39. BÖLÜM.. 2

KEFALET. 2

39.1. Tanımı 2

39.1.1. Kefil 2

39.1.2. Asil 2

39.1.3. Mekfûlün Leh. 2

39.1.4. Mekfûlün Bih. 2

39.2. Meşruluğu. 2

39.3. Kefalette Tenciz, Ta'lik Ve Tevkît 2

39.4. Kepil Ve Asilden Beraberce İsteme. 3

39.5. Kefaletin Çeşitleri 3

39.5.1. Cana Kefalet 3

39.5.2. Mala Kefalet 4

39.5.2.1. Borca Kefalet 4

39.5.2.2. Mala Kefalet veya Teslime Kefalet 4

39.5.2.3. Mes'uliyet Kefaleti 4

39.6. Kefilin Kefil Olduğu Kimseden (Ödediği Şeyi) İstemesi 4

39.7. Kefaletin Hükümlerinden Bazılabı 4


39. BÖLÜM

 

KEFALET

 

39.1. Tanımı

 

Kefaletin lügattaki anlamı: «Almak»tır. Allah Teâlâ'nın «Zekeriyya onu aldı. (Âl-i İmran-, 37) âyet-i kerimesi bu anlamda­dır.

Şeriatte (ıstılahta) ise, can, borç, mal veya iş sebebiyle kar­şılıklı taleb üzerine kefilin zimmetini, asilin zimmetine bağlamak­tır. Bu tanım Hanefi fakihlerinindir.

Diğer imamlara göre kefaletin tanımı; «Karşılıklı arzu ve borç hususunda iki zimmeti birbirine bağlamak» şeklindedir.

Kefalet; «Hımâle,» «zamane» ve «ze'âme» diye de isimlendi­rilir.

Kefalette; bir kefil, bir asil, bir mekfûlün leh ve bir de mek-fûlün bih bulunur.

 

39.1.1. Kefil

 

Mekfûlün bihi yerine getirmeyi üzerine alan kimsedir. Bu­nun, âkil-baliğ, kefalete izin alarak asilin malında mutlak tasar­ruf sahibi olması gerekir. Deli, (mümeyyiz bile olsa) çocuk ke­fil olamaz.

Kefil'e, zâmin, zâ'im, hamil ve kabil de denir.

 

39.1.2. Asil

 

Borçlu olan kimsedir. Kendisine kefil olunur. Ergin, akıllı, hazır ve kefalete razı olması şart değildir. Aksine, çocuğa, deli­ye ve hazır bulunmayana kefil olmak caizdir. Kefil, kefaleti ye­rine getirirken bunlardan hiç birine danışmaz, işlerini kendili­ğinden yapar. Ancak ticarete mezun olan çocuğa kefil olması durumunda, çocuğun emri ile bunu yerine getirir.

 

39.1.3. Mekfûlün Leh

 

Alacaklı kimsedir. Kefilin kim olduğunu bilmesi şarttır. Çün­kü insanlar taleplerinde ısrarlı ve kolaylaştırıcı olmak bakımın­dan farklılık gösterirler.

Bu konuda istekler farklıdır ve kefaleti önemsemeyenler se­bebiyle borcun ödenmesi tehlikeye düşer. Kefalet olacak şeyin bilinmesi ise, şart değildir.

 

39.1.4. Mekfûlün Bih

 

Bu, kefil olanın ödemesi gerekli olan, can, mal, borç veya iştir, İleride geleceği gibi, bunun bazı şartlan vardır.

 

39.2. Meşruluğu

 

Kefalet; kitab, sünnet ve icma ile meşrudur.

Kitab'da Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: «Babaları; «Hepiniz helak olmadıkça onu bana geri getireceğinize dair Allah'a kar­şı sağlam bir söz vermezseniz sizinle göndermeyeceğim.» dedi.» (Yusuf; 66)

«Dediler ki: Hükümdarın su kabım kaybettik, onu getirene bir deve yüzü kadar mükâfat verilecek, buna ben kefil oluyo­rum.»  (Yusuf: 72).

Sünnette ise; Ebû Ümâme'den rivayete göre Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: «Kefil; kefil oldu­ğu ve taahhüt ettiği borcu bizzat yüklenendir.» (Hadisi Ebû Dâvûd ve Tirmizi kaydetmiş, Tirmizî «hasen», İbn Hibbân ise «Sa­hih» demiştir.)

Alimler de kefaletin caiz olduğunda icma etmişlerdir. Müs­lümanlar, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem zamanından günü­müze değin, alimlerden hiçbiri bunu yasaklamasına rağmen bir­birlerine kefil olup durmuşlardır

 

39.3. Kefalette Tenciz, Ta'lik Ve Tevkît

 

Kefaletin tencizi, ta'liki ve tevkiti sahihtir. «Müneccez»e [1]misal: Kefil'in; Ben falana şimdiden ke­fil oluyorum» demesi gibi.

Alimler şöyle demişlerdir: Kişi «Yüklendim,» «Kefil oldum» veya  «Ben senin hamilinim» (Kefilinim, zâmininim, za'iminim veya kabilinim) ya da «senin o (borcun) benimdir.» (üzerimedir banadır, benim tarafımadır) derse bunların tümü ile kefil

olur.

Kefalet akdi tamam olunca, bu, peşin ödeme, te'cil ve tak­sitte borca tabi olur. Ancak borç peşin olur ve kefil belirli bir süreye kadar talebin geciktirilmesini şart koşarsa, bu da sahih olur. ibn Mâce'nin İbn Abbas'dan rivayetine göre: «Nebi aleyhisselam alacaklılarına bir ayı şart koşarak bir adamın 10 di­nar borcunu üzerine aldı ve onu ödedi.»

Bu hadis, borç peşin olduğunda, kefil onu belirli bir süre son­ra ödeme şartıyla üzerine alırsa, bunun sahih olduğuna ve müd­detin bitmesinden önce onun kefilden istenemeyeceğine delildir.

«Mu'llak»a [2]misal: «Falana borç vermişsen ben onun ke­filiyim.» gibi.

Âyet-i Kerime'de şöyle buyuruluyor: -Onu getirene bir de­ve yüzü vermeye ben kefilim.» (Yusuf; 72)

«Muekket»e[3] misâl: «Ramazan ayı girince, ben senin ke­filinim.» gibi.

Bu, Ebû Hanife ve bazı Hanbelilerin mezhebidir. Şafii ise : «Kefalette ta'lik sahih değildir.» demiştir.

 

39.4. Kepil Ve Asilden Beraberce İsteme

 

Kefalet akdi gerçekleştiği zaman, hak sahibinin (alacaklının) hem kefil, hem de asilden hakkını istemesi caizdir. Bu, cumhu­run görüşüdür.

 

39.5. Kefaletin Çeşitleri

 

Kefalet iki çeşittir:

1) Kefalet bi'nnefs (cana kefalet), 2) Kefalet bi'l-mal. (Malakefalet).

 

39.5.1. Cana Kefalet

 

Cana kefalet, «Dımânü'1-vech» diye de tanınır. Kefilin, kefil olduğu şahsı, mekfûlün leh'e (alacaklıya) götürmeye kefil olması demektir. Bu «Ben filanın bedeninin veya vechinin kefiliyim» ya da «Ben zâmin'im veya za'îm'im» ve benzeri sözlerle sahih olur. Kefil olunan şey (mekfûlün bih) insani bir hak olursa, bu candır. Bunda kefil olunan miktarı bilmek şart değildir. Çünkü burada mala değil, bedene kefil olunmuştur.

Kefalet, Allah'ın hadleri konusunda olursa; ister içki haddi gibi Allah'ın hakkı olsun, isterse kazf (iftira) haddi gibi, insa­ni bir hak olsun, sahih değildir.

Bu âlimlerin çoğunluğunun mezhebidir.

Amr bin Şuayb'in, babası yoluyla dedesinden rivayetine gö­re, Nebi aleyhisselam şöyle buyurmuştur: «Hadler hususunda kefalet yoktur.» (Hadisi Beyhakî zaif isnadla kaydetmiş ve «Mün-ker» demiştir.)

Çünkü hadlerin şüphe ile kaldırılması gerekir. Sağlama al­ma buna dahil değildir. Bunları caniden (suçludan) başkası da ödeyemez.

Şafiilere göre üzerinde kısas ve kazf haddi gibi insanî bir hak bulunan kimsenin getirilmesi hususundaki kefalet sahihtir. Çünkü bu lâzım bir haktır. Allah'ın hakkı olduğunda ise, kefa­let sahih olmaz.

îbn Hazm bunu kabul etmeyerek şöyle demiştir: «Cana ke­falet, ne mal, ne de had hususunda asla caiz değildir. Herhan­gi bir şey hususunda da durum aynıdır. Çünkü Allah'ın kitabın­da bulunmayan her şey batıldır. Nazari olarak da, cana kefale­tin sahih olduğunu söyleyen kimseye şöyle deriz :«Kendisine ke­fil olunan kimse (mekfûlün anh) bulunmadığı (gizlendiği) za­man ona kefil olanı ne yapacaksınız? Kefil olduğu şeyi o yap­madığı halde onun ödemesini gerekli mi kılacaksınız? Bu baş­kasının malını batıl yere yemektir ve büyük bir günahtır. Çün­kü o asla bundan sorumlu tutulamaz. Yoksa onu bırakacak mı­sınız? O zaman cana kefaleti iptal etmiş olursunuz. Ya da onu getirmeyi ona mı yükleyeceksiniz? Bu da onun yerine getirme­ye takati olmadığı ve Allah'ın da ona asla yüklemediği günah bir tekliftir.»

Alimlerden bir topluluk, cana kefaleti caiz görmüş ve buna Nebî aleyhisselam'ın bir iftiraya kefil olmasını delil getirmişler­dir.

îbn Hazm şöyle demiştir: «Bu batıl bir haberdir. Çünkü îbrahim bin Haysem bin Irak ve babasından yapılan bir rivayet-

Onlar ise zaifliğin son haddindedir. Bunlardan rivayet etmek değildir.» îbn Hazm, daha sonra Ömer bin. Abdülaziz'den bazı haberler nakletmiş ve tümünü bu konuda hüccet olmadık­ları için reddetmiştir. Çünkü ona göre; «hüccet, Allah ve Rasû-lü'nün kelamıdır, başkasının değil.»

Kefil, suçluyu getirmeye kefil olduğu zaman, onu getirmeyi üstlenmiştir. Eğer hayatta olmasına rağmen onu getirmekte ku­sur gösterirse veya onu getirmeye kefil olmaktan sakınırsa, onun üzerindekini yerine getirmeyi üstlenmiş olur. Çünkü Nebi aley­hisselam şöyle buyurmuştur: «Kefil ğarîm'dir.- (Yani başkası­nın borcunu yüklenendir.) Ancak, malsız olarak onu getirmesi şart koşulur ve şart sahih olursa, o başka. Çünkü bu durumda şart koşulan şeyin aksi ona yüklenmiş olur.

Bu Mâlikilerin ve Medine ehlinin mezhebidir.

Hanefiler şöyle demiştir: «Kefil olunan kimse gelinceye ve­ya öldüğü bilininceye kadar kefil hapsedilir. Ancak kefil bunu kendine şart koşmadıkça, malı Ödemesi ondan istenemez. Asil öldüğü zaman, üzerindeki hakkı kefil ödemek zorunda değildir. Çünkü o, ancak cana kefil olmuştur, mala değil. Bu yüzden ke­fil olmadığı şey kendisini bağlamaz.»

Bu, Şafii'nin de meşhur olan görüşüdür. Kefil, kefil olduğu kimseyi teslim edince, kefalet düşer.

Mekfûlün leh (alacaklı) ölünce, kefil kefaletten kurtulmaz. Aksine kefil olduğu kimseyi onun yerine isteyen varislerine ge­tirmek zorundadır.

 

39.5.2. Mala Kefalet

 

Kefilin, mali bir borcu ödemeyi üzerine almasıdır. Üç çeşittir:

 

39.5.2.1. Borca Kefalet

 

Başkasının zimmetinde bulunan borcu ödemeyi üzerine al­maktır. Seleme bin Ekvâ'nın rivayetine göre; Nebi aleyhisselam borçlu Ölen bir kimsenin namazım kılmaktan imtina etti. Ebû Katâde: «Onun namazını kıl, ey Allah'ın Rasûlü! Borcunu üzerime aldım» dedi. Nebî aleyhisselam da namazını kıldı. (Hadisi Buharı ve Ahmed kaydetmiştir.)

Borçta bulunması gereken şartlar şunlardır:

a) Borcun; karz, ücret, fiat, mehir borcu gibi, kefalet sıra­sında sabit olması gerekir. Sabit değilse, kefalet sahih olmaz. Sabit olmayan kefalet sahih değildir. Meselâ birinin, «Babana şunu sat, fiatına ben kefilim» veya «Ona borç ver, bedelini üze­rime aldım.» demesi gibi.

Bu, Şafiî, Muhammed bin Hasan ve Zahirilerin görüşüdür. Ebû Hanife, Mâlik ve Ebû Yusuf bunu caiz görmüş ve sa­bit olmayan şeye kefaletin sahih olduğunu söylemişlerdir.

b) Borcun ma'lum olması gereklidir. Belirli olmayan kefa­let sahih değildir. Çünkü o ğarer (meçhul bir alışveriş) 'dir. Eğer her ikisi de onun miktarını bilmiyor iken; «Filanın zimmetinde olan şeyi sana ödemeye kefilim» derse bu kefalet sahih olmaz. Bu Şâfii ve îbn Hazm'ın mezhebidir. Ebû Hanife, Malik ve Ahmed ise; «Belirli olmayan şeye kefalet sahih olur.» demişlerdir.

 

39.5.2.2. Mala Kefalet veya Teslime Kefalet

 

Başkasının elinde bulunan belirli bir malın teslimini üzerine almaktır. Meselâ: «Gasbedilen şeyi gasbedilene iade ve satılan malı müşteriye teslim» gibi. Bu kefalette malın, gasbedilende ol­duğu gibi, asilin üzerine madmune, tazmin edilmek kaydıyla bı­rakılmış olması gerekir. Vedia (emanet bırakılan şey) ve ariye (ödünç mal) gibi madmune değilse kefalet sahih olmaz.

 

39.5.2.3. Mes'uliyet Kefaleti

 

Satıcının, herhangi bir tehlike dolayısıyla malın mesuliyeti­ni üslenmesi ve onu almasıdır.

 

39.6. Kefilin Kefil Olduğu Kimseden (Ödediği Şeyi) İstemesi

 

Kefil, üzerine yüklendiği borcu, kefil olduğu kimseye öder de kefalet ve ödemeyi asilin izniyle yaparsa. Ödediğini ondan isteyebilir. Çünkü, malını, borçlunun izniyle ona faydası olan ye­re harcamıştır. Bu hususta, dört imam ittifak etmiştir. Bir hak­kın, başkasının adına, onun izni olmadan yerine getirilmesinde ise ihtilâf etmişlerdir. Şafii ve Ebû Hanîfe «Bu, tatavvudur. Onu isteme hakkı yoktur. demişlerdir. Malik'in meşhur görüşüne göre: «Onu isteme hakkı vardır.» Ahmed'den ise her iki rivayet de gelmiştir.

îbn Hazm şöyle demiştir: «Kefil, adına ödeme yaptığı kim­seden, ödediği şeyi isteyemez. Bunu, onun kendisinden borç alarak istemesi dışında, ister onun emriyle yapsın, isterse ondan habersiz Ödesin, farketmez. Îbn Ebi Leylâ, îbn Şübrüme, Ebû Sevr ve Ebû Süleyman da bizim söylediklerimizin aynını söylemişdir

 

39.7. Kefaletin Hükümlerinden Bazılabı

 

1) Kefil olunan kimse, bulunamadığı veya kaybolduğu za­man, kefil borcu öder. Kefil; borç kendisi veya asil tarafından ödenmedikçe ya da alacaklı onu alacağından beri saymadıkça veya kefillikten vazgeçmedikçe, kefaletten kurtulamaz. Bu vaz­geçme onun hakkıdır.

2) Alacaklının  (mekfûlün leh)  kefil veya mekfûlün anh (borçlu) razı olmasa bile kefalet akdini kendi başına feshetme hakkı vardır. Kefilin veya borçlunun fesh hakkı ise yoktur.

 



[1] Müneccez kefalet: Şarta ve gelecek zamana bağlı olmayan kefa­lettir.

[2] Muallak kefalet: Şarta bağlı olan kefalettir.

[3] Muekket kefalet: Gelecek zamana izafe edilen kefalettir.