MEDİNE'YE GİTMEK ve RAVZA-İ MUTAHHARAYI ZİYARET
ETMEK
Önce Mescid-İ Haram'ı Mı Ziyaret Etmek Sünnettir?
Medine'ye Doğru Yolculuk Yaparken :
Medine'nin Ağaçlan Göründüğü Zaman :
Medine'nin Binaları Görünmeye Başlayınca :
Medine'ye Girmeden Boy Abdesti Almak :
Medineye Yaklaşıldığında Binekten İnip Yaya Yürümek :
Medine'ye Ayak Basıldığında Şu Duayı Yapmak :
Mescid-İ Resülüllah'a Cibril Kapısından Girmek :
Mekke'den sonra ikinci
kutsal belde, Şüphesiz ki Rasûlüllah (A. S.)
Efendimizin Medinesi'dir. Mekke'yi fethettiğinde, Ansar, Peygamber (A.S.) kendi beldesini fethetti, artık
orada kalır, diye endişelen-mişti. Ama Resûlüllah (A.S.) hem Medine'yi, hem Ansan çok severdi.
«Herkes başka tarafa gitse, ben Ansarla birlikte
Medine'ye giderim...» buyurması, bu kutsal beldeye karşı olan bağlılık ve
sevgisini göstermeye kâfidir. Mekke'nin nasıl bir harem, sının varsa, Medine'de
aynı hürmete lâyık görülmüş ve bu sebeple bazı yasaklar konmuştu.
Bilindiği gibi,
yeryüzünde ancak üç mescidi ziyaret için yola çıkmak mubahtır : Mescidü'l-Harem, Mescid-i Resûlüllah ve Mescid-i Aksa...
Nitekim Allah Resulü
bu konuda şöyle buyrmuştur :
«Binekler (ve gerekli
nevale) ancak üç mescid
için hazırlanır i Mescid-i Harem, Benim Mescidim ve Mescid-i Aksa...»[1]
Resûlüllah (A.S.) Efendimiz kendi mescidinde kılınan bir nama-un
fazilet ve sevabını belirtirken şöyle buyurmuştur :
«Benim Mescidimde
kılınan bir namaz;, başka mescidlerde kıh-nan bin namazdan daha
faziletlidir, ancak Mescid-i Haram müstesna... Mescid-i Haram'da kılman bir namaz, başkasında kılınan namazdan
yüz bin defa daha faziletlidir.»[2]
«Kim benim Mescidimde
hiç kaçırmadan kırk (vakit) namaz kılarsa kendisine, biri ateşten kurtulma
beratı, biri azabdan kurtulma beratı yazılır ve
nifaktan da uzak tutulur.»[3]
Bunun için İslâm
Büyükleri, Ravza-i Mutahhara'ya
gitmek, Resûlüllah (A.S.) Efendimizin Kabr-i şeriflerini ziyaret etmek, mendup-lann en üstünü, sevgi ve saygının en anlamlısıdır. Hattâ
hali-vakti yerinde olanlara vâcib kuvvetinde bir
sünnettir, diyenler de olmuştur. [4]
Farz hac için evinden
çıkan ve bu niyetle ihrama giren kimsenin önce Mekkeye
gitmesi, Mescid-i Haram'ı ziyaret etmesi, sonra da Medine'ye uğraması ve Ravza-i Mutahhara'yı ziyaret
etmesi daha uygundur. Nafile hacce niyet getirip
ihrama giren kimsenin ise -vakit müsaitse- önce ikisinden birine gitmekte
serbesttir. Çünkü hadiste, ancak üç mescidi ziyaret için binek ve nevale
hazırlanıp yola çıkılır, denilmiştir. [5]
Yol boyunca Tekbir, Tehlü, Tesbîh getirmenin yanısıra Peyganı-ber (A.S.) Efendimize sık sık salât-u selâm getirmek, şefaatini talep etmek güzel
amellerden biridir.[6]
Mekke'den Medine'ye
gidiliyorsa, o takdirde yol üzerindeki mes-cidlere uğrayıp mümkünse vakit namazlarını bu mescidlerde- kılmak erişilmesi az olan faziletlerdendir. [7]
Medine sınırına
yaklaştıkça salât-u selâmı çoğaltmak, kibir, gurur,
haset ve kin gibi mânevi hastalıkların kalbimizde ve ruhumuzda eseri varsa,
onları temizleyip atmak, tam bir tevazu kaftanına bürünüp Resuller Resulünün
huzuruna gitmek, ümmetliğimize yakışan bir niyet ve davranış ölçüsüdür.[8]
Medine'ye iyice
yaklaşıldığında Resûlüllah (A.S.) Efendimize olan
içten bağlılığımızı. Ona karşı beslediğimiz sınırsız sevgi ve say-1 gımızı bütün mevcudiyetimizle belirgin hale getirmemiz
kadar asil bir davranış düşünülemez. Bu sırada salât-u
selâm getirerek şu duayı okumak tavsiye edilmiştir :
«Allahım!
Bu şenin Peygamberin Muhammed (A.S.)'m Haremidir! Bunu benim için Cehennem
ateşinden koruyucu ve azaâbdan güven içinde kalmamı
sağlayıcı eyle...»
Bu arada herkes aklına
gelen uygun ölçü ve anlamda d,uâ ve dileklerde
bulunabilir. [9]
Resûlüllah (A.S.)'m tertemiz Medine'sine girerken mümkünse boy abdesti almak, güzel koku sürünüp en temiz elbiseleri
giyinmek, mü'min olarak terbiye ve nezaketimizin
icâbıdır. Mümkün olmadığı takdirde
mukaddes beldeye girildikten sonra ilk iş olarak yıkanmak, güzel koku sürünüp
tertemiz elbiselerle Mescid-i Saadete yönelmektir.
Medine'ye, tam bir
edep, terbiye, nezaket ve tevazu havası içinde girmek, lüzumsuz şeylerle
meşgul olmamak, beraberimizdeki arkadaşlara karşı çok nezih davranmak müstehabdır.[10]
Çoğu salih ve arif kişilerin yaptığı gibi, Medine'ye yaklaşırken
Peygamber Efendimize üstün sevgi ve saygımızı
belirtir anlamda binekten inip yaya yürümemiz tavsiye edilmiştir.[11]
«Ey Göklerin,
yeryüzünün ve rüzgarların Rabbisi olan Allahim! Eu beldenin hayrım ve
feyzini senden istiyorum? bu beldenin ehlinin ve içindeki şeylerin hayrını da
senden diliyorum. Bu beldede bulunan her türlü kötülük ve serden sana
sığmıyorum. Allahım! Burası senin Resulünün
Haremidir, içine girmeni, Cehennem ateşinden koruyucu yap ve azâbdan güvsm içinde olmamı sağlayıcı
kıl..."[12]
Mescid-i Saadete girerken, diğer mescidlerde
olduğu gibi sağ ayak atılarak girilir. Salat-u Selâm
verildikten sonra şu duâ yapılır :
«Allahım!
Peygamber Efendimize bol rahmetini indir, O'nun hanedan ve arkadaşlarına da
rahmetini bol bol sun... Günahlarımı bağışla
Rahmetin kapılarını bana aç... Allahım! bugün beni
sana yönelenlerin en güzel yöneleni, sana yaklaşanların en çok yaklaşanı, sana
dua edenlerin en çok kurtulanı, senin rızanı dileyenlerin en çok dileyeni
eyle...»[13]
Mescid-i Saadete Cibril kapısından girilmesi elbetteki daha
faziletlidir. Bununla beraber müsait olan bir kapıdan girmek de uygundur,
îçeri girilince, yer müsait olduğu takdirde Menber
yanında durulup iki rek'at namaz kılmak, sonra
Allah'ın bu kutsal yerleri ziyârette kendisini başarılı kıldığı için Ona şükür
secdesinde bulunmak ve secdede duâ
yapmak müstehabdır.
Secdeden kalkıldığında
tam bir edep ölçüsü içinde Resûlüllah (A.S.)
Efendimizin Kabr-i Şeriflerine yaklaşılarak baş ucuna
yakın yerde durulur ve kıbleye yönelecek şekilde vaziyet alınır, elini kabre
ve etrafındaki korkuluklara dokundurmaksızıiı huzurda
yerini alır. Sonra : «Selâm sana ey Allah'ın Peygamberi, Allah'ın lahmet ve berekâti da sana,.. Ben
şehadet ediyoıum ki, sen
Allah'ın Resulüsün. Risâletini gerçekten tebliğ
ettin, emâneti yerine getirdin, ümmete gereken nasihati yaptın, ruhun övgü
değer anlamda alınıncaya kadar Allah yolunda hakkıyle
cihâd ettin. Allah bizim küçük ve büyüklerimizden
yana sana en hayırlı mükâfatlan versin, en üstün sa-lât-u selâmı sana olsun... Allahım!
Kıyamet günü Hz. Muhammed'i peygamberlerin en yakını
eyle (bizim için), onun kâsesinden hiza (Kevser suyunu) içir? şefaatini bize nasîb eyle ve bizi kıyamet gününde onun yakın
arkadaşlarından yap... Allahım! Peygamberi ziyaretimin
sonu bu olmasın, bundan böyle tekrar ziyaret imkânlarını bahşeyle...
Ey yücelik, kerem ve lütuf sahibi!»[14]
Bütün bu duâ ve
niyazlarda bulunurken sesini fazla yükseltmez, işitilmiyecek
kadar da alçaitmaz; kendisi işitecek bir sesle duâ
eder.
Resûlüllah (A,S.) Efendimize selâm söylemesini tavsiyede bulunan
din kardeşlerini o yüce makamda hatır lıy ar ak,
selâmları tebliğ eder. Onlar için şefaat dileğinde bulunur.
Sonra bir adım kadar ilerliyer.ek Ebubekir sıddîk (R.A.)'m baş-ucuna gelir : «Selâm sana ey Resûlüllah'ın Halîfesi, Ey ResûiiUiah'm
mağarada arkadaşı! Selâm sana ey yolculukta Resûlüllah
in yoldaşı!-Selâm sana, ey Resûlüllah'ın sırlarını
muhafazada Onun en güvenilir dostu! Allah bizden yana sana en üstün mükâfatlar
versin. Peygamber ümmetine imamlık yaptın, Ona en güzel halîfe olmayı sağladın,
yolunda yürüdün, dinden çıkan murtedlerle savaştın, Islâmi-yeti yaydın, akrabalık bağlarını kuvvetlendirdin;
hep Hak için söyledin, hak ehline yardımcı oldun, ölüm gelinceye kadar hu
şerefli ve faziletli yolda yürüdün. Allanın selâmı, rahmet ve berekâtı sana olsun!..»
Dedikten ve Sıddik-ı Ekbere en üstün sevgi
saygısını sunduktan sonra Hz. Ömer (R.A.)'m başucuna
gelip şöyle selâm verir :
«Selâm sana ey mü'minlerin emîril. Selâm sana ey
İslâm'ı güçlendiren!. Selâm sana ey
putları kıran!. Allah bizden yana sana
en üstün mükâfatlar lütfeylesin. Seni İslâm
âlemine halîfe seçenlerden Allah razı olsun. Sen cidden hayatında da ölümünden
sonra da İslâm'a ve Müslümanlara hep yardımcı oldun. Yetimleri himayene aldın,
akrabaları kaynaştırdın. İslâm seninle kuvvet buldu. Sen Müslümanlar için
kadri yüce bir Önder oldun? doğru yolu buldun ve doğru yolu gösterdin.
Müslümanları dağınıklıktan kurtarıp birlik ve dirliklerini sağladın.
Fakirlerini zengin, kırıklarını tamir eyledin. Allah'ın selâmı, rahmet ve berekâtı sana olsun!.»
Sonra Resûlülîah'm bu güzide iki halifesini selâmlayıp ta'zima-tım sunduktan sonra
tekrar Resûlüllah (A.S.) Efendimizin baş ucuna yakın
yere dönüp şöyle der :
«Allahım,
sen söyledin ve sözün haktır : (Eğer onlar kendilerine zulmettiklerinde sana
gelip Allah'tan günahlarının
bağışlanmasını dileseler ve Peygamber de onlar için Allah'tan bağışlanma
dileseydi, herhalde Allahı, tevbeleri
çokça kabul eden ve çok merhametli bu-lurlardi.l İşte
biz de senin sözünü işiterek geldik, emrine itaat ederek huzurunda durduk;
Peygamberin şefatini dileyerek sana sığınıyoruz. Ey
Rabbimiz! Bizi bağışla, bizden Önce imân eden kardeşlerimizi de bağışla. Ey Eabbimiz! Dünyada da bize iyilik ver, âhirette
de iyilik ver ve bizi Cehennem azabından koru.»
Sonra da hatırına
gelen hususlarda duâ ve niyazda bulunur, Re-sülüllah
(A.S.) Efendimizin şefaatçi olmasını diler. Sonra Ebû
Lüba-be sütununa gelip -ki bu minberle kabir
arasındadır- iki rek'at namaz kılıp tevbe ve istiğfarda bulunur. Sonra Üstüvane-i Hannane'ye gelip dayanır, göz yaşları akıtarak Cenab-ı Rabbi'l-Izzete yönelip dilinin döndüğü, kalbinin algıladığı kadar
kendi nefsine, ana-babası-na ve bütün mü'minlere duâ eder. Rahmet ve mağfiretler diler.
Vakit Namazlarım Mescid-i Saadette Cemaatle eda eder. Yemek ve benzeri
ihtiyaçlar dışında Mescid'den ayrılnıayıp
ruhen arınmaya vicdanen gelişmeye çalışır. Allah ve Resulüne yakın olmanın en
derin zevkini almaya gayret eder. Geceleri -müsaade edildiği takdirde-Mescid-i Saadetten ayrılmayıp Kur'ân
okur, zikir ve teşbihte bulunur. Peygamber (A.S.) Efendimize sık sık salât-u selâm getirir.[15]
Bu arada kabirleri
ziyareti ihmâl etmez. Önce Peygamberin amcası Hz. Abbas'm, torunu Hz. Hasan'm, Zeynelabidîn'in,
Muhammed Bakır ve oğlu Cafer Sadık'ın, Hz. Osman'ın,
Peygamber (A.S.) Efen^ dimizin oğlu İbrahim'in Ezvac-i tahirattan birçoğunun medfun bulunduğu Bakî' kabristanına gidilir. Orada
yatanların hepsine selâm verilir, rahmet ve gufran dileğiyle duâ ve niyazda
bulunulur. Ashab ve Tabiin'den
orada gömülü bulunan zatların kıyamet günü şefaatçi olmaları istenilir.
Baki'de Fatıma mescidinde namaz kılınır. Duâ ve istiğfar yapılarak
dışarı çıkılır. Sonra Uhud şehidleri
ziyaret edilir. Ziyaret sırasında şöyle denilmesi rnüstehabdır
:
«Sabrettiğinize
karşılık selâm ve esenlik size. Âhiret yurdu ne
güzeldir. Ey mü'minler yurdu! Selâm size olsun. İnşaallah biz de gelip size katılacağız...»
Bu duadan ve selâmdan
sonra Âyet-i Kürsî ile Ihlâs
okunur. Bilhassa Uhud'da yatan şehidler
serveri Hz. Hamza'ya selâm verilir. [16]
Cumartesi günü Küba
Mescidini ziyarete gitmek müstehabdır. Çünkü Resûlüllah (A.S.) Efendimiz fırsat buldukça cumartesi günleri
bu mescide uğramış, namaz kılıp duâ etmiştir. «Ey zayıfların yardımına koşan,
ey dertlilerin derdine deva veren Allahım! Bize de me-ded-u inayette bulun, kapma
geldik, bizi kusur ve günahlarımızla kabul buyur... Sıkıntı ve üzüntülerimizi
gider, kötülüklerimizi iyiliklere çevir. Efendimiz Muhammed'e (A.S.i bol
rahmet ve esenlikler bahşeyle .Ey ihsana bol, lûtfu geniş, rahmeti sonsuz, gufranı sınırsız Allahım! Duâ ve niyazlarımızı, istek ve arzularımızı yerine
getirip kabul buyur.»
Diye duâ edilir.
Mutlaka belirtilen duayı yapmak şart değildir. Bunun dışında mü'minin içinden estiği ölçü ve anlamda duâ ve niyazda
bulunması tavsiye edilmiştir.[17]
Medine'de kalındığı
süre içinde kılacağı bütün namazları Mescidi Saadette kılması müstehabdır. Ayrılacağı zaman veda anlamında iki rek'at namaz kılıp yine içinden estiği şekilde duâ ederek
göz yaşı akıtması uygun olur. Son olarak da Resûlüllah
(A.S.) Efendimizin Kabr-i Şeriflerine gelip salât-u selâm vermesi, sevgi ve ta'zimatı-nı sunması da müstehabdır.[18]
«Kim Medine'de ölmeye
imkân bulursa orada ölsün. Çünkü Medine'de ölen kimseye kıyamet günü ben
şefaatçi ve şâhid olurum.»[19]
Küba Mescid'i Hakkında da şunu buyurmuştur : «Kim evinde iyice
temizlenip abdest alır, öylece Küba Mescidi'-ne gelir
de namaz kılarsa, kendisine bir umre sevabı verilir.»[20]
[1] Sahih-i Buharı - Müslim - Ebû Davud : Ebû
Hüreyre (R.A.)'den.
[2] Ahmed
bin Hanbel : Sened-i
Sahihle.
[3] Ahmed
bin Hanbel - Taberani : Sened-i Sahihle.
[4] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/417-418.
[5] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/418-419.
[6] Fethü'l-Kadir
-. Kemal îbn Hümam.
[7] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/419.
[8] Gayetâ's-Sürucî Şerhü'l-Hidâye.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 2/419.
[9] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/419.
[10] El-îhtiyar Şerhü'l-Muhtar - Musili- - Fetâvâ-yi Hindiyye.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 2/419-420.
[11] Fethü'î-Kadir
- Kemal İbn Hümam.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 2/420.
[12] Fetâvâ-yi
Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye.
[13] Fetâvâ-yi
Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 2/420.
[14] El-Muhit - Serahsi - fetâvâ-yi Hindiyye.
[15] Fetâvâ-yi
Hindiyye.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 2/420-422.
[16] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/423.
[17] Fetâvâ-yi
Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye.
[18] Siracü'l-Vehhac – Halvanî.
[19] Taberani
- îsnad-i Hasen ile.
[20] Ahmed
bin Hanbel - Nesâî - ibn Mâce – El-Hâkim : Sahih isnadla.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı,
Uysal Kitabevi: 2/423-424.