1 — Gusül Ne Zaman
Farz Kılınmıştır?
2 — Guslün Sağhğımızdaki
Yeri :
3 — Güslün Ruh Sağlığı Üzerindeki Olumlu Te'sirleri :
4 — Guslün Beden Sağlığı Üzerindeki Olumlu Etkileri :
I. GUSLÜN (BOY
ABDESTÎN) FARZLARI :
2. Buruna Su Çekip Yıkanmasını Sağlamak,
3. Bedenin Her Tarafım Kuru Yer Kalnııyacak Biçimde
Yıkamak..
A) Deriye Yapışıp Suyun Alta Geçmesine Engel Olan
Maddeler :
1. Elleri Üç Defa Bileklere Kadar Yıkamak,
2. Tenasül Organım Ve Çevresini, Pisliği Giderecek
Biçimde Yıkayıp Temizlemek,
3. Namaz Abdesti Gibi Abdest Almak,
4. Önce Başına Üç Defa Su Döküp Bedeni Ovmak,
6. Sonra Yıkandığı Yerden Biraz Uzaklaşıp Ayakları
Yıkamak,
2. Cinsel Yaklaşmada Bulunmak,
3. Aybaşı Hali Ya Da Lohusa Olmak.
A) Uyandığında Uyluğunda Ya Da Yatağında Islaklık Gören :
2 — Cinsel Yaklaşmada Bulunmak :
A) Cinsel Yaklaşmanın Ölçü Ve Sının Nedir?
B) Tenasül Organın Baş Kısmı Kesik Olan :
C) Cinlerle Temasta Bulunan Kadın :
D) Henüz Erginlik Çağma Girmeyen Erkek Çocuk Evlenecek Olursa :
E) Hunsâ'nin Cinsel Yaklaşmada Bulunması .
F) Tenasül Aletine Geçirilen Kaput Ve Benzeri Şeyler :
3 — Aybaşı Hali Ve Lohusalık :
1 — Gusül Konusuyla İlgili Meseleler :
Vi. Cünüp
Kimseye Haram Olan Şeyler :
3. Mushafa El Sürmek Veya Taşımak,
A) Bu Konuda Bazı Hatırlatmalar :
«Eğer cünüp iseniz
iyice yıkanıp temizlenin.»[1]
«Sana kadınların
aybaşı halinden sorarlar, de ki : O bir ezadır. Aybaşı halinde iken kadınlardan
uzak durun 'cinsel yaklaşmada bulunmayın); temizlenmelerine kadar onlara
yaklaşmayın. Temizlendikleri zaman, Allah'ın size emrettiği şekilde yaklaşın.»[2]
Müctehid imamların
çoğu, burada kadınların temizlenmesinden maksad, kan kesilip iyice yıkanmaları
(boy abdesti almaları) dır, diyerek yorumda bulunmuşlardır. [3]
«Sudan dolayı su
gerekir.» (Yani meninin şehvetle dışarı
çıkmasından boy abdesti gerekir.)[4]
Ümmü Süleym (R.A.),
Resûlüllah (A.S.) Efendimize gelerek deldi ki :
— Ey Allah'ın Peyagmberi! Allah hakkı
söylemekten çekinmez. Kadına, ihtilâm olduğunda gusül gerekir mi?
Peygamber (A.S.) ona
şu cevabı verdi :
— Evet, su (yaşlık, ıslaklık) gördüğünde...».[5]
Bu konuda kesin bir
tarih tesbit etmek mümkün değildir. Ancak gusülle ilgili âyet Mâide sûresinde
yer aldığına bakılarak Medine'de farz kılındığını iddia edenler olmuşsa da,
hicretten bir buçuk yıl önce Mi'rac gecesi namazın farz kılınmasıyla birlikte
abdest ve gus-lün de farz kılındığı anlaşılmaktadır. İlim adamlarından çoğu bu
görüş ve kanaattedir. Allah (C.C.) daha iyisini bilir. [6]
Allah ve Resulünün
emrettiği veya tavsiyede bulunduğu
ibâdetlerin bir ucu dünyaya, diğer ucu
âhirete uzanır. Bir yönüyle ruha gıda verip onu arındırır, bir yönüyle
de beden sağlığını korur. Bütün bu özellikleriyle birlikte ibâdet sırf
emredildiği için yapılır. Sadece dünyevi maksadlar, ya da beden sağlığı dikkate
alınarak yapılan ibâdet, ibâdet olmaktan çıkar bir âdet halini alır. O halde
ibâdetin sayılmıyacak yararları olmakla beraber, biz onu Allah (C.C.) emrettiği, Resûlüllah (S.A.V.) sünnet
kıldığı için yerine getirmeye gayret edeceğiz. [7]
a) Allah'tan
tertemiz olarak gelip beden denilen elbiseye bürünen ruh, beden şeklini'alarak
bu elbiseyi eskitinceye kadar bekler. Tabii bu süre içinde onu geldiği gibi
temiz tutmak bizim asıl görevimizdir. İbâdet onun değişmiyen gıdası, abdest,
gusül ve kalbimizin Allah ile meşgul bulunması onun tek cilâsıdır.
b) Gusül
abdesti bedenimizi temizleyip huzura kavuşturduğu gibi, ruhumuza bulaşan bazı
günah kirlerini de temizler ve böylece onu huzura kavuşturur.
c) Gusül
bize, yerine getirildiğinde daha çok Allah'ı, Onun emrini, Resûlüllah'ı ve
Onun Sünnetini hatırlattığı için, ruh ile beden arasındaki dengesizliği
giderir. Onun Melekût ve Mâna âleminden feyiz ve nur almasını sağlar. [8]
a) Haftada
bir iki defa bütün bedeni yıkama
imkânını hazır lar. İbâdet kasdiyle yapıldığı için :
b) Sinir sistemini düzeltir. Asab bozukluğunu
hafifletip kalbe huzur havası estirir.
c)
Yorgunluğu giderir. Vücudun dinlenmesini sağlar.
d)
Derideki gözeneklerin açılmasını,
vücudun rahat hava almasını kolaylaştırır.
Kur'ân'da : «Eğer
cünüp iseniz iyice yıkanıp temizlenin.» mealindeki âyete dikkat ettiğimizde,
iyice yıkanıp temizlenmemiz emrediliyor. Demek gusülden maksad sadece vücudun
her tarafına su dokundurmak değildir, gerçi böyle yapmakla cünüplüğü kaldırmış
oluruz, ama âyette «iyice temizlenin» emrinden asıl maksadı tamamen yerine
getirmiş sayılmayız.
Nitekim Resûlüllah
(A.S.) Efendimizin bu konudaki fiilinden de bu husus anlaşılmaktadır. Bize
kadar gelen sahih rivayetlerde Re-sûlüllah'ın şöyle guslettiği belirtiliyor :
«önce iki elini iyice
ylkar ve bunu üç defa tekrarladıktan sonra avret yerini iyice yıkar, eliyle
ovup iyice temizlenmesini sağlar. Sonra namaz için aldığı abdest gibi tastamam
bir abdest alır, ancak ayaklarını yıkamayı en sona bırakırdı. Bu da kullanılıp
kirlenen suyun dokunması dikkate alınarak geciktirilirdi. Tabii bu, büyükçe
bir kap içinde veya hamamda yüksekçe bir yer üzerinde durulmıyarak ayaklar
yerde olduğu halde gusledüdiğinde uygulamıştır.
Sonra başına üç defa
su döker, saçlarını iyice ovup suyun nüfuz etmesini sağlardı. Sonra bedeninin
her tarafını iyice yıkamak için önce sağ tarafına üç defa su döker ve eliyle o
kısmı ovardı. Sonra sol tarafını ayni biçimde yıkar ve sonunda ayaklarını
yıkıyarak guslü-nü tamamlamış olurdu. Tabii ağız ve burnuna su verip gerekli temizliği
yapmayı hiç ihmal etmez, bu arada kulak deliklerine, göbek çukuruna ve koltuk
altlarına çok dikkat eder, parmaklarıyla imkân ölçüsünde temizliği yerine
getirmeye çalışırdı.»
Bütün bunları bize
Hazreti Âişe Validemiz nakletmektedir. Alan (C.C.) ondan razı olsun! [9]
Hanefî mezhebine göre
guslün farzı üçtür :
Ağız ve burunu
yıkamanın ölçü ve sınırı, abdest konusunda belirtildiği gibi, ağıza bol su
verip çalkalamak, buruna bol su verip genize kadar çıkmasını sağlamaktır.
Belirtilen şekil,
yıkayıp temizlemenin sünnete uygun olanıdır. Bunun dışında konuyu inceliyecek
olursak, cünüp kimsenin sadece ağzına su alıp çalkalamadan onu içse bile yine
de ağzını yıkamış sayılır. Böylece farz olan guslü yerine gelmiş olur. Yeter
ki ağıza alınan su ağzın her tarafını ıslatmış olsun. O halde suyun çok az
bulunduğu veya havanın tazla soğuk olduğu veya olağanüstü bir durum meydana
geldiği vakitlerde ağıza bir yudum su alıp onunla yetinmek caizdir. Normal
vakit ve şartlarda Sünnete uygun ideal şeklini yapmak çok daha faziletlidir.
Ayni meseleye
Fetâvâ-yi Hindiyye, Bedâyi' ve Bahrirâik'de yer
verilmiştir. Dişler
arasındaki ufak kırıntılar suyun dibe nüfuz etmesine engel bile olsa yine de
farz yerine gelmiş sayılır. Ne var ki ihtiyata uygun olanı, dişler arasındaki
kırıntıları çıkarıp ağzı öylece yıkamaktır. Fethulkadîr'de özellikle bu husus
üzerinde durulmuş ve ihtiyata uygun olduğu belirtilmiştir. Bunun için burun
deliklerinde kuruyup kalan sümük bol su ile temizlenmelidir. Aksi halde guslün
yerine gelmesine engel sayılır. [10]
Abdest konusunda
olduğu gibi, gusülde de suyun deriye geçmesine engel olan maddeler önceden
giderilmelidir. Aksi halde yapılan guslü yerine gelmemiş olur. Örneğin tırnak
üzerinde kuruyup kalan hamur, sürülen oje ve benzeri maddeler suyun alta
geçmesine engel teşkil eder. Gusûlden önce bunların giderilmesi gerekir. Yağlı
boya niteliğinde olmayan normal kir suyun geçmesini engellemez. Sabunsuz su
ile yıkanan bir organda hâlâ kirin izine raslanıyorsa, bu guslün yerine
gelmesine engel sayılmamıştır. Çünkü su deriye nüfuz etmiştir. Ancak Sünnete
uygun olanı, bu tür kirleri iyice yıkadıktan sonra gusletmektir. Bu konuda
şehirli ile köylü aynıdır.
Tırnak aralarına giren
çamur, toprak da böyledir. Derici ve boyacının tırnaklarına ve tırnak
altlarına bulaşan boya ve benzeri şeyler, suyun geçmesini engellerse de ilim
adamlarının çoğu bunda zorluk bulunduğunu dikkate alarak cevaz vermişlerdir. O
halde bu konuda da zaruri (kaçınılması çok zor) halleri genel hükmün dışında
tutmak gerekir. Çünkü Şer'î kaideler de bu kapıyı açık tutmuştur.
Ama deriye yapışan
balık pulu, çiğnenmiş ekmek parçası kuruyup suyun geçmesini engelliyorsa, o
takdirde bunları gidermek lâzımdır. Çünkü bunlardan kaçınmak mümkündür, zarurî
bir durum mevcut değildir.
Bunun dışında pire ve
sinek pisliğinden genellikle kurtulmak mümkün olmdığı için deri üzerinde
yapışıp kalmaları gusle engel sayılmamıştır. Bununla beraber iyice yıkanıp
temizlenmesi Sünnet gereğiridir. El-Muhit ve Fetâvâ-yi Hindiyye'de bu konuya
yer verilmiştir.
Çiçek ve ekzema gibi
bir hastalıktan dolayı deri üzerinde meydana gelen kabuklar kabarık bir
vaziyette olup kenarları deriye bi-tişikse gusle mâni' sayılmaz. Yıkandıktan
sonra bu kabuklar kalkar ya da dökülürse guslü yeniden yapmayı gerektirmez.
Abdestte olduğu gibi
gusülde de suyu gözlerin içine ulaştırmaya lüzum yoktur. Serahsî'nin Muhitinde
ve" Fetâvâ-yi Hindiyye'de buna cevaz verilmiştir. [11]
Kadın guslederken
kullandığı su saçlarının altına nüfuz ediyorsa, örgülerini çözmeye ve suyu ona
tam nüfuz ettirmeye gerek yoktur. Hattâ örgülü bulunan saçlarının uçlarını
olduğu gibi yıkanmadık bırakmasına cevaz verilmiştir. Ne var ki guslederken
saçları iyice yıkamak guslün adabına daha uygundur. Sahih olan görüş budur.
Hidâye, Muhit, Bahrirâik ve Fetâvâ-yi Hindiyye'de de bu husus açıklanmıştır.
Ama kadının saçları
çözük vaziyette ise suyun arasına girdirü-mesi vâcibdir. Erkeklerin de suyu saç
ve sakal arasına girdirmesi vâcibdir.
Kadınlara özenip saçlarım örgüleyen erkekler, guslederken bu örgüyü çözüp suyu
saçlarının arasına girdirmesi vâcibdir. Çünkü örgü kadınlara mahsus bir süstür.
Kulaktaki küpeleri,
parmaktaki yüzüğü guslederken oynatmak ve böylece suyun alta nüfuz etmesini
sağlamak vâcibdir. Delik bulunan kulakta küpe takılı olmadığı takdirde, suyun
deliğin ön kısmına girmesini sağlayacak biçimde kulağı yıkamak gerekir. Bu
hususta fazla bir külfete gerek yoktur. Bahrirâik, Bedayi' ve Fetâvâ-yi
Hin-diyye'de de ayni husus açıklanmıştır. [12]
Guslederken göbek
çukuruna suyun girmesini sağlamak, bunun için parmağı kullanmak vâcibdir. Tabii
bu konuda da fazla bir külfete katlanmaya gerek yoktur. Serahsî'nin Muhit'inde
ve Fetâvâ-yi Hindiyye'de buna açıklık getirilmiştir.
Sünnet edilmedik kalan
derinin altına su girmiyecek olursa, Serahsi'nin El-Muhit'inde guslün sıhhatini
bozmayacağı belirtilmiş; Tatarhaniyye'de bu görüşün muhtar olduğu
kaydedilmiştir. Ancak ne var ki guslederken bu derinin altına su geçirmek
müstehabdır. Fethulkadîr'de de ayni mesele anlatılmış ve böyle yapmanın
müs-tehab olduğu açıklanmıştır. [13]
Abdest alındığında
başın tamamını meshetmek sünnet değildir diyenler ve bunun müstehab olduğunu
söyliyenler vardır. Kadıhan. Fetâvâsın'da ayni husus belirtilmiştir. O halde
abdest alırken başı meshetmek daha uygun olur[14].
Ne var ki başa ve sağ
ile sol tarafa birer defa su döküp kuru yer kalmıyacak biçimde ovmak farzdır.
İkinci üçüncü defa sünnettir. Sahih olan da budur. Siracülvehhac, Bahrirâik ve
Fetâvâ-yi Hindiyye'de de bu husus açıklanmıştır. [15]
Hamamda yüksekçe bir
şey üzerinde oturmuş, ayakları da akan kirli suya bulaşmamışsa, o takdirde
guslün sonunda ayakları yıkamaya gerek yoktur. Durduğu yer bu özellikte
değilse, yıkamak sünnettir. El-Muhit ve Fetâvâ-yi Hindiyye'de bu konuya yer
verilmiştir. [16]
Aşağıda sıralıyacağımız
hususlardan bir kısmının sünnet olduğunu söyleyenler de var, ama biz hepsini
bu bölüme almayı ve sünnet olduğu söylenen hususu parantez içinde belirtmeyi
uygun bulduk :
a) Kalb ile
niyet getirmekve diliyle de «cünüplüğü kaldırmak için gusletmeye niyet ettim»
demek, (sünnet).
b) Elleri
yıkarken Besmele getirmek, (sünnet).
c)
Lüzumundan fazla su kullanmamak, (bu, israfı akışkanlık haline getirmemek için
konulmuş bir önlemdir. Hani nehir kenarında da olsan suyu israf etme, uyarısı
bu maksatla yapılmıştır.)
d) Gereği gibi
temizlik yapılmıyacak kadar suyu az kullanmamak, (çünkü gusülden maksad, bir
bakıma beden temizliğidir).
e) Kıbleye
yönelmemek,
Guslederken kıbleye
yönelmemek âdabdandır. Maddi ve mânevi kirler temizlenirken İlâhi rahmet ve
inayetin en çok tecelli ettiği mukaddes Kâ'be'ye yönelmek saygısızlık olur.
f) Bedenin
ilk su dökmede her tarafını elle ovmak sünnet, ikinci ve üçüncü defa dökmede
ovmak âdabdandır.
g) Mümkün
olduğu nisbette kapalı bir yerde yıkanmak,
ğ)
Konuşmamak ve böylece ibâdeti âdetten ayırmak.
[17]
Guslü gerektiren
şeyler üçtür :
Cenabet olmak şu iki
sebepten biriyle gerçekleşir : Meninin şehvetle fışkmp dışarı çıkması; cinsel
yaklaşmada bulunmak.
Birincisi, cinsel
yaklaşmada bulunmaksızın kadını okşamak, şehveti tahrik eden bir yerine bakmak,
uyurken düş azıtmak ve bir de istimnada bulunmakla olur. Belirtilen bu haller
ister uyanık bir vaziyette, ister uyku halinde meydana gelsin kadın erkek
hakkında ayni anlam ve hükmü taşır. Hidâye, Muhit ve Fetâvâ-yi Hindiyye'de de
du mesele belirtilmiştir.
Şehvet ile gelmesi,
meninin ilk yerinttan ayrılış haliyle itibar edilir, dışarı çıkışıyla değil.
Yani kişi şehvete gelir ve az sonra meni fışkırarak çıkarsa, çıktığı an fazla
bir şehvet hissedilmese bile yine de çıkan meni guslü gerektirir. El-Tebyîn'de
buna yer verilmiştir.
îhtilâm olacağı sırada
şehveti harekete geçerken tenasül organının başım tutup meninin çıkmasına
engel olur ve sonra şehveti sakin olunca meniyi akıtırsa, îmam Ebû Hanîfe ile
İmam Muhammed'e göre guslü gerekir. îmam Ebû Yusuf'a göre gerekmez. Çünkü ona
göre meninin şehvetle fışkınp çıkması gerekir. Müfta bih, İmamey-nin kavlidir.
El-Hulasa ve Fetâvâ-yi Hindiyye'de de bu husus açıklanmıştır.
Cenabetlikten
yıkandıktan sonra idrarını yapmadan veya uyumadan önce namaz kılar ve bu arada
meninin geriye kalan kısmı dışan çıkarsa, ne lâzım gelir? Yine iki imâma göre
gusletmesi gerekir. Ebû Yusuf'a göre gerekmez. Sadece namazı iade eder. Ancak
meni namaz kılındıktan sonra çıkarsa her üçüne göre de o namazı iade etmesi
gerekmez. Bahrirâik, Bedayi', Fethulkadîr ve Fetâvâ-yi Hindiyye'de bu konuya
yer verilmiş ve gereken açıklama yapılmıştır.
Kişi ihtilâm olur da
meni yerinden ayrılır ama tenasül organının başında bir şey meydana çıkmazsa,
gusül gerekmez. Çünkü meninin çıkması şarttır. Fetâvâ-yi Kadıhan, İbn Abidîn
ve Fetâvâ-yi Hindiyye'de de ayni husus belirtilmiştir.
Adam idrarını
yaptıktan sonra tenasül organından meni boşalırsa, bakılır : Aleti intişar
halinde ise gusletmesi gerekir.
Değilse, gerekmez.
Karısıyla cinsel
yaklaşmada bulunduktan sonra gusleder ve az sonra meni çıkarsa guslü gerekmez
.Abdesti bozulmuş olur.
Kadın guslettikten
sonra tenasül cihazmdaki kocasına ait meni dışarı çıkarsa, guslünü iade etmesi
gerekmez. Sadece abdesti bozulmuş olur. [18]
Bu durumda olan kimse
ihtilâm olduğunu hatırlar ve fakat bu ıslaklığın meni ya da mezyi olduğunda
şüpheye düşerse, kendisine gusül gerekir. Yine ayni yerlerde ıslaklık görür de
ihtilâm olduğunu hatırlamaz ve o ıslaklığın meni değil medyi olduğuna kanaat
getirirse, kendisine guslü gerekmez. Ama meni olduğunda şüphe etmezse,
ihtilânu hatırlamasa bile yine de kendisine gusletmek vâcib olur.
Uyandığında tenasül
organının ucunda ıslaklık bulur ve fakat ihtilâm olduğunu hatırlamazsa, bakılır
: Eğer uyumadan önce aleti intişar halinde bulunmuşsa, kendisine gusül vâcib
olmaz. Yok eğer yatmadan önce tenasül aleti intişar halinde bulunmamışsa, o takdirde
kendisine gusül gerekir. Çünkü meni çıktıktan sonra şehvet yatışır. Bu konuda
Şemsü'l-Eimme El-Helvanî diyor ki : Sözü edilen mesele çok önemlidir, fakat
halkın çoğu bundan gafil bulunuyor-dur. âl-Muhit'te de ayni husus
açıklanmıştır.
Hem ihtilâm olduğunu,
hem de lezzet duyduğunu hatırlar ve fakat bir ıslaklık bulamazsa, gusül
gerekmez. El-Muhit ve Fetâvâ-yi Hindiyye'de de bu mesele aynen açıklanmıştır.
Zahir rivayette bunun aksini söyleyen olmamıştır.
Döşekte görülen
meninin kan kocadan kime ait olduğu bilinmez ve her biri diğerine ait olduğunu
iddia ederse, ikisinn de gusletmesi vâcib olur. Tabii bu ihtiyata dayalı bir
hükümdür.
Bayılıp ayıklıktan
sonra uyluğunda ya da iç çamaşırında mez-yiye rsslarsa kendisine gusül
gerekmez. Sarhoşun durumu da böyledir. Çünkü bu iki durum da uyku haline
benzemez. El-Muhit, Bahrirâik, Bedayi' ve Fetâvâ-yi Hindiyye'de de ayni husus
belirtilmiştir.
Uyandıktan sonra
ihtilâm olduğunu hatırlar, fakat hiçbir ıslaklık görülmez, sonra kendisinden
bir müddet sonra mezyi gelirse, bu takdirde de gusül vâcib,olmaz.
Gece ihtilâm olup
uyandıktan sonra bir ıslaklık görmez ve böy-5ce abdest alıp namaz kıldıktan
sonra meni akacak olursa, kendisi-.e guslü gerekir. Zahire ve Fetâvâ-yi
iHndiyye'de bu konu belirtil-niştir. Ancak ne var ki bu durumda namazı iade
etmez. Bunun gibi iamaz kılarken ihtilâm olur, fakat namaz bitinceye kadar meni
ak-naz da sonra akniay başlarsa, namazı iade etmez, sadece gusletme-i gerekir.
Ancak bu konuda namazı
iade etmesi takva yönünden tavsiye 3dilir. Çünkü namaz huzur isteyen bir
ibâdettir. Kalbin şehevî ko-tıularla meşgul olması, onun faziletini düşürür.
Şeklen namaz kıl-tnış sayılır, hepsi o kadar. Fethulkadir'de de bu mesele
açıklanmıştır. [19]
Bu cenabet olmanın
ikinci sebebidir. Ön ya da arkadan cinsel yaklaşmada bulunanlara -meni aksın
akmasın- gusül vâcib olur.
Burada arka tabirini
kullanmamız sadece böyle bir olay meydana gelirse gusül gerekir mi, gerekmez
mi? Hususunu belirtmek içindir. Yoksa arkadan yani dübürden cinsel yaklaşmada
bulunmak büyük günahlardandır. Peygamber (A.S.) Efendimiz öylelerini tel'in
itmiştir. [20]
Tenasül organın baş
kısmı tenasül cihazında kaybolacak biçimde bir yaklaşma, bunun sınırıdır. Yani
bu durumda kadın ile erkeğin ikisine de gusül etmek gerekir. Meninin akması
şart değildir. Hanefi mezhebinin zahiri bu anlam ve hükmü getirmiştir. El-Muhit
ve Fetâvâ-yi Hindiyye'de de ayni konu açıklanmıştır. Sahih olan da budur[21].
Organın başı kesik
olan kimseye, kesik olan baş kısmı oranında tenasül cihazına bir temasta
bulunursa gusül vâcib olur.
Bu konuyu biraz daha
açıklayacak olursak, şöyle özetliyebilinz : Başka bir aletin değil, erkeklik
aletinin girmesiyle iki tarafa gusül gerekir. Ancak erkeklik aletinin baş kısmı
kesik ise, geriye kalan kısımdan kesik olan baş oranında bir duhul yapılırsa,
her ikisine de gusül gerekir. Siracülvehhac, Bahrirâik ve Fetâvâ-yi Hindiyye'de
bu mesele açıklanmıştır. [22]
Cinlerin kendisine
yaklaşıp temasta bulunduğunu ve bu nedenle' normal cinsel yaklaşmadan duyduğu
zevki hissettiğini iddia eden kadına gusül gerekmez. Serahsî'nin El-Muhit'inde,
Bahrirâik ve Fetâvâ-yi Hindiyye'de bu konuya yer verilmiştir. [23]
Henüz ergin olmayan
erkek çocuk ergin olan kadınla evlenir ve cinsel yaklaşmada bulunursa, kadına
gusül gerekir, fakat erkeğe gerekmez. Ancak onun da gusletmesi emredilir,
alışkanlık haline getirmesin diye..
Bunun aksine erkek
ergin olurda kız ergin değilse, evlilik nedeniyle cinsel yaklaşmada
bulunurlarsa, erkeğe gusül gerekir, kıza gerekmez. Ancak ona da gusletmesi için
emredilir. [24]
Hem erkeklik, hem
dişilik organı bulunan kimse cinsel yaklaş-mada bulunursa, hem kendisine, hem
kendisiyle bu yaklaşımı yapana gusül gerekir. El-Muhi, Bedayi' ve Fetâvâ-yi
Hindiyye'de ayni konu işlenmiştir. [25]
Tenasül aletine
geçirilen kaput ve oenzeri şeyler mevcut olduğu halde cinsel yaklaşmada
bulunursa, bakılır : İnzal vaki olmamış, fakat tenasül cihazının sıcaklığım
hissetmişse gusül vâcib olur. His-sedilmiyecek kadar kalınsa, inzal da vaki
olmamışsa, o takdirde gusül gerekmez. Ama ihtiyaten gusletmesi uygun olur.
Çünkü bu mesele üzerinde farklı ictihadlar yürütülmüştür. Geniş bilgi için bak
Fetâvâ-yi Hindiyye'ye.
Müslüman olan gayr-i
müslime de gusletmek vâcibdir. Bu ko-'
nuyu az ileride biraz daha açıklıyacağız. [26]
Guslü gerektiren
sebeplerden biride aybaşı hali ve lohusalık-tır. Kan gelmesi şarttır. Ancak
doğumdan sonra kan gelmiyecek olsa bile, sahih kavle göre kadının gusletmesi
gerekir. Bahr-i Râik, Bedayi' ve Fetâvâ-yi Hindiyye'de bu mesele
belirtilmiştir. [27]
Guslün çeşitlerini
fıkıhçılarımız dokuz bölümde toplamışlardır : Üçü farzdır.
1.
Cünüplükten dolayı gusletmek,
2. Aybaşı
halinden temizlendikten sonra gusletmek,
3. Lohusalık
kanı kesildikten sonra gusletmek farzdır,
Birisi vâcibdir :
Ölüyü yıkamak.. Müslüman olan cünüp kâfirin de gusletmesinin vâcib olduğu
zahir rivayete göre kabul edilmiştir. Gayr-i müslime bir kadın kanı kesildkten
sonra Müslüman olursa, bu nedenle ona gusül gerekmez.
Erginlik çağma giren
(baliğ olan) kız çocuğu kanı kesilince gusletmesi gerekir. Erkek çocuk ta
ihtilâm olmak suretiyle erginliğe girerse gusletmesi vâcib olur. En sahih olan
görüş ve ictihad bu anlam ve ölçüdedir.
Dördü sünnettir ı
1. Cuma günü
cuma namazı için gusletmek,
2. îki
bayram günü gusletmek,
3. Arafe
günü gusletmek,
4. İhrama
girerken gusletmek..
Biri de müstehabdır :
Cünüp olmadığı, halde Müslüman olan kâfirin gusletmesi. Bu konuya El-Muhit,
Bedayi', İbn Abidîn ve Fetâvâ-yi Hindiyye'de yer verilmiştir.
Cuma günü gusletmek
yukarıda da belirtildiği gibi, namaz içindir. Sahih olan görüş te budur.
Hidâye'de de bu mesele açıklanmıştır.
O halde fecir olduktan
sonra gusleden ve sonra abdesti bozulup yeniden abdest alarak cuma namazını
kılan veya cuma namazından sonra boy abdesti alan kimse adı geçen sünnet guslü
yerine getirmiş sayılmaz. Ama cuma günü bayram gününe denk gelir ve boy abdesti
alarak önce bayram namazını, sonra da cuma namazını bu abdestle kılarsa, her
ikisi için de sünnet guslü yapmış sayılır.
El-Kâft de deniliyor
ki :
«Henüz fecir doğmadan
gusleder ve bu guslü abdestiyle cuma namazını kılarsa, îmam Ebû Yusuf ve İmam
Ebü Hasen'e göre cuma namazı guslünün faziletine erişmiş olur.. Ayni meseleye
Fethul-kadir ve Fetâvâ-yi Hindiyye'de de yer verilmiştir.
Fıkıh bilginlerinin
ileri gelenlerinden bir kısmı bu konuda şu yerlerde gusletmenin mendûp olduğunu
söylemişlerdir :
a) Mekke'ye
girerken,
b) Müzdelife'de
vakfe yaparken,
c)
Resûlüllah (A.S.) Efendimizin Medinesine girerken,
d) Cinnet
getirdikten sonra kendine geldiğinde,
e) Çocuk yaş
itibariyle erginlik çağına gelince... [28]
Cünüp kimse gusletmeyi
namaz vaktine kadar geciktirirse günahkâr olmaz. Ama daha önce yıkanması
faziletlidir. Nitekim Şeyh Siracüddin el-Hindi (R A.) diyor ki : Abdestsiz
olana abdest almak, cünüp olana gusletmek, aybaşı halinden veya lohusalıktan
temizlenen kadına boy abdesti almak, henüz namaz vakti girmeden vâcib
değildir.
Bahrirâik ve Fetâvâ-yi
Hindiyye'de de bu husus açıklanmıştır. Bunun gibi tilâvet secdesi, Mushafa el
sürmek ve benzeri şeyler için de hemen gusletmek veya abdest almak vâcib
değildir.
Karı ile kocasının
ayni kaptan su alıp yıkanmalarında bir sakınca yoktur. Nitekim Resûlüllah
(A.S. ) Efendimiz ile Hazreti Âişe Validemiz ayni kaptan su alıp boy abdesti
almışlardır.
Cünüp olan erkeğin,
yıkanmadan ve abdest almadan önce karısıyla ikinci kez cinsî münasebette
bulunmasında bir sakınca yoktur. Ne var ki abdest alıp öylece cinsel
yaklaşmada bulunursa daha iyi olur. Ama bir şey yemek ve içmek isterse,
ellerini yıkaması ve ağzına bol su alıp çalkalaması gerekir. [29]
Belirtilen sebeplerden
dolayı cenabet olan kimseye aşağıdaki şeyleri yapmak haramdır :
îbn Hazım müstesna
başka hiç bir müctehid imam bu konuda ırkh bir ictihadda bulunmamıştır. Hepsine
göre, cünüp kimsenin ffustafa el sürmesi veya onu taşıması haramdır. İbn Hazım
ise, bu lonuda Resûlüllah'm (A.S.) Hirakl'e yazdığı mektupta Kur'ân'dan Lyet
yazılı bulunuyordu .hususuna dayanmaktadır. Çünkü Resûlül-ah (A.S.) Efendimiz
Hıristiyanların cünüp olduğunu kesinlikle bi-Lrdi, buna rağmen içinde âyet
yazılı olan bir mektubu onlara gön-İermekte bir sakınca görmemiştir. Cumhur
buna cevap vererek şöy-e demiştir : Hirakl'e yazılanın tamamı âyet değildi,
içinde başka iözler de bulunuyordu. Tıpkı içinde âyet bulunan kitap ve
broşürler gibi... Bu durumda zaten bir sakınca görülmemiştir. [30]
Nitekim Hz. Ali (R.A.)
diyor ki : Resûlüllah Efendimizi cünüp-lük hâriç hiç bir şey Kur'ân okumaktan
alıkoy m azdı.» Tabii abdestli bulunması şartiyle. Çünkü Hz. Ali'den (R.A.)
yapılan ikinci bir rivayette diyor ki : Peygamber (A.S.) abdest aldı, sonra
Kur'ân'dan bir ?ey okudu ve : «İşte cünüp olmayan kimse böyle yapmalıdır» diye
buyurdu.[31]
Hazreti Âişe Validemiz
(R.A.)'dan bu konuda şu sahih rivayet yapılmıştır : Önceleri Ashabın bir
kısmının evinin kapısı Mescid'e açılırdı. Resûlüllah (A.SJ Efendimiz bir gün
onlara : «Şu evlerinizin kapılarım Mescid'den başka yana çevirin..» buyurdu.
Onlar belki bir ruhsat çıkar diye dokunmadılar. Resûlüllah (A.S.) Efendimiz
ikinci kez : «Şu evlerinizin kapılarını Mescid'den başka yana çevirin, çünkü
ben Mescid'i aybaşı halinde olan kadına, cünüp bulunan kimseye helâl
saymıyorum..» buyurdu.[32]
Üramü Seleme (R.A.) da diyor ki :
Resûlüllah (A.S.)
Efendimiz Mescid'in arsa ya da avlusuna girerek yüksek sesle şöyle buyurdu :
«Şüphesiz ki Mescid,
aybaşı hali ile cünüp olana helâl değildir.»[33]
Cünüp kimsenin cami'de
durmayarak bir kapısından girip diğer kapısından çıkmasına cevaz verilmiştir.
Kur'ân'da bu konuya dokunularak buyuruluyor ki :
«Cünüp iken de -yolcu
olarak geçmek müstesna-, cami'a girmeyin namaz kılmayın.»
Ashab'dan Câbir
(R.A.) diyor ki :
-Bizden biri cünüp
iken Mescid'in içinden geçip giderdi.»[34]
— Hem aybaşı hali sona ermiş, hem de cünüp
bulunan kadının bu ikisi için bir gusül yapması yeter.
— Boy abdesti aldığında namaz abdesti almıyacak
olsa, gusül ab-desti ayni zamanda abdest yerine de geçer. Bununla namaz
kılabilir ve diğer daha önce yasak olan şeyleri yapabilir. Nitekim Hz. Aişe
Validemiz diyor ki : «Resûlüllah (A.S.) Efendimiz guslettikten sonra ayrıca
abdest almazdı.» Zaten bu konuda farklı görüş ortaya koyan da olmamıştır. İbn
Arabî de bu hususu bilhassa belirtmiştir. [35]
[1] Mâide : 8.
[2] Bakara : 222.
[3] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/47.
[4] Müslim : Ebû Said
(BA.)'den..
[5] Buharî - Müslim : Ümmü Selem
(R.A.) 'den..
[6] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/47-48.
[7] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/48.
[8] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/48-49.
[9] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/49-50.
[10] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/50.
[11] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/50-51.
[12] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/51-52.
[13] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/52.
[14] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/52.
[15] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/52-53.
[16] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/52-53.
[17] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/53.
[18] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla
İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/53-55.
[19] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/55-56.
[20] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/56.
[21] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/56.
[22] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/56.
[23] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/57.
[24] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/57.
[25] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/57.
[26] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/57.
[27] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/57.
[28] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/58-59.
[29] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/59.
[30] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/59-60.
[31] Ahmed b. Hanbel - Ebû Ya'lâ.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 1/60.
[32] Ebû Dâvud : Âişe R.A.)'dan.
[33] İbn Mace :Taberâni : Ummu
Seleme (R.A.)'den..
[34] îbn Ebi Şeybe ve Sa'd bin
Mansur : Sünende.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 1/60-61.
[35] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/61.