(Abdest
alırken ayakları yıkamayıp mestlerin üzerini meshet-mekle
yetinmenin cevazı, sünnet ile sabittir.) Bu konuda varit olan hadisler o
derecede meşhurdur ki -mestleri meshetmenin cevazım inkâr eden kimse, ehl-i sünnetten sayılmaz» demişlerdir. Fakat caiz olduğuna
inanıp, ancak ayakları yıkamanın daha iyi olduğunu söy-liyerek mesih yapmayan kimse, mesih yapan kimseden daha fazla sevap kazanmış olur.
(Abdestli
iken mestlerini giyen ve sonra abdesti bozulup yeniden
abdest almak istiyen kimse,
ayaklarını yıkamak yerine mestlerini meshedebilir.) -Abdest
almak istiyen kimse- dedik. Çünkü gusletmek istiyen kimse için ayaklarını yıkamak yerine mestlerini mes-hetmesi caiz değildir. «Abdestli iken mestlerini giyen- dedik. Çünkü abdestli değilken mestlerini giyen kimse, abdest alırken mestlerini çıkarıp ayaklarını yıkamak
zorundadır. Buna göre, müstahaza olan kadın eğer kanı
akarken abdest almış ve ondan sonra mestlerini giymiş
ise, namaz vakti çıktıktan sonra bir daha abdest
aldığında mestlerini meshedemez. Çünkü bu kadın, zarurete binaen her ne kadar
birinci abdesti ile namaz kılabiliyor idiyse de,
esasında abdestli olmayıp namaz kılabilmesi
zaruretten dolayı idi. Bunun içindir ki abdesti
bozulmasa bile, bir yeni namaz vaktinin girmesinde abdes
tini yenilemesi gerekir. Bunun gibi, su bulunmadığı için teyemmüm eden ve
teyemmümlü iken mestlerini giyen kimse de, abdest
alırken mestlerini çıkarıp ayaklarını yıkamak zorundadır. Çünkü bu da her ne
kadar teyemmümü ile namaz kılabiliyor idiyse de, abdestli
değilken mestlerini giymişti. Ancak şunu bilmeliyiz ki -bizim mezhebe göre-
eğer kişi ayaklarını yıkadıktan sonra mestlerini giyer ve ondan sonra yüz ve
ellerini yıkar ve başını meshederse, abdesti bozulup
bir daha abdest aldığında mestlerini meshedebilir.
Zira bu kimse, mestlerini giyerken her ne kadar tam abdestli
değil idiyse de, mestlerini giymeden Önce ayaklarını yıkadığı için, abdestinin bozulması ile abdestsizlik
ayaklarına geçmiş olmaz. (Mestleri meshedebilmenin süresi, evinde olan kimseler
için ab-destlerinin bozulduğu andan itibaren yirmi dört saat, yolculukta olan
kimseler için de keza mezkûr andan itibaren üç gün üç gecedir.)
Zira Peygamber
Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
: «Evinde olan kimse, bir gün bir gece, yolculukta olan kimse de üç gün üç
gece, meshedebilir» ([1])
buyurmuştur. Sürenin, kişinin abdesti bozulduğu andan
itibaren başlamasının sebebi, çünkü mestler, abdestsizliğin
ayaklara geçmesini önler.(Mestleri meshin keyfiyeti de şöyledir: Elin parmaklan mestlerin Ön uclan üzerine koyulup boğazları tarafına doğru çizgiler halinde
çekilir.) Zira Muğiyre b. Şube (Radıyallâhü
anhü-mâ)'ın rivayetine göre Peygamber Efendimiz (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) mestlerini bu şekilde meshederdi. Muğiyre demiştir ki :Ben Peygamber Efendimize (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bakıyordum.
Mestleri üzerinde çekilmiş birer çizgi gibi olan parmak izleri hâlâ gözümün önündedir.
([2]}
Sonra, mestleri
meshederken üzerini meshetmek gerekir, ökçe ile dip kısmının meshi caiz değildir. Çünkü mesihte
kıyastanudul edilmiştir. Kıyas, necaseti gidermiyen meshin, necaseti
gideren yıkamanın yerine geçmemesini gerektirir.
Bunun için Şeriatta varit ne ise, onu gözetmek gerekir. Mestleri meshederken
parmaklar tarafından başlamak müstahaptır. Çünkü
ayaklan yıkamada nasıl parmaklar tarafından başlamak müstahap
ise, bu da onun yerine kâim olduğu için keyfiyet bakımından onun gibi olması iktiza
eder.{Mesihte farz olan miktar, elin üç parmak yeri
kadardır.) K e r -h i (Allah rahmet eylesin) «Üç ayakparmağının
yeri kadardır» demiş ise de, mesih elle yapıldığı
için en sıhhatli olan görüş, üç elparmağımn yeri
kadar olmasıdır. (İçinden üç ayakparmağının yeri
kadar görünebilecek derecede delik olan mestleri meshetmek caiz değildir.
Deliği bu miktardan küçük olan mestlerin meshi
caizdir.) İmam Züfer ile İmam-ı Şafii (Allah rahmet eylesin) «Mestte delik
bulunduktan sonra -deiik küçük de olsa- meshi caiz değildir. Zira delikten görünen yerin yıkanması
gerektiğine göre, geri kalan yerleri de yıkamak gerekir- demişlerdir. Biz diyoruz
ki: Mestlerin çoğunda normal olarak küçük küçük
delikler bulunduğu için çıkarılmalarında güçlük vardır. Fakat büyük delikler
az olduğundan, çıkarılmaları pek zor olmaz.
Büyüklüğün ölçüsü,
ayağın üç tane küçük parmakları kadar olan bir yerin, içinden görünebilmesidir,
ki en sahih olan görüş budur. Zira ayağın esasını parmaklar teşkil eder. Üç
tane parmak da, parmakların çoğu olduğu için hepsinin yerine kaimdir. Parmaklardan
küçüklerinin nazara alınması da ihtiyat içindir.
Kişi yürürken açılan
ve fakat içinden, ayağının herhangi bir yeri görünmeyen deliğin -içine parmak
uçlarının girebileceği kadar da olsa- önemi yoktur. Ancak eğer mestlerin bir
tekinde bulunan küçük küçük deliklerin hepsi bir
büyük delik kadar varsa, meshi caiz değildir.
«Mestlerin bir tekinde» diyoruz. Çünkü eğer her iki tekin delikleri bir büyük
delik kadar olsa bile yine Önemi yoktur. Zira teklerden her biri kendi işini tekbaşına görmekte ve diğeriyle hiç bir ilgisi
bulunmamaktadır. Nitekim biri tamamen yırtık da olsa diğeriyle yürümek
mümkündür. ([3]) Fakat namaz kılanın vücut
veya elbisesinin değişik yerlerinde bulunan küçük küçük
necasetler öyle değildir. Çünkü kişi bu necasetlerin hepsini birden
taşımaktadır. Namazda örtünmesi gereken yerlerin örtüsünde bulunan dağınık ve
küçük delikler de necaset gibidirler.(Kendisine gusül lâzım gelen kimseye
mestlerin meshi caiz değildir.) Zira rivayete göre Safvan b. Assai (Radıyallâhü anhümâ)Yolculuklarda Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sel-lem) üç
gün mestlerimizi çıkarmamamızı emrederdi. Ancak cünüp olduğumuz zaman
çıkarırdık. Ufak su dökmekten, dışan çıkmaktan, ya da yatmaktan ötürü çıkarmazdık- ([4]) diye
söylemiştir. Ayrıca, gusüî her zaman lâzım gelmediği
için guslederken mestleri çıkarmada güçlük yoktur. Abdest
ise her zaman alınır.
(Abdesti
bozan her şey meshi de bozar.) Çünkü mesih abdestin bir parçasıdır.
(Mesih aynca mestleri çıkarmakla da bozulur.) Zira abdestsizliğin ayaklara geçmesini
önleyen şey zail olunca abdestsiz-lik
ayaklara geçmiş olur. (Mesih) yukarıdaki hadise binaen (sürenin bitmesiyle de
bozulur. Süre bitince kişi mestlerini çıkarıp ayak-lanm
yıkadıktan sonra namaz kılabilir. Abdestin geri kalan
kısmını yenilemesi gerekmez.) Süre bitmeden de mestler çıkarılırsa mesih bozulur. Çünkü mestler ayaktan çıkınca, ayak
yıkanmadığı için abdestsizlik ona geçmiş olur. Ayak,
mestin içinden boğazına gelirse çıkmış sayılır. Zira boğaz mesih
yeri değildir. Ayağın yarısından fazlası mestin dışına çıktığı zaman da, mest
ayaktan çıkmış sayılır.
(Kişi evinde iken meshe başlar ve yirmi dört saat geçmeden
yolculuğa çıkarsa üç güne kadar meshedebilir.) Zira hadis mutlak olup onda
herhangi bir kayıt bulunmadığı gibi, bu hüküm vakitle ilgili olduğu için onda
vaktin sonu göz önünde bulundurulmuştur. Fakat eğer yirmi dört saat geçtikten sonra yolculuğa çıkarsa, öyle değildir. Çünkü
daha yolculuğa çıkmamışken süre bittiği için, abdestsizlik
ayaklanna geçmiştir.
(Eğer kişi
yolculuktan, yirmi dört saat bittikten sonra dönerse, abdest
alırken mestlerini çıkarmak gerekir.) Çünkü bu kimse artık yolcu değildir.
Yolculuk ruhsatı ise, yolcular içindir. (Eğer yirmi dört saat bitmeden,
dönerse) yirmi dört saat, yolculukta olmayanların süresi olduğu için (bu süreyi tamamlayabilir.)
(Mest üzerine çizme,
bot veya benzeri bir şey giyen kimse, mest üzerine giydiği şeyi meshedebilir.)
İmamı Şafii (Allah rahmet eylesin) bedele bedel olamaz,
diye: «Mest üzerine giyilen şeyin meshi caiz
değildir- demiştir. Biz, Bilâl-ı Habeşi (Radıyallâhü anhJ'ın) -Peygamber Efendimiz mest üzerine çizme giydiği
zaman çizmeyi meshederdi- ([5])
mealindeki hadisine dayanıyoruz. Hem de çizme, gerek kullanmada ve gerek gaye
bakımından meste tabi olduğu için, ikisi bir arada olunca iki katlı mest gibi
olur. Bunun için çizme, mestin değil, ayağın bedelidir. Ancak eğer kişi, abdesti bozulduktan sonra mest üzerine çizme giyerse, o
zaman çizmeyi mes-hedemez.
Zira abdestsizlik daha önce meste geçtiği
için, ondan, başka bir şeye geçemez. Eğer çizme kaba
bir kumaştan olursa, ayak için bedel olmaya yaraşmadığından, meshi caiz değildir. Ancak eğer meshedilirken, yaşlık
altındaki meste nüfuz ederse, o zaman caizdir. (İmam Ebû
Hanife'ye göre, çoraplar üzerine meshetmek caiz değildir.
Ancak eğer çorabın dibine deri çekilmiş ise, o zaman caizdir. Diğer iki İmam
ise: «<Su çekmiyecek kadar kaim olan çorapların meshi caizdir» demişlerdir.) Zira hem Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sel!em)'in, çorapları üzerine meshettiği,
rivayet olunmuştur ([6]) hem
de çorap kalın olduğu zaman onunla yürünebilir. Kalın çorap: bir şeye
bağlamadan yere dikildiği zaman boğazı üzerinde durup yere düşmeyen çoraptır,
ki böyle bir çorap mest gibidir. -İmam
Ebû Hanife (Allah rahmet
eylesin) :-Çorap ne kadar kalın da olsa, mest gibi olamaz. Çünkü mestle
yürünebilir, çorapla -eğer dibi derili olmazsa- yürünemez. Peygamber Efendimiz
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in
çoraplarını mes hettiğine
dair rivayet de buna mahmuldür» demiştir. İmam Ebû Hanife' nin, sonradan bu
görüşünden dönerek iki İmamın görüşlerine katılmış olduğu, rivayet
olunmaktadır ve fetva da buna göredir. (Sarık, takke, başörtüsü ve eldivenlerin
meshi caiz değildir.) Çünkü meshe,
güçlük çekilmesin diye cevaz verilmiştir. Bunların çıkarılmasında ise güçlük
yoktur. (Sargılar üzerine ise -abdestli olarak
sarılmamış olsalar bile- meshetmek caizdir.) Zira Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
sargı üzerine meshetmek ve H z. A 1 i' ye de etmesini emretmiştir. Mantıkî
yönden de, sargılan açmak mestleri çıkarmaktan daha güç olduğu için sargıları
meshetmenin cevazı evleviyetle lâzım gelir. Hasan İbn-i Z i y a d:
«Sargıyı meshederken
yansından fazlasını meshetmek kâfi gelir- demiştir. Sargılan meshedebümenin belirli bir süresi yoktur. Çünkü hakkında
herhangi bir hadis veya eser varit olmamıştır.
(Yara iyileşmeden,
sargı yaranın üzerinden düşerse mesih bozulmaz.)
Zira henüz yıkama imkânsızlığı ortadan kalkmamıştır ve o kalkmadıkça da,
sargının meshi yıkama yerine kâimdir.
(Yara iyileştiği için
sargının düşmesi halinde ise, mesih bozulur.) Çünkü
imkânsızlık artık kalkmıştır. Eğer kişi namaz içinde iken sargısı düşerse,
namazı bırakıp sargının düştüğü yeri yıkadıktan sonra yeni baştan namaz
kılması gerekir. Zira mesih ile kılınmaya başlanan
namaz daha bitmemişken, yıkama imkânı hasıl olmuştur.[7]
[1] Müslim : Nasb-ürraye C. I S. 174
[2] Beyhakl, sahife
292. Gariptir. Ancak aynı mânaya yakın bir diğer badis BeyJıakl
S. 2fl2fde kayıtlıdır.
Nasl>-ürraye C. 1 S. 180
[3] Ancak bir tekin yırtık olduğu için çıkarılması
gerektiği zaman diğerinin çıkarılması gerekir. Zira her iki ayak abdestte bir uzuv sayıldığından, birini yıkamak, diğerinin
de mestini meshetmek, tek bir uzvun bir kısmını yıkamak, bir kısmını meshetmek
kabilinden olur. ki caiz değildir
[4] TİrmizI (dualar) C. 2 S.
192, Nesal (Mestlerin meshi)
S. 32.Nasb-ürraye C. 1 S.
182
[5] İmam Ahmed ile Ebu Davud, Bilal (R.A.)'dan. Bu
hadis ayrıca El Mûs-tedrek
cilt I, sahife 170'te kayıtlıdır.
[6] Ebü Dâvud
(mestlerin meshi)
S. 24, Tirmizl
(mestlerin meshi) S. 15
ve İbn-i Mace (mestlerin meshi) S. 42. Bu hadis ayrıca Ebû
Dâvud sahife 24, Tirmizl sahife 15, ibn-İ Mace sahife
42'de yer almaktadır. Nasb-ürraye C. 1 S. 184
[7] Şeyhü'l-Îslâm Burhanüddîn Ebu'l-Hasan
Ali b. Ebû Bekir
Merginânî, Hidaye
Tercümesi, Kahraman Yayınları: 1/60-65.