Hatâ Mecrasında Cereyan Eden Öldürme :
Kimler Kısasen Öldürülür, Kimler Öldürülmez :
İslâm Ülkesine İltica Eden Harbî :
Ergen Kimse Çocuğa Rarşı Öldürülür :
Ölüm Döşeğinde Ölmek Üzere Bulunan Birini Öldürmek :
Çocukların Birbirini Öldürmesi :
Organları Yerinde Sağlıklı Kimsenin Sakat Kimseyi Öldürmesi
:
Kaatil Öldürülmeden Cinnet Getirirse :
Hâkim Kısas Hükmünü Verdiğinde Kaatil İtiraz Ederse :
Adam Kendi Babasını Veya Anasını Öldürürse :
Kısas Hükmü Ne İle Yerine Getirilir?
Birden Fazla Adam Bir Kimseyi Öldürürse :
Elindeki Keskin Bir Aletle Vurup Yaralarsa :
Eliyle Ya Da Bir İple Boğarak Öldürürse :
Savaşta Bilmiyerek Müslümanı Öldürmek :
YARALAMA VE ORGAN KESİLMESİYLE ÎLGİLİ KISAS
Doğum Yaptıran Ebe Çocuğun Gözünü Sakatlarsa :
Kaatilin İki Tane Olduğu İddia Edilirse :
Şahitlerin Şehadetinde Tutarsızlık :
Bedendeki Yaranın Yeri Hakkında İhtilâf Ederlerse :
Kanı ve canı masum kabul
edilen bir kimseyi kasden öldürmekten dolayı kısas = misilleme gerekir. Kasden
öldürmediği kesinlik kazanan cinayetlerde kısas gerekmez, diyet gerekir.
İleride bu hususu açıklıyacağız.
Cinayet tabiri şer'î terim
olarak can veya malı yok etmek anlamına gelirse de hukukçuların örfüne göre,
sadece canı veya organlardan birini yok etmek anlamında kullanılır. Canı yok
etmeye Kati = öldürme denilir ki, hayatın ortadan kalkması demektir. Organlardan
birini yok etmeye ise, katı' ve cerh = kesme ve yaralama denilir.[1]
Cinayet genellikle ikiye
ayrılır :
1 — Kısası gerektiren cinayet. Bu, kasden, bile bile
kesici öldürücü bir âletle adam öldürmektir.
2 — Kısası gerektirmiyen cinayet.
kati = Adam öldürmek
beş kısımda toplanmıştır :
a) Kasden bilerek öldürücü bir aletle vurup öldürmek. Buna fıkhta katl-î amd denilir.
b) Kasde benzer şekil ve anlamda öldürmek. Buna şîbh-i
amd denilir.
c) Hatâ ile adam öldürmek. Buna katl-i hatâ denir.
d) Hatâ mecrasında cereyan eden öldürmek. Buna carî
mec-ra'l-hatâ denilir.
e) Ölümüne sebep olmak. Buna katl-1 sebebî denilir.[2]
Bütün bu cinayetlerden
maksad, öldürmesi haram olan bir cana haksız yere kıymaktır.
Kasden, bilerek
öldürmek : Kısası gerektirir. Bu, ya bir silahla, ya da silah yerine geçecek, o
anlamda kabul edilecek bir âletle öldürüldüğü takdirde katl-î amd kısmına
girer. Örneğin, bir değneğin başını iyice sivriltip süngü anlamında kullanarak
öldürmek, Keskin bir taşı kullanmak, ateşin içine atıp yakmak veya ateşi
getirip üzerine boşaltmak suretiyle öldürmek bu cümledendir.[3]
Böyle bir cinayette
misilleme gerekir, öldüren ayni zamanda büyük bir günah işlemiş olur. Ancak
öldürülenin baba tarafından vârislerinin hepsi veya birisi kısastan vazgeçecek
olursa, kısas düşer ve o takdirde diyet gerekir.
Hanefî müctehidlerine
göre, kasden adam öldürmekten dolayı verilecek cezanın dışında ayrıca keffaret
gerekmez.[4]
Kasden adam öldürmenin
gerektirdiği hususlardan biri de, kaa-tilin mirastan mahrum edilmesidir.
Kasde benzer şekilde
öldürmek : Silahla veya silah yerine geçecek bir şeyle değil de yumruk, sopa
ve benzeri bir şeyle öldürmeyi kasdetmediği halde vurmak suretiyle öldürmektir.
Bu, İmam Ebû Ha-nefiye göredir. İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed'e göre, ağır
bir taşla kaim bir odunla vurup öldüren kimse de kasden öldürmüş kabul edilir
ve kısas gerekir. O halde îmameyn'e göre, öldürücü olmayan bir cisimle vurur
da adam ölürse, o takdirde Kasde Benzer bir katil kabul edilir.
Fukahamn çoğuna göre,
İmam Ebû Hanîfe'nin görüşü daha sa-hîh kabul edilmişse de, İmameyn'in bu husustaki
içtihadı, insan kanını ve canını koruma bakımından fetvaya daha uygun
görülmüştür.
kasde benzer öldürme
olayından dolayı kısas gerekmez, büyük bir günah işlemiş kabul edilir ve
keffaret gerekir. Bunun kef-fareti : Varsa mü'min bir köle azâd eder. Yoksa,
iki ay üstüste oruç tutar ve bir de öldürenin baba tarafından yakınlarının
diyet-i mu-galleze gerekir. bu da, yaşları dört grupta toplanan yüz deve veya
onların kıymetidir.
Kasde benzer bir
öldürmeden dolayı miras hakkı düşer. Yani öldüren öldürülene -ne kadar yakını
olursa olsun- mirasçı olamaz.[5]
Yaralama ve organ kesmede
Hasde benzer diye ikinci bir kısım sözkonusu değildir. Bu tamamen kasden
yaralama veya kesme hükmüne girer ve kısas gerekir.[6]
Bu da iki kısma
ayrılır :
1— Kasdettiği şeyde hatâ etmek. Meselâ : Av hayvanı
sanıp bir adama ateşli silahla vurmak veya düşman tarafından bir adam olduğunu
sanarak bir müslümanı vurup öldürmek, bu cümledendir.[7]
İster birinci kısma,
ister ikinci kısma girsin hata ile adam öldürmekten dolayı yine kaatilin baba
tarafından yakınlarına diyet ve kaatile keffaret, ayni zamanda mirastan
mahrumiyet gerekir. Öldürülen kimsenin Müslüman ile gayr-i müslim vatandaş
olması arasında tahakkuk edecek ceza bakımından bir fark yoktur. Ancak bu durumda
kaatilin kasdı olmadığından günahkâr durumuna düştüğü pek söylenemez.[8]
İmanı Muhammed'e göre,
bir kimse başka birinin elini veya kolunu kasdederek silah kullanır da attığı
mermi ya da ok, veya kullandığı kılıç o adamın boynuna isabet edip öldürürse, bu
kasden öldürme kısmına girer ve kısas gerekir. Ama kasdedip attığı mermi o
adamın eline veya koluna değil de başka bir adama isabet edip öldürürse, bu
hatâen öldürme sayılır.[9]
Adamın başındaki
külahını hedef alarak silah kullanır da attığı mermi adama dokunup öldürürse,
bu da hatâ ile öldürme kabul edilir. Fukahanm çoğunun görüşü böyledir.
Bir adama attığı ok
ona isabet etmez de önce bir duvara dokunur sonra sekip ayni adama isabet
ederek öldürürse, bu da hatâ sayılır.
Bir bez parçasını
topuz haline getirip bir adamın basma kasden vurur da adam bunun te'siriyle
ölürse, hatâ ile öldürme kısmına girer ve bundan dolayı hem keffaret, hem diyet
gerekir.[10]
Yukarıda da
belirttiğimiz gibi, buna fıkıhta Carîn Mecra'l-Hatâ' denilir. Buna bir misal
verelim : Uyurken yatağından kayıp yanı başında bulunan bir kimsenin üzerine
düşer de ölümüne neden olursa, hatâ mecrasında bir anlam taşır. Bu ne kasden,
ne hatâen öldürmedir. Bunun gibi, damın üstünde bulunduğu bir sırada ya ayağı
kayıp, ya dengesini kaybedip düşer de oradan geçmekte olan bir adama dokunup
ölümüne neden olmak veya inşaatta çalışırken bütün tedbirler alındığı halde
elindeki tuğla veya demir parçası düşer de oradan geçmekte olan bir adamın
ölümüne neden olmak da bu cümledendir.[11]
Bunun cezası da hata
ile adam öldürme cezası gibidir, yani kaa-tile keffaret, baba tarafından
yakınlarına diyet gerekir ve miras hakkından mahrum olur.[12]
Buna yukarıda da
belirttiğimiz gibi, Katl-Î Sebebi denilir. Kazdığı bir kuyuya, oradan geçmekte
olan bir adamın düşüp ölmesi, yol ortasına büyük bir taş ya da ağaç parçası
koyup, oradan geçen bir kimsenin ayağının takılmasiyle düşüp ölmesi, bindiği
veya sürüp götürdüğü hayvanın bir adamı çiğneyerek öldürmesi bu cümledendir.[13]
Bundan dolayı keffaret
gerekmez, kaatilin baba tarafından yakınlarına diyet vermeleri gerekir.
Mirastan mahrumiyeti gerektirmez.
Hatâ ile veya ölümüne
sebep olmak suretiyle meydana gelen öldürmekten dolayı diyet-i mugallaza
değil, diyet-i muhaffafa gerekir. Diyet-i muhaffafa : Her altının kıymeti on
dirhem olmak üzere bin dinardır. Gümüşten ise onbin dirhemdir. Dinar veya
dirhem bulunmadığında günün rayicine gör© hesaplanarak tedavüldeki paraya
çevrilir. [14]
Hür kimse, hür kimse
karşılığında kısasen öldürülür. Bunun gibi kadın erkek karşılığında, erkek de
kadın karşılığında öldürülür. Bunu biraz daha açıklayalım : Bir hür erkek, hür
bir kadını kasden öldürürse, kısas yollu oda öldürülür. Kadın ayni şeyi
yaparsa, kısasen öldürülür.[15]
Hür kimse kale
karşılığında, köle de köle karşılığında kısasen öldürülür.
İslâm burada köle ile
hür kimseyi farklı bir cezaya tabi tutmamış, ikisi de insan olduğu için, cana
can kaidesi gereğince ayni cezayı uygulamıştır.[16]
Bir Müslümam kasden
öldüren bir kâfir de kısasen öldürülür. Bir gayr-i müslim vatandaşı öldüren bir
Müslüman kısasen öldürülür. Çünkü o vatandaşların da canları ve malları güven
altındadır, muhteremdir. Bunun gibi, gayr-i müslim bir vatandaş bir gayr-i müslim
vatandaşı öldürürse, kısasen öldürülür. Kaatil olan zimmi yani gayr-i müsîim
vatandaş bu fiilden sonra hemen İslâm'a girerse bile kısastan kurtulamaz.[17]
îslâm ülkesine iltica
eden bir harbiyi bir müslüman veya bir gayr-i müslim vatandaş öldürürse,
kısasen öldürülmezler.[18]
İltica eden iki
harbiden biri diğerini öldürürse, yine kısas gerekmez. Zahir rivayete göre
böyledir. Bunun aksini iddia edenler de olmuştur.
Bir müslüman murted
olan yani dinden çıkan bir erkek veya kadını öldürürse, kısas gerekmez, sadece
diyet gerekir.
İki İslâm devleti
savaşırsa, birbirlerini öldürmelerinden dolayı kısas gerekmese bile, bunun
büyük bir günah ve ağır bir cinayet olduğunda bütün ilim adamları
müttefiktirler.
Dar-i harpte esir
bulunan bir müslümanı bir diğer müslüman vurup öldürürse, kısas gerekmez. İmam
Ebû Hanîfe'nin içtihadına göre diyet de gerekmez. Ama İmam Ebû Yusuf ile İmam
Muham-med'e göre, kaatilin kendi malından diyet gerekir. Fetva îmameynin
kavline göredir.[19]
Ergen bir kimse kasden
vurup bir çocuğu öldürürse, kısasen öldürülür. Burada yaş hiçbir zaman
sözkonusu değildir. Sahih olan da budur. Gözleri gören kimse kasden bir a'mayı
öldürürse veya çok yaşlı bir kimseyi öldürürse, buna karşılık kendisi de
kısasen öldürü-lûı.[20]
Ağaç çubuklarını
kalınca deste haline getirdikten sonra kasden birisinin başına şiddetli vurup
yaralar da adam bu yüzden ölürse, bu hatâ yollu bir öldürme kapsamına girer,
keffaret ve diyet gerekir. Ayni zamanda büyük günahlardan birini işlemiş olur.[21]
İslâm, insanın
dirisini de, hastasını da, ölüsünü de korumuş ona saygı duymuş ve haklarını
korumuştur. Bu bakımdan bir adam ölüm döşeğinde ölmek üzere bulunsa bile birisi
onu bu vaziyette kasden bir silahla vurup öldürürse, kısas gerekir.[22]
Çocuklardan biri
diğerini öldürecek olursa, kısas gerekmez. Çünkü henüz ilâhî teklifle mükellef
bulunmuyorlar. Bu bakımdan işlediği suça verilecek ceza, büyüklere verilecek
cezadan az tutulur. Bu durumda diyet gerekir. O halde çocukların bu hususta
kasden ya da hatâ ile öldürmeleri arasında ceza bakımından bir fark yoktur. Bu,
onlan mirastan da mahrum etmez.
Aklî dengesi yerinde
olmayanla bunağın adam öldürmesi de çocuğun öldürmesiyle ilgili hükmün,
kapsamına alınmıştır.[23]
Sıhhati ve organları
tam yerinde bir kimse, felçli bulunan veya bir kolu ya da bir ayağı keşik olan,
veya kör ve sağır bulunan bir kimseyi öldürürse, kasde makrun ise, kısas, hatâ
ile öldürürse keffaret ve diyet gerekir.
Bunun gibi akli
dengesi yerinde olan bir kimse bir deliyi kasden vurup öldürürse kısas, hatâ
ile ölüdürürse diyet gerekir.[24]
Bir adam kasden vurup
bir diğerini öldürür ve bu yüzden kısas gerekirse, henüz kısas hükmü yerine
getirilmeden önce adam deli-rirse, kısas düşer, diyet gerekir. Tabii delirdiği
tıp yetkililerince tes-bit edilmesi gerekir. Bu kıyas değil istihsandır. Kıyasa
bakılacak olursa, öldürülmesi gerekir.[25]
Burada açıklanması
gereken bir husus vardır : Kaatil henüz kısas hükmü verilmeden delirir ve bu,
yetkili uzmanlar tarafından bel-gelendirilirse, kısas düşer. Ama kısas hükmü
verildikten sonra henüz infaz edilmeden delirirse, hüküm yine de yerine
getirilir. [26]
Hâkim bir kimsenin
diğer birini kasden öldürdüğünü belge ve şahitlerle tesbit edip hükme
bağladıktan sonra kaatil «Benim bu hususta önemli bir delilim var» der ve onu
açıklamadan cinnet getirirse, İmam Muhammed'e göre, kıyasen yine de öldürülür,
ama istihsa-nen öldürülmez de diyet gerekir.[27]
Bazen cinnet getirir,
bazen de kendine gelir ve kendine geldiği bir sırada vurup adam öldürürse kısas
gerekir. Ancak öldürdükten sonra cinnet hali sürüp giderse, o takdirde
öldürülmez, diyete çevi-rilir.
Hakkında kısas ile
hükmedilen kimse, bu arada kendi eceliyle ölürse, kısas da kendiliğinden düşer.[28]
Bir kimse kendi öz
babasını veya anasını, ya da dede ve ninesini öldürürse, kısas gerekir. Babalık
ve analık durumları onu kısastan kurtarmaz. Ayni zamanda mirastan da mahrum
edilir.[29]
Baba kendi öz evlâdını
öldürürse, kısas gerekmez. Baba ve ana tarafından dedeler de bu hususta baba
gibidir. Anne de oğlunu öldürdüğü için kısas hükmü yemez. Bunlara diyet cezası
verilir. Baba ve ana tarafından olan nineler de bu hususta ana gibidir.[30]
Oğlunu veya torununu
öldüren baba veya dedeye hükmedilen diyeti üç sene içinde, oğlunun vârislerine
ödemesi sağlanır. Ama baba kasden değil de hatâ ile evlâdım öldürmüşse, o
takdirde diyet onun baba tarafından yakınlarına yükletilir. Kendisine de
keffaret gerekir. Kasden öldürmede keffaret cezası yoktur. [31]
İki kişiden biri sopa,
diğeri elindeki keskin bir âletle vurup bir adamı öldürürlerse, ikisine de
kısas gerekmez, diyet gerekir. Sopa ile vuranın baba tarafından yakınlarından
diyetin yarısı tahsil edilir. Keskin demir aletle vuranın kendi malından
diyetin yarısı tahsil edilip maktulün vârislerine verilir.[32]
Hanefî mezhebine göre,
ancak kılıç veya benzeri bir âletle yerine getirilir. Hattâ bir kimse bir
adamı ateşe atıp yaksa veya suda boğsa, yine de kılıçla öldürülür. Yani ateşte
yaktığı için ateşte yakılmak suretiyle cezalandırılmaz.
Bunun gibi, vurup bir
adamın bir organını keserek onu öldürse, yine de kaatilin o organı kesilmez,
sadece boynu kılıç ile kesilir. Diğer yaralayıp öldürmeler de böyledir.[33]
Bir adanı kendi
kendini yaraladıktan sonra başka biri de onu yaralar, sonra da bir arslan onu o
vaziyette parçalarsa, onu yaralayan adama diyetin üçte biri gerekir.[34]
Bir adam eline silah,
alıp birden fazla insan öldürür ve sonra öldürülenlerin baba tarafından
yakınları toplanıp o adamı ölçlürürler-se, mesele kapanmış olur, hiç birine bir
ceza gerekmez. Ancak böyle yapmak İslâm Hukuk prensiplerine aykırıdır. Öldürme
yetkisi devletin yetkili organlarına verilmiş, şahıslara verilmemiştir. Bu
daha çok kan gütme davasını önlemeye matuftur.
Öldürülenlerin
velîlerinden sadece biri vurup kaatili öldürürse, diğerlerinin başka bir
talepte bulunmalarına gerek kalmaz. Halkları sakıt olur.[35]
İki veya üç, ya da
daha fazla kişiler bir araya gelip ellerindeki öldürücü silahlan hep birlikte
kullanarak bir adamı öldürürlerse,
hepsi de kısas hükmü giyer ve kılıçla öldürülür.[36]
Elindeki bel veya
kürekle vurup bir adam öldürürse, bakılır : Bunların ağaç elan sap kısmıyla
vurmuşsa, diyet gerekir. Demir kısmının keskin tarafıyla vurmuşsa, kısas
gerekir.[37]
Adam elindeki keskin
bir aletle vurup bir başkasını yaralar, o da aldığı yaradan yatağa düşüp bir
süre sonra ölürse, kısas gerekir. Çünkü kullandığı alet, öldürücüdür ve kasden
kullanmıştır. Kısas için adamın hemen ölmesi de şart değildir.
Isırarak veya
tırnaklarıyla sıkarak öldürürse, kısas gerekmez. Fukahadan bazısına göre,
gerekir. Ancak bu husustaki genel kaide şöyledir : Kurban kesmeye elverişli
kabul edilen her âlet, kısası gerektirir. Elverişli olmayanlar ise kısası
gerektirmez.[38]
Kamçıyla vurup
öldürmekten dolayı kısas gerekmez, diyet gerekir. Çünkü kamçı öldürücü bir âlet
sayılmamıştır. İsterse birkaç defa üstüste vurmak suretiyle öldürmüş olsun
farketmez.
Elli ya da yüz değnek
vurmak suretiyle birini hastahanelik ederse, adam yediği bu dayaktan solayı
ölürse diyet gerekir. Hattâ değ-Inek vurulan yerlerinin çoğu iyjleşse bile,
sadece birkaç yerde izi ka-'hp o yüzden ölse hüküm yine böyledir. Ayni zamanda
tabib ücreti ve İlâç parası da kaatile yükletilir. [39]
Bir adam başka birini
eliyle veya elindeki bir iple boğazını sıkarak öldürürse, kısas gerekmez,
sadece diyet gerekir. Ancak boğmayı âdet edinmiş bir kimse ise, kısasan
öldürülür. Fukahanm çoğuna göre, elle bogmakda kısas gerekmese bile, iple
boğana kısas gerekir. Çünkü bir adamı kasden elindeki bir aletle öldürmüş kabul
edilir.
Suya atıp boğulmasına
neden olursa, su az ise, yüzerek veya yürüyerek çıkıp kurtulmak mümkünse,
kısas gerekmez. Diyet gerekir. Su çok ise, yüzmekle de insan zor kurtulabilirse,
o takdirde kısas gerekir. Az suda olsa bile, adamın ayaklarını bağlamış veya
ağır bir cisim bağlayarak suya atmışsa, bu durumda yüzüp kurtulma şansı
kalmamış demektir. Fukahanm çoğuna göre, kısas gerekir. İmam Ebû Hanîfeye göre,
diyet ve keffaret gerekir, kısas gerekmez.
Birini bağlayıp
güneşin altına terkeder, o da o yüzden ölürse kısas gerekmez, diyet ve keffaret
gerekir.[40]
Birini bir uçurumdan
itip atar veya kuyuya iterek düşürür, o da bu yüzden ölürse, bakılır : İtilip
atıldığı uçurum pek tehlikeli değilse, kısas gerekmez, tehlikeli ve kurtulması
umulmayacak ölçüde ise kısas gerekir. Kuyu hakkındaki hüküm de böyledir.[41]
Bir kimseyi bir eve
hapsedip aç susuz bırakır da bu yüzden ölürse, kısas gerekmez, ama diyet
gerekir. Bu diyet de öldürenin baba tarafından yakınlarından tahsil edilir.
İmam Muhammed de ayni ic-tihadda bulunmuştur.
Bir adamı bağlayıp
canavarın önüne atarak parçalatan kimseye, îmam Ebû Yusuf'a göre, müebbed hapis
cezası verilir.[42]
Düşman ile karşılaşan
İslâm askerleri savaş esnasında karşısına çıkan kişinin müslüman olduğunu
bilmeden vurup öldürürse, kısas gerekmez, fakat keffaret ve diyet gerekir.[43]
Fukahanm bir kısmına
göre, öldürülen düşman saflarında ise, hiçbir şey gerekmez. Ama iki ordu
birbirine karışmış vaziyette ise, o takdirde diyet gerekir.
Müslümanlara karşı
silah çeken kimse öldürülür ve bu yüzden diyet gerekmez. Silahını çekip birini
öldürmek isterken, o biri kendini ölümden kurtarmak için onu öldürürse, bu
yüzden keffaret ve diyet gerekmez. Çünkü nefsi müdafaa şarttır ve hayat hakkı
muhteremdir. Bunun gece veya gündüz, şehir içinde veya dışında olması arasında
bir fark yoktur.
Geceleyin şehir içinde
veya dışında biri elindeki değnekle diğerinin üzerine hücum eder, o da ondan
kurtulmak için silahını çekip öldürürse, ne kısas, ne de diyet gerekir. Ama
gündüzleyin böyle yapar, hücuma uğrayan da kasden onu öldürürse, o takdirde
kısas gerekir. Çünkü değnekle gündüzleyin hücum etmek, öldürmek anlamına
gelmez. Tabii bu, İmam Ebû Hanife'ye göredir. îmameyn'e göre, gündüz dahi olsa
kısas gerekmez.
Bir adam elindeki
silahla birine saldırıp bir tek darbe vurduktan sonra geri çekilirse, darbeyi
alanın onu öldürmesi caiz olmaz, öldürecek olursa, kısas gerekir. Çünkü bir
darbe vurup geri çekilmesi öldürmiyeceğini ifade eder.
Geceleyin evine girip
mal çalan hırsızı takip edip çaldığı malı geri alamadığı ve üstelik yaklaşmak
istediğinde ölüm ile tehdid ettiği takdirde, mal sahibi silahını çekip onu
öldürürse, bundan dolayı bir şey gerekmez. [44]
Yaralama ye organ
kesilmesi hususunda daima eşitlik aranır. Bu bakımından sol el karşılığında sağ
el, sağlam kol karşılığında felçli kol veya bunun .aksi, erkeğin eli
karşılığında kadının eli, kadının eli karşılığında erkeğin eli kölenin bir
organı karşılığında hür kimsenin ayni organı, kölenin eli hür kimsenin eli
karşılığında kesilmez.[45] Çünkü kölenin eli diğerine- nisbete yarı
kıymet taşır.
Müslümanla kafir yani
gayr-i müslim vatandaş, biri müslüman diğeri gayr-i müslim iki hür kadın ve iki
gayr-i müslim vatandaş kadın arasında organ kesmekten dolayı kısas gerekir.
Yani misliyle karşılık görür.[46]
Saç ve sakaldan dolayı
kısas gerekmez. Başka ceza gerekir. Baş veya beden derisinden bir şey kesilirse,
bundan dolayı da kısas gerekmez, sadece hâkimin takdiriyle başka bir ceza
takdir edilir. Bunun gibi yanak, karın nahiyesi, sırt nahiyesi ve çene altı
gibi yerler den kesilen deriden dolayı kısas gerekmez, ceza gerekir.[47]
Çünkü bu gibi durumlarda bir sakatlanma sözkonusu değildir.
Bunun gibi tokat,
yumruk, itip-kakmak, dürtmek gibi fiilerden dolayı kısas gerekmez, hâkimin
takdir edeceği ceza gerekir.[48]
Kemik çatlatma veya
kırma hususunda da kısas gerekmez, başka ceza takdir edilir. Ancak dişe karşı
diş kısas yapılır. Çünkü ayni ölçüde denge sağlanabilir. Ama kemik çatlatma
veya kırmasında ayni ölçü ve biçimde çatlatmak veya kırmak mümkün değildir.
Yani eşitlik sağlamak imkânsızdır. Bu bakımdan başka cezalar takdir edilir.
Eklem yerlerinden
meydana gelen kesmeden dolayı kısas gerekir, çünkü eşit şekilde kesmek
mümkündür. Eklemden değil de kemik kırmak suretiyle meydana gelen bir kesmede
kısas yapılamaz, çünkü ayni biçimde ve ölçüde kırıp kesmek.mümkün değildir.[49]
Gözün görme hassesini
vurmak suretiyle yok eden kimseye ayni şey yapılır, yani kısas gerekir. Doktor
marifetiyle onun gözünün de görme hassası giderilir.
Biri diğerinin gözünü
oyup çıkarır veya ağır bir darbe vurup içeri göçmesine sebep olursa, oyma
hususu uzman doktorlara gösterilir, ayni şekilde oymak mümkünse kısas yapılır,
mümkün değilse, başka ceza takdir edilir. İçeriye çökme durumu da böyle. Ancak
fu-kahanın çoğu, bunda kısas gerekmez, ceza gerekir demişlerdir.
Vurup bir adamın
gözünü kör eden kimsenin sadece sağ gözü görüyorsa, yine de kısas yapılır ve
böylece ama olarak kain.
Vurup kör ettikten bir
süre sonra adamın gözü iyileşip görecek olursa, kısas gerekmez, başka bir ceza
takdir edilir.[50]
Kavga esnasında darbe
yiyen göz biraz görme hassasını kaybederse, bundan dolayı da kısas gerekmez,
ceza gerekir. [51]
Doğum yaptıran ebe,
doğum esnasında veya çocuk doğduktan sonra hatâen çocuğun gözünü kör eder ve bu
isbat edilirse kısas gerekir. Ama doğum zorlaşır da elde olmayan sebeplerle
ister istemez böyle bir sakatlanma meydana gelirse, kısas gerekmez, çünkü son
çare ve imkân kullanılmıştır.
Sağ göz, sol göz, sol
göz de sağ göz karşılığında kısas yapılmaz. Ancak cani karşısındaki adamın sol
gözünü kör ettiği halde kendisinin sadece sağ gözü görür vaziyette ise, bu
durumda kısas yapılır.
Kulak kökünden
kesildiğinde kısas gerekir. Bir kısmı da kesildiğinde ayni ölçüde kesmek
mümkün olduğu takdirde yine kısas yapılır, mümkün olmadığı takdirde, ceza
takdir edilir.
Kulağı çekerken
yumuşak kısmından az şey koparsa, kısas değil, ceza gerekir.[52]
Burun kemik kısmında
değil de yumuşak kesiminden kopanlır veya kesilirse, kısas gerekir, kemik
kısmına da dokunulmuş ve kırılma meydana gelmişse, kısas yapılmaz, ona göre
bir ceza takdir olunur.
Alt ve üst dudakda
kısas gerekir. Çünkü bu kısımlarda kemik, yoktur, kesilen miktarı belirlemek
zor değildir. Ancak üst dudağa karşılık üst dudak, alt dudağa karşılık da alt
dudak kısas yapılabilir. Kudurî'ye göre, dudaktan az bir şey kesilirse, kısas
gerekmez başka bir ceza takdir edilir.[53]
Dilin kesilmesi ister
az, ister çok olsun kısası gerektirmez. Fetva için muhtar olan görüş de budur.
Ancak bu hususta ağır bir ceza takdir edilmesi gerekir.[54]
Ağızdan fazladan diş
üstünde ikinci bir diş bulunur da onu birisi kavga esnasında kırarsa, bundan
dolayı kısas gerekmez. Çünkü bir sakatlanma sözkonusu değildir. Diğer dişlerde
ise, aynen kendi cinsi kısas yapılır.[55]
Dişin bir kısmı
kırılırsa, ayni ölçüde kesmek mümkünse kısas yapılır, değilse ceza takdir
edilir.
Işınlan elini kurtarmak
için şiddetle çekince ısıranın bir iki dişi kırılır veya çıkarsa, bundan dolayı
kısas gerekmez. Bu, îmam Ebû Hanîfe'ye göredir.[56]
Biri diğerinin
dişlerini zulmen sökmeğe azmeder, kendisini ondan kurtaracak kimse bulunmazsa,
o takdirde o zalimi vurup öldürürse kısas gerekmez.
Parmaklardaki durum da
böyledir. Oynak yerlerinden kesilen parmak için kısas yapılır, kemikten kırılan
için kısas gerekmez, ceza takdir edilir. El parmağı karşılığında ayak parmağı,
ayak parmağı karşılığında el parmağı kesilmez. Her şey misliyle karşılık
görür, yani kısas yapılır.
Elde altıncı bir
parmak bulunur ve bu biri tarafından koparılır veya kesilirse, kısas gerekmez,
çünkü bir sakatlık sözkonusu değildir, sadece başka bir ceza takdir edilir.[57]
Birinin iki parmağım
oynak yerinden keser ve fakat kendisinin sadece bir parmağı bulunursa, o bir
parmağı kısasen kesilir, diğeri yerine gereken ceza takdir edilir.[58]
Adam öldürmenin
isbatmda ya öldürenin kendi ikrarı, ya da iki adamın şahitliği gerekir. Sadece
bir adamın şahitliğine itibar edilmez. Ancak bir tek kişi şahitlik edince
hâkim sanığı hapseder, ikinci bir şahidin çıkması beklenir. Bulunmadığı
takdirde serbest bırakılır.
Şahitlik konusunda,
kasden veya hatâ ile veya kasde benzer bir şekille öldürmek arasında fark
yoktur, yani iki erkek şahide ihtiyaç vardır.[59]
Bir adam diğer adamın,
kendi babasını hatâ ile öldürdüğünü iddia eder ve şehirde hazır şahitlerin
bulunduğunu ileri sürüp kaatil zanlısının kefil getirmesini hâkimden talep
ederse, hâkim üç günlük bir süre için kefil ister. Ama iddiada bulunan kimse,
benim şahitlerim şimdi burada değildir onları bulup getirinceye kadar kaatil
zanlısından kefil istemesini taleb
ederse, onun bu talebi dikkate alınmaz.
Kasden öldürdüğünü
iddia eder ve şahit getirinceye kadar kendisinden kefil istenmesini taleb
ederse, bu taleb dikkate alınmaz. Şahit veya belge getirince, hâkim kaatil
zanlısını hapseder. Şahitler iddia edildiği gibi, onun kasden öldürdüğüne
şehâdet ederlerse, öldürülen velisi veya vârisi, isterse kısas yapılır,
isterlerse ağır diyet alınır.[60]
Adam iki oğlunun
gözleri önünde öldürülür, oğullarından biri ayrılıp birtarafa gideı diğeri
hâkime baş vurup babasının kaatilinin yakalanmasını söylerse, şahitliği muteber
tutulur.kaatil zanlısı hapsedilir, diğer oğlu gelip şahitlikte bulununcaya
kadar bekletilir. O gelip ayni şekilde şehadette bulunursa, kısas gerekir.
Tabii eğer kasden öldürmüşse. Şehadette bulunmazsa, adam serbest bırakılır. Ancak
ikinci oğlu gelip şehadette bulununca birinci oğlunun yeniden şahitliğine baş
vurulur mu? Bu hususta müctehid imamların görüşü farklıdır. [61]
Vârislerin hepsi
biraraya gelip babalarını öldürenin iki kişi olduğunu, birinin hazır,
diğerinin gaib bulunduğunu söylerlerse, -kasden Öldürdükleri kesinlik
kazandığı takdirde- hazır olan hakkında kısas uygulanır. Gaib olan yakalanıp
getirildiğinde inkâr ederse, vârislerin hepsini yeniden onun aleyhine şahitlik
yapmaları gerekir, onunda öldürdüğünü tekrar söylerlerse, onun hakkında da
kısas cezası uygulanır.
Biri diğerini kılıç
vurup ağır yaralıyarak hastanelik eder ve iki şahit de buna şahitlik ederse,
hastane de veya evinde bir süre sonra hasta yatmakta olan yaralının o kılıç
darbesiyle öldüğü kesinlik kazanır ve artık hâkimin, şahitlerden veya bilir
kişilerden o adamın aldığı kılıç darbesiyle mi, yoksa başka bir sebepten mi
öldüğü hakkında bir şey sormasına gerek yoktur, onu yaralayan kimse hakkında
kısas uygulanır.
Şahitler vuran
kimsenin hatâ, ile o adamı yaraladığını söylerse, şahitlikleri kabul edilir ve
böylece kısas değil, diyet cezası uygulanır.
Şahitler onu kasden
mi, hatâ ile mi vurduğunu kesin olarak bilmezler ve bu ölçü ve anlamda
şahitlikte bulunurlarsa, hatâ ile vurduğuna hükmedilerek diyet cezası tahakkuk
ettirilir.[62]
Öldürülen bir adamın
kaatilini kasdederek, şahitlerden biri «Onu falan gün falan yerde öldürdüğünü
gördüm» derken bir diğer şahit «Hayır filan gün filân yerde öldürdüğünü gördüm»
diyerek ayrı bir gün veya ayn bir yerden sözederse, ikisininde şahitliği kabul
olunmaz.[63]
Ancak öldürme olayı
bir odada meydana gelmiş, şahitlerden biri odanın şu köşesinde, diğeri de hayır
bu köşesinde öldürdüğünü gördüm derse, istihsanen şahitlikleri kabul olunur.
Çünkü yer bir sayılır, odanın içindeki manzara şahitlere değişik şekilde
görünmüş olabilir.[64]
Öldürülen adamın
vücuduna vurulan darbenin iki şahit tarafından görüldüğü ve ancak şahitlerin
yaranın bulunduğu taraf ve kısım üzerinde farklı bilgiler ortaya koyduğu bir
şahitliğe itibar edilmez. Yaptıkları şahitlik hükümsüz kabul edilir.[65]
Bunun gibi şahitlerden
biri, kaatilin kılıç kullanarak adamı öldürdüğünü, diğeri ise taş veya balta,
ya da başka bir âlet kullanarak öldürdüğü şeklinde birbirini tutmayan
şahitlikleri de muteber sayılmaz.
Şahitlerden biri
kılıçla öldürdüğünü, diğeri ise ne ile öldürdüğünü bilmediğini sadece
öldürdüğünü iddia ederse, bu tür şahitlik de kabul edilmez, Çünkü şahitlikler
arasında tutarsız ve çok farklı tes-bitler bulunuyor.
Her iki şahit de
kaatili belirleyip onun öldürdüğünü ancak ne ile öldürdüğünü bilemediklerini
söylerlerse, kıyasen şahitlikleri kabul edilmese bile istihsanen kabul edilir.
Çünkü her iki şahidin şehadeti birbirini doğrular mahiyettedir. Ancak bu
durumda kısas değil diyet gerekir.[66]
İki şahit, iki adamı
belirleyip onların birisi kılıç, diğeri sopa kullanarak falan adamı öldürdü,
diye şehadette bulunurlar, ancak hangisinin kılıç, hangisinin sopa
kullandığını tayin edemezlerse, şahitlikleri kabul edilmez.[67]
[1] El-înaye - El-Bedayi' –
Kâsani.
[2] Fetâvâ-yi Hindiyye.
[3] El-Kâfi – Mervezî.
[4] El-Hidâye – Merğinani.
[5] Şerhü'l-Mebsût.
[6] El-Muhit – Serahsi.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 4/245-247.
[7] El-Hidâye – Merğinanî.
[8] El-Cevheretü'n-Neyyire.
[9] Ez-Zahîre -- Murhanettin
Mahmut.
[10] El-Muhit – Serahsi.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 4/247-248.
[11] El-Muhit – Serahsi.
[12] El-Cevheretü'n-Neyyfce -
Fetâvâ-yi Hindiyye.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 4/248.
[13] El-Kafi – Mervezî.
[14] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 4/248-249.
[15] El-Hulasa.
[16] El-Muhit – Serahsi.
[17] El-Kâfi – Mervezî.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 4/249.
[18] Et-Tepyin – Zeylaâ.
[19] Fetâ-vâ-yi Kaadıhan.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 4/249-250.
[20] El-Kâfi – Mervezî.
[21] El-Muhit - Serahsi -
Fetâvâ-yi Hindiyye.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 4/250.
[22] EI-Hulasa - El-Mebsût -
Şemsüleünme Serahsî.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 4/250.
[23] El-Muhit – Serahsî.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 4/250-251.
[24] Fetâvâ-yi Kaadihan.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 4/251.
[25] El-Hulasa - Fetâvâ-yi
Hindiyye.
[26] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 4/251.
[27] Tatarhaniyye.
[28] El-Hidâye – Merğinanî.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 4/251-252.
[29] Fetâvâ-yi Kaadıhan.
[30] El-Kâfi – Mervezî.
[31] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 4/252.
[32] Şerh-i Mebsût.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 4/252.
[33] El-Muhit – Serahsî.
[34] El-Kâfî – Mervezî.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 4/252-253.
[35] El-Hidâye – Merğinaiü.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 4/253.
[36] El-Kâfi – Mervezî.
[37] El-Hidâye – Merğinani.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 4/253.
[38] Hizanetü'l-Müftî.
[39] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 4/253-254.
[40] Hızaıetü'l-Müftîn.
[41] El-Muhit – Serahsî.
[42] El-Muhit – Serahsî.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 4/254.
[43] Şerh-i Camiissağîr - Sadr-i
Şehid.
[44] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 4/255.
[45] Fetavâ-yi Kaadıhaa.
[46] El-Cevheretü'n-Neyyire.
[47] El-Muhit – Serahsî.
[48] El-Cevheretü'n-Neyyire.
[49] El-Muhit – Serahsî.
[50] Hizanetü'l-Müftîn.
[51] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla
İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 4/256-257.
[52] El-Muhit – Serahsî.
[53] El-Muhit - Serahsî – Kudurt.
[54] Hızanetü'l-Müftîn.
[55] El-Cevheretü'n-Neyyire.
[56] Fetâvâ-yi Kaadıhan.
[57] El-Muhit – Serahsi.
[58] El Cevheretü'n-Neyyire.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 4/257-258.
[59] Şerh-i Mebsût - Fetâvâ-yi
Hindiyye.
[60] Fetâvâ-yi Kaadıhan.
[61] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 4/259-
[62] El-Muhit – Serahsi.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 4/259-260.
[63] El-Mebsût - ŞemsüleimniB
Serahsi.
[64] El-Mûhit – Serahsî.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 4/260.
[65] El-Mebsût - Şemsüleünme
Serahsi.
[66] El-Muhit-Radiyüddin Serahsi.
[67] El-Mebsût - Şemsüleimme
Serahsi.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 4/260-261.