gelmemiz üzerinde pislikler bulunan bir yolumuz var. Yağmur yağması durumunda ne yapaca­ğız?" Resulullah (a.s): "Ondan sonra, ondan daha temiz olan bir yol yok mu­dur?" diye sordu. "Evet, var" dedim. O zaman: "İşte o, bununla gider" diye buyurdu."

 

Bir Açıklama

 

Hanefilere göre, kişi uzun bir elbise ile önce pis yerlerde sonra temiz yer­lerde gezerse, pis yerlerde elbiseye bulaşan şeyleri temiz yerler giderir.

Malikiler ise şöyle söylemişlerdir:

"Bir kadının kuru ama üzerinde pislikler bulunan yerlerde sürünen elbi­sesine takılan toz vs. gibi maddeler kendiliğinden temizlenir. Ancak bu şe­kilde elbisesini uzun yapmaktaki amacı gösteriş değil, örtünme olmalıdır.[93]

Yaş pislikler konusunda değişik görüşler ileri sürülmüştür. Kadın eğer mest giymemiş olursa, temizlik gerçekleşir ama mest giymiş olursa o zaman affedilmez. [94]

Hanbelilerin görüşleri, Hanelilerin görüşlerine uymaktadır. Ancak elbise­ye bulaşan pisliğin miktarının az olmasını şart koşmaktadırlar. Aksi taktirde onlara göre bu pisliklerin yıkanması gerekir.

Şafiiler ise yukarıdaki hadisi şeriflerde kastedilen pisliklerin, kuru pislik­ler olduğunu bildirmekte ve böyle olmayanların mutlaka yıkanmasının gerek­tiğini söylemektedirler.

 

377- İbni Huzeyme, Ebu Said el-Hudri (r.a)'den rivayet etmiştir:[95]

"Resulullah (a.s) namaz kılıyordu. Ayakkabılarını çıkardı. İnsanlar da a-yakkabılannı çıkardılar. Namazı bitirince Resulullah (a.s): "Ayakkabılarınızı niye çıkardınız?" diye buyurdu. Onlar: "Ya Resulullah (a.s)! Senin ayakka­bılarını çıkardığını gördük biz de çıkardık" dediler. Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:

"Bana, Cibril (a.s) geldi ve onlarda bir pislik bulunduğunu bildirdi. Biri­niz Mescid'e geldiğinde ayakkabılarını çevirip üzerinde pislik bulunup bu­lunmadığına bir baksın. Onları yere sürtsün sonra onlarla birlikte namaz kılsın."

Bu, Yezid bin Harun'un rivayet etmiş olduğu bir hadisi şeriftir. Muham-med bin Yahya'nın bildirdiği ve Ebu'l-Velid'den rivayet edilen hadise göre de Resulullah (a.s) şöyle buyurmuştur:[96]

"Cibril (a.s) bana, onlarda bir pislik ve rahatsız edici bir şey olduğunu ha­ber verdi."

 

378- Ebu Davud, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:[97]

"Biriniz ayakkabıyla bir pisliğin üzerine basarsa, toprak onu temizler." Bir başka rivayete göre de şöyle buyurmuştur:[98]

"Mestleriyle rahatsız edici bir şeye (pisliğe) basarsanız, onların temizleyi­cisi topraktır."

 

379- Taberani, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir: [99]"Resulullah (a.s) ile birlikte namaz kılardık ve ayak basılan yerlerden ab-dest almazdık."

 

Bir Açıklama

 

Hanefiler şöyle söylemişlerdir:

"Üzerlerine, gerek kuru gerek yaş hacim sahibi pislik bulaşmış olan mest­ler ve ayakkabılar oğularak temizlenir. Hacim sahibi pislik ile kastedilen, in­san pisliği, hayvan pisliği, kan, meni, bevl ve toprakla karışmış şarap gibi kuruduğu zaman gözle görülebilen pisliklerdir. Eğer pislik belli hacim sahi­bi değilse, kurumuş dahi olsa üç kere yıkanması gerekir. Yıkarken her kere­sinde mestin üzerindeki suların tamamen damlaması ve suyun çekilmesi için beklenir. Ama kuruması şart değildir."

İmam Şafii ve Hanefilerden İmam Muhammed: "Yaş da olsa kuruda olsa ayakkabı üzerindeki pislik oğmakla giderilmez" demiştir.

M al ikiler de şöyle söylemişlerdir:

"Mestler ve ayakkabılar yollarda ve hayvanların sıkça dolaştıkları yer­lerde bulunan kaba ve hafif hayvan pisliklerinden temizlenir. İnsan, kedi, köpek ve benzerlerinin pisliklerinin durumu ise farklıdır."

Hanbelİler de şöyle söylemişlerdir:[100]

"Ayakkabılar oğularak temizlenemez, bilakis yıkanması gerekir. Ancak oğalamadan sonra mestlerin ve ayakkabıların altında kalan az miktardaki pislik affedilir."

 

Meninin Hükmü

 

380- Buhari ve Müslim, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmişlerdir:[101]

"Resulullah (a.s)'ın elbisesinden akıntıları yıkıyordum ve elbisenin üze­rinde ıslak kısımlar bulunarak namaza çıkıyordu."

Bir başka rivayete göre de Hz. Aişe (r.a) şöyle söylemiştir:

"Resulullah (a.s) meniyi yıkardı sonra o elbise ile namaza çıkardı ve ben yıkama izinin üzerinde bulunduğunu görürdüm." [102]

Müslim'in rivayetine öre de bir adam Hz. Aişe (r.a)'nin yanına gitti, elbi­sesini yıkamaya koyuldu. Hz. Aişe (r.a) de şöyle söyledi:

"Eğer gördüysen bulaştığı yeri yıkaman yeter. Görmediysen de etrafını oğarsın. Ben onu Resulullah (a.s)'ın elbisesinin üzerinden oğarak çıkarır­dım.'[103]

Yine Müslim'in başka bir rivayetine göre de Hz. Aişe (r.a) meni hakkında şöyle söylemiştir:

"Ben, onu Resulullah (a.s)'ın elbisesinden oğardım." [104] Müslim'in bir başka rivayetine göre de Abdullah bin Şihab Havlani şöyle söylemiştir:

"Ben, Hz. Aişe (r.a)'nin yanında kalırdım. Bir keresinde ihtilam oldum ve üstüme bulaştı. Ben de elbisemi suya bandırdım. Hz. Aişe (r.a)'nin bir ca­riyesi beni gördü ve yaptığımı ona bildirdi. Hz. Aişe (r.a) de bana birini gön­derdi: Ben: "Uyuyanın uykusunda gördüğünü gördüm" dedim. Bu kez: "Onda bir şey gördün mü?" dedi. Ben: "Hayır" dedim. Bunun üzerine şöyle söyledi: "Eğer onda bir şey gördüysen yıkarsın. Ben onu Resulullah (a.s)'ın elbisesinden kuru olarak tırnaklarımla kazıyarak çıkarırdım." [105]

Tirmizi de şöyle rivayet etmiştir:

"O (yani Hz. Aişe r.a), Resulullah (a.s)'ın elbisesinden meniyi yıkamış­tır." [106]

Bir başka rivayete göre de Hemmam bin Haris şöyle söylemiştir:

"Hz. Aişe (r.a)'ye birisi misafir oldu. Kendisine bir sarı yorgan verilmesi­ni söyledi. Misafir de onun içinde uyudu ve ihtilam oldu. Üzerinde ihtilam izi olarak yorganı geri göndermeye utandı ve onu suya soktu. Sonra gönder­di. Hz. Aişe (r.a) de şöyle söyledi:[107]

"Bizim örtümüzü niye bu hale soktu? Onu parmaklarıyla kazıyıp temiz­lemesi yeterli olurdu. Ben de bazen Resulullah (a.s)'ın elbisesinin üzerinden onu parmaklarımla kazıyarak çıkarırım."

 

381- Taberani, Abdullah bin Abbas (r.a)'dan şöyle rivayet etmiştir: [108]"Biz onu -yani meniyi, bazen kenevir veya yün ile temizlerdik."

 

Bir Açıklama

 

Hanefîler ve Malikiler, meninin necis olduğunu söylemişlerdir. Şafiiler da­ha açık bir şekilde necis olduğunu söylemişlerdir. Hanbeliler ise temiz oldu­ğunu söylemişlerdir. Ancak Hanbelilere göre de yıkanması veya kazılması müstehabdır.

Hanefiler şöyle söylemişlerdir:

"Meninin yaş olanının yıkanması gerekir. Ama elbise üzerinde kurursa, kazınarak çıkarılması yeterli olur."

Malikiler de: "Yaş da olsa kuru da izinin yıkanması gerekir" demişlerdir. Bütün mezheplerin meniden önce çıkan mezinin yıkanmasının uygun olacağı ve organın önceden su ile yıkanmış olmasının iyi olacağı üzerinde görüş birliği içinde oldu ki an anlaşılmaktadır. Eğer organının yıkanmadan önce kurutulması sebebiyle üzerinde bevl izi bulunursa, meni bununla necis olur ve yıkanması gerekir.

î'la'uVSunen (l/270-273)'de uzun bir incelemeden sonra müellif şöyle de­mektedir:

"Doğru olan, meninin necis olduğu ve onu, rivayetlerde belirtilen şekil­lerden herhangi biri ile temizlemenin caiz olduğudur. Her kesimin mese­leyle ilgili olarak ortaya sürdükleri delillerin özü de budur."

Rivayetlerde bildirilen temizleme şekilleri ise şunlardır: Kuruduktan sonra kazılması, oğulması, kenevir vs. parçalan ile giderilmesi gerekmektedir.

Durru'l-Muhtar (l/207)'da kurumuş meninin kazılarak temizlenebileceği, sünnet yerinin baş tarafının temizlenmesi durumunda, bazı izlerin kalmasının zarar vermeyeceği bildirilmiştir

 

382- İbni Huzeme, Ümmü Kays bintu Muhsan (r.a)'in şöyle söylediği­ni rivayet etmiştir:[109]

"Resulullah (a.s)'a elbiseye bulaşan hayız kanı hakkında soru sordum. Şöyle buyurdu:

"Onu su ile sidr (temizlikte kullanılan bir ot) ile temizle ve kuvvetlice kazı."

 

Bîr Açıklama

 

İnsanın ağız köpüğü ve teri temizdir. Eğer arkasını, önünü veya menisini temizlemek için taş, yaprak veya bunların yerine kullanılan herhangi bir şey kullanmış olur ve bu arada terlerse, terlemesinin elbisesinin pisliğine ek bir etkisi olmaz ve bedeninden pislenen bölgenin genişlemesine sebep olmaz. Ancak eğer gaitanın (dışkısının) izi ortaya çıkarsa, Hanefılere göre bunun miktarının bir dirhemi aşması durumunda yıkanması gerekir.

 

383- İbni Huzeyme, Hz. Aişe (r.a)'den rivayet etmiştir:[110]

"Kadın bir çaput kullanılır. Kocasının işi bitince çaputu alıp kocasına bulaşan şeyleri de kendine bulaşan şeyleri de onunla siler. Sonra her ikisi de o elbiselerle namaz kılabilirler."

 

384- Ebu Davud, Muaviye bin Ebi Sufyan (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Muaviye (r.a), Resulullah (a.s)'ın hanımı olan kızkardeşi Ümmü Habibe'ye: "Resulullah (a.s) cinsel ilişki esnasında giydiği elbisesiyle namaz kı­lar mıydı?" diye sordu. O da şöyle söyledi:[111]

"Evet, üzerinde herhangi bir rahatsız edici şey (pislik) görmedikçe kılar­dı."

 

385- Ebu Davud, Hz. Aişe (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:[112]

"Resulullah (a.s) bizim örtülerimizde -yahut çarşaflarımızda- (buradaki şüphe, hadisin ravilerinden birinden kaynaklanmaktadır) namaz kılmazdı."

Bir başka rivayete göre de şöyle söylemiştir:

"Resulullah (a.s) bizim örtülerimizde namaz kılmazdı." [113]

Nesai ikinci rivayeti nakletmiştir.[114]

Tirmizi'nin rivayeti ise şöyledir:[115]

"Resulullah (a.s) hanımlarının örtülerinde namaz kılmazdı."

 

386- imam Malik, Abdullah bin Ömer (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:[116]

"Abdullah bîn Ömer (r.a), cünüp olduğu sırada terlerdi ve sonra o elbi­selerin İçinde namaz kılardı." (Yani o elbiselerini değiştirmeden ve yıka­madan onlarla namaz kılardı -Çeviren)

 

387- İmam Malik, Yahya bin Abdurrahman bin Hatib (r.a)'den şu şe­kilde rivayet etmiştir:[117]

'Yahya bin Abdurrahman bin Hatib, Hz. Ömer (r.a) ile birlikte bir binekli gurubun içinde umreye gitti. Gurubun içinde Amr bin el-As (r.a) da vardı. Hz. Ömer (r.a), yolun bir yerinde suya yakın bir mevkide istirahata çekildi. Burada Hz. Ömer (r.a) ihtilam oldu. Sabah olmaya da az kalmıştı. Yolcularda su bulamadı. Bineğine binip suyun yanına gitti. İhtilamdan üzerine bulaşan yerleri yıkayıverdi. Sonra yola çıktı. Amr bin el-As (r.a):

"Yanımızda elbise bulunarak sabahladın. Kendi elbiseni bırak da yıkan­sın" dedi. Hz. Ömer (r.a) de ona şöyle söyledi:

"Hayret sana ey As'ın oğlu! Sen elbise bulabiliyor san, bütün insanlar el­bise bulabileek mi? Vallahi, ben bunu yapacak olsam bu bir sünnet olur. Bi-lakis gördüğümü yıkar, göremediğimi de oğarım."

 

Bir Açıklama

 

Zerkani, Muvatta Şerhi'nde şöyle söylemiştir: "Ebu Abdulmelik şöyle söyledi:

"Bu rivayet, İmam Malik'in üzerinde vehme (yanılgıya) düştüğü riva­yetlerden sayılmaktadır. Çünkü Hişam'ın arkadaşları, Fadl bin Fudale, Hammad bin Seleme ve Muammer, bu metni Hişam'm babasından, onun Yahya bin Abdurrahman bin Hatib'den, onun da kendi babasından rivayeti tan­kıyla nakletmişlerdir. İmam Malik'in rivayetinde ise 'babasından' kaydı düşmüştür. Yani İmam Malik olayı Yahya bin Abdurrahman bin Hatib'in başından geçmiş bir olay gibi vermiştir. Ancak sözü edilen rivayete göre o bu olayı kendi babasından nakletmiştir."

 

Kanın Ve Hayız Kanının Hükmü

 

388- Kutubi Sitte sahiplerinden Nesai dışında kalanlar, Esma bintu Ebu Bekir (r.a)'den rivayet etmişlerdir:[118]

"Bir kadın, Resulullah (a.s)'a gelerek: "Birimizin elbisesine hayız kanı bulaşıyor. Onun hakkında ne yapacak?" diye sordu. Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:

"Onu kazır, sonra su ile sıkar, sonra oğar, sonra o elbisenin içinde namaz kılar."

Nesai'nin rivayetinde de şöyle bildirilmiştir:

"Bir kadın Resulullah (a.s)'a elbiseye bulaşan hayız kanının hükmünü sordu. Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Onu kazı, sonra su ile sık, sonra oğ, sonra o elbisenin içinde namaz kıl."[119]

Ebu Davud'un bir başka rivayetine göre de Hz. Esma (r.a) şöyle söyle­miştir:

"Bir kadının Resulullah (a.s)'a, birimizin temizlendiğini görmesi duru­munda elbisesine bulaşan şey hakkında ne yapacağını, onunla namaz kılıp kılamayacağını sorduğunu duydum. Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:

"Baksın, eğer kan görürse, onu bir miktar su ile sıksın. Görmediğini de oğsun ve onunla namaz kılsın."[120]

Buna benzer bir başka rivayette de Resulullah (a.s)'ın:[121] "Onu kazı, sonra su ile sık, sonra oğ" diye buyurduğu bildirilmiştir.

 

389- Buharı, Hz. Aişe (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:

"Birimiz hayız olur sonra temizlenmesinin ardından kanı kazır, diğer­lerini de oğar, sonra o elbisesiyle namaz kılardı."[122]

Ebu Davud'un rivayetine göre de şöyle söylemiştir:

"Resulullah (a.s) İle birlikte bulunuyorduk. Üzerimizde örtülerimiz vardı. O'nun üzerine de bir giysi atmıştık. Sabah olunca Resulullah (a.s) giy­siyi alıp giydi. Sonra çıkıp sabah namazını kıldı. Sonra oturdu. Bir adam "Ya Resulullah (a.s)! Şu bir kan damlası" dedi. Resulullah (a.s) da onu ve etra­fını kazıdı. Bana bir genç çocukla temizleyici ot gönderip: "Şunu yıka sonra kurut ve sonra bana gönder" dedi. Ben de leğenimi istedim. Onu yıkadım, sonra kuruttum ve yeniden kendisine gönderdim. Daha sonra Resulullah (a.s) günün ortasında üzerinde bir giysi bulunarak geldi."[123]

Yine Ebu Davud'un bir başka rivayetine göre Muaz şöyle söylemiştir:

"Hz.Aİşe (r.a)'ye üzerine kan bulaşan hayızlı kadın hakkında soru sor­dum. Şöyle söyledi:

"Onu yıkasın. Eğer izi kaybolmazsa bir miktar sufre ile onu gidersin." Sonra şöyle söyledi:

"Benim, Resulullah (a.s)'ın yanında (O'nun zamanında) hiç elbisemi yı­kamadan toplam üç hayız gördüğüm olurdu." [124]

 

 

ABDESTİ BOZAN ŞEYLER

 

Yüce Allah, Kur'an-ı Kerim'inde şöyle buyuruyor: "Veya sîzden biri tuvaletten gelmiş olursa..." [125] Burada büyük veya küçük tuvalet ihtiyacını görmeye kinaye edilmektedir.

Bevî, dışkı, koku, mezi, vedi, meni gibi önden veya arkadan normal olarak çıkan maddelerden bir şeyin veya kurt, taş, kan gibi normal dışı bir şekilde çı­kan maddelerden herhangi bir şeyin çıkmasıyla abdestin bozulacağı Üzerinde bütün ilim adamları görüş birliği etmişlerdir. Çıkan şey az da olsa çok da olsa abdesti bozar. Meni hem abdesti bozar hem de guslü gerektirir. Bunun gibi temizlikten sonra gelen hayız ve nifas kam da guslü gerektirir

Hanefıler, önden çıkan kokuyu abdest bozan şeylerden müstesna tutmuş­lardır. Onlara göre bu koku bir ihtilaç (karışım) olduğundan abdesti bozmaz.

Malikiler de, insanın sağlıklı olduğu durumlarda normal şekilde çıkan maddelerden ayn olarak çıkan normal dışı maddeleri, abdesti bozan şeyler­den ayn tutmuşlardır. İleride göreceğimiz üzere özürlü olanların kendilerine göre özel hükümleri bulunmaktadır.

Genel giriş kısmında abdesti bozan şeyler, başlıklar halinde sıralanmıştı. Aşağıda bunlarla ilgili rivayetleri vereceğiz.

 

Ses Ve Koku

 

545- Tirmîzi, Ali bin Talk (r.a)'ın şöyle söylediğini rivayet etmiştir: "Bir bedevi Resulullah (a.s)'ın yanına geldi ve şöyle söyledi:[126]

"Bizden bir adam çölde bulunuyor. Kendisinden hafif bir koku çıkıyor. Orada su da kıt oluyor." Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:

"Biriniz koku çıkarırsa abdest alsın. Kadınlara da arkalarından yanaşma­yın. Şüphesiz Allah gerçeği bildirmekten çekinmez."

Ebu Davud'un rivayetine göre de ravİ şöyle söylemiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Biriniz namazda koku çıkarırsa namazdan çıksın, abdest alsın ve nama­zını yeniden kılsın."[127]

 

546- Buharı ve Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmişlerdir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:[128]

"Abdestini bozan (hadeste bulunan) birinin abdest almadıkça namazı ka­bul edilmez." Hadramevtli bir adam:

"Hades (abdesti bozmak) nedir, ey Ebu Hureyre (r.a)?" diye sordu. O da şöyle söyledi:

"(Arkadan) koku veya ses çıkarmaktır."

Bir başka rivayete göre şöyle söylemiştir:

"Abdest, ancak abdestin bozulması (hades) durumunda gerekli olur."

Araplardan olmayan bir adam Ebu Hureyre (r.a)'ye: "Hades (abdesti boz­mak) nedir?" diye sordu. O da şöyle söyledi:

"(Arkadan) koku veya ses çıkarmaktır." [129]

 

Mezî Ve Mezinin Çıkmasından Dolayı Abdest Almak

 

547- Buharı ve Müslim, Hz. Ali bin Ebi Talib (r.a)'den şu şekilde riva­yet etmişlerdir:[130]

"Muhammed bin Hanefiyye şöyle söyledi:

"Hz. Ali (r.a) şöyle söyledi:

"Ben çok mezi çıkaran bir adamdım. Kızının konumu dolayısıyla bunu (bunun hükmünü) Resulullah (a.s)'a sormaktan utandım. Mikdad bin Es-ved'e söyledim. O sordu. Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:

"(Böyle biri) cinsel organını yıkar ve abdest alır."

Ebu Davud'un Urve (r.a)'den, onun da Hz. Ali bin Ebİ Talib (r.a)'den riva­yet ettiğine göre de; "Hz. Ali (r.a) Mikdad (r.a)'a söyledi..." hadis böyle devam ediyor. [131]

Muvatta'daki rivayete göre de, soruyu Resulullah (a.s)'a Mikdad (r.a) sordu. Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:

"Cinsel organını (zekerini) ve husyelerini yıkasın," [132]

Yine Ebu Davud'un bir başka rivayetine göre Hz. Ali (r.a) şöyle söyle­miştir:

"Ben çok mezi çıkaran bir adamdım. Bundan dolayı guslediyordum. So­nunda bu zor gelmeye başladı. Durumu Resulullah (a.s)'a bildirdim -yahut O'na bu durum bildirildi.' Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:

"Mezi gördüğünde böyle yapma. Sadece cinsel organını yıka ve namaz abdesti al. Fışkırtarak su (meni) çıkardığın zaman guslet." [133]

Tirmizi'nin rivayetine göre de Hz. Ali (r.a) şöyle söylemiştir: "Resulullah (a.s)'a mezinin hükmünü sordum. O da şöyle buyurdu: "Meziden dolayı abdest, meniden dolayı ise gusül gerekir." [134]

 

Bir Açıklama

 

İmam Nevevi, Sahihi Müslim'de Hz. Ali (r.a)'den rivayet edilen ve Hz. Mikdad (r.a)'ın gönderilmesinden söz eden hadisi şerifin şerhinde şöyle de­miştir:

"Bu hadiste "cinsel organını ovarak temizle (yıka)" ifadesi geçmektedir. Bu hadisin metninde geçen ilgili kelime, "yıkarken ovmak" anlamı taşır. Bir başka rivayette ise: "Cinsel organını yıkar" ifadesi geçmektedir. Bundan dolayı birinci rivayetteki "ovarak temizle" anlamına gelen kelime ile de sa­dece yıkamanın kastedildiği ifade edilmiştir."

 

548- Ebu Davud, Sehl bin Hanif (r.a)'den rivayet etmiştir[135]

"Ben sıkça ve.görünür şekilde mezi çıkarırdım. Bundan dolayı çok sık guslediyordum. Sonunda bunu(n hükmünü) Resulullah (a.s) a sordum. O da şöyle buyurdu:

"Bundan dolayı abdest alman yeterli olur." Ben:

"Ya Resulullah (a.s)! Ondan elbiseye bulaşan şey hakkında ne yapaca­ğım*1 dedim. Şöyle buyurdu:

"Bir avuç su alıp onunla elbisenden (mezinin) bulaştığını gördüğün yer­leri ovarak temizlemen-yeterli olur."

 

549- Ebu Davud, Abdullah bin Sa'd Ensari (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:[136]

"Resulullah (a.s)'a guslü gerektiren şeyler ve birbiri ardından çıkan su hakkında soru sordum. Şöyle buyurdu:

"Bu şey (birbiri peşinden çıkan su) mezidir. Her erkek mezi çıkarır. Bun­dan dolayı cinsel organını ve iki yanını yıka ve namaz abdesti al."

 

550- İmam Malik, Hz. Ömer (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir:[137]

"Onun -yani mezinin- benden küçücük cevher gibi çıktığını görüyorum. Biriniz bununla karşılaşırsa, (cinsel organını yıkasın ve namaz için aldığı şekilde abdest alsın."

Hz. Ömer (r.a)'in bu sözüyle kasdettiği şeyin, vedi olması muhtemeldir. Bu şey de bevlin arkasından yoğun şekilde çıkan beyaz bir maddedir.

 

Kusmak, Kan Çıkması Ve Bunlardan Dolayı Abdest Almanın Hükmü

 

551-Ebu Davud, Ebu Derda (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmiştir: "Resulüİlah (a.s) oruçlu olduğu sırada kustu ve abdest aldı." Ma'dan şöyle söyledi:[138]

"Ben Dımeşk (Şam) Camisi'nde Sevban'la karşılaştım ve kendisine bu hususu sordum. O da: "Doğru söylemiş. Ben de (Resulullah (a.s)'ın) abdest suyunu döktüm" dedi."

 

Bir Açıklama

 

Hanefiler ve Hanbeliler, kusmanın abdesti bozacağını söylemişlerdir. Ha-ne fi I e re göre bir kimse ağız dolusu kusarsa abdesti bozulur. Bununla kastedi­len ise zorlamadan ağızda tutulamayacak miktarda kusmuk çıkarmaktır. Han-belilere göre ise bol miktarda kusulması durumunda abdest bozulur. Bu mik­tar da, kusan kişinin gözüne çok görünen miktardır. Çıkarılan şey ister yiye­cek olsun, ister mideden gelen kan olsun, ister safra olsun kusmanın onlara göre hükmü böyledir. Ancak balgam, tükürük, burun pisliği ise temizdir ve ab-destin bozulmasına sebep olmaz. Bunun gibi insanın ağzından çıkan koku da abdesti bozmaz.

Mal iki ler ve Şafiiler ise kusmanın abdesti bozmayacağını söylemişlerdir. Onlar yukarıdaki hadisi şerifte kastedilenin, temizlenmek için yıkanma oldu­ğunu söylemişlerdir.

 

552- İmam Malik, Misver bin Mahrama (r.a)ıdan rivayet etmiştir:[139]

"Bu kişi (Misver), Hz. Ömer (r.a)'in saldırıya uğradığı gece yanına gitti ve kendisini sabah namazına uyandırdı. Hz. Ömer (ra) de: "Evet. Namazı ter-kedenin İslam'dan bir payı yoktur" dedi ve yarasından kanlar aka aka na­mazı kıldı."

 

553- Ebu Davud, Cabir bin Abdullah (r.a)'dan rivayet etmiştir:[140]

"-Zatı Rik'a Cazvesi'nde- Resulullah (a.s) ile birlikte çıktık. Bir adam müşriklerden bir adamın karısına sövdü. Bunun üzerine adam:

"Muhammed'in ashabından birinin kanını akıtmadan durmayacağım" diye yemin etti. Adam çıkıp Resulullah (a.s)'ın izini takib etmeye başladı. Resulullah (as) bir yere konaklayıp: "Bizi kim gözetler?" diye sordu. Muha­cirlerden biri kişi bu isteği kabul etti. Ensardan bir adam da: "Gediğin ağzını beklemek gerekir" dedi. Bu iki adam gediğin ağzına gidince muhacirlerden olan kişi uzanıp yattı, ensardan olan kişi de namaza durdu. (İz takip eden) adam geldi. Karşısındaki kişiyi görünce onun topluluğun nöbetçisi olduğunu anladı. Ona bir ok attı. Bu (oku)nu sapladı. (Ensarî) onu çıkardı. Adam bu Şekilde üç ok attı. Sonra (Ensarî) rüku ve secdeye vardı. Daha sonra arkadaşı­nı uyandırdı. (Karşıki adam) ötekilerin kendisini far ket tiklerin i anlayınca kaçtı. Muhacirlerden olan ensardan olan kişinin öyle kanlar içinde olduğu­nu görünce: "Subhanallah! Adam ilk oku attığında beni neden uyandırma­dın?" dedi. O da: "Bir sure okuyordum, onu yanda kesmek istemedim" de­di."

 

Bir Açıklama

 

Hane filer şöyle söylemişlerdir:

"Kan, kusmuk ve irin; hakkında temizleme hükmünün geçerli olduğu yere aktığı taktirde abdesti bozar. Hakkında temizleme (tahir) hükmünün geçerli olduğu yer ise bedenin dışı yani cildidir."

Hanbeliler şöyle söylemişlerdir:

"Eğer kan çok olursa abdesti bozar. Çokluğunun tesbiti ise her kişinin kendi değerlendirmesine göredir."

Malikiler ve Şafiiler ise şöyle söylemişlerdir: "Abdest, kan ve benzeri şeylerden dolayı bozulmaz."

Bunların hepsinin kendilerine göre delilleri bulunmaktadır. Bütün bu mez­heplerin mensupları, konuyla ilgili olarak varid olan nasslan kendi mezheple­rinin görüşleri doğrultusunda izah etmişlerdir. Mesela kanın abdesti bozdu­ğuna hükmedenler açısından Hz. Ömer (r.a)'in durumu bir zaruretti. Yukarı­daki rivayette sözü edilen sahabinin yaptığı hareket ise kendi içtihadına da­yanıyordu. Hanefiler aynı zamanda bu (sonuncu) hadisi zayıf görmüşlerdir.

 

Öpmenin Ve Dokunmanın Hükmü

 

554- Tirmizi, Hz. Aişe (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:[141]

"Resulullah (a.s) hanımlarından birini öptü. Sonra abdest almadan na­maza çıktı."

Urvededi ki:

"Ben; "O, senden başka kim olabilirdi?" dedim. Güldü".

Bir başka rivayete göre de Resulullah (a.s) onu (yani Hz. Aişe (r.a.)'yi) öptü ve abdest almadı. [142]

Yine bir rivayette şöyle denilmektedir:

"Resulullah (a.s) hanımlarından bazılarını öper sonra abdest almadan namaz kılardı." [143]

 

Bir Açıklama

 

Hanefiler şöyle söylemişlerdin "İleri derecede dokunma (fahiş mübaşeret) olmadan kadına dokunmak­tan dolayı abdest bozulmaz. Bu ise kadının ve erkeğin cinsel organlarının sünnet yerlerini geçmeksizin bütünüyle birbirine dokunmasıdır. Çünkü sünnet yerlerinin birbirine dokunması durumunda gusül gerekir"

Malikiler İse: "Buluğ çağına ermiş abdestli birinin, abdesti normalde ken­disinden lezzet duyabilecek birine şehvet ve lezzet duyarak dokunmakla bo­zulur." Onlara göre ağızla öpmekle de abdest bozulur. Ancak ağızla olmayan dokunma eğer şehvetle olursa abdesti bozar.

Bu konuda Hanbelilerin yaygın olan görüşleri ise şöyledir: "Eğer kendi­sine dokunulan kişi normalde kendinden şehvet duyulacak biriyse, arada engel bulunmaksızın kadınlara dokunmakla abdest bozulur. Ancak küçük erkek ve kız çocuk bu hükme girmez."

Şafiiler de şöyle söylemişlerdir:

"Erkeğin mahremi olmayan yabancı bir kadına arada engel bulunmak­sızın dokunmasıyla abdesti bozulur. Kadın ölü yahut çok yaşlı veya doku­nan erkek yaşı ilerlemiş biri olsa da aynı şekilde dokunmak kasıtlı olmasa da bu sebebten dolayı abdesti bozulur. Ancak saça, dişe ve tırnağa dokunmak abdesti bozmaz. Normal zevk sahiplerinin (zevk sapmasına düşmüş olma­yanların) kendilerinden şehvet duymayacakları küçük erkek veya kız çoqpğa dokunması ile de abdest bozulmaz."

 

Cinsel Organa Dokunmaktan Dolayı Abdest Almanın Hükmü

 

555- Ebu Davud, Talk bin Ali Yemani (r.a)'den rivayet etmiştir:[144]

"Resulullah (a.s)'ın yanına gittik. Bedevi olduğu anlaşılan bir adam ya­nına geldi ve: "Ey Allah'ın Peygamberi! Bir erkeğin abdest almasından sonra cinsel organına (zekerine, erkeklik organına) dokunması hakkındaki görü­şün nedir?" diye sordu. Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:

"O, kendisinden olan bir et parçasından başka bir şey midir?"

Tİrmizi, bu hadisin: "O kendisinden olan bir et parçasından başka bir şey midir?" kısmından başkasını rivayet etmemiştir. Tirmizi bu hadisi aynı za­manda "Cinsel organına dokunmaktan dolayı abdest almak" başlığını taşı­yan babda rivayet etmiştir. [145]

Nesai'nin rivayetine göre ise (ravi) şöyle söylemiştir:

"Resulullah (a.s)'ın yanına gittik. Kendisine bey'at ettik ve kendisiyle birlikte namaz kıldık. Namazı bitirdiğinde bir adam yanına geldi..." deva­mında yukarıdakinin benzeri hadisi nakletmiştir. [146]

 

556- Tirmizi, Busra binti Safvan (r.a)'dan rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:[147]

"Kim cinsel organına (zekerine, erkeklik organına) dokunursa abdest al­madan namaz kılsın."

Muvatta'da, Muhammed bin Amr bin Hazm'dan rivayet edildiğine göre Urve bin Zübeyr şöyle söylemiştin

"Mervan bin Hakem'in yanına girdim. Neden dolayı abdestin gerekeceği konusu üzerinde konuştuk. Mervan: "Cinsel organa (zekere) dokunmaktan dolayı abdest gerekir" dedi. Urve: "Ben bunu duymadım" dedi. Bunun üze­rine Mervan şöyle söyledi: "Busra binti Safvan'in bana bildirdiğine göre o Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurduğunu duymuş: "Biriniz cinsel organına dokunursa abdest alsın." [148]

Ebu Davud[149] ve Nesai,[150] Muvatta'da geçen rivayeti nakletmişlerdir. Nesai'nin rivayeti, Muvatta'dakinin benzeridir. [151]Ancak onun rivayetinde şöyle denilmektedir:

"Urve dedi ki: "Ben bu konuda Mervan'la tartışmaya girdim. Tartışma o kadar sürdü ki, sonuçta Mervan koruma görevlilerinden birini çağırıp Bus-ra'ya gönderdi ve ona rivayet ettiği hadisi sordurdu. Busrada Mervan'ın nakletmiş olduğu şekilde bir hadis rivayetini bana gönderdi."

Nesai, Tirmizİ'nin rivayetini de nakletmiştir. [152]Yine Nesai'nin bir başka rivayetine göre Busra şöyle söylemiştir:

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Kim fercine (cinsel organına) dokunursa abdest alsın." [153]

Bir başka rivayetinde de şöyle denilmektedir:

"Biriniz eliyle fercine (cinsel organına) dokunursa abdest alsın." [154]

Taberani'nin Mu'cemu'l-Kebir'inde ve Mu'cemu'l-Evsat'ında: "Cinsel or­ganına (zekerine)" ibaresinden sonra: "Yahut husyelerine veya koltukları­na..." denilmektedir.[155]

îbni Huzeyme, İmara Malik ve Ahmed bin Hanbel, cinsel organa (zekere) dokunmaktan dolayı abdest almanın farz değil de müstehab olduğuna dair ri­vayetler nakletmişlerdir.

 

Bir Açıklama

 

Hanefiler: "Ön veya arka organdan birine dokunmakla abdest bozulmaz" demişlerdir.

Malikiler ise şöyle söylemişlerdir:

"Arka organa dokunmaktan dolayı abdest bozulmaz ama gerek yanılarak ve gerekse kasıtlı olarak arada bir engel bulunmaksızın avuç içiyle yahut elin kenarıyla veya parmağın içiyle ya da kenarıyla ön organa (cinsel organa) dokunmaktan dolayı abdest bozulur. Ancak elin veya parmağın arkasıyla dokunmaktan dolayı bozulmaz." Bu hüküm onlara göre buluğ çağına ermiş erkek veya kadın için söz konusudur.

Şafıiler ve Hanbeliler de şöyle söylemişlerdir:

"Erkek olsun kadın olsun bir kimsnin kendisinin veya başkasının ön ya da arka organına dokunmasıyla abdesti bozulur. Dokunan veya kendisine dokunulan kişi küçük olsun büyük olsun sağ olsun Ölü olsun farketmez."

Hanbeliler, elin içiyle veya dışıyla yahut parmakların uçlanyla veya arala-nyla dokunmak arasında herhangi bir fark görmemektedirler. Onlara göre ab­desti bozan durum parmak içlerinden birinin diğerine dokunması ve hafifçe yüklenmesidir. Baş parmakların birinin içinin, diğerinin içine dokunmasıyla da abdest bozulur. Avuç içinden de bu kadar miktarın dokunmasıyla abdest bo­zulur

 

Uykudan Dolayı Abdest Alma

 

557- İmam Malik, Abdullah bin Ömer (r.a)'den şöyle rivayet etmiştir:[156]

"(Abdullah bin Ömer r.a) oturarak uyur, sonra kalkar abdest almadan na­maz kılardı."

 

558- Müslim, Enes bin Malik (r.a)'ten şu şekilde rivayet etmiştir: "Katade'nin söylediğine göre Enes bin Malik (r.a) şöyle söyledi: "Resulü 11 ah (a.s)'ın sahabileri uyurlar sonra abdest almadan namaz kılarlardı."[157]

(Ravİ) dedi ki: "Ben: "Sen bunu Enes (r.a)'den duydun mu?" diye sor­dum. O da: "Vallahi, evet" dedi." [158]

 

559- Ebu Davud, Hz. Ali bin Ebi Talib (r.a)'den rivayet etmiştir:[159]

"Resulüİlah (a.s) şöyle buyurdu:

"Dübürün kapağı gözlerdir. Kim uyursa abdest alsın."

 

Bir Açıklama

 

Bu hüküm, mak'adını yer üzerine oturtmadan yahut kendinden bir şeyin çıkması ihtimali olan bir hal üzere uyuyan kimse açısındandır. Ama mak'adını yere oturtarak veya kendisinden bir şeyin çıkması ihtimali olmayan bir hal ü-zere uyuyanın abdesti bozulmaz.

560- Ahmed bin Hanbel, bir adamdan şöyle rivayet etmiştir:[160]

"Allah'ın peygamberinin horlayacak derecede uyuduğunu ve sonra ab-dest almadan namaz kıldığını gördüm."

Resulullah (a.s)'ın bu hareketinin, secde halinde olduğu hakkında bir ta­kım rivayetler bulunmaktadır.

 

Bir Açıklama

 

Hanefiler ve Şafiüer şöyle söylemişlerdin

"Abdesti bozan uyku, mak'ad yere yahut oturulan alan üzerine yerleş­tirilmeden olan uykudur. Bu durumda, insandan bir şeyin çıkması yani yel­lenme olması ihtimali yoktur."

Hanefilere göre ayakta, oturarak veya gerek namazda gerekse başka za­man secde halinde iken uyumak da abdesti bozmaz. Çünkü bu gibi durumlar­da kişi gene nisbeten kendine hakim durumdadır, daha fazla kendini bırakma­sı durumunda düşer. Dolayısıyla belirtilen durumlarda kişi tam bir rehavete düşmez.

Malikiler ve Hanbeliler de şöyle söylemişlerdir: "Hafif uyku abdesti bozmaz. Ağır uyku ise bozar." Malikilere göre ağır uykunun tanımı şöyledir:

"Ağır uyku, kişinin sesleri hissetmeyecek yahut elinden düşen bir şeyin farkında olmayacak veya ağzından su vs. akacak veya buna benzer durumla­ra maruz kalabilecek derecede uykuya dalmasıdır." Eğer (ağzından çıkanı vs.yi) hissederse, uzun süre uyumuş olsa da hafif uykuda demektir, dolayı­sıyla onun abdesti bozulmaz.

Hanbelilere göre ise hafif uyku örfen, hafif uyku olarak bilinen ayakta veya otururken gelen uyku halidir. Hanbelilerin, otururken değil de başka hallerde uyuyan kimse ile ilgili hükümleri, Şafülerin hükümleri gibidir. Onlar Maükile-rin söylediklerine ilave olarak, çok uykunun bütün hallerde uykuyu bozacağını söylerler. Bir kimse uyur da uykusunun hafif mi yoksa ağır mı olduğunda te­reddüt ederse temiz olduğuna hükmedilir. Eğer rüya görmüşse çok uyku uyu­muş demektir. [161]

 

561- Buharı ve Müslim, Hz. Ebu Bekir (r.a)'in kızı Hz. Esma (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmişlerdir:[162]

"Hz. Esma (r.a) güneş tutulması ile ilgili hadiste şöyle söylemiştir:

"Kalktım, kendimden geçer oldum. Başımın üstüne su dökmeye başla­dım."

Urve (r.a), Hz. Esma (r.a)'nın bu durumda abdest almadığını söylemiştir. Bu kısım uzun bir hadisin sadece bir parçasıdır.

 

Bir Açıklama

 

Hz. Esma (r.a)'nın kendinden geçme (iğma) hali tamamen kendini kaybe­decek dereceye varmamış ve bu yüzden abdest almamıştır. Bir insan tümüyle kendinden geçerse duyarlılığını ve hissini kaybeder. Bu durumda iki yoldan birinden bir şeyin çıkması kuvvetli ihtimaldir. Çünkü bu hal uykudan daha şid­detlidir. Dolayısıyla bu hal abdesti bozar. Aşağıda gelen hadisi şerif de buna işaret etmektedir.

 

562- Buharı ve Müslim, Ubeydullah bin Abdullah bin Utbe (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir:[163]

"Hz. Aişe (r.a)'nin yanına girdim ve: "Bana Resulullah (a.s)'ın hastalı­ğından söz etmeyecek misin?" dedim. O da şöyle söyledi:

"Evet, Peygamber (a.s) ağırlaştı ve: "İnsanlar namaz kıldı mı?" diye bu­yurdu. Biz: "Hayır, onlar seni bekliyorlar ya Resulullah (a.s)!" dedik. "Benim için bir küp (küfe) içinde su koyun" dedi. Söylediğini yaptık. Yıkandı. Sonra kalkıp gitmek istedi. Ancak bayıldı. Sonra ayi İdi ve: "İnsanlar namaz kıldı mı?" diye buyurdu. Biz: "Hayır, onlar seni bekliyorlar ya Resulullah (a.s)!" dedik. "Benim için bir küp (küfe) İçinde su koyun" dedi. Söylediğini yaptık. Yıkandı, sonra tekrar kalkıp gitmek istedi. Ancak bayıldı. Sonra ayıldı ve: "İnsanlar namaz kıldı mı?" diye buyurdu. Biz: "Hayır. Onlar seni bekliyorlar ya Resulullah (a.s)!" dedik. "Benim için bir küp (küfe) içinde su koyun" dedi. Söylediğini yaptık. Yıkandı. Sonra tekrar kalkıp gitmek istedi. Ancak bayıldı. Sonra ayıldı ve: "İnsanlar namaz kıldı mı?" diye buyurdu. Biz: "Ha­yır, onlar seni bekliyorlar ya Resulullah (a.s)!" dedik."

 

Ateş Dokunan Şeyden Dolayı Abdest Almak

 

563- Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir:[164]

"Abdullah bin Karız onu (Ebu Hureyre (r.a)'yi) Mescid'in içinde abdest alırken gördü. Şöyle söyledi:

"Yediğim kiş (kurumuş yoğurt) parçalarından dolayı abdest alıyorum. Çünkü ben Resulullah (a.s)'m şöyle buyurduğunu duydum:

"Ateş dokunmuş bir şeyden dolayı abdest alın."

 

564- Ebu Davud, Cabir bin Abdullah (r.a)'dan rivayet etmiştir:[165]

"Resulullah (a.s)1 in iki emrinden sonuncusu, ateşin dokunduğu şeyden dolayı abdest almayı bırakmaktı."

 

565-Bulıari ve Müslim, Abdullah bin Abbas (r.a)'tan şu şekilde riva­yet etmişlerdir:[166]

"Resulullah (a.s), koyun kaburgası yedi ve abdest almadan namaz kıldı."

Buhari'nin rivayetine göre "Resulullah (a.s) tencerenin içinden bir kemik alıp (yedi ve sonra abdest almadan namaz kıldı.)" [167]

Bir başka rivayette:

"Resulullah (a.s) bir kaburga kemiğinin etlerini sıyırdı" denilmektedir. [168]

Müslim'in rivayetinde de şöyle denilmektedir:

"Resulullah (a.s) bir kemik veya et yedi ve sonra abdest almadan (hatta) suya elini sürmeden namaz kıldı."[169]

Ebu Davud da şöyle rivayet etmiştir:

"Resulullah (a.s) kaburga kemiği yedi ve sonra elini, altındaki bir el bezi ile sildi, sonra kalkıp namaz kıldı." [170]

Bir başka rivayette de şöyle denilmektedir:

"(Resulullah a.s) bir kaburga kemiğinin etlerini dişleriyle sıyırdı sonra abdest almadan namaz kıldı." [171]

Nesai'nin rivayetinde de şöyle denilmektedir:

"Resulullah (a.s)'ın ekmek ve et yediğini sonra da abdest almadan nama­za kalktığını gördüm." [172]

 

566- Buharı ve Müslim, Hz. Meymune (r.a)'den rivayet etmişlerdir:[173] "Resulullah (a.s), onun (yani Hz. Meymune (r.a)'nİn) yanında kaburga kemiği yedi ve sonra abdest almadan namaz kıldı." Bir Açıklama

Pişirilerek yenen bir şeyin abdesti bozmaya sebep olan bir etkisi yoktur. Ebu Hureyre (r.a) yukarıda sözü edilen hareketini ya vera (her şeyde son derece dikkatli olma tutumu) dolayısıyla veya hareketine esas aldığı hükmün neshedilmiş olduğunu bilmediğinden dolayı yapmış olabilir.

İmam Nevevi, Sahih Müslim Şerhi (4/43)'nde şöyle demektedir:

"Bunlar: "Ateşin dokunduğu şeyden dolayı abdest alın" hadisini esas al­maktadırlar. Çoğunluk ise ateşin dokunduğu şeyden dolayı abdest almanın gerekmediğine dair rivayetleri esas almış ve ateşin dokunduğu şeyden do­layı abdest alınmasını isteyen hadisle İlgili de iki ayn açıklamada bulunmuş­tur. Birinci açıklamaya göre söz konusu hadis, Cabir bin Abdullah (r.a)'tan rivayet edilen hadisi şerifle neshedilmistir. Çünkü Cabir bin Abdullah (r.a)'-tan rivayet ettiği hadiste: "Resulullah (a.s)'ın iki emrinden sonuncusu, ate­şin dokunduğu şeyden dolayı abdest almayı bırakmaktı" denilmektedir. İ-kinci açıklamaya göre de, burada abdest ile kastedilen, ağzın ve ellerin yıkan­masıdır. Sonra burada üzerinde durduğumuz görüş ayrılığı, ilk dönemlerde ortaya çıkmıştı. Daha sonra ilim adamları ateşin dokunduğu bir şeyi yemek­ten dolayı abdestin gerekmediği üzerinde görüş birliğine varmışlardır."

Hattabi ve daha başkaları bu konuyu bir başka yönden ele almışlardır ki, onların açıklamalarına göre buradaki rivayet yani ateşin dokunduğu bir şey­den dolayı abdest almanın gerektiğini bildiren hadis, müstehablık ifade eder. [174]

 

567- İmam Malik, Abdurahman bin Zeyd Ensari (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:[175]

"Enes bin Malik (r.a) Irak'tan geldi. Ebu Talha (r.a) ve Ubeyy bin Ka'b (r.a) yanına gittiler. (Enes bin Malik r.a) onlara ateşte pişmiş bir yiyecek takdim etti. Onlar da ondan yediler. Enes bin Malik (r.a) kalkıp abdest aldı. Ebu Tal­ha (r.a) ve Ubeyy bin Ka'b (r.a) ona: "Bu da nedir ey Enes? Irak usûlü mü­dür?" dediler. Enes (r.a) de: "Keşke yapmasaydım" dedi. Sonra Ebu Talha (r.a) ve Ubeyy bin Ka'b (r.a) kalkıp abdest almadan namaz kıldılar."

 

Bir Açıklama

 

Zerkani, Muvatta Şerhi'nde şöyle söylemiştir:

"Irak usulü müdür?" Yani: "Sen bu ilmi İrak'tan mı edindin ve Medine-lilerin bizzat Resulullah (a.s)'tan almış oldukları uygulamaları terk mi et­tin?"

Zerkani, Muvatta Şerhi'nde yine şöyle söylemiştir:

"Ebu Talha (r.a) ile Ebu Ubeyy (r.a)'in yaptıkları hareket, onların Enes bin Malik (r.a)'e karşı çıkmaları ve onun da ötekilerin görüşlerine dönmesi, Me­dine halkının ateş dokunan bir şeyden dolayı abdest almanın gerekmeyeceği üzerinde görüş birliği içinde olduklarına işaret etmektedir. Bu ise ateş do­kunmuş şeyden dolayı abdest almakla ilgili hükmün neshedilmiş olduğunu ortaya koyan kuvvetli delillerdendir."

Zerkani, aynı zamanda Hattabi'nin, ateş dokunmuş bir şeyden dolayı ab­dest almayı emreden hadislerin, bu hareketin müstehablığına delalet ettiği anlamına alınması yönündeki görüşüne göre de karşı çıkmaktadır. Çünkü ona göre böyle bir şey müstehab olsaydı, Ebu Talha (r.a) ile Ebu Ubey (r.a)'in E-nes bin Malik (r.a)'e karşı çıkmalarının bir anlamı olmazdı. En doğrusunu ise ancak Yüce Allah bilir.

 

568- Taberani, Vail bin Davud (r.a)'dan rivayet etmiş, o da İbrahim'in şöyle söylediğini bildirmiştir:[176]

"Abdest girenden değil, çıkandan dolayı alınır. Oruç da çıkana karşı değil, girene karşı tutulur."

Bu hadis, merfu olarak rivayet edilmiştir ancak sahih değildir. Bunun bir benzerini Beyhaki, Abdullah bin Abbas (r.a)'tan mevkuf olarak rivayet etmiş­tir. Bu rivayet de ateş dokunan bir şeyden dolayı abdest almanın gerekme­yeceği görüşünde olanların dayandıkları delillerdendir.

 

569- Müslim, Cabir bin Semure (r.a)'den rivayet etmiştir:[177]

"Bİr adam Resulullah (a.s)'a: "Koyun etlerinden dolayı abdest alacak mı­yım?" diye sordu. Resulullah (a.s) da: "İstersen abdest al, istersen alma" diye buyurdu. Adam: "Deve etlerinden dolayı abdest alacak mıyım?" diye sordu. Resulullah (a.s) da: "Evet, deve etlerinden dolayı abdest al" diye buyurdu. Adam: "Koyun yataklarında namaz kılabilir miyim?" diye sordu. Resulul­lah (a.s): "Evet" diye buyurdu. Adam: "Deve yataklarında namaz kılabilir miyim?" diye sordu. Resulullah (a.s): "Hayır" diye buyurdu."

Nevevi, yukarıdaki hadisi şerifte geçen nahyin, kerahet ifade eden bir ne-hiy olduğunu bildirmiştir.

 

570- Ebu Davud, Bera bin Azib (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:[178]

"Resulullah (a.s)'a deve etinden dolayı abdest almak hakkında soru so­ruldu. Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:

"Ondan dolayı abdest alın." Yine koyun etinden dolayı abdest almak hak­kında soruldu. O zaman şöyle buyurdu:

"Ondan dolayı abdest almayın." Deve yataklarında namaz kılmak hak­kında soru soruldu. O zaman şöyle buyurdu:

"Deve yataklarında namaz kılmayın. Onlar şeytanlardandır." Koyun ya­taklarında namaz kılmak hakkında soru soruldu. Onun hakkında da şöyle buyurdu:

"Oralarda namaz kılın. O (yani koyun) berekettir."

Tirmizi: "Ondan dolayı abdest almayın" sözünün sonuna kadar olan kıs­mını rivayet etmiştir. [179]

Hafız Veliyyu'd-Din Iraki şöyle söylemiştir:

"Onlar, şeytanlardandır" sözünün gerçek anlamda olması ve onların biz­zat şeytan olmaları ihtimali vardır. Küfe ahalisi şöyle derdi: "Gerek insanlar­dan, gerek cinlerden ve gerekse hayvanlardan serkeş ve huzursuz olan, nef­ret ettirmede, İş karıştırmada şeytana benzeyen ve ona yakınlığı olan her şey şeytandır."

Nesai, Sahih'inde İbni Hibban, Müsned'inde Ahmed bin Hanbel, Hamz bin Amr Eslemi'nin merfu olarak şöyle söylediğini rivayet etmişlerdir:

"Her devenin sırtında şeytan vardır. Onlara bindiğinizde Allah'ın adını anın." Hadis böyle devam ediyor.

 

Bir Açıklama

 

Hanbelilerin dışındakilere göre deve eti yemekten dolayı abdest bozul­maz. Hanbelilerin dışında kalan mezhepler bu konudaki rivayetleri mensuh olarak kabul etmişlerdir. Ancak Hanbelilere göre ister pişirilmiş olsun isterse pişirilmiş olmasın, yiyen kişi bunu bilsin bilmesin deve etinin yenilmesinden dolayı abdest bozulur.

İ'la'u's-Sünen'de şöyle denilmektedir:

"Ebu Umame (r.a)'nin merfu olarak şöyle söylediği rivayet edilmiştir:

"Biriniz abdestli iken bir şey yerse (bundan dolayı) abdest almasın. Ancak deve sütünü içerseniz ondan dolayı ağzınızı çalkalayın." Bunu Mu'cemu'l Ke-bir'de Taberani ve ed-Dıya rivayet etmiştir. [180]

Taberani'nin rivayeti hakkında Mecmeu'z-Zevaid (l/102)'de şöyle denil­mektedir:

"Kimsenin bunların hayatları hakkında bilgi verdiğini görmedim. Bu­nunla birlikte Suyuti'nin Kenzu'l-Ummal'ın girişinde zikredilen kuralına göre Ziya'nın isnadı sahihtir."

Sonra şöyle demektedir:

"Burada "abdest" ağzı çalkalama anlamına alınmıştır. Hadisin bir kısmı diğer kısmını açıklamaktadır." [181]

 

571- Ebu Davud, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan rivayet etmiştir:[182]

"Biz bulaşan pisliklerden dolayı abdest almaz, hiçbir kılı ve elbiseyi de (toprağa değmekten) sakındırmazdık."

 

572- Taberani, Abdullah bin Abbas (r.a)'dan rivayet etmiştir:[183]

"Benim için çirkin bir sözden dolayı abdest almak, güzel bir yiyecekten dolayı abdest almaktan daha sevimlidir."

 

573- Ebu Davud, Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet etmiştir:[184]

"Bir adam izarını yere yaymış bir helde namaz kılarken Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Git abdest al." Adam gitti, abdest aldı. Sonra geldi. Bir adam Resulullah "Ya Resulullah (a.s)! Niçin ona abdest almasını emrettin?" Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:

"O, izannı yere yaymış bir şekilde namaz kılıyordu. Allah ise bu şekilde izannı yayanın namazını kabul etmez."

 

Bir Açıklama

 

Bu iki rivayet, bir kimsenin büyük ya da küçük bir günah işlediğinde ab­dest almasının mendup olduğu görüşünü taşıyanların dayandıkları iki temel dayanaktır. Nitekim yukarıdaki rivayette kendisinden söz edilen adam, izannı yaymakla sünnete aykırı hareket etmişti. Bu yüzden söz konusu hareketin­den dolayı abdest alması emredildi. Abdullah bin Abbas (r.a) da kötü söz söylemekten dolayı abdest almasının güzel olacağı görüşünü tercih etmekte­dir.

 

574- imam Malik, Nafi (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:[185]

"Abdullah bin Ömer (r.a) burnu kanaymca gidip abdest aldı. Sonra dö­nüp hiç konuşmadan namazına devam etti."

 

Bir Açıklama

 

Fıkıhçilann görüş birliğine göre ister imam olsun isterse cemaatten olsun, namaz içinde abdesti bozulan biri için efdal olan, gidip abdest alıp namaza baştan başlamaktır. Bununla birlikte gidip abdestini alıp namaza kaldığı yer­den devam etmesini de caiz görmüşlerdir. Ancak bunun bir çok şartı ve pek çok tafsilatı bulunmaktadır. Bu konudaki cevazlarının delillerinden biri Abdul­lah bin Ömer (r.a)'in yukarıdaki rivayette bildirilen hareketidir.

575- Ebu YaMa, Cabir bin Abdullah (r.a)'tan rivayet etmiştir:[186]

"Cabir bin Abdullah (r.a)'a namazda gülen birinin durumu hakkında so­ru soruldu. O da şöyle söyledi:

"Namazını iade eder, ancak abdestini yeniden alması gerekmez."

 

Bir Açıklama

 

Hanefiler şöyle söylemişlerdin "Bir kimse namazda eğer tebessüm eder­se, bundan dolayı ne namazı ne de abdesti bozulur."

Kahkaha, bir kimsenin etrafındakilerinin de duyacağı derecede gülmesidir. Gülme de etrafındakiler duymayacak derecede olandır. Tebessüm ise dişler görünse de ses çıkarılmayacak şekilde olur.

Hanefiler, namazda kahkaha derecesinde gülen birinin abdestini tazele­mesinin gerekeceğine dair hükümlerinde Ebu'l-Aİiye Riyad'dan nakledilen ri­vayete dayanmaktadırlar. Söz konusu rivayete göre, Resulullah (a.s)'ın saha-bilerine namaz kıldırmakta olduğu sırada bir kör, bir kuyuya düştü. Bunun üzerine Resulullah (a.s) ile birlikte namaz kılanlardan bazıları güldüler. Re­sulullah (a.s) da onlardan gülenlere hem abdestlerini tazelemelerini hem de namazlarını iade etmelerini emretti. Bu rivayeti Abdurrezzak nakletmiştir. Ravileri, Buhari ve Müslim'in Sahihlerinde ve Sünen rivayetlerinde adlan geçen ravilerdir. İsnadı ise mürsel ve kavi (kuvvetli)dîr. Bu hadisin müsned ve mürsel başka rivayetleri de bulunmaktadır. [187]

 

Abdestin Bozulmasıyla Namazı Bırakanın Uyması Gereken Adab

 

576- Ebu Davud, Hz. Aişe (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:[188]

"Namazda abdesti bozulan kişi, namazı bıraksın. Eğer cemaatle kılınan bir namazda bulunuyorsa, burnunu tutarak çekilsin."

 

577- Taberani, Cerir (r.a)'den rivayet etmiştir:[189]

"Hz. Ömer (r.a) cemaate namaz kıldınyordu. Birinden bir şey çıktı. Bu­nun üzerine (namazdan sonra Hz. Ömer r.a):

"Kendinden bir şey çıkanın mutlaka abdestini tazelemesini ve namazını yeniden kılmasını istiyorum" dedi. Cerir:

"Onu duyan herkesin abdest alıp namazlarını iade etmelerini iste-sen!"dedi. Hz. Ömer (r.a) de şöyle söyledi:

"Ne kadar güzel söz söyledin. Allah sana hayırlı karşılık versin."

Sonra herkesin bunu yapmasını (yani yeniden abdest alıp namaz kıl­malarını) emretti."

Bu uygulama, kendisinden koku çıkan kişinin saklı tutulması için başvu­rulan bir uygulamadır. Bu aynı zamanda bir Müslümanın göstermesi gereken anlayışı ve dikkati de ortaya koymaktadır.

 

Abdestte Tereddüde Düşmenin Hükmü

 

578- Tir m izi, Ebu Hureyre (r.a)'den şu şekilde rivayet etmiştir:[190]

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Abdest ancak ses veya koku dolayısıyla alınır."

Bir başka rivayete göre de şöyle buyurmuştur:

"Biriniz mescidde bulunduğunda, önünde koku duyarsa ses veya (ken­dinden) koku duymadıkça çıkmasın." [191]

Müslim'in rivayetine göre de Ebu Hureyre (r.a) şöyle söyledi:

"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:

"Biriniz karnında bir şey hisseder de ondan bir şeyin çıkıp çıkmadığı ko­nusunda tereddüde düşerse ses ya da koku duymadıkça ayrılmasın." [192]

Ebu Davud'un rivayetine göre de şöyle buyurmuştur:[193]

"Biriniz namazda olur da, arkasında bir hareket hisseder ve (bundan do­layı) abdestin bozulup bozulmadığı konusunda tereddüde düşerse ses veya koku duymadıkça namazdan ayrılmasın."

 

579- Taberani, Abdullah bin Abbas (r.a)'tan şöyle rivayet etmiştir: [194]"Resulullah (a.s)'a abdesti bozulmadığı halde namazda abdestinin bozul­muş olabileceği zannına kapılan bir kimsenin durumu hakkında soru sorul­du. Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:

"Biriniz namazda iken şeytan onun oturağını (mak'adını) açarak abdesti bozulmadığı halde zihnine abdestinin bozulmuş olabileceği şüphesi sokmak için gelir. Biriniz böyle bir durumla karşılaşırsa, kulağıyla onun sesini duy­madıkça veya burnuyla onun kokusunu hissetmedikçe namazdan ayrılma­sın."

Ahmed bin Hanbel'in rivayetinde de şöyle denilmektedir:

"Biriniz namazda İken şeytan ona gelerek bineğiyle kurduğu gibi onunla yakınlık kurar. Üzerine yerleşince onu namazı hakkında fitneye düşürmek için ön tarafından yellenir. (Bir kimse) böyle bir şey hissederse, ses duyma­dıkça veya koku hissetmedikçe namazdan ayrılmasın." [195]

Bu hadisin ravileri, Sahih'te adlan geçen ravilerdir. Bu rivayet Ebu Da­vud'un Sünen'inde kısa olarak geçmektedir. [196] Aynı şekil Mecmeu'z-Zevaid-'de de geçmektedir.

Bir başka rivayette de şöyle deniliyor:

"Üzerine yerleştiğinde onu yularlar veya ağzını gemler."

Ebu Hureyre (r.a) şöyle söyledi:

"Nitekim siz bunu görmektesiniz. Yularlananın bir yana aşık olduğunu görürsün. Ağzı gemlenenin ise ağzını açıp Allah'ı zikretmediğini görür­sün." [197]

 

580- Taberani, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan rivayet etmiştir: [198]"Şeytan namazda insanın etrafında dönerek onun namazını kesmek is­ter. Bundan yorulunca arkasına üfler. Biriniz böyle bir şey hissederse ses ve­ya koku duymadıkça namazını bırakmasın."

 

581- Buharı ve Müslim, Abdullah bin Zeyd (r.a)'in şöyle söylediğini ri­vayet etmişlerdin[199]

"Namazda kendisinden bir şeyin çıkmış olabileceği hissine kapılan bir kimsenin durumu Resulullah (a.s)'a arzedildi. O da şöyle buyurdu:

"Ses duymadığı ve koku hissetmediği sürece namazdan ayrılmasın."

Buhari'deki metin ise şöyledir:

"Namazda kendinde bir şey hisseden bir adamın durumu Resulullah (a.s)'a arzedildi. O da şöyle buyurdu:

"Ses duymadığı ve koku hissetmediği sürece namazdan ayrılmasın."[200]

 

Bir Açıklama

 

Yakıni bilgi, şüpheden dolayı yok olmaz. Bir kimse abdesti i olduğunu ke­sin bilir ancak abdestinin bozulup bozulmadığı üzerinde tereddüde düşerse, o kimse abdestlidir. Ancak bir kimse eğer abdestinin bozuluş olduğunu kesin olarak bilir ancak bundan sonra abdest alıp almadığında tereddüde düşerse, o kimse ise abdestsizdir.

 

DERSLER VE ÖĞÜTLER

 

Abdestte niyetin, çoğunluğa göre farz, Hanefılere göre ise sünnet olduğu daha önce geçmişti.

Hidaye müellifi şöyle söylemiştir:

"Abdestte niyet bize göre sünnettir. Şafülere göre ise farzdır. Çünkü ab­dest de teyemmüm gibi bir ibadettir. Bize göre abdestten dolayı yakınlığın (yani sevabın) kazanılması ancak niyetle gerçekleşir. Ancak niyetsiz de ab-dest, namaz için bir anahtar görevi görür. Çünkü teyemmümden farklı ola­rak abdestte temizleyici maddenin kullanılması suretiyle temizlik sağlan­maktadır. Ama teyemmüm için kullanılan toprak, ancak namaz kılmak is­tendiğinde su bulunmaması halinde temizleyici yerini tutmaktadır. Bir başka ifadeyle teyemmümdeki niyet, maksadı ortaya koyar." [201]

Beda'i'de de şöyle denilmektedir:

"Bizim için esas olan Allah'ın şu ayeti kerimesidir:

"Ey iman edenler! Namaza kalktığınız zaman, yüzlerinizi ve dirsekleri­nize kadar ellerinizi yıkayın, başlarınızı mesnedin ve topuklarınıza kadar ayaklarınızı yıkayın. Eğer cünüp iseniz boydan boya yıkanın. Eğer hasta ya­hut yolculukta olursanız veya sizden biri tuvalet ihtiyacını görmüş olur ya da kadınlara dokunmuş olursanız da su bulamazsanız temiz bir toprakla teyemmüm edin. Onunla yüzlerinizi ve ellerinizi meshedın. Allah size bir zorluk çıkarmak istemiyor: ancak sizi temizlemek ve olur ki şükredersiniz diye üzerinize nimetini tamamlamak istiyor."[202]

Ayette yıkama ve mesih emri, niyet şartı koşulmaksızın mutlak olarak a-nılmaktadır. Bir delile dayanılmadan mutlak bir hükmün kayda bağlanması ise uygun değildir. Abdest emri, temizliğin fiilen gerçekleşmesi amacı taşır. Çün­kü Yüce Allah ayeti kerimenin sonunda "...ancak sizi temizlemek ve olur ki şükredersiniz diye üzerinize nimetini tamamlamak istiyor" diye buyuruyor. Temizliğin gerçekleşmesi ise niyete bağlı değildir. Bu, temizliğin gerçekleşe­ceği bir ortamda temizleyicinin kullanılması ile olur. Su ise Resulullah (a.s)-'dan rivayet edildiğine göre temizleyicidir. Rivayete göre Resulullah (a.s) şöyle buyurmuştur:

"Allah suyu temizleyici olarak yaratmıştır. Onu ancak tadını, rengini veya kokusunu değiştiren bir şey pis edebilir."

Yüce Allah da ayeti kerimesinde şöyle buyurmuştur:

"Gökten de temizleyici su indirdik." [203]

Temizleyici (tahur) adı, hem kendisi temiz olan hem de başka şeyi te-mizleyebilen bir madde için kulamlır. Ortam ise örfe göre temizlemeye uy­gun olan ortamdır. Buradan anlaşıldığına göre temizlik tabii olarak suyun gerçekleştirdiği bir iştir. Bu noktada dil ile yapılan amel ise sevap kazanıl­masına vesiledir. Hatta bir kimsenin üzerine yağmur yağarsa, bu onun için abdest ve gusül yerine geçer yani abdestte veya gusülde yıkanması gereken yerlerinin tamamını ıslatır hiç bir yaşlık bırakmazsa abdest ve gusül yerine geçer. Burada niyet şartı aranmaz. Çünkü niyet, insanın kendi tercihine bağ­lı fiiller için söz konusudur. Buradan anlaşıldığına göre abdest için gerekli olan temizliğin gerçekleşmesidir.

ibadet anlamının gerçekleşmesi ise abdeste ek bir güzellik kazandırır. E-ğer abdest niyete dayanırsa, İbadet mahiyeti kazanır ama niyete dayanmazsa o zaman ibadet mahiyeti kazanmaz. Ama bu durumda da namaz kılmaya el­verişli duruma gelmeyi sağlar. Çünkü temizlik gerçekleşmiş olmaktadır. Bu tıpkı cuma namazına koşmak gibidir." (Özetlenerek, 1/20) [204]

Bir kimse eğer namazda kasıtlı olarak abdestini bozarsa, bütün ilim a-damlannın ortak görüşüne göre namazı bozulur.

Hanefılerden bazıları şöyle söylemişlerdir:

"Kişi eğer tahiyyatta teşehhüd miktarı yani bir şehadet kelimesi getirecek kadar süre oturduktan sonra ve daha selam vermeden önce kasıtlı olarak ab­destini bozarsa namazı geçerlidir. Ancak böyle yapması tahrimen mekruh­tur ve vaktin olması yani daha namaz vaktinin çıkmamış olması duru­munda namazını iade etmesi gerekir. Eğer bir kimsenin kasıtlı olmadan namazda abdesti bozulursa Şafiilere ve Hanbelilcre göre hemen o an namazı da bozulur."

Yine Hanefıler şöyle söylemişlerdir.

"Eğer abdest bozulmasının sebebi, burun kanaması gibi irade dışı bir şey­se, isterse abdestini tazeledikten sonra namazını kaldığı yerden devam etti­rir. Ancak en güzel olanı namaza baştan başlamasıdır."

Malİkiler de Hanefıler gibi burun kanaması durumunda namaza bırakılan yerden devam etmenin mümkün olabileceğini söylemiş ve bunu altı şarta bağ­lamışlardır: Kanın bir dirhemi aşacak miktarda üzerine bulaşmış olunması, abdest alma imkanı bulunan en yakın yeri öteye geçmiş olmaması, temizlik yapacağı yerin yakın bir yer olması, özürsüz olarak kıbleye arkasını dönmüş olmaması, temizlenme yerine gidiş-geliş sırasında pisliğe basmaması ve bu arada konuşmaması. Buradan namaza baştan başlamanın daha güzel olacağı ortaya çıkmaktadır.

Şafıiler, başı üç kere meshetmenin sünnet olduğunu söylemişlerdir. Ço­ğunluk ise başı birden fazla meshetmenin sünnet olmadığı görüşündedir.

Hanefılere ve Şafiilere göre, kolları yıkarken parmak uçlarından başlayıp dirseğe doğru yıkamak, başı meshetmeye önden başlayıp arkaya doğru mes-hetmek, yüzü yıkamaya da yüzün en üst tarafından başlamak sünnettir.

Malikiler ise şöyle söylemişlerdir:

"Gerek yıkamada ve gerekse meshetmede eller olsun, baş olsun, ayaklar olsun organın baş (ön) tarafından bağlayıp arkaya doğru meshetmek sünnet­tir."

Kullanılmış suyun döküleceği yerden biraz yukarıda bir yere oturmak, kıb­leye dönmek, normalde insanlar arasında konuşulan sözler etmemek, altına suyun ulaşması kesin olan rahat bir yüzüğü hareket ettirmek abdesu'n ada-bındandır. Eğer altına su ulaştığı bilinirse, sıkı bir yüzüğün hareket ettirilmesi mendub olur. Aksi takdirde Malikiler dışındaki mezheplere göre yüzüğün ha­reket ettirilmesi farz olur. Malikiler ise kullanılmasına izin verilen dar bir yüzüğün hareket ettirilmesinin gerekmediğini söylemişlerdir. Ağza ve burna sağ elle su verme ve burnu sol elle temizleme uygulaması da abdest alan bi­rinin yerine getirmesinin uygun olacağı uygulamalardandır. Yine özü ili olma­yan birinin daha namaz vakti girmeden abdest alması da böyledir.

Hanefüere, Hanbelilere ve Şafîilerin bazılarına göre mendille kurulanmak­tan çekinmek de yerinde bir harekettir. Ancak Malikiler böyle bir şeye gerek görmemişlerdir.

Sık sakalın arasının parmaklarla temizlenmesi (tahlil) de yapılmasında yarar olan bir harekettir. Bu, avuçla bir miktar su alıp bu suyu sakalın içine dökmek ve parmaklan sakalın arasına sokarak suyun kıl diplerine ulaşmasını sağlamakla olur. El parmaklarını birbirine geçirerek el parmaklarının arasım temizlemek, yine ayak parmaklarının aralarını sol elin küçük parmağıyla te­mizlemek de böyle güzel bir harekettir. Bu iş için sol elin küçUk parmağı, sağ ayağın küçük parmağının altından sokularak sırayla sol ayağın küçük par­mağına kadar temizlenir.

Malikiler şöyle söylemişlerdir:

"Bir kimseden gelen akıntı yarım zaman süresi veya daha fazla devam ederse, abdesti bozmaz, aksi takdirde bozar. Onların burada kasdettikleri akıntı ise herhangi bir hastalıktan dolayı kendiliğinden gelen bevl, koku, gaita, mezi, kan, istihaze kanı gibi şeylerdir. Bu durumdaki birinin tedavi ol­ması gerekir. Eğer bir kimsenin herhangi bir vakitte veya vaktin sonunda veya ortasında bu hale maruz kaldığı kesinlik kazanırsa, bunun kesinlik ka­zanmasından sonra namazını kılması gerekir."

Şafüler şöyle söylemişlerdir:

"Bir kimseye ameliyat yapılır da midenin altında bulunanlardan her­hangi bir şey dışarı çıkarsa ondan dolayı abdest bozulur. Ama çıkan şey mi­denin üstünde bulunursa bundan dolayı abdest bozulmaz. Bu hüküm, nor­mal çıkış yolunun kapanması durumu için söz konusudur. Ama eğer bu yol kapanmış olmazsa sağlam olan görüşe göre çıkan şey midenin altından da olsa üstünden de olsa abdest bozulmaz."

Malikiler ve Şafıiler şöyle söylemişlerdir

"Kan ve benzerleri abdesti bozmaz. Ancak tutulması mümkün olan isti­haze kanı bundan müstesnadır."

Haneliler de şöyle söylemişlerdir:

"Eğer kan çıktığı yerin etrafına taşmazsa abdest bozulmaz. Bunun gibi kan çıkmaksızın bir et parçasının düşmesi yahut yaradan, burundan veya kulaktan kurt çıkması sebebiyle de abdest bozulmaz."

Malikiler ve Şafıiler, abdestsiz olarak herhangi bir örtüyle veya tutacakla da olsa Kur'an-ı Kerim'e el sürmeyi haram görmüşlerdir. Hanefıler ve Hanbe-liler ise abdestsizken temiz bir örtüyle veya tutacakla Kur'an-i Kerim'i tutma­yı caiz görmüşlerdir. Haneliler, üzerine Kur'an-ı Kerim'den bir ayet bile yazılı bir şeye hatta böyle üzerine ayet yazılı paraya veya duvar üzerine yazılı bir ayet metnine abdestsiz el sürmeyi haram saymışlardır. Bunun gibi (onlara göre) Kur'an-ı Kerim'e yapışık kapağa dokunmak da haramdır. Abdestsizken elbisenin yeniyle Kur'an-ı Kerim'e dokunmak da tahrimen mekruhtur. Çünkü yen de dokunan kişiye bağlıdır. Çocuğun öğrenmek veya ezberlemek amacıy­la Kur'an-ı Kerim'e yahut ondan bir parçaya dokunması caizdir. İçindeki tefsir yazılan ayet metinlerinden çok yer tutan tefsir kitaplarına abdestsiz olarak dokunulması caizdir. İçinde Kur'an-ı Kerim'den bazı ayetler yazılı olmakla bir­likte ayrı bir madde ile (bez vs. ile) üzeri sarılı olan bir şeyi kağıt, kitap, ki­tapçık vs.yi insanın üzerinde taşıması, bununla birlikte tuvalete girmesi ve cünüp bile olsa ona dıştan dokunması caizdir.

Malikiler şöyle söylemişlerdir:

"Kur'an-ı Kerim'i öğrenen veya öğreten bulûğ çağındaki bir kadının ha-yızh veya nifaslı iken Kur'an-ı Kerim'e dokunması caizdir. Ancak bu cü-nüplük halinde caiz olmaz."

Hanefiler ve Şafıiler de şöyle söylemişlerdir:

"Abdestsizken bir tutacakla Kur'an-ı Kerim'in sahifelerinin çevrilmesi caizdir."

Şafüler, temyiz çağındaki bir çocuğun Öğrenmek için Kur'an-ı Kerim taşı­masına engel olunamayacağını söylemişlerdin Yine onlara göre üzerine ayet yazılı muskaların taşınması, paraların üzerindeki ayet metinlerine ve Ka'be-'nin örtüsü gibi üzeri Kur'an-ı Kerim ayetleri ile işlenmiş örtülere dokunulması caizdir. Hanbeliler: "Bir Mü si ünıana dahî olsa Kur'an-ı Kerim'i satmak caiz değildir" demişlerdir. Bu yüzden onlar eskiden Kur'an-ı Kerim satın almak is­tediklerinde: "Hediye ettirmek ya da hediye etmek yerine geçer" sözünü kultanırlardı. Günümüzde insanlar bu konuda gayet rahat hareket etmektedirler.

Abdestli olmayanın Kur'an-ı Kerim'e el sürmesinin caiz olmadığının delili şudur:

 

582- Taberani, Abdullah bin Ömer (r.a)'den rivayet etmiştir:[205] "Kur'an-ı Kerim'e temiz (yani abdestli) olandan başkası el süremez"[206]

Dinu'l-Halis (l/250-251)'de Abdestten sonra dua başlığında şöyle denil­mektedir:

"İlim adamları, abdest alan birinin kıbleye dönüp gözlerini göğe çevire­rek Abdullah bin Ömer (r.a)'in hadisinde geçtiği şekilde dua etmesinin müs-tehab olduğu üzerinde görüş birliği içindedirler."

 

583- Ahmed bin Hanbel, Resulullah (a.s)'ın şöyle buyurduğunu riva­yet etmiştir:[207]

"Sizden her kim abdest alır, abdestine Özen gösterir sonra: "Allah'tan başka ilah olmadığına, O'nun tek olduğuna ve hiç bir ortağının bulunmadı­ğına, Muhammed (a.s)'in de O'nun kulu ve peygamberi olduğuna şehadet ederim" derse, ona sekiz cennetin kapısı açılır. Hangisinden isterse girer."

Tirmizj'nin rivayetinde söylemesi istenen söze şu ibare ilave edilmiştir:

"Ey Allah'ım! Beni çokça tevbe edenlerden ve çokça temizlenenlerden eyle!"

Ebu Said el-Hudri (r.a)'nin hadisinde bildirildiğine göre dua mühürlenir:

 

584- Nesai, Ebu Said el-Hudri (r.a)'den rivayet etmiştir: "Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:[208]

"Kim abdest alır sonra: "Ey Allah'ım! Senin şanın pek yücedir. Hamd sana layıktır. Senden başka ilah yoktur. Senden mağfiret diliyor ve sana tev­be ediyorum" derse, bu söyledikleri bir kağıda yazılır. Üzeri mühürlenir ve kıyamet gününe kadar yırtılmaz."

Bu dua Resulullah (a.s)'tan rivayet edilen duadır. Ancak bazılarının oku-yageldikleri ve fıkıhçıların da zikretmiş olduğu her organın yıkanması ile bir­likte, okunan bir takım dualar bulunmaktadır. Mesela yüzün yıkanması es­nasında:

"Ey Allah'ım! Bazı yüzlerin ağaracağı, bazı yüzlerin de kararacağı günde benim yüzümü ak eyle!" diye dua edilir. Sağ kolun yıkanması esnasında :

"Ey Allah'ım! Benim kitabımı sağ tarafımdan ver. Kitabımı sol tarafım­dan verme!" diye dua edilir. Sol kolun yıkanması esnasında:

"Ey Allah'ım! Kolaylaştır, zorlaştırma!" denir. Ancak bu dualar hakkında Resulullah (a.s)'tan herhangi bir şey rivayet edilmiş değildir.

Nevevi, Revda'da şöyle söylemiştir:

"Bu duanın bir dayanağı yoktur. İmam Şafii ve çoğunluk (cumhur) bu­nu zikretmemişlerdir."

İbni Salah da bu konuda sahih bir hadisin bulunmadığını söylemiştir.

Bu konuda Hz. Ali (r.a)'nin rivayet ettiği bildirilen ve oldukça zayıf tank­larla gelen hadisler bulunmaktadır. Bunları Kenzu'I-Ummal'da Alauddin Ali Mutteki nakletmiştir ve zayıf olduklarına işaret etmiştir.

 

MESTLER ÜZERİNE MESHETME

GİRİŞ

 

Mestler üzerine mesh, abdestte ayaklan yıkama yerine geçer. Bu uygula­ma dört mezhebe göre de gerek yolculukta gerek ikamet halinde ve hem ka­dınlar için hem de erkekler için caizdir.

Nevevi, Sahihi Müslim Şerhi'nde şöyle söylemiştir:

"Mestler üzerine meshin geçerli olduğu konusunda sahabeden sayılama­yacak kadar çok kimse rivayette bulunmuştur. Hadis hafızları, mestler üze­rine meshle ilgili rivayetlerin mülevatir derecede olduğunu ifade etmişler­dir. Bazıları bu konuda rivayette bulunan raviler hakkında derlemede bu­lunmuş ve seksenden fazla ravi saymışlardır. Cennetle müjdelenen on kişi de bunların arasındadır. Ahmed bin Hanbel de bu konuda sahabilerden kırk kadar merfu hadisin rivayet edildiğini söylemiştir."

Yapılış şekli ise, el parmaklarıyla ayak parmaklarının uçlarından başlanı­larak baldıra doğru çizgiler çekmektir yani ıslak parmaklan böyle çizgiler çı­karacak şekilde sümıektir.

Hanefi'lere göre mesh konusunda farz olan, her bir ayağın ön tarafının üze­rini elin ön küçük pannağının üç katı mikennea meshetmektir. Bîrden fazla meshetmek sünnet değildir. Ayağın altı da meshedilmez.

Malikilere göre ise farz olan mestlerin üst taraflarının tamamen meshedü-mesidir. Altlarının meshedilmesi de nıüstehabdır.

Şafiüere göre de, farz olan kısmın meshedilmesi yeterli olur ki, o da mest­lerin altları, yanları veya arkalan değil üstleridir. Onlara göre mestlerin her tarafının çizgiler halinde meshedilmesi sünnettir.

Hanbeliler ise şöyle söylemişlerdir: "Mestlerin üst taraflarının parmak­larla çizgiler halinde meshedilmesi yeterli olur. Altlarının veya arkalarının meshedilmesi ise sünnet değildir."

Mestler üzerine meshetmenin şartlan ise şunlardır:

Mestler, kâmil derecede temizlik üzere yani guslü gerektirecek bir hali ol­maksızın ve abdestli iken giyilmiş olmalıdır.

Mestler abdestte yıkanması farz olan yerleri tamamen kapatmalıdır. Bu da topuklarla birlikte ayaktır. Topuklar için şart olan üstten değil diğer yanla­rından kapatılmış olmaktır.

Mestlerle birlikte normal bir şekilde yürümek mümkün olmalıdır. Hanefıler bu konuda mestlerin en az onikibin adım yürümeye dayanacak nitelikte olma­sını şart koşmuşlardır. Malikilere göre ise önemli olan mestlerle normal bir şekilde kesintisiz yürüme imkanının olmasıdır. Şafiilerin çoğunluğuna göre mestlerin niteliği konusunda şart olan, mukim birinin bir gün ve gece, yolcu­nun ise üç gün üç gece içindeki ihtiyaçlarını karşılamak için yapacağı çalışma­lardaki yürümelerine dayanacak kadar olmasıdır. Hanbelilerse, bu konuda örfen (normal bir şekilde) yürümeye elverişli olmasından başka bir şart ileri sürmemişlerdir.

Şafiiler ve Hanbeliler mestlerde az da olsa yırtığın bulunmamasını şart koşmuşlardır. Malikiler ve Hanefiler ise ayağın en küçük üç parmağı sığacak kadardan az bir yırtığı bulunan mestin üzerine meshetmeyi caiz görmüşlerdir. Malikiler, mestlerin deriden olmasını şart koşmuşlardır. Şafiiler ise sık dokunmuş olmaması sebebiyle üstüne suyun dökülmesi durumunda dikiş yer­leri dışındaki kısımlardan ayağa suyun geçmesini engellemeyen dokuma (Örgü) bir şeyin üzerine meshetmenin geçerli olamayacağını söylemişlerdir. Hanefiler ve Şafiiler mestlerin bedene su geçmesini önleyecek nitelikte ol­masını şart koşmuşlardır. Bununla birlikte onlar çoğunlukla, mestlerin derinin yarusıra, istenilen şartlan taşıması durumunda örgülerden, kumaşlardan ve daha başka şeylerden yapılmasını da caiz görmüşlerdir. Hanefiler, bir fersah yani onikibin adım yürümeye elverişli olması, baldırlarda kendi kendine dur­ması, altını göstermemesi ve arkasını gösterecek kadar şeffaf olmaması ha­linde sık dokunmuş bir çorap üzerine meshetmenin de caiz olduğunu söyle­mişlerdir. Bunun gibi Hanbeliler de ayakkabı olmadan üzerinde kesintisiz yü­rümeye elverişli ve ayağın herhangi bir yerini göstermeyen dikişli bir çorap üzerine meshetmeyi caiz görmüşlerdir.

Şafiiler ve Hanbeliler kuvvetli görüşe göre yank kısmının bağlarla bağlan­mış olması durumunda çizme gibi ayak kısmı yank olan bir giyeceğin üzerine meshetmeyi caiz görmüşlerdir. Ancak yank kısmı, üzerinde yürünmesi duru­munda ayaktan yıkanması gereken yerlerden hiç bir şeyi göstermeyecek şe­kilde sıkıca bağlanmış olmalıdır. Askerlerin yaygın olarak giydikleri ayak­kabılar da böyledir.                                      *

Bir kimsenin üstüste iki mest giymesi yahut iki mest yerine geçecek iki giyeceği üstüste giymiş olması durumunda Şafiiler bunlardan sadece üste gi­yilenin üzerini meshetmekle yetinilmesini caiz görmemektedirler. Diğer üç mezhep ise buna cevaz vermektedir.

Malikiler ve Hanbeliler mestler üzerine meshin caiz olması için giyilen mestlerin helal olmasını şart koşmuşlardır. Bu itibarla onlara göre gasbedil-miş mestlerin üzerine meshedilmesi yahut erkeklerin ipek giyecekler üzerine meshetmeleri caiz olmaz.

Hanefılere göre ayakların kesilmesi durumunda, mestler üzerine meshin caiz olması için ayağın ön tarafından en küçük üç parmak miktannca (yani Ön­den üç küçük parmağın eni kadar) bir kısmın kalmış olması gerekir. Ancak (bir ayak kesilmiş olursa) diğer ayağa giyilen mestin üzerine meshedilmesi caizdir,Malikiler, mestlerin giyilmesi konusunda belli bir süre koymamışlardır. Onlara göre cünüp olunmadığı ve mestler ayaktan çıkanlmadığı sürece üzeri­ne meshedilmesi caizdir. Çoğunluğa göre ise mest giyme süresi mukim için bir gün bir gece, yolcu için ise üç gün üç gecedir. Çoğunluğa göre bu süre mestlerin giyilmesinin ardından abdestin bozulduğu vakitten itibaren başlar. Buna göre mukim bir kimse sabahleyin güneşin doğmasından önce mest giyer ve güneş doğduktan sonra abdesti bozulursa, onun için mest giyme süresi ancak ertesi gün güneş doğduktan so.ıra biter. Yani bu sürenin bitiminde ab­desti bozulmuş sayılabileceği gibi bu sürenin sonunda herhangi bir amaçla abdest almasının gerekmesi durumunda mestlerini çıkarıp ayaklarını yıkama­sı icab eder.

Bir kimse mukim olarak mestlerini giyer sonra yolculuğa çıkarsa yahut tersini yaparsa yani yolculukta mestlerini giyer sonra mukim olursa Şafiilere ve Hanbelilere göre böyle biri için mest giyme süresi mukim kişi için geçerli olan süredir. Hanefılere göre ise bir kimse mukim iken mestlerini giyer de daha bir gün bir geceyi doldurmadan yolculuğa çıkarsa üç gün üç gece süreyle mestlerinin üzerine meshedilebilir. Yolcu bir kimse de mestlerini mukim için geçerli süre boyunca giyer sonra mukim olursa mestlerini çıkarıp ayaklannı yıkar yani abdest alma durumunda mestlerini çıkanp ayaklarını yıkamalıdır.

Abdesti bozan şeylerden biri, cünüplük, hayız, mestlerin birinin veya iki­sinin çıkarılması, mestler üzerine meshi bozar. Mest tamamen çıkanlmış ol­masa bile ayağın büyük bir kısmının (yandan fazlasının) mestlerin baldır kıs­mından çıkmasıyla birlikte mesh bozulmuş olur. Hanefılere göre mestlerin af­fedilen miktardan fazla yırtılması, yırtığın azının da affedilmeyeceğini söyle­yenlere göre ise herhangi bir yırtılma meshi bozar. Yine mest içerisinde ay­aklardan birinin ekseriyetine (yandan çoğuna) suyun dokunması ve mestleri giyme süresinin dolması meshi bozar.

Sürenin dolması veya cünüpltikten başka bir sebeple meshin bozulmasın­dan sonra sadece ayakların yıkanmasının yeterli mi olacağı yoksa abdestin tazelenmesinin mi gerekeceği konusuna gelince: Bu konuda Han bel iler ab­destin tazelenmesinin uygun olacağım söylemişlerdir. Hanefiler, Şafüler ve Malikiler ise şöyle söylemişlerdin

"Kişinin o an abdestli olması durumunda sadece ayaklarını yıkaması ye­terli olur." [209]

 

Meshetmenin Geçerlîlîğînin Delilleri

 

585- Buharı ve Müslim, Muğire bin Şu'be (r.a)'nin şöyle söylediğini ri­vayet etmişlerdir:[210]

"Bir yolculukta Resulullah (a.s) ile birlikte bulunuyordum: "Ey Muğire! ibriği al" diye buyurdu. Aldım. Resulullah (a.s) ayrıldı, benim göremeyece­ğim bir yere çekildi. Orada tuvalet ihtiyacını giderdi. Üzerinde de Şam ya­pımı (şamiye) bir cübbe bulunuyordu. Elini (bu cübbenin) yeninden çıkar­maya çalıştı, dar geldi. Bunun üzerine altından çıkardı. Ben (ellerine) su döktüm ve namaz için aldığı şekilde abdest aldı ve mestleri üzerine meshet-ti. Sonra da namaz kıldı."

Bir başka rivayette şöyle denilmektedir:

"Bir yolculukta Resulullah (a.s) ile birlikte bulunuyordum. Mestlerini çıkarmak için elimi uzattım. Resulullah (a.s): "Bırak onları, ben onları temiz (abdestli) olarak giyindim" diye buyurdu ve onların üzerine mesnetti." [211]

Müslim'in rivayetine göre de Resulullah (a.s) abdest aldı ve başının ön kısmım, imamesini (sarığını) ve mestlerini mesnetti. [212]

Ahmed bin Hanbel de:"... ben onları temiz (abdestli) olarak giyindim" sö­züne: "ve sonra yalınayak hiç yürümedim11 sözünü ilave etmiştir. [213]

586- Ebu Davud, Sevban (r.a)'ın şöyle söylediğini rivayet etmiştir:[214]

"Resulullah (a.s) bir seriyye (askeri birlik) gönderdi. Soğuğa maruz kal­dılar. Resulullah (a.s)'ın yanına geldiklerinde, (Resulullah a.s) onlara ima­melerinin (sarıklarının) ve mestlerinin üzerine meshetmelerinİ emretti."

587- Müslim, Bilal bin Riba (r.a)'dan şu şekilde rivayet etmiştir:[215]

"Resulullah (a.s) mestlerin ve başörtüsünün (yani imamenin) üzerine mesnetti."

Ebu Davud'un rivayetinde de şöyle denilmektedir:

"Abdurrahman bin Avf (r.a), Bilal (r.a)'e Resulullah (a.s)'ın abdesti hak­kında soru sordu. O da şöyle söyledi:

"(Resulullah a.s) tuvalet ihtiyacını gidermek için çıkardı. Ben de O'na su götürürdüm. İmamesinin (sarığının) ve mestlerinin üzerini meshederdi." [216]

Nesai'nin rivayetine göre de Bilal (r.a) şöyle söylemiştir: "Resulullah (a.s)'ın mestlerin ve başörtüsünün (sarığının) üzerine mes-hettiğini gördüm." [217]

Yine Nesai'nin bir başka rivayetine göre de şöyle söylemiştir: "Resulullah (a.s) ve Bilal (r.a) çarşıya girdi. (Resulullah a.s) tuvalet ihtiyacmı görmeye gitti. Sonra çıktı. Usame dedi ki: "Bilal'e: "(Resulullah a.s) ne yaptı?" diye sordum. Bilal de şöyle söyledi:

"Resulullah (a.s) tuvalet ihtiyacını görmeye gitti. Sonra abdest aldı. Yü­zünü ve ellerini yıkadı. Başını meshettİ. Mestler üzerine meshetti. Sonra namaz kıldı." [218]

 

Bir Açıklama

 

Tirmizi'nİn buradaki rivayeti sank (imame) üzerine meshin, başın dörtte birinin meshedilmeşinden sonra söz konusu olduğunu ortaya koymaktadır. Çünkü 'çoraplar ve imame üzerine mesh hakkında gelen rivayetler babı'nda geçen rivayette: "Resulullah (a.s) perçemini (başının ön kısmını) ve imame­sini (sarığını) meshetti..." denilmektedir.

Müslim'in abdestle ilgili rivayetinde de: "... (Resulullah a.s) perçemini (başının ön kısmını), imamesini ve mestlerini meshetti" denilmektedir. Bu­radan anlaşıldığına göre sarığın mehedilmesi ile kastedilen anlam, kesinlikle başın Ön kısmını meshetmeden sadece sangı meshetmekle yetinilmesi değil­dir. Bu hususu Enes bin Malik (r.a)'in sözü daha açık bir şekilde ortaya koy­muştur. O şöyle söylemiştir:

"Resulullah (a.s)'ı abdest alırken gördüm. Başında bir Katar sangı vardı. Elini sarığının altından sokup başının ön tarafını meshetti. Sangın şeklini bozmadı."

Bu rivayeti Ebu Davud, 'Sarık üzerine mesh babi'nde rivayet etmiş ve hakkında herhangi bir açıklamada bulunmamıştır.[219]

 

588- Tirmizi, Ubeyde bin Muhammed bin Ammar bin Yasir (r.a)'in şöy­le söylediğini rivayet etmiştir:[220]

"Cabîr bin Abdullah (r.a)'a mestler üzerine mesh hakkında soru sordum. Şöyle söyledi:

"Bu sünnettir ey kardeşimin oğlu!" Sonra kendisine sarık üzerine mesh hakkında soru sordum. O zaman şöyle söyledi:

"Saçı meshet!"

 

589- Buhari ve Müslim, Cerir bin Abdullah (r.a)'tan şu şekilde rivayet etmişlerdir:[221]

"(Cerir bin Abdullah r.a) bevlettİ, sonra abdest aldı ve mestler üzerine meshetti. Kendisine: "Sen böyle mi yapıyorsun?" denildi. O da şöyle söyledi:

"Evet Ben Resulullah (a.s)'ın bevledip sonra abdest aldığını ve (abdestte) mestler üzerine meshettiğinİ gördüm."

A'meş şöyle söylemiştir:

"İbrahim dedi ki: "Abdullah'ın arkadaşları buna hayret ederlerdi. Çünkü Cerir (r.a) Maide suresinin inmesinden sonra Müslüman olmuştu."

 

590- Taberani, Abdullah bin Mes'ud (r.a)'dan rivayet etmiştir:[222]

"O (Abdullah bin Mes'ud r.a) çoraplar ve nalinler (ayakkabılar) üzerine meshederdi."

Bir Açıklama

Çoraplann ve nalinlerin (ayakkabıların) üzerine meshin açıklanması şöy­ledir:

Resulullah (a.s) meshin mükemmel bir şekilde gerçekleşmesi için, mesh kasdıyla ellerini çoraplarının üzerinde dolaştırmış ardından da nalinlerinin üzerini meshetmiştir. Burada asıl maksad ise ifadeden anlaşıldığına göre na­linlerin (ayakkabıların) meshı idi. İhtiyaç olmaması ve ondan dolayı Kur'an-ı Kerim'deki yıkama emrinin terkedilmesinj gerektirecek kadar bir önemi ol­madığından, nalinler üzerine mesh hakkında bir şey söylemiyoruz.[223]

 

591- Ebu Davud, Muğire bin Şu'be (r.a)'den rivayet*etmiştir:[224]

"Resul ullah (a.s) abdest aldı ve çorapların ve nal inlerin üzerine meshet-ti."

Ebu Davud şöyle söyledi:

"Abdurrahman bin Mehdi bu hadisi rivayet etmezdi. Çünkü Muğire bin Şu'be (r.a)'nin rivayet etmiş olduğu bilinen hadis: "Resulullah (a.s) mestler üzerine mesnetti" şeklindedir. Bu hadis aynı zamanda Ebu Musa el-Eş'ar'i (r.a)'den de rivayet edilmiştir. Onun bildirdiğine göre: "Resulullah (a.s) ço­raplarının üzerine mesnetti." Ancak bu rivayet muttasıl değildir (yani riva­yet senedinde kopukluk bulunmaktadır.) Aynı zamanda bu rivayet kuvvetli (kavi) de değildir."

Ebu Davud devamında da şöyle söylemiştir:

"Hz. Ali (r.a), Abdullah bin Mes'ud (r.a), Bera bin Azib, Enes bin Malik (r.a), Ebu Umame, Sehl bin Sa'd ve Amr bin Haris, çoraplarının üzerine meshetmişlerdir. Bu husus (yani çorapların üzerine meshedilebileceği) Hz. Ömer (r.a)'den ve Abdullah bin Abbas (r.a)'tan da rivayet edilmiştir."

 

Bîr Açıklama

 

Nesai, Büyük Sünen'inde şöyle söylemiştir:

"Herhangi birinin bu rivayette Ebu Kays'a -çoraplar üzerine meshedilebi-leceğine dair hadisin ravİsi- mu tabi (onun rivayetini destekleyen) bir rivayet naklettiğini bilmiyoruz. Muğire bin Şu'be (r.a)'den nakledilen sahih riva­yete göre ise Resulullah (a.s) mestlerinin üzerine meshetmiştir."

Muhammed Yusuf Bennuri (rh.a) şöyle söylemiştir:

"İlim adamları, üstü deri ile sarılmış veya üzerine (mest hükmündeki) nalin (ayakkabı) giyilmiş çorapların üzerine meshedilebileceği konusunda görüş birliğine varmışlardır. Bunun yanısıra ince ve şeffaf çorapların üze-rine meshedilemeyeceği üzerinde de görüş birliği edilmiştir. Ancak sık do­kunmuş, kuvvetli çorapların üzerine meshedilip mehedilemeyeceği konu­sunda değişik görüşler ileri sürmüşlerdir. Çoğunluk bunu caiz görmüştür. Ancak Ebu Hanife caiz görmemiştir. Onun, ölümünden bir kaç gün önce bu görüşünden dönerek iki arkadaşının yani İmam Muhammed ile İmam Ebu Yusuf un görüşünü benimsediği rivayet edilmiştir. Bu rivayete göre Ebu Ha­nife (rh.a) hastalığı esnasında çoraplarının üzerine meshetmiş ve ziyaret­çilerine: "İnsanların yapmamalarını istediğim şeyi kendim yaptım" demiş­tir. Ziyaretçileri de bu sözünden, onun önceki görüşünden döndüğü an­lamını çıkarmışlardır."

Hidaye müellifi de şöyle söylemiştir:

"Fetva da buna göredir. Bu husus Me'arifu's-Sunen (l/346)'de geçmek­tedir."

Şeyh Zafer Ahmed de şöyle söylemiştir:

"Çünkü çorapların üzerine meshedilebileceği tek bir rivayetle (haberi va-hidle) sabit olmuştur. Ayakların yıkanmasının gerekliliği ise kesindir. Do­layısıyla çoraplar, sabit mestler gibi olmadığı sürece onların üzerine meshe-dilmesi, ayaklan yıkama yerine geçmez." [225]

 

592- İbni Ebi Şeybe, Said bin Museyyib İle Hasam Basri (r.a)'hin şöyle söylediklerini rivayet etmiştir:

"Sık dokunmuş, kuvvetli olurlarsa çorapların üzerine meshed i lir."

 

593- Ebu Davud, Hz. Ali (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:[226]

"Din, görüşe (rey'e) göre olsaydı, mestlerin altlarının meshedilmesi, üst­lerinin meshed il meşinden daha uygun olurdu. Ancak ben, Resulullah (a.s)-'in mestlerin altlarını meshettiğini gördüm."

Bir başka rivayette ise şöyle denilmektedir:

"(Resulullah (a.s)'ın) 'mestlerinin görünen taraflarını (yani üstlerini) meshettiğini (gördüm)." [227]

Ebu Davud şöyle söylemiştir:

"Bunu A'meş, isnadiyla birlikte rivayet ermiştir ve şöyle söylemiştir:

"Ben ayakların altlarının yıkanmasını, üstlerinin yıkanmasından daha uygun görüyordum. Nitekim Resulullah (a.s)'in üst tarafını meshettiğini gördüm." Veki' dedi ki: "Yani mestlerinin (üzerini meshetti)."

Bir başka rivayete göre de şöyle söylemiştir:

"Ben ayakların altları hakkında en uygun olanın, yıkanmak olacağını düşünüyordum. Nitekim Resulullah (a.s)'ın mestlerinin üzerini meshet­tiğini gördüm."

Bütün bu rivayetlerde anlatılmak istenen, mestlerin üzerlerinin meshedil-mesinin gerektiğidir. Bu uygulama yerine göre buna muvaffak olarak ayakla­rının üstlerinin yıkanmasının daha uygun olacağı şeklinde, yerine göre buna ters olarak altlarının yıkanmasının daha uygun olacağı şeklinde yorumlanmış­tır. Asıl anlatılmak istenen ise şudur: Bu konuda kesin nass (şer'i hüküm bil­diren rivayet) vardır dolayısıyla artık içtihada yer kalmamıştır.

 

Meshin Süresi

 

594- Müslim, Şureyh bin Hani (r.a)'den rivayet etmiştir:

"Kendisine mestler üzerinde mesh hakkında soru sormak için Hz. Aişe (r.a)'nin yanına gittim. Şöyle söyledi:

"Sen, Ebu Talib'in oğlunun (yani Hz. Ali (r.a)'nin) yanına git. Bu hususu ona sor. O, Resulullah (a.s) ile birlikte yolculuk ederdi." Ona sorduk. Şöyle söyledi:

"Resulullah (a.s) onun süresini, yolcu için geceleriyle birlikte üç gün, mukim için ise bir gün ve gece olarak belirledi."

 

595- Tirmizi, Huzeyme bin Sabit (r.a)'ten rivayet etmiştir:[228]

"Resulullah (a.s)'a mestler üzerine mesh hakkında soru soruldu. O da şöyle buyurdu:

"Mestler üzerine mesh, yolcu için üç gün, mukim için ise bir gün ve ge­cedir." [229]

 

596- Tirmizi, Safvan bin Assai Muradi (r.a)'den rivayet etmiştir:[230] "Resulullah (a.s), yolcu olduğumuz zaman mestlerimizi cünüp olma­dıkça, küçük ve büyük tuvalet ihtiyacı ve uyku gibi sebeplerden dolayı üç gün süreyle çıkarmamamızı emrederdi."

Nesai'nin nakletmiş olduğu bir başka rivayete göre ise şöyle söylemiştir: "Resulullah (a.s) bize, yolcu olmamız durumunda mestlerimizi gecele­riyle birlikte üç gün süreyle çıkarmamaya ruhsat verdi." [231]

Mestler üzerine meshte, kişinin sağ mestinin üzerine meshederken sağ elini, sol mestinin üzerine meshedeiken de sol elini kullanması sünnettir.

Mestler üzerine meshden söz ederken, sank (imame) üzerine mesh ko­nusu da geçti. Bu konunun geçtiği yerde bazı açıklamalarda bulunmuştuk. Bu­rada bu konunun değişik yönleri üzerinde durmak istiyoruz:

Hanefiler şöyle söylemişlerdin

"Sank, takke (kalansuva), peçe, külah gibi şeylerin üzerine meshedilme­si caiz değildir."

Hanbeliler de şöyle söylemişlerdir:

"Erkeklerden bir kimse abdest alır sonra sarık sarar sonra abdesti bozu­lursa ikinci abdest alışında sangının üzerine meshetmesi caizdir."

Hanbelilere göre vacib olan, sangın çoğunun meshedilmesidir. Ortası de­ğil de etrafındaki sarmalan (daireleri) meshedilir. Ancak onlara göre miğferin Üzerine meshedilmesi caiz değildir. Yine onlara göre sank üzerine meshin ca­iz olması için sarığın haram olmaması gerekir. Buna göre gasbedilmiş veya ipek bir sangın üzerine mesh caiz olmaz. Aynı zamanda sangın, çenenin al­tından bir veya iki kere sarılmış olması yahut arkadan bir askısının bulunması gerekir. Sadece başa sarılmış haldeki bir sangın üzerine mesh caiz olmaz. Çünkü böyle bir sangın çıkması zor değildir. Dolayısıyla böyle bir sangın tak­keden farkı olmaz. Ancak kadının, sangın üzerine mesh etmesi caiz olmaz. Çünkü kadının erkeklere benzememesi gerekmektedir; dolayısıyla bunu giy­mesi caiz değildir. Sank üzerine meshetmenin şartlanndan biri de geleneksel olarak kapatılan yerleri yani başın ön tarafını, kulaklan ve başın yanlannı ka­patması gerekir.

Şafiiler ise şöyle söylemişlerdir:

"Sadece sarık üzerine meshle yetinilmesi caiz değildir. Mutlaka başın da bir kısmının meshedilmesi gerekir."

Malİkiler de şöyle söylemişlerdir:

"Çıkarılmasının zarar vermesinden korkulan ve takke gibi etrafının sa­rılmış olması sebebiyle altının meshedilmesi İmkânı da bulunmayan bir sa­ngın üzerine meshedilmesi caizdir. Eğer kişinin başının bir kısmını meshet-me imkânı olursa, o kadarını meshcdcr, kalan kısmının meshini de sarığın üstüne meshetmekle tamamlar." [232]

 



[1] Bakara Suresi: 222

[2] Tevbe Suresi: 108

[3] Müslim (1/303) 2-Kitabu't-Tahare, 1-Abdestin fazileti babı. Tirmizi (5/535) 49-Kitabu'd-Da'avat. 86. bab. Ncsai (5/5) 23-Kitabu'z-Zekat. 1-Zekatın farziyeti babı. "veya aleyhine bir hüccettir" sözünün sonuna kadar olan kısmı rivayet etmiştir. İbni Mace, "Abdesti güzelce almak imanın şartıdır" diye buyurdu" seklinde rivayet etmiştir (1/102) Kitabu't-Tahare ve Suneniha. 5-Abdestin İmanın şartı olduğu babı.

[4] Bakara Suresi: 143

[5] Müslim (1/204) 2-Kitabu't-Tahare, 2-Namaz için taharetin (temizlenmenin) vacib olduğu babı.

[6] Ahmed bin Hanbel (î/123) Ebu Davud (1/16) 1-Kitabu't-Tahare, 31-Abdestin farz olduğu babı. Tirmizi (119) Kitabu't-Tahare, 3-Namazm anahtarının temizlik oldu­ğu hakkında gelen rivayetler babı. İbni Mace (î/101) 1-Kitabu't-Tahare. 3-Namazm anahtarının temizlik olduğu babı.

[7] Furkan Suresi; 48

[8] Enfal Suresi: 11

[9] Muvatta (1/22) 2-Kitabu't-Taharc, 3-Abdest için temizlenme babı. Ahmed bin Hanbel (5/365) Senedindeki raviler sikadırlar. Tirmizi (1/101) Kitabu't-Tahare. 52-Deniz suyunun temiz olduğu hakkında gelen rivayetler babı. Ebu Davıtd (1/61) 1-Kitabu't-Tahare. 41-Deniz suyu ile abdest babı. Ncsai (1/50) Kitabu't-Tahare, 47-Deniz suyu babı.

"Suyu temiz": Tahir (temiz) su. pis (necis) olmayan sudur. Dolayısıyla mut­lak su gibi temizleyici olabileceği gibi kullanılmış (musta'mel) su gibi temizleyi­ci olmayan dolayısıyla hadesten taharette kullanılamayan nitelikte de olabilir. Ta-hur ise hem temiz, hem temizleyicidir. Tahur kelimesinin vezni olan "Fa'ul" vezni mübalağa sigalanndandır. Yani bu özelliğe sahip bir su, bir bakıma son derece te­miz niteliği taşımaktadır. Hadisin metninde deniz suyunun özelliğini bildirmek üzere "tahur" kelimesi kullanılmaktadır.

[10] Yani denizden ölü olarak çıkan balık, kokmuş olmadığı sürece yenir.

[11] Kesfu'l-Estar (1/143-144) Kitabu't-Tahare, Deniz suyu ile abdest babı. Mecmeu'z-Zevaid (1/126) Heyscmi söyle söylemiştir: "Bunu Bezzar rivayet etmiştir ve ravi-leri. Sahih'te isimleri geçen ravilerdir."

[12] Bu konuda bkz. Meraki'l-Felah (3-4) Şerhu's-Sağir (1/30-36) Muhazzeb (1/5) Ftk-hu'l-İslami (1/113 ve sonrası.)

[13] Ebu Davud (1118) Kitabu't-Tahare, 34-Buda'a kuyusu hakkında gelen rivayetler babı.

[14] Ebu Davud (1/17) Kitabu't-Tahare. 34-Buda'a kuyusu hakkında gelen rivayetler babı. Tirmizi (1/95) Kitabu't-Tahare. 49-Suyu bir şeyin pis etmediği babı. Nesai (î/174) 2-Kitabu'l-Miyah. 1-Buda'a kuyusu ile ilgili bab. Bu hadis rivayet tankları itibariyle ve şahitlerinin bulunması dolayısıyla hasen sahihtir.

[15] Esaru's-Sünen(l/6)

[16] et-Lubab (1/21-22)

[17] Ahmed bin Hanbel (2/12) Ebu Davud (1/17) Kitabu't-Tahare, 33-Suyu pisletenler babı. Tirmizi (i/97) Kitabu't-Tahare 50-Suyu pisletenler babı. Nesai, (11175) 2-Kitabu'l-Miyah, 2-Suyun miktarının belirlenmesi babı. Darimi (1/186) Kitabu's-Salat, Abdest ve namazın farziyeti babı ve Pislenmeyen suyun miktarı babı. Hakim (11133) Bu  hadis sahihtir

[18] Ebu Davud (i/17) Kitabu't-Tahare, 33-Suyu pisletenler babı.

Külle: Arapların kullandığı büyükçe bir kaptır. Bu kap Hicaz ve Hecer böl­gelerinde bilinir. Külle bir hayli su almaktadır. Ftkthçılar bir hüllenin aldığı suyun miktarını 250 retl olarak belirlemişlerdir. Retl denirken kastedilen Irak retlıdir. Bir Irak retli ise 406 gramdır. Buna göre biz bir kulleyi 195.113 kg olarak yahut 280 litre olarak belirledik.

[19] Zayıf olan bir ravinin güvenilir ravilere muhalif olarak rivayet ettiği ve bu rivaye-tiyle tek kaldığı hadise münker hadis denilir. Bir başka tarife göre ise münker hadis, bir ravinin metni yalnız kendi rivayetiyle bilinen ve başka bir yoldan asla bilinmeden bir rivayetinde tek kaldığı hadistir. (Çeviren)

[20] Tirmizi (111)

[21] Tabiinden olan birinin sahabeden olan raviyi atlayarak hadisi direk Resulullah (ü.s)'tan rivayet ederse bu hadise mürsel hadis denilir. (Çeviren)

[22] İ'la'us Sünne (11172-177)

[23] Muvatta (1/33) 2-Kitabu't-Tahare 3-Abdest için temizlenme (taharet) babı. Bu ha­dis şahitlerinin bulunması dolayısıyla hasendir.

[24] Ahmed bin Hanbel (5/303) Muvatta (1123) 2-Kitabu't-Taharc 3-Abdest için temiz­lenme (taharet) babı, Ebu Davud (1119) 1-Kitabu't-Taharc 38-Kedinin artığı babı. İbni Hibban (11294) Artıklar babı. Vahşi hayvanların tümünün artıklarının temiz olduğuna delalet eden rivayet hakkında. Hakim (1/159-160) İbni Huzeyme (J/55) 79-Kedinin artığı İle abdest almanın caiz olduğu babı.

[25] Nur Suresi: 58

[26] Şerhu's Sünne (2170 ve 72)

[27] I'la'u-s Sünne (İIÎ77)

[28] İ'la'u's-Sunen (1/170)

[29] Fıkhu'l İslami (1/136-139)

[30] Buharı (J/345-346) 4-Kitabu'l-Vudu, 68-Kalıcı suyun içine işeme babı. Müslim (1/235) 2-Kiîabu't-Tahare 28-Durgun suyun içine işemekten nchiy babı.

[31] Aynı yer.

[32] Tirmizi (11100) Ebvabu't-Tahare, 51-Durgun suyun içine işemenin mekruh olduğu hakkında gelen rivayetler babı. Nesai (1149) 125-Kitabu't-Tahare, 46-Kalıcı su babı. 140- Durgun suyun içine işemekten ve onunla yıkanmaktan nehiy babı.

Kalıcı Su: Akmayan sürekli bir yerde duran su.

Gusül: Cünüplükten âolayı olur. Cünüplüğün sebebi ise insanın cinsel organından meninin çıkması veya meni çıkmasa bile cinsel ilişkide bulunmaktır. İnsanın temiz­lenmedikçe cünüp halde namaza ve namazgaha yaklaşması yasak edildiğinden dolayı yıkanması gerekir.

[33] Müslim (11235) 2-Kitabu't-Taharc. 28-Durgun suyun içine işemekten nehiy babı. Nesai (11125) 140-Durgun suyun İçine isimekten ve onunla yıkanmaktan nehiy babı.

[34] İbni Huzeyme (1/50) 73-f'çine işenmiş olan durgun su ile abdest almaktan nehiy babı.

[35] Mecmeu'z-Zcvaid (1/204) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani Evsat'ta ri­vayet etmiştir ve ravileri sikadırlar."

[36] Buharı (î/576) 8-Kitabu's-Salat 94-Mekke'de ve diğer yerlerde sutre koyma babı. (Sutre: Namaz kılarken öne konulan sey)

[37] Müslim (1/360) 4-Kitabu's-Salat, 47-Namaz kılanın önüne sutre koyması babı.

[38] Buharı (6/565) 61-Kitabu'l-Menakıb, 23-Resulullah (a.s)'ın özellikleri babı.

[39] Nesai (1187) 1-Kitabu't-Tahare, 103-Abdestten artan sudan yararlanma babı.

[40] Buharı (10/114) 75-Kitabu'l-Merda 5-Baytlan birini ziyaret babı. Müslim (3/1235) 23-Kitabu'l-Feraid, 2-Anne-baba ve çocuklarından kendisine mirasçı kalmayan biri­nin (keîalenin) mirasının paylaşılması babı. Nesai (1(87) 1 -Kitabu't-Tahare 103-Abdestten artan sudan yararlanma babı.

[41] Umdet'ül Kari (2/23)

[42] Müslim (1/236) 2-Kitabu't-Tahare, 29-Durgun suyun içinde yıkanmaktan nehiy ba­bı.

[43] Muvatta (1/52) 2-Kİtabu't-Tahare 22-Cünüp birinin yıkanması ile ilgili rivayetler babı. İsnadı sahihtir.

[44] Buhari (1/373) 5-Kitabu'l-Gusl, 8-Daha temiz olması için elin toprak ile silinmesi babı. Müslim (1/256) 3-Kitabu'l-Hayz, 10-Cünüplüktcn yıkanmada kulanılacak su­yun müstehab olan miktarının ne kadar olduğu babı.

[45] Buhari (11374) 5-Kİtabu't-Gusl, 9-"Cünüp birisi elini yıkamadan önce kab içine soka­bilir mi?" başlıklı bab.

[46] Buhari (13/305) 96-Kitabu'l-İ'tisam bi'l-Kitabi ve's-Sunne, 16-Resulullah (a.s)'ın ilim adamlarının görüş birliği konusunda söyledikleri bu konudaki teşvikleri ve Mekke ile Medine alimlerinin üzerinde görüş birliğine vardıkları hususlarla ilgili bab.

[47] Müslim (1/257) 3-Kitabu'l-Hayz, 10-Cünüplüktcn yıkanmada kullanılacak suyun müstehab olan miktarının ne kadar olduğu babı.

[48] Buhari (1/363) 5-Kitabu'l-Gusl, 2-Erkcğin hanımı ile birlikte gusletmesi babı. Müs­lim (1/255) 3-Kitabu'l-Hayz, 10-Cünüplüktcn yıkanmada kullanılacak suyun müste­hab olan miktarının ne kadar olduğu babı.

[49] Buhari (1/366) 5-Kitabu'l-Gusl, 3-Bir sa' ve buna yakın miktardaki su ile gusletme hain. Müslim (11255) 3-Kitabu'l-Hayz, 10-Cünüplükten yıkanmada kullanılacak suyun müstehab olan miktarının ne kadar olduğu babı.

[50] Müslim, aynı yer.

[51] Nesai (1/131) 1-Kitabu't-Tahare, 149-İçerisinde hamur yoğrulan bir teknede yı­kanma babı. İsnadı hasendir,

[52] Bu konuda bkz. Rcddu'l-Muhtar. (1/124 ve sonrası) Bidayetu'l-Müçtehid. (1/80) el-Muğni, (1/11 ve sonrası) cl-Fıkhu'l-İslami, (1/93-94)

[53] Ahmed bin Hanbel (11235) Kesfu'l-Estar (1/132) Kitabu't-Tahare Suyu bir şeyin pis etmediği babı. Mecmeu'z-Zevaid (1/213) Hcysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Ahmed bin Hanbel rivayet etmiştir ve ravileri sikadırlar."

[54] Nesai (11129) 1-Kitabu't-Tahare, 146-Bir adamın hanımlarından biriyle aynı kaptan yıkanması babı.

Akıllı zeki (Keyise): Afımak olmayan anlamındadır. Burada bu kelime ite kastedi­len anlam ise erkekle birlikte su kullanmanın adabına güzelce uyandır.

[55] Ebu Davud (1/18) Kitabu't-Tahare. 35-Suyun cünüp olmayacağı babı. Tirmizi (1/ 94) Ebvabu't-Tahare, 48-Bu konudaki ruhsatlar veya suyun cünüp olmayacağı hakkında gelen rivayetler babı. İbni Mace (1/132) Kitabu't-Tahare ve Suneniha 33-Kadının abdestinden artan suyu kullanma ruhsatı babı. Darimi (1/187) Kitabu's-Salat ve't-Taharc. Kadının abdestinden artan suyu kullanma ruhsatı babı. Hakim (II 159) Kitabu't-Tahare.     »

*$U cünüp Olmaz": Yani su birinin içine elini sokmasıyla pis olmaz. Asıl anla­ma göre ise söz konusu fiilden dolayı su, kaçınılması ve uzak durulması gereken bir hale gelmez. Cünüp kelimesinin sözlük anlamı "uzaklık"tır.

[56] Ahmed bin Hanbel (4/110-111) Ebu Davud (1/21) Kitabu't-Tahare ,40-Bundan ne­hiy babı. Nesai (1/130) 1-Kitabu't-Tahare, 147-Cünüp birinden artan suyla yıkan­maktan nehiy babı.

[57] Ebu Davud (1/8) Kitabu't-Tahare, 15-Banyo yapılan yere işemekle ilgili bab.

[58] Ebu Davud (1/21) Kitabu't-Tahare, 40-Bundan nehiy babı

[59] Tirmizi aynı yer. İsnadı basendir.

[60] eUAyn (1/31) Ayrıca bkz. Neylu'l-Evtar (1(31-32)

[61] Muvatta (J/24) 2-Kitabu't-Tahare, 3-Abdest için temizlenme baht. Buharı (1/298) 4-Kitabu't-Vudu, 43-Erkeklerin kanunlarıyla birlikte abdest almaları ve kadının abdestinden artan su ile ilgili bab. Ebu Davud (1/20) Kitabu't-Tahare, 39-Kadının abdestinden artan su ile abdest alma babı. Nesai (1/57) Kitabu't-Tahare, 57-Erkeklerin ve kadınların birlikte abdest almaları babı. İbni Mace (1/132) Kitabu't-Tahare ve Suneniha, 36-Kadınların ve erkeklerin aynı kaptan abdest alabilecekleri babı. İbni Huzeyme (1/63) Kitabu't-Vudu 93-Kişinin abdest için kullanması gerek­en suyunbelli bir miktarının olmadığı hakkındaki delil babı. Bu hadisin "birlikte (cemi'an)" sözüne kadar olan kısmını Buharı rivayet etmiştir.

[62] Ebu Davud (1/20) Kitabu't-Tahare, 39-Kadımn abdestinden artan su ile abdest alma babı.

''Erkekler ve kadınlar aynı kaptan abdest alırlardı": Yani bir adam hanımı ile veya kadın kocası île aynı kaptan abdest alırdı.

[63] Buhari (1/298) 4-Kitabu'l-Vudu, 43-Adamın karısıyla birlikte abdest alması ve kadının abdestinden artan su ile ilgili bab.

[64] Mecmeu'z-Zevaid (1/215) Kitabu't-Tahare, Şıra ile abdest alma babı. Heysemi ^öyte söylemiştir: "Bunu Ebu Ya'la rivayet etmiştir ve ravileri sikadırlar."

[65] Mecmeu'z-Zevaid (11214) Kitabu't-Tahare Sıcak su ite abdest alma babı. Heysemi Söyle söylemiştir: "Bunu Resulullah (a.s) Mu'cemu'l-Kebir'de rivayet etmiştir ve ravileri sikadırlar."

[66] Darekutni (1/37) Kİtabu't-Tahare, Sıcak su babı. İsnadı hasencür.

[67] Tethisu'l-Habir (J/22) İsnadı sahihtir.

[68] Ftkhu't İslami (1/124)

[69] Tevbe Suresi: 28

[70] Buhari (1/325) 4-Kitabu'l-Vudu. 59-Çocukların çişleri ile ilgili bab. Müslim (1/238) 2-Kitabu't-Tahare, 31-Heniiz süt emmekte olan erkek çocuğun çişi ile ilgili hüküm ve bunun nasıl yıkanacağı babı.

[71] Müslim (1/238) 2-Kitabu't-Tahare, 31-Henüz süt emmekte olan erkek çocuğun çişi ile ilgili hüküm ve bunun nasıl yıkanacağı babı.

[72] Müslim aynı yer. Ncsai (1/157) 189-Hcnüz yemek yemeyen bebeğin çişi ile ilgili bab.

[73] Buhari (11/151) 80-Kitabu'd-Da'avat. 31-Çocuklar için bereketle dua edilmesi ve başlarının okşanması babı. Müslim (1/237) 2-Kitabu't-Tahare, 31-Hcnüz süt em­mekte olan erkek çocuğun çişi ile ilgili hüküm ve bunun nasıl yıkanacağı babı.

[74] Buharİ (9/587) 71-Kitabu'l-Akika, 1-Çocuğa doğduğu günün sabahında ve henüz ken­disi için akika kurbanı kesilmemişken ad konulması babı.

[75] Müslim (11237) 2-Kitabu't-Tahare, 31-Henüz süt emmekte olan erkek çocuğun çişi ile ilgili hüküm ve bunun nasıl yıkanacağı babı.

Doğumdan sonra bir bebeğin tahnik edilmesi: Bir hurma parçasının ağızda çiğnenip bebeğin ağzına konulması.

[76] Ahmed bin Hanbel (4/348) Mecmeu'z-Zevaid (1/284) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Ahmed bin Hanbel ve Mu'cemu'l-Kebir'de Taberani rivayet etmiştir. Ravile-ri sikadırlar."

[77] Ebu Davud (1/102) Kitabu't-Tahare, 137-Bebeğin çişinin elbiseye bulaşması babı. Bu hadis basendir.

[78] Ebu Davud (11102) Kitabu't-Tahare, 137-Bebeğin çişinin elbiseye bulaşması babı. Nesai (1/158) 190-Kız çocuğun çişi ile ilgili bab. İsnadı hasendir.

[79] Tirmizi (21509) 430-Süt emmekle olan çocuğun çişinin oğutarak temizlenmesi konusunda gelen rivayetler babı. Tirmizi: "Bazıları bu hadisi merfu olarak rivayet etmiştir, bazıları da merfu olarak değil mevkuf olarak rivayet  etmişlerdir" de­miştir.

[80] Ebu Davud (1/103) Kitabu't-Tahare. 137-Bebcğin çisinin elbiseye bulaşması babı. Bu hadis sahihtir.

[81] Ta'liku'l'Mumcid, sh. 4

[82] Tirmizi Jl/17)

[83] İ'la'us-Sünen (11293-294)

[84] Lubab (1/51) Şcrhu's-Sağir (1/73) Muhczzeb (1149)

[85] Ebu Davud (1/103) Kitabu't-Tahare, 137-Bebeğin çisinin elbiseye bulaşması babı. Bu hadis sahihtir.

[86] Buharı (1/322) 4-Kitabu'l-Vudu. 57-Resutullah (a.s)'ın Mcscid'c işeyen bedevinin işini bitirmesi için insanların onu bırakmalarını istemesi babı. Müslim (1/236) 2-Kitabu't-Tahare, 30-Mcscide bulaşması durumunda bevlin ve bunun dışındaki pis­liklerin temizlenmesinin gerekliliği ve yerin üzerine su dökülmesi ile temizle­neceği, kazınmasının gerekmediği babı. Nesai (1147-48) 45-Suyu belli bir miktara göre ayarlamayı bırakma babı.

[87] Müslim (i/237) 2-Kitabu't-Tahare. 30-Mcscide bulaşması durumunda bevlin ve bu­nun dışındaki pisliklerin temizlenmesinin gerekliliği babı.

[88] Müslim (î/236) 2-Kitabu't-Tahare, 30-Mescide bulaşması durumunda bevlin ve bu­nun dışındaki pisliklerin temizlenmesinin gerekliliği babı.

[89] Buharı (11324) Kitabu't-Vudu. 58-Mescidde bevlin üzerine su dökülmesi babı.

[90] Buharı (1/323) Kitabu'l-Vudu, 58-Mescidde bevlin üzerine su dökülmesi babı. Ebu Davud (1/103) Kitabu't-Tahare, 138-Üzerine bevî bulaşan yerle ilgili bab. Tirmizi (1/276) Ebvabu't-Tahare, 112-Yere bulasan bevl hakkında gelen rivayetler babı. Nesai (1/48) 45-Suyu belirli bir miktara göre ayarlamayı bırakma babı.

[91] Muvatta (1124) 2-Kitabu't-Tahare, 4-Neden dolayı abdestin gerekmeyeceği babı. Ebu Davud (1/104) Kitabu't-Tahare, 140-Eteğin arka tarafına bulasan pisliklerle il­gili bab. Tirmizi (11266) Ebvabu't-Tahare ,109-Üstüne basılan şeyden dolayı abdest alma hakkında geten rivayetler babı. Bu hadis şahitleri itibariyle sahihtir.

[92] Ebu Davud (1/104) Kitabu't-Tahare, 140-Elbiseye bulasan pisliklerle ilgili bab. İsnadı sahihtir.

[93] Meraki (30)

[94] Şerhu's-Sağir(l/78)

[95] İbni Huzeyme (2/107) Ayakkabılarla namaz kılma babı, İsnadı sahihtir. Kesfu'l-Estar (11289-290) Ayakkabılarla namaz kılma babı. İsnadı sahihtir. Bezzar şöyle söylemiştir: "Bu hadisi bu şekilde Ebu Hamza'dan başka birinin rivayet ettiğine dair bir şey bilmiyoruz." Mecmeu'z-Zevaid (2155-56) Hey semi: "Bunu Bezzar ve Evsat'ta Taberani rivayet etmiştir. Her ikisinin de isnadlarında lbad bin Kesir Bas-ri'nin adı geçmektedir. Bu kişi Mekke'de oturmuştur ve zayıf biridir." Heysemi yine sh. 56'da da şöyle söylemiştir: "Bunu Bezzar ve Mu'cemu'l-Kebir ve Evsat'da Taberani rivayet etmiştir. Bezzar "Bunu bu şekilde Ebu Hamza'dan başkasının ri­vayet ettiğini bilmiyoruz" demiştir." Ebu Hamza Meymun el-A'ver'dir ve zayıf bi­ridir.

[96] İbni Huzeyme (21107) Ayakkabılarla namaz kılma babı. İsnadı sahihtir.

[97] Ebu Davud (11105) Kitabu't-Tahare. 141-Ayakkabılara bulaşan pisliklerle ilgili bab.

[98] Ebu Davud, aynı yer.

[99] Mecmeu'z-Zevaid (11285) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Mu'cemu'l-Kebir'de rivayet etmkiştir ye ravileri sikadırlar."

[100] Reddu'l-Muhtar, (î/205 ve sonrası) Meraki'l-Fclah. (30) Şerhu's-Sağir, (J/78 ve son­rası) Fıkhu'l-İslami, (1192 ve sonrası.)

[101] Buhari (J/332) 4-Kitabu'l-Vudu. 64-Mcninin yıkanması ve kazılarak çıkarılması ve kadından bulasan şeyin yıkanması babı. Müslim (1/239) 2-Kitabu't-Tahare, 32-Meninin hükmü babı.

[102] Müslim, aynı yer.

[103] Müslim (11238) 2-Kitabu't-Tahare > 32-Meninin hükmü babı.

[104] Müslim, aynı yer.

[105] Müslim (1/239-240) 2-Kitabu't-Tahare, 32-Meninin hükmü babı.

[106] Tirmizi (11201) Ebvabu't-Tahare. 86-Meninin elbiseden yıkanması babı.

[107] Tirmizi (1/201) Ebvabu't-Tahare, 85-Elbiseyc bulasan meni hakkında gelen rivayetler babı. Tirmizi; "Bu hadis hasen sahihtir" demiştir.

[108] Tirmizi (1/201) Ebvabu't-Tahare, 85-Elbiseyc bulasan meni hakkında gelen rivayetler babı. Tirmizi; "Bu hadis hasen sahihtir" demiştir.

[109] İbni Huzeyme (11141) 210-Hayız kanının elbiseden su ve sidr ile yıkanmasının müstehab olduğu babı. İsnadı sahihtir.

[110]İbni Huzeyme (11142) 212-Cünüp kişinin terinden dolayı elbiseyi yıkama konusun­da ruhsat babı. İsnadı sahihtir.

[111] Ebu Davud (1I1Ö0) Kitabu't-Tahare, 133-Kisinin hanımı ile yakınlıkta bulunduğu sırada giydiği elbise ile namaz kılması babı. Nesai (1/155) Kitabu't-Tahare, 186-El-biseye bulasan meni ile ilgili bab.

[112] Ebu Davud (11101) Kitabu't-Tahare, 134-Kadınların örtüleriyle namaz kılınması babı.

[113] Ebu Davud, aynı yer. İsnadı sahihtir. İki rivayet arasının birleştirilmesi için Resulul­lah (a.s)'ın sözü edilen isi bazen yaptığını bazen de yapmadığını anlamak mümkündür. Bu isin yapılması ise mubahtır.

[114] Nesai (81217) 48-Kitabu'z-Zine, 115-Örtülcr babı.

[115] Tirmizi (2/496) Ebvabu's-Salat, 420-Kadtnların örtüleri içinde namaz kılmanın mek­ruh olduğu babı. Tirmizi bu hadisin has en sahih olduğunu söylemiştir. Resulullah (a.s)'ın bu ise ruhsat verdiği de rivayet edilmiştir.

[116] Muvatta (1/52) 2-Kitabu't-Taharc. 22-Cünüpiükten yıkanmak hakkındaki rivayet­ler babı. İsnadı sahihtir.

[117] Muvatta (1/50) 2-Kitabu't-Tahare, 20-Cünüp kişinin namazını iade etmesi ve (cü­nüp olduğunu) hatırlamadan namaz kılmış olması durumunda yıkanması babı.

[118] Buharı (1/3390) 4-Kitabu'l-Vudu, 63-Kanın yıkanması babı. Müslim (1/340) 2-Kitabu't-Tahare, 33-Kanın pis olduğu ve yıkanmasını nasıl olacağı babı. Ebu Davud (1/99) Kitabu't-Tahare, 132-Kadının hayızlı iken giydiği elbiselerini yıkaması babı. Tirmizi (11254) Ebvabu't-Talıare, 104-Hayız kanının elbiseden yıkanması hakkında gelen rivayetler babı. İbni Mace (11206) 1-Kitabu't-Tahare ve Süneniha, 118-Elbi-seye bulasan hayız kanı hakkında gelen rivayetler babı.

[119] Nesai (11195) 3-Kitabu'l-Hayz ve'l-Istihaze, 26-Elbiseyc bulaşan hayız kanı ile ilgili bab.

[120] Ebu Davud, aynı yer.

[121] Ebu Davud, aynı yer, sh. 100

[122] Buharı (1/410) 6-Kitabu'l-Hayz, 9-Hayızlının kanını yıkaması babı.

[123] Ebu Davud (1/105) Kitabu't-Tahare. 142-Pisliğin tekrar tekrar yıkanmasının elbise için gerekli olacağı babı.

[124] Ebu Davud (1/98) Kitabu't-Tahare. 131-Sclam veren ve yıkama ile emredilen adamla ilgili bab.

[125] Maİde Suresi: 6

[126] Tirmizi (3/468) 10-Kitabu'r-Reda', 12-Kadınlara arkalarından yanaşmanın keraheti hakkında gelen rivayetler babı. Ebu İsa, hadisin hasen olduğunu söylemiştir.

[127] Ebu Davud (1/53)1-Kitabu't-Tahare, 82-Namaz içinde abdest bozanın durumu ile ilgi­li bab.

[128] Buharı (J/234) 4-Kitabu'l-Vudu, 2-Abdest olmadan namazın kabul edilmeyeceği babı. Müslim (1/204) 2-Kitabu't-Tahare, 2-Namaz için abdestinfarz olduğu babı. Ebu Davud (1/16) Kitabu't-Tahare, 31-Abdestinfarzlığt babı. Tirmizi (l/l 10) Et-vabu't-Tahare, 56-Kokudan dolayı abdest almanın gerekliliği hakkında gelen riva­yetler babı.

[129] Buharı (1/282) 4-Kitabu'l-Vudu, 34-Abdcstin ancak iki yoldan birinden bîr şeyin çıkması sebebiyle gerekeceği görüşünde olanlarla ilgili bab.

[130] Buharı (11283) 4-Kitabu'l-Vudu, 34-Abdestin ancak iki yoldan birinden bir şeyin çıkması sebebiyle gerekeceği görüşünde olanlarla ilgili bab. Müslim (1/247) 3-Kitabu'l-Hayz, 4-Mezi babı:

[131] Ebu Davud (i 133934) Kitabu't-Tahare. 83-Mçziyle ilgili bab.

[132] Muvatta (1/40) 2-Kitabu't-Tahare, 13-Meziden dolayı abdest alma babı.

[133] Ebu Davud (1/53) 83-Meziyle ilgili bab.                                                             

[134] Tirmizi (11193) Ebvabu't-Tahare, 83-Meni ve mezi hakkında gelen rivayetler babı. Tirmizi bu hadisin hasen. sahih olduğunu söylemiştir.

Mezi: Oynaşma esnasında cinsel organdan çıkan ıslaklıktır. Bu şehvetsiz olarak çıkmaz, şehvetle çıkar. Meni ise şehvetle birlikte ve fışkırarak ^tkur.

[135] Ebu Davud (1154) 83-Meziylc ilgili bab. Tirmizi (1/197) Ebvabu't-Tahare 84-El-biseye bulaşan mezi hakkında gelen rivayetler babı. Tirmizi bu hadisin hasen oldu­ğunu söylemiştir. İsnadı sahihtir.

[136] Ebu Davud (1154-55) 83-Meziyte ilgili bab. Bu hadis basendir.

[137] Muvatta (1/41) 2-Kitabu't-Tahare, 13-Meziden dolayı abdest alma babı. İsnadı sa­hihtir.

[138] Ebu Davud (21311) Kitabu's-Savm, 31-Oruçlu iken kasıtlı olarak kusan kimse ile İl­gili bab. Tirmizi (1/143) Ebvabu't-Tahare, 64-Kusmaktan ve burun kanamasından dolayı abdest almak hakkında gelen rivayetler babı. İsnadı basendir.

[139] Muvatta (1/39) 2-Kitabu't-Tahare. 12-Yaradan veya burun kanamasından dolayı çok miktarda kanı akan birinin ne yapması gerektiği ile ilgili bab. İsnadı sahihtir.

[140] Ebu Davud (1150) Kitabu't-Tahare, 79-Kandan dolayı abdest alma babı. Bu hadisi İbni Huzeyme, Hakim ve İbni Hibban sahih görmüştür.

[141] Tirmizi (1/133) Ebvabu't-Tahare. 63-Öpmekten dolayı abdest almayı bırakma (bundan dolayı abdest almanın gerekmediği) hakkında gelen rivayetler babı.

[142] Ebu Davud (1/45) Kitabu't-Tahare, 69-Öpmekten dolayı abdest alma babı.

[143] Nesai (1(104) 1-Kitabu't-Tahare, 121-Öpmckten dolayı abdest almayı bırakma babı. Bu hadis lıascndir.

[144] Ebu Davud (1/46) Kitabu't-Tahare, 71-Cinsel organa et sürmekten dolayı abdest al-■   mamaya ruhsat babı.

[145] Tirmizi (1/131) Ebvabu't-Tahare, 62-Cinsel organa el dokundurmaktan dolayı abdest almayı bırakma (bundan dolayı abdest almanın gerekmediği) hakkında gelen rivayet­ler babı.

Ali bin Medini söyle söylemiştir: "Bu hadis (aşağıda gelecek olan) Busra hadisinden daha iyi derecededir." (Buluğu'l-Murad, 1/13) İbni Hacer'in et-Tahlisu'l-Habir'inde de (1/46) şöyle denilmektedir: "Bu hadisi Amr bin Ali Fetlas sahih olarak görmüş ve şöyle söylemiştir: "Bu hadis bize göre Busra hadisinden daha sağlamdır," (Vehbi)

[146] Nesai (11101) 1-Kitabu'l-Tahare, 119-Cinsel organa dokunmaktan dolayı abdest al-marun gerekmediği babı. Hadis sahihtir.

[147] Tirmizi (1/126) Ebvabu't-Tahare, 61-Cinsel organa dokunmaktan dolayı abdest alma babı. Ebu ha Tirmizi şöyle söylemiştir: "Bu hadis hasen, sahihtir."

[148] Muvatta (1142) 2-Kitabu'l-Tahare, 15-Cinsel organa dokunmaktan dolayı abdest alma babı.

[149] Ebu Davud (1146) Kitabu't-Tahare, 70-Cinsel organa dokunmaktan dolayı abdest al­ma babı.

[150] Nesai (1/100) 1-Kitabu't-Tahare, 118-Cinsel organa dokunmaktan dolayı abdest alma babı.

[151] Nesai, aynı yer, sh. 101

[152] Nesai (1/216) 4-Kitabu'l-Gusl ve't-Teyemmüm, 30-Cinsel organa dokunmaktan do­layı abdest alma babı.

[153] Nesai, aynı yer, sh. 216

[154] Nesaİ, aynı yer. Sh. 216. Bu hadis sahihtir.

[155] Taberani. el-Mu'cemu'l-Kebir (24/200) Mecmeu'z-Zevaid (1/245) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani, el-Mu'cemu'l-Kebir ve el-Evsat'ta rivayet etmiştir. Bu hadis es-Sunen'de geçmekte ancak buradaki rivayette: "Yahut husyelerine veya kol­tuklarına...'' ibareleri geçmemektedir. Ravileri, Sahih'te isimleri geçen ravilerdir.

[156] Muvatta (1122) 2-Kitabu't-Tahare, 2-Uyuycm birinin namaza kalkması durumunda abdest alması bala. İsnadı

sahihtir.

[157] Müslim (J/284) 3-Kİtabu'l-Hayz, 33-Oturarak uyuyan birinin uykusunun abdesti bozmayacağının delili babı.

[158] Hadisin burada verilen metninden, sonundaki soruyu kimin sorduğu anlaşılmıyor. Sahihi Müslim'de verilen senetten anlaşıldığına göre bu soruyu Katade'ye soran kişi, hadisi ondan rivayet eden Şu'bedir. (Çeviren)

[159] Ebu Davud (1/52) Kitabu't-Tahare, Uykudan dolayı abdest alma babı. Bu hadis ha-sendir.

Cami'in tahkikçisi söyle söylemiştir: "Beyhaki'nin Yezid bin Kuseyt tankıyla ri­vayet ettiğine göre bu kişi Ebu llureyre (r.a)'nin söyle söylediğini duymuştur: "Yana doğru yatmadıkça kaba etleri üzerine oturarak uyuyana ve secde halinde uyuyana abdest gerekmez. Ama yana doğru yatarsa abdest alır." Hafız Telhis'de şöyle söylemiştir: "Bu rivayet mevkuftur ve isnadı iyidir (ceyyiddir)."

[160] Ahmed bin Hanbel (31414) İsnadı iyi (ceyyid)dir.

[161] Reddu'l-Muhtar (1/95) Muğni (1/173) Fıkhu'l-İslami (1/270-273)

[162] Buharı (1/288) 4-Kilabu'l-Vudu, 37-Aşırt derecede kendini kaybetmedikçe abdest almanın gerekmeyeceği babı. Müslim (2/624) 10-Kitabu'l-Kusuf. 3-Resulullah (a.s)'a güneş tutulmasından dolayı kılınan namaz (salatı küsuf) hakkında nelerin arzedildiği babı.

[163] Eutıari (21172) 10-Kitabu'l-Ezan, 51-İmamın kendisine uyulmak için olduğu babı. Müslim (1/311) 4-Ebvabu's-Salat. 21-İmamın hastalık, yolculuk veya başka bir se­bepten dolayı bir mazaretinin onaya çıkması durumunda yerine başkasının geçmesi babı.

[164] Müslim (1/272) 3-Kitabu'l-Hayz, 23-Ateşin dokunduğu bir şeyden dolayı abdest alma babı. Nesai (1/105) 1-Kitabu't-TahareJ22-Ateşin değiştirdiği bir şeyden do­layı abdest alma babı.

[165] Ebu Dav'ud (1/49) Kitabu't-Tahare, 75-Ateşin dokunduğu bir şeyden dolayı abdest almayı bırakma (bundan dolayı abdest almanın gerekmediği) babı. Nesai (1/108) 1-Kitabu't-Tahare, 123-Ateşin değiştirdiği bir şeyden dolayı abdest almayı bırakma (bundan dolayı abdest almanın gerekmediği) babı. İbni Huzeyme (1/28) Kitabu't-Tahare, 31-Resulullah (a.s)'ın ateşin dokunduğu ve ateşin değiştirdiği şeyden do­layı abdest almayı bıraktığının delili babı. Bu hadis sahihtir.

[166] Buharı (1/310) 4-Kitabu'l-Vudu, 50-Koyun etinden ve sevikten (kavuttan) dolayı abdest olmama babı. Müslim (i/273) 3-Kitabu'l-Hayz, 24-Ateşin dokunduğu şeyden dolayı abdest almakla ilgili hükmün neshedildiği babı.

[167] Bulıari (9/545) 70-Kitabu'l-Et'ime, 18-Eti ön dişlerle sıyırma ve alma babı.

[168] Buharı, aynı yer.

[169] Müslim (1/273) 3-Kitabu'l-Hayz, 24-Ateşin dokunduğu şeyden dolayı abdest almak­la ilgili hükmün neshedildiği babı.

[170] Ebu Davud (1/48) Kitabu't-Tahare, 75-Ateşin dokunduğu bir şeyden dolayı abdest al­mayı bırakma (bundan dolayı abdest atmanın gerekmediği) babı,

[171] Ebu Davud, aynı yer.

[172] Nesai (1/108) 1-Kitabu't-Tahare, 123-Ateşin değiştirdiği bir şeyden dolayı abdest al­mayı bırakma (bundan dolayı abdest almanın gerekmediği) babı.

[173] Buhari (1/312) 4-Kitabu'l-Vudu, 51-Sevikten (kavuttan) dolayı ağzı çalkalayıp ab­dest almama babı. Müslim (11274) 3-Kitabu'l-Hayz, 24-Ateşin dokunduğu bir şeyden dolayı abdest alma hükmünün neshedİldiğİ babı.

[174] İ'ta'us Sünne (1/106)

[175] Muvatta (1127) 2-Kitabu't-Tahare. 5-Ateşin değiştirdiği bir şeyden dolayı abdest almayı bırakma (bundan dolayı abdest almanın gerekmediği) babı. isnadı sahihtir.

[176] Mecmeu'z-Zevaİd (11243) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani Mu'cemu'l-Kebİr'de rivayet etmiştir ve ravileri güvenilir kimselerdir."

[177] Müslim (1/275) 3-Kitabu'l-Hayz, 25-Develerin etlerinden dolayı abdest atma babı.

[178] Ebu Davud (1147) Kitabu't-Tahare, 72-Develerin etlerinden dolayı abdest alma babı.

[179] Tirmizi (11123) Ebvabu't-Tahare, 60-Develcrin etlerinden dolayı abdest alma hakkında gelen rivayetler babı. Bu hadis sahihtir.

[180] Kenzu'l Ummal (5179)

[181] İ'la'us Sünen (1/108-109)

[182] Ebu Davud (1/53) Kilabu't-Tahare, 81 -Ayağından rahatsızlığı olan kimse ile ilgili bab. İsnadı sahihtir.

Burada yolda yürürken ayaklarına bulaşan pisliklerden dolayı abdestlerini tazele­mediklerini ve bunları yıkayarak temizlemediklerini (sürterek veya başka yollarla temizlediklerini) anlatmak İstemektedir. Hadisin ikinci cümlesinde anlatılmak is­tenen ise şudur: "Secdeye varırken saçlarımıza veya elbiselerimize toprak bulaş­masın diye kendimizi sakınmazdık. Bilakis bırakırdık bunlar toprağa dokunurdu."

[183] Taberani. Mu'cemu'l-Kebir (9/284) Mecmeu'z-Zevaid (1/254) 11 ey semi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Mu'cemu'l-Kcbir'de rivayet etmiştir ve ravileri sika kimselerdirler."

[184] Ebu Davud (1/172) Ebvabu's-Satat, 83-Namazda elbiseyi yere serme (yayma) babı.

[185] Muvatta (1/38) 2-Kitabu't-Tahare, 10-Burun kanaması hakkında gelen rivayetler babı. İsnadı sahihtir.

[186] Mecmeu'z'Zcvaid (2/82) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Ebu Ya'la rivayet etmiştir ve ravilcri. Sahih't e isimleri geçen raviteridir."

[187] İ'la'us Sünen (1/95-98) Nasbur-Rayel (1/47)

[188] Ebu Davud (1129!) Ebvabu's-Salat, 285-Abdesti bozulanın imamdan izin istemesi babı. İbni Mace (11386) 5-Kitabu İkame ti's Sala ve's-Sunnc/İha, 138-Namazda ab­desti bozulanın namazdan nasıl çekileceği hakkında gelen rivayetler babı. İbni Hu-zeyme (1/108) 413-Namaz kılan birinin namaz içinde abdestinin bozulması halinde namazdan çekilmesinin emredilmiş olduğu babı. Bu hadis sahihtir. "Burnuna tutarak çekilsin": Cemaatin, abdesti bozulan kişinin burnunun ka­nadığını sanması İçin onun böyle burnunu tutarak çekilmesi emredilmiştir. Bu ise kişinin kendine özel durumları ve hoş karşılanmayan şeyleri gizli tutması ve çirkini güzelle örtme konusunda bir edep ölçüsüdür. Bu hareket, gösterişe ve yalana girmez. Bu, sadece bir hoş görünme hareketi, bir haya Ölçüsü ve insanların dediko­dularından sakınmak için başvurulan bir tedbirdir.

[189] Taberani, Mu'cemu'l-Kebir (21292) Ravileri, Sahih'te isimleri geçen ravilerdir.

[190] Tirmizİ (11109) Ebvabu't-Tahare, 56-Kokynun çıkmasından dolayı abdest almak hakkında gelen rivayetler babı. Ebu İsa (Tirmizi); "Bu hadis hasen sahihtir" de­miştir.

[191] Aynı yer                                                                                                             ,

[192] Müslim (11276) 3-Kitabut-Hayz, 26-Abdest aldığını kesin olarak bilen ancak bu ab­destinin bozulup

bozulmadığında tereddüt eden birinin bu abdestle namaz kılabi­leceğinin delili ile ilgili bab.

[193] Ebu Davud (1/45) Kitabu't-Tahare, 68-Abdestin bozulup bozulmadığı hakkında te­reddüt etme babı.

[194] Taberani, Mu'cemu'l-Kebir (11/222) Kesfu'l-Estar (1/147) Kitabu't-Tahare, Ab­desti bozan şeyler babı. Ravileri, Sahih'te isimleri geçen ravilerdir.

[195] Ahmed bin Hanbel (2/330)

[196] Ebu Davud (1145) Kitabu't-Tahare, 68-Abdestin bozulup bozulmadtğı hakkında te­reddüt etme babı.                                          

[197] Ahmed bin Hanbel (2/330)

[198] Taberani, Mu'cemu'l-Kebir (9/286) Ravileri sika kimselerdirler. Ravileri arasında An'ane A'meş bulunmaktadır. Ancak daha Önce geçen hadis bu hadisin şahididir (yani bunu kuvvetlendirmektedir.)

[199] Bulıari (1/237) 4-Kitabu'l-Vudu. 4-Kisinin abdestinin bozulduğuna kesin kanaati­nin olmaması durumunda tereddütten dolayı abdest almasının gerekmeyeceği babı. Müslim (11276) 3-Kitabu'l-Hayz. 26-Abdest aldığını kesin olarak bilen ancak bu abdestinin bozulup bozulmadığına tereddüt eden birinin bu abdestle namaz kıla­bileceğinin delili ile ilgili bab. Ebu Davud (1145) Kitabu't-Tahare, 68-Abdestin bo­zulup bozulmadtğı hakkında tereddüt etme babı. Nesai (1/98) Kitabu't-Tahare, 15-Kokudan dolayı abdest alma babı.

[200] Buharı (4/294) 34-Kitabu'l-Buyu, 5-Vesveselerin ve benzerlerinin şüphelerden sayıl­maması babı.

[201] Hidaye (1113)

[202] Maide Suresi: 6

[203] Furkan Suresi: 48

[204] Konunun daha geniş açıklaması için bkz. İ'ta'u's-Sünen (1/51-52)

[205] Taberani, Mu'cemu'l-Kebir (121314) Bu hadis sahihtir. Mecmeu'z-Zavaid (1/276) Heysemi şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani, Mu'cemu'l-Kebir'de ve Sağir'de riva­yet etmiştir. Raviieri sika kimselerdirler."

[206] Bkz. İ'ta'u's-Sünen (11268) Kur'an-ı Kerim'e temiz (abdestli) olandan başkasının el süremeyeceği babı.

[207] Ahmed bin Hatibe! (41146-153) Müslim (1/210) 2-K'ttabu't-Tahare. 6-Abdestten sonra okunması müstchab olan zikir. Ebu Davud (J/43) Kitabu't-Tahare, 65-Kişinin abdestten sonra ne diyeceği babı. Tirmizi (1/78) Ebvabu't-Tahare, 41-Abdestten sonra ne deneceği ile ilgili bab.                       w<

[208] Nesaİ, "Bir Gün ve Gecenin Ameli" kitabında merfu ve mevkuf olarak rivayet etmiştir. Mevkuf olan rivayetinin de sahih olduğunu bildirmiştir. Hafız İbni Ha-cer Askalani de onun bu isnadtnın sahih olduğunu bildirmiş ve sonra şöyle söylemiştir: "Hadisin metninin merfu mu yoksa mevkuf mu olduğu konusunda ih­tilaf edilmiştir. Nesai kendi metodu gereğince (ravi sayısı) daha çok ve hıfz derece­leri daha İyi olanlar tarafından nakledilmiş olanı tercih etmiştir. Bu konuda onun hata ettiğine hükmedilmiştir. Nevevi'nin İbnu's-Salah'ı izleyerek ortaya koyduğu metoduna ve daha başkalarının metodlanna göre ise merfu olarak rivayet öncelikli olarak tercihe uygundur. Çünkü hadisi merfu olarak nakleden ravinin ilmî daha faz­ladır. Diğer uygulamanın tercih edilmesi durumunda ise herhangi bir görüşün esas alınması imkanı yoktur. Bu İtibarla onun için de merfu olarak kabul edilmesi mümkündür. Dolayısıyla onun hakkında da, Heysemi, Mecmeu'z-Zevaid (H239)'de şöyle söylemiştir: "Bunu Taberani Mu'cemu'l-Evsat'ta rivayet etmiştir ve raviieri, Sahihte isimleri geçen ravilerdir. Ancak Nesai bunu, "Bir Gün ve Gecenin Ameli" adılı kitabında rivayet ettikten sonra şöyle söylemiştir: "Bu yanlıştır. Doğrusu ise mevkuf olarak rivayet edildiğidir." Daha sonra bunu Sevri ve Gunder'in Şu'be'den mevkuf olarak rivayeti tankıyla nakletmiştir." Hakim (1/564) Kitabu Fedail'l-Kur'an, Surelerin ve surelerden herhangi bir parçanın faziletleri konusu. Ibnu's-Seniyy. Bir Gün ve Gecenin Ameli.

[209] İbni Abidin Haşiyesi (11173) ve sonra) Şerhu's-Sağir (11153) ve sonrası: Mulıazzeb (1121-22) Muğni (1/282 ve sonrası) Fıkhu'l-İslami (11321 ve sonrası.)

[210] Buharı (11473) 8-Ebvabu's-Salat, 7-Şami (Şam diyarı dokuması) cübbe içinde namaz babı. Müslim (11229) 2-Kitabu't-Tahare. 22-Mestler üzerine mesh babı.

[211] Müslim (1/230) 2-Kitabu't-Tahare, 22-Mestle?üzerine mesh babı.

[212] Müslim ((1/231) 2-Kitabu't-Tahare, 23-Perçem ve imame (sarık) üzerine mesh babı.

[213] Ahmed bin Hanbel (4/245) Ravileri, Sahih'te isimleri geçen ravilerdir. Bu şekilde Mecmeu'z-Zevaid'de de rivayet edilmiştir.

[214] Ebu Davud (1/36) Kitabu't-Tahare, 57-İmame (sarık) üzerine mesh babı. Bu hadisin derecesinin yükselmesini sağlayan bir takım şahitleri bulunmaktadır.

[215] Müslim (1/231) 2-Kitabu't-Tahare, 23-Perçem ve imame (sarık) üzerine mesh babı.

[216] Müslim (1/39) 2-Kitabu't-Tahare, 59-Mestler üzerine mesh babı. Tirmizi (11172) Ebvabu't-Tahare, 75-İmame (sarık) üzerine mesh hakkında gelen rivayetler babı.

[217] Nesai (1/75) Kitabu't-Tahare, 86-Sank üzerine mesh babı.

[218] Nesai (1/81-82) Kitabu't-Tahare, 96-Mestler üzerine mesh babı.

[219] Daha geniş açıklama için bkz. İ'la'u's-Sünen (117-8) (Vehbi)

[220] Tirmizi (11172-173) Ebvabu't-Tahere, 75-Sank üzerine mesh hakkında gelen riva-yatîer babı. İsnadı hasendir.                       

[221] Buhari (11494) 8-Ebvabu's-Salat. 25-Mestlerle birlikte namaz kılma babı. Müslim (11227-228) 2-Kitabu't-Tahare, 22-Mestler üzerine mesh babı.

[222] Taberani, Mu'cemu'l-Kebir (9/288) Ravileri sika kişilerdir.

[223] I'la'u's-Sünen (1/245) (Vehbi.)

[224] Ebu Davud (1141) 61-Çorapların üzerine mesh babı. Tirmizi (1/167) Ebvabu't-Ta-hare. Çorapların ve ayakkabıların (nalinlerin) üzerine mesh hakkında gelen rivayet­ler babı. Tirmizi bu hadisin hasen, sahih olduğunu söylemiştir. İbni Hibban (1/314) Nalinlerle (ayakkabılarla) birlikte olması durumunda kişinin çoraplarının üzerine meshetmesinin mubah (caiz) olduğu babı. İbniffuzeyme (1/99) 152-Çorapların ve ayakkabıların üzerine meshetmeye ruhsat babı. İsnadı sahihtir.

[225] İ'la'u's-Sünen (11245)

[226] Ebu Davud (1/42) Kitabu't-Tahare, 63-Meshin nasıl olacağı babı. Bu hadis sahihtir.

[227] Ebu Davud, aynı yer.

[228] Tirmizi (I/I58) Ebvabu't-Tahare, 7l-Mukim ve yolcu olanın mestler üzerine mes-hetmesi babı. Bu hadis hasendir.

[229] Ebu Davud (1/40) Kitabu't-Tahare, 560-Mesh konusunda zaman sınırlaması babı.

[230] Tirmizi (1/159) Ebvabu't-Tahare, 71-Mukim ve yolcu olanın mestle rüzerine mes-hetmesi babı. Nesai (1/83) Kitabu't-Tahare, 98-Yolcu olan birinin mestler üzerine meshetmesinin süresi ile ilgili babı. Nesai'nin rivayetinde; "...Yolcu olduğumuz zaman..." denmektedir.

[231] Nesai, aynı yer.

[232] Bkz. Lubab (1/41) Şerhu's-Sağir (1/203) Mtığm (1/300) ve sonrası.)