Av Yapabilen Hayvanlarda Aranan
Şartlar
-İslam'ın Helal Ve Haram Kıldığı
Hayvanlar-
Münadala (Ok Veya Silah
Yarışması)
Kesilmesi mümkün olan
hayvanın kesimi boynun üst çukuru ve boynun alt çukurudur.
Kesilmesi mümkün
olmayan hayvanın kesimi ise mümkün olan şekillerle onun yaralanmasıdır.
Tam bir kesim dört
şeyle olur;
Bunlar; nefes borusu,
yemek borusu ve iki boyun damarıdır. Kesimde kâfi miktar ise nefes ve yemek
borusunun kesilmesidir.
Eğitilmiş ve
yaralayıcı her yırtıcı hayvanla ve yırtıcı kuşlarla avlamak caizdir.
Eti yenmesi helal olan
hayvanların şer'i yolla kesimi caizdir.
Bu hayvanların etinin yenılebilmesi için gerekli şartlar dahilinde kesilmeleri
gerekir.
Bunlar, nefes borusu,
yemek borusu ve boyunda bulunan iki şah damarın kesilmesidir, bu, en uygun ve
sünnet olan kesim şeklidir. Nefes ve yemek borularının kesilmesi de
yeterlidir, iki şah damarın kesilmesinin sünnet oluşunun hikmeti, ruhun
çıkmasını daha çabuk kolaylaştırmaktır.
Hadisi şerifte
peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır.
"Kesim boynun üst ve alt çukurunda yapılır." [1]
Kesilmesi mümkün
olmayan hayvanlar azgınlaşıp kaçar ya da sahibi onu
tutmaya gücü yetmezse o zaman onu bir aletle yaralamaya çalışır daha sonra
keser, hayvandan kan akıp bu arada sahibi ona yetişmeden ölürse helal olur.
Bunun delili, Rafi' bin Hadiç (r.a.)'dan
rivayet edilen şu hadisi şeriftir:
"Biz deve ve
davar türünden hayvanlara sahipken bu sıralarda develerden biri kaçtı, bizden
biri ok atıp onu vurdu ve öldü. Bunun üzerine Hazreti Peygamber (s.a.v.) şöyle
buyurdu:
"Şüphesiz bu hayvanlardan bazısı yabani hayvanlar
gibi vahşidirler. Onlara gücünüz yetmediği zamanlarda böyle yapın
(vurun.)" [2] [3]
Eti yenen her çeşit
hayvanın usulü dairesinde kesimi ile helal olduğu gibi ok gibi keskin bir alet
veya eğitilmiş köpek, arslan, kaplan gibi hayvanlarla
ve doğan, şahin, kartal gibi yırtıcı kuşlarla da avlanmak caizdir.
Av hayvanının
avlanmasını Kur'anı Kerim ve sünnet meşru kılmıştır.
Allah (c.c.) şöyle
buyurmuştur:
"İhramdan çıktığınız zaman
avlanabilirsiniz." (Maide: 5/2)
Başka bir ayeti
kerimede yüce Allah şöyle buyurur:
"Sana kendilerine neyin helal kılındığını
sorarlar. Onlara de ki, bütün temiz şeyler size helal kılındı. Allahın size öğrettiği gibi öğretip yetiştirdiğiniz avcı
hayvanların yakalayıp öldürdüklerinden de üzerine Allahın
ismini anarak yeyin." (Maide: 5/4)
Sünnetten de delil
peygamberimiz (s.a.v.)'in şu hadisi şerifidir:
"Besmele çekerek kesip kan akıtabilecek aletle
yaralanan hayvanı yeyin." [4]
a) Yaralayıcı
ve keskin bir aletle avlamak gerekir.Bu aletin demir, bakır ya da ok gibi hayvanı yaralayabilen alet cinsinden olması
gerekir.
Avcı böyle bir aletle
av hayvanına vurur ve ona yetiştiği zaman aldığı yara sebebiyle ölmüşse helal
sayılır. Ama henüz can varsa o zaman şer'i ölçüler dahilinde kesilmesi gerekir.
Şayet canlı iken yetiştiği halde kesimi ve boğazlamayı geciktirir ve hayvan o
zaman hayvan ölürse haram olup yiyilmez.
Yaralayıcı bir aletle
değil de taş veya ateşli silahlarla hayvana vurur ve hayvan ölürse ozaman yine haram olur. Hayvana yetişsin yetişmesin farketmez. Ancak hayvan ölmeden yetişip keserse o zaman
helal olur.
b) Yırtıcı
hayvan veya yırtıcı kuşlar salarak yaralama ile av yapmak caizdir.
Avcı av hayvanlarından birini
avlamak için bir avcı hayvanını gönderir, bu avcı hayvan onu yaralar ve bu
yara sebebiyle av hayvanı ölürse eti helal sayılır. [5]
Bu tür hayvanların
eğitilmiş olmaları için dört şart lazımdır:
1. Ava
salıverdiğinde gitmesi.
2.
Durdurulması istendiğinde durması.
3. Avı
öldürdüğünde avdan yememesi.
4. Bu
durumların bir kaç defa tekrarlanmış olması.
Bu şartlardan birinin
eksik olması halinde yakalanan av, helal olmaz. Ancak avcının yetişip canlı olarak
kesmesiyle helal olur.
Diş ve tırnak
haricinde kesici olan her şeyle boğazlamak (hayvan kesimi yapmak) caizdir.
Müslüman ve ehli
kitabın kestiği hayvanlar helaldir. Mecusi ve putlara tapanların kestikleri
bütün hayvanlar haramdır.
Ceninin kesimi anasının
kesimiyledir. Ancak anasının karnından sağ çıkarılmışsa o zaman kesilmesi
gerekir.
Eti yenen canlı bir
hayvandan kesilen parça murdardır, ancak kılları yatak ve elbise imali için
helaldir.
Av hayvanının
şartları:
a) Avcı
hayvanın eğitilmiş olması gerekir.
Şöyle ki av için
gönderildiği zaman koşup ava doğru gitmesi, başka bir tarafa gitmemesi gerekir.
b) Avcı
hayvanın söz dinlemesi gerekir. Sahibinin ona 'git' dediği zaman gitmesi,
'dur' dediği zaman durması gerekir.
c) Avcı
hayvanın öldürdüğünden yememesi gerekir. Ancak sahibine ulaştırıp sahibi önüne
koyduktan sonra yese bir sakıncası yoktur.
d) Bu sayılan
şartların avcı hayvanında daha evvel tekerrür etmesi gerekir. Burda avlayabileceği kanaati hasıl olmuş olur.
Ancak bu dört şarta
haiz olan bir avcı hayvanının öldürdüğü helal olur.
Allah (c.c.) şöyle
buyurmuştur:
"De ki size iyi ve temiz şeyler helal kılındı. Allahın öğrettiğini öğreterek yetiştirdiğiniz avcı
hayvanların sizin için tuttuklarını yeyin." (Maide: 5/4)
Peygamberimiz (s.a.v.)
Adiyy bin Hatem'e hitaben
şöyle buyurmuştur:
" Eğitilmiş avcı köpeğini salıverip besmele
çekersen, o köpek senin için avladığı hayvanı öldürse yiyebilirsin Şayet köpek
avladığından yerse, o zaman ondan yeme. Çünkü köpek kendine avlamış
olur." [6]
Kesimin tırnak ve dişlerle
olması caiz değildir. Zira bu şekilde hayvana eziyet vardır.
Rafi' bin Hadiç (r.a.)'dan rivayeten peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Kan akıtıldıktan ve Allahın
ismi zikredildikten sonra yeyin. Ancak diş veya tırnak ile kesilen hayvan yenmez." [7]
Müslümanın kesimi için yüce Allah şöyle buyurmuştur:
"Boğazladığınız hayvanlar size helal
kılındı." (Maide:
5/3)
Ehli kitabın
kestikleri caizdir. Yüce Allah Kur'anı kerimde şöyle
buyurmuştur:
"Kendilerine kitap verilenlerin yiyeceği
(kestikleri hayvan) size helal kılındı." (Maide: 5/5)
Kitabi olmayan mecusi, putperest ve ateistlerin kestikleri haramdır.
Peygamberimiz (s.a.v.)
Hacar şehrinin mecusilerine
mektup göndermiş ve onları İslama davet etmiş (bu
mektupta şöyle bildirilmiştir):
"Her kim müslüman
olursa ondan kabul edilir. Kim de islamdan imtina'
ederse ondan cizye alınır. Hem de bilinmesi gerekir ki onların kestikleri
hayvanların etleri yenilmez ve onlara müslüman kadın
nikah edilmez." [8]
Karnında yavrusu olan
hamile hayvanın kesilmesi ile karnındaki yavrunun eti helaldir, ancak kesimden
sonra yavru canlı olursa onun da ayrıca kesilmesi gerekir. Bunun delili, Ebu Said El-Hudri
(r.a.)'dan rivayet edilen şu hadistir. Hazreti peygambere annesinin karnındaki
yavrunun durumunu sorduk. O şöyle buyurdu:
"Onun etini yiyebilirsiniz. Çünkü annesinin
kesilmesi onun da kesilmesi demektir." [9]
Eti yenen canlı bir
hayvandan kesilen parça haramdır. O, hayvanın ölüsü hükmündeder.
Ancak canlı iken balıktan kesilen parça helaldir. Çünkü balığın ölüsü de
helaldir. Balık için kesim şartı yoktur. İleride bu konuya değinilecektir.
Ebu Said El-Hudri
(r.a.) şöyle rivayet eder: Hazreti Peygamber'e develerin hörgüçlerinden ve
koyunların butlarından kesilen parçalar hakkında sorulduğunda o şöyle cevap
verdi:
"Bir canlı hayvandan kesilen parça ölü
hükmündedir." [10]
Eti yenen canlı hayvandankırpılan veya kesilen parçanın üzerindeki
kıllardan istifade edilmesi için giysi ve yataklarda kullanım amacıyla helaldir.
Bunların da eti yenen hayvanlardan olması gerekir.
Yüce Allah Kur'an'ı Kerim'de şöyle buyurur:
"Allah evlerinizi sizin için huzur ve sükun yeri
yaptı ve sizin için davar derilerinden gerek göç gününüzde gerekse konaklama
gününüzde kolayca taşıyacağınız evler, yünlerinden yapağılarından ve
kıllarından bir süreye kadar (faydalanacağınız) bir ev eşyası ve bir ticaret
malı meydana getirdi." (Nahl: 16/ 80) [11]
Arapların mubah
gördüğü tüm hayvanlar helaldir. Ancak İslam şeriatının haram gördükleri
bunlardan istisna edilmiştir.
Arapların habis
gördüğü bütün hayvanlar da haramdır. Ancak İslam şeriatının helal gördükleri
müstesna.
Azı dişleriyle kapıp
parçalayan, kendi kendini savunabilen hayvanların eti haramdır.
Kuş cinsinden olup,
tırnaklarıyla kapan yırtıcı, tırnaklara sahip bütün kuşlar haramdır.
Fazla acıktığından
dolayı çaresiz kalıp canını kurtaracak kadar haram ve murdar etten yemek
caizdir.
Bizlere iki ölü helal
kılınmıştır: Balık ve çekirge.
İki kan helaldir,
bunlar da: Ciğer ve dalaktır.
Hayvanların helal ve
haram olmasında arapların örflerinin dikkate
alınmasında sebep, Arap topluluklarının islamın ilk
muhatabı olmalarından dolayıdır.
Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurur:
"... İşte o peygamber onlara iyiliği emreder,
onları kötülükten men eder. Onlara temiz şeyleri helal pis şeyleri haram
kılar." (el-A'raf:
7/157)
Başka bir Ayet-i
Kerime'de Yüce Allah:
"Kendileri için nelerin helal kılındığını sana
soruyorlar. De ki: Bütün iyi ve temiz şeyler size helal kılınmıştır." (Maide: 5/4) buyurmuştur.
Yırtıcı ve kuvvetli
dişlere sahip olan her çeşit hayvanın eti haramdır. Bu hayvanlar; kurt, kaplan,
ayı, fil, pars, köpek, kedi, maymun vb.
Kuş türünden de
parçalayıcı tırnaklara sahip olan her çeşit kuşta haramdır. Bu kuşların
başında alaca, karga, atmaca, yarasa, doğan, şahin, kartal, akbaba ve çaylak
gibi kuşlar gelir.
Ebu Salebe'den rivayete göre
Peygamberimiz (s.a.v.) azı dişleri yırtıcı olan her çeşit hayvan yemekten neyhetti.[12]
Güçlü tırnaklara sahip
olan kuşlar içinde İbni Abbas
şöyle rivayet etmiştir:
"Hz Peygamber azı dişli
olan her yırtıcı hayvanın ve pençeli olan her yırtıcı kuşun etini yemekten nehyetti" [13]
Yukarıda ve geçen
konularda anlatılan her çeşit hayvan ölüsü, haram hayvan çeşitleri ve haram
yiyeceklerin tümü heyeti tehlike arzedecek durumdaki
bir alıkta veya zorunlu kıldığında tedavi yönteminde kullanılmasında bir
sakınca yoktur.
Tabii ki böyle bir
durumda helal bulunmayacak veya elde edilmesine güç yetinmiyecekse
ancak yiyilebilir.
Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurur:
"Mallarınızı batıl (haksız ve haram yollar) ile
aranızda (alıp-verecek) yemeyin ve kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah, sizi
esirgeyecektir." (Nisa: 4/29)
İki çeşit ölü
helaldir. Bunların kesim şartı yoktur ve ciğer ve dalak kanları da helaldir.
Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Bize iki ölü ile iki kan helal kılındı, iki ölü,
balık ve çekirge iki kan ise ciğer ve dalaktır" [14]
Hüdhüd, Kırlangıç (bilinen siyah bir kuş), Kevcekan (büyük başlıdır, kuşları avlar yalnız et yer.),
Baykuş, Yarasa, Kartal, Saksağan (bu da kendisinde siyahlık ve beyazlık
bulunan bir kargadır.), Alaca Karga (bu karga türünde de siyahlık ve beyazlık
bulunur, sadece leşleri yer), Kuzgun (diğer adı kaya kargası olup, kanatları
mükemmeldir.), Papağan gibi yırtıcı kuşların eti haramdır. [15]
Ehli eşek, Anası eşek
olan Katır, Zürafa, Aslan, Kaplan, Pars, Ayı, Fil, Köpek, Domuz, Maymun, Kurt,
Berber (vahşi bir hayvan olup, Aslan ile dövüşür.), Çakal (kurttan küçük,
tilkiden büyük olup geceleri çocuklar gibi bağırır.), vahşi veya ehli
Kedi,Timsah, Kurbağa, Yengeç vb.
Dinimizce öldürülmesi
emredilen Akrep, Yılan, Fare gibi haşarat türünden olup, zarar veren
hayvanların da etleri haramdır. [16]
Kendi tırnağıyla
avlanmayan kuşların hepsi helaldir. Bunlar;
Güvercin, Yabani
Güvercin, Kumru, Çulluk, Keklik, Bülbül, Sığırcık, Arı Kuşu, Pelikan, Toy Kuşu,
Çil Kuş (Bir nevi keklik), Deve kuşu, Ördek, Tavuk, Kaz, Hububat Kargası,
Leylek hariç, diğer su kuşları vb. [17]
Manda, At, Deve,
Gelincik (ufak canavar diye de bilinir.), Geyik, vahşi ve ehli Sığır, Vahşi
Merkep, Yaban Faresi, (Arap tavşanı da denilir), Keler, Sırtlan, Tilki, Semur, Sincap, Fenek Koyun, Keçi
Gazal, Kertenkele, Tavşan, Kirpi, Ada Tavşanı, Dağ keçisi, Oklu Kirpi, Vaşak,
Ceylan vb.
Ayrıca denizde yaşıyan bütün hayvanların eti helaldir. Bunların başında
balık gelir. Balıkların sureti ne şekilde olursa olsun helaldir.
Şeriatın helal kıldığı
bir hayvan pislik yerse zarar vermez. Ancak bunların etinin tadı değişirse
haram olurlar.
Kuzu gibi hayvan da,
haram olan bir hayvanın sütünü emer onunla beslenirse yine haram olur. [18]
Kurban, sünneti müekkededir.
Kurban, bir seneyi
bitirmiş koyundan, iki seneyi bitirmiş keçiden, beş seneyi bitirmiş deveden,
iki seneyi bitirmiş sığırdan verilir.
Deve ile sığır yedi
kişi için, koyun ve keçi ise bir kişi için kurban edilir.
Dört çeşit hayvanın
kurban edilmesi caiz değildir:
1. Körlüğü
belli olan.
2. Topallığı
belli olan.
3.
Hastalıklardan bir hastalığı olan.
4. Fazlaca
zayıf olan.
Boynuzu olmayan ve
boynuzu çıkmış hayvanın kurban olması caizdir. Kuyruğu ve burnu kesik olursa
caiz olmaz.
Kurban (udhiyye), Allahu Teala'ya yaklaşmak için Kurban bayramı günlerinde kesilen
hayvandır.
Kurban, Allah'a
yaklaşmak amacıyla kesilen deve, sığır, koyun ve keçiden olunur.
Kurbanın meşruiyeti Kur'an ve sünnet ile sabittir.
Kur'an'dan delil şu Ayet-i Kerimedir:
"Rabbin için namaz kıl ve kurban kes." (Kevser: 108/2)
Sünnetten delil de şu
hadis-i şeriftir:
Enes (r.a.)'dan şöyle rivayet1 edilmiştir.
"Hazreti
Peygamber boynuzlu ve beyaz renkli iki koçun Besmele ve tekbir getirdikten
sonra ayaklarını boyunlarına koyarak kendi eliyle kurban etti." [19]
Kurbanın meşruiyetinin
hikmeti:
Kurban kesmek bir
ibadettir. Allah'a boyun eğmekten sonra gelir.
Hz. İbrahim oğlu İsmail'i kurban etmekle mükellef
kılındığında yerine getirmek istediği kurbanın manasını ihya edip onu canlı
olarak gündemde tutmaktır. Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail'in Allah'ın emrine boyun eğmeleri nedeniyle Allah'u Teala, İsmail'in yerine
kurban edilmek üzere bir koç indirerek Hz. İbrahim'e
o koçu kurban etmesini emretmiştir.
Ayrıca kurban kesmekte
fakir ve yoksulları doyurup sevindirmek söz konusu olur. Bu da fakirlerle
zenginler arasındaki kardeşlik bağlarını daha da güçlendirir.
Kurbanın hükmü:
Kurban kesmek sünnet-i
müekkededir.
İki sebepten dolayı
kurban kesmek vacip olur.
a) Kurban
edilmeye elverişli bir hayvana işaretle, 'Bu benim kurbanımdır.' veya "Bu
hayvanı kurban edeceğim' gibi ifadelerde bulunulursa o hayvanın kurban edilmesi
vacip olur.
b) Allah'a
yaklaşmak amacıyla, 'Kurban kesmek bana borç olsun' diyerek adak adayan kimseyede kurban vermesi vacip olur.
Kurban kesmekle
mükellef olanlar,
a) Müslüman
olmak.
b) Akıllı ve
ergenlik çağında olmak.
c) Kurban
kesmeye maddi güç yetirmektir.
Kendisinde bu üç şart
bulunan kimseye kurban bayramında kurban kesmek sünneti müekkededir
Koyun ve keçiden
kurban edilmesi için ikişer yaşını doldurması lazımdır. Ancak koyun bir yaşını
bitirip ikinciye basarsa kurban edilebilir.
Ebu Hureyre (r.a.) Hazreti
peygamberden şöyle duyduğunu rivayet eder:
"İki yaşına basmış koyunu kurban ediniz. Çünkü
onu kurban etmek caizdir." [20]
Deve ve sığırın yedi
kişi için kurban edilebileceğinin delili: Cabir
(r.a.) şöyle demiştir:
" Hazreti
Peygamber ile beraber Hudeybiye senesinde deve ve
sığırı yedişer kişi için kurban ettik." [21]
Kurban olarak kesilen
kurbanlık hayvanda metinde geçen dört maddeden herhangi biri bulunursa caiz
olmaz.
Hazreti Peygamber
(s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Körlüğü sırasında kör hayvanı, hastalığı
esnasında hasta hayvanı, topallığı devam ettiği sürece tcpal
hayvanı ve kemik iliği kalmayacak kadar zayıf hayvanın kurban edilmesi caiz
değildir." [22]
Kulağın bir tanesi
veya ikisi farketmez çünkü onun elinden eksiklik olur
ve yenilen bir parçanın yokluğudur.
Kurban kesmenin vakti;
Bayram namazı kılındıktan sonra başlayarak teşrik günlerinin sonuncu günü
akşamı güneş batana kadar olan süredir. Kurban kesiminde beş şey sünnettir:
1. Eûzu Besmele çekmek,
2. Peygamber
(s.a.v.)'e salavat getirmek.
3. Hayvanı
kıbleye yöneltmek.
4.
Besmeleden önce veya sonra üç defa tekbir getirmek.
5. Kabulü
için duada bulunmak.
Nezr olunan bir kurbanın etini sahibi yiyemez. Sünnet
olarak kesilen bir kurbanın etinden sahibi yiyebilir. Kurban (eti ve derisi)
satılmaz fakat fakir ve miskinlere (ihtiyaç sahiplerine) verilir.
Kurban kesmenin vakti,
bayram günü güneş doğduktan sonra iki rekat namaz kılınıp iki hutbe okunduktan
sonra başlar bayramın dördüncü günü güneş batana kadar devam eder.
Peygamberimiz (s.a.v.)
şöyle buyurmuştur:
"Bu günümüzde ilk yapacağımız şey, namaz kılmak
ondan sonra (evlerimize) dönüp kurban kesmektir. Kim böyle yaparsa sünnetimize
uygun davranmış olur. Kim namazdan önce kurban keserse bu yalnız ailesine
takdim ettiği bir et sayılır. Onun kurban ibadetiyle hiç bir ilgisi
yoktur."[23]
Hadiste geçen 'bu gününüzde'den maksat Zilhiccenin onuncu günü olan bayramın
birinci günüdür. 'Bundan önce' denmesinden maksat ise namaz vakti girmeden
önceki vakittir.
Bayramın diğer üç günü
ise teşrik günleri olan Zilhiccenin 11, 12 ve 13.üncü günleridir.
Zübeyir ibnul Avvam'dan
rivayete göre Hazreti peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.
"Teşrik günlerinin tamamında kurban
kesilebilir." [24]
Kurban kesildiği zaman
besmele çekmek ve tekbir getirmek sünnettir.
Allahu Teala şöyle buyurmuştur:
"Besmele ile kesilin hayvanlardan yeyin." (Enam:16/18)
Hazreti Enes'in rivayetine 'Allah Resulü besmele çekip tekbir
getirdi.' buyurarak kurbanını kesmiştir, ve Müslimin rivayyetinde ise 'Bismillahi vellahu ekber.' dedikten sonra
kurbanım kesmiştir.[25]
Hz. Aişe (r.a)'dan rivayete
göre Hz. Peygamber bir koç kurban etmek istediğinde
bıçağı eline alıp,
"Bismillah ya Allah
Muhammed'den, Muhammed ailesinden ve Muhammed ümmetinden kabul et" [26] deyip
kesmiştir.
Sünnet olarak kurban
kesen kişi etinden yiyebilir, zengin dostlarına da verebilir. Ancak sünnet olan
kurbanın üçte ikisini dağıtıp kalan üçte birini ehline yedirmesidir. Yine en efdal olanı şudur ki kurban kesen kişi teber-rüken birazını yiyip geri kalanını fakirlere sadaka olarak
vermesidir. Beyhaki'den rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber kurban kestiğinde onun ciğerinden yiyordu. [27]
Kurbanın etinden az
bir parça olsa dahi fakirlere verilmesi ve bunun pişmemiş olması şarttır.
Tatavvu' olarak (sünnet olarak) kesilen kurbanın üçte bir
miktarını kendisine veya ailesine yemek üzere bırakması ve kalanını fakirlere
dağıtması sünnet olmakla beraber Teberruken bir lokma kendisine bıraktıktan
sonra hepsini sadaka olarak dağıtmak daha efdaldır. [28]
Akika sünnettir. Yeni doğan çocuğun yedinci gününde
kesilir. Erkek çocuk için iki, kız çocuk için bir koyun akika
olarak kurban edilir. Akikanın eti fakir ve
miskinlere yedirilir.
Akika, yeni doğan çocuğun yedinci gününde kesilen
kurbandır.
Çocuk doğduğu günde akika kesilemezse, buluğ çağına erinceye kadar bu sünnet
eda edilebilir. Akika kesilmeden önce çocuk vefat
ederse yine de o çocuk için Akika kesilmesi
sünnettir.
Kurbanda bulunması
lazım gelen özelliklerin akikada da bulunması
gerekir.
Akika kurbanının dağıtılması ve fakirlere verilmesi
gerekir.
Akika nezredilmişse, nezredilen kurban gibi olup, sahibi ondan yiyemez.
Kılları, eti ve derisi
aynen kurban gibi satılmaz. Yalnız etinden bir kısmının çiğ olarak dağıtılması
vacip değildir.Yalnız vakit için belli bir şart yoktur. Dilediği zaman Akika kurbanı kesilir.
Kurban etinin
pişirilmeden çiğ olarak verilmesi, akika kurbanı ise
pişirildikten sonra dağıtılırsa daha efdaldir.
Doğumun yedinci
gününde çocuğa güzel isim vermek, aynı günde akikasını
kesmek, sonra saçını tıraş edip, ağırlığı kadar, altın, altına güç yetirilmezse
gümüş sadaka olarak vermek, sağ kulağına ezan, sol kulağına da kamet getirmek
sünnettir.
Akika kurbanının hükmü sünnet-i müekkededir.
Peygamberimiz (s.a.v.)
ve sahabe-i kiram çocuk ve torunları için akika
kurbanı kesmişlerdir.
Hadisi şeriflerinde
peygamberimiz (s.a.v.)
"Yeni doğan çocuğa akika
kesilir" [29] diye
buyurmuştur.
Vakti, çocuğun dünyaya
geldiği andan itibaren başlar, ergenlik çağına gelinceye kadar biter. Akika kurbanını, velisi keser. Bu süre içinde velisi
kesmezse ergenlik çağından sonra herkes kendi akikasını
kesebilir. Bu, süre ölünceye kadar devam eder.
Akika kurbanının doğumun yedinci gününde kesilmesi daha
faziletlidir. Nitekim peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Her yeni doğan çocuk, akikası
kesilene kadar rehindir. Akikası doğumunun yedinci
gününde kesilir, kendisine isim verilir ve tıraş edilir" [30]
Kesilen saçın ağırlığı
kadar altın, gümüş ya da para sadaka olarak verilmesi
sünnettir.
Bütün bu sünnetlerde
kız ile erkek çocuğun arasında hiç bir fark yoktur. Yalnız erkek çocuk için
iki akika kurbanı kesmek daha faziletlidir.
Peygamberimiz
(s.a.v.), Hasan ile Hüseyin'in her biri için birer akika
kurbanı kesmişlerdir.
Akikanın meşru oluşunda pek çok güzel sırlar ve yararlar
mevcuttur.
Şöyle ki Allah'ın
nimetine karşı şükür göstermek, çocuğun iyi gelişmesini sağlamak, akraba, dost
ve fakirlerin gönüllerini hoş etmek gibi bir çok hikmetleri vardır.
Akikanın şartları:
Kurban olarak
kesilebilen hayvanlarda aranan şartlar, akika
kurbanının sahih olabilmesi için de gereklidir. Ancak aralarında aşağıdaki
farklar mevcuttur ve bu farklar akika kurbanı için
sünnettir.
1- Akika eti pişirildikten sonra dağıtılması ve bir miktar
tatlı ile birlikte fakirlere ikram edilmesi sünnettir. Bu tatlı çocuğun
ahlakının tatlı olması ümidiyle verilir.
2- İmkan
dahilinde akika kurbanın kemikleri kırılmadan
birbirlerinin mafsallarından ayrılması sünnettir. Bu da çocuğun sağlık ve
selametini ummak sebebiyledir.
3- Akikanın sağ budunun sağlam ve çiğ olarak çocuğun doğumunu
yaptıran ebesine verilmesi sünnettir. Çünkü Fatıma
(r.a), Peygamberimiz (s.a.v.)'nin emri üzerine böyle
yapmıştır. Bu da çocuğun büyüyüp yürümesi için bir uğur anlamını teşkil
etmektedir.
İşte bunlar akika kurbanı ile ilgili birer sünnettir. Fakat kurbanda bu
tür sünnetler aranmamaktadır.
Çocuk dünyaya gelirken
sağ kulağına ezan, sol kulağına da kamet getirmek sünnettir. Bu da çocuğun ilk
duyduğu şey tevhid sesi olması içindir. [31]
Şafii Mezhebi'nde çocuğun
sünnet muamelesi vaciptir. Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"İnsan yaratılışına uygun olan ameli şeyler
beştir: Çocuğu sünnet ettirmek, edep yerlerini tıraş etmek, koltuk altı
kıllarını gidermek, tırnakları kesmek ve bıyıkları kısaltmaktır" [32]
Sünnetin zamanı ise
illa küçük yaşta yapılması şart değildir. Büyüklük devrelerinde de yapılabilir.
Ancak çocuk buna müsait olursa doğumunun yedinci gününde yapılması sünnettir.
Sünnet muamelesinin
meşru oluşunun hikmeti: Çocuğun sağlığı ve temizliği içindir. Çünkü sünnet
derisinin kesilmesi çocuğun daha sağlıklı bir şekilde gelişmesine vesile olur. [33]
Mesafe ve hedef malum
olmak kaydıyla at yarışı yapmak ve ok atmak sahihtir.
Müsabıklardan birisi
para çıkarır. Para çıkaran müsabakayı kazanırsa parasını geri alır. Diğeri
müsabakayı kazanırsa bunun parasını O alır.
İkisi para çıkarıp
müsabakaya girerse caiz olmaz. Ancak müsabık sayısı üç olursa ikisinin para
çıkarması caiz olur. Bunlardan müsabakayı kazanan paraları alır.
Para vermeyen şahıs
geride kalırsa paranın bir kısmından sorumlu olmaz. Yani herhangi bir şey
ödemez. [34]
Müsabaka, iki veya
daha fazla kişinin at veya deve gibi koşu yapabilen hayvanlara binip
yarışmasıdır.
Müsabaka, Resulullah (s.a.v.)'den bize miras kalan bir sünnettir.
Müsabakalar kitap ve
sünnet ile meşru kılınmıştır.
Allahu Teala şöyle buyurmuştur:
"Düşmana karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve
savaş atları hazırlayın. Bununla Allah'ın düşmanı ve kendi düşmanlarınızı
korkutursunuz.'' (Enfal:
8/60)
Peygamberimiz (s.a.v.)
bizzat deve yarışını yapmışlardır. [35]
Müsabakadaki asıl
gaye, gerektiğinde savaşa hazırlıklı olmak ve bir kuvvet gösterisi olursa
sünnettir. Ama övünmek ve kibirlenmek gayesiyle yapılırsa haramdır. Çünkü bütün
ameller niyetlere göre değerlendirilir. Müsabaka yarışmalarında ne savaşa
hazırlık, ne övünmek ve ne kibirlenmek kastedilmezse o zaman mubah sayılır.
Çünkü vücuda faydalı fiziki geliştirmeyi ve cesareti arttırıcı bir nevi
spordur. [36]
At ya
da deve yarışlarının çeşitli şekilleri ve hükümleri vardır. Bir kısmı mubah,
bir kısmı da haramdır. Bu konuda tespit edilen esaslar şunlardır:
1- Yarışa
katılanlardan birinin diğerine bir şey vadetmesiyle
yapılan yarıştır. Mesela kişinin karşıdaki yarışmacıya, 'Eğer beni geçersen
sana bu kadar para vereceğim, kaybedersen senden hiç bir şey almayacağım'
demesiyle yapılan bu anlaşma müsabakası caizdir. Çünkü tek taraftan ortaya
para veya mal konulur ki kumar kapsamına girmez.
2- Yarışa
katılan iki kişiden başka üçüncü bir şahıs tarafından bu yarışı kazanana
belirli bir para veya mal vereceğini bildirmesiyle düzenlenen yarışma şeklidir.
Mesela kişinin 'Sizden kim yarışı kazanırsa şu kadar para ona vereceğim'
demesidir ki bu da caizdir. Çünkü bunda yine kumar şekli yoktur ve faydalı olan
bir yarışa teşvik söz konusudur.
3- Yarışmaya
katılanlardan her birinin belli bir miktar para ya da
mal ortaya koyması ve yarışı kazanana verilmesiyle yapılan yarış şeklidir. Bu
kumar kapsamına girdiği için caiz değildir ve kesinlikle haramdır.
Müsabakanın Şartları:
Müsabakanın şartlarını
şöylece sıralayabiliriz:
1.
Yarışmacıların başlangıç ve bitiş noktalarını bilmesi.
2. Yarışmaya
katılacak atlar ya da develerin belli olması.
3. At ya da develerin birbirinin dengi olması.
4. Müsabakada şart koşulan meblağın bütün
yarışmacılar tarafından bilinmesi.
5. Mükafatın yarışmacılar dışında başkası veya
başkaları tarafından karşılanması gerekir. [37]
Münadala, ok veya silah ile yapılan yarışmalardır. At ve deve
yarışmalarında olduğu gibi savaşa kuvvet hazırlığı veya eğitim amacıyla
yapılırsa sünnettir.
Münadalanın meşru oluşu kitap ve sünnet ile sabittir.
Yüce Allah şöyle
buyurmuştur:
"Düşmana karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet
hazırlayın." (Enfal: 8/60)
Gerek müsabaka ve
gerekse münadalanın araçlarını peygamberimiz (s.a.v.)
şöyle bildirmiştir:
"Yarışlar ancak deve, at ya
da ok ile olur." [38]
Atış yapan her türlü
silahlar ok hükmündedir.
At ve deve
yarışlarında olduğu gibi ok ve silah yarışmasının da iki çeşidi caiz biri de
kumar olması sebebiyle haramdır.
Münadalanın şartları:
1. Hedef
noktasının belli olması, silahla atış yapılacaksa mermi sayısının belli
olması.
2. Silah
cinslerinin aynı olması. Yani biri tabanca ile diğeri tüfek ile atış yapırsa caiz değildir.
3. Şart
koşulan meblağın belli olması gerekir. [39]
Eğlenceler, insanı
düşünmekten ve ibret almaktan meşkul eden gerçek bir
hakikati olmayan her şeydir. Oyun ise tiyatro, komedi, şarkı ve benzer gibi
şeylerdir. Eğlenceler hükümlerine göre üç kısma ayrılır:
1- Haram
olan eğlenceler: Kişi ve toplum yapısına zarar veren her çeşit eğlencedir. Bu
eğlenceleri düzenlemek, yapıldığı yerde bulunmak da haramdır. Mesela, insanı
farz olan ibadetlerden veya dünyevi geçim işlerinden alıkoyan, insana yalan
yahut çirkin huy alıştırmaya sebep olan her çeşit oyun ve eğlence haramdır.
Bunlar, sazlı ve çalgılı pavyon, gazino ve düğün gibi eğlence yerlerinde yahut
kadınların sahnelere çıkarılarak şarkı ve türkü söyletildiği eğlence türleridir.
2- Mekruh olan eğlenceler: Kişi veya topluma
faydalı bir iz bırakmayan eğlencelerdir. Mesela faydasız güldürü ve mizahların
yapıldığı toplantılarda bulunmak. Bu tür eğlenceler zamanı boşa harcadığı ve
kişiyi gayri ciddiyete sevkettiği için mekruhtur.
3- Mubah:
Kişi ve toplum yapısında faydalı izler bırakan eğlence ve oyun türleridir. Bu
tür oyunlar faydanın Önemine göre bazen de sünnet derecesine çıkar. Mesela
meşru olan at, ok ve silah yarışları, savaşa ve şahsiyete faydalı olan diğer
oyunlar gibi. [40]
İnsanlar arasında
yaygın olan oyunlar, genel hatlarıyla haram ve mubahtır. Ancak mubah olanlar
da sınırı aşarsa mekruh ve hatta bazen de haram hükmüne girer. Şöylece
açıklayalım:
1- Satranç ve dama gibi zihni meşgul edip
bununla beraber zihni ve düşünceyi hareket geçiren oyunlar. Bunlar zihnin
gelişmesine ve düşünme kabiliyetine bir faydası olduğu sürece mubahtır. Ama bu
faydayı aşarak fazla bir bağımlılık kazanıldığı zaman mekruh olur. Bağımlılık
daha da artarsa insanı dini vecibelerden uzaklaştırıp dünyevi işlerden de alıkoyacak
boyutlara ulaşırsa haram olur.
Tavla, tombala, zar ve
her çeşit iskambil ve benzeri oyunlar: Bunlar insanın düşünme kabiliyetini
körleştirdiği ve işi şansa bıraktığı için haramdır. Çünkü bu tip oyunlar
insanın akıl ve hayaline şansı lanse ettirirler. Hal böyle olunca kişi ve
topluma zararlı izler bırakan oyunlar olur ki bunlar haram hükmüne girer.
2-
Hayvanları dövüştürme yoluyla yapılan eğlenceler de haramdır. Mesela hak
arasında zevk için düzenlenen horoz döğüşleri, koyun,
keçi, boğa ve deve güreşlerinin de tertiplenmesi haramdır. Çünkü bu tür eğlenceler
de hayvanlara eziyet vardır. Çoğu zaman hayvanların ölümüne bile sebebiyet
verir.
3- Vücuda
zarar vermeyen ve insana kuvvet kazandıran savaş taktiği ve savunmayı öğreten
güreşler mubahtır. Hatta bazen de sünnet olur. Nitekim Peygamberimiz (s.a.v.) Rukane isminde bir şahısla güreş yapmış ve onu mağlup
etmiştir. Kemik kırmaya ve yaralamaya vesile olabilecek, vücutta zararlı izler
bırakan her çeşit güreş de haramdır. Mesela boks ve taek-wando bunların başında gelir. Yukarıda sayılan mubah
oyunlardan hangisi olursa olsun, araya mal veya para gibi bir iddia girdiğinde
caiz olmaz. Bu mal tek taraftan, her iki taraftan veya bir başkası tarafından
karşılansın farketmez, haram hükmüne girer. [41]
[1] Darekutni, 6/283
[2] Buhari, 5190; Müslim, 1968.
Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 551-552.
[3] Kadı Ebu Şuca’,
Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları:
[4] Buhari, 2356, Müslim, 1968.
Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 552-553.
[5] Kadı Ebu Şuca’,
Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 553.
[6] Buhari, 5167; Müslim, 1929.
[7] Buhari, 2356; Müslim, 1968.
[8] Beyhaki, 9/285.
[9] Ebu Davud,
2827.
[10] Hakim El-Müstedrek, 4/239.
[11] Kadı Ebu Şuca’,
Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 554-556.
[12] Buhari, 52l0, Müslim, 1932.
[13] Müslim, 1932.
[14] İmam Ahmed, 2/97.
Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 557-558.
[15] Kadı Ebu Şuca’,
Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 559.
[16] Kadı Ebu Şuca’,
Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 559.
[17] Kadı Ebu Şuca’,
Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 559.
[18] Kadı Ebu Şuca’,
Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 559.
[19] Buhari, 5245, Müslim, 1966.
[20] Camiussağir, 512; İmam Ahmed, 6/368.
[21] Müslim, 1318.
[22] Hakim, 4/227.
[23] Buhari, 5225; Müslim, 1961.
[24] İbni Hıbban,
1008.
[25] Müslim, 1967.
[26] Müslim, 1967.
[27] Muğnil Muhtac,
3/290.
[28] Kadı Ebu Şuca’,
Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 560-564.
[29] Buhari, 5154.
[30] Ebu Davud,
1522.
[31] Kadı Ebu Şuca’,
Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 565-567.
[32] Buhari, 5552.
[33] Kadı Ebu Şuca’,
Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 567.
[34] Kadı Ebu Şuca’,
Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 569.
[35] Buhari, 410.
[36] Kadı Ebu Şuca’,
Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 569-570.
[37] Kadı Ebu Şuca’,
Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 570-571.
[38] Ebu Davud,
2574; Tirmizi, 1700.
[39] Kadı Ebu Şuca’,
Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 571.
[40] Kadı Ebu Şuca’,
Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 571-572.
[41] Kadı Ebu Şuca’,
Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 572.