2. BÖLÜM.. 9

NAMAZ. 9

2.1. Namazın İslâm'daki Yerî 9

2.2. Namazı Terketmenln Hükmü. 10

2.2.1. Bu Konuda Bazı Âlimlerin Görüşleri 11

2.2.2. Namazı Terkeden Hakkında Tartışma. 11

2.23. İmam Şevkânî'nin İncelemesi 11

23. Namaz Kimlere Farzdır?. 11

23.1. Çocuğun Namazı 12

2. 4. Farzların Sayısı 12

2.5. Namazın Vakitleri 12

2.5.1. Öğlenin Vakti 13

Öğle Namazım Geciktirmenin Sınırı 13

2.5.2. İkindi Namazının Vakti 13

Bulutlu Günde İkindi Namazına Acele Etmek. 13

İkindi Namazı, Orta Namazdır 14

253. Akşam Namazının Vakti 14

2.5.4. Yatsı Namazının Vakti 14

Yatsı Namazını Sonraya Bırakmanın Müstehab Oluşu. 15

Yatsıdan Önce Uyumak ve Yatsıdan Sonra Konuşmak. 15

2.5.5. Sabah Namazının Vakti 15

Sabah Namazım İlk Vaktinde Kılmaya Devam Etmenin Müstehab Oluşu. 15

2.5.6. Vaktin tçinde Bir Rek'atı Yetiştirmek. 15

2.5.7. Uyku ve Unutmak Sebebi İle Namazı Terketmek. 16

2.5.8. Namaz Kılınması Nehyedilen Vakitler 16

a- Sabah ve İkindiden Sonra Namaz Kılmak Hususunda Fukaha'nın Görüşü. 16

b-Güneş Doğarken, Batarken ve Tepede İken Namaz Kılmak Hakkında Fukaha'mn Görüşü  16

c-  Fecir Doğduktan Sonra ve Sabah Namazından Önce Nafile Kümak. 17

Kamet Getirilirken Nafile Kılmak. 17

2.6. Ezan. 17

2.6.1. Ezanın Tanımı 17

2.6.2. Ezanın Faziletleri 18

2.6. 3. Ezanın Meşru Oluşunun Sebebi 18

2.6.4. Ezanın Kelimeleri 18

2.6.5. Ezana Bir Şey Katmak. 19

2.6.6. Kametin Yapılışı 19

Birinci Şekil: 19

Îkinci Şekil: 19

Üçüncü Şekil: 19

2.6.7. Ezan Okunurken Yapılacak Zikirler 19

İmâm Şafiî ve Şafiîler'in Bu Konudaki Görüşleri 20

2.6.8. Ezandan Sonra Dua Etmek. 20

2.6.9. Kamet Okunurken Zikir 20

2.6.10. Müezzinde Bulunması Gereken Vasıflar 20

2.6.11. Vaktin Başında ve Vakit girmeden Ezan Okumak. 21

2.6.12. Ezanla Kamet Arasında Fasıla Yapmak. 21

2.6.13. Ezan Okuyan Kamet Yapar 22

2.6.14. Namaza Ne Zaman Kalkılır?. 22

2.6.15. Ezandan Sonra Camiden Çıkmak. 22

2.6.16. Geçmiş Namazlar İçin Ezan ve Kamet 22

2.6.17. Kadınların Ezan ve Kameti 22

2.6.18. Namaz Kılındıktan Sonra Camiye Girmek. 22

2.6.19. Kametle Namaz Arasında Fasıla Vermek. 23

2.6.20. Daimî Müezzinden Başkasının Ezan Okuması 23

2.6.21. Ezanda Olmayan Şeyi Ezana Eklemek. 23

2.7. Namazın Şartları 24

2.7.1. Vaktin Girdiğini Bilmek. 24

2.7.2. Büyük ve Küçük Abdest Bozduktan Sonra Temizlik. 24

2.73. Bedeni, Elbiseyi ve Namaz Kılacağı Yeri Görülen Pisliklerden Temizlemek  24

2.7.1. Avret Yerlerini Örtmek. 25

2.7.1.1. Erkeklerin Avret Yerlerinin Sınırı 25

a- Bunların Avret Olmadığını Söyleyenlerin Delili: 25

b- Oyluğun Avret Olduğunu Söyleyenlerin Delilleri: 25

2.7.4.2. Kadınların Avret Yerinin Sınırı 26

a- Vacip Ve Müstehab Olan Elbise. 26

b- Baş Açık Namaz Kılmak. 26

2.7.5. Kıbleye Dönmek. 26

2.7.5.1. Ka'be'yi Gören veya Görmeyenin Hükmü. 27

2.7.5.2. Kıble Ne İle Bilinir?. 27

2.7.53. Kıbleyi Bilmeyenin Hükmü. 27

2.7.5.4. Kıbleye Dönmenin Gerekmediği Haller 27

2.7.6. Namazın Şekli 27

2.7.7. Namazın Farzları 28

1-Niyet 28

2- İftitah Tekbiri 28

3- Farz Namazda Ayakta Durmak. 29

Nafile Namazlarda Ayakta Durmak. 29

Farzlarda Ayakta Durmaktan Aciz Kalmak. 29

4- Farz ve Nafilelerin Her Rek'atinde Fatiha Okumak. 29

Namazda Besmele Çekmek. 29

Kırâeti Güzel Yapamayan Kimsenin Durumu. 30

5- Rüku' 30

Rüku'dan Kalkmak ve Tam Dengeleninceye Kadar Doğrulmak. 30

6- Namazda Secde. 30

a- Tam Yerleşmenin Tanımı 31

b- Secde Azalan. 31

7- Son Oturuş ve Son Oturuşta "Et-tehiyyâtü" Okuma. 31

Teşehhüd Hakkındaki Rivayetlerin En Sağlamı 31

8- Namazdan Selamla Çıkmak. 32

Birinci Selamın Vacip, ikincinin Müstehab Oluşu. 32

2.7.5. Namazın Sünnetleri 32

2.7.5.1. Elleri Kaldırmak. 32

Birincisi İftitah Tekbirinde. 32

a- Elleri Kaldırmanın Şekli 33

b- Ellleri Kaldırmanın Zamanı 33

Elleri Kaldırmanın İkinci ve Üçüncü Zamanı 33

Elleri Kaldırmanın Dördüncü Zamanı 34

c- El Kaldırma Sünnetinde Kadın ve Erkeklerin Eşit Olduğu. 34

2.7.78.2. Sağ Eli Sol El Üzerine Koymak. 34

Ellerin Konacağı Yer 34

2.7.8.3. Yönelme ve Açış Duası 34

2.7.5.4. Eûzü Çekmek. 35

Eüzü'yü Gizli Okumak. 36

Eûzü'nün Diğer Rek'âtlerde Değil Sadece Birinci Rek'âtle Meşru Olduğu. 36

2.7.5.5. "Âmin" Demek. 36

Âminde İmama Uymanın Müstehab Olduğu. 36

2.7.5.6. Fatiha'dan Sonra Kur'ân Okumak. 37

2.7.5.6.1. Fatiha'dan Sonra Kur'ân Okumanın Nasıl Olacağı 37

2.7.5.6.b. Rasûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Fatiha'dan Sonra Kur'ân Okumadaki Uygulaması 37

2.7.8.6.3.   Rasûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Kur'ân Okuması 39

2.7.8.6.4. Kur'ân'ın Gizli ve Açık Okunacağı Yerler 40

2.7.8.6.5. Îmama Uyanın Kur'ân Okuması 40

2.7.8.7. intikal Tekbirleri 40

2.7.8.8. Rüku'un Şekli 41

2.7.8.9. Rüku'da Yapılacak Zikirler 41

2.7.8.10. Rüku'dan Kalkıp Doğrulduğunda Yapılacak Zikirler 41

2.7.8.11. Secde'ye Varmanın ve Kalkmanın Şekli 42

2.7.5.12. Secdenin Şekli 42

2.7.5.13. Secde Miktarı ve Secdede Yapılan Zikirler 43

2.7.5.14.a. İki Secde Arasında Oturmanın Şeklî 44

2.7.5.14.b. İki Secde Arasında Dua. 44

2.7.5.15- İstirahat Oturuşu. 44

2.7.8.16- Teşehhüdde Oturmanın Şekli 45

2.7.8.17. Birinci Teşehhüd. 45

Birinci Teşehhüdü Hafif Yapmanın Müstehab Olduğu. 46

2.7.8.18.   Rasûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e Salavât Okumak. 46

2.7.8.19. Teşehhüdden Sonra Selâmdan Önce Duâ Okumak. 46

2.7.8.20. Selâmdan Sonra Zikr ve Dualar 48

2.8. Nafile Namazlar Bahsi 49

2.8.1. Meşruiyeti 49

2.8.2. Nafilelerin Evde Kılınmalarının Müstehab Olduğu. 50

2.8.3.  Nafilelerde Rek'atin Çokluğu Değil Kıyamın Uzunluğu Efdâldir 50

2.8.4. Nafilelerde Oturarak Kılmanın Caîz Oluşu. 50

2.8.5. Nafilelerin Kısımları 50

2.8.5.1. Mutlak Nafile. 50

2.8.5.2. Mukayyed Nafile. 51

2.8.5.2.1. Sabahın Sünneti 51

2.8.5.2.2. Öğlenin Sünneti 52

2.8.5.23. Akşamın Sünneti 53

2.8.5.2.4. Yatsının Sünneti 53

2.5.5.5. Gayri Müekked Nafile. 53

2.8.5.3,1. Akşamdan Önce İki Rek'at 54

2.8.5.3.2. Yatsıdan Önceki İki Rek'at 54

2.8.5.4.  Farz Namazlarla Nafile Namazlar Arasını Bir Namaz Kılacak Kadar Ayırmanın Müstehab. 54

Olduğu. 54

2.8.5.5. Vitir 54

a- Fazileti Ve Hükmü. 54

b- Vitir Namazının Vakti 54

c- Gece Sonunda Uyanamayacağmı Sanan Kimsenin Vitri Hemen Kılması, Uyanabileceğin! Sanan Bir 55

Kimsenin ise Vitri Geciktirmesinin Müstehab Olduğu. 55

e- Vitir Namazında Kur'ân Okumak. 56

f- Vitir Namazında Kunut Okumak. 56

g- Kunutun Yeri 56

h- Vitir Namazından Sonra Dua Okumak. 56

ı- Bir Gecede İki Vitir Yoktur 57

i- Vitrin Kazası 57

j- Beş Vakit Namazda Kunut 57

k- Sabah Namazında Kunut 57

2.8.5.6. Gece Namazı 58

a- Fazileti 58

b- Gece Namazının Adabı 58

c- Gece Namazının Vakti 59

d- Gece Namazının En Faziletli Vakti 60

e- Gece Namazlarının Rek'atlerinin Sayısı 60

f- Gece Namazının Kazası 60

2.8.5.7. Ramazan Gecelerinde Namaz Kılmak. 61

a- Ramazan Gecelerinde Namaz Kılmanın Meşruiyeti 61

b- Rek'atlerinin Sayısı 61

c- Teravihi Cemaade Kılmak. 61

d- Teravih Namazında Kur'ân Okumak. 61

2.8.5.8. Kuşluk Namazı 62

a- Fazileti 62

b- Kuşluk Namazının Hükmü. 62

c- Kuşluk Namazının Vakti 62

d- Rek'âllerinin Sayısı 62

2.8.5.9. İstihare (Hayır Dileme) Namazı 63

2.8.5.10. Teşbih Namazı 63

2.8.5.11. Hacet Namazı 63

2.8.5.12. Tevbe Namazı 64

2.8.5.13. Küsuf (Güneş Tutulması) Namazı 64

2.8.5.14. Yağmur Duası Namazı 65

2.8.5.15. Kur'ân Okuma (Tilavet) Secdesi 66

a- Kur'ân Okuma Secdesinin Fazileti 66

b- Kur'ân Okuma Secdesinin Hükmü. 66

c- Kur'an'dakî Secde Ayetleri 67

d- Secde Îçin Şart Olanlar 67

e- Kur'ân Okuma Secdesinde Dua Okumak. 67

f- Namazda Secde. 68

g- Secdelerin Üst Üste Gelmesi 68

h- Secde-i Tilâvetin Kazası 68

2.8.5.16. Şükür Secdesi 68

2.8.5.17. Yanılma (Sehiv) Secdesi 69

a- Yanılma Secdesinin Yapılışı 69

b- Yanılma Secdesinin Yapılacağı Yerler 69

2.9. Cemaatle Namaz. 70

2.9.1. Fazileti 70

2.9.2. Kadınların Mescidlerde Cemaate Hazır Bulunmalarının Caiz Oluşu ve Evlerinde Namaz  70

Kılmalarının Fazileti 70

2.93. En Uzak ve Cemaati Çok Olan Mescidde Namaz Kılmanın Müstehab Olduğu  70

2.9.4. Sükûnetle Mescide Gitmenin Müstehab Olduğu. 71

2.9.5. İmâmın, Namazı Hafif Kıldırmasının Müstehab Olduğu. 71

2.9.6.  İmâmın Birinci Rek'atı Uzatması Ve İçeri Giren Bir Kimse Hissettiği Anda, Cemaate Yetişsin Diye. 71

Beklemesi 71

2.9.7.  İmâmı Takip Etmenin Vücûbu Ve İmâmla Yarışmanın Haram Olduğu. 71

2.9.8. İmama Uyan Bir Kişiyle Cemaatin Oluşması 72

2.9.9. İmâmın Cemaate Katılmasının Caiz Olması 72

2.9.10. Îmama Yetişmek. 72

2.9.11. Cemaatten Geri Bırakan Özürler 72

1- Soğuk ve Yağmur 72

2- Yemeğin Hazır Olması 73

3- Büyük ve Küçük Abdestin Sıkıştırması 73

2.9.12. imamlığa En Lâyık Olan. 73

2.9.13. İmamlığı Sahih Olanlar 73

2.9.14. İmamlığı Sahih Olmayanlar 74

2.9.15. Kadının Kadınlara İmamlığının Müstehab Oluşu. 74

2.9.16. Erkeklerin Yalnız Kadınlara İmâm Olması 74

2.9.17. Fasık ve Iîid'atçinm imamlığının Mekruh Oluşu. 74

2.9.18. Bir Özür Sebebiyle Cemaatten Ayrılmanın Caiz Olduğu. 74

2.9.19.  Cemaatle Beraber Namazı Tekrar Kılmak Hakkında Gelen Rivayetler 75

2.9.20.   İmâmın, Selâmdan Sonra Sağa veya Sola Dönmesinin, Namaz Kıldığı Yerden Ayrılmasının. 75

Müstehab Oluşu. 75

2.9.21. İmam veya Cemaatin Birbirinden Yüksekte Olması 75

2.9.22. Cemaatin Arada Engel Varken İmama Uyması 76

2.9.23. Farzı Terkedenin İmam Olmasının Hükmü. 76

2.9.24. Namazda Bir Başkasını İmamlığa Geçirmek. 76

2.9.25. Cemaatin Hoşlanmadığı Bir Kimsenin İmamlığı 76

2.9.26. Îmam Ve Cemaatin Duracağı Yer 76

2.9.26.1. Bir Kişinin İmamın Sağına, İki Veya Daha Fazla Kişinin İmamın Arkasına Durmasının  76

Müstehab Olduğu: 76

23 26.2.   İmamın Saf Ortasının Hizasında Durması ve İleri Gelen Bilgililerin imama Yakın Olmasının. 77

Müstehab Olduğu: 77

2.9.263. Erkeklerden Sonra Kadınların Duracağı Yer: 77

2.9.26.4. Saffın Arkasında Tek Olarak Namaz Kılmak: 77

2.9.26.5. Safları Düzeltmek, Boş Yerleri Doldurmak: 77

2.9.26.6. Birinci Saffa Teşvik Ve Safların Sağdan Başlaması: 78

2.9.27. İmâmın Ardında, Tebliğ Etmek. 78

2.10. Mescıdler 78

2.10.1. Tüm Yeryüzü Mesciddir. 78

2.10.2. Mescid Yapmanın Fazileti 78

2.10.3. Mescide Yönelirken Yapılacak Dua. 79

2.10.4. Mescide Girerken ve Çıkarken Yapılacak Dua. 79

2.10.5. Mescide Koşmak ve Oturmanın Fazileti 79

2.10.6. Tahiyyet'ül-Mescid Namazı 79

2.10.7. Mescidlerîn En Faziletlisi 80

2.10.8. Mescidlerin Süslenmesi 80

2.10.9. Mescidlerin Temizliği Ve Kokulanması 80

2.1010. Mescidlerin Korunması 80

2.10.22.  Mescidde Yitik İlân Etmek, Alış-Veriş Yapmak Ve Şiir Söylemek. 80

2.10.12. Mescidde Dilenmek. 81

2.10.13. Mescidde Yüksek Sesle Konuşmak. 81

2.10.14. Mescidde Konuşmak. 81

2.10.15. Mescidde Yemek/İçmek Ve Uyumanın Mubah Oluşu. 81

2.10.16. Parmaklan Kenetlemek. 81

2.10.17. İki Direk Arasında Namaz Kılmak. 82

2.10.18. Namaz Kılmaktan Nehyolunan Yerler 82

2.10.18.1. Mezarlıklarda Namaz Kılmak. 82

2.10.18.2. Havra ve Kilisede Namaz Kılmak. 82

2.10.18.3.   Çöplük, Mezbaha, Yol Ortası, Deve Ağılı, Hamam ve Beytullah'm Üstünde Namaz Kılmak. 82

2.10.19. Kabe'nin İçinde Namaz. 83

2.10.20. Namaz Kılanın, Önüne Sütre Koyması 83

2.10.20.1. Sütrenin Hükmü. 83

2.10.20.2. Sütre Ne İle Olur?. 83

2.10.20.3. İmamın Sütresi Cemaat İçin De Sütredir 83

2.10.20.4. Sütreye Yakın Durmanın Müstelıab Oluşu. 83

2.10.20.5.   Namaz Kılanla Sütrenin Arasından Geçmenin Haram Oluşu. 84

2.10.20.5. Namaz Kılanla Sütrenin Arasından Geçmenin Haram Oluşu. 84

2.10.20.6. Namaz Kılanın, Önünden Geçeni Engellemesinin Meşru Oluşu. 84

2.10.20.7. Namazı Hiçbir Şey Kesmez. 84

2.11. Namazda Mubah Olan Şeyler 85

2.11.1. İster Allah Korkusundan Olsun,İster Olmasın İnilti, Ağlamak, Âh-Vah Etmek  85

2.11.2. İhtiyaç Halinde Sağa veya Sola Dönmek. 85

2.113. Yılan, Akrep, Eşek Arısı ve Zarar Veren Benzeri Şeyleri Çok îş (Amel-i Kesir) Gerektirse Bile. 86

Öldürmek. 86

2.11.4. İhtiyaçtan Dolayı Biraz Yürümek. 86

2.11.5. Namaz Kılanın Çocuğu Sırtına Alması ve Arkasına Bağlaması 86

2.11.6. Namaz Kılana Selâm Vermek Ve Ona Hitab Etmek. 87

2.11.7. Namazda Teşbih Ve El Çırpma. 87

2.11.8. İmamın Yanlışını Açmak. 87

2.11.9.  Aksırdığmda veya Bir Nimetin İfadesi İçin "Elhamdülillah” Demek. 87

2.11.10.   Bir Özür Sebebiyle Elbisenin Ucuna veya Sarık Ucuna Secde Etmek. 87

2.11.11. Namazda Diğer Mubah İşlerin Özeti 88

2.11.12. Mushaf'tan Okumak. 88

2.12.  Namazda Huşu (Namazın Dışındaki Amellerle Kalbîn Meşgul Olmaması) 88

2.13. Namazın Mekruhları 89

2.13.1. İhtiyaç Olmadan Elbiseyle Ve Bedenle Oynamak. 89

2.13.2. Namazda Elleri Böğüre Koymak. 89

2.133. Gözleri Yukarıya Dikmek. 89

2.13.4. Namazda Oyalayan Bir Şeye Bakmak. 89

2.13.5. Gözleri Kapamak. 89

2.13.6. Selâm Verirken Ellerle İşaret Etmek. 89

2.13.7. Ağzı Örtmek Ve Elbiseyi Sarkıtmak. 90

2.13.8. Yemek Hazırken Namaz Kılmak. 90

2.13.9.  Abdesti Sıkışık Durumda İken Ve Kalbi Meşgul Edecek Benzer Hallerde Namaz Kılmak  90

2.13.10. Uyku Galip Geldiği Zaman Namaz Kılmak. 90

2.13.11.    İmamın Dışında Mescidde Namaz Îçîn Hususi Bir Yer Seçmek. 90

2.14. Namazı Bozanlar 90

2.14.1. Kasden Yemek Ve İçmek. 90

2.14.2. Namazla İlgili Olmayarak Kasden Konuşmak. 90

2.143. Kasden Ameli Kesîr (Çok Îş) Yapmak. 91

2.14.4. Özürsüz Kasden Bir Şartı Veya Rüknü Terketmek. 91

2.14.5. Namazda Gülmek Ve Tebessüm Etmek. 92

2.15. Namazın Kazası 92

2.16. Hastanın Namazı 93

2.17. Korku Namazı 94

2.17.1. Birinci Şekil 94

2.17.2. İkinci Şekil 94

2.17. 3. Üçüncü Şekil 94

2.17.4. Dördüncü Şekil 95

2.17.5. Beşinci Şekil 95

2.17.6. Altıncı Şekil 95

2.17.7. Korku Anında Akşam Namazının Kılınışı 95

2.17.8. Şiddetli Korkuda Namaz. 96

2.17.9. Kovalayan veya Kaçanın Namazı 96

2.18. Seferde Namaz. 96

2.18.1. Dört Rek'atlı Namazları Kısaltmak. 96

2.18.2. Kısaltma Mesafesi 97

2.18.3. Namazı Kısaltmanın Yeri 97

2.18.4. Misafir Ne Zaman Tamam Kılar 97

2.18.5. Yolculukta Nafile Namaz. 98

2.18.6. Cuma Günü Yolculuk. 99

2.18.7. İki Namazı Cemetnıek (Beraber Kılmak) 99

2.18.7.1. Arafat ve Müzdelife'de Namazları Cemetmek. 99

2.18.7.2. Yolculukta Namazları Cemetmek. 99

2.18.7.3. Yağmurlu Havada Namazları Cemetmek. 100

2.18.7.4. Hastalık Veya Bir Özür Sebebiyle Cemetmek. 100

2.18.7.5. İhtiyaç îçin Cem Etmek. 100

Not 101

2.18.8. Gemide, Trende ve Uçakta Namaz. 101

2.18.9. Sefer Duaları 101

2.19. Cum'a. 102

2.19.1. Cum'a Gününün Fazileti 102

2.19.2. Cum'a Günü Dua Etmek. 102

2.193. Cum'a Günü ve Gecesi Rasûlüllah'a Salât ve Selâmı Çoğaltmanın Müstehab Olduğu  103

2.19.4. Cum'a Günü ve Gecesi Kehf Sûresini Okumanın Müstehab Olduğu. 103

2.19.5.  Mescidlerde Kehf Sûresini Yüksek Sesle Okumanın Mekruh Olduğu. 103

2.19.6.  Her Toplantı için ve Özellikle Cum'a için Yıkanmak, Güzel Giyinmek, Misvak ve Koku Sürünmek. 103

2.19.7. Cum'aya Erken Gitmek. 104

2.19.8. Cemaatin Omuzlarından Atlayarak İleriye Geçmek. 104

2.19.9.  Cum'a Namazından Önce Nafile Kılmanın Meşru Olduğu. 104

2.19.10. Uykusu Gelen Kimsenin Yerini Değiştirmesi 105

2.19.11. Cum'a Namazının Farz Oluşu. 105

2.19.12. Cum'a Namazı Kimlere Farz, Kimlere Farz Değildir?. 105

2.19.13. Cum'anın Vakti 106

2.19.15. Cum'a Kılınacak Yer 106

2.19.16. Fakihlerin Cum'a için Koştukları Şartların Münakaşası 106

2.19.17. Cum'a Hutbesi 107

2.19.17.1. Hükmü. 107

2.19.17.2. İmamın Minbere Çıktığı Zaman Selâm Vermesi, Oturduğu Zaman Ezan Okunması ve Cemaata. 108

Dönmesinin Müsfehab Olduğu. 108

2.19.17.3. Hutbenin Allah'a Hamd, Rasûlüne Övgüyü, Vaaz ve Kirâetî İçermesinin Müstehab Olduğu. 108

2.19.17.4.  Hutbeleri Ayakta Yapmanın, tki Hutbe Arasında Hafif Oturmanın Meşru Olduğu  109

2.19.17.5.  Hutbede Sesi Yükseltmek, Hutbeyi Kısa Yapmak ve Hutbeye Önem Vermek  109

2.19.17.6. Meydana Gelen Bir îş İçin İmamın Hutbeyi Kesmesi 109

2.19.17.7. Hutbe Esnasında Konuşmanın Haram Olduğu. 110

2.19.18. Cum'anın Bir Rek'âtma veya Daha Azına Yetişmek. 110

2.19.19. Kalabalıkta Cum'a Namazı 111

2.19.20. Cum'adan Önce ve Sonra Nafile Kılmak. 111

2.19.21. Cum'a Ve Bayramın Aynı Güne Rastlaması 111

2.20. Bayram Namazları 112

2.201.   Yıkanma, Kokulanma Ve En Güzel Elbiseyi Giymenin Müstehab Olduğu  112

2.20.2. Ramazan Bayramına Çıkmadan Önce Yemek. 112

2.20.3. Namazgaha Çıkış. 112

2.20.4. Kadın ve Çocukların Bayrama Çıkması 112

2.20.5. Yol Değiştirmek. 112

2.20.6. Bayram Namazının Vakti 113

2.20.7. Bayram Namazlarında Ezan ve Kamet 113

2.20.8. Bayram Namazlarında Tekbir 113

2.20.9. Bayram Namazından Önce ve Sonra Namaz Kılmak. 113

2.20.10. Kimlerin Bayram Namazı Kılması Sahihtir 113

2.20.11. Bayram Hutbesi 114

2.20.12. Bayram Namazının Kazası 114

2.20.13.  Bayramlarda Oynamak, Eğlenmek, Şarkı Söylemek ve Yemek Yemek  114

2.20.14. Zilhicce'nin İlk On Gününde îyi Ameller Yapmanın Fazileti 115

2.20.15. Bayramda Tebrikleşmenin Müstehab Olduğu. 115

2.20.16. Iîayram Günlerinde Tekbir Getirmek. 115


2. BÖLÜM

 

NAMAZ

 

Namaz tekbir ile başlayıp, selâm ile son bulan, belli fiil ve sözleri içine alan bir ibadettir.

 

2.1. Namazın İslâm'daki Yerî

 

İslâm'da namazın, başka hiçbir ibadete denk olmayan bir yeri vardır. O dinin direğidir ve onsuz din ayakta durmaz.

Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur;

"İşin bası islâm, İslâm'ın direği namaz, en zirvesi ise Allah yolunda cihaddır." Namaz, miraç gecesi, Allah Teâlâ'nm vasıtasız olarak konuş­tuğu Rasûlüne yüklediği ibadetlerin ilkidir.

Enes'in rivayetine göre; namaz Nebî aleyhisselârn'a Miraç gecesinde elli vakit olarak farz kılındı. Sonra beş vakte indirildi. Sonra "ya Muhammed!" diye nida geldi: "Benim katımda söz değiştirilmez. Onun için bu beş vakte elli vakit sevabı vardır." (Hadisi Ahmed, Nesâî, Tirrnizî, rivayet etmiş, Tirmizî sahih olduğunu söylemiştir.) Kulun ilk hesaba çekileceği ibadet namazdır. Abdullah bin Kırt'm rivayetine göre Rasûlüllah sallalla­hu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kıyamet günü kulan ilk hesaba çeki­leceği şey namazdır. Namazı iyi ise diğer amelleri de iyi olur. Namazı bozuk ise diğer amelleri de bozuk olur." (Hadisi Taberâni rivayet etmiş­tir.) Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in dünyadan ayrılacağı zaman ümmetine son olarak vasiyet ettiği şey namazdır. Son nefesinde iken şöy­le diyordu: "Namazı! Namazı! Bir de emrinizdeki köleleri. Dinden en son kaybolacak ibadet namazdır. Namaz zayi oldu mu bütün din zayi olmuş

demektir." tbn Hibbân'm, Ebû Umâme hadisi olarak rivayet ettiğine göre Rasûlüllah "islâm bütünlüğü.lime lime dağılacak; bir parça kopunca in­sanlar öbürüne yapışacaktır. İslâm'dan ilk ayrılacak parça, hâkimiyet esası, son ayrılacak parça ise namazdır." buyurmuştur.

Kur'an-ı Kerîm âyetlerini inceleyen görür ki Allah Teâlâ namazı, ba­zen zikir ile beraber ifade buyurmuştur: "Gerçekten namaz, kötü isten ve hayasızlıktan alıkor. Muhakkak ki Allah'ı zikretmek ise daha büyük­tür."[1] "Küfür ve masiyetien temizlenen gerçekten kurtulmuştur. Ve Rabbinin ismini anıp namaz kılan da kurtulmuş tur."[2]. "Bana ibadet et ve beni anmak için namaz kıl."[3]. Namaz zekâtla beraber zikredilmiştir. "Namazı kılınız zekân veriniz."[4]. Bazen sabırla beraber gelmiştir: "Bir de sabır ve namazla Allah'tan yardım isteyin."[5]. Bazen kurbanla bera­ber getirmiştir: "Rabbin için namaz kıl ve kurban kes."[6]. "De ki şüphe­siz benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir. O'nun ortağı yoktur. Ben bununla emrolundum ve ben müslüman olanların ilkiyim."[7]. Bazen de iyi amellere namazla başla­yıp, namazla bitirir; Meârİc sûresinde ve Mü'minûn sûresinin evvelinde olduğu gibi: "Muhakkak mü'minler zafer bulmuştur. 0 mü'minler ki na­mazlarında tevazu ve korku sahibidirler. Onlar ki namazlarım gereği üzre devamlı kılarlar, işte bu vasıfları toplayanlar varis olanlardır, ki on­lar firdevs cennetine varis olacaklardır. Onlar orada ebedî olarak kala­caklardır."[8]

Namazın yolculukta ve ikamet halinde, emniyette ve korku halinde kılınması gerektiği hakkında emirler vardır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuş­tur: "(Farz) namazların vakit ve erkânlarını gözeterek edasına devam edin. Bilhassa orta (ikindi) namazına dikkat edin. Ve Allah'a itaat ederek namaza durun. Eğer (düşman veya yırtıcı hayvanlardan) korkarsamz ya­ya ve binekli iken namazınızı kılın. Bu korkulardan emin bulunduğunuz zaman bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği gibi Allah'ı anın."[9]. Yolculukta, harpte, emniyet zamanında, namazın durumunu açıklayarak şöyle bu­yurdu: "Yeryüzünde sefere çıkağınız zaman kâfirlerin size fenalık yapma­sından korkarsamz (farz.namazları iki rekat, yahut ima ile kılıp dört re-katlı) namazdan kısmanızda üzerinize bir günah yoktur. Muhakkak ki kâfirler sizin açık düşmanınızdır. Sen onların (askerin) içinde olup da cephede onlarla namazı kıldıracağın zaman askerini iki kısım yap. Bir kısmi seninle namazda, diğeri düşman karşısında dursun. Hepsi de silâhlarını yanlarına alsınlar. Seninle namazda olup bir rekât kılanlar düşman karşısına gitsinler. Düşman karşısında olup, namaz kılmamış olanlar gelip ikinci rek'atı seninle kılsınlar ve onlar da tedbirli olarak silâhlarını yanlarına alsınlar. Kâfirler arzu ederler ki, silâh ve eşyaları­nızdan gafil bulunasımz da size ansızın bir baskın yapsınlar. Eğer yağ­murdan dolayı size bir eziyet olursa, hasta bulunursanız silâhlarınızı bı­rakmanızda üzerinize günah yoktur. Bununla beraber ihtiyat tedbirini alın. Allah kâfirlere hor ve rüsvay edici bir azap hazırlamıştır. Namazı kılıp bitirdikten sonra ayakta iken, oturur iken, yanlarınız üzere yatarken hep Allah'ı anın. Sükûn ve emniyet haline geldiğiniz vakit namazı lam erkânı ile kılın. Çünkü namaz mü'minler üzerine vakitleri belirli bir farz olmuştur."[10]. Namazı eksik kılan ve terkedenlerin şiddetli cezaya çar­pılacaklarını Allah Teâlâ şu âyetlerde bildirmiştir: "Bunların ardından bozuk bir nesil geldi. Namazı bıraktılar, şehvetlerine uydular. Onlar da azgınlıklarının cezasını bulacaklar dır."[11]. Namaz hidayete sevkeden büyük işlerdendir, ibrahim (aleyhisselam) kendisini ve zürriyeüni namaz kılanlardan yapması için rabbine şöyle duâ etmişti: "Rabbim beni de ço­cuklarımı da namaz kılanlardan eyle. Rabbimiz duamı kabul buyur."[12] "Vay haline o namaz kılanların ki namazlarında gaflet içindeler."[13]

 

2.2. Namazı Terketmenln Hükmü

 

Namazı inkâr ederek terketmek müslümanlarm icmâı ile küfürdür ve islâm dininden çıkmaktır. Namazın farz olduğuna inanmakla beraber, tembellik ve meşguliyet sebebi ile terkedene gelince; bunlar bir özür sa­yılmaz çünkü hadisler bu kimsenin de kâfir olduğunu ve öldürülmesi ge­rektiğini açıklamışlardır. Kâfir olduğunu açıklayan hadisler şunlardır:

1- Cabir (r.a.)'den rivayeten, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Kişi ile küfür arasında, namazı terketmek vardır." (Hadisi Ahmed, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmİzî ve İbn Mâce rivayet etmiş­lerdir.)

2- Büreyde (r.a.)'den rivayeten, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sel­lem: "Bizimle kâfirler arasındaki ahd namazdır. Kim namazı terkederse kâfir olmuştur." buyurmuştur. (Hadisi Ahmed, Ebû Davud, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce rivayet etmiştir.)

3- Abdullah bin Amr bin Âs'dan rivayeten, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem bir gün namazdan bahsederken şöyle buyurmuştur: "Na­maza devam eden kimse için kıyamet gününde namaz bir nâr, bir delil ve bir kurtuluştur. Namaza devam etmeyen kimseler için namaz bir delil ve kurtuluş değildir. Ve o kimse kıyamet gününde Karun, Fir'avn, Uâmân ve Ubeyy bin Halef ile beraber olacaktır." (Hadisi Ahmed, Taberânî ve İbn Hibban rivayet etmiştir. Bu hadisin isnadı iyidir.) Namazı terkedenin âhirette küfür önderleriyle beraber olması, o kimsenin kâfir olduğunu gösterir. İbn Kayyım şöyle demiştir: "Namazı terkedeni ya malı, ya reisli­ği, ya memuriyet görevi, ya da ticareti engeller, Malı, namazım kılmaktan engelleyenler Karun'la beraber, saltanatı engelleyenler Firavun'la beraber, memuriyeti ve vezirliği engelleyenler Hâmân'la beraber, ticareti engelle­yenler Ubeyy bin Halef ile beraberdirler."

4-  Abdullah bin Şakîk el-Ukaylî'den rivayeten, o şöyle demiştir; "Rasûlüllah'ın ashabı, namazdan başka hiçbir ibadeti terketmeyi küfür saymazlardı.." (Hadisi Tirmizî ve Hâkim, Buharı ve Müslim'in şartlarına uygun olarak rivayet etmişlerdir.)

5- Muhammed bin Nasr el-Mervezî demiştir ki: "Ishak'ın şöyle dedi­ğini işittim: 'Namazı terkedenin kâfir olduğu, Nebî aleyhisselam'dan sa­hih senetle gelmiştir. "Özürsüz, vakti geçinceye kadar namazı kasden ter­kedenin kâfir olduğu," Nebî aleyhisselam zamanından beri ilim ehlinin de görüşüdür."

6- İbn Hazm demiştir ki: "Ömer, Abdurrahman İbn Avf, Muaz bin Cebel, Ebu Hureyre ve sahabeden diğerlerinden gelen rivayete göre vakti çıkıncaya kadar bir farz namazı kasden terkeden kâfir ve mürteddir. Bu sahâbilerin buna muhalif olanını bilmiyoruz." Mûnzirî, "Terğîb ve Ter-hib" isimli kitabında bu hususu zikrettikten sonra şöyle demiştir: "Sahabeden bir cemaat ve sonrakiler, vakti çıkıncaya kadar namazı kas­den terkedenin kâfir olduğunu söylemişlerdi. Sahabeden: Ömer bin Hat-tab, Abdullah bin Mes'ûd, Abdullah bin Abbas, Muaz bin Cebel, Câbir bin Abdullah, Ebû'd-Derdâ (radiyallahu anhüm); sahabenin dışındaki ler-den: Ahmed bin Hanbel, Ishak bin Rahûye, Abdullah bin Mübarek, Nehaî, Hakim bin Uteybe, Ebû Eyyûb es-Sahtiyânî, Ebû Dâvûd Tayâlisi, Ebû Bekir bin Ebi Şeybe,, Zubeyr bin Harb (Rahmetullahi aleyhim) ve di­ğerleri hep bu görüşte idiler.

Namazı terkedenin katlini gerektiren açık hadisler şunlardır:

1- İbn Abbâs'dan rivayeten, Nebî aleyhisselam: "islâm'ın esası ve di­nin temelleri üçtür. İslâm bunlar üzerine kurulmuştur. Kim bunlardan bi­rini terkederse kâfir olup, kanı helâl olur. a) Lâ ilahe illallah kelimesi, b) Farz olan namaz, c) Ramazan orucu."buyurmuştur. (Hadisi Ebu Ya'lâ hasen senetle rivayet etmiştir.) Başka bir rivayette: "Kim onlardan bir tane terkederse kâfir olup, diğer hiçbir farzı, veya nafilesi kabul olunmadığı gibi kanı damalı da helâl olur." buyurmuştur.

2- İbn Ömer'den rivayeten Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem: "insanlar Allah'tan başka ilâh olmadığını, Muhammed'in onun kulu ve Rasûlü olduğunu kabul edinceye, namazı kılıp zekâtı verinceye kadar, on­larla savaşmakla emrolundum. Bunları yaparlarsa kanlan ve malları islâm hakkı müstesna benden kurtulmuş olur. Hesapları ise azız ve celil olan Allah'a aittir." buyurmuştur. (Hadîsi Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir.)

3- Ümmü Seleme'den rivayeten Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sel­lem şöyle buyurmuştur: "Sizin başınıza emirler tayin edilecek, onların hallerini tanıyacak ve fakat beğenmeyeceksiniz. Kim onlardan hoşlan­mazsa kurtulmuş, kim onları beğenmezse lekelenmemiş olur. Fakat onlar­dan razı olup uyanlara gelince.." Ashâb: "Ya Rasûlallah, onlara karşı sa­vaşmayalım mı?" dediler. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem: "Namaz kıldıkları müddetçe hayır, savaşmayın." buyurdu. (Hadisi Müslim rivayet etmiştir.) Burada zalim emirlere karşı savaşmaktan men eden, namaz kıl­malarıdır.

4- Ebu Sa'îd'den rivayeten; o şöyle demiştir: "Ali (r.a.) Yemen'de iken Nebî aleyhisselam'a bir altın parçası gönderdi. Nebî aleyhisselam, gelen altını dört kişiye taksim etti. İçlerinden birisi Rasûlüllah aleyhisse­lam'a "Allah'dan kork" dedi. Rasûlüllah aleyhisselam ona: "Yatıklar ol­sun. Yeryüzünde Allah'dan en çok korkmaya lâyık ben değil miyim?" de­di. Sonra adam döndü gitti. Halid bin Velid, Rasûlüllah'a: "Onun boynunu vurmayayım mı?" diye sordu. Rasûlüllah: "Hayır. Belki de namaz kılıyor-dur." buyurdu. Halid: "Kalbinde iman olmadığı halde lisanıyla şehadet eden nice adam vardır" dedi. Nebi aleyhisselam: "İnsanların kalblerini kontrol etmek ve karınlarını yarmakla emrolunmadım" buyurmuştur. (Bu hadis Buhâri ve Müslim'in hadisinden kısaltılmıştır.) Bu hadisde de na­maz, öldürmeye mani gösterilmiştir. Bundan anlaşıldığına göre namazı terketmek katli gerektirir.

 

2.2.1. Bu Konuda Bazı Âlimlerin Görüşleri

 

Geçen hadislerin zahirinden anlaşılan mânâ, namazı terkedenlerin kâfir olduğu ve öldürülmesinin mubah sayıldığıdır. Selef ve halef âlimlerinden pek çoğu, kâfir olmayıp fâsik olduğunu, kendisinin tevbeye çağrılması gerektiğini söylemişlerdir. Ebû Hanife, Mâlik ve Şafiî bu gö­rüştedir. Eğer tevbe etmezse, Mâlik, Şafiî ve diğerlerine göre had cezası olarak Öldürülür. Ebû Hanife ise, 'bilâkis öldürülmez, namaz kılmcaya ka­dar tazir cezası verilir. Kılmcaya kadar da hapsedilir,' demiştir. Bu âlimler "kâfir olur" hadisini namazı inkâr ve terkini helâl saymak anlamına almış­lar, bazı umumi delillerle kâfir sayanlara karşı durmuşlardır: "Allah ken­disine ortak koşulmasını elbette bağışlamaz. Bundan başkasını dilediğine bağışlar. Allah'a ortak koşan kimse derin bir sapıklığa sapmış olur. "[14]

İbn Hanbel ve Sahih-i Müslim'de Ebû Hureyre'nin Rasûlüllah sallal-lahu aleyhi ve sellem'den rivayet ettiği hadise göre: "Her nebî için kabul olunacak bir 'duâ vardır. Ve her nebî duasını peşin yapmıştır. Ben ise duamı kıyamet günü ümmetime şefaat olsun diye sakladım. Allah'a şirk koşmadan Ölen kimse bu duama inşâallah nail olacaktır." Yine Ebû Hureyre'den Buhârî'de rivayet olunan bir başka hadise göre, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem: "Kalbinden samimi olarak "Lâ ilahe illallah" diyen şefâatımla en mes'ûd olacak insandır." buyurmuştur.

 

2.2.2. Namazı Terkeden Hakkında Tartışma

 

Sübkî, "Tabakat'üş-Şâfiiye" adlı kitapta şöyle yazmıştır: "Şafiî ile Ahmed (r.a.) namazı terkeden hakkında tartıştılar. Şafiî Ahmed'e: "Ey Ahmed, namazı terkeden kâfir mi olur diyorsun?" Ahmed: "Evet," dedi. Şafiî: "Peki kâfir olduğu zaman ne ile müslüman olur?" Ahmed: "La ilahe illallah Muhammedun Rasûlüllah ile," der. Şafiî: "Adam bu sözü henüz terkelmiş değil." Ahmed: "Müslüman olduğunu namaz kılmakla gösterir." Şafiî: "Kafirin namazı sahih olmadığına göre onun müslümanlığına hü­küm verilemez." deyince, imam Ahmed susmuştur." (Allah ikisine de rahmet eylesin.)

 

2.23. İmam Şevkânî'nin İncelemesi

 

Şevkânî şöyle demiştir: "Namaz kılmayanın kâfir olup, öldürülmesi gerektiği doğrudur. Kafir olması konusuna gelince; Şâri'in namazı terke-dene kâfir ismini verdiği hakkındaki hadisler sahihtir. Kişi için kâfir ismi­nin kullanılmasına namaz engeldir. Sâri'; namazı terkedene "kâfir" demek engelini kaldırmıştır. Bu tartışma ve tartışmacıların getirdikleri deliller, bizi bağlamaz. Çünkü bize göre küfrün bazı çeşidi mağfirete ve şefaate hak kazanmaya mâni değildir. Meselâ kıble ehlinin bazı günahlarını, Al-lahu Tcâlâ'nm küfür olarak isimlendirmesi gibi. Bu mevzuda insanların düştüğü tevillere gitmeye gerek yoktur.

 

23. Namaz Kimlere Farzdır?

 

Namaz, müslüman, akıllı ve baliğ olan kimseye farzdır. Aîşe (r.a.)'nin rivayet ettiği hadise göre, Nebî aleyhisselam şöyle buyurmuştur: "Üç kimseden teklif kaldırılmıştır, a) Uyanıncaya kadar uyuyandan, b) İhtilam oluncaya kadar çocuktan, c) Akıllanıncaya kadar deliden." (Ha­disi Ahmed, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce, ve Hakîm rivayet et­miştir. Hakim; Buhârî ve Müslim'in şartlarına göre sahih olduğunu, Tirmizî ise hadisin hasen olduğunu söylemişlerdir.)

 

 

23.1. Çocuğun Namazı

 

Çocuğa namaz her ne kadar farz değilse de yedi yaşına geldiğinde velisinin ona namazı emretmesi gerekir. Onu alıştırmak ve bulûğ çağın­dan sonra alışkanlık haline getirmek için on yaşından sonra kılmazsa dö­vebilir. Amr bin Şuayb'ın babasından, onun da dedesinden rivayet ettiğine göre, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Çocukla­rınız yedi yaşma ulaşınca onlara namazı emredin. On yaşına gelince şayet kılmazlarsa dövün ve yataklarını ayırın." (Hadisi Ahmed, Ebû Dâvûd, Hakîm rivayet etmiş, Hakîm, hadisin Müslim'in şartına göre sahih oldu­ğunu söylemiştir.)

 

2. 4. Farzların Sayısı

 

Allah Teâlâ'nın bir gün bir gecede farz kıldığı namazlar beştir. İbn Mihyeriz anlatıyor: Kinâne kabilesinden Muhteci denilen bir adam, Şam'da Ebû Muhammed isimli adamın "vitir namazı bir tek rek'atür," de­diğini duymuştur. Sahabeden Ubeyde bin Sâmid'e giderek durumu sordu.

Ubeyde şöyle dedi: 'Ebû Muhammed yalan söylüyor. Rasûlüllah'dan şöy­le dediğini işittim: "Allah Teâlâ kullarına beş vakit namazı farz kılmıştır. Kim bunlardan hepsini yapar bunların haklarını küçümsemeyerek hiçbir şey noksan etmezse, Allah'ın onu cennete koymasına Allah katında onun bir ahdi vardır. Kim de bunları eda etmezse Allah katından onun bir ahdi yoktur. Dilerse ona azab eder, dilerse af eder." (Bu hadisi Ahmed, Ebû Dâvûd, Nesâî, İbn Mâce rivayet etmiştir.) İbn Mâce'nin rivayetinde ise; "namazların haklarını küçümseyerek onlardan bir şey noksan yaparsa" Şeklinde varid olmuştur. Talha bin Ubeydullah'dan rivayeten; bir Arabî saçı dağınık olarak Rasûlüllah'a geldi: "Ya Rasûlallah! Allah'ın bana farz kıldığı namazlardan haber ver." Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem "Nafileler hariç ramazan orucu." Arabî: "Allah'ın bize farz kıldığı zekâttan haber ver." Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem islâm'ın bütün csaslannı ona haber verince, Arabî: "Sana nebîliği ikram eden Zat'a ye­min olsun ki, Allah'ın bana farz kıldığı şeylerden ne fazla yaparım ne de noksan." dedi. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem: "Doğru söylüyorsa kurtuldu. Veya doğru söylüyorsa cennete girdi." buyurdu. (Hadisi Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir.)

 

2.5. Namazın Vakitleri

 

Namazın, içinde eda edilmesi gereken belli vakitler vardır: "Şüphe­siz namaz; belirli vakitlerde mü'minler üzerine farz kılınmıştır."[15] âyeti buna delildir. Yani namaz vakitlerinin farz oluşu Kur'an âyetleriyle sabit­tir. Kur'an-ı Kerîm, namaz vakitlerine şöylece işaret etmiştir: "Hem gün­düzün iki ucunda ve gecenin ilk saatlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler kö­tülükleri giderir. Bu iyi düşünenlere bir öğüt, bir hatırlatmadır.''[16]. İsrâ suresinde şöyle buyurulmaktadır: "Güneşin kaymasından gecenin kararmasına kadar namaz kıl. Bir de Kur'an'ı feyiz ve bereketi ile iç içe olan sabah namazını kıl. Şüphesiz ki sabah namazına melekler şahit olur."[17]. Tâhâ sûresinde şöyle buyurulmaktadır: "Güneşin doğmasın­dan ve batmasından önce Rabbini hamd ile teşbih et, gece saatlerinde, gündüzün etrafında da onu teşbih et ki ilâhi hoşnutluğa eresin."[18]. Yani güneşin doğmasından Önceki teşbih, sabah namazıdır. Güneş batmadan önce teşbih, ikindi namazıdır.

Buhârî ve Müslim'de Cerîr bin Abdullah el-Becelî'den gelen rivayet­te o şöyle diyor: "Biz Rasûlüllah'm yanında otururken Bedir gecesi ay'a baktı, şöyle buyurdu: "Sizler bu ay'ı gördüğünüz gibi ahirette Rabbinizi göreceksiniz. Görmekte haksızlığa uğramayacaksınız. Eğer güneş doğ­madan ve batmadan önce, size birşey galebe çalmadan namazları kılma­ya gücünüz yeterse kılınız." Sonra bu âyeti okudu. 'İşte Kur'ân'm namaz vakitlerine işaret eden âyetleri bunlardır. Gelen hadisi şerifler ise, vakitle­rin hududunu ve yerlerini açıklamıştır:

Abdullah bin Amr'dan rivayeten; Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sel­lem şöyle buyurmuştur: "Öğlenin vakti, güneş bau tarafına kayınca baş­lar. İkindi vakti girmeden önce, kişinin gölgesi, boyu gibi oluncaya kadar devam eder. İkindinin vakti güneş sararmcaya kadardır. Akşamın vakti şafak kayboluncaya kadardır. Yatsının vakti gece yarısına kadardır. Saba­hın vakti fecrin doğmasından güneş doğuncaya kadardır. Güneş doğdumu namazı bırak. Çünkü güneş şeytanın boynuzları arasından doğar." (Hadisi Müslim rivayet etmiştir.)

Câbir bin Abdullah'dan rivayeten; Cebrail aîeyhisselam Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem efendimize gelerek "Kalk ve namaz kıl," dedi. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem güneş tepeden dönünce öğleyi kıldı. Son­ra ikindi vakti tekrar gelerek "Kalk ve namaz kıl," dedi. Her şeyin gölgesi kendi kadar olunca ikindi kıldı. Sonra Cebrail akşam vakti gelerek: "Kalk ve namaz kıl," dedi. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem güneş batınca akşam namazını kıldı. Sonra yatsı vakti gelerek "Kalk ve namaz kıl," dedi. Ufuk kararınca yatsıyı kıldı. Sonra sabah vakti gelip fecir parlayınca veya yayı­lınca sabahleyin geldi. Ertesi gün öğlen vakti geldi. "Kalk namaz kıl," de­di. Her şeyin gölgesi kendi misli oluncaya kadar öğleyi kıldı. Sonra ikindi vakti geldi. "Kalk ve namaz kıl," dedi. Her şeyin gölgesi iki misli olunca­ya kadar ikindi namazını kıldı. Sonra değişmeyen bir vakit olarak akşam geldi. Sonra gecenin yarısını geçince veya gecenin üçte biri geçince, tek­rar Cebrail yatsı için geldi. Ve yatsıyı kıldı. Sonra fecir iyice aydınlanınca geldi. "Kalk ve namaz kıl." dedi. Kalkarak sabah namazını kıldı. Sonra; "sabah namazının vakti bu İki vakit arasındaki zamandır," dedi. (Hadisi Ahmed, Nesâî, Tirmizî rivayet etmiştir. Buhârî, Cibril'in imam olduğu bu hadisin vakitler hakkında en sağlam hadis olduğunu söylemiştir.)

 

2.5.1. Öğlenin Vakti

 

Geçen iki hadisten anlaşıldığına göre Öğlenin vakti, güneşin, günün ortasından batıya kaymasıyla başlayıp her şeyin gölgesi güneş tepede iken olan (zeval) gölgesinin dışında kendi misli oluncaya kadar devam eder. Ancak sıcak havalarda öğle namazını sonraya bırakmak müstehab olup böylece namazın huşu içinde kılınması sağlanmış olur. Havanın sıcak ol­madığı zamanlarda ise, acele etmek müstehapür. Müstehap olduğuna delil şudur:

Enes'den yapılan rivayete göre; o şöyle demiştir: "Rasûlüllah sallal-lahu aleyhi ve sellem hava soğuduğu zaman namazı erkene alır. Sıcak art­tığı zaman, scrinleyinccye kadar geciktirirdi." (Hadisi Buhari rivayet et­miştir.)

Ebû Zcr'den rivayeıen; o şöyle demiştir: "Rasûlüllah ile bir yolcu­lukta beraberdik. Müezzin öğle ezanını okumak isteyince ona; "Serini bekle," dedi. Tekrar okumak isteyince iki veya üç defa "Serini bekle" de­di. Tepede gölgeyi görünceye kadar bekletti. Ve sonra şöyle buyurdu: "Şiddetli hararet cehennem sıcağının yayılmasındandır. Sıcak arttığı za­man namazı tehir ederek serinleyince kılın." dedi," (Hadisi Buharı ve Müslim rivayet etmiştir.)

 

Öğle Namazım Geciktirmenin Sınırı

 

Hafız İbn Hacer "Fcthü'1-Bârî" adlı kitabında şöyle demiştir: "Alimler serinletmenin sınırı hakkında ihtilâf ettiler. Kimisi herşeyin göl­gesi zeval gölgesinin dışında bir dirsek boyu (zira), kimisi bir insan boyu, kimisi dörtte biri, kimisi yarısı, kimisi de daha başka şey söyleyerek ihtilâf ettiler. Bu hususta geçerli olan kaide son vakte bırakmamak kay­dıyla duruma göre değişik ölçüler kullanmaktır."

 

2.5.2. İkindi Namazının Vakti

 

İkindi namazının vakti, herşeyin gölgesi zeval (güneşin tepede oldu­ğu an) gölgesinin dışında kendi misli olunca girer; güneş batıncaya kadar devam eder. Ebû Hureyre'den rivayeten, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Kim güneş batmadan önce ikindi namazının bir rek'atma kavuşursa ikindiye kavuşmuş demektir." Bu hadisi Beyhakî şu lafızla rivayet etmiştir: "Güneş batmadan önce ikindi namazından bir rek'at kılan kimse kalan rek'atları güneş battıktan sonra tamamlarsa ikin­diyi geçirmemiş olur."

Serbest Vakit ve Kerahat Vakti

Fazilet ve ihtiyari vakit, güneşin sararması ile son bulur. Câbir ve Abdullah îbn Ömer'in rivayet ettiği hadislerle geçen hadislerden bu mânâ anlaşılmaktadır. İkindi namazını güneşin sararmasından sonraya bırak­mak her ne kadar caiz olsa bile özrü olmayan kimseler İçin mekruhtur. Enes'ten rivayeten, o şöyle demiştir: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sel-lem'in şöyle dediğini işittim: "Münafığın namazı şöyledir; oturup güne­şin şeytanın boynuzlan arasına girmesini bekler. Sonra kalkarak, gaga­lama gibi dört rekat namaz kılar. Allah'ı ancak az zikreder.." (Hadisi Müslim, Tirmizî, Ebû Davûd, Nesâî rivayet etmiştir.) Nevevî Müslim şer­hinde şöyle der: "Bizce ikindi namazının beş vakti vardır:, 1- Fazilet vakti. 2- Muhayyer vakit. 3- Kerahatsiz caiz olan vakit. 4- Kerahatle caiz olan vakit. 5- Özür vakti. 1. Fazilet vakti; ilk vakittir. 2- Muhayyer vakit; her­şeyin gölgesi iki misli oluncaya kadar devam eder. 3- Caiz olan vakit; gü­neş sararıncaya kadardır. 4- Kerahatle caiz olan vakit; güneşin sararma­sından batmasına kadardır. 5- Özür vakti; yolculuk ve yağmur sebebi ile ikindi ve öğlen namazlarının beraberce cem edilmesi durumunda öğlenin vaktidir. Bu beş vakitte ikindi namazı eda olarak kılınır. Güneşin batma-siyla bu vakitler geçerse ikindi namazı kazaya kalır."

 

Bulutlu Günde İkindi Namazına Acele Etmek

 

Bureydet'ül-Eslemî'den rivayeten, o şöyle demiştir: "Rasûlüllah sal­lallahu aleyhi ve sellem ile bir gazada beraberdik. "Bulutlu günde namazı ilk vaktinde kılınız. Bir kimse ikindi namazını geçirirse ameli bâtıl olur." demiştir." (Hadisi Ahmed ve İbn Mâcc rivayet etmiştir.) İbn Kayyım şöy­le demiştir: "Namazı terk iki kısımdır. Ebedî olarak kılmamak üzere terk. Bu durum bütün amelleri iptal eder. Bir de belli günde belli bir namazı terk ki, bu sadece o günün amelini iptal eder."

 

 

 

İkindi Namazı, Orta Namazdır

 

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: "Beş vakit namaza, bilhassa orta namaza devam edin,"[19] Sahih hadislerde orta namazın ikindi namazı olduğu açıklanmaktadır:

Ali (r.a.)'den rivayeten; Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem Hen­dek savaşında şöyle buyurdu: "Güneş batıncaya kadar bizi orta namazı kılmaktan alıkoyanların, Allah kabirlerini ve evlerini ateş doldursun."

 (Hadisi Buhari, Müslim rivayet etmiştir. Müslim, Ahmed, Ebû Dâvûd ha­disi: "Bizi orta namaz olan ikindi namazından alıkoyanların" lafzıyla ri­vayet etmişlerdir.)

İbn Mes'ûd'dan rivayeten; o şöyle demiştir: "Müşrikler güneş kıza-rıncaya ve kararıncaya kadar Rasûlüllah'm ikindi namazına engel oldular. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem de onlar için: "Bizi orta namaz olan ikindi namazından alıkoydular. Allah onların karınlarını ve kabirle­rini ateş doldursun." buyurdu. (Hadisi Ahmed, Müslim ve İbn Mâce ri­vayet etmiştir.)

 

253. Akşam Namazının Vakti

 

Akşam namazının vakti, güneş kaybolup ufkun ardına girince baş­lar, ufkun kırmızılığı kayboluncaya kadar devam eder. Abdullah bin Amr'ın rivayet ettiği hadise göre, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Akşam namazının vakti, güneş ufukta batıp, ufuktaki kı­zıllık kayboluncaya kadardır." (Hadisi Müslim rivayet etmiştir. Yine Ebû Musa el-Eş'arî'den rivayet olunduğuna göre birisi Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'e namaz vakitleri hakkında sordu. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem de yukardaki hadisi ona cevap verdi. Bu hadisten, Rasû­lüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in ona emrettiği, onun da güneş batınca akşamı kıldığı anlaşılmaktadır. Öbür gün olunca şafak gidinceye kadar namazı geciktirir. Sonra, sorana; "akşamın vakti bu iki vakit arasındadır," buyurur. Ncvevî, Müslim şerhinde şöyle demiştir: "Bizden bazı muhakkik alimler, akşam namazını şafak kayboluncaya kadar geciktirmenin caiz ol­duğu görüşünü tercih etmişlerdir. Ve bu vakit içinde her zaman namaza başlamak caizdir, ilk vakitten sonraya bıraktığı için de günahkâr olmaz." Bu görüş en sahih ve en doğru görüş olup, bunun dışında görüşler caiz değildir. Ancak Cibril'in imameti hadisinde geçen "akşam namazını iki günde aynı vakitte güneş batınca kıldı," ifadesi, akşam namazına acele et­menin müstehap olduğuna delalet eder. Bu hususu açıklayan hadisi şerif­ler şunlardır:

Sahib bin Yezid'den rivayeten: Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sel­lem şöyle buyurmuştur: "Ümmetim akşam namazını yıldızlar doğmadan önce kıldıkları müddetçe islâm'dan ayrılmazlar.." (Hadisi Ahmed ve Taberanî rivayet etmiştir.)

Müsned'de geçen hadise göre; Ebû Eyyûb el-Ensarî'nin oğlu, "Rasû­lüllah şöyle buyurdu," demiştir ."Oruçlu iftar ederken akşamı kıtınız. Yıl­dızlar doğarken namaza devam ediniz."

Sahih-i Müslim'de Rafı' bin Hadic'den rivayeten şöyle geçmektedir: "Biz Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber akşamı kılardık; birimiz ayrıldığı zaman ok atsa, okun düştüğü yeri görebilirdi."

Yine Sahih-i Müslim'de Seleme bin Ekvâ'dan rivayeten şöyle den­mektedir: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem akşam namazım güneş batıp, ufkun ardına gizlenince kılardı."

 

2.5.4. Yatsı Namazının Vakti

 

Yatsı namazının vakti, ufkun kızıllığı kaybolunca girer, gecenin ya­nsına kadar devam eder. Aİşe (r.a.)'den rivayeten, o şöyle demiştir: "Yatsı namazını şafağın kaybolması ile gecenin ilk üçte biri arasında kılarlardı." (Hadisi Buharı rivayet etmiştir.) Ebu Hureyre'den rivayeten, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Ümmetim üzerine zor ge­leceğinden korkmasaydım yatsı namazını gecenin üçte birine veya yansı­na kadar tehir etmeyi emrederdim." (Hadisi Ahmed, İbn Mâce, Tirmizi ri­vayet etmiş, Tirmizî sahih olduğunu söylemiştir.) Ebû Saîd el Hudrî'den rivayeten, o şöyle demiştir: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'i yatsı namazını kılmak için gecenin yarısı geçinceye kadar bekledik. Sonra ge­lip bize namaz kıldırdı. Sonra şöyle buyurdu: "Saflara geçiniz. Bu anda insanlar yatmışlardır. Siz namazı beklediğiniz müddetçe namazdasınız. Eğer zayıfın zayıflığı, hastanın hastalığı, ihdyaçlının ihtiyacı olmasaydı, şu yatsı namazını gecenin yansına kadar geciktirirdim." (Hadisi Ahmed, Ebû Dâvûd, İbn Mâce, Nesâî, İbn Huzeyme sahih bir senetle rivayet et­mişlerdir.) işte ihtiyar vakti budur. Cevaz ve mecburiyet vaktine gelince; bu sabah namazına kadar uzar. Çünkü Ebû Katâde'nin rivayet etmiş oldu­ğu hadiste Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Yatsı namazından önce uyku uyumada bir aşırılık yoktur. Aşırdık, öbür namaz vakti girinceye kadar namazı geciktirenin yaptığıdır." (Bu hadisi Müslim rivayet etmiştir.) Namaz vakitleri konusunda geçen hadis de gös­termektedir ki, her namazın vakti, öbür namazın vakti girinceye kadar de­vam etmektedir. Sabah namazı ise öğleye kadar devam etmez. Alimler, sabah namazının vaktinin güneş doğunca bittiğini icmaen kabul etmişler­dir.

Yatsı Namazını Sonraya Bırakmanın Müstehab Oluşu

 

Efdal olan, yatsı namazını, muhtar vakit olan gecenin yarısına bırak­maktır. Aîşe (r.a.)'den rivayet edilen hadise göre, o şöyle demiştir: "Rasû­lüllah sallallahu aleyhi ve sellem bir gece yatsı namazını gecenin çoğu ge-

çinceye kadar tehir etti. Hatta mescid ehli uyudu, sonra çıkıp namaz kıldı ve şöyle buyurdu: "Ümmetime zor olacağından korkmasaydım, yatsının bu vakitle kılınmasını emrederdim." (Hadisi Müslim ve Nesâî rivayet et­miştir.) Daha önce geçen Ebû Hureyrc ve Ebû Sa'îd'in hadisleri Aişe'nin (r.a.) hadisi ile aynı manada olup "geciktirmenin efdal ve müstehap oldu­ğunu" göstermekledir. Nebî aleyhisselam namaz kılanlara zor olacağını düşündüğü için bu duruma devam etmemiştir. Çünkü cemaatin durumunu nazarı itibara alırdı. Bunun için bazan erken, bazan geç kılardı. Câbİr'den rivayeten, o şöyle demiştir: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem öğleyi sıcakken, ikindiyi ise güneşin ışığı zayıflayınca, akşamı güneş batınca kı­lardı. Yatsıyı ise bazan geç, bazan erken kılardı. Cemaatın toplandığını görünce erken kılar, geciktiğini görünce tehir ederdi. Sabahı ise, sabahın alaca karanlığında kılardı." (Hadisi Buhari ve Müslim rivayet etmiştir.)

 

Yatsıdan Önce Uyumak ve Yatsıdan Sonra Konuşmak

 

Yatsı namazından önce uyumak ve yatsıdan sonra konuşmak mek­ruhtur. Ebû Berzet-el Eslcmî'nin rivayet ettiği hadise göre, Nebî aleyhis­selam "âteme" dedikleri yatsıyı geciktirmeyi müstehab sayardı. Yatsıdan önce uyumayı ve yatsıdan sonra konuşmayı mekruh görürdü. (Hadisi Buharı, Müslim, Tirmizî, Ebû Dâvûd, İbn Mâce rivayet etmiştir.) İbn Mes'ud'dan rivayeten, o şöyle demiştir. "Yatsıdan sonra sohbet etmemizi Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem ayıpladı." İbn Mâce'nin rivayet etti­ği hadiste ise "Bizi men etti. Yasakladı" şeklinde gelmiştir. Yatsıdan önce uyumanın, sonra konuşmanın mekruh olmasının sebebine gelince, çoğu zaman, uyuyanın, namazı müstehab olan vakitte kılamayacağı veya cema­atle kılmayı kaçıracağından dolayıdır. Sohbet etmek ise birçok faydaların zayi edilmesine sebep olan uykusuzluğa götürür. Eğer uyumak istediği zaman onu uyandıracak bir kimse varsa veya yatsıdan sonra hayırlı ko­nuşma yapılacaksa o zaman kerahat yoktur, İbn Ömer'den rivayeten, o şöyle demiştir: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem Ebû Bekir ile müs-lümanlann işlerini görüşmek üzere gece konuşurken ben de onunla bera­berdim." (Hadisi Ahmed, Tirmizi rivayet etmiş, Tirmizi hasen olduğunu söylemiştir.) İbn Abbas'dan rivayeten, o şöyle demiştir: "Bir gece Rasû­lüllah sallallahu aleyhi ve sellem eşi Meymune'nin evinde iken, Rasûlül­lah sallallahu aleyhi ve sellem'in gece namazının nasıl olduğunu görmek için Meymune'nin evinde uyudum, Rasûlüllah, sallallahu aleyhi ve sellem eşi ile bir saat konuştuktan sonra uyudu." (Hadisi Müslim rivayet etmiş­tir.)

 

2.5.5. Sabah Namazının Vakti

 

Sabahın vakti fecri sadık doğunca başlar, güneş doğuncaya kadar hadiste geçtiği şekilde devam eder.

 

Sabah Namazım İlk Vaktinde Kılmaya Devam Etmenin Müstehab Oluşu

 

Sabah namazını ilk vaktinde kılmak konusunda Ebû Mes'ûd el-Ensari, rivayet elliği hadiste şöyle demiştir: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem sabah namazını bazan gecenin alaca karanlığında bazan ortalık aydınlanınca kılardı. Daha sonra ölünceye kadar gecenin alaca karanlığın­da kıldı. Ortalık aydınlanınca kılmaya bir daha dönmedi." (Hadisi Ebû Dâvûd, Bcyhakî rivayet etmiştir. Senedi sahihtir.) Aişe (r.a.)'dan rivaye­ten, o şöyle demiştir: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber sabah namazını elbiselerine bürünerek kılan mü'min kadınlar vardı. Na­maz bitince evlerine dönerlerdi ve karanlıktan kimse onları tanıyamazdı." (Hadisi Buharı, Müslim, Tirmizî, Ebû Dâvûd, Nesai, İbn Mâce rivayet et­miştir.) Râfi' bin Hadic'in rivayet elliği hadiste ise şöyle denmiştir: "Saba­hı aydınlıkta kilin-. Bunun mükâfatı daha büyüktür." Başka bir rivayette; "Sabahı aydınlığa bırakın. Çünkü ecri bakımından bu daha büyüktür." (Bu hadisi Müslim, Tirmizî, Ebû Dâvûd, Nesâî, İbn Mâce rivayet etmiştir. Tirmizi ve İbn Hibbân sahihlemiştir.) Hadiste geçen "aydınlatmak"lan maksat namazdan çıkmaktır. Yoksa namaza girmek değildir. Yani "sabah namazında kıraati uzun yapın; ta ki her taraf aydınlanınca namazdan çika-sınız" demektir. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem böyle yapmaktay­dı. Sabah namazında altmış ile yüz arası âyet okurdu. Veya, "Fecrin do­ğuşu kesinleşinceye kadar geciktirin; fecir doğdu zannıyla kılmayın" de­mektir.

 

2.5.6. Vaktin tçinde Bir Rek'atı Yetiştirmek

 

Vakit çıkmadan önce namazdan bir rek'atı kılabilen kimse namaza yetişmiş demektir. Ebû Hureyre'nin rivayet ettiği hadise göre Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Namazın bir rek'atına yetişip kılabilen kimse namaza yetişmiştir." (Hadisi Buharı, Müslim, Tirmizî, Ebû Dâvûd, Nesâî, ve İbn Mâce rivayet etmiştir.) Bu hadis bütün namazları içine alır. Buharî'nin rivayetinde ise; "Sizden biriniz güneş bat­madan önce ikindi namazının bir secdesine yetişirse namazını tamamla­sın. Güneş doğmadan önce sabah namazının bir secdesine yetişen kimse namazını tamamlasın," şeklindedir. Secdeye yetişmekten maksat rek'ate

yetişmektir. Hadisten anlaşıldığına göre, sabah ve ikindi namazının bir rek'atma güneş doğarken ve batarken yetişen kimsenin namazı tamamla­maması, bu vakitler kerahat vakti ise de caiz olmaz. Her ne kadar kasden bu vakte geciktirmek caiz değil ise de, bir rek'atını vaktin içinde kılanın namazı eda olarak vaki olmuştur.

 

2.5.7. Uyku ve Unutmak Sebebi İle Namazı Terketmek

 

Bir kimse uyku ve unutmak sebebiyle namazı terkederse, hatırladığı zaman o namazı kılar. Ebû Katâde'nin rivayet ettiği hadise göre, o şöyle demiştir: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'e uyku sebebiyle namazı terkedcn hakkında sorulduğunda şöyle buyurmuştur: "Uyku sebebiyle na­mazı lerketmek kusur sayılmaz. Kusur ancak uyanık iken îerketmekür. Sizden biriniz bir namazı unutursa veya uykuda kalırsa hatırladığı za­man onu kılsın." (Nesâî, Tirmizî, hadisin sahih olduğunu söylemiştir.) Enes'den rivayeten, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyur­muştur: "Kim namazı unutursa hatırladığı zaman kılsın. Unutulan nama­zın kefareti onu kılmaktır." (Hadisi Buharı ve Müslim rivayet etmiştir.) îmran bin Husayn'dan rivayeten o şöyle demiştir: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem ile yola çıktık. Gecenin sonu olunca istirahat için konak­ladık. Bizi güneşin sıcaklığı uyandırdı. Bizden birisi alelacele abdest al­mak için kalktı. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem oturmalarını emret­ti. Sonra yola çıktık, güneş yükselinceye kadar yürüdük. Abdest aldık. Bilâl'e emretti. O da ezan okudu. Sonra sabahın farzından önce iki rek'at kıldı. Sonra kamet getirerek hep beraber kıldık. Ashab sordu: "Ya Rasûlallah, yann bu namazı vaktinde tekrar kılmayalım mı?" Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem cevaben şöyle buyurdu: "Rabbiniz size faizi yasaklamadı mı? (Yani tekrar kılmaya gerek yoktur.) Bu namazı sizden kabul eder." (Hadisi Ahmed ve diğerleri rivayet etmiştir.)

 

2.5.8. Namaz Kılınması Nehyedilen Vakitler

 

Sabah namazından sonra güneş doğuncaya kadar, güneş doğduktan bir mızrak yükselinceye kadar, güneş tam tepede iken batıya dönünceye kadar, ikindi namazından sonra güneş batıncaya kadar namaz kılmanın nehyi hakkında hadisler gelmiştir. Ebû Saîd'den rivayeten Nebi aleyhisse-lam şöyle buyurmuştur: "İkindi namazından sonra güneş batıncaya ka­dar namaz kılınmaz. Sabah namazından sonra güneş doğuncaya kadar da namaz kılınmaz." (Hadisi Buharı ve Müslim rivayet etmiştir) Amr İbn Abese'den rivayeten, o şöyle demiştir: "Ya Rasûlallah, bana namazdan

haber ver" dedim. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Sabah namazını kıl. Sonra güneş doğup yükselinceye kadar kılma. Çün­kü güneş şeytanın boynuzları arasında doğar. Tam bu anda kâfirler güne­şe taparlar. Sonra gölge bir mızrak oluncaya kadar kıl. Bu zamanda na­maz melekler tarafından görülür. Sonra yine kılma çünkü bu zaman ce­hennem şiddetle yakılır. Gölge döndüğü zaman yine kıl. Çünkü bu namaz ikindiyi kılmcaya kadar melekler tarafından görülür. Sonra güneş batınca­ya kadar kılma. Çünkü güneş şeytanın boynuzlan arasında batar. Ve kafirler güneşe bu zamanda secde ederler." (Hadisi Ahmed, ve Müslim ri­vayet etmiştir.) Ukbe bin Amr'dan rivayeten, o şöyle demiştir: "Rasûlül­lah sallallahu aleyhi ve sellem üç vakitte namaz kılmaktan ve ölülerimizi gömmekten bizi nehyetti: Güneş tam olarak doğduktan yükselinceye ka­dar. Güneş tam tepede iken, güneşin ışığı iyice zayıflayıp batıncaya ka­dar." (Bu hadisi Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce rivayet etmiştir.)

 

a- Sabah ve İkindiden Sonra Namaz Kılmak Hususunda Fukaha'nın Görüşü

 

Cumhur ulemâ, sabah ve ikindi namazından sonra kaza namazı kıl­mayı caiz görmüşlerdir. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in şu hadi­sini delil olarak gösterirler: "Kim bir namaz unutursa hatırladığı zaman onu kilsin." (Hadisi Buharı ve Müslim rivayet etmiştir.) Bu vakitte nafile namaz kılmayı sahabeden Ali, İbn Mes'ud, Zeyd bin Sabit, Ebu Hureyre, İbn Ömer mekruh saymışlardır. Ömer (r.a.) ise, ikindi namazından sonra sahabenin huzurunda iki rekat namaz kılar, kimse yanlış yaptığını söyle­mezdi. Halid bin Velid de böyle yapardı. Tabiînden Hasan Basrî, Saîd bin Müseyyeb, mezhep imamlarından Ebû Hanife ve Malik bunu mekruh saymışlardır. Şafiî ise, bu iki vakitte tahiyyet ul-Mescid ve abdest namazı gibi sebebi olan bir namazı kılmayı caiz görmüş, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in ikindi namazından sonra öğlenin sünnetini kılmasını delil saymıştır. Hanbelîler ise, bu iki vakitte sebebi olsa bile nafile kılma­yı haram saymışlar, ancak "tavaf namazı müstesnadır" demişlerdir. Cü-beyr bin Mut'im'in rivayet ettiği hadisde Nebi aleyhisseiam "Ey Abdi Menâf oğullan! Bu beyti tavaf edenlerden, gece ve gündüz dilediği saatte namaz kılan hiçbir kimseyi engellemeyin," buyurmuştur. (Hadisi Ebu Dâ­vûd, Tirmizî, Nesâî, îbn Mâce rivayet etmiş, îbn Huzeyme ve Tirmizî sa-hihlemiştir.)

 

b-Güneş Doğarken, Batarken ve Tepede İken Namaz Kılmak Hakkında Fukaha'mn Görüşü

 

Hanefiler, mutlak olarak, bu vakitlerde namaz kılmanın, farz olsun, vacib olsun, nafile olsun kaza veya eda olsun sahih olmadığı görüşünde­dirler. Ancak o günün ikindi namazı ile cenaze namazı müstesnadır. (Ce­naze namazı bu vakitlerden hangisinde hazır olursa kerahatsiz namazı kı­lınır.) Bu vakitlerde okunan secde âyeti için secde yapmak da caizdir. Ebû Yusuf cuma günü güneş tepede iken nafile kılmayı bile caiz görürdü. Şafiîler İse bu vakitlerde sebebe dayanmayan nafile kılmayı mekruh sa­yar. Mutlak olarak farz namaz, sebebe dayanan nafile namazı, cuma günü güneş tepede iken kılınan nafile namaz, Mekke'nin hareminde kılman na­file namaz mubahtır, kerahati yoktur. Malikîlcr ise, güneş doğarken ve batarken nafile kılmayı bir sebebe dayansa bile haram sayarlar. Yine adak namazlar, tilaveı secdesi ve cenaze namazı da haram sayılır. Ancak cena­zenin bozulmasından korkulursa namazını kılmak caiz olur. Malikîlcr, güneş tepede iken farz ve nafile namaz kılmayı mubah saydıkları gibi, gü­neş doğarken ve balarken de farzı ayın olan namazların eda ve kazasını mubah görürler. Bâcî, "Muvatta Şerhi"nde şöyle der: Mebsut'ta îbn Vehb'den nakledildiğine göre: îmam Malik'e güneş tepede iken namaz kümak hakkında soruldu. O şöyle cevap verdi. "İnsanların cuma günü gü­neş tepede iken namaz kıldıklarına şahit oldum. Her ne kadar bazı hadis­ler bunu nehyediyorsa da, Medine toplumunun yaptığı şeyi ben nehyedemem. Ve nehyeimeyi de sevmem." Hanbelîler ise, bu üç vakitte nafile kıl­manın sebebi olsun veya olmasın, ister Mekke'de, isler başka yerde, ister cuma, ister diğer günler olsun niyetinin sahih olmadığı görüşündedirler. Ancak cuma günü tahiyyet'ül-mescid müstesnadır. Hanbeliler tahiyyet'ül-mescid namazını güneş tepede iken, hutbe esnasında kerahatsiz caîz gö­rürler. Onlara bu vakitlerde cenaze namazı kılmak dahi haram olur. An­cak bozulmasından korkulursa o halde kerahatsiz caizdir. Bu üç vakitte kaza namazlarını, adak namazlarını, nafile bile olsa tavaf namazını mubah sayarlar.

 

c-  Fecir Doğduktan Sonra ve Sabah Namazından Önce Nafile Kümak

 

İbn Ömer'in azatlısı Yesâr'dan rivayeten, o şöyle demiştir. "Fecir doğduktan sonra namaz kılarken tbn Ömer beni gördü ve şöyle dedi: Ra-sûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem biz bu saatte namaz kılarken yanımıza geldi ve şöyle buyurdu: "Burada olanlar olmayanlara duyursun ki, sabah

aydınlanınca sabah namazının iki rek'atından başka namaz yoktur." (Ha­disi Ahmed ve Ebû Dâvûd rivayet etmiştir. Bu hadis her ne kadar zayıf olsa bile birbirini kuvvetlendirecek senetleri vardır.) Bu hadisi, sabah na­mazının iki rek'at sünnetinden daha fazla nafile kılmanın mekruh olduğu­na delil getirebilirsin. Şcvkanî'nin ifadesi budur. Hasan, Şafiî, İbn Hazm ise, kerahatsiz olarak nafile kılmanın caiz olduğu görüşündedirler, imam Malik, bir özür sebebi ile gece namazını geçirenin ikiden fazla kılabilece­ğini ifade etti. Abdullah İbn Abbas, Kasım bin Muhammed ve Abdullah İbn Amir bin Rebia'nın fecirden sonra vitir kıldıklarının kendisine ulaştı­ğını zikretti. Abdullah İbn Mes'ûd şöyle dedi: "Sabah namazı kılınırken ben hiç aldırış etmeden vitir kılarım." Yahya bin Saîd'dcn rivayeten, o şöyle demiştir: "Ubade bin Samîd, cemaate imam olurdu. Birgün sabah namazına çıktı. Müezzin sabah ezanını okuyordu. Ubadc müezzini sustu­rup vitri kıldı. Sonra onlara sabah namazını kıldırdı." Said bin Cübeyr'dcn rivayete göre: "İbn Abbas uykudan uyanınca hizmetçisine: 'Bak insanlar ne yapıyor?" dedi. O zaman gözleri görmüyordu. Hizmetçi gitti ve: 'insan­lar sabah namazından döndü,' dedi. İbn Abbas kalktı vitri kıldı. Sonra sa­bah namazını kıldı."

 

Kamet Getirilirken Nafile Kılmak

 

Namaz için kamet getirilince nafile ile meşgul olmak mekruh olur. Ebû Hureyre'den yapılan rivayete göre, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Namaz için kamet getirildiği zaman farz na­mazdan başka namaz kılınmaz." Başka bir rivayette: "Ancak başlanan namaz kılmabilir." şeklindedir. (Hadisi Müslim, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce, Ebû Dâvûd ve Ahmed rivayet etmiştir.) Abdullah bin Sercis'den ri­vayeten, o şöyle demiştir: "Bir adam, Rasûlüllah sabah namazında iken mescide girerek mescidin kenarında iki rekat namaz kıldı. Sonra Rasûlül­lah ile beraber namaza girdi. Rasûlüllah selâm verince adama şöyle dedi: "Hangi namazı namaz sayıyorsun? Yalnız kıldığını mı yoksa beraber kıl­dığımızı mı?" (Hadisi Müslim Ebû Dâvûd ve Nesâî rivayet etmiştir.) Ra­sûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in adamın bu durumunu kerih görme­yip tekrar kılmasını emretmemesi, namazın her ne kadar mekruh ise de sahih olduğuna delildir. İbn Abbas'dan rivayeten, o şöyle demiştir: "Ben namaz kılarken müezzin kamete başladı. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem beni çekerek: "Sabah namazım dört mü kılıyorsun?" dedi. (Hadisi Beyhakî, Taberanî, Ebû Davud Tayâlisî, Ebû Ya'lâ, Hakim rivayet etmiş, Hakim hadisin Buharı ve Müslim'in şartlarına göre sahih olduğunu söyle-

mistir.) Ebû Musa Eş'arî'den rivayeten: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellera bir adamın müezzin kamet getirirken sabahın iki rek'atını kıldığını gördü. Eliyle omuzuna dokunarak: "Dikkat! Dikkat! Bu namaz şu kametten önce olacaktı" buyurdu." (Hadisi Taberanî rivayet etmiş, Irakî "senedi iyidir" demiştir.)

 

2.6. Ezan

 

2.6.1. Ezanın Tanımı

 

Ezan, hususi lafızlarla namaz vaktinin girdiğini duyurmaktır. Ezan, cemaate çağırmak ve islâm esaslarını yaymak içindir. Ezan, ya vacibdir veya mendupdur. Kurtubî ve diğerleri "ezan, lafızları az olmasına rağmen itikad konularını içine almakladır." der. Çünkü ezan tekbirle başlar. Tek­bir ise Allah'ın varlığım ve kemâlini kapsar. Sonra tevhid iki defa söyle­nerek şirk silinmiş olur. Sonra Muhammed aleyhisselam'm rasûllüğü ispat edilmekte, daha sonra şehadetlc risalctin ispat edilmesi gelmekte, sonun­da, hususi bir ibadete çağırmaktadır. Öyle bir ibadet ki, o Rasûl'den baş­kası tarafından bilinemez. Sonra felaha çağırmaktadır. Bunda ise ebedî hayata ve âhiret hayatına işaret edilmektedir. Nihayet, tekrar tekbir ve tevhide dönülmektedir.

 

2.6.2. Ezanın Faziletleri

 

Ezan ve müezzinlerin fazileti hakkında pek çok hadis vardır. Bun­lardan bazısını aşağıya alıyoruz:

Ebû Hureyre (r.a.)'dcn yapılan rivayete göre; Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem: "insanlar ezandaki ve birinci saftaki fazileti bilselerdi kur'a çekmekten başka bir yol bulamasalar kur'a çekerlerdi. Öğle nama­zına erken gitmekteki sevabı bilselerdi yarış yaparlardı. Yatsı ve sabah namazındaki fazileti bilselerdi sürünerek dahi olsa namazlara gelirler­di." buyurmuştur. (Hadisi Buharî ve diğerleri rivayet etmiştir.)

Muaviye (r.a.)'den rivayeten; Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem: "Kıyamet günü insanların en uzun boyunlusu (boylusu) müezzinler-dir."(Hadisi Ahmed, Müslim ve İbn Mâce rivayet etmiştir.

Berâ' bin Âzib (r.a.)'den rivayeten Nebî aleyhisselam "Allah ve me­lekleri ilk saftakilere rahmet ederler. Müezzin ise sesinin uzadığı kadar af olunur. Kuru ve yaş olsun, sesini duyan herşey onu tasdik eder. Ezanı sebebiyle namaz kılanların sevabı kadar ona sevap verilir." (İbn Münzîr hadisi Ahmed ve Nesâî'nin iyi bir senetle rivayet ettiklerini söylemiştir.)

Ebû Derdâ (r.a.)'dan rivayetle, o şöyle demiştir: Rasûlüllah sallalla­hu aleyhi ve sellem'den şöyle işittim: "Ezan okunmayan, namaz kılınma­yan üç şeyi şeytan istilâ eder." (Hadisi Ahmed rivayet etmiştir.)

Ebû Hureyre (r.a.)'den rivayeten; Rasûlüllah aleyhisselam: "İmam cemaatin kefili, müezzin mutemedidir. Allahım imamları doğru yola yö­nelt, müezzinlere mağfiret et." buyurmuştur.

Ukbe bin Âmir (r.a.)'den rivayeten, o şöyle demiştir: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'den şöyle işittim: "Koyun güden bir çobanın, dağın eteğinde ezan okuyup namaz kılması rabbinin hoşuna gider. Ve şöyle der: "Bu kuluma bakınız, ezan okuyup namaz kılıyor, benden kor­kuyor. Ben de kulumu affettim ve cennete koydum." (Hadisi Ahmed, Ebû Dâvûd ve Nesâî rivayet etmiştir.)

 

2.6. 3. Ezanın Meşru Oluşunun Sebebi

 

Ezan, hicretin ilk yılında meşru kılındı. Meşru oluşunun sebebini aşağıdaki hadisler açıklamakladır:

Nafi'dcn rivayeten: îbn Ömer (r.a.) şöyle diyordu: "Müslümanlar toplanıp namaz vaktini bekliyorlardı. Onları namaza çağıran kimse yoktu. Bir gün bu mevzuda konuştular. Bazıları hristi yani arın çanı gibi çan çala­lım dediler. Bazıları ise yahudi boynuzu gibi bir boynuz alalım dediler. Ömer (r.a.) ise, namaza çağıran bir adam gönderseniz ya dedi. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem "Ya Bilâl, kalk, insanları namaza çağır." bu­yurdu. (Hadisi Buhari ve Ahmed rivayet etmiştir.)

Abdullah bin Zeyd (r.a.), Rasûlüllah aleyhisselam'dan rivayeten şöy­le demiştir: "Rasûlüllah bütün namazlarda insanları çağırmak için çan çal­mayı emredince (bir rivayette 'hristiyanlara benzemeyi çirkin görmekte olduğu halde') rüyamda, elinde çan olan bir adam etrafımda dönüyordu. Ben o adama: 'Ey Allah'ın kulu o çanı bana satar mısın?' dedim. O da: 'Çanı ne yapacaksın?' dedi. Ben de; 'insanları namaza çağıracağız,1 dedim. Adam: 'Sana bundan daha hayırlı bir şey göstereyim mi?1 dedi. Ben de 'evet' dedim. Adam: 'Şöyle dersin,' diyerek ezanı tarif etti: "Allahu ekber, Allahu ekber, Allahu ekber, Allahu ekber, Eşhedü en lâ ilahe illallah, Eş-hedü en lâ ilahe illallah, Eşhedü enne Muhammeden Rasûlüllah, Eşhedü enne Muhammeden Rasûlüllah, Hayye ale's-salâh, Hayye ale's-salâh, Hayye ale'l-felâh, Hayya ale'l-felâh, Allahu ekber Allahu ekber, Lâ ilahe illallah." Biraz sonra da, 'şöyle dersin,' diyerek kameti tarif etti: "Namaz vakti gelince, Allahu ekber, Allahu ekber, Eşhedü en lâ ilahe illallah, Eş­hedü enne Muhammeden Rasûlüllah, Hayye ale's-salâh, Hayye ale'lfelâh, Kad kâmeti's-salâh, Kad kâmeti's-salâh, Allahu ekber, Allahu ekber, Lâ ilahe illallah." Sabah olunca Rasûlüllah'a gelerek gördüğüm rüyayı anlattım. Rasûlüllah; 'Inşaallah bu rüya hak'tır," buyurdu. 'Kalk gördüğün rüyayı Bilâl'e öğret, ezan okusun.. Çünkü onun sesi senden daha gürdür. Ben de kalkıp Bilâl'e öğrettim, o da rüyamla ezan okudu. Evinde olan Ömer (r.a.) Bilâl'in sesini işitince ridasını sürüyerek çıkıp geldi. Ve şöyle dedi: 'Seni hak ile gönderen Allah'a yemin olsun ki, senin gördüğün rüya­yı ben'de gördüm.' Rasûlüllah 'Allah'a hamdolsun,' buyurdu." (Hadisi Ah-med, Ebû Dâvûd, İbn Mâce, İbn Huzeyme ve Tirmizî rivayet etmiş, Tirmizî hadisin hasen sahih olduğunu söylemiştir.)

 

2.6.4. Ezanın Kelimeleri

 

Ezanın kelimeleri üç şekilde gelmiştir. Bunları aşağıya alıyoruz:

Birinci Şekil: Birinci tekbiri dörtleyip, kelime-i tevhidden başkasını tercîsiz[20] iki kerre söylemek. Böylece ezanın kelimeleri onbeş olmuş olur. Abdullah bin Zeyd'in geçen hadisi buna delildir.

ikinci Şekil: Tekbiri dörtlemek ve şehadetleri tekrar etmek. Yani müezzin şöyle der: "Eşhedü en lâ ilahe illallah, Eşhedü en lâ ilahe illal­lah, Eşhedü enne Muhammeden Rasûlüllah, Eşhedü enne Muhammeden Rasûlüllah." Bunları önce sesini alçaltarak söyler, sonra da dönüp yük­selterek tekrar eder. Ebû Mahzûre'den rıvayeten, o; "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem ezanı ondokuz kelime olarak Öğretti," demiştir. (Hadisi Buharı, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî ve Nesâî rivayet etmiştir. Tirmizî hadisin hasen olduğunu söylemiştir.)

Üçüncü şekil: Tekbirleri iki, şehadetleri terci yapmak suretiyle söy­lemek. Bu durumda ezanın kelimeleri onyedi yapar. Müslim'in Ebû Mahzûre'den yaptığı rivayete göre, "Rasûlüllah sallaîlahu aleyhi ve sel­lem ezanı bu şekilde öğretti," demiştir: "Allahu ekber, Allahu ekber, Eş­hedü en lâ ilahe illallah, Eşhedü en lâ ilahe illallah, Eşhedü enne Mu­hammeden Rasûlüllah, Eşhedü enne Muhammeden Rasûlüllah; Sonra dönerek; Eşhedü en lâ ilahe illallah, Eşhedü en lâ ilahe illallah, Eşhedü enne Muhammeden Rasûlüllah, Eşhedü enne Muhammeden Rasûlüllah, Hayye ale's-salâh, Hayye ale's-salâh, Hayye ale'l-felâh, Hayye ale'l-felâh, Allahu Ekber, Allahu Ekber, Lâ ilahe illallah."

2.6.5. Ezana Bir Şey Katmak

Müezzin için "tesvib" meşrudur. O da sabah namazında Hayyeale-teyn'den sonra "Es-salatu hayrun min'en-nevm" demektir. Ebû Mahzûre, Rasûlüllah sallaîlahu aleyhi ve sellem'e: "Ya Rasûlallah, bana ezanın nasıl olacağını öğret" dedi. Rasûlüllah sallaîlahu aleyhi ve sellem de ona "Eğer sabah namazı ise: "Es-salatu hayrun min'en-nevm, Es-salâtu hayrun min'en-nevm, Allahu ekber, Allahu ekber, Lâ ilahe illallah," dersin," bu­yurdu. (Hadisi Ahmed ve Ebû Dâvûd rivayet etmiştir.) Sabahın dışındaki namazlar için ezana bir şey katmak meşru değildir.

 

2.6.6. Kametin Yapılışı

 

Kâmet için de üç şekil varid olmuştur:

 

Birinci Şekil:

 

Birinci tekbiri dörtleyip, diğer bütün kelimeleri ikişer söylemek. Yalnız son kelime müstesna. Ebû Mahzure'nin hadisine göre, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem ona kameti onyedi kelime olarak öğretti: "Al­lahu ekber (dört kerre), Eşhedü en lâ ilahe illallah (iki kerre), Eşhedü enne Muhammeden Rasûlüllah (iki kerre), Hayye ale's-salâh (iki kerre), Hayye ale'l-felâh (iki kerre), Kad kâmeti's-salâh (iki kerre), Allahu ekber (iki kerre), Lâ ilahe illallah (bir kerre.)." (Hadisi Buharî, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî rivayet etmiş, Tirmizî hadisin sahih olduğunu söy­lemiştir.)

 

Îkinci Şekil:

 

ilk ve son tekbirle "Kad kameti's-salah"ı iki yapmak, diğer kelimele­ri ise tek yapmak. Bu durumda kametin kelimeleri onbir eder. Şöyle ki; Abdullah bin Zeyd'in geçen hadisinde Rasûlüllah sallaîlahu aleyhi ve sel­lem ona: "Kamet getirdiğin zaman şöyle dersin," demektedir: "Allahu ek­ber, Allahu ekber, Eşhedü en lâ ilahe illallah, Eşhedü enne Muhamme­den Rasûlüllah, Hayye ale's-salâh, Hayye ale'l-felâh, Kad kâmeti's-salâh, Kad kâmetis salâh, Allahu ekber, Allahu ekber, Lâ ilahe illallah."

 

Üçüncü Şekil:

 

"Kad kâmeti's-salâh" kelimesini tek söyleyerek daha önce geçen du­rum gibi okumak. Bu okuyuşta kametin kelimeleri on yapar. İmam Mâlik, bu okuyuş tarzını benimsemiştir. Çünkü o Medine ehli ile amel eder. An­cak İbn Kayyım "Kad kâmeti's-salâh" kelimesinin tek olduğu Nebî

(a.s.)'dan asla duyulmamıştır, der. İbn Abdilber ise, herhalde "Kad kâmeti's-salâh" ikidir, demiştir,

 

2.6.7. Ezan Okunurken Yapılacak Zikirler

 

Müezzin sesini işiten kimsenin aşağıdaki zikirleri yapması müstehabtır.

1- "Hayye ale's-salâh ve hayye ale'l-felâh" dışında müezzinin söyle­diğini aynen tekrar eder. Hayye aleteyn'den sonra, "la havle vetâ kuvvete illâ bitlah" der. Ebû Said-il Hudrî'den rivayeten Rasülüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Sizden biriniz ezanı işittiği zaman müezzinin dediği gibi desin." (Hadisi Buharı, Müslim, Ebu Dâvûd, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce rivayet etmiştir.) Ömer (r.a.)'dcn rivayeten Nebî aleyhisselam şöyle buyurdu: "Müezzin 'Allahu ekber, Allahu ckber' dedi­ği zaman sizden biriniz de, 'Allahu ekber, Allahu ekber' derse, müezzin 'Eşhedii en la ilahe illallah' deyince, sizden biriniz 'Eşhedü en lâ ilahe illallah' derse, müezzin 'Eşhedü enne Muhammeden Rasülüllah' deyince sizden biriniz de, 'Eşhedü enne Muhammeden Rasülüllah' derse, müezzin 'Hayye ales-salâh' deyince sizden biriniz 'Lâ havle ve la kuvvete illâ bil-lah' derse, müezzin 'Allahu ekber, Allahu ekber' deyince sizden biriniz 'Allahu ekber, Allahu ekber' derse, müezzin 'La ilahe illallah' dediğinde, sizden biriniz kalbinden 'Lâ ilahe illallah' derse cennete girer." (Hadisi Müslim ve Ebû Dâvûd rivayet etmiştir.)

Bu konuda Nevevî şöyle der:

"Biz şafiiler, Hayye aleler dışında kelimeleri tekrarlamayı, o kelime­lerin mânâsına muvafakat ettiği ve razı olduğundan müstehab saymakta­yız. Hayye aleler ise, namaza çağrı olduğundan müezzinden başkasının bunu söylemesi uygun değildir. Burada başka zikri uygun görmekteyiz. Ezanı dinleyenlerin 'iâ havle ve Iâ kuvvete illa billah' gibi başka zikir yap­ması müstehab olur. Çünkü bu kelimelerde gerçek kudret ve kuvvetin Al­lah'a ait olduğu söylenmektedir. Buhari ve Müslim'de Ebû Musa el-Eş'arî'den rivayeten Rasûlülîah sallallahu aleyhi ve sellem: "Lâ havle velâ kuvvete illha billah, cennet hazinelerinden bir hazinedir." buyurmuştur. Biz şafiilercc ezanı dinleyen herkesin temiz olsun, pis olsun, cünup olsun, hayz olsun, büyük olsun, küçük olsun bu kelimeyi söylemesi müstehab-dır. Çünkü bu durumdaki kimse zikir yapabildiğine göre bu kelime de bir zikirdir. Yalnız namaz kılan, helada bulunan ve cima durumunda olan müstesnadır. Heladan çıkınca bunları söyleyebilir. Eğer Kur'ân okuyorsa, zikir, ders ve benzeri şeyleri yapıyorsa bunları kesip müezzine tâbi olur.

Sonra yapüğı şeye dönebilir. Farz ve nafile namazda olsa dahi durum ay­nıdır."

 

İmâm Şafiî ve Şafiîler'in Bu Konudaki Görüşleri

 

Ezanı dinleyen, meşgul olduğu şeyi bitirdikten sonra ezanı tekrarlar. "Muğni" isimli kitapta şöyle denmektedir: Camiye girip müezzini dinle­mek, müezzin bitirinceye kadar beklemek müstehabdır. Sonra müezzin bitirince dediğini der. Böylece hem ezanı dinleme hem de tekrar etme sc-vabmı almış olur. Ezanı tekrar etmeyip namaza başlamasında da bir beis yoktur. Bunu imam Ahmed ifade etmiştir.

2- Ezandan sonra şu dualardan birisi ile Nebi aleyhisselam'a salavat getirilir: Abdullah bin Amr'dan rivayeten, o Rasülüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu işitmiştir. "Müezzinin ezanını işittiğiniz zaman onun gibi söyleyin, sonra bana salaval getirin; kim bana salavat getirirse Allah o kimseye rahmet eder. Sonra benim için Allah'dan "vesi­le" isteyiniz. Vcsîlc ancak Allah'ın kullarına lâyık olan cennette bir yerdir. Ve o kulun ben olacağını umuyorum. Kim benim için Allah'dan vesile di­lerse şefaatim ona gerçekleşecektir." Müslim'in Cabir'den rivayetine göre Rasülüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Ezanı işiten kimse:"

"Ey tam olan davetin ve kılınan namazın Rabbi, Muhammed'e vesi­le ve fazilet ver ve O'nu vadettiğin Makam-ı Mahmud'a eriştir" derse kı­yamet günü şefaatim ona gerçekleşir." (Hadisi Buharı rivayet etmiştir.)

 

2.6.8. Ezandan Sonra Dua Etmek

 

Ezanla kamet arası duanın kabulünün umulduğu bir vakittir. Onun için bu vakitte duayı çoğaltmak müstehabdır. Enes'dcn rivayeten Rasülül­lah sallallahu aleyhi ve sellem "Ezanla kamet arasında dua red olun­maz," buyurmuştur. (Hadîsi Ebû Dâvûd, Nesâî ve Tirmizi rivayet etmiş, Tirmizî hadisin hasen sahih olduğunu söylemiş ve şu ilâveyi nakletmiştir: "Ashab, 'ne söyleyelim ya Rasûlallah?' diye sorunca, Rasülüllah cevaben 'Allah'dan dünyada ve âhirette af ve afiyet dileyin' buyurdu.") Abdullah bin Amr'dan rivayeten; "Bir adam Rasûlüllah'a şöyle dedi: 'Yâ Rasûlallah,müezzinler bizi davet ediyorlar.' Rasûlüllah şöyle buyurdu: "Dedikleri gi­bi, de. Bitirince de dua et ki sana verilsin." buyurdu." (Hadisi Ahmed, Ebû Dâvûd rivayet etmiştir.) Sehi bin Saîd'den rivayeten Rasûlüllah sal-lallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "iki yerde dua red olunmaz; a- Ezan okunurken, b- insanlar birbirleriyle savaştıklarında." (Hadîsi Ebû Dâvûd rivayet etmiştir.) Ümmü Seleme'den rivayeten, o şöyle demiş­tir: "Rasûlüllah akşam namazında şu duayı bana öğretti:

"Allahım bu ezan, gecenin gelip, gündüzün gitmesi ve davetçilerinin sesidir. Beni affeyle."

 

2.6.9. Kamet Okunurken Zikir

 

Kameti işiten kimsenin kamet getiren gibi söylemesi müstehabdır. Ancak "kad kâmeti's-salâh" dediği zaman tekrar etmeyip; "Allah namaz kılmayı nasib etsin ve onu devam ettirsin", demesi müstehabdır. Rasûlül-lah'm bazı ashabından rivayeten; Bilâl (r.a.) kamete başlayınca "kad kâmeti's-salâh" dediği zaman Rasûlüllah salîallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Allah namaz kılmayı nasib etsin ve onu devam ettirsin." Ancak hayyealateyn'de ise, "lâ havle ve lâ kuvvete illâ billah" diyordu.

 

2.6.10. Müezzinde Bulunması Gereken Vasıflar

 

Müezzinde aşağıdaki vasıfların bulunması müstehabdır:

1-  Okuduğu ezam Allah için okuması, karşılığında ücret almaması. Osman bin Ebu'l As (r.a.)'dan rivayeten; o şöyle demiştir: "Rasûlüllah'a "beni kavmime imam yap,' dedim. O da 'Sen onların imamısın' dedi ve 'en zayıfların gücüne göre ayarla, bir de ezanına mukabil ücret almayan bir müezzin bul,' buyurdu." (Hadisi Ebû Dâvûd, Nesâî, İbn Mâce ve Tirmizî rivayet etmiştir. Yalnız Tİrmizî'nin rivayetinde; "Rasûlüllah'ın bana verdi­ği son talimat "ezana mukabil ücret almayan bir müezzin bul." şeklinde­dir. Tirmizî rivayetinin sonunda hadisin hasen olduğunu söylemiştir.) Ek­seri ilim adamı bu görüşte olup, müezzinin ücret almasını kerih görerek, müezzinin ezanı sevab arzusuyla okumasını müstehab saymışlardır.

2- Müezzinin cünüp olmayıp, abdestlj olması. Muhacir bin Kunfuz' (r.a.)'m rivayet ettiği hadise göre, Nebî aleyhisselam, ona şöyle buyur­muştur: "O'nun selâmını almaktan beni engelleyen, temiz olmadan Allah'ın ismini anmak istemeyişimden başka şey değildir." (Hadisi Ahmed, Ebû Dâvûd, Nesaî ve îbn Mâce rivayet etmiş. İbn Huzeyme hadisin sahih olduğunu söylemiştir.) Eğer abdestsiz olarak ezan okursa Şafiî'ye göre ke-rahalle beraber caizdir. Ahmed, Hanefî ve diğerleri kerahat olmadığı gö­rüşündedirler.

3-  Müezzinin ayakta ve kıbleye karşı durması. İbn'ül-Münzir; "Ezanda ayakla durmanın sünnet olduğunda icma vardır. Çünkü bu hal sesin duyulmasına daha müsaittir," demiştir. Yine ezanda kıbleye dönmek sünnettendir. Rasûlüllah saliallahu aleyhi ve sellem'in müezzinleri ezan okurlarken kıbleye dönerlerdi. Eğer müezzin kıbleye dönmeyi ihlâl ederse ezan mekruh olmakla birlikte sahihtir.

4- "Hayyc ale's-salâh" derken başı boynu ve göğsü ile sağa dönmesi, "Hayye ale'l-felâh" derken de sola dönmesi. Nevevi bu şeklin en doğru şekil olduğunu söylemiştir. Ebû Cuheyfe: "Bilal ezan okuyunca ağzını bir o tarafa bir bu tarafa çevirdiğini takib ediyordum." demiştir. Yani "hayye ale's-salâh" ta sağa, "hayye alc'l-felâh"ta sola, (Hadisi Buharı, Müslim ve Ahmet rivayet etmiştir.) Müezzinin yürüyerek dönmesi hakkında Beyhakî; "Bu mevzuda sahih bir rivayet yoktur," demiştir. "Muğnî" isimli kitabda Ahmed bin Hanbel'dcn şu nakledilmektedir: "Müezzinler her tara­fa duyurmak kasdıyla minareden başka yerde yürüyerek dönemez."

5- Parmaklarını kulaklarına koyması. Bilâl; "Parmaklarımı kulakla­rıma koyarak öyle ezan okudum," demiştir. (Hadisi Ebû Dâvûd, İbn Hib-ban rivayet etmiştir.) Tirmizi; "müezzinin ezan okurken parmaklarını ku­laklarına koymasını ilim ehli müstehab görmüştür." demiştir.

6- Sahrada tek başına da olsa okurken sesini yükseltmesi. Abdullah İbn Abdurrahman İbn Ebi Sağsağa, babasından rivayeten, Ebu Said el Hudri'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Senin koyunları ve kırları çok sevdiğini görüyorum. Koyunlarının başında kırlarda bulunduğun zaman ezanı yüksek sesle oku. Çünkü müezzinin sesini işiten cin, insan ve başka şeyler kıyamet günü ona şahitlik ederler." Ebû Sa'îd: "Bunu Rasûîül-lah'dan işittim," demiştir. (Hadisi Ahmed, Nesâî, İbn Mâce rivayet etmiş­tir.)

7- Ezanı yavaş okuması, yani her iki kelime arasını biraz durarak ayırması; kamette ise acele etmesi. Ezanın yavaş, kametin acele yapılma­sının müstehab olduğuna dair deliller bir kaç yoldan gelmiştir.

8- Kamet esnasında konuşmamak. Ezan esnasında konuşmayı ilim ehlinden bir taife kerih görmüştür. Hasan, Atâ ve Katâde buna ruhsat ver­mişlerdir. Ebû Dâvûd şöyle demiştir: "Ezan okurken konuşan hakkında Ahmed'e sordum. O da 'olur,' dedi. "Kamette konuşursa?' diye sorulunca 'hayır,' dedi. Çünkü kameti çabuk yapmak müstehabdır."

 

2.6.11. Vaktin Başında ve Vakit girmeden Ezan Okumak

 

Karıştırma olmaması için, birinci ezanla ikinci ezanı ayırmak müm­kün oldukça, sabah namazı hariç, diğer namazlar için ezan vakitten önce veya sonra değil vaktin başında okunur. Abdullah bin Amr (r.a.)'den riva-yelcn Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Şüphe­siz Bilâl gece bitmeden ezan okur. Ümmü Meklum ezan okuyuncaya ka­dar yiyip içebilirsiniz." (Hadisi Buharı ve Müslim rivayet etmiştir.) Sabah ezanını vakitlen önce okumaktaki hikmet, Ahmed ve diğerlerinin İbn Mes'ûd'dan rivayet ettikleri hadisin açıkladığı şu sebeptir: Rasûlüllah şöy­le buyurmuştur: "Sizden birinizi, Bilâl'in ezanı, sahur yemeğinden alıkoy­masın. Çünkü o uyuyanları uyandırmak, uyananları da yemeğe sevketmek için ezan okur." Bilâl ezan lafızlarının dışında başka lafızlarla ezan oku­mazdı. Tabavî ve Nesâî'nin rivayetine göre: "Bilâl'in ezanıyla Ümmü Mektum'un ezanı arasında, birinin inmesi diğerinin çıkmasından başka zaman yoktu."

 

2.6.12. Ezanla Kamet Arasında Fasıla Yapmak

 

Namaz için hazırlık yapılacak ve namaza gelecek kadar bir vakit ezanla kamet arasında fasıla vermek gerekir. Çünkü ezan bundan başka bir şey için meşru olmamıştır. Eğer fasıla bırakılmazsa ezandaki fayda kaybolur. Bu fasılayı sınırlayan hadislerin tamamı zayıftır. Buhari "Ezan ve kamet arası ne kadardır?" diye bir bab koymuştur. Fakat bunun için bir ölçü lesbit etmemiştir. İbn Battal; "vaktin girişinin kesinleşmesi ve namaz kılanların toplanması dışında ezanla kamet arasında fasıla vermenin bir ölçüsü yoktur" demiştir. Cabir bin Semure (r.a.)'dan rivayeten, o şöyle de­miştir: "Rasûlüllah'in müezzini ezan okur, sonra ara verir ve kamet getir­mezdi. Rasûlüllah'm çıktığını görünce kamete başlardı." (Hadisi Müslim, Ahmed, Ebû Dâvûd, Tirmizi rivayet etmişlerdir.)

 

2.6.13. Ezan Okuyan Kamet Yapar

 

Ulemanın ittifakıyla müezzinin ve diğerlerinin kamet getirmesi caiz­dir. Fakat evlâ olan ezan okuyanın kameti yapmasıdır. Şafiî şöyle demiş­tir: "Ezan okuyan kimsenin kamet yapmasını isterim." Tirmizî ise; "Ezan okuyan kamet getirir." Ekseri ilim ehlinin görüşü bu yöndedir.

 

2.6.14. Namaza Ne Zaman Kalkılır?

 

imam Malik "Muvatta" isimli kitabında şöyle der: "Kamet getirilir­ken cemaatın ayağa kalkması için belli bir vakit duymadım. Benim görü­şüme göre kişilerin durumuna göre değişir. Çünkü cemaat içinde hafif ve ağır hareket edenler vardır." İbnü'l-Münzir'in Enes'den rivayet ettiğine gö­re, Enes (r.a.), müezzin "kad kameti's-salâh" dediği zaman namaza kal­kardı.

 

2.6.15. Ezandan Sonra Camiden Çıkmak

 

Tekrar gelmek kasdıyla dahî olsa ezan okunduktan sonra özürsüz olarak çıkmak ve müezzinin davetini lerkclmck hususunda nehiy varid ol­muştur. Ebû Hurcyrc'den rivayclen; Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sel-İcm bize: "Sizden biriniz camide iken ezan okunduktan sonra namazı kıl­madan çıkmasın" diye emretti. Hadisin isnadının sahih olduğunu söyle­miştir. Ebû Şa'sa'nm babasından, onun da Ebû Hureyre'den rivayet ettiği­ne göre, o şöyle demiştir: "Bir adam, müezzin ezan okuduktan sonra ca­miden çıktı. Ebû Hurcyre o adam için; "Bu adam Ebû'l-Kasım'a âsî olmuş­tur.' dedi. (Hadisi Müslim, Ebû Dâvûd, Nesâî, Tirmizî, İbn Mâce rivayet etmişlerdir.) Muâz cl-Cühenî (na.)'nin rivayet ettiği hadise göre Rasûlül­lah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Namaza çağıranın fe­laha çağıran davetini işittiği halde, ona icabet etmeyen kimsenin bu hare­keti zulümdür, küfürdür ve nifaktır." (Hadisi Ahmed ve Taberanî rivayet etmiştir.) Tirmizî şöyle demiştir: "Rasûlüllah'm ashabının pek çoğundan rivayet edildiğine göre 'Ezanı işitip icabet etmeyenin namazı yoktur, de­mişlerdir." Bazı alimler bu mevzuda daha da ağır ve şiddetli davranarak, "Özürsüz cemaati terketmeye hiçbir kimse için izin yoktur," demişlerdir.

 

2.6.16. Geçmiş Namazlar İçin Ezan ve Kamet

 

Uyku veya unutmak sebebiyle namazı geçiren kimsenin kılmak iste­diği zaman, ezan okuyup kamet getirmesi meşrudur. Ebû Davud'un riva­yet ettiği olaya göre Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem ve ashabı uyu-yakaldilar. Güneş doğuncaya kadar uyanamadılar. Sonra uyanınca Bilâl'e ezan okuması için emretti, kâmet getirip namazlarını kıldılar. Eğer geçiri­len namazların sayıları çoğalırsa her namaz için kâmet getirmek ve başta bir ezan okumak müstehabdır. Esrem şöyle demiştir: "Namazını kaza eden bir adamın, ezanı nasıl yapacağının Ebû Abdullah'a sorulduğunu işittim. Ebû Abdullah; Huşeym'in Ebû Zübeyr'den, onun da Nafı bin Cü-beyr'den, onun da babası Abdullah'dan rivayet ettiği hadisi zikrederek:

"Hendek savaşında müşrikler Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'i dört vakit namazdan alıkoydular. Hatta gecenin bir kısmı geçince Nebî aley-hisselam Bilâl'e (r.a.) ezan ve kamet okumasını emretti. Ezan ve kamet okuyarak öğleyi kıldılar. Sonra tekrar Bilâl'e emrederek kamet getirdi. Akşamı kıldılar. Sonra tekrar emrederek kamet getirdi yatsıyı kıldılar."

 

2.6.17. Kadınların Ezan ve Kameti

 

İbn Ömer (r.a.) demiştir ki: "Kadınlara ezan ve kamet yoktur." (Beyhakî hadisi sağlam bir senetle rivayet etmiştir.) Enes, Hasan, İbn Şîrîn, Nehâî, Schavî, Mâlik, Ebû Sevr ve taraftarları bu görüşü benimse­mişlerdir. Şafiî ile îshak ise, "kadınların ezan ve kamet getirmesinde bir beis yoktur," demişlerdir. Ahmed'dcn yapılan rivayete göre, ezan ve kâmet getirmelerinde bir beis olmayıp, yapmasalar da caizdir. Aişe'den ri­vayete göre; Aişe (r.a.): "Kadınlar hem ezan okur, hem kâmet getirir; hem de kadınlara imam olur, ortalarında dururdu." demiştir. (Hadisi Beyhakî rivayet etmiştir.)

 

2.6.18. Namaz Kılındıktan Sonra Camiye Girmek

 

"Mûğni" kitabının sahibi şöyle der: "Bir kimse namaz kılınmış mes­cide girdiğinde dilerse ezan ve kâmet okur." Ahmed, Esrem'in ve Said bin Mansur'un Enes'den rivayet ettiği hadisi buna delil getirmiştir: "Enes (r.a.) namaz kılınmış mescide girerek birisine ezan ve kâmet okumasını emretti ve onlara cemaatle namaz kıldırdı." Dilerse ezan ve kâmetsiz de kılabilir. Urve şöyle demiştir: "İnsanların ezan ve kâmet okuyarak namaz kıldıkları mescide namaz kılmaya gittiğin zaman onların ezan ve kametleri sonra gelenlere kifayet eder." Hasan, Şafiî ve Nchaî bu görüşte­dir. Hasan: "Sadece kâmet okumaları bana daha iyi geliyor," demiştir. Eğer ezan okuyacaklarsa, aşikâre okumayıp gizli okumaları müstehabdır. Çünkü vakitsiz ezan insanları yanıltabilir.

 

2.6.19. Kametle Namaz Arasında Fasıla Vermek

 

Kametle namaz arasım konuşarak veya başka şeylerle ayırmak caiz­dir. Fasıla uzun olsa da kâmet iade edilmez. Enes bin Mâlik'den şöyle de­diği rivayet edilmiştir: "Namaza başlanacağı sırada Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem mescidin kenarında duran bir adamla gizli konuşmaya başladı. Cemaati uyku tutana kadar namaza başlamadı." (Hadisi Buharî ri­vayet etmiştir.) Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem bir gün cünüp olduğunu hatırlayarak evine döndü ve yıkandıktan sonra tekrar mescide döne­rek ashabına kâmetsiz namaz kıldırdı.

 

2.6.20. Daimî Müezzinden Başkasının Ezan Okuması

 

Daimî müezzinin izni olmadan başkasının ezan okuması caiz değil­dir. Ancak geç kalırsa ezan vaktinin geçmesinden korkulduğu için başka­ları ezan okuyabilir.

 

2.6.21. Ezanda Olmayan Şeyi Ezana Eklemek

 

Ezan bir ibadettir. Ibadcücrde aslolan nakle uymaktır. Dinimize bir şey eklememiz veya eksiltmemiz caiz değildir. Sahih hadiste geçtiği üze­re; "Dinde olmayan bir şeyi dine sokan kişinin bu yaptığı merduddur, bâtıldır." Biz burada meşru olmadığı halde çok kimselerin yapmaya ça­lıştığı şeylere işaret ediyoruz, Hattâ bunlar dinde olmadığı halde bazıları bunları dindenmiş gibi zannediyor.

1- Müezzin'in ezan ve kâmet sırasında "Eşhedü enne seyyidenâ Muhammeden Rasûlüllah" demesi. Hafız İbn Hacer "Kelime-i şehadet gibi Rasûlüllah'dan gelen kelimelere bir şey ilâve etmek caiz değildir. Ancak diğer dualarda ilave caizdir." demiştir.

2- Şeyh ismail Aclûnî "Keşf-ül Hafâ" isimli kitabında şöyle demek­tedir: "Eşhedü cnne Muhammedcn Rasûlüllah" dendiğini duyunca, şeha­det parmaklarının uçlarını öptükten sonra, iç kısımîarıyİa gözlerini mesh eder ve 'eşhedü enne muhammeden abdühâ ve rasûlühû' sözüyle islâm'ı din, Muhammed'i Rasûl olarak kabul ettim,' derim." Deylemî Ebû Be­kir'den şöyle rivayet etmiştir: "Ebû Bekir, müezzinin 'Eşhedü enne Mu­hammedcn Rasûlüllah' sözünü işitince şahadet parmaklarının uçlarının iç kısmını öperek gözlerini mesh etti. Rasûİüllah da; "Kim dostum Ebu Bekr'in yaptığını yaparsa şefaatim ona helâl olur" dedi. Hafız Schavî, "Mekâsıt" isimli kitapla demiştir ki: "Bu haber sahih değildir." Yine Ye­menli mutasavvıf Ebû'l-Abbas'ın "Mu'cibet'ür-Rahme" adlı kitabında ri­vayet ettiği, senedinde kopukluk ve bilinmemiş kişilerin bulunduğu ha­berde güya Hızır (a.s.) şöyle demiştir: "Kim müezzinin 'eşhedü enne Mu­hammedcn Rasûlüllah' dediğini işitir de, 'Merhaba, ey sevdiğim gözümün nuru Abdullah oğlu Muhammed' der, sonra şehadet parmağını öpüp gözü­ne sürerse ebediyyen körlük ve göz ağrısı görmez." Hafız Sehavî, başka nakiller de verdikten sonra, bunların hiçbiri merfû olarak sahih değildir" demiştir.

3- Ezanda teğannî ve harf, hareke, uzatma ilâve etmek suretiyle hata yapmak mekruhtur. Eğer bu okuyuş mânâyı değiştirmeye veya yanlışları örtbas etmeye götürürse o zaman haram olur. Yahya Bukaîden rivayeten: "İbn Ömer'in bir adama şöyle dediğini gördüm: 'Allah için sana buğz edi­yorum." Sonra arkadaşlarına dönerek: 'Bu adam ezan okurken teganni ya­pıyor. Ezan karşılığında ücret alıyor,' dedi."

4- Fecirden sonra teşbih: Hanbelî kitaplarından "İkna ve Şerhi"nde şöyle geçmektedir: "Fecirden önce, ezandan başka teşbih, namaz, duâ için sesi yükseltmek ve ezanlarda buna benzer bir şey söylemek caiz değildir. Bunlar sünnet değildir. Hiçbir alim müstehab olduğunu bile söylememiş­tir. Bilâkis mekruh olan bid'atlardandır. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in zamanında ve ashabının zamanında böyle birşey yoktu. O za­manda böyle birşey olmadığından, 'yapın' veya 'yapmayın' diye birşey de söylenmemiştir. Rızkı bunlara bağlamak da yanlıştır. Çünkü bid'aılerden yardım istenmez, onları yapmak da gerekmez." Abdurrahman İbn Cevzi'ye ait "Telbîs'ül-lblis" isimli kitabda şöyle denmektedir: "Gecenin büyük bir kısmında minareye çıkıp vaaz eden, zikir yapan ve yüksek sesle Kur'an'dan sûre okuyarak, insanları uykularından alıkoyan ve teheccüd kı­lanların okumalarını karıştıranları gördüm." Hafız "Fetih" adlı kitabında: "Sabah ve cuma namazından önce icad ettikleri teşbih ve salavat gibi şey­ler ne lügaten, ne de şer'an ezandandır."

5- Ezandan sonra Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'c açıktan sa­lavat getirmek meşru değildir. Bilâkis bid'at ve mekruhtur. İbn Hacer'ül-Haytemî "Fetâ ve'1-Kübrâ" isimli kitabında şöyle der: "Ezandan sonra müezzinlerin yaptığı şekil üzere Rasûlüliah sallallahu aleyhi ve sellem'e salavat getirmek bizim hocalarımız ve diğerlerine sorulmuştur. Onlar ise, 'salavatın aslı sünnet olup bu yerde yapılması bid'attır" diye fetva verdi­ler." Mısır Müftüsü Şeyh Muhammed Abduh'a ezandan sonra salavat ge­tirmek hakkında sorulduğunda şöyle cevap verdi: "Haniye kitabında geç­tiğine göre farz namazların dışında ezan yoktur ve ezanın kelimeleri on-beştir; son kelimesi ise, 'Iâ ilahe illâllah'dır. Ezandan önce ve sonra oku­nan şeyler sonradan uydurma bid'atlerdir. Bunlar makam yapmak için uy­durulmuştur, başka şey için değil. Bu şekilde name yapmanın caiz oldu­ğunu kimse söylememiştir. Bu gibi şeylerin iyi bid'at olduğunu söyleyen kimsenin sözüne itibar yoktur. Çünkü ibadetlerde bu şekilde yapılan bid'atler kötüdür. "Bu nâme için değildir" diyen kimse yalan söylemiş olur."

2.7. Namazın Şartları

 

Namazdan önce bulunması gereken, namaz kılanın terkettiği takdir­de namazını iptal eden şartlar aşağıda sıralanmıştır:

 

2.7.1. Vaktin Girdiğini Bilmek

 

Bu hususta kuvvetli tahmin kifayet eder. Kim kesin ve kuvvetli tah­minle vaktin girdiğini bilirse namazı kılabilir. Bu bilme, ister güvenilir bir kişinin haber vermesi veya güvenilir müezzinin ezan okumasıyla, İster kendi şahsi gayretiyle veya herhangi bir sebeple meydana gelsin, aynıdır.

 

2.7.2. Büyük ve Küçük Abdest Bozduktan Sonra Temizlik

 

Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: "Ey iman edenler, namaza kalkmayı dilediğinizde yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi yıkayın. Başlarınızı mesh edin, topuklara kadar ayaklarınızı (yıkayın). Cünüp iseniz iyice yı­kanıp temizlenin (boy abdesti alın.)"[21] (İbn Ömer (r.a.)'in rivayet eniği hadise göre Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Allah Teâlâ laharetsiz (abdestsiz) namazı kabul etmez ve ganimet ma­lından çalınmış sadakayı kabul etmez." (Hadisi Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce rivayet etmiştir.)

 

2.73. Bedeni, Elbiseyi ve Namaz Kılacağı Yeri Görülen Pisliklerden Temizlemek

 

Kişi, gücü yettiği kadar bu temizliği yapar, giderilmesinde aciz ka­lırsa pislikle beraber kılar. Namazı iade etmez. Beden temizliğine gelince, Enes (r.a.)'in rivayet ettiği hadisle Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır: "Sidikten sakınınız. Kabir azabının çoğu sidikten­dir." (Hadisi Dârckutnî rivayet etmiş hasen olduğunu söylemiştir.) Ali (r.a.)'den rivayeten; o şöyle demiştir: "Ben çok mezisi olan bir adamdım. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in kızının bende oluşu sebebiyle bir adama emrettim. Rasûlüllah'a mezi gelen adamın durumunu sordu. Nebi aleyhisselam: "Abdest al ve zekerini yıka" dedi." (Hadisi Buhari ve diğer­leri rivayet etmiştir.) Yine bu konuda Buhari'nin Aişe (r.a.)'den rivayet et­miş olduğu hadiste Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem hastalık kanı gelen bir kadına dedi ki: "Kanı yıka ve namaz kıl." Elbiseyi temizlemek hakkında şu âyeti kerime vardır: "Ve elbiseni temiz tut."[22] Cabir bin Semure'den rivayeten, o demiştir ki: "Bir adamın Rasûlüllah'a şöyle sordu­ğunu işinim: 'Karımın bana verdiği elbiseyle namaz kılabilir miyim?' Ra-sûlüllah sallallahu a!eyhi ve sellem 'Evet. Ancak elbisede birşey görürsen onu yıkarsın," buyurdu." (Hadisi Ahmed, İbn Mâce ravileri sika olan bir senetle rivayet etmiştir.) Muaviye'den rivayeten, o demiştir ki: "Ümmü Habibe'ye, 'Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem cima ederken giydiği elbiseyle mi namaz kılardı?' diye sordum. Ümmü Habibe: 'Evet. Elbisede pislik olmazsa kılardı' diye cevap verdi." (Hadisi Ahmed, Ebû Dâvûd, Nesai, Tirmizî rivayet eimiştir.) Ebû Saîd'dcn rivayeten: "Rasûlüllah sal­lallahu aleyhi ve sellem namaz kılarken ayakkabılarını çıkarınca cemaat de ayakkabılarını çıkardılar. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem dönün­ce; niçin çıkardınız?' diye sordu. Onlar: 'Senin çıkardığını görünce biz de çıkardık,' dediler. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Cebrail bana gelerek ayakkabılarda pisiik olduğunu haber verdi. Sizden biriniz mescide geldiğinde ayakkabılarını çevirip altlarına baksın; eğer pislik görürse yere sürtüp temizlesin, sonra onlar ayağında iken kılsın; (Hadisi Ahmed, Ebû Dâvûd, Hakim, İbn Hibban, İbn Huzeyme rivayet et­miş, İbn Huzeyme hadisin sahih olduğunu söylemiştir.)

Bu hadisten anlaşıldığına göre, namaz kılan kişi, bilmeyerek veya unutarak kendisine bulaşmış bir pislikle namaza başlarsa, namaz esnasın­da farkına vardığı takdirde, pisiiği giderip sonra namaza devam etmesi, kalan kısmı tamamlaması gerekir. Namazı iade etmesi gerekmez. Namaz kılacağı yerin temiz olmasına gelince: Ebû Hureyre'den rivayet edilen ha­diste şöyle denmiştir: "Bir ara biri kalkıp mescide işedi. Cemaat onu döv­meye kalkıştı. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem: "Onu bırakın, sidiğin üzerine bir kova su serpin. Ben, ancak kolaylaştırıcı olarak gönderildim, kesinlikle zorlaştırıcı olarak değil.' buyurdu." (Hadisi Buharî, Tirmizî, Nesâî, Ebu Dâvûd, İbn Mâce rivayet etmiştir.) Şevkanî, elbiseyi temizle­menin şart olduğunu söyleyenlerin delillerini tartıştıktan sonra şöyle de­miştir: "Sana sunduğumuz deliller ve delillerdeki hükümler iyice anlaşı­lırsa, bilmelisin ki, elbiseyi temizlemenin vacib olduğunu söyleyenler ha­talı değildir. Kim elbisesinde necaset olduğu halde kılarsa bir vacibi ter-ketmiş sayılır. Ancak namazın sıhhatinin şartını terketmiş gibi namazının bozulduğunu söylemek ise doğru değildir." "Ravzat'ün-Neddiye" isimli kitapta yer aldığı üzere, cumhur ulema Üç şeyi temizlemenin vacib olduğu görüşündedirler: Beden, elbise ve kılacak yer. Ekserisi, "bunlar namazın sıhhati için şarttır" dediler. Diğerleri "sünnettir" dediler. Gerçek olan va­cib olmasıdır. Bir kimse kasden pis elbise ile kılarsa vacibi ihlâl etmiş olur. Fakat namazı sahihtir.

 

2.7.1. Avret Yerlerini Örtmek

 

Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: "Ey ademoğlu, her mescide giderken süslü elbisenizi giyin."[23] Buradaki zinetten maksat avret mahallini örten şey demektir. Mescidden maksat ise namaz demektir. Yani her namaz kıl­dığınızda avret yerlerinizi örtünüz. Seleme bin Ekva'dan rivayeten, o de­miştir ki: "Rasûlüüah'a 'gömlekle namaz kılayım mı?' diye sordum. O da 'Evet. Diken ile de olsa düğümleyim' buyurdu." (Hadisi Buharî, Tarih'inde, ve diğerleri rivayet etmiştir.)

 

2.7.1.1. Erkeklerin Avret Yerlerinin Sınırı

 

Namaz esnasında erkeklerin örtmesi gereken yerler ön ve arka iaraf-dır. Bunların dışında oyluk, göbek ve dizlerde deliller değişliği için, gö­rüşler de değişiktir. Kimi 'bunlar avrettir," demiştir. Kimisi de 'değildir,' demiştir.

 

a- Bunların Avret Olmadığını Söyleyenlerin Delili:

 

Oyluk, göbek ve dizlerin avret olmadığını söyleyenler şu hadisleri delil getirmişlerdir.

Aişe (r.a.)'dcn rivayeten: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve scilem oy­lukları açık olarak oturmaktaydı. Ebu Bekir (r.a.) yanma girmek için izin isteyince, Rasûlüllah bu haliyle ona izin verdi. Sonra Ömer (r.a.) izin iste­di. Ona da bu haliyle izin verdi. Sonra Osman (r.a.) izin istedi. Elbisesini üzerine örterek Osman'ın girmesine izin verdi. Bunun üzerine Rasûlül­lah'a: 'Ebûbekir ve Ömer yanına girmek için izin isteyince onlara bu ha­linle izin verdin. Osman izin isteyince elbiseni üzerine niye örttün?' diye sordum. Rasûlüllah 'Ya Aîşe, Allah'ın ve meleklerinin haya ettiği bir kim­seden haya etmeyeyim mi?' buyurdu." (Hadisi Buharî taliken ve Ahmed rivayet etmiştir.)

Encs'den rivayeten: "Haybcr günü Rasûlüllah'ın elbisesi oylukların­dan açıldı. Oyluklarının beyazını görür gibiyim," demiştir. (Hadisi Buharî ve Ahmed rivayet etmiştir.) İbn Hazm şöyle demiştir: "Oyluğun avret ol­madığı sahih delile dayanmaktadır. Eğer avret olsaydı, insanlar arasından temiz ve masum olan Rasûlüllah'ın, Nebilik devrinde oyluğunu açmasına Allah izin vermez, Encs ve diğerleri de onu görmezdi. Çünkü Allah O'nu nebîlikten önce ve küçüklük devrinde bile avretini açmaktan korumuştur."

Buharî ve Müslim'de Câbİr'den rivayeten şöyle denmektedir: "Rasû-lültah sallallahu aleyhi ve sellem, üzerinde elbisesi olduğu halde Kabe'ye taş taşıyordu. Amcası Abbas (r.a.) O'na: 'Ey kardeşimin oğlu, elbiseni çö­züp taşlara siper olarak omuzuna koysana,' dedi." Cabir diyor ki: "O da elbisesini çözüp omuzuna koyunca bayılarak yere düşüverdi. O günden sonra Rasûlüllah çıplak olarak görünmemiştir."

Ebû'l-Âliye Berâ'dan rivayet ettiğine göre, o şöyle demiştir: "Abdul­lah bin Sâmit oyluğuma vurarak şöyle dedi: 'Benim sana vurduğum gibi benim oyluğuma vuran Ebu Zer'e sordum. Dedi ki: 'Senin bana sorduğun gibi Rasûlüllah'a sordum. Senin oyluğuna vurduğum gibi oyluğuma vurdu ve "Namazı vaktinde kıl" buyurdu." (Hadisin devamını zikretti.)

îbn Hazm şöyle demiştir: "Eğer oyluk avret olsaydı, Rasûlüllah Ebû Zer'in oyluğuna mübarek eliyle dokunmazdı. Ebû Zer'e göre oyluk avret olsaydı, Abdullah bin Samit'in oyluğunu tutmazdı. Abdullah bin Sâmit ve Ebu'l-Aliye de aynı şekilde yapmazlardı. Bir müslüman için, elbise üze­rinden dahi olsa kişinin önüne ve arkasına vurması helâl olmaz. Yine el­bise üzerinden yabancı kadına dokunmak da asla helâl değildir."

Bundan sonra Îbn Hazm, Cübcyr bin Huveyris'i zikrederek, onun Ebubekir'in açık olan oyluğuna baktığını söylemiştir. Enes bin Malik, Kus bin Şcmmas'a geldiği zaman onun oylukları açıktı.

 

b- Oyluğun Avret Olduğunu Söyleyenlerin Delilleri:

 

Oyluğun avret olduğunu söyleyenler şu iki hadisi delil getirmişler­dir.

Muhammed bin Cahş'dan rivayeten, o demiştir ki: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem Ma'mer'in yanına gittiğinde oylukları açık idi. O'na: 'Ya Ma'mer oyluklarını Ört. Çünkü onlar avrettir," buyurdu." (Hadisi Ahmed ve Hakim rivayet etmiştir. Buhari de Tarih'inde rivayet etmiş, Sahih'inde ise taliken zikretmiştir.)

Cürhüd'den rivayeten, o demiştir ki: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem Üzerimde hırka olduğu halde yanıma geldiğinde oyluklarım açıktı ve bana: 'Oyluklarını kapat. Çünkü oyluk avrettir,' buyurdu." (Hadisi Ma­lik, Ahmed, Ebu Dâvûd ve Tirmizî rivayet etmiş, Tirmizî hadisi hasen saymıştır. Buhari Sahih'inde hadisi lâliken rivayet etmiştir.)

İşte her iki görüş sahiplerinin delilleri bunlardır. Her ne kadar, iyi ve gerekli olan, namaz kılanın mümkün olduğu kadar göbekle diz kapağı arasını örtmesi ise de bu iki görüşten birisim tercih etmek de mümkündür. Buharı, Enes hadisinin en iyi senetli, Cürhüd hadisinin daha uygun, daha önce geçen Enes'in Hayber hadisinin senet bakımından en sahih olduğunu söylemiştir.

2.7.4.2. Kadınların Avret Yerinin Sınırı

 

Kadınların bütün vücudu, örtülmesi gereken avret mahallidir. Ancak yüz ve avuçlar bundan müstesnadır. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: "Ka­dınlar kendiliğinden görülen yüz ve eller gibi kısımları hariç süslerini açmasınlar."[24] Yani yüz ve eller hariç süs yerlerini gösteremezler. Bu görüş, îbn Abbas, îbn Ömer ve Aişe (r.a.) den sahih olarak rivayet edil­miştir. Yine Aişe (r.a.)'den rivayeten Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sel­lem şöyle buyurmuştur: "Allah Teâlâ, akil baliğ hiçbir kadının başörtü-süz namazım kabul etmez." (Bu hadisi Buharı, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, îbn Mâce rivayet etmiştir. Îbn Huzcyme ve Hakim hadisin sahih olduğunu söylemiş, Tirmizî ise 'hadis hasendir,' demiştir.) Ümmü ScSe-me'den rivayeten: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'e 'Kadın elbise­siz, gömlek ve başörtü ile namaz kılabilir mi?1, diye sordum. Cevaben, 'Gömlek ayaklarının üzerine kadar uzanır da örterse kılabilir' buyurdular." (Hadisi Ebu Dâvûd rivayet etmiş, hadis imamları mevkuf olduğunu sahih-lemişlerdir.) Aişe (r.a.)'den rivayeten; kendisine "kadm kaç elbise giyerek namaz kılabilir?" diye soran kimseye, Aişe (r.a.): "Ali b. Ebî Talib'e sor sonra dön bana haber ver," dedi. Adam Ali'ye giderek aynı soruyu sordu. Ali (r.a.) cevaben, "başörtü ve uzun gömlekle kılar" dedi. Adam Aişe'ye dönerek ona durumu haber verince Aişe (r.a.) "Ah doğru söyledi" dedi.

 

a- Vacip Ve Müstehab Olan Elbise

 

Elbisenin vacip olanı avret mahallini örtenidir. Eğer örtü avret ma­hallini belli edecek şekilde dar olur veya cildin rengini uzaktan bakıldığı zaman beyaz mı, kırmızı mı diye gösterecek şekilde ince olursa o elbise ile namaz caiz olmaz. Seleme b. Ekva' (r.a.)'m hadisinde geçtiği gibi tek elbise ile namaz kılmak caizdir. Ebû Hureyre'den rivayeten: "Tek elbise ile namaz kılmak hakkında Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'e sorul­du. O da cevaben: "Herbirinizin ikişer elbisesi var mı ki?" buyurdu." (Ha­disi Müslim, Mâlik ve diğerleri rivayet etmiştir.) İki ve daha çok elbise ile kılmak ve mümkün olduğu kadar süslü, güzel elbise ile kılmak müstehap olur. Îbn Ömer, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizden riva­yeten şöyle buyurmuştur: "Sizden biriniz namaz kıldığınız zaman iki elbi­se giysin. Çünkü Allah Teâlâ süslenilmeye en lâyıktır. Eğer iki elbise bu­lamazsa tek elbise ile kılsın. Yahudilerin yaptığı gibi bütün vücuduyla el­bisesine bürünmesin." Taberanî ve Beyhakî'nin rivayetine göre Abdürrezzak şöyle rivayet etti: "Übey b. Ka'b ile Abdullah b. Mes'ud elbise mevzu­unda ihtilaf ettiler. Übey 'bir elbise ile namaz kılmak mekruh değildir,' dedi. Abdullah b. Mes'ud ise 'elbise az olduğu zaman böyle oluyordu,' de­di. Ömer (r.a.) minberde iken, "Übey'in sözü doğrudur, İbn Mes'ud da ku­sur etmemiştir. Allah size genişlik verdiği zaman siz de genişletin," dedi. Bunun üzerine bir adam elbisesini üzerine attı. Birisi de elbise (izar) ve aba (rida) ile namaz kıldı. Cemaaıten kimileri etek ve gömlek, etek ve kaftan, pantolon ve kaftan, pantolon ve gömlek, don ve kaftan, don ve gömlekle namaz kıldılar. Ravî sonuncuda "don ve kaftanla" dediğini zan­nediyorum, demiştir. Bu ifade Buharî'de sebep zikredilmeden geçmektedir.[25] Büreyde'den rivayeten: o demiştir ki, Rasûlüllah "Vücuda kemerle bağlanmayan bir örtüyle namazkılmaklan nehy elti ve yine üzerine kaf­tan olmadan donla namaz kılmaktan nehyetti." (Hadisi Ebû Dâvûd, Bcyhâkî rivayet etmiştir.) Hasan b. Ali'den rivayeten: "Rasûlüİlah namaza kalktığı zaman elbisesinin en iyisini giyerdi. 'Niçin böyle yapıyorsun?1 di­ye sorulunca, "Allah güzeldir, güzeli sever. Ben de Rabbime güzel görün­mek istiyorum," der, (Namaza girdiğiniz zaman süsünüzü takının) ayetini okurdu."

 

b- Baş Açık Namaz Kılmak

 

İbn Asâkir'in İbn Abbas'tan rivayet ettiğine göre: "Rasûlüİlah sallal-lahu aleyhi ve sellem çok kerre sangını çıkarır, önüne sütre olarak koyar­dı." Hanefî'lere göre baş açık olarak namaz kılmakta bir beis yoktur, an­cak huşu için olursa baş açık kılmak müstehap olur. Namazda başı örtme­nin fazileti hakkında bir delil yoktur.

 

2.7.5. Kıbleye Dönmek

 

Alimlerin ittifakıyla namaz kılanın, namazda Ka'be'ye dönmesi farz­dır. Allah Teâlâ'nm "Şimdi yüzünü Mescidi Haram tarafına çevir. Ey mü'minler, siz de her nerede olursanız, yüzünüzü namazlarda o mescid tarafına çevirin."[26] ayeti kerimesi bunu göstermektedir. Bera'dan rivayeten, o demiştir ki: "Nebi aleyhisselam ile beraber onaltı veya onyedi ay Kudüs'e doğru namaz kıldık, sonra Ka'be'ye döndürüldük." (Hadisi Müs­lim rivayet etmiştir.)

 

2.7.5.1. Ka'be'yi Gören veya Görmeyenin Hükmü

 

Ka'be'yi görenin bizzat Ka'be'ye dönmesi gerekir. Ka'be'yi görme­yen ise, Ka'be'nin olduğu tarafa döner. Çünkü gücü ancak buna yeter. Al­lah Teâlâ hiçbir kimseye güç yctircmiycceği bir şey teklif etmemiştir. Ebû Hurcyre'dcn rivayeten Rasûlüİlah sallallahu aleyhi ve sellem: "Doğu ile batı arası kıbte'dir," buyurdu. (Hadisi İbn Mâcc, Tirmizî rivayet etmiş, Tırmizî hadisin hasen-sahih olduğunu söylemiştir.) Buharı bu hükmün Medine ve Medine gibi olan Şam, Arap yarımadası ve İrak için geçerli ol­duğunu söylemiştir. Mısırlıların kıblesi ise doğu ile güney arasıdır. Ye­menlilere gelince; doğu namaz kılanın sağında, balı solunda kalır. Hintli­lerin ise doğu, namaz kılanın arkasında, batı ise önünde kalır. Diğer ülke­ler bunun gibi hesap edilir.

 

2.7.5.2. Kıble Ne İle Bilinir?

 

Her ülkeye ait kıblenin bilinmesi için deliller vardır. Müslümanların mescidlcrde yaptıkları mihraplar, bu delillerdendir. Pusula da bunun gibi­dir.

 

2.7.53. Kıbleyi Bilmeyenin Hükmü

 

Bulut veya karanlık sebebi ile kıble bilinmezse, bilen bir kimseye sormak gerekir. Soracak kimse bulunmazsa araştırılır ve araştırılıp karar verilen tarafa namaz kılınır. Namazdan sonra hata yapıldığı anlaşılsa bile, namaz sahih olup iadesi gerekmez. Eğer namaz içinde kişi hatasını anlar -sa namazını kesmeden kıbleye döner. İbn Ömer'den rivayeten; o şöyle de­miştir. "İnsanlar sabah namazını Küba mescidinde kılarken onlara birisi gelerek şöyle dedi. 'Muhakkak Allah Tealâ Kur'ân'ı Muhammcd (aleyhis-sclam)'a indirdi ve O'na Ka'be'ye dönmesini emretti. Siz de Ka'be'ye dö­nün." Namaz kılanların yönleri Şam'a doğruydu, hemen Ka'be'ye döndü­ler." (Bu hadisi Buharı ve Müslim rivayet etmiştir.) Araştırdıktan sonra bir yöne yönelip namaz kılan kişi başka bir namaz kılacağında yeniden araştırmalıdır. Eğer kanaati değişmiş ise, yeni içtihadına göre bulduğu yö­ne doğru namaz kılar, önce kıldığını iade etmez.

 

2.7.5.4. Kıbleye Dönmenin Gerekmediği Haller

 

Kıbleye dönmek farzdır. Ancak şu hallerde farz düşer:

a-.Bineklinin nafile namazında kıbleye dönmesi gerekmez: Binekli-nin, binek üzerinde nafile kılması caiz olup rüku' ve secdeleri imâ ile ya­par, secdesi rüku'undan daha aşağı olur. Kıblesi ise, bineğinin döndüğü taraftır. Amir b. Rebîa'dan rivayeten: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve scl-lem'in bineği üzerinde, bineğin döndüğü tarafa namaz kıldığını gördüm," demiştir. (Hadisi Buharı, Müslim rivayet etmiş, Buharî "îmâ ile kılar" iba­resini eklemiş, Tirmizî ise "Rasûlüllah farz namazlarda böyle yapmazdı" ilavesini yapmıştır.) Ahmed, Müsiim ve Tirmizî'ye göre Nebî aleyhisse-lam Mekke'den Medine'ye dönerken, bineği üzerinde, bineğin döndüğü tarafa namaz kılıyordu. Bu sırada "Hangi tarafa dönerseniz, Allah'ın yö­nü o tarafadtr,"[27] ayeti nazil oldu. İbrahim Nehaî'den rivayeten, o de­miştir ki: "Ashab bineklerinin döndüğü tarafa binekleri üzerinde namaz kılarlardı." İbn Hazm, şöyle demiştir: "Bu şekil namaz kılmak, hem hazerde (mukim hali) hem seferde, hem sahabe hem de tabiinden naklen gelmiştir."

b- Hastanın, korkan ve zorlanan kimsenin namazı: Korkan ve zorla­nan kimse ile hasta olan kimse kıbleye dönmekten aciz iseler dönebildik­leri yere namaz kılarlar. Rasûlüllah sallalİahu aleyhi ve sellem: "Size bir şeyi emrettiğim zaman gücünüz yettiğince onu yapın," buyurmuştur. Bir ayette ise şöyle denmektedir: "Eğer düşmandan korkarsanız yaya ve bi-nekli olarak namazı kılın."[28] îbn Ömer bu ayeti (kıbleye dönerek veya dönmeyerek) diye tefsir etmiştir. (Bu rivayet Buharî'nindir.)

 

2.7.6. Namazın Şekli

 

Namazın şekli ve sıfatına ait Rasûlüllah sallalİahu aleyhi ve sellem'den pekçok hadis gelmiştir. Biz burada iki hadisi zikretmekle yetine­ceğiz. Birincisi Rasûlüllah sallalİahu aleyhi ve sellem'in fiilî sünnetidir, ikinci hadis ise kavlî sünnetidir.

1- Abdullah b. Ganem'den rivayeten: "Ebû Mâlik'il-Eş'arî, kavmini toplayarak onlara 'Ey Eş'arîler topluluğu, toplanın! Hanımlarınızı ve ço­cuklarınızı da toplayın! Size Nebî aleyhisselam'ın Medine'de bize kıldırmış olduğu namazı öğreteyim,' dedi. Onlar toplandılar, hanım ve çocukla­rını da topladılar. Ebû Malik abdest alarak onlara nasıl abdest alınacağını tek tek gösterdi. Sonra gölgeler kısalıp, fey'i zevâl'e erince kalkıp ezan okudu. Önce erkekleri, ardından çocukları, daha sonra da kadınları saf ederek, namaz için kamet getirdi. Sonra öne geçip, ellerini kaldırarak tek­bir aldı. Fatiha'yı ve kolayına gelen bir sûreyi okudu. Sonra tekbir alarak rüku'a gitti. Rüku'da üç defa "Sübhânallahi ve bi-hamdihi" dedi. Sonra "Semi'allahu limen hamideh" diyerek tam doğruldu. Sonra tekbir alıp secde etli. Sonra tekbir alarak başını kaldırdı. Sonra tekbir aldı secdeye gitti, sonra tekbir aldı, ayağa kalktı. Böylece birinci rck'atla altı tekbîr al­mış oldu. İkinci rek'ate kalkınca tekbir aldı. Namazı bitirince cemaate yü­zünü dönerek, 'tekbirlerimi ezberleyin, rüku' ve secdelerimi öğrenin. Ra­sûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in bize kıldırdığı namaz budur,' dedi. Sonra Rasûlüllah'm, namazı bitirince yüzünü insanlara çevirerek şöyle buyurduğunu anlattı: 'Ey insanlar1. Dinleyin ve aklınızı kullanın! Bilin ki, Allah'ın nebî ve şehid olmayan kulları vardır ki, nebiler ve şehidler onla­rın yerlerine ve Allah'a olan yakınlıklarına imrenirler.' Uzaktan bir bede­vi geldi ve eliyle Rasûlüllah'i işaret ederek şöyle dedi: 'Yâ nebiyycllah! İnsanlar onların yerlerine ve Allah'a olan yakınlıklarına imrenirler, öyle mi? Onları bize tanıt ya Rasûlallah!' Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sel­lem'in, arabinin bu sorusundan dolayı yüzü parıldadı ve şöyle buyurdu: 'Onlar insanların attığı, kabilelerin attığı aralarından akrabalık bağı bu­lunmayan, Allah için birbirlerini severek saflaşan kimselerdir. Allah da onlar için kıyamet günü nurdan minberler koyar, üzerine otururlar. Yüz­lerini ve elbiselerini nur yapar, insanlar kıyamet günü korkarken, onlar korkmazlar. İşte bunlar kendileri için korku ve üzüntü olmayan Allah dostlarıdır.'" (Hadisi Ahmed ve Ebû Ya'lâ hasen bir senetle rivayet et­miştir. Hâkim ise hadisin senedinin sahih olduğunu söylemiştir.)

2- Ebu Hüreyre'den rivayeten, o şöyle demiştir: "Bir adam mescide girerek namaz kıldı. Namazı bittikten sonra Nebî aleyhisselam'a gelip se­lam verdi. Nebî aîeyhisselam selamını aldı ve 'git namazını tekrar kıl, çünkü sen kılmadın,' buyurdu. Bu suretle adamı üç kere döndürdü. Bunun üzerine adam: 'Seni hak ile gönderen Zât'a yemin ederim ki bundan daha iyisini yapamayacağım. Bana ne yapmam lâzım geldiğini öğret,' dedi. Bu­nun üzerine Nebî aîeyhisselam: 'Namaza başlayacağın zaman önce tek­bir al, sonra Kur'ân'dan okuyabildiğini oku, sonra iyice rüku' et ve tam doğruluncaya kadar başını kaldır. Ondan sonra güzelce secde et, sonra

tam oturuncaya kadar kalk. Yine güzelce secde et, sonra bütün namazla­rında da böyle yap,' buyurdu." (Hadisi Buharı, Müslim ve Ahmed rivayet eimiştir. Bu hadis'e "Yanlış namaz kılanın hadisi" denir.) Namazın sıfatı hakkında Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in söz ve fiilinden gelen­lerin özeli budur. Biz farzlarla sünnetlerin arasını ayırmak için bunları böylece özetlemiş olduk.

 

2.7.7. Namazın Farzları

 

Namazın hakikatini ortaya koyan bir takım farz ve rükunları vardır. Bunlardan bir tanesi olmayacak olsa namaz tahakkuk etmeyip şer'an na­maz sayılmaz. Bunların açıklaması aşağıdadır:

 

1-Niyet

 

Allah Tealâ şöyle buyuruyor: "Halbuki onlar ancak Allah'a Mas sahipleri olarak ve dini O'na ait kılarak ibadet etmekten başka bir şeyle emrolunmadılar."[29] Rasûlüllah sailallahu aleyhi ve sellem şöyle buyur­muştur: "Ameller ancak niyetlere göredir. Herkese de sadece niyet ettiği vardır. Kimin hicreti Allah ve Rasûlüne ise, onun hicreti Allah ve Rasûlünedir. Kimin hicreti elde etmek islediği dünyaya ve nikahlayacağı kadına ise, bu kimsenin hicreti de onlardan birinedir." (Hadisi Buharî ri­vayet etmiştir.) Bu hadisin özü abdestte geçmişti.

Niyeti lisanen yapmak: İbn Kayyım "Îğâset'ül-Lehfân" isimli kita­bında der ki: "Niyet bir şeye kastetmek ve karar vermektir. Niyetin yeri kalptir. Lisanla asla ilişkisi yoktur. Niyet hakkında Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'den ve sahabeden lisanen söylendiğine dair bir rivayet gelmemiştir. Taharet ve namazın başlangıcında sonradan uydurulan niyet şekilleri, vesvese sahiplerine şeytanın telkin ettiği bir zorluktur. O gibi sözlerle şeytan onları orada bekletiyor ve onlara azab ediyor. Niyeti dü­zeltmek için onları uğraştırıyor. Namazla hiç bir ilişkisi olmadığı halde onu sözle söylemek İçin kendini zorluyor. Görürsün ki bazıları niyeti tek­rar edip durmaktadır."

 

2- İftitah Tekbiri

 

Ali (r.a.)'nin rivayet ettiği hadise göre, Rasûlüllah aleyhisselam şöy­le buyurmuştur: "Namazın anahtarı temizlik, başlangıcı tekbir, bitişi ise selamdır." (Hadisi Şafiî, Ahmed, Ebû Dâvûd, îbn Mâce Tirmizî rivayet etmiş, Tirmizî hadisin bu mevzuda en sağlam ve hasen hadis olduğunu söylemiştir. Hakim ve İbn Seken de hadisi sahihlemişlerdir.) Geçen iki hadisle Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in fiili ve sözüyle namaz sa­bit olduğu gibi, Ebû Humeyd'in hadisi ile de "Allahü ekber" sözü tayin edilmiş olmaktadır: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem namaza kalk­tığı zaman tam doğrularak, başını kaldırdı. Sonra 'Allahu ckber' dedi." (Bu hadisi Îbn Mâce rivayet etmiş, İbn Hibban ve Îbn Huzcyme sahihle-mişlir.) Müslim'in şartı üzere Bezzar'ın sahih bir senetle naklettiği hadis de bunun gibidir. Ali (r.a.)'dan rivayelen Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem namaza kalktığı zaman "Allahu Ekber" derdi. Tabcrani'ye göre "Yanlış namaz kılanın hadisi"nde geçtiği üzere "Allahu ekber" denilmeli­dir.

 

3- Farz Namazda Ayakta Durmak.

 

Farz namazlarda gücü yeten kimsenin ayakta durması kitap, sünnet ve icma ile vaciptir. Allah Tealâ şöyle buyuruyor: "Namazlara ve orta namaza devam edin, gönülden boyun eğerek Allah için namaza kal­kın."[30] Ömer b. Husayn'dan rivayeten, o demiştir ki; "Bende basur has­talığı vardı. Rasûlüüah saîlallahu aleyhi ve sellem'e 'namazı nasıl kıla­yım?' diye sordum. Cevaben buyurdu ki; 'Ayakta kıl, eğer gücün yetmez­se oturarak kıl, yine gücün yetmezse bir tarafa dayanarak kıl.'" (Hadisi Buharî rivayet etmiştir.) Alimler namaz esnasında ayaklan ayırmanın müstehap olduğunda ittifak etlikleri gibi, bunda da ittifak etmişlerdir.

 

Nafile Namazlarda Ayakta Durmak

 

Nafile namazları, ayakta durmaya gücü yetse bile oturarak kılmak caizdir. Ancak ayaktakinin sevabı oturarak kılmandan daha çoktur. Ab­dullah b. Ömer'den rivayeten, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu bana anlatıldı demiştir: "Kişinin oturarak kılması, nama­zın yarısıdır." (Hadisi Buhari, Müslim rivayet etmiştir.)

 

Farzlarda Ayakta Durmaktan Aciz Kalmak

 

Namaz kılan, farz namazlarda ayakta durmaktan aciz kalırsa, gücü yettiği gibi namaz kılar. Çünkü Allah hiçbir kimseye gücü yeteceğinden başkasını teklif etmemiştir. Bu kimseye namazın sevabı noksansız olarak verilir. Ebû Musa'dan rivayeten; Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Kul hasta veya seferi olduğu zaman, sağlam ve mukim olduğu zamandaki yaptığının sevabı kendisine verilir." (Hadisi Buharî rivayet etmiştir.)

 

4- Farz ve Nafilelerin Her Rek'atinde Fatiha Okumak

 

Her rek'atte Fatiha'yı okumanın farziyyeti hakkında sahih hadisler vardır. Bu sahih hadisler var olduğu müddetçe ihtilafa ve münakaşaya yer yoktur. Bu hadisleri aşağıya alıyoruz:

a) Ubâde bin Sâmil'dcn rivayeten; Nebî aleyhisselam şöyle buyur­muştur: "Faliha'yı okumayanın namazı yoktur." (Bu hadisi Buharî, Müs­lim, Tirmizî, Ebû Dâvûd, Nesâî, İbn Mâce rivayet etmiştir.)

b) Ebû Hüreyre'den rivayeten Rasûlüllah sailallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Kim bir namaz kılar da namazda Fatiha'yı okumaz­sa onun namazı noksandır. Yani tamam değildir." (Bu hadisi Buharî, Müslim, Ahmed rivayet etmiştir.)

c) Yine Ebû Hüreyre'den rivayeten Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Fatihanın okunmadığı namazı yeterli görme­yiz." (Hadisi İbn Huzeyme sahih bir senetle rivayet etmiş, İbn Hibbân ve Ebû Hatim de rivayet etmişlerdir.)

d) Dârekutnî'nİn sahih bir senetle rivayet ettiği hadis, "Fatiha oku­mayan kimsenin namazı yeterli değildir," şeklindedir.

e) Ebû Sa'îd'den rivayeten, o; "Biz Fatiha'yı ve kolayımıza gelen ayetleri okumakla emrolunduk," demiştir. (Hadisi Ebû Dâvûd, Hafız ve İbn Seyyid'innâs rivayet etmiş, 'bu hadisin senedi sahihtir,' demiştir.)

f) "Namazını yanlış kılanın hadisi"nin bir rivayetinde; "Sonra Fati­ha'yı oku, sonra her rek'atta böyle yap," denmektedir.

g) Nebî aleyhi sselam'dan sabit olan şekle göre o farz ve nafilelerin her rek'atinde Fatiha okurdu. Bunun aksi sabit olmamıştır. İbadetlerde ge­rekli olan Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'e uymaktır. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Benim namaz kıldığımı gördüğünüz gibi namaz kılınız." (Hadisi Buharî rivayet etmiştir.)

 

Namazda Besmele Çekmek

 

Nemi süresindeki Besmele'nin ayetin bir kısmı olduğunda alimler it­tifak etmiştir. Surelerin başında gelen her Besmele'nin ayet olup olmadı­ğında ihtilaf ederek üç meşhur görüşe ayrılmışlardır:

Birinci görüş: Besmele Faliha'dan ve her bir sûreden bir ayettir. Bu durumda Besmele'nin Fatiha'nm başında okunması vaciptir. Besmele'nin hükmü gizli ve açık okunan Fatiha'nin hükmüdür. Bu görüşün en kuvvetli delili Na'îm'ul-Mücemmir'inhadisidir.Buzat,"EbûHüreyre'ninarkasın­da namaz kıldım,önce 'Bismillahirrahmanirrahim'i okudu, sonra Fati­ha'yı okudu." demiştir. (Hadisin devamı vardır.) Hadisin sonunda şöyle demiştir: "Nefsim elinde olan Allah'a yemin olsun ki, içinizde Rasûlül­lah'in namazına en benzeyen namaz benimkidir." (Hadisi Nesâî, İbn Hu­zeyme, İbn Hibbân rivayet etmiştir.) Hafız "Fetih" kitabında şöyle demiş­tir: "Bu hadis Besmele'nin açıktan okunması hususunda en sağlam hadis­tir."

ikinci görüş: Besmele, iki sûre arasını ayırmak için teberrüken inen müstakil bir ayettir. Fatiha'nın başında okunması caiz, hatta müstehabdir. Açıktan okunması sünnet değildir. Enes'in hadisine göre, o şöyle demiştir: "Rasûlüllah'in, Ebûbekir, Ömer ve Osman'ın arkasında namaz kıldım, Besmele'yi açıktan okumazlardı." (Hadisi Nesâî, İbn Hibbân rivayet et­miş; Tahavî Buharî ve Müslim'in şartlarına uygun bir senetle rivayet et­miştir.)

Üçüncü görüş: Besmele Fatiha'dan ve diğer surelerden bir ayet de­ğildir. Besmele'nin nafileler dışında farz namazlarda gizli ve açık okun­ması mekruhtur. Bu görüş kuvvetli değildir. İbn Kayyım birinci ile ikinci görüşü birleştirerek şöyle demiştir: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sel­lem "Bismillâhirrahmânirrahîm"i bazen açık, bazen gizli okurdu. Gizli okuduğu açık okuduğundan daha çoktur. Şüphe yok ki, her gece ve gün­düz beş vakit namazda, hazer ve seferde devamlı olarak besmeleyi açık okumamıştır. Rasûlüllah, raşid halifelerine, ve ashabının çoğunluğuna, besmeleyi gizli de okumuştur."

 

Kırâeti Güzel Yapamayan Kimsenin Durumu

 

Hattabi demiştir ki; "Esas olan, Fatiha okumayanın namazının kâfi gelmediğidir. Ancak, ma'kul olan Fatiha'yı güzel okuyabilenin okuması-dir. Eğer namaz kılan Fatiha'yı iyi okuyamazsa, bunun dışında Kur'ân'dan iyi okuduğu ayetler varsa ona gereken Kur'ân'dan yedi ayet miktarı okumakdır. Çünkü Fatiha'dan sonra en iyi zikr Kur'ân'dan onun kadannı okumaktır. Eğer Kur'ân'dan da bir şey öğrenmeye gücü yetmezse tabiatındaki acizlik, lisanındaki bozukluk ve ezberi ey ememc sebebi veya arız olan başka bir hastalık sebebi ile Kur'ân'dan sonra Nebi'mizin Öğrettiği teşbih, tahmid ve tchlil gibi zikirleri okumaya çalışması evlâdır. Rasûlüllah sal-lallahu aleyhi ve sellem'den şöyle rivayet olunmuştur: "Allah'ın kelâmından sonra zikrin en faziletlisi şudur: "Sübhânallah, El-hamdü lilah lan, Lâ ilahe illallah, Allahu ekber" "Allah'ı lesbih ederim, hamd Al­lah'adır, Allah'tan başka ilâh yoklur ve Allah en büyüktür." Hauâbi'nin bu görüşünü Rufa'a b. Rafi'in naklettiği hadis kuvvetlendirmektedir: Ra­sûlüllah sallallahu aleyhi ve seücm bir adama namazı öğretirken şöyle bu­yurdu: "Eğer Kur'ân'dan biliyorsan oku, bilmiyorsan Allah'a hamd, tek­bir, tehlil, sonra rüku' et." (Hadisi Ebu Dâvûd, Tirmizî rivayet etmiş, Tirmizî hasen olduğunu söylemiştir. Hadisi Ncsaî ve Beyhakî de rivayet etmiştir.)

 

5- Rüku'

 

Rüku'un farz olduğuna dair icma vardır. Allah Tealâ'nın "Ey iman edenler rüku' ve secde edin"[31] ayeti buna delildir.

Rüku' nasıl gerçekleşir? Rüku', ellerin dizlere ulaşmasıyla sadece eğilmek suretiyle gerçekleşir. "Namazım hatalı kılanın" hadisinde geçti­ğine göre, rüku'da mutmain olmak gerekir: "Rüku halinde mutmain olun­caya kadar eğil." Ebû Katade'dcn rivayeten Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Hırsızların en kötüsü namazından çalan­dır." Ashab: "Ya Rasûlallah! Bir kimse namazından nasıl çalar?" diye sordular. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem: "Rüku' ve secdesini tam yapmaz veya rüku' ve secdede belini tam düzeltmez," buyurdu. (Hadisi Ahmed, Taberanî, İbn Huzeymc, Hakim rivayet etmiş, Hakim hadisin is­nadının sahih olduğunu söylemiştir.) Ebû Mes'üd'il-Bedri'den rivayeten Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem: "Rüku' ve secdede belini tam düzeltmeyenin namazı yeterli değildir" buyurmuştur. (Hadisi Buharî, Müs­lim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesai, İbn Huzeyme, İbn Hibbân, Taberanî, Beyhakî rivayet etmiş, Beyhakî 'hadisin senedi sahihtir,' demiştir. Tirmizî ise 'hadis, hasen sahihtir,' demiştir.) Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sel-lem'in ashabından ve ondan sonrakilerden ilim ehli, rüku' ve secdede be­lin tam doğrulması gerektiği görüşündedirler. Huzeyfe'den şöyle nakledil­miştir: "Rüku' ve secdeyi tam yapmayan bir adamı gördü de ona 'Sen kıl­madın; eğer ölürsen, Allah'ın Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'i gönderdiği fıtratın dışında olarak ölürsün,' dedi." (Hadisi Buharî rivayet etmiştir.)

 

Rüku'dan Kalkmak ve Tam Dengeleninceye Kadar Doğrulmak

 

Ebû Humeyd, Rasûlüllah saİlallahu aleyhi ve sellem'in namazını ta­nıttığı bir hadiste şöyle demiştir: "Rasûlüllah rüku'dan başını kaldırınca, sırı kemikleri yerine gelinceye kadar tam doğrulurdu." (Hadisi Buharî, Müslim rivayet etmiştir.) Nebi aleyhisselam'dan rivayeten Aîşc (r.a.) şöy­le demiştir: "Rüku'dan başını kaldırdığı zaman, ayakla lam doğrulmadan secde etmezdi." (Hadisi Müslim rivayet etmiştir.) Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Sonra lam dengeleninceye kadar kalk." (Hadisi Buharî, Müslim rivayet etmiştir.) Ebû Hüreyre (r.a.)'den rivayeten Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem: "Rüku' ve secde arasında belini düzeltmeyen adamın namazı dikkate alınmaz," buyurdu. (Hadisi Ahmed rivayet etmiş, İbn Münzir hadisin senedinin sahih olduğunu söylemiştir.)

 

6- Namazda Secde

 

Secdenin farziyeti hakkında Kur'ân'dan deliller daha önce geçti. Ra­sûlüllah "namazını hatalı kılan "a secdeyi açıklamıştır. "Sonra tamyerleş-mek sureliyle secde el, sonra tam oturunc.aya kadar başını kaldır. Sonra tam yerleşinceye kadar secde et." Birinci secde ve ondan kalkmak, sonra ikinci secde ve bunlarda lam yerleşmek -farz olsun, nafile olsun- namaz­ların her rek'atinde farzdır.

 

a- Tam Yerleşmenin Tanımı

 

Mutmain olmak; azalar, yerine konduktan sonra bir müddet hareket­siz kalmaktır. Durmanın en azını "Sübhânallah" diyecek kadar takdir et­mişlerdir.

 

b- Secde Azalan

 

Secde azaları yüz, avuçlar, dizler ve ayaklar. Abbas b. Abdüîmutta-lip, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu işitmiştir: "Kul secde ettiği zaman, onunla beraber yedi âzası da secde eder. Yüzü, avuçları, dizleri ve ayaklan." (Hadisi Müslim, Ebu Dâvûd, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce rivayet etmiştir.) İbn Abbas'dan rivayeten, o şöyle de­miştir: "Rasûlüllah elbise ve saçları avuçlamamayı; alın, eller, dizler ve ayaklar olmak üzere yedi aza üzerine secde etmeyi emretmiştir." Bir riva­yette Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Yedi aza üzerine secde etmekle emrolundum: (Eliyle burnunu İşaret ederek) alın, eller, dizler ve ayakların uçları." (Hadisi Buharî, Müslim rivayet etmiştir.) Bir rivayetle "Yedi şey üzere secde etmekle, elbise ve saçları avuçlamamakla emrolundum. Onlar alın, burun, eller, dizler ve ayaklardır." Müslim ve Nesâî Ebü Humeyd'den rivayeten; "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem secde ettiği zaman burnunu ve alnını yere yerleştirirdi," demiştir. Ebû Dâ-vûd ve Tirmizî hadisi sahihlemiş ve: "İlim ehli alnıyla birlikte burnunu yere koyarak amel etmişlerdir," demiştir. Eğer alnı üzerine secde edip bumu üzerine etmezse; ilim ehlinden bir kısmı, 'kifayet eder,' diğer kısmı ise, 'alın ve burun üzerine secde etmedikçe secde olarak kifayet etmez,' demişlerdir.

 

7- Son Oturuş ve Son Oturuşta "Et-tehiyyâtü" Okuma

 

Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'den, son "et-tehiyyâtü" de oturduğu ve teşehhüd okuduğu sabit olmuştur. "Namazını hatalı kılan" hadisinde; Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem: "Başını son secdeden kaldırdıktan sonra teşehhüd miktarı oturursan namazın tamam olmuş olur," buyurmuştur. İbn Kudâme şöyle demiştir: "îbn Abbas'dan rivayet olunduğuna göre demiştir ki; Teşehhüd bize farz kılınmadan önce, "es~ selâmü 'ala Mikdile" derdik. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem "Es-selâmü ale'flahi..." demeyin; "Et-tehiyyatü li'llahi" deyin" buyurdu." Bu hadis teşehhüdün önce farz değilken sonradan farz olduğuna delalet eder.

 

Teşehhüd Hakkındaki Rivayetlerin En Sağlamı

 

Teşehhüd hakkındaki en sahih rivayet İbn Mes'ud'un rivayetidir: "Rasûlüllah ile beraber bir namazda oturduğumuz zaman, 'es-selâmü 'alel'llahi kable "ıbâdihî es-selâmü 'atâjulânin vefulânin' dedik. Rasûlül­lah sallallahu aleyhi ve sellem 'Es-selâmu ale'llahi' demeyiniz. Çünkü Al­lah selâmdır. Fakat sizden biriniz oturduğu zaman şöyle desin:

"Dil ile, bedenle ve mal ile yapılan ibadetlerin hepsi Allah içindir. Ey Nebi, sana selam olsun. Allah'ın rahmeti ve bereketi de senin üzerine

olsun. Selam bizim ve Allah'ın sâlih kullarının üzerine olsun." Böyle de­diğiniz zaman yerde ve gökte veya yerle gök arasında ne kadar salih kul varsa hepsine ulaşır.

Eşhedü en-lâ ilahe illâ'llâh ve eşhedü enne Mulıammeden 'abdühû ve rasûlühû. "Sonra duadan beğendiğini seçsin ve onunla dua etsin." (Hadisi; Buharî, Müslim, Tirmizi, Ebu Dâvûd, Nesâî, İbn Mâce rivayet cımiştir.) Müslim, "Herkes İbn Mes'ud'un teşehhüdünde icma etmiştir." demiştir. Çünkü İbn Mes'ud'un ravileri arasında birbirine muhalif olanlar yoktur. Diğerlerinin ravilerinde ise, ihtilaf vardır. Tirmizî, Hatlabî, İbn Abdilber, İbn Münzir ise, ıcşchhüd hakkında İbn Mes'ud'un teşehhüdünün en sahih hadis olup, İbn Abbas'm teşehhüdünün sıhhat bakımından daha sonra geldiği görüşündedirler.

İbn Abbas, "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem bize Kur'ân'i öğ­rettiği gibi teşehhüdü de Öğreterek şöyle buyurdu demiştir:

"Tüm Mübarek dualar, tüm temiz övgüler Allah içindir. Ey Pey­gamber, Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi senin üzerine olsun. Selâm bizim ve Allah'ın salih kullarının üzerine olsun. Allah'tan başka ilah ol­madığına Muhammed'in O'nun kulu ve Rasûlü olduğuna şehadet ede­rim." (Hadîsi Şafiî, Müslim, Ebû Dâvûd ve Nesâî rivayet etmiştir.)

Şafiî şöyle demiştir:"Teşehhüd hakkındaki hadisler değişik olup, bence en iyisi budur. Çünkü en mükemmelidir." Hafız şöyle diyor: "Şafiî'ye kendi seçtiği teşehhüd ile rivayet ettiği İbn Abbas'm teşehhüdü hakkında sorulunca, şöyle dedi: "İbn Abbas'dan sahih olarak gelmiş olup teşehhüdlerin en geniş lafızlısı olduğu için onu seçtim. Bence lafız bakı­mından diğerlerinden en fazlası ve en genişidir. Bunu almakla birlikte, sa­hih olan diğer teşehhüdleri seçenleri asla kınamam."

Buradaki diğer teşehhüd İmam Malik'in seçtiği teşehhüddür. Malik, Muvatta'mda Abdurrahman b. Abdülkârî'nin, Ömer b. Hattab'm minberde insanlara teşehhüdü şöyle öğrettiğini duyduğunu, rivayet etmiştir: "Ömer, 'şöyle deyiniz,' diyordu:

"Dil ile yapılan ibadetler Allah içindir. Tüm tezkiyeler Allah için­dir. Tüm bedenle ve mal ile yapılan ibadetler Allah içindir. Ey Nebi, Al­lah'ın selamı, rahmeti ve bereketi senin üzerine olsun. Selam bizim ve Al­lah'ın salih kullarının üzerine olsun. Allah'tan başka ilâh olmadığına, Mulıammed'in O 'nun kulu ve Rasûlü olduğuna şchadet ederim."

Nevevî, "Teşehhüd hakkındaki bu hadislerin hepsi sahihtir. Muhad-dişlerin ittifakıyla en sahihi İbn Mes'ud'un hadisi, sonra İbn Abbas'mki-dir." Şafiî; "Hangi teşehhüdü okursa yeterlidir. Çünkü alimler hepsinin caiz olduğunda icma etmişlerdir." demiştir.

 

8- Namazdan Selamla Çıkmak

 

Selamın farz olması Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in söz ve fiiliyle sabit olmuştur. Ali (r.a.)'den rivayeten Nebî aleyhisselam şöyle buyurmuştur: "Namazın anahtarı temizlik, başlangıcı tekbir, bitişi selam­dır." (Hadisi Ahmed, Şafiî, Ebû Dâvûd, îbn Mâce, Tirmizî rivayet etmiş­tir. Tirmizî hadisin bu konuda en sağlam ve en güzel hadis olduğunu söy­lemiştir.) Amir bin Sa'd, babasından şöyle rivayet etmiştir: "Rasûlüllah'ın, yüzünün beyazı görününceye kadar sağa ve sola selam verdiğini gör­düm." (Hadisi Ahmed, Müslim, Nesaî, İbn Mâce rivayet etmiştir.) Vaîl b. Hücr'dcn rivayeten, o şöyle demiştir: "Rasûlüllah ile namaz kıldım. Sağı­na selam verdi. 'Es-selâmü 'aleyküm ve rahmetu'llâhi ve berekâtülıû', de­di." demiştir. (Hafız İbn Hacer "Bulûğ'ül-Meram" adlı kitabında hadisi Ebû Davud'un sahih bir senetle rivayet ettiğini söylemiştir.)

 

Birinci Selamın Vacip, ikincinin Müstehab Oluşu

 

Cumhur uicma, birinci selamın farz, ikincinin müstehab olduğu gö­rüşündedir. İbn Münzir, "Namazda bir tek selam verenin namazının caiz olduğunda ittifak etmişlerdir," demiştir. İbn Kudâme, "Muğni" isimli kita­bında, "İki selamın vacip olduğu hakkında İmam Ahmed'in kitabında açık bir kayıt yoktur," demiştir. Ancak İmam Ahmed, "iki selâm da Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'den sahih olmuştur," demiştir. Böyle demesi, ikinci selamın başkalarının mezhebinde olduğu gibi vacip değil, meşru ol­duğunu gösterir. Bir rivayetle "Bana en sevimli gelen iki selamdır," sözü

de buna delâlet etmekledir. Aişe (r.a.) Seleme b. Ekva" ve Sehl b. Sa'd; Nebî aleyhisselam'm bir selam verdiğini, muhacirlerin de bir tek selam vermiş olduklarını rivayet etmişlerdir. Yukarıda zikrcutiğimiz haberlerle, nakletmiş olduğumuz sahabe sözleri, iki selamın sünnet ve meşru olduğu birinin ise vacip olduğu noktasında birleşmekledir. Bu görüşün doğrulu­ğuna İbn Münzir'in zikrettiği vaz geçilmeyen icma da delalet etmekledir. Ncvevî; "Şafiî mezhebi, selef ve halefin cumhuruna göre iki selam sün-ncüir," diyerek, bu sahih hadislere karşı duramayacak zayıf hadisler getir­mektedirler. Eğer bu hadisler sahih olsaydı, bu durum, Rasûlüllah'ın, bir selamla yetinmenin de caiz olduğunu, fiiliyle açıklamış olduğuna hamlo-lurdu. Görüşleri hüccet tutulan alimler, bir selamdan başka selamın vacip olmadığına icma etmişlerdir. Eğer vacip o!an bir selamla namazı bitire-cekse, o selamı yüzü kıbleye doğru okuması, müslchab olur. Eğer iki se­lamla bitirecekse bir selamı sağa, diğerini sola, her selamda, yüzünün bir tarafını yanda duran kişi tarafından görülünceye kadar döndürmesi müste­hab olur. Asıl doğru olan şöyle demektir: Eğer iki selamı sağma veya so­luna veya önüne verse, veya birinciyi soluna, ikinciyi sağma verse namazı sahih olur. Çünkü iki selam meydana gelmiştir, ancak düzenli yapılmala-rındaki fazileti kazanamamış olur.

 

2.7.5. Namazın Sünnetleri

 

Namazın bir takım sünnetleri vardır ki, namaz kılanın, sevabını al­mak için bunlara devam etmesi müstchabdır. Bu sünnetler şunlardır:

 

2.7.5.1. Elleri Kaldırmak

 

Dört yerde elleri kaldırmak müstehabdır:

 

Birincisi İftitah Tekbirinde

 

İbni Münzir, "İlim ehli, namaza başlarken Rasûlüllah sallaİlahu aleyhi ve sellem'in ellerini kaldırdığında ihtilaf etmemiştir," dedi. Hafız İbn Hacer; "namaza başlarken elleri kaldırmayı elli kadar sahabî rivayet etti," demiştir. Cennetle müjdelenmiş sahabiler de bunlar arasındadır. Bcyhakî, Hakîm'den rivayet ederek şöyle demiştir: "Bu sünnetten başka, Rasûlüllah ile dört halifenin, cennetle müjdelenmiş on kişinin ve diğer sa­habelerden bir çoğunun (etrafa dağılmış olmalarına rağmen) birleştikleri bir sünnet bilmiyoruz." Beyhaki; "Hocamız Ebû Abdullah böyle demiş­tir," der.

 

a- Elleri Kaldırmanın Şekli

 

Elleri kaldırmanın şekli hakkında birkaç rivayet gelmiştir. Cumhu­run kabul ettiği görüşe göre elleri, parmak uçları kulakların üst kısmına, avuçlar kulak yumuşaklarına gelecek şekilde avuçlarını omuz hizasına kaldırmaktır. Ncvevî; "Şafiî rivayetlerin arasım cem'ederek bu görüşe varmış, herkes de bu görüşü beğenmiştir," demiştir. Elleri kaldırırken par­makları uzatmak müstehabdir.

Ebû Hüreyrc'dcn rivayeten; "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellcm namaza kalktığı zaman ellerini açarak kaldırırdı." (Hadisi Buharı, Müs­lim, Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî rivayet elmiştir.)

 

b- Ellleri Kaldırmanın Zamanı

 

Eleri kaldırmanın iftitah tekbirine yakın veya önce olması gerekir. Nafi'den rivayeten: "İbn Ömer namaza girdiği zaman tekbir alır, ellerini kaldırır ve bu durumu Rasûlüliah'dan naklederdi" (Hadîsi Buharî ve Nesâî rivayet etmiştir.)

Ebû Dâvûd, yine Nafi'den rivayeten şöyle demiştir: "Rasûlüllah sal­lallahu aleyhi ve seilem tekbir aldığı zaman omuz hizasına veya buna ya­kın olacak şekilde ellerini kaldırırdı." (Hadisi Ahmed ve diğerleri rivayet etmiştir.) İflitah tekbirinden Önce elleri kaldırmak hakkında îbn Ömer'den Şu rivayet gelmiştir: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve seilem namaza kalk­tığı zaman ellerini kaldırır, omuz hizasına kadar getirir, sonra tekbir alır­dı." (Hadîsi Buharî, Müslim rivayet etmiştir.) Malik bin Huveyris'dcn ge­len hadîsde ise; "Tekbir alır sonra ellerini kaldırırdı," şeklindedir. (Hadîsi Müslim rivayet etmiştir.) Bu hadis, tekbirin elleri kaldırmaktan önce ol­duğunu daha çok göstermektedir. Fakat Hafız İbn Hacer; "Tekbirin elleri kaldırmaktan önce olduğunu söyleyen hiç bir kimse bilmiyorum," demiş­tir.

 

Elleri Kaldırmanın İkinci ve Üçüncü Zamanı

 

Rüku'a giderken ve kalkarken elleri kaldırmak müstehabdır. Rasû­lüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in böyle yaptığını yirmi iki sahabe riva­yet etmiştir. îbn Ömer'den rivayeten: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sei­lem namaza kalktığı zaman ellerini omuz hizasına gelinceye kadar kaldı­rır, sonra tekbir alırdı. Rüku edeceği zaman aynı şekilde ellerini kaldırır­dı. Rüku'dan kalktığı zaman yine ellerini kaldırır "semi'allahu limen ha-mideh". "Rabbena veleke'l-hamd" derdi." (Hadîsi Buharî, Müslim, Beyhakî, rivayet etmiştir.) Buharî'de şu da vardır: "Secde yapacağı zaman

ve secdeden başını kaldırdığında ellerini kaldırmazdı." Müslim ise; "sec­deden kalktığı zaman bunu yapmazdı," yine Müslim'de; "iki secde arasın­da ellerini kaldırmazdı," şeklinde rivayet olunmuştur. Beyhakî'dc şu da vardır: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve seilem Allah'a kavuşuncaya kadar bu şekilde kılmaya devam elti. İbn Medâyinî şöyle demiştir: "Bu hadis bence halkın uyması gereken bir delildir. Bu hadisi işiten kimsenin onun­la amel etmesi gerekir. Çünkü senedinde zayıflık yoktur." Buharî bu me­seleyi ayrı bir kitapta toplamıştır. Bu konuda Hasan ve Humeyd bin Hilâl'dcn şu rivayet olunmaktadır: "Ashab üç yerde ellerini kaldırmaktay­dı." Hasan, ashabtan hiç kimseyi istisna etmemiştir.

Hancfilcr'in, İbn Mes'ud'un hadisini delil getirerek; "iftitah tekbirin­den başka yerde elleri kaldırmak meşrû değildir" demelerine gelince; İbn Mes'ud; "size Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in namaz kıldığı gibi namaz kıldıracağım." demiş ve namaz kılarak ellerini bir defadan fazla kaldırmamıştır. Fakat bu kuvvetli bir görüş değildir. Çünkü hadis imamla­rından çoğu bu hadise taan etmişlerdir, İbn Hibbân ise, hadîs hakkında; "bu en iyi haberdir," demiştir.

Küfe ehli, namazda ruku'a giderken ve rüku'dan kalkarken elleri kal-dırmamayı uygun görmüşlerdir. Bu ise üzerinde dönüp durdukları zayıf bir görüştür. Çünkü sahih olduğu faraziyesine teslim olsak bile, bu görüşü iptal eden illetler vardır. Tirmizî açıkça, "bu haber meşhur hadis hududu­na yanaşmış olsa bile, sahih hadisle çelişecek güçte değildir," demiştir. "Tenkîh" sahibi, İbn Mes'ud'un, başka şeyleri unuttuğu gibi bu el kaldır­ma konusunu da unutmuş olabileceğini caiz görmüştür.

Zeyia'î, "Nasb'ur-Râye" isimli kitabında "Tenkîh" sahibi Sa'dru'ş-Şeria'dan naklen şöyle demiştir: "İbn Mes'ud'un tekbir mevzuunu unutma­sında bir tuhaflık yoktur. Çünkü İbn Mes'ud, Kur'ân'dan müslümanların ihtilaf etmediği "Felak" ve "Nâs" surelerini unutmuştur. Alimlerin neshe-dildiğinde ittifak ettikleri bazı meseleleri de unutmuştur (tatbik gibi). Yi­ne imamın arkasında iki kişinin nasıl duracağını, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in Arafat'da namazları nasıl cemettiğini unutmuştur. Alimler ihtilaf etmediği halde, secde halinde dirsek ve kolları yere koy­mayı ve Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in "ve mâ halega'z-zekera ve'1-ünsâ" ayetini nasıl okuduğunu unutmuştur. Namazdaki bu durumları unutan İbn Mes'ud'un rüku'a giderken ve kalkarken elleri kaldırmayı unutması normaldir."

 

Elleri Kaldırmanın Dördüncü Zamanı

 

Nafi'; "İbn Ömer ikinci rek'attan kalktığı zaman ellerini kaldırır ve bunu Rasûlüllah'a nispet ederdi," demiştir. (Hadisi Buharî, Ebû Dâvud ve Nesâî rivayet etmiştir.)

Ali (r.a.), Rasulûllah sallallahu aleyhi ve sellem'in namazını tarif ederken demiştir ki: "İki secdeden sonra kalktığı zaman ellerini omuz hi­zasına kaldırır ve lekbir alırdı (Hadisi Ebu Dâvûd, Ahmed, Tirmizî riva­yet etmiş, Tirmizî hadisi sahihlcmişür.) "İki secdeden sonra" demek iki rek'atten sonra kalkmak demektir.

 

c- El Kaldırma Sünnetinde Kadın ve Erkeklerin Eşit Olduğu

 

 Şevkâni; "Bildiğime göre bu sünnet erkek ve kadınlarda müşterektir. Aralarında fark olduğuna dair bir delil gelmemiştir. Yine kaldırma mikta­rında erkek ve kadın arasmda fark olduğuna dair bir delil gelmemiştir."

 

2.7.78.2. Sağ Eli Sol El Üzerine Koymak

 

Namazda sağ eli sol el üzerine koymak mendubdur. Bu mevzuda onsekiz sahabi ve onların tabileri Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sel­lem'den yirmi hadis nakletmiştir. Schl bin Sa'd"dan rivayeten: "Herkes, ki­şinin namazda sağ elini sol eli üzerine koyması için emrediyordu." Ebû Hâzim: "Bu durumu kimsenin Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e nisbet ettiğini bilmiyorum," demiştir. (Bu hadisi Buharî, Ahmed ve Mâlik rivayet etmiştir.)

Hafız İbn Hacer ise; "Bu haber Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sel­lem'e isnad edilmiş sayılır," demiştir. "Çünkü bu durum, onu, onlara em­redenin Nebi aleyhisselam olduğuna hamledilir." Yine Rasûlullah sal­lallahu aleyhi ve sellem'den rivayeten şöyle buyurmuştur: "Biz nebiler topluluğu iftarı acele, sahuru geç yapmak ve namazda sağ elimizi sol elimiz üzerine koymakla emrolunduk." Cabir'dcn rivayeten, o demiştir ki; "Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, namaz kılan bir adamın yanından geçiyordu, adam sol elini sağ eli üzerine koymuştu. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ellerini çözüp sağ elini sol eli üzerine koydu." (Hadisi Ahmed ve diğerleri rivayet etmiştir.) Nevevî; "hadisin senedi sahihtir", demiştir, İbn Abdilber ise: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'den bu­nun hilafına bir söz gelmediği gibi, aynı zamanda bu görüşü bütün sahabî ve tabiînin sözüdür. Mâlik, Muvattâ kitabında bu hususu zikrettiği gibi, Aİlah'a kavuşuncaya kadar da buna devam etmiştir." demiştir.

 

Ellerin Konacağı Yer

 

Kemâl İbnu'l-Hümâm şöyle demiştir: "Elleri göğüs ve göbek altına koymanın gereğine dair sahih bir hadîs sabit olmamıştır." Hanefilerce bi­linen göbek altında oluşudur. Şafiî'ye göre ise, göğüs üzerine konulur. İmam Ahmed'den bu iki görüş nakledilmektedir. Doğru olan ikisinin de eşit olduğudur. Tirmizi: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in asha­bından, tabiîn ve daha sonra gelenlerden İlim ehli, namazda kişinin sağ elini sol elinin üzerine koymasını uygun görmüşler, yine bazıları elleri göbek üsıüne, bazıları göbek alıma koymuşlardır. Her iki şekil de onlar­dan vakî olmuştur," demiştir. Fakat bir takım rivayetler Rasûlüllah sallal­lahu aleyhi ve sellem'in ellerini göğsü üzerine koyduğunu ifade etmekte­dir. Hülb'ut-Tâî'dcn rivayeten, o de'miştir ki: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem, sağ eli sol eli üzerinde olduğu halde, mafsal üstüne göğsün üzerine koyarken gördüm." (Hadisi Ahmed rivayet etmiştir. Hadisi Tirmizî hasen saymıştır.) Vâil bin Hucr'dcn rivayeten, o demiştir ki: "Ra­sûlüllah ile beraber namaz kıldım; sağ elini sol eli üzerinde olduğu halde göğsü üzerine koydu." (Hadisî İbn Huzeyme rivayet ederek sahihlemiş, Ebû Dâvûd ve Nesâî hadisi şu lafızla rivayet etmiştir: "Sonra sağ elini sol el bilekleriyle, dirseğe kadar olan yer üzerine koydu.") Yani Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem, sağ elini solunun bilekten dirseğe kadar olan yerinin üstüne koydu.

 

2.7.8.3. Yönelme ve Açış Duası

 

Namaz kılan kişinin iftitah tekbirinden sonra, kırâetten önce Rasû­lüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in yaptığı dualardan herhangi birisini okuması ve namaza onunla başlaması mendubdur.

Bu duaların bazısı şunlardır:

Ebû Hüreyre (r.a.)'dcn rivayeten, o şöyle demiştir: "Rasûlüllah sal­lallahu aleyhi ve sellem namazda tekbir aldığı zaman kırâet'den önce bi­razcık susardı. 'Anam-babam sana feda olsun ya Rasûlallah! Tekbirle kırâet arasındaki susmanda ne diyorsun?' dedim. Buyurdular ki;

"Allahım doğu ile batıyı uzaklaştırdığın gibi, günahlarım ile benim aramı ayır. Allahım beyaz elbiseyi kirden temizlediğin gibi hatalarımı temizle. Allahım kar, su ve dolu ile hatalardan beni yıka." (Hadisi Buharî, Müslim, Ebû Davûd, Nesâî, İbn Mâce rivayet etmiştir.)

Ali (r.a.)'den rivayeten: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem na­maza kalktığı zaman tekbir alır, şöyle derdi:

"Yerleri ve gökleri yaratan Zat'a tevhid inancı üzere müslüman ola­rak yönümü çevirdim. Ben müşriklerden değilim. Namazım, kurbanım, yaşamam ve ölümüm ortağı olmayan âlemlerin Rabbine aittir. Bununla emrolundum ve müslümanlardamm. Allahım sen Meliksin, senden başka ilâh yoktur. Sen Rabbimsin, ben kulunum. Nefsime zulmettim, günahları­mı itiraf ediyorum. Günahlarımın hepsini affet. Çünkü senden başka gü­nahları affeden yoktur. Günahlarımı benden uzaklaştır. Senden başka günahları uzaklaştıracak yoktur. Senin taaiın üzerineyim, senin emrine uymaklayım. Hayrın hepsi sendendir. Sende şer yoktur. Ben seni müba­rek sayar, ismini yüceltirim; senden af diler, sana tevbe ederim." (Hadisi Ahmed, Müslim, Tirmizî, Ebû Dâvûd ve diğerleri rivayet etmiştir.)

Ömer (r.a.)'den rivayeten; o iftitah tekbirinden sonra şöyle derdi:

"Ey Allahım.1 Seni teşbih ederim. Ve sana hamdederim. ismin mü­barek ve sânın yücedir. Senden başka ilâh da yoktur." (Hadisi Müslim kopuk bir senetle rivayet etmiştir.) Dârekutnî; senedi eklediyse de

Ömer'in sözü olarak rivayet etmiştir, tbn Kayyım: "Ömer'in, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in mihrabında bu duayı açış duası olarak ve in­sanlara öğretmek için aşikâre okuduğunu sahih olarak öğrenmiş bulunu­yoruz. Bu şekliyle Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'e ref edilmiş sa­yılır," demiştir. Böyle olduğu için İmam Ahmed: "Bana gelince; Ömer'den rivayet edilene uyuyorum. Kim rivayet edilenlerin birine uyarsa iyi yapmış olur," demiştir.

Asım bin Humeyd'dcn rivayeten, o şöyle demiştir: "Rasûlüllah sal-laltahu aleyhi ve sellem gece namazlarına başlama duası olarak neyi okur­du?" diye Aîşe (r.a.)'ye sordum. Aîşe (r.a.): "Daha önce kimsenin bana sormadığı bir şeyi sordun. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem namaza kalktığı zaman on defa "Allahu ekber", on defa "el-hamdü li'llah", on defa "sübhâne'llah" on defa "lâ ilahe illâ'llah", on defa "estağfiru'llah", der ve:

"Allahümm'agfirlî ve'hdint, ve'rzugnt ve "afinî ve yete'ûzü min day-gı'l-megâmi yev me'I-gıy âmeli.)

"Allahım beni affet, beni hidayet et, beni mıhlandır, bana afiyet ver ve beni kıyametin dar yerinde koru." buyurdu,' demiştir." (Hadisi Ebû Dâvûd ve Nesâî rivayet etmiştir.)

Abdurrahman bin Avf (r.a.)'dan rivayeten; o şöyle demiştir: "Aîşe'ye sordum: 'Nebî sallallahu aleyhi ve selİem geceleyin namaza kalktığında, namazına hangi duayla başlardı?' Aîşe şöyle dedi: "Geceleyin kalktığında namazına şöyle başlardı:

"Ey Cebrail'in, Mikail'in ve İsrafil'in Rabbi olan, gökleri ve yeri yoklan var eden, görünen ve görünmeyeni bilen Allahım! İhtilâf ettikleri şeylerde kullarının arasında hüküm veren Sen'sin. Üzerinde ihtilaf edilen hakk'a kendi izninle beni hidayet et. Dilediğini Sırât-ı Müstagîm'e hida­yet eden Sen'sin." (Hadisi Müslim, Ebu Dâvûd, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce rivayet etmiştir.)

Nâfı" bin Cübeyr bin Mut'im, babasından rivayeten şöyle demiştir: Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in nafile namazda şöyle dediğini işittim: "Üç kene "Allahu ekber kebîrâ" (Allah en büyüktür), üç kene "ve'l-hamdü lillâhî kesîrâ" (Allah'a çok hamdolsun), üç kene "Sübhânallahi bükralen ve asîlâ" (Sabah-akşam Allah'ı teşbih ederim). Daha sonra:

"Ey Allahım! Kovulmuş şeytandan, onun üflemesinden, tükürme­sinden ve ısırmasından Sana sığınırım."

"Rasûlüllah saüallahu aleyhi ve sellem'c sordum: 'hemzühû, nefsühû ve nefhühû nedir?' Şöyle cevap verdi: 'Hemzühû demek, ademoğlunun yakalandığı delirmedir. Nefhühû kibir; nefsühû İse kötü şiir (saçma söz hastalığı)dır." (Hadisi Ahmed, Ebû Dâvûd ve İbn Mâce rivayet etmiş, İbn Hibbân ise muhtasar olarak rivayet etmiştir.)

İbn Abbas (r.a.)'dan rivayeten; o şöyle demiştir: "Rasûlüllah salîalla-hu aleyhi ve scüem gece teheccüd namazına kalktığı zaman şöyle derdi:

'Allahım! hamd Sanadır. Gökler, yerler ve içindekiler Seninle kâimdir. Hamd Sanadır. Göklerin ve yerin içindekilerin nurusun. Hamd Sanadır. Göklerin, yerlerin ve içindekilerin sahibisin. Hamd Sanadır;

Sen haksin, vaadin de haktır. Sana kavuşmak haktır ve sözün haktır. Cen­net haktır, cehennem haktır. Nebiler haktır, Muhammed haktır. Kıyamet haktır. Allahım sana teslim oldum, sana inandım, sana güvendim, sana yöneldim. Senin hasmını düşman bildim, senin hükmüne yöneldim. Geç­miş ve gelecek günahlarımı affet, gizli ve açık günahlarımı bağışla, sen evvel ve sonsun. İlâh ancak sensin, senden başka ilâh yoktur. Güç ve kuvvet ancak senindir.'" (Hadisi; Buharı, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesai, İbn Mâcc, Mâlik rivayet etmişlerdir.) Ebû Davud'un İbn Abbas'dan rivayetinde ise; "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve seücm leheccüt namazla­rında, "Aüahu ekber" dedikten sonra bu duayı okurdu." demiştir.

 

2.7.5.4. Eûzü Çekmek

 

Sübhanckc duasından sonra, kıraetten önce eûzu çekmek namaz kı­lana mendubdur. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: "Kur'ân okuduğun zaman kovulmuş şeytandan Allah'a sığın."[32] Nafi' bin Cübeyr'in geçen hadi­sinde Rasûlüllah saltallabu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Alla­hım! Kovulmuş şeytandan sana sığınırım." İbn Münzir demiştir ki; "Ra­sûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'den, kıraetten önce "Eûzü bi'ilâhi min'eş-şeytani'r-racim," dediği rivayet olunmuştur."

 

Eüzü'yü Gizli Okumak

 

Eûzü'yü gizli okumak sünnettir. "Muğni" kitabında denmiştir ki: "Istiâze gizli okunur, açık okunmaz. Buna aykırı birşey bilmiyorum." An­cak Şafiî; "Açık kılınan namazlarda eûzü'yü gizli ve açık okumak serbest­tir, " der. Açık okunduğuna dair Ebû Hüreyre'den zayıf bir rivayet vardır.

 

Eûzü'nün Diğer Rek'âtlerde Değil Sadece Birinci Rek'âtle Meşru Olduğu

 

Eûzü ancak birinci rek'atte meşrudur. Ebû Hüreyrc'den rivayeten, o demiştir ki: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve seüem ikinci rek'ale kalktığı zaman susmadan "El-hamdü li'ttahi Rabbi'l-âlemin"i okumaya başlardı." (Hadisi Müslim rivayet etmiştir.) İbn Kayyım şöyle demiştir: "Fukaha, ikinci rek'atin başında eûzü okunacak mı, okunmayacak mı diye ihtilaf et­mişlerdir. Ancak "Sübhâneke okunmayacağına dair ittifak vardır." Bu hu­susta imam Ahmed'den rivayet edilen iki görüş serdedilmiştir: "Ahmed'in ashabından bazısı, namazdaki kıraetin tek kıraet olup bir eûzü'nün kâfi geldiğine dayanmışlar veya "her rek'at tek basma bir kıraettir," demişlerdir. Şüphe yok ki "Sübhâneke" duası bütün namaz içindir. Bir eûzü ile ye­tinmek sahih hadisin manasına daha uygundur." Sonra Ebû Hüreyre'nin hadisini zikrederek, dedi ki: "Muhakkak bir "Sübhâneke" kafi gelir; çün­kü iki kıraet arası sükutla değil, zikirle ayrılmaktadır. Hamd, teşbih, tehlil, Nebî aleyh is seiam'a salatu selâm ve diğerleriyle ayrılması namazdaki kı-racün, tek kiraet olduğunu gösterir," demiştir. Şevkânî: "Uygun olan sün­netin bildirdiği şekilde amel etmektir. Bu da sadece birinci rek'atte kıraet-ten önce cüzü okumaktır," demiştir.

 

2.7.5.5. "Âmin" Demek

 

Namaz kılan herkesin imam olsun, cemaat olsun veya tek başına kıl­sın Fatiha'yı okuduktan sonra "âmîn" demesi sünnettir. Açık namazlarda âmin'i açık, gizli namazlarda gizli söyler. Na'îmu'l-Mücemmir'den rivayelen, o demiştir ki; "Ebû Hüreyre'nin arkasında namaz kıldım. Şöyle oku­du: Önce "Bismillahirrahmanirrahİm" dedi. Sonra Fatiha'yı "vele'd-dâiiîn"e kadar okudu; sonra "âmin" dedi. Cemaatin hepsi de "âmîn"[33] dediler.

Ebu Hûreyrc'den rivayeten: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem "ğayr'il-mağdûbi' aleyhim ve le'd-dâllîn"i okuduğu zaman ardındaki birin­ci saf işitecek şekilde "âmîn" derdi. (Hadisi Ebû Dâvud, tbn Mâce rivayet etmiş, İbn Mâce, "Birinci saftakiler işitip mescid de bir gürültü yayılınca-ya kadar" ifadesini nakletmişlir. Aynı şekilde Hakim de hadisi rivayet et­miş, "Buharı ve Müslim'in şartlarına göre sahihtir," demiştir. Beyhakî ha­disin hasen sahih olduğunu söylemiştir. Dârekumî-ise, "senedi hasendir," demiştir.) Vâil bin Hucr'den rivayeten, o demiştir ki; "Rasûlüllah sallalla­hu aleyhi ve sellem'in "ğayri'l-mağdûbi 'aleyhim vcia'd-dâllîn," dedikten sonra sesini uzatarak âmîn" dediğini işittim." (Hadisi Ahmed, EbûDâvûd rivayet etmiştir. Ebu Davud'un rivayetinde, "sesini yükselterek" denmek­tedir. Tirmizî hadisi hasen saymıştır.) Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sel­lem'in ashabından, tabiin ve sonraki ilim ehlinden bir çokları bunu almış,"âmin" de kişinin sesini yükselterek gizlenmemeyi uygun görmüşlerdir. Hafız; "bu hadisin senedi sahihtir." demiştir. Atâ da; "bu mescidde ikiyüz kadar sahabiye yetiştim. İmam, "vela'd-dâllîn" dedikten sonra onların yüksek sesle "âmîn" dediğini işittim," demiştir. Âîşe (r.a.)'den rivayelen Nebi (aleyhisselam) şöyle demiştir: "Yahudiler, selâm ile imamın arkasın­da "âmin" demenizde kıskandıkları kadar hiç bir şeyinizi kıskanmamışlar­dır." (Hadisi Abmcd, İbn Mâce rivayet etmiştir.)

 

Âminde İmama Uymanın Müstehab Olduğu

 

Âmin'de cemaatin imama uyması müstchabdır. Ancak âmin'de imamdan öne geçmemeli, geriyede kalmamalıdır. Ebû Hurcyre (r.a.)'den rivayeten Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "İmam "gayri1-mağdûbi 'aleyhim ve lc'ddâllîn" dediği zaman siz "âmin" deyin. Eğer bir kimsenin sözü meleklerin sözüne denk gelirse geçmiş günahları bağışlanır." (Hadisi Buharî rivayet etmiştir.) Yine Ebû Hureyre (r.a.)'den rivayeten Nebî aleyhisselam şöyle buyurmuştur: "İmam "ğayri'l-mağdûbi 'aleyhim ve la'ddâllîn" dediği zaman "âmin" deyiniz. Zira me­lekler "âmin" derler. İmam da âmîn der. Kimin âmin'i meleklerin âmin'ine denk gelirse geçmiş günahları bağışlanır." (Hadisi Ahmed, Ebu Dâvûd, Nesâî rivayet elmiştir.) Yine Ebû Hureyre (r.a.)'dcn rivayeten Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "İmam âmin dediği zaman siz de âmîn deyiniz. Kimin âmin'i meleklerin âmin'ine denk gelirse geç­miş günahları affolur." (Hadisi Buharî, Müslim, Tirmizî, Ebu Dâvûd, Nesâî ve İbn Mâce rivayet etmiştir.) Âmin'in manası: "Âmîn" sözü, elifi kısaltarak veya uzatarak, mimi şeddelemeyerek okunur. Ancak âmîn Fati-ha'dan değildir. Sadece bir duadır. Manası da "Aliahım kabul et" demek­tir.

 

2.7.5.6. Fatiha'dan Sonra Kur'ân Okumak

 

Namaz kılanın; sabah ile cum'a'nm iki rek'atinde, öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazlarının ilk iki rek'atinde, nafile namazların ise bütün rek'at-lerinde, Fatiha'dan sonra bir sûre veya Kur'ân'dan biraz okuması sünnettir. Ebu Katâde'den rivayeten: "Nebî aleyhisselam öğle namazının ilk iki rek'atinde Fatiha ve iki sûre, son iki rek'atte ise sadece Fatiha okur, bazan okuduğu ayetleri bize işittirirdi. Birinci rek'ati, ikinci rek'atten daha uzun yapar; ikindi ve sabah namazlarını da bu şekilde kılardı. (Hadisi, Buharî, Müslim, Ebû Dâvûd rivayet etmiştir, Ebû Davud'un rivayetinde şu da var­dır: "Ebû Katâde: 'Birinci rek'ati, insanlar yetişsinler diye uzun yaptığını sanardık,' demiştir.")

Câbir bin Scmüre şöyle demiştir: "Küfe ehli Sa'd'i Ömer'e şikâyet ettiğinde Ömer de, Sa'd'i azledip yerine Ammâr'i âmil olarak tayin etti. Küfe ehli Sa'd'in namazı güzel kıldırmadığından şikayet etmişti. Ömer (r.a.) Sa'd'i yanına aldırarak; "Yâ Ebâ İshak! Bunlar namazı iyi kıldırmadı­ğını iddia ediyorlar,' dedi. Ebû İshak (Sa'd): Allah'a yemin olsun ki, ben onlara Rasûlüllah'ın namazı gibi namaz kıldırdım. Rasûlülîah'm namazın­dan eksik yapmadım. Yalsı namazlarının ilk iki rek'atini uzun, kalan iki rck'aüni hafif kıldırdım.' Ömer (r.a.): 'Bu senin zarının,' diyerek onunla beraber bir veya iki adamı Kûfc'ye gönderdi. Giden adam Sa'd hakkında Kûfc ehline sordu. Ancak sorduğu her mescidde, onun hakkında övgüyle bahsettiler. Nihayet Beni Abs mescidine girdiğinde, içlerinden künyesi Ebû Sa'dc olan, Üsâme bin Katâdc adında bir adam kalkarak: 'Bize Allah adına soruyorsunuz değil mi? Sa'd seriyyeye katılmaz, eşit eşit taksimat yapmaz ve adaletle hüküm vermez,' dedi. O zaman Sa'd: Allah'a yemin olsun ki, sana üç şeyle beddua edeceğim,' dedi: "Allah'ım, insanlara gös-leriş ve duyuru olsun diye kalkan bu kulun yalancı ise, ömrünü uzun eyle, fakirliğini sürekli eyle ve onu fitnelere mübtela kıl." O günden sonra o adam; "Sa'd'in bedduası beni tuttu. Fitneye uğramış yaşlı biriyim,' derdi. Râvî Abdül-Mclik diyor ki; "O adamın yaşlılıktan kaşlarının dahi dökül­düğünü, yoldan gelip geçen cariyelere kaş göz işareti yaptığını, lâf attığını gördüm," demiştir. (Hadisi Buharı rivayet etmiştir.) Ebû Hureyre (r.a.) şöyle demiştir: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem her namazda Kur'ân okurdu. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve seîlem'in bize işittirdiğini biz de size işittirdik. Rasûlüllah sailaüahu aleyhi ve sellem'in bize okudu­ğunu biz de size gizli okuduk. Fatiha'dan başka okumazsan, Fatiha sana yeter. Fatihaya bir şey eklersen o daha hayırlıdır." (Hadisi Buharı rivayet etmiştir.)

 

2.7.5.6.1. Fatiha'dan Sonra Kur'ân Okumanın Nasıl Olacağı

 

Fatiha'dan sonra Kur'ân okumak, Kur'ân'm hangi tarafından olsa ca­izdir. Hüseyin şöyle demiştir: "Horasan'da gazaya çıkmıştık. Beraberi­mizde 300 kadar sahabi vardı. İçlerinden birisi bize namaz kıldırdı. Her­hangi bir sûreden ayetler okuduktan sonra rüku'a eğildi." İbn Abbas'dan rivayeten: "İbn Abbas Fatiha'yı okuduktan sonra her rek'atte "Bakara" sûresinden ayetler okudu." (Hadisi Dârekutnî kuvvetli bir senetle rivayet etmiştir.)

Buharı "Bir rek'atte iki sûre arasım cemetmek, namazda son sûrelerden okumak, sûreden Önce bir sûreyle ve sûre evveliyle kıraet etmek" babına lâliken şöyle demiştir: Abdullah bin Sâib'den zikrolunduğuna göre: "Nebi aleyhisselam sabah namazında "Mü'minûn" suresini oku­du. Musa, Harun veya İsa (a.s.)'in zikri gelince kendisini öksürük tuttu ve rüku' etti. Ömer (r.a.) birinci rek'atte Bakara sûresinden yüzyirmi ayet, ikinci rek'atte uzun sûrelerden bir tane okudu. Ahnef ise, birinci rek'atle "Kehf" suresini, ikinci rek'atte "Yûnus" ve "Yûsuf suresini okudu. Zikrolunduğuna göre Ahncf, Ömer'le her iki sûreyi okuyarak sabah namazını kılmıştır. İbn Mcs'ud, "Enfâl" sûresinden kırk ayet, ikinci rek'atle uzun sûrelerden bir sûre okudu. Kaıâdc ise, iki rek'alte bir sûre okuyan veya iki rek'atte aynı sûreyi lekrar eden kimse hakkında; "hepsi Allah'ın kitabıdır." demiştir." Ubeyduîlah bin Sabit, Enes'den rivayeten demiştir ki: "Ensar-dan bir adam, Kubâ mescidinde onlara imam oldu. Her ifıiıah tekbirinden sonra namazda onlara okuduğunu tekrarlayıp duruyordu, "Gulhüve'llâhü ehad" sûresi ile başladı, onu bitirince başka bir sûre okudu. Her rek'atte aynen böyle yapıyordu. Onun bu hareketini arkadaşları konuşmaya başla­yarak dediler ki: 'Sen bu sûreyle başlıyorsun, o yetmiyormuş gibi başka bir sûre okuyorsun; ya onu oku veya onu terkedİp başkasını oku.' O da ce­vaben: 'Ben o sûreyi terkedemem. Beğeniyorsanız, size bu şekilde imam­lık yapmak istiyorum. Eğer beğenmezseniz sizi bırakırım.' Ashab ise, onun, en faziletlileri olduğu görüşündeydiler ve başkasının onun yerine imamlık yapmasını uygun görmezlerdi. Rasûlüllah saîlallahu aleyhi ve scllcm'c gelerek durumu bildirdiler. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem o şahsa şöyle dedi: 'Ey kişi! Arkadaşlarının teklif ettiği şeyi niçin yapmı­yorsun da her rek'atte bu sûreyi okuyorsun?' O da; 'bu sûreyi seviyorum,' dedi. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve seİlem: "O sûreyi sevmen seni Cen-net'e sokar" buyurdu." Cühcync'den bir adamdan rivayeten; O, Rasûîül-lah sallallahu aleyhi ve sellem'in sabah namazının her iki rek'atinde "Zilzâl" sûresini okuduğunu işitmiştir. Cuheyncli sahabi; Rasûlüllah sal­lallahu aleyhi ve sellem "iki rek'ate bir sûreyi, unutarak mı yoksa kasten mi okudu bilmiyorum," demiştir. (Hadisi Ebû Dâvûd rivayet etmiştir. Se­nedinde taana uğramış râvî yoktur.)

 

2.7.5.6.b. Rasûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Fatiha'dan Sonra Kur'ân Okumadaki Uygulaması

 

Fatiha'dan sonra Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in kıraeti hakkında İbn Kayyım'm yaptığı özeti burada zikrediyoruz; İbn Kayyım şöyle demiştir: "Faliha'yı bitirince diğer bir sûreye başlardı. Bazan o sûreyi uzatır, yolculuk ve diğer sebepler araya girince kısa tutardı. Çok kerre de orta tutardı.

1- Sabah namazında: Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem sabah namazında, altmış âyetten yüz âyete kadar okurdu. Sabah namazını bazan "Kâf", bazan "Rûm", bazan "izc'ş-şcmsü kuvviral" (Tekvir) süreleriyle kıldmrdı. Bazan da her iki rck'atte "Zilzâl" sûresini okurdu. Yolculukta iken "Felâk" ve "Nâs" sûreleri ile kıldmrdı. Bir keresinde; "Mü'minûn" sûresi ile başlamış, birinci rek'atle Musa ve Harun'u zikredince öksürük tutmuş ve rüku' etmişti. Cuma günü sabah namazında "Elif-lâm-mim, tenzîlün" (Secde), "Hel etâ'ale'î-insânî"yi tam olarak okurdu. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in bir sûreden biraz, diğer sûreden de biraz okumasını bugün insanlardan çoğu yapmazlar. Cahillerden çoğunun san­dığı gibi, "cuma gününün sabahını "secde" süresiyle kılmak faziletli kılın­dı," sözü büyük bir cehalettir. Hattâ bu sebepten bazı imamlar, "secde" sûresini okumayı kerih görmüşlerdir. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sel­lem'in bu iki sûreyi okumasmdaki sebep, bu surelerde hem yaratılıştan ve hem de âhirellen bahsedilmiş olmasıydı. Adem'in yaratılması, Cennet ve Cehenncm'e girmek, cuma günü olmuş ve olacak diğer şeylerden bahset­tiğinden dolayı sabah namazında, o günde olmuş ve olacak olan şeyleri hatırlatmak maksadıyla bu sûreleri okurdu. Bayram ve cuma gibi büyük toplantılarda "Kâf," "Igterabet" (Kamer), "Âlâ" ve "Ğâşiye" sûrelerini okuması gibi.

2- Öğle namazında: Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem öğle na­mazının kıractini bazan uzatırdı. Ebû Sa'îd şöyle demiştir: "Öğle namazı başlayınca, bir kimse beki'a gidip ihtiyacını görür, sonra evine gelip ab-dest alır, uzun okuduğu için birinci rek'atta Nebî aleyhisselam'a yetişebi­lirdi." (Hadisi Müslim rivayet etmiştir.) Öğle namazında bazan "Elif-lâm-mîm, tenzîlün" (sccde)dcn bir miktar ile, "Sebbth'isme Rabbike'1-A'lâ," ve "Ve'1-leyli izâ yeğşâ" sûrelerini; bazan da "Ve's-semâî zât'il-bürûc" ile "Ve's-semâîve't-târıg" sûrelerini okurdu.

3- ikindi namazında: Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem ikindi namazının kıraetini, uzun okunan öğle kıraetinin yansı, kısa okunan öğle kıraetinin ise tamamı kadar okurdu.

4- Akşam namazında: Akşam namazının kıraeti hakkında Rasûlül­lah sallallahu aleyhi ve seüem'den gelen uygulama bugünkü tatbikatın tam tersidir. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem akşam namazını, her iki rek'atte bazan "A'râf" sûresini, bazan "Tur" sûresini, bazan da "Mürselât" sûresini okuyarak kılardı. İbn Abdİlber şöyle demiştir: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'den rivayet olundu ki; akşam namazında "elif-lâm-mim-sâd" (A'râf) sûresi ve "Sâffât" sûresini, bazan "Hâ-mim" (Duhân) sûresini, "Sebbıh'isme Rabbik'el-A'Iâ," "Ve't-tîni ve'z-zeytûni", "Felâk" ve "Nâs" sûrelerini, "Mürselât" sûresini ve mufassal sûrelerden kısalarını okurdu. Bunların hepsi de sahih ve meşhur rivayetlerdir." İbn Abdilbcrr'in sözü burada bitti. Daima mufassal sûrelerin kısalarından oku­mak Mervan bin Hakem'in fiilidir.. Zeyd bin Sabit bunu hoş karşılama-mıştır. Mâlik; "Akşam namazında sûrelerin kısalarından okuyorsun hal­buki ben akşam namazında Rasûlüllah'm Tıval sûrelerin uzunlarından okuduğunu gördüm," demiştir. "Rasûlüllah'a dedim: Tıval sûrelerin uzu­nu hangisidir?" 'A'râf süresidir,1 buyurdu." (Bu hadis sahihtir. Hadisi Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce rivayet etmiştir.) Nesâî Aişe'dcn şöyle nakietmiştir: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem Akşam namazında "A'râf" sûresini iki rek'ate taksim ederek okudu." Mufassal sûrelerin kısa­larından bir sûre ve bir âyete devam etmek sünnete aykırı olup Mervan bin Hakem'in işidir.

5- Yatsı namazında: Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem yatsı na­mazında "Tın" suresini okurdu. Muaz'a da "Şems," "A'îâ", "Ley!" ve ben­zeri sûreleri okumasını emreder ve kendisiyle yatsı namazını kıldıktan sonra başka yere gidip yatsı namazını kıldırırken "Bakara" sûresini oku­masını hoş karşılamazdı. Bir defasında Muâz, Amr bin Avf yurduna gi­dince Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem ile kıldığı yatsı namazını ge­cenin kalan kısmında onlara tekrar kıldırdı ve namazında "Bakara" sûresini okudu. Bunun üzerine Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve selîem Muâz'a "Sen fitneci misin ey Muâz?" dedi. Hadis ilmini araştıranlar, ha­diste geçen bu kelimeye takılıp kalmış, hadisin evveline ve sonuna bak­mamışlardır.

6-  Cuma namazında: Cuma namazlarında; "Cum'a," sûresi ile "Münâfikûn" veya "Ğâşiye" sûrelerini de okurdu. Bu sûrelerin (Cum'a ve Münâfikûn) sonlarında bulunan "Yâ eyyühe'llezîne âmenû"âan sonra okumak, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve seilem'in asla yapmadığı bir şey­dir. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'den gelen rehberliğe aykırıdır.

7-  Bayram namazlarında: Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem bayram namazlarında bazan tam olarak "Kâf" ve "Igterabet" (Kamer) sürelerim, bazan da "Scbbih" ve "Ğâşiye" sûrelerini okurdu.

Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in, vefat edinceye kadar de­vam ettiği ve asla mensuh olmayan tatbikatı budur. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'den sonra Hulefâ-i Râşidîn bu durumu devam ettirdiler. Ebûbekr (r.a.) sabah namazında, güneş doğmaya yakın oluncaya kadar "Bakara" sûresini okudu. Ashab sordu: "Ey Rasûlüllah'ın halifesi, nerdey-se güneş doğacak." Ebûbekir: "Güneş doğsa bile bizi gafillerden bulma­mış olur," dedi. Ömer (r.a.)'de sabah namazında "Yûsuf," "Nahl," "Hûd", "Beni İsrail", (Isrâ) ve benzeri sûreleri okurdu. Eğer uzun sûre okumak kaldırılmış olsaydı Hulefâ-i Râşidîn'e gizli kalmaz, hadis münekkidlcri de bunu öğrenmiş olurlardı.

Müslim'in "Sahih"inde Câbir bin Semure'den rivayet edilen hadise gelince; "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem sabah namazında "Kâf, ve'İ-kur 'âni'l-mecîd" sûresini okurdu. Bundan sonra sabah namazlarını ise hafifletti." "Bundan sonra" sözü, "sabah namazından sonraki namazlar" demektir. Yani Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem sabah namazında en uzun kıraati yapar, diğer namazları ise daha hafif kılardı. Ümmü'l-Fazl'm sözü de bunu gösterir. Ümmü'1-Fazl: İbn Abbâs'ın "Ve'1-mürselâtü 'Ur-fen" sûresini okuduğunu işitti de şöyle dedi: "Ey oğulcağızım! Rasûlüllah son zamanlarında okuduğu bu sûreyi bana hatırlattı. Akşam namazlarında bunu okurdu ve şöyle buyururdu: "Kim insanlara imam olursa namazı hafif yapsın." Bu konuda Enes (r.a.) şöyle demiştir: "Rasûlüllah sallalla­hu aleyhi ve sellem bütün namazlarında insanların en hafif namaz kıldıra­nıydı." Burada hafiflik nisbî bir şeydir. Rasûlüllah'ın fiiline uygun olan ve onun devam ettiği hafifliktir. Yoksa cemaatin isteğine bağlı hafiflik değil­dir. Çünkü Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve seliem ashabına bir şeyi emre­dip de onun aksini yapmazdı.. Çünkü o bilir ki, arkasında yaşlı, zayıf ve ihtiyaç sahibi kişiler var. Onun emretmiş olduğu kısalık yapmış olduğu kısalıktır. Çünkü kıldığı namazı bundan birkaç kat daha uzun yapabilirdi; daha uzununa nisbetle bu dahi kısa olmuş olurdu. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in devam ettiği tatbikat budur ve her görüş ayrılığında baş vurulacak hakem de o'dur. Nesâî ve diğerlerinin İbni Ömer'den riva­yet ettikleri hadis bunu göstermektedir. "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem bize namazı hafif yapmayı emreder ve imam olduğu zaman da "Sâffât" sûresini okurdu." Demek ki, "Sâffât" sûresini okumak Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in emrettiği hafif kıraettir.

8- Muayyen bir sûre okumak: Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem cum'a ve bayram namazları hariç, namazlarda okuyacağı belli sûreler tayin etmezdi. Diğer namazlardaki durumla ilgili olarak Ebû Davud'un zik­rettiği bir hadis şöyledir: Amr bin Şuayb'ın babasından onun da dedesin­den rivayet ettiğine göre; o şöyle demiştir: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem farz namazlarda imam olduğu zaman, o'nun küçük-büyük mu­fassal sûrelerden okuduğunu işitmişimdir." Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in tatbikatı sureleri tam okumaktı. Bazan iki rek'atle bir sûre, bazan sûre evvellerini okurdu. Sûre sonlarını okumak ve sûre ortalarını okumak Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'den duyulmamıştır. Bir rek'atte iki sûreyi okumayı ise sadece nafile namazlarda yapardı. Farz namazlarda bunu yapmazdı. Bu konuda İbn Mes'ud'un hadisi şöyledir: "Rasûlüllah'm iki sûreyi bir rek'atte okuduğu benzer sûreleri biliyorum. "Rahman" sûresi ve "Necm" sûresini bir rek'atte, "Igıerabct" (Kamer) süresiyle, "Hakka" suresini bir rek'atte, "Tûr" ile "Zâriyât" surelerini bir rek'atle, "İzâ vcga'aı" (Vakıa) ile "Nün" sûrelerini bir rekalle okumuştur. (Hadisin devamı var­dır.) Bu haber nerede yaptığı belirtilmemiş bir fiilidir. Farz mı idi, nafile mi idi; her ikisi de muhtemeldir. Bir sûreyi iki rek'ate bölerek okuması ise, çok az yaptığı bir iştir. Ebû Davud'un Cüheyneli sahabîden rivayet et­miş olduğu hadiste, Cüheyneli: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in, sabahın iki rek'atinde, "îzâ zülzile" sûresini okuduğunu duydum. Rasûlül­lah sallallahu aleyhi ve sellem unutarak mı, yoksa kasden mi okudu bile­miyorum." demiştir.

9- Sabah namazında birinci rek'atın uzatılması: Rasûlüllah sallalla­hu aleyhi ve sellem sabah namazında birinci rek'atı ikinci rek'atten uzun yapar ve bütün namazları aynı şekilde kılardı. Sabah namazını diğer na­mazlardan daha uzun kılardı; Çünkü sabahın Kur'ân'ı "'meşhûd"dur. Yani Allah ve melekleri Kur'an'ı dinlerler. Dendi ki; "Kimine göre gece ve gündüzün melekleri sabahın Kur'ân'ında hazır bulunurlar." Buradaki iki söz, nüzulü ilâhiye kail olanlara göredir. Sabah namazı bitinceye kadar mı yoksa güneş doğuncaya kadar mı devam eder? Bu konuda birkaç görüş vardır. Kimine göre sabah namazının rek'atleri az olduğu için, azlığına karşılık uzun okunmaktadır. Kimilerine göre insanlar uykunun sonunda dinç oldukları için uzun okunmuştur. Kimine göre, dünya için çalışmaya henüz yönelmeden kulak, dil ve kalbin sakin olduğu, hiçbir meşguliyetin bulunmadığı, Kur'ani anlayıp düşünme imkânı bulunduğu için uzun okun­muştur. Kimine göre sabah namazı o günkü işlerin başlangıcı ve esası ol­duğundan ona daha çok önem verilmiş ve uzun okunmuştur. Bunlar bir takım sırlardır ki şerialin inceliklerim maksat ve hikmetlerini anlayanlar tarafından bilinebilir." îbn Kayyım'm sözü burada bitti.

 

2.7.8.6.3.   Rasûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Kur'ân Okuması

 

Rasûlüllah, sallallahu aleyhi ve sellem kırâetini uzun yapar, her âyette durur ve sesini uzatırdı.

Kur'ân okurken müstehap olan şeyler şunlardır:

Kur'an okurken sesi güzelleştirip, süslemek sünnettir. Hadîste geçti­ğine göre Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Kur'ân'ı seslerinizle süsleyiniz." Yine: "Kur'ân'ı nağmeli okumayan bizden değildir." ve "insanların ses bakımından en güzeli, Kur'an oku­dukları zaman dinleyenlerde ve düşünenlerde Allah korkusu meydana ge­tiren kişidir." Allah Teâla Kur'ân'ı güzel okumak hususunda Rasûl'üne verdiği izin kadar hiçbir şeye izin vermemiştir. Nevevî şöyle der: "Namaz veya dışında Kur'ân okuyan kimsenin, rahmet âyetine geldiği zaman Al­lah'ın fazlından istemesi, azab âyetine geldiği zaman cehennemden, azab-dan, kötülükten, çirkin şeylerden Allah'a sığınması veya: "Allahümme innî es'elüke'l-âfiyeh" (Sen'den afiyet isterim) ve benzeri şeyler demesi sünnettir," Allahi tenzih eden bir âyet geldiği zaman: "Sübhânallahi ieâlâ" (Yüce olan Allah'ı teşbih ederim.) veya "Tebârekallâhu Rabbi'l-âlemin" (Alemlerin Rabbi olan Allah mübarektir.) veya "Cellet azameiü Rabbinâ" (Rabbimizin sânı yücedir.) ve benzeri dualarla Allah'ı tenzih eder. Huzeyfe bin Ycmân'dan rivâyeten, o demiştir ki: "Rasûlüİlah ile be­raber bir gece namaz kıldım. Bakara sûresi ile başladı. 'Yüz âyet okuyun­ca rüku'a gider,' dedim. Devam etti. 'Bir rek'atte bitirir,' dedim. Yine de­vam etti. Sonra Âl-i Imrân sûresine başladı, onu okudu.. Sonra Nisa sûresine başladı, onu da okudu. Yavaş yavaş okuyordu. Teşbih âyeti ge­lince teşbih ediyor, duâ âyeti gelince duâ ediyor, Allaha sığınma âyeti ge­lince cüzü çekerek Allah'a sığınıyordu." (Hadîsi Müslim rivayet etmiştir.)

Nevevî demiştir ki: "Mezhebimize göre namazın içinde ve dışında Kur'ân okuyan kimse, -imam olsun, cemaat olsun, tek başına olsun- tes-bih, duâ ve istiaze yapması müstehabdır. Çünkü bunlar duadır. Âmin de­mek gibi herkes bu konuda müsavidir."

"E-leyse'llâhu bi-ahkemi' 1 -hâkimin" (Allah hâkimlerin hakimi değil mi?) ayeti okununca, "Belâ ve ene 'âlâ zâlike min'eş-şâhİdîn" (evet ben de buna şahadet ederim) demek; "E-leyse zâlike bi-kâdirin 'alâ en-yuhyiye'l-mevtâ" (Allah ölüyü diriltmeye kadir değil mi?) ayeti okununca; "Belâ eş-hedü" (Evet kadirdir. Ben buna şahitlik ederim) demek; "Fe-bieyyî hadîsin ba'dehû yü'minûn" (Bu Kur'an'dan sonra hangi söze iman eder­ler?) ayeti okununca; "Âmentü billahi" (Allah'a inandım) demek; "Sebbih'isme Rabbike'I-a'lâ" (Rabbini teşbih et,) ayeti okununca; "Sübhâne Rabbiye'I-a'lâ" (Yüce Rabbimi teşbih ederim) demek müstehabtır. Nama­zın gerek İçinde ve gerekse dışında böyle denebilir."

 

2.7.8.6.4. Kur'ân'ın Gizli ve Açık Okunacağı Yerler

 

Namaz kılanın sabah ve cuma namazlarında, akşam ve yatsının ilk iki rekatinde, bayram, güneş tutulması ve yağmur duası namazlarında, açık okuması; öğle ve ikindi namazlarında, akşamın üçüncü, yatsının son iki rekatinde ise gizli okuması sünnettir. Nafilelere gelince; gündüz kılı­nanlarda açık okumak yoktur. Gece kılınanlarda ise açık da, gizli de oku­nabilir. Efdal olan orta yolu takib etmektir. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve scl!cm bir gece, namaz kılmakta iken Ebû Bckr (r.a.)'in yanma uğradı. Al­çak sesle okuyordu. Bir defasında yüksek sesle okuyarak namaz kılan Ömer(r.a.)'e uğradı. Her ikisi de yanma geldiğinde buyurdu ki: "Ey Ebû Bekr! Namaz kılarken alçak sesle okuyordun." Ebû Bekr şöyle dedi: "Ni­yaz ettiğimi duyuyordum, ya Rasûlaîlah." Sonra Ömer'e döndü: "Sana uğ­radım da, namaz kılarken yüksek sesle okuyordun." Ömer: "Yâ Rasûlallah! Yüksek okuyarak uyuyanları uyarıyor ve şeytanları kovuyo­rum," deyince Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Yâ Ebâ Bekr! Sesini biraz daha yükselt." Ömer'e ise; "sesini biraz daha al-çalt." dedi. (Hadisi Ahrrled, Ebu Davud rivayet etmiştir.) Eğer unutup da açık olacak yerde gizli, gizli olacak yerde açık okursa bir şey gerekmez. Kırâel esnasında bu durumu hatırlarsa, kalan kısmı doğru olarak devam eder.

 

2.7.8.6.5. Îmama Uyanın Kur'ân Okuması

 

Esas olan, namazın farzlarında geçtiği gibi, farz ve nafile rek'atlerin hepsinde Fatiha'yı okumadan namazın sahih olmadığıdır. Ancak imama uyanın, dinlemesi ve susması gerektiği için, açık kılınan namazlarda Kur'ân okuması gerekmez.. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: "Kur'ân okun­duğu zaman dinleyiniz ve susunuz, umulur ki rahmet olunursunuz. "[34] RasûSüllah sallallahu aleyhi ve scilem: "İmam tekbir aldığı zaman siz de tekbir alın. Kur'ân okuduğu zaman susun." buyurmuştur. (Hadisi Müslim sahih saymıştır.) Şu hadis de buna bağlanır: "İmamı olan bir kimsenin imamının Kur'ân okuması, onun için de Kur'ân okumak sayılır." Yani şu açık okunan namazlarda imamın kıraeti cemaat için de yeterlidir. Gizli okunan namazlara gelince, imama uyanların okuması gerekir. Eğer ima­ma uyanların imamm kıraetini dinleme imkânları yoksa, açık okunan na­mazlarda da içinden okuması gerekir.

Ebûbekir bin 'Arabî şöyle demiştir: "Gelen haberler umumi olduğu için gizli okunan namazlarda kıraetin gereğini tercih ediyoruz. Açık oku­nan namazlarda ise üç yönden kıraet yapmaya yol yoktur: Birincisi; Me­dine ehli bununla amel etmiştir. İkincisi; Kur'ân bu şekilde hüküm ver­miştir. O da şudur: "Kur'an okunduğu zaman onu dinleyiniz ve susunuz." Sünnetler de bu hükmü» mana bakımından kuvvetlendirmektedir. îmran bin Huseyn'in rivayet ettiği hadiste; Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem arkasında namaz kılan bir adamın: "Sebbih'isme Rabbike'l-a'lâ" sûresini okuduğunu işitince: "Birinizin beni şaşırttığını anladım." buyurdu. Üçün­cüsü; aşikâre okunan namazlarda imama uyanın Kur'ân okumaması tercih edilir. Ne zaman okuyacak? Eğer "imam sustuğu zaman okur," denirse; deriz ki: "susmak imama gerekmez." Farz olan bir şey farz olmayana na­sıl bağlanır? Özellikle açık okunan namazlarda bulduğumuz yön, okunan Kur'ân'ı takip etmesi, dinleyip mânâsını tefekkür etmesidir. Bu şekilde yapmak; Kur'ân ve hadisin nizamına, ibadeti korumaya, sünneti gözetme­ye, daha uygun bir ameldir." Zührî ve İbn Mübarek bu görüşü seçmiştir. Mâlik, Ahmed ve tshak'm kavli de budur. îbn Teymiye de bu görüşü se­çerek onu kuvvetlendirmiştir.

 

2.7.8.7. intikal Tekbirleri

 

Namaz kılan, her kalkış ve inişte, her kıyam ve oturuşta tekbîr alır. Ancak rükû'dan kalkınca "Semi'allâhu limen hamideh" der. İbn Mes'ûd'dan rivayeten: "Rasûlüllah'ı her iniş kalkışta, her kıyam ve oturuş­ta tekbir alırken gördüm." (Hadisi Ahmed, Nesâî, Tirmizî, rivayet etmiş, Tirmizî hadîsi sahih saymış ve "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem as­habından Ebû Bekr, Osman, Ali, Ömer ve diğerleri ile tabiînden daha sonra gelenler bununla amel etmiştir,' demiştir.) Fakih ve âlimlerin çoğu da bununla amel etmişlerdir. Ebûbekir bin Abdurrahmân bin Hâris'ten ri-vayeten; o Ebû Hürcyre'nin şöyle dediğini işitmiştir: "Rasûlüllah sallalla­hu aleyhi ve sellem namaza kalktığı zaman namaza başlarken tekbir alır, rüku'a giderken tekbir alır, sonra belini doğrultunca "Se/nia'llahu limen hamideh" der. Sonra ayakta iken secde etmeden önce "Rabbena leke'l-hamd" der. Sonra secdeye varınca "Allahu ekber" der. Sonra başım kaldı­rınca "Allahu ekber" der. Sonra ikincide otururken "Allahu ekber" der.

Sonra her rek'atte namaz bitinceye kadar böyle yapardı." Ebû Hüreyre: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem dünyadan ayrılıncaya kadar böyle namaz kılardı." demiştir." (Hadisi Buharı, Müslim, ve Ebû Dâvûd rivayet etmiştir.) tkrime diyor ki: "îbn Abbâs'a dedim: "Bethâ'da ahmak bir şeyhin ardında öğle namazı kıldım. Yirmiiki tekbir aldı. Secdeye giderken, başı­nı kaldırırken hep tekbir alıyordu.1 İbn Abbâs: 'Ebu'l Kasım'm namazı buydu, dedi." (Hadisi Buharı, ve Ahmed rivayet etmiştir.) Müstehab olan, bir rükünden diğer rükne geçmeye başlarken tekbirin alınmasıdır.

 

2.7.8.8. Rüku'un Şekli

 

Rüku'da vacip olan, eller dizlere değecek şekilde eğilmek, baş ile sırtı aynı seviyede tutmak, elleri yanlardan ayırarak dizlere dayamaktır. Dizler üzerinde parmakları açık bulundurmak ve sırtı düz yapmak sünnet­tir. 'Ukbe bin Âmirden rivayeten: "O, rüku' ederek ellerini yanlarından ayırdı, ellerini dizlerine koydu, dizlerinin Önünde parmaklarını açtı ve "Rasûlüliah'ı böyle kılarken gördüm," dedi. (Hadisi Ahmed, Ebû Dâvûd, Nesai rivayet etmiştir.) Ebu Humcyd'dcn rivayeten: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem rüku' yaptığı zaman tam düz durur, başını fazla aşağıya eğmez, yukarıya da kaldırmazdı. Ellerim dizleri üzerine koyar, sanki diz­lerini avuçlamış gibi yapardı." (Hadisi Nesâî rivayet etmiştir.) Müslim'in Aişe'den (r.a.) rivayet ettiğine göre: "Rasûlüllah rüku' ettiği zaman başını yukarıya kaldırmaz, aşağıya da indirmezdi. İkisi arasında tutardı." Ali (r.a.)'den rivayelen, o şöyle demiştir: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem rüku' elliği zaman sırlına bir bardak su konsa dökülmezdi." (Hadi­si Ahmed rivayet etmiş, Ebû Dâvûd ise mürsel olarak rivayet etmiştir.) Mus'ab bin Sa'd'den rivayeten, o şöyle demiştir: "Babamın yanında namaz kıldım. Ellerimi, parmaklarımı birbirine bitiştirerek baldırımın üzerine koydum. Beni bundan nehyetti ve 'şöyle yaparız' diyerek, ellerimizi dizle­rimizin üzerine koymamızı emretti." (Hadisi Buharî, Müslim, Ebû Davud, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce rivayet etmiştir.)

 

2.7.8.9. Rüku'da Yapılacak Zikirler

 

Rüku'da "sübhâne Rabbiy'el-azîm" (Ey büyük rabbim seni teşbih ederim) lafzıyla zikir yapmak müstehabdır. 'Ukbe bin Âmir'den rivaye­ten; o demiştir ki: "Fe-sebbih bismi Rabbike'l-azîm" (Büyük olan rabbi-nin ismini teşbih et) âyeti inince Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem bi­ze: "Rüku'larınızda bu duayı okuyunuz." buyurdu. (Hadisi Ahmed, Ebû Dâvûd ve diğerleri iyi bir senetle rivayet etmişlerdir.) Huzeyfe'den

rivâyeten; o demiştir ki: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem ile bera­ber namaz kıldım. Ruku'unda "Sübhâne Rabbiye'l azîm" diyordu." (Hadi­si Müslim, Ebu Dâvûd, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce rivayet etmiştir.) "Sübhâne Rabbiye'l-azim ve bihatndihi" sözü birkaç yoldan gelmişse de bu rivayetlerin hepsi zayıftır. Şevkânî: "Bu rivayetler birbirini kuvvetlen­dirmektedir" der. Namaz kılanın, bu teşbih ile yetinmesi veya bu sözlere aşağıdaki zikirlerden birisini ilave etmesi sahihtir:

Ali'den (r.a.) rivayeten: Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem rüku'a vardığında:

"Allahım! Senin için rüku' eltim, Sana inandım ve sana teslim ol­dum. Sen benim Rabbimsin. Kulağım, gözüm, iliğim, kemiğim ve sinirim, âlemlerin Rabbi olan Allah'ın huzurunda eğilip huşu'a vardı." derdi. (Hadisi Ahmed, Müslim, Ebû Dâvûd ve diğerleri rivayet etmiştir.)

Aişe'den (r.a.) rivayeten: Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem rüku' ve secdesinde:

"(Rüku'um), noksansız, tertemiz, meleklerin ve Cebrailin Rabbi olan Allah'adır" derdi.

Avf bin Malik el-Eşca'î'den rivayeten; o demiştir ki: "Rasûlüllah sal­lallahu aleyhi ve seilem ile bir gece birlikte namaz kıldım. Bakara sûresini okudu. Rııku'unda ise;

"Üstünlük, saltanat, büyüklük ve ululuk sahibi olan Allah'ı tenzih ederim." diye dua etti." (Hadisi Ebu Davud, Tirmizî, Nesâî rivayet etmiş­tir.)

Aişe (r.a.)'den rivayeten; o şöyle demiştir: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem rükû' ve secdesinde çokça:  "Sübhaneke'llahümme

Rabbena ve bi-hamdike, Allahümmeğfirlî." (Rabbimiz olan Allahım, seni teşbih eder, sana hamdederim. Allahım, beni bağışla,) derdi. Kur'ân'da ge­çen "Rabbini hamd ile teşbih el ve istiğfar et"[35] âyetine uyarak bu duayı yapardı." (Hadisi Buharî, Müslim, Ahmed ve diğerleri rivayet et­miştir.)

 

2.7.8.10. Rüku'dan Kalkıp Doğrulduğunda Yapılacak Zikirler

 

Namaz kılanın, İsler imam olsun, ister cemaat olsun, isterse de tek başına olsun rüku'dan kalkarken "Semi'Allahü limen-hamideh" demesi, tam doğrulunca "Rabbena leke'l-hatnd" veya "Allahümme Rabbena ve leke'l-hamd" demesi müstchab'dır.

Ebu Hürcyre'den rivayeten: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve seilem belini rüku'dan kaldırınca "Semi'Allahü limen-hamideh" der, ayakta iken"Rabbcnâ ve leke'l-hamd" derdi. (Hadisi Ahmed, Buharî, Müslim ri­vayet etmiştir.) Buharî'de Enes'den rivayet edilen bir hadiste; Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in "İmam "semi'Allahü limen-hamideh" dediği zaman siz de "Allahümme Rabbena ve leke'l-hamd" deyiniz," dediği riva­yet olunmuştur. Bazı alimler; "Cemaatin, "Semi'Allahü limen-hamideh" demeyip, imamın dediğini işittikleri zaman, "Ailahümme Rabbena leke'l-hamd" demeleri bu hadise uygundur," demişlerdir. Ahmed ve diğerlerinin Ebû Hürcyre'den rivayet enikleri hadise göre Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "İmam "semi'Allahü limen-hamideh" dedi­ği zaman, "Allahümme Rabbena leke'l-hamd" deyiniz. Kimin bu sözü me­leklerin sözüne denk gelirse geçmiş günahları bağışlanır."Fakat Rasû­lüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in: "Benim kıldığımı gördüğünüz gibi namaz kılın" hadisi her namaz kılanın teşbih ile tahmidi birleştirmesini gerektirir.

Eğer namaz kılan cemaat ise: Bu konuda Nevevî; "Cemaat teşbih ile tahmidi birleştirmeyip sadece tahmid ile yetinir," diyenlerin dillerine kar­şılık şöyle demiştir: "Mezhebimize göre hadisin mânâsı şöyle yorumlan­mıştır: "Semi'Allahü limen-hamideh" sözünü muhakkak bildiğinize göre "Rabbena leke'l-hamd" deyiniz." Sadece bu ifadenin gelmesi, ashab, Ra-sûlülîah sallallahu aleyhi ve sellem'in açıklan "Scmİ-Allahü limen-hami­deh" demesini işittiklerinden dolayıdır. Çünkü bu sözü açık söylemek sünnettir. Halbuki "Rabbena leke'l-hamd" sözü gizli söylendiği için onu işitmiyorlardı. Ashab Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in mutlak olarak namazda ona uyulması gerektiğini ifade eden "benim kıldığımı gör­düğünüz gibi namaz kılınız" sözünü biliyorlardı ve "semi'Allahü limen-hamideh" sözünde ona zaten uyuyorlardı. Bunu emretmeye ihtiyaç yoktu. Yalnız, "Rabbena leke'1-hamd" sözünü bilmedikleri için bununla emro-lundular.

Rüku'dan doğrulduğu zaman yapılacak tahmidîn en kısası budur. Şu duaları ilâve etmek de müslehaptır:

Rufa' bin Rafi'dcn rivayctcn; o demiştir ki: "Bir gün Rasûiullah sal-lalîahu aleyhi ve scllcm'in arkasında namaz kılıyorduk. Rasûiullah rü­ku'dan başını kaldırınca "semi'Allahü limen-hamideh" dedi. Arkasındaki bir adam:

"Çok çok hamdler, (emiz ve mübarek hamdler, sana mahsustur Ey Rabbim" dedi. Rasûiullah sallallahu aleyhi ve sclİcm namazı bitirince: "Konuşan kimdi?" diye sordu. Adam: "Bendim ya Rasûlallah" deyince; Rasûiullah sallallahu aleyhi ve sellcm: "Otuz küsur meleğin o duanın se­vabım ilk olarak yazmak için yarış eniklerini gördüm." buyurdu." (Hadi­si Buharı, Ahmed, Mâlik, ve Ebû Dâvûd rivayet etmiştir.)

Âli'den (r.a.) rivâyeten: Rasûiullah sallallahu aleyhi ve sellem rü­ku'dan kalkınca:

"Allah hamd edeni işitti, yer ve gök arasındaki mesafe dolusu ve di­lediğin şeylerin dolusu hamd olsun yâ Rabbi." dedi." (Hadisi Ahmed, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî rivayet etmiştir.)

Abdullah bin Ebî Evfâ, Rasûiullah sallallahu aleyhi ve sellem'den ri-vayeten şöyle demiştir:

"Rasûiullah sallallahu aleyhi ve sellem rüku'dan başını kaldırdığı za­man şöyle derdi:

"Ey Rabbimiz olan Allah; gökler dolusu, yerler dolusu ve bunlar­dan öle dilediğin şeyler dolusu hamd sana olsun. Allahım! Beni kar, dolu ve soğuk suyla temizle. Allahım! Beyaz elbisenin kirden temizlendiği gibi benim de günahlarımı temizle." (Hadisi Ahmed, Müslim, Ebu Dâvûd ve İbn Mâce rivayet etmiştir. Bu duanın manası, tam olarak temizliği İste­mektir.)

Ebû Sa'id'il-Hudrî'den rivâyeten; o demiştir ki: "Rasûlüllab sallalla­hu aleyhi ve sellem 'semi'allahu İlmen hamideh' dedikten sonra şöyle dua etti:

"Allahım! Gökler dolusu, yerler dolusu ve bunlardan öte dilediğin şeyler dolusu hamd sana olsun. Ey övgü ve şeref sahibi! Her hangi bir kulun -ki hepimiz de sana kuluz- söylediği en güzel şeye en çok lâyık olan sensin. Allahım! Senin verdiğine mani olacak yok, vermediğini verecek de yok. Mal ve mevki sahibine mal ve mevkii fayda vermez ve senin aza­bından kendini kurtaramaz." (Hadisi Müslim, Ahmed, Ebû Dâvûd riva­yet etmiştir.)

Yine Ebû Sa'îd'ü-Hudrî'den rivâyeten, Rasûiullah sallallahu aleyhi ve sellem, "Semi'allahu limen hamideh" dedikten sonra, ayakta durduğu müddetçe, rüku'a varıncaya dek "li-Rabbi'l-hamd" (Hamd Allah'adır) derdi.

 

2.7.8.11. Secde'ye Varmanın ve Kalkmanın Şekli

 

Cumhur ulema ellerden önce dizleri yere koymanın müstehab oldu­ğunu söylemiştir. îbn Münzir; Ömer, Nehaî, Müslim bin Yesar, Süfyan-ı Sevrî, Ahmed îshak ve rey sahiplerinden hikâye ederek deriz ki: Biz de

bu görüşe katılıyoruz. Ebu Tayyib bütün fakihlerden böyle hikâye etmiş­tir. İbn Kayyım şöyle demiştir: "Rasülüllah sallallahu aleyhi ve sellem ön­ce dizlerini, sonra ellerini, sonra alnını, sonra burnunu yere koyardı." Bu şekil, Şerik'in, Asım bin Kuleyb'ten, onun da babasından rivayet ettiği doğru bir görüşlür. Vâil bin Hucr'den rivâyeten; o şöyle demiştir: "Rasü­lüllah sallallahu aleyhi ve scllem'in, secde ederken dizlerini ellerinden ön­ce koyduğunu, secdeden kalkarken de ellerini dizlerinden önce kaldırdığı­nı gördüm." Bunun dışında Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'den bir fiil rivayet olunmamıştır. Malik, Evzaî, İbn Hazm, elleri dizlerden önce koymanın müstehab olduğunu söylemişlerdir. Ahmed'den gelen bir riva­yet de böyledir. Evzaî; "insanları, ellerini dizlerinden önce koyarken gör­düm," demiştir. İbn Ebî Dâvûd ise: "Hadis cshabmm sözü budur," demiş­tir.

Secdeden ikinci rek'ate kalkmanın durumuna gelince, yukardakinin tam tersidir. Cumhur'a göre müstehab olan önce elleri, sonra dizleri kal­dırmaktır. Diğerlerine göre ise, önce dizleri sonra elleri kaldırır.

 

2.7.5.12. Secdenin Şekli

 

Secde yapan kimsenin aşağıdaki hususlara dikkat etmesi müstehabdır.

1- Burnunu alnını ve ellerini yere koyup, ellerini yanlarından ayır­mak. Vâil bin Hucr'den rivâyeten: "Nebî aleyhisselam secde ettiği zaman alnını elleri arasına koyar ve kollarını koltuklarından ayırırdı." (Hadisi Ebu Dâvûd rivayet etmiştir.) Ebu Humcyd'dcn rivâyeten: "Nebî aleyhis­selam secde ettiği zaman burnunu ve alnını yere yerleştirirdi. Ve ellerini yanlarından ayırır, avuçlarını omuzları hizasına koyardı." (Hadisi tbn Hu-zeyme ve Tirmizî rivayet etmiş, Tirmizî hadisin hasen-sahih olduğunu söylemiştir.)

2- Elleri kulaklar hizasına veya omuzlar hizasına koymak. Her iki şekilde de rivayet gelmiştir. Bazı alimler bu iki rivayetin arasını birleştire­rek; "baş parmaklarının uçlarını kulaklar hizasına, elin diğer kısmını ise omuzlar hizasına koymak gerekir" demişlerdir.

3- Parmakları yummak ve düz olarak yere koymak. Hakim ve İbn Hibban'm rivayetine göre; Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem, rüku'da elinin parmaklarını açar, secdede ise bitiştirirdi.

4- Parmak uçlarını kıbleye karşı tutmak. Buharî'nin Ebu Hu-meyd'den rivayet ettiği hadise göre, Nebi aleyhisselam secde ettiği zaman parmaklarını açmadan ve yumruk yapmadan yere koyarak parmak uçları­nı kıbleye çevirirdi.

 

2.7.5.13. Secde Miktarı ve Secdede Yapılan Zikirler

 

Secde edenin secde esnasında "sübhâne Rabbİy'el-a'Iâ" demesi müs-tehab'dır. Ukbe bin Âmir'den rivâyeten: "Sebbih-isme Rabbike'l-a'la" ayeti inince, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem: "secdelerinizde bunu okuyunuz,"[36] buyurdu. (Hadisi Ahmed, Ebû Dâvûd, îbn Mâce ve Hâkim rivayet etmiştir. Hâkim, hadisin senedi iyidir demiştir.) Huzey-fe'den rivâyeten: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem secdesinde "Sübhâne Rabbiye'l-a'lâ" derdi." (Hadisi Ahmed, Müslim, Ebu Dâvud, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce rivayet etmiş, Tirmizi hadisi hasen sahih say­mıştır.)

Rükû' ve secdelerde teşbihlerin üç'ten noksan olmaması gerekir. Tirmizî: "İlim ehli böyle amel etmiş olup, kişinin rüku ve secdelerde üç teşbihten az yapmaması müstehapür" demiştir. Daha az söylemeye gelin­ce; cumhur ulema, "rüku' ve secdelerdeki teşbihlerin en azı bir teşbih miktarıdır" demişlerdir. Daha önce itmi'nan'm farz olduğu geçmişti. It-mi'nan ise bir teşbih miktarı durmakla oluşur. Teşbihin en mükemmeline gelince; bazı alimler bunu on teşbih olarak takdir etmiştir. Sa'îd bin Cu-beyr'in Enes'tcn rivayet ettiği hadis şöyledir: (Ömer bin Abdülaziz'i kaste­derek) Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in namazına benzer namaz kılan bu gençten başka hiç kimseyi görmedim. Rüku'da bizi on teşbih söyleyecek kadar beklettiği gibi aynı şekilde secdede de on teşbih kadar bekletti." (Hadisi Ahmed, Ebû Dâvûd ve Nesâî iyi bir senetle rivayet et­miştir.) Şevkânî şöyle demiştir: "Teşbihin mükemmeli on'dur, diyenler, bu hadisi delil olarak almışlardır. Ancak yalnız kılanın teşbihleri dilediği kadar arttırması daha sahihtir. Ne kadar arttmrsa o kadar evlâ olur. Rasû­lüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in fazla teşbih hakkındaki sahih hadisleri bunu bildirmektedir. Eğer cemaat uzun okumaktan rahatsız olmuyorsa imam da fazla teşbih okuyabilir.." tbn Abdilber der ki: "Her imamın, Ra­sûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in emri olduğu için teşbihleri ondan daha az yapması gerekir. Arkasındaki cemaatin dayanıklı olduğunu bilse bile onlardaki meşguliyet ve ihtiyaçları, abdest tutamama ve diğer durum­lar gibi meydana gelecek arızaları bilemez," İbn Mübarek; "arkasındakiler Üç teşbih okuyabilsinler diye, İmamm beş teşbih okuması müstehabdır"

demiştir. Yalnız kılanın sadece teşbihle kalmayıp dilediği duaları İlâve et­mesi de müstehabdir. Sahih bir hadiste geçtiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Sizden birinizin Rabbine en yakın olduğu yer secde halidir. Secdede duayı çoğaltınız." Yine buyurmuştur: "Dikkat! Rüku' ve secde halinde Kur'ân okumaktan nehyettim. Rüku'da Rabbinizi ta'zîtn edin. Secdede ise dua okumaya çalışın. Secde hali, duanızın kabul olunmasına en yakın yerdir." (Hadisi Ahmed ve Müslim rivayet etmiştir.) Bu konuda aşağıya aldığımız pek çok hadis vardır:

Ali (r.a.)'den rivâyeten Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem secde ettiği zaman şöyle derdi:

"Allah'ım senin için secde ettim. Sana inandım. Sana teslim oldum. En güzel biçimde şekillendirip, işitme ve görme yerleri ile süsleyerek, ya­rattığın yüzümü senin için yere koydum. Yaratıcıların en güzeli olan Al­lah mübarektir." (Hadisi Ahmed ve Müslim rivayet etmiştir.)

İbn Abbâs'm teheccütte Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in na­mazını vasıflandırırken şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Sonra namaz kıl­maya başlayarak namazında veya secdesinde:

"Allah'ım kalbime nâr, kulağıma nâr, gözüme nûr, sağıma ve solu­ma nâr, önüme ve arkama nûr, üstüme ve altıma nûr ver ve beni nûr yap." demeye başladı." (Şu'be: "Bana nûr ver," şeklinde rivayet etmiştir. Hadisi Müslim, Ahmed ve diğerleri rivayet etmiştir.) Nevevî demiştir ki: "Alimler, "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem bütün azaları ve yönleri için nûr istedi,' demişlerdir. Nûr'dan murad, hakkı açıklayıp ona hidayet edilmesini istemektir. O, bütün âzâlar ve vücûdu için bütün amelleri, bü-

tün davranışları, halleri ve altı yönü için nûr istedi. Onlardan istemediği hiç bir şey bırakmadı."

Âişe (r.a.)'den rivâyeten; O şöyle diyor: "Bir gece Rasûlüllah sallal­lahu aleyhi ve sellem'i yattığı yerde bulamadım. O'nu elimle araştırınca secde eder halde buldum. Secdesinde şöyle diyordu:

"Rabbim nefsime takva ver ve onu temizle. Sen temizleyenlerin en hayırlısısın. Sen nefsimin hem velisi hem de mevlâsısın." (Hadisi Ahmed rivayet etmiştir.)

Ebu Hürcyre'den rivâyeten: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem secdesinde şöyle demiştir:

"Allah'ım, günâhlarımın hepsini affet. Büyüğünü ve küçüğünü, ilki­ni ve sonunu, gizlisini ve açığını affet." (Hadisi Müslim, Ebû Dâvûd, Hakîm rivayet etmiştir.)

Âişe'den (r.a.) rivâyeten; o şöyle demiştir: "Bir gece Rasülüllah'ı kaybettim. Onu mescid'de buldum. Secdeye kapanmış, ayaklarını, par­makları kıble'ye gelecek şekilde dikmiş şöyle diyordu:

"Allah'ım, gazabından rızana, azabından affına sığınırım. Ve sen­den sana sığınırım. Allahım, kendini övdüğün gibi, seni Överim." (Hadisi Müslim, Ebu Dâvûd, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce rivayet etmiştir.)

Yine Aişe'den (r.a.) rivâyeten: "Bir gece Rasûlüllah saîlallahu aleyhi ve sellem'i yattığı yerde bulamayınca, diğer kadınlarına gittiğini sandım. Onu araştırdım; rüku'da veya secdede:

"Alİahım, seni hatnd ile teşbih ederim. Senden başka ilâh yoktur." derken buldum." Aîşe'nin; "Anam-babam sana feda olsun, ben seni nerde sanıyordum, sen ise ne iştesin," dediği rivayet olunmuştur. (Hadîsi Müs­lim, Ahmed ve Nesâî rivayet etmiştir.)

Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem secdede iken şöyle derdi:

"Allah'ım, hatamı ve cehaletimi, işlerimdeki israfımı affet. Sen beni benden daha iyi bilirsin. Allah'ım; ciddimi, şakamı, halamı, kastımı affet. Allah'ım, geçmiş ve gelecek, gizli ve açık hatalarımı affet. Sen Rabbim­sin. Senden başka ilâh yoktur."

 

2.7.5.14.a. İki Secde Arasında Oturmanın Şeklî

 

Sünnet olan iki secde arasında 'müfterişcn' oturmaktır. Yani sol aya­ğını büküp yayarak üzerine oturmak, sağ ayağının parmak uçlan kıbleye gelecek şekilde dikmektir. Âişe (r.a.)'den rivayeten; "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem sol ayağını yayar sağ ayağını dikerdi." (Hadisi Buhârî, Müslim rivayet etmiştir.) İbn Ömer'in; "sağ ayağım dikip parmaklarını kıbleye çevirmek sol ayak üzerinde oturmak namazın sünnetlerindendir dediği rivayet edilmiştir.) (Hadisi Nesâî rivayet etmiştir.) Nafi' şöyle de­miştir: "İbn Ömer namaz kıldığı zaman, her şeyiyle hattâ nalinleriyîe dahi kıbleye dönerdi." (Hadîsi Esrem rivayet etmiştir.) Ebû Humeyd'in Rasû-lüllah'ın namazını tarif eden hadisinde şöyle geçmektedir: "Sonra Rasû­lüllah sol ayağını büküp üzerine oturur, sonra bütün kemikleri yerine otu-runcaya kadar durur, sonra secdeye inerdi." (Hadisi Ahmed, Ebû Dâvûd, ve Tirmizî rivayet etmiştir. Tirmizî, hadisi sahih saymıştır.)

Ayakları yayarak topukları üzerine oturmanın müstehap olduğu hak­kında rivayetler vardır. Ebû Ubeyde: "Bu söz, ehli hadisin sözüdür," de­miştir. Ebû Zübeyr Tâvûs'un şöyle dediğini işitmiştir: "İbn Abbâs'a ayak­lar üzerine oturmak hakkında sordum. O da 'sünnettir' dedi. Biz ise; 'bu durumu kişilere eziyet olarak görüyoruz' dedik. O da 'Nebinizin sünneti

budur,' dedi." (Hadisi Müslim rivayet etmiştir.) Rivayete göre; İbn Ömer başını birinci secdeden kaldırdığı zaman parmaklarının uçları üzerine otu­rur, "bu sünnettendir," derdi. Tâvûs: "Abdullah bin Abbâs, Abdullah bin Ömer ve Abdullah bin Zübeyr'İn ayaklan üzerine oturduklarını gördüm." demiştir. (Hadisi Beyhakî rivayet etmiştir. Hafız; "hadisin senedi sahihtir. Ancak oylukları yere koyup, dizleri dikmek suretiyle oturmak âlimlerin ittifakıyla mekruhtur," demiştir.) Ebu Hüreyre'dcn rivayeten; o şöyle de­miştir: "Nebi aleyhisselam beni üç şeyden nehyeui: Secdede horoz gibi gagalamaktan, köpek oturuşu gibi oturmaktan ve tilki, gibi sağa sola bak­maktan." (Hadîsi Ahmed, Beyhakî, Taberânî, Ebû Ya'la rivayet etmiştir. Senedi hasendir.) Ikİ secde arasında oturanın sağ elini sağ oyluğuna, sol elini sol oyluğuna, parmaklarını ise yayılmış olarak kıbleye yönelik, az açık ve dizlere kadar uzanmış halde koyması müstchaptır.

 

2.7.5.14.b. İki Secde Arasında Dua

 

iki secde arasında aşağıdaki dualardan birisini okumak ve dilerse tekrar etmek müstchabdır. Nesâî ve İbn Mâce'nin Huzeyfe'den yaptıkları rivayete göre: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem: İki secde arasında "Rabbi'ğfırlî" (Allahım beni affet), derdi."

Ebû Davud'un İbn Abbâs'dan rivayet ettiğine göre: Rasûlüllah sallal­lahu aleyhi ve sellem iki secde arasında:

"Allah'ım beni affet bana acı, bana afiyet ver, bana hidayet ver, be­ni rızıklandır." derdi.

 

2.7.5.15- İstirahat Oturuşu

 

istirahat oturuşu; namaz kılanın, birinci rek'aunı ikinci secdesini ya­pıp, ikinci rek'ata kalkmadan önce hafif olarak oturması ile üçüncü rek'atın ikinci secdesini bitirdikten sonra dördüncü rek'ata kalkmadan ön­ce hafifçe oiurmasıdır. Alimler, hadisler değişik olduğu için bunun hük­mü hakkında ihtilâf etmişlerdir. Biz bu konuda İbn Kayyım'ın sözünün özetini zikrediyoruz: 'Fakihler 'istirahat oturması, namazın sünnetlerinden olup herkesin yapması müstehab mıdır, yoksa namazın sünnetlerinden ol­mayıp, ihtiyacı olan mı bunu yapar?' diye ihtilâf etmişler, ikisini de diyen vardır. Bu iki rivayet Ahmed'den naklolmuştur. Hilâl şöyle der: "istirahat oturuşunda Ahmed, Mâlik bin Huveyris'in hadisine müracaat ederek şöyle demiştir: 'Yusuf bin Musa bana haber verdi: "Ebû Ümâme'ye namazda ayağa kalkmak hakkında sorulduğunda, O'da 'Rafı'in rivayet ettiği hadise göre ayaklarının önü Üzerine kalkar,' dedi." İbn Aclan'ın hadisi de Rasû-lüllah'ın ayaklarının önü üzerine kalktığına delâlet etmektedir. Bu durum Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in birçok ashabından ve onun na­mazını anlatanlardan rivayet olunmuştur. Ancak istirahat oturuşu, bu riva­yetlerde zikrcdilmeyip sadece Ebû Humeyd ve Mâlik bin Huveyris'in ha­disinde zikrolunmuşiur. Eğer bu, Rasûlüllah'm tatbikatından olsaydı, de­vamlı olarak yapar ve O'nun namazını tarif eden herkes bunu zikrederdi. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in bir fiili sadece yapması namazın sünnetlerinden olduğuna delâlet cimez. Ancak Rasûlüllah saîlallahu aley­hi ve sellem'in, onu sünnet olarak işlediği bilinirse o zaman uymak gere­kir. İhtiyacı için onu yaptığı takdir edilirse, bu onun namazının sünnetle­rinden bir sünnet olduğuna delâlet etmez."

 

2.7.8.16- Teşehhüdde Oturmanın Şekli

 

Teşehhüdde oturmak için aşağıdaki sünnetlere dikkat etmek gerekir:

a) Elleri aşağıdaki hadislerde geçen şekilde koymak.

İbn Ömer'den rivayeten: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem ette-hiyyatü'de oturduğu zaman sol elini sol dizine, sağ elini sağ dizine koyar­dı. Baş parmağını orta parmağın üzerine koyar, şehadet parmağıyla da işaret ederdi." Bir rivayette: "Bütün parmaklarını yumar, şehadet parma­ğıyla da işaret ederdi." şeklindedir. (Hadisi Müslim rivayet etmiştir.)

Vâil bin Hucr'den rivayeten: "Nebi aleyhisselam sol elini oyluğuna ve sol dizine koyar, sağ dirseğini sağ oyluk hizasına getirir, sonra par­maklarını kapatarak halka yapardı." Başka bir rivayette: "Orta ve baş par­mağını halka yapar, şehadet parmağıyla da işaret ederdi. Sonra parmakla­rını kaldırır, onları hareket ettirerek duâ ederdi." şeklindedir. (Hadisi Ah­med rivayet etmiştir.) Beyhâkî şöyle demiştir: "Hareketten maksat işaret etmektir. Yoksa hareketin tekrarı değildir." Böylelikle İbn Zübeyr'in riva­yetine de denk düşüyor. İbn Zübeyr'e göre; "Nebî aleyhisselam duâ etmek istediği zaman parmaklarıyla işaret eder, parmağım hareket ettirmezdi." (Ebû Dâvûd, hadisi sahih bir senetle rivâyetetmiş, Nevevî de hadisi zik­retmiştir.)

Zübeyr'den rivayeten; o demiştir ki: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem teşehhüdde oturduğu zaman, sağ elini sağ oyluğuna, sol elini sol oyluğuna koyar şehadet parmağıyla da işaret eder, gözü, işaretini tecavüz etmezdi." (Hadisi Ahmed, Müslim, Nesâî rivayet etmiştir.) Bu hadiste sağ elini kapatmadan oyluk üzerine koymakla yetinerek, sağ elin şehadet par­mağıyla işaret ettiği anlaşılmaktadır. Yine bu hadisle namaz kılanın gözü­nün, işaretini tecavüz etmemesinin (gözünün parmağını takip etmesinin) sünnet olduğu hükmü vardır. İşte bu üç şekil de sahih olup, herhangi biri­siyle amel etmek caizdir.

b) Sağ işaret parmağını az kaldırıp selâm verinceye kadar tutarak işaret etmek. Numeyr el-Huzaî'den rivayeten; o şöyle demiştir: Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'i namazda otururken gördüm; sağ kolunu işaret parmağını kaldırarak sağ oyluğuna koymuş duâ ederek parmağını biraz indirmişti." (Hadisi Ahmed, Ebû Dâvûd, Nesai, İbn Mâce, İbn Huzeyme iyi bir senetle rivayet etmiştir,

Enes bin Mâlik'ten rivayeten; o şöyle demiştir: "Rasûlüllah sallalla­hu aleyhi ve sclîem iki parmağıyla işaret ederek duâ eden Sa'd'e uğrayın­ca, "tek parmağınla işaret et ya Sa'd," dedi." (Hadisi Ahmed, Ebû Dâvûd, Nesai, Hâkim rivayet etmiştir.) İbn Abbhas'a parmağıyla işaret ederek duâ eden bir kişi hakkında sorulduğunda: "Böyle yapması ihlâstır," dedi. Enes bin Mâlik: "Böyle yapmak yalvarmaktır," dedi. Mucâhid ise: "Şeytanı kovmaktır," demiştir. Şafiîler ise, şehadette "Allah" derken bir defa par­makla işaret etmek görüşündedirler. Hanefilcre göre "lâilâh"de şehadet parmağı kaldırılır, "illallah" da indirilir. Mâlikîler sonuna kadar parmağı­nı sağa ve sola oynatır. Hanbelî mezhebinde Allah'ın ismi her anıldığı za­man tevhid'e işaret için parmakla işaret edilir, fakat parmak oynatılmaz,

c- Birinci teşehhüdde yayılarak oturmak, son leşehhüdde ise teverrük[37] etmek. Ebû Humeyd'in, Rasûfüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in namazını tarifeden hadîsinde şöyle denmektedir: "İkinci rekatte oturduğu zaman sol ayak üzerine oturur, sağ ayağını dikerdi. Son rekatte oturduğu zaman ise sol ayağını öne geçirir, diğerini diker, oturağı üzerine oturur­du." (Hadisi Buharı rivayet etmiştir.)

 

2.7.8.17. Birinci Teşehhüd

 

Cumhur ulema birinci teşehhüdün sünnet olduğu görüşündedir. Ab­dullah bin Buhaync'nin hadisine göre: "Nebi aleyhisselam öğle namazına kalktı. Oturması gerekirken oturmadı. Namazı tamamlayınca iki secde yaptı. Her bir secdede selâm vermeden önce oturarak tekbîr aldı. Cemaat da onunla birlikte secde ettiler. Böyle yapması birinci oturuşu unuttuğu içindi." (Hadisi, Buharı, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce rivayet etmiştir.) "Subul'üs-Selâm"da: "Bu hadis, birinci teşehhüdü unuta­rak terkedenin secde-i sehiv yapması gerektiğine dair bir delildir." den­mektedir. Fakat Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in "Benim namaz kıldığımı gördüğünüz gibi namaz kılınız" hadisi, birinci teşehhüdün vâcib olduğuna delâlet eder. Terkinin secde-i sehvi gerektirmesi vâcib olduğunu gösterir. Zaten vacibin terki secde-i sehvi gerektirir. Secde-i sehvi gerek­tirdiği için vâcib olmadığı şeklinde delil çıkarmak doğru değildir. Çünkü herhangi bir vâcib, unutularak terkcdildiğinde secde-i sehivin yeterli ol­madığı hususunda bir delil yoktur. Hafız, "Fetih" kitabında: "İbn Battal şöyle demiştir" der: "Secde-i sehvin, vâcib'in yerine yeterli olmadığının delili şudur: Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem iftitah tekbirini unut-saydı, sehiv secdesi yeterli olmazdı. Teşehhüdü unutmasından dolayı se­hiv secdesi yapması, teşehhüdün vâcib olmadığına delildir. Çünkü teşeh-hüd bir zikirdir ki, bunda hiçbir şekilde Kur'ân okumak yoktur. Vâcib de değildir. Namaza başlama duaları gibidir." Diğerleri ise sununla delil ge­tirmişlerdir: "Rasûlüllah, birinci teşehhüdde yanıldığında cemaatın bilerek birinci teşehhüdü terkettiğini bildiği halde, cemaatın kendisine uymasını takriri sünnetle kabul etmiştir. Bu da birinci teşehhüdün vacip olup, ter­kinde sehiv secdesi gerektiğini gösterir." Birinci teşehhüdün vâcib oldu­ğunu söyleyenler Leys bin Sa'd, Isbâk ve meşhur olan kavline göre Ah-med'dir. Şafiî de bu görüşledir. Hanefi'lerden de bir rivayet vardır. Taberî vâcib olduğuna sununla delil getirmektedir: "Namaz ilk defa iki rekat farz olmuştu. İlk teşehhüdde orada vâcib idi. Namaz arttırılınca, bu artma ilk teşehhüdün vücûbunu engelleyici değildir."

 

Birinci Teşehhüdü Hafif Yapmanın Müstehab Olduğu

 

Birini teşehhüdü hafif yapmak müstehabtır. İbn Mes'ûd'dan yapılan rivayete göre o şöyle demiştir: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem ilk iki rek'atte oturduğu zaman çok hafif otururdu." (Hadisi Ahmed, Ebu Dâ­vûd, Tirmizî, Nesâî rivayet etmiş, Tirmizî; "hadis hasendir, ancak senette­ki Ubeydc, babasından bu hadisi duymamıştır." demiştir. Yine Tirmizî, "ilim ehli bununla amel etmektedir, ilim ehli kişinin ilk iki rekatteki otu­ruşu uzatmamasını ve eıtehiyyâtü'den başka bir şey okumamasını tercih etmişlerdir." demiştir.) İbn Kayyım: "Rasûlüllah'tan ve onun Âli'den bi­rinci teşehhüdde herhangi bir duâ okumak nakledilmedi. Yine teşehhüd-den sonra kabir azabından, ölü ve dirilerin fitnesinden, mesîh-i deccal'in

fitnesinden sığınmak şeklinde bir duâ da yoktur," demiştir. Bunları müste­hab görenler, bu duaları Rasûlüllah'ın okuduğunu bildiren hadislerin umum ve mutlak oluşundan hareket etmektedirler. Halbuki bunların yeri ve hususiliğinin, son oturuşta olduğu sahihdir.

 

2.7.8.18.   Rasûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e Salavât Okumak

 

Namaz kılanın, son teşehhüdde Rasûlüllah'a aşağıdaki salâvat şekil­lerinin birisi ile salâvat okuması müstchabdır.

a- Ebû. Mes'ûd el-Bedrî'den rivayeien; o demiştir ki: "Beşîr bin Sa'd şöyle dedi: "Ya Rasûlallah, Allah bize sana salâval getirmemizi emredi­yor. Sana nasıl salâvat getirelim?" Rasûlüllah sustu. Sonra şöyle buyur­du:

"Ey Allahım; ibrahim'in ve ailesine salât ettiğin gibi, Muhammed'e ve ailesine de salât et ve yine İbrahim'in ailesini iki âlemde mübarek kıl­dığın gibi, Muhammed'i ve ailesini de mübarek kıl. Muhakkak sen, hamd-leri kabul eden ve şanı yüce olansın." deyiniz. Selâm ise bildiğiniz gibi­dir." (Hadisi Müslim ve Ahmed rivayet etmiştir.)

b- Ka'b bin Ucre'dcn rivayet olunduğuna göre; o şöyle demiştir: "Ya Rasûlallah, sana nasıl selâm vereceğimizi biliyoruz. Fakat nasıl salâvat getireceğimizi bilmiyoruz?" Rasûlüllah ise:

"Allahım! İbrahim'in âline salât ettiğin gibi Muhammed'e ve âline de salât et. Muhakkak sen Hamîd ve Mecîd'sin. Allahım! İbrahim'in âlini mübarek kıldığın gibi, Muhammed'i ve âlini de mübarek kıl. Muhakkak

sen Hamîd ve Mecid'sin." deyiniz." buyurdu. (Hadisi Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce rivayet etmiştir.)

Ancak Rasûlüllah'a salâvat getirmek mendup olup, vâcib değildir. Tirmizî'nin rivayet ettiği ve sahih saydığı, Ahmed ve Ebû Davud'un Fuda-le bin Ubeyd'den rivayet ettiği hadiste şöyle denmiştir: "Rasûlüllah, na­mazda bir adamın duâ edip, salavat getirmediğini işitmişti. Nebî aleyhis-selam: "Bu adam acele etti." dedi. Sonra adamı çağırarak ona veya diğer­lerine: "Sizden biriniz namaz kıldığında Allah'a hamd ve O'na sena ile başlasın, sonra Rasûlüne salâvat getirsin. Sonra dilediği duayı yapsın." buyurdu," Mûnteka sahibi: "Bu hadiste salâvatı farz görmeyenlere bir de­lil vardır. Çünkü salâvatı terkedenin namazı iade etmesi emredilmedi." demiştir. Îbn Mcs'ûd'un verdiği haberde: "Teşehhüdden sonra dilediğin dilekte bulunmakta serbestsin." buyurması da bunu kuvvetlendirmektedir. Şcvkânî: "Bence vâcib olduğunu söyleyenlerin hiçbir delili sabit olma­mıştır." demiştir.

 

2.7.8.19. Teşehhüdden Sonra Selâmdan Önce Duâ Okumak

 

Teşehhüdden sonra, selâmdan önce dünya ve âhiret İçin dilediği ha­yırlı duayı okumak müstehabdır. Abdullah bin Mes'ûd'dan rivayeten: Nebi aleyhisselam onlara teşehhüdü öğretti. Sonunda ise: "Sonra dilediği­ni istemekte serbestsin." buyurdu. (Bu hadisi Müslim rivayet etmiştir.) Duâ ister Rasûlüllah'dan gelen dualar olsun ister diğer dualar olsun müs-tehabdır. Ancak rivayet edilen dualar daha faziletlidir. Bu konuda gelen rivayetlerin bazısını zikrediyoruz:

Ebû Hüreyre'den rivayeten; o demiştir ki: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Sizden biriniz son teşehhüdü bitirince dört şeyden Allah'a sığınsın:

"Ey Allah'ım cehennem azabından, kabir azabından, diri ve ölüle­rin fitnesinden, Mesîh-i Deccal'ın fitnesinin şerrinden sana sığınırım." desin." (Hadisi Müslim rivayet etmiştir.)

Aîşe'den rivayeten: Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem namazda şöyle duâ ederdi:

"Allah'ım, kabir azabından, Deccal'ın fitnesinden, hayatın ve ölü­mün fitnesinden sana sığınırım. Allah'ım günah ve borçlardan sana sığı­nırım." (Hadisi Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir.)

Ali'den (r.a.) rivayeten; o demiştir ki: Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve seliem'in namaza kalktığı zaman teşehhüd ile selâm arasında son söyledi­ği şey şu duadır:

"Allahım, beni affet. Önceki, sonraki, gizlediğim ve açıktan yaptı­ğım, israf ettiğim, benden daha iyi bildiğin günahlarımı bağışla. Önce sensin. Sonra sensin. Senden başka ilâh yoktur." (Hadisi Müslim rivayet etmiştir.)

Abdullah bin Amr'dan rivayeten; "Ebûbckir Rasûlüllah'a: "Bana bir dua öğret ki namazımda o duâ ile duâ edeyim." dedi. Rasûlüllah da şöyle buyurdu:

"Allahım nefsime çok zulmettim. Senden başka günahları affeden yok. Beni katından bir mağfiretle affet. Bana rahmet et. Muhakkak sen af ve merhamet edensin." (Hadisi Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir.)

Hanzale bin Ali'den rivayeten: Mihcen bin Edra ona bir hadis anla­tarak şöyle demiş: "Rasûlüllah'ın mescidine girdim, baktım ki bir adam namazını bitirmiş, teşehhüde oturmuş şöyle diyordu:

"Ey bir olan, samed olan, doğurmayan ve doğrulmayan, bir benzen olmayan Allahım! Senden günahlarımı bağışlamanı istiyorum. Sen mu­hakkak affeden bağışlayansın." Rasûlüllah bu adam hakkında, üç defa "muhakkak affoldu" buyurmuştur. (Hadisi Ahmed, Ebû Dâvûd rivayet et­miştir.)

Şeddâd bin Evs'dcn rivayeten; o şöyle demiştir: Nebi aleyhisselam namazında şöyle dua ederdi:

"Allahım, Senden işlerimde sebat ve olgunluğa sabır islerim. Nime­tine şükretmek, Sana güzel ibadet etmek istiyorum. Senden selim bir kalp, doğru bir lisan ve Senin bildiğin hayırları isliyorum. Yine Senin bildiğin kötülüklerden Sana sığınıyorum. Bildiğin kötülükler hakkında Sana istiğ­far ediyorum." (Hadisi Nesâî rivayet etmiştir.)

Ebû Mihcen'den rivayeten; o demiştir ki: "Ammâr bin Yâsir bir na­maz kıldırdı. Namazı kısa yapınca bunu yadırgadılar. O da onlara; "rükû' ve secdesini tam yapmadım mı?" dedi. Onlar:"Evct," dediler. Ammar bin Yâsir: "Namazda Rasûlüllah'ın yapmış olduğu bir duayı yaptım:

"Gaybı bilen, mahlukat üzerine kudreti olan Allahım! Eğer yaşama­yı benim için hayırlı görüyorsan beni yaşat. Eğer ölümümü benim için hayırlı görüyorsan beni öldür. Gizli ve açık hallerde Senden korkmayı, gazap ve rıza halinde doğruyu söylemeyi, fakirlik ve zenginlik halinde azimli olmayı. Senin yüzüne bakma lezzetini, 'Sana kavuşma arzusunu Senden istiyorum. Zarar verenin zararından, sapıkların fitnesinden Sana sığınırım. Allahım, iman süsüyle bizi süsle ve bizi hidayete erenlerin yo­luna eriştir." (Hadisi Ahmed ve Nesâî iyi bir senetle rivayet etmiştir.)

Ebu Salih, sahabeden bir adamdan rivayeten demiştir ki: "Rasûluîlah sallallahu aleyhi ve sellem bir adama şöyle buyurdu: 'Namazında ne oku­yorsun?' 'Tcşehhüd okuyorum. Sonra "Allahım, Senden cenneti isliyorum ve cehennemden Sana sığınıyorum." diye dua ediyorum," dedi. Sonra şöyle devam elti: "Ne Eenin mırıltını ne de Muaz'm mırıltısını güzel işite­miyorum.' Nebî aleyhisselam da: 'Biz de cennet ve cehennem konularında mırıldanıyoruz.'" buyurdu. (Hadisi Ahmed, Ebû Dâvûd rivayet etmiştir.)

İbn Mes'ud'dan rivayeten: Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şu duayı ona öğretti:

"Allahım, kalblerimizi birleştir. Aramızı düzelt. Bizi kurtuluş yoluna hidayet et. Bizi karanlıklardan aydınlığa çıkar. Kötülüklerin açığa çıka­nından ve gizli olanından bizi sakındır. Bizim işitmemizi, görmemizi, kalblerimizi, eşlerimizi ve zürriyetimizi bereketli kıl. Tevbelerimizi kabul et. Çünkü Sen tevbeleri kabul eden ve acıyansın. Bizi nimetlerine şükre-denlerden kıl. Nimetlerini öven, onları kabul edenlerden eyle. Ve nimet­lerini bize tamamla." (Hadisi Ahmed, Ebû Dâvûd rivayet etmiştir.)

Enes (r.a.)'den rivayet olunduğuna göre; o şöyle demiştir: "Rasûlül­lah ile beraber oturuyorduk. Bir adam ayakta namaz kılıyordu. Rüku' et­tikten sonra teşehhüde oturdu. Duasında şöyle diyordu:

"A ilahım, senden istiyorum, muhakkak hamd Sanadır. Senden baş­ka ilâh yoktur. Sen bol bol verensin. Gökleri ve yeri güzel yaratan. Bü­yüklük ve ikram sahibi, Hay ve Kayyum olan Sensin. Senden istiyorum." Rasûlüllah aleyhisselam ashabına: 'Ne ile dua etti, biliyor musunuz?' As-hab; 'Allah ve Rasûlü daha iyi bilir,' dediler. Rasûiüllah sallaîlahu aleyhi ve sellem: 'Muhammed'in nefsini, elinde tutan Allah'a yemin olsun ki, Al­lah'ın büyük ismiyle dua etti. O isimle duâ edildiği zaman duası kabul olur. O isimle istendiği zaman istenen şey verilir.' buyurdu. (Hadisi Nesâî rivayet etmiştir.)

Umeyr bin Sa'd'dcn rivayet olunduğuna göre; o şöyle demiştir: "İbn Mes'ûd namazda bize teşehhüdü öğretirken şöyle derdi: 'Biriniz teşehhü­dü bitirince şöyle desin:

"Allahtm, bildiğim ve bilmediğim hayrın hepsini Senden istiyorum. Bildiğim, bilmediğim şerrin hepsinden Sana sığınıyorum. Allahım, salih kullarının Senden istediği hayrı istiyorum. Allahım salih kullarının Sana sığındığı kötülüklerden Sana sığınıyorum. Ey Rabbim, dünyada ve ahi-rette bize iyilikler ver ve bizi cehennem azabından koru." Sonra da; 'nebi­ler ve salih insanlardan herkes bu duanın kapsamına girer" diye açıkladı." (Hadisi İbn Ebî Şeybe, Saîd bin Mansûr rivayet etmiştir.)

 

2.7.8.20. Selâmdan Sonra Zikr ve Dualar

 

Rasûlüllah sallaîlahu aleyhi ve sellem'den, selâmdan sonra bazı zikr ve dualar varid olmuştur. Namaz kılanın bu duaları yapması sünnettir, iş­te bir kaçı:

Sevban (r.a.)'dan rivayeten: "Rasûiüllah sallaîlahu aleyhi ve sellem namazını bitirince üç defa "estağfırullah" der. Sonra:

"Allahım, selâm Sensin, ve selam (emniyet) da Sendendir. Senin şa nın yücedir, ey Celâl ve ikram Sahibi!" derdi." (Hadisi Müslim, Tirmizî, Nesâî, Ebû Dâvûd, İbn Mâce rivayet etmiştir. Müslim'de şu da vardır: "Vclid: 'Evzai'ye, "istiğfar nasıl olacak?" diye sordum. O da:

"Allah'tan bağışlanma isterim. Allah'tan bağışlanma isterim. Al­lah'tan bağışlanma isterim," diye cevap verdi' dedi.")

Muâz bin Ccbel'dcn rivayeten: 'Rasûiüllah aleyhisselam bir gün elini tutarak şöyle buyurdu: "Ya Muaz, ben seni seviyorum." Muaz: "Annem, babam sana feda olsun ya Rasûlallah; ben de seni seviyorum." dedi. Rasû­iüllah da: "Ey Muaz, her namazın sonunda:

"Allahım seni zikretmede, şükretmede ve sana güzel ibadet etmede bana yardımcı ol." demeyi asla terketmemeni sana tavsiye ederim." bu­yurdu. (Hadisi Ahmed, Ebû Dâvûd, Nesâî, İbn Huzeyme, İbn Hibban, Hakim rivayet etmiş, Hakim, "Buhârî ve Müslim'in şartlarına göre hadis sahihtir," demiştir.)

Ebû Hureyre'den rivayeten: Rasûiüllah şöyle buyurmuştur: "Duada başarılı olmayı ister misiniz? Şöyle deyiniz:

"Allahım seni zikretmeye, şükretmeye ve sana güzel ibadet etmeye bize yardım et." (Hadisi Ahmed iyi bir senetle rivayet etmiştir.)

Abdullah bin Zübeyr'den rivayeten; o demiştir ki: "Rasûlüllah her namazın sonunda selâm verince şöyle derdi:

"Allah'tan başka ilâh yoktur. Onun ortağı yoktur. Mülk ve hamd onundur. O her şeye kadirdir. Güç ve kuvvet Allah'ındır. Ondan başkası­na ibadet etmeyiz. Nimet, fazilet ve iyi övgü sahibidir. Allah'dan başka ilâh yoktur. Halis olarak din ona aittir. Kâfirler istemeseler de." (Hadisi Müslim, Alımed, Ebû Dâvûd, Nesai rivayet etmiştir.)

Muğire bin Şu'bc'den rivayetcn: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve scl-lem her farz namazın sonunda şöyle derdi:

"Allah'tan başka ilah yoktur. Onun ortağı yoktur. Mülk ve hamd Onadır. O herşeye kadirdir. Allahım senin verdiğini kimse engelleyemez. Senin engellediğini kimse veremez. Senin verdiğin şereften başka kimse­nin faydası olmaz." (Hadisi Buhârî, Müslim, Ahmed rivayet etmiştir.)

'Ukbe bin Âmir'den rivayetcn; o demiştir ki: "Rasûlüllah her nama­zın sonunda Felâk ve Nas sûrelerini okumamı emretti." Ahmed ve Ebû Davud'un lafzı ise şöyledir: "Kul hüve'llahu, Felak ve Nâs sûrelerini okurdu." (Hadisi Buharı ve Müslim rivayet etmiştir.)

Ebû Ümâmc'den rivayeten: "Nebî aleyhisselam şöyle demiştir: 'Kim her namazın sonunda âyet'el-kürsfyi okursa, cennete girmesini, hayatta kalmasından başka hiçbir şey engelleyemez." (Hadisi Nesai, Taberânî ri­vayet etmiştir.) Ali (r.a.)'den rivayeten: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: 'Kim farz namazların sonunda âyet'el-kürsî'yi okursa diğer namaza kadar Allah'ın korumasında olur.'" (Hadisi Taberânî iyi ve güzel senetle rivayet etmiştir.)

Ebû Hureyrc'den rivayeten: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve selem şöyle buyurdu: "Her kim, namazın sonunda oluzüç defa teşbih, otuzüç defa hamd, otuzüç defa tekbir getirirse toplamı doksandokuz yapar, son­ra yüzüncüde: (Lâ ilahe illallahu vahdehû la şerike leh. Lehü'l-mülkü ve lehü'lhamdü ve hüve 'ala külli şey'in gadîr.) "Allah'dan başka ilâh yok­tur. Ortağı yoktur. Mülk ve hamd onundur. O her şeye kadirdir." derse hataları deniz köpüğü kadar da olsa yine af olunur. (Hadîsi Buharı, Müs­lim, Ahmed, Ebû Dâvûd rivayet etmiştir.)

Ka'b b. Ucre'nin rivayetine göre Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sel­lem şöyle demiştir: "Öyle teşbihler vardır ki, onları söyleyenler veya her farz namazdan sonra yapanlar kaybetmezler: Otuzüç teşbih, oluzüç hamd, otuzüç tekbir." (Hadisi Müslim rivayet etmiştir.)

Sumeyye'nin Ebû Salih'den, onun da Ebu Hureyre'den rivayetine gö­re; muhacirlerin fakirleri Rasûlüllah'a gelerek dediler ki; "Çok malı olan­lar dereceleri ve devamlı nimetleri alıp götürdüler." Rasûlüllah: "Ne yapı­yorlar?" diye sordu. Onlar; "Bizim gibi namaz kılıyorlar, bizim gibi oruç tutuyorlar, sadaka veriyorlar. Fakat biz sadaka veremiyoruz. Köle azad ediyorlar. Fakat biz edemiyoruz." Rasûlüllah: "Sizi geçenlere kavuşaca­ğınız, sizden sonrakileri geçeceğiniz, sizin gibi yapmadıkça hiçbir kimse­nin sizden fazla faziletli olamayacağı bir şeyi size öğreteyim mi?" Onlar; "evet ya Rasûlallah" dediler. Rasûlüllah: "Her namazın sonunda otuzüç defa Allah'ı teşbih, tekbir ve tahmid edin" buyurdu. Daha sonra muhacir­lerin fakirleri Rasûlüllah'a gelerek: Mal sahibi kardeşlerimiz bizim yaptı­ğımızı işitip aynısını yapıyorlar." dediler. Rasûlüllah: "Bu Allah'ın bir fazlıdır. Onu dilediğine verir." buyurdu. Sümcyyc şöyle dedi": "Bu hadisi ailemden bazılarına okuyunca; bana yanıldığımı, otuzüç lesbih, otuzüç tahmid, otuzdört tekbir getirmemin bana dendiğini söylediler. Ebû Salih'e giderek durumu anlattım.O da elimden tutarak: "Hcrbiri otuzüçe ulaşın­caya kadar, "Allahuekber," "sübhânallah," "elhamdülillah" de." diye söy­ledi." (Hadisi Buharî ve Müslim rivayet etrniştir.)

Yirmibeş teşbih, yirmibeş hamd, yirmibeş tekbir de söylemek sahih olup, "Lâ ilahe flla'llahu vahdehû lâ şerike leh, Lehûl-mülkü ve lehûl-hamdü ve hüve alâ külli şey'in gadîr." cümlesi de yirmibeş defa söylene­rek yüz tamamlanır.

Abdullah bin Amr'dan Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in şöy­le buyurduğu rivayet edilmiştir: "İki haslete devam eden kimseyi o haslet­ler cennete sokar. Bunlar kolaydır. Ancak az kimse bunları yapabilir." Ashâb; "onlar nedir ya Rasûlallah" deyince: Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem: "Her namazın sonunda, onar onar "elhamdülillah." "Allahu ekber" ve "sübhânallah" demektir. Yatağına geldiği zaman, yüz defa tek­bir, teşbih ve tahmid okur. Lisanla yapılan bu dualar ikiyüzelli yapar. Mizanda ise ikibinbeşyüz yapar. Hanginiz bir gün bir gecede ikibinbeş-yüz kötülük yapabilir?" dedi. Ashâb: "Peki niye bunları az kişi yapabi­lir?" diye sorunca Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dedi: "Namazda iken size şeytan gelerek şu şu ihtiyacınız olduğunu hatırlatır ve kişi bunları söylemeden kalkar. Yatağa girdiği zaman şeytan onu uyu­tur ve bunları söyleyemez." Abdullah bin Amr: "Rasûlüllah'm bu teşbih­leri parmağıyla saydığını gördüm." demiştir. (Hadisi Ebû Dâvûd, Tirmizî rivayet etmiş, Tirmizî "hadis, hasen, sahihtir" demiştir.) Ali (r.a.)'den ri-vayeten: Fatima ile beraber bazı işlerini hafifletmek için Rasûlüllah sallal­lahu aleyhi ve sellem'den hizmetçi istediler. Nebî aleyhisselam bu işten kaçındı. Sonra onlara şöyle dedi: "Benden istediğinizden daha hayırlısını size vereyim mi?" Onlar, "evet" dediler. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve scîlem: "Cebrail'in bana öğrettiği kelimelerdir ki; her namazın sonunda on teşbih, on tahmid, on tekbir, yatağınıza gittiğiniz zaman otuzüç teşbih, oluzüç tahmid, otuzüç tekbir gelirin." Ali (r.a.): "Vallahi, Rasûlüllah bunları bana öğrettikten sonra hiçbir zaman onları terketmedim." demiş­tir.

Abdurrahman bin Gânem'den rivayeten Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kim sabah ve akşam namazlarından ayrılma­dan ayaklarını büker ve on kerre:

"Allah'tan başka ilâh yoktur. Yalnız o vardır. Ortağı yoktur. Mülk onundur. Hamd onundur. Hayır onun elindedir. Diriltir ve öldürür. Ve o her şeye kadirdir." derse, o kimseye her birisi için on iyilik yazılır ve on kötülük silinir, o kimse için on derece yükseltilir. Her mekruhtan ve ko­vulmuş şeytandan korunmuş olur. Şirkten başka hiçbir günah onu helak edemez. Amel bakımından insanların en faziletlisi olur. Ancak bu amel de, onun dediğini deyip ondan fazla yapanlar hariç." (Hadisi Ahmed riva­yet etmiş, Tirmizî "biyedihi'1-hayr" ifadesini zikretmeden hadisi rivayet etmiştir.)

Müslim bin Haris'den yapılan rivayete göre, o da babasından rivaye­ten demiştir ki; "Rasûlüllah bana şöyle buyurdu: "Sabah namazını kıldığın zaman insanlarla konuşmadan, yedi kerre: "Allahım beni cehennem­den koru" de. Eğer o gün ölürsen Allah seni cehennemden korur. Akşam namazım kıldığın zaman insanlarla konuşmadan yedi kere:

"Allahım senden cenneti istiyorum. Beni cehennemden koru." derse, o gece öldüğü zaman Allah onu cehennemden korur." (Hadisi Ahmed ve Ebû Dâvûd rivayet elmiştir.)

Ebû Hâtim'in rivayetine göre Nebî aleyhisselam namazından döndü­ğünde şöyle derdi:

"Allahım, koruyucum olan dinimi benim için salih kıl, hayatımı te­min ettiğim dünyamı ıslah et. Allahım, gazabından rızana, cezandan affı­na ve senden sana sığınıyorum. Senin verdiğine engel olacak, engel oldu­ğunu verecek kimse yoktur. Zenginin, zenginliği de senin katında fayda vermez."

Buharı ve Tirmizî'nin rivayetine göre Sa'd bin Ebî Vakkas, öğret­menlerin çocuklara yazı yazmayı öğrettiği gibi o da çocuklarına şu keli­meyi öğretir ve şöyle derdi: Rasûlüllah bu kelimelerle her namazın so­nunda Allah'a sığınırdı:

"Allahım, cimrilikten, korkaklıktan, ömrüm uzayıpta perişan olmak­tan, dünya fitnesinden ve kabir azabından sana sığınırım."

Ebû Dâvûd ve Hakim'in rivayet ettiğine göre Nebî aleyhisselam her namazın sonunda şöyle derdi:

"Allahım, bedenime, işitmeme, görmeme afiyet ver. Allahım, küfür ve fakirlikten sana sığınırım. Allahım, kabir azabından sana sığınırım. Senden başka ilâh yoktur."

imam Ahmed, Ebû Dâvûd, ve Nesâî'nin, içinde Dâvûdu Tafavî'nin de bulunduğu zayıf bir senetle Zeyd bin Erkam'dan rivayet ettiklerine gö­re, Rasûlüllah sallaliahu aleyhi ve selîem her namazın sonunda şöyle der­di:

"Allahım, sen bizim Rabbimizsin ve herşeyin Rabbisin.. Ben şahi­dim ki sen yalnız olarak Rabsın, ortağın yoktur. Allahım, sen bizim ve her şeyin Rabbisin. Ben şahidim ki, Muhatnmed senin kulun ve Rasûlündür. Allahım, sen bizim ve herşeyin Rabbisin. Ben şahidim ki tüm kulların kardeştir. Allahım, sen bizim ve herşeyin Rabbisin. Beni ve aile­mi dünya ve ahiretleki her saatte sana ihlaslı kıl. Ey celâl ve kerem sahi­bi, emrini dinliyorum ve icabet ediyorum. Allah en büyüklerin büyüğü­dür. Yerlerin ve göklerin nurudur. Allah en büyüklerden büyüktür. Allah bana yeter. Ne güzel vekildir O. Allah en büyüklerden büyüktür."

Ahmed, İbn Şcybe, ve îbn Mâce'nin, zincirinde meçhul bir râvi bu­lunan bir senetle Ümmü Seleme'den rivayet ettikleri hadîse göre. Nebi aleyhisselam sabah namazını kıldığı zaman selâm verdiğinde şöyle derdi:

"Allahım senden, fayda veren ılım, geniş rıztk, kabul olan amel isti­yorum."

 

2.8. Nafile Namazlar Bahsi

 

2.8.1. Meşruiyeti

 

Nafileler, farzların noksanlarını tamamlaması umulduğu için meşru kılınmıştır. Çünkü namazdaki fazilet, diğer hiçbir ibadette yoktur. Ebû Hureyrc'den rivâyelen; Rasûlüllah sallaliahu aleyhi ve sellem şöyle bu­yurmuştur: "insanların, kıyamet günü amellerinden ilk hesaba çekilecek­leri şey namazdır. Rabbim meleklere, kendisi en iyi bildiği halde, 'kulu­mun namazına bakın, onu tamamladı mı yoksa noksan mı bıraktı. Eğer tamamlamışsa sevabı tam olarak yazılır. Eğer namazım noksan bırak-mtşsa kulumun nafilelerine bakınız. Eğer nafilesi varsa farzlarım nafile ile tamamlayın.' der. Sonra bunun üzerine diğer ameller ele alınır." (Ha­disi Ebû Dâvûd rivayet etmiştir.) Ebû Ümâme'dcn rivayeten Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Kulun kıldığı iki rek'at namazından daha faziletli bir şeye Allah izin vermemiştir. Kul namazda bulundukça başının üzerine iyilikler saçılıp durur." (Hadisin devamı var­dır. Hadisi Ahmed, Tirmizî rivayet etmiş, Süyûıî ise sahîhlemiştir.) Mâlik Muvatta'ında 'bana gelen habere göre Rasûlüllah şöyle buyurmuştur' dedi: "Doğru olunuz. Mükâfatınız hesapsız olarak verilecektir. Biliniz ki amel­lerin en hayırlısı namazdır. Abdeste mü'minden başkası devam edemez." (Hadisi Müslim rivayet etmiştir.) Rebîa İbn Mâlik el-Eslemî"den rivaye­ten: "Rasûlüllah bana; 'iste benden ne istersen,' buyurdu. Ben de; 'cennetle seninle beraber olmayı istiyorum,' dedim. Rasûlüllah; 'bundan başka iste­yemez misin?' dedi. "Hayır bunu istiyorum" dedim. Rasûlüllah da 'Öyley­se çok secde yapmak (namaz kılmak) suretiyle kendin için bana yardımcı ol,' buyurdu."

 

2.8.2. Nafilelerin Evde Kılınmalarının Müstehab Olduğu

 

Ahmed ve Müslim'in Câbir (r.a.)'den rivayet ettikleri hadiste Rasû-lüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Sizden biriniz mescidde namazı kıldığı zaman evi için de namazlardan bir pay ayırsın. Muhakkak ki Allah, evde kıldığı namazından dolayı evine hayır kılar."

Ahmed'in Ömer (r.a.)'den rivayet ettiği hadiste Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve seüem şöyle buyurdu: "Kişinin evinde kıldığı nafile namaz bir nurdur. İsteyen evini nurlandırsın." Abdullah bin Ömer'den rivayeten Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Namazlarınızdan bazılarını evlerinizde kılınız. Evlerinizi kabirlere çevirmeyiniz." (Hadisi Ahmed, Ebû Dâvûd rivayet etmiştir.)

Ebû Davud'un sahih bir sencdlc Zeyd bin Sabit (r.a.)'dcn rivayet etti­ğine göre, Nebi aleyhisselam şöyle buyurmuştur: "Kişinin evinde kıldığı namaz (farz namazlar hariç) şu mescidimde kıldığı namazdan daha ef-daldir."

Bu hadisler nafile namazların evde kılınmalarının müstehap olduğu­nu göstermekledir. Evde kılınan nafile namaz mesciddekinden daha fazi­letlidir. Nevevî şöyle der: "Rasûlüllah'm, nafile namazların evde kılınma­sını teşvik etmesi, gözlerden gizli, riyadan uzak, amelleri boşa çıkaran şeylerden korunmuş olmalarından dolayıdır. Böylece namaz sebebiyle ev de bereketlenmiş olur. O eve rahmet melekleri iner. Şeytan ise o evden kaçar."

 

2.8.3.  Nafilelerde Rek'atin Çokluğu Değil Kıyamın Uzunluğu Efdâldir

 

Buharı, Müslim, Tirmizî, Nesâî, ve İbn Mâce'nin, Muğîre bin Şu'bc'den rivayet ettiklerine göre, Muğîre demiştir ki: "Rasûlüllah namaza kalktığında ayakları ve topukian uyuşuncaya kadar namaz kılardı. 'Niçin böyle yapıyorsun?' dendiğinde 'Şükreden bir kul olmayayım mı?' derdi." Ebû Davud'un Abdullah bin Hubşî ci-Has'amî'den rivayet ettiği hadise göre; Nebî aleyhisselam'a "Hangi amel daha faziletlidir" diye sorulunca, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem: "Namazda kıyamı uzatmaktır," buyurdu. "Sadakanın hangisi daha iyidir?" diye sorulunca; "Fakirin sa-dakasıdır." buyurdu. "Hicretin hangisi daha efdâldir?" denince: "Al­lah'ın haram ettiği şeylerden kaçamnkidir," buyurdu. "Cihadın hangisi daha iyidir?" diye sorulunca: "Malıyla canıyla müşriklerle cihad ede-ninkidir" buyurdu. "Hangi öldürülüş şekli daha şereflidir?" diye sorulun­ca, cevaben; "Kanı akıtılmış, ancak atı boğazlanarak öldürülebileninki-dir." buyurdu.

 

2.8.4. Nafilelerde Oturarak Kılmanın Caîz Oluşu

 

Nafile namazın bir kısmını oturarak bir kısmını ayakta kılmak sahîh olduğu gibi ayakta durmaya gücü varken oturarak kılmak da caizdir. Bir rek'alm bir kısmını ayakta, bir kısmım oturarak kılmak isterse; ister önce ayakta sonra oturarak olsun, ister önce oturarak sonra ayakta olsun, hepsi de kerahatsiz caizdir. İstediği gibi oturabilir. Efdal olan bağdaş kurarak oturmaktır. Müslim'in Alkame'dcn rivayet etliğine göre, Alkame şöyle de­di: "Aişe (r.a.)'ye Rasûlüllah otururken iki rekat namazı nasıl kılardı?' di­ye sordum. Âişc (r.a.) 'Her iki rek'aile kıraet yapardı. Rüku' etmek istediği zaman kalkarak rüku' ederdi.' dedi." Ahmed, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesai ve İbn Mâce'nin Aîşe (r.a.)'den rivayet etmiş oldukları bir hadiste Âişe (r.a.) "Gece namazlarında Rasûlüllah'm, kırâetini oturarak yaptığını hiç görmemiştim. Ancak, yaşlanınca namazda, oturarak okur, kırk veya oluz ayet kalınca kalkar onları okur sonra secde ederdi." dedi.

 

2.8.5. Nafilelerin Kısımları

 

2.8.5.1. Mutlak Nafile

 

Mutlak nafilenin namaz niyeti ile kılınması yeterlidir. Nevevî şöyle der: Nafileye başladığı zaman sayı belirtmezse bir rek'atle selâm vermesi, değilse iki, üç, yüz, bin ve daha fazla rek'atlerde selâm vermesi caizdir. Bilmediği sayıda kılar da sonra selâm verirse ihtilafsız olarak sahihtir. Bi­zim mezhebimiz uleması bunda ittifak etmişlerdir, imam Şafiî "İmlâ" ki­tabında bunu ifade etmiştir. Beyhakî'nin, Şafiî'nin senediyle rivayet etliği­ne göre; Ebu Zer, çok sayıda namaz kılıp sonra selâm verince Ahncf bin Kays ona şöyle dedi: "Biliyor musun, tek mi kıldın, yoksa çift mi kıldın?" Ebu Zer: "Bilmiyorsam da Allah biliyor ya dostum. Ebû'l Kâsım'dan işit­tim. Şöyle buyurdu" dedi. Sonra ağladı ve "dostum Ebû'l Kâsım'dan işit­tim. Şöyle buyurdu" dedi: "Allah için herhangi bir kul secde ederse Allah onu bir derece yükseltir ve bir kötülüğünü siler." (Dârimî hadisi "Müs-ncd"inde sahih bir scnedle rivayet etmiştir. Ancak bu senette, adalelinde ihtilaf edilen bir adam vardır.)

 

2.8.5.2. Mukayyed Nafile

 

Mukayyed nafileye gelince; tabi olduğu arza göre kısımlara ayrılır. Bunlara devam edilen sünnetler denir. Sabah, öğle, ikindi, akşam, yalsı ve diğerleri bu kısma girer, işte açıklamaları:

 

2.8.5.2.1. Sabahın Sünneti

 

a- Fazileti: Sabahın sünnetine devam etmenin fazileti hakkında bir­çok hadis gelmiştir. Bunları aşağıya alıyoruz:

Aİşe (r.a.)'nin, sabah namazından önceki iki rek'at hakkında yaptığı rivayette Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem buyurmuştur ki: "O iki rek'at bana bütün dünyadan daha sevimlidir." (Hadîsi Müslim, Ahmed, Tirmizî rivayet etmiştir.)

Ebû Hureyre'den rivayeten; Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Allar sizi kovalasa bile sabahın iki rek'atını terket-meyin." (Hadisi Ahmed, Ebû Dâvûd, Bcyhakî, Tahavî rivayet etmiştir.) Hadisin manası; özrü ne kadar şiddetii olursa olsun, isterse düşman kova­lasın, sabahın iki rck'atmı terkelmeyiniz demektir.

Aişe (r.a.)'dcn rivayeten; o şöyle demiştir: "Rasûlüllah sabahtan ön­ce iki rek'ata devam ettiği kadar hiçbir nafileye devam etmemiştir." (Ha­disi Buhârî, Müslim, Ahmed, Ebû Dâvûd rivayet etmiştir.)

Aişe (r.a.)'dan rivayeten; Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöy­le buyurmuştur: "Sabahın iki rekatı dünya ve içindekiler den daha hayırlı­dır." (Hadisi Müslim, Ahmed, Nesâî rivayet cımişıir.)

Ahmed ve Müslim'in Aişe (r.a.)'dcn rivayet ettiklerine göre Âişe (r.a.): "Rasûîüllah sallallahu aleyhi ve sellenı'in, sabahın iki rek'atma koş­tuğu kadar hiçbir hayra koştuğunu görmedim." demiştir.

b- Hafif kılınması: Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in bilinen tatbikatı, sabahın iki rck'atmm kırâetini hafif yaptığıdır.

Hafza (r.a.)'dan rivayeten: "Rasûlüllah, sabah namazından önce evimde iki rck'atı çok hafif olarak kılardı." demiştir. Nafi' şöyle der: "Ab­dullah bin Ömer de aynı şekilde hafif kılardı." (Hadîsi Buharı, Müslim, Ahmed rivayet etmiştir.)

Aişe (r.a.)'den rivayeten; o şöyle demiştir: "Rasûlüllah sabah nama­zından önce iki rek'at kılar, onîarı gayet hafif yapardı. Hatta Fatiha'yı oku­du mu, okumadı mı diye şüphe ederdim." (Hadisi Ahmed ve diğerleri ri­vayet etmiştir.)

c- Sabahın iki rek'at sünnetinde Kur'ân okumak: Sabahın iki rek'aündaki kirâctin Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve seİlcm'den gelen şekli ile okunması müstehaptır. Bu konudaki hadisler aşağıdadır:

Aişe (r.a.)'den rivayeten: "Rasûlüllah sabahın iki rek'atinde "Gul yâ eyyühe'l-kâfirân" ve "Gul hüve'tlâhu ehad" sûrelerini okurdu." (Hadisi Ahmed, Tahavî rivayet etmiştir.) Tahavî: "Rasûlüllah bunları Fatiha'dan sonra okurdu. Çünkü daha önce geçtiği gibi Fatiha'sız namaz caiz değil­dir," demiştir.

Aişe (r.a.)'den rivayeten: Rasûlüllah şöyle buyurdu: "Bu ikisi ne gü­zel sûredir." Aişe demiştir ki: "Rasûlüllah bu iki sûreyi, sabah namazın­dan önceki iki rek'atte, yani sünnette okurdu." (Hadisi Ahmed, İbn Mâce rivayet etmiştir.)

Câbir'den rivayeten: Bir adam sabah namazının iki rek'atmı kılmak için kalktı. Birincide "Gut yâ eyyühe'l-kâfirûn" sûresini bitirinceye kadar okudu. Nebî aleyhisselam; "Bu kul Rabbini tanımıştır," buyurdu. Diğer rek'atte "Gul hüve'llâhu ehad" bitirinceye kadar okudu. Rasûlüllah: "Bu kul Rabbinc inanmıştır," buyurdu. Talha, "Bu İki sûreyi, bu iki rek'atte okumak en çok sevdiğimdir." demiştir. (Hadisi İbn Hibban, Tahavî riva­yet etmiştir.)

îbn Abbas'dan rivayeten: Rasûlüllah, sallallahu aleyhi ve sellem sa­bahın iki rek'atmda "Gâlâ âmenna bi'llahi ve mâ ünzile ileynâ"[38] ikinci rek'atte ise Âl-i İmrân süresindeki, "Teâlev ilâ kelimetin sevâin beynenâ ve beynekum"[39] ayetini okurdu. Yani Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem birinci rek'atte "Gâlâ âmenna bi'llahi"den, "ve nahnu lehû müsUmûri'ç, kadar okurdu. İkinci rek'altc, "Gul yâ ehle'l-kitâbî ıcâlev ilâ kelimetin' 'den, "fegûlü'shedû bi-ennâ müslimûn'c kadar okurdu.

İbn Abbas'dan Ebû Davud'un bir rivayetinde Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem birinci rek'atte "Gâlû âmenna bi'llâhi'yı okur, ikinci rek'atte "felemmâ ehasse 7.çâ"dan, "eshed bi-ennâ müslimîn"e[40] kadar okurdu.

Yalnız Fatiha'yı okumak da caizdir. Nitekim Âişe (r.a.)'nin hadisin­de geçtiği üzere Rasûlülİah sallallahu aleyhi ve sellem'in ayakla duruşu Fatihayı okuyacak kadardı.

d- Sabahın sünnetini bitirdikten sonra yapılan dua: Nevevî Ezkâr'ın da şöyle der: İbn Sünnî kitabında, Ebû'l-Melih'den, (ismi Âmir bin Usâme'dir), o da babasından rivayet ettiğine göre: "Bu zat, sabahın iki rek'atini kıldı. Rasûlüllah da onun namazına yakın olarak iki hafif rek'at kılmıştı. Sonra oturarak şu son duayı yaptığını işitti:

"Allahım! Cebrail, israfil, Mikâîl ve Muhammed'in Rabbi, cehen­nemden sana sığınırım." (Allâhümme Rabbe Cibrîle ve îsrâfile ve Mîkâîle ve Muhammed'en-Nebiyye sallallahu aleyhi ve sellem, e'ûzii bike min'en-nâr.) Üç defa bunu tekrar etti. Yine Enes'deiı, rivayet olunduğuna göre Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle demiştir: "Kim Cuma günü­nün sabahı, sabah namazından önce:

"Kendinden başka ilâh olmayan Hayy ve Kayyüm olan Allah'a is­tiğfar ederim, ve ona tevbe ederim." (Estağfiru'llahe-llezî lâ ilahe illâ hü-ve'l-Hayyu'l-Kayyume ve etûbü ileyh.) okursa o kimsenin günahı deniz köpüğü kadar da olsa Allah onu affeder."

e- Sünneti kıldıktan sonra yaslanmak: Aişe (r.a.) şöyle demiştir: "Rasûlüllah sabahın iki rek'atini kılınca sağ yanı üzere yaslanırdı." (Hadi­si, Buharı, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî, îbn Mâce rivayet etmiş­tir.) Yine Aişe (r.a.)'den rivayet edildiğine göre; o şöyle demiştir: "Rasû­lüllah sabahm sünnetini kıldığı zaman eğer uykudaysam yaslanırdı. Uya-nıksam benimle konuşurdu." Namazdan sonra yaslanmanın hükmü hak­kında çok ihtilaf edilmiştir. Anlaşılan şudur ki, sünneti evinde kılan bir kimsenin yaslanması müslehabdır. Camide kılanın ise müstehab değildir.

Hafız, 'Fetih' kitabında şöyle der: Bazı selef âlimleri bunun mescid-de değil de evde müstehab olduğu görüşündedirler. Bu, tbn Ömer'den de nakledilmiştir. Rasûlüllah'ın mescidde böyle birşey yaptığının nakledil-memesi sebebiyle, âlimlerimizden bazıları yukardaki görüşü kuvvetli say-mışiardır. İbn Ömer'den, mescidde sünnetten sonra yaslanmayı engelledi­ği sahih olarak nakledilmiştir. İmam Ahmed'e bu mesele sorulduğunda, o da; "ben bunu yapmıyorum, eğer bir kimse böyle yaparsa iyi yapmış ofur," demiştir.

f- Sabahın sünnetinin kazası: Ebû Hurcyre'dcn rivayeten: Rasûlüllah sailallahu aleyhi ve seîlcm şöyle buyurdu: "Sabah namazının sünnetini kılmamış olan kimse güneş doğunca kılsın" (Hadisi Beyhakî, rivayet et­miştir. Nevevî: 'hadisin senedi iyidir,' demiştir.) Kays bin Amr'dan rivaye­ten; o sabah namazına çıktığında Nebi aleyhisselam'ı namazda buldu. Sa­bahm sünnetini henüz kilmamıştı. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber farzı kılıp, namaz bitince kalktı sünneti kıldı. Rasûlüllah sal­lallahu aleyhi ve sellem yanından geçince "bu ne namazıdır," diye sordu. Sabahm sünneti olduğunu bildirince Rasûlüllah sustu. Birşey söylemedi. (Hadisi Ahmed, İbn Huzeyme, İbn Hibban, Ebû Dâvûd, Tirmizî, İbn Mâce rivayet etmiştir. Irakî 'hadisin senedi hasendir,' demiştir.) Buharı, Müslim ve Ahmed'in İmran bin Husayn'dan rivayet ettiklerine göre; Ra-

sûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem bir sefere çıktığında sabah namazında uyuya kaldılar. Güneşin hararetiyle uyanınca, güneş tam yükselinceye ka­dar beklediler. Sonra müezzine emrederek ezan okuttu. Farzdan önce iki rek'at kıldı. Sonra kalktı, farzı kıldı. Hadisin zahirinden anlaşıldığına gö­re, sabahın sünneti güneş doğmadan önce ve doğduktan sonra bir özre bi­naen veya özürsüz farzdan ayrı olarak veya farzla birlikte kaza edilebilir.

 

2.8.5.2.2. Öğlenin Sünneti

 

Öğlenin sünnetinin dört, altı veya sekiz rek'at olduğuna dair hadisler gelmiştir. Açıklaması aşağıdadır;

a- Dört rek'at olduğu hakkındaki hadisler:

İbn Ömer'den rivâycıen; o demiştir ki, "Nebî aleyhisselam'dan on rek'at öğrenip ezberledim. Öğleden önce iki rek'at, sonra iki rek'al, ak­şamdan sonra evinde iki rek'at, yatsıdan sonra evinde iki rek'al, sabah namazından önce iki rek'at kılardı." (Hadisi Buharı rivayet etmiştir.)

Muğîre bin Süleyman (r.a.)'dan rivayeten; o demiştir ki; İbn Ömer'den şöyle dediğini işittim: "Rasûlüllah, Öğleden Önce iki rek'al, sonra iki rek'at, akşamdan sonra iki rek'at, yatsıdan sonra iki rek'at, sa­bahtan Önce iki rek'atı terketmezdi." (Hadisi Ahmed iyi bir sencüe riva­yet etmiştir.)

b- Altı olduğu hakkındaki rivayetler:

Abdullah bin Şakîk (r.a.)'den rivayeten; o demiştir ki; "Âişe'ye Ra­sûlüllah'ın namazı hakkında sordum. Aişe: 'Öğleden önce dört rek'at, sonra iki rek'al kılardı' şeklinde cevap verdi." (Hadisi Müslim, Ahmed ve diğerleri rivayet etmiştir.)

Ebu Süfyan'm kızı Ümmü Habîbe (r.a.)'den rivayeten; Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Her kim bir gün ve bir gecede oniki rek'at namaz kılarsa onun için cennette bir ev yapılır: Öğle­den Önce dört rek'at, sonra iki rek'at, akşamdan sonra iki rek'at, yalsıdan sonra iki rek'at, sabahtan önce iki rek'at." (Hadisi Tirmizî rivayet etmiş, 'Hadîs hasen, sahihtir' demiştir. Müslim ise hadisi muhtasar olarak rivayet etmiştir.)

c- Sekiz rek'at olduğu hakkındaki rivayetler:

Ümmü Habîbe (r.a.)'den rivayeten; o demiştir ki: Rasûlüllah sallalla­hu aleyhi ve sellem buyurdu: "Her kim öğleden önce dört rek'at, sonra

dört rek'ai kılarsa Allah onun vücudunu cehenneme haram kılar." (Hadi­si Ahmed, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce rivayet etmiş, Tirmizî hadisi sahih saymıştır.)

Ebû Eyyûb cl-Ensârî (r.a.)'den rivayeten; Ebû Eyyûb öğleden önce dört rek'at kılardı. Ebû Eyyûb'a, 'Sen bu namaza devam eder misin?' diye sorulunca; O da 'Rasûlüliah'm böyle yaptığını görmüştüm de ona sordum,' dedi. Rasûlüllah şöyle buyurdu: "Bu an gök kapılarının açıldığı saattir. Benim iyi amellerimin göğe yükselmesini istedim." (Hadisi Ahmed riva­yet etmiştir. Senedi iyidir.)

d- Öğlenin farzından önce dört rek'at kılmanın fazileti: Aişe (r.a.)'dcn rivayclcn; o şöyle demiştir: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve scllcm: "Öğleden Önce dört, sabahlan önce iki rek'ah hiçbir za­man lerkeimezdi." (Hadisi Buharı ve Ahmed rivayet etmiştir.) Yine Âişc'dcn (r.a.) rivayclcn: "Rasûlüllah saliailahu aleyhi ve seilem öğleden önce iki rek'at kılar, kıyamı uzatır, rüku' ve secdelerini güzel yapardı." tbn Ömer'in; "Rasûİiillah öğle namazından Önce iki rek'at kılardı," hadisiylc, diğer hadislcrdcki "dört kılardı" ifadesi arasında bir çelişki yoktur. Hafız "Fetih" kitabında şöyle der: "Evlâ olan iki türlü kılındığıdır. Yani Rasû­lüllah sallallahu aleyhi ve seilem bazan iki kılar, bozan dört kılardı. Bir görüşe göre Rasûlüllah mescidde kıldığında ikiyle yetinir, evde kıldığın­da dört rek'ai olarak kılardı." Şuna da ihtimal vardır ki; Rasûlüllah evin­de iken iki rek'at kılar, sonra mescide çıkıp iki rek'at tc mescidde kılardı. Bu durumda İbn Ömer mescidde kıldığını görmüş, evde kıldığını göreme­miştir. Âişe (r.a.) ise her ikisine de şahit olmuştur. Birinci görüş, Ahmed ve Ebû Davud'un, Aişe (r.a.)'den rivayet ettikleri hadisle kuvvet bulmak­tadır. Bu hadiste Aişe (r.a.) "Öğleden önce dört rek'at kılar, sonra mesci­de çıkardı" demiştir. Ebû Ca'fcr Tabcrî ise; "Çoğu kerre dört rek'at, ba­zan da iki rek'ai kılardı." demiştir.

Öğleden önce veya sonra dört rek'at kıldığı zaman, efdal olan her iki rek'atte selâm vermektir. Rasülülîah sallallahu aleyhi ve sellem'in şu hadi­sine göre bir selâmla kılması da caizdir: "Gece ve gündüz namazları iki­şer, İkişer'dir." (Bu hadisi Ebu Dâvûd sahih bir senetle rivayet etmiştir.)

e- Öğlenin sünnetinin kazası:

Âişe (r.a.)'dcn rivayeten: "Rasûlüllah sallaliahu aleyhi ve seilem öğ-İe namazından önce dört rek'at kılmadığı zaman öğleden sonra onu kılar­dı." (Hadisi Tirmizî rivayet etmiş, 'hadis hasen ve garibdir,' demiştir.) tbn

Mâce'nin Âişe (r.a.)'den rivayet etliğine göre Âişe demiştir ki: "Rasûlül­lah sallallahu aleyhi ve seilem öğle namazından önce dört rek'atı kılmadı­ğı zaman sonra iki rek'at kılardı." Bu durum önce kılman devamlı sünnet­lerin kazası hakkındadır. Sonra kılman sünnetlerin kazası hakkında ise Ahmed'in Ümmü Seleme (r.a.)'den rivayet ettiği hadis vardır: "Rasûlüllah sallallahu aieyhi ve seilem öğleyi kıldı, o sırada ona bir mal getirildi. Mü­ezzin ikindi ezanım okuyuncaya kadar oturup o malı taksim etti. İkindiyi kıldı, sonra benim yanıma gelerek (Rasûlüllah o gün benim nöbetimdey-di) iki rek'at namaz kıldı. 'Ya Rasûlallah bu iki rek'at nedir?' dedik. "Bun­ların kilınmalanyla da emrolundun mu?' diye sorduk. Rasûlüllah: 'Hayır,' dedi. 'Bu iki rck'alı öğleden sonra kılacaktım, bu mal taksimi beni meşgul etti. Müezzin İkindi ezanını okuyunca bu iki rek'aü bırakmayı uygun gör­medim.'" (Hadisi Buharı rivayet etmiş, Müslim, Ebû Dâvûd ise başka la­fızlarla rivayet etmiştir.)

 

2.8.5.23. Akşamın Sünneti

 

Akşam namazından sonra iki rek'ai sünnet vardır. İbn Ömer'den da­ha önce geçen rivayete göre: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve scîlcm bu iki rek'at namazı lerkclmezdi.

Akşamın sünnetinde müstehab olan kırâet:

Akşamın sünnetinde Fatiba'dan sonra "Gul yâ eyyühe'l-kâfirûn" ve "Gul lıüve'llâhu ehad" okumak müstchabdır. İbn Mes'ûd (r.a.)'dan riva­yeten; o şöyle demiştir: "Akşam namazından sonraki iki rck'atle ve sabah namazından önceki iki rek'altc Rasûlüllah saliallahu aleyhi ve sellem'in "Gul yâ eyyühe'l-kâfirûn" ve "Gul hüve'llâhu ehad" okuduğunu, saya­mayacağım kadar Rasûlüllah'd an duymuşumdur." (Hadisi İbn Mâce, Tirmizî rivayet etmiş, Tirmizî hadisi hasen saymıştır.) Ayrıca evde edâ edilmesi de müsichabur. Mahmut bin Lcbib (r.a.)'den rivayeten; Rasûlül­lah sallallahu aleyhi ve seilem Abdül Eşhel oğullarına gelerek onlara ak­şamı kıldırdı. Selâm verince onlara; "Bu iki rek'atı, evinizde kılınız" bu­yurdu. (Hadîsi Ahmed, Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî rivayet etmiştir.) Ra­sûlüliah'm bu iki rek'atı evde kıldığı daha önceki hadislerde geçmiştir.

 

2.8.5.2.4. Yatsının Sünneti

 

Yatsıdan sonra iki rek'at sünnet kılmak hakkında hadisler daha önce geçti.

 

2.5.5.5. Gayri Müekked Nafile

 

Eda edilmesi kuvvetli olan sünnetler geçti. Bunun dışında başka sünnetler vardır ki, bunları devamlı olmadan yapmak mendub olur. Gayrı müekked sünnetleri aşağıda açıklıyoruz:

Bu konuda şahinliği tartışılan birkaç hadis varsa da, senet yollarının çok olması sebebiyle bazısı bazısını kuvvetlendirmektedir.

Bunlardan birisi İbn Ömer (r.a.)'in hadisidir. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "İkindiden önce dört rek'at kılan kişiye Allah merhamet elsin." (Hadisi Ahmed, Ebû Dâvûd ve Tirmizî rivayet et­miş, Tirmizî hadisi hasen saymıştır. Bu hadisi İbn Hibbân sahihlediği gibi İbn Huzeyme'de sah İh lemistir.) AH (r.a.)'nin hadisine göre: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem ikindiden önce dört rek'at kılar, iki rek'at arası­nı mukarreb meleklere, nebilere, onlara uyan mü'min ve müslümanlara selâm ile ayırırdı." (Hadisi Ahmed, Nesâî, İbn Mâce, Tirmizî rivayet et­miş, Tirmizî hadisi hasen kabul etmiştir.) iki rek'at üzere kısaltmaya ge­lince, bunun delili; "Her ezan ve karne: arasında namaz vardır" hadisinin umumi mânâsıdır.

 

2.8.5.3,1. Akşamdan Önce İki Rek'at

 

Bubarî'nin Abdullah bin Muğaffcl (r.a.)'den rivayet ettiğine göre Nebî aleyhisselam şöyle buyurmuştur: "Akşam namazından önce kılınız. Aksam namazından önce kılınız. (Üçüncüde) isteyen kılsın." buyurdu, in­sanların bunu sünnet olarak kabul etmesini hoş görmediği için, üçüncüde "isteyen kılsın," buyurdu. İbn Hibbân'dan bir rivayete göre Rasûlüllah sal­lallahu aleyhi ve sellem akşamdan önce iki rek'al kılmıştır. Müslim'in, İbn Abbas (r.a.)'dan rivayetine göre; o şöyle demiştir: "Güneş batmadan önce iki rek'at kılardık. Rasûlüllah bizi gördüğü halde, bize ne emretti, ne ya­sakladı." Hafız "Fetih" kitabında der ki: "Delillerin toplamı, sabahın sün­netinde olduğu gibi bu iki rek'aun da hafif kılınmasının müstehab olduğu­nu gösterir."

 

2.8.5.3.2. Yatsıdan Önceki İki Rek'at

 

Hadis imamlarının Abdullah bin Muğaffel (r.a.)'den rivayet ettikleri­ne göre Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Her ezan­la kamet arasında namaz vardır. (Sonra üçüncüde) isteyen kimse için", buyurdu.

İbn Hibbân'm İbn Zübeyr hadisine göre Rasûlüllah salfallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Farz olan hiçbir namaz yoktur ki, önünde iki rek'at nafile namaz olmasın."

 

2.8.5.4.  Farz Namazlarla Nafile Namazlar Arasını Bir Namaz Kılacak Kadar Ayırmanın Müstehab

 

Olduğu

 

Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in ashabından birinin rivayeti­ne göre: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem ikindi namazını kılınca, adamın biri de kalkıp kılmaya başladı. Ömer (r.a.) adamı görünce, 'otur,' dedi. 'Çünkü ehli kitab, namazları arasında fasıla bırakmadıkları için helak oldular.' Rasûlüllah: 'İbn Hattab ne güzel yaptı' buyurdu." (Hadisi Ahmed sahih bir senetle rivayet etmiştir.)

 

2.8.5.5. Vitir

 

a- Fazileti Ve Hükmü

 

Vitir, Rasûlüllah sallaliahu aleyhi ve sellem'in önem verdiği ve teş­vik etliği müekked bir sünncüir. Ali (r.a.)'den rivayclen; o şöyle demiştir: 'Vitir, farz namazlar gibi gerekli bir namaz değildir. Fakat Rasûlüİlah vitir kılmış ve şöyle buyurmuştur: "Ey Kur'ân ehli 'vitir namazı' kılınız. Mu­hakkak Allah lek'iir ve tek'i sever." (Hadisi Ahmed, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâcc rivayet etmiştir. Tirmizî hadisi hasen saymış, Hâkim ise, rivayet ederek sahih! emiş tir.)

Vitrin vacib olduğu hakkındaki Ebû Hanifc'nin görüşü zayıf bir gö­rüştür. İbn Münzir: "Bu konuda Ebû Hanife'yc uyan-başka bir kimse bil­miyorum," demiştir. Ahmed, Ebû Dâvûd, Nesâî ve İbn Mâce'ye göre Ki-nanc oğullarından Muhdici adında bir adama, Ebu Muhammed künyesiy-le bilinen ensardan bir adam vitr'in vâcib olduğunu haber verdi. Muhdicî, Ubâdc bin Sâmid'c giderek, Ebû Muhammed'in vitrin vacip olduğunu söylediğini ona bildirdi. Ubade bin Sâmid ise; "Ebû Muhammed yalan söylemiştir. Ben Rasûlülîah sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurdu­ğunu işittim: "Allahu Teâlâ'nın kullarına farz kıldığı beş vakit namaz vardır. Kim bunları eda eder, bunları küçük görmeyip zayi etmezse Al­lah'ın o kimseyi cennete koyacağına dair sözü vardır, iler kim bunları yapmazsa o kimse için Allah katında bir söz yoktur. Dilerse ona azab eder dilerse onu affeder." Buharı ve Müslim'in Talha bin Ubcydullah (r.a.)'m hadisinden naklettiğine göre Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sel-îem şöyle buyurmuştur: "Allahu Teâlâ gece ve gündüz beş vakit namaz farz kılmıştır." Arabî sordu: "Başka kılmam gerekir mi?" Rasûlüllah sal­lallahu aleyhi ve sellem: "Hayır, ancak nafile kılarsan o başka." buyurdu.

 

b- Vitir Namazının Vakti

 

Vitir namazının vaktinin, yatsı namazından sonra başlayıp, sabaha kadar devam etliği hususunda âlimler icmâ etmişlerdir. Ebû Temîmü'l-Ceyşânî'den rivayeten; Amr İbn ül-Âs (r.a.) cuma günü insanlara bir hut­be okuyarak şöyle dedi: "Ebu Basra'nın bana anlattığına göre Nebî aley-hisselam şöyle buyurdu: 'Allah size bir namaz ziyade elti. O da Vitir'dir. Vitir namazını yatsı namazıyla sabah namazı arasında kılınız.'" Ebû Temîm şöyle demiştir: "Ebû Zer elimi tuttu. Mesciddeki Ebû Basra'ya gö­türerek dedi ki: 'Sen Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'den Amr'ın de­diğini işittin mi?' Ebû Basra, 'evet' dedi. 'Rasûlüllah'dan işittim.'" (Hadisi Ahmed sahih bir senetle rivayet etmiştir.) Ebu Mes'ûd-el Ensârî (r.a.)'den rivayclen; o demiştir ki: "Rasûlüllah gecenin evvelinde, ortasında ve so­nunda vitri kılardı." (Hadîsi Ahmed sahih bir senetle rivayet etmiştir.)

Abdullah bin Ebî Kays (r.a.)'dan rivaycıen: "Âişc (r.a.)'yc Rasûlül­lah sallallahu aleyhi ve sellem'in vitir namazı hakkında sordum. Âişe de: 'Bazan gecenin evvelinde bazan sonunda vitri kılardı,' diye cevap verdi. "Kirâeıi gizli mi, açık mı yapardı?' diye sordum. O da: 'Hepsini yapardı. Bazan gizli bazan açık okurdu. Bazan (cünüblükten dolayı) yıkanarak uyur, bazan abdest alarak uyurdu' dedi" (Hadisi Ebû Dâvûd rivayet etmiş­tir. Hadisi aynı şekilde Müslim, Ahmed ve Tirmizî rivayet etmiştir.)

 

c- Gece Sonunda Uyanamayacağmı Sanan Kimsenin Vitri Hemen Kılması, Uyanabileceğin! Sanan Bir

 

Kimsenin ise Vitri Geciktirmesinin Müstehab Olduğu

 

Gecenin sonunda uyarlamayacağından korkan kimsenin gecenin ev­velinde vitri kılmakta acele etmesi müstchabdır. Aynı şekilde gecenin so­nunda uyanacağını sanan kimsenin vitir namazını gecenin sonuna bırak­ması müstchabdır. Câbir (r.a.)'den rivayeten; Rasûlüllah şöyie buyurdu: "Herhangi biriniz gecenin sonunda uyanaınayacağını zannederse evve­linde vitri kılsın, gecenin sonunda uyanacağını sanarsa sonunda kıtsın. Muhakkak gecenin sonunda kılınan namazlarda melekler hazır olurlar ve bu daha faziletlidir." (Hadisi Ahmed, Müslim, Tirmizî, İbn Mâce rivayet etmiştir.) Yine Cabir (r.a.)'den rivayeten Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem Ebu Bekir'e "Ne zaman vitri kılıyorsun?" diye sordu. O da; "Yatsı­dan sonra, gecenin evvelinde," dedi. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sel­lem: "Ya Ömer, sen ne zaman kılıyorsun?" diye sordu. O da; "Gecenin sonunda," dedi. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem: "Ey Ebû Bekir, sen ihtiyatlı davranıyorsun. Ömer, sen de sağlamıyla hareket ediyorsun," buyurdu. (Hadisi Ahmed, Ebû Dâvûd, Hâkim rivayet etmiş, Hakim, hadi­sin Müslim'in şartlarına göre sahih olduğunu söylemiştir.)

Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in, vitri seher vaktine kadar bıraktığı anlaşılmaktadır. Daha önce geçtiği gibi efdal olan da budur. Aişe (r.a.) şöyle demiştir: "Rasûlüllah vitir namazını her gece ve gecenin ev­velinde, ortasında ve sonunda kılardı. En son seher vaktine kadar gecik­tirirdi." (Hadisi Buharı, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî, îbn Mâce rivayet etmiştir.) Bununla beraber vitir namazını kılmadan uyumamaları için bazı ashabına vasiyet etmiştir. Bu durumda ihtiyatlı olmalarını öğüt-lemiştir. Sa'd bin Ebî Vakkas (r.a.) son yatsı namazlarını Rasûlülîah sal­lallahu aleyhi ve selem'in mescidinde kılar, sonra tek olarak vitri kılar, buna ilave yapmazdı. Ona: "Ey Ebâ lshak, vitri tek kılıyor, hiç bir şey art-tırmıyor musun?" diye sorulunca: "Evet. Tek kılıyorum. Rasûlüllah sallal­lahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu işittim: "Vitri kılmadan uyu­mayan ihtiyatlı davranmıştır." (Hadisi Ahmed rivayet etmiş, "hadisin râvileri sikadır," demiştir.)

d- Vitrin Rek'atlarının Sayısı

Tirmizî, şöyle diyor: "Nebi aleyhisselam'dan rivayet olunduğuna gö­re, Vitir, onüç, dokuz, yedi, beş, üç, bir rek'atür." İshak bin İbrahim, "Ra­sûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'den rivayet edilen bu hadisin mânâsı şudur." der: "Gece onüç rek'at vitir yapardı, demek: vitir namazıyla bera­ber onüç rek'at kılardı, demektir. Yani onüç rek'ailık namaz vitir namazı­na nisbet edilerek vitir olarak söylenmiştir. Vitir namazını iki rek'at eda edip bir rek'at ilave ederek bir teşehhüd ve bir selâmla kılmak caizdir. Hepsini bir teşehhüd ve bir selâmla kılmak caizdir. Rek'atlcrin birisini di­ğerine teşehhüdsüz bitiştirmek, son rek'atte önce leşehhüd okuyup, son rek'atte kalkmak caizdir. Bütün rek'atleri bir leşehhüd, son rck'alle bir selâmla eda etmek caizdir. Bunların hepsi caiz olup, Rasûlüllah'dan varid olmuştur."

İbn Kayyım şöyle der: "Sahih ve açık olan vitir konusundaki sünne­tin bitişik olarak beş veya yedi rek'at kılınmasıdır." Ümmü Seleme (r.a.)'nin hadisinde olduğu gibi: "Rasûlüllah selam ve kelamla arasını ayırmadan yedi veya beş rek'atle vitri kılardı." (Hadisi Ahmed, Nesâî, İbn Mâce iyi bir senette rivayet etmiştir.) Âişc (r.a.)'nin sözüne göre; Rasûlül­lah sallallahu aleyhi ve sellem geceleyin onüç rek'at kılardı. Bunlardan beş'ini ise vitir olarak kılar. Vitir namazında, sonundan başka bîr yerde oturmazdı. (Hadisi Buharî, Müslim rivayet etmiştir.) Yine Aişe (r.a.)'nin hadisine göre: "Rasûlüllah, geceleyin dokuz rek'at kılar ancak sekizinci rek'atte oturur, Allah'ı zikreder, hamd ve duâ ettikten sonra kalkar, selâm vermezdi. Sonra dokuzuncu rek'atı kılınca oturur, teşehhüd eder, sonra işiteceğimiz şekilde selâm verirdi. Selâm verdikten sonra oturarak iki rek'at kılar, böylece onbir rek'at kılmış olurdu. Rasûlüllah yaşlanınca ve fazla kilo alınca yedi rek'at olarak vitri kılar, birinci rek'atte yaptığı gibi ikinci rek'atı da kılardı." Âişe (r.a.)'dcn nakledilen bir başka ifade de şöy­ledir: "Rasûlüllah, yaşlanıp kilosu artınca yedi rek'at olarak vitri kılar sa­dece altı ile yedinci rek'atlerde otururdu. Yedinci rek'atte ise selâm verir­di." Bir başka lafızda; "Rasûlüllah, yedi rek'at kılıp sadece sonunda otu­rurdu," şeklindedir. (Hadisi Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî, îbn Mâce rivayet etmiştir.)

Bütün bu hadisler sahih ve açık olup bunlara ters düşecek başka bir hadis yoktur. Ancak "Gece 'namazı ikişer ikişerdir" sahih hadisi buna ters görünmektedir. Fakat daha önceki hadisler, Rasûlüllah sallailahu aleyhi ve sellem'in vitri yedi veya beş olarak kıldığını gösteriyor. Bu hadislerin hepsi doğru olup bazısı bazısını kuvvetlendirmektedir. Rasûlüllah sallai­lahu aleyhi ve sellem, gece namazı hakkında soru sorana, "ikişer ikişer­dir," diye cevap verdi. Çünkü onlar, vitir namazını sormuyorlardı. Yedi, beş, dokuz, bir olarak kıldığı namaz ise, vitir namazıdır. Vitir; ismi üstün­de, kendinden Öncekinden ayrılır, teklik ifade eder. Akşam namazı bitişik üç rek'at olduğu gibi, vitir de beş, yedi, dokuz olarak tektir. Eğer onbir rek'atı ayırdığı gibi, beş veya yedi rek'ati iki selâmla ayırırsa tek olarak ayrılan rek'ata vitir denir. Rasûlüllah sallailahu aleyhi ve sellem şöyle bu­yurdu: "Gece namazı ikişerdir. Sabah vaktinin gireceğinden korkarsa bir rek'al vitir kılar. Kıldığı gece namazına bu rek'atı tek olarak ilave eder." Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in sözü ile fiili bu konuda birbirine uymakta ve biri diğerini doğrulamaktadır.

 

e- Vitir Namazında Kur'ân Okumak

 

Vitir namazında Fatiha'dan sonra Kur an'dan herhangi bir ayet oku­mak caizdir. Ali (r.a.); "Kur'ân'dan belli bir yer okumak yoktur. Diledi­ğinle vitri kılabilirsin. Fakat müstehab olan üç rek'atli vitir namazında bi­rinci rek'atte Fatiha'dan sonra "sebbih'isme Rabbikc'1-a'Iâ", ikinci rek'atte "Gul yâ cyyühe'l-kâfirûne", üçüncü rek'atte "Gulhuve'llâhu ehad" oku­maktır," demiştir. (Hadisi Ahmed, Ebû Dâvûd ve Tirmizi rivayet etmiş, Tirmizi hadisi hasen saymıştır.) Âişe (r.a.)'den rivayeten; o demiştir ki: "Rasûlüllah saîlallahu aleyhi ve sellem birinci rek'atte "Sebbih'isme Rab-bike'l-A'lâ", ikinci rek'atte "Gul yâ eyyühe'l-kâfirâne", üçüncü rek'atte "Gul hüve'llâhu ehad" ve "muavvizeteyni" okurdu.)

 

f- Vitir Namazında Kunut Okumak

 

Bütün yıl boyunca 'kunut' okumak meşrudur. Ahmed, Tirmizî, Ne­sâî, Ebû Dâvûd, İbn Mâce ve diğerlerinin, Hasan bin Ali'nin hadisinden rivayet ettiklerine göre, vitirde kunut okumak meşrudur. Hasan bin Ali, şöyle demiştir: "Rasûlüllah vitirde okuyacağım kelimeleri bana öğretti:

"Allahım, hidayet ettiklerinin yoluna beni de hidayet et. Allahım, afiyet verdiklerinle beraber bana da afiyet ver. Dost edindiklerinle bera­ber beni de dost edin. Verdiğin şeyleri bana mübarek eyle. Hükmettiğin şeylerin şerrinden beni koru. Şüphesiz sen hüküm verirsin, fakat kimse sana hüküm veremez. Senin sevdiklerin zelil olmaz. Senin düşman olduk­ların ise asla aziz olmaz. Rabbimiz mübarek ve yüce oldu. Nebisi Mu-hammed'e Allah rahmet eylesin." Tirmizî, 'bu hadîs hasen olup Rasûlül­lah sallallahu aleyhi ve sellem'den Kunut hakkında bundan daha güzel bir duâ bilmiyorum,' demiştir. Nevevî, 'hadisin senedi sahihtir,' demiş, İbn Hazm ise, sıhhati hususunda durmuş; 'Bu hadis her ne kadar delil olarak getirilmese bile Rasûlüllah sallaliahu aleyhi ve sellem'den bunun dışında başka bir şey bulamadım. Zayıf hadis ise bence, kıyastan daha iyidir,' de­miştir. Ahmed bin Hanbei, bu görüşün İbn Mes'ûd, Ebu Mûsâ, İbn Abbas, Bera, Enes, Hasan Basrî, Ömer bin Abdülazîz, Sevrî, İbn Mübârek'den nakledildiğini söylemiş, 'Hanefîlcr ve Ahmed'den bir rivayetin de görüşü budur,' demiştir. Nevevi; 'bu görüş delil bakımından kuvvetlidir,' demiştir. Şafiî ve diğerleri ise, 'Ramazan'ın son yarısından başka Kunut okunmaz,' görüşündedirler. Ebu Davud'un rivayetine göre: Ömer bin Hattab, insan­ları Übeyy bin Ka'b'ın huzurunda topladı. Onlara yirmi gece namaz kıldır­dı, sadece Ramazan'ın ikinci yarısından başka kunut okumadı. Muham-med bin Nasr, Sa'îd bin Cübeyr'e vitir namazında kunut'un ne zaman baş­ladığını, sordu. O da; "Ömer İbnul-Hattab asker gönderdi. Asker tehli­keyle karşılaşınca, onlar hakkında korkuya kapıldı. Ramazan'ın son yarısı olunca onlar için kunut okuyarak, onlara duâ etti." dedi.

 

g- Kunutun Yeri

 

Kunut'un, Kur'ân okumayı bitirince rüku'dan önce yapılması caizdir, bununla beraber rüku'dan kalktıktan sonra da yapılabilir. Humeyd'den ri-vayctcn; o demiştir ki: "Enes'e rüku'dan sonra veya evvel kunut hakkında sordum. O da 'hem önce, hem sonra okurduk,' dedi." (Bu hadisi İbn Mâce ve Muhammcd bin Nasr rivayet etmişlerdir. Hafız "Fetih" kitabında hadi­sin senedi kuvvetlidir, demiştir.) Rüku'dan önce kunut okuyunca, kırâcti bitirdikten sonra ellerini kaldırarak tekbir alır. Kunut'u bitirdikten sonra yine aynı şekilde tekbir aîır. Bazı sahabeden bu şekilde rivayet olunmuş­tur. Bazı âlimler kunut sırasında elleri kaldırmanın müstehab, bazıları müstebab olmadığı görüşündedir. Ellerle yüzü mesh etmeye gelince; Beyhâkî, "Evlâ oian bunu yapmamak, selefin namazda elleri kaldırırken yüze sürmeden yaptığı şekil ile yetinmektir." demiştir.

 

h- Vitir Namazından Sonra Dua Okumak

 

Namaz kılanın, vitrin selâmından sonra üç defa "Sübhâne'l-Meliki'l-Kuddûs" demesi müstchabdir. Üçüncüde sesini yükselterek "Rabbi'l-melâikeli ve'r-rûh" der. Ebû Dâvûd ve Nesaî'nin, Übeyy bin Ka'b'ın hadi­sinden rivayetlerinde şöyle denmiştir: "RasûlüHah sallaîlahu aleyhi ve sel-lem vitir namazında "Sebbih'isme Rabbike'l-A'lâ," ve "Gul yâ eyyühe'l-kâfirûn" ve "Gul hüveliâhu ehad" okurdu. Selâm verince de üç defa "Sûbhane'l-Meliki'l-Kuddûs" derdi. Üçüncüde sesini yükseltir ve uzatır­dı." (Bu lafız Nesâî'nindir. Darekutnî'de şu da vardır. "Rabbi'l-melâiketi ve'r-rûh" derdi.) Sonra Ahmed, Nesâî, Tirmizî, Ebû Dâvûd ve İbn Mâce'nin RasûlüHah sallaîlahu aleyhi ve selîem'den rivayet ettikleri duayı okur: "Rasûlüüah vitrin sonunda söyle derdi:

"Allahım kızmandan rızana, azabından affına, senden sana sığını­yorum. Sana olan övgüyü sayamam, sen kendini Övdüğün gibisin."

 

ı- Bir Gecede İki Vitir Yoktur

 

Bir kimse vitri kılar da, sonra tekrar kılmak isterse caizdir. Bu kişi, vitri tekrar kılmış sayılmaz, ikincisi nafile olur. Ebû Dâvûd, Ncsaî ve Tirmizî'nin Ali (r.a.)'den hasen olarak rivayet ettikleri hadiste, Ali şöyle

demiştir: Rasülüllah'm şöyle buyurduğunu işittim: "Bir gecede iki vitir yoktur." Âişe (r.a.)'den rivayeten: "RasûlüHah, bizim işiteceğimiz şekilde selâm verir, sonra oturarak selâmdan sonra iki rek'at kılardı." (Hadisi Müslim rivayet etmiştir.) Ümmü Seleme'den rivayeten: "RasûlüHah vitir­den sonra oturarak iki rek'at kılardı."

(Hadisi Ahmed, Ebû Davud, Tirmizî ve diğerleri rivayet etmiştir.)

 

i- Vitrin Kazası

 

Cumhur ulemâ, vitrin kazasının meşru olduğu görüşündedir. Beyhakî'nin rivayet ettiği, Hâkim'in, Buharı ve Müslim'in şartlarına göre sahih kabul etliği, Ebû Hureyre hadisine göre Nebi aleyhissciam şöyle bu­yurmuştur: "Sizden biriniz vitri kılmadan sabahlarsa, vitri kılsın." Ebû Davud'un Ebû Sa'îd-il Hudrî'den rivayetine göre Nebî aîeyhissciam şöyle buyurdu: "Kim uyur veya unutursa, hatırladığı zaman vitri kılsın." Irakî 'hadisinin senedi sahihtir," demiştir. Ahmed ve Taberani'nin iyi bir senetle rivayet etliklerine göre: "Rasûlüllah, sabahladığında vitri kılardı." YaSnız vitrin kaza edileceği vakitte ihtilâf edilmiştir. Hancfîlerc göre, mekruh va­kitlerin dışında kaza edilebilir. Şafiîlere göre, gece veya gündüz herhangi bir vakitte kaza edilebilir. Malik ve Ahmed'e göre, sabah namazını kılma­dan fecirden sonra kaza edilir.

 

j- Beş Vakit Namazda Kunut

 

Beş vakit namazda secdeye inmeden açık olarak kunut okumak meş­rudur. İbn Abbâs'dan rivayete göre: "Rasûlüllah arka arkaya bir ay öğle, ikindi, akşam, yatsı ve sabahleyin her namazın arkasında, son rek'atte "se-mi'allahu limen hamideh" deyince, Benî Süİeym, Rial, Zekvan, Usayye kabileleri aleyhinde beddua okudu, arkasındakilcrdc âmîn dedi." (Hadisi Ahmed ve Ebû Dâvûd rivayet etmiştir. Ahmed'in rivayetinde: "Rasûlüllah bu kabilelere İslâm'a çağıracak kişiler göndermişti de onları öldürmüşler­di," ilâvesi vardır.) Ikrime; "Kunut'un esası budur" der. Ebû Hureyre ise; "Nebî aleyhisselam bir kimseye dua veya beddua etmek istediğinde rü­ku'dan sonra kunut okurdu," demiştir.

Bazan Rasûlüllah, sallaîlahu aleyhi ve sellem: "Semi'allahu limen hamideh" dediği zaman "Rabbena ve lckc'1-hamd" der: "Allahım, Velid bin Velid'i, Seleme bin Hisam'ı, 'İyaş bin EbîRebî'i ve müminlerden za­yıf olanları kurtar, Allahım, Mudar kabilesine baskını artır. Onlara Yu­suf aleyhisselam zamanındaki kıtlık gibi kıtlık ver." derdi. Bu duayı açık olarak yapar, bazı namazlarında okurdu. Sabah namazında; "Allahım, falancaya, falancaya lanet et." derdi. Arap kabilelerinden bazılarına beddua edince, Allah Teâlâ şu âyeti indirdi: "Onların yaptıklarından sa­na bir şey yoktur. Onlar için tevbe etsen de, azaplarını istesen de onlar

Zalimlerdir.''[41] (Hadisi Buharı, Ahmed rivayet etmiştir.)

 

k- Sabah Namazında Kunut

 

Sabah namazında kunut, sadece secdeye inerkenden başka yerde meşru olmamıştır. Sadece burada kunut yapılır. Diğer namazların kunutu daha önce geçti. Ahmed, Nesâî ve İbn Mâcc'nin rivayet edip, Tirmizî'nin sahih kabul etliği hadisle Ebû Mâliki'l-Eşcaî'den rivayeten şöyle denmiş-lir: "Übeyy Rasûlüllah'ın arkasında onalti yaşında iken namaz kılmış, Ebûbekir, Ömer ve Osman'ın arkasında da kılmıştır. Übeyy'e, 'bunlar ku­nut okudu mu?' diye sordum, o da 'Hayır. Oğlum, bunlar sonradan çıktı,' dedi." İbn Hıbbân, Haüb, İbn Huzeyme hadisi sahihlemiştir. Encs'den ri­vayeten: "Rasûlüllah sabah namazında sadece bir kavme duâ veya beddua ettiği zaman kunut okurdu." Zübeyr'in rivayetinde üç halife sabah nama­zında kunul okumazlardı. Ebû Hanife, rivayetinde üç halife sabah nama­zında kunut okumazlardı. Ebû Hanife, Hanbel, İbn Mübarek, Sevrî ve İshak'ın görüşü de budur. Şafİîler ise, 'sabah namazında ikinci rek'atin rü-ku'undan sonra Kunut okumak sünnettir,' derler. Buharı, Müslim, Nesâî, Ebû Dâvûd ve İbn Mâce'nin İbn Sîrîn'den rivayetlerine göre; Enes bin Mâlik'e soruldu: "Rasûlüllah sabah namazında kunut okur muydu?" O da, "evet" dedi. "Rüku'dan önce mi, sonra mı?" diye-sorulunca; "rüku'dan sonra," dedi. Ahmed, Bezzar, Dârekutnî, Beyhakî ve Hâkim'in sahih ka­bul ettiği, Enes bin Mâlik hadisine göre: "Rasûlülİah dünyadan ayrılınca­ya kadar, sabah namazında kunut okumaya devam etti." Bu istidlal şeklini tartışmak gerekir. Çünkü Enes bin Mâlik'e sorulanın, secdeye giderken okunan kunut olduğu, Buharı ve Müslim'in rivayetlerinde sarihtir, ikinci hadisin senedinde ise, hadiste kuvvetli olmayan Ebû Ca'fer er-Râzî vardır. Bu hadisle delil getirmeye kalkışılamaz. Çünkü Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in hayati boyunca, sabah namazında kunut okuduğu, da­ha sonra ise halifelerin bunu terkeltikleri akla nasıl sığar. Bilakis Enes, daha önce açıklandığı gibi, sabah namazında kunut okumazdı. Hadisin sa­hih olduğu kabu! edilse biie buradaki kunut; "Rasûlüllah dünyadan ayrı­lıncaya kadar rüku'dan sonra kıyamı duâ ve sena ile uzatırdı," anlamında­dır. Bu şekilde duâ yapmak da kunutun ifâde ettiği manalardan bir mânâdır. Ve burada münasip olan da budur. Her ne zaman, yapılması ve­ya terkedilmesi mubah olan bir konuda ihtilaf çıkarsa, yapılacak en hayır­lı şey, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in tuttuğu yolu takip etmek­tir.

 

2.8.5.6. Gece Namazı

 

a- Fazileti

 

Allah Teâlâ Nebî'sine şöyle emretti: "Ey Muhatntned gecelen uya­nıp, yalnız sana mahsus olmak üzere fazladan namaz kıl. Belki de Hatibin seni Övülecek bir makama yükseltir. "[42] Bu emir her ne kadar Rasûlül­lah sallallahu aleyhi ve sellem'in şahsına ise de, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve selicm'e uymaları emredilen bütün müstümanlar da bu hükmün içine girer.

Allahu Teâlâ gece namazlarına devam edenlerin, iyi insanlar olduk­larını ve Allah'ın hayır ve rahmetini hak kazandıklarını açıklayarak şöyle buyurdu: "Doğrusu Allah'a karsı gelmekten sakınanlar, Rablerinin ken­dilerine verdiğini almış olarak bahçelerde ve pınar başlarındadırlar. Çünkü onlar bundan önce iyi davrananlardı. Onlar gecelen az uyuyan­lardı. Seher vakitlerinde bağışlanma dilerlerdi.”[43]

Allah (cclle celâlühü) gece namazına kalkanları övdükten sonra on­ları iyi kullar cümlesine katarak şöyle buyurmuştur: "Rahmanın o kulları ki, onlar yeryüzünde vakar ve tevazu ile yürürler. Cahiller kendilerine laf attıkları zaman 'selâm derler. Onlar ki, Rablerine secdeler ve kıyamlar yaparak geceyi geçirirler."[44]

Onların gerçek mümin olduklarına Allah Teâlâ şu âyetlerde şahitlik yaparak buyuruyor ki: "Âyetlerimize ancak, kendilerine hatırlatıldığı za­man secdeye kapananlar, büyüklük taslamayarak, Rablerini överek yü­celtenler, vücutlarım yataklarından uzak tutup, korkarak ve umarak Rab­lerine yalvaranlar ve verdiğimiz nzıklardan sarfedenler, inanır. "[45] "Yaptıklarına karşılık onlar için saklanan müjdeyi kimse bilemez."[46]

Cenab-ı Hak; gece namaz kılanlarla, bu vasfı alamayan diğerlerinin arasım ayırıp, eşit olmadıklarını beyan ederek şöyle buyurmuştur: "Geceleyin secde ederek ve ayakta durarak boyun büken, ahiretten çekinen, Rabbinin rahmetini dileyen kimse, inkâr eden kimse gibi olur mu? Ey Muhammed, de ki: "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" Doğrusu ancak akıl sahipleri öğüt alırlar.,"[47]

Bu âyetler bu konuda Kur'ân'da geçen bir kaç âyettir. Rasûlüİlah sal-lailahu aleyhi ve sellem'in sünnetinde ise bu konuda pek çok hadis vardır. İşte bazıları:

Abdullah bin Selâm şöyle demiştir: "Rasûlüliah Medine'ye ilk geldi­ğinde insanlar süratle ona koştu. Ben de koşanlar arasında idim. Rasûlül-lah'ın yüzünü görünce onun yabancı bir yüz olmadığını anladım. Ondan ilk işittiğim söz şu oldu: "Ey insanlar, selâmı yayınız, yemek yediriniz, st~ la-i rahim yapınız, insanlar uykuda iken namaz kılınız, selâmetle cennete giriniz." (Hadîsi Hâkim, İbn Mâcc, Tirmizî rivayet etmiş, Tirmizî hadisin hasen, sahih olduğunu söylemiştir.)

Sclmân-ı Fârisî demiştir ki: "Rasûlüliah şöyle buyurdu: "Size gece namaz kılmayı tavsiye ederim. Sizden öncekilerin adeti buydu. Bu adet sizi Rabbinizc yaklaştırır. Günahlarınıza son verir, vücudunuzdan hasta­lığı lardeder."

Schl bin Sa'd şöyle demiştir: "Cebrail, Nebî aleyhi s sel am'a gelerek şöyle dedi: "Ey Muhammed, ne kadar yasarsan yaşa, öleceksin, dilediğin ameli yap, onunla karşılık göreceksin, dilediğini sev, ondan ayrılacaksın. Dil ki müminin şerefi gece namaz kılmaktır. İzzeti ise insanlardan bir şey dilememektir."

Ebû Dcrda (r.a.)'dan rivayeten; Nebi aleyhisselam şöyle buyurmuş­tur: "Üç kişi var ki Allah onları sever, onlara güler ve onları müjdeler;

1- Cephede bir gedik açılır da o kişi kendi kendine, kaçanların ar­dında öldürülünceye veya Allah Azze ve Celle'nin yardımı gelip yetişin-ceye kadar savaşmaya direnir. Allah Teâlâ şöyle buyurur: "Şu kuluma bakınız, kendiliğinden benim için nasıl sabredip direniyor."

2- Güzel karısı, yumuşak yatağı olduğu halde, gece namazına kal­kan kişidir. Onun hakkında Allah Teâlâ şöyle buyurur: "Arzularını terke-derek beni zikrediyor. İstese uyuyabilirdi."

3- Kervanla beraber bir seferde bulunduğunda, uyku basıp uyuyun­ca sıkıntılı olsun, rahat olsun, erkence kalkıp yola koyulanlardır."

 

b- Gece Namazının Adabı

 

Gece namazı kılmak isteyenlerin aşağıdaki hususlara dikkat etmesi sünnettir:

1- Yatarken gece namazına kalkmaya niyet etmelidir. Ebû Derdâ'dan rivayeten; Nebî aleyhisselam şöyle buyurdu: "Kim geceleyin namaz kılmaya niyet edip yatağına yatar da sabah oluncaya kadar gözleri ona galebe çalar uyanamazsa, niyet ettiği ona yazılır. Uykusu ona Rab-bından sadaka olur." (Nesai ve İbn Mâce hadîsi sahih bir senetle rivayet etmişlerdir.)

2- Uyanınca yüzünü meshederek uykusunu açması misvak kullanıp gök yüzüne bakması sonra Rasûlüliah sallallahu aleyhi ve sellem'den ge­len dualar ile duâ etmesi sünnettir. Rasûlüliah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle duâ ederdi:

"Senden başka ilâh yoktur. Seni teşbih ederim. Günâhlarımdan sa­na istiğfar ederim. Senin rahmetini isterim. Ya Rab, ilmimi artır. Kalbimi doğruya ilettikten sonra eğriltme. Bana katından bir rahmet bağışla. Çünkü sen çok bağışlayansın. Bizi öldükten sonra dirilten Allah'a ham-dolsun. Gidiş onadır." Sonra At-i îmrân sûresinin on ayetini "innefi hal­kı's-semâv âti" nin sonuna kadar okurdu. Sonra şöyle dua ederdi:

"Allah'ım hamd sanadır. Sen göklerin, yerin ve içindekilerin nurusun. Hamd sanadır. Sen gökleri yeri ve içindekileri ayakta tutansın. Hamd sanadır. Sen haksin. Sözün haktır. Sana kavuşmak haktır. Cennet hak, cehennem haktır. Nebiler haktır. Muhammed haktır. Kıyamet saati haktır. Allah'ım sana teslim oldum. Sana inandım, sana güvendim, sana yöneldim. Senin yolunda mücadele ettim. Seni hakem kabul ettim. Geçir­diğim ve gelecek, gizlediğim ve açığa vurduğum günahlarımı bağışla. Sen kendinden başka ilâh olmayan A ilahsın."

3- Gece namazına iki hafifçe rck'atle başlayıp, sonra dilediği kadar kılmak sünnetlin Âişe (r.a.)'den rivâyeten; o şöyle demiştir: "Rasûlüllah gece kalktığı zaman iki hafif rek'atle namaza başlardı." Ebû Hüreyre'den rivayeten Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Sizden biriniz gece kalktığı zaman namazına iki hafif rek'aile baslasın." (Bu hadislerin ikisini de Müslim rivayet etmiştir.)

4- Ailesini uyandırmak sünnettir. Ebû Hüreyre'den rivayeten Nebî aleyhisselam şöyle buyurmuştur: "Gece namaza kalkıp kılan ve hanımını uyandıran, eğer uyanmazsa yüzüne su serpen kişiye Allah rahmet etsin. Gece kalkıp namaz kılan ve kocasını uyandıran uyanmazsa yüzüne, su serpen kadına da Allah rahmet etsin." Yine Ebû Hüreyre'den rivâyeten, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kişi gece eşini kal­dırıp beraberce namaz kılarlarsa veya beraberce iki rek'at kılarlarsa Al­lah'ı zikreden erkekler ve kadınlardan (zâkirîn ve zâkirâl) yazılırlar." (Ha­disi Ebû Dâvûd ve diğerleri sahih bir senetle rivayet etmişlerdir.) Ümmü Scleme'den rivayeten, Nebî aleyhisselam bir gece uyanarak şöyle dedi: "Sübhânallah! Bu gece nice fitneler indiriidi. Nice hazineler indirildi. Hücre sahiplerini (yani Rasûlüllah'ın hanımlarını) kim uyandıracak? Dün­yada nice giyinenler var ki kıyamet günü çıplaktırlar. (Hadîsi Buhârî riva­yet etmiştir.) Ali'den (r.a.) rivayeten: "Rasûlüllah, Ali ile Fatıma'nm kapı­larını çalarak onlara; "Gece kalkıp namaz kılmıyor musunuz?" diye sordu. Fatıma: "Ey Allah'ın Rasûlü, canımız Allah'ın elindedir. Kaldırmak dile­diğinde bizi kaldırır," diye Rasûlüllah'a cevap verdi. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem bu söz üzerine dönüp gitti. Sonra Fatıma, Rasûlüllah'ın dizlerine vurarak şöyle dediğini işitti: "İnsanın en çok yaptığı iş tartışma­dır. "[48] (Hadisi Buharı ve Müslim rivayet etmiştir.)

5- Kişiyi uyku basınca, uykusu açılıncaya kadar uyuyup, namazını sonraya bırakması: Âişe'den rivayeten, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sel-tem şöyle buyurdu: "Sizden biriniz gece kalktığı zaman, Kur'ân'dan ne okuduğunu anlayamazsa yatsın." (Hadisi Müslim rivayet etmiştir.) Enes şöyle dedi: "Rasûlüllah iki direk arasında uzanmış bir ip varken mescide girdi. 'Bu nedir?' deyince, 'Zeyneb'in namaz kılması içindir, yorulduğu za­man bu ipe tutunarak kalkar' dediler. 'Onu çözün; sizden biriniz namazı dinç iken kılsın. Ağırlık çöktüğü zaman veya yorulunca biraz uyusun,' bu­yurdu." (Hadisi Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir.)

6- Gücü yettiği kadar namaza kalkıp nefsini zorlamamak: Gece na­mazını devamlı yapıp, zaruret olmadan terkeunemck. Âişe (r.a.)'den riva­yeten, o demiştir ki; Rasûlüllah sallaliahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Gücünüz yettiği kadar amelleri yapınız. Allah'a yemin olsun ki, siz usan­mayınca Allah usanmaz." (Hadisi Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir.) Yi­ne Buhârî ve Müslim'in rivayetine gö're; Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'e "hangi amel daha sevimlidir?" diye soruldu. Rasûlüliah sallallahu aleyhi ve selicm: "Az da olsa devamlı olandır," buyurdu. Müslim, Âişc'den rivayeten demiştir ki: "Rasûlüllah'ın ameli devamlı idi. Bir amel yaptığı zaman onu devamlı yapardı." Abdullah bin Ömer'den rivayeten, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem ona şöyle buyurdu: "Ey Abdullah, sen falanca gibi olma. O, gece namazına kalkardı. Şimdi ise gece namazı­nı terkediyor." (Hadisi Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir.) Yine Buhârî ve Müslim'in İbn Mes'ûd'dan rivayet ettiklerine göre: Nebî aleyhissc-lam'm yanında, sabaha kadar uyuyup uyanmayan bir adam hakkında ko­nuşulunca, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem: "Bu adamın şeytân ku­laklarına bevletmiştir." buyurdu. Buhârî ve Müslim'in Salim bin Abdullah bin Amr'dan, onun da babasından aldığı rivayete göre Rasûlüllah sallalla­hu aleyhi ve sellem Ömer (r.a.)e: "Abdullah ne iyi adamdır. Keşke gece kalkıp namaz kılsaydi," buyurdu. Salim diyor ki: "Bu sözden sonra Ab­dullah biraz uykudan başka uyumazdı."

 

c- Gece Namazının Vakti

 

Gece namazının, yatsı namazından sonra olmak üzere gecenin evve­linde, ortasında ve sonunda kılınması caizdir. Enes (r.a.) Rasûlüllah sal­lallahu aleyhi ve sellem'in namazını anlatırken demiştir ki: "Biz Rasûlüllah'i hiç ummadığımız anda namaz kılarken gördük. Yine hiç ummadığı­mız anda uykuda bulurduk. Bir ay oruç tutmaya başlar. Hiç iftar etmeyecek derdik, bir de iftar eder, hiç oruç tutmayacak derdik." (Hadisi Buhârî, Ahmed, Nesâî rivayet etmiştir.) Hafız şöyle dedi: "Rasûlüllah'm teheccü-dü için muayyen bir vakit yoktu. Kolayına gelen zamanda kılardı."

 

d- Gece Namazının En Faziletli Vakti

 

Efdal olan gecenin son üçte birine kadar tehir etmektir.

Ebu Hüreyre (r.a.)'den rivayeten; Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sel-İcm şöyle buyurdu: "Rabbimiz her gece gecenin son üçte biri kalınca dün­ya semasına nüzul ederek şöyle buyurur: "Yok. mudur duâ eden, duasını kabul edeyim? Yok mudur benden isteyen, istediğini vereyim? Yok mudur af isleyen, onu af edeyim?" (Hadisi Buhârî, Müslim, Ebu Dâvûd, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâcc rivayet etmiştir.)

Amr bin Abese (r.a.)'dcn rivayetle; o şöyle demiştir; Rasûlüllah sal­lallahu aleyhi ve scllcm'dcn şöyle buyurduğunu işittim: "Kulun rabbine en yakın olduğu zaman gecenin son kısmıdır. Eğer bu saatlerde Allah'ı zikredenlerden olabilirsen ol." (Hadisi Hâkîm rivayet ederek; "Müslim ve Tirmizî'nin şartlarına uygun olup hasen ve sahihtir," demiştir. Hadisi aynı şekiide Nesâî ve İbn Huzeyme'dc rivayet etmiştir.)

Ebû Müsüm (r.a.) Ebû Zer'e şöyle dedi: "Gecenin ne zamanında na­maz kılmak efdaldir?" O da: "Senin sorduğunu Rasûlüllah'a sordum. Şöy­le buyurdu: 'Gece yarısından sonra kılman namazdır. Bunu az kişi yapar.'" (Hadisi Ahmed iyi bir senetle rivayet etmiştir.)

Abdullah bin Amr (r.a.)'dan rivayeten; Nebi aleyhisselam şöyle bu­yurdu: "Allah'ın en çok sevdiği oruç Dâvûd peygamberin orucudur. Al­lah'ın en çok sevdiği namaz Dâvûd aleyhisselam'ın namazıdır. Dâvûd aleyhisselam, gece yarısına kadar uyur, üçle birinde namaz kılar. Altıda birinde yine uyurdu. Bir gün oruç tutar, bir gün iftar ederdi." (Hadisi Buharı, Müslim, Nesâî, Ebû Dâvûd, İbn Mâcc rivayet etmiştir.)

 

e- Gece Namazlarının Rek'atlerinin Sayısı

 

Gece namazlarına mahsus belli bir sayı, belli bir sınır yoktur. Yatsı namazından sonra vitrin tek bir rek'atı oîsa dahi gece namazı gerçekleş­miş olur.

Semure bin Cündüb (r.a.)'dcn rivayeten; o şöyle demiştir: "Rasûlül­lah bize gece az veya çok namaz kılmamızı, sonunu tek rek'at yapmamızı emretti." (Hadisi Taberâni ve Bezzâr rivayet etmiştir.)

Enes (r.a.)'in Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'den merfû olarak rivayet ettiğine göre, Nebi aleyhisselam şöyle buyurmuştur: "Benim mescidinde kılman namaz on bin rek'ate denktir. Mescid-i Haram'da kılman namaz yüz bin rek'at namaza denktir. Nöbet yerinde kılman namaz bir milyon rek'at namaza denktir. Bundan daha büyüğü gece yarısında kılman iki rek'at namazdır. (Hadisi Ebû Şeyh ve İbn Hibbân "Sevab" kitabında ri­vayet etmiştir. Münzirî de "Terğîb ve Tcrhib" adındaki kitabmda bu hadis hakkında bir şey dememiştir.)

İyâs bin Muâviye el-Müzenî (r.a.)'den rivayeten; Rasûlüllab sallalla­hu aleyhi ve selîem şöyle buyurdu: "Bir koyun sağacak kadar da olsa gece namazı kılmak gerekir. Yatsı namazından sonra kılman namaz gece na­mazıdır." (Hadisi Taberani rivayet etmiştir.. Muhammcd bin Ishâk'dan başka hadisin ravileri sağlamdır.)

îbn Abbâs (r.a.)'dan rivayeten; o şöyle demiştir: "Gece namazından bahsettim. Bazıları, "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyur­du,' dediler: "Gecenin yarısında, üçte birinde, dörtte birinde bir deve, bir koyun sağacak kadar bîr müddettir."

Yine İbn Abbâs (r.a.)'dan rivayeten; o şöyle demiştir: "Rasûlüllah bize gece namazım kılmayı emretti, ve gece namazına teşvik etti. Hallâ 'bir rck'al da olsa gece namazı kılınız,' buyurdu." (Hadisi Tâberanî "Ke­bir" ve "Evsat"ta rivayet etmiştir.)

Efdal olan onbir rek'at veya onüç rek'at üzere devam etmektir. Bu rck'aılarm arasını bitiştirmek veya ayırmak hususunda muhayyerdir. Âişe (r.a.) şöyle demiştir: "Rasûlüllah Ramazan'da ve diğer günlerde onbir rek'atı artırmazdı. Önce dört rek'at kılardı. Onun güzelliğini ve uzunluğu­nu hiç sorma. Sonra dört rek'at daha kılardı. Onun güzelliğini ve uzunlu­ğunu hiç sorma. Sonra üç rek'at kılardı. Onun güzelliğini ve uzunluğunu hiç sorma." (Âişe (r.a.): "Ya Rasûlallah, vitir kılmadan önce uyuyor mu­sun?" diye sordum. Cevaben: "Ya Âişe gözlerim uyur, kalbim uyumaz." buyurdu. (Hadisi Buhârî, Müslim rivayet etmiştir.) Yine Buhârî ve Müs­lim'in Kasım bin Muhammcd'den rivayetlerine göre; o demiştir ki: Âişe'nin şöyle dediğini işittim: "Rasûlüİlah'm gece namazı on rek'at olup sonra bir rek'at ile vitir yapardı."

 

f- Gece Namazının Kazası

 

Müslim'de Âişe'dcn yapılan rivayette Nebî aleyhisselam ağrı veya diğer bir sebepten dolayı gece namazını kaçırırsa, gündüz oniki rek'at kı­lardı. Müslim, Tirmizî, Nesâî, Ebû Dâvûd, İbn Mâce'nin Ömer (r.a.)'den rivayet etliklerine göre Nebi aleyhisselam şöyle buyurdu: "Bir kimse her hangi bir sebepten dolayı gece okuduğu virdinin tamamını veya bir kısmını okuyamayıp uyursa, sabah ile öğle arası okuduğu takdirde gece oku­muş gibi sevap yazılır."

 

2.8.5.7. Ramazan Gecelerinde Namaz Kılmak

 

a- Ramazan Gecelerinde Namaz Kılmanın Meşruiyeti

 

Ramazan gecesi namaz kılmak veya teravih namazı kılmak erkek ve kadınlara sünnettir. Yatsı namazından sonra, vitirden önce ikişer rek'at olarak eda edilir. Vitirden sonra kılınması caiz ise de, efdal olan'tersini yapmaktır. Teravihin vakti gecenin sonuna kadar devam eder. Ebu Hürey-re'den yapılan rivayete göre, o şöyle demiştir: "Rasûlüllah sallallahu aley­hi ve sellem Ramazan gecesinde, kesin olarak emretmeden namaz kılma­yı teşvik eder ve şöyle buyururdu: "Her kim Ramazan'da inanarak, karşı­lığını Allah'tan bekleyerek namaz kiiarsa geçmiş günahları affolunur." (Hadisi Buharî, Müslim, Tirmizî, Ebû Dâvûd, Nesâî ve îbn Mâce rivayet etmiştir.) Âişe (r.a.)'dcn rivayet edildiğine göre, o şöyle demiştir: "Rasû-lüllah Mescid'de namaz kıldı. Çok insanlar onunla beraber kıldılar. Ertesi gece yine kıldı. Arkasındaki cemaat çoğaldı. Üçüncü gece cemaat topla­nınca onlara namaz kıldırmaya'çıkmadı. Sabah olunca şöyle buyurdu: 'Si­zin ne yaptığınızı gördüm. Size çıkıp namaz kıldırmaktan beni engelle­yen, size farz olacağı korkusundan başka bir şey değildir." Bu durum Ra­mazan'da oldu." (Hadisi Buhârî, Müslim, Tirmizî, Nesâî, Ebû Dâvûd ve İbn Mâce rivayet etmiştir.)

 

b- Rek'atlerinin Sayısı

 

Buhârî, Müslim, Tirmizî, Nesâî, Ebû Dâvûd ve İbn Mâcc'nin Âİşe (r.a.)'den rivayet ettiklerine göre; "Rasûlüllah sailallahu aleyhi ve seîlem Ramazan'da ve diğer gecelerde onbir rek'atten fazîa kılmazdı." İbn Hu-zeyme ve İbn Hibbân,"Sahîh"!erinde Cabir (r.a.)'den rivâyeten: "Rasûlül-İah onlara sekiz rek'at ve ayrıca vitir kıldırdı. Sonra ertesi gece bekleştiler, onlara çıkmadı." Ebû Ya'lâ ve Taberânî'nin Cabir (r.a.)'dcn iyi bir senetle rivayet ettiklerine göre, o şöyle demiştir: "Übcy bin Ka'b Rasûlüllah sal­lallahu aleyhi ve sellem'e gelerek": 'Ya Rasûlalîah, bu gece, yani Ramazan gecesi ben bir şey yaptım,' dedi. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem; 'Ne yaptın, ey Übey?' diye sorunca, Übey: 'Evime kadınlar geldi. "Biz Kur'ân okuyarmyoruz, senin arkanda namaz kılalım," dediler. Ben de on­lara sekiz rek'at ve vitri kıldırdım.' Bu Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sel-lem'den rıza sünneti olmuş oldu. Çünkü Rasûlüllah ona bir şey demedi."

Nebî aleyhisselâmdan gelen sünnet şekli budur. Bunun dışında sahîh birşey yoktur. Ömer, Osman ve Ali (r.a.) zamanında insanların yirmi rek'at kıldıkları sabit olmuştur. Cumhur fukahadan Hanefi'ler Hanbeli'ler ve Davud'un görüşü budur. Tirmizî şöyle demiştir: "ilim ehlinin çoğu, Ömer, Ali ve Rasûlüllah'm diğer ashâb'mdan rivayet edilen şekliyle yirmi rek'at olduğu görüşündedirler." Sevrî, îbn Mübarek ve Şafiî de böyle de­miştir. Şafiî, "insanların Mekke'de yirmi rck'al kıldıklarına yetiştim," de­miştir.

Bazı âlimler; "sünnet olan, vitirle beraber onbir rek'atlır. Kalanı müstehabdır," demişlerdir. Kemal İbn Humâm şöyle demiştir: "Yirmi rek'atten, Rasûlüllah'm kılıp sonra bize farz olur korkusuyla terketmiş ol­duğu kısmın sünnet, kalanın müstehab olduğuna delil, Buhârî ve Müs­lim'de birlikte onbir rek'at kıldığının sabit olmasıdır. Öyleyse Hanefi imamlarımızın usûlünde sünnet olan sekiz rek'at olmasıdır. Oniki rek'at ise müstehabdır."

 

c- Teravihi Cemaade Kılmak

 

Teravih namazını tek başına kılmak caiz olduğu gibi cemaatle kıl­mak da caizdir. Fakat Mescid'de cemaatle kılmak cumhura göre efdaldir. Dalıa önce geçtiği üzere Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem müslü-manlara cemaatle namaz kıldırarak farz olmasından korktuğu için buna devam etmedi. Sonra Ömer (r.a.) bir imamın arkasında cemaati topladı. Abdurrahmân bin Abdülkârî şöyle demiştir: "Ramazan gecesi Ömer'le (r.a,) mescide çıktım. Baklık ki insanlar ayrı guruplar halinde kimisi yal­nız kılıyor, kimisi beş-on kişilik guruplar halinde kılıyor. Ömer: 'Bu ce­maati bir imam arkasında toplarsam daha iyi olur kanaatindeyim' dedi. Sonra bu işe karar verdi. Übey bin Ka'b'm imamlığı altında onları topladı. Sonra başka bir gece Ömer'le-(r.a.) çıktım, insanlar bir imamın arkasında namaz kılıyorlardı. Ömer: 'Bu ne güzel buluş (bid'at)'tır. Ancak bu saatte uyuyanlar, kılanlardan daha hayırlıdır' demiştir. Ömer, gecenin sonunun efdal olduğunu anlatmak istiyordu. Çünkü insanlar teravihi gecenin evve­linde kılıyorlardı." (Hadisî Buhârî, İbn Huzeymc, Beyhakî ve diğerleri ri­vayet etmiştir.)

 

d- Teravih Namazında Kur'ân Okumak

 

Teravih namazında sünnet olmuş bir kırâet şekli yoktur. Selefden vârid olduğuna göre onlar iki yüz âyet kadar okurlardı. Ayakta durmanın uzunluğundan dolayı bastonlara dayanırlardı. Fecrin doğmasının az önce-

sine kadar kalırlar, hemen hizmetçilere günün doğması korkusundan dola­yı yemeği acele hazırlamalarını islerlerdi. Bakara sûresini sekiz rek'atte okurlar, eğer oniki rck'aite okurlarsa bunu hafif sayarlardı. İbn Kudame demiştir ki: Ahmed şöyle dedi: "Ramazan gecelerinde, özellikle kısa ge­celerde cemaate imâm olan, kısa okuyup, zorluk çıkarmaz." Kadı şöyle demiştir: "İnsanlar bütün Kur'ân'ı işitsinler diye Ramazan'da bir hatimden noksan yapmak müstehab değildir. Arkasında namaz kılanlara zorluk ola­cağından bir hatimden fazla okumak da müstehab değildir. İnsanların du­rumuna göre okumak daha evlâdır. Eğer cemaat uzun okumaya razı gelir­se, uzun okumak efdaldir." Ebu Zcrr (r.a.)'in dediği gibi: "Rasûiüllah ile namaza kalktık. Sahur yemeğini az kalsın geçirecektik. Namaz kıldıran ikiyüz kadar âyet okudu."

 

2.8.5.8. Kuşluk Namazı

 

a- Fazileti

 

Kuşluk namazının fazileti hakkında pek çok hadis vârid olmuştur. îşle bazıları:

Ebû Zerden rivayeten, Rasülüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Sizden birinin her mafsalı için bir sadaka vardır. Her teşbih bir sadakadır. Her tahmid bir sadakadır. Her tehlil bir sadakadır. Her tekbir bir sadakadır. Emri bil ma'rûfbir sadakadır. Kötülüklerden sakın­dırmak sadakadır. Bütün bu sadakaları iki rek'at kuşluk namazı karşı­lar." (Hadisi Müsİim, Ahmed, Ebu Dâvûd rivayet etmiştir.)

Ahmed ve Ebû Davud'un Büreyde'dcn rivayetine göre, Rasûiüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Bir insanda üçyüzaîtmiş mafsal vardır. Her mafsaî için sadaka vermesi gerekir." Ashâb: "Kimin buna takati yeter ya Rasûlallah?" diye sordu. Rasûiüllah sallallahu aleyhi ve sellem: "Mescid'dcki balgamı Örtmek, yoldaki bir şeyi kenara atmak, buna gücü yetmezse iki rek'at kuşluk namazı kılmak bunu karşılar," bu­yurdu.

Şevkânî şöyle der: "Bu iki hadis kuşluk namazının faziletinin bü­yüklüğüne, mevkiinin Önemine delâlet eder. Bu iki hadiste iki rek'atm üç-yüzaltmış sadaka yerine geçmesi meşruiyetinin kuvvetli olmasına delildir. Böyle olan namazlara devam etmek gerekir. Yine bu iki hadis, teşbih, tahmid ve tehlilin çoğaltılmasının meşrû olduğuna delâlet eder. Aynı şe­kilde emri bil-ma'rûf, nehyi anil-münkcr, balgam örtmek, yoldan geçenle­re eziyet veren şeyi kaldırmak ve diğer insan üzerine her gün lâzım gelen

sadakayı eda etmek ve sair taat çeşitlerini yapmaya delâlet eder."

Nevvâs bin Sem'ân'dan rivayeten, Nebî aleyhisselam demiştir ki: Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: "Ey ademoğlu gündüzün evvelinde dört rek'at kılmaktan çekinme ki, sana günün sonuna kadar yeteyim." (Hadisi Hâkim ve Taberânî rivayet etmiştir. Hadîsin râvileri sikadır. Hadisi ayrıca Ahmed, Tirmizî, Ebû Dâvûd, Nesâî, Na'îmül-Ğatafânî'den iyi bir senetle rivayet dinişlerdir.) Tirmizî'nin lafzı şöyledir: Rasûiüllah, Allah'dan nak­lederek şöyle buyurmuştur: "Allah Teâlâ şöyle buyurdu: "Ey âdemoğlu, gündüzün evvelinde benim için dört rekat namaz kıl ki, gündüzün sonuna kadar sana yeleyim."

Abdullah bin Amr (r.a.)'dan rivayelen: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem bir scriyye gönderdi. Scriyyc ganimet alarak süratle geri dön­dü. İnsanlar, gazadan çabuk dönmeleri, ganimetlerin çokluğu ve savaş yerlerinin yakınlığı hakkında bahsetmeye başladılar. Rasûiüllah şöyle bu­yurdu: 'Size gaza yeri olarak daha yakın, ganimet bakımından daha çok, daha erken döneceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Kim abdcsl alır, camiye gider, kuşluk namazı kılarsa; onun gaza yeri daha yakın, ganimeti daha çok, dönüşü daha kolaydır." (Hadisi Ahmed, Tabcranî rivayet etmiştir. Ebû Ya'lâ da hadisin benzerini rivayet etmiştir.)

Ebu Hüreyre (r.a.)'den rivayeten o şöyle dedi: "Dostum Rasûlüllah bana üç şeyi vasiyyet etti. Her ay üç gün oruç tutmamı, iki rek'at kuşluk namazı ve uyumadan önce vitir kılmamı." (Hadisi Buharı ve Müslim riva­yet etm iştir.)

Enes (r.a.)'dcn rivayeten: "Rasûlüllah'i bir yolculukta kuşluk nama­zını sekiz rek'at kılarken gördüm. Dönünce şöyle buyurdu: "Muhakkak ben kuşluk namazına rağbet ettiğim için seferde bile onu kıldım. Rabbim-den üç şey istedim. İkisini bana verdi. Birini vermedi. Ümmetimin kıtlık belâsına uğramamasını istedim, duam kabul olundu. Ümmetime düşman­larının galip gelmemesini istedim. Allah onu da kabul etti. Ümmetimin fırkalara ayrılmamasını istedim. İşte bu dileğimi Allah geri çevirdi.'" (Ha­disi Ahmed, Nesâî, Hâkim, İbn Huzeyme rivayet etmiş olup, Hâkim ve İbn Huzeyme hadisi sahihlemişlerdir.)

 

b- Kuşluk Namazının Hükmü

 

Kuşluk namazı müstehab bir ibâdet olup, sevabını isteyen onu kıl­malıdır. Eğer kılmazsa, terkinden dolayı kınanmaz. Ebû Sa'îd'dcn rivaye­ten, o şöyle demiştir: "Rasûiüllah kuşluk namazını kılardı da hiç terket-meyecek derdik. Bazan da terkederdi. Hiç kılmayacak derdik." (Hadisi Tirmizi rivayet ederek hasen olduğunu söyledi.)

 

c- Kuşluk Namazının Vakti

 

Kuşluk namazının vakti güneş bir mızrak boyu yükselince başlar, zevale gelince son bulur. Müstehab olan, güneş yükselince hararet artın-caya kadar tehir etmektir. Zeyd bin Erkam'dan rivayeten; o dedi ki: Nebî aleyhisselam Küba mescidine çıktığında kuşluk namazı kılıyorlardı. Şöy­le buyurdu: "Evvâbin namazı, deve yavrusu, harareti hissettiği zaman kılı­nır." (Hadisi Ahmed, Müslim, Nesâî rivayet etmiştir.)

 

d- Rek'âllerinin Sayısı

 

Kuşluk namazı Ebu Zerr'in hadisinde geçtiği gibi en az iki rek'attir. En çok ise Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in tatbikatından sabit ol­duğuna göre sekiz rek'attir. Bundan daha çoğu, Rasûlüllah sallalîahu aley­hi ve sellem'in sözlerinde yer aldığı üzere oniki rck'atıir. Ebu Ca'fer Taberî: "Açıkça Şafiîlerden Rûyanî ve Melimî'nin ifadesiyle; bir topluluk 'kuşluk namazının çoğu için bir hudut yoktur,' görüşündedirler," der. Irakî, Tirmizî şerhinde şöyİc der: "Sahabe ve tabiinden, Rasûlüllah'm kuş­luk namazını sadece oniki rek'at kıldığını söyleyen hiçbir kimseyi görme­dim. Süyûtî de şöyle demiştir." Sa'id bin Mansûr'un Hasan'dan rivayet et­tiğine göre Hasan'a; "Rasûlüllah'm ashabı kuşluk namazını kılar mıydı?" diye sorulunca, o da: "Evet," dedi. "Ashâb'dan kuşluk namazını iki rek'at kılan olduğu gibi dört rek'al kılan da vardı. Onlardan bazıları namazı gü­nün yarısına kadar uzatırlardı." ibrahim Nehaî'den rivayeten; bir adam Esved bin Yezîd'c sordu: "Kuşluk namazını kaç rek'at kılayım?" O da; "Di­lediğin kadar," diye cevap verdi. Ümmühanî'den rivayeten: "Nebî aleyhis­selam kuşluk namazını sekiz rek'at kıldı." Her iki rek'atte selâm verdi. (Hadisi Ebû Dâvûd sahih bir senetle rivayet etti.) Aişe (r.a.)"den rivaye­ten; o şöyle demiştir: "Nebî aleyhisselam kuşluk namazını dört rek'at kı­lar, sonra Allah'ın dilediği kadar arttırırdı." (Hadisi Ahmed, Müslim, İbn Mâce rivayet etmiştir.)

 

2.8.5.9. İstihare (Hayır Dileme) Namazı

 

Mubah işlerden herhangi birisinin olmasını isteyenin onun hayırlı olup olmadığını araştırması sünnettir. Farzın dışında, müekked sünnetler veya tahiyyet'ül-mescit namazı da olsa gece veya gündüz vakitlerindeki iki rek'at namaz kılar. Fatiha'dan sonra dilediği sureyi okur, sonra Allah'a hamdeder, Rasülüne salâvât getirir. Sonra Buhârî'nin Cabir'dcn rivayet et­tiği şu duayı okur: Cabir diyor ki: "Rasûlüllah bütün işlerinde, Kur'ân'dan

sûre öğretir gibi, istihareyi de öğreterek şöyle derdi: Sizden biriniz bir işe niyetlendiği zaman farzdan hariç iki rek'at namaz kılsın ve şöyle desin:

"Allah'ım ilminle senden hayır İstiyorum, kudretinle senden kudret istiyorum. Senin büyük fazlından istiyorum. Senin gücün yeter, benim yetmez. Sen bitirsin, ben bilmem. Sen gaypları bilensin. Allahım sen bi­lirsin, eğer bu iş benim için dinimde, yaşayışımda ve işlerimin sonunda hayırlı ise, o işi hemen veya sonra yap. O işi benim için takdir et ve kolay kıl. Benim için bereketli eyle. Allahım sen bilirsin Eğer bu iş dinim yaşa­yışım ve işlerimin sonunda kötü ise, onu benden uzaklaştır. Ve beni de ondan uzaklaştır. Benim için hayır takdir et sonra ondan razı ol." Sonra hacetini söylesin.

istihare namazına mahsus bir kırâet olduğuna dair bir hadis gelme­miştir. Tekrarının müstehap olduğuna dair de sahîh bir rivayet yoktur. Nehaî şöyle der: "istihareden sonra kalbine doğan şeyi yapması gerekir. Ancak istihareden önce arzulamiş olduğu yönde, istihare çıkarsa buna uy­mak gerekmez. Aksine, istihare yapanın seçmesini kendi başına bırakma­sı, arzularını karıştırmaması gerekir. Yoksa Allah'dan hayır islememiş, hayır istediğinde sadakat göstermemiş, ilim ve kudretin Allah'tan oldu­ğundan uzaklaşmış olur. istiharesinde sadakat gösterirse, kuvvet ve kud­retin Allah'tan olduğuna teslim olmuş ve kendi arzusunu seçmesinden kurtulmuş olur."

 

2.8.5.10. Teşbih Namazı

 

Ikrime, İbn Abbas'dan rivayeten demiştir ki: Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem Abdülmuttalib'in oğlu Abbas'a şöyle dedi: "Ey amcam sana sevap verilmesini, bağışlanmanı, Allah tarafından sevilmeni ister mi­sin? Sana on çeşit günâhını silecek bir şey öğreteyim ki bunu yaptığın takdirde Allah, evvel ve âhir, eski ve yeni, bilerek ve bilmeyerek, büyük ve küçük, gizli ve açık günâhlarını affeder: Dön rek'ât namaz kılarsın. Her rek'atmda Fatiha ve bir sûre okursun, birinci rek'atte okumayı bitirin­ce ayakta iken: "Sübhânallahi ve'l-hamdüliliâhi ve la ilahe illaltahu v'al-lahu ekber"i onbeş kerre söylersin. Sonra rükû'a giderek rüku'daykcn on kcrrc aynısını söylersin. Sonra rüku'dan başını kaldırınca on kere aynısını söylersin. Sonra secdeye iner on kere söylersin. Secdeden başını kaldırır on kere söylersin. Sonra tekrar secde eder on kere söylersin. Secdeden ba­şını kaldırır on kere daha söylersin Böylece her rck'atte yetmişbeş teşbih yapar diğer rck'allarda da aynısını yaparsın. Eğer her gün bir kere kılmaya gücün yeterse kıl. Şayet gücün yetmezse her hafıa bir kere kıl. Eğer bunu yapamazsan, senede bir kere kıl. Eğer onu da yapamazsan ömründe bir kere kıl." (Bu hadisi Ebû Dâvûd, İbn Mâce, İbn Huzcyme, Taberani riva­yet etmiştir. Hafız şöyle demiştir: Bu hadis birçok yoldan rivayet edilmiş­tir. Ve sahabeden bir cemaal tarafından da rivayet edilmiştir. Bunların en iyisi Ikrimc'nin rivayetidir.) lkrime'nîn hadisini bir cemaal sahihîcmişiir ki, onlardan bazıları şunlardır: Hafız, Ebû Bekir, Acûrî ve şeyhimiz Ebu Muhammed Abdurrâhîm cl-Mısrî ve hocamız Hafız Ebû'l Hascn Makdisî'dir. İbn Mübarek şöyle demiştir: "Teşbih namazı teşvik edilmiş olup, teşbih namazını her zaman âdet haline getirmeli ve ondan gafil ol­mamalıdır."

 

2.8.5.11. Hacet Namazı

 

İmâm Ahmed sahih bir senetle Ebû Dcrdâ'dan şöyle rivayet etti: Ra-sûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kim abdesl alır da, aldığı abdesti tam yapar, sonra o abdestle iki rek'at namazı tam olarak kı­larsa, islediği şeyi Allah ona hemen veya sonra verir."

 

2.8.5.12. Tevbe Namazı

 

Ebu Bekir'den rivayeten; o şöyle demiştir: Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu işinim: "Herhangi bir kimse günah işler, sonra kalkıp abdest alır, namaz kılarsa; sonra tevbe istiğfar ederse, Allah onu affeder." Daha sonra Rasûlüllah şu âyeti okudu: "Ve bir günah işledikleri ve nefislerine zulüm ettikleri zaman Allah'ı anarak hemen günâhlarının bağışlanmasını isteyenler, hem de yaptıkları günâhda ısrar etmeyenler; işte onların mükâfatı Rablerinden bir mağfiret ve ağaçları altından ırmaklar akan cennetlerdir. Orada ebedî olarak kalacaklardır. Şu iş­leri yapanların mükâfatı ne de güzel d ir. "[49] (Bu hadisi Ebu Dâvûd, Nesâî, İbn Mâce, Beyhakî, Tirmizî rivayet etmişler, Tirmizî, 'hadis hasen-dir,' demiştir.) Taberânî'nin "Mu'cem-i Kebir" kitabında iyi bir senetle Ebû Derdâ'dan rivayet ettiğine göre; Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sel-İcm şöyle buyurdu: "Kim abdest alır da aldığı abdesti güzel yapar, sonra iki rek'at veya farz olsun,nafilc olsun dört rek'at kılar, rüku ve secdelerini iyi yapar, sonra Allah'dan af dilerse Allah onu affeder."

 

2.8.5.13. Küsuf (Güneş Tutulması) Namazı

 

Âlimlerin ittifakıyla güneş tutulması namazı erkek veya kadınlar hakkında müekkcd sünnettir. Cemaatle kılınması her ne kadar şart değilse de cfdaldir. Bu namaza, "Es-salâtu câmiatun" diye çağrılır. Cumhur ule­ma iki rek'at olduğunu söylemişlerdir. Bir rek'atta iki rüku' vardır. Aîşe'den rivayeten; o şöyle demiştir: "Nebi aleyhisselam'm bayatında gü­neş tutulduğunda Rasûlüllah mescide çıkarak kalkıp tekbîr aldı. İnsanları arkasında saf etti. Uzun Kur'ân okuduktan sonra tekbir aldı. Uzun rüku' yaptı. Bu rüku' kırâcltcn daha kısaydı. Sonra başını kaldırarak: "Semi'al-lahu iiınen hamideh, Rabbena leke'lhamd" dedi. Sonra yine kalktı. Birin­ci kırâctten daha az uzunca Kur'ân okudu. Sonra tekbîr aldı. Birinci rü­ku'dan daha az rüku1' yaptı. Sonra tekrar "Semi'allahu limen hamideh, Rabbena ve leke'l-haınd" dedi. Sonra secdeye gitti. Sonra birinci rek'atte yaptığı gibi yapıp dört rüku' ve dört secde tamamlayarak iki rek'at namazı bitirdi. Namaz bilmeden güneş açılmadı. Sonra kalkıp insanlara hutbe okudu. Allah'ı lâyık olduğu üzere senâ ettikten sonra şöyle buyurdu: "Muhakkak güneş ve ay Allah'ın âyetlerinden birer âyettirler. Hiçbir kimsenin ölümü veya hayan için tutulmazlar. Onların tutulduğunu gö­rünce namaz kılarak Allah'a sığının." (Hadisi Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir.)

Yine Buhârî ve Müslim'in İbn Abbâs'dan rivayetlerinde İbni Abbas Şöyle demiştir: "Güneş tutulunca Rasûlüllah namaz kıldı. Bakara sûresi kadar uzunca Kur'ân okudu. Sonra uzun bir rüku' yaptı. Sonra birinci kıyamdan daha az kıyamda durdu. Sonra birinci rüku'dan daha az rüku'da kaldı. Sonra birinci kıyamdan daha az bir kıyam yaptı. Sonra birinci rü­ku'dan az uzun bir rüku' yaptı. Secdeye gitti ve dönünce güneş, açıldı.

(24)   Şöyle buyurdu: "Güneş ve ay Allah'ın âyetlerinden birer âyettir. Hiçbir kimsenin ölümü veya hayatı için tutulmazlar. Onların tutulduğunu gö­rünce Allah'ı zikredin." İbn Abdilber: "Bu iki hadis, bu konuda rivayet edilenlerin en sahihidir," demişlir. İbn Kayyım: "Kûsuf namazında açık ve muhkem sünnet her rek'atte rüku'un tekrar edilmesidir" demişlir.

Âişe, İbn Abbâs, Câbir, Übey bin Ka'b, Abdullah bin Amr bin Âs ve Ebû Musa el-Eş'arî; Rasûlüllah'dan rivayetlerinde: "Her rek'atta rüku'u tekrarlamak gerekir." demişlerdir." Rüku'un tekrar edileceğini rivayet edenler hem sayı bakımından çok, hem de Rasûlüüah sallallahu aleyhi ve sellem'le olan hususî sohbetleri ile ilimleri bakımından, tekrarını zikret-meyenlerden daha öndedir. Malîkî, Şafiî ve Ahmed'in görüşü budur. Ebû Hanîfc, küsûf namazının, cuma ve bayram namazları gibi iki rek'at kılın­ması görüşündedir.

Numan bin Beşîr şöyle demiştir: "Rasûlüllah bize sizin namazınız gibi küsûf namazı kıldırdı. Rüku' eder, secde eder, güneş açılıncaya kadar Allah'a duâ ederdi." Kabiscl'ül-Hilalî hadisinde Rasûiüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Güneşin tutulduğunu gördüğünüz zaman farz namazları kıldığınız gibi iki rck'al kılınız." (Hadisi Ahmed ve Nesâî rivayet etmiştir.)

Her iki rek'atte Fatiha'yı okumak vâcibdir. Sonra Kur'ân'dan dilediği âyeti okumakta serbesttir. Kırâeü açık ve gizli yapmak caizdir. Ancak Buhârî, açık okumak daha doğrudur, demişlir. Namazın vakti, güneş tu­tulduğundan açılıncaya kadardır. Ay tutulmasının namazı güneş tutulması gibidir. Hasan Basri şöyle demiştir: İbn Abbâs Basra valisi iken ay tutul­du. Çıkıp bize iki rek'at namaz kıldırdı. Her rck'atia iki rüku' yaptı. Sonra binek üzerine çıkıp şöyle dedi: "Muhakkak ben Rasûlülîah'ı gördüğüm gi­bi namaz kıldım." (Hadisi Şafiî "Müsncd"indc rivayet etmiştir.)

Tekbir, duâ, sadaka ve istiğfar müstehabdır. Buhârî ve Müslim'de Âişc (r.a.)'dcn rivayet edilen hadisle Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sel-lcm şöyle buyurdu: "Muhakkak güneş ve ay Allahın âyetlerinden birer âyettir. Hiç kimsenin hayalı ve Ölümü için tutulmazlar. Tutulduğunu gör­düğünüz zaman Allah'a duâ edin. Tekbir alın, sadaka verin ve namaz kı­lın." Yine Buhârî ve Müslim'in Ebu Musa'dan rivayet ettiklerine göre Ebû Musa şöyle demiştir: "Güneş tutuldu. Rasûlüilah kalkıp namaz kıldı. Ve şöyle buyurdu: "Güneş ve ayın tutulmasını gördüğünüzde Allah'ı zik­rederek ona sığının, duâ ve istiğfar edin."

 

2.8.5.14. Yağmur Duası Namazı

 

Istiska; Su istemektir. Buradaki mânâsı ise, kuraklık olup yeryüzün­de yağmur kesildiği zaman Allah'dan yağmur yağmasını istemeklir.

1- İmâm, cemaate kerahet vakti dışında iki rek'at namaz kıldırır. Birincide "Fatiha" ile "Sebbih'isme Rabbike'1-A'lâ"; ikincide "Faiiha"dan sonra "Gaşiye" sûresini açıktan okur. Namazdan sonra veya önce hulbe okur. Hutbe bitince bütün namaz kılanlar, dış elbiselerinin sağ tarafını sol tarafa, sol tarafını sağ tarafa çevirirler ve kıbleye dönerler. Ellerini iyice kaldırarak Allah'a duâ ederler. İbn Abbâs'dan rivayeten; o demişlir ki: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem mütevazi eski elbisesini giyerek, huşu içinde tazarru ederek, bayram namazını kıldığı gibi iki rek'at namaz kıldı. Sizin bu hutbeniz gibi hutbe okumadı." (Hadisi Buharı, Müslim, Tirmizî, Ebû Dâvûd, Nesâî rivayet etmiştir. Tirmizi, Ebu Avane ve İbn Hibban hadisin sahih olduğunu söylemişlerdir.) Aişe (r.a.)'den rivayelen: "insanlar Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'e yağmurun yağmadığın­dan şikâyet ettiler. O da musallaya bir minber konmasını emretti. Ve bir gün oraya çıkacağına söz verdi. Güneşin harareti şiddetlenince musallaya çıkıp minbere oturdu. Tekbir ve hamd'den sonra şöyle buyurdu: '-Siz bana yerinizin kuraklığından şikâyet etliniz. Allah kendisine duâ etmenizi size emrediyor. Ve duanızın kabul olacağını vaad ediyor." Sonra şöyle buyur­du:

"HamdÂlemlerin rabbi olan Allah'adır. O, Rahman ve Rahimdir. Kıyamet gününün sahibidir. Allah'dan başka ilâh yoktur. Dilediğini ya­par. Allahım senden başka ilâh yoktur, Sen Ganîsin, biz fakirleriz; bize yağmur yağdır. Bize indirdiğin yağmuru kuvvet kıl." Sonra koltuk altları görününceye kadar ellerini kaldırarak duâ etmeye devam etti. Sonra sırtı­nı insanlara çevirdi. Ellerini kaldırarak dış elbisesini ters çevirdi. Sonra insanlara döndü ve minberden indi. iki rek'at namaz kıldı. O anda Allah bir bulut gönderdi. Gök gürledi, şimşek çaktı. Sonra Allah'ın izni ile yağmur yağdı. Daha mescide gelmeden sel gibi yağmur yağdı, insanların ev­lerine sür'atle koştuklarını görünce dişleri görününceye kadar gülümseye­rek, şöyle buyurdu: "Şehadet ederim ki Allah her şeye kadirdir. Ve şeha-det ederim ki ben Allah'ın kulu ve Rasûlüyüm." (Bu hadisi Hâkim rivayet ederek sahihlemiş, Ebû Dâvûd ise, "bu hadis garip olup, senedi iyidir" de­miştir.) Ubbâd bin Temîm'den o da amcası Abdullah bin Zeyd el-Mâzinî'den rivayeten: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem, yağmur du­ası eden insanların yanına çıktı. Onlara iki rek'at namaz kıldırarak kırâeti açıktan yaptı." (Hadisi; Buharî, Müslim, Tirmizî, îbn Mâce ve Ebû Dâvûd rivayet etmiştir.) Ebû Hüreyre şöyle demiştir: "Rasûlüllah bir gün yağmur duasına çıktı. Ezansız ve kâmetsiz iki rek'at namaz kıldırdı. Sonra bize hutbe okudu. Allah'a duâ etti. Ellerini kaldırarak yüzünü kıbleye çevirdi. Sonra elbisesini ters çevirerek sağ tarafını sol tarafına, sol tarafını sağ ta­rafa çevirdi." (Hadisi Ahmed, Îbn Mâce ve Beyhakî rivayet etmişlerdir.)

2- İmâmın cuma hutbesinde duâ etmesi, namaz kılanların imâmın duasına âmin demesi: Buharı ve Müslim'in Enes'den rivayet ettiklerine göre: Bir adam cuma günü mescide girdi. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem ayakta hutbe okuyordu. Adam: "Ya Rasûlallah, mallar helâk oldu, yollar kesildi. Yağması için bize duâ et," dedi. Rasûlüllah sallallahu aley­hi ve sellem ellerini kaldırarak şöyle buyurdu: "Allah'ım bize bereketli yağmur yağdır. Allah'ım bize bereketli yağmur yağdır. Allah'ım bize be­reketli yağmur yağdır." Enes (r.a.) şöyle dedi:-"Vallahi gökte herhangi bir bulut ve bulut parçası görmüyorduk. Bir de baktık, bizimle dağ arasın­da her hangi bir ev ve barınak yoktu ki, arkasından kalkan gibi bir bulut çıkmasın. Nihayet bulutlar göğün ortasına gelince yayıldılar ve yağmur yağdı. Vaüahi güneşi bir hafta göremez olduk. Ertesi cuma yine o kapı­dan bir adam giriverdi. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem hutbe oku­yordu. Ayakta Rasûiüllah'm karşısına dikilerek: "Ya Rasûlallah, mallar helak oldu, yollar kesildi. Allah'a duâ et de yağmuru dindirsin." Rasûlül­lah aleyhisselam ellerini kaldırarak: "Ey Allah'ım üzerimize değil etrafı­mıza yağdır. Allah'ım dağlara, tepelere, vadi içlerine ve ormanlara." diye duâ etti. Müteakiben yağmur dindi. Biz de güneşe karşı çıkıp yürümeye başladık.

3- Cuma günü dışında, mescidde veya dışında namaz kılmadan yal­nızca duâ etmek: îbn Mâce ve Ebû Avâne'nin rivayetlerinde îbn Abbâs şöyle demiştir: Bir Arap Rasûlüllah'a gelerek şöyle demiştir: "Ya Rasûlallah, ben kıtlık sebebiyle çobanların yiyecek bulamadığı ve hay­vanlarının kuyruklarını sallamadığı bir kavmin yanından geliyorum." Bunun üzerine Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem minbere çıkarak Al­lah'a hamd etti ve şöyle buyurdu: "Ey Allah'ım, bize yardım eden içimize sinen, bol,faideli, her tarafı kaplayan, her tarafa akıp giden bir yağmur ihsan et." Sonra öyle yağdı ki, yeryüzünde "biz hayata kavuştuk" deme­yen hiçbir kimse kalmadı. (Hadisi Îbn Mâce ve Ebû Avâne rivayet etmiş­tir. Hadisin râvileri sikadır. Hafız, 'Telhis' kitabında bu hadis hakkında bir açıklamada bulunmamışür.)

Şurahbil bin Sımt'len rivayeten; o Ka'b bin Mürre'yc şöyle demiştir: "Ya Ka'b, Rasûlüllah'dan bana hadîs rivayet et." O da "Rasülülîah'dan şöyle buyurduğunu işittim," diyerek devam etti: Bir adam Rasûlüllah'a gelerek: "Mudar kabilesi için Allah'dan yağmur talebinde bulun" dedi. Adam: "Ya Rasûîallah Allah'dan yardım istersen sana yardım eder. Al­lah'a duâ edersen duanı kabul buyurur." dedi. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem ellerini kaldırarak "Yâ Rabbi, bize yardım eden içimize sinen, bol,faideli, her tarafı kaplayan, her tarafa akıp giden, zarar vermeyen faydalı yağmur ihsan et." Onlar da bu duaya 'âmin' dediler. Sonra çok geçmeden Rasûlüllah'a yağmurun çokluğundan şikâyet ederek; "Evler yı­kıldı," dediler. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem tekrar ellerini kaldı­rarak: "Allah'ım etrafımıza yağdır, üzerimize değil" diye duâ buyurunca, bulutlar parçalanıp sağa sola dağılmaya başladılar. (Hadisi Ahmed, İbn Mâce, Beyhakî, îbn Ebî Şcybe, Hâkim rivayet etmiştir. Hâkim, hasen sa­hih olduğunu ve Buhârî ve Müslim'in şartlarına uyduğunu söylemiştir.)

Şa'bî'dcn rivayeten; o şöyle demiştir: "Ömer (r.a.) yağmur duasına çıkarak istiğfardan fazla bir şey yapmadı. Kendisine 'biz senin yağmur duası yaptığını görmedik' denilince şöyîe dedi: "Ben, kendisiyle yağmur islenen gökteki yıldızlarla yağmur istedim." Sonra şu âyeti okudu: "Rab-binize istiğfar edin. Şüphesiz O bağışlayandır. Gökten size yağmuru iyice yağdırır. Rabbinize istiğfar edin, sonra ona tevbe erim. "[50] (Hadisi Saîd, Sünen'inde, Abdürrezzâk, Beyhakî, İbn Ebî Şeybe rivayet etmişler­dir.)

Bu konuda rivayet edilen duaların bazısı aşağıdadır:

Şafi'î şöyle demiştir: Salim bin Abdullah'ın babasından, onun da Nebi aleyhi selam'dan merfû olarak rivayet ettiği hadîse göre: Nebi aley­hisselam yağmur duası yapacağı zaman şöyle derdi:

"Allahım, bize yardım eden, içimize sinen, bol, faydalı, her tarafı kaplayan, her larafa akıp giden yağmur ihsan el. Allahım, bize bereketli yağmur yağdır. Dizi ümitlerini kesenlerden eyleme, Rabbimiz, kullarda, beldelerde, hayvanlarda ve diğer mahlûkalında, öyle güçlük, öyle darlık ve sıkıntı var ki, bu durumu senden başkasına arzedemeyiz. Allahım, ekinlerimizi bitir. Bizim için memeleri sütle doldur. Bize göğün bereket­lerinden su ver. Bize yeryüzünün bereketlerinden yetişlir. Allahım, bizden güçlüğü, açlığı ve çıplaklığı kaldır. Bizden belâları gider, senden başka belâları giderecek yoktur. Allahım, senden mağfiret dileriz. Şüphesiz sen çok bağışlayansın. Artık bize semadan bol bol yağmurlar yağdır." Şafiî: İmamın bu duayla, duâ yapmasını severim" demiştir.

Sa'd'dan rivayet olunduğuna göre; Nebi aieyhisselam yağmur duasına çıkınca şöyle duâ etmiştir:

"Allahım, bize kesif, pek gürültülü, bardaktan boşamrcasına inen, şimşekli bir bulut kaplat. Ondan bize irili ufaklı yağmur tanelerini ara­lıksız yağdır, ey celâl ve ikram sahibi." (Hadîsi Ebû Avânc Sahih'inde ri­vayet etmiştir.)

Amr bin Şuayb'ın babasından, onun da dedesinden rivayet ettiğine göre demiştir ki: Rasûlüllah yağmur duasına çıktığı zaman:

"Allahım, kullarını ve hayvanlarım sula, rahmetini üzerimize saç ve ölü hâle gelen beldeni ihya et." diye duâ ederdi. (Hadîsi Ebû Dâvûd riva­yet etmiştir.)

Yağmur görüldüğü zaman "Allahım bize faydalı yağmur yağdır." demek müstehabdır. Sonra, yağmur isabet eîsin diye vücudun bir kısmı açılır. Yağmur fazlaiaşıp da, zararından korkulursa şöyle dua edilir:

"Allahım, bizi rahmetinle sula, bize yağmurla azap ve belâ verme, bizi helak edip boğma. Allahım, dağlara, tepelere ve ağaçlara yağdır. Üzerimize değil etrafımıza yağdır."

Bu duaların hepsi sahih olup, Nebi aleyhisselam'dan sabit olmuşlar­dır.

 

2.8.5.15. Kur'ân Okuma (Tilavet) Secdesi

 

Her kim secde âyetini okur veya duyarsa, tekbir alarak secde yap­ması, sonra secdeden kalkarken tekbir alması müstchabdır. Buna "tilâvet secdesi" denir. Bu secdede teşehhüd ve selâm yoktur. Nafi'in, İbn Ömer'den rivayetine göre demiştir ki: "Rasûlüllah bize Kur'ân okur, secde âyetine gelince tekbir alır, secde eder, biz de secde ederdik." (Hadisi Ebû Dâvûd, Beyhakî, Hâkim rivayet etmiş, Hâkim, 'badis, Buhârî ve Müs­lim'in şartlarına göre sahihtir,' demiştir. Ebû Dâvûd şöyle demiştir: "Abdürrc/.zâk 'bu hadîs Sevrî'nin beğendiği bir hadistir.' demiştir." Ebû Dâvûd; "İçinde tekbir geçtiği için bu hadisi beğeniyordu." demiştir.) Ab­dullah bin Mcs'ud (r.a.) şöyle demiştir: "Secde âyetini okuduğun zaman tekbir al ve secde et, başını kaldırınca yine tekbir al."

 

a- Kur'ân Okuma Secdesinin Fazileti

 

Ebû Hüreyre (r.a.)'den rivayeten; Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Ademoğlu secde âyetini okuyup secde ettiği zaman, şeytan ağlayarak uzaklaşır; şöyle der: 'Eyvah, âdemoğlu secde ile emro-lundu. Secde etti, ona cennet var. Ben ise, secde ile emrolundum, âsî ol­dum. Bana cehennem var.'" (Hadisi Ahmed, Müslim ve İbn Mâce rivayet etmiştir.)

 

b- Kur'ân Okuma Secdesinin Hükmü

 

Cumhur ulema, tilâvet secdesini okuyan ve dinleyene sünnet olduğu görüşündedirler. Buhârî'nin Ömer (r.a.)'den rivayetine göre; Ömer, cuma günü minberde NahI suresini secde âyetine kadar okuyup indi. insanlar secde ettiler. Öbür cumada yine aynı sureyi okudu. Secde âyetine gelince şöyle dedi: "Ey insanlar secde ile enırolunmadik. Kim secde ederse doğru yapmış olur. Kim de secde etmezse bir günah yoktur." Diğer bir lâfızda şöyle denmektedir: "Allah bize secdeyi farz kılmadı. Dilersek yaparız." Buharî, Müslim, Ebû Dâvûd, Nesâî ve Tirmizî'nin Zeyd bin Sâbil'ten ri­vayetlerine göre o şöyle demiştir: "Rasûlüllah'm huzurunda "Nccm" sûresini okudum; secde etmedi." (Hadisi Dârekutnî rivayet etmiş ve "bİz-den de kimse secde etmedi" demiştir.) Hafız, 'Fetih' kitabında: "Rasûlül­lah'm bu terki, caiz olduğunu beyan etmek içindir," görüşünü tercih et­miştir. Şafiî de bu görüşü kesin olarak ifade etmiş olup Bezzâr ve Dârckutnî'nin Ebû Hürcyre'den yaptıkları rivayet de bu görüşü kuvvetlen­dirmektedir. Bu rivayet şöyledir: "Nebî aleyhisselam Necm süresinde sec­de etti. Biz de onunla beraber secde etlik." (Hafız 'Fetih' kitabında hadîsin ricali sağlamdır, demiştir.) İbn Mes'ud (r.a.)'dan rivayeten: "Nebi aleyhis­selam, Nccm sûresini okudu, secde etti. Beraberindekiler de secde etliler. Sadece Kurcyşli bir ihtiyar bir avuç çakıl taşı veya toprak alıp alnına gö­türerek; "bu bana yeter," dedi. Abdullah "o adamın daha sonra bir kâfir olarak öldürüldüğünü gördüm," demiştir." (Hadisi Buhârî ve Müslim riva­yet etmiştir.)

 

c- Kur'an'dakî Secde Ayetleri

 

Kur'an'da secde âyeti onbeş yerde geçmekledir. Amr bin As (r.a.)'dan rivayeten; Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve scllcm ona, Kur'an'da onbeş secde okuttu. Onlardan üçü, uzun (mufassal) sûrelerde; ikisi Hâc sûresindedir. (Hadisi Ebu Dâvûd, İbn Mâcc, Hâkim, Dârekutnî rivayet et­miş, Münzirî ve Nevevî hadisi hasen saymıştır.) Secde âyetleri şunlardır:

1- Gerçekten Rabbinin katında olanlar Allah'a kulluk etmekten asla kibirlenmezler. O'nu tenzih eder yüceltirler ve yalnız O'na ibâdet için secde ederler. (A'râf: 206).

2- Göklerde ve yerde ne varsa, ister istemez kendileri de gölgeleri de sabah aksam Allah'a secde eder. (Ra'd: 15).

3- Göklerde ve yerde olan canlılarla melekler kibirlenmedikleri halde hep Allah'a secde ederler. (Nahl: 49).

4- Şöyle de: "Evlât edinmeyen, mülkünde ortağı bulunmayan ve zelil kimselerden yardımcısı olmayan Allah'a hamdolsun." Onu noksanlık­lardan yücelt de yücelt." (Isrâ: 107).

5-  Kendilerine Rahman olan Allah'ın âyetleri okunduğu zaman ağ­layarak secdeye kapanırlardı. (Meryem: 58).

6- Görmedin mi göklerde ve yerde olan her şey güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanlardan çok kimseler hep Allah'a sec­de ediyor. Bir çocuğunun da üzerine azâb hak olmuştur. (Hac: 18).

7- Ey imân edenler namazlarınızda rükû ve secde edin. Rabbinize ibâdet edin ve hayır yapın ki kurtulabilesiniz. (Hacc: 77).

8- Kâfirler 'Rahmân'a secde edin,' dendiği zaman derler ki, 'Rahman neymiş, bize emrettiğin şeye secde ini ederiz?' Bu emir büsbü­tün imândan uzaklaşmalarını arttırdı. (Furkan: 60).

9- Şeytân onlara şöyle öğretti: "Göklerde ve yerde gizli olan yağ­mur ve nebatı meydana çıkaran gizledikleri ve açıkladıkları şeylerin hep­sini bilen Allah'a secde etmesinler." (Nem!: 25).

10- Bizim âyetlerimize öyle kimseler imân ederler ki: onlarla kendi­lerine Öğüt verildiği zaman secdelere kapanırlar ve Rablerini hamd ile teşbih ederler ve kibirlenmezler. (Secde: 15).

11 - Dâvûd sanmıştı ki kendisine sırf bir imtihan açtık. Hemen Rab-bine istiğfar elti. Secdeye kapandı ve tevbe ile Allah'a yöneldi: (Sa'd: 24).

12- Gece, gündüz, güneş ve ay hep O'nun alâmetler indendir. Siz gü­neşe, aya secde etmeyin de onları yaratan Allah'a secde edin. Eğer ona ibâdet etmek istiyorsanız. (Fussilet: 37).

13- Allah'a secde edin ve ibâdet edin. (Necm: 62)

14- Onlara Kur'ân okunduğu zaman secde etmezler. (İnşikâk: 21).

15- Secde et ve yaklaş. (Alak: 19).

 

d- Secde Îçin Şart Olanlar

 

Alimlerin ekserisi namaz için gereken şartları, tilâvet secdesi için de şart koşmuşlardır. Taharet, kıbleye dönmek, setr-i avret gibi, Şevkânî şöy­le der: "Tilâvet secdesi ile ilgili hadislerde, secde edenin abdestli olacağı­na dair bir işaret yoktur. Rasûlüllah ile beraber bulunanlar, onunla beraber secde ederlerdi. Onlardan, 'abdest alın' diye emrettiği hiç naklolunmadı. Hepsinin abdestli bulunması uzak bir ihtimaldir. Yine onunla beraber müşrikler de secde ediyordu. Halbuki onlar pistir, abdestleri sahih bile de­ğildir." Buhârî'nin îbn Ömer'den rivayetine göre; İbn Ömer abdestsiz sec­de ederdi. İbn Ebî Şcybe de tbn Ömer'den aynı rivayeti yapmaktadır.' Beyhakı'nin, îbn Ömer senediyle rivayet ettiği hadise gelince; Hafız 'Fetih' kitabında bunun sahih olduğunu söyleyerek şöyle diyor: İbn Ömer de­di ki: "Kişi ancak temiz olarak secde eder." Bu iki haberin arası Hafız'm sözüyle şöyle te'Iif edilir: "Taharet kelimesi, cünûplükten yıkanmaya veya serbestliğe hamlolunur. Birinci, abdeste izin veren görüşte zarurete yo­rumlanır. Bu durumda dahi elbisenin veya yerin temiz olacağına delâlet eden hiçbir hadis yoktur. Ama setr-i avret, imkân nisbeünde kıbleye dön­mek ittifakla muteberdir." 'Fetih' kitabında şöyle geçmektedir: "Tilâvet secdesinin abdestsiz olarak caiz olduğu konusunda İbn Ömer'e, Şa'bî'dcn başka kimse tâbi olmamıştır." (Hadîsi İbn Ebî Şeybe sahih bir senetle tah-ric etmiştir.) Yine İbn Ebî Şeybe'nin Ebû Abdurrahmân es-Sülemî'dcn tahric ettiğine göre; "bu zât secde ayetini okur, abdestsiz olduğu halde kıbleye dönmeyerek yürüdüğü halde ve îmâ ile secde ederdi." İbn Ömer'e chl-i beyt'ten bazı muvafakat edenler vardır.

 

e- Kur'ân Okuma Secdesinde Dua Okumak

 

Tilâvet secdesi eden kimse dilediği duayı yapar. Bu konuda Rasûlül-lah sallallahu aleyhi ve sellem'den Aişe (r.a.) hadisinin dışında hadis riva­yet sahih olmamıştır. Aişe (r.a.) hadisine göre; RasûlüHah sallallabu aley­hi ve sellem tilâvet secdesinde: "Yüzüm yaradana secde etti, güç ve kuv­vetiyle kulaklarımı ve gözlerimi açtı. En güzel yaratıcı olan Allah müba­rektir." duasını okudu. (Hadisi Buharı, Müslim, Tirmizî, Nesai, Ebû Dâ-vüd ve Hâkim rivayet etmiştir. Tirmizî ve Jbn Seken hadisi sahihi em iştir. Sonunda ise; "secde eden kimseye secdesinde üç defa 'Sübhâne Rabbi-yc'l-A'la" demesi gerekir." demiştir.)

 

f- Namazda Secde

 

İmam ve tek kılan kimsenin açık ve gizli namazlarda secde âyetini okuması ve okuduğu zaman secde etmesi caizdir. Buhârî ve Müslim'in Ebû Râfî'dcn rivayetlerine göre; o şöyle demiştir: "Ebu Hüreyre ile yatsı namazını kıldım. "İze's-scmâun şekkat" sûresini okuyup namaz içinde secde etti. "Ey Ebû Hüreyre, bu secde nedir?" diye sordum. O da: "Rasû-lüllah'm ardında kıldığım namazda RasûlüHah secde etti, ben de ettim." Hatta "Allah'a kavuşuncaya kadar secdeye devam edeceğim." dedi." Ha-kîm'in İbn Ömer'den rivayet ettiği, Buhârî ve Müslim'in şartlarına göre sahih saydığı hadiste: "RasûlüHah sallallahu aleyhi ve sellem öğle nama­zının birinci rek'atmda secde etti. Sonra ashâb onun "Elif, Lâm, Mîm tenzilûn" (Secde) sûresini okuduğunu öğrendiler." Nevevî şöyle demiştir: "Secde âyetini, imâm ve yalnız kılanın, -ister gizli İster açık namazlarda

olsun- okumaları bize göre mekruh değildir. Ancak okuduğu zaman secde eder." Mâlik; "mutlak olarak mekruhtur," demiştir. Ebû Hanife ise; "gizli namazlarda mekruh olup, açık namazlarda mekruh değildir." demiştir. Bahr kitabının sahibi ise: "Mezhebimize göre, cemaat karışmasın diye tilâvet secdesini selâm verinceye kadar tehir etmek mü steri ap tır," demiş­tir.

 

g- Secdelerin Üst Üste Gelmesi

 

Secdeler bir araya geldiğinde bir secde edilir. Bir kimse, secde âye-lini okuduğunda, onu tekrar ederse veya onu bir defadan çok bir mescidde duyarsa secdeyi son okuyuşa tehir etmek şartıyla bir secde eder. Bu yeter­lidir. Eğer birinci okuyuştan sonra secde ederse, kimine göre bu yeterlidir. Kimilerine göre ise her bir okuyuş için ayrı ayrı secde eder.

 

h- Secde-i Tilâvetin Kazası

 

Cumhur ulema, "secde âyetini okuduktan sonra veya onu işitmekle hemen secde müslebab olur," demişlerdir. Eğer secdeyi tehir ederse ara verme uzamadığı müddetçe secde borcu sakıt olmaz. Ancak ara verme uzarsa secde geçmiş olur ve kazası gerekmez.

 

2.8.5.16. Şükür Secdesi

 

Cumhur ulema; bir kimsenin, sevineceği bir nimete kavuşması veya bir belâdan kurtulması halinde şükür secdesi yapmasının müstehab oldu­ğu görüşündedirler. Ebû Bekir'den rivayeten: Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem sevineceği bir iş olduğu zaman veya ona müjde verildiğinde Al­lah'a şükür secdesine kapanırdı. (Hadisi Ebû Dâvûd, İbn Mâce, Tirmizî ri­vayet etmiş, Tirmizî hadisi hasen saymıştır.) Bcyhakî'nin Buhârî'nin şart­larına uygun bir senetle rivayet ettiği hadise göre: Ali (r.a.). Hcmezan hal­kının müslüman olduğu haberini Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'e yazınca secdeye kapandı. Sonra başını kaldırarak şöyle buyurdu: "Heme-zan'a selâm, Hemezan'a selâm!" Abdurrahmân bin Avfdan rivayeten: "Rasûlüllah dışarı çıkınca ben de onu takibenim. Nihayet bir hurmalığa girdi. Secde etti. Secdesi uzayınca Allah onun ruhunu aldı diye korktum. Ona bakmaya gelince başını kaldırdı. "Ey Abdurrahmân, ne oluyor?" de­di. Durumu ona arzettim. Şöyle buyurdu: "Cebrail bana gelip 'seni müjde­leyeyim mi?' dedi. Allah senin için diyor ki: "Her kim sana saiavât geti­rirse, ben ona rahmet ederim. Her kim sana selâm verirse ben onu selâmete çıkarırım." Onun için Allah'a şükür secdesine kapandım." dedi." (Hadisi aynı şekilde Hâkim de rivayet ederek 'Buhârî ve Müslim'in Şartlarına göre hadîs sahih olup, şükür secdesi hakkında bundan daha sahîh bir hadîs bilmiyorum' demiştir.) Buhârî'nin rivayetine göre; Ka'b bin Mâlik'e, Allah'ın, tevbesini kabul ettiği müjdesi ulaşınca secdeye kapandı. Ahmed'in zikrettiğine göre; Ali (r.a.) havâric ölüleri arasında Südeyye is­mindeki adamı bulunca şükür secdesine kapandı. Yine Ebû Mansur'un zikrettiğine göre; Ebû Bekir'e Müseyleme'nin Öldüğü haberi gelince şükür secdesine kapandı.

Namaz secdesi için gerekli olanlar, şükür secdesi içinde gereklidir. Kimileri ise, "şükür secdesi namaz olmadığı için, namaz secdesi için şart olanlar bunda şart değildir," demişlerdir. 'Fethü'I-Alem' kitabında "doğru­ya yakın olan bu görüştür," denmiştir. Şevkânî de; "bu konudaki hadîslerde abdestin, elbiseyi temizlemenin ve kılacak yerin temiz olması­nın şart olduğu hakkında bir delil yoktur," demişlir. imâm Yahya ve Ebû Talip de bu görüşledir. Şükür secdesinde tekbir alınacağını gösteren bir delil yoktur. Bahr kitabında ise, "tekbir alır" denmiştir. İmâm Yahya; "Namaz içinde hiç bir kimsenin sözüyle şükür secdesi yapmaz. Çünkü şü­kür secdesinin namazla hiçbir bağlantısı yoktur," demiştir.

 

2.8.5.17. Yanılma (Sehiv) Secdesi

 

Nebî aleyhisselam'm namazda yanıldığı sabit olmuştur. Yine Rasûlailah sallallahu aleyhi ve sellem'den şu hadis sahih olarak nakledil­miştir: "Muhakkak ben ancak beşerim. Sizin gibi ben de unuturum. Unut­tuğum zaman bana hatırlatın." Bu hususta ümmetine şunları meşru kıl­mıştır:

 

a- Yanılma Secdesinin Yapılışı

 

Sehiv secdesi, namaz kılanın selâmdan önce veya sonra yaptığı iki secdedir. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'den her iki şekil de vârid olmuştur. 'Sahih'de Ebû Said cl-Hudrî (r.a.)'dcn rivayeten Rasûlüllah şöy­le buyurmuştur: "Sizden biri namazında şüphe edip, ne kadar kıldığım bilemezse (üç mü, dört mü. diye §üphe ederse) şüpheyi atıp kalbinin ka­naat getirdiğine göre namazı tamamlasın. Sonunda selâm vermeden önce iki secde yapsın." (Buhârî ve Müslim'de 'Zülyedeyn' kıssasında, Rasûlül­lah sallallahu aleyhi ve sellem'in selâmdan sonra secde ettiği vârid olmuş­tur. Bu konuda efdal olan, gelen hadislere uymaktır. Rasûlüllah'm selâmdan önce secde ettiği yerlerde selâmdan Önce, selâmdan sonra secde ettiği yerlerde selâmdan sonra secde edilir. Bu bildirilenlerin dışında sec-

de önce de sonra da yapılabilir.) Şevkânî şöyle demiştir: "Bu konuda söy­lenecek en güzel şey Rasûlüllah'in selâmdan önce veya sonra secde elliği hakkındaki fiil ve sözlerinin gereği ile amel etmektir. Eğer selâmdan önce secde ettiği noktada kayıt varsa, selâmdan önce yapar. Selâmdan sonra yaptığı noktada kayıt varsa selâmdan sonra yapar. Her iki noktada kesin bir kayıt yoksa, ziyade ile noksan arasında bir fark gözetmeksizin, selâmdan önce ve sonra secde yapmakta serbesttir. Çünkü Müslim'in Sa­hihinde tbn Mes'ud'dan rivayeten Rasûlüllah şöyle buyurmuştur: "Kişi namazını fazla veya noksan yaptığında iki secde etsin."

 

b- Yanılma Secdesinin Yapılacağı Yerler

 

Aşağıdaki durumlarda sehiv secdesi yapmak meşru olmuştur:

1- Namaz bilmeden önce selâm vermiş ise: İbn Sirîn Ebû Hüreyre (r.a.)'den rivayet ettiği hadiste şöyle demiştir: "Rasûlüllah bize zeval son­rası namazlarından birini kıldırdı, tki rek'at kıldıktan sonra kalkıp selâm verdi. Mescitte dikili bir ağaca sanki kızgın bir vaziyette dayandı. Sağ eli­ni sol elinin üzerine koyarak parmaklarım kenetledi. Yanağını sol elinin üstüne koydu. Camiden çıkanlar 'namaz kısaldı mı?' dediier. İçlerinde Ebû Bekir ve Ömer de vardı. Rasûlüllah ile konuşmaktan çekindiler. Ce­maatin içinde Zülyedeyn isminde bir adam; 'Ya Rasûlailah unuttun mu, yoksa namaz mı kısaldı?' diye sordu. Rasûlüllah: "Unutmadım, namaz da kısalmadı." buyurdu. "Zülycdcyn'in dediği gibi midir?" diye sorunca, ce­maat 'evet' dedi. Öne gcçıi, kalan rek'atleri kıldırdı. Sonra selâm verdi. Sonra tekbir aldı. Daha önceki secdesi gibi veya daha uzun secde yaptı, sonra başını kaldırdı ve tekbir aldı. Daha önceki secdesi gibi veya daha uzun secde yaptı. Başını kaldırdı. (Hadisi Buhârî, Müslim rivayet etmiş­tir.) 'Ata'dan rivayeten: İbn Zübeyr akşam namazını kılarak ikinci rek'atta selâm  verdi.  Hacer-ül   Esved'i  selâmlamak  için  kalktı.  Cemaat "Sübhânaüah" deyince, "ne oluyor size?" dedi. Sonra kalan kısmı kılarak iki secde yaptı." Ata devamla dedi ki: Durumu İbn Abbas'a anlatınca, o: "Bu hal Rasûlüllah'm sünnetinden ayrı değil ki," dedi. (Hadisi Ahmed, Bczzâr ve Taberani rivayet etmişlerdir.)

2- Namaz fazla kılındığında yanılma secdesi yapılır. Buhârî, Müs­lim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce'nin İbn Mes'ud (r.a.)'dan ri­vayetine göre: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem beş rek'at namaz kıldı. "Namaza ilâve mi oldu?" diye sorulunca, Rasûlüllah: "Bu ne demek?" buyurdu. Ashab: "Beş rek'at kıldın," deyince; selâmdan sonra iki secde yaptı." Bu hadiste; yanilarak bir rek'at ziyade eden, dördüncüde oturmayan kimsenin namazının sahih olduğuna delil vardır.

3- Teşehhüdü unuttuğu zaman veya namazın sünnetlerinden birini unuttuğunda yanılma secdesi yapılır. Buharı, Müslim, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce ve Ebu Davud'un İbn Buhayne'den rivayetine göre: "Nebî aleyhisselâm namaz kılarken ikinci rek'atlen sonra ayağa kalkınca cemaat teşbih getirdiler. Rasûlüllah namaza devam elti. Namazı bitirince iki sec­de yapıp sonra selam verdi." Bu hadisten anlaşıldığına göre birinci oturu­şu unutan tam ayağa kalkmadan hatırlarsa geriye döner. Tam doğrulmuş-sa geriye dönmez. Ahmed, Ebu Dâvûd ve İbn Mâcc'nin, Muğîre bin Şu'be (r.a.)'dcn rivayet etlikleri hadîs, bu görüşü kuvvetlendirmektedir. Rasülül-Iah şöyle buyurdu: "Sizden biriniz ikinci rek'atlen sonra ayağa kalkarsa tam doğrulmadıysa olursun. Tam doğrulduysa oturmasın. Yanılma sec­desi olarak iki secde yapsın."

4- Namazda şüphe edenin yanılma secdesi yapması gerekir. Abdurrahmân bin Avfdan rivâyeten o demiştir ki: Rasûlüllah'dan şöyle işittim: "sizden biriniz namazında şüphe edip de bir mi, iki mi kıldığım bilmezse onu bir kabul etsin, iki mi, üç mü kıldığım bilemezse iki saysın. Üç mü, dört mil kıldığını bilemezse onu üç kabul etsin sonra namazı biti­rince oturur olduğu halde selâmdan Önce iki secde yapsın." (Hadisi Ah­med, İbn Mâcc ve Tirmizî rivayet etmiş, Tirmizî hadisi sahih saymıştır.) Bir rivayette Abdurrahmân; "Rasûlüİlah'dan şöyle işittim," demiştir: "Kim namazı kılar da noksan olduğundan şüphe ederse fazla kıldığına kanaat edinceye kadar kılsın." Ebû Sa'îd cl-Hudri'den rivayeten Rasülül­lah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Sizden biriniz namazı üç mü, dört mü kıldığından şüphe ederse şüpheyi atsın, kesin karar verdiği şey üzerine namazı tamamlasın. Sonra selâmdan önce iki secde yapsın. Eğer beş rek'at kılmışsa secdeleri onun için şefaatçi olur. Eğer dördü ta­mamlamak için kılmışsa o iki secde boşuna gitmez; şeytanı çatlatmak için olur." (Ahmed ve Müslim'in rivayet ettiği bu iki hadis, cumhur ule­manın: "Eğer namaz kılan rek'atlerin sayısında şüphe ederse kendisi için kesin olan en az üzere namazı tamamlayıp sonra yanılma secdesi yapar," görüşüne delildir.)

 

2.9. Cemaatle Namaz

 

Cemaatle namaz, 'sünneti müekkede' olup hakkında pek çok hadis gelmiştir, işte birkaç tanesi:

 

2.9.1. Fazileti

 

İbn Ömer (r.a.)'den rivayeten, Rasülüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Cemaatle kılınan namaz, yalnız başına kılınandan yirmiyedi derece efdaldir." (Hadisi Buhârîvc Müslim rivayet etmiştir.)

Ebû Hüreyre (r.a.)'dcn rivayeten Rasülüllah sallalîahu aleyhi ve sel­lem şöyle buyurdu: "Kişinin cemaatle kıldığı namazın sevabı, evinde ve çarşıda kıldığı namazın sevabından yirınibeş kal daha fazla katlanarak verilir. Zira o kimse güzel abdesl alır da sonra mescide sadece namaz için çıkarsa attığı her adım için derecesi yükseltilir. Ve bir halası silinir. O kimse namazını kılıp ta abdesti bozuluncaya kadar namaz kıldığı yerde bulundukça melekler ona dua ederler. "Allahım bu kuluna rahmet el, ona acı" derler. Diğer namazı beklediği müddetçe namazda imiş gibidir." (Hadîsi Buharı ve Müslim rivayet etmiştir. Lâfız ise Bubârî'nindir.)

Yine Ebû Hüreyre (r.a.)'den rivayeten: Nebi aleyhisselam'a bir kör gelip: "Ya Rasûlallah, beni mescide götürecek yoktur," diyerek namazı evde kılması için izin istedi. Rasülüllah sallallahu aleyhi ve sellem ona ruhsat verdi. Adam dönüp giderken Rasûlüllah adamı çağırarak, "Namaz için ezanı işitiyor musun?" diye sordu. O da: "Evet", dedi. "Öyle ise ezana icabet et." buyurdu. (Hadisi Müslim rivayet etmiştir.)

Yİnc Ebû Hüreyre (r.a.)'den rivayeten Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Canımı elinde tutan Allah'a yemin olsun ki, odun toplayıp ateş yakılmasını emredeyim, diye düşündüm. Sonra bir adama emredeyim, insanlara imâm olsun. Sonra cemaate gelmeyen adamların evlerini başlarına yıkayım." (Hadîsi Buharı ve Müslim rivayet etmiştir.)

İbn Mes'ud (r.a.)'dan rivâyeten; Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sel­lem şöyle buyurmuştur: "Kimi, Allah'a müslim olarak kavuşmak sevindi-rirse şu beş vakit namaza çağırıldığı yerde, (ezan okunduğunda) devam elsin. Muhakkak Allah, Nebiniz için hidayet sünnetleri meşru, kılmıştır. İşte beş vakit namaz hidayet sünnetindendir. Eğer namazı camiden geri kalanların yaptığı gibi evinizde kılarsanız, Nebinizin sünnetini lerketmiş olursunuz. Nebinizin sünnetini terkederseniz, delâlete düşersiniz. Bana gösterildiğine göre, nifakı açık münafıktan başkası cemaatten geri kalmaz. İki münafığın arasından bir kişiye hidayet verile verile, nihayet saf­taki yerini alır." (Hadisi Müslim rivayet etmiştir.) Müslim'in diğer riva­yetinde; İbn Mes'ud (r.a.): "Rasûlüllah bize hidayet sünnetlerini öğretmiş­tir. 'Ezan okunan mescitte cemaatle namaz kılmak da hidayet sünnetlerin-dendir,' demiştir."

Ebû Derdâ (r.a.)'dan rivayeten; o demiştir ki: Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu işittim: "Bir köyde veya kırda üç kişi olup da cemaatle namaz kılmazlarsa şeytân onları İstilâ eder. Size cemaatı tavsiye ederim. Kurt ancak sürüden ayrılanı yer." (Ebû Dâvûd hadisi iyi senetle rivayet etmiştir.)

 

2.9.2. Kadınların Mescidlerde Cemaate Hazır Bulunmalarının Caiz Oluşu ve Evlerinde Namaz

 

Kılmalarının Fazileti

 

Şehveti celbedecek, fitneye sebep olacak süs ve güzel kokulardan kaçınmaları şartiyle kadınların mescide çıkmaları ve cemaatle namaz kıl­maları caizdir. îbn Ömer (r.a.)'den rivayeten; Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Evlerinde kılmaları kendileri için daha hayırlı olmasına rağmen kadınların mescide çıkmalarını engellemeyin." Ebû Hüreyre (r.a.)'den rivayeten; Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Allah'ın kadın kullarını mescidlerden engellemeyin. Koku sü­rünmeden mescide çıksınlar." (Bu iki hadisi Ahmed, Ebû Dâvûd rivayet etmişlerdir.) Yine Ebû Hüreyre'den rivayeten; Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Hangi kadın koku sürünürse yatsı namazında bizimle beraber cemaate gelmesin." (Hadisi Müslim, Ebu Dâvûd ve Nesâi iyi bir senetle rivayet etmişlerdir.) Kadınlar için efdal olan evlerin­de namaz, kılmalarıdır. Ahmed ve Taberânî'nin, Ümmü Humeyd es-Sa'idîye (r.a.)'dan rivayetlerine göre: Bir kadın Rasûlüllah sallallahu aley­hi ve sellem'e gelerek: "Ya Rasûlallah, seninle beraber namaz kılmayı çok istiyorum," dedi. Rasûlüliah: "İsteğini anlıyorum. Ancak odanda namaz kılman, mahallenin mescidinde namaz kılmandan daha iyidir. Mahallenin mescidinde namaz kılman, cemaat mescidinde namaz kılmandan daha iyi­dir," buyurdu.

 

2.93. En Uzak ve Cemaati Çok Olan Mescidde Namaz Kılmanın Müstehab Olduğu

 

Çok cemaatin toplandığı en uzak mescidde namaz kılmak müstehab-dır. Müslim'in Ebû Mûsâ (r.a.)'dan rivayet etmiş olduğu hadiste Rasûlül­lah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Namazda en çok mükâfat

alan, en uzak mescide yürüyerek gidendir." Müslim'in Câbir'den rivayeti­ne göre: Mescidin etrafında yer açılınca, Benî Selemeliler mescidin yakı­nındaki bu yere taşınmak istediler. Durum Rasûlüllah'a bildirilince şöyle buyurdu: "Duyduğuma göre mescide yakın bir yere taşınmak istiyorsu­nuz: "Onlar: "Evet ya Rasûlallah, bunu isledik." dediler. Rasûlüliah şöyle buyurdu: "Ey Benî Seleme, bulunduğunuz yerde kaimiz. Adımlarınız ya­zılacaktır." (Buhârî, Müslim ve diğerlerinde geçen Ebu Hüreyrc hadisin­den rivayet edilmiş olan Übey bin Ka'b hadisinde Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Kişinin bir kimseyle kıldığı namaz, yalnız kıldığı namazdan; iki kişi ile kıldığı namaz, bir kişi ile kıldığı na­mazdan daha iyidir. Ne kadar çok olursa Allah'a daha sevimlidir." (Ha­disi Ahmed, Ebû Dâvûd, Nesai, İbn Mâce, İbn Hibbân rivayet etmiş, İbn Seken, Ukaylî ve Hâkim hadisi sahih saymışlardır.)

 

2.9.4. Sükûnetle Mescide Gitmenin Müstehab Olduğu

 

Mescide sükûnet ve ağırbaşlı olarak gitmek rncndubdur. Sür'aile git­mek ve koşmak ise mekruhtur. Çünkü insan namaza çıktığı andan itibaren namaz kılan hükmündedir. Ebu Katâdc'den rivayclen; o demiştir ki: "Ra­sûlüllah ile namaz kılıyorduk. O anda Rasûlüllah, adamların gürültüsünü işitti. Namazı kıldıktan sonra: "Size ne oluyor da gürültü yapıyorsunuz?" dedi. Onlar: "Namaza acle ettik," dediler. Rasûlüllah; "Böyle yapmayı­nız. Namaza gelirken sükûnetle geliniz. Yetiştiğinizi kılınız. Yetişemedi­ğinizi tamamlayınız," buyurdu." (Hadisi Buharî ve Müslim rivayet etmiş­tir:) Ebû Hüreyre (r.a.)'den rivayeten, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sel­lem şöyle buyurdu: "Kameti işittiğiniz zaman namaza yürüyünüz. Fakat sakin ve ağırbaşlı olunuz. Koşmayınız, yetiştiğinizi kılınız, yetişemediği­nizi sonra tamamlayınız." (Hadisi Buharî, Müslim, Nesai, Ebû Dâvûd, İbn Mâce rivayet etmiştir.)

 

2.9.5. İmâmın, Namazı Hafif Kıldırmasının Müstehab Olduğu

 

İmâmın, namazı cemaate hafif kıldırması mendubdur. Ebû Hüreyre'nin hadisinde Rasûlüllah saüallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Sizden biriniz insanlara namaz kıldırdığı zaman hafif kıldırsın. Çünkü cemaatte zayıf, hasta ve yaşlılar vardır. Kendi başına kıldığı zaman dile­diği kadar uzatsın." (Hadisi Buharî, Müslim, Tirmizî, Ebû Dâvûd, Nesâî ve İbn Mâce rivayet etmiştir.) Enes (r.a.)'den rivayet olunduğuna göre Ra­sûlüliah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Namaza başladığım­da uzatmak istiyorum, fakat ağlayan çocuğunun sesini işiten annesinin,

çocuğun ağlamasından duyduğu üzüntüyü bildiğim için namazı kısa yapı­yorum." Buharı ve Müslim'in Enes'den rivayetlerinde, Enes (r.a.) şöyle demiştir: "Rasûlüllah'dan daha hafif ve daha tam namaz kıldıran hiçbir imâmın arkasında namaz kılmadım." İbn Abdilberr şöyle demiştir: "Her imâmın hafif namaz kıldırmasının mendub olduğu bütün alimlerin İttifak ettiği bir konudur. Ancak hafif kıldırmak namazı mükemmel yapmanın alt sınırıdır. Yoksa kısaltmak ve noksan yapmak değildir."

Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem karga gibi gagalayarak namaz kılmaktan nehyetmiştir. Rasûlüllah aleyhisselam rüku'unu tam yapmaya­rak namaz kılan bir adamı görünce ona: "Dön, namaz kıl. Çünkü sen kıl­madın," buyurmuştur. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem; "Rüku' ve secdesinde belini tam doğrullnuıyamn namazına Allah nazar etmez," bu­yurmuştur. İmâm olan kimsenin, namazın tamam olması için gereken şartlara uyduktan sonra hafif kıldırmasının müstehab olduğu hakkında, ilim ehli arasında bir ihtilâf yoktur.

 

2.9.6.  İmâmın Birinci Rek'atı Uzatması Ve İçeri Giren Bir Kimse Hissettiği Anda, Cemaate Yetişsin Diye

 

Beklemesi

 

Camiye girenler cemaat faziletine ulaşsın diye, imâmın birinci rek'atı uzatarak beklemesi meşrudur. Aynı şekilde imâm, rüku'da ve son ettchiyyâtü'de olduğu halde, camiye giren bir kimseyi hissedince bekle­mesi müstchabdır. Ebû Katâde'nin hadisine göre; Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem birinci rek'atı uzatırdı. Katâde demiştir ki: "Biz, Rasûlül­lah birinci rek'alı uzatmakla insanların yetişmesini istiyor zannederdik." Ebû Said (r.a)'dcn rivaycıen; o şöyle demiştir: "Namaz başladığı zaman abdesti bozulan Bcki'a kadar gider, ihtiyacını görüp sonra abdest alır, Ra­sûlüllah birinci rek'ati uzattığı için birinci rek'atte gelip yetişebilirdi." (Hadisi Ahmed, Müslim, İbn Mâce ve Nesâî rivayet etmişlerdir.)

 

2.9.7.  İmâmı Takip Etmenin Vücûbu Ve İmâmla Yarışmanın Haram Olduğu

 

İmâmı takip etmek vacip olup, onunla yarış etmek haramdır. Ebû Hürcyrc'nîn hadisinde Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyur­du: "îmânı sadece kendisine uyulmak için imâm olmuştur. Ona muhalefet etmeyiniz. Tekbir aldığı zaman tekbir alın. Rüku'a vardığı zaman rüku' edin. "Semi'allahu limen hamideh" dediği zaman "Allahilmme Rabbena leke'l-hamd" deyiniz. Secde ettiği zaman secde ediniz. Oturarak kıldığı zaman siz hepiniz oturarak kılınız." Buhârî, Müslim, Ahmed ve Ebû Dâ-

vûd'un bir rivayetinde: "İmâm ancak kendisine uyulsun, diye vardır. Tek­bir aldığı zaman tekbir alınız. O tekbir almadıkça tekbir almayınız. Rü­ku'a gittiği zaman rüku'a gidiniz. O rüku'a gitmedikçe rüku' etmeyiniz. Secde yaptığı zaman secde ediniz. O secde etmedikçe secde etmeyiniz." Ebû Hürcyre (r.a.)'den rivayeten; Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Sizden biriniz başını imâmdan önce kaldırırsa; Allah Teâlâ'nın onun başını, eşek başına veya sürelini eşek suretine çevirme­sinden korkmuyor mu?" (Hadisi Buharı, Müslim, Tirmizî, Ebû Dâvûd, Nesâî ve İbn Mâce rivayet etmiştir.) Berâ" bin Âzib (r.a.)'dcn rivâyeten; o demiştir ki; "Rasûlüllah ile beraber namaz kılıyorduk. "Semi'allahu limen hamideh" dediği zaman, alnını yere (secdeye) koymadan, bizden hiç bir kimse belini eğmezdi." (Hadîsi Buharî, Müslim, Tirmizî, Nesâî, Ebû Dâ­vûd ve İbn Mâce rivayet etmiştir.)

 

2.9.8. İmama Uyan Bir Kişiyle Cemaatin Oluşması

 

İmâmla beraber çocuk veya kadın bile olsa imâmdan başka bîr kişi­nin bulunmasıyla cemaat meydana gelir. îbn Abbâs'dan gelen rivayette o şöyle demiştir: "Teyzem Meymune'nin evinde geceyi geçirdim. Rasûlül­lah gece namazı kılmak için kalktı. Ben de onunla beraber namaz kılmaya kalktım. Sol tarafında durunca beni tutup sağ tarafına geçirdi." (Hadisi Buharî, Müslim, Tirmizi, Nesâî, Ebû Dâvûd ve İbn Mâce rivayet etmiş­tir.) Ebû Sa'îd ve Ebû Hüreyre'dcn rivayelen; onlar demişlerdir ki: Rasû­lüllah şöyle buyurdu: "Kim gece uyanır, ailesini uyandırır ve beraberce iki rck'al namaz kılarlarsa Allah'ı çok zikreden erkekler ve kadınlardan yazılırlar." (Hadisi Ebû Dâvûd, rivayet etmiştir.) Ebû Sa'îd'den rivayeten: Rasûlüllah ashabına namaz kıldırırken bir adam mescide girince Rasûlül­lah şöyle buyurdu: "Kim bu adama sadaka vermek isterse onunla beraber kılsm. Cemaatten birisi çıkarak onunla beraber namaz kıldı. (Hadisi Ah­med, Ebû Dâvûd ve Tirmizî rivayet etmiş. Tirmizi hadisi hasen saymış­tır.) İbn Ebî Şeybc'nin rivayet ettiğine göre o adamla beraber namaz kılan Ebû Bekir idi. Tirmizî, bu hadisi, cemaatle namaz kılman bir mescitte, tekrar cemaatle kılmanın caiz olduğuna delil saymıştır. Ahmed ve Ishâk da aynı görüştedir. İlim ehlinden diğerleri ise tek tek kılarlar demişlerdir. Süfyân, Mâlik, İbn Mübarek ve Şafiî bu görüştedirler.

 

2.9.9. İmâmın Cemaate Katılmasının Caiz Olması

 

Vekil olarak (ayin edilen imâmın, devamlı olan İmâm geldiği zaman cemaate katılması caizdir. Buhârî ve Müslim'in Sehl bin Sa'd'den rivayet- lcrine göre; Rasûlüüah sallallahu aleyhi ve sellem Amr İbn Avf oğulları­nın arasını sulh etmek için onların mahallesine gitmişti. Namaz vakti ge­lince müezzin, Ebû Bekir'e giderek; "insanlara namaz kıldıracak mısın? Kamet getireyim mi?" dedi. Ebû Bekir: "Evet" dedi. Ebu Bekir namaza başlayınca, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem insanlar namazdayken geldi. Kendine bir yer aradı. Safla durdu, insanlar el çırpmaya başladılar. Ebû Bekir namazı bırakmadı. Fakat, insanlar el çırpmayı çoğaltınca geri dönüp Rasûlüllah'ı gördü. Rasûlüllah ona yerinde durması için işaret etti. Ebû Bekir ellerini kaldırdı. Rasûlüllah ona emrettiği için Allah'a hamdetti. Sonra Ebû Bekir geri çıktı. Safın arasına girdi. Rasûlüllah öne geçerek na­mazı kıldırdı. Namaz bitince şöyle buyurdu: "Ya Ebâ Bekir, sana emretti­ğim halde niçin yerinde durmadın?" Ebû Bekir şöyle cevap verdi: "Ebû Kuhâfc'nin oğlunun Rasûlüllah'm Önünde namaz kılması doğru değildir." Sonra Rasûlüllah sallaİlahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Sizin çoğu­nuz ellerinizi çırptınız; bu nedir? Her kim namazda bir kimseyi uyarmak isterse 'Sübhanallah' desin. 'Sübhanallah'deyince dikkat çekilmiş olur. El çırpma ise kadınlara aittir."

 

2.9.10. Îmama Yetişmek

 

İmâma yetişen kimse ayakta iftitah tekbiri alır. İmâmın bulunduğu hal üzere namaza girer. Bir rck'atm rüku'una yetişmeden o rek'ata yetiş­miş sayılmaz. Rüku'un tamamına yetişmekle imâmın kalkmasından önce iki elini dizlerine koyacak şekilde eğilmesi eşittir. Ebû Hüreyre (r.a.)'den rivayeten Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Biz sec­dede olduğumuz halde namaza geldiğinizde secde edin. Fakat o rek'aîı saymayın. Kim rüku'a yetişmişse namaza yetişmiş demektir." (Hadisi Ebû Dâvûd, İbn Huzcyme "Sahîh'indc, Hâkim 'Müsledrck'indc rivayet etmiş ve sahihtir, demiştir.) İmama sonradan yetişip uyan kimse, imâmın yaptığı gibi yapar. Son teşehhüdde oturur. Duâ okur, imâm selâm verinceye ka­dar kalkmaz. Kalan rek'atleri tamamlamak için kalktığı zaman tekbir alır.

 

2.9.11. Cemaatten Geri Bırakan Özürler

 

Aşağıdaki hallerden birisinin meydana gelmesi ile cemaatten geri kalmak caizdir.

 

1- Soğuk ve Yağmur

 

İbn Ömer'den rivayeten; Rasûlüllah sallaİlahu aleyhi ve sellem bir müezzine emrederek namaz için ezan okuttu. Sonra içeri girerek; "Sefer­de, soğuk ve yağmurlu gecede çadırlarınızda kılınız." buyurdu. (Hadîsi

Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir.) Cabir'den rivayeten; o şöyle demiştir: Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber bir sefere çıktık. Yağ­mur yağınca şöyle buyurdu: "Sizden isteyen çadırında namaz kılsın," Ha­disi Ahmed, Müslim, Ebû Dâvûd ve Tirmizî rivayet etmiştir.) İbn Abbâs'dan rivayeten; o yağmurlu günde müezzinine şöyle demişti: '"Eş-hedü enne Muhammcden Rasûlüllah,' dediğin zaman 'Hayye ale's-salâh,' deme. 'Evinizde kılınız,' de." İnsanlar bunu hoş görmeyince İbn Abbâs: "Buna mı şaşırıyorsunuz? Halbuki benden daha hayırlı olan Nebiyyullah böyle yapmıştır. Cemaat azimettir; çamurlu ve kaygan bir günde çıkıp yü­rümenizi uygun görmedim." demiştir. (Hadîsi Buhârî ve Müslim rivayet etmiştir.) Müslim'de şu ziyade vardır: "İbn Abbâs yağmurlu bir cuma gü­nünde müezzinine böyle emretti."

Şiddetli sıcaklık, karanlık ve zâlimden korkmak da şiddetli soğuk gibi olup cemaate gelmemeye ruhsattır. Yibram bin Battal şöyle demiştir: "Şiddetli yağmur, karanlık, rüzgâr ve buna benzeyen sebeplerden dolayı cemaatten geri kalmanın mubah olduğunda âlimler İcma etmiştir."

 

2- Yemeğin Hazır Olması

 

Yemeğin hazır olması da cemaate gelmemeye ruhsattır. İbn Ömer'in hadîsine göre Rasûlüllah saîlallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "siz­den biriniz yemek hazır olduğu zaman ihtiyacını gidermeden namaz baş­lasa da acele etmesin." (Hadîsi Buhârî rivayet etmiştir.)

 

3- Büyük ve Küçük Abdestin Sıkıştırması

 

Âişe (r.a.)'dcn rivayeten; o demiştir ki; Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu işittim: "Yemek hazırken bir de büyük ve küçük abdest sıkıştırdığında namaz olmaz." (Hadisi Müslim, Ahmed ve Ebû Dâvud rivayet etmiştir.)

Ebû Derdâ (r.a.)'dan rivayeten; o şöyle demiştir: "Kişinin ihtiyacını giderdikten sonra kalbi dünya işlerinden sıyrılmış olarak namaza dönme­si, dini anladığını gösterir. (Hadîsi Buhârî rivayet etmiştir.)

 

2.9.12. imamlığa En Lâyık Olan

 

İmamlığa en lâyık olan Allah'ın kitabını en iyi okuyandır. Eğer kırâette müsavi iseler, sünneti en iyi bilen; yine müsavi iseler, en önce hicret eden; yine müsavi iseler en yaşlı olan imâm olur. Ebû Sa'îd'dcn ri­vayeten; Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Üç kişi olduğunuzda biriniz onlara imâm olsun. İmamlığa en lâyık olanınız, en iyi okuyanlarınızda." (Hadîsi Ahmed, Müslim, Nesâî rivayet etmişler­dir.) En iyi okuyandan murad, Amr bin Seleme'nin hadisine göre, en çok ezberi olandır. Hadiste; "en çok Kur'ân bilen imâm olsun," denmektedir.

İbn Mcs'ûd (r.a.)'dan rivayeten Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöy­le buyurdu: "Cemaate Allah'ın kitabım en iyi okuyan imâm olur. Kıraelle müsavi iseler, sünneti en iyi bilen, sünnette müsavi iseler, en Önce hicret eden, hicrette müsavi iseler, en yaslı olan imâm olur. Kişi bir kimsenin hükümranlık alanında hiçbir kimseye imâm olmasın. Kişinin izni olma­dan evinin en iyi yerinde oturmasın." Başka lâfızlarda; "hiçbir kimse, ai­lesinin içinde ve hükümranlık alanında hiçbir kimseye imâm olmasın. Ki­şinin izni olmadan evinin en iyi yerinde oturmasın." Başka lâfızlarda; "hiçbir kimse, ailesinin içinde ve hükümranlık alanında kişiye imâm ol­masın," Duyurulmuştur. (Hadisi Ahmed ve Müslim rivayet etmiştir.) Bu hadisi Sa'îd bin Mansur rivayet ederek şöyle demiştir: "Kişi, başka birinin hükümranlık alanında onun izni olmadan ona imâm olmasın ve izni olma­dan baş köşeye oturmasın," demekten maksad, ev sahibi, meclisin reisi, meclisin imâmı, imamlığa diğerlerinden daha lâyıktır. Onlar izin verirse diğerleri kıldırabilir." EbûHüreyrc'nin Rasûlüllah'dan rivayet ettiği hadis­le Nebi aieyhisselam şöyle buyurdu: "Allah ve âhiret gününe imân eden bir kimsenin cemaatin rızası olmadıkça imâm olması ve duayı sırf kendi­ne yapması helâl değildir. Böyle yapan, cemaate hiyanet etmiş olur." (Bu hadîsi Ebû Dâvûd rivayet etmiştir.)

 

2.9.13. İmamlığı Sahih Olanlar

 

İyiyi kötüden ayıran çocuğun âmâ'nın imamlığı sahih olduğu gibi, ayakla duranın oturana, oturanın ayakta durana, farz kılanın nafile kılana, nafile kılanın, farz, kılana, abdestlinin teyemmümlüye, teyemmümlünün abdcslli olana, misafirin mukime, mukimin misafire, fazileti düşük olanın faziletliye imamlığı da sahihdir. Amr bin Seleme, (r.a.) altıyedi yaşında iken kabilesine namaz kıldırıyordu. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem İbn Ümmü Mcktum (r.a.)'i, Medine'de iki kere namaz kıldırması için yeri­ne bıraktı. Halbuki o âmâ idi. Rasûîüliah sallaüahu aleyhi ve sellem son hastalığında Ebû Bekir (r.a.)'in arkasında oturarak namaz kıldı. Yine Ra-sûiüllah sallallahu aleyhi ve sellem evinde hasta olduğu halde oturarak namaz kılarken, arkasında cemaat ayakta namaz kıldı. Onlara oturmaları için işaret cui. Namaz bitince: "İmâm kendisine uyulsun diyedir" buyur­du. Sonra: "O rüku' ettiği zaman rüku' edin. Başını kaldırınca siz de kal­dırın. Oturarak kıldığı zaman siz de arkasında oturarak kılın" buyurmuş­tur.

Muâz (r.a.) yatsı namazını Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber kılar, sonra mahallesine dönüp bu namazı onlara kildınrdı. Muâz'm kıldığı kendisi için nafile idi. Halbuki cemaat yatsının farzını kı­lıyordu. Mahcer bin Edra (r.a.)'dan rivayeten; o şöyle demiştir: "Nebi aieyhisselam, mescidde iken yanma girdim. Namaz vakti gelmişti. Onlar kıldı ben kılmadım. Bana; "Niye kılmadın?" deyince; "Ben çadırda kılıp öyle gelmiştim." dedim. Rasûlüllah; "Geldiğin zaman cemaatle beraber kıl. O kıldığın nafile olur." buyurdu." Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sel­lem, yalnız kılan bir adamı görünce: "Dikkat ediniz bu adama sadaka vermek isleyen kişi, onunla beraber kılsın." buyurdu. Amr İbn As (r.a.) teyemmümlü olduğu halde imâm oldu. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem bu durumu yadırgamadı. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem Mekke'nin fethi zamanında akşam hariç ikişer rek'at insanlara namaz kıl­dırdı ve şöyle dedi: "Ey Mekkeliler, kalkınız, öbür iki rek'atı tamamlayı­nız. Çünkü biz seferiyiz. Misafir mukimin arkasında kıldığı zaman birinci rek'ailen daha azına yetişse bile dört rek'at kılar." İbn Abbâs (r.a.)'dan rivayeten; kendisine: "Misafir, yalnız olduğu zaman iki rek'at kılıyor, mu­kim imâma uyunca dört kılıyor; bu nasıl olur?" diye sorulunca, İbn Abbâs: "Sünnet böyledir." dedi. Bir başka lâfızda Mûsâ bin Seleme (r.a.) îbn Abbâs (r.a.)'a; "Sizinle beraber kıldığım zaman dört kılıyor, döndü­ğüm zaman iki kılıyorum" deyince, İbn Abbâs cevaben: "Bu Ebû'l Kâsım'm sünnetidir," dedi. (Hadîsi Ahmed rivayet etmiştir.)

 

2.9.14. İmamlığı Sahih Olmayanlar

 

Özürlü bir kimsenin sağlam bir kimseye veya kendi özründen başka bir özre yakalanan kimseye imamlığı cumhur ulemaya göre sahih değil­dir. Maiikîlcr "özürlünün sağlam kimseye imameti kerahatle beraber caiz­dir," demişlerdir.

 

2.9.15. Kadının Kadınlara İmamlığının Müstehab Oluşu

 

Aişe (r.a.) kadınlara imâm olur, onların saf hizasında dururdu. Üm­mü Seleme (r.a.) de aynı şekilde yapardı.

Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem Varaka'yı Ümmü Seîeme'ye ezan okuması için müezzin tayin et­miş ve Ümmü Sclcmc'yc farz namazlardan, evinin halkına namaz kıldır­masını emretmiştir.

 

2.9.16. Erkeklerin Yalnız Kadınlara İmâm Olması

 

Ebû Ya'la'nm 'Evsat' kitabında ve Taberânî'nin iyi bir senetle rivayet ettikleri hadîse göre Übey bin Ka'b Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sel-

lem'e gelerek: "Yâ Rasûlallah, bu gece bir iş yaptım." dedi. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem; "Nedir?" diye sorunca cevaben: "Kadınlar be­nimle evde toplandılar ve 'Sen Kur'ân okuyorsun, biz okuyamıyoruz, bize namaz kıldır,' dediler. Ben de onlara sekiz rek'at, bir de vitri kıldırdım." Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem sustu. Übey bin Ka'b: "Rasûlül-lah'ın susmasını, razı olması olarak görürdük," demiştir.

 

2.9.17. Fasık ve Iîid'atçinm imamlığının Mekruh Oluşu

 

Buhârî "Sahîh"inde, İbn Ömer'in Haccac'ın arkasında namaz kıldığı­nı rivayet etmiştir. Müslim'in rivayetine göre; Ebu Sa'îd el-Hudrî, (r.a.) Mervan'ın arkasında bayram namazı kıldı, İbn Mes'ûd, (r.a.) Veîid bin Ukbe bin Ebi Muayt'm arkasında namaz kıldı. Bu adam içki içerdi. Bir gün sabah namazını dört rek'at olarak kıldırdı. Osman bin Affan bunun üzerine ona dayak cezası uygulamıştır. Sahabe ve tabiîler, küfür ve dalâ­lete çağırmakla ilham edilen İbn Ubcyd'in arkasında namaz kılıyorlardı.

Alimlerin kabul ettiği esasa göre; kendi basma namaz kılması sahih olan herkesin, başkasına da namaz kıldırması sahihdir. Fakat bununla be­raber fâsık ve bid'atçmm arkasında namaz kılmayı mekruh saymışlardır. Çünkü Ebû Dâvûd ve İbn Hibbân'm Sâib bin Hallad'dan rivayet ettiği ve Ebû Dâvûd ile Münzirî'nin, hakkında bir açıklamada bulunmadıkları ha­diste: "Bir adam cemaate imâm oldu. Adam kıble tarafına tükürünce Ra­sûlüllah onu gördü ve şöyle buyurdu: "Bu size natnaz küdıramaz." Adam daha sonra cemaate namaz kıldırmak isleyince ona mani oldular. Rasûlül-lah'm sözünü ona haber verdiler. Adam durumu Nebi aleyhisselam'a anla­tınca, o da: "Evet. Çünkü sen Allah ve Rasûlüne eziyet eltin," buyurdu.

 

2.9.18. Bir Özür Sebebiyle Cemaatten Ayrılmanın Caiz Olduğu

 

İmâm namazı uzattığı için namaza başlayan kimsenin, namazdan ay­rılıp tek başına tamamlamak niyycıiyle namazdan çıkması caizdir. Hasta­lık, malın zayi olmasından korkmak, arkadaşların gitmesi, uykunun galip gelmesi ve benzeri durumlar bu kısma girerler. Çünkü Buharı, Müslim, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce ve Ebû Davud'un Câbir (r.a.)'den rivayet ettikle­ri hadiste, o şöyle demiştir: "Muâz Rasûlüllah ile yatsı namazını kılar, sonra kavmine dönerek onlara imamlık yapardı. Bir gece Nebî aleyhisse-lam, yatsı namazını geç kıldırmıştı. Muâz, Rasûlüllah ile beraber namaz kılarak kavmine döndü, namazda Bakara sûresini okudu. Cemaattan bir adam ayrılarak, tek başına kılmaya başladı. Kendisine:"Ey adam sen münafık oldun," dedi. Adam: "Ben münafık olmadım. Fakat mutlaka Rasûtüllah'a gidip durumu haber vereceğim," dedi. Rasûlüllah'a gelip duru­mu anlattı. Rasûlüllah; "Fitneci misin, ya Muâz? Fitneci misin, ya Muâz? Şu sûreleri oku." buyurdu.

 

2.9.19.  Cemaatle Beraber Namazı Tekrar Kılmak Hakkında Gelen Rivayetler

 

Yezîd-ül Esved'dcn (r.a.) rivayeıcn; o demiştir ki: "Rasûlüllah'la beraber Mina'da sabah namazını kıldık. İki adam gelerek bineklerinin üzerinde durdular. Nebî aleyhisselam: "Sizi cemaatle namaz kılmaktan hangi şey engelledi, siz müslüman değil misiniz?" buyurdu. Onlar: "Evet, ya Rasûİallah biz çadırlarımızda kıldık," dediler. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem: "Çadırınızda kıldığınız zaman, sonra cemaate geldiği­nizde, imâmla beraber kılınız. O sizin için nafile olur" buyurdu. (Hadisi Ahmed ve Ebu Dâvûd rivayet etmiştir.) Tirmizî hadisi şu lâfızla rivayet etmiştir: "Evinizde namaz kıldıktan sonra cemaat namazı kılınan mescide geldiğinizde onlarla beraber namaz kılın; bu sizler için nafile olur." (Tirmizî, 'hadîs hasen, sahihtir' demiştir.) Bu hadisle cemaatle veya tek başına farz namazını kılan bir kimsenin mescitte başka bir cemaate yetiş­tiğinde nafile niyeti ile namazı tekrar kılmasının meşru olduğuna delil vardır. Rivayet olunduğuna göre Huzeyfe (r.a.) Öğle, ikindi ve akşam na-mazmı cemaatle kıldığı haide, öğle, ikindi ve akşamı tekrar kılmıştır. Encs (r.a.)'ten rivayete göre; "Ebû Mûsâ ile sabah namazını harman yerin­de kıldılar. Sonra cemaatle namaz kılman mescide vardıklarında, namaza başlayınca Muğire bin Şu'be ile sabah namazını tekrar kıldılar."

Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in: "Bir günde bir namazı iki kere kılmayın" sahih hadisine gelince: İbn Abdilberr bu konuda Şöyle de­miştir: "Ahmed ve İshâk; 'Bir kimse farz olan namazı kılar, sonra kalkıp farz olarak onu yine de eda ederse caiz olmaz. Fakat ikinciyi cemaatle be­raber Rasûlüllah'ın emrine uyup nafile olarak kılarsa, bu aynı namazı bir günde iki kere kılmak değildir. Çünkü birincisi farz ikincisi nafiledir. Bu durumda iade yoktur," demiştir."

 

2.9.20.   İmâmın, Selâmdan Sonra Sağa veya Sola Dönmesinin, Namaz Kıldığı Yerden Ayrılmasının

 

Müstehab Oluşu

 

Kubeyda bin Haleb'in babasından rivayet ettiği hadîste, o şöyle de­miştir: "Nebî aleyhisselam bize imâm olduğunda sağ ve sol tarafına tam olarak dönerdi." (Hadisi Ebû Dâvûd, İbn Mâce, Tirmizî rivayet etmiş

Tirmizî hadisi hasen saymıştır.) İlim ehli diledikleri tarafa dönmek sure­tiyle amel etmişlerdir. Çünkü Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'dcn her iki şekil de vârid olmuştur. Aişe (r.a.)'den rivayeten; "Nebî aleyhisselam, selâm verince ancak "Aİlahümme ente's-selâmü ve minke's-selâm, Tebârekte yâ ze'l-celâli ve'l-ikrâm diyecek müddetten fazla oturmazdı," demiştir. (Hadisi Ahmed, Müslim, Tirmizî, İbn Mâce rivayet etmiştir.) Ahmed ve Buhârî'yc göre Ümmü Seleme (r.a.)'den rivayeten; o şöyle de­miştir: "Rasülüllah selâm verdiği zaman selâm biler bitmez kadınlar kal­kar, Rasûlüllah ise kaikmadan önce yerinde biraz beklerdi." Ümmü Seleme (r.a.) şöyie demiştir: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in biraz beklemesinin, -Allah bilir- kadınların önce çıkıp, erkeklerle kadınların ka­rışmaması için olduğu kanaatindeydik."

 

2.9.21. İmam veya Cemaatin Birbirinden Yüksekte Olması

 

İmamın cemaatltcn yüksekte olması mekruhtur. Ebû Mcs'ûd el-Ensârî (r.a.)'dcn rivayet olunduğuna göre; Ebû Mes'ûd şöyle demiştir: "Rasûlüllah, imamın bir şeyin üstüne çıkarak insanların onun arkasında namaz kılmalarını nehyeui." Yani cemaatin imamdan alçakta olmasını nehyetmiştir. (Hadîsi, Dârekutnî rivayet etmiş, Hafız "Telhis" kitabında bu hadis hakkında bir açıklamada bulunmamıştır. Hemmam bin Hâris'tcn rivayel olunduğuna göre: "Huzeyfe Irak'taki Medayin'de yüksek bir yerde insanlara imam olunca, Ebû Mes'ud gömleğini tutarak onu çekti. Namaz bitince; "Biimiyor musun, ashab bu işten nchyolundu?" Huzeyfe: "Evet, biliyorum. Gömleğimi çekince hatırladım." dedi." (Hadîsi Ebû Dâvûd, Şafiî, Beyhaki rivayet etmiş, Hâkim, İbni Huzcyme ve İbni Hibbân sahih saymıştır.)

Eğer, imamın cemaatten yüksekte durmasında bir maksat varsa, o zaman kerabat yoktur. Schl bin Sa'd es-Sâidî (r.a.)'den rivayet olunduğuna göre, Sehl şöyle demiştir: "Rasûlüllah'ın minberin konduğu ilk gün, onun üzerinde oturduğunu gördüm. Üzerinde olduğu halde tekbir aldı. Üzerin­de iken rüku' cıti. Sonra minberin allına inerek gerisin geri gitti; minberin dibinde secde etti. Sonra namaz bitince, insanlara dönerek şöyle buyurdu: "Ey insanlar benim böyle yapmatndaki maksat bana uyasınız ve namazım gibi namaz kıtasınız, diyedir." (Hadisi Buharî, Müslim ve Ahmed rivayet etmiştir.)

Cemaatin imamdan yüksekte olması ise caizdir. Sa'îd bin Mansur, Şafiî ve Beyhakı'nin rivayet ettiği ve Buharî'nin tâliken zikrettiği hadiste Ebü Hureyre'den rivayeten: Ebû Hûreyre, mescidin üst teras kısmında

İmama uyarak namaz kılmıştır. Enes'ten rivayet olunduğuna göre: "Bas-ra'daki mescidin kapısı önünde, mescidin sağındaki Ebû Nafi'in evinde bir boy yüksekliğindeki odada cemaat olurdu. Encs burada cemaat yapar, imama uyardı da sahabe buna ses çıkarmazdı." (Bu hadisi Sa'îd bin Mansûr, "Süncn"inde zikretmiştir.)

Şevkânî şöyle demiştir: "Cemaatin yüksekliği üçyüz zira'dan[51] faz­la olup imamın yaptığı hareketleri cemaatin bilmesi mümkün olmazsa mescitte ve mescidin haricindeki yerlerde bu durum icma ile nehycdilmiş-tir. Bu miktardan daha az olursa men olunduğuna dair delil olmadığından caiz olması asıldır." Yukarda Ebû Hüreyre'nin zikri geçen hareketi ve ya­dırganmadığı hadisi, bu görüşü kuvvetlendirmekledir.

 

2.9.22. Cemaatin Arada Engel Varken İmama Uyması

 

Görmek ve işitmek suretiyle intikal tekbirlerini bilebilecek durumda iseler, arada engel bulunmasına rağmen cemaalin imama uyması caizdir. İmam Buharî demiştir ki: "Hasan Basrî; 'seninle imam arasında nehir var­ken bile cemaatla kılmanızda beis yoktur' demiştir. Ebû Miclez de; 'iftitah tekbirini işitiyorsa, arada yol ve duvar olsa bile imama uyabilir1 demiştir." Daha önce Nebî aleyhisselam'ın namazıyla ilgili hadisde geçtiği üzere; in­sanlar, hücrenin arkasından Rasûlüllah sallaîlahu aleyhi ve sellem'e uya­rak namazlarını kılıyorlardı.

 

2.9.23. Farzı Terkedenin İmam Olmasının Hükmü

 

Namazın şart ve rükünlerinden birisini terkeden imamın imamlığı, şayet cemaat imamın terkettiği şeyi bilmeden namazı tamamlarsa sahihtir. Çünkü Ebû Hüreyre (r.a.)'nin rivayet ettiği hadiste, Nebi aleyhisselam şöyle buyurmuştur: "İmamlar size namazı kıldırıyorlar; eğer doğru kıldırıyorlarsa, hem kendilerine hem de size, eğer hala ediyorlarsa sizinki si­ze, onlarınki onlaradır." (Hadisi Buharî ve Ahmed rivayel etmiştir.) Sehl (r.a.)'den rivayet olunduğuna göre; Schl demiştir ki: "Rasûlüllah'ın şöyle buyurduğunu işittim: "imam kefildir. Eğer iyi kıldırırsa, hem ona hem si­ze, eğer yanlış kıldırırsa sadece kendinedir." Yani size ondan bir şey yoktur. (Hadisi İbn Mâce rivayet etmiştir.) Ömer (r.a.)'dcn sabit olduğuna göre; Ömer (r.a.) bir defasında cünûb olduğunu bilmediği halde insanlara namaz kıldırmış; Ömcr(r.a.) namazı iade ettiği halde cemaat İade etme­miştir.

 

2.9.24. Namazda Bir Başkasını İmamlığa Geçirmek

 

Abdestsiz olduğunu hatırlamak veya abdcstinin bozulması gibi, na-mazm içinde imamda bir özür meydana gelse; cemaatin, namazını ta­mamlamak İçin yerine bir başkasını geçirmesi gerekir. Amr tbn Mey-mun'dan rivayet olunduğuna göre, Amr demiştir ki: "Sû-i kasta uğradığı sabah Ömer (r.a.)'lc benim aramda Abdullah İbn Abbâs'dan başkası yok­tu. Hançeri endi ğinde tekbir alır almaz, 'beni öldürdü', veya 'köpek, yedi beni' dediğini duydum. Sonra Ömer, Abdurrahmân bin AvFı öne geçirdi, o da cemaate hafif bir namaz kıldırdı." (Bu hadisi Buhari rivayet etmiştir.) Ebu Rezin'den rivayet olunduğuna göre; bir gün Ali (r.a.)'m namaz kıldı­rırken burnu kanadı. Bir kişiyi eliyle tutup öne geçirerek oradan ayrıldı. (Bunu Sa'îd bin Mansur rivaycl etmiştir.) Ahmed bin Hanbel. "İmam yeri­ne başka birini imam olarak bırakırsa caizdir; çünkü Ömer ve Ali (r.a.) yerine imam bırakmışlardır. Şayet yalnız kılarlarsa bu da olur. Çünkü Muaviye (r.a.) hançerlcndiğindc, insanlar yalnız kılarak namazlarım ta­mamlamışlardır," demiştir.

 

2.9.25. Cemaatin Hoşlanmadığı Bir Kimsenin İmamlığı

 

Cemaatin hoşlanmadığı bir kimsenin imam olmasını men eden hadîsler gelmiştir. Buradaki hoşlanmamaktan maksat şer'i bir sebebe da­yanan dinî bakımdan hoşlanmamaktır. İbn Abbâs (r.a.)'dan rivayeten Ra-sûîüllah sallallahu aleyhi ve scHern şöyle buyurdu: "Üç kimse vardır ki, namazları başlarının üstüne bir karış bile aşmaz: Cemaatin hoşlanmadı­ğı bir adamın kıldırdığı namaz. Kocası kendisine kızgın olarak geceleyen bir kadının namazı ve birbirleriyle kanlı bıçaklı iki kardeşin kıldığı na­maz," (Hadisi îbn Mâce rivayet etmiştir. Irakî, 'hadisin senedi hasendir' demiştir.) Abdullah bin Ömer (r.a.)'den rivayeten; Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellcm şöyle buyurdu: "Üç kişinin namazını Allah kabul etmez; cemaat hoşlanmadığı halde namaz kıldırmak için öne geçen imamın, na­mazın vakti geçtikten sonra namaza gelen kimsenin, azâd ettiğini tekrar köle edinen kimsenin." (Hadîsi Ebû Davud ve İbn Mâce rivayet etmiştir.) Tirmizî şöyle demiştir; "cemaatin hoşlanmadığı bîr kimsenin cemaata imam olması mekruhtur; eğer imam haksız değilse günâhı onu hoş gör­meyenleredir."

 

2.9.26. Îmam Ve Cemaatin Duracağı Yer

 

2.9.26.1. Bir Kişinin İmamın Sağına, İki Veya Daha Fazla Kişinin İmamın Arkasına Durmasının

 

Müstehab Olduğu:

 

Câbir (r.a.)'den rivayet olunduğuna göre; o demiştir ki: "Rasûlüllah namaz kılmak için kalktı; ben de geldim sol tarafına durdum. Elimi tuta­rak, beni sağ tarafa çekinceye kadar çevirdi. Sonra Cabir bin Sahr gelerek, Rasûlüllah'm sağ tarafına durdu, ikimizin de elini tutarak bizi arkasında duracağımız yere kadar itti." (Hadîsi Müslîm ve Ebû Dâvûd rivayet etmiş­tir.) Cemaatte bulunan bir kadın, erkeklerin arkasında tek başına durur, onlarla beraber safla durmaz. Eğer bunun aksini yaparsa, alimlerin çoğu­na göre namazı yine sahihtir. Enes (r.a.) şöyle demiştir: "Ben ve evimiz­deki bir yetim, birlikle Rasülüllah'm arkasında namaz kıldık; annem Üm-mü Süleym de arkamı zdaydı." Bir başka rivaycue: "Ben ve yetim Rasü­lüllah'm arkasında saf olduk, ihtiyar kadın da arkamızdaydi," şeklindedir. (Hadîsi Buharî ve Müslîm rivayet etmiştir.)

 

23 26.2.   İmamın Saf Ortasının Hizasında Durması ve İleri Gelen Bilgililerin imama Yakın Olmasının

 

Müstehab Olduğu:

 

Ebû Hureyre'nin rivayet ettiği hadisle Nebî aleyhisselam şöyle bu­yurdu: "imamı ortalayınız, boş yerleri doldurunuz." (Hadisi Ebû Dâvûd rivayet etmiş, Münzirî bu hadis hakkında bir şey söylememiştir.) İbn Mes'ûd'dan rivayeten Nebi aleyhisselam şöyle buyurdu: "Sizden, ileri ge­len ve bilgililer beni takib etsin, sonra onları iakib edenler saf bağlasın. Sokaklarda seslerin karışması gibi safta seslerin karışmasından sakını­nız." (Hadisi Ahmed, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî rivayet etmiştir.) Enes (r.a.)'den rivayet edildiğine göre, Encs (r.a.) şöyle demiştir: "Rasû­lüllah, muhacir ve ensarm öğrenmeleri için ardında durmalarını severdi." (Hadisi Ahmed, Ebû Dâvûd rivayet etmiştir.) Bunların öne geçmesindeki maksat, imamın okuduklarını anlamaları, imam hata ettiği zaman onu uyarmaları gerektiği zaman onlardan birisinin imamlığa geçirilmesi için­dir.

 

2.9.263. Erkeklerden Sonra Kadınların Duracağı Yer:

 

Rasûlüllah, erkekleri çocukların önüne koyar, arkalarına çocukları, çocukların arkasına kadınları koyardı. (Hadisi Ahmed, Ebû Dâvûd, Buharî rivayet etmiştir.) Müslim, Nesâî, Tirmizî, İbn Mâce ve Ebû Dâvûd'un Ebû Hürcyre (r.a.)'den rivayet ettiğine göre Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Erkek saflarının en hayırlısı ilk saf-lir. En kötüsü ise en arka saftır. Kadınların saflarının en hayırlısı en ar­kadaki, en şerlisi de en öndeki saftır." Kadınların saflarının en arkadakinin hayırlı olmasındaki maksat erkeklere karışmaktan uzak, uygun bir yer olduğu içindir. Birinci safta bulunan kadınlar, çoğunlukla erkeklere karış­ma yerinde bulunmuş olurlar.

 

2.9.26.4. Saffın Arkasında Tek Olarak Namaz Kılmak:

 

Kim saffın arkasında namaz için tekbir alıp sonra saffa girerse ve imam rüku'da iken rüku'a yelişmişse namazı sahih olur. Ebû Bekir (r.a.)'dcn rivayclen; "Bir zat, Nebi aleyhisselam rüku'da iken mescide var­dı; saffa katılmadan rükû' elli. Durumu Rasûiüllah'a anlatınca Rasûlüllah şöyle buyurdu: "Allah namaza olan isteğini arttırsm, koşma!" (Hadisi Buharî, Ebû Dâvûd, Nesâî rivayet etmiştir.) Saftan ayrı olarak namaz kı­lana gelince; âlimlerin çoğu kerahetle beraber namazının sahih olduğu gö­rüşündedir. Ahmed, İshâk, Hammâd, İbn Ebî Leylâ, Veki', Hasan bin Salih, Nehâî, İbn Münzîr şöyle demişlerdir; "Her kim safın arkasında lam bir rek'at kılarsa namazı bâtıl olur." Vâbısa'dan rivayeten; "Rasûlüllah sa­fın arkasında tek olarak namaz kılan bir adam gördü de ona namazım iade etmesini emretti." (Hadîsi Buharî, Müslîm, Ebû Dâvûd, Tirmizî, İbn Mâce rivayet etmiştir.) Ahmed'in lafzı ise şöyledir: "Rasûlüîlah'a safın ar­kasında tek olarak namaz kılan adam hakkında sorulunca: "Namazı iade eder," buyurdu." (Tirmizî bu hadisi hasen saymıştır. Ahmed'in isnadı iyi­dir.) Ali bin Şcybân'dan rivayeten: Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem, safın arkasında namaz kılan birisini görünce, adam namazı bitirinceye ka­dar bekledi. Sonra ona şöyle dedi: "Namazım tekrar kıl, safın arkasında tek kılanın namazı yoktur." (Hadisi Ahmed, İbn Mâce, Bcyhakî rivayet etmiş, Ahmed, 'hadis hasendir' demiştir. İbn Scyyid'ün-Nâs ise, hadisin ravilcrinin tanınmış sika'dan olduğunu söylemiştir.)

Alimlerin çoğu, yukarda geçen, Ebû Bekre hadisine dayanarak: "Na­mazın bir kısmım safm arkasında kılana, Rasûlüllah namazını iadeyi em­retmedi. İadeyi emrettiği durumda ise, Rasûlüllah evlâ olanı yapmada mübalağa gösterdiği için bu emri mendup olarak anlaşılır," demişlerdir. Kemâl îbn Hümâm ise, şöyle demiştir: "imamlarımız Vâbisa hadisinin mendub olarak anlamışlar, Ali bin Şeyban hadisini ise, Ebû Bekre hadisi­ne uygun diye namazı mükemmel olmaz anlamına almışlardır. Çünkü Ebu Bekre hadisinin zahirine göre, Rasûlüllah, adama namazı iadeyi em­retmediği için, namazı iade etmesi gerekmez.

Bir kimse namaza gelip safla girecek bir yer veya bir boşluk bula­mazsa tek olarak kılar. Başka bir kimseyi çekmesi mekruhtur, dendiği gi­bi, diğer bir görüş de şöyledir: "Tekbir aldıktan sonra saftan meseleyi bi­len bir kimseyi çeker. Çekilen kimsenin de geriye çıkması müstehabdır."

 

2.9.26.5. Safları Düzeltmek, Boş Yerleri Doldurmak:

 

İmamın, namaza girmeden önce boş yerleri doldurmak ve safları dü­zeltmek için emretmesi müstehabdır. Enes (r.a.)'den rivayel olunduğuna göre, o demiştir ki: "Rasûlüllah tekbir almadan önce yüzünü bize çevirir, safları birleştirir ve; "Düz durun" derdi. (Hadisi Buharî, Müslîm rivayet etmiştir.) Yine Buharî ve Müslîm'in Encs (r.a.)'dcn rivayetlerinde Rasû­lüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Saflarınızı düzeltiniz. Çünkü safları düzeltmek namazın tamamlanması için gereklidir." Numan bin Beşîr (r.a.)'den rivayet olunduğuna göre; Numan şöyle demiştir: "Ra­sûlüllah, bardaklar sıraya konduğu gibi saflarımızı düzeltirdi. Hattâ bizim iyice saf düzelttiğimizi anlayıp safları dü7.eltliğimize kanaat getirinceye kadar düzeltmeye devam ederdi. Bir gün bize döndüğünde, bir adamın göğsünün ileriye çıkık olduğunu görünce, şöyle buyurdu "Ya saflarınızı düzeltirsiniz, ya da Allah Teâlâ aranıza düşmanlık koyar." (Hadisi Buharî, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesai rivayet etmiş, Tirmizî sahih-lcmişlir.) Ahmed ve Tabcranî'nin, Ebû Ümame (r.a.)'den pek kötü olma­yan bir senetle rivayet ettiğine göre Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Saflarınızı düzeltiniz, omuzlarınızı bir hizada tutunuz. Kardeşlerinize yumuşak davranınız. Boşlukları doldurunuz. Çünkü şey­tan, kuzunun gireceği kadar boş yer bile kalsa, oraya dahi girer."

Ebû Dâvûd, Nesai ve Beyhâkî'nin Encs (r.a.)'dcn rivayet ettiğine gö­re Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "ilk safı ta­mamlayınız, sonra ilk safı takib edenleri doldurunuz. Eğer noksan kalır­sa son saftan kalsın." Bezzâr'm, İbn Ömer'den iyi bir senetle rivayet etti­ğine göre İbn Ömer (r.a.) şöyle demiştir: "Saftaki boşluğu doldurmak için atılan adımdan daha çok mükâfalli bir adım yoktur." Nesai, Hâkim, İbn Huzcymc'nin İbn Ömer (r.a.)'dcn rivayetlerinde Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kim safı doldurursa Allah onu istekleri­ne ulaştırır, kim safı keserse Allah da onun iyiliklerini keser." Müslim, Nesâî, İbn Mâce ve Ebû Davud'un Cabir bin Semûre (r.a.)'den rivayet et­liklerine göre Câbir şöyle demiştir: "Rasûlüllah yanımıza çıkarak: "Me­leklerin rableri katında saf olduğu gibi saf olmak istemez misiniz?" bu-

yurdu. Biz de: "Melekler rableri katında nasıl saf olur?" diye sorduk. Ra-sûlüllah: "Birinci safı tamamlar ve safları sıklaşünrlar." buyurdu."

 

2.9.26.6. Birinci Saffa Teşvik Ve Safların Sağdan Başlaması:

 

Daha önce geçen hadisle Rasûlüllah salîallahu aleyhi ve sellem şöy­le buyurmuştu: "Eğer insanlar, ezandaki ve birinci saftaki sevabı bilse­lerdi, kur'a çekmekten başka bir çare bulamasalar, kur'a çekerlerdi." Ebû Sa'îd'ü-Hudrî (r.a.)'dcn rivayeten; Rasûîüllah salîallahu aleyhi ve scl-lem ashabının birinci saftan geri kaldığını görünce onlara şöyle buyurdu: "Öne geçip bana uyunuz. Sizden sonrakiler de sizi tâkib etsinler. Bir ce­maat geri kalmaya devam elliği müddetçe Allah da onları geri bırakır." (Hadisi Müslim, Nesai, Ebû Dâvûd ve İbn Mâce rivayet etmiştir.) Ebu Dâvûd ve İbn Mâce'nin Âişe'dcn (r.a.) rivayetlerine göre Rasûlüllah sal-laliahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Allah ve melekleri safların sağ tarafında namaz kılanlara salâl eder." Ahmed ve Taberânî'nin sahih bir sencılc Ebû Ümamc (r.a.)'den rivayetlerinde; Rasûlüllah salîallahu aieyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Allah ve melekleri birinci safta kılanlara salât eder." Ashab; "İkinci safiakilcrc de ederler mi?" diye sorunca Rasûlüllah salîallahu aleyhi ve sellem: "Allah ve melekleri birinci safla kılanlara salât eder," buyurdu. Ashab: "İkinci saftakiicre de aynı mı?" diye soruyu tekrarlayınca Rasûlüllah salîallahu aleyhi ve scİlcm; "İkinci saftakilere de," buyurdu.

 

2.9.27. İmâmın Ardında, Tebliğ Etmek

 

İmamın sesi cemaate ulaşmadığı zaman, ihtiyaç duyulursa imamın ardında tebliğ etmek müstchabdır. Eğer imamın sesi cemaate ulaşırsa o zaman tebliğ etmek imamların itüfakınca mekruhtur ve bid'attir.

 

2.10. Mescıdler

 

2.10.1. Tüm Yeryüzü Mesciddir.

 

Allah Teâlâ sadece bu ümmete mahsus olarak yeryüzünü temiz ve 'mescid' kılmıştır. Müslümanlardan herhangi bir kimse namaz vaktine ererse, erdiği yerde kılsın. Ebu Zer şöyle demiştir: "Ya Rasûlallah! Yer­yüzünde ilk yapılan mescid hangisidir?" diye sorduğumda: "Mescîd-i Ha­ram" buyurdu. "Sonra hangisi?" dedim. "Mescîd-i Aksa" buyurdu. "Ara-iarmda ne kadar zaman var?" dedim. "40 sene" buyurdu. Sonra: "Namaza nerde yetişirsen kıl, orası mesciddir," buyurdu. Bir rivayette "Yeryüzünün hepsi mesciddir." buyurdu. (Hadisi Buharı, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce rivayet etmiştir.)

 

2.10.2. Mescid Yapmanın Fazileti

 

Osman'dan (r.a.) rivayeten Rasûiüllah salîallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kim Allah'ın rızasını kazanmak için bir mescid yaparsa, Allah Teâlâ ona cennette bir ev yapar."

Ahmed, İbn Hibbân ve Bezzâr'm, İbn Abbâs (r.a.)'dan sahih bir se­netle rivayet ettiklerine göre; Rasülüliah salîallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kim, yumurtlamak için bir kuşun yaptığı yuvası kadar, Allah için bir mescid yaparsa, Allah ona cennetle bir ev yapar."

 

2.10.3. Mescide Yönelirken Yapılacak Dua

 

Mescide yönelirken aşağıdaki duaları yapmak sünnettir: Ümmü Seleme demiştir ki: "Rasûlüllah evinden çıktığı zaman şöyle derdi:

"Allah'ın adıyla Allah'a tevekkül eltim. Allah'ım sapmaktan ve sap­tırılmaktan, kaymaktan ve kaydırılmaktan, zulmetmekten ve zulmedilmek-len, cehalet yapmak ve cehalete uğratılmaktan sana sığınırım." (Hadisi Tirmizî, Nesai, İbn Mâce ve Ebû Dâvûd rivayet etmiş, Tirmizî sahihlemiştir.)

Tirmizî, Nesai ve Ebû Davud'un rivayet ettiği ve Tirmizî'nin hasen saydığı hadisle Rasûlüllah saİlallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Bir kimse evinden çıktığı zaman:

"Allah'ın adıyla. Allah'a tevekkül etlim. Kudret ve kuvvet ancak Al­lah'ındır." derse, o kimseye: "bu sana yeler, hidayete erdin, isteğin veri­lecektir," denir. Ve şeytan o kimseden uzaklaşır."

Buharı ve Müslim'in İbn Abbâs (r.a.)'dan rivayet ettiklerine göre Ra­sûlüllah şöyle söyleyerek namaza çıkmıştır:

"Allah'ım kalbime nur, gözüme nur, kulağıma nur, sağıma nur, ar­kama nur, damarlarıma nur, etime nur, canıma nur, saçıma nur, derime nur kıl." Müslim'in bir rivayetinde de:

"Allah'ım kalbime nur, dilime nur, kulağıma nur, gözüme nur, arka­ma nur, önüme nur, üslüme nur, allıma nur kıl. Allah'ım bana nur, ver." şeklindedir.

Ahmed, İbn Huzcyme ve İbn Mâcc'nin Ebu Sa'îd'dcn rivayet ettikle­ri, Hâfız'm hasen saydığı hadiste, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kişi evinden namaza çıktığı zaman:

"Allah'ım senden isleyenlerin ve sana koşanların hakkı için senden istiyorum. Ben nimetlerini inkâr ederek, şükür etmeyerek gösteriş ve işit­tirmek için çıkmıyorum. Gazabından korkarak, sana sığınarak çıkıyorum. Cehennemden beni kurtarmanı, günâhlarımı affetmeni istiyorum. Senden başka günâhları affeden yoktur." derse, Allah bu kimse için istiğfar et­mek üzere yetmiş bin melek vazifelendirir. Ve namazını bitirinceye kadar Allah ona teveccüh eder."

 

2.10.4. Mescide Girerken ve Çıkarken Yapılacak Dua

 

Mescide girenin sağ ayağıyla girerek şöyle demesi sünnettir:

"Kovulmuş şeytandan büyük olan Allah'a, kerîm olan rahmetine, kadîm olan saltanatına sığınının, Allah'ın adıyla, Muhammed'c rahmet el. Allah'ım günâhlarımı affet. Rahmet kapılarını bana aç."

Mesciddcn çıkmak istediği zaman ise sol ayağı ile çıkarak şöyle de­mesi sünnettir:

"Allah'ın adıyla. Allah'ım, Muhammed'e rahmet el. Fazilet kapıları­nı bana aç. Günâhlarımı affet. Allah'ım, kovulmuş şeytandan beni koru."

 

2.10.5. Mescide Koşmak ve Oturmanın Fazileti

 

Buharı, Müsiîm ve Ahmed'in Ebu Hureyre (r.a.)'dcn rivayetlerinde Nebî aleyhisselâm şöyle buyurmuştur: "Kim mescide gidip dönerse her gidip gelişinde Allah ona mükâfat olarak cenneti hazırlar."

Ahmed, İbn Mâce, İbn Huzeyme, İbn Hibbân ve Tirmizî'nin rivayet edip hasen saydığı, Hâkim'in rivayet edip sahih saydığı ve Ebû Sa'îd'den rivayet ettikleri hadiste Nebî aleyhisselâm şöyle buyurmuştur: "Kişinin mescide gidip geldiğini gördüğünüz zaman mümin olduğuna şahitlik edin. Çünkü Allah Teâlâ; "Mescidleri ancak Allah'a ve âhir et gününe iman edenler imar eder." buyurmuştur."[52]

Müslim'in Ebu Hüreyre (r.a.)'den rivayetinde Nebî aleyhisselâm şöyle buyurdu: "Kim evinde abdest alır, sonra Allah'ın mescidlerinden birisine Allah'ın farzlarından birini eda etmek için yürürse onun adımla­rından birisi hatalarını siler, diğeri ise derecesini yükseltir."

Taberani ve Bezzâr'm sahîh bir senetle Ebû Derdâ'dan rivayetlerinde Nebî aleyhisselam şöyle buyurmuştur: "Mescit her takva sahibinin evi­dir. Mescidini ev edinen herkesi Aliah Teâlâ rahatlatmaya, rahmeliyle sı­rattan geçirmek suretiyle rızasına ve cennetine kavuşturmaya kefil ol­muştur. "

Bu konuda: "Sizi hataları silen ve dereceleri yükselten bir şeye sev-kedeyim mi?" şeklinde başlayan hadis daha önce geçmiştir.

 

2.10.6. Tahiyyet'ül-Mescid Namazı

 

Buharı, Müslim, Tirmizî, Nesai, İbn Mâcc ve Ebû Davud'un Ebû Katâde (r.a.)'den rivayetlerinde Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellcm şöyle buyurdu: "Sizden biriniz mescide geldiği zaman oturmadan Önce iki rek'at namaz kılsın."

 

2.10.7. Mescidlerîn En Faziletlisi

 

Beyhakî'nin Cabir (r.a.)'den rivayetinde Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Mescid-i Haramdaki bir namaz, yüzbin nama­za bedeldir. Benim mescidimde kılınan bir namaz, bin namaza bedeldir. Beyt-ül Makdis'deki bir namaz beş yüz namaza bedeldir."

Ahmeci'in rivayet ettiği hadîste Nebi aleyhisselam şöyle buyurmuş­tur: "Benim mescidimde kılınan namaz Mescid~i Haramdan başka diğer mescidlerde kılınan namazlardan bin defa daha efdaldir. Mescid-i Ha­ramda kılınan namaz benim bu mescidimde kılınandan yüz kat daha ef­daldir. "

Buharı, Müslim, Tirmizî, Nesâî, Ebû Dâvûd ve İbn Mâce'nin rivayet etliği hadiste Nebi aleyhisselam şöyle buyurdu: "Üç mescidden başkası için yolculuk yapılmaz. Mescid-i Haram, benim şu mescidim, bir de Mes-cid-üt Aksa."

 

2.10.8. Mescidlerin Süslenmesi

 

Ahmed, Ebû Dâvûd, Nesâî, îbn Mâce ve İbn Hibbân'ın Enes (r.a.)'den rivayet ederek, İbn Hibbân'm sahih saydığı hadiste Nebî aleyhis­selam şöyle buyurdu: insanlar yaptıkları mescidlerle övünmedikçe kıya­met kopmaz." İbn Huzeyme'nin lâfzı ise şöyledir: "insanlar üzerine, mescidlerle övünecekleri, sonra pek azı hariç onları onarmayacaklan bir zaman gelecektir."

Ebû Dâvûd ve İbn Hibbân'ın İbn Abbâs (r.a.)'dan rivayet ettiği İbn Hibbân'ın sahih saydığı hadiste Nebî aleyhisselam şöyle buyurdu: "Mescidleri ihtiyaçtan fazla yükseltmek ve ihtişamlı yapmakla emrolunma-dım." Ebû Davud'un ilâvesinde İbn Abbâs (r.a.) şöyle demiştir: "Mescid-leri yahudi ve hıristiyanlann süslediği gibi süsleyeceksiniz."

İbn Huzeyme'nin rivayet edip, sahîh saydığı bir hadiste; Ömer (r.a.) mescid yapılmasını emrederek şöyle dedi: "İnsanları yağmurdan koruya­cak bir mescid yapın. O 'nu kırmızı veya sarıya boyamaktan sakının. Çün­kü insanları oyalar." (Bu hadisi Buharî ta'lîken rivayet etmiştir.)

 

2.10.9. Mescidlerin Temizliği Ve Kokulanması

 

Ahmed, Ebû Dâvûd, Tirmizî, İbn Mâcc ve İbn Hibbân'm Âişe'dcn (r.a.) iyi bir senetle rivayet etliklerine göre, Nebi aleyhisselam mescid ya-pılmasım, onların temizlenmesini, kokulanmasını emretti. Ebû Davud'un lâfzı ise şöyledir: "Rasûiüllah evlerimizde mescid yapmamızı ve onları güzel yapıp temizlememizi bize emrederdi." Ömer (r.a.) minberde oturdu­ğu zaman Abdullah mesciddeki taşları düzeltirdi. Enes (r.a.)'dcn rivayc-ten; Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellcm: "Ümmetimin mükâfatı bana arz olundu. Kişinin mescidden çıkardığı kırpıntılar bile..." (Hadîsi Ebû Dâvûd ve Tirmizî rivayet etmiş, İbn Huzeymc de sahîhlemiştir.)

 

2.1010. Mescidlerin Korunması

 

Mescidler ibadet evleri olup, pisliklerden, kokulardan korunması ge­rekir. Müslim'e göre Nebî aleyhisselam şöyle buyurdu: "Şüphesiz idrar ve pislik şu mescidlerin hiçbirine uygun değildir. Onlar sadece Kur'ân okumak içindir." Ahmed'in sahîh senetle rivayet ettiği hadîste Nebi aley­hisselam şöyle buyurdu: "Sizden biriniz balgam çıkardığı zaman onu gömsün. Bir mü'minin cildine ve elbisesine dokunup ona eziyet verebi­lir." Buhârî ve Ahmed'in Ebû Hürcyrc (r.a.)'den rivayetlerinde Nebi aleyhisselam şöyle buyurdu: "Sizden biriniz namaza kalktığı zaman önüne tü­kürmesin, çünkü namazda olduğu müddetçe Allah'a niyazda bulunur. Sağ tarafına tükürmesin, çünkü sağ tarafında melek vardır. Sol tarafına veya ayağının altına tükürüp tükürüğünü gömsün." Câbîr (r.a.)'den rivayet edi­lerek sahîh oiduğunda ittifak edilen hadiste Nebî aleyhisselam şöyle bu­yurdu: "Kim soğan, sarmısak, pırasa yerse mescidlerimize yaklaşmasın. Çünkü melekler ademoğlunun eziyet duyduğu şeyden eza duyarlar." Cu­ma günü Ömer (r.a.) bir hutbe okuyarak şöyle dedi: "Ey insanlar sizler iki sebze yiyorsunuz. Ben onları hoş görmüyorum. Onlar da soğan ve sarmı-sakdır. Vallahi Rasûlüllah'ı gördüm, soğan ve sarmısak kokusu bir adam­da bulunduğu zaman dışarı çıkarılmasını emrederdi. Biz de onu Bekî' denilen yere çıkarırdık. Kim soğan ve sarmısak yiyecekse pişirmek suretiyle kokularını gidersin." (Bu hadisi Ahmed, Müslim ve Nesâî rivayet etmiştir.)

 

2.10.22.  Mescidde Yitik İlân Etmek, Alış-Veriş Yapmak Ve Şiir Söylemek

 

Ebu Hüreyre (r.a.)'dcn rivayeten Rasûlüllah sallaSlahu aleyhi ve sel-lem şöyle buyurdu: "Her kim mescidde yitiğini ilân eden bir adamı işitir­se ona, 'Allah onu sana buldurmasın, mescidler bunun için yapılmamış­tır,' desin." (Bu hadisi Müslim rivayet elmişür.) Yine Ebu Hüreyrc (r.a.)'den rivayeten Nebi aleyhi sselam şöyle buyurdu: "Mescidde bir şey satan veya alanı gördüğünüz zaman, 'Allah ticaretine kâr ettirmesin,' de­yin." (Hadîsi Nesâî ve Tirmizî rivayet etmiş, Tirmizî hadisi hase-n saymış­tır.) Abdullah İbn Ömer (r.a.)'dcn rivayet olunduğuna göre, Abdullah de­miştir ki: "Rasûlüllah mescidde alış-verişi, şiir söylemeyi, yitiğini ilân et­meyi yasak etmiştir. Yine cuma günü namazdan önce halkalar şeklinde oturmayı neh yetmişi ir." (Hadîsi Buharı, Müslîm, Tirmizî, Nesâî, Ebû Dâ-vûd rivayet etmiş, Tirmizî sahîhlcmiştir.) Nchycdüen şiir müslümanı kö­tülemek, zalimi methetmek için yazılan çirkin güftesi olan şiirdir. Fakat hikmet, İslâm'ı medh, iyiliğe teşvik için olursa bunda bir beis yoktur. Ebu Hürcyre (r.a.)'den rivayeten: Ömer (r.a.) mescidde şiir söyieyen Hassan (r.a.)'a uğradı. Ömer (r.a.) ona bakınca Hassan (r.a.): "Ya Ömer, senden daha hayırlısı mescidde iken, ben burada şiir okurdum," dedi ve Ebû Hü-reyre'ye dönerek; "Ailah için sana soruyorum. Rasûlüllah'ın bana; "Cevap ver benim adıma," dediğini ve "Allah'ım onu Ruh-ül Kudüs'le teyid et," buyurduğunu duydun mu?" dedi. Ebû Hüreyrc de: "Evet," diye cevap ver­di. (Bu hadis Buharı ve Müslîm'dc kayıtlıdır.)

 

2.10.12. Mescidde Dilenmek

 

Şeyh-ül İslâm İbn Teymiyye şöyle demiştir: "Mescidde ve mescidin dışında dilenmek zaruret olmadıkça haramdır. Ancak zaruret varsa mes­cidde diienilebilir. Fakat insanların başlarının üzerinden atlayarak onlara eziyet etmez. Anlattıklarında yalan söylemez, hatip hutbe okurken veya insanlar ilimle meşgul iken onları rahatsız edecek şekilde bağırıp çağır­maz. Bunları yapmadan dilenmesi caizdir."

 

2.10.13. Mescidde Yüksek Sesle Konuşmak

 

Mescidde namaz kılanları karıştıracak şekilde Kur'ân okumak bile olsa sesi yükseltmek haramdır. Ancak ilim dersleri müstesnadır, İbn Ömer (r.a.)'den rivayeten: Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem, insanlar namaz kılarlarken yanlarına çıktı. Kur'ân okurlarken sesleri yükselmişti. Onlara şöyle buyurdu: "Namaz kılan, Rabbiyte fısıldaşıyor. Ne ile niyaz elliğine dikkat etsin. Dazınız birbirinize karşı açıktan okumasın." (Hadisi Ahmed sahîh bir senetle rivayet etti. Ebû Sa'îd-il Hudrî (r.a.)'m rivayet et­tiği bir hadise göre; Nebi aleyhisselam, mescidde itikâfa girmişti. Cemaa­tin, kırâcti açıktan yaptıklarını işitince örtüyü açtı ve onlara: "Dikkat! He­piniz Rabbinize niyazda bulunuyorsunuz. Birbirinize eziyet etmeyin. Kırâelle birbirinize karşı sesinizi yükseltmeyiniz." (Bu hadîsi Ebû Dâvûd, Bcyhakî, Nesâî ve Hâkim rivayet etmiş, Hâkim, 'Buharı ve Müslim'in şartlarına göre hadîs sahihtir," demiştir.)

 

2.10.14. Mescidde Konuşmak

 

Nevevi; mescidde, mubah olan sözleri, dünya ve gayriye ait mubah işleri konuşmak caizdir," demiştir. Hattâ bu sözler mubah olduğu müdde1-çe, sonunda gülmek de olsa caizdir. Câbir bin Scmûre (r.a.)'in rivayet etti­ği hadiste Câbir demiştir kî: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem sabah namazını kıldığı namazgahta güneş doğuncaya kadar bekler, güneş do­ğunca kalkardı. Bu arada sohbet yaparlar, cahilİyct işlerinden anlatırlar; ashab güler, Rasûlüllah ise tebessüm ederdi." (Hadîsi Müslîm rivayet et­miştir.)

 

2.10.15. Mescidde Yemek/İçmek Ve Uyumanın Mubah Oluşu

 

İbn Ömer (r.a.)'dcn rivayeten; o demiştir ki: "Biz Rasûlüllah'ın za­manında mescidde kuşluk vakıi uyurduk. O zaman biz gençtik." Nevevi şöyle demiştir: "Ashab-ı Suffc ve Uranibbîler, Ali, Safvân bin Ümcyyc ve sahabeden bir cemaat mescidde uyurlardı. Sümâmc ise müslüman olma­dan önce mescidde gecclemişti. Bunların hepsi Rasûlüllah'ın zamanında olmuştur." Şafiî cl-Üm" adlı kitabında şöyle der: "Müşrikin mescidde ge­celemesi caiz olunca, müslüman da geceleyebilir." Yine Şafiî "Muhtasar" adlı kitabında; "Müşrik bir kimsenin Mescid-i Haram müstesna diğer Mescidlerde gecelemesinde bir beis yoktur." demiştir. Abdullah bin Halis (r.a.): "Rasûlüllah'ın zamanında mescidde ekmek ve et yerdik," demiştir. (Abdullah bin Halis (r.a,)'in bu sözünü İbn Mâce iyi bir senetle rivayet et­miştir.)

 

2.10.16. Parmaklan Kenetlemek

 

Namaza çıkarken ve mescidde namazı beklerken parmaklan kenet­lemek mekruhtur. Bunun dışında mescidde bile olsa parmaklan kenetle­mek mekruh değildir. Ka'b (r.a.)'dan rivayeten: Rasûlüllah sallallahu aley­hi ve selîem şöyle buyurdu: "Sizden biriniz abdest alınca abdestini güzel alır da sonra mescide çıkarsa, parmaklarını birbirine kenetlemesin. Çün­kü o namazdadır." (Hadisi Ahmed, Ebû Dâvûd ve Tirmizî rivayet etmiş­tir.) Ebu Saîd'il-Hudrî (r.a.)'den rivayeten; o şöyle demiştir: "Rasûlüllah ile beraber mescide girdim. Bir adam parmaklarını birbirine kenetleyerek oturmuştu. Rasûlüllah ona işaret elti. Fakat işaretini anlamadı. Rasûlüllah ona dönerek şöyle buyurdu: "Sizden biriniz mescidde iken ellerini kenet­lemesin. Çünkü bu is şeytandandır. Sizden biriniz mescidden çıkıncaya kadar namazdadır." (Hadisi Ahmed rivayet etmiştir.)

 

2.10.17. İki Direk Arasında Namaz Kılmak

 

İmam ve lek kılan için iki direk arasında namaz kılmak caizdir. Buharı ve Müslim'in îbn Ömer (r.a.)'dcn rivayet ettikleri hadîse göre; Ra-sûlüîlah sallallahu aleyhi ve selicm Kabe'ye girince iki direk arasında na­maz kıldı. Sa'îd bin Cübeyr, İbrahim ct-Teymî ve Suvcyd bin Gufie iki sütun arasında ccmaaîc imam olmuşlardı. Cemaatin ise, genişlik olduğu zaman safları keserek direkler arasında kılması mekruhtur. Sıkışık anlarda ise mekruh değildir. Encs (r.a.)'lcn rivayet olunduğuna göre, Encs (r.a.) şöyle demiştir: "İki direk arasında namaz kılmaktan nehyolunmuştuk. Sonra tekrar serbest bırakıldık." (Hadisi Hâkim rivayet etmiş ve sahîhlemiştir.) Muaviye bin Kurre, babasından rivayeten şöyle demiştir: "Biz Rasûlüllah zamanında iki direk arasında saf tutmaktan nchyolun-muştuk. Sonra tekrar serbest bırakıldık." (Hadisi İbn Mâce rivayet etti. Hadîsin senedinde bilinmeyen bir adam vardır. Saîd bin Mansur "Sûnen-i Hûda" kitabında hadisi îbn Mes'ûd, İbn Abbâs ve Huzeyfe'den rivayet et­miştir.) İbn Seyyid'ün-Nâs: "Sahabeden bunlara muhalefet eden bilinme­mektedir." demiştir.

 

2.10.18. Namaz Kılmaktan Nehyolunan Yerler

 

Aşağıdaki yerlerde namaz kılmak nehycdilmiştir:

 

2.10.18.1. Mezarlıklarda Namaz Kılmak

 

Buharı, Müslim, Ahmed ve Nesai'nİn Aişe'den (r.a.) rivayet ettikle­rine göre; Nebi aleyhisselam şöyle buyurmuştur: "Allah yahudi ve nasara'ya lanet etmiştir. Çünkü onlar peygamberlerin kabirlerini mescid edindiler." Ahmed ve Müslim'in, Ebu Mirsed'ül-Ganevî'dcn rivayetlerin­de Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kabirlere karşı namaz kılmayınız ve üzerlerinde oturmayınız." Yine Buharı ve Müslim'in Cündüb bin Abdullah el Becclî'den rivayetlerinde, o şöyle demiştir: Rasû-lüllah'm vefat etmeden beş gün önce şöyle buyurduğunu işittim: "Şüphe­siz sizden öncekiler peygamberlerinin ve salih insanların kabirlerini mescid ediniyorlardı. Dikkat! kabirleri mescid edinmeyiniz. Sizi bundan sakındırırım." Aişe'den (r.a.) rivayeten Ümmü Seleme, (r.a.) Habeş ara­zisinde Mariye denen bir kiliseden Rasûlüllab'a bahsetti. Kilisede gördü­ğü resimleri anlattı. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Onlar öyle kimselerdir ki, kendilerinden salih bir kul veya bir adam öl­düğü zaman kabri üzerine mescid yaparlar ve resimlerle süslerler. Bun­lar Allah katında insanların en serlisidir." (Hadîsi Buharî, Müslîm ve Nesai rivayet etmiştir.) Yine Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve scilem, bir ri­vayete göre şöyle buyurmuştur: "Allah kabirleri ziyaret eden kadınlara ve kabirler üzerinde mescid edinen ve kandil koyanlara lanet etmiştir." Alimlerin çoğu bu hadisi kabir, namaz kılanın ister önünde olsun ister ar­kasında olsun kerahate hamlctmişlerdir. Zahiriler ise, buradaki nehyi ha­rama hamlederek 'mezarlıkta namaz bâtıldır,' demişlerdir. Hadîslere uyan da budur. Hanbclîlcre göre, kabirde üç veya daha fazla ölü bulunursa ha­ramdır. Bir veya iki mezar olursa kabre döndüğü zaman kerahatle beraber namaz sahihtir. Eğer kabre dönmezse kerahat yoktur.

 

2.10.18.2. Havra ve Kilisede Namaz Kılmak

 

Ebû Musa el-Eş'arî ve Ömer bin Abdülaziz kilisede namaz kıldılar. Şa'bî, 'Atâ, İbn Sirîn kilisede namaz kılmakta bir beis görmezlerdi. Buharî şöyle demiştir: "İbn Abbâs içinde resim olmayan kilisede namaz kılardı." Nccran ahalîsinden kiliseden başka namaz kılacak temiz yer bulamayan­lar Ömer (r.a.)'e mektup yazdılar. Ömer mektubun cevabında, "su ve sidr-le onu temizleyin ve içinde namaz kılın," diye yazdı. Hanefi ve Şafiî'ye göre ise; havra ve kilisede namaz kılmak mutlak olarak mekruhtur.

 

2.10.18.3.   Çöplük, Mezbaha, Yol Ortası, Deve Ağılı, Hamam ve Beytullah'm Üstünde Namaz Kılmak

 

Zeyd bin Cübeyr'in, Davud bin Hüseyin'den, onun da İbn Ömer'den rivayet ettiğine göre Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve seliem yedi yerde na­maz kılmayı nehyetmiştir: "Çöplükte, mezbahada, mezarda, yol ortasında, hamamda, develerin ağılında ve Beylullah'ın üstünde." (Bu hadisi İbn Mâce, Abd bin Humeyc ve Tirmizî rivayet etmiş, Tirmizi 'senedi kuvvetli değil,' demiştir.) Çöplük ve mezbahada namaz kılmanın nehyedilmcsinde-ki sebeb, pislik yerleri olduğu İçindir. Bir mahfaza olmadan burada na­maz kılmak haramdır. Eğer mahfaza olursa cumhur ulemaya göre mek­ruhtur. Ahmed ve Zahir ehline göre ise haramdır. Devenin ağılında na­maz kılmanın nehyedilmcsi, cinden yaratılmış olmasındandır. Başka sebebler de gösterilmiştir. Deve ağılında namaz kılmanın hükmü daha Önce geçenlerin hükmü gibidir. Yol ortasında namaz kılmanın nehyedilmesi, genellikle insanlar geçtiği için gürültünün çokluğundan kalbin meşgul ol­ması ve huzurun gitmesine sebebiyet vermesindendir. Kabe'nin üzerinde namaz kılmanın sakıncasına gelice; bu durumda namaz kılan beyte karşı değil de onun üzerinde kılmış olur. Bu da emre muhaliftir. Bunun için alimlerin çoğu Kabe'nin üstünde namaz kılmanın sahih olmadığı görüşün­dedirler. Hanefiler ise, Kabe'ye tazimi terkeımek olduğu için kerahatle be­raber caizdir, demişlerdir. Hamamda namaz kılmanın kerahati ise, pislik yeri olduğu içindir. Burada namaz kılmanın mekruh olduğu görüşü ise, âlimlerin çoğunun görüşüdür. Ahmed, Zahirîler ve Ebû Sevr ise, 'hamam­da namaz sahîh değildir,' demişlerdir.

 

2.10.19. Kabe'nin İçinde Namaz

 

Kabe'nin içinde namaz farz olsun nafile olsun sahihtir. İbn Ömer (r.a.)'den rivayeten; o şöyle demiştir: "Rasûlüllah, Üsâme bin Zeyd, Bilâl, Osman bin Talha Beytullah'a geldiler. Kapıyı kapadılar.'Kapıcı çıkınca içeri ilk giren ben oldum. Bilâl ile karşılaştım ve ona sordum: 'Rasûlüllah namaz kıldı mı?' 'Evet, Yemen tarafındaki iki direk arasında kıldı,' dedi." (Hadisi Buharı, Müslim ve Ahmed rivayet etmiştir.)

 

2.10.20. Namaz Kılanın, Önüne Sütre Koyması

 

2.10.20.1. Sütrenin Hükmü

 

Namaz kılanların, önünden geçenleri engellemek ve gözünün ileri bakmasına mâni olmak için önüne sütre koymaları müstchabdır. Ebû Sa'îd hadisinde Rasûiüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Sizden biriniz namaz kılarken önüne sütre koysun. Ve ona yaklaşsın." (Hadisi Ebu Davud ve İbn Mâce rivayet etmiştir.) İbn Ömer'den rİvayeten: "Rasülütİah sallaiiahu aleyhi ve scliem Bayram'a çıkınca bir mızrak ister, önüne koyar ve ona doğru namaz kılardı. Cemaat da arkasında saf tutardı.

Rasûlüllah bu işi seferde de yapardı. Sonra emirler de böyle yapmaya başladı." (Hadisi Buharı, Müslim ve Ebû Dâvûd rivayet etmiştir.) Hanefi-ler ve Malikîlere göre sütre koymak ancak önünden bir kimsenin geçmesi korkusu olduğu zaman müslchabdır. Eğer kimsenin geçmeyeceğinden emin ise müstehab olmaz. İbn Abbâs'm hadisine göre; Rasûlüllah sallaiia­hu aleyhi ve sellem boş bir arazide namaz kılarken önünde bir şey yoktu. (Hadisi Ahmed, Ebû Dâvûd ve Beyhakî rivayet etmiş, Bcyhakî, "hadisin şahidi var olup bu şahit Fazıl İbn Abbâs'dan daha sağlamdır,' demiştir.)

 

2.10.20.2. Sütre Ne İle Olur?

 

Namaz kılanın seccadenin ucunda da olsa önüne bir şey dikmesiylc sütre tahakkuk eder. Saburc bin Ma'bcd (r.a.)'den rivayeten Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Sizden biriniz namaz kıldığı­nız zaman bir okla dahi olsa önüne sütre koysun." (Hadisi Ahmed, Hâkim rivayet etmiş, Hâkim, 'hadis Müslim'in şartına göre sahihtir.' de­miştir. Heyscmî ise, 'Ahmed'in ravileri, sahihin ravileridir,' demiştir.) Ebû Hürcyre (r.a.)'dcn rivayeten, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve seilem şöyle buyurdu: "Sizden biriniz namaz kıldığınız zaınan ön tarafına bir sey koy­sun, bir sey bulamazsa bir sopa diksin, eğer sopa yoksa bir hat çizsin ki önünden geçenler ona zarar vermesinler," (Hadisi Ahmed ve Ebû Dâvûd rivayet etmiştir. Hadîsi Ahmed ve İbn Mcdinî sahihlediği gibi Ebû Dâvûd ve İbn Hİbbhan da sahihlcmiştir. Bcyhakî, "sütre hükmünü açıklayan ha­diste, bir beis olmadığı kanaatindeyim," demiştir.) Yine Rasûlüllah'ıan ri­vayet olunduğuna göre Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem direğe doğ­ru namaz kıldı. Ağaca doğru namaz kıldı ve Aişe'nin (r.a.) yaslanmış ol­duğu sedire doğru namaz kıldı. Semer çıkıntısına doğru namaz kıldığı gi­bi, semere doğru da namaz kılmıştır. Talha'dan rivayet olunduğuna göre, o şöyle demiştir: "Biz namaz kılardık. Hayvanlar önümüzden geçerdi. Durumu Rasülüllah'a anlattık. Önünüze semer çıkıntısı gibi bir şey koyun, o zaman geçenler zarar vermez, buyurdu." (Hadîsi Ahmed, Müslîm, Ebû Dâvûd, İbn Mâce ve Tirmizî rivayet etmiş, Tirmizî hadisin sahih olduğu­nu söylemiştir.)

 

2.10.20.3. İmamın Sütresi Cemaat İçin De Sütredir

 

İmamın sütresi, arkasındakiler için de sütre kabul edilir. Amr İbn Şuayb'in babasından, onun da dedesinden rivayet ettiğine göre, dedesi şöyle demiştir: "Rasûîüllah ile birlikte Mekke'ye yakın bir yerde indik. Namaz vakti gelince bir duvara doğru namaz kıldı. Onu kıble edindi. Biz

de arkasmdaydık. O anda bir kuzu önünden geçmeye kalkıştı. Rasûlüllah, kuzunun karnı duvara yapişmcaya kadar onunla mücadeleye devam etti. Ve kuzu ancak arkasından geçebildi." (Hadisi Ahmed ve Ebû Dâvûd riva­yet etmiştir.) İbn Abbâs (r.a.)'dan rivayet olunduğuna göre; o şöyle demiş­tir: "Akıl baliğ olduğum zaman bir gün merkebe binmiş gidiyordum. Ra­sûlüllah Mina'da cemaate namaz kıldırırken birkaç safın önünden geçtim. Merkebi otlatmak için salıp safa girdim. Hiç kimse beni bu konuda kına­madı." (Hadisi Buharı, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce rivayet etmiştir.) Bu hadîslerde ccmaaüc namaz kılanların önünden uzak­tan geçmenin cevazına ve sütrenin imam ve yalnız kılan için meşru oldu­ğuna delâlet vardır.

 

2.10.20.4. Sütreye Yakın Durmanın Müstelıab Oluşu

 

Beğavî şöyle demiştir; "İlim ehli sütrc ile arasında secde edecek ka­dar bir yer kalacak şekilde sülreye yaklaşmayı müstehab görmüşlerdir." Safların arası da böyledir. Geçen hadîste sütreye yaklaşma ifadesi vardır. Bilâl (r.a.)'dcn rivayeten: "Rasûlüllah duvarla arasında üç zira olduğu hal­de namaz kılmıştır." (Hadisi Ahmed, Nesâî rivayet etmiş, Buharî de hadi­si manen rivayet etmiştir.) Sehl bin Sa'd'den rivayet olunduğuna göre o şöyle demiştir: "Rasûlüllah'm namazgahının önünde bir koyun geçecek kadar yer bulunurdu." (Hadisi Buharî ve Müslîm rivayet etmiştir.)

 

2.10.20.5.   Namaz Kılanla Sütrenin Arasından Geçmenin Haram Oluşu

 

Beğavî şöyle demiştir: "İlim ehli sütre ile arasında secde edecek ka­dar' bir yer kalacak şekilde sülrcye yaklaşmayı müstehab görmüşlerdir." Safların arası da böyledir. Geçen hadiste sütreye yaklaşma ifadesi vardı. Bilâl (r.a.)'dcn rivayeten: "Rasûlüllah duvarla arasında üç zira olduğu hal­de namaz kılmıştır." (Hadisi Ahmed, Nesâî rivayet etmiş, Buharî de hadi­si mânen rivayet etmiştir.) Sehl bin Sa'd'den rivayet olunduğuna göre o şöyle demiştir: "Rasûlüllah'ın namazgahının önünde bir koyun geçecek kadar yer bulunurdu." (Hadisi Buharî ve Müslîm rivayet etmiştir.)

 

2.10.20.5. Namaz Kılanla Sütrenin Arasından Geçmenin Haram Oluşu

 

Hadisler namaz kılanla sütresinin arasından geçmenin haramlığım göstermektedir ki bu büyük günâhlardan sayılmıştır. Büsr bin Sa'îd'den rivayet olunduğuna göre şöyle demiştir: "Zeyd bin Halid Büsr'ü, Ebû Cüheym'e, Rasûlüllah'dan namazı kılanın önünden geçen hakkında işittiği şeyi sormaya gönderdi. Ebu Cüheym (r.a.) Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu nakletti: "Namaz kılanın önünden geçen ka­zandığı günâhı bilseydi, Önünden geçtnektense kırk yıl beklemenin daha hayırlı olduğunu anlardı." (Hadisi Buharî, Müslim, Tirmizî, Nesâî, Ebû Dâvûd ve İbn Mâce rivayet etmiştir.) Zeyd bin Halid'den rivayeten; Nebi aleyhisselam şöyle buyurdu: "Namaz kılanın önünden geçen kazandığı günâhı bilseydi, önünden geçmeklense kırk mevsim beklemesi kendisi için daha hayırlı olurdu." (Hadisi Bczzâr sahih bir senetle rivayet etmiş­tir.) İbn Kayyım demiştir ki; İbn Hibban ve diğerleri, "hadîste geçen ha-ramlık, kişi sülreye doğru kıldığı zamandır. Eğer kılanın önünde sütre yoksa önünden geçmek haram olmaz," demişlerdir. Ebû Hatim (İbn Hib­ban) bu görüşe, kendi Sahih'inde Muttalib bin Ebî Veda'dan rivayet elliği hadisle delil getirmiştir. Ebû Veda' demiştir ki: "Rasûlüllah'i tavaf bitince gördüm. Tavaf yapılan yerin kenarına gelip iki rek'at namaz kıldı. Rasû­lüllah ile tavaf edenler arasında hiç bir şey (sütre) yoktu." Ebu Hâlim şöy­le demiştir: "Bu haberde namaz kılanın önünde sülre olmadığı zaman önünden geçmenin mubah olduğuna delil vardır. Ayrıca bu hadiste namaz kılanın Önünden geçmek hakkında varid olan tehditle, sütreye karşı kıla­nın kasdedildiğini, yoksa sütre olmadığı zaman geçmeye dair olmadığını göstermekledir." Ebu Hâlim; "Rasûlüllah namaz kılarken kendisiyle tavaf edenler arasında sütre olmadığını" beyan etlikten sonra, Multaiib hadisine işaret ederek dedi ki: "Nebî aleyhisselam'ı Haccr-i Esvcd köşesine karşı namaz kılarken gördüm. Önünde sütre olmadığı halde erkek ve kadınlar önünden geçiyordu." Rasûlüllah'm mescidine gelince; eğer orada sütresiz kılarsa veya sütre olup da, sütreden uzak olursa esah oİan kusurlu olma­yıp engellenemeyeceğidir. Bu durumda namaz kılanın önünden geçmek haram da değildir. Ancak geçmemek daha evlâdır.

 

2.10.20.6. Namaz Kılanın, Önünden Geçeni Engellemesinin Meşru Oluşu

 

Namaz kılahm, sütrc edindiği zaman, insan olsun hayvan olsun önünden geçene mani olması meşrudur. Eğer geçen, sütrenin dışında ise onu engellemek meşru değildir. Onu geçmesi zarar da vermez. Humeyd bin Hilâl'dcn rivayet olunduğuna göre; o şöyle demiştir: 'Ben ve arkada­şım hadis müzakere ederken, Ebû Salih es-Semmân şöyle dedi: "Ebû Sa'îd'den işittiğimi ve gördüğümü sana anlatayım. Ben ve Ebû Sa'îd'il-Hudrî cuma günü, önünde insanların geçmesini engelleyen sütre olduğu halde namaz kılarken, Ebû Muayt kabilesinden bir genç girip önünden geçmek istedi. Onun boğazından iterek engelledi. Genç, çıkacak bir yer bulamayınca yine geçmek istedi. Ebû Sa'îd birincisinden daha şiddetli bir şekilde onu boğazından tutup geri itti. Genç dikilerek Ebû Sa'îd'e sataştı. Sonra insanlar kalabalık bir halde, olanları Mervan'a şikâyet etmeye gitti­ler. Ebû Saîd de, Mervan'ın huzuruna girerek şöyle dedi: 'Sana ve kardeşi­nin oğluna ne oluyor da, sana şikâyete geliyor?' Ebû Sa'îd 'Nebi aleyhisselâm'm şöyîc buyurduğunu işittim1 dedi: "Sizden biriniz sütreye namaz kıldığınız zaman, önünüzden birisi geçmek isterse ona engel ol­sun. Eğer karşı gelirse onunla çalışsın. Çünkü o şeytandır." (Hadisi Buharı ve Müslim rivayet etmiştir.)

 

2.10.20.7. Namazı Hiçbir Şey Kesmez

 

Ali, Osman, İbn Müseyyeb, Şa'bi, Malik, Şafiî, Süfyân-ı Sevrî ve Hanefiicr namazı hiçbir şeyin kesmeyeceği görüşündedirler. Ebû Dâ-vûd'un Ebû'l-Veddâk'den rivayet ettiği hadiste Ebû'l-Veddâk şöyle demiş­tir: "Kureyş'dcn bir genç Ebû Sa'îd'in önünden geçerken Ebû Sa'îd onu engelledi. Tekrar geçmeye davranınca yine engelledi. Üç kere bu durum tekrar etti. Sonra Namazı bitirince; 'şüphesiz namazı hiçbir şey kesmez.' dedi. Çünkü Rasûlüllah: "önünüzden geçeni gücünüz yettiğince engelle­yin, çünkü o şeytandır." buyurmuştur."

 

2.11. Namazda Mubah Olan Şeyler

 

Aşağıdaki hususlar namazda mubahtır:

 

2.11.1. İster Allah Korkusundan Olsun,İster Olmasın İnilti, Ağlamak, Âh-Vah Etmek

 

Meselâ musîbet veya ağrıdan dolayı defi mümkün oimayan âh, vâh gibi. Allah Tcâlâ şöyle buyuruyor: "Onlara Rahmanın âyetleri okunduğu zaman ağlayarak secdeye kapanırlar."[53] Bu âyet namaz kılan ve kıl­mayanı içine alır. Abdullah bin Şihayr'dcn rivayet olunduğuna göre; o de­miştir ki: "Rasûlüllah'i namazı kılarken gördüm. Ağlamaktan dolayı için­den tencerenin kaynaması gibi bir ses geliyordu." (Bu hadîsi Alırned, Ebû Davûd, Nesâî ve Tirmizî rivayet etmiş.' Tirmizî hadîsi sahîhlemiştir.) Ali  (r.a.) şöyle demiştir: "Bedir savaşında Mikdad bin Esved'den başka ara­mızda süvari yoktur. Rasûlüllah ise ağacın altında sabah oluncaya kadar namaz kılıyor ve ağlıyordu." (Bu hadisi İbn Hibbân rivayet etmiştir.) Âişe'nin (r.a.) rivayet etmiş olduğu hadîse göre Rasûlüllah, vefatına yol açan hastalığında şöyle buyurmuştu: "Ebû Bekr'e söyleyin cemaate namaz kıldırsın." Aişe (r.a.): "Yâ Rasûlallah! Ebu Bekr, kalbi ince bir adamdır. Göz yaşlarına mani olamaz. Kur'ân okuyunca ağlar," dedi. Âişe (r.a.) de­vamla dcmişlir ki: "Rasûlüllah'ın makamına ilk geçen Ebu Bekr'in bu ha­reketini insanlar hoş görmez düşüncesiyle durumu ona söylemeyi uygun görmedim." Bunun üzerine Rasûlüllah saliallahu aleyhi ve sellem: "Ebû Bekr'c emredin, cemaate namaz kıldırsın. Sizler Yusuf un arkadaşları gi­bisiniz," buyurdu. -Niyetiniz başka, dış görüşünüz başkadır.- (Hadîsi Ah­med, Ebû Dâvûd ve İbn Hibbân rivayet etmiş, Tirmizî de rivayet edip hadîsi sah îhlemiştir.)                                                         

Rasûlüllah sallaliahu aleyhi ve seilem'e, Ebû Bekr'in Kur'ân okudu­ğu zaman ağladığı haberi verildiği halde, cemaate namaz kıldırması için kesin emir vermesi, namazda ağlamanın caiz olduğuna delildir. Ömer (r.a.) sabah namazını kılınca Yûsuf sûresini okudu: "Ya'kûb dedi ki: ben kederimi ve hüznümü ancak Allah'a şikâyet ediyorum.''[54] âyetine gelin­ce ağladığı işitildi. (Hadisi Buharî, Sa'îd bin Mansûr, İbn Münzîr rivayet etmişlerdir.) Ömer'in (r.a.) yüksek sesle ağlaması; 'namazda ağlamak Al­lah korkusundan olsun, olmasın iki harf ortaya çıkarsa namazı bozar," di­yenlerin görüşünü reddetmektedir. Yine, 'ağlarken iki harf çıkarsa bu ko­nuşmak olur,' görüşü de kabul edilemez. Çünkü ağlamak başka, konuş­mak başka şeydir.

 

2.11.2. İhtiyaç Halinde Sağa veya Sola Dönmek

 

İbn Abbâs'dan rivayet olunduğuna göre; o şöyle demiştir: "Rasûlül­lah namaz kılarken sağa ve sola başını çevirir boynunu arkaya döndür­mezdi." (Hadisi Ahmed rivayet etmiştir.) Ebû Davud'un rivayetinde; "Nebî aleyhisseiâm yola dönerek namaz kılardı" şeklindedir. Ebû Dâvûd şöyle demiştir: "Rasûlüllah gece kendisini koruması için bir atlıyı yola gönderirdi." Encs bin Sîrîn'dcn rivayet olunduğuna göre; o demiştir ki: "Enes bin Mâlik'i namazda iken gözüyle bir şeye bakarken gördüm." (Hadîsi Ahmed rivayet etmiştir.)

Eğer başı çevirmek ve bakmak bir ihtiyaç için olmazsa huşu'a ve Al­lah'a yönelmeye engel olduğu için tenzîhen mekruhtur. Aişe'den (r.a.) ri-vayeten, o demiştir ki: "Rasûlüllah'a, namazda iken dönmek konusunu sorduğumda: "Bu hal şeytanın, kulun namazından çalıp çırpmasıdır," bu­yurdu. (Hadîsi Buhârî, Ahmed, Nesâî ve Ebû Dâvûd rivayet etmiştir.) Ebû Derdâ'dan merfu olarak yapılan rivayete göre; Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Ey insanlar namazda sağa sola dön­mekten sakınınız. Çünkü sağa sola dönen kimsenin namazı yoktur. Nafile namazlarda bu durum olsa bile farzlarda yapmayın." (Hadisi Ahmed ri­vayet etmiştir.) Enes'ten rivayet olunduğuna göre; o demiştir ki: "Rasûlül­lah bana şöyle buyurdu: "Namazda iken sağa sola bakmaktan ve dön­mekten sakınınız. Çünkü namazda dönmek helak olmaktır. Eğer mutlaka dönmeniz gerekiyorsa nafile namazlarda dönün. Farzlarda dönmeyin." (Tirmizî hadisi sahih olarak rivayeı etmiştir.) Haris el-Eş'arî'nin hadisinde Nebî aleyhisselâm şöyle buyurdu: "Allah Zekeriye oğlu Yahya'ya beş ke­limeyi amel etsinler diye emretti. Muhakkak Allah size namaz kılmayı emretti. Namaz kıldığınız zaman sağa sola dönmeyin. Çünkü Allah, yüzü­nü (vech), kulu namazda iken sağa sola dönmediği müddetçe ona yönel­tir." (Hadîsi Ahmed, Nesâî rivayet etmiştir.) Ebû Zer'den rivayeten Nebî aleyhisselâm şöyle buyurdu: "Allah Teâlâ, kul namazında sağa sola dön­mediği müddetçe kula yönelmeye devam eder, başını sağa sola çevirince Allah da, ondan döner." (Hadisi Ahmed, Ebû Dâvûd rivayet etmiş, Ebû Dâvûd 'hadîsin isnadı sahîhtir," demiştir.)

Bütün bu hadisler yüz ile dönmek hakkındadır. Bütün bedenle dön­mek ve vücûdu kıbleden çevirmek ise, kıbleye dönme farzını ihlâl ettiği için ittifakla namazı bozar.

 

2.113. Yılan, Akrep, Eşek Arısı ve Zarar Veren Benzeri Şeyleri Çok îş (Amel-i Kesir) Gerektirse Bile

 

Öldürmek

 

Ebû Hürcyre'den rivayeten Nebî aleyhisselâm şöyle buyurdu: "Na­mazda iki siyah hayvanı öldürünüz. Onlar yılan ve akreptir." (Hadisi Ah­med, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce rivayet etmiştir. Hadîs hasen sahîhtir.)

 

2.11.4. İhtiyaçtan Dolayı Biraz Yürümek

 

Âişe'den (r.a.) rivayet olunduğuna göre; demiştir ki: "Rasûlüllah ka­pı kapalı olduğu halde evde namaz kılıyordu. Ben geldim kapıyı açmasını istedim. Yürüdü, kapıyı bana açıp, sonra yine namazgahına döndü." (Aişe (r.a.) kapının kıblede olduğunu tarif etti. Hadîsi Ahmed, Ebû Dâvûd,

Nesâî ve Tirmizî rivayet etmiş, Tirmizî hadisi hasen saymıştır.) "Kapı kıblededir," demenin mânâsı; kıble tarafmdaydı demektir. Rasûlüllah sal­lallahu aleyhi ve sellem kapıyı açmaya giderken ve yerine dönerken göğ­sünü kıbleden çevirmedi. Bu hususu yine Âişe'den rivayet edilen bir baş­ka hadîs kuvvetlendirmekledir: "Rasûlüllah namaz kıldığı zaman, bir kim­se Rasûlüllah'tan, kapıyı açmasını istediğinde kapı kıblede, sağ ve sol ta­rafla olduğu müddetçe kapıyı açardı. Yalnız kıbleye ters dönmezdi." (Hadîsi Dârekutnî rivayel etmiştir.) Ezrak bin Kays'dan rivayet olunduğu­na göre; o demiştir ki: "Ebû Berzet'Üİ-Esİemî, İrak'ın Ahvaz şehrinde bir nehrin kenarındaydı. Alının yularını eline alarak namaz kılmaya başladı, at geriye dönünce o da onunla beraber geri çekildi. Haricîlerden bir adam: 'Allah'ım, şu ihtiyara bak,' nasıl namaz kılıyor!' dedi. Ebû Berzc namazı kılınca: 'Sözünü işinim,' dedi. Sonra, 'Rasûlüllah ile beraber allı, yedi ve­ya sekiz gazada bulundum. Onun işlerine ve gösterdiği kolaylıklara şahit oldum. Alımla geri çekilmem bana namazı icrketmeklen daha iyidir. Hay­van geriye dönünce beni de çekti,' diye ilâve elli. Ebu Berze seferde ikin­di namazını iki rek'at kılmıştır." (Bu hadîsi Buharî, Ahmed ve Bcyhakî ri­vayet elmişlir.) Namazda çok yürümeye gelince, Hafız "Fetih' kitabında şöyle demiştir: "Fıkıh alimleri, namazda çok yürümenin namazı bozacağı­na dair icma etmişler, Ebû Berze hadîsini ise az yürümeye hami etmişler­dir."

 

2.11.5. Namaz Kılanın Çocuğu Sırtına Alması ve Arkasına Bağlaması

 

Ebû Kulâde (r.a.)'den rivayeten; "Nebî aleyhisscîâm, kızı Zeyncb'in kız çocuğu Ümâmc boynunda olduğu halde namaz kıldı. Rüku' eniği za­man çocuğu bırakır, secdeden kalktığı zaman onu alır, yine boynuna ko­yardı." Amir; 'Ebû Katâdc'yc hangi namaz olduğunu sormadım,' demiştir. İbn Cürcyc dedi ki: "Zeyd bin Ebî Altab'dan onun da Amr bin Sülcym'dcn rivayet ettiği hadise göre, bu sabah namazı idi." Ebû Abdurrahman ise; "Rasûlüllah'm bu namazının sabah namazı olduğu hakkındaki hadisin is­nadını İbn Cürcyc iyi görmüştür." demiştir. Rasûîüilah sallallahu aleyhi ve sellem'in namazda Ümamc'yi omuzuna alması, Arapların kız çocukla­rına olan sevgisizliklerini sanki def etmek içindir. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem, kız çocuklarını sevmek gerektiğini, namazda bile göster­mek suretiyle Arap'ların bu yanlış kanaatine muhalefet etmiştir. Çünkü bir şeyi bizzat yapmak sözle söylemekten daha tesirlidir. Abdullah bin Şeddad babasından rivayet ederek şöyle demiştir: "Rasûlüllah öğle ve ikindi namazlarından birisinde, Hasan veya Hüseyin omuzunda olduğu halde yanımıza çıktı. Nebî aleyhisselâm "öne geçerek çocuğu yere koydu. Sonra namaz için tekbîr alarak kılmaya başladı. Namaz arasında yaptığı secdeyi uzattı. Başımı kaldırıp baktım, çocuk Rasûlüllah'm sırtında oldu­ğu halde secde ediyordu. Tekrar secdeme döndüm. Rasûlüilah namazı bi­tirince insanlar sordular: 'Ya Rasûlallah, sen namaz arasında uzun bir sec­de yaptın. Biz zannettik ki, ya emri Hâk geldi, ya da sana vahiy geliyor.' Rasûlüilah: 'Bunların hiçbirisi olmadı,' buyurdu. Devamla: 'Fakat toru­num beni binek edinmişti. Onun için ihtiyacını görünceye kadar acele et­meyi islemedim.'" (Hadîsi Ahmed, Nesâî ve Hâkim rivayet etmiştir.)

Nevevî şöyle demiştir: "Bu hadis, Şafiî ve onu destekleyenlerin mezhebi için göstermektedir ki; namazda kız ve erkek çocuğu ve bunların dışında temiz hayvanları farz olsun, nafile olsun taşımak caizdir. İmam ve cemaat için durum aynıdır. İmam Mâlik'in talebeleri bu hadisi nafileye hamlederek, "farz namazlarda caiz değildir," demişlerse de bu tevil fasit­tir. Çünkü 'cemaate imamlık ediyordu,' sözü açıktır veya Rasûlüilah sal-İallahu aleyhi ve sellem'in farzda böyle yaptığı da açıktır. Yine hadiste geçtiğine göre, bu durum sabahın farzında olmuştur." Nevevî devamla der ki: "Malikîlerin bir kışımı bunun mensuh olduğunu, bir kısmı Nebî aley-hisselam'a mahsus olduğunu, bir kısmı da zaruretten dolayı olduğunu id­dia ettiler. Bütün bu iddialar bâtıldır, merduddur, delili yoktur. Bunlara zaruret de yoktur. Bilâkis hadis bu konunun cevazı hakkında açık ve sahihtir. Bunda şer'î kaidelere aykırı bir şey yoktur. Çünkü insanoğlu te­mizdir. Karnındaki ise, içerde olduğundan o da temiz sayılmıştır. Çocuk­ların elbiseleri ise temizliğe hamledilmiştir. Şeriatın bu konudaki delilleri açıktır. Namazdaki bazı fiiller az veya ayrı ayrı oldukları zaman namazı bozmazlar. Rasûlüllah'm bu hareketi, caiz olduğunu ve daha önce zikretti­ğimiz esasların sınırlarını göstermek içindir. Bu durumda îmam Ebû Sü­leyman el-Hattabî'nin şu iddiası reddedilir: "Rasûlüllah'm bu hareketi ka­sıtsız bir harekete benzemektedir. Çünkü, çocuğun namazda iken Rasûlül­lah'm sırtına bindiği, onu kaldırmayıp ayağa kalktığı zaman sırtında kaldı­ğı ve Rasûlüllah'm çocuğu ikinci defa kasdî olarak kaldırdığı düşünüle­mez. Çünkü bu ameli kesir olur ve kalbi meşgul eder. Nakışlı elbise giy­mek bile kişiyi meşgul ederse, bu durum nasıl meşgul etmez." Hattabî'nin bu sözü bâtıldır ve mücerret bir iddiadır. Sahihi Müslim'deki şu rivayet onu reddetmekledir: 'Kalktığı zaman çocuğu kaldırdı. Yine secdeden kalktığı zaman onu tekrar sırtına aldı.' Müslim'in dışındaki rivayetlerde ise; 'Rasûlüilah, sırtında Ümame olduğu halde yanımıza çıktı ve namaz

kıldı,' diyerek hadisi anlatmışlardır. Nakışlı elbise meselesine gelince; bu faydasız ve kalbi meşgul ettiği içindir. Ümamc'yi sırtına almasının kalbi meşgul ettiğini kabul edemeyiz. Meşgul etse bile bunda bir takım faydalar bulunduğu ve daha önce zikrettiğimiz esasları beyan etmenin söz konusu olduğunu söyleyebiliriz. Buradaki meşguliyetin esası bir lakım faydalara dayanmaktadır. Nakışlı elbise bunun hilâfmadır. Kendisinden dönmek mümkün oimayan gerçeğe gelince; hadîsi şerif bu durumun caiz olduğunu beyan etmekle bir lakım faydalar olduğuna dikkat çekmektedir. Bu ise bi­zim için caizdir ve müslümanlar için kıyamete kadar devamlı ve şer'î bir kaidedir. Doğrusunu Allah bilir."

 

2.11.6. Namaz Kılana Selâm Vermek Ve Ona Hitab Etmek

 

Cûbir bin Abdullah (r.a.)'dan rivayet olunduğuna göre; o şöyle de­miştir: "Rasûlüliah, Benî Mustalîk kabilesine giderken, beni bir işe gön­dermişti. Geldiğimde, Rasûlüilah, deve üzerinde namaz kılıyordu. Onunla konuşlum. Eliyle şöyle yaptı. Tekrar konuşlum. Ben de onun okuduğunu duyuyor, başıyla işaretini görüyordum. Namazı bitirince; "Seni gönderdi­ğim şey hakkında ne yapım?" diye sordu. Devamla; "Sana cevap vermek­ten beni engelleyen, namaz kılıyor olmamdır." dedi." (Hadîsi Müslîm ve Ahmed rivayet etmiştir.) Abdullah bin Ömer'in Suhcyb (r.a.)'dcn rivayet ettiğine güre; Suheyb demiştir ki: "Rasûlüllah'a namaz kılarken uğradım, selâm verdim, işaretle bana cevap verdi." Abdullah bin Ömer: "Bilmiyo­rum, belki de parmağıyla işaret etti," dedi. Sonra, Suhcyb'e; "Rasûlüilah namazda iken kendisine selâm verildiğinde nasıl cevap verirdi?" diye sor­dum. "Eliyle işaret ederdi," dedi. "Hadisi Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesai, İbn Mâce ve Ahmed rivayet elmiş, Tirmizî hadisi sahihlcmiştir.) Encs'tcn ri­vayet olunduğuna göre Nebî aleyhisselâm namazda işaret ederdi. (Hadîsi Ahmed, Ebû Dâvûd ve İbn Huzcymc rivayet etmiştir. Hadîsin isnadı sahihtir.) İşaret; parmakla, elin tümüyle veya başla imâ edilerek yapılabi­lir. Hepsi de Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'den varid olmuştur.

 

2.11.7. Namazda Teşbih Ve El Çırpma

 

Namazda herhangi bir durum olduğu zaman erkeklerin teşbih etmesi kadınların ise el çırpması caizdir. Meselâ; imam halâ ettiği zaman onu uyarmak, içeriye girmek isteyene izin vermek, âmâ'ya yol göstermek ve benzeri şeyler gibi. Sehl bin Sa'îd'in rivayetine göre Nebî aleyhisselâm

Şöyle buyurmuştur: "Kim namazda bir kimseyi ikaz elmek isterse 'Sübhânaiîah' desin. El çırpma ise kadınlara aittir." (Hadîsi Ahmed, Ebû Dâvûd ve Nesâî rivayet etmiştir.)

 

2.11.8. İmamın Yanlışını Açmak

 

îmam bir âyet unuttuğu zaman, cemaat imamın yanlışını açmak için âyeti imama hatırlatır. İster vacib miktarı okusun, ister okumasın, durum aynıdır. îbn Ömer (r.a.)'in rivayetine göre Nebi aleyhisselam namaz kılar­ken yanıldı. Namaz bitince babama (Ömer); "Yanlış okuduğumu anladın mı?" dedi. O da; "Evet," dedi. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem: "Pe­ki, niçin âyeti bana hatırlalmadm?" buyurdu. (Hadîsi Ebû Dâvûd ve diğer­leri rivayet etmiştir.)

 

2.11.9.  Aksırdığmda veya Bir Nimetin İfadesi İçin "Elhamdülillah” Demek

 

Rufa' bin Rafi'dcn rivayeten; o demiştir ki: "Rasûlüllah'm arkasında namaz kıldım, aksırmca "Allah'a çok hamdolsun," dedim. Rasûlüllah sal­lallahu aleyhi ve sellem namazı bitirince: "Namazda konuşan kimdi?" bu­yurdu. Kimse ona cevap vermedi. Üçüncü defa sorunca Rufa': "Bendim ya Rasûlallah," dedi. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyur­du: "Muhammcd'in canı elinde olan Allah'a hamdolsun ki, söylediğin ke­limeyi göğe çıkarmak için, otuz küsur melek yarışa' girdiler." (Hadisi Nesai, Tirmizî rivayet etmiş, Buharî ise hadisi başka lâfızlarla rivayet et­miştir.)

 

2.11.10.   Bir Özür Sebebiyle Elbisenin Ucuna veya Sarık Ucuna Secde Etmek

 

İbn Abbâs'dan rivayeten: "Nebî aleyhisselâtu vesselam, namaz kıldı­ğı elbisenin ucuyla yerin sıcaklığından ve soğukluğundan kendini koru­yordu." (Hadisi Ahmed sahih bir senetle rivayet etti.) Eğer özürsüz olursa mekruh olur.

 

2.11.11. Namazda Diğer Mubah İşlerin Özeti

 

İbn Kayyım, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in namazda yap­tığı bazı mubah işleri şöyle özetlemiştir: Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem namaz kılarken Aişe (r.a.) onunla kıble arasına uzanmıştı. Secde edeceği zaman onu eliyle dürter, ayağını çekerdi. Secdeden kalktığı zaman ise, ayaklarını uzatırdı. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem namaz kılarken şeytan namazını kesmek için ona gelmişti. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem de şeytanı yakalayarak, salyası eline akmeaya kadar bo­ğazını sıktı. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem minber üzerinde namaz kılarken minberde ruku'a gider, secde zamanı gelince gerisin geriye iner­di. Yere secde eder, yine minbere çıkardı. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem duvara doğru namaz kılarken önünden bir hayvan geçmek isteyin­ce onu engellemeye çalışırdı. Hattâ karnı duvara yapışırdı. Böylece hay­van duvar arkasından geçmek zorunda kalırdı. Rasûlüllah sallallahu aley­hi ve sellem namaz kılarken, Abdülmuttalipoğullarmdan iki cariye kavga ederek yanma geldiler. Eliyle onları tuttu. Namazda iken birini diğerinden ayırdı. Bu hadîsteki Ahmed'in lâfzı şöyledir: "Cariyeler peygamber efen­dimizin dizlerini Sutlular. Namaz bilmediği halde, Rasûlüllah onları ayır­dı." Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem namaz kılarken önünden bir çocuk geçince, eliyle dönmesi için ona işaret elti ve çocuk döndü. Önün­den bir cariye geçmek isteyince yine eliyle işaret elti. Fakat cariye geçip gitti. Rasûlüllah namazı bitirince: "Cariyelerde bu gibi durumlar çoktur," buyurdu. (Hadîsi imam Ahmed 'Süncn'inde zikretti.) "Namazda üflemek kelâmdır" hadisinin aslı yoktur. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem na­mazda iken üflerdi. (Bu rivaycii Sa'îd bin Mansûr, 'Sünen'inde İbn Abbâs'dan nakletmiş,lir.) Sahih olan Rasûlüllah'ın ağladığı ve titrediğidir. Ali bin Ebî Tâlib şöyle demiştir: "Ben belli saatte Rasûlüllah'a gelirdim. Geldiğim zaman izin isterdim, eğer namaz kılıyorsa öksürürdü, ben de içeriye girerdim. Eğer namazda değilse bana izin verirdi." (Hadisi Nesai ile Ahmed zikretmiştir. Ahmed'in lâfzı şöyledir: "Rasûlüllah'm gece gün­düz yanına girdiğim bir zaman vardı. Rasûlüllah'm huzuruna girdiğim za­man namaz kılıyorsa öksürürdü, öksürmeyi namaz bozanlardan saymazdı. Rasûlüllah, bazan yalınayak, bazan ayakkabıyla kılardı." Abdullah bin Amr da böyle söylcmişıir. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem, "yahudillere muhalif olsun diye nalınlarla kılmayı' emretmişti.) Bazan bir elbisey­le bazan iki elbiseyle namaz kılardı. tkİ elbiseyle kıldığı daha çoktur.

 

2.11.12. Mushaf'tan Okumak

 

Aişe'nin (r.a.) azadlısı Zckvan, Ramazan ayında mushaftan okuya­rak Aişe'ye imamlık yapardı. Mâlik ve Şafiî de bu görüştedir. Ncvevi şöy­le demiştir: "Namazda mushafm yapraklarını bazan çevirse, namaz bozul­maz. Eğer Kur an'dan başka yazılı bir kâğıda baksa ve kendi içinden bunu tekrar etse, uzun da olsa namaz bozulmaz, fakat mekruhtur. Şafiî 'İmlâ' adlı kitabında bunu ifade etmiştir."

 

2.12.  Namazda Huşu (Namazın Dışındaki Amellerle Kalbîn Meşgul Olmaması)

 

Ebû Hüreyre (r.a.)'den rivayetcn Nebî aleyhissclâm şöyle buyurdu: "Namaz için ezan okununca, şeytan ezam işitmesin diye yellenerek kaçar. Ezan bitince gelir. Kamet yapılınca tekrar dönüp gider. Kâmel bilince gelir. Kişi ile nefsi arasına girer. 'Şunu halıda, şunu hatırla', der. Niha­yet adam kaç rek'at kıldığım unutur. Eğer sizden biriniz üç mü, dört mü kıldığım bilemezse, oturup iki secde yapsın." (Hadisi Buharı ve Müslim rivayet etmiştir.) Buharı demiştir ki: "Ömer (r.a.): 'Ben namazda olduğum haîde askerimi teçhiz ederim' demiştir. Bu halde bile namaz, sahihtir. An­cak bununla beraber, namaz kılan kimsenin, kalbiyle Rabb'inc dönmesi, fiilî meşguliyetleri kalpten çıkarması gerekir. Âyetlerin mânâsını düşün­mek ve namazdaki amellerden her birisinin hikmetini anlamaya çalışmak gerekir. Çünkü kişiye kıldığı namazdan ancak düşündüğü şey nisbetinde mükâfat vardır."

Ebû Dâvûd, Nesai ve İbn Hibban'm Ammar bin Yasir (r.a.)'dcn riva­yetlerine göre; Ammar, "Rasûlüllah'm şöyle buyurduğunu işittim," demiş­tir: "Kişi namazım bitirir de onun için ancak namazının onda biri veya dokuzda biri veya sekizde biri veya yedide biri veya altıda biri veya beşte biri veya dörtle biri veya üçle biri veya yarısı yatılır." Bczzâr'm İbn Abbâs'dan rivayet elliği hadisle Nebi aleyh i s selâm: "Allah Teâlâ şöyle buyurdu," demiştir: "Den, azametim için tevazu gösteren, yaratıklarım­dan kendini yüksek görmeyen, bana isyana ısrarlı olarak bir gece geçir­meyen, gündüzleri beni zikretmeye bir parça ayıran, miskinlere, yolda kalmışlara, ihtiyar kadınlara acıyan ve belâya uğrayanlara merhamet edenin namazını kabul ederim. Bu namaz güneşin nuru gibi onun nuru olur. İzzetim hakkı için onu gözetirim. Meleklerim de onu korurlar. Ka­ranlıkla ona nur, cehalette ise ona ağırbaşlılık veririm. Yaratıklarıma göre bunun durumu, cennete göre Firdevs'in durumu gibidir."

Ebû Davud'un Zcyd bin Halid (r.a.)'den rivayetine göre Nebî aley­hissclâm şöyle buyurmuştur: "Kim abdest alır da aldığı abdesti güzel ya­pıp sonra içinde başka bir şeyi düşünmeden iki rek'at namaz kılarsa geç­miş günâhları bağışlanır." Müslim'in, Osman bin Ebû'l As (r.a.)'dan riva­yetinde Osman demiştir ki: "Rasûlüllah'a sordum: Namaz kılarken şeytan benimle namaz arasına ve kırâclim arasına giriyor, beni şaşırtıyor. Rasû-lüllah şöyle buyurdu: "O şeytandır. Ona 'Hanzeb' denir. Onu sezdiğinde ondan Allah'a sığın ve sol tarafına üç defa tükür." Osman bin Ebû'l-Âs: "Rasûlüllah'm buyurduğu gibi yaptım. Allah benden bunu giderdi." dedi.

Ebû Hüreyre (r.a.)'den rivayet olunduğuna göre Rasûlüllah sallalla-hu aleyhi ve sellem dedi ki: "Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: "Namazı kulumla kendi aramda yarı yarıya taksim ettim. Kulumun istediği verilir. Kul, "Elhamdülillahi Rabbi7-âlemin" (Hamdolsun, âlemlerin Rabbi Al­lah'a,) dediği zaman Allah Teâlâ; "kulum bana hamdetti," der. Kul; "er-Rahmân'ir-Rahîm" (Rahman ve Rahîm olan) dediği zaman, Allah şöyle buyurur: "Kulum beni övdü." Kul; "Mâliki yevmi'ddin" (Kıyamet günü­nün sahibi) dediği zaman, Allah Teâlâ; "Kulum beni yüceltti ve işlerini bana havale elti," der. Kul, "iyyâkena'büdü ve iyyâke nesta'în" (Ancak sana ibadet eder ve ancak senden yardım isteriz) dediği zaman, Allah Teâlâ; "Bu benimle kulum arasındadır, kulum için istediği verilir," der. Kul, "ihdinâssırâle'l-müstagîın. Sırât'ellezine en'amte aleyhim, ğayri'l-mağdübi aleyhim ve le'd-dâllîn." (Bizi doğru yola, nimete erdirdiğin kim­selerin, gazaba uğramayanların, sapmayanların yoluna eriştir.) dediği zaman; Allah Teâlâ: "Bu kulumundur, kulum için istediği şey verilir," der."

 

2.13. Namazın Mekruhları

 

Namaz kılanın, bahsi geçen sünnetlerden birini terketmesi mekruh­tur. Ayrıca aşağıdaki durumlar da namaz kılan için mekruhtur:

 

2.13.1. İhtiyaç Olmadan Elbiseyle Ve Bedenle Oynamak

 

Bu gerekli ise mekruh olmaz. Muaykıb (r.a.)'den rivayet olunduğuna göre; o demiştir ki: "Rasûlüllah'a namazda çakıl taşlarına dokunmak hu­susunda sormuştum. O da: "Namaz kılarken çakıl taslarına dokunmayın. Mutlaka dokunmanız gerekiyorsa, taşları düzeltmek için bir defa ile yeli­nin." buyurdu. (Hadisi Buharî, Müslim, Tirmizî, Ebû Dâvûd, Nesâî ve İbn Mâce rivayet etmiştir.)

Ebû Zer (r.a.)"den rivayeten; Nebî aleyhisselam şöyle buyurdu: "Sizden biriniz namaza kalktığınız zaman rahmet onu karşılar; o bakım­dan taşlara dokunmasın." (Hadisi Ahmed, Tirmizî, Nesâî, Ebû Dâvûd ve İbn Mâce rivayet etmiştir.) Ümmü Seleme (r.a.)'den rivayeten: Nebî aley­hisselam, Yesar ismindeki bir kölesine, namazda üflediğinden dolayı; "Allah için alnım toprağa koy," buyurdu. (Hadisi Ahmed iyi bir senetle ri­vayet etmiştir.)

 

2.13.2. Namazda Elleri Böğüre Koymak

 

Ebû Hürcyre (r.a.)'den rivayeten: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem, namazda elleri böğüre koymaktan nehyetti." (Hadisi Ebû Dâvûd rivayet etmiştir.)

 

2.133. Gözleri Yukarıya Dikmek

 

Ebu Hüreyre (r.a.)'dcn rivayclcn; Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sel-İem şöyle buyurdu: "insanlar namazda ya gözlerini semaya kaldırmaya son verirler, ya da gözlerinin nuru alınır." (Hadisi Müslim, Ahmed ve Nesai rivayet etmiştir.)

 

2.13.4. Namazda Oyalayan Bir Şeye Bakmak

 

Aişe (r.a.)'dcn rivayelcn: "Nebi aleyhisselam, üzerinde işaretler olan nakışlı bir elbiseyle namaz kıldı. Sonra: "Bu işaretler beni meşgul etli. Onu Ebû Cehm'c götürün. Onun kaim elbisesini bana getirin," buyurdu. (Hadisi Buharî ve Müslim rivayet etmiştir.) Buharî'nin Encs'len rivayet ettiği hadiste Encs (r.a.) şöyle demiştir: Âişe (r.a.)'nin evinin bir tarafını örten ince bir örtüsü vardı. Nebi aleyhisselâm Âişc'ye: "O önüyü kaldır, resimleri namazda karşıma dikilmeye devam ediyor," buyurdu. (Bu hadis­te yazılı bir kitaptan okumanın namazı bozmadığına delil vardır.)

 

2.13.5. Gözleri Kapamak

 

Gözleri kapamayı bazısı caiz görmüş, bazısı mekruh saymıştır. Mekruh olduğu hakkında rivayet edilen hadîs sahih değildir. îbn Kayyım şöyle demiştir: "Bu konuda doğru olan şöyle demektir: 'Eğer gözleri aç­mak huşu'a mani değilse, daha efdaldir. Eğer gözlerini açtığı takdirde kıb­le tarafında, kalbini meşgul edecek herhangi bir şey varsa o zaman gözleri kapamak mekruh değildir. Gözleri kapamanın müstehab olduğunu söyle­mek İslâm'ın esasına daha yakın olup mekruh olur diyenin sözü de Islâmm gayesine uygundur."

 

2.13.6. Selâm Verirken Ellerle İşaret Etmek

 

Câbir bin Scmurc (r.a.)'dcn rivayeten; o demiştir ki: Rasûlüllah sal­lallahu aleyhi ve sellem'in arkasında namaz kılıyorduk, şöyle buyurdu: "Bu adamlara ne oluyor? Kaçan atın kuyruğu gibi elleriyle selâm veriyor­lar. Sizden birinize, ellerini oyluklarına koyarak sonra, "es-selâmü aley-küm, es-selâmü aleyküm" demesi yeter." (Hadisi Nesâî ve diğerleri riva­yet etmiştir.)

 

2.13.7. Ağzı Örtmek Ve Elbiseyi Sarkıtmak

 

Ebû Hürcyre (r.a.)den rivayeten: O demiştir ki: "Rasûlüllah sallalla­hu aleyhi ve sellem namazda elbiseyi sarkıtmaktan (sidil) ve kişinin ağzı­nı örtmesinden nehyetti." (Hadîsi Buharı, Müslim, Tirmizî, Nesâî, Ebû Dâvûd rivayet etmiş, Hakim; "hadis Müslim'in şartına göre sahihtir,' de­miştir.) Hattabî: "Sidil, elbiseyi yere değecek şekilde sarkıtmaktır," de­miştir. Kemal Îbn'ül-Hümam ise; "paltoyu, kollarını giymeden sırtına al­mak da sidil anlamına gelir," demiştir.

 

2.13.8. Yemek Hazırken Namaz Kılmak

 

Âişe (r.a.)'dcn rivayeten; Nebi aleyhisscîam şöyle buyurdu: "Akşam yemeği hazırlandığında namaz için kamet getirildiği vakit siz önce yeme­ye başlayın." (Hadîsi Müslim ve Ahmed rivayet etmiştir.) Nafî'den riva­yet olunduğuna göre: "İbn Ömer için yemek hazırlanmıştı. Namaz başla­yınca, yemeği bitirinceye kadar, imamın kırâetini İşittiği halde namaza gelmedi." (Hadîsi Buharî rivayet etmiştir.) Hattabî şöyle demiştir: "Rasû-lüllah'm 'yemeye başlayın,' emri, nefsin ihtiyacını giderip, sakin, bir hal­de, yemek isteği olmadan namaza girmek içindir. Yemeye olan arzusuyla namaza girerse acele ederek rüku' ve secdeleri tam yapmaz, namazın hak­kını ifa etmez."

 

2.13.9.  Abdesti Sıkışık Durumda İken Ve Kalbi Meşgul Edecek Benzer Hallerde Namaz Kılmak

 

Ahmed, Ebû Dâvûd ve Tirmizî'nin rivayet ettiği, Tirmizî'nin hasen saydığı Sevban (r.a.)'dan rivayet edilen hadiste Nebi aleyhisselâm şöyle buyurdu: "Üç şey vardır ki, sizden birinizin onları yapması helâl değil­dir:

1- Bir kimse cemaate imam olunca, yalnız kendisine, dua yapması, cemaate yapmaması doğru değildir. Eğer böyle yaparsa cemaate hıyanet etmiş olur.

2- İzin almadan bir evin kapısından içeriye bakması caiz değildir. Eğer böyle yaparsa izinsiz eve girmiş olur.

3- Abdesti sıkışık olduğu halde hafiflemeden namaz kılması caiz de­ğildir."

Ahmed, Müslîm ve Ebû Davud'un Âişc (r.a.)'den rivayetlerinde Aişe (r.a.) şöyle demiştir: "Rasûlüllah'm şöyle buyurduğunu İşittim: "Sizden biriniz yemek hazırken ve abdesti sıkışık iken namaz kılmasın."

 

2.13.10. Uyku Galip Geldiği Zaman Namaz Kılmak

 

Âişe (r.a.)'den rivayeien; Nebî aleyhisselâm şöyle buyurdu: "Sizden biriniz uykusu geldiği zaman uykusu gidinceye kadar biraz uyusun. Uy­kulu iken kıldığı namazda belki de Allah'a istiğfar ederken sövmüş olabi­lir." ((Hadisi Buharı, Müslîm, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce rivayet etmiştir. Ebû Hüreyre (r.a.)'den rivayeten Nebî aleyhisselâm şöyle buyurmuştur: "Sizden biriniz gece namazına kalktığında, ne dediği anla­şılmayacak derecede okuduğu Kur'ân'da dili dolaşırsa yatıp uyusun." (Hadîsi Müslîm ve Ahmed rivayet etmiştir.)

 

2.13.11.    İmamın Dışında Mescidde Namaz Îçîn Hususi Bir Yer Seçmek

 

Abdurrahman bin Şibli (r.a.)'dcn rivayet olunduğuna göre; o şöyle demiştir: "Rasûlüîlah karganın gagalaması gibi gagalamaktan, aslanın ya­yılışı gibi yayılmaktan ve kişinin mescidde, devenin yer tuttuğu gibi yer tutmasından nehy etmiştir." (Hadisi Ahmed, İbn Huzeymc, İbn Hibbân ve Hâkim rivayet etmiş, Hâkim hadisi sahihlemiştir.)

 

2.14. Namazı Bozanlar

Aşağıdaki durumlar namazı bozarlar:

 

2.14.1. Kasden Yemek Ve İçmek

 

İbn Münzîr şöyle demiştir: "Alimlerin icmai ile kasden farz namaz­larda yiyip içenin namazı iade etmesi icab eder. Âlimlerin çoğuna göre nafile namaziarda da durum aynıdır. Çünkü farzı iptal eden şey nafileyi de iptal eder."

 

2.14.2. Namazla İlgili Olmayarak Kasden Konuşmak

 

Zeyd bin Erkam (r.a.)'dan rivayet olunduğuna göre; o demiştir ki: "Biz namazda konuşurduk. Öyleki bizden birisi namazda yanındaki arka­daşıyla konuşurdu. Sonra şu âyet nazil oldu: "Allah için gönülden boyun eğerek (kânit) namaz kılımz."[55] Bundan sonra sükût ile emrolunarak konuşmaktan nchyolunduk." (Hadîsi Buharî, Müslim, Tirmizî, Nesâî, Ebû Dâvûd ve İbn Mâce rivayet etmiştir.) İbn Mes'ûd (r.a.)'dan rivayet olun­duğuna göre; o demiştir ki: "Biz Rasûlüllah'a namazda iken selâm veriyorduk. O da selâmımızı alıyordu. Necâşî'nİn yanından dönünce Rasûlül-iah'a selâm verdik, selâmımızı almadı. Biz de: 'Ya Rasûlaİlah, namazda iken sana selâm verirdik, selâmımızı alırdın?' diye sorduk. Rasûlüîlah; "Namazın içinde de meşgul olunacak şeyler vardır," buyurdu." (Hadisi Buharî ve Müslim rivayet etmiştir.)

Namazda bir kimse, konuşmanın hükmünü bilmeyerek veya unuta­rak konuşursa namazı sahihtir. Muaviyc bin Hakem es-Sülemî'den rivayet olunduğuna göre; o demiştir ki: "Rasûlüllah'la beraber namaz kılarken bi­ri aksırdı. Aksırana "yerhamüke'llah" dedim. Cemaat gözlerini bana dikti. Ben de; 'ey anneniz yok olası insanlar; ne oluyor size, bana bakıyorsu­nuz?' dedim. Ellerini dizlerine vurmaya başladılar. Beni susturmaya çalış­tıklarını görünce ben de sustum. Rasûlüîlah namazını kılınca, ona: "An­nem babam sana feda olsun. Senden önce ve sonra daha güzel bir öğretici görmedim," dedim. Allah'a yemin olsun ki, yüzünü bana ekşitmedi, beni dövmedi ve bana kötü söz söylemedi. Buyurdu ki: "Bu namazda insan kelâmından bir şey konuşmak uygun olmaz. Çünkü namaz teşbih, tekbîr ve Kur'ân okumaktan ibarettir." (Hadîsi Müslîm, Ahmed, Ebû üâvûd ve Nesâî rivayet etmiştir.) Muaviyc bin Hakem namazda konuşmanın hük­münü bilmediği için namazda konuşmuştu. Rasûlüîlah sallallahu aleyhi ve sellem ona namazı iade etmesini emretmedi.

İnsan kelâmıyla namazın bozulmamasma gelince; Ebû Hüreyre (r.a.)'nin rivayet etmiş olduğu hadiste Ebû Hüreyre (r.a.) demiştir ki: "Ra­sûlüllah, bize Öğle ve İkindi namazını kıldırdı. Selâm verince sahabeden Zülycdeyn şöyle dedi: 'Ya Rasûlallah namaz mı kısaldı, yoksa sen mi unuttun? Rasûlüîlah şöyle buyurdu: 'Namaz kısalmadı ve ben de unutma­dım.' Zülyedcyn: 'Bilâkis unuttun, Ya Rasûlalİah,' deyince Nebî aleyhisselâm şöyle buyurdu: 'Zülyedeyn'in dediği doğru mu?' 'Evet', dedi­ler. Rasûlüîlah iki rek'at daha kildi ve sonunda iki secde yaptı." (Hadisi Buharı ve Müslîm rivayet etmiştir.) Malikîlcr, örfen, çok olmaması ve teşbih ile maksat anlaşılmaması durumunda namazdaki yanlışı düzeltmek için konuşmayı caiz görmüşlerdir. Evzaî şöyle demiştir: "Bir kimse na­mazdaki yanlışı düzeltmek için kasden konuşursa namazı bâtıl olmaz. Nİ-tekim ikindi namazını kıidiran bir adam, Kur'an'ı açıktan okuyunca arka­sındaki cemaatten biri; "Bu ikindi namazıdır," dedi ve namazına devam etti."

 

2.143. Kasden Ameli Kesîr (Çok Îş) Yapmak

 

Alimler, ameli kesîr (çok iş) ve ameli kalîl (az iş) hakkında İhtilâf etmişlerdir. Kimisi, 'uzaktan bakan bir kimse "kesin olarak bu adam namazda değildir" diyecek durumda ise, bu ameli kesîrdir. Onun dışında ya­pılan hareketler ameli kalildir,' demişlerdir. Kimisi, 'bakan kimse, "bu ha­reketleri yapan kimse namazda değildir," diye hayal ederse ameli kesîr olur,' demişlerdir. Nevevî şöyle demiştir: "Namaz emsinden olmayan fiil­ler eğer çok olursa, tartışmasız namazı bozar. Eğer az olursa, yine tartış­masız namazı bozmaz. Doğru olan da budur. Sonra, alimler ameli kesîr ve ameli kalili ayırmakta dön görüşe ayrıldılar." Nevevî bunlardan dördüncü görüşü seçerek, "meşhur ve sahih olan görüş budur," demiştir. Nevevî ve alimlerin çoğunluğu: "bu hususta âdete dönmek gerekir. İnsanların az saydığı şeyler, (meselâ; işaretle selâma cevap vermek, nalınları çıkarmak, sarığı çıkarmak veya başa koymak, hafif elbise giymek veya çıkarmak, çocuğu sırtına almak veya yere koymak, önünden geçenlere engeî olmak, elbisesindeki tükürüğü gidermek ve buna benzer durumlar) namaza zarar vermezler," görüşündedir. İnsanların çok saydığı şeyler (mesela; birbirini takib eden çok adım almak, birbiri ardınca işler yapmak) namazı bozar. Ncvevi devamla demiştir ki: "Ashab, ameli kesirin, birbiri ardınca devam elmesi halinde namazı bozduğunda ittifak etmişlerdir. Eğer bu ameller ayrı ayrı zamanlarda olursa, (meselâ; bir adım atıp durmak sonra bir adım veya iki adım daha atıp arada bir zaman geçerse, bu adımların tekerrür et­mesi yüz kere veya daha çok da olsa) tartışmasız olarak namaza zarar ver­mez. Teşbihle, teşbih çekmek, düğüm düğümlemek, düğüm çözmek veya parmakla teşbih çekmek gitti zamanlarda parmakları hareket ettirmeye ge­lince; sahih ve meşru olan görüşe göre bunlar arka arkaya devamlı yapılsa bile namazı bozmaz fakat mekruhturlar. Şafiî: 'eliyle âyetleri sayarsa na­mazının bozulmadığını fakat evlâ olanın bunun terkedilmesi olduğunu.' ifade etmiştir."

 

2.14.4. Özürsüz Kasden Bir Şartı Veya Rüknü Terketmek

 

Buharı ve Müslim'in rivayetlerinde; Nebî aleyhisselam, namazını güzel kılmayan Arabi'ye: "Dön namazını kıl, çünkü sen kılmadın," buyur­muştur. (Daha önce bu hadis geçmiştir.) İbn Rüşd şöyle demiştir: "Alim­lerin ittifakıyla temiz olmadan namaz kılanlara namazını iade etmek gere­kir. İster bilerek, ister unutarak olsun. Kasden ve unutarak kıbleden başka tarafa yönelerek kıian da böyledir. Hülâsa olarak namazın şartlarından bi­risini ihlâl edene namazı iade elmek gerekir. Namaz kılanın, özürsüz ola­rak, namazı bozan şeyleri (müfsit) yapması haramdır. Ancak imdat isteye­ne yardım, boğulmakta olanı kurtarmak ve benzeri durumlarda namazdan çıkıp bunlara yardıma koşması vacibdir." Hanefîler ve Hanbelîler; "Az da olsa, kendi malının veya başkasının malının zayi olmasından korkan kişi­nin, çocuğun elem duymasından korkan kadının, ayrıca tencerenin taşma­sı veya atının kaçması gibi durumlarda kişinin namazı kesip o işlerle meş­gul olması mubahtır," demişlerdir.

 

2.14.5. Namazda Gülmek Ve Tebessüm Etmek

 

İbn Münzîr; gülmenin namazı bozduğuna dair icmâ nakletmektedir. Nevevî; "bu icma, iki harf zahir olması durumuna hamledilir," demiştir. Ekseri ulema; "tebessümde bir beis yoktur," demişlerdir. Eğer gülmek ki­şiye galip gelir de onu defetmeye gücü yetmezse, az gülmekle namazı bo­zulmaz, çok olursa bozulur. Az veya çok gülmenin ölçüsü Örfdür.

 

2.15. Namazın Kazası

 

Âlimlerin ittifakıyla Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in daha Önce geçen hadîsinden öğrenildiğine göre uyuyan veya unutan kimsenin namazı kaza etmesi vacibdir.

Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem: "Uykuda tefrit yoktur. Ancak tefrit uyanıklık halindedir. Sizden biriniz namazı unutur veya uyuya ka­lırsa hatırlayınca kılsın." buyurmuştur.

Baygınlık geçiren kimse üzerine kaza yoktur. Ancak vaktin, abdest alıp, namaz kılacak kadar bir bölümünde ayılması durumunda namazı ka­za eder. Abdürrezzak'm Nafi'den rivayet ettiğine göre: "İbn Ömer, bir de­fasında rahatsızlandı. Hatla namazı terkedinceye kadar aklı giderek kendi­ne gelemedi. Sonra ayılınca kılamadığı namazları kaza etmedi." İbn Cü-reyc'in İbn Tavus'dan, onun da babasından rivayet ettiğine göre: "Hasla, baygınlık geçirip sonra aklı basma gelse, namazı iade etmez." demiştir. Ma'mer diyor ki: "Zührî'ye bayılan kimsenin namazı hususunu sordum: 'Kaza etmez,' dedi." Hammad bin Seleme'nin Yunus b. Ubcyd, Hasan Basrî ve Muhammcd İbn Sirin'den rivayet ettiğine göre; bayılan kimse hakkında şöyle demişlerdir: "Baygınlık geçiren ayıldıktan sonra namazı iade etmez."

Namazı kasden terkedene gelince; alimlerin çoğunluğunun görüşüne göre günahkâr olur. İbn Teymiyye şöyle demiştir: "Kasden namazı lerke-den kimse için kaza etmek meşru değildir. Ve sahîh olmaz. Bilâkis çok nafile namaz kılar."

İbn Hazm bu mesele hakkında gerçek görüşü belirtmiştir. Onun gö­rüşünü özetle aşağıya alıyoruz:

"Namaz vakti çıkıncaya kadar, namazı kasdcn tcrkeden kimse ebedî olarak kaza etmeye kadir değildir. Mizanın kıyamet günü ağır gelmesi için nafile namazı ve hayırlı işleri çoğaltarak Allah'a çok tevbe ve istiğfar­da bulunsun. Ebu Hanîfe, Malik ve Şafiî; "vakit çıktıktan sonra kaza eder," demişlerdir. Hattâ Malik ve Ebû Hanîfe şöyle demiştir: "Bir veya birçok namazı lerkctmeyi kasdeden kimse, vakti gelmeden onları kılar. Eğer terketmeye niyet ettikleri beş vakit veya ondan azsa, o vaktin nama­zı isler çıksın, ister çıkmasın lerkelmeye niyyet etliklerini, vakti girmeden kılabilir. Eğer beş vakit namazdan fazia icrkcımcye niyyet etmişse, içinde bulunduğu vaktin namazından başlamak üzere onları da kılar." İbn Hazm: "Bizim sözümüzün sağlam olduğuna delilimiz Allah Tcâlâ'nın şu âyetleridir; "Namazlarından bazılarını terkederek namaz kılanlara yazık­lar olsun."[56] "Onlardan sonra bir topluluk geldi ki, namazlarım zayi elliler, nefislerine uydular. Onlar ğayyâ kuyusuna atılacaklardır. "[57] Eğer namazı terkeden vakil çıktıktan sonra namaza yetişmiş sayıîıyorsa ni­çin onlara "veyl olsun" veya "gayyâ'ya girsinler," ifadesi kullanılmıştır? Nitekim namazı vakiin sonuna bırakan kimseler vakte yetişmiş oldukla­rından onlara "veyl veya ğayyâ" yoktur. Yine Allah Teâlâ her farz namaz için belli vakitte giren ve beili vakiüc çıkan, iki tarafı sınırlı bir zaman tâyin etmiştir. Namazı vaktinden önce kılanla vaktinden sonra kılan ara­sında bir fark yoklur. Çünkü her ikisi de vaktin dışında kılmışlardır. Bura­da birini diğerine kıyas etmek doğru değildir. Doğrusu, her ikisi de Al­lah'ın hududuna tecavüz etmekle müsavidir. Allah Tcâlâ şöyle buyurdu: "Kim Allah'ın hududuna tecavüz ederse muhakkak nefsine zulmetmiş olur."[58] Yine kaza yapmak şer'i bir gerekten dolayı olur. Şeriat'ta ise, Allah Teâlâ'nm, Rasûlünün lisanı ile gönderdiğinden başkası caiz olmaz. 'Namazı lerkelmeye kasdcn karar veren kimseye kaza gerekir,' diyene so­ruyoruz: 'Kazaya bıraktığı bu namaz, Allah'ın ona cmrctıiği namaz mıdır, yoksa başka namaz mıdır? Bize haber ver." Eğer derlerse; 'o, odur,' onlara deriz ki; 'o zaman, o namazı terkeden günahkâr olmaz. Çünkü Allah'ın ona emrettiği bir işi yapmıştır. Sizin dediğinize göre bir günah yoktur. Namazı vakli çıkıncaya kadar terketmeye niyetlenene de bir ayıplama olamaz. Bu sözü ise müslüman olan bir kimse söylemez.' Eğer derlerse ki; 'Bu namaz, Allah'ın emrettiği namaz değildir.' O zaman deriz ki; "Doğru söylediniz. Bu ifade yeterlidir. Çünkü Allah'ın emrini, emrettiklerini ka­bul etmiş oldular.' Sonra yine sorarız: "Namazı vaktinden sonraya terket­meye niyetlenmek sevap mıdır, günâh mıdır?' Eğer; 'sevaptır,' derlerse; hepsi de kesin delil ifade eden ehli îslâm'm icma'ma muhalefet ettikleri gibi Kur'ân'a ve sabit olan sünnete de muhalefet etmiş olurlar. Eğer, 'gü­nahtır,' derlerse; doğru söylemiş olurlar. Günahı, sevabın yerine geçirmek ise bâtıldır. Yine Allah Tcâlâ, Rasûlüllah'm lisanı üzerine namaz vakitle­rine sınır koydu. O namaz vakitlerinden her birine; eda edilmesi için, da­ha Önce vakit olmayan bir ilk zaman, daha sonra da vakit olmayan bir son zaman tayin etli. Bu ise ümmetin hiçbirisinin tartışmadığı bir konudur. Eğer vaktinden sonra namazı eda etmek caiz olsaydı, Rasûlüllah'm son vakli sınırlamasında bir anlam kalmazdı. Hâşâ boş söz olmuş olurdu ki, Rasûlüllah'ı bundan tenzih ederiz. Yine her amel, belli bir vakte bağlan­mıştır. Vaktinin dışında yapılması sahih değildir. Eğer vaktinin dışında sahih olsaydı, bu vakit onun vakti kılınmazdı. Bu ise açıktır. Tevfik Al­lah'tandır."

İbn Hazm, uzun olan ifadesinden sonra demiştir ki: "Vakli çıkıncaya kadar namazı icrkcımcye niyyet edenin kaza etmesi vacib olsaydı, Allah ve Rasûlü bundan gaflcı elmez ve bunu unutmazdı. "Rabbim unutkan dc-ğildir,"[59] âyetine göre bu konuyu açıklığa kavuşturmayı terketmezdi. Kur'ân ve sünnet'in ortaya koymadığı her hüküm ise bâtıldır. Rasûlüllah'tan sahih olarak sabit olmuştur ki: "Her kim ikindiyi kaçırtrsa sanki ailesini ve malını kaybetmiş gibidir." Namazı geçirenin ona tekrar yetiş­mesine asla yol olmadığı sabit olmuştur. Eğer unutulan namazların ebedi olarak geçmediği düşünülseydi, namazı geçirenin, geçirdiği namazları kıl­ması mümkün olsaydı, o zaman bu meselede bir müşkîl olmazdı. Halbuki bütün ümmet, vakti çıkınca namazın geçmiş olduğu hükmü üzerinde icma etmiştir. Böylece namazın geçtiğine dair kesin bir icma hâsıl olmuştur. Eğer kazası ve ödenmesi mümkün olsaydı, "geçli" sözü yalan ve bâtıl bir söz olmuş olurdu. Böylece kesin olarak sabit olmuştur ki, namazda kaza ebedî olarak mümkün değildir. Bu konuda bizim görüşümüzü söyleyen­lerden bazıları şunlardır; Ömer b. Hattâb, oğlu Abdullah, Sa'd b. Ebî Vakkas, Selmanı Farisî, İbn Mes'ûd, Kasım b. Muhammed b. Ebî Bekr, Budeyl el-Ükaylî, Muhammed b. Şîrîn, Mutarrafb. Abdullah, Ömer b. Abdülaziz ve diğerleri (Allah hepsinden razı olsun.)."

İbn Hazm devamla demiştir ki: "Allah Teâlâ namazla mükellef olan Kimseye, vaktinden sonraya tehir etmek için herhangi bir özür kılmadı. Hattâ savaş, vuruşma, korku, şiddetli hastalık ve yolculuk hallerinde bile. Allah Teâlâ: "Sen Onların içinde olup da, cephede onlara namaz kıldıra­cağın zaman askerini iki kısım yap. Bir grup seninle namazda dur­sun..."[60] Yine: "Eğer korkarsanız yaya veya binekli olarak..."[61] bu­yurmakladır. Allah Teâlâ ağır hastaya namazı terketmesi için ruhsat ver­medi. Eğer ayakta kılmaya gücü yetmezse oturarak kılar, oturarak kıla-mazsa yan tarafı üzerine kılar. Suyu kullanamazsa teyemmüm eder, topra­ğı kulîanamazsa veya kullanmaya gücü yetmezse teyemmümsüz kıİar. Pe­ki namazı vakti çıkıncaya kadar terketmeye niyet etmeyi caiz görüp de sonra vakti çıkınca kılmayı ona emrederek, bunun yeterli olabileceğini söyleyenler bunu nereden söylüyor? Kur'ân'da sahîh, hattâ zayıf sünnette bile böyle bir şey yoktur. Bu konuda hiçbir sahabi sözü ve hiçbir kıyas da yoktur.

Sonra demiştir ki: "Namazı vakti çıkıncaya kadar terke karar veren ievbc edip, Allah'tan affını diler ve nafileleri çoğaltır." Tevbc etmesi ge­rektiği sözümüze gelince; şu âyete dayanmaktadır: Alİah Teâlâ şöyle bu­yuruyor: "Onlardan sonra bir kavim geldi ki namazlarını zayi ettiler ve nefislerine uydular. Onlar gayya kuyusuna alılacaklar. Ancak levbe edenler iman eden ve ameli salih isleyenler onlar cennete girecektir, l/içbir şeyle zulme uğramazlar."[62] Allah Teâlâ buyuruyor: "Onlar bir kötülük yaptıklarında veya nefislerine zulmettiklerinde Allah'ı zikrederler ve günahlarından dolayı af dilerler."[63] Yine Allah Tcâlâ buyuruyor: "Kim zerre miktarı hayır amel işlerse onu görür, kim de zerre miktarı şer işlerse onu görür."[64] Allah Teâlâ buyuruyor ki: "Kıyamet günü adaletle mizanları koyacağız. Hiçbir kimseye zulmedilıneyeceklir."[65] Ümmet buna icma etmiş ve bütün deliller, nafilelerin, miktarını Allah'ın bileceği hayırdan bir cüz olduklarını bildirmişlerdir. Ve yine farzlar içinde, mikta­rını Allah'ın bildiği hayırdan bir cüz vardır. Nafilelerin cüzleri toplandı­ğında, farzın cüzlerine denk olabileceği, hattâ onu geçebileceği Allah

Teâlâ amel edenin amelini zayi etmeyeceğini, iyiliklerin de kötülükleri gidereceğini haber vermektedir."

 

2.16. Hastanın Namazı

 

Bir kimsede hastalık ve benzeri şeyler dolayısıyla bir özür meydana gelse, farzlarda ayakta durmaya gücü yetmese oturarak kılması caizdir. Oturarak küamazsa bir tarafı üzere kılar. Rükû ve secdeleri imâ ile yapar. Secdesinde rukûundan daha fazla eğilir. Allah Teâlâ şöyle buyurur: "Al­lah'ı ayakta, oturarak ve yanlarınız üzerinde zikredin."[66] "İmrân bin Husayn'dan rivayeten; o demiştir ki: "Bende basur hastalığı vardı. Nebî aleyhisselam'a namazı nasıl kılacağımı sordum. 'Ayakta kıl. Eğer gücün yetmezse oturarak kıl, buna da gücün yetmezse yan tarafın üzerine kıl,' buyurdu." (Hadîsi Buharî, Tirmizî, Nesâî, Ebû Dâvûd ve İbn Mâce riva­yet etmiştir.) Nesaî'de şu İlâve de vardır: "Eğer gücü yetmezse arka üstü kılar. Allah hiçbir kimseye güç yetiremeyeceği şeyi teklif etmez." Câbir'dcn rivayet olunduğuna göre; O şöyle demiştir: "Nebî aleyhisselam bir hastayı ziyaret edip, onu yastık üzerine namaz kılarken görünce, yastı­ğı atıp şöyle buyurdu: "Gücün yetiyorsa yerde kıl, yetmiyorsa îmâ ile kıl. Secdede rükû'undan daha fazla eğil." (Hadisi Beyhakî rivayet etmiş, Ebû Hatim ise, mevkuf olduğunu sahihlemiştir.)

Güç yetmemekte göz önünde bulundurulan, zorluğun bulunması, hastalığın artması veya iyileşmesinin gecikmesi başın dönmesi gibi du­rumlardır. Ayakta durmanın yerine geçen oturma şekli bağdaş biçiminde oturmaktır. Aişe'den (r.a.) rivayeten; o demiştir ki: "Nebî aleyhisseİam'ı bağdaş kurarak namaz kılarken gördüm." (Hadîsi Nesâî rivayet etmiş, Hâkim sahîhlcmiştir.) Teşehhüd'de oturur gibi oturmak da caizdir. Ayakta ve oturarak kılmaktan aciz kalan kimsenin namaz kılma şekli hakkında ise "yan tarafı üzerine kılar" denildi. "Eğer gücü yetmezse sırtüstü kılar, ayaklarını gücü yettiği kadar kıbleye çevirir." İbnü'l-Münzîr bu görüşü benimsemiştir. Bu konuda Ali'den (r.a.) zayıf bir hadis gelmiştir. Nebî aleyhisselam şöyle buyurmuştur: "Hasta, gücü yeterse ayakta kılar. Gü­cü yetmezse oturarak kılar. Secde etmeye gücü yetmezse basıyla imâ ede­rek; secdede rukûundan daha fazla eğilir. Oturarak kılmaya gücü yet­mezse kıbleye yönelerek sağ tarafı üzerine kılar. Sağ tarafı üzere kılmaya gücü yetmezse, ayaklarını kıbleye çevirerek sırtüstü kılar." (Hadîsi Darekutnî rivayet etmiştir.) Bazıları "kolayına geldiği gibi kılar,' demişler­dir. Hadislerin zahirinden anlaşıldığına göre sırtüstü imâ ile de kılamazsa bundan sonra ona birşey gerekmez.

 

2.17. Korku Namazı

 

Alimler korku namazının meşru olduğunda şu âyetle ittifak etmişler­dir: "Sen onların (askerin) içinde olup da cephede onlara namaz kıldıra­cağın zaman askerini İki kısım yap. Biri seninle namazda, diğeri düşman karşısında dursun. Hepsi de silâhlarını yanlarına atsınlar. Seninle na­mazda olup bir rek'at kılsınlar, düşman karşısına gitsinler. Düşman kar­şısında olup namaz kılmamış olanlar gelip ikinci rek'atı seninle kılsınlar. Onlar da tedbirli bulunarak silâhlarını yanlarına alsınlar. Kâfirler arzu ederler ki, silâh ve eşyalarınızdan gafil bulunanınız da size ansızın bir baskın yapsınlar. Eğer yağmurdan dolayı size bir eziyet olursa, hasta bu­lunursanız silâhlarınızı bırakmanızda üzerinize günâh yoktur. Bununla beraber ihtiyat tedbirinizi alın. Allah kâfirlere hor ve rüsvay edeceği bir azap hazırlamıştır."[67] imam Ahmed şöyle demiştir: "Korku namazı hakkında altı veya yedi hadis sabit olmuştur. Kişi hangisiyle amel ederse caizdir." îbn Kayyım ise şöyle demiştir: "Korku namazı altı şekilde kılı­nır. Bazıları bunu daha çoğa çıkarırlar. Korku namazının şeklini çoğaltan­lar ravilcrin bu konudaki ihtilaflarım nazarı itibara alarak onyedi şekle çı­karırlar. Fakat Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in fiillerini birbirine katmak mümkündür. Çünkü bu değişik şekiller ravilerin ihtilâfından doğ­maktadır. Hafız, 'güvenilecek görüş budur' der. işte korku namazının açıklaması:

 

2.17.1. Birinci Şekil

 

Düşman kıble tarafının dışında olması durumunda imam, iki rek'at-lık namazlarda, birinci gruba bir rek'at kıldırır, sonra kılan grub kendileri için kalan bir rek'atı tamamlayıncaya kadar imam bekler. Onlar gider düş­man karşısındakiler gelir. Sonra ikinci grub gelerek onlara ikinci rek'atı kıldırır. Onlar kalan bir rek'atı kılmcaya kadar bekler. Sonra onlarla selam verir. Salih bin Havvât'm Sehl bin Ebî Hcyseme (r.a.)'den rivayet ettiğine göre, Sehl demiştir ki: "Bir grub Nebi aleyhisselâm İle beraber saf tuttu. Diğer grub da düşmanın karşısındaydı. Rasûlüllah birinci grubla bir rek'at kıldı. Onlar kalan rek'atı tamamlayıncaya kadar ayakta bekledi. Sonra on­lar düşman karşısına gidip ikinci grub geldi. Onlara namazından kalan bi­rinci rek'atı kıldırdı. Sonra onlar kendileri için kalan bir rek'atı tamamla­yıncaya kadar oturarak bekledi. Sonra onlarla selâm verdi." (Hadîsi Buharı, Müslim, Tirmizî, Nesâî ve Ebu Dâvûd rivayet etmiştir.)

 

2.17.2. İkinci Şekil

 

Düşmanın kıble tarafının dışında olması halinde imam, askerin bi­rinci grubuna bir rek'at kıldırır. Diğer grub düşman karşısında durur. Son­ra bir rek'at kılan düşman karşısına gider, ikinci grub gelir. Onunla bir rck'al kılar, sonra her grub kendi başına kalan rck'alı tamamlar. Îbn Ömer'den rivayeten; o demiştir ki: "Rasûlüllah, iki grubdan birine bir rck'aL kıldırdı, ikinci grub düşmanın karşısında bulunuyordu. Birinci grub arkadaşlarının yerine düşman karşısında yer tuttu, ikinci, grub gelip Nebî aleyhisselâm ile bir rek'at kıldı. Sonra bir rek'atı onlar, bir rek'atı da onlar tamamladılar." (Hadisi Buharı, Müslim ve Ahmed rivayet etmiştir.) Ha­disten anlaşılan şudur ki; düşmanı gözetlemekle'görevli ikinci grub, ima­mın selâmından sonra namazı kesmeden iki rek'atı ard arda kılmışlardır. Birinci grub ise, ikinci grub namazlarını bitirip düşman karşısında yerleri­ni alınca kılmışlardır. Îbn Mes'ûd (r.a.)'dan rivayet olunduğuna göre; o demiştir ki: "Sonra Rasûlüllah selâm verdi. İkinci grub kalktı, kendileri için bir rek'at kıldılar."

 

2.17. 3. Üçüncü Şekil

 

imam her gruba iki rek'at kıldırır. İlk iki rek'atlar onun için farz, ka­lan iki rek'at ise nafile olur. Farz kılan kimsenin nafîle.kilana uyması ise caizdir. Câbir (r.a.)'den rivayeten Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem ashabdan bir gruba iki rek'at kıldırdı. Sonra diğer gruba iki rek'at kıldırdı. Sonra selâm verdi." (Hadîsi Şafiî ve Nesai rivayet etmiştir. Ahmed, Ebû Dâvûd ve Nesâî'nin rivayetinde demiştir ki: "Rasûlüllah bize korku nama­zı kıldırdı. Ashabının bazisıyla iki rek'at kıldı. Sonra selâm verdi. Bekle­dikten sonra diğer grub geldi. Aynı yere geçtiler, onlara da iki rek'at kıl­dırdı, sonra selâm verdi. Böylece Nebî aleyhisselâm dört rek'at kılmış ol­du. Cemaat ise, bir grub iki diğer grub da iki kılmış oldular.") Buharî, Müslim ve Ahmed'in Câbir'den rivayetlerinde Câbir demiştir ki: Nebî aleyhisselâm ile beraber Zatu r-Rikâ'de (Savaş yapılan yerin ismi) bulun­duk. Namaz için kamet getirilince birinci gruba iki rek'at kıldırdı. Sonra onlar gittiler, ikinci gruba iki rek'at daha kıldırdı. Böylece Rasûlüllah dört rek'at, cemaat ise iki rek'at kılmış oldu."

 

2.17.4. Dördüncü Şekil

 

Düşmanın kıble tarafında olması halinde imam her iki gruba, düş­manı ortak gözetlemeleri ve namazın bütün rükünlerinde secdeye kadar imama uymaları şartıyla namaz kıldırır. Birinci grub secde yapınca; ikinci grub, birinci grub secdeyi bitirinceye kadar bekler, sonra secde eder. Bi­rinci rek'at bitince, arkadaki grub, öndeki grubun yerine geçer, öndeki grub arkaya geçer. Câbir (r.a.)'den rivayet olunduğuna göre; o demiştir ki: "Rasûlüllah ile beraber korku namazında bulundum. Düşman bizimle kıb­le arasında bulunduğu halde bizi arkasında iki saf yaptı. Nebi aleyhisse-lam tekbîr aldı. Biz de topluca tekbîr aldık. Sonra rükû'a gitti. Biz de rü-kû'a gittik. Rükû'dan başını kaldırdı, biz de kaldırdık. Sonra arkasındaki safla beraber secdeye vardı. Sonra saf düşmanın karşısına gitti. Rasûlüllah onu takib eden safla secdeyi bitirince, arkadaki saf secdeye varıp kalktı­lar. Sonra arka saf öne geçti. Ön saf ise arkaya geçü. Sonra Rasûlüllah rü­kû' etti, biz de onunla beraber rükû' ettik. Sonra başını kaldırdı, biz de he­pimiz başımızı kaldırdık. Sonra birinci rek'atta arkaya kalan safla secdeye vardı, arka saf ise düşmanın karşısına geçti. Rasûlüllah, arkasındaki salla secdeyi bitirince, arka saf secdeye varıp secde ettiler. Sonra Nebî aleyhis-sclam selâm verdi. Biz de hepimiz selâm verdik." (Hadîsi Müslim, Ah-med, Nesâî, tbn Mâce ve Beyhâkî rivayet etmişlerdir.)

 

2.17.5. Beşinci Şekil

 

İki grubun imamla beraber topluca namaza girmesi ve sonra bir gru­bun düşmanın karşısına giderek, kalan grub İle imamın bir rek'at kılması­dır. Sonra onlar gider düşmanın karşısına dikilirler, sonra diğer grub gelir imam ayakta olduğu halde bir rek'at kendi başlarına kılarlar. Sonra imam onlara ikinci rek'atı kıldırır. Sonra düşmanın karşısındaki grub gelir, imam ve ikinci grub oturmuş oldukları halde onlar kendi başlarına bir rek'at kılarlar. Sonra imamla hepsi beraber selâm verir. Ebû Hüreyre (r.a.)'den rivayet olunduğuna göre; o demiştir ki: "Rasûlüllah ile beraber Necid gazvesi yılında korku namazı kıldık. İkindi namazına kalkınca bir grub onunla beraber namaza durdu. Diğer grub sırtları kıbleye dönük ol­duğu halde düşmanın karşısına geçti. Rasûlüllah tekbir aldı. Yanındakilerle düşman karşısındakiler beraberce tekbîr aldılar. Sonra bir rek'at kıl­dı. Yanındakiler de bir rek'at kıldılar. Sonra secdeye vardı. Diğer grub düşman karşısında ayakta olduğu halde, yanındaki grub secdeye vardı. Sonra kalktı. Yanındaki grub da kalkıp düşmanın karşısına gitti. Düşma­nın karşısında olan grub geldi. Rasûlüllah ayakta olduğu halde, rüku' ve

secde yaparak sonra kalktılar, diğer bir rek'at kıldılar. Rasûlüllah ile bera­ber rükû" ve secde yaptılar. Sonra düşman karşısındaki grub geldi, rükû' ve secde yaptılar. Sonra Rasûlüllah selâm verdi. Hepsi birlikte selâm ver­diler. Bu durumda Rasûlüllah iki rek'at, her grub da iki rek'at kılmış ol­du." (Bu hadisi Ahmed, Ebû Dâvûd ve Nesâî rivayet etmiştir.)

 

2.17.6. Altıncı Şekil

 

Her grubun imam ile birer rek'at kılmasıdır ki, İmam iki, her grub da birer rek'at kılmış olur. İbn Abbas (r.a.)'dan rivayeten: "Nebî aleyhisselam Zîkuret'te namaz kıldı. Cemaati iki safa ayırdı. Birisi arkasında, diğeri düşman karşısında. Arkasındaki ile bir rek'at kıldı. Sonra o kılanlar diğer­lerinin yerine geçti. Onların sırası gelince bir rek'al kıldırdı. Onlar kalan rek'atı tamamlamadılar." (Hadisi Nesaî ve İbn Hibbân rivayet etmiş, İbni Hibban sahîhlcmiştir.) Yine İbn Abbâs (r.a.)'dan rivayet olunduğuna göre Nebi aleyhisselam demiştir ki: "Allah Teâlâ Nebinize mukim iken dört, misafir iken iki, korku anında tek. rek'at farz kılmıştır." (Hadîsi Ahmed, Müslim, Ebû Dâvûd ve Nesaî rivayet etmişlerdir.) Salebe b. Zehdcm'den rivayet olunduğuna göre; o demiştir ki: "Sa'îd b. Âs ile Taberistan'da bu­lunuyorduk. 'Hanginiz Rasûlüllah ile korku namazı kıldı?' deyince, Hu-zeyfe; 'Ben' deyip, 'Rasûlüllah o gruba bir, bu gruba bir rek'at kıldırdı ve kalan rek'atı ilâve etmediler.' dedi." (Hadisi Ebû Dâvûd ve Nesaî rivayet etmiştir.)

 

2.17.7. Korku Anında Akşam Namazının Kılınışı

 

Akşam namazında kısaltma olmaz. Korku namazı hakkında rivayet edilen hadîslerde akşam namazının yapılışını gösteren hiçbir hadis gelme­miştir. Bunun için âlimler ihtilâf etmişlerdir. Hanefi ile Malikîlere göre; imam bir grub ile iki rek'at kılar. İkinci grub ile de bir rek'at kılar. Şafiî ile Ahmet; "Bir grub ile bir rek'at, ikinci grub ile iki rek'at kılmayı caiz gör­müşlerdir." Ali (na.)'den rivayet edildiğine göre, o da böyle yapmıştır.

 

2.17.8. Şiddetli Korkuda Namaz

 

Korku şiddetlendiği ve saflar birbirine karıştığında herkes gücü yet­tiği şekilde, yerde veya binek üstünde kıbleye dönerek veya dönmeyerek namaz kılar. Rükû ve secdeleri mümkün olduğu şekilde imâ eder. Secde­de rükû'dan daha fazla eğilir. Yapamadığı rükünler ondan düşer. İbn Ömer demiştir ki: "Nebi aleyhisselam korku namazını tarif ederken şöyle buyurdu: "Eğer korku çok şiddetli ise yerde veya binek üstünde kılınız.'

(Bu hadis Buharî'de şu lâfızla gelmiştir: "Eğer korku bundan daha şid­detli ise, yerde, ayakta, dizler üstünde kılınız. Veya kıbleye dönerek veya dönmeyerek binek üzerinde kılınız.") Müslim'in rivayetinde ise, İbn Ömer Şöyle demiştir: "Eğer korku daha fazla ise binek üzerinde veya ayakla imâ ile kıl."

 

2.17.9. Kovalayan veya Kaçanın Namazı

 

Bir kimse düşmanı kovalarken vaktin geçmesinden korkarsa, kıble­nin dışında bir tarafa dahi olsa imâ ile kılar. Düşmandan kaçan da bunun gibidir. Bu ikisinin durumuna, düşmanın rükû' ve secdeden engellediği her bir kimse ile, kendini, ailesini ve malını, düşmandan, hırsızdan ve yır­tıcı hayvandan koruyan kimseler de eklenebilir. Bunlar da dönebildikleri tarafa imâ ile kılarlar. Irkî şöyle demiştir: "Bu kaide, kurtulma imkânı ol­mayan yangın, sel gibi her mubah kaçış için de geçerlidir. Fakir, borçlu, durumunu açıklamakdan aciz olan ve hak sahibi yakaladığı zaman onu hapsedip, bağışlamayacağını büen kimse de bunun gibidir. Yine üzerine kısas olup da, gözden kaybolduğu zaman hak sahibinin öfkesi geçip affe­dileceğini ümid eden de böyledir." Abdullah b. Üneys'den rivayet olundu­ğuna göre; o demiştir ki: "Rasûfüllah beni Arafat tarafında bulunan Halid b. Süfyan'eî-Hûzeli'ye göndererek: "Git, onu öldür," buyurdu." Abdullah bin Üneys demiştir ki: "Onu gördüğümde ikindi namazının vakti gelmişti. Kendi kendime; 'onunla benim aramda, namazı te'hir edecek şeyin bulun­masından korkarım.' dedim. Ona doğru yürüyerek kılmaya başladım. Ona yaklaşınca bana: 'Sen kimsin?' dedi. Ben de: "Bir arabım, Muhammed'e karşı adam topladığını duydum da bunun için sana geldim," dedim. O da: "Evet, öyle yapacağım," dedi. Onunla bir saat yürüdüm. Bir imkân bulun­ca, kılıcımla onu öldürünceye kadar vurdum." (Hadisi Ahmed ve Ebû Dâ-vûd rivayet etmiş, Hafız hadîsin isnadım hasen saymıştır.)

 

2.18. Seferde Namaz

 

Seferde kılman namaz için bir takım hükümler vardır ki onları aşa­ğıda sıralıyoruz:

 

2.18.1. Dört Rek'atlı Namazları Kısaltmak

 

Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: "Yolculuğa çıktığınız zaman eğer kâ­firlerin size kötülük yapmasından, saldırmasından korkuyorsanız, namazı kısaltmanızda bir günah yoktur. "[68] Burdaki 'korkarsanız' kaydıyla

 amel edilmemektedir. Çünkü Ya'lâ b. Ümeyye'den rivayet olunduğuna göre; o demiştir ki: "Ömer b. Hattâb'a sordum: 'insanların namazı kısalt­masına ne dersin? Halbuki Allah Teâlâ: "Eğer kâfirlerin saldırmasından korkarsanız," buyuruyor. Bugün ise böyle bir durum yok.' Ömer cevaben: 'Senin şaştığın şeye ben de şaştım. Durumu Rasûlüllah'a anlattım. Buyur­du ki; "Namazı kısaltmak, Allah'ın size verdiği bir sadakadır. Allah'ın sa­dakasını kabul edin." (Hadisi Buharı, Müslîm, Tirmizî, Ebû Davûd, Nesai ve İbn Mâce rivayet etmiştir.) İbn Cerîr'in Ebu Münîb el-Cerşî'den lahric ettiği hadîse göre; İbn Ömer'e dendi ki: "Allah Teâlâ, 'kâfirlerden korkarsanız, yolculukta namazı kısaltın,1 diyor. Biz ise, emniyet içindeyiz, korkmuyoruz. Namazı kısaltalım mı?" İbn Ömer: "Rasûlüllah'da sizler için güzel bir örnek vardır." ayetini okudu.

Âişe (r.a.)'den rivayet olunduğuna göre, o Şöyle demiştir: "Namaz Mekke'de ikişer rek'at olarak farz kılındı. Rasûlüllah Medine'ye gelince, her iki rek'ata iki rek'at daha ilâve edildi. Ancak akşam namazına iki de­ğil, bir rek'at ilâve edildi. Çünkü o, gündüzün vitridir. Sabah namazına da ilâve edilmedi. Çünkü onun kırâeti uzundur. Rasûlülîah misafir olduğu zaman namazı Mekke'de farz olduğu gibi iki rek'at kılardı." (Hadisi Ah-med, Beyhakî, İbn Hibbân ve İbn Huzeyme rivayet etmiş, İbn Huzeymc, 'hadîsin ravilcri sikadandır,' demiştir.) İbn Kayyım şöyle demiştir: "Rasû­lüllah dön rck'ath namazı kısaltır, sefere çıkıp Medine'ye dönünceye ka­dar iki rck'al kılardı. Seferde dört rek'atlı namazları tam olarak kıldığı sa­bit olmamıştır. İmamlardan hiçbirisi bu konuda ihtilâf etmedi. Ancak kı­saltmanın hükmü hakkında ihtilâf eltiler. Kısaltmanın vacib olduğunu Ömer, Alî, İbn Mes'üd, İbn Abbâs, İbn Ömer ve Câbir kabul etmişlerdir. Hancfîlerin görüşü budur. Mâlikîler ise, "kısaltmak sünneti, cemaat nama­zından daha kuvvelli sünnet-i müekkededir. Misafir, uyacağı misafir bir imam bulamazsa tek başına namazı kısaltarak kılar. Mukim imama uyma­sı mekruhtur." demişlerdir. Hanbelîlere göre, kısaltmak caizdir. Tam ola­rak kılmaktan daha efdaldir. Şafiîlerc göre de, kısaltma mesafesine ulaştı­ğı zaman kısaltmak caizdir."

 

2.18.2. Kısaltma Mesafesi

 

Ayette açıklanan sefer, kısa sefer midir, uzun sefer mi? Namazı kı­saltmak, namazları cem etmek, oruç tutmamak hangi seferde mubah olur? Bunlar açık değildir. Sünnette de bu hususu açıklayan bir kayıt yoktur, tbn Münzîr ve diğerleri bu mesele hakkında yirmi görüş nakletmişlerdir. Bu konudaki en sahih görüşü aşağıda zikrediyoruz: Ahmed, Müslîm, Ebû Dâvûd ve Beyhakî'nin Yahya b. Yezîd'den rivayetlerinde Yahya şöyle de­miştir: "Enes bin Malik'e namazı kısaltma konusunu sordum. Dedi ki: "Rasûlüllah üç mil veya üç fersah yürüdüğü zaman iki rek'at kılardı.'" Ha­fız îbn Hacer 'Fetih' kitabında şöyle demiştir: "Bu konuda varid olan ha­dislerin en sahihi ve en açığı budur. Mil ile fersah arasındaki tereddüdü Ebû Sa'îd (r.a.)'in zikrettiği hadis açıklığa kavuşturmuştur. Bu hadiste: Ebû Sa'îd (r.a.): "Rasûlüllah bir fersah yürüdüğü zaman namazı kısaltır-dı," demiştir. (Bu hadisi Sa'îd b. Mansur rivayet etmiştir. Hafız 'Telhis' ki­tabında bunu zikretmiş ve susmak suretiyle hadîsi kabul etmiştir.) Bilinen bir gerçektir ki bir fersah, üç mil'dir. Ebû Sa'îd (r.a.)'in hadisi, Enes (r.a.)'in hadisindeki vâki olan şüpheyi kaldırmakta, Rasûlüllah'ın kısaltmış olduğu mesafenin üç mil olduğunu açıklamakladır. Fersah 5541 metre, mil ise, 1847 metredir. Namazı kısaltmak için gereken mesafenin en azı bir mil'dir. Hadîsi İbn Ebhi Şeybe, Îbn Ömer'den sahih bir senetle rivayet etmiştir. îbn Hazm da bu görüşe katılarak, bir mil'den daha az mesafede kısaltıl ama yacağına delil olarak şunu göstermiştir: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem, ölü defnetmek için "Bekî," mezarlığına gitmişti. Sonra defi hacet için uzaklaştı. Fakat namazı kısaltmadı."

Fakihlerin uzun ve kısa seferin şartları hakkında görüşleri bazısına göre iki konak, bazılarına göre üç konaktır. Onların bu görüşlerini reddet­mek için imam Ebû-1 Kasım el-Harakî'nin 'Muğnî' kitabındaki ifadesi bi­ze kâfidir. Şöyle diyor: "imamların bu konudaki görüşlerine hiçbir delil göremiyorum. Çünkü, sahabilerin sözleri birbirine zıt ve çeşitlidir, ihtilâfla beraber delil olmaz. Îbn Ömer ve İbn Abbâs'dan bizim mezhebi­mizin delil getirdiği şeyin aksine rivayet olunmuştur. Bu rivayetler bulun­masa bile Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve seilem'in sözü ve fiili yanında onların sözü delil sayılmaz. Onların bu sözleri sabit olmayınca, iki şeyden dolayı ifade ettikleri hükme gitmek imkânsızdır:

"Birincisi; Onların görüşü Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve seilem'in sünnetine ve Kur'ân'm zahirine muhaliftir. Çünkü Kur'ân'ın zahiri, yolcu­luğa çıkan kimse için kısaltmanın mubah olduğunu göstermektedir. Allah Teâla: "Yeryüzünde yolculuk yaptığınız zaman namazı kısaltmanızda bir günah yoktur."[69] buyurmaktadır. Ya'lâ b. Ümeyyc'den rivayet edilen bir haberde korku şartı kaldırılmıştır. Ayet, böylece yeryüzünde yapılan bütün yolculukları kapsamaktadır. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve selem'in: "Misafir üç gün mesh eder" hadisi şerifi meshin müddetini beyan için gelmiştir. Burada onunla delil getirilemez. Bunun üzerine kısa mesa­feyi de üç günde katetmek mümkündür. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem o mesafeyi sefer olarak isimlendirmiş ve buyurmuştur ki: "Allah'a ve âhiret gününe iman eden bir kadın için mahremi olmadan bir günlük yolculuk yapması helâl değildir."

İkinci olarak; mesafe ölçüsünün hesabı delillerle tesbit edilir. Yalnız görüş belirterek hedefe varmak caiz değildir. Özellikle görüş belirtmeye dönebileceğine dair bir esas, kıyas yapılabileceğine dair bir benzer olay yoktur. Aksine icma kararlaşmadığı müddetçe delil, her misafirin namazı­nı kısaltmasını mubah görenle beraberdir."

Yolculuğun ibadet veya başka sebeblerle olması eşit olduğu gibi uçakla veya trenle olması arasında da bir fark yoktur. Gemici ve kervancı gibi yaptığı iş devamlı misafir olmayı gerektiriyorsa, bu kişiye namazları kısaltması ve orucunu iftar etmesi için ruhsat verilir. Çünkü, bu hakikaten misafirdir.

 

2.18.3. Namazı Kısaltmanın Yeri

 

Alimlerin çoğu, bir kimseye, mukim olduğu yerden ayrılmakla ve şehirden çıkmakla namazı kısaltması meşru olur demişlerdir. Bulunduğu yerden ayrılması şarttır. Bulunduğu şehrin ilk evlerine girmediği müddet­çe namazı tam kılmaz. İbn-ül Münzîr şöyle demiştir: "Rasûlüllah sallalla­hu aleyhi ve seilem'in, Medine'den çıkmadan namazı kısalttığını bilmiyo­rum." Enes (r.a.) şöyle demiştir: "Öğle namazını Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte Medine'de dört rek'at olarak kıldım." (Hadîsi Buhari, Müslim, Tirmİzî, Nesâî, Ebû Dâvûd ve İbn Mâce rivayet etmiş­tir.) Selef den bazıları; "evinde olsa bile, sefere niyet eden namazı kısal­tır," demişlerdir.

 

2.18.4. Misafir Ne Zaman Tamam Kılar

 

Misafir, misafirliği devam ettiği müddetçe namazları kısaltır. Bu du­rumda yıllarca kalsa bile misafirliği devam eder. İbn Kayyım'ın tercih et­tiği görüşe göre; "muayyen bir müddet ikamete niyet etse, zaman uzun ol­sun, kısa olsun onu sefer hükmünden çıkarmaz. Ancak ikamet ettiği vata­na dönerse o zaman seferîlikten çıkmış olur. Bu konuda âlimlerin pek çok görüşleri vardır." İbn Kayyım bu görüşleri özetledikten sonra, kendi görü­şünü kuvvetlendirmek için şöyle demiştir: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem Tcbük'de yirmi gün kaldı. Namazı kısalttı ve ashabına: "Bir kimse bundan daha fazla kaldığı zaman namazını kısaltamaz" demedi.

Ancak Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in oradaki ikameli yirmi gün sürdü. Sefer halindeki bu ikameti bu yere yerleşmek niyeti veya vatan edinme olmadıkça, uzun olsun, kısa olsun onu seferi durumdan çıkarmaz. Bu konuda selef ve halef âlimleri pek çok ihtilâf etmişlerdir:

Buharî'nin Sahih'inde İbn Abbâs'dan rivayet ettiğine göre; îbn Ab-bas (r.a.) şöyle demiştir: "Nebî aleyhisselâm bazı seferlerde ondokuz gün kalmış, iki rek'al kılmıştır. Biz de ondokuz gün kaldığımız zaman iki rek'at kılardık. Eğer daha fazla kalırsak namazı tam kılardık." Ahmed'in sözünden anlaşıldığına göre; İbn Abbâs (r.a.) feıih zamanı Mekke'de kal­dığı müddeti anlatmak isteyerek şöyle demiştir: "Rasûlüllah fetihten sonra Mekke'de onsekiz gün kaldı. Çünkü o Huneyn'e gitmek İstiyordu ve o yerde yerleşme niyeti yoktu." Rasûlüllah'ın bu ikameti, İbn Abbas'm riva­yetidir. Diğerleri şöyle demiştir: "Bilâkis İbn Abbâs, Rasûlüllah'ın Te-bük'deki ikametini anlatmak istemiştir." Câbir bin Abdullah (r.a.)'m dedi­ği gibi; "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem Tcbük'de yirmi gün kalıp, namazı kısahmıştır." (Hadîsi, îmam Ahmed Müsned'inde rivayet etmiş­tir.)

Misver bin Mahreme şöyle demiştir: "Sa'd ile Şam köylerinden bi­rinde kırk gece kaldık. Sa'd, namazı kısalttı. Biz ise tam kıldık."

Nâfi' şöyle demiştir: "İbn Ömer (r.a.) Azerbcycan'da, kar, yolları kestiği için altı ay kalmış, namazı iki rek'at olarak kılmıştır."

Hafs bin Ubeydullah demiştir ki: "Encs bin Mâlik Şam'da iki sene kalarak misafir namazı kıldı." Enes (r.a.) ise şöyle demiştir: Rasûlüllah'ın ashabı Ramhürmüz'de yedi ay kaldı ve namazı iki rek'at olarak kıldı." Ha­san demiştir ki: "Abdurrahman bin Semure ile Kabil'de iki sene kaldım. Namazı kısaltıyor, fakat cem etmiyordu." İbrahim ise şöyle demiştir: "As-hab Rcy'de bir sene ve daha fazla, Sicislan'da ise iki sene kalırlardı."

"işte gördüğünüz gibi Nebî aleyhisselam'm ashabına öğrettiği budur, doğru olan da budur. İnsanların tâbi olduğu mezheplere gelince: "İmam Ahmed: "Eğer dört gün ikamete niyet ederse tamam kılar. Daha aza niyet ederse, namazı kısaltır," demiş ve bu konudaki haberleri Rasûlüllah sallal­lahu aleyhi ve seliem ve ashabının kesin ikamete niyet etmeyip, 'belki bu­gün çıkarım, yarın çıkarım' diye düşündüğü şeklinde yorumlamıştır. Gö­rüldüğü üzere bu yorumda hatâ vardır. Çünkü Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem, Mekke'yi fethetti. Bu şu demektir; orada islâm kanunlarını te­sis edip, şirk kanunlarını yıkmaya ve Mekke'nin etrafındaki Arapların âdetlerini yok etmeye başladı. Bu işin bir günde veya iki günde olmaya­cağı, günlerce kalmayı gerektireceği kesin olarak bellidir. Çünkü o düşmanı beklemek için kaldı. Yine kat'î olarak bellidir ki, Rasûlüllah sallalla­hu aleyhi ve sellem ile düşman arasında çok gün kalmayı gerektiren uzun mesafe vardır. Bu mesafelerin dört güne sığmayacağını o da biliyordu. Kar sebebiyle Azerbeycan'da altı ay kadar kalan İbn Ömer (r.a.)'in namazı kısaltması da böyledir. Bilinen bir gerçektir ki, bu çeşit karların yol açıla­cak derecede dört günde erimesi mümkün değildir. Enes (r.a.)'in Şam'da iki sene kalarak namazı kısaltması, sahabenin Ramhürmüz'de yedi ay ka­larak namazı kısaltması da bunun gibidir. Yine malûmdur ki, bu gibi mu­hasaralar ve cihad dört günde bitmez. Ahmed'İn arkadaşları şöyle demiş­tir: "Düşmanla cihad, hastalık veya sultanın hapsi sebebiyle, ister kısa, is­ter uzun müddette kurtulacağını zannetsin, kısaltır." Doğru olan da budur. Fakat bu hususta kîıap, sünnet, icmâ, sahabenin amelinden hiçbir delil ol­mayan bir takım şartlar koşarak dediler ki: "Sefer hükmünün kesinleşme­diği dört günlük müddetlen az bir zamanda kurtulma ihtimali şarttır." Pe­ki, bu şarü nereden aldınız? Halbuki, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sel­lem Mekke ve Tcbük'de dört günden fazla kaldığı halde namazı kısalm. Kimseye hiçbir şey söylemediği gibi, kimseye "dört günden fazla kalma­ya niyet etmezse" şeklinde bir şey de açıklamadı. Rasûlüllah sallaîlahu aleyhi ve sellem namazlarında ashabının ona uyduğunu biliyordu. Ashab ise, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'i orada kaldığı müddetçe nama­zı kısaltmada örnek almışlardı. "Dört geceden fazla kaldığınızda namazı kısaltmayın," diye tek bir kelime söylemedi. Halbuki bu hususu açıkla­mak en mühim işlerdendir. Daha sonra sahabelerin de Rasûlüllah'a uya­rak, arkalarında namaz kılanlara böyle bir şey söylememeleri de bunu gösterir.

"İmam Mâlik ve Şafiî şöyle demiştir: "Eğer dört günden fazla kal­maya niyet ederse namazı tamam kılar. Daha aza niyet ederse kısaltır." Ebû Hanifc ise; "eğer onbeş gün kalmaya niyet ederse tam kıiar, daha aza niyet ederse kısaltır," demiştir. Lcys bin Sa'd'm görüşü de budur. Bu gö­rüş, sahabeden üç kişiden; Ömer, oğlu Abdullah ve İbn Abbâs (r.a.)'dan rivayet olunmuştur. Sa'îd bin Müseyyeb demiştir ki: "Eğer dört gün kalır­sa namazları dört rek'at kılar." Yine bu zatdan Ebu Hanifc'nin sözü gibi bir rivayet de vardır. Ali bin Ebi Talib (r.a.) şöyle demiştir: "On gün kalır­sa tam kılar." Bu İbn Abbâs'dan da rivayet edilmiştir. Hasan, "Bir engel engellemediği müddetçe kısaltır," demiştir. Aişe (r.a.) ise şöyle demiştir: "Sefer azığı bitinceye kadar kısaltır." Dört imamın ittifakına göre; "eğer yapmasını beklediği bir ihtiyacını gidermek için, bugün giderim, yarın gi­derim diye düşünürse, devamlı namazı kısaltır." Ancak Şafiî iki görüşünün birinde "onyedi veya onsekiz güne kadar kısaltır, daha sonra kısalt­maz" demiştir. İbn Münzîr 'İşrâf isimli kitabında "ilim ehlinin icmama göre misafir ikamete niyet etmediği halde aradan yıllar da geçse yine kı­saltmaya devam eder," demiştir.

 

2.18.5. Yolculukta Nafile Namaz

 

Âlimlerin çoğu, yolculukta namazı kısaltan kimsenin nafile kılması­nın mekruh olmadığı görüşündedirler. Bu konuda devamlı kılman sünnet­lerle diğer nafile namazlar arasında fark yoktur. Buharı ve Müslim'e göre; "Nebî aleyhisselâm Mekke'nin fetih gününde Ümmü Hanî'nin evinde yı­kanarak, sekiz rekat namaz kılmıştır." İbn Ömer (r.a.)'den rivayeten Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem, bineğinin üstünde, yüzünün döndüğü tarafa başıyla imâ ederek namaz kılardı. İbn Ömer ve diğerleri, yolculukta farzlarla beraber onlardan önce ve sonra nafiie kılmanın meşru olmadığı, sadece gece yarısında nafile kılınabileceği görüşündedirler. İbn Ömer (r.a.) farz namazdan sonra nafile kılan bir grubu görünce demiştir ki: "Eğer ben nafile kılacak olsaydım, namazımı tamamlardım. Ey kardeşi­min oğlu, Rasûlüllah ile arkadaşlık ettim; vefat edinceye kadar iki rek'ata ilâve etmediğini gördüm. Ebû Bckr ile arkadaşlık ettim, o da iki rek'atı artırmadı," deyip sonra Ömer ve Osman'ı da zikrederek; "Rasûlüllah'da on­lar için güzel bir Örnek vardır."[70] ayetini okudu. (Hadisi Buharî rivayet etmiştir.) İbn Kudame; Hasan'm zikrettiği hadisle İbn Ömer'in zikrettiği hadisin arasını cemederek; "Hasan'ın hadisi, nafile namaz kılmakta beis olmadığına, İbn Ömer'in hadisi ise, terketmekte beis olmadığına delâlet eder," demiştir.

 

2.18.6. Cuma Günü Yolculuk

 

Cuma günü namaz başlamadığı müddetçe yolculuk yapmakta bir be­is yoktur. Ömer (r.a.) birisinin şöyle dediğini işitti: "Eğer bugün cuma ol­masaydı yolculuğa çıkacaktım." Ömer ona: "Çık. Cuma, yolculuktan alı­koymaz." Ebû Ubeyde (r.a.) de cuma günü yolculuğa çıkmış, namazı bek­lememişti. Zührî, cuma günü kuşluk vakti yolculuğa çıkmak isteyince, 'böyle olmaz', diyenlere karşı: "Nebî aleyhisselâm cuma günü yolculuğa çıkmıştır," demiştir.

 

2.18.7. İki Namazı Cemetnıek (Beraber Kılmak)

 

Aşağıdaki durumlardan birisi bulunduğu zaman, namaz kılan kimse­nin öğle ve ikindiyi takdim veya tehir ile akşam ve yatsıyı da aynı şekilde takdim ve tehir ile kılması caizdir.

 

2.18.7.1. Arafat ve Müzdelife'de Namazları Cemetmek

 

Arafat'ta öğle ve ikindiyi cemi takdim ile (öne alarak) öğle vaktinde beraber kılmanın ve Müzdelife'de akşam ve yatsı namazlarını cemi tehir ile erteleyerek yatsı vaktinde kılmanın Rasüiüllah'm fiili sünneti olduğuna âlimler ittifak etmişlerdir.

 

2.18.7.2. Yolculukta Namazları Cemetmek

 

Yolculukta, iki namazı birisinin vaktinde topluca kılmak, ilim ehli­nin çoğuna göre caizdir. Bu konuda konaklamış olması veya yürümesi arasında bir fark yoktur. Muâz'dan rivayeten; "Nebî aleyhisselâm Tebük gazvesindeydi. Güneş tepeden batıya dönmeden önce yolculuğa çıkarsa, öğleyle ikindiyi öğle vaktinde beraber kılar; güneş tepeden batıya dön­dükten sonra yola çıkarsa, ikindi oluncaya kadar öğleyi geciktirirdi. Ak­şam da aynı şekilde, güneş battıktan sonra yola çıkarsa, akşam ile yatsıyı akşam vaktinde beraber kılar, güneş batmadan önce yola çıkarsa, akşamı yatsı vaktine kadar geciktirir, sonra konaklar, iki namazı beraber kılardı." (Hadisi Ebû Davud ve Tirmizi rivayet etmiş, Tirmizî hadisi hasen saymış­tır.) Küreyb'in İbn Abbas'dan rivayet ettiğine göre, İbn Abbas (r.a.) de­miştir ki: "Rasüiüllah'm yolculuktaki namazını size haber vereyim mi?" "Evet," dediler; İbn Abbas: "Rasûlüllah, konağında iken güneş batıya döndüğü zaman bineğine binmeden öğle ile ikindiyi kılardı. Konağında iken güneş tepeden batıya dönmemişse, yolculuğa devam eder, ikindi na­mazı vakti geldiğinde konaklayarak öğle ile ikindiyi beraber kılardı. Ko­nağında akşam vakti geldiği zaman, akşam ile yatsıyı kılar. Konağında iken vakit gelmediğinde biner, yatsı vakti olduğu zaman konaklayarak ikisini beraber kılardı." (Hadîsi Ahmed rivayet etmiştir.) Şafiî Müsned'in-de benzer bir ifade ile hadisi rivayet ederek şöyic demiştir: "Rasûlüllah sallaflahu aleyhi ve sellem güneş tepeden batıya dönmeden önce yola çı­karsa, öğleyi geciktirir, ikindi vaktinde ikisini beraber kılardı." Hadisi Beyhakî iyi bir senetle rivayet ederek demiştir ki: "Sefer özrü ile iki na­mazı beraber kılmak sahabe ve tabiînin yaptığı meşhur işlerdendir." Mâlik Muyatta'mda Muâz'dan rivayeten; "Nebî aleyhisselâm bir gün Tebük savaşında namazı geciktirerek çıkıp öğle ile ikindiyi beraber kıldı. Sonra girip tekrar çıkarak akşam ile yatsıyı beraber kıldı1' demiştir. îmam Şafiî; "sonra girdi, sonra çıktı" ifadesi konaklamış olması durumundan başka bir şey değildir." demiştir. İbn Kudâme, 'Muğnî' kitabında hadisi zikrettikten sonra demiştir ki: "îbn Abdilberr, hadisin sahih ve isnadının sabit olduğunu söylemiştir."

Siyerciler, Tebük gazvesinin dokuzuncu senede olduğunu söylerler. Bu hadis, "iki namaz arasını cemetmek, ancak yolculuk zor olduğu zaman caizdir." diyenleri reddelmek için en açık delil ve en kuvvetli hüccettir. Çünkü Rasûlüllah konaklamış olduğu halde çadırında dururken dışarı çı­kıyor, iki namaz kıldıktan sonra tekrar çadırına dönüyor, bu hadisi Müslim Sahîh'irjde rivayet elmiş ve demiştir ki: "Öğle ile ikindiyi bera­ber, akşam ile yatsıyı beraber kılardı." Bu hadisin hükmü ile amel etmek, kendi sabit ve hükmü açık olduğu, buna zıt bir hadis de bulunmadığı için kararlaşmıştır. Çünkü, namazları cem etmek, yürüme haline mahsus olan namazları kısaltmak, mestler üzerine meshi uzatmak gibi hususî hüküm­lerden olmayıp, sefer ruhsatlarından bir ruhsattır. Fakat efdal olan cemi tehir (sonraki vakte erteleyerek birleştirme) yapmaktır. Namazda cem ve kasir (kısaltma) yaparken niyet şart değildir. İbn Teymiyyc şöyle demiş­tir: "Alimlerin çoğunun görüşü budur. Nebi aleyhisselam, ashabı ile cem ve kasır yaparak namaz kılar, hiçbirisine "cem veya kasır niyeti yapın," demezdi. Bilâkis Medine'den Mekke'ye çıktığında cem yapmadan iki rek'at kılmış, sonra öğleyi Arafat'la ashabına kıldirmıştı. Ashabına, hemen ardından ikindiyi kıldıracağını bildirmemişti. Sonra ashabı cem'e niyet et­medikleri halde onlara ikindiyi kıldırdı. Halbuki bu cem'i takdim'dir. Yine Medine'den çıktığında Zülhuleyfe'de ashabına ikindi namazını iki rek'at kıldırdı. Kasır niyeti yapmalarını emretmedi." İki namazın arka arkaya kı­lınmasına gelince; İbn Teymiyye demiştir ki; "Sahîh olan, herhangi bir halin şart koşulmamasıdır. Ne evvelki vakit için, ne de ikinci vakit için. Çünkü bu konuda şeriat'ta bir hudut yoktur. Böyle bir noktayı gözetlemek ruhsatın maksadına aykırıdır." imam Şafiî: "Evinde akşam namazını cem niyetiyle kılarak, sonra mescide gelip yatsıyı kılsa caizdir," demiştir. Ah-med'den de aynı şekilde bir rivayet vardır.

 

2.18.7.3. Yağmurlu Havada Namazları Cemetmek

 

Esrem; Sünen kitabında Ebû Seleme bin Abdurrahman (r.a.)'dan ri-vayeten şöyle demiştir: "Yağmurlu günde akşam ile yatsı namazını bera­ber kılmak sünnettendir." Buharî'nin rivayetinde: "Nebi aleyhisselam, yağmurlu gecede, akşam ile yatsı namazını beraber kılmıştır."

Bu konudaki görüşlerin Özü şudur: Şafiîler: "Mukim kimse için; bi­rinci namazın başında ve sonunda, ikinci namaza başlarken de yağmurun devam etmesi halinde, sadece öğle ile ikindiyi birlikte, akşam ile yatsıyı da cem'i takdim ile cem ederek kılmak caizdir," demişlerdir, imam Ma-lik'e göre; "yağmakta olan veya beklenen bir yağmur sebebiyle akşam ile yatsıyı mescitte cem'i (akdim ile kılmak caizdir. Yine aynı şekilde karan­lıkla beraber, çamur çok olup ta insanların ayakkabılarını giymesine mani olduğu zaman akşam ile yatsıyı cem etmek caizdir. Yağmur sebebiyle öğ­le ile ikindi arasını cem etmek ise mekruhtur." Hanbelî'lere göre; "akşam ile yatsıyı kar, çamur, şiddetli soğuk, elbiseyi ıslatan yağmur sebebiyle hem akşam vaktinde, hem de yatsı vaktinde cem'i takdim veya cem'i tehir ile kılmak caizdir."

Bu ruhsal mescide giderken yolda yağmurdan eziyet görecek bir kimse içindir. Mescitte olan veya evinde cemaatle kılan veya mescide bir şeyle örtünmüş olarak gidebilen veya mescid evine yakın olan bir kimse için cem etmek caiz değildir.

 

2.18.7.4. Hastalık Veya Bir Özür Sebebiyle Cemetmek

 

İmam Ahmed, Kadı Hüseyin, Hattabî, Şafiîlcrdcn Mütevelli; "hasta­lık özrü ile takdim ve tehir olarak namazları kılmak caizdir," demişlerdir. Çünkü hastalıktaki zorluk yağmurdan daha çoktur. Ncvcvî; "bu görüşün delili kuvvetlidir," demiştir. 'Muğnî' kilabında şöyle geçer: "Bütün na­mazları vaktinde kılmanın zor ve meşakkatli olduğu duruma, namazları cemetmeyi mubah kılan hastalık da eklenmektedir." Hanbclîlcr bu ruhsatı daha da genişletip, tüm özür sahipleri için ve korkanlar için cem'i takdîm ve cem'i tehir yapmaya cevaz vermişlerdir. Hattâ Hanbcliler her namaz vaktinde, elbise yıkamak zor gelen, süt emziren kadına bile cevaz vermiş­lerdir, îstihazcli olana ve idrarı akana da aynı cevazı vermişlerdir. Taha­retten aciz olana, nefsine, malına ve ırzına zarar geleceğinden korkana da cevaz vermişlerdir. İbn Teymiyye demiştir ki: "Cem hakkında en geniş mezhep Ahmed'in mezhebidir. Çünkü Ahmed, Nesaî'nin Nebî aîeyhisse-Iam'dan merfu' oİarak rivayet ettiği hadiste olduğu gibi, her meşguliyetten dolayı cem etmeye cevaz vermiş, hattâ "yemek pişiren aşçı, ekmek pişi­ren fırıncı ve benzeri işleri yapanlar, malının bozulacağından endişe eder­lerse cem yapmaları caizdir," diyecek kadar ileri gitmiştir.

 

2.18.7.5. İhtiyaç îçin Cem Etmek

 

Nevevi Müslim şerhinde demiştir ki: "imamlardan bir cemaat "mukim halinde ihtiyaç için cem yapmak caizdir," demişlerdir. Bu söz İbn Şîrîn ve Mâlik'in arkadaşlarından Eşheb'in görüşüdür. Aynı görüşü Hattâbî; Kaffal'dan, Şafiî'nin arkadaşı Şâşi'l-kebîr'den, Ebû îshak-ül-Mervezî'den ve hadîs ashabından bir cemaattan nakîetmiştir. İbn Münzîr de bu görüşü benimsemiştir. İbn Abbâs'ın sözünün zahiri de bu görüşü kuvvetlendirmektedir. İbn Abbâs (r.a.): "Rasûlüllah, ümmetine zorluk vermek istememiştir," dedi. Hastalık veya başka bir şeyi sebeb gösterme­di. İbn Abbâs (r.a.)'m bu sözü, Müslim'in kendisinden rivayet etmiş oldu­ğu hadîsde yer almakladır: "Rasûlüllah öğle ile İkindiyi cem etti. Akşam ile yatsıyı korku olmadığı halde Medine'de cem etti." İbn Abbâs'a dendi ki: "Rasûlüllah niye böyle yaplı?" İbn Abbâs da; "Ümmetine zorluk ol-masm diye," cevabını verdi. Buharî ve Müslim'in İbn Abbâs'dan rivayet ettikleri hadise göre: "Nebi aleyhisselam, Medine'de yedi-sekiz defa öğle ile ikindiyi, akşam ile yatsıyı beraber kılmıştır." Müslim'in, Abdullah b. Şakîk (r.a.)'den rivayet elliğine göre; o demiştir ki; "Bir gün İbn Abbâs ikindiden sonra, güneş batıp yıldızlar parlaymcaya kadar hutbe okudu, in­sanlar, "namaz, namaz," diye söylenmeye başladılar. O anda Beni Tcym kabilesinden de bir adam gelerek durmadan; "namaz, namaz," dîye söy­lenmeye başladı. İbn Abbâs o kimseye; "Ey anası olmayasıcai Sünneti ba­na mı öğretiyorsun?" dedi. Sonra İbn Abbâs; "Rasûlüllah'm öğle ile ikin­diyi, akşam ile yatsıyı beraber kıldığım görmüşümdür," dedi." Abdullah b. Şakîk (r.a.) diyor ki: "Benim içim, buna pek yatışmadı. Ebû Hüreyre'ye gelerek durumu sordum. Ebu Hüreyre de, İbn Abbâs'ı doğruladı."

 

Not

 

Muğnî kitabında şöyle denmiştir: "Birinci vakitte iki namazı kıldık­tan sonra, ikinci vakit girmeden önce özür giderse kıldığı namaz ona kâfi gelir, ikinci vakitte tekrar kılması gerekmez. Çünkü namaz sahih olarak kılınmış olup namaz borcuna kâfi gelmiştir. Böylece borç zimmetinden düşmüştür. Bundan sonra Özrün kalkmasıyla tekrar zimmetine girmez. Çünkü özür halinde farzı eda etti. Özrün gitmesiyle farz bâtıl olmamıştır. Meselâ, teyemmüm yapan bir kimsenin namaz kıldıktan sonra su bulma­sıyla namazı bâtıl olmadığı gibi."

 

2.18.8. Gemide, Trende ve Uçakta Namaz

 

Gemide, trende ve uçakta mümkün olduğu şekilde namaz kılmak, kerahatsiz olarak sahihtir. İbn Ömer'den rivayet olunduğuna göre; o de­miştir ki: "Nebî al ey hissel am'a gemide namaz kılmanın hükmü soruldu-

ğunda: "Düşüp boğulmaktan korkmazsan ayakta kıl," buyurdu." (Hadisi Dârekutnî ve Hâkim rivayet etmiş, Hâkim; "hadis Buharî ve Müslim'in şartlarına uygundur," demiştir.) Abdullah b. Ebî Utbe'den rivayet olundu­ğuna göre; o demiştir ki; "Câbir b. Abdullah, Ebû Sa'îd'il-Hudrî ve Ebû Hüreyre ile gemide beraber bulundum. Cemaatle ayakta namaz kıldılar. Kıyıda kılmaları mümkünken biri imam oldu da cemaatle namaz kıldılar." (Hadisi Sa'd b. Mansûr rivayet etmiştir.)

 

2.18.9. Sefer Duaları

 

Misafirin, evinden çıktığı zaman şu duayı okuması müstehabdır:

"Allah'ın ismi ile çıkıyorum. Allah'a güvendim. Allah'dan başka kimsede güç, kuvvet yoktur. Allah'ım, sapmak ve saptırılmaktan, ayağı kaymak ve kaydırılmaktan, zulüm etmek ve zulüm görmekten, cahil olmak ve cehle uğramaktan sana sığınırım."

Sonra Rasûlüliah sallallahu aleyhi ve sellem'den geien dualardan di-îediğini okuyabilir. Bunların bazısı aşağıdadır:

1- Ali b. Rebîa'dan rivayet olunduğuna göre; demiştir ki: "Ali'yi gör­düm, bineğine binmesi için hayvanı getirildiğinde ayağını özengiye ko­yunca; "Bismillah," dedi. Tam doğrulunca, "Elhamdülillah." dedi. "Bize bu hayvanı serbest kılan Allah'ın şânı ne yücedir. Yoksa biz ona takat ge­tiremezdik. Şüphesiz Rabbimize döneceğiz."[71] âyetini okudu. Sonra üç defa Allah'a hamdetti. Üç defa tekbir getirdi. Sonra:

"Seni teşbih ederim. Senden başka ilâh yoktur. Nefsime zulmettim beni bağışla. Çünkü günahları senden başka bağışlayan yok." dedi. Sonra güldü. Ona; "Niçin güldün ya emİr-el mü'minîn." dedim. Hz. Ali ceva­ben; "Rasûlüllah'm benim gibi yaptığını, sonra güldüğünü gördüm. 'Niçin güldün ya Rasûlallah?" dediğimde; buyurdu ki: "Kut, 'Allah'ım beni ba­ğışla,' dediği zaman, Rabbi kulunu beğenerek, 'kulum günahlarım bağış­layacak benden başka kimse olmadığını bildi', der,' demiştir." (Hadisi Ahmed, İbn Hİbbân, Hâkim rivayet etmiş, Hâkim, "Müslim'in şartlarına göre hadis sahihtir," demiştir.)

2- Ezdî'den rivayeten: İbn Ömer (r.a.)'in kendisine öğrettiğine göre; "Rasülüllah sallallahu aleyhi ve sellem sefere çıkarken devesinin üstüne oturduğunda üç defa tekbîr aîır, sonra şöyle derdi:

"Bunu bize serbest kılan Allah'ı teşbih ederim. Biz ona güç yeliremezdik. Şüphesiz Rabbimize döneceğiz. Allah'ım bu yolculuğumuzda sen­den iyilik, takva ve razı olacağın amel istiyoruz. Allah'ım bu yolculuğu­muzu kolay kıl. Uzağım bize yakın kıl. Allah'ım, sen yolculukta bize arka­daşsın. Geride kalan ailemizi sana ısmarladık. Allah'ım, yolculuğun zor­luklarından, üzüntülü dönmekten, ailemde ve malımda kötü bir durum görmekten sana sığınırım." Seferden döndüğü zaman bunlara şunu da ilave ederdi:

"Rabbimize tevbe ederek, ibadet ederek döndük ve ona hamd ede­riz." (Hadisi Müslim ve Ahmed rivayet etmiştir,)

3- İbn Abbâs (r.a.)'dan rivayeten; Rasülüllah sallallahu aleyhi ve sel­lem yolculuğa çıkmak istediği zaman şöyle derdi:

"Allah'ım, yolculukta arkadaş sensin. Ailemi sana ısmarladım. Al­lah'ım, yolculukta arkadaşsızlıklan, üzüntülü dönmekten sana sığınırım. Allah'ım, bu yolu bize kısalt, yolculuğu bize kolay kıl." Dönmek istediği zaman:

"Tevbe ederek, Rabbimize ibadet ederek ve hamdederek dönüyo­ruz."'Evine girdiği zaman:

"Tevbe ederek, bize günah bırakmaması için Rabbimize yönelerek aöndük." derdi. (Hadisi, sahih olan ravilerden bir senetle Ahmed, Taberanî ve Bezzâr rivayet etmiştir.)

4- Abdullah b. Scrcis (r.a.)'den rivayeten: Nebî aleyhisselâm sefere çıktığı zaman şöyle derdi:

"Allah'ım, sefer zorluklarından ve üzüntülü dönmekten, iyi halden sonra bozuk hale düşmekten, mazlumun bedduasından, malıma ve aileme gelecek kötü durumdan sana sığınırım." Döndüğü zaman yine aynısını söyler; ancak "aileme ve mahma gelecek kötü durumdan" ifadesinde; ön­ce 'aüeme' şeklinde başlardı." (Hadîsi Müslîm ve Ahmed rivayet etmiştir.)

5- İbn Ömer (r.a.)'den rivayeten; Rasülüllah sallallahu aleyhi ve sel­lem gazaya veya sefere çıktığında, gece olduğu zaman şöyle derdi:

"Ey toprak, senin ve benim Rabbim Allah'tır. Senin şerrinden, sen-dekilerin şerrinden ve senden yaratılanların şerrinden ve senin üzerinde hareket edenlerin şerrinden Allah'a sığınırım. Aslan, yılan ve akrebin şerrinden ve bu beldenin sakinlerinin şerrinden, her doğan ve doğuranın şerrinden sana sığınırım." (Hadisi Ahmed ve Ebû Dâvûd rivayet etmiş­tir.)

6- Havle binti Hakîm es-Süleymiyye (r.a.)'dan rivayeten; Nebî aley-hisselam şöyle buyurdu: "Her kim bir yere inip de sonra: "E'âzü bi-kelimâti't-tâmmâli." (yarattıklarının şerrinden en güzel kelimelerle Al­lah'a sığınırım,) derse, buradan hareket edinceye kadar ona hiçbir şey zarar vermez." (Hadisi Müslim, Tirmizî, Nesâî ve tbn Mâce rivayet et­miştir.)

7- Atâ b. Ebî Mervan'dan, onun da babasından rivayet ettiğine göre; Ka'b, "Musa'ya denizi yaran" hakkı için yemin ederek Suheyb (r.a.)'den Nebî aleyhisselam'm hadîsini şöyle nakletti:

"Nebi aleyhisselam, bir yere girmek istediğinde o yeri görünce mut­laka şöyle derdi:

"Ey, yedi kat göklerin ve onların gölgelendirdiklerinin Rabbi, şey­tanların ve onların sapıttıklarının Rabbi, rüzgârın ve savurduğunun Rab­bi olan Allahım! Senden bu yerin, bu yerde oturanların ve yerin içindeki-

lerin hayrını isterim ve bu yerin, burdakilerin ve içindekilerinin şerrin­den sana sığınırım." (Hadisi Nesâî, İbn Hibbân ve Hâkim rivayet etmiş, İbn Hibbân ve Hâkim sahîhlemişlerdir.)

8- İbn Ömer (r.a.)'den rivayet olunduğuna göre; o şöyle demiştir: "Biz Rasûlüllah ile beraber sefere çıkardık. Bir köy görüp oraya girmek istediğinde şöyle derdi: "Allah'ım o yeri bizim için bereketli kıl." Bu cümleyi üç defa tekrar eder, sonra şöyle derdi: "Allah'ım o yerin meyva-larından bizi rızıklandır, bizi o yerdekilere sevdir. O yerdekilerin iyileri­ni de bize sevdir." (Hadîsi Taberanî 'Evsat' kitabında iyi bir senetle riva­yet etmiştir.)

9- Aişe (r.a.)'dan rivayet olunduğuna göre; o şöyle demiştir: Rasûîül-lah (s.a.) bir yere girmek istediği zaman şöyle derdi:

"Allah'ım bu yerin, bu yerde topladıklarının hayrım senden isterim. Allah'ım bu yerin meyvalanndan bizi rızıklandır ve belâsından bizi koru. Bizi bu yerdekilere sevdir. Bu yerdekilerin iyilerini de bize sevdir." (Ha­disi îbn Sünnî rivayet etmiştir.)

10- Ebu Hürcyre (r.a.)'den rivayet olunduğuna göre Nebî aieyhisse-lam seferde ve sabahladığında şöyle derdi:

"Allah'a olan hamdimize ve bize verdiği güzel nimetlerine olan hamdimize bir şahid, şahid olmuştur. Rabbitniz, cehennemden Allah'a sı­ğınanlar olarak bize arkadaş ol ve bize fazilet ver."

 

2.19. Cum'a

 

2.19.1. Cum'a Gününün Fazileti

 

Cum'a gününün, haftanın günlerinin en hayırlısı olduğu hadîslerde zikredilmektedir. Ebû Hüreyre (r.a.)'den rivayeten; Rasûlüllah şöyle buyurmuştur: "Güneşin doğduğu en hayırlı gün cum'a günüdür. O gün Âdem aleyhisselâm yaratıldı. O gün cennete kondu. O gün cennetten çı­karıldı. Kıyamet, cum'a gününden başka bir günde kopmayacaktır." Ebu Lübanet'el-Bedrî'den rivayeten; Rasûliillah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Günlerin en üstünü ve Allah'ın kalında en büyüğü cum'a günüdür. Cum'a günü Allah katında Ramazan ve Kurban bayramından daha büyüktür. Cum'a günlerinde beş haslet vardır; Allah Adem'i cum'a günü yarattı. Yine Adem'i cum'a günü yeryüzüne indirdi. Âdem cum'a gü­nü vefat etti. Cum'a günü öyle bir saat vardır ki, kul haram istemediği müddetçe, o saatte isteyip de Allah'ın vermediği hiçbir şey yoktur. Kıya­met de cum'a günü kopacak. Cum'a günü korkmayan hiçbir mukarreb melek, gök, yer, rüzgar, dağ, deniz yoktur." (Hadisi Ahmed ve İbn Mâce rivayet elmiş, Irakî, "bu hadisin senedi hasendir," demiştir.)

 

2.19.2. Cum'a Günü Dua Etmek

 

Cum'a günü son saate kadar dua etmeye çalışmak gerekir. Abdullah bin Selâm (r.a.)'dan rivayet olunduğuna göre; o demiştir ki: "Rasûliillah otururken ben şöyle dedim; "Cum'a günü öyle bir saat var ki; mü'min kul o saate denk düşecek şekilde, Allah'dan bîr şey istese, istediği şeyi Al­lah'ın ona vereceğini Allah'ın kitabında bulmaktayız.' Rasûlüllah bana, 'bîr müddet,' diye işaret etti. Ben de; 'doğru, bir müddet,' dedim. Ve; "han­gi saattir?' diye sordum. Cevaben; "Gündüzün saatlerinin son saatidir,' buyurdu. Ben; 'Öyleyse namaz saati değil,' dedim. Bana; 'Evet, kul namaz kılıp oturur da, namazdan başka bir şey için oturmazsa, o namazda sayı­lır.'" (Hadisi İbn Mâce rivayet etmiştir.) Ebû Sa'îd'in Ebû Hüreyre (r.a.)'dcn rivayet ettiğine göre Nebî aleyhisselâm şöyle buyurmuştur: Cum'a günü bir saat vardır ki, müslüman bir kulun Allah'dan istediği ha­yır o saate denk düşerse Allah isteğini ona mutlaka verir. O saat ikindi­den sonradır." Câbir (r.a.)'den rivayet olunduğuna göre Nebî aleyhissala-tu ve's-selâm şöyle buyurdu: "Cum'a günü oniki saattir. İçinden bir saat vardır ki, Müslüman kulun Allah'tan isteyip de Allah'ın ona vermediği hiç birşey yoktur. O saati, ikindi namazından sonra günün son saatlerin­de arayın." (Hadîsi Nesâî, Ebû Dâvûd ve Hâkim "Müstcdrek"inde riva­yet etmiş, "Müslîm'in şartlarına göre sahihtir," demiştir. Hafız 'Fetih' kita­bında hadîsin senedini hasen saymıştır.)

Ebu Seleme b. Abdurrahman (r.a.)'dan rivayet olunduğuna göre: "Rasûlüllah'in ashabından insanlar toplandılar. Cum'a günü duanın kabul olduğu saati konuştular. Hepsi ayrı görüş belirtti. Fakat cum'a gününün

son saati olduğunda ihtilâf etmediler. (Hadisi Sa'îd "Sünen"inde rivayet etmiş, Hafız 'Fetih' kitabında sahihlemiştir.) Ahmed b. Hanbcl şöyle de­miştir: "Duanın kabul olması ümid edilen saat hakkındaki hadîslerin ço­ğu, ikindiden sonra olduğunu göstermektedir. Güneşin zevalinden sonra olduğu umulur." Müslîm ve Ebû Davud'un Ebû Musa (r.a.)'dan naklettik­lerine göre; Ebû Musa (r.a.) Nebî aleyhisselâm'm cum'a saati hakkında şöyle buyurduğunu işitti: "İmamın (minberde) oturma zamanı ile nama­zın bitiş saati arasındadır." (Ancak bu hadis muzdarib ve münkau" olarak kusurlu sayılmıştır.)

 

2.193. Cum'a Günü ve Gecesi Rasûlüllah'a Salât ve Selâmı Çoğaltmanın Müstehab Olduğu

 

Evs bin Evs (r.a.)'dcn rivayet olunduğuna göre; o demiştir ki: Rasû­lüllah salİallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Günlerinizin en fazilet­lisi cum'a günüdür. O gün Adem yaratıldı. O gün vefat elti. O gün kendi­sine ruh verildi. O gün bana salâl ve selâmı çoğaltınız. Çünkü salâvatlarınız bana arzolunınakladır." Ashabı; "Ya Rasûlallah nasıl sana salâvatlar arzolunur? Halbuki sen çürümüş olacaksın." dediler. Rasûlüllah sallalîahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Allah Teâlâ toprağa nebilerin cesetlerini yemeyi haram kılmıştır." (Hadîsi Buharî, Müslim, Nesai ve İbn Mâce rivayet etmiştir.)

İbn Kayyim şöyle demiştir: "Cum'a günü ve gecesi Nebî aleyhissc-lam'a çok salâvat getirmek müstchabdır. Çünkü "Cum'a günü ve gecesi bana çok salâvat getirin" hadisi vardır. Rasûlüllah salİallahu aleyhi ve sellem mahlûkatın efendisi, cum'a günü de günlerin efendisidir. O gece ona salâvat getirmek başka nebîlere nasib olmayan bir meziyettir. Diğer bir hikmet de, onun ümmeti her hayra dünyada nail olur. Getirdiği salâvatm mükâfatını ise dünyada görür. Allah Teâlâ Muhammed aleyhis-sclam'm ümmeti için dünya ve âhiretin hayrını bir araya getirmiştir. Onlar için meydana gelecek en büyük keramet ancak cum'a günü meydana gel­mektedir. Cum'a günü onları cennetteki yerlerine ve köşklerine gönderir. Cennete girdikleri cum'a günü, onların mükâfatlarının arttırıldığı gün (yevm-ül mezîd) dür. Dünyada o gün onların bayramı idi. O gün istek ve ihtiyaçlarını giderir, isteyenin istediği reddedilmez."

 

2.19.4. Cum'a Günü ve Gecesi Kehf Sûresini Okumanın Müstehab Olduğu

 

Ebû Sa'îd'il-Hudrî'den rivayeten Nebî aleyhisselâm şöyle buyurdu:

"Cum'a günü kim Kehf sûresini okursa iki cum'a arasında okuduğu sûre­nin nuru onu aydınlatır." (Hadisi Nesâî, Beyhakî ve Hâkim rivayet et­miştir.) tbn Ömer'den rivayeten Nebî aleyhisselâm şöyle buyurmuştur: "Kim cum'a günü Kehf sûresini okursa onun için ayaklarının altından bir nûr semaya doğru yükselerek kıyamet günü onu aydınlatır, iki cum'a ara­sında yapacağı günahları af olur." (Hadisi İbn Merdûye kendisinde beis olmayan bir senetle rivayet etmiştir.)

 

2.19.5.  Mescidlerde Kehf Sûresini Yüksek Sesle Okumanın Mekruh Olduğu

 

Şeyh Muhammed Abduh, "el-Eşbah" adlı eserinde yer alan bu konu­da verdiği bir fetvasında, cum'a günü Kehf sûresini okumanın mekruhlar­dan sayıldığını zikredip şöyle demiştir: "Sadece cum'a günü orucu tut­mak, sadece cum'a gecesi nafile kılmak, özellikle cum'a günü mescidlerde Kehf sûresini okumak mekruhtur. Çünkü bu sûre camilerde teganni ile okunuyor, cemaat ise konuşuyor, boş şeylerle uğraşıyor ve onu dinlemi­yor. Sonra çok kere okuyanlar namaz kılanları şaşırtıyor. Bu şekilde bu sûreyi okumak mahzurludur."

 

2.19.6.  Her Toplantı için ve Özellikle Cum'a için Yıkanmak, Güzel Giyinmek, Misvak ve Koku Sürünmek

 

Cum'aya gelmek isteyenle insanların toplandığı bir yere gitmek iste­yenin, erkek olsun kadın olsun, büyük olsun küçük olsun, mukim olsun, misafir olsun, temizliğin ve süsün en güzel halinde bulunması müstehab-dır. Yıkanarak en güzel elbiselerini giyinir, güzel kokular sürünür ve diş­lerini misvakla temizler. Bu konuda pek çok hadis gelmiştir:

Ebû Sa'id (r.a.)'den rivayeten Nebî aleyhisselâm şöyle buyurdu: "Cum'a günü her müslümanın yıkanması ve elbiselerinin iyisini giymesi gerekir. Eğer kokusu varsa biraz da koku sürünür." (Hadisi Buharı, Müs­lim ve Ahmed rivayet etmiştir.)

İbn Selâm (r.a.)'dan rivayet olunduğuna göre İbn Selâm (r.a.) cum'a günü minberde Nebî aleyhisselâm'm şöyle buyurduğunu işitti: "Sizden her biriniz iki elbise niye satın almıyor? Biri cum'a günü için, diğeri iş için." (Hadisi Ebû Dâvûd ve tbn Mâce rivayet etmiştir.)

Selman-i Farisî (r.a.)'den rivayeten Nebî aleyhisselâm şöyle buyur­du: "Kim Cum'a günü yıkanır, gücü yettiğince temizlenir ve evinde temiz koku sürünerek camiye giderse, iki kişi arasına girmeden farz olan na­mazı kılar, imam konuştuğu zaman onu dinlerse, bir cumadan diğer

cum'aya kadar olan günahları af olur." (Hadisi Ahmed ve Buharî rivayet etmiştir.) Ebu Hüreyre; "üç gün de fazlalığı vardır, çünkü Allah her iyili­ğe on misli sevap vermiştir," derdi. Günahların bağışlanması ise küçük günahlara mahsustur. Çünkü tbn Mâce'nin Ebû Hüreyre'den rivayet ettiği hadiste; "büyük günah işlemediği müddetçe" ifadesi vardır.

Ahmed'in sahih bir senetle rivayet ettiğine göre; Nebi aleyhisselâm şöyle buyurdu: "Her müslüman üzerine cum'a günü yıkanmak temizlen­mek ve misvak kullanmak bir haktır."

Taberanî'nin 'Evsat' ve 'Kebir' kitaplarında ravileri sika olan bir se­netle Ebû Hüreyre (r.a.)'den rivayetinde Nebî aleyhisselâm cum'a hakkın­da şöyle buyurdu: "Ey müslümanlar topluluğu bugün Allah'ın size bay­ram kıldığı cum'a günüdür. Yıkanınız ve misvak kullanınız."

 

2.19.7. Cum'aya Erken Gitmek

 

İmamın dışındakilerin cum'a namazına erken gitmesi mendubdur. Aîkâme (r.a.) şöyle demiştin "Abdullah b. Mes'ûd ile cum'aya gittiğimiz­de camide üç kişi bulduk ki bizi geçmişlerdi. İbn Mes'ud dördün dördün­cüsü olunca şöyle dedi: ''Dördün dördüncüsü de Allah'dan uzak değildir. Çünkü Rasûlüllah'ın şöyle buyurduğunu işittim: "insanlar kıyamet günü cum'aya erken gitmelerine göre otururlar. Önce birinci, sonra ikinci, sonra üçüncü, sonra dördüncü oturur. Dördün dördüncüsü de Allah'dan uzak değildir." (Hadisi İbn Mâcc ve Münzirî rivayet etmişdir.) Ebu Hü­reyre (r.a.)'den rivayeten Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle bu­yurdu: "Cum'a günü kim cünüplükten yıkanır gibi yıkanarak camiye gi­derse bir deve kurban etmiş olur. ikinci olarak giden bir sığır kesmiş olur. Üçüncü olarak giden boynuzlu bir koç kurban etmiş otur. Dördüncü olarak giden bir tavuk boğazlamış olur. Beşinci olarak giden bir yumurta bağışlamış olur. imam minbere çıktığı zaman melekler zikir dinlemeye hazır olurlar." (Hadisi Buharî, Müslim, Tirmizî, Nesâî ve Ebû Dâvûd ri­vayet etmiştir.) Şafiî ve alimlerden bir cemaat bu saatlerin gündüzün saat­leri olduğunu söylemişler ve gündüzün evvelinde camiye gitmeyi mendub saymışlardır. İmam Malik İse, bu saatlerin zevalden önce ve sonra çok küçük bir zaman parçası olduğunu söylemiştir. Bir başka grub âlim ise 'zevalden sonra bir saatin parçalarıdır.' demişlerdir. İbn Rüşd; "cum'aya koşmanın zevalden sonra olması gerektiğinden, en doğru görüş bu sonun­cusudur," demiştir.

 

2.19.8. Cemaatin Omuzlarından Atlayarak İleriye Geçmek

 

Tirmizî'nin İlim ehlinden naklettiğine göre; ilim ehli cum'a günü omuzdan atlamayı kerîh görerek bu hususda şiddet göstermişlerdir. Ab­dullah b. Büsr'den rivayet olunduğuna göre; o demiştir ki: Cum'a günü bir adam, Rasûlüllah, hutbe okurken insanların omuzlarından atlıyordu. Ra-sûlüllah, o adama: "Otur, insanlara eziyet ettin," buyurdu." (Hadisi Ebû Dâvûd, Nesaî ve Ahmed rivayet etmiş, İbn Huzcyme ve diğerleri hadisi sahih İçmişlerdir.)

Bu durumdan, imam ile önünde namaz kılınmayan boş yer bulunan­lar müstesnadır. Bir kimse tekrar yerine dönmek isterse, insanlara eziyet vermekten sakınmak şartıyla zaruret için ordan kalkar. Ukbe b. Haris (r.a.)'dcn rivayet olunduğuna göre; Ukbc şöyle demiştir: "Rasûlüllah'ın ar­kasında Medine'de ikindi namazını kıldım. Sonra sür'atle kalkıp insanla­rın omuzlarından atlayarak hanımlarından birinin odasına girdi. İnsanlar Rasûlüllah'ın bu acelesinden korktular. Rasûlüllah tekrar onların yanma geldiğinde, acele gitmesinden hayrette kaldıklarını görünce onlara şöyle dedi: "Yanımızda biraz altın olduğunu hatırladım. Beni engellemesini uy­gun görmediğimden gidip taksim edilmesini emrettim." (Hadisi Buharı ve Nesâî rivayet etmiştir.)

 

2.19.9.  Cum'a Namazından Önce Nafile Kılmanın Meşru Olduğu

 

İmam hutbeye çıkmadan, cum'adan önce nafile kılmak sünnettir. Hutbeye çıktıktan sonra nafile kılınamaz. Ancak tahiyyat'ül-mescid na­mazı hariçtir. Hafif olmak şartıyla hutbe esnasında dahi kılmabilir. Ancak hutbenin sonlarında, vaktin daraldığı sırada camiye girmişse o zaman tahiyyet'ül-mescidi de kılamaz. İbn Ömer'den rivayet olunduğuna göre; kendisi cum'adan önce uzun bir namaz kılar, cum'adan sonra ise, iki rek'at kılarak Rasûlüllah'ın böyle yaptığını rivayet ederdi. (Hadisi Ebû Dâvûd rivayet etmiştir.)

Ebû Hüreyrc (r.a.)'den rivayet olunduğuna göre Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Cum'a günü kim yıkanır sonra cumaya gelerek takdir olunduğu kadar namaz kılarsa, sonra imam hut­beyi bitirinceye kadar susarak imamla beraber farzı kılarsa gelecek cumaya kadar üç gün de fazlasıyla günahları af olur," (Hadisi Müslim rivayet etmiştir.)

Cabir'den rivayet olunduğuna göre; o demiştir ki: "Rasûlüllah hutbe okurken bir adam camiye girdi. Rasûlüllah ona: "Namaz kıldın mı?" diye sordu. O da: "Hayır," deyince, Rasûlüllah; "Kalk iki rek'at namaz kıl" bu­yurdu." (Hadisi Buharı, Müslim, Nesâî, Tirmizî, Ebû Dâvûd ve İbn Mâce rivayet etmiştir.) Bir rivayet; "Sizden biriniz cum'a günü imam hutbe okurken gelirse iki rek'at kılsın ve onları kısa yapsın." şeklindedir. (Hadi­si Ahmed, Müslim ve Ebû Dâvûd rivayet etmiştir.) Başka bir rivayette ise şöyle buyurulmuştur: "Sizden biriniz cum'a günü imam hutbeye çıktığı zaman iki rek'at kılsın." (Hadisi Buharı ve Müslim rivayet etmiştir.)

 

2.19.10. Uykusu Gelen Kimsenin Yerini Değiştirmesi

 

Mesciddc bir kimseye uyku galip gelirse bir yerden başka bir yere geçmesi mendubdur. Çünkü hareket uykuyu giderir ve uyanık kalmaya sebeb olur. Böyle yapmak cum'a ve diğer namazlarda da aynıdır. İbn Ömer (r.a.)'den rivayeten Nebi aleyhisselâm şöyle buyurmuştur: "Sizden birinizi mescidde iken uyku tutarsa, yerini başka yerle değiştirsin." (Ha­disi Ahmed, Ebû Dâvûd, Beyhakî ve Tirmizî rivayet etmiş, Tirmizî "hadis, hasen sahihtir,' demiştir.)

 

2.19.11. Cum'a Namazının Farz Oluşu

 

Alimler cum'a namazının farz-ı 'ayn olduğunda icma etmişlerdir. Cum'anm farzı iki rck'attir. Allah Tcâlâ şöyle buyuruyor: "Ey iman eden­ler cum'a günü namaz için ezan okunduğu zaman Allah'ın zikrine koşu­nuz. Alış-verişi bırakınız. Eğer biliyorsanız bu sizin için daha hayırlıdır."[72] Buharî ve Müslim'in Ebû Hüreyre (r.a.)'dcn rivayet ettikleri ha­dise göre; Ebû Hüreyre (r.a.) Rasûlülîah salîallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu işitmiştir: "Biz dünyada en son gelenler olduğumuz halde, kıyamet günü en önde olacaklarız. Ancak onlara bizden önce kitap verilmiş, bize ise, onlardan sonra kitap verilmiştir. Şu size farz olan cum'a gününüzde, onlar ihtilâf etmiş, Allah onu bize vermiştir. Bu husus­ta insanlar bize tabidir. Yahudilerin Cumartesi, Hıristiyanların ise Pazar günüdür." İbn Mes'ud (r.a.)'dan rivayet olunduğuna göre; Nebi aleyhisselâm cum'adan geri kalan bir kavim için şöyle buyurdu: "Düşün­düm, insanlara namaz kıldıran bir adama emredeyim. Sonra cum'adan geri kalan adamların üzerlerine evlerini yakayım." (Hadisi Müslim ve Ahmed rivayet etmiştir.) Ebû Hüreyre ve İbn Ömer (r.a.)'den rivayeten: Rasûlüllah'ın minberi üzerinde şöyle buyurduğunu işittiler: "Ya cumayı terketmeye son verirler veya Allah onların kalblenni mühürler de sonra gafillerden olurlar." (Hadisi Müslîm rivayet etmiştir. Hadisi Ahmed ve Nesaî de îbn Ömer ve İbn Abbâs hadisinden rivayet etmişlerdir.) Ebû Ca'd el-Damrî (r.a.)'den rivayeten (bu zat ashabdandır.) Rasûlüllah sallal­lahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Her kim üç cumayı küçümseyerek terkederse Allah onun kalbini mühürler." (Hadisi Buharı, Müslîm, Tirmizî, Nesâî ve Ebû Dâvûd rivayet etmiş, Ahmed ve îbn Mâce de Câbir hadisinden benzerini rivayet etmiş, îbn Seken ise hadisi sahih saymıştır.)

 

2.19.12. Cum'a Namazı Kimlere Farz, Kimlere Farz Değildir?

 

Cum'a namazı müslüman, hür, akıllı, bulûğ çağma ermiş, mukim, camiye gitmeye gücü yeten, cum'adan geri kalmayı mubah kılan özürleri buiunmayan kimseye farzdır. Cum'anın farz olmadığı kimseleri aşağıda sayıyoruz:

1, 2- Kadın ve çocuklar: Bunlara cum'anm farz olmadrğmda ittifak vardır.

3- Cumaya gitmek kendisine zor gelen hasta; Hastalığın artmasın­dan veya gecikmesinden korkarsa cum'aya gitmez. Hastaya bakanın hük­mü; eğer onu bırakması mümkün değilse, hastanın hükmü gibidir. Târik b. Şihâb (r.a.)'dan rivayeten Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Cum'a namazı cemaat içinde bulunan her müslümana farzdır. Ancak 4 kişi müstesna: Köle, kadın, çocuk ve hasta." (Nevevî, "hadisin senedi Buharı ve Müslim'in şartlarına göre sahihtir." demiştir. Hafız ise; "hadisi birden çok kişi sahih saymıştır," demiştir.)

4- Misafir: Cum'a kılma vaktinde yolculuğa çıksa bile ilim ehlinin çoğuna göre bu kimseye o gün cum'a farz değüdir. Nebî aleyhisselam yolculuğa çıktığı zaman cum'ayı kılmaz, sadece Öğle ve ikindiyi cem'i takdim olarak kılardı. Halifeler ve diğerleri de böyle yapmışlardır.

5- Hapsolmakîan korkanla zor durumdaki borçlu ve zalim iktidar sahibinden korkup gizlenen kimse: îbn Abbas'dan rivayeten; Nebi aleyhisselam şöyle buyurmuştur: "Her kim ezanı işitir de icabet etmezse onun namazı yoktur. Ancak özür sahipleri müstesna." Ashab: "Özür ne­dir, ya Rasûlallah?" diye sordular. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem: "Korku ve hastalıktır," buyurdu. (Hadisi Ebû Dâvûd sağlam bir senetle ri­vayet etmiştir.)

6- Cemaati terketmeye izin verilen her özür sahibi: Meselâ; aşırı yağmur, çamur ve benzeri gibi durumla karşılaşanlar. îbn Abbas'dan riva­yet olunduğuna göre; o yağmurlu günde müezzinine şöyle demiştir: "Eş-hedü enne Muhammeden Rasûlüllah dediğin zaman, 'hayyaale's-salah,'

deme, 'evinizde kılınız,' de." insanlar bunu yadırgar gibi olunca, îbn Abbâs; "bunu benden daha hayırlısı yaptı," dedi. "Şüphesiz cum'a farzdır. Ancak (çamurlu, kaygan günde yürümenizi hoş görmedim." Ebu Melih'in babasından rivayet ettiğine göre; o cum'a günü Nebî aleyhisselam ile bu­lunmuştu. "Ayaklarına su girmeyecek şekilde yağmur yağdığı halde evle­rinde namaz kılmalarını" emretmişti. (Hadisi Ebu Dâvûd ve Îbn Mâce ri­vayet etmiştir.) Bu saydıklarımızın her birisine cum'a kılmak farz değil­dir. Ancak öğle namazını kılmaları gerekir. Bu kişilerden her kim cumayı kılarsa cum'ası sahih olup öğle farzı ondan düşer. Rasûlüllah salîallahu aleyhi ve sellem zamanında, kadınlar da mescidde bulunur, Rasûlüllah ile beraber cum'a namazını kılarlardı.

 

2.19.13. Cum'anın Vakti

 

Sahabe ve tabiinin büyük çoğunluğu, cum'anın vaktinin öğle vakti olduğunu söylemişlerdir. Ahmed, Ebû Dâvûd, Buharî, Tirmizî ve Beyhakî'nin Enes (r.a.)'dcn rivayet ettikleri hadise göre; Nebî aleyhisselam güneş batıya meylettiği zaman cum'a namazını kılardı. Ah­med ve Müslim'in Seleme b. Ekva'dan rivayet ettiklerine göre Seleme (r.a.) şöyle demiştir: "Biz Rasûlüllah ile birlikle güneş zevale geldiği za­man cum'ayı kılar, sonra gölgeleri takibederek dönerdik." Buharî ise şöy­le demiştir: "Cum'anm vakti, güneş zevalden kaydığı zamandır." Ömer, Ali, Nu'mân b. Bcşîr ve Amr bin Hureys'den de aynı şekilde rivayet olun­muştur. Şafiî; "Nebî aleyhisselam, Ebû Bekr, Ömer, Osman (r.anhüm) ve daha sonraki imamların hepsi cum'ayı zevalden sonra kılmışlardır," de­miştir. Hanbelîler ve Ishâk; "cum'anm vakti, bayram namazının ilk vak­tinden başlayarak öğienin son vaktine kadardır," demişler, delil olarak da Ahmed, Müslîm ve Nesâî'nin Câbir'den rivayet ettikleri şu hadisi getir­mişlerdir: "Rasûlüllah cum'ayı kılar, sonra gider, güneş zevale geldiği za­man develerimizi ağıllarına koyardık." Bu hadiste cum'ayı zevalden önce kıldığına dair açıklık vardır. Yine Abdullah b. Seydân es-Sülemî'nin hadi­sini delil getirdiler. O şöyle demiştir: "Ebu Bekr'le beraber cum'a nama­zında bulundum. Hutbesi ve namazı gün yarısından önceydi. Sonra Ömer ile bulundum. Hutbesi ve namazı gün yarısından önceydi. Sonra Ömer ile bulundum. Namazı ve hutbesi, 'gün tam yarılandı, dediğim zamandaydı. Sonra Osman ile bulundum, namazı ve hutbesi 'gün tam zevalden döndü, dediğim zamandaydı. Bu durumu ayıplayan veya yadırgayan kimseyi gör­medim." (Hadisi Dârekutnî ve İmam Ahmed, oğlu Abdullah'ın rivayetin­den naklederek bunu delil getirmiş ve şöyle demiştir: "îbn Mes'ûd, Câbir ve Muaviye'den rivayet olunduğuna göre; onlar cum'ayı zevalden önce kılmışlar ve kimse bunu yad ırgamamı şiir.")

Böylece icmâ hâsıl olmuştur. Alimlerin büyük çoğunluğu Câbir (r.a.)'den rivayet olunan hadisi, cum'a namazını, havanın soğumasını bek­lemeden, yani hararetin şiddetinin gitmesini beklemeden hemen kılmak şeklinde anlamışlardır. "Namaz ve develeri ağıla koymak zevalden sonra vâki olmuş olup Abdullah b. Seydan'm hadisi zayıftır," demişlerdir. Hafız İbn Haccr onun hakkında, "adaletle bilinmeyen büyük tâbilerdendİr," de­miştir. İbn 'Adî; "İbn Scydân meçhul sayılabilir" demiş, Buhârî ise; "Ab­dullah h. Seydan'm hadisine uyulmaz, çünkü daha kuvvetli hadislere karşı geliyor," demiştir. İbn Ebî Şeybe'nin Süveyd b. Ğafcle'den rivayet ettiğine göre; Süveyd Ebu Bckr ve Ömer'le güneş tepeden batıya kaydığı zaman cum'a namazı kılmıştır. (Hadisin isnadı kuvvetlidir.)

Cemaatin bulunmasının cum'anm sıhhatinin şartlarından bir şart ol­duğunda alİmlcrcc bir ihtilâf yoktur. Târik b. Şihâb (r.a.)'m hadisine göre Nebi aieyhisselâm şöyle buyurdu: "Cum'a namazı cemaat içinde bulunan her müslüinana gerekli bir borçdur." Ancak cemaatin kaç kişi olacağı hususunda onbeş kadar görüşe ayrıldıklarını Hafız 'Fetih' kitabında zikret­miştir. "Tercih edilen görüşe göre, iki veya daha çok kişi ile cum'a namazı olur. Çünkü Rasûİüllah sallallahu aleyhi ve sellem: "îki veya daha fazlası cemaattir." buyurmuştur." Şcvkânî şöyle demiştir: "Diğer namazların iki kişi ile caiz olduğu hakkında icma kararlaşmış olduğuna göre, cum'a da bir namazdır. Kişinin bunun dışında bir hükme delilsiz olarak tabi olması düşünülemez. Diğer namazlardan fazla bir cemaati gerektirdiğine dair bir deîil yoktur." Abdülhak demiştir ki: "Cum'a cemaatinin sayısı hakkında herhangi bir hadis sabit olmamıştır." Bu hususta Süyûti de; "Belli bir sayı gösteren herhangi bir hadis sabit olmamıştır," demiştir. Taberî, Ebû Dâ-vûd, Nchâî ve İbn Hazm da bu görüşü benimsemişlerdir.

 

2.19.15. Cum'a Kılınacak Yer

 

Cum'a namazını, şehirde, mescidde, köyde, şehirdeki binalarda, şeh­re ait boş alanlarda eda etmek sahihtir. Birden çok yerde de kılınması sa­hihtir. Ömer (r.a.) Bahreyn ahalisine, "nerde olursanız cum'ayı kılınız" diye yazmıştı. Hadisi îbn Ebî Şeybe rivayet etmiş, Ahmed, "isnadı iyidir." demiştir. Bu ifade bütün şehir ve köyleri içine alır. İbn Abbâs: "Medi­ne'de Rasûlüllah'ın mescidinde toplanarak kılınan islâm cum'asından sonra islâmiyet'te ilk cum'a, Bahreyn köylerinden bir koy olan Cuvaıde eda edilmiştir." demiştir. (Bu hadisi, Buharı ve Ebû Dâvûd rivayet etmiştir.) Leys b. Sa'd (r.a.)'den rivayeten: "Mısır sahillerinde oturanlar, Ömer ve Osman (r.a.) zamanında, içlerinde sahabİler de bulunduğu halde onla­rın emri ile cum'a kılarlardı." îbn Ömer'den rivayeten; "O, Mekke ve Me­dine arasında sular ahalisinin cum'a kıldığını görür, onları azarlamazdı." (Hadisi Abdürrezzak sahîh bir senetle rivayet etmiştir.)

 

2.19.16. Fakihlerin Cum'a için Koştukları Şartların Münakaşası

 

Cum'anın vacib olmasının şartları daha önce geçii. Erkek olmak, hür olmak, sıhhatli olmak, mukîm olmak, geri kalmayı gerektiren özrü bulun­mamak. Yukarıda geçtiği üzere, cemaal de cum'anm sıhhati için şarttır. Sünnetin açıkladığı, Allah'ın bizi mükellef tuttuğu şartlar bu kadardır. Bunların dışında bazı fakihlerin koştukları şanların dayandıkları bir nas yoklur. Burada "cr-Ravdal'ün-Ncdiyyc" kitabının yazarının dediğini nak­letmekle yetineceğiz:

"Cum'a namazı diğer namazlar gibi olup onlara zıt bir tarafı yoktur. Onların zıddı olduğuna dair herhangi bir delil gelmemiştir."

Bu ifadede, cum'anm vücubu için onu en büyük imamın kıldırması, şehirde olması, ve belli kişilerin bulunması gerekliğini diyenlere red var­dır. Çünkü bu şartların, değil vacib ve farz olduğuna, müstehab olduğuna dair bile bir delil yoklur. Bilâkis iki kişi bir yerde cum'a namazını kıldı mı, kendilerine gereken farzı yapmış olurlar .Eğer hutbeyi ter kederi erse, hulbe sadece sünnettir. Eğer Târik b. Şihâb (r.a.)'m cum'a namazının ce­maatle kılınacağı hadisi olmayıp, Rasûİüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in zamanında cemaalsiz olarak kılınmış olsaydı, diğer namazlar gibi tek tek kılınacaktı.

"Cum'a namazı dört kişi ile kılınır," şartından, "ûlül-emre" kadar olan şartlar hakkında rivayetlere gelince: Büyük imamların açıkladığına göre bu sarılar Rasûİüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in kelâmından değil­dir. Onun asandaki sahabelerin de sözü değildir. Bu şanlar sadece Hasan el-Basrî'dcn rivayel olunmuştur. Allah'ın haftada farz kıldığı ve İslâm'ın alâmetlerinden birisi olan cum'a namazı hakkında vaki olan sözleri kim düşünürse hayret içinde kalır. "Kimisi, hutbe iki rek'at gibidir; onu kaçıra­nın cum'ası kabul olmaz" demiştir. Sanki Rasûİüllah sallallahu aleyhi ve sellem'den bazısı bazısını kuvvetlendiren rivayetler bu kimseye ulaşma­mış gibi ki, "cumanın iki vaktinden birisini kaçıran onu tamamlarsa cum'ası tamam olur." hadisi vardır. Sanki o kimseye bu hadisten başka deliller ulaşmamıştır. Bazı kimseler; "cum'a namazı imamla beraber Üç kişiden az ile olmaz." demiştir. Bazıları dört, bazıları yedi, dokuz, oniki, yirmi, otuz ve bazıları kırk, elli, yetnıiş kişiden aşağı olmaz, demiştir. Ba­zıları ise, bir kayıt koymadan, "çok kişi olacak," demişlerdir. Bazıları da; "cum'a namazı, içinde herşey bulunan şehirden başka yerde olmaz," de­miştir. Kimisi şehire de bir hudut koyarak "şu kadar bin kişi olacak," de­miştir. Diğerleri ise; "camisi ve hamamı olacak," demiş, bazıları da; "en büyük imamla kılmırsa olur, eğer büyük imam olmaz veya adaletli bir kimse bulunmazsa, cum'a vâcib ve meşru olmaz," demişlerdir. Bu gibi sözlerde, ilimden hiçbir eser olmadığı gibi, Allah'ın kitabında, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in sünnetinde cum'anın sıhhati için zikri geçen şartlardan, farz ve rükünlerinden iddia ettikleri hiçbir harf yoktur. Belirt­tikleri görüşün, kendilerine yaptığ, şeye hayret doğrusu. İnsanların, top­lantılarda kafalarından konuştukları, karışık bâtıl sözler, eğlence meclisin­de anlattıkları hikâyeler, temiz şeriaiLan uzaktır. Kur'ân ve sünnel'i bilen, insafla düşünen, doğru yolda ilerleyen ve boş sözle hak yoldan ayrılma­yan herkes bunu bilir. Her kim, bauj (yanlış) bir söz söylerse, onun bu sö­zü kendisine geri çevrilir ve yüzüne çarpılır. Kullar arasında hakem, âyet­te Duyurulduğu üzere Allah'ın kitabı ve Rasûlünün sünnetidir: "Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz onu Allah ve Rasûlüne havale ediniz."[73] "Aralarında hüküm vermek için Allah ve Rasâlüne çağırdıkları vakit; 'işittik, itaat ettik,' demek ancak müminlerin sözüdür."[74] "Hayır! Rabbine andolsun ki, aralarında çektikleri şeylerde seni hakem tayin edip, sonra senin verdiğin hükmü içlerinde bir sıkıntı duymadan tamamen ka­bul etmedikçe inanmış olmazlar."[75] Bu ve benzeri âyetler İhtilâf halin­de müracaat edilecek yerin Allah Ve Rasûlüllah'm hükmü olduğuna açık bir şekilde delâlet etmekte ve önemli bir noktayı göstermektedir. Allah'ın hükmü, kitabıdır. Rasûlü'nün hükmüise; Allah onun ruhunu aldıktan son­ra onun sünneti olup bundan başkası değildir. Müçtehide gelince: Her ne kadar delil bulunmadığı zaman kendi görüşüyle amel etmesine ruhsat var­sa da, başkasının, kim olursa olsun delilsiz olarak onun görüşünü alması­na ruhsat yoktur.

Ben, (Allah biliyor) bu gibi konulan kitaplarına alarak, Allah'ın bir­liğini anlatır gibi bu konuları avama anlatarak onları buna inandırmaya çalışan ve bunlarla amel etmeyi onlara emreden ve böylece ateş çukuru­nun kenarlarına gelen yazarlara çokca hayret etmeye devam ediyorum."

 

2.19.17. Cum'a Hutbesi

 

2.19.17.1. Hükmü

 

İlim ehlinin çoğu hutbenin vacib olduğu görüşündedir. Hutbenin va­cib olduğuna, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'den sabit olan sahih hadisleri delil getirmişlerdir. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem de­vamlı olarak her cum'ada hutbe okurdu. Yine Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in şu hadisini delil getirmişlerdir: "Beni gördüğünüz gibi na­maz kılın." Allah Tcâlâ şöyle buyuruyor: "Ey iman edenler! Namaz için cum'a günü ezan okunduğu zaman Allah'ın zikrine koşunuz."[76] 'Zikre koşun,' diye yapılan emir, vacib olmayı gerektirir. Vacibin dışındaki bir şey için koşmak gerekmez. Hutbe, zikri de içine aldığı için, zikri hutbe di­ye tefsir ettiler.

Şevkânî bu delilleri münakaşa ederek birinci delile şöyle cevap ver­di: "Sadece fiil vücûb ifade etmez." ikinci olarak: "Buradaki emirle na­maz kasdediliyor, hutbe değil. Çünkü hutbe namaz değildir." Üçüncü ola­rak: "Koşulması emredilen zikir, cum'a namazıdır. Burdaki emir, namaz ile hutbe arasında ihtimalli iken, namazın vacib olduğuna ise ittifak ger­çekleşmiştir. Hutbenin vacib olmasına gelince; bu delil, hutbenin vacib olduğuna delil olarak gösterilemez. Hasan Basrî, Davud'üz-Zahirî ve Cübeyrî hutbenin mendub olduğu görüşündedirler. Açık olan da budur."

2.19.17.2. İmamın Minbere Çıktığı Zaman Selâm Vermesi, Oturduğu Zaman Ezan Okunması ve Cemaata

 

Dönmesinin Müsfehab Olduğu

 

Cabir'den rivayeten: "Nebî aleyhisselâm minbere çıktığı zaman selâm verirdi." (Hadisi İbn Mâce rivayet etmiştir, senedinde İbn Lehi'a vardır. Bu hadîs Esrem'in Süncn'inde Şa'bî yoluyla Nebi aleyhisselâm'dan mürsel olarak rivayet edilmiştir.) Ata ve diğerlerinin mürsel olarak riva­yet ettikleri hadîse göre; "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem minbere çıktığı zaman insanlara yüzüyle döner sonra "esselâmü aleyküm" derdi." Şa'bî; "Ebû Bekr ve Ömer böyle yaparlardı," demiştir. Sâîb b. Yezid'den rivayet olunduğuna göre; o demiştir ki: "Cum'a günü ilk ezan imam min­bere oturduğu zamandır. Rasûlüllah'in, Ebu Bekr ve Ömer (r.a.)'in zama­nında böyleydi. Osman (r.a.) devri gelince insanlar çoğaldı. Üçüncü ezanı yüksek yerde (minare) okumayı ilâve ettiler. Rasülüllah'm birden fazla müezzini yoktu." (Hadisi Buharı, Ebû Dâvûd, Nesâî rivayet etmiştir.) Buharı, Nesai ve Ebû Davud'un bir başka rivayetlerinde; "Osman (r.a.) halife olunca, müsiümanlar çoğaldı. Cum'a günü üçüncü bir ezan okun­masını emretti. Bağdat'ta Osman buna izin verdi. Ve böylece devam edip gitti." Ahmed ve Nesai'nin rivayetine göre: "RasûlüIIah, minbere oturdu­ğu zaman Bilâl ezan okur, indiği zaman kamet getirirdi." 'Adî b. Sâbit'in babasından onun da dedesinden rivayet etliğine göre; o demiştir ki: "Rasûlüllah minbere çıktığı zaman ashabı ona yüzleriyle dönerdi." (Hadisi İbn Mâce rivayet etmiş, hadis hakkında her ne kadar söz söylenmişse de, Tirmizî; "Nebi aleyhis selâm'ın ashabından ve diğerlerinden ilim ehli imam hutbeye çıktığı zaman cemaata dönmesini müstehab görmüşlerdir," demiştir.)

 

2.19.17.3. Hutbenin Allah'a Hamd, Rasûlüne Övgüyü, Vaaz ve Kirâetî İçermesinin Müstehab Olduğu

 

Ebû Hüreyre'den rivayeten; Nebî aleyhisselâm şöyle buyurdu: "Hangi söz ki, Allah'a hamd ile başlanmıyor, onda hayır yoktur." (Hadisi Ebû Dâvûd ve Ahmed aynı şekilde rivayet etmişlerdir.) Başka bir rivayet­te; "Kendisinde şehadel olmayan hutbe cüzzamh el gibidir." şeklindedir. (Hadisi Ahmed, Ebû Dâvûd ve Tirmizî rivayet etmiştir. Tirmizî'de "şaha­det" kelimesi yerine "teşhedü" vardır.)

İbn Mes'ud'dan rivayeten; Nebi aleyhisselâm teşehhüd ettiği zaman şöyle derdi:

"Allah'a hamd olsun. Ondan yardım isteriz. Ona sığınırız. Nefisleri­mizin şerrinden Allah'a sığınırız. Allah kime hidayet ederse onu saptıra­cak yoktur. Kimi saptınrsa onu hidayete erdirecek de yoktur. Şehadet ederim ki Allah'tan başka ilâh yoktur. Yine şehadet ederim ki Muhatnmed Mustafa O 'nun kulu ve Rasâlüdür. Onu kıyamet saatinden önce müjdeci ve hâk. ile gönderdi. Kim Allah'a ve Rasûlüne İtaat ederse doğru yolu bulmuş olur. Kim ona âsi olursa ancak nefsine zarar verir. Allah'a hiçbir şey zarar veremez." İbn Şihâb'dan rivayeten; kendisine cum'a günü Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in şahadeti hakkında soruldu. Bunun gi­bi cevab vererek şunu da ilâve etti: "Ve kim Allah'a ve Rasûlüne âsi olur­sa mulıakkak haddi aşmıştır." (Bu iki hadisi de Ebû Dâvûd rivayet etmiş­tir.)

Câbir bin Semure (r.a.)'dcn rivayet olunduğuna göre; Cabir demiştir ki: "RasûlüIIah daima hutbe okur ve iki hutbe arasında oturur, âyetler okur, insanlara anlatırdı." (Hadisi Müsiîm, Nesai, Ebû Dâvûd ve İbn Mâce rivayef etmiştir.) Yine Câbir b. Scmurc'dcn rivaycicn; "RasûlüIIah cum'a günü vaazı uzatmazdı. Ancak kolay ve kısa kelimelerle ikiifa eder­di." (Hadisi Ebû Dâvûd rivayet etmiştir.)

Harise hin Nu'mân'm kızı Ümmü Hişâm (r.a.)'dan rivayeten; o şöyle demiştir: "Kaf sûresini Rasûlüllah'm lisanından öğrendim. Her cum'a hut­be okuduğu zaman minberde onu okurdu." (Hadîsi Ahmed, Müslim, Nesâî ve Ebû Dâvûd rivayet etmiştir.) Ya'lâ b. Ümeyye'den rivayeten; o demiştir ki; "Rasûlüllah'ı minberde "ve nâdev yâ malik"[77] ayetini okur­ken işittim." (Hadisi Buharî ve Müsiîm rivayet etmiştir.) İbn Mâce'nin Ubeyd (r.a.)'dcn rivayet ettiğine göre; "RasûlüIIah sallallahu aleyhi ve sel-lem cum'a günü ayakta "Tebârcke" (Mülk) sûresini okudu. Ve Allah'ın günlerini anlattı."

"Er-Ravdal'un-Nediyye" kitabında şöyle denmektedir: "Bil ki-meşru olan hutbe, RasûlüIIah sallallahu aleyhi ve sellem'in insanları teşvik et­mek ve korkulmak için devamlı yapmış olduğu hutbedir. Hutbenin ruhu olan bu vaaz için hutbe meşru kılınmıştır. Hutbede Allah'a hamd etmek, salavât getirmek veya Kur'ân okumak, hutbenin meşru olmasındaki büyük maksadın dışındadır. Bunların Rasûiüllah'm hutbesinde bulunması, mak­sadın bunlar olduğuna, şart ve lâzım olduklarına delâlet etmez. İnsaflı bir kimse hutbeden büyük maksadın vaaz olduğunda, Allah'a hamd ve Rasûlüne salâvat olmadığında şüphe etmez. Arap'ların süregelen âdetlerinde vardır ki, onlardan birisi bir söz söylemek için makama çıktık­larında Allah'a ve Rasûlüne sena ile başlarlardı. Bundan daha güzel ve da­ha evlâ ne olabilir? Ancak maksat bunlar değildir. Bilâkis maksat daha sonra yapılan konuşmadır. Birisi dese ki; "Allah'a hamd ve salavattan başka söyleyecek birşeyi olmayan kimsenin hatib olarak konuşmaya çıktığı zaman yapacağı bu hareket makbul müdür?" Bunu aklı selim sahipleri reddeder. Durum böyle olunca cum'a hutbesinde vaaz yapmanın gereğini hadisten öğrenmiş oldun. Hatib böyle yapınca meşru bir iş yapmış olur. Ancak bununla beraber Allah'a hamd, Rasûlüne sena eder veya vaazın önüne Kur'ân âyetlerini eklerse en güzelini yapmış olur."

 

2.19.17.4.  Hutbeleri Ayakta Yapmanın, tki Hutbe Arasında Hafif Oturmanın Meşru Olduğu

 

İbn Ömer (r.a.)'den rivayet olunduğuna göre; o demiştir ki: "Nebî aleyhisselâm cum'a günü ayakla hutbe okur, sonra oturur, sonra kalkarak bugün yaptıkları gibi İkinci hutbeyi okurdu." (Hadisi Buharı, Müslim, Tirmizî, Nesai, Ebû Dâvûd ve İbn Mâce rivayet etmiştir.) Câbir b. Semure (r.a.)'den rivayet olunduğuna göre; o demiştir ki: '"Nebi aleyhisselâm ayakta hutbe okur, sonra oturur, sonra kalkar ayakta hutbe okurdu. Her kim "oturarak hutbe okumuştu" derse yalan söylemiş olur. Vallahi, Rasû-lüllah ile beraber iki bin namazdan fazla kılmışımdır." (Hadisi Müslim, Ahmed, Ebû Dâvûd rivayet etmiştir.) İbn Ebî Şeybe'nin Tavus (r.a.)'tan rivayetinde Tavus şöyle demiştir: "Rasûlüllah saîlallahu aleyhi ve sellem, Ebû Bekr, Ömer ve Osman ayakta hutbe okumuşlardır. Minberde ilk otu­ran Muaviye'dir." Yine Şa'bî'den rivayet olunduğuna göre; Muaviye şiş­manladığı zaman oturarak hutbe okurdu.

Bazı imamlar hutbe esnasında ayakta durmanın vacib olduğunu ve iki hutbe arasında oturmanın da vacib olduğunu, Rasûlüllah saîlallahu aleyhi ve sellem'in ve ashabının fiillerine dayanarak söylemişlerdir. An­cak yalnız fiil vucûb ifade etmez.

 

2.19.17.5.  Hutbede Sesi Yükseltmek, Hutbeyi Kısa Yapmak ve Hutbeye Önem Vermek

 

Ammâr b. Yâsir (r.a.)'den rivayet olunduğuna göre; o demiştir ki: "Rasûlüllah'm şöyİe buyurduğunu işittim": "Kişinin namazının uzun ol­ması ve hutbesinin kısa olması âlim olduğuna işarettir. Namazı uzatın, hutbeyi kısaltın." (Hadisi Ahmed ve Müslîm rivayet etmiştir.) Hutbenin kısa, namazın uzun olması, kişinin fakîh olduğuna delâlet kılınmıştır. Çünkü fakih kimse kelimeleri bilir, az sözle çok mânâ kasdeder. Câbir b. Semure (r.a.)'den rivayet olunduğuna göre; o demiştir ki; "Rasûlüllah saî­lallahu aleyhi ve sellem'in namazı ve hutbesi normal (mutedil) idi." (Ha­disi Müslim, Tirmizî, Nesâî, ve İbn Mâce rivayet etmiştir.) Abdullah b. Ebî Evfa (r.a.)'dan rivayeten; "Rasûlüllah saîlallahu aleyhi ve sellem na-

mazı uzatır, hutbeyi kısa yapardı." (Hadisi Nesai sahih bir senetle rivayet etmiştir.) Câbir (r.a.)'den rivayeten; o şöyle demiştir: "Rasûlüllah saîlalla­hu aleyhi ve sellem hutbe okuduğu zaman gözleri kızarır, sesi yükselir ve gazabı şiddetlenirdi. Sanki, askere "düşman sabah veya akşam saldıracak" diye haber veren bir komutan gibiydi." (Hadisi Müslim ve İbn Mâce riva­yet etmiştir.)

Nevevî şöyİe demiştir: "Hutbenin fasîh (halasız) ve belîğ (düzgün) olması müslchabur. Mânâsı anlaşılmayan, cemaati rencide eden kelime­lerle hutbe okunmamalıdır. Çünkü bu gibi sözler kişinin tam olarak aklına girmez. Korkutucu da olmamalıdır. Bu durumda maksat hâsıl olmaz. Bilâkis anlaşılır ve sürükleyici kelimeler seçilmelidir."

İbn Kayyım şöyle demiştir: "Rasûlüllah'm hutbesi Allah'a meleklere, kitaplara, peygamberlere ve âhircı gününe imanın esaslarını tahrir şeklin­deydi. Cennet ve cehennemden bahseder, Allah'ın dost kullarına ve biat ehline hazırladığı nimetlerden, düşmanlarına ve günah ehline hazırlanan azaptan bahseder, onun hutbesiyle kalpler iman, tevhid, Allah'ı bilme ve önemli günlerini hatırlamayla dolardı. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sel­lem'in hutbeleri diğer hutbeler gibi değildir. Çoklarının hutbeleri mahlu-kat arasında ortak meseleleri içeren konuları kapsar. Meselâ; hayattan bezdirmek, ölümle korkutmak gibi şeylerden bahsederler ki; bunlar kalb-de Allah'a iman ve tevhidi yerleştirmek, hususi bir marifetullah oluştur­mak, Allah'ın ibretli kıssalarını hatırlatmak ve kişileri Allah'a ibadete sev-kedip ona kavuşma isteği meydana getirmekten uzaktır. Böylece dinle­yenler, Ölü hale gelmekten ve mallan taksim edilerek, toprağın vücutlarını çürüteceğini öğrenmekten başka bir şey istifade etmeden çıkarlar. Keşke hutbelerle imanın nasıl meydana geldiğini, tevhidin ve faydalı ilmin nasıl oluştuğunu anlasaydılar. Nebi aieyhisselâm ve onun ashabının hutbelerini inceleyenler, onların, hidayeti, tevhidi, Allah'ın sıfatlarını, imanın bütün esaslarım, Allah'a daveti içerdiğini görürler. Yine onların hutbeleri, Al­lah'ı mahlûkalma sevdirip O'nun nimetlerini hatırlatarak belâsından kor­kuttuğu ibretli kıssalarını da hatırlatmayı içerirdi. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in hutbeleri: Allah'ın büyüklüğünü ve sıfatlarını hatırlat­mayı ve ona şükür emrini açıklamayı hedef almıştı. Nebî aleyhisselâm Allah'a itaati, şükrü ve zikr etmeyi sevdirerek insanlara emrediyor, dinle­yenler Allah'ı severek, Allah'da onları severek dönüyorlardı. Sonra zaman geçip nübüvvetin nuru gizli kalınca şer'î esaslar ve emirler, hakikatleri ve maksatları gözetilmeden hutbeler bir tören şekline büründü. Bu şekillere hakikat şekli vererek hakikat süsüyle süslediler. Böylece şekil ve uydur-

malar, bozulması uygun görülmeyen sünnetler olarak kabul edildi. Ger­çekte bozulması uygun olmayan maksatlar bozuldu. Hutbeleri, kafiye nükte, edebiyat ilmiyle yaldızladılar. Sonunda fayda noksanlaştı. Bilhassa kalblerin, hutbelerden alacağı hisse yok oldu. Hutbelerden maksat kay­boldu."

 

2.19.17.6. Meydana Gelen Bir îş İçin İmamın Hutbeyi Kesmesi

 

Ebû Hüreyrc (r.a.)'den rivayet olunduğuna göre; o şöyle demiştir: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem bize hutbe okurken, Hasan ile Hü­seyin, üzerlerinde iki kırmızı gömlek olduğu halde yürüyerek ve tökezle­yerek geldiler. Rasûlüllah minberden indi, onian sırtına alarak ön tarafına koydu. Sonra; "Allah ve Rasûlü doğru söylemiştir; "Mallarınız ve evlâtla­rınız fitnedir."[78] Baktım ki, bu iki çocuk yürüyor ve tökezliyorlar. Sö­zümün bitmesine kadar sabredemedim, onları kaldırdım." buyurdu." (Hadîsi Buharı, Müslim, Tirmizî, Nesai ve Ebû Dâvûd rivayet etmiştir. Ebû Rifâ'at'el-Adevî (r.a.)'den rivayet olunduğuna göre; o şöyle demiştir: "Hutbede iken Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sclîem'in yanma geldim. "Ya Rasûlalîah, dinini bilmeyen bir garip adam geldi, Öğrenmek istiyor. Bunun üzerine bana doğru dönen Rasûlüllah hutbesini kesip, bana yaklaş­tı. Rasûlülİah'a bir kürsü gelirdiler. Üzerine oturdu. Allah'ın kendisine öğ­rettiği şeylerden bana öğretmeye başladı. Sonra hutbesine devam edip ta­mamladı." (Hadisi Müslim ve Nesâî rivayet etmiştir.)

İbn Kayyım şöyle demiştir: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem meydana gelen bir ihtiyaçtan ve ashabından birisinin sorduğu bir sorudan dolayı hutbesini keser ve ona cevap verirdi. Çoğu kez bir ihtiyaç için hut­beden iner, sonra dönerek hutbesini tamamlardı. Hasan ile Hüseyin'i al­mak için inmesi böyledir. Onları alıp minbere çıktı. Sonra hutbesini ta­mamladı. Hutbesinde herhangi bir kişiye; "gel olur ya filân, kıl ya filân" diye çağırır, hutbesinde duruma göre icab eden şeyleri ashabına emreder­di."

 

2.19.17.7. Hutbe Esnasında Konuşmanın Haram Olduğu

 

Alimlerin çoğu hutbeyi duysun veya duymasın, marufu emir, mün-keri nehy olsa bile, hutbe esnasında konuşmanın haram olduğunu, susma­nın ise vacib olduğunu söylemişlerdir. İbn Abbâs'dan rivayet olunduğuna göre Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "İmam hutbe okurken cutn'a günü konuşan kimse kitap yüklenen merkebe ben­zer. Ve konuşana sus diyenin de cuması yoktur." (Hadisi Ahmed, İbn Ebî Şeybe, Bezzar ve Taberânî rivayet etmişlerdir. Hafız İbn Hacer "Bulûğ’ül-Meram" kitabında; "hadisin İsnadında bir beis yoktur," demiştir.) Abdul­lah b. Amr'dan rivayet olunduğuna göre Nebi aleyhisselâm şöyle buyur­muştur: "Cum'aya üç kist gelir. Dirisi boş şeyle uğraşmaya gelir, ki bu­nun payı uğraştığı şeydendir. Birisi dua etmeye gelir. Bu da Allah'a dua etmiş olur. Allah dilerse verir, dilerse men eder. Bir diğeri ise, susarak ve dinleyerek cum'aya gelir. Müslümanların omuzlarından allamaz. Bir kimseye eziyet etmez. İşle bunun cum'ası daha sonraki cum'aya kadar ve üç gün de fazlasıyla günahlarına keffareltir. Bu, Allah Teâlâ "Her kim bir iyilikle gelirse ona on misü vardır,"[79] buyurduğu içindir." (Hadisi Ahmed ve Ebû Dâvûd iyi bir senetle rivayet elmiştir.) Ebû Hürcyrc (r.a.)'den rivayet olunduğuna göre; Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem: "Cuma günü imam hutbedeyken arkadaşına; "sus" dersen, boş şey söyle­miş olursun." buyurdu. (Hadisi Buharı, Müslim, Tirmizî, Nesâî ve Ebû Dâvûd rivayet etmiştir.) Ebû Derdâ (r.a.)'dan rivayet olunduğuna göre; "Nebî aleyhisselâm minbere oturarak insanlara hutbe verdi ve bir âyet okudu. Yanında Übey b. Ka'b vardı. Ona "Ya Übey, bu âyet ne zaman nâziî oldu?" dedim. Ka'b benimle konuşmaktan kaçındı. Sonra tekrar sor­duğumda yine benimle konuşmadı. Nihayet Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem hutbeden inince Übey bana; "Cum'andan sana, boş konuştuğun­dan başka bir şey kalmaz," dedi. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem namazı bitirince ona gelerek durumu haber verdim. Rasûlüllah da; "Übey doğru söylemiştir, "imamın konuşmasını işittiğin zaman, konuşmasını bi­tirinceye kadar sus," buyurdu." (Hadisî Taberanî rivayet etmiştir.)

Şafiî ve Ahmed'den rivayet olunduğuna göre; her ikisi de, hutbeyi duyma imkânı olanla, duyma imkânı olmayan arasını ayırarak, hutbeyi duyana konuşmanın haram, hutbeyi duymayana ise, her ne kadar susmak müstehab ise de haram olmadığını göz önüne almışlardır." Tirmizî'nİn nakline göre; Ahmed ve İshâk, imam hutbe okurken selâm almaya, aksı-rana "yerhamuke'llah" demeye ruhsat vermişlerdir. İmam Şafiî şöyle de­miştir: "Cum'a günü aksıran bir kimseye, başka biri "yerhamükellah" der­se, cevap vermek sünnet olduğu için bunun caiz olacağını ümit etmekte­yim. Bir kimseye bir adam selâm verirse, bunu mekruh sayarım, ancak selâmı alanı değil. Çünkü selâm vermek sünnet, almak ise farzdır."

Hutbe vaktinin dışında konuşmaya gelince; bu caizdir. Sa'lebe bin Ebî Mâlik (r.a.)'ten rivayet olunduğuna göre; o şöyle demiştir: "Cum'a gü­nü Ömer (r.a.) minberde oturmakta iken, insanlar konuşuyorlardı. Müez­zin bitirince Ömer (r.a.) kalktı. îki hutbenin her ikisini bitirinceye kadar kimse konuşmadı. Namaz başlayıp Ömer (r.a.) minberden indiği zaman yine konuşmaya başladılar." (Hadisi Şafii Müsned'inde rivayet etmiştir.) Ahmed'in sahîh bir senetle rivayet ettiğine göre; "Osman b. Afvan (r.a.) minberde, müezzin kamet yaparken insanlara haberlerin ve fiatlann duru­mundan sorardı."

 

2.19.18. Cum'anın Bir Rek'âtma veya Daha Azına Yetişmek

 

İlim ehlinin çoğu, imamla birlikte Cum'anın bir rek'atma yetişenin cum'aya yetişmiş sayılacağı ve buna bir diğer rek'at ilâve edeceği görü­şündedirler, îbn Ömer (r.a.)'in Nebi aleyhisselâm'dan rivayet etliğine gö­re; "Nebi aleyhisselâm şöyle buyurmuştur: "Cum'a namazının bir rek'atı-na yetişen kimse, ona bir rek'at ilâve etsin, böylece namazı tamam olmuş olur." (Hadisi Nesâî, Îbn Mâce ve Dârckutnî rivayet etmiştir. Hafız İbn Hacer 'Bülûğ'ül-Mcrâm' kitabında; "hadîsin isnadı sahihtir, fakat Ebû Hatim mürsel olduğunu kuvvetli saymıştır," demiştir." Ebû Hüreyre (r.a.)'den rivayet olduğuna göre Nebi aleyhisselâm: "Namazın bir rek'atına yetişen kimse tümüne yetişmiş demektir." buyurmuştur. (Hadîsi Buharî, Müslîm, Tirmizî, Nesâî, Ebû Dâvûd ve îbn Mâce rivayet etmiştir. Ancak bir rek'atten daha azma yetişene gelince; ekseri ulemanın görüşüne göre bu, cum'aya yetişmiş sayılmaz; öğleyi dört rek'at olarak kılar. îbn Mes'ûd; "Cum'anın bir rck'atına yetişen ona bir rek'at daha ilave etsin, iki rek'atı kaçıran ise dört kılsın" demiştir. (Hadisi Taberânî iyi bir senetle ri­vayet etmiştir.) îbn Ömer (r.a.) şöyle demiştir: "Cum'anın bir rek'auna ye­tiştiğin zaman ona bir rek'at ilâve et. Eğer otururken cemaate yetişirsen dört olarak kıl. Beyhakî: "Bu görüş, Şâfıfîler, Malikiler ve Hanbelîler'le Hanefilerden Muhammed bin Hasen'in görüşüdür," demiştir. Ebû Hanîfe ve Ebû Yusuf şöyle demiştir: "imama teşehhüdde yetişen kimse cum'aya yetişmiş demektir, imamın selâmından sonra iki rek'at kılar ve cum'a ta­mam olur."

 

2.19.19. Kalabalıkta Cum'a Namazı

 

"Ömer'in hutbe okurken şöyle dediğini işittim: Ahmed ve Beyhakî'nin Seyyar (r.a.)'dan rivayetine göre; Seyyar şöyle demiştir: "Ra-sûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem bu mescidi yaparken bizler muhacir

ve ensar olarak onunla beraberdik. İzdiham olduğunda; "Sizden biriniz kardeşinin sırtına secde etsin,' dedi ve yolda namaz kılanları görünce on­lara; "Mescidde kılın," buyurdu."

 

2.19.20. Cum'adan Önce ve Sonra Nafile Kılmak

 

Cum'adan sonra dört veya iki rek'at kılmak sünnettir. Ebu Hüreyre (r.a.)'den rivayeten: Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem demiştir ki: "Cum'adan sonra namaz, kılan, dört rek'at kılsın." (Hadîsi Müslim, Ebû Dâvûd ve Tirmizî rivayet etmiştir.) İbn Ömer (r.a.)'den rivayet oiundu ki; "Rasûlüllah cum'a günü evinde iki rek'at kılardı." (Hadîsi Buharî, Müslîm, Tirmizî, Ebû Dâvûd, Nesâî ve İbn mâce rivayet etmiştir.)

İbn Kayyım şöyle demiştir: "Rasûlüllah cum'ayı kıldığı zaman evine gider ve iki rek'at kılardı. Ve kılmak isleyene dört rek'at kılmasını emre­derdi." İbn Teymiyye şöyle demiştir: "Eğer mescidde kılarsa dört, evinde kılarsa iki rek'at kılar." Hadisler de buna delalet etmektedir. Ebû Dâ-vûd'un İbn Ömer (r.a.)'den rivayet etmiş olduğu hadisle, İbn Ömer mes­citte kıldığı zaman dört, evinde kıldığı zaman iki rek'at kılardı. Buharî ve Müslim'in İbn Ömer (r.a.)'den rivayetlerine göre: "Rasûlüllah cum'adan sonra evinde iki rek'at kılardı. Dört rek'at kıldığı zaman, kimi zaman biti­şik olarak kılar, kimi zaman da iki rek'attan sonra selâm verir, sonra iki rek'at daha kılardı."

Efdal olan evinde kılmakdır. Eğer mescidde kılarsa, farzı kıldığı yerden başka bir yere geçer. Cum'adan önce kılman sünnet hakkında Şcyh'ül-Islâm İbn Teymiyye şöyle demiştir: "Nebi aleyhisselâm ezandan sonra cum'adan önce namaz kılmazdı. Hiçbir kimse ondan böyle bir şey nakletmedi. Rasûlüllah sailallahu aleyhi ve sellem zamanında minbere oturmadan ezan okunmazdı. Bilâl ezan okur, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem ardarda iki hutbeyi bitirirdi. Sonra Bilâl kalkar kamet getirir, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem namazı kıldırırdı. Rasûlüllah sallal­lahu aleyhi ve sellem ve onunla beraber namaz kılanların, ezanla farz na­maz arasında hiçbir nafile namaz kılmaları imkânı yoktu. Rasûlüllah'm cum'a günü namaza çıkmadan önce sünneti kıldığını hiç kimse nakletme-mişür. Cum'adan önce Rasûlüllah sallaliahu aleyhi ve sellem'in vakit ta­yin ettiği hiçbir namaz yoktur. Onun bu konudaki sözleri, cum'a günü kişi camiye geldiği zaman, bir vakit tayin etmeden namaz kılmaya teşviktir. Kim erken gelir, erken davranır, yürür, bineğe binmeden gelip namaz kı­larsa ona sevap yazılır. Sahabeden gelen de budur. Ashab-i kiram cum'a günü mescide geldikleri zaman, mümkün olduğu kadar namaz kılarlardı.

Bazıları on rek'at, bazıları oniki rek'at, bazıları sekiz rek'at, bazıları da da­ha az kılarlardı. Bunun için imamların çoğu, cum'adan önce belli bir vakti ve belli sayısı olmadığı üzerinde ittifak etmişlerdir. Çünkü böyle birşey, ancak Rasülüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in sözü veya fiili ile sabit olur. Halbuki o, sözüyle ve fiiliyle böyle bir sünnet kılmarmşiır."

 

2.19.21. Cum'a Ve Bayramın Aynı Güne Rastlaması

 

Cum'a ile bayram aynı güne denk gelirse, bayramı kılanlardan cum'a namazı düşer. Zeyd b. Erkam (r.a.) demiştir ki: Nebî aleyhisseîâm bayra­mı kıldı. Sonra cum'aya ruhsat vererek şöyle buyurdu: "Kılmak isleyen kılsın." (Hadisi Buharî, Müslim, Tirmizî, Nesâî ve Ebû Dâvûd rivayet et­miş, İbn Huzeyme ve Hâkim sahih lemistir.) Ebû Hürcyrc (r.a.)'dcn riva-yctcn; Rasülüllah sallallahu aleyhi ve sellem demiştir ki: "Bu günümüzde iki bayram toplanmıştır, isteyene cum'a namazı yerine bayram kâfidir. Diz ise, cum'a kılacağız." (Hadisi Ebû Dâvûd rivayet etmiştir.) İmamın, cum'ayi kılmak isteyenler ve bayrama yetinemeyenler kılsın diye cum'a namazını kıldırması müstehabdır. Çünkü Rasülüllah sallallahu aleyhi ve sellem: "Biz cum'a kılacağız" buyurmuştur. Hanbclilcre göre; bayramda hazır olmak için cum'adan geri kalanın öğleyi kılması gerekir. Zahir olan, vacib olmamasıdır. Çünkü Ebû Davud'un, İbn Zübeyr (r.a.)'den rivayet et­tiğine göre şöyle demiştir: "İki bayram bir güne denk geldi. İbn Zübeyr onları bir araya getirerek sabahtan iki rek'at namaz kıldı, ikindiyi kılıncaya kadar başka bir namaz kılmadı."

 

2.20. Bayram Namazları

 

Bayram namazları hicretin birinci yılında meşru kılınmıştır. Rasü­lüllah sallallahu aleyhi ve sellem bu namazlara devam etmiştir. Erkek ve kadınlara kılmalarını emrettiği müekkcd sünnetlerden biridir. Bayram na­mazlarına ait hususları aşağıda kısaca zikredelim:

 

2.201.   Yıkanma, Kokulanma Ve En Güzel Elbiseyi Giymenin Müstehab Olduğu

 

Ca'fer bin Muhammed'in babasından, onun da dedesinden rivayet et­tiğine göre; Nebî aleyhisseîâm her bayramda en güzel hırkasını giyerdi. (Bu hadisi Şafiî ve Beğavî rivayet etmiştir.) Hasan'dan rivayeten; o de­miştir ki: "Rasülüllah sallallahu aleyhi ve sellem bulabildiğimiz en iyi el­biseyi giymemizi, bulabildiğimiz en iyi kokuyla kokulanmamızı, bulabildiğimiz en pahalı kurbanı kesmemizi emrederdi." (Hadîsi Hâkim rivayet etti. Hadisin ravilerinden İbn lshâk ve İbn Berzah da vardır. Ezdî'nin zayıf saydığı bu zatı İbn Hibbân sika saymıştır.) İbn Kayyım şöyle demiştir: "Rasülüllah her iki bayramda en güzel elbisesini giyerdi. Onun iki bayram ve cum'a günü giymiş olduğu iki elbisesi vardı."

 

2.20.2. Ramazan Bayramına Çıkmadan Önce Yemek

 

Ramazan bayramında namaza çıkmadan önce tek olarak birkaç hur­ma yemek sünnettir. Kurban bayramında yemeği namazdan dönünceye kadar tehir etmek ve kurban kesmişse etinden yemek de sünnettir. Enes (r.a.) şöyle demiştir: "Nebî aleyhisselâm birkaç hurma yemeden bayrama çıkmaz ve onları tek yapardı." (Hadisi Buharî ve Ahmed rivayet etmiştir.) Büreyde (r.a.)'den rivayetin: "Nebî aleyhisseîâm yemeden bayram nama­zına çıkmaz, Kurban bayramında ise, dönünceye kadar birşey yemezdi." (Hadîsi Tirmizî, İbn Mâce ve Ahmed rivayet etmiştir. Ahmed'in rivaye­tinde şu ilâve vardır: "Kurbanın etinden yerdi.") Muvaüa'da Sa'îd b. Müseyyeb (r.a.)'den rivayeten şöyle denmiştir: "insanlar, bayram namazına çıkmadan önce yemek yemekle emrolunurlardı." İbn Kudâmc: "Ramazan bayramı günü yemeğe acele etmenin müstehab olduğunda bir ihtilâf bil­miyoruz," demiştir.

 

2.20.3. Namazgaha Çıkış

 

Bayram namazının mescidde eda edilmesi caizdir. Fakat yağmur ve benzeri gibi özür olmadığı müddetçe şehrin dışında musalla'da eda edil­mesi daha efdaldir. Çünkü Rasülüllah sallallahu aleyhi ve sellem bayram namazlarını musalla'da kılardı. Sadece bir defa yağmur Özrü sebebiyle bayramı mescidde kılmıştır. Ebû Hüreyre (r.a.)'den rivayclen: Bayram gü­nü yağmur yağmış, Nebi aleyhisselâm da bayram namazını onlara mes­cidde kıldırmışlı. (Hadîsi Ebû Dâvûd, İbn Mâce ve Hâkim rivayet etmiş­tir. Yalnız senedinde meçhui bir kişi vardır. Hafız 'Telhis' kitabında "hadîsin senedi zayıftır," demiş, Zehebî ise, "hadîs münkerdir," demiştir.)

 

2.20.4. Kadın ve Çocukların Bayrama Çıkması

 

Kadın ve çocukların bayram namazına çıkmaları meşrudur. Bu ko­nuda genç ihtiyar, dul, bekâr ve hâiz arasında fark yoktur. Ümmü Atiyye'nin hadisi şöyledir: "Bu durumda hayırları görsünler ve müslümanîarm davetine katılsınlar diye, bayram günleri genç ve hayızlı kadınların bayra­ma çıkarı İmal arı yle emrolunduk. Ancak hayızlı kadınlar ayrı bir yerde dururlar." (Hadisi Buharı ve Müslîm rivayet etmiştir.) İbn Abbâs (r.a.)'dan rivayeten; Rasûlüilah sallallahu aleyhi ve sellem hanımlarını ve kızını bayram namazına çıkarırdı. (Hadisi İbn Mâce ve Beyhakî rivayet etmiştir.) Yine İbn Abbâs (r.a.)'dan rivayeten; o şöyle demiştir: "Nebî aleyhisselâm ile beraber ramazan ve kurban bayramına çıktık. Namaz kıl­dı, sonra hutbe okudu, sonra kadınların yanma gelerek onlara vaaz etti. Günün önemini hatırlattı ve sadaka vermekle emretli." (Hadisi Buharı ri­vayet etmiştir.)

 

2.20.5. Yol Değiştirmek

 

ilim ehlinin çoğu, bayram namazına gittiği yoldan değil de imam ol­sun, cemaat olsun başka bir yoldan dönmesinin müstehab olduğu görü­şündedirler. Câbir(r.a.)'den rivayelen; o şöyle demiştir: "Rasûlüilah sallal­lahu aleyhi ve sellem bayram günü başka bir yoldan eve dönerdi." (Hadisi Buharı rivayet etmiştir.) Ebû Hüreyre (r.a.)'den rivayeten: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem bayrama çıktığı zaman çıktığı yolun dışında başka bir yoldan dönerdi." (Hadîsi Müslîm, Ahmed ve Tirmizî rivayet et­miştir.) Bayram günü, bayram namazına gidilen yoldan geri dönmek de caizdir. Ebû Dâvûd, Hâkim ve Buharî 'Tarih' kitabında Bekr b. Mübeşşir (r.a.)'den rivayeten; Bekr şöyle demiştir: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in ashabıyla ramazan ve kurban bayramında musalla'ya çıkardık. Buthân vadisinden gider, musalla'ya gelince Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem ile namaz kılar, sonra yine Buthân vadisinden evlerimize döner­dik." (İbn Seken 'hadisin senedi iyi sayılır,' demiştir.)

 

2.20.6. Bayram Namazının Vakti

 

Bayram namazının vakti güneşin üç metre yükselmesinden zevale kadardır. Ahmed b. Hasan el-Bcnnâ Cündüb hadisinden tahriç ederek şöyle demiştir: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem güneş iki mızrak yüksek iken bize ramazan bayramını kıldırdı. Güneş bir mızrak iken bize kurban bayramı namazını kıldırdı." Şcvkânî şöyle demiştir: "Bu hadis, bayram namazının vaktinin belirtilmesi konusunda gelen haberlerin en iyisidir. Yine bu hadîsten; kurban bayramı namazını acele kılmak ve ra­mazan bayramı namazını tehir etmenin müstehab olduğu da anlaşılmakta­dır." îbn Kudâme; "Kurban kesme vakti geniş olsun diye, kurban bayramı namazını öne almak sünnet olduğu gibi, sadaka-i fıtr vaktinin geniş olma­sı için ramazan bayramını uzak kılmak da sünnettir. Bu konuda başka zıt bir görüş bilmiyoruz," demiştir.

 

2.20.7. Bayram Namazlarında Ezan ve Kamet

 

İbn Kayyım demiştir ki; "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem mu­salla'ya vardığı zaman ezan ve kamet getirmeden, "es-salâtü câmi'atün' demeden namaza başlardı. Sünnet oian bunların hiç birisini yapmamaktır. İbn Abbâs ve Câbir (r.a.)'den yapılan rivayete göre; şöyle demişlerdir: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem zamanında ramazan ve kurban bayramlarında ezan okunmazdı." (Hadîsi Buharî ve Müslîm rivayet etmiş­tir.) Müslim, 'Atâ'dan rivayeten şöyle demiştir: "Câbir bana haber verdi ki ramazan bayramı namazında imam çıktığı zaman veya imam çıktıktan sonra ezan, kamet, nida ve benzeri herhangi birşey yoktur. O gün nida et­mek de yok, kâmet de yok." Sa'd b. Ebî Vakkâs (r.a.)'dan rivayeten: "Ra­sûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem ezan ve kâmetsiz bayramı kılmış, ara­larını bir oturuşla ayırmadan ayakta iken arka arkaya iki hutbe okumuş­tur." (Hadisi Bezzâr rivayet etmiştir.)

 

2.20.8. Bayram Namazlarında Tekbir

 

Bayram namazı iki rek'attir. Birinci rek'atta; iftitah tekbirinden son­ra, kırâetten önce yedi tekbir almak sünnettir. İkinci rek'atla; kıyam tekbi­ri hariç tekbir almak, her tekbirde elleri kaldırmak sünnettir. Amr b. Şu-ayb babasından, o da dedesinden rivayeten: "Nebi aleyhisselâm bayramda oniki tekbir almıştır. Birinci rek'atta yedi, son rek'atta beş tekbir almış, bayramdan önce ve sonra herhangi bir namaz kılmamıştır." (Hadîsi Ah­med ve İbn Mâce rivayet etmiştir. Ahmed; "Ben bu görüşü benimsiyo­rum." demiştir.) Ebû Dâvûd ve Dârekutnî'nin rivayetine göre; Nebî aley­hisselâm şöyle buyurmuştur: "Ramazan bayramında birinci rek'atta yedi tekbîr, son rek'atta beş tekbir vardır. Her iki rek'atla tekbirden sonra kırâet vardır."

Bu görüş en kuvvetli görüş olup, sahabe, tabiîn ve imamlardan ilim ehlinin çoğu bu görüşü benimsemiştir.

İbn Abdilberr şöyle demiştir: "Nebî aleyhisselam'dan bir takım ha-sen rivayetler varid olmuştur ki, bayram namazlarında birinci rek'atta ye­di, ikinci rek'atta beş tekbir almıştır. Bu husus Abdullah b. Amr, İbn Ömer, Câbir, Âişe, Ebû Vâkıt ve Amr bin Avf el-Müzenî'nin hadisinden rivayet olunmuştur. Bunun dışında kuvvetli veya zayıf bu hadise zıt bîr ri­vayet yoktur ve ilk olarak bu görüşle amel edilmiştir."

Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in, tekbirler arasında azıcık durup, herhangi bir zikir yaptığı varid değildir. Fakat Taberânî ve Beyhakî'nin İbn Mes'ûd'dan kuvvetli bir senetle rivayet ettiğine göre; İbn Mes'ûd (r.a.) sözüyle ve fiiliyle Allah'a hamdcder, sena eder ve Rasûîül-lah sallallahu aleyhi ve sellem'e salâvat geLirirdi. Aynı durum Huzeyfe ve Musa'dan da rivayet olunmuştur. Tekbîr sünnet olup kasden veya unuta­rak icrkedilmesi ile namaz bozulmaz. İbn Kudâme; "bu konuda herhangi bir ihtilâf bilmiyorum," demiştir. Şcvkânî ise; "tekbîrleri unutarak terke-derse unuttuğu için sehiv secdesi yapmaz," görüşünü tercih etmiştir.

 

2.20.9. Bayram Namazından Önce ve Sonra Namaz Kılmak

 

Bayram namazından önce veya sonra sünnet kılmak sabit olmamış­tır. Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem ve ashabı musalla'ya çıktıkları zaman bayram namazından önce veya sonra herhangi bir namaz kılma-mışlardjr. İbn Abbûs (r.a.) şöyle demiştir: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem bayram günü musalla'ya çıkıp iki rek'at namaz kıidı. Ondan önce veya sonra başka namaz kılmadı." (Hadîsi Buharı, Müslim, Tirmizî, Ebû Dâvûd, Nesâî ve İbn Mâce rivayet etmiştir. İbn Ömer (r.a.)'den rivayeten: Kendisi bayram günü musalla'ya çıktı. Bayramdan Önce veya sonra na­maz kılmadı. İbn Ömer (r.a.) Nebi aleyhissclâm'm böyle yaptığını da ha-tırlaltı. Buharî'nin İbn Abbâs'dan zikrettiğine göre; bayramdan önce na­maz kılmak mekruhtur. Ama mutlak olarak nafile kılmaya gelince; Hafız İbn Hacer 'Fetih' kitabında; "bütün günlerin kerahat vakitleri hariç, nafile kılmanın mcncdildiğine dair hususi bir delil mevcut değildir," demiştir.

 

2.20.10. Kimlerin Bayram Namazı Kılması Sahihtir

 

Bayram namazını erkek, kadın ve çocukların, misafir ve mukimin, cemaatle evde, mescidde ya da musallada kılmaları sahihdir. Cemaatle namazı kaçıran kimse, iki rek'at namaz kılar. Buharı; 'Bayram namazım kaçıran iki rek'al namaz kılar' başlığı altında şöyle demiştir: "Kadınlarla evlerde ve köyierde duranlar da aynıdır. Çünkü Rasûlüllah: "Bu bizim, islâm ehlinin bayramıdır," buyurmuştur." Enes b. Malik (r.a.), kölesi İbn Ebî Utbe'yc bir köşeyi hazırlamasını emredip, çocuklarını ve ailesini ora­da topladı. Şehirde oturanların namazı ve tekbîrleri gibi namaz kıldırdı. İkrime (r.a.) şöyle demiştir: "Sevad ahalisi bayram günü toplanır, imamın yaptığı gibi iki rek'at kılardı." 'Atâ: "Bayram kaçıran iki rek'at kılar," de­miştir.

 

2.20.11. Bayram Hutbesi

 

Bayram namazından sonra hutbe okunması ve onun dinlenmesi sün­nettir. Ebû Sa'îd (r.a.)'den yapılan rivayete göre; o şöyle demiştir: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem, ramazan ve kurban bayramı günü mu­sallaya çıkardı. İlk önce namaza başlar, sonra bitince kalkar cemaatin kar­şısına geçerdi. Cemaat saflarında oturmuş olduğu halde onlara vaaz eder, tavsiyelerde bulunur ve onlara emirler verirdi. Eğer herhangi bir tarafa as­ker göndermek islerse gönderir, emredeceğini emreder, sonra dönerdi." Ebû Sa'îd (r.a.) devamla şöyle demiştir: "İnsanlar, Medine emiri olan Mervan'la birlikte kurban veya ramazan bayramına çıktığımız zamana ka­dar bu şekle devam ettiler. Mervan'la namazgaha çıkınca Kesir b. es-Sa'îd'in yaptığı minber karşımıza çıktı. Mcrvan kılmadan önce minbere çıkmak istedi. Elbisesini çektim. O da benden kurtularak minbere çıktı. Namazdan önce hutbe okudu. Ben de; 'Vallahi değiştirdiniz,' dedim. Mcr­van; "Ey Ebû Sa'îd, senin bildiğin devir geçti,' dedi. Ben de; 'Vallahi be­nim bildiğimden daha hayırlı bir şey bilmiyorum,' dedim. Mcrvan; 'Na­mazdan sonra cemaat oturup bizi dinlemiyor. Ben de hutbeyi namazdan önceye aldım,' dedi." (Bu hadisi Buharı ve Müslîm rivayet clmişlir.) Ab­dullah b. Sa'îd (r.a.)'den rivaycı olunduğuna göre: o demiştir ki: "Rasûlül­lah sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber bayram namazında bulundum. Namaz bitince şöyle buyurdu: "Biz hutbe okuyacağız. Oturmak isteyen otursun. Gitmek isleyen gitsin." (Hadîsi Nesai, Ebû Dâvûd ve İbn Mâcc rivayet etmiştir.)

Bayram namazlarında hutbe arasında imamın oturması hakkında va-rid olan rivayetlerin hepsi zayıftır. Ncvevî şöyle demiştir: "Hutbenin tek­rarı hakkında bir şey sabit olmamıştır. Hutbeye Aliah'a hamd ile başlamak müstehabdır. Rasûlüllah sallailahu aleyhi ve sellem'den bunun dışında bir şey işitilmem iştir." İbn Kayyım demiştir ki: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve seîlem Bütün hutbelerinde Allah'a hamd ile başlardı. Bayram hutbeleri­ne tekbîrle başladığına dair ondan bir badis rivayet edilmemiştir. İbn Mâce'nin "Sünen'inde, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in müezzini Sa'îd (r.a.)'den yaptığı rivayete göre; "Nebi aleyhisselam hutbenin bölüm­leri arasında tekbir alırdı, ve bayram hutbelerinde tekbîri çoğallirdı." Böy­le yapması hutbeyi tekbîrle açlığına delâlet etmez. Bayram hutbelerinde ve yağmur duasının başlangıcındaki tekbîrinde insanlar ihtilâf etmişlerdir. Dendi ki; 'her ikisine de tekbîrle başlar.' Yİnc başka bir görüşe göre; 'yağ­mur duası hutbesine istiğfar ile başlar.' Bazıları ise; 'her ikisine hamd ile başlar.' demişlerdir." Şeyh-ül İslâm Takıyyüddin şöyle demiştir: "Doğru olan hamd ile başlamaktır. Çünkü Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Elhamdülillah ile başlanmayan her iş noksandır." Rasû­lüllah sallallahu aleyhi ve sellem hutbelerin hepsine "Elhamdülillah" ile

başlardı. Birçok fakihlerin Rasûlüllah'ın yağmur duası hutbesine tekbîrle başladığına dair sözleri hakkında Nebî aleyhisselam'dan asla bir sünnet yoktur. Aksine sünnet bunun tersini gerektiriyor. O da Rasûlüllah sallalla-hu aleyhi ve sellem'in bütün hutbelerinde "Elhamdülillah" ile başladığı­dır."

 

2.20.12. Bayram Namazının Kazası

 

Ebû Umeyr b. Enes şöyle demiştir: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in ashabından ve ensarın çoğundan duyduğuma göre şöyle demiş­lerdir: 'Şevval ayının hilâlini göremeyince oruçlu olarak sabahladık. Gün­düzün sonunda bir kafile geldi. Rasûlüllah'ın huzurunda hilâli dün gör­düklerine şahitlik etliler. Rasûlüllah sallaliahu aleyhi ve sellem iftar etme­lerini ve yarın için bayrama çıkmalarını emretti." (Hadisi Anmcd, Nesai ve İbn Mâce sahih bir senetle rivayet etmiştir.) Bu hadiste, 'eğer cemaat bir özür sebebiyle bayram namazını kaçınrsa, öbür gün namazgaha çıkıp bayram namazını kılar,' diyenlere delil vardır.

 

2.20.13.  Bayramlarda Oynamak, Eğlenmek, Şarkı Söylemek ve Yemek Yemek

 

Mubah olan oyun, iyi eğlence, güzel şarkı; bunlar bayram günleri bedeni dinlendirmek ve istirahat etmek için Allah'ın meşru kıldığı dini alâmetler. Enes (r.a.) şöyle demiştir: "Nebî aleyhisselam Medine'ye geldi­ğinde Medine halkının oynayıp eğlendikleri iki günleri vardı. Nebî aley­hisselam şöyle buyurdu: "Allah Teâlâ bu iki gününüzü hayırlı iki gün olan ramazan ve kurban bayramı ile değiştirdi." (Hadîsi Nesâî ve îbn Hibbân sahih bir senetle rivayet etmişlerdir.) Yine Âişe (r.a.)'den rivaye-ten; o demiştir ki: "Bayram günü, iki cariye Boğas günü hakkında şarkı söylerken Ebû Bckr yanımıza girdi. Boğas, Evs ile Hazrec kabileleri ara­sında yapılan ve çok kişinin öldürüldüğü gündür. Ebû Bekr (r.a.); 'Ey Al­lah'ın kullan, şeytan çalgısını mı çalıyorsunuz?' dedi. Üç defa böyle söy­leyince Rasûlüllah sallaîlahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Ya Ebâ Bekr, her milletin bir bayramı vardır. Bugün bizim bayramımızdır." Buharî'nin lâfzına göre Âişe (r.a.) şöyle demiştir: "Yanımda Boğas günü şarkısı söyleyen iki cariye olduğu halde Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem yanıma girdi, yatağın üzerine yaslandı, yüzünü çevirdi. Ebâ Bekr içeri girdi. Beni azarlayarak şöyle dedi: 'Nebî'nin huzurunda şeytan çalgı­sı ha!' Nebî aleyhisselam ona dönerek şöyle buyurdu: "Onları bırak." Ra-sûlülîah'tan bir an fırsat bulunca cariyelere işaret ettim, çıktılar. Bir bayram günü Sudanlılar kalkan ve harbe ile oynuyorlardı. Rasûlüllah'a sor­dum. "Bakmak istiyor musun?" dedi. 'Evet,' dedim. Yanağım yanağına dayalı olduğu halde beni arkasına durdurarak oynayanlara şöyle diyordu: "Ey Erfedeoğulları, haydi göreyim sizi." Nihayet bıktım. Rasûlüllah; "Yeler mi?" diye sordu. Ben de; "Evet," dedim. "Öyleyse gil," buyurdu." Hafız 'Fetih' kitabında demiştir ki: Ebû'z-Zenâd, Urve ve Âişe (r.a.) yo­luyla İbn'üs-Serrâc'dan rivayet olunan hadise göre; Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem o gün şöyle buyurdu: "Medine yahudilcri bilsin ki, bizim dinimizde genişlik vardır. Şüphesiz ben müsamahakâr Hanif dini ile gön­derildim. Ahmed ve Müslim'in Nübeyşe (r.a.)'den rivayetine göre; Nebî aleyhisselam şöyle buyurdu: "Teşrik günleri yeme, içme ve Allah'ı zikir günleridir."

 

2.20.14. Zilhicce'nin İlk On Gününde îyi Ameller Yapmanın Fazileti

 

İbn Abbâs (r.a.)'dan rivayeten Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "(Zilhicce'nin onunu kasdederek,) Bu günlerde yapılan ameli salihlen Allah'a daha sevimli hiçbir gün yoklur." Ashab: "Yâ Rasûlallah, Allah yolunda cihaddan daha mı sevimlidir?" deyince, Rasû­lüllah saliallahu aleyhi ve sellem: "Evet, Allah yolunda cihaddan daha sevimlidir. Ancak bir kimse canıyla ve malıyla cihada çıkar da sonra on­dan hiçbir şey geri dönmezse o müstesna." buyurdu. (Hadîsi Buharî, Tirmizî, Ebû Dâvûd ve tbn Mâce rivayet etmiştir.) Ahmed ve Taberânî'nin İbn Ömer (r.a.)'den rivayetlerine göre; Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Allah katında bu on günde yapılan amelden daha sevimli hiçbir amel yoktur. Bu günlerde 'Lailâhe illallah, 'Allahuekber' ve 'Elhamdülillah'ı çoğaltınız,"

İbn Abbâs: "Allah'ın ismini belli günlerde anarlar."[80] âyetinden maksat Zilhicce'nin ilk on günüdür," demiştir. İbn Ömer ve Ebû Hüreyrc (r.a.) on günde sokağa çıkarlar, tekbir alırlar, insanlar da onların tekbirle-riyle tekbîr alırdı. (Hadîsi Buharî rivayet etmiştir.) Sa'îd b. Cübeyr (r.a.) on gün girdiği zaman, çok ibadet eder. Hattâ ibadet yapmaya gücü yetme­yecek duruma gelirdi. Evzaî şöyle demiştir: "Bana ulaşan haberlere göre, on günde amel etmek, Allah yolunda gazveye çıkarken gündüzleri oruç tutmak, geceleri nöbet beklemek gibidir. Ancak şehitlikle hususi nimete eren müstesna." Evzaî devamla demiştir ki: "Bu hadisi bana bir adam Rasûlüllah'tan rivayet ederek anlattı." Ebû Hüreyre (r.a.)'den rivayet olundu­ğuna göre, Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Zilhic-ce'nin on gününde yapılan ibadetten Allah'a daha hoş gelen başka bir günde yapılan ibadet yoktur. On günün her birinde tutulan oruç, bir se­nelik oruca denktir ve her gece kılınan namaz kadir gecesine denktir." (Hadîsi Tirmizî, İbn Mâce ve Beyhakî rivayet etmiştir.)

 

2.20.15. Bayramda Tebrikleşmenin Müstehab Olduğu

 

Cübeyr b. Nüfeyr (r.a.)'den rivayet olunduğuna göre; o şöyle demiş­tir: "Rasûlüllah'ın ashabı bayram günü karşılaştıklarında birbirlerine "Tegabbel tninnâ ve minke" (Allah bizim ve sizin bayramlarımızı kabul et­sin,) derlerdi." "Hafız İbn Haccr; 'hadîsin isnadı hasendir,’ demiştir.)

 

2.20.16. Iîayram Günlerinde Tekbir Getirmek

 

Bayram günlerinde tekbir sünnettir. Ramazan Bayramı için Allah şöyle buyuruyor: "Kaza borcunuzu iamamlayasınız da, size hidayet ettiği şekilde Allah'ı tekbirle yüceltesiniz. Gerek ki şükredersiniz."[81] Kurban Bayramı için ise: "Allah'ı sayılı günlerde zikredin."[82] buyuruyor. Yine; "Böylece sizi doğruya hidayet ettiği için Allah'ı tekbîr edesiniz diye, on­lara (kurbanlıklara) sizin için boyun eğdirdi. "[83]

Cumhur ulemaya göre Ramazan Bayramı'nda tekbîr, namaza çıkar­ken başlar, hutbeye kadar devam eder. (Her ne kadar İbn Ömer ve diğer sahabelerden bu konuda sahih rivayetler varsa da, bu konuda bir takım zayıf hadisler de vardır.) Hâkim: "Bu, hadis ehlinin kabul ettiği bir sün­nettir," demiştir. Ahmed, İshâk ve Ebû Sevr de aynı görüştedir. Başka bir grup alim; "Ramazan gecesinde tekbir getirmek, hilâli gördükten sonra başlar, ertesi gün namazgahta imam hutbeye çıkıncaya kadar devam eder," demişlerdir. Kurban Bayramı'nda tekbirin vakti, arefe gününün sa­bahından başlar, teşrik günleri'nin ikindisine kadar devam eder. Teşrik günleri; Zilhicce'nin onbir, oniki ve onüçüncü günleridir. Hafız 'Fetih' ki­tabında şöyle demiştir: "Bu konuda Nebi aleyhisseîam'dan bunların hiçbi­ri hakkında hadis sabit olmamıştır. Sahabeden varid olanların en sahihi Ali (r.a.) ile İbn Mes'ûd (r.a.)'m: "Arefe günü sabahından Mina'daki son günün ikindisine kadardır," sözleridir." İbn Münzîr ve diğerleri de bunu tahric etmişlerdir. Şafiî, Ahmed, Ebû Yusuf, Muhammed bu görüşü be­nimsemiştir. Ömer ve tbn Abbâs (r.a.)'ın görüşleri de budur.

Teşrik günleri'nde tekbîr, sadece bir vakte mahsus olmayıp, o gün­lerdeki bütün vakitlerde müstehaptır. Buharî demiştir ki: "Ömer (r.a.) Mİ-na'da yüksek çadırında tekbîr getirir, mescid ehli bunu işitir, tekbîr alırlar, çarşıdakiler de tekbîr alırlardı. Mina tekbîrlerle çınlardı. îbn Ömer (r.a.) bu günierde, Mina'da namazların arkasında, yatağında, çadırında, oturdu­ğu yerde, yürüdüğü yerde, her yerde tekbîr getirirdi. Meymune kurban günlerinin hepsinde tekbîr alırdı. Kadınlar, Eban b. Osman ve Ömer b. Abdülaziz ile beraber teşrik gecelerinde mescidde crkcklerie beraber tekbîr getirirlerdi." Hafız şöyle demiştir: "Bu rivayetler, bu günlerde na-rnazın sonunda tekbîrin mevcudiyetini kapsıyorsa da, bazı konularda alimler arasında ihtilâf konusu olmuşlardır. Bazıları namazların sonunda tekbîr getirmeyi, bazıları nafileler hariç, sadece farz namazlarda getirme­yi, kimisi kadınların değil erkeklerin getirmesini, tek başına kılanın değil cemaatle kılanın, kaza kılanların değil eda kılanların, misafirin değil mu­kim olanların, bazıları ise köydekilcrin değil şehirde oturanların tekbir ge­tirmesini gerekli görmüşlerdir. Buharî'nin seçmiş olduğu görüşün zahiri bütün rivayetleri içine alacak kadar şümullüdür. Tekbîr lafzına gelince; bu oldukça geniştir. Bu konudaki hadîslerin en sahihi, sahîh bir senetle Abdürrezzak'm Seimân (r.a.)'dan rivayet elmiş olduğu hadistir. Selman (r.a.) şöyle demiştir: "Allahu ekber, Allahu ekber, Allahu ekber kebîran" diye tekbîr getirin." Ömer ve İbn Mcs'ûd (r.a.)'den gelen rivayette ise tekbîr şöyledir: "Allahu ekber, Allahu ekber, Lâ ilahe illâ'llâhu va'llâhu ekber, Allahu ekber ve li'ilahi'l-hamd."

 



[1] Ankebût: 45.

[2] A'lâ: 14-15.

[3] Tâhâ: 14.

[4] Bakara: 110.

[5] Bakara: 45.

[6] Kevser: 2.

[7] En'am: 162-163.

[8] Müminûn: 1-2,9-11.

[9] Bakara: 238-239.

 

[10] Nisa: 101-103.

[11] Meryem: 59.

[12] ibrahim: 40.

[13] Mâ'ün:4-5.

[14] Nisa: 116. 102

[15] Nisâ: 103.

[16] Hûd: 114.

[17] İsra:78.

[18] Taha: 130.

[19] Bakara: 238.

[20] Terci: müezzinin, şehadeteyni (eşhedü en lâ ilahe illallah ile eşhedü enne Muhammeden Rasûlüllah kelimeleri) yavaşçacık ve yalnız kendine duyuracak bir sesle söyledikten sonra yüksek sesle tekrar etmesine denir, (yy. notu.)

[21] Miade:6.

[22] Müddessir: 4.

[23] A'raf:31.

[24] Nur 31.

[25] îzar; Belden aşağı giyilen elbise (Etek).

Rida; Omuza alınan elbise (Kaftan).

kamus; İçten giyüen elbise (Gömlek).

Aba; Elbisenin üstüne örtünen (Kaftan).

Sîrva; îzann altına giyilen elbise (Şalvar).

Tubba; Güreşçi donu, küçük don.

[26] Bakara: 144.

[27] Bakara: 115.

[28] Bakara: 239.

[29] Beyyine: 5.

[30] Bakara: 238.

[31] Hac: 77.

[32] Nahi:98.

[33] Selâmdan sonra Ebu Hurcyrc: "Nefsim yedinde olan Zat'a andolsun ki, namaz bakımından Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'e en çok benzeyeniniz benim," demiştir. (Buharî bunu taliken zikretmiş, Nesâî, ibn Huzeyme, ibn Hibbân, ibn Sirac rivayet etmiştir.) Buharı'de İbn Şihâb'ın şöyle dediği kayıtlıdır: "Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem "âmin" diyordu. 'Atâ; "Âmin duadır," demiştir, tbn Zübeyr, " Ardındakîler mescidde ses yükselecek şekilde "âmîn" derlerdi." demiştir. Nafi de: tbn Ömer'in bunu lerketmediğini, herkesi teşvik ettiğini, hatta ibn Ömer'den bu konuda bir haber duyduğunu söylemiştir.

[34] A'râf:204.

[35] Nasr:3.

[36] A'lâ: 1.

[37] Tevenük: Sağ ayağımı dikip sol ayağını büklükten sonra ayağının üzerine oturmaksızuı sol kaynağının üstüne oturmak, (y.n.)

[38] Bakara: 136.

[39] Al-i Imrân: 64.

[40] Al-i îmrân: 52.

[41] Âl-i İmran:128.

[42] İsra:79.

[43] Zâriyât: 15-19.

[44] Furkan: 63-64.

[45] Secde: 15-17.

[46] Secde: 36.

[47] Zümer:9.

[48] Kehf:54.

[49] Âl-i İmran:135.

[50] Nuh:10-11,Hûd:3,52,90.

[51] Zira: Dirsekten orta parmak ucuna kadar olan uzunluk ölçüsü. 75 ile 90 santim arasında değişen çeşitleri vardı. (yy. notu)

[52] Tevbe: 18.

[53] Meryem:58.

[54] Yusuf: 86.

[55] Bakara: 238.

[56] Mâûn: 4.

[57] Meryem:59.

[58] Talak: 1.

[59] Meryem: 64.

[60] Nisa: 102.

[61] Bakara: 239.

[62] Meryem: 59.

[63] Al-i İmran: 135.

[64] Zilzâl: 7-8.

[65] Enbiya: 47.

[66] Nisa: 103.

[67] Nisa: 102.

[68] Nisa: 101.

[69] Nisa: 101.

[70] Ahzab:21.

[71] Zuhruf: 13.

[72] Cum'a: 9.

[73] Nisa: 59.

[74] Nûr:51.

[75] Nisa: 65.

[76] Cum’a: 9.

[77] Zuhruf:77.

[78] Enfal: 28, Teğabün: 15.

[79] En’am: 160.

[80] Hacc:28.

[81] Bakara: 267.

[82] Bakara: 203.

[83] Hacc:37.