Sadaka-i Fıtr Dört Şeyden Verilir :
Kıymeti Yarım Sâ'a Ulaşan İyi Buğdaydan Bir Sâ'm Dörtte
Birini Vermek Kâfi Midir?
Fitre Verilecek Maddelerin Ölçü Veya Tartı İle Verilmesi
:
Sadaka-İ Fitr'in Vücub Vakti :
Sadaka-İ Fıtr Bayram Günü Verilmiyecek Olursa :
Nisaba Sahip Olmadığı Halde Verirse :
Oruç Tutamadığı Halde Fitre Vermesi Gerekir Mi?
Kendisi Ve Küçük Çocuğu İçin Fitre Vermesi Vâcibdir :
Adam Fakir Karısı Adına Fitre Verebilir Mi?
Ailesi Dışındaki Kişiler Adına Fitre Vermek :
Kişi, Dedeleri Ve Neneleri Adına Da Vermez :
Adam, Ana Babasının Fıtrasım Da Vermekle Yükümlü Değildir
:
Bir Fitre Birkaç Fakire Verilebilir Mi?
Üzerinde Fıtra Ve Zekât Borcu Varken Ölürse Ne Yapılır?
Müslüman halkımız
arasında buna sadece Fitre denilmektedir. Bu da zekât gibi ve o anlamda sosyal
adaleti sağlamaya yönelik mali bir ibâdettir.' Özellikle Ramazan'da fakir ve
muhtaçları bununla sevindirmekte sayısız ecirler ve yararlar vardır.
Buharı ve Müslim'in tesbitlerine göre : İbn Ömer
(R.A.) diyor ki : «Resûlüilah (A.S.) Efendimiz
Ramazanda Sadaka-i Fıtr'ı farz kıldı, ya bir sâ' (3334 kg) hurma ya da bir sâ' arpa verilir. Bu, müslü-manlardan her köle, hür,
erkek, kadın, küçük ve büyük için vâcib-dir.»
Sadaka-i Fıtr bir bakıma oruç gibi değerli bir ibâdette bir noksanlık
meydana gelmiş veya onun faziletini düşürecek bir söz ve davranışta
bulunulmuşsa, onu kapamaya, açılan gediği tıkamaya matuf bir vecibedir. Nitekim
İbn Abbas (R.A.) diyor ki :
«Resûlüllah (A.S.) Efendimiz, oruçlu için
temizleyici, olsun diye Sadaka-i Fıtr'ı farz kıldı.
Bu vecibe oruçluyu boş sözleiliı kirinden, edep dışı
sözlerin günahından paklar ve yoksullar için de aş olur. Kim onu namazdan (bayram
namazından) önce öderse, o makbul bir zekât sayılır. Kim de namazdan sonra
öderse, o sadece sadakalardan bir sadakadıra.»[1]
Bu rivayetlere
dayanarak fukaha sözü edilen konuda şöyle demiştir :
Sadaka-i Fıtr, hür olan her müslümana,
asıl ihtiyacından başka elinde nisab miktarı mal veya
para bulunduğu takdirde vâcibdir.[2]
Sadaka-i Fıtr'da nisab miktarı malda nema
(üreme, artma, çoğalma) aranmaz. Kurban konusunda da esas kabul edilen nisab budur. Yakın kısımların nafakasına da bu miktar,
belirtilen ölçüde esas alınmıştır.[3]
O halde asıl
ihtiyacından sonra elinde nisab miktarı tarla veya
bahçesi veya evi, dükkânı bulunan kimse bu konuda zengin sayılacağından hem Fıtra vermesi, hem de Kurban Bayramında Kurban kesmesi
Hanefi mezhebine göre vâcibdir. [4]
Sadaka-i Fıtr ancak dört şeyden verilir : Buğday, arpa, hurma ve
üzüm. Çünkü bu dördü de kut özelliğindedir. Fakirlerin ana gıda maddesi
sayılır. [5]Ancak
belirtilen bu gıda maddelerinden değişik ölçülerde verilir :
Buğdaydan yarım sâ' (1667 kg.) Arpa, hurma ve üzümden ise birer sâ' (3334 kg.) Bu maddelerin unu da aynı ölçü üzerinden
verilir. Ekmek ise tartı itibariyle değil kıymet üzerinden hesaplanıp verilebilir.
En sahih olan görüş te budur. Kaadıhan
Camiussağîr adlı eserinde üzümden de yarım sâ' verileceği hakkında İmam Ebû
Ha-nife'den bir rivayet nakletmiştir. Çünkü üzüm
bütün eczasıyla yenilmektedir, îmameyn'e göre, bir sâ' verilmesi gerekir. îmam Ebû Hanîfe'den yapılan ikinci bir rivayette ise üzümden de bir sâ' verilmesi belirtilmiştir.
Bu dört ana maddenin
ayninden verilebileceği gib, kıymeti de hesaplanarak
verilebilir. İhtiyata yakın olan da budur.[6]
Fukahanm çoğuna göre, buğday veya arpa vermektense bunların
unundan fitre vermek daha iyidir. Çünkü fakir için bir kolaylık sağlanmış olur.
Kıymeti hesaplanarak para verilmesi ise fakirler için daha uygundur. Zaten
hurma ve üzümden vermek isteyenlerin, bunların ayninden değil de kıymeti
hesaplanarak verilmesi gerekir, demişlerdir. Bazısına göre, bu bir gerek değil,
daha uygun olma meselesidir. Bunu afdaldır diyenler
de olmuştur. Fetva bu görüşe göredir.[7]
Kıymeti yarım sâ'a ulaşan iyi buğdaydan bir sâ'm
dörtte birini veya kıymeti yarım sâ'a ulaşan iyi
arpadan bir sâ'ın
dörtte birini vermek caiz değildir. Diğerlerindeki hüküm de böyledir.[8]
Yarım Sâ' Arpa, Yarım Sâ'da Üzüm Vermek
:
Bir fitre için yarım sâ' arpadan, yarım
sâ1 da üzüm veya hurmadan vermek caizdir. Çünkü bununla maksat hâsıl olmuştur.[9]
Fitre verilecek
maddelerin ölçü ile mi, tartı ile mi verilmesi gerekiyor? İmam Ebû Yusuf'un İmam Ebû Hanîfe'den yaptığı rivayete göre, bunlar ölçek ile değil
tartı ile hesaplanıp verilir.[10]
Ramazan Bayramının
birinci günü fecr-i sadık doğduktan sonra vâcib olur. O halde fecir doğmadan ölen kimse için fitre
vermeğe gerek yoktur. Çünkü henüz kendisine. vâcib
olmadan ölmüştür. Fecir doğmadan bir çocuk dünyaya gelir veya bir gayr-i müslim Müslüman olursa, fecir doğunca onlara da vâcib olur. Fecir doğduktan sonra doğar veya Müslüman
olursa, o takdirde kendilerine fitre vâcib olmaz.
Bunun gibi bir fakir
henüz fecir doğmadan zengin olursa, sadaka-i fıtr
vermesi vâcib olur. Fecir doğmadan zengin bir kimse
fa-kirleşirse, kendisine sadaka-i fıtr vâcib olmaz.[11]
Fecir doğduktan sonra
ölen bir kimseye sadaka-i fıtır gerekir. Bunun gibi
fecir doğduktan sonra fakirleşen zengine de gerekir.[12]
İbn Ömer (K.A.) diyor
ki :
«Resûlüllah (A.S.) Efendimiz
bize, insanlar namaza gitmeden önce sadaka-i fıtri vermemizi emretti.» Bunun
için İbn Ömer, her sene bayramdan bir gün veya iki
gün önce fıtrasmı verirdi.
Bu konuda Mezhep İmamlarının görüş ve ictihadları biraz farklıdır :
a) îmam Ebû Hanife'ye göre, bunu Ramazan
ay'ı girmeden de vermek caizdir.
b) İmam
Şafii'ye göre, Ramazan ayı girince verilebilir.
c) İmam
Mâlik ve İmam Ahmed bin Hanbel'e
göre, bayramdan bir gün veya iki gün önce verilebilir.
Hanefî imamlarına
göre, Ramazanda hangi gün verilirse verilsin farketmez;
şu gün verilmesi daha iyidir, diye bir
kayıt yoktur. [13]
Bayram günü fecr-i saadık doğunca vâcib olur. Bu vücub ödeninceye
kadar devam eder, bayramın geçmesiyle düşmez. Sahih
olan da budur. [14]
Bir müslüman Ramazanda henüz nisaba sahip olmadığı halde acele
edip sadaka-i fıtr öder ve sonra nisaba mâlik olursa,
yeniden vermesi gerekmez. İlk verilen kâfidir. Sahih olan da budur.[15]
Fitre gerçi oruçluyu
manen temizliyen bir vecibedir. Ancak oruç tutmaya
bağlı değildir. Daha çok fakir ve muhtaçları korumaya yöneliktir. Bu bakımdan
yaşlılığından veya hastalığından dolayı oruç tutamıyan
kimsenin de fitre vermesi vâcibdir.[16]
Bayram günü fecr-i saadık doğduktan sonra cami'a namaza giderken vermek fitrenin müstehab
vaktidir. Tabii böyle bir vakitte vermek mümkün olursa. [17]Ödemiyen kimse bütün ömrü boyunca bu borç altında kalmış
sayılır. Ölmeden önce bu vecibeyi yerine getirmesi gerekir.[18]
Bir müslüman sadece kendisi ve bir de ergen olmayan çocukları
için fitre vermekle mükelleftir. Ergen çocukları için dilerse verebilir. Ana
babası için de durum aynıdır. Dilerse onlar için de verebilir.[19]
Bunak ve Deli :
Fitre konusunda bunak
ile deli çocuk mesabesindedir. Bu delilik ister doğuştan olsun, ister arızî
olsun farketmez. Mezhebin zahir görüşü de budur.[20]
Karı koca birbirinin
fitresini vermekle yükümlü değildirler. Kadın fakir olursa, kocası isterse
onun adına fitre verebilir. Kendisinden izin almadan da olsa yine caizdir.
Vermediği takdirde günahkâr olmaz. Büyük çocukları hakkındaki hüküm de
böyledir.[21] Fetva da bu görüşe
göredir. [22]
« Bir zengin ailesi
dışındaki fakir hısımlarının veya komşularının fitresini vermek isterse,
onlardan müsaade alması gerekir. Aksi halde verilen fitre, fitre yerine geçmez.[23]
Dede ve neneleri ne
kadar fakir olursa olsun, torunlarının onlar adına fitre vermesi emredilmemiş
tir. Yani torunlar dede ve nenelerinin fitresini ödemekle yükümlü değillerdir.
Ancak müsaadelerini almak suretiyle verirse buna cevaz verilmiştir.[24]
İsterse anne baba aile
içinde bulunsun, yine de oğlunun onlar adına fıtra
vermesi gerekmez. Çünkü onlar üzerinde velayeti yoktur. [25]Müsaadelerini
alarak verişe caiz olur.
Bunun gibi küçük
kardeşleri ile diğer hısımlarının da fıtrası kişiye
gerekmez. Çünkü bu konudaki genel kaaide şudur :
Nafakası ve bakımı kendisine gereken kimselerin fitresini de vermesi vâcibdir.[26]
Her şahsın fıtrasımn ancak bir fakire verilmesi gerekir. Bu bakımdan
bir fitranın birkaç fakire bölünüp dağıtılması caiz
değildir, yani verilen para fitre yerine geçmez,
sadaka sayılır. Ama birkaç kişinin fıtrasını bir tek
fakire vermek caizdir. [27]
Bir mü'min üzerinde fıtra, zekât,
adak, keffaret ve benzeri vâ-:ibler bulunur, bunları ödemeden ölürse, bıraktığı maldan
bunlar çı-karılıp verilmez. Çünkü şahsın ölmesiyle
mal vârislere intikal etmiştir. Ancak insanlara olan borçlar müstesna, onlar
kul haklarına girdiğinden herhalde ödenmesi gerekir.
Bu bakımdan ölenin
vârisleri, murisleri üzerinde kalan fıtra, zekât,
kurban, adak ve benzeri vâcibleri yerine getirmekle
zorlanamaz, Yetim değillerse, kendilerine düşen hisseden isterlerse bunu
ödeyebilirler.
Ölen kişi üzerindeki
bu tür vâciblerin ödenmesi için vasiyette bulunmuşsa,
o takdirde geriye bıraktığı malının üçte birinden çıkarılıp verilmesi gerekir.
Üçte birini aşacak olursa, aşan kısmı ödenmez.[28]
[1] Ebû
Dâvud - ibn Mâce - Dare-Kutnî
: İbn Abbas (R.A.)'dan.
[2] El-Ihtiyar
Şerh-i Muhtar - Fetâvâ-yi Hindiyye.
[3] Fetâvâ-yi
Kaadıhan.
[4] Celal Yıldırım, Kanaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi:
2/183-184.
[5] Hızanetü'l-Müftîn - Şerh-i Tahavî - Fetâvâ-yi Hindiyye.
[6] El-Muhit - Radıyüddin Serahsi.
[7] El-Cevheretü'n-Neyyire.
Celal Yıldırım, Kanaklarıyla
İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/184.
[8] El-Muhit - Serahsi - El-Bedayi' – Kâsani.
[9] Bahrirâik
- İbn Nüceym.
Celal Yıldırım, Kanaklarıyla
İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/184-185.
[10] Et-Tebyîn
- Zeylai - Fetâvâ-yi Hindiyye.
Celal Yıldırım, Kanaklarıyla
İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/185.
[11] El-Muhit - Serahsi - Mecmau'l-Enhür - Şehzade Damad.
[12] El-Cevheretü'n-Neyyire.
[13] Celal Yıldırım, Kanaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi:
2/185-186.
[14] El-Hidaye
- Merğinan - Fetavâ-yi Hindiyye.
Celal Yıldırım, Kanaklarıyla
İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/186.
[15] Bahrirâik
- İbn Nüceym.
Celal Yıldırım, Kanaklarıyla
İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/186.
[16] El-Mebsut
- Şemsüleimme Serahsi - Fetâvâ-yi Hindiyye.
Celal Yıldırım, Kanaklarıyla
İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/186.
[17] El-Cevheretü'n-Neyyire.
[18] El-Bedayi'
– Kâsani.
Celal Yıldırım, Kanaklarıyla
İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/186.
[19] El-Kâfî - Hâkim-i Şehit Mervezi.
[20] El-Muhit – Serahsî.
Celal Yıldırım, Kanaklarıyla
İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/187.
[21] El-Hidâye
- Fethülkadir - Mecmau'l-Enhür – Damad.
[22] Celal Yıldırım, Kanaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi:
2/187.
[23] El-Muhit - Serahsi - El-Mebsût - Şemsüleimme Serahsi.
Celal Yıldırım, Kanaklarıyla
İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/187.
[24] Et-Tebyîn
- Zeylai - İbn Abidin.
Celal Yıldırım, Kanaklarıyla
İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/187.
[25] Fetâvâ-yi
Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye.
[26] Şerh-i Tahavî
- Fetâvâ-yi Hindiyye.
Celal Yıldırım, Kanaklarıyla
İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/187-188.
[27] Et-Tebyîn
- Zeylaî - El-Bedayi1 – Kâsanî.
Celal Yıldırım, Kanaklarıyla
İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/188.
[28] El-Cevheretü'n-Neyyire.
Celal Yıldırım, Kanaklarıyla
İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/188.