Namaz Vakitleri İçin Gerekli Bilgiler
Namazın Farz Olmasının Şartları
Farz Namazlara Tabi Olmayan Sünnetler
Nafile (Sünnet) Namazların Çeşitleri
A) Farz Namazlara Tabi Müekked Sünnetler
B) Farz Namazlara Tabi Gayri Müekked Sünnetler
A) Cemaatla Kılınması Sünnet Olmayan Nafile Namazlar (Toplu Olarak)
B) Cemaatla Kılınması Sünnet Olan Nafile Namazlar
Namaza Başlamadan Önce Gerekli Olan Şartlar
Namazın Sahih Olmasının Şartları
Ezanın Sahih Olmasının Şartları
Namazda Kadın İle Erkeğin Ayrılacağı Yerler
Vakit Namazların İçindeki Fiiller
Namaz Kılınması Mekruh Olan Vakitler
Cuma Namazının Sahih Olmasının Şartları
Cuma Namazı İle İlgili Bir Açıklama
Bayram Namazları İçin Bazı Önemli Bilgiler
Savaş Anında Kılınan Korku Namazı
Cephede Ve Savaş Halinde Farz Namazlar Dört Çeşit Kılınabilir
Giyilmesi Haram Olan Elbiseler
Ölünün Teçhiz Ve Tekfin İşlemleri
İslam'da namazın,
diğer ibadetlerde hiç bulunmayan bir yeri vardır. Zira O, dinin direğidir. O,
olmayınca din ayakta durmaz.
Rasulullah (s.a.v.),
namazla ilgili "Dinimizin özüdür"' şeklinde önemle çok defa hadis-i
şeriflerinde namaz konusunda bizi uyarmıştır.
Bu uyarılardan
bazıları şunlardır:
"İşin başı İslam,
İslam'ın direği namaz, en zirvesi ise Allah yolunda cihaddır."
"İslamda namaz, bir baş gibidir. Namazı olmayanın
dini yoktur."
"Kıyamet günü kulun ilk hesaba çekileceği şey
onun namazıdır. Namazı iyi ise diğer amelleri de iyi olur. Namazı bozuk ise
diğer amelleri de bozuk olur." [1]
Enes'ten rivayet
edilmiştir: Namaz, Peygamber (s.a.v.)'e Miraç Gecesi'nde elli vakit olarak farz
kılındı. Sonra beş vakte indirildi ve Yüce Allah kendisine:
"Ya Muhammed! Benim katımda söz değiştirilmez.
Onun için bu beş vakte elli vakit sevabı yazılır." [2]
buyurdu.
Rasulullah (s.a.v.)'in
dünya'dan ayrılıp irtihal edeceği zaman son olarak ümmetine vasiyet ettiği şey
namazdır. Son nefesinde iken şöyle buyurdu:
"Namaz! Namaz! Bir de emriniz altındaki köleler.
Dînden en son kaybolacak ibadet namazdır. Namaz, zayi oldu mu bütün din zayi
olmuş demektir."
Kur'an-ı Kerim'de Yüce
Allah namazla ilgili şöyle buyuruyor: "(Resulüm)
sana vahyedilen Kitab'ı (Kur'an’ı) oku ve namazı kıl Muhakkak ki namaz,
hayasızlıktan ve kötülüklerden alıkoyan Allah'ı anman (ibadetlerin) en
büyüğüdür." (Ankebut: 29/45)
Cabir bin Abdullah
(r.a.)'dan rivayet olunduğuna göre Peygamberimiz (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu
işittim, diyor:
"Sizden biriniz kapısı önünden bir nehir akar
da ondan günde beş defa yıkanırsa, o kimsede kirden bir şey kalır mı? İşte beş
vakit namaz kılan kimse de bunun gibidir. Allah bu namazlarla onun hatalarını
giderir.[3]
Namazın hiç bir
şekilde terki uygun görülmemektedir. Yolculukta, korku halinde, hastalıkta...
vb. gibi her durumda kılınması gerekir.
Kul hakkı hariç diğer
günahlar için tevde edilmesi kaydıyla affolunma ümidi vardır. Ama namaz için
affolunma diye bir durum sözkonusu değildir.
Kişi hasta olduğu
zaman ayakta duramıyorsa oturarak, oturarak da kılamıyorsa uzanarak, daha ağır
bir vaziyette ise o hali ile Allah'ı anarak bu ilahi görevi eda etmesi gerekir. [4]
Namazı inkâr ederek
terkeden bütün alimlerin görüşü ile kâfir olup, islam dininden çıkar.
Namazın farz olduğuna
inanmakla beraber, tembellik ve dünya meşgaleleri sebebi ile terkedene gelince;
bunlar bir özür sayılmaz çünkü hadisi şerifler bu kimselerin de küfre girdiğini
açıklamıştır.
Namazı bile bile
terketmenin kişiyi küfre götürdüğünü açıklayan hadisler şunlardır:
1- Cabir
(r.a.)'den rivayeten, Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Kişi ile küfür arasında, namazı terketmek
vardır." [5]
2- Büreyde
(r.a.)'den rivayeten, Resulullah (s.a.v.):
"Bizimle kafirler arasındaki ahd, namazdır. Kim
namazı terkederse kâfir olmuştur."
[6]
buyurmuştur.
3- Abdullah
bin Amr bin As'dan rivayeten, Resulullah (s.a.v.) bir gün namazdan bahsederken
şöyle buyurmuştur:
"Namaza devam eden kimse için kıyamet gününde
namaz bir nur, bir delil ve bir kurtuluştur. Namaza devam etmeyen kimseler için
namaz bir delil ve kurtuluş değildir. Ve o kimse kıyamet gününde Karun,
Firavun, Hâmân ve Ubeyy bin Halef ile beraber olacaktır.:" [7]
Namazı bilerek
terkedenin ahirette küfür önderleriyle beraber olması, o kimsenin küfür
üzerinde olduğunu gösterir.
İbn Kayyım şöyle
demiştir:
"Namazı terkedeni
ya malı, ya reisliği, ya memuriyet görevi, ya da ticareti engeller. Malı,
namazını kılmaktan engelleyenler Karun'la beraber; saltanatı namaz kılmasını engelleyenler
Firavun'la beraber, memuriyeti ve vezirliği engelleyenler Hâmân'la beraber,
ticareti engelleyenler de Ubeyy bin Halef ile beraberdirler." [8]
Farz namazlar beştir.
1- Öglen Namazı: Bu namazın ilk vakti, güneşin zevale girmesiyle başlar; son vakti,
zeval gölgesinden başka herşeyin gölgesinin uzunluğu kendi misli oluncaya
kadardır.
2- İkindi Namazı: Bu namazın ilk vakti, herşeyin gölgesi kendi mislini geçtikten sonra
başlar. Son vakti ise makul olan görüşe göre, herşeyin gölgesi kendi
gölgesinin iki misline yetişinceye kadardır. Güneşin batmasına kadar da
kılınması caizdir.
3- Akşam Namazı: Bunun vakti (dar olduğu için, şöyle bir zaman ölçüsü tanınmıştır:)
Güneş battıktan sonra normal bir Ezan-ı şerif okunup, abdest alınıp avret
yerleri örtülüp 5 rekâtlık bir namaz kılınacak kadar bir zamandır. [9]
4- Yatsı Namazı: Bunun ilk vakti ufuktaki kırmızı şafağın kaybolmasından başlar, son
vakti gecenin üçte biri geçinceye kadardır. İkinci fecrin (fecri sadığın)
doğuşuna kadar da kılınması caiz görülmüştür.
5- Sabah Namazı: Bu namazın da ilk vakti, ikinci fecrin ( fecri sadığın) çıkmasından başlar.
Sabah namazının son vakti ise makul görüşe göre ortalık açılıncaya kadar devam
eder. Güneş doğana kadar kılınmasına da cevaz verilmiştir. [10]
Bir günde kılınan beş
vakit namazın vakitleri için delil olarak Ebu Musa (r.a) Resulullah
(s.a.v.)'den şöyle nakleder:
"Resulullah'a bir
kimse geldi ve kendisinden namaz vakitlerini soruyordu. Resulullah (s.a.v.)
ona hiçbir cevap vermedi. Müteakiben fecr yarıldığı zaman sabah namazını ikame
etti. Halbuki insanlar birbirini halen tanıyamıyordu. Sonra güneş ortadan
meylettiği zaman müezzine emretti ve öğlen namazını kıldı. Cemaatin içinde en
iyi bilen durumunda olan bir sözcü, gündüz yarı olmuştur der, idi. Sonra güneş
yüksek iken emredip ikindiyi ikame etti. Sonra güneş battığı zaman emredip
akşamı ikame etti. Sonra şafak kaybolduğu zaman emredip yatsıyı ikame etti.
Sonra ertesi gün sabah namazını o kadar geri bıraktı ki bu namazdan çıkan
herhangi biri güneş muhakkak doğmuştur yahut hemenhemen doğdu der idi. Sonra
öğlen namazını dünkü ikindi vaktine yaklaşan bir vakte kadar geciktirdi.
Sonra ikindiyi o kadar
geri bıraktı ki namazdan çıkan herhangi bir kimse güneş kıpkırmızı oldu der
idi. Sonra şafağın kaybolacağı zamana yakın oluncaya kadar akşam namazını geri
bıraktı. Sonra yatsı namazını gecenin ilk üçte biri oluncaya kadar geri
bıraktı. Sonra sabah olunca soruyu soranı çağırdı ve O'na:
"Namazın vakti şu iki vakit arasıdır." buyurdu. [11]
Bu hadisi şeriften beş
vakit olan farz namazların ilk ve son vakitleri açıkça anlaşılmaktadır.
Hadisin ilk paragrafı
namazların ilk vakitlerini, son paraprafı ise namazların son vakitlerini
bildirmektedir. Bu hadisin açık hükmünden anlaşılıyor ki bir namazın kılınma
vakti ilk vaktinden son vaktine kadar devam eder. Yani namazı vaktinin
ilkinde, ortasında ve sonunda kılmak caizdir. Ama şu kadar ki efdal olan vakit
ilk vakittir. Diğer vakitler cevaz ve meşruiyet vakitleridir. Beş vakit farz
namazdan herhangi birini bile bile tehir etmenin ve hele hele son vakite
geciktirmenin uygun olunmayacağı da bilinmelidir.
Namaz vakitleri için
artık başka delil ileri sürmeye ihityaç duymuyoruz. Peygamber (s.a.v.), soruyu
soran adama ilkin cevap vermeyerek, daha sonra hem beliğ hem de tesirli olsun
diye fiil ve sözleriyle tarif ederek namaz vakitlerinin anlaşılmasını en
müessir halde belirtmiş oldu. [12]
Bir namaz, vaktinin
içinde geciktirilerek ve geciktirilmeyerek kılınışına göre beş dereceye
ayrılır.
a) Efdal
olan vakit:
Bu vakit, namazların
ilk giriş vaktinden 3 çeyrek saat geçinceye kadar olan vakittir. [13]
Akşam namazını bundan istisna etmek gerekir. Çünkü zamanı çok dardır.
b) Namaz
kılan kişinin ihtiyarına bırakılmış olan vakit.
Her vaktin evvelinden
başlayıp mesela; Sabah namazında ortalık aydınlanıncaya kadar,
Öğlen namazında öğlen
namazını kılabilecek bir vakit kalıncaya kadar,
İkindi de her şeyin
gölgesi iki misline varıncaya kadar,
Akşam namazında efdal
olan vaktin sonuna kadar.
Yatsı namazında
gecenin üçte biri geçinceye kadar olan vakitlerdir.
Bu vakitteki namaz,
kendisinden sonraki vakitten daha fazla sevaplı, evvelki vakitten ise daha az sevaplıdır.
Yani ne kadar erken kılınsa sevabı o kadar fazladır.
c) Kerahetsiz
caiz olan vakit:
Namazların ilk
vaktinden başlayıp, sabahleyin kızarıklığa, öğleyin öğlen namazını kılabilecek
bir vakte, ikindide güneşin sararmasına, akşamleyin efdal olan vakte, yatsıda
fecr-i kâzibe kadar olan vakittir.
d) Kerahetle
caiz olan vakit.
Sabah namazı için
kızarıklıktan, öğlen için namaz kılabilecek vakit kadar, ikindi namazı için
güneşin sararmasından, akşam namazında efdal olan vaktin bitmesinden, yatsıda
fecr-i kâzipten itibaren namaz kılabilecek zamanda vakit kalıncaya kadar geçen
zamandır.
e) Haram
olup geciktirmeden dolayı günah sayılan vakit.
Geciktirmeyle haram
olan vakit te namazı sığıdıramayacak kadar dar olan vakittir. [14]
Namazın farz olmasının
şartları üçtür:
1- Müslüman
olmak.
2- Buluğ
çağına girmiş olmak.
3- Akıllı
olmak.
Bu üç madde
mükellefliği gerektirir.
Yukarıda zikredilen üç
şart yerine geldiğinde kişi ergenlik çağında olup, namaz kılmakla mükellef
olmuş demektir. Aynı zamanda bu üç şart oluştuğu zaman artık o insan şer'i
hükümlerin hepsinden sorumludur.
Kâfirlere namaz farz
değildir. Ama yine de cezasını çekeceklerdir. Çünkü bunlar müslüman olup namaz
kılabilirler. Kafirlerin namaz kılmaları muteber değildir, Bu nedenle kafirler herşeyden
önce müslüman olmakla yükümlüdürler. Müslüman olduktan sonra namaz kılmaları
istenir.
Yüce Allah Kur'an-ı
Kerim'de şöyle buyurur:
"Sizi alevli ateşe sokan nedir? (diye sorulunca)
derler ki: Biz namaz kılanlardan değildik..." (Müddessir: 74/42-47)
Küçük çocuklara ve
delilere namaz farz değildir. Bu konuda Allah Resulü (s.a.v.):
"Kalem (mükelleflik)
üç kişiden kaldırılmıştır. Ergenlik çağına girinceye kadar çocuktan, uyanıncaya
kadar uyuyandan ve aklı başına gelinceye kadar deliden" [15]
buyurmuştur.
Burda şunu da
belirtelim çocuk yedi yaşına gelince onu namaza alıştırıp, namaz kılmayı
emretmek gerekir. Hz. Peygemberimiz (s.a.v.) şöyle buyurur:
"Çocuk yedi yaşına geldiği zaman ona namaz
kılmasını emredin. On yaşına geldiğinde namazı terkederse onu dövün." [16]
(Farz namazlara tabi
olmayan) sünnet namazlar beştir:
1-2. Ramazan ve kurban
bayramı namazları.
3-4. Güneş ve Ay
tutulması namazları.
5. İstiska namazı
(Yağmur duası namazı).
Farz namazlara tabi
olan (revatib) sünetler on yedidir:
- Sabah namazının
farzından önce iki rekat.
- Öğlen namazının
farzından önce dört, sonra iki rekat.
- İkindi namazının
farzından önce dört rekat.
- Akşam namazının
farzından sonra iki rekat.
- Yatsı namazının
farzından sonra üç rekat. Bu üç rekattan biri vitirdir. [17]
Farz namazlara tabi
olmayan sünnetlerden, Ramazan ve Kurban Bayramı namazları, Güneş ve Ay
tutulması namazları ile istiska (Yağmur Duası) namazı için gerekli deliller
ileride kendi konularında zikeredilecektir.
Farz namazlarla
birlikte kılınan sünnetler:
-Sabah namazından önce
kılınan iki rekat için Hz. Aişe (r. anha) şöyle rivayet eder:
"Allah Resulü
(s.a.v.), sabah namazından önce kılınan iki rekata gösterdiği önemi, başka hiç
bir nafile namaza vermezdi.." [18]
-Öğlen namazı
farzından önce dört, sonraki iki rekat için yine Hz. Aişe şöyle demiştir:
"Hz. Peygamber benim odamda öğleden önce dört rekat kılar ondan sonra da
çıkıp halka farz namazı kıldırır, sonra tekrar iki rekat kılardı." [19]
Peygamberimiz (s.a.v.)'in öğlen farzından sonra dört rekat sünnet kıdığı da
rivayet edilmektedir.
Ümmü Habibe'den
rivayetle Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Kim öğlenin
farzından önce ve sonra dörder rekat namaz kılmaya devam ederse, Allah onu
cehennem ateşine haram kılar." [20]
Cuma namazı da öğlen
namazı gibidir. Çünkü Cuma namazı öğlen namazının bedelidir. Abdullah İbni
Me'sud'un cuma namazından önce ve sonra dörder rekat namaz kıldığı rivayet edilmiştir.
" [21]
-İkindi farzından önce
dört rekat için Hz. Ali şöyle rivayet eder: "Allah Resulü (s.a.v.) ikindi
farzından önce dört rekat namaz kılar ve arasını selamla ayırırdı." [22]
İkindi farzından
önceki dört rek'at sünnet için Abdullah İbni Ömer de şöyle rivayet eder:
Peygamber (s.a.v), "İkindi farzından önce dört rekat namaz kılan kişiye
Allah rahmet etsin." [23]
buyurumuştur.
-Akşam ve yatsı namazı
farzından sonra kılınan iki rekat için İbni Ömer şöyle demiştir:
"Rasulullah (s.a.v.) ile birlikte öğlen namazından evvel iki ve ondan
sonra iki, akşam namazından sonra iki, yatsı namazından sonra iki, cuma
namazından sonra da iki rekat (sünnet) kıldım, akşam, yatsı ve cumanın
sünnetlerini peygamberin evinde O'nun yanında kıldım." [24]
-Yatsı namazından
sonra kılınan iki sünnetler için; yukarıdaki hadis-i şerif delil olarak
gösterilebilir.
-Vitirler için Hz. Ali
şöyle demiştir: Vitir namazı farz değildir, ama Peygamber (s.a.v.) ashabının
yanma çıktı ve "Allah size bir namaz
ziyade kıldı ki o namaz sizin hakkınızda kırmızı tüylü develerden daha
hayırlıdır, işte o namaz vitir namazıdır. O namazı size yatsı ile fecrin doğuşu
arasında verdi." dedi. [25]
Görüldüğü gibi bu
hadis ayrıca vitir namazının vaktini de belirtmektedir.
Vitir namazının
mükafatını kaçırmamak için her müslüman ondan nasibini almalıdır. Ebu Eyyub'el
Ensari şöyle rivayet eder. Rasulullah (s.a.v.):
"Vitir namazını kılmak her müslümana haktır.
Vitri beş rekat kılmak isteyen bes kılsın, üç rekat kılmak isteyen üç kılsın,
bir rekat kılmak isteyen de bir rekat kılsın." [26]
buyurdu.
Vitir on bir rekata
kadar da kılınabilir. Her iki rekatta bir selam verilir.
-Akşam ve yatsı
farzından önce hafif olarak iki rekat namaz kılmak sünnettir.
Abdullah İbni Muğaffel
El Müzenni (r.a) şöyle dedi:
Rasulullah (s.a.v.) üç
kere "Her iki ezan (ezan ile kamet)
arasında bir namaz vardır." buyurduktan sonra üçüncü söyleyişinden
sonra "...kılmak isteyen için."
sözünü ilave etti. [27]
Yukarıdaki hafiften
kasıt biraz acele kılınmasıdır çünkü sonrasında farz namaz vardır camaatle kılınma
ihtimali olabilir. Ayrıca bu sünnetler müekkedler gibi olmayıp peygamber
(s.a.v.)'in "...kılmak isteyen
için" buyurmasından anlaşılıyor ki bunlar diğer sünnetler kadar önemli
değildir. [28]
Nafile olarak kılınan
namazların 3 tanesi müekkededir.Bunlar da: Teheccüt namazı, Kuşluk namazı ve
Teravih namazlarıdır.
Bunlara müekked
denilmesinin sebebi, farz namazlara tabi olan, nafile namazlardan sonra sünnet
olan namazlar oldukları içindir. [29]
Bir diğer adıyla gece
namazıdır. Gece vakti süresince kılınır. En efdal vakti gecenin üçte ikisi
çıktıktan sonra kılmaktır.
Teheccüt, uykuyu
terketmek manasına gelir. Bu nedenle uykudan kalktıktan sonra kılınan namaz
anlamına gelen teheccüt, ismini buradan almaktadır.
Bunun vakti uykudan
kalktıktan sonra başlar fecrin doğuşuna kadar devam eder. Rekat sayısında
herhangi bir sınır yoktur. Az veya çok istenildiği kadar kılınabilir.
Teheccüt namazının
delili şu ayet-i kerimedir:
"Gecenin bir
kısmında kalk ve sana mahsus bir fazlalık olmak üzere onunla (Kur’an la) namaz
kıl. Rabbinin seni övgüye değer bir makama çıkarması umulur." (İsra:
17/79)
Ebu Hureyre'den
rivayete göre Peygamberimiz (s.a.v.)'e:
-Farz namazlardan
sonra hangi namaz faziletlidir ve Ramazan ayından sonra hangi oruç
faziletlidir? diye soruldu.Rasulullah (s.a.v.):
"Farz yazılmış namazdan sonra en faziletli
namaz gece ortasında kılınan namazdır. Ramazan ayından sonra en faziletli Oruç
ise, Allah ayı olan Muharrem orucudur." [30]
buyurdu. [31]
Bunun da diğer adı
Dûha namazıdır. Sabah namazından sonra güneş bir mızrak yükseldikten sonra
başlar, süresi Güneş'in tepe noktasına gelmesine kadar devam eder. En azı iki,
en çoğu da sekiz rekattır.
Bunun delili
Peygamberimiz (s.a.v.)'in şu hadisi şerifidir:
Ebu Hureyre (r.a)
rivayet eder: "Kalbim dostum bana üç şey tavsiye etti. Bunları yaşadığım
müddetçe asla terketmem. Bunlar, her aydan üç gün oruç, Duha namazı ve Vitir
namazı."[32]
Ümmü Hani şöyle
rivayet eder:
"Mekke'nin fethi
senesi Hz. Peygamber Mekke'nin en yüksek yerinde bulunuyordu, yıkanmak için
kalktı. Hz. Fatıma da ona bir perde gerdi. Sonra Hz. Peygamber elbisesini aldı
ve ona sarıldı sonra kuşluk namazını sekiz rekat olarak kıldı." [33]
Teravih namazı Ramazan
ayında yatsı namazından sonra kılınır, yirmi rekattır. İleride açıklanacaktır.
Teravih namazının
delili için Hz. Aişe (r. anha) şöyle demiştir:
Bir gece Rasulullah
(s.a.v.), mescidde namaz kıldı. Bazı insanlar da peygamberin namazına uyup
namaz kıldılar. Sonra ertesi gecede böyle cemaatle namaz kıldılar. Halk
çoğaldı. Üçüncü yahut dördüncü gece halk yine toplandı. Fakat Rasulullah o gece
onların yanına (namaz kılmağa) çıkmadı. Sabahleyin çıkıp namazdan sonra:
"(Ey nas!) sizin cemaatle Ramazan namazı kılmağa olan şiddetli arzunuzu
gördüm. Benim için de namaza çıkmağa hiç bir engel yoktu. Yalnız üzerinize
farz kılınmasından endişe ettim." [34]
buyurdu.
Diğer bir hadiste
şöyle rivayet edilmiştir:
Hz. Ömer döneminde
insanlar Ramazan ayında yirmi rekat teravih namazını kılardı. [35]
Şafii mezhebinde hangi
sünnet olursa olsun, kılınırken iki rekatta bir selam verilmesi daha da
sevaptır.
Yukarıda açıkladığımız
5 vaktin farz olan namazlarının rekat sayıları şunlardır:
Sabah namazı: 2
rekattır. Öğlen namazı: 4 rekattır. İkindi namazı: 4 rekatır. Akşam namazı: 3
rekatır. Yatsı namazı: 4 rekattır.
Ayrıca cuma günleri
öğlen namazı yerine iki rekat cuma namazı da farzdır. İleride açıklanacaktır. [36]
Farz namazlar dışında
ve terkedilmesi caiz olmakla beraber kılınması tercih edilip fazilet ve sevaba
sebep olan namazlara nafile namazlar denir. Bu çeşit namazlara tatavvu,
mendup, sünnet ve müstehap namazlar da denir.
Nafile namazlar, farz
namazlarda meydana gelen eksikliği ve kusuru gidermek ve terkedilen farz namazlar
yerine hesap edilmek üzere meşru kılınmıştır. Kul kendisine düşen görevi
kusursuz ve eksiksiz yaptığı takdirde onun farz ve nafile namazları tam olarak
Allah katında değerlendirilir. Şayet farzlarında kusur ve eksiklik gibi durumlar
varsa, nafileleriyle onarılarak yerine sayılır.
Zimmetinde farz namaz
borcu olup bunu ödemeden ölen kimsenin kılmış olduğu nafile namazlar varsa,
her yetmiş rek'at nafile bir rek'at farz yerine hesap edilerek borcundan
düşülür.
Nafile namazların
çeşitleri şunlardır:
Nafile namazlar önce
kendi aralarında ikiye ayrılır. Bunlar;
A) Farz
namazlara tabi olan nafileler. Bunlara revatib de denir.
B) Farz
namazlara tabi olmayan nafileler.
Şimdi bunları biraz
açıklayalım:
Farz namazlara tabi
olan nafileler de müekkede ve gayri müekkede olarak kendi aralarında ikiye
ayrılır:
a) Müekkede
olan Revatib: Peygamberimiz (s.a.v.)'in genellikle kıldığı ve nadiren
terkettiği sünnetlerdir.
b) Gayr-i
Müekkede olan Revatib: Peygamberimiz (s.a.v.)'in bazan kılıp bazan kılmadığı
sünnetlerdir. Bunları açıklayalım: [37]
Bunlar on rekat olup
şunlardır:
a) Sabah
namazının farzından önce iki rek'at. Fatiha' dan sonra birinci rek'atta Kâfirun
suresini ve ikinci rek'atta İhlas suresini okumak sünnettir. Selamdan sonra sağ
yan üzerine, kıbleye doğru mezarda olduğu gibi yatmak ve şu duayı okuması
sünnettir:
"Allahümme rabbe
Cibrile ve Mikaile ve İsraf ile ve rabbe Muhammedin sallallahu aleyhi ve
sellem'e ecirni minennar. (üç kere)
Allahümme inni
es'elüke ilmen nafien ve rizken vasien ve amelen mütekabbelen" duasını üç
defa tekrarlamak sünnettir.
Türkçesi: "Ey
Cebrail'in, Mikail'in, İsrafil'in ve Muhammed (s.a.v.)'in rabbi olan Allahım!
Beni ateşten kurtar. Ey Allahım! Ben senden faydalı ilim, geniş rızık ve kabul
olunan amel dilerim."
b) Öğle
namazının farzından önce ve sonra ikişer rek'at. Cuma namazı da öğle namazı
gibidir.
c) Akşam
namazının farzından sonra iki rek'at. Bunda da Fatiha'dan sonra birinci
rek'atta Kâfirun, ikinci rek'atta da İhlas surelerini okumak sünnettir. [38]
d) Yatsı
namazının farzından sonra iki rek'at. [39]
Gayri müekked on iki
rekattır.
a) Öğle
namazının farzından önce ve sonra ikişer rek'at. Cuma namazı da öğle namazı
gibidir.
b) İkindi
namazının farzından önce dört rek'at.
c) Akşam
namazının farzından önce hafif iki rek'at. (Camii'de ise eğer vakit varsa),
d) Yatsı
namazının farzından önce iki rek'at. (Camii'de ise eğer vakit varsa) Bu
sünnetler hakkında bilgi ve deliller belirtildi.
Yukarıdan da
anlaşılacağı üzere öğle ve cuma farzlarından önce ve sonra ikisi gayr-i
müekkede olmak üzere dörder rek'at, namaz kılmak sünnettir. İki rek'atta bir
selam vermek daha faziletli olmakla beraber dört rek'atta selam vermek de
caizdir.
Farzlara bağlı sünnete
niyet edilirken hangi namazın ilk veya son sünneti olduğunu belirtmek gerekir.
Mesela "Öğle namazının farzından önceki iki rek'at sünnetini eda etmeye
niyet ettim." diye niyet edilir. Diğerleri de buna göre yapılır.
Sünnetlerde de
farzlarda olduğu gibi ihram tekbirinden sonra Eûzu Besmele çekilip, Fatiha
okunduktan sonra bir sûre veya bir miktar ayet okunabilir. Rüku ve secdelerden
sonra ikinci rek'ata kalkıldığında Eûzu Besmele çekilip yine Fatiha'dan sonra
zammı sure okunması sünnettir. Rüku ve secdelerden sonra oturulup teşehhüd
okunur. Peygamberimiz (s.a.v.)'e salavat getirilir.
Eğer dört rek'ata
niyet edilmiş ise (farz ve sünnet) "Allahümme salli ala seyyidina
Muhammedin" denildikten sonra tekbir alınarak üçüncü rek'ata kalkılır.
Kalkarken elleri kulaklara kadar kaldırmak da sünnettir. Üçüncü ve dördüncü
rek'atta Eûzu Besmele çekilip Fatiha okunur. Fakat sure veya ayet okunmaz.
Şayet iki rek'atta niyet edilmiş ise teşehhüdden sonra Allahüme salli ve barik
duaları okunduktan sonra selam verilir. [40]
Vitir namazı farz
namazlara bağlı sünnetlerin en müekkedi ve en önemlisidir. Yatsı namazının
farzından sonra kılınır. En azı bir; en çoğu onbir rek'at’tır.
Fazilet bakımından en
azı üç rek'attır. En faziletli kılınış şekli iki rek'atta bir selam vermek ve
tek rek'atı en son ayrı bir niyetle kılmaktır.
Vitir namazı üç rek'at
kılındığında Fatiha'dan sonra birinci rek'atta "Sebbihisme rabbike'l
â'la" suresini, ikinci rek'atta "Kâfirun" suresini ve son
rek'atta 'İhlas, Kuleûzu bi rabbilfalak ve Kuleûzu birabbinnas ' surelerini
okumak sünnettir. 5 rek'at veya daha çok kılındığında mezkur surelerin son üç
rek'atta okunması yine sünnettir.
Vitir namazı farzlara
bağlı diğer sünnetler gibi cemaatle değil, tek başına kılınır. Ancak Ramazan
ayının onaltıncı gecesinden itibaren son gecesine kadar son rek'atın rükuûndan
itidala kalkınca itidal halinde iken Kunut Duası'nı okumak sünnettir.
Kunut duası namazın
sünnetlerinde Eb'ad 'Bölümü'ndedir. Ondan önce şunu okumak da sünnettir:
"Allahümme inna
nestainuke ve nestağfiruke ve nestehdike ve nü'minu bike ve netevekkelu âleyke
ve nüshi aleyke'l-hayra küllehü neşkürüke ve la nekfüruke ve nahlau ve netrüku
men yefcüruke, Allahümme iyyake na'budu ve leke nusalli ve nescüdu ve ileyke
nesâ ve nahfidu nercu rahmetike ve nahşa azabeke. İnne azabeke bil küffari
mülhık.
Farz namazlara tabi
olmayan nafile namazlar da iki kısımdır:
A) Cemaatle
kılınması sünnet olmayanlar.
B) Cemaatle
kılınması sünnet olanlar. [41]
Bunun vakti, güneşin
doğup bir mızrak boyu kadar yükselmesiyle başlar ve öğle namazına yaklaşık
olarak bir çeyrek saat kalıncaya kadar devam eder. En faziletli zamanı ise
gündüzün dörtte biri geçinceye kadar olan süredir. En azı iki rek'at, en
faziletlisi sekiz rek'attır. İki rek'atta bir selam vermek daha da sevaptır. [42]
Gece bir miktar
uyuduktan sonra kılınır. Vakti, yatsı namazı kılındıktan sonra başlar ve fecir
doğuncaya kadar devam eder. En faziletli zamanı gece yarısıdır. Bundan sonra en
faziletli zamanı gecenin sonudur. En azı iki rek'attır. Çoğu için bir sınır
yoktur. [43]
Günahlarından
pişmanlık duyup tevbe eden kimsenin iki rek'at tevbe namazını kılması
sünnettir. Daha sonra tevbe ve istiğfar ederek Allah'tan affını diler. [44]
Cami veya mescide
giren kimse oturmadan önce bu niyetle iki rek'at namaz kılar. Peygamberimiz
(s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Sizden biriniz camiye girdiği zaman iki rekat
namaz kılmadan oturmasın." [45]
Tahiyye, saygı
demektir. Bu namaz camiye saygı maksadıyla kılınır. Giren kişi oturmadan
-gerektiği için- herhangi bir farz veya başka bir nafile namaz kılarsa onunla
Tahiyyetü'l-Mescid namazının faziletini de kazanmış olur. Herhangi bir namazı
kılmadan bile bile oturan kimse bu namazı kaçırmış sayılır. Fakat unutarak veya
bilmiyerek oturup hemen kalkarsa bu namazı kılabilir.
Cemaat farz namaza
durmaya başlarken camiye giren kimsenin hemen cemaata katılması daha faziletli
olduğu için tahiyyetü'l-mescid namazı ile meşgul olması mekruhtur. Mekke'de
Mescidü'l-Haram'a giren kimsenin de tahiyyet'ül-mescidi Kabe'yi tavaf etmek
olduğu için bu namazı kılması mekruhtur. [46]
Bu namaz dört
rekattır. İki rek'atta bir selam vermek daha iyidir. Mekruh vakitler dışındaki
bir zamanda kılınır, her rek'atla 75 defa, "Sübhanallahi ve'l-hamdu
lillahi ve la ilahe illallahu vellahu ekber" okunur. Bunun 15 (onbeş)
adedi Fatiha ve sure veya ayetlerden sonra ayakta, onar adedi de rüku, itidal,
birinci secde, secdeler arasındaki oturuşta, ikinci secdede ve ondan sonraki
istirahat veya teşehhüd oturuşunda bu rükünlerdeki teşbihlerden sonra,
teşehhüd oturuşunda ise teşehhüdden önce okunur.
Bir rükünde mezkur
teşbihleri yanılarak okumayıp diğer bir rükne geçen kimse geri dönüş yapamaz.
Bu sebeple unuttuğu teşbihleri vardığı rükün tesbihleriyle birleştirerek
hepsini okur. Ancak itidal ve iki secde arasındaki oturuş kısa rükünler olduğu
için rükuna ait unutulan teşbihler itidalde değil de ilk secdede okunur ve ilk
secdede unutulan teşbihler, secdeler arasındaki oturuşta değil de ikinci
secdede okunur.
İbni Abbas'tan rivayet
ettiğine göre Rasulullah (s.a.v.) Abdulmutalib'in oğlu Abbas'a şöyle dedi:
"Ey amcam, sana sevap verilmesini, bağışlanmanı,
Allah tarafından sevilmeni ister misin? Sana on çeşit günahını silecek bir şey
öğreteyim ki bunu yaptığın takdirde, Allah evvel ve ahir eski ve yeni, bilerek
ve bilmeyerek, büyük ve küçük gizli ve açık günahlarını, affeder. Dört rekat
namaz kılarsın her rekatında Fatiha ve bir sure okursun. Birinci rekatla
okumayı bitirince ayakta iken; 'Sübhanallahi velhamdülillahi ve lailahe
illallahu vallahu ekber'i onbeş kere söylersin. Sonra rükuya inersin. On defa da
rükuda okursun sonra da rükudan başını kaldırınca on kere aynısını söylersin.
Sonra secdeye iner on kere söylersin. Secdeden başını kaldırınca on kere
söylersin sonra tekrar secde eder on kere söylersin. Secdeden başını kaldırır
on kere daha söylersin. Böylece her rekatta yetmiş beş teşbih yapar. Diğer
rekatlarda da aynısını yaparsın. Gücün yeterse günde bir kere kıl. Günde bir
kere kılamazsan, haftada bir kıl, haftada bir kere kılamazsan ayda, ayda bir
kere kılamazsan, senede bir kıl. Eğer onu da yapamazsan ömründe bir kere
kıl." [47]
Bir işin hayırlı olup
olmadığında tereddüt eden ve hayırlı olan şıkka kalben taraftar olmayı dilemek
için kılınan bir namazdır. Mekruh vakitler dışında kılınmalıdır. İstihare
niyetiyle iki rek'at namaz kılındıktan sonra aşağıda yazılı dua okunur. Sonra
kalb neye taraftar olursa ona göre davranılır. Bazen istihare namazı ve
duasından sonra uyumak ve rüya görmekle karara varılmak istenir. Fakat rüyadan
ziyade kalbin temayülü esastır.
Cabir bin Abdullah şöyle
rivayet etmiştir: Rasulullah (s.a.v.) Kur'an'dan bir sure öğretir gibi,
işlerimizin tümü hususunda istihare duasını öğretmek üzere:
"Sizden biriniz kalben bir işe azmettiği
vakit, farzın dışında (istihare niyetiyle nafile olarak) iki rekat namaz kılsın.
Namazdan sonra şu duayı okusun' buyurdu: [48]
"Allahümme innî
estahiruke bi îlmike ve estakdiruke bi kudretike ve es'eluke min fadlike'1-azîm.
Feinneke takdiru ve la akdiru ve ta'lemu ve lâ a'lemû ve ente âllamü'l-ğuyûb. Allahumume
in künte ta'lemu enne haze'l-emre hayrün li fi dini ve meaşî ve akıbeti emri
fakdürhu li ve yessirhu li sümme bârik li fihi ve in künte ta'lemu enne hazel
emre şerrün li fi dini ve meâşi ve akibeti emri fesrifhu ânni vasrifni ânhu
vakdür liyel hayra haysu kane sümme ardıni bihi" [49]
Duanın türkçesi:
"Allahım,
hakkımda hayırlısını sen bildiğin için ben hayırlısına irşad edilmemi senden isterim
ve gücünden yardım diliyerek hayırlısına gücümün yetmesini senden dilerim ve
senin büyük fazlından isterim. Çünkü sen (her şeye) kadirsin. Ben hiç bir şeye
kadir değilim. Sen her şeyi bilirsin. Ben hiç bir şey bilmem. Sen herkese
gizli olan her şeyi çok bilensin. Allahım istediğim bu iş senin ilminde benim
için dinime, hayatıma ve âhiretime hayırlı ise bana mukadder kıl, bana kolay
kıl ve bana mübarek kıl. Eğer bu iş senin ilminde benim için dinime, hayatıma
ve âhiretime şer ise bu işi benden, beni de bu işten çevir ve hayır nerede ise
onu bana mukadder kıl. Sonra nefsimi bu hayra razı kıl." [50]
Hac ve umre niyetiyle
ihrama girmek isteyen bir kimse ihrama girmeden önce iki rek'at ihram namazını
kılar. Ancak ihrama girmesi mekruh vakitlere tesadüf ederse bu namaz kılınmaz. [51]
Kâ'be'yi tavaf
ettikten sonra Makam-ı İbrahim'in yanında veya oraya yakın bir yerde iki rek'at
tavaf namazı kılınır.
İbni Ömer şöyle
rivayet etmiştir. "Hz. Peygamber (s.a.v.) Mekke'ye girdiği zaman yedi kere
Ka'beyi tavaf etti. Sonra Makam-ı İbrahim'in karşısında iki rekat namaz
kıldı." [52]
Bunun vakti akşam
namazından sonra başlar ve yatsı vaktinin girmesiyle bitmiş olur. En az iki.
en çok yirmi rek'attır. Kemâl ve faziletin en azı ise altı rek'attır. İki
rek'atten fazla kılmak istediğinde iki rek'atta bir selâm vermek daha
faziletlidir.
Bu namaza gaflet
namazı adı da verilir. Çünkü akşam yemeği ve uyku sebebiyle çok insanlar bunu
terkederler. Bir Hadisi Şerifte Allah Resulü (s.a.v.): "Her kim akşam ile
yatsı namazları arasında altı rekat namaz kılarsa, Allahu Taâla ona oniki
senelik namaz sevabı yazar" [53]
Abdest uzuvları
kurumadan 2 rekat abdest sünneti kılmaktır.
Ebu Hureyre rivayet
eder. Rasulullah (s.a.v.) Bilal (r.a)'a şöyle dedi:
"Ya Bilal islamiyetle yapmış olduğun en iyi
ameli bana söyle çünkü cennette önümde yürürken ayakkabılarının sesini
işittim" buyurunca,
Bilal şöyle cevap
verdi:
"Gece ve gündüz herhangi bir suretle abdest
aldığım zaman, mutlaka o abdestte bana farz olmayan bir namaz kılardım." [54]
Yolculuğa çıkılacağı
zaman evden çıkmadan önce iki rek'at ve yolculuktan dönüşte iki rek'at
yolculuk namazı kılmak sünnettir.Yolculuktan dönüşteki sünnetin eve varmadan
önce camiye uğrayıp orada kılınması daha sevaptır.
Ka'b İbni Malik
(r.a)'dan rivayeten Rasulullah (s.a.v.), gittiği her seferden muhakkak
gündüzleyin kuşluk vaktinde gelirdi. Geldiği zaman evvela mescide gelir, orada
iki rekat namaz kılar sonra da orda otururdu. [55]
İmam Nevevi burdaki
iki rekat namazın tahiyyetülnmescit için değil de seferden geliş nimetine şükür
olduğunu ve oturmanın da halkın kendisine geleceği hoş geldin denilmesi için
mescit yahut evine yakın açık ve düz bir yerde ziyaretçilere karşı hazırlık
için müstehap olduğunu bildirir. [56]
Ramazan ayına mahsus
olan bu namazın vakti yatsı namazının kılınmasıyla başlar ve fecrin doğuşuna
(sabah namazına) kadar devam eder.
Teravih namazı 20
(yirmi) rek'attır. İkişer rek'at kılınması gerekir. Dört rek'atta bir selam
verilirse namazı batıldır. Cemaatla kılınması daha faziletli olmakla beraber
tek başına kılmak da caizdir.
Bir noktayı
belirtelim:
Teravih namazının
rükün, şart ve sünnetler ile mekruhlar ve namaza aykırı hareketler bakımından
diğer namazlardan hiçbir farkı yoktur. Çok hızlı kılındığından bazan rükünler
eksik kalır ve bozulur. Bu takdirde kılan kişi sevab kazanmadığı gibi haram
işlemiş olur.
Bu nedenle ya doğru
dürüst kılınmalı veya hiç kılınmamalıdır. Ama şu var ki rükünler kaçırılmadan
acele kılınabilirse de rükünlerin kaçırılmaması için azami gayret
sarfedilmelidir.
Teravih namazını
kıldıracak olan imamın arkasındaki cemaatin namazın rükünlerini kaçırmaması
için son derece dikkat etmesi lazımdır.
b. Her iki
Bayram namazı.
c. Küsuf
(Güneş tutulması) namazı.
d. Hüsuf (Ay
tutulması) namazı.
e. İstiska
(Yağmur duası) namazı.
İleride bu namazlar
ayrı ayrı açıklanacaktır.[57]
Namaza başlamadan önce
gerekli olan şartlar beş tanedir:
1- Hades ve
necasetten taharet (abdest almak ve vücudun herhangi bir yerinde necis
bulunmamak).
2- Temiz
elbiselerle avret yerlerini örtmek.
3- Temiz bir
yerde durmak.
4- Namaz
vaktinin girdiğini bilmek.
5- Kıbleye
yönelmek.
İki yerde kıblenin
terkedilmesi caizdir.
a) Savaş esnasında, şiddetli korkulu durumlarda.
b) Yolculuk
sırasında herhangi bir binek üzerinde kılınan sünnetlerde kıblenin
terkedilmesinde bir sakınca yoktur. [58]
Namazın sahih olması
için bazı şartlar ve belirli rükünlerin bulunması gerekir.
Şartlar, lugatta
'alamet' demektir. Şeriatta ise, varlığı kendisinin varlığına bağlı bulunan ve
onun gerçek varlığından ayrı olan şeylerdir.
Şartlar iki türlüdür.
Biri teklif şartları yahut farz olma şartlarıdır ki islam, akıl ve baliğ olma
bunlardandır. Diğer ise sıhhat şartlarıdır. Bunlar da namazın sıhhati
kendilerine bağlı olan şartlardır ki yukarıdaki maddelerin biraz daha
açıklanmasıdır
1) Hades ve
necasetten temiz olmak, yani abdestli olmak ve vücut üzerinde namaz kılmaya mani
herhangi bir necis olmamak.
Yüce Allah Kur'an-ı
Kerim'de şöyle buyurmuştur:
"Ey iman edenler Namaza kalktığınız vakit yüzlerinizi
ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın, başınızı meshedin, ayaklarınızı da
topuklara kadar yıkayın Eğer cünüp iseniz boy abdestı alın" (Maide: 5/6)
Peygamberimiz (sav):
"Abdestsiz hiçbir namaz kabul olunmaz" buyurmuştur. [59]
2) Temiz
elbiseyle örtünmek (setri avret) Allahu Taâla şöyle buyumuştur:
"Ey Adem oğulları, her mescit huzurunda zinetinizi
(elbiselerinizi) giyin" (A’raf: 7/31)
Hz. Aişe'den rivayete
göre, "Hayız gören ve baliğa olan bir kadının namazı, ancak başını örtmesiyle
sahih olur. " [60]
Hayız ve baliğadan
kasıt hayız yaşına giren kadın demektir Kadının başını örtmesi gerektiği halde,
diğer yerlerini de örtmesi daha da öncelik arz eder. Şu halde, alimlerin ittifakına
göre Kadının avret yeri, el ve yüzü hariç vücudunun bütün kısmıdır
Erkeklerin avret yeri
ise, diz ile göbek arası olan bölgedir
3) Temiz bir
yerde durup namaz kılmak.
Bıı bedevi, mescide küçük
abdestini yaptığında, Hz Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur
"Onun
sidiği üzerine bir kova su dokun "
4) Vaktin
girdiğini bilmek Bu da üç şeyle bilinir
a) Kesin ilim:
Güneşin battığını veya doğduğunu görmek, gibi
b) ictihad:
Gölge gibi zanna dayalı delillere dayanmak
c) Taklid:
Burada da vaktini iyi bilen bir ehil kişiyi taklit etmektir. Namaz vaktinin
girdiğini bilmek için delil Allah'u Teala
Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurur:
"Muhakkak ki namaz, mü’minler uzerine belirli
vakitlerde farz kılındı " (Nisa: 4/103)
5) Kıbleye
yönelmek (istikbali kıble).
Bunun da delili şu
ayeti kerimedir:
"Nereden yola çıkarsan çık. Yüzünü Mescid-i
Haram'a doğru çevir. Nerede olursanız olun. Yüzünüzü o tarafa çevirin." (Bakara: 2/150)
Peygamberimiz
(s.a.v.)'de namazım tam olarak kılmayan bir kişi hakkında:
"Namaza kalktığın zaman abdestini tam al, sonra
kıbleye yönel ve tekbir et" [61]
buyurmuştur.
Ayetteki maksat,
Ka'be'nin içinde bulunduğu Mescid-i Haram'dır. Hadis-i şerifte ise kıbleden
maksat Ka'be'dir. Kabe bölgesinden uzak olan kişi kesin delillerle Ka'be'ye
yönelmek zorundadır. Eğer kesin delil sahibi değilse içtihat veya zannına göre
hareket eder. Mekke'de bulunan Kabe-i Muazzama müslümanların kıblegâhıdır.
Ora'ya yönelmek te şartlardan bir tanesidir. Bir sahra veya dağ başında olan
veya bulutlu havada bulunupta kıbleye istikametini tayin edemiyen birinin
içtihat etmesi gerekir. Yani yakinine göre hareket ederek kanaati hangi tarafa
oturuyorsa öylece oraya dönüp namazını kılar, velevki daha sonra tespit etmiş
olduğu kıblesinde bir terslik olsa da namazını tekrar kılmaz.
Şu iki durumda
istikbal-i kıble şartı aranmaz:
1) Savaşta
veya buna benzer tehlikeli durumlarda namaz kılındığı zaman arkadan saldırı
olma ihtimali varsa o tehlike yönüne doğru namaz kılmak caizdir. Tehlike yönüne
dönüldüğü zaman gelebilecek düşman görülebilir, ona göre tedbir alınır.
Buradaki sozkonusu namaz farz veya sünnet olabilir farketmez. İleride
açıklanacaktır.
İbni Ömer şöyle
demiştir: "Eğer daha şiddetli bir korku varsa, yaya veya binekli
olduğunuz halde kıbleye yönelmiş veya yönelemiş olarak namazınızı kılın" [62]
2) Yolculuk
esnasında araba veya herhangi bir binek türü (hayvan vb.) üzerinde olunduğu
zamanda kıble terkedilebilir. Bilindiği gibi sünnet namazlar oturarak kılınabilir.
Haliyle yolculukta araç içinde iken zaten insan otururur vaziyettedir. O
haliyle kolayına geldiği şekilde sünnet namazları kılabilir. Cabir b. Abdullah
şöyle rivayet eder: "Resulullah (s.a.v.) bineği üzerinde namaz
kılardı" [63]
Namazın rükünleri on
sekiz tanedir:
1- Niyet
getirmek.
2- Gücü
varsa kıyama durmak.[64]
3- İhram
tekbirini almak.
4- Fatiha-ı
şerifi okumak. "Bismillahirrahmanirrahim" Ayet-i kerimesi de
fatihadandır.
5- Rükû'a
varmak.
6- Rükû'da
tuma'nine yapmak. .
7- Rükû'dan
kalkıp ve doğrulmak.
8-
Doğrulmada tuma'nine yapmak.
Niyet etmek: Namaza
başlamak için niyet etmek gereklidir. Niyyetin yeri kalptir. Bu nedenle namaza
durulduğu zaman kalben niyet etmek gerekir. Niyeti lafzen ifade etmek ise
sünnettir.
Niyette Allah rızası
için namaz kılmaya kalben karar vermek gerekir.
Mesela sabah namazının
farzı için şöyle niyet getirilir:
"Niyyet ettim
Allah rızası için sabah namazının farzını eda etmeye..."
Farz namaz için
niyyetin 3 şartı vardır:
a) Namazı
kasdetmek.
b) Namazın
vaktini tayin etmek.
c) Farz
namaz olduğunu söylemek.
Farz namazlarının önce
veya sonrasında kılınan sünnetler gibi belirli nafile namazlarının niyetinde
iki şart vardır:
a) Namazı
kasdetmek,
b) Hangi
nafile olduğunu veya hangi vaktin sünneti olduğunu tayin etmek.
Eğer mutlak olan veya
belirli olmayan bir nafile namazı ise bunun da bir şartı olup, o da yalnızca
namazı kasdetmek yeterlidir.
Resulullah (s.a.v.)
şöyle buyurur:
"Ameller ancak niyetlere göredir. Herkese de
sadece niyet ettiği vardır. Kimin hicreti Allah ve resulüne ise, onun hicreti
Allah ve Resulune'dir. Kimin hicreti elde etmek istediği dünyaya veya
nikahlayacağı kadına ise o kimsenin hicreti de onlaradır". [65]
Niyet eden bir
kimsenin niyetini ağızdan söylemesi, eda veya kaza olduğunu söylemesi, Allah'u
Teala'ya izafe etmesi, kıbleye karşı yönelişi ve rekatlerin adedini zikretmesi
sünnettir.
Niyetin yeri kalptir,
tam olması için namaza başlama tekbiri olan iftitah (ihram) tekbiriyle olması
gerekir. Namaz kılanın ihram tekbiri telaffuzu namaz niyetiyle beraber
olmalıdır. Yani niyetten hemen sonra tekbir getirilmelidir.
Niyetin delili abdest
niyetinde ve yukarıda geçtiği gibi "Bütün ameller niyetlere göredir"
hadisi şerifidir.
Gücü nisbetinde yani kudreti varsa ayakta durmak: Bunun delili de İmran bin Huseyn şöyle diyor:
"Bende basur vardı. Hz. Peygambere nasıl namaz kılmam gerektiğini
sorduğumda, O söyle buyurdu:
"Ayakta kıl. Eğer buna gücün yetmiyorsa oturarak
kıl. Buna da gücün yetmiyorsa bir tarafına uzanarak namazını kıl." [66]
Nesai de devamla, "Buna da gücün yetmiyorsa göz işareti
ile namazını kıl" ilave eder..
Burdan anlaşılmaktadır
ki Allah'u Teala insanı gücü dahilinde sorumlu tutmaktadır. Kişi namaz kıldığı
zaman ayakta iken dimdik durmalıdır. Eğer hastalık veya bir sakatlık durumu ya
da bunlara benzer bir mazeret varsa o zaman gücü nisbetinde kılacaktır.
Yalnız nafile namazlar
böyle değildir. Hasta olsun veya olmasın oturarak da kılabilir. Ancak
nafileleri ayakta kılmak sünnettir. Peygamberimiz (s.a.v.) nafile namazlar için
şöyle buyurmuştur:
"Kim namazı
ayakta kılarsa bu daha efdaldir. Kim de oturarak kılarsa ayakta kılanın
sevabının yarısını elde eder. Uzanarak
kılanın sevabı da oturarak kılanın sevabının yarısı kadardır." [67]
İftitah (İhram) tekbiri: Lafız olarak "Allahu Ekber" demektir. Bunun
delili için Hz. Ali (k.v.) demiştir ki: Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Namazın anahtarı temizliktir. Girişi tekbir
almak. Çıkısı da selam vermektir."
[68]
İftitah (ihram)
tekbirinin sıhhati için bazı şartlar vardır.
İhram tekbirinin
şartları:
a) İhram
tekbiri ayakta, dik bir şekilde durup getirilmelidir.
b) Kıbleye
yönelerek söylenmelidir.
c) Tekbir
lafzı "Allahu Ekber" olarak arapça söylenmelidir.
d) Tekbiri
getiren kişi kendisi duyabilecek şekilde söylemelidir (sağır ve dilsizler
mazaret sahibidirler).
e) İhram
tekbiri ile namaz niyeti birlikte olmalıdır.
Fatihayı okumak: Delili. Ubade ibni Samit Peygamber (s.a.v.)'den şu hadisi rivayet eder.
"Ummu Kur'an-ı okumayanın hiç bir namazı yoktur." [69]
Buradaki Ümmül Kur’an fatihaya hamledilmiştir.
Besmelenin
(Bismillahirrahmanirrahimin) fatihadan ve Kur'an’ın her suresinden bir ayet
olduğuna delil olarak Enes İbni Malik şöyle rivayet eder: Bir gün Peygamber
(s.a.v.) aramızda iken birden vahiy halini aldı. Sonra başını kaldırıp tebessüm
etti. Bunun üzerine biz:
Ey Allah'ın Resulü
sizi tebessüm ettiren nedir' diye sorduk.
Hz. Peygamber (s.a.v.)
cevaben:
"Şu anda üzerime bir sure nazil oldu" buyurdu ve okumaya başladı: "Bismillahirrahmanirrahim (Ey Muham-med) şüphesiz ki biz sana
kevseri verdik." (Kevser: 108/1)
Fatiha için şu şartlar
gereklidir:
a- En az
duyacağı kadar okumak. (Sağır ve dilsiz değilse)
b- Tertibi
üzere ve peşpeşe okumak.
c- Okumayı
doğru yapmalı, yanlışlık yapmamalıdır. Yapılan eksiklik namazın bozulmasına da
sebep olabilir.
ç-
Şeddetlere dikkat edilmelidir. Mesela "İyyake na'budu ve iyyake
nestâin"in şeddelleri söylenmeyerek iyake na'budu ve iyake nestain"
şeklinde okunursa mana bozulur. Çünkü "İyyake" Ancak sana ibadet
ederiz... "İyake" ise güneş ve ay ışını anlamı çıkar ki mana
tamamıyla ters olur.
d- Fatihayı
arapça okumak.
e- Fatihayı
ayakta iken tamamlamak.
Fatihayı okuyamayan
mazeret sahipleri (sağır, dilsiz gibi) onun yerine ezbere bildiği yedi ayet
okumalıdır. Eğer yedi ayet de bilmiyorsa veya telaffuz edemiyorsa o sure kadar
ayakta Allah'ı zikrettikten sonra rükuya gitmelidir.
Rüku':
Fatihayı okuduktan sonra rükuya gidilir. İmkanlar elveriyorsa elleri diz
kapaklarına yetişecek kadar eğilmelidir. En kamil şekli ise sırtın yere paralel
olacak şekilde düz olmasıdır.
Rükûnun farz olduğunun
delili şu ayet-i kerimedir.
"Ey iman edenler rüku edin, secde edin" (Hac: 22/77)
Ebu Hureyre'nin
rivayet ettiği hadiste Resulullah (s.a.v.) bir kişiye namazı şöyle tarif
etmiştir:... Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Namaza durduğun vakit ihram
tekbirini al. Sonra ne kadar kolayına gelirse o kadar Kur’an oku. Sonra rükuya
varıp ta tatmin oluncaya kadar dur. Sonra başını kaldırıp ayakta tam
doğruluncaya kadar dur. Sonra secdeye git ve orda tatmin oluncaya kadar kal.
Sonra başını kaldırıp ta tatmin oluncaya kadar otur. Sonra bunu namazının
tümünde de böylece yap." [70]
Rüku'da tuma'nine: Delili ise Ebu Hureyre'nin rivayet ettiği hadisteki Resulullah'ın
"Tatmin olmak" sözleridir.
9- Secdeye
gitmek.
10- Secdede tuma'nine
yapmak.
11- İki
secde arasında oturmak.
12- Bu
oturuşta tuma'nine yapmak.
13- Son
oturuş.
14- Son
oturuşta ettehiyyatı okumak.
15- Son
ettehiyatta salavat-ı şerife getirmek.
16- Birinci
selamı vermek. [71]
17- Namazdan
çıkmaya niyet etmek, (sahih olan görüşlere göre bu namazın rüknü değildir,
sünnettir)
18-
Belirttiğimiz şekilde rükünlerin tertibine riayet etmek (yukarıda sayılan on
altı rüknü arka-arkaya yapmak).
Rüku'dan sonra i'tidal
ve i'tidalda tuma'nine yapmak.
İ'tidal rüku'dan
kalkıp doğrulmaktır. Tuma'nine de duraklamak demektir.Hz. Aişe şöyle rivayet
eder: "Resuli Ekrem başını rükudan kaldırdığında düz bir şekilde
dikilmedikçe secde etmezlerdi, secdeden kalktıktan sonra düzelmedikçe ikinci
secdeye gitmezdi. Her iki rekatta Ettahiyat okurdu. Oturduğunda sol ayağını
yayar, sağ ayağını da dikerdi... Namazı da selam vermek suretiyle sona
erdirirdi." [72]
Hadis-ı şeriften
bilinmektedir ki rüku'dan sonra itidal ve orda da tuman'ine yapmak gereklidir.
Secde yapmak ve secdede tuma'nine yapmak: Secde yapmak, secdede tuma'nine ve iki secde
arasında tuma’nine yapmak için deliller yukarıda rüku' şıkkında geçen Hac suresi
77. ayeti kerime ve Buhari'nin 352 nolu hadistir
Ayrıca (Ebu
Hureyre'nin rivayet ettiği (Müslim, 397) hadisten anlaşılmaktadır ki secdelere
gitmek, secdelerde ve iki secde arasında tuma'nine yapmak la delil olarak
gösterilebilir.
Son oturuş:
Namazın sonunda selam vermeyi gerektiren oturuştur.
Ebu Humeydi Es-Saidi
şöyle rivayet eder.
"Hazreti
Peygamber fs.a.v) ikinci rekatın sonunda sağ ayağını dikip sol ayağı üzerine
otururdu. Son oturuşta ise sol ayağını altından çıkarıp sağ ayağını da dikerek
makadı üzerine otururdu." [73]
Son oturuşta Ettehiyat okumak: Abdullah îbni Mes'ud şöyle anlatıyor. "Hz.
Peygamber ile namaz kılarken namaz oturuşunda selam Allah'ın üzerine, selam
falan kişiye derdik. Bir gün Hz. Peygamber şöyle buyurdu:
"Selam Allah'ın kendisidir. Biriniz namaza
oturduğunuzda, TahiyyatAllah'adır, desin (Ettehiyat okusun)." [74]
Son ettahiyatta Peygamber (s.a.v)'e salat ve selam
getirmek:
Bunun farz olmasının
delili şu ayeti kerimedir: "Allah ve melekleri Peygambere salat ederler.
Ey iman edenler siz de ona salat getirin." (Ahzab: 33/56)
Bir hadisle Peygamber
(s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Biriniz namaz kıldığı vakit, aziz olan Allah'ı
hamd ve sena ederek başlasın, sonra Peygambere salat ve selam etsin. Bundan
sonra dilediği şekilde dua etsin."
[75]
Birinci Selam:
Delili, Hz. Aişe'den rivayet edilen şu hadistir: "Hazreti Peygamber namaza
tekbirle başlar, selamla bitirirdi." [76]
Namazdan çıkmaya niyet etmek sahih görüşlere göre sünnettir.
Rükünlerin tertibine riayet: Delili. Ebu Hureyre'nin rivayetinde Rasulullahın bir
sahabeye öğrettiği ve geçen hadis-i şerifin hükmünden öğrenmekteyiz. [77]
Namaza girmeden önceki
sünnetler ikidir:
1- Ezan.
2- Kaâmet. [78]
Ezan farz namazların
vakitlerini bildirmek ve müslümanları namaz kılmaya davet etmek için meşru
kılınmıştır.
Bir toplum veya cemaat
için sünneti kifayedir. Yani o cemaat veya toplumdan bir kişi de okursa o
sünnet hasıl olmuş demektir. Tek başına namaz kılana ise sünneti ayn'dır. Yani
bizzat onun kendi namazı için ezan okuması sünnettir.
Ezan, İslanun şiarıdır.
Delili şu ayeti
kerimedir:
"Ey iman edenler! Cuma günü namaz için
çağrıldığınız zaman, Allahı anmaya koşun. Alış-verişi bırakın," (Cuma: 62/9)
Malik İbnul Huveyris
(r.a) Peygamberimiz (s.a.v)' den şöyle rivayet eder:
"Namaz vakti girdiğinde içinizden biri size ezan
okusun. En büyüğünüz de size imamlık yapsın." [79]
Meşruiyeti, Ezan,
hicretin birinci senesinde meşru kılınmıştır. Abdullah İbni Ömer (r.anhuma)
şöyle anlatmıştır:
Müslümanlar hicret edip
Medine'ye geldiklerinde, toplanıp namaz vakitlerini bildiren bir şeyi
belirlemeye çalışmışlardı. Zira o zamana kadar namaza çağrı yapan bir şey
yoktu. Bir gün bu hususta konuştular. Bazıları hristiyanların çanı gibi bir çan
edinelim, bazıları, yahudilerin borusu gibi bir boru olsun, dediler. Ömer
(r.a.) halkı namaza çağırmak için niye, bir adam göndermiyorsunuz? dedi.
Rasulullah (s.a.v):
"Ey Bilal! kalk namaz için nida et ( ezan oku).[80] buyurdu.
Ezanın başlaması
hakkında birçok rivayetler vardır. Bunların lafızları ayrılıklar gösterse de
manalar aynıdır, bunlar için en meşhuru olan Abdullah İbni Zeyd'in kendi
rivayetidir.
Enes İbni Malik
rivayet eder. Abdullah İbni Zeyd şöyle dedi: Rasulullah (s.a.v) namazın
cemaatle kılınabilmesi için nakus (çan) yapılıp çalınmasını emrettikleri
sırada idi. Ben uykuda iken elinde nakus (çan) bulunan biri uğradı. Ben
kendisine,
- Ey Allanın kulu şu
nakusu satarmısın? dedim.
- Ne yapacaksın, dedi.
Bununla insanları namaza çağırırız, dedim.
- Sana daha
hayırlısını göstersem olmaz mı? dedi.
- Hay hay dedim.
Bunun üzerine şöyle dersin dedi:
"Allahu Ekber
Allahu Ekber Allahu Ekber Allahu Ekber. Eşhedu en la ilahe illallah Eşhedu en
la ilahe illallah. Eşhedu enne Muhammeden rasulullah Eşhedu enne Muhammeden rasulullah.
Hayya âla's-salah Hayya âla's-salah.
Hayya âlal felah Hayya
âlal felah.
Allahu ekber Allahu
ekber. La ilahe illallah"
Sabah ezanında
"Hayya âlal felah" tan sonra iki defa, "Essalatu hayrun
mine'n-nevm" ilave edilir.[81]
Ezanın sahih olması
için şu şartlar gereklidir:
1. Müslüman
olmak
2. Mümeyyiz
olmak. Şu halde yedi yaşına gelmeyen çocuğun ezanı sahih değildir.
3. Erkek
olmak. Kadının ezan okuması sahih değildir.
4. Tertiple
okumak. Ezan sözlerinin yukarıdaki sıraya göre olması gerekir.
5.
Kelimeleri arka arkaya okumak. Birbirini takibeden kelimeler arasına fazla fasıla vermemek.
6. Cemaat
için okunuyorsa yüksek sesle okumak.
Peygamberimiz (s.a.v)
Ebu Said El-Hudri'ye hitaben şöyle buyurmuştur:
"Şüphesiz çölü ve koyunları sevdiğini görüyorum.
Koyunların yanında ve çölde bulunduğunda namaz için ezan okuduğunuz zaman
sesini yükselt, çünkü müezzinin yüksek sesini işiten insan, cin ve her şey
kıyamet gününde ona şehadet eder."
[82]
7. Vaktin
girmesi. Ezan, namaz vaktinin girdiğini ilan ettiği için onun vaktinde okunması
gerekir. Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
"Namaz vakti olduğunda, size
biriniz ezan okusun," [83]
1. Müezzinin
kıbleye dönmesi.
2. Büyük ve
küçük hadesten temiz olması. Peygamberimiz (s.a.v):
"Temizlik hali dışında Allah'ı zikretmeyi
sevmem." [84]
buyurmuştur.
3. Ayakta
okuması. Peygamberimiz (s.a.v):
"Ey Bilal kalk ve namaz için ezan oku." [85]
buyurmuştur.
4. Başını
sağa ve sola çevirmek. Bilal ezan okurken 'Hayya ala's-salah' derken başını
sağa 'Hayya alal felah' derken başını sola çevirirdi. [86]
5. Müezzinin
güzel ahlaklı ve adil olması, sesinin de güzel ve gür olması. [87]
6. Ezanın
lafızlarını ağır ağır okumak ve çok uzatmamak.
7. Terci
yapmak. Yani şehadet kelimelerini
söylerken önce gizli sonra yüksek sesle olmak.[88]
8. Tesvib
yapmak. Sabah ezanında 'Hayya âlal felah'tan sonra "Esse-latü hayrun
minen-nevm " demek.[89]
9. Ezanı
müezzinle tekrarlamak, "Hayya âla salah, hayya âlal felahta 'vela kuvvete
illa billah' demek. 'Esselatu hayrun minennevm' cümlesini duyan kişinin
'Saddakta ve berarte" demek.
10. Ezanın
bitiminde duayı okumak.
Hem müezzin hem de ezanı
duyan kişinin Peygamberimiz (s.a.v)' in buyurduğu şu duayı okumaktır:
"Allahümme rabba
hazihid-da'veti tammetı vessalatil kaime. Ati seyyidina Muhammeden el vesilete
vel fadilete vebâshu makamen mahmudenillezi veâttehu."
Peygamberimiz (s.a.v):
"Kim ezanı dinler ve ezandan sonra bu duayı
okursa kıyamet gününde şefaatim ona helal olsun." [90] buyurmuştur. [91]
Kametin ezandan pek
farkı yoktur. Ancak aşağıdaki hususlarda birbirinden ayrılırlar. Şöyle ki
ezanın kelimeleri çift, kametinki ise tektir.
Hz. Enes (r.a) şöyle
demiştir:" Bilal'e ezan lafızlarını ikişer ikişer kamet lafızlarını da
birer birer söylemesi emrolundu. Bundan 'kadkametis-salah' lafzı
müstesnadır."[92]
Kametin lafızları
şunlardır:
"Allahu ekber
Allahuekber. Eşhedü en la ilahe illallah. Eşhedü enne Muhammeden rasulullah.
Hayya âla's-salah. Hayya âlal felah. Kad kame-tis’ salatu kad kametis'salah.
Allahuekber Allahu ekber. La ilahe ilalllah."
Kametin bu sözleri
Buhari ve Müslim ile diğer hadis kitaplarında sahih rivayetlerle sabittir.
Kametin sıhhat şartları ezanın sıhhat şartlarıyla aynıdır. Kametin sıhhat
sünnetleri de ezanın sünnetleri ile aynıdır ancak "Kad kametis salah"
denildiğinde "Ekamehallahu ve edameh" denilmesi sünnettir. [93]
Namaza
girdikten sonraki sünnetler ikidir:
1- Birinci teşehhüd (Ettehiyyat).
2- Sabah namazında ve Ramazan’ın ikinci yarısında vitir namazında kunut
duası okumak.
Eb’ad
sünnetleri namazın cüzleri (parçaları) olan sünnetlerdir. Bu çeşit sünnetlerin
terkedilmesi halinde secde-i sehiv yapılması sünnettir. Bir kısım sünnetler
daha vardır ki bunlara hey’et denir. Hey’etlerin terkinde, sehiv secdesi
gerekmez. Zaten bu iki sünnet arasındaki fark da budur. Eb’ad sünnetleri sevap
itibarıyla hey’etlerden daha üstündür.
Birinci teşehhüd: Sonrasında selam olmayan ettehiyattır ki öğlen,
ikindi, akşam ve yatsı namazının farzında ikinci rekatta oturup okunan
ettehiyatlardır. Bunun delili olarak, Abdullah bin Buneyni şöyle diyor:
“Resuli
Ekrem öğlen namazında bize iki rekat kıldırdı. Sonra birinci teşehhüd için
oturmadan kalktı, cemaat O’na uyarak, kalktı, namazını tamamladığı
zaman biz O’nun selam vermesini beklerken, selam vermeden önce tekbir
aldı ve oturduğu halde, yanılmaktan ötürü iki secde yaptı, sonra selam verdi. ”[94] Başka
bir hadisi şerifte Resuli Ekrem (s.a.v):
“Namazın
ortasında oturduğun zaman önce tuma’nine yaparak otur. Sonra sol ayağını yay,
sonra teşehhüd oku.”[95] buyurmuştur.
Sabah namazında kunut: Bunun delili Ebu Hureyre (r.a)’ın rivayet ettiği şu
hadisi şeriftir. Peygamber (s.a.v) sabah namazının iknci rekatında başını
rükudan kaldırdığı zaman ellerini kaldırıp kunut duasını okudu.
Hişam
Muhammed bin Şirin’den rivayete göre Ubey bin Ka’b onlara Ramazanda imamlık
yaptı. Ramazanın son yarısında kunut duası okurdu. [96] Kunut dua olduğu için ellerin iç kısımları
göğe doğru olup eller kaldırılmalıdır. [97]
'Ettehiyatu
Elmubareketu Essalavatu Etteyyibatu lillahi. Esselamu âleyke eyyuhennebiyyu ve
rahmetullahi ve bereketuhu. Esselamu âleyna ve âla ibadillahisalihine. Eşhedu
enla ilahe illallahu ve eşhedu enne Muhammeden Resulullah.
Allahümme salli âla
seyyidina Muhammedin ve âla ali seyyidina Muhammed. Kema salleyte âla İbrahime
ve âla ali İbrahime fil âlemine inneke hamidun mecid.' [98]
Türkçesi:
"Tahiyyatlar, bereketler, salavatlar ve güzel şeyler Allah'ındır. Ey nebi!
Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketi senin üzerine olsun. Bize salih kulların
üzerine de selam olsun. Ben şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur ve
yine şehadet ederim ki Muhammed Allah'ın resulüdür.
Allahım! İbrahim'e ve
aline salat ettiğin gibi Muhammed'e ve aline salat et. İbrahim ve aline bereket
verdiğin gibi Muhammed'e ve aline de bereket ver. Şüphesiz sen kendisine çok
hamdedilen ve methedilensin." [99]
"Allahümmehdini
fiymen hedeyte. Ve â finiy fimen âfeyte. Ve teyelletti fimen tevelleyte. ve
barikliy fıyma â'tayte. ve kıniy şerre ma kadayte. Feinneke takdiy vela yukda
âleyke. ve innehu la yezillü men valeyte. vela yeîzzü men âdeyte. Tebarekte
Rabbena ve teâleyte.
Felekel hamdu âla ma
kadayte. Estağfirüke ve etuvbu ileyke. Ve sallallahu âla seyyiddina Muhammedin ve
âla alihi ve sahbihi ve sellem." [100]
Türkçesi: "Ey
Allahım hidayete erdirdiğin kişilerden bana da hidayet ver. Verdiğin
afiyetlerden beni afiyette kıl. Koruduğun şeyin şerrindin beni de koru.
Sen hükmedensin kimse
sana hükmedemez. Senin dost edindiğin kimse zelil olamaz. Senin düşman olduğun
aziz olamaz. Sen yücesin. Ey rabbimiz sen büyüksün.
Hükmettiğine karşılık
hamd sana mahsustur. Ey Allahım sednden mağfiret diler sana yöneliriz.
Efendimiz Muhammed sallallahu aleyhi ve selleme, ehline ve ashabına salat ve
selam eyle."
Kunutun birinci kısmı
duadır. Cemaatle namaz kılmıyorsa imam bu kısmı okuyunca cemaatin sadece
dinlemesi ve amin demesi sünnettir. Diğer iki bolüm ise zikir, övgü ve salavat
olduğu için cemaatin de imamla beraber okuması sünnettir. [101]
Namazın hey'atı
sayılan sünnetler on beş tanedir:
1- İftitah
tekbirinde, rükuya giderken ve kalkarken elleri kaldırmak.
2- Kıyamda sağ
eli sol elin üzerine koymak.
3- (iftitah
tekbiri aldıktan sonra) 'veccehtü'yü okumak.
4- Eûzu
Besmele çekmek.
5- Sesli
okunması gereken yerde sesli okumak.
6- Sessiz
okunması gereken yerde sessiz okumak.
7- (Fatiha
bitince) 'Amin' demek.
8-
Fatiha'dan sonra bir sure okumak.
Namazın hey'etleri
için deliller:
1. İhram
tekbiri alırken, rükuya giderken ve rüku'dan kalkarken elleri kaldırmak.
İbni Ömer şöyle
demiştir: "Allah Resulü namaza durduğu zaman, ellerini omuzları hizasına
kaldırır, sonra tekbir alırdı. rükuya gitmek istediği zaman da, rükudan
kalktığı zaman da böyle yapardı. Fakat, secdeye gittiğinde ve secdeden
kalktığında böyle yapmazdı." [102]
Eller kaldırıldığı
zaman ayaları kıble tarafına doğru açmak en uygundur. Baş parmakları da
kulakların memesinin hizasına getirmektir.
2. Kıyamda
iken sağ eli, sol elin üzerine koymak. Vail bin Hıcr şöyle rivayet eder:
"Hz. Peygamber namaza başladığı zaman ellerini kaldırıp tekbir alır. Sonra
sağ elini sol bileği üzerine koyardı".[103]
3. Veccehtu.
İhram tekbirinden sonra veccehtu okunur.
Hz. Ali'nin rivayetine
göre Hz. Peygamber namazı ikamede veccehtu ile başlardı.
4. Euzü Besmele çekmek. Veccehtudan sonra.
Eüzubillahi mineşşeytanirracim demektir.
Bunun delili şu ayeti
kerimedir:
"Kur’an okuduğu
zaman recmedilmiş (kovulmuş) şeytandan Allah'a sığın." (Nahl: 16/98)
5-6- Kur’an'dan
okunması gerekeni sesli okunması gereken yerde sesli okumak, sessiz okunması
gereken yerde de sessiz okumak. Sabah, akşam ve yatsı namazlarının farzlarının
ilk iki rekatında, cuma namazı, bayram, Ay tutulması, yağmur, teravih ve
Ramazan’da kılınan vitir namazlarında cehri (açık) okumak sünnettir. Bunların
dışında kalan diğer namazlarda kıraatin gizli okunması sahabelerden
nakledilmiştir. Delili şu hadisi şeriftir:
Ebu Hureyre (r.a)
şöyle demiştir:
"Her namazda Kur’an okunur. Rasulullah (s.a.v)'ın
açık okuyup bize duyurduklarını biz de sizlere o yerlerde duyuruyoruz. Bizden
gizlice okudukları yerleri biz de sizlerden gizli okuyuruz." [104]
7- Fatiha
'dan sonra 'amin' demek.
Aminin kelime anlamı
"Allahım duamızı kabul et " demektir.
"Veleddallin"
dedikten sonra 'amin' demek sünnettir. Kılınan namazda fatiha sesli okunuyorsa
'amin' de sesli okunacaktır. Sessiz okunuyorsa 'amin' kelimesi de sessiz
okunacaktır. İmamın arkasında kılınan namazda kıraatler cehri (yüksek sesle)
okunuyorsa 'amin' kelimesinin yüksek sesle söylenmesi sünnettir.
Bunun delili: Ebu
Hureyre (r.a) şöyle demiştir:
Rasulullah (s.a.v)
buyurdu ki:
'İmam amin dediği zaman arkasından siz de amin
deyiniz. Çünkü her kimin amin demesi meleklerin amin demesine uyarsa geçmiş
günahları affolunur" [105]
8- Fatihadan
sonra bir sure okumak.
Ebu Hureyre (r.a.)
şöyle demiştir:
"......Onun
arkasında namaz kıldığımda öğlen namazının birinci ve ikinci rekatlarını
uzatırdı. Üçüncü ve dördüncü rekatlarını hafif tutardı. İkindi namazında hafif,
akşam namazında mufassal denilen surelerden okurdu. Yatsı namazında şems ve
benzeri sureleri, sabah namazında da uzun sureleri okurdu." [106]
"veccehtu vechiye
lillezi fataressemavati velarde haniyfen müslimen ve ma ene minel müşvikiyne. İnne
salatiy ve nüsûkiy ve mahyaye ve mematiy lillahi rabbil âlemiyn. La şeriyke
lehü ve bizalike umirtu ve ene minel müslimiyn." [107]
Türkçesi:
"Şüphesiz ki ben yüzümü gökleri ve yeri yaratan Allah'a yönelttim. Ben
müşriklerden değilim. Benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm hiç bir
ortağı olmayan alemlerin rabbı Allah'ındır. Ben ancak bununla emrolundum ve ben
müslümanlardanım."
Teveccüh olarak
bilinen veccehtu duası farz ve nafile namazların evvelinde fatihaya başlamadan
önce okumak müstehaptir.
İhram tekbirinden
sonra veccehtu duası okumadan Euzubillahi mineşşeytanirracim veya fatiha
suresine başlanmışsa artık başa dönüp veccehtu duasını okumak uygun değildir.
Cenaze namazlarında ve
vaktinin dar olduğu namazlarda vecehtu duası okunmaz.
9- Kalkma,
oturma ve eğilmelerde tekbir getirmek.
10- Rüku'dan kalkarken
"Semiâllahu limen hamide
rabbena lekel hamd" demek.
11- Rüku ve
secdelerde tesbih yapmak.
12-
Oturmalarda ellerini uylukların üzerine koymak. Ettehiyatta sol elini
tamamiyle yatırır, sağ elini ise yumar sadece işaret parmağını uzatır.
13- Bütün
oturuşlarda iftiraş etmek.
14- Son
oturuşta teverrük etmek.
15- İkinci
selamı vermek.
9- Rüku' ve
secdelerden kalkmalarda, oturmada ve eğilmelerde tekbir almak.Ebu Hureyre
(r.a.)'dan rivayete göre Hz. Peygamber namaz kıldığında ayakta iken ihram
tekbiri alırdı. Sonra rüku'a giderken tekbir alırdı. Sonra ayağa kalkarken
'Rabbena lekel hamd" derdi. Sonra secdeye giderken tekbir alırdı. Sonra
ikinci secdeye giderken tekbir alırdı. Sonra başını ikinci kere kaldırırken
tekbir alırdı. Sonra tamam edinceye kadar bütün namazda böyle yapardı.
(Namazdan selam verdikten) sonra Ebu Hureyre:
'Şüphesiz ki içinizde
namazı en çok Rasulullah'ın namazına benzeyen benim'derdi. [108]
10- Rüku'dan
kalkarken, 'semiallahu limen hamide...' geçen hadiste ifade edilmiştir.
11- Rüku' ve
secdelerde teşbih yapmak.
Rüku' a giderken de
'sübhane rabbiye a'la' demektir. Beş, yedi ve dokuz defa'da getirilebilir.
12- Oturuşta
elleri dizlerin üzerine koymak. İbni Ömer şöyle rivayet eder: "Hz.
Peygamber namazda oturunca ellerini dizleri üzerine koyardı. Sağ elinin işaret
parmağını kaldırırdı. Onunla Allah'ın bir olduğuna işaret ederdi. Sol elini de
parmaklarını uzatarak sol dizi üzerine koyardı." [109]
13.-14-
İftiraş ve teverûk. Ebu Humeydi şöyle der: "Ben Hz. Peygamberin namaz
kılışını hepinizden daha iyi hatırlıyorum. Hz. Peygamber ikinci rekatın sonunda
sağ ayağını dikip sol ayağı üzerinde oturdu. Son oturuşta sol ayağını sağ
ayağının altından çıkarıp sağ ayağını da dikerek mak'adı üzerinde oturdu."
[110]
İkinci rek'attaki
oturuş iftiraş, son oturuştaki oturuş da teverrûktur.
15- İkinci
selamı vermek. Namazda birinci selamı vermek rükündür. İkinci selam ise
sünnettir.
Abdullah İbni Mes'ud
şöyle anlatıyor:
"Hz. Peygamber
yanağının beyazlığı arkadan görüneceği şekilde sağ ve soluna "Esselamu
aleyküm ve rahmetullah, esselamu aleyküm ve rahmetullah" diye selam
verirdi. [111]
Eltehiyatta rükün olan
salavat-ı şerifenin akabinde Rasullullahın ehli beytine de salavat getirmek ve
dua etmek de sünnettir. [112]
1- Namazda
huzur ve huşu içerisinde bulunmak.
2- Secde
yerine bakmak.
3- Sükunet
içerisinde bulunup, hareket yapmamak.
4- Kıyamda
vücut ağırlığını her iki ayak üzerine vererek durmak.
5- Rükuya
eğilirken erkeklerin kollarını yanlarından uzak tutmaları, kadınların ise
rükû'da kollarını yanlarına yapıştırması.
6- Secdelerde
erkeğin kollarını yanlarından uzak tutarak ve karnını hafifçe yukarı doğru
kaldırması, kadınların ise bunun aksini yapması. Yani kadın avret olduğu için
rüku'larda olduğu gibi secdelerde de kollarını yanlarına yapıştırması, karnını
da eğerek toparlanması namazın adabıdır. [113]
Kadın (namazda) beş
şeyde erkeğe muhalefet eder
- Erkekler, pazularını
yanlarından uzaklaştırır.
- Rüku' ve secdelerde
dirseklerini yanlarından, karnını da dizlerinden uzaklaştırır.
- Aşikar okunacak
yerlerde açık okur (cuma, bayram ve gece kılınan namazlardaki ilk iki
rekatlerinde).
- Namaz üzerindeyken
uygun olmayan herhangi bir durum oluşursa veya imamın arkasında cemaatle namaz
kılıyor, imam da herhangi bir yerde yanılırsa "Sübhanallah" deyip,
işaret verir.
- Erkeğin avret yeri
göbeğiyle diz kapağı arasıdır.
Kadınlar ise,
namazlarda uzuvlarını birbirine yapıştırır. Açıkta okunması gereken yerlerde
sessiz okurlar. Uygun olmayan herhangi bir durum oluşunca da ellerini
şapırdatarak yanındakileri uyarır. Kadınların avret yeri ise, yüzü ve elleri
dışında kalan vücudunun her yendir. Cariyenin avreti erkek gibidir. [114]
-Erkekler pazularmı
yanlarından uzaklaştırır.
Bu konuda Ebu Humeydi
şöyle rivayet eder:
"Allah Resulü
namazda ellerini yanlarından uzaklaştırıp, avuçlarını omuzlarının hizasına
koyardı."[115]
Buhari'nin bir
rivayetine göre Resulullah namaz kılarken koltuklarının beyazlığı görünecek
kadar pazularını açardı. [116]
Bu hadislerin zahiri
ifadelerinden anlaşılıyor ki erkek pazularını yan taraflarından açmalıdır.
- Rüku ve sedelerde dirsekleri
yan taraflardan ve karnı da diz uykularından uzaklaştırmak.
Yine Ebu Humeydi'den
rivayet verelim:
Hz. peygamber (s.a.v)
namazda secde ettiği zaman karnını diz uyluklarından uzaklaştırırdı. [117]
- Aşikâr (sesli)
okunması gereken yerlerde erkekler sesli okurlar. Namazda iken bir uygunsuzluk
görülse veya imamın arkasındaki namazda bir uyarılma gerekiyorsa 'subhanellah'
şeklinde uyarı verirler.
Sehl bin Sa'd'ın
rivayet ettiği hadiste Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
"... Namazda iken
her kim (uygunsuz) bir sey olduğunu görürse teşbih etsin. Teşbih ettiği vakit
elbette kendisine (imam tarafından) iltifat ve dikkat olunur. El çırpmak da
kadınlara mahsustur." [118]
-Erkeğin avret yeri,
diz kapağı ile göbek arasında kalan bölgedir. Peygamberimiz (s.a.v) şöyle
buyurmuştur: "Göbek ile diz
kapaklarının arası avrettendir." [119]
-Kadınlar namaz
kılarken dirseklerini yan taraflarına yapıştırır. Karnını ve dirseklerini
birbiriyle temas ettirerek toplanır bir vaziyete bürünür. Bunun delili şu
hadisi şeriftir.
Peygamberimiz (s.a.v.)
namaz kılan iki kadının yanından geçti ve onlara şöyle buyurdu:
"Secdeye gittiğinizde vücdunuzu yere yapıştırın.
Çünkü kadın bu konuda erkek gibi değildir." [120]
- Sesli okunan
yerlerde yabancı erkek bulunursa sesini kısmalıdır. Çünkü kadın avret olduğu
için fitneye yer verilebilir. Yabancı erkeklerin hazır olması veya seslerini
duyması ihtimali olursa kadın namazda kıraatini yükseltmemelidir.
Yüce Allah Kur'an-ı
Kerim'de: "Eğer (Allahtan)
korkuyorsanız (yabancı erkeklere karşı) çekici bir eda ile konuşmayın, sonra
kalbinde hastalık bulunan kimse ümide kapılır." (Ahzab: 36/32) Bu
ayetin zahiri manasından anlaşılıyor ki kadının sesinden fitne çıkrabilir.
- Kadın, uygun olmayan
herhangi bir durum oluşunca "sübhanallah" demez ancak ellerini
şapırdadır. Bunun delili ise yukarıda geçen erkeklerin uygunsuz bir durum
karşısında "subhanallah" desinler, hadisinin son bölümüdür.
- Kadının yüzü ve
elleri dışıda kalan tüm vücudu avrettir.
Bunun delili şu ayeti
kerimedir: "Kadınlar zinetlerini göstermesinler: Ancak bunların görünmesi
zaruri olan (yüz ve eller) müstesna." (Nur: 24/31) Delili Ümmü
Seleme'nin rivayet ettiği hadistir. Ümmü Seleme Peygamber (s.a.v.)'e, 'Kadın
altında (herhangi bir giysi) bulunmaksızın sadece entari ve büyük
başörütüsüyle namaz kılabilir mi?' diye sordu.
Peygamberimiz
(s.a.v.): "Entari geniş ve
ayaklarının üstünü kapatır durumda ise kılabilir." [121]
buyurdu.
Cariye namazda erkek
gibidir. Bu da hizmet ve köleliğin kendileri için bazı zorluklar teşkil ettiğinden
tanınan kolaylıktır. Ama namaz dışında ise cariyenin avreti hür kadın gibidir.[122]
Namazı bozan şeyler on
bir tanedir:
1- Namazda
kasten konuşmak,
2- Çokça
hareketler yapmak.
3- Abdestin
bozulması.
4-
(Bedenine, elbisesine veya namaz kıldığı yere) Necasetin isabet etmesi.
5- Avret
yerinin açılması.
6- Niyetin
değişmesi.
7- Kıbleye
arkasını çevirmek.
8-
(Namazdayken) yemek.
9-
(Namazdayken) içmek.
10-
(Yanındakilerin duyabileceği kadar) kahkaha ile gülmek.
11- Mürted
olmak (dinden çıkmak).
-Konuşmak.
Namaz üzerinde konuşmak namazı bozar.
Zeyd bin Erkam şöyle
demiştir: 'Biz namaz kılarken konuşurduk... Ta ki bu ayet nazil oluncaya kadar
. "Namazlara ve orta namaza
(ikindiye) özen göstererek kılmaya devam ediniz ve Allah için kalkıp huşu ile
durunuz'". (Bakara, 2/238) Bunun üzerine namazda susmakla
emrolunduk.' [123]
Anlamı olmasa bile iki
harf ya da anlamı olan bir harfin telafuz edilmesi namazı bozar.
-Çokça hareketler
yapmak. Bundan kasıt namazın fiil ve hareketlerine aykırı olan davranışlardır.
Bu hareketlerin namazı bozması için birbiri peşine üç hareket yapmaktır. El,
ayak veya baş gibi uzuvlarla üç hareket ara vermeden üst üste yapılırsa namaz
bozulur. Ama ara verilirse namaz bozulmaz.
-Abdestin bozulması.
Elbise ve bedene veya namaz kıldığı yere necaset ve pislikten herhangi
birşeyin isabet etmesi, avret yerinin açılması, niyetin bozulması ve kıbleye
sırtını çevirmek gibi davranışların hepsi namazı bozar.
Namazın sıhhati için
gerekli şartlar olduğu daha evvel ifade edilmişti. Bu nedenle bu maddelerden
herhangi biri oluşunca namaz bozulur.
Namazda iken herhangi
bir şey yemek veya içmek ya da namaz üzerinde gülmek ve mürtedliği gerektiren
bir batıl inanışa girmek de namazın yine şartlarından olduğu için, namazı
bozar.[124]
1- Gafletle
ve Allah'ın huzuruna yakışmayan hallerde bulunup, namaz kılmak.
2- Namazda
sağa, sola veya yukarıya bakmak ya da o şekilde göz gezdirmek.
3- Namaz
kılanın elbiselerini katlaması, çekmesi veya vücudunu kaşıması. Sıcaklarda,
pantolonun darlığından çekilmesinde bir sakınca yoktur.
4- Namazın
kıyamının şeklini değiştirip bir ayak üzerinde durmak.
5- Kadının
toparlanması gereken yerlerde yani rükû ve secdelerde kollarını yan
taraflarından uzak tutmak.
6- Erkeğin
de aynı şekilde gereken yerlerde yani rükû ve secdelerde ellerini yanlarına
yapıştırması mekruhtur. [125]
(Bir gün içerisinde)
farz olan namaz rekatları 17'dir. Bunların içinde 34 tane secde, 94 tane
tekbir, 9 ettehiyyat, 10 defa selam olup, 153 defa da teşbih yapılır. Bu
namazlardaki tüm rükünler ise, 126 tane olup şunlardır:
Sabah namazında: 30
rükün, akşam namazında: 42 rükün, 4 rekatli olanlarda: 54 rükündür. Farz
namazını ayakta kılamayacak durumunda olan bir kişi, oturarak namazını kılar. Oturarak
da kılamıyorsa bir yere dayanarak, ona da gücü yetmiyorsa uzanarak namazını
kılmalıdır.
Yukarıdaki metinde
rekat, secde, tekbir, ettehiyyat, selam ve teşbih sayıları "mübtedi"
diyebileceğimiz dini ve ilmihal bilgilerine yeni başlayan kimse için bir öz
bilgi olarak verilmiştir. Bu nedenle teferruatına inmeye gerek yoktur. Namazını
ayakta kılamayacak durumunda olan bir kişi için İmran bin Huseyn şöyle rivayet
eder: Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Namazı ayakta kıl, buna gücün yetmiyorsa, oturarak
kıl, eğer buna da gücün yetmiyorsa bir tarafına yaslanarak kıl." Nesai de şöyle devam eder. "Buna da gücün yetmiyorsa göz işareti ile." [126]
Bu hadisten
anlaşılıyor ki gerektiğinde göz işareti ile, ima yolu ile ya da kalbi ile de
olsa namazı kılmak gerekir. [127]
Namazda terk edilen
(unutulan) fiiller üç şey olup bunlar; farz, sünnet veya hey'attir
Terkedilen farz
(rükün) ise; sehiv secdesi yalnız yeterli değildir. Terkettiği o farz için
zaman yakın ise, hemen yerine getirmek gerekir.
Terkedilen sünnet ise,
ve o sünnetten sonraki rükne girilmemişse o sünnet yerine getirilir. Rükne
girilmişse artık geri dönülmez. Namaza devam edilir. Daha sonra yanılmış olduğu
için sehiv secdesi yapar.
Terkedilen hey'at ise;
O'nun için herhangi bir şey yapılmaz ve sehiv secdesi de gerekmez.
Namazın rekatlarında
şüpheye düşen bir kişi, kanaatin en azını nazar-ı itibare alarak namazını
kılar.
Sehiv secdesi
sünnettir, zamanı ise selamdan öncedir. [128]
-Terkedilen farz
(rükün) ise bunun için sadece sehiv secdesi yeterli değildir. Terkedilen farz
için zaman yakınsa hemen onu yerine getirir.
Bunun delili şu
hadistir. Ebu Hureyre (r.a.) şöyle anlatıyor: 'Allah Resulü öğle veya ikindi
namazını kılarken iki rekatta selam verdi.
Zulyedeyn isminde bir
sahabe:
Ey Allah'ın Resulü,
namaz mı kısaldı yoksa sen mi unuttun? Dedi. Allah Resulü sahabelere:
"Zülyedeyn'in dediği doğru mu?" diye sordu.
Sahabeler, Evet,
deyince Hz. Peygamber kalktı iki rekat daha kıldı. Sonunda da (yanıldığı için)
iki secde yaptı'. [129]
- Terkedilen sünnet
ise ve o sünnetin akabindeki rükune girilmemişse geri dönerek o sünnet yerine
getirilir. Abdullah b. Ruhayne şöyle anlatıyor: "Hz. peygamber bir
namazda bize iki rekat kıldırdı. Sonra birinci te-şehhüd için oturmadan kalktı.
Namazın sonunda biz onun selam vermesini beklerken O, yanılmasından dolayı iki
secde yaptı ve selam verdi. [130]
Başka bir hadisi
şerifte Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"İçinizden biri ikinci rekatta oturmadan kalkar
tam ayağa kalkmadan oturmadığını hatırlarsa hemen otursun, fakat tam ayağa
kalkmışsa oturmasın, daha sonra yanıldığı için iki secde yapsın."
Birinci hadiste
sünnetin unutularak terki, ikinci hadiste de rüküne girmeden hatırlandığında
dönüş rüküne girilmişse namazın sonunda sehiv secdesi yapılması gerektiği
bilinmektedir.
- Terkedilen hey'et
ise onun için sehiv secdesi gerekmez çünkü heyetler müekked sünnet değildir.
Bu nedenle sehiv secdesi gerekmez.
- Namazın rekatlarında şüpheye düşen kişi de
kanaatına göre amel eder. Kanaat ise en azını nazar-ı itibare alır. Mesela 3.
rekat mıdır 4. rekat mıdır kılıyorum şeklinde şüpheye düşerse, 3. rekat diye
kanaat edip bir rekat fazla kılar ve sonunda sehiv secdesi yaparak selam verir.
Bunun delili şu hadisi
şeriftir.
Ebu Said el Hudri (r.a)
şöyle rivayet eder. Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Biriniz namazında şüphe edip te üç rekat mı
yoksa dört rekat mı kıldığını bilemezse şüpheyi atsın ve namazı yakinen bildiği
aded üzere kılsın. Sonra selam vermeden iki secde yapsın. Eğer beş rekat kılmış
ise bu iki secde onun namazını çifleştirerek altı rekat yapar. Eğer dördü
tamamlayıcı olarak kıldı ise bu iki secde şeytanın burnunu yere sürtmek için
olur."
Sehiv secdesi bir
vacibin terkinden dolayı meşru kılındığı için sünnettir.
Sehiv secdesinde,
terkedilen şey rükünden sonra zaman yakın ise başka bir rükne geçilmemişse
hemen geri dönülüp kaçırılan o rükün yerine getirilmelidir. Daha sonra sehiv
secdesi yapılır. Ama araya zaman girmiş, yani başka bir rükne girilmişse, artık
ordan geri dönülmez, namaza devam edilir. En sonda bir rek'at fazla kılar ve
daha sonra sehiv secdesi yapar.
Sehiv secdesi namazda
genellikle yanılma sonucunda, bazan da bile bile vuku bulan noksanlığı onarmak
için meşru kılınmıştır. Bu secde imam ve tek başına namaz kılan hakkında
sünnet-i müekkededir, yani çok önemli sünnetlerdendir. İmam bu secdeyi ettiği
zaman kendisine uyanlara ise farz ve zorunludur.
Sehiv secdesi namazın
sonunda selam vermeden önce yapılan iki secde olup, namazın diğer secdeleri
gibidir. Bu secdeler edileceği zaman kalben niyet getirilerek "Allahu
Ekber" diye tekbir alınıp secdeye varılır, diğer secdelerde olduğu gibi
ma'lum tesbih üç defa okunur ve,
"Sübhanellezi lâ
yenâmu ve lâ yeshu" teşbihi okunur. Sonra oturulur ve iki secde arasındaki
dua okunup ikinci secdeye varılır. Sonra tekrar oturulup selam verilir. İmam
veya tek başına namaz kılan kimse sehiv secdesine kalben niyet eder. Fakat
dille niyet etmez. Şayet dille niyet eder veya kalben niyet etmeden secde eder
ise namazı bozulur. İmama uyan kimse ise imamı secde ettiği için ona uymak
zorundadır. Bu itibarla onun kalben niyet etmesine gerek yoktur.
Sehiv secdesi etmek
durumunda olup ta bunu terkedip bile bile selam veren kimse artık kaçırmış
olur, dönüş yapamaz. Keza unutarak selam verir ve aradan iki rek'at namaz
kılınabilecek süre geçtikten sonra hatırlarsa artık kaçırmış olur. Fakat
unutarak selam verir de bu kadar zaman geçmeden hatırlarsa kaçırmış sayılmaz.
Yani hemen sehiv secdesi edip tekrar sağa sola selam vermesi sünnettir. [131]
Kur'an-ı Kerim'i
okuyan, dinleyen ve işiten kimse için 14 Ayet-i Kerime'nin okunuşu anında
tilavet secdesi yapılması sünnet-i müekkededir.
İbn-i Ömer'den şöyle
rivayet edilmiştir: "Resulallah (s.a.v.) Kur'an-ı Kerim'i okurdu. Biz de
onunla birlikte secdeye giderdik. Öyle ki bazılarımız alnı için secde yerini
bulamazdılar." [132]
Sarhoş, cünüp, hayız
ve nifas halinde bulunan birinin, bu 14 Ayet-i Kerime okunduğu için tilavet
secdesi yapması sünnet değildir.
Sayıları 14 olan secde
ayetleri şunlardır: İki tanesi Hac Suresi'nde olup, bu iki taneden ikincisi
Hanefilerce Secde-i Tilavet ayeti kabul edilmediği için Kur’an-ı Kerimler'de
işaret edilmemiştir. Bu Ayet-i Kerime Hac Suresi'nin 77.nci Ayet-i kerimesi
olup, Şafiilerin özellikle buna dikkat edip bu ayet okunduğu zaman tilavet
secdesini yapmaları gerekir.
Diğer on iki Ayet-i
Kerime şu surelerde olup, genelde secde işaretleriyle gösterilmiştir:
"A'raf, Ra'd, Nahl, İsra. Meryem, Furkan, Nemi, Secde, Fussilet, Necm,
İnşikak ve İkra' sürelerindedir.
Sa'd suresinde işaret
edilen ayet, tilavet secdesi olmayıp, şükür secdesidir. Namaz haricindeyken bu
tilavet ayetlerinden biri okunduğu zaman secde etmek gerekir. Namazda iken
başka biri tarafından bu Ayet-i kerimelerden biri tilavet edildiği zaman,
secde etmek caiz değildir.
Tilavet secdesinin
yapılmasının zamanı, secde ayeti okunduktan sonradır. Uzun bir fasıla geçerse
artık secde yapılmaz. Secde ayeti tekrarlandıkça, tekrarlandığı kadar secde
yapılır. Namaz dışında secde ayeti okunduğu zaman niyet getirip ellerini
kaldırarak, iftitah tekbiri alınır, bir secde yapılır, sonra oturup selam
verilir.
Tilavet secdesinin
rükünleri şunlardır:
a) Niyet
getirmek, b) Tekbir almak, c) Selam vermek .
Şartları ise,
Necasetten taharet, Setr-i avret, İstikbal-i kıble gibi namazın şartlarıdır. [133]
Bir nimetin
gelmesinden, bir belanın defolmasından veya bela ve kazalara uğramış bir
düşkünü görmesinden veyahut açıkça isyan eden bir asiyi görmesinden dolayı
şükür secdesi etmek sünnettir.
Ebubekir (r.a.) şöyle
demiştir: "Peygamber (s.a.v.) kendisine sevinç verici bir haber veya bir
müjde gelince Allah'a şükretmek üzere secdeye kapanırdı" [134]
Beş vakit var ki bu
vakitlerde hiç bir namaz kılınmaz. Ancak kendileri için sebep olan namazlar bu
vakitlerden istisna edilmiştir.
1- Sabah
namazından sonra güneş doğuncaya kadar.
2- Güneş
doğduktan sonra bir mızrak boyu yükselene kadar.
3- Güneş tam
tepedeyken (batıya) meyledilinceye kadar.
4- İkindi
namazından sonra güneş batıncaya kadar.
5- Güneş
batmak üzere olup tam batarken. [135]
Bu vakitlerde namaz
kılmanın tahrimen mekruh olduğunun delili şu hadisi şeriflerdir:
Ukbet'ubnu Emir
el-Cuheni (r.a) şöyle der:
"Üç saat vardır
ki Resulullah (s.a.v.) bizleri onlarda namaz kılmaktan, ölülerimizi kabre
koymaktan nehyetti. Güneş doğmaya başladığından yükselene kadar, istivada
(güneş tam ortada) iken ayakta duranın doğusunda ve batısında hiçbir gölge
kalmadığı vakitten itibaren güneş meyledinceye kadar ve güneş batmaya
meylettiği vakitten itibaren batıncaya kadar geçen zaman.'[136]
Başka bir hadisi de
Ebu Said el-Hudri (r.a.) Hazreti Peygamber (s.a.v.)'den şöyle rivayet eder.
"İkindi
namazından sonra güneş batıncaya kadar ve sabah namazından sonra güneş
doğuncaya kadar hiçbir namaz yoktur." [137]
Her iki hadisi
şeriften anlaşılmaktadır ki yukaridaki beş vakitte namaz kılmak tahrimen
mekruhtur.
Namaz kılınmayan
vakitleri biraz daha ayrıntılı şekliyle açıklayalım:
Herhangi bir sebebe
bağlı olmayıp veya bağlı bulunduğu sebep kendisinden sonra olan nafile
namazları aşağıdaki vakitlerde kılmak tahrimen (harama yakın) mekruhtur.
1- Sabah
namazından sonra güneş doğuncaya kadar.
2- Güneş
doğduktan sonra bir mızrak boyu yükselinceye kadar.
3- Güneş tam
istiva halinde iken, yani güneş dünyanın tam ortasında olup tepede iken.
4- İkindi
namazından sonra güneş sararıncaya kadar.
5- Güneş
sarardığı andan batıncaya kadar.
Yukarıda bu vakitlerde
kılınmayan namazları şu şekilde tarif edelim: Herhangi bir sebebe bağlı olmayan
ya da bağlı bulunduğu sebep kendisinden sonra olan nafile namazlar.
Bunları biraz
açıklayalım:
Herhangi bir sebebe
bağlı olmayan nafile namazlar.
Allah rızası için
mutlak nafile namaz kılmak. (Teşbih namazı... gibi)
Bağlı olacağı sebep
kendisinden sonra oluşan namazlar.
Bu namazlar da bir
sebep için kılınır ve bu sebep namaz kıldıktan sonra oluşur.
Mesela, ihram namazı.
Namaz kıldıktan sonra ihram işlemi başlar.
İstihare namazı. Önce
namaz kılınır daha sonra istihare edilir.
Şöyle ki,:
Hac veya Umre
niyetiyle ihrama girmek isteyen kişi, ihrama girmeden önce iki rekat nafile
namaz kılar. Bu namazın sebebi olan ihram işi namazdan sonradır. İstihare
yapmak isteyen önce iki rekat nafile (istihare) namaz kılar sonra istihare
yapar. Bu namazın sebebi olan istihare de namazdan sonra yapılır.
Yukarıda açıkladığımız
iki sebepten hiç bir namaz saydığımız vakitlerde kılınmaz. Ama bağlı olacağı
sebep namazdan önce ise o zaman her çeşit namaz kılınabilir.
Bu namazlar da
şunlardır:
Kazaya bırakılmış
namazlar, Güneş ve ay tutulması namazları, İstiska namazı, Tavaf namazı, Abdest
namazı, Tahiyyetül mescit namazı vecenaze namazları gibi.
Saydığımız bu namazlar
için herhangi bir vakit sınırlaması yoktur. Her vakitte ve her yerde bu
namazlar kılınabilir..
Mekke ve Harem
bölgesinde her çeşit namaz her vakitte kılınabilir.
Bu vakitlerde namaz
kılınmamasının hikmeti:
Güneşe tapanlar,
'Güneş bizim rabbımızdır' diyerek bu vakitlerde hep saygı duruşuna geçmişlerdi.
Yani;
Sabah namazından sonra
"doğacaktır"
Güneş doğduğu zaman da
"doğmuştur"
Güneş istivada iken
"dünyanın ortasına gelmiştir"
İkindiden sonra da
"batıyor" ve
Batarken de
"batmıştır" diye, büyük bir cehaletle asıl yaratan Allah'ı unutup
yaratık olan Güneş'e saygı duruşu yaparlardı.
Müslümanların da bu
vakitlerde onlara muhalefet olsun diye sebebi olmayan namazları kılmamaları
gerekir. [138]
Cemaat ile namaz
kılmak sünnet-i müekkededir. Me'muminin (imama uyanın) normal namaz niyyetini
getirdikten sonra "Uydum imama" demesi gereklidir. İmamın imamlık
niyetini getirmesi şart değildir. [139]
Cemaatle namaz kılmak
Hz. Muhammed (s.a.v.)'in ümmetinin hususiyetlerindendir. Beşerin arasında ilk
önce cemaatle namaz kılan Peygamberimiz (s.a.v.)'dir.
Cemaatle namaz kılmak
hem kadın hem erkeklere sünnettir.
Cemaatle namaz
kılmanın meşruiyetinin delili Allahu Teala'nın şu ayeti kerimesidir:
"(Ey Muhammed) Sen de içlerinde bulunup onlara
namaz kıldırdığın zaman, onlardan bir kısmı seninle beraber namaza
dursun." (Nisa: 4/102)
İbni Ömer
(r.anhüma)'dan rivayete göre, Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyururlar:
"Cemaatle kılınan namaz yalnız kılınan namazdan
yirmi yedi derece derece daha efdaldir." [140]
Bir hadisi
şeriflerinde peyygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyururlar:
"Bir kimsenin farz bir namaz için camiye yürüyüşü
bir hac sevabı gibidir. Nafile bir namaz için bir kimsenin yürüyüşü de nafile
bir umre sevabı gibidir."
Başka bir hadislerinde
Peygamberimiz (s.a.v.) buyururlar ki;
"Kim Allah için kırk gün cemaat namazının ilk
tekbirine ulaşarak kılarsa kendisine iki berat yazılır. Birisi cehennemden kurtuluş
beratı diğeri nifaktan kurtuluş beratıdır."
Diğer bir hadis-i
şeriflerinde Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyururlar;
"Kim yatsı namazının ilk tekbirine yetişerek
namazını cemaatle kılarsa, kendisine bir gece yansı namaz kılmış sevabı verilir
ve sabah namazını da cemaatle kılarsa bütün gece namaz kılmış sevabı
verilir."
Ebu Derda,
Peygamberimiz (s.a.v.)'in bir hadisini şöyle nakleder:
"Bir köyde, bir
çölde veya herhangi hır yerde üç kişi bulunur da cemaatle namaz kılmazlarsa
şeytan kendilerine musallat olarak galebe eder. Sen cemaate devam et, çünkü
kurt koyunlardan yalnız başına geri kalan koyunu kapar." [141]
Peygamberimiz (s.a.v.)
Mekke'de kaldığı onüç yılboyunca namazlarını tek başına kılardı. Hicretten
sonra cemaatle namaz kılmaya başladı.
Cemaatle namaz kılmak
hem erkek hem de kadınlar içindir. Yukardaki hadisi şeriflerde açıkça
belirtildiği gibi cemaatle kılınan namaz tek başına kılınan namazdan yirmi yedi
derece efdal olduğu çok önemlidir. Hatta mukim erkekler üzerine farzı
kifayedir. Yani bir yerleşim yerinde cemaatle namaz kılınması farzdır. Bu
durumda cemaatle namaz kılanlar yirmi yedi kat daha fazla sevap alırlar.
Cemaatle namaz kılmayanlar bu sevaptan mahrum kalırlar. Ama o yerleşim yerinde
cemaatle namaz kılınmazsa o zaman o yerin bütün erkekleri günahkar olurlar. [142]
Hür bir kişinin bir
köleye, ergenlik çağına girmiş bir kişinin bir mürahika [143]
uyması caizdir.
Erkeğin kadına uyması
sahih değildir. Kari olanın ümmi olana uyması da sahih değildir.
Camiinin neresinde
olursa olsun, imamı veya cemaatten bazısını görebiliyorsa veya imamın önünde
bulunmaması kaydıyla cemaatle namaz kıldığını biliyorsa iktidası (imama tabi
olması) caizdir.
İmam camide me'mumi
(imama uyan) caminin dışında veya camiye yakın bir yerde ise; arada yol gibi
bir engel bulunmazsa ve imamla namaz kıldığını biliyorsa imama tabi olması
caizdir.[144]
Resululah (s.a.v.)'in
"Ameller niyetlere göredir..." hadisi şerifinden tatbikatla muktedi
(imama uyan kimse)nin imama olan iktidası (tabi olması) sahihtir.
Cemaatle namaz
kılınmasının sahih olması için muktedinin (uyan kişinin) bir imama uyması
gereklidir. Bunun için kendisine tabi olunan imamda bazı şartlar gereklidir. Bu
şartları, ağır olmamakla beraber biraz açıklayalım.
Hür olan bir kişinin
köleye uyması ve baliğ olanın da baliğ olmayan mümeyyiz çağındaki çocuğa uyması
caizdir.
Mümeyyiz, ergenlik
çağına yaklaşan, iyi ve kötüyü birbirinden ayırtedebilen çocuktur.
Amr bin Seleme 6-7
yaşında iken kavmine imamlık yapıp onlara namaz kıldırıyordu. [145]
Erkeğin erkeğe; kadının
erkeğe, hünsaya veya kadına;hünsanın da erkeğe uyması caizdir.
Erkeğin kadına veya
hünsaya [146]; hünsanın, hünsaya veya
kadına uyması sahih değildir. Kıraati, yani okumayı bilen bir kişinin ümmi
(okuması düzgün olmayan) birine uyması da sahih değildir.
Erkeğin kadına uyması
; okuması iyi olanın okuması iyi olmayan cahil birine uyması caiz değildir.
Buradaki cahilden kasıt ummi olanıdır. Ümmi, fatihanın herhangi bir harfine
helal getiren kişidir. Bu durumda olan birine ancak onun gibi biri uyabilir.
Kadının erkeğe imamlık
yapamayacağını şu hadisi şerif bildirir.
Peygamber (s.a.v.)
"Sakın bir kadın bir erkeğe imamlık
yapmasın" [147] buyurmuştur.
İmamın arkasında imama
uyan kişi mescidin neresinde olursa olsun imamın namaz kıldığını görüyor. Veya
safları görüyorsa imamın önüne çıkmaması şartıyla iktidası caizdir, yani imamla
ona tabi olan arasında men edecek bir engel yoksa tabi olması caizdir. İmam
uzaksa bir müezzinin de sesini duyuyorsa yine yeterlidir. [148]
Yolcu olanların beş
şart ile dört rek'atlik farz namazları iki rek'at olarak kılması caizdir.
1)
Yolculuğun günah maksatlı olmaması.
2) Yolculuk
mesafesinin onaltı fersah olması.[149]
3) Eda
edilecek namazın dört rek'atli namaz olması.
4) Namaza
başlama tekbirini alırken namazı kasretmeye niyet etmesi.
5) Mukim
olan birine uymaması.
Kasr dört rekatlı
farz namazları iki rekat olarak
kılmaktır. Yolcular için tanınan bu ruhsat ayet ve hadislerlesabittir. Bunun
delili şu ayeti kerimedir: Allah'u Teala Kur’an-ı Kerim'de şöyle buyurur:
"Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman, eğer
kafirlerin size zarar vereceklerinden korkar sanız namazı kısaltmanızda
üzerinize bir günah yoktur." (Nisa:
4/101)
Ya'Ia bin Umeyye,
"Yeryüzünde sefere çıktığınız namazdan kısaltmanızda
üzerinizde bir günah yoktur." (Nisa:
4/101) ayeti kerimesinin hükmünü Ömer İbnul Hattab'a sordum. Ömer şöyle dedi:
"Bu senin
şaştığın şeye vaktiyle ben de şaşmıştım da Rasulullah'a bunu sormuştum,"
Rasulullah:
"Bu Allah'ın size yaptığı bir sadakadır. Allah'ın
sadakasını kabul ediniz." [150]
buyurdu.
Bu hadisi şerif
yolculukta namazın sadece korku ve tehlikeli zamanlara ait değil, genel
olduğunu bildirmektedir. Yani yolcu olan herkesin bu ruhsat ve faziletten
yararlanabileceği hükmünü verir.
Enes (r.a) şöyle
rivayet eder:
"Rasulullah öğlen
namazını Medine 'de dört rekat olarak kıldırdı. İkindi namazını da
Zulhuleyfe'de iki rekat kıldırdı." [151]
Ancak dört rekatlı
olan bir farz namaz kasredilebilir. Şu halde sabah namazı ve akşam namazı dört
rekat olmadığı için kasredilmezler. İftitah tekbirinde kasra niyet etmesi, ve
mukim olan birine uymaması da gereklidir.
Yolcuların öğlen ve
ikindi namazını cem' ederek istediği vakitle kılmaları caizdir. Aynı şekilde
akşam ile yatsı namazını cem' ederek istediği vakitte kılabilirler.
Yağmurlu havalarda mukim
olan kişi öğlen ile ikindiyi, akşam ile yatsıyı birinci namazın vaktinde cem'
ederek kılabilir.
İbni Abbas şöyle
demiştir: "Hz. Peygamber seferde olduğu zaman öğle ile ikindiyi, akşam ile
yatsıyı birleştirerek kılardı." [152]
Muaz İbni Cebel şöyle
rivayet eder: "Peygamberimiz Tebük seferinde iken yola çıkmadan güneş
batıya kayarsa öğle ile ikindiyi birarada kılardı. Eğer yola çıktıktan sonra
batıya kayarsa ikindi namazını kılmak için bineğinden inene kadar öğleyi te'hir
eder (ikisini bir kılardı). Akşam da aynı şekilde yapardı. Yola çıkmadan önce
güneş batarsa akşamla yatsıyı bir arada kılardı. Eğer güneş batmadan önce yola
çıkarsa yatsı namazını kılmak için inene kadar akşamı tehir eder. Sonra ikisini
(akşamla yatsıyı) birleştirerek kılardı." [153]
Yağmurlu havalarda
cemaatle namaz kılma imkanı var ise sonraki namaz bir önceki namaz ile cemi
takdim halinde kılınabilir.
İbni Abbas (r.anhuma)
şöyle rivayet eder: "Hz. Peygamber korku ve yolculuk olmadığı halde
Medine'de öğlen ile ikindiyi, akşam ile yatsıyı birleştirerek kılardı."
Ravilerden Vekii'nin hadisinde dedi ki: İbni Abbas'a, bunu niçin yaptı? dedim,
ümmetine zorluk vermemek için, dedi.[154]
Buhari'nin rivayetinde Eyüp isminde bir sahabi: 'Bu yağmurlu bir günde
olmuştur' ibaresini ekler. [155]
Yolcular Öğlen-ikindi
ve akşam-yatsı namazlarını birleştirerek kılabilirler. Buna cem' denilir.
Bu cem' durumu takdim
(namazı öne alma) ve te'hir (namazı bir sonraki namazla birlikte kılmak için
geciktirme) şeklinde olur.
Mesela öğlen-ikindi
ikilisini öne alarak öğlen vaktinde kılınmasına cem'i takdim, ikindi vaktine
bırakıp her iki namazı ikindi vaktinde kılmaya da cemi te'hir denir.
Akşam-yatsı namazları
için de aynı durum söz konusu olup, yatsıyı akşamla birlikte öne alarak kılmaya
cem'i takdim, akşamı geciktirip yatsı ile beraber kılmaya da cem'i te'hir
denir.
Sabah namazı ise,
müstakil olduğu için bu namaz, cem' edilemez.
Namazları cem'etmek
için gerekli şartlar.
1. Sıra
yapmak, yani evvelkini ilk önce kılınır çünkü vakit onundur. Sonra ikincisi kılınır..
2. İkisini
birlikte kılmaya ilk namazın niyetinde niyyet etmek. Selama kadar bu niyetin
zamanı vardır.
3. İki
namazın arasını uzun bir fasıla ile ayırmamak.
4. İkinci
namaza başlayıncaya kadar seferin devam etmiş olması şarttır. [156]
Yolcuların dört
rekatlı namazların iki rekaat olarak kılınmasına kasr adı verilir. Bunun sahih
olması için bazı şartlar gereklidir.
Namazları kasretmek
için gerekli şartlar.
1-Yolculuk
mesafesinin 144 km. olup. gidilen yerde dört gün veya daha fazla kalmamaya
niyet etmek.
Gidilecek yerde giriş
ve çıkış günleri hariç dört gün veya dört günden daha fazla kalmamaya niyet
etmesi gerekir. Eğer dört gün ve daha fazla kalma durumu varsa o zaman namazlar
kasredilemez.
Yolculuğa çıkan bir
kimse gideceği yerde asgari olarak dört günden fazla kalacağını biliyorsa oraya
varır varmaz seferi namazı kılamaz.
Şayet gideceği yerde
kaç gün kalacağını bilmiyorsa yani işlerinin ne zaman biteceğini kestiremiyorsa
bugün-yarın döneceğim gibi bir durum varsa bu kişi 18 güne kadar seferi
sayılır. Gidiş dönüş günleri hariç 18 gün kadar sefer imkânlarından
yararlanabilir.
İmran bin Husayn
(r.a.) rivayet etmiştir.
"Resulullah
(s.a.v.) ile savaşlarda bulundum. Bu arada Mekke'nin fethi günü de onunla
beraber idim. Mekke'de 18 gece kaldı. (Farz) namazları ikişer rekat kılıyordu
ve şöyle buyurdu:
"Ey mekke halkı siz dört (rekat) kılın. Biz ise
misafiriz." [157]
2.
Kasretmenin caiz olduğunu bilmek.
3. Seferinde
asi olmaması ve seferinin günah maksatlı olmaması.
4. Belirli
bir yere gitmeyi kastetmek.
5. Namaza başlayış tekbiri ile beraber her
namazda kasretmeye niyet etmek.
6. Mukim
olan bir imama uymamak.
7. Namazın
sonuna kadar yolculuğun devam etmesi.
8. İkamet
ettiği yerin sınırını geçmektir. [158]
Cuma namazının farz
olmasının şartlan yedidir:
1- Müslüman
olmak.
2- Ergenlik
çağına erişmiş olmak.
3- Akıllı oImak.
4- Hür
olmak.
5- Erkek
olmak.
6- Sıhhatli
olmak.
7- Mukim
olmak.
Yukarıda sayılan yedi
şart cuma namazının vücubunun şartlarıdır. Yani kendisinde bu yeri şart bulunan
bir kişiye cuma namazı kılmak farzdır.
İlk üç şart
mükellefliğin esasları olup Namaz Bölümü'ndeki hadis-i şerifler delil olarak
gösterilebilir. Son dört şart için de Tarık bin Şihab'dan rivayeten Rasulullah
(s.a.v) buyurdu ki:
"Azarlanmamış olan köle, kadın, çocuk ve hasta
olmak üzere bu dört kimseden başka her müslümana cuma namazını cemaatle kılmak
farzdır." [159]
Başka bir hadisi
şerifte Abdullah bin Amr Rasulullah (s.a.v)'in şöyle buyurduğunu rivayet
etmiştir.
"Ezanı işiten her kimseye cuma namazı farzdır" [160]
Mukim olmak, cuma
namazı kılan yerde ikamet eden kişi içindir. Yani oranın yedisi olmak demektir.
Şu halde yolcu olan kişiye ve cuma günü fecirden önce yola çıkan kimseye cuma
namazı farz değildir. Fecirden sonra yola çıkana cuma namazı farzdır. Bu nedenle
cuma günü fecirden sonra yolculuğa çıkmak haramdır. Ancak yolda bir yere
yetişip cuma namazı kılabilme imkanına sahip olan kimseye haram değildir.
Cuma namazı farz
olmayan yolcu ve kadınlar cuma namazını kılıp, cumanın diğer şartları yerine
gelmişse kıldıkları bu cuma o günün öğle namazının yerine geçer. [161]
Cuma namazının sahih
olmasının şartları üç tanedir:
1- Cuma
namazı kılınan yerin şehir veya köy olması.
2- Cuma
namazı farz olan kırk müslüman tarafından kılınması.
3- Cuma
namazı öğlen vaktinde cemaat ile eda edilecek kadar vakit olması.
Eğer vakti çıkarsa,
veya bu şartlardan biri oluşmazsa öğlen namazı kılınır.[162]
Cuma namazının
farzları üç tanedir:
1- İki hutbe
okumak. Bu hutbeler ayakta okunur.
2- İki hutbe
arasında oturmak.
3- Cemaatle
iki rekat namaz kılmak.
Cumanın sahih
olmasının şartlarının ilki cuma namazı kılınan yerin şehir ve köy gibi bir
yerleşim yeri olmasıdır. Çölde ve devamlı çadırlarda hayat sürdürenlerin
çadırları arasında cuma namazı kılmaları sahih değildir. Bazı bedevi arap
kabileleri Medine'nin etrafında bulunurdu bunlar cuma camazı kılmazdı ve
Rasulullah (s.a.v) cuma namazı kılmaları için bunlara herhangi bir emir
vermemişti.
Kendilerine cuma
namazı farz olan en az kırk müslümanın mükellef, hür, erkek ve mukim olmaları
gereklidir.
Cabir bin Abdullah
şöyle rivayet etmiştir: "Sünnet-i seniyyeye göre her kırk kişiye ve kırk
kişiden fazla olanlara cuma farzdır." [163]
Abdurrahman bin Ka'b
bin Malik babası Ka'b bin Malik'ten şöyle rivayet etmiştir:
"Ka'b cuma günü
ezanı işitince Es'ad bin Zürare'ye rahmet okurdu. O'na ezanı işitince, Es'ad
bin Zürare'ye rahmet okuyorsun, dedim. Dedi ki:
-Beni Beyaza'ya ait
olan siyah taşlıklı Heminnebit'te Nakial Hazamad[164]'dan
su birikme yerinde bize ilk cuma namazını kıldıran O'dur. Ben o gün kaç kişi
idiniz, dedim.
-Kırk kişi idik,
dedi.”[165]
-Cuma namazının sahih
olmasının son şartı da öğle namazı vaktinde kılınmasıdır. Öğlen vaktinden cuma
namazı yetişemeyecek kadar az bir süre kalmışsa o zaman öğle namazı kılmak vacip
olur.
Cuma namazının öğle
vaktinde kılınmasının delili: Peygamberimiz (s.a.v) cuma namazını öğle vaktinde
ve hemde öğlenin ilk vaktinde kılardı. [166]
Cuma namazı mümkün
olduğu takdirde bir yerde kılınmalıdır. Çünkü cuma, cemaat ruhu ile birlik ve
beraberliğin esas göstergesidir.
- Her iki hutbenin
ayakta okunması ve hutbe aralarında oturmak. İbni Ömer (r.anhuma) şöyle der:
"Rasulullah
(s.a.v) cuma günü tıpkı sizin şimdi yapmakta olduğunuz gibi ayakta hutbe irad
eder, sonra oturur sonra yine ayağa kalkardı." [167]
- Cuma namazı iki
rekattır ve cemaatle kılınır. Hz. Ömer şöyle demiştir:
"Rasulullah
(s.a.v)'in sünneti üzerine cuma namazı iki rekattır." [168]
Tarık bin Şihar’ın rivayetinde Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
"...Cuma namazını cemaatle kılmak hak ve vaciptir," [169]
Okunacak hutbelerin cuma namazından önce olması, hutbelerin arapça olarak
okunması, okuyan hatibin küçük ve büyük abdestli olması ve hutbelerin peşpeşe
olması da cuma namazınım farzlarındandır. [170]
Cuma namazında okunan iki
hutbenin rükünleri şunlardır:
1. Her iki
hutbede Allah' a hamd etmek.
2. Her iki
hutbede Peygamberimiz (s.a.v.)'e salavat-ı şerife getirmek.
3. Her iki
hutbede takva ve tavsiyede bulunmak.
4. İki
hutbenin birinde bir ayeti kerime okumak. Birinci hutbede okumak daha da
efdaldir.
5. İkinci
hutbede mü'minler için dua etmek.
İki hutbenin
sünnetleri de şunlardır:
1.
Hutbelerin rükünlerinin tertip üzere sıra ile yapılması.
2. Her iki
hutbede işitenlerin susması.
3.
Hutbelerin minber veya buna benzer yüksek bir yerde okunması.
4. Hatip
hutbeye çıkınca yüzünü cemaate dönmesi.
5. Hatibin
hutbeye çıkarken cemaate selam vermesi.
6. Hatip
minbere çıktıktan sonra ezan okunması.
7. Hatibin
hutbesini cemaatin anlayabilecek şekilde okuması.
8. Hatibin,
eliyle ya bir değneğe ya da minberin kenarına dayanması.
9. Hatibin
iki hutbe arasında oturup İhlas Suresi'ni okuması. [171]
Cuma namazının hey'atları
dört tanedir:
1- Gusletmek.
2- Vücudu
temiz tutmak.
3- Beyaz
elbise giymek.
4- Tırnaktan
kesmek ve güzel kokular sürünmek. Hutbe okunurken dinlemek sünnettir..
Camiye hutbe esnasında
giren kimse uzatmadan iki rekat namaz kılar daha sonra oturur.
Selmani Farisi
peygamberimiz (s.a.v)'den bir hadis-i şerifi şöyle nakleder:
"Bir kişi Cuma günü yıkandığı halde elinden
geldiğince temizlenir, saç ve sakalını yağlayıp vücuduna güzel koku sürerek
cumaya gitmek üzere evinden çıkar, yavaş yavaş yürüyüp mescide gider ve orda
kimseyi rahatsız etmeden nasibi kadar namaz kılar, sonra susup hutbeyi
dinlerse iki cuma arasındaki (küçük) günahları bağışlanır." [172]
Hutbe esnasında
konuşmanın hiç bir surette uygun olmayacağını Ebu Hureyre (r.a) şöyle bildirir:
Peygamberimiz (s.a.v), "Cuma günü imam hutbe okurken arkadaşına, sus
dinle! desen bile lüzumsuz bir sjz söylemiş olursun" [173]
buyurmuştur.
Hz.
Ali Kufe'de müslümanlara hutbe irad ederken şöyle buyururdu: "...Kim uygun
olmayan bir söz söylerse onun o cumadan bir ecri yoktur. Bunu Rasulullah
(s.a.v) buyurmuştur." [174] Camiye
girilirken hafifçe iki rekat namaz kılınacağını Cabir bin Abdullah
Peygamberimiz (s.a.v)'den bir rivayette şöyle bildirmiştir: "Cuma günü
biriniz mescide gittiği zaman imam hutbe okuyorsa, oturmadan Önce hafif iki
rekat namaz kılsın. "[175]
a) Cuma
namazına erken gitmek sünnettir.
Ebu Hureyre (r.a.)'dan
rivayeten Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Cuma günü kim
cünüplükten yıkanır gibi yıkanarak camiye giderse, bir deve kurban etmiş olur. İkinci
olarak giden bir sığır kesmiş olur. Üçüncü olarak giden boynuzlu bir koç kurban
etmiş olur, dördüncü olarak giden bir tavuk kurban etmiş olur. Beşinci olarak
giden bir yumurta bağışlamış olur. İmam minbere çıktığı zaman melekler zikir
dinlemeye hazır olurlar." [176]
b) Cemaatin
omuzlarından atlayarak ileri geçmemek. Abdulah bin Busr'den rivayete göre;
"Cuma günü bir
adam, Resulullah (s.a.v.) hutbe okurken insanların omuzlarından atlıyordu.
Resulullah (s.a.v.) o adama:
"Otur, insanlara eziyyet ettin" buyurdu." [177]
Ancak ileride boş yer
varsa müslümanları incitmeden ilerlenebilir.
c) Uykusu gelen
birinin, kimseyi rahatsız etmeden uykusunu kaçırmak için yer değiştirmesi
uygundur.
Yüce Allah cuma günü
ve cuma namazına büyük bir önem vermiştir. Bu günde binlerce kişiyi
Cehennem'den azat eder. Kim bu günde ölürse kendisine şehit sevabı verilir ve
kabir azabından korunur.
Cuma günü öyle büyük
bir gündür ki, Allah'u Teala onu, Muhammed (s.a.v)'in ümmetinden inanan
kullarına bağışlamış ve haftanın günahlarının temizleyici bir günü olarak
kılmıştır. O halde inanan müslümanlar olarak cuma günü ve cuma namazının
ehemmiyetine inanıp sarılmamız gerekir.
Cuma gününün önemini
bildiren bazı hadis-i şerifleri bilmekte yarar vardır.
Peygamber (s.a.v.)
şöyle buyurmuştur: "Güneşin doğduğu en hayırlı gün cuma günüdür. O gün
Adem (a.s.) yaratıldı. O gün Cennete kondu. O gün Cennet'ten çıkarıldı. Kıyamet
Cuma gününden başka bir günde kopmayacaktır."
Başka bir hadisi
şeriflerinde:
"Allah katında
günlerin en üstünü ve en büyüğü cuma günüdür. Cuma günü Allah katında Ramazan
ve Kurban Bayramı'ndan daha büyüktür. Cuma günlerinde beş haslet vardır:
Allah, Adem’i cuma
günü yarattı. Yine Adem’i Cuma günü yeryüzüne indirdi. Adem Cuma günü vefat
etti. Cuma gününde öyle bir saat vardır ki, kul haram istemediği müddetçe, o
saatte isteyip de Allah'ın vermediği hiç bir şey yoktur. Kıyamet de cuma günü
kopacak, Cuma günü korkmayan hiç bir mukarreb melek, gök, yer, rüzgar, dağ ve
deniz yoktur." [178]
Resulullah (s.a.v.)
cuma namazının fazileti için de şöyle buyuruyor:
"... veyahut evinde olan kokuları kullanır da
camiye gider ve iki kimsenin arasını ayırmadan kendisi için olan namazları
kılar ve sonra da İmam hutbe okuduğu zaman sükut ederse, O cuma ile diğer
Önceki cuma arasındaki günahları affolunur." [179]
Cuma namazı akıl, baliğ,
erkek, hür, mukim (yolcu olmayan) ve sıhhati yerinde (hasta veya cuma namazına
gidemeyecek kadar sakatlığı olmayan) olan her müslümana farzdır. Kadınların
cuma namazına gitmeleri mekruhtur. Ama şartlar el verir camide uygun yer bulur
gider kılarsa namazı sahih olup, öğle namazı yerine geçer.
Cuma
namazı iki rekattır. Birinci rekatte Fatiha'dan sonra cuma suresini, ikinci
rekatta Fatiha'dan sonra Gaşiye suresini okumak sünnettir. [180]
Cuma günü, mü'minlerin
bayramı olan şerefli bir gündür. Allah'u Teala cumayı sadece Hz. Muhammed'in
ümmetine has kılmıştır.
Allah-u Teala Kur'an-ı
Kerim’de şöyle buyurur:
"Ey iman edenler cuma günü namaz için
çağrıldığınız zaman alış-verişi bırakarak Allah'in zikrine koşunuz. Bilseniz bu
sizin için daha hayırlıdır. Namaz eda edildiği zaman, Allah'in fazlını
dileyerek yeryüzüne dağılınız. Allah'ı çokça anınız ki kurtuluşa
eresiniz." (Cuma: 62/9-10).
Cuma namazı Mekke'de
farz kılındı. Fakat müslümanların sayısı ve gücü yeterli olmadığı için
Medine'ye hicret edildikten sonra kılınmaya başlandı. Taberani'nin Ebu Said'den
rivayetine göre paygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurdular:
"Allah'u Teâla
cuma namazını sizin üzerinize bu makamda, bu saatte, bu ayda, bu senede
kıyamete kadar farz kıldı. Baştaki reis adil veya zalim olsun kim özürsüz
olarak ihmal veya inkâr ederek bu namazı terkederse tevbe edinceye kadar, Allah
onun işlerini toplaması ve işlerinde bereket ihsan etmesin. Agâh olunuz ki,
onun namazı da yoktur, haccı da yoktur, hayrı da yoktur. Ve biliniz ki onun
sadakası da yoktur. Kim pişman olup tevbe ederse Allah tevbeleri kabul
edendir." [181]
Günümüzde cuma namazı
kılacak müslümanların bir yerde toplanması hele hele şehir gibi yerlerde mümkün
olmadığından bir kaç camide cuma namazı kılınmaktadır. Bu nedenle hangi camide
cuma tekbirinin önce getirildiği bilinmediği için cuma namazından hemen sonra
hepsinin öğlen namazlarını kılmaları gerekir.
Fakat
sadece ihtiyaç için muhtelif yerlerde kılınmış olsaydı, hepsinin cumaları sahih
olurdu. Tekbirlerinin bir birinden evvel veya sonra olması bir şey
değiştirmezdi, o zaman ihtiyaten öğlen namazlarını eda etmek sünnet olurdu. Ama
günümüzde ihtiyaç değil de adete binaen bu farz eda edilmeye çalışılırken, bazı
camilerde boş yer kalıyor, bazılarında ise hiç yer kalmıyor. Onun için Şafii
mezhebine bağlı mü'min kardeşlerimizin bu gibi durumlarda cuma namazları sahih
olmadığı için öğlen namazlarını eda etmeleri gerekmektedir. [182]
Her iki bayram namazı
da sünnet-i müekkededir. Bu namazlar ikişer rekat olarak kılınır.
Birinci rekatta ihram
tekbirinden ayrı yedi defa tekbir alınır. İkinci rekatta kalkış tekbirinden
ayrı beş tekbir getirilir.
Bayram namazlarının
meşru olmasının delili:
Ebu Said el Hudri
(r.a) şöyle der:
"Hz. Peygamber
kurban bayramı ile fıtır (ramazan) bayramı günlerinde mescide çıkardı. Orada
önce namaza başlardı. Namazı kıldırıp selam verince cemaatle namaz
kıldırdıkları yerde otururken ayağa kalkar ve insanlara karşı dönerdi. Eğer
bir orduyu Allah yolunda cihad için göndermek ihtiyacı olsaydı bunu insanlara
söyler ve başka bir şey emretmek istiyorsa emrederdi. Hutbesinde 'Sadaka
verin, sadaka verin, sadaka verin' buyurur, daha sonra mescidden çıkardı."
[183]
Bu namazların ikişer
rekat olduğunu Hz. Ömer şöyle rivayet etmiştir:
"Ramazan ve
kurban bayramlarının namazları ikişer rekattır." [184]
Bayramlardan önce
namaz kılınır daha sonra hutbe okunur. Bunun delili İbni Abbas (r.a)'in
rivayet ettiği şu hadistir:
"Ramazan ve kurban bayramı gününde Peygamber
(s.a.v) ile beraber namaza gittim. Önce namaz kıdırdı, sonra hutbe okudu."
[185]
Bayram namazı iki
rekattır. Bu rekatların birincisinde yedi, ikincisinde beş tekbir getirilir.
Bayram namazlarındaki
tekbirlerin delili şu hadis-i şeriftir:
Amr bin Avf el Müzeni
şöyle rivayet etmiştir;
"Hz. Peygamber
bayram namazlarında, birinci rekatta fatihayı okumadan önce yedi, ikinci
rekatta fatihayı okumadan önce, beş tekbir aldı." [186]
Bayram namazının
kılmışı: Niyet getirilerek iftitah tekbirinden sonra vecehtu duası okunur, daha
sonra tekbirle başlanır. Tekbirler arasında şu zikirin okunması efdaldir:
"Sübhanallahi vel
hamdüllilahi vela ilahe illalahu vallahu ekber." Tekbirler bittikten sonra
Euzu besmele çekerek fatiha ve bir sure okunur
sonra rükuya gidilir. Diğer rekatta aynısı yapılır.
Bayram namazının
vakti: Bayramın birinci günü güneşin doğuşu ile başlar, öğleye yakın zamana
kadar devam eder. Bunun delili Ber'a bin Azib (r.a.)'dan gelen şu rivayettir:
Resulullah (s.a.v.)
bayram hutbesini okurken şöyle buyurduğunu işittim.
"Bu günümüzde yapmaya ilk başlayacağımız şey
namaz kılmaktır" [187] Gün
fecrin doğmasıyla başlar. Vakit de, güneş doğmadan önce sabah namazına ve
öğleden sonra da öğlen namazının kılınmasına aittir. Bunun için bayram
namazının kılınması için müsait vakit güneşin doğmasından itibaren öğleye kadar
bulunan vakittir.
Bayram hutbesi: Her
iki bayram namazından sonra iki hutbe okumak sünnettir. Bu hutbelerin
keyfiyetlerini şöylece özetleyebiliriz.
1- Her iki
hutbenin bayram namazından sonra yani cuma hutbesinin tam tersine bir usulle
okunması. Cuma namazı hutbesi bilindiği gibi namazdan önce okunur. Bayram
namazında ise ifade ettiğimiz gibi bayram namazı kılındıktan sonra okunur.
2- Cuma
namazının her iki hutbesinde rükün ve sünnetler bayram hutbelerinde de
geçerlidir.
3- Bayram
hutbelerinde birinci hutbenin başında dokuz, ikinci hutbede yedi tekbir
alınması sünnettir.
Bayram namazlarından
sonra iki hutbe okunur. Birinci hutbede dokuz, ikinci hutbede yedi tekbir
getirilir. Bu bayramların gecesinde, güneşin batmasından itibaren imam bayram
namazının tahrim tekbirini getirinceye kadar tekbirler getirilir.
Kurban bayramında
arefe günü sabahından en son teşrik gününün (bayramın 4. gününün) ikindi
vaktine kadar tekbirler getirilir.
Bayram namazından
sonra iki hutbe okunur. Bu hutbelerin rükünleri yukarıda ifade ettiğimiz gibi
cuma hutbesindeki rükünler gibidir. Yalnız metinde ifade edildiği gibi, birinci
hutbeye başlanmadan dokuz, ikinci hutbeye de yine başlanmadan yedi tekbir
getirilir.
Bunun da delili
Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mesud'dan şöyle rivayet edilmiştir:
"Birinci hutbeye peşpeşe dokuz tekbirle ikinci hutbeye ise peşpeşe yedi
tekbirle başlamak sünnettir." [188]
Her iki bayramın
akşamından sabahına kadar yani Bayram namazı kılınana kadar evde, yollarda,
camide ve çarşıda yüksek sesle tekbirler getirmek sünnettir.
Ayrıca Kurban bayramında
ise arefe sabahından teşrik günleri yani kurban bayramının dördüncü günü ikindi
namazının son vaktine kadar tekbir getirmek de sünnettir. Yalnız Hac ibadetiyle
meşgul olan hacılar arefe günü ve bayram gecesinde tekbir yerine telbiye
getirirler.
Bu tekbirlerin delili
olarak, Hz. Ali ve Ammar (r.anhuma) şöyle demişler: "Peygamber (s.a.v)
arefe günü sabah namazından itibaren tekbir getirmeye başlar, Bayramın dördüncü
günü ikindi namazından sonra keserdi." [189]
Ramazan ve Kurban
Bayramı'nın ilk günü güneş doğduktan sonra vakti girer ve öğle namazına
yaklaşık olarak 15-20 dakika kalınca biter. Güneş doğup bir mızrak boyu kadar
yükselince kılınması daha faziletlidir.
Bayram namazı
miikekked sünnetlerdendir. Cemaatla kılınması daha sevaptır. Mukim, yolcu, hür,
köle, erkek ve kadın herkese sünnettir.
Bayram namazı iki
rek'attır. Ezan ve kamet getirilmez. Namaza başalanacağı zaman müezzinin :
"Essalatu
camia." demesi sünnettir.
Bayram namazına niyet
edilip ihram tekbiri alındıktan sonra iftitah duası okunur. Sonra 7 defa
aralıklı tekbir alınır. Her tekbir almışında ellerin kulaklara kadar kaldırılıp
bağlanması sünnettir. Her iki tekbir arasında,
"Sübhanallahi velhamdulilîahi
ve lâ ilahe illaîlahu vellahu ekber" zikrini okumak sünnettir.
Tekbirlerden sonra
Eûzu besmele çekilip Fatiha ve zammı sure okunur. Rüku, i'tidal ve secdeler
yapıldıktan sonra ikinci rek'ate kalkılır. Önce 5 defa tekbir alınır. Birinci
rekatte olduğu gibi eller kaldırılıp bağlanır ve yukarıdaki zikir okunur.
Tekbirlerden sonra Fatiha ve sure ya da ayetler okunur ve ikinci rek'at de
tamamlanır.
Tekbirler unutulup
fatiha okumaya başlandıktan sonra hatırlanırsa yapılacak bir şey yoktur.
Namazın sonunda da secde edilmez. İmam bilerek tekbir almaz veya unutursa
cemaatın da tekbir almaması gerekir.
Fatihadan sonra
birinci rek'atte "Sebbihisme rabbike'l-âla", ikinci rek'atta da
"Hel etâke hadisü'l-ğâşiyeti" suresinin okunması sünnettir.
Fatiha, sure ve
tekbirler açıktan okunur.
Bayram namazı cemaatla
kılındığında imamın namazdan sonra iki hutbe okuması sünnettir. Bu hutbelerin
rükünleri ve sünnetleri diğer hutbelerinki gibidir. İmamın birinci hutbenin
başında 9, ikinci hutbenin başında 7 tekbir alması sünnettir. Bunun keyfiyeti
ifade edilmiştir. Tekbirler ardarda alınır.
Ramazan bayramı
hutbesinde fitır sadakası hükümleri, Kurban bayramı hutbesinde kurban
hükümleri anlatılır.
Bayram günü namaza
gitmeden önce gusül etmek sünnetir. Yapılmazsa namazdan sonra yapılması da
uygundur.
Bayram günlerinde güzel
koku sürünmek, en iyi elbiseyi giymek, bayram namazına en uzun yoldan gidip
kısa bir yoldan dönmek, Ramazan bayramı namazına gitmeden önce hafif bir şey
yemek, mümkünse 3 veya beş hurma yemek, kurban bayramında ise bayram namazından
sonraya kadar bir şey yememek sünnettir.
Kurban bayramı
namazını biraz erken, ramazan bayramı namazını bunun aksine biraz
geciktirmek sünnettir.
Kurban bayramının
arafe günü sabah namazından itibaren bayramın dördüncü günü ikindi namazına
kadar farz ve nafile her namazdan sonra tekbir getirmek sünnettir.
Hac ibadetiyle meşgul
olanlar da bayramın ilk günü öğle namazından itibaren bu tekbirleri alır. Daha
önceki zamanlar ise "Lebbeyk" duasıyla meşgul olunmalıdır.
Hac ibadetiyle meşgul
olanlar hariç, her iki bayramın akşamından itibaren bayram namazına
başlanıncaya kadar herkesin evde, çarşıda, sokaklarda ve her yerde seslice bol
bol tekbir getirmesi sünnettir.
Tekbir şöyledir:
"Allahu ekber.
Allahu ekber. Allahu ekber. Lâ ilahe illaliahu vallahu ekber. Allahu ekber ve
lillahil hamd".
Mü'minlerin
bayramlaşması, tebrikleşmesi ve tokalaşması sünnettir. Ancak birbirine namahrem
olan erkekler ile kadınların tokalaşması her zaman olduğu gibi bayramda da
haramdır. [190]
Güneş tutulması namazı
sünnet-i müekkededir. Güneş tutulduğu zaman kılınır.Vakti geçerse kaza
edilmez.
Ay ve Güneş tutulması
için iki rekat namaz kılınır.
Her iki rekât ayakta
ve kıraatler uzatılarak okunur, her rekatında ikişer rükû yapılır. Bu
rükûlardaki teşbihler uzatılır. Secde teşbihleri uzatılmaz.
Bu namazlardan sonra
ikişer tane hutbe okunur.
Küsuf namazlarında
kıraatler gizli Hüsuf namazında ise aşikar okunur.
Güneş ve Ay tutulması
esnasında namaz kılmak sünnet-i müekkekedir. Küsuf, güneş aydınlığının kısmen
veya tamamen gizlenmesine, Hüsuf ise ayın aydınlığının bir kısmının veya
tamamının gizlenmesine denir.
Güneş tutulduğu zaman
Küsuf namazı, ay tutulduğu zaman Hüsuf namazı kılınır. Bu durumlarda müslüman,
belanın giderilmesi ve aydınlığa kavuşulması için Allah'a dua ve niyazda bulunur.
Hükmü: Cabir bin
Abdullah'tan rivayet edildiğine göre Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
"Şüphesiz Güneş ve Ay Allah'ın (kudretini
yansıtan) delillerden iki delildir. Herhangi bir kimsenin ölümü veya hayati
için tutulmazlar. O halde (Güneş ve Ay'ın) tutulusunu gördüğünüz zaman namaz
kılınız. İçinde bulunduğunuz durum aydınlanıncaya kadar dua ediniz" [191]
Güneş tutulması bir
seferinde Hz. Peygamber'in oğlu İbrahim'in vefatına rastlamıştı. Bazıları
Güneş tutulmasının İbrahim'in ölümünden ötürü olduğu iddia ettikleri için
Rasulullah (s.a.v) yukarıdaki hadis-i şerifte "... kimsenin ölümü ve hayan için değildir" buyurarak o
düşünceyi nehyetmiştir.
Bu namazların kılınış
şekli:
Güneş veya ay
tutulduğunda cemaatle iki rek'at namaz kılmak sünnet-i müekkede'dir.
Cemaat olmazsa
münferiden yani tek başına kılmak da sünnettir. Bu namazın her rekatında iki
defa ayakta durmak, iki kıraat ve iki rüku etmek daha faziletlidir. Bu
takdirde şöyle kılınır:
İhram tekbiri alınıp
normal dua ve Fatiha okunduktan sonra Bakara suresi veya onun kadar ayetler
okunup rükuya varılır.
Rükuda 100 ayet kadar
teşbih edilir. Sonra tekrar ayağa kalkıp Fatiha okunur ve ondan sonra Al-i
İmrân suresi veya 200 kadar âyet okunur. Tekrar rükuya varıp orda da 80 âyet
ka*dar teşbih edilir. Sonra itidal ve secdeler edilip ikinci rek'ate kalkınır.
İkinci rak'atta
fatiha'dan sonra Nisa suresi veya 150 âyet okunur rüku edilir. Rükuda 70 âyet
kadar teşbih edilip tekrar kalkılır ve Fâtiha'dan sonra Mâide suresi veya 100
âyet okunur. Tekrar rükuâ varıp orda da 50 âyet okunur. Sonra itidal ve
secdeler edip teşehhüd, salâvât ve dua okunduktan sonra selâm verilir.
Güneş tutulması namazı
gündüz kılındığı için kıraat gizli olur. Ay tutulması namazı ise gece
kılındığı için açıktan okunur. Bu namazların camide kılınması daha
faziletlidir. İmam namazdan sonra cuma hutbesi gibi iki hutbe okuyup cemaatı
hayır işlemeye ve tevbeye çağırır.
Güneş tutulması
namazı, güneşin açılması veya tutulmuş vaziyette batması ile kaçırılmış olur.
Ay tutulması namazı da
Ay'ın açılması veya Güneş'in doğmasıyla kaçırılmış olur. Yani ondan sonra bu
namazlar kılınmaz. Güneş ve Ay tutulması sebebi bu gün insanlarca daha iyi
bilinnıekle beraber ürperti verir.
Güneş
ve Ay Allah'ın büyük nimetlerindendir. Bunların kıymetini bilmek, şükretmek ve
kaçırılmaması için tevbe ve dua etmek müslümanın görevlerindendir. [192]
Yağmur duası namazı
sünnettir. İmam, tevbe etmekle, sadaka vermekle, zulümden kaçınmakla, kul haklarını
ödemekle, barış sağlamakla ve üç gün oruç tutmakla emreder. Dördüncü gün
mütevazi bir kıyafetle ihtiyar, çocuk ve kadınlar dahil tüm halk sahraya çıkar.
Bayram namazı gibi iki
rekat namaz kılar. Hutbe okunur, daha sonra üst giysisini yakası aşağı gelecek
şekilde tersine sırtına alır, bolca dua ve istiğfarda bulunur.
Resulullah (s.a.v.)'in
şu duasıyla dua ederler:
"Ey Allah'ım!
Bizi rahmetinle sula, ne azab ne helak ne bela ve ne de yıkım ile bizi sulama.
Ey Allah'ım!
Tepelerin, yüksek yerleri, nebat bitirilen yerleri vadi içlerini ve üzerini
sula. Suyu bize doğru çevir, aleyhimize çevirme.
Ey Allah'ım! Bize
yardımcı olan, kolaylık veren, içimize sinen, sonucu hayırlı ve verimli olan
yağmurla, bol su ile yeri yağmurla örten bulutla yeri ve beldeleri kuşatan akan
su ile daimi olarak sula.
Ey Allahım! Bizi
yağmurla sula, bizi rahmetinden ümit kesenlerden eyleme.
Ey Allahım! Kırlarda
ve beldelerde ancak sana şikayet edeceğimiz, meşakkat, açlık ve darlık vardır.
Ey Allahım! Bizim
zıraatlerimizi ekinlerimizi bitir. Bizim için memeleri süt ile doldur. Bize göğüs
bereketlerinden indir. Bize yerin bereketlerinden bitir. Senden başka kimsenin
açamayacağı belaları bizden aç.
Ey Allahım! Senden af
dileriz. Sen çok bağışlayıcısın. Bize gök gürlemeleriyle seni zikreden,
vadilerimizi sulayan gökten yağmur gönder." [193]
Yağmur, ekinlerimiz
için en temel bir gıdadır. Dünyada olan intizam Yüce Allah'ın takdiriyle bir
seyir halindedir. Bir sene yağmurların yağmaması ile Dünya'nın bütün ekonomik
düzeni alt-üst olur. Yağmurun yağmadığı veya su kaynaklarının kuruduğu bir zamanda
yağmura ihtiyaç duyulduğu için istiska (yağmur dileme) namazını kılmak
sünnettir.
İstiska namazının
delili şu ayeti kerimedir:
"Rabbimizin mağfiretini işleyin çünkü O
bağışlayandır. (Mağfiret dileyin) ki üzerinize gökten bol yağmur gönderir"
(Nuh: 71/10-11)
Ebu Hureyre (r.a)
şöyle demiştir:" Rasulullah (s.a.v) bir gün yağmur istemek için çöle
çıktılar. Ezansız ve kametsiz bize iki rekat namaz kıldırdı. Sonra hutbe okudu
ve Allah'a duada bulundular, bu arada ellerini kaldırıp yüzünü kıbleye doğru çevirdi.
Sonra cübbesini çevirdi. Şöyle ki sağ tarafını sola ve sol tarafını da sağa
getirdi."[194]
Dünya, imtihan dünyası olduğu için Allahu Teala bizi denemek, terbiye etmek ve
bazı ibretleri göstermek için zaman zaman yağmurlar yağdırmaz. Bu kısıtlamalara
karşı yukarıda işlediğimiz Yağmur Duası Namazı ile ihtiyaçlara cevap verildiği
herkesçe malumdur. Bu nedenle böylesi bir durumla karşılaştığımız zaman Rabbimizin
emrinden anladığımız: "Bana tevbe et, şükret, sana vereyim."
olmaktır. Yağmurun kesilmesi veya su kaynaklarından birinin kuruması ile hasıl
olan su ihtiyacı için bu namazın kılınması sünneti müekkededir.
İstiska Namazı: Yağmura ihtiyaç duyulduğu zaman yağmur namazını kılmak müekked
sünnetlerdendir. Devlet yetkilisi emrettiği zaman kılınması gerekli olur. Bu
namaz tek başına da kılınabilir. Fakat cemaatla kılınması daha sevaptır.
İhtiyaç duyulduğunda devlet yetkilisi halka aralıksız dört gün oruç
tutmalarını, günahlardan tevbe etmelerini, sadaka vermelerini ve mazlumların
haklarının geri verilmesini emreder. Dördüncü gün herkes oruçlu olarak
sahraya, yani şehir veya köyün dışında açık bir meydana çıkar. Yağmur duası
namazında eski elbise giyilir, tevazu ve alçak gönüllülükle gidilir. Çocuklar,
yaşlı erkek ve kadınlar, koyun-kuzu ve diğer küçük baş ile büyük baş hayvanlar
birlikte götürülür.
İmam, cemaata bayram
namazı gibi iki rek'at namaz kıldırır. Sonra bayram hutbeleri gibi iki hutbe
okur. İki hutbenin başında tekbîr yerine 9 istiğfar, ikincide de 7 istiğfar
eder. Birinci hutbede yukarıdaki duayı da yüksek sesle okur. İmam ikinci
hutbenin üçte birini okuyunca kıbleye dönüp üstte ve belden yukarı giydiği
cübbe, palto veya ceketini yukarısı aşağıya ve sağ tarafı sola gelecek biçimde
ters çevirip omuzuna atacak, cemaat da onun gibi çevirecektir ve elbiselerini
daha sonra soyununcaya kadar anılan kıyafeti değiştirmiyecekler. Böyle
yapmaları sünnettir.
İslam devletinin
yetkilisi yağmur namazına çıkmazsa, cemaat bu işi yapacak. Ancak şehir veya köy
dışındaki araziye çıkamayacaktır. [195]
Savaş halinde üç
şekilde namaz kılınır:
1- Düşmanın
kıble tarafında olmaması durumu.
İmam cemaati iki
fırkaya ayırır. Bir fırka düşmana karşı durup, düşmanı takip eder. Diğer fırka
imamın arkasında durup, cemaat ile imama iştirak ederek, bir rekat namaz
kılar.
Birinci rekat biterken
imam bekler, arkasındaki cemaat diğer rekatını tamamlayarak selam verir,
düşmana karşı durmak için gider. Düşmanı bekleyen o diğer topluluk hemen gelip
imama uyar ve onunla bir rekât kılarlar. Bu arada imamın iki rekâtlık namazı
bitmiş olur, selam vermeden bekler, arkasında bekleyen cemaat diğer ikinci
rekât için kalkar. İkinci rekâtını kılar imamla beraber selam verirler.
Peygamberimiz (s.a.v)
Zatur-rika Gazvesi'nde kıldığı namaz şekli: Salih bin Havvat, Zatur-rika günü
Hz. Peygamberle birlikte bulunan kimselerdendir. O şöyle rivayet eder:
"Askerin bir kısmı Rasulullah ile beraber (namaz için) saf bağladı. Öbür
kısmı da düşmana karşı saf bağladı. Rasulullah kendisi ile beraber bulunanlara
bir rekat kıldırdı. Sonra ayakta sabit kaldı. Kendisi ile bir rekat kılanlar
kendi başlarına (bir rekat daha) kılarak (iki rekatı) tamamladılar. Sonra
çekildiler ve düşmanın yüzüne karşı saf bağladılar- ve (düşman karşısında
bulunan) öbür taife geldi, Rasulullah ikinci rekata kalktı Onunla birlikte
birlikte kıldılar. Sonra Rasulullah (tahiyyata oturdu, namazdan çıkmayıp)
-oturmakta devam etti. Cemaat de diğer rekatı kendi başlarına kalıp
tamamladılar. Sonra Rasulullah bunlarla beraber selam verdi." [196]
2- Düşmanın
kıble tarafında olması durumu:
İmam cemaati (yine)
ikiye ayırır.
İmam onları iki safa
ayırır. Her iki safla ihram tekbirini alır. İmam secdeye gittiğinde birinci saf
imamla beraber secdeye gider diğer saf secdeye gidenleri muhafaza eder. İmam
kıyama kalktığında diğer saf secdeye gider ve kıyamda imama yetişir.
Bu ikinci namaz şekli
peygamberimiz (s.a.v)'in Usfan Gazvesi'nde kıldığı namazdır.
İbni Abbas (r.anhuma)
şöyle rivayet eder:
"Peygamberimiz
namaza kalktı. Cemaat de onunla birlikte namaza kalktılar. O, tekbir aldı,
cemaat de birlikte tekbir aldı. O, rüku'a gitti. Cemaatin bir kısmı da
(birinci safta olanlar) O'nunla birlikte rüku'a gittiler. Sonra secde etti,
O'nunla birlikte secde edenler de kalktılar, ve kardeşlerini korudular. Bu
sefer diğer grup peygamberimiz ile birlikte rüku'a ve sücuda gittiler. Bu arada
tüm cemaat namazın içinde olup, bir kısmı ötekileri koruyarak namazlarını
kıldılar." [197]
Düşmanla fiilen
savaşılmıyorsa ve düşman da kıble tarafında ise bu durumda imam cemaatı saflara
ayırır. Baştaki iki saf ifade edilen şekilde namaza dururlar. Eğer ordunun iki
veya üç yerden saldırıya geçme durumu ihtimali varsa o zaman imam cemaati o
kadar safa ayırır (üç veya dört saf gibi). O zaman her bir saf için ayrı ayrı rekatla
namaza devam eder. İmam sonraki rek'atın kıyamı gelince bir sonraki saf onunla
beraber o rekatını kılar. Neticede üçüncü veya duruma göre dördüncü rekatın
sonunda bütün cemaat teşehhüd için hep birlikte oturup selam verirler.
3- Korku ve
tehlikenin kızıştığı durum:
Bu durumda herkes imkânı
dahilinde kolayına nasıl gelirse öyle namazını kılar. Artık kıbleye ister
yönelsin (ister yönelmesin, ister hayvan sırtında olsun, ister yaya olsun
namazın nasıl kılabiliyorsa öylece kılar).
Üçüncü kılınış şekli
ise, savaşın kızıştığı andır. Bu durumda imkanlar nasıl elverirse öylece namaz
kılınır.
Abdullah ibni Ömer
(r.anhuma) Usfan gazvesinde kılınan namaz şeklini zikrettikten sonra, bu
namazı da Rasulullah (s.a.v)'den şöyle rivayet eder: "Korku bundan da
(geçen iki şekilden de) fazla olursa yürüyerek, durarak, binerek kıbleye
yönelmiş olsun- olmasın güç yetirdiği kadar namazım kılsın." [198]
Savaşta kılınan korku
namazının delili Kur'an-ı Kerim'in şu ayeti kerimesidir:
"Sen de içlerinde bulunup, onlara namaz
kıldırdığın zaman, onlardan bir kısmı seninle namaza dursunlar, silahlarını
(yanlarına alsınlar). Böylece (namazı kılıp) secde ettiklerinde (diğerleri)
arkasında olsunlar. Sonra henüz namazını kılmamış olan (bu) diğer grup gelip,
seninle beraber namazını kılsınlar ve onlar da ihtiyat tedbirlerini ve
silahlarını alsınlar. O kâfirler arzu ederler ki siz silahlarınızdan ve
eşyanızdan gafil olasınız da üstünüze birden baskın yapsınlar. Eğer size
yağmurdan bir eziyet olur yahut hasta bulunursanız, silahlarınızı bırakmanızda
size günah yoktur. Yine de tedbirinizi alın, şüphesiz Allah, kâfirler için
alçaltıcı bir azap hazırlamıştır." (Nisa: 4/102)
Bilindiği gibi farz
namazların kılınmaması için hiçbir mazeret meşru kabul edilmemiştir. Bu
itibarla her durumda namaz kılmak gerekir. Normal koşullarda namaz kılınması
farz olduğu gibi seferde ve savaş halinde bile namazın terkedilmesi,
geciktirilmesi veya bile bile kazaya bırakılması düşünülemez.
Cephede düşmanla
savaşırken de namazın kaçırılmaması, hatta cemaatla kılınması Allah tarafından
istenmiş ve mü'minler namazla meşgul iken düşman şerrine karşı tedbir sistemi
de konulmuştur.
Rükünler, şartlar,
sünnetler ve rek'at sayısı bakımından diğer zamanlarda kılınan namazlardan
farksız olmakla beraber, savaş taktikleri ve icapları açısından bir takım
müsamahalar ve istisnai farklılıklar meşru kabul edilmiştir. Burdaki korkudan
kasıt savaş halinde düşmanla başbaşa durumda oluşabilecek tehlikedir.
Harpte, korkulu
anlarda dahi yine namaz kılınması zorunludur.
Peygamberimiz
(s.a.v.)'den savaşta on altı şekilde namaz kıldığı rivayet olunmuştur. İmam
Şafii (r.a.) bunlardan 4 tanesini kılınış şekilleriyle beraber mezhebinde kabul
görmüştür. Bunları öz olarak sıralayalım.
1. Namaz
şekli Zatur-Rıka Namazı olarak bilinir. [199]
Bu namaz şeklinde
düşmanın kıble tarafında olduğu, ama düşmanın görülmesine engel olacak bir
durum vardır.
2. Namaz
şekli Ûsfan Namazı olarak bilinir. [200]
Bu namaz şeklinde
düşmanın kıble tarafında olduğu ve düşmanın görülmesine engel olacak bir
durumun söz konusu olmadığı kabul edilir.
3. Namaz şekli
ise savaşın kızıştığı anda kılınan namazdır.
Bu namaz şeklinde
herkes imkânı dahilince kolayına nasıl gelirse o şekilde namazını eda
edecektir.
4. Namaz
şekli ise, kitabımızın asıl metninde mevcut olmadığı, Şafii mezhebinin diğer
fıkıh kitaplarında söz konusu namazlardan biri olarak kabul edildiği için onu
da burda belirtelim.
Bu namaz şekli
"Batn-ı Nahl Namazı"dır. [201] Bu
namaz şeklinde de düşmanın kıble yönünde değil de başka bir yönde olduğu kabul
edilir. [202]
Düşman kıble
cephesinde olup görülmesine engel tepe ve dağ gibi bir şey var veya başka
cephede bulunur.
Bu takdirde askerden
bir grup düşmana karşı bekler. İmam da diğer grupla namaza başlayıp bir rek'at
namaz kıldırır.
İmam ikinci rek'ate
kalkınca kendisine uyanlar ondan ayrılmaya kalben niyet ederek hemen namazının
ikinci rekatını bitirir ve düşmana karşı vaziyet alır. Orada düşmana karşı
beklemekte olan grup gelip imama uyar ve imamla beraber ikinci rek'atı kılar.
İmam ikinci rek'atın teşehhüdüne oturunca bu grup ayrılmaya niyet etmeden
kalkıp kendi ikinci rek'atını kılıp imama teşehhüdde yetişir ve imamla beraber
selam verirler. Bu tarif iki rek'atlı namaza aittir. Üç rek'atlı namazda imam
birinci gruba iki rek'at kıldırır, diğer guruba bir rek'at kıldırır veya bunun
tersini yapar. Birinci şekil daha iyidir. Dört rek'atlı namazlarda her gruba
iki rek'at kıldırır. İmamın askerleri dört gruba ayırıp her birine bir rek'at
kıldırması da mümkündür.
Bu şekilde kıldırmaya Zatur-Rıka
Namazı denilir. [203]
Düşman kuvveti kıble
cephemizde olup onları görmemize engel bir şey yok, kuvvetimizin yarısı
gerektiğinde ona karşı direnebilir durumdadır.
Bu takdirde İslam
askerleri iki saf halinde dizilir ve hepsi toplu halde imama uyar. İmam ilk
rek'atın secdesine gittiği zaman bir saf onunla beraber secde eder. Diğer saf
itidal'de (ayakta) bekler. İmamla beraber secde eden saf imamla birlikte ikinci
rek'ata kalktıktan sonra bekleyen saf secde ederek imama ikinci rek'atın
kıyamında, yani henüz ayakta iken veya rükuûnda yetişir. Bütün cemaat ikinci
rek'atın itidaline kalkınca, daha önce beklemiş olan saf imamla beraber secdeye
gidecek, diğer saf itidalde bekliyecek. İmam ve beraberindekiler secdeler edip
oturunca, bekleyen saf da secdeler edip oturacak ve beraber selam verecekler.
Bu kılmış tarzına Usfan
Namazı denilir. Çünkü Resul-i Ekrem (s.a.v.) orada bu şekilde kıldırmıştir.
3. Düşman
saldırısının her an beklendiği, ciddi tehlike ve şiddetli korkunun bulunduğu
ortamda kılınan namazdır.
Böyle bir durumda
asker, cemaat yani herkes tek başına namazını eda eder. Namaz esnasında
yürümeleri, binek üstünde koşturmaları, kıbleden başka yönlere yönelmeleri
sakınca teşkil etmez. Normal rüku veya secde edemedikleri takdirde işaretle
rüku ve secdeyi ifa ederler. Ardarda darbeler indirmeye devamlı hareket etmeye
ihtiyaç duyduklarında bunu yapmalarında mahzur yoktur. Böyle kılınan namazlar
sonra iade edilmez, yani tekrar kılınmasına gerek yoktur.
Asker böyle savaş
esnasında namaz kılarken düşmana karşı bağırıp çağırmaya veya konuşmaya
yetkili değildir. Aksi takdirde namazı bozulur. [204]
Düşman kıble yönünden
başka yöndedir.
İmam askeri iki gruba
ayırıp bir gruba namazın tamamını kıldırır. Sonra diğer gruba da kıldırır.
İkinci namaz imam için iade edilen, yani ikinci kez kılınan namaz hükmünde
olur. [205]
İslam dini, harbin en
şiddetli anlarında, ölümle karşı karşıya iken dahi namazı hiç bir kimseden af
ettirmiyor. Yukarıda zikredilen türlü şekillerde namazı mutlak olarak kılmayı
emir buyuruyor.
Hasta olan kimse bile
oturarak, oturarak kılamazsa yanı üzerine yaslanarak, bunu yapamazsa arka üstü
yatarak başı ile ima etmek suretiyle, başını da oynatamazsa göz kapakları ile
ima ederek namazını kılar.
Netice olarak namazın
kilınmaması için hiç bir sebep ve mazeret kabul edilmemiştir.
Acaba namaz kılmayan
veya ihmal ederek vaktinden çıkaran kimse kıyamet gününde huzuru ilahide hangi
sebep ve mazereti ileri sürecektir. Onun için namazı, dünyadaki her şeyden kıymetli
ve ehemmiyetli bilip gayet dikkat ederek hiç bir şekilde geçirmemeye gayret
edilmelidir. [206]
Erkeğin ipekden mamul
herhangi bir giysiyi giymesi, altın takması haramdır. Kadınlara ise helaldir.
Altının azı veya çoğu haramda aynıdır. Bir kısmı ipek, bir kısmı pamuk veya
keten elbise giyilmesi, ipeğin pamuk
veya ketenden fazla
olmaması durumunda caizdir.
Delili şu hadis-i şeriftir:
" İpekli elbise giymeyiniz. Altın ve gümüş kaplardan
içmeyiniz. Bunların tabaklarından yemek yemeyiniz. Çünkü bunlar, dünyada
kâfirlerin, ahirette de müslümanlarındır." [207]
Başka bir hadis-i
şerifte peygamberimiz:
"İpek ve altından hazırlanmış elbiseler
ümmetimin erkeklerine haram, kadınlara ise helal kılınmıştır." [208]
buyurmuştur.
Altın yüzüğün
erkeklere haram olduğunu Ebu Hureyre şöyle rivayet eder: "Hz. peygamber
erkekler için altın yüzükten nehyetmiştir." [209]
İslam dini kadınlar
için normal bir şekilde süslenmeyi mubah görmüştür. Onların altın ve ipeği
kullanmalarını caiz görmüştür. Erkekler için ise altın ve ipeğin kullanılmasını
haram etmiştir. Bu hususta bazı önemli hikmetler vardır. Bunlar: Yüce Allah'ın
yaradılışı itibarıyla biyolojik ve kuvvet yönünden daha güçlü kıldığı erkeğe
yakıştırmaz. Normal akl-ı selim sahibi kimseler de erkeğe bunları uygun görmez.
Altının erkekler için kullanılmasının haram oluşu İslam'ın genel olarak israfa
karşı açtığı savaşa ait programın bir parçasıdır. İsraf, milletleri helaka
götürüp sosyal prensiplerin bozulmasına yol açar. Ayrıca hükmün bir ekonomik
yönü daha vardır. Bu da altın, dünya piyasasının en önemli yatırım maddesidir.
Bunun için dinimiz altını erkekler için süs aracı ve mutfak eşyası olarak
kullanılmasını uygun görmez. [210]
Ölü için dört şey
lazımdır:
1) Ölüyü yıkamak.
2)
Kefenlemek.
3) Namazını
kılmak.
4)
Defnetmek. [211]
Ölüye yapılması
gereken ilk teçhiz görevi onun yıkanmasıdır. Ölüyü yıkamanın en azı onun
vücudunda bulunan pislik ve kirler giderildikten sonra bütün bedenini temiz su
ile bir defa yıkamaktır.
Ölüyü yıkamanın en
mükemmel şekli: avret yerinin kapatılarak örtülmesidir. Baştarafı biraz yüksek
tutulur, sol eli ile karnı üzerinden yukarıdan aşağıya doğru karnı sıvazlanır
ki bir pislik varsa çıkabilsin. Sonra eline bir bez sarararak ölü sırt üstü
çevrilir ön ve arka tarafı yıkanır. Daha sonra eline eldiven gibi ikinci bir
bez sarılarak ölünün dişleri ve burun delikleri iyice yıkanır. Sonra diri
abdesti gibi ona abdest alınır. Abdest alınırken: "Ölüye sünnet olan
abdesti aldırmaya niyet ettim" der.
Ölüyü yıkayan kişi
ölüye aldırdığı bu abdestten sonra, ölüyü önce başından ve yüzünden başlayarak
sabun ve benzeri temiz şeylerle yıkar. Saçını ve -varsa- sakalını tarar,
dökülen kıl ve tüyleri toplar, kefene koyar ki defnedilebilsin.
Ölünün saç ve
tırnakları kesilmez. Daha sonra yüzü sağ ve sol tarafı yıkanır. Sağ tarafı
üzerine çevrilerek sırtının sol kısmı da yıkanır. Bu yıkama üç defa
tekrarlanır. Ölü ihramda değilse, sonunda kâfur gibi güzel kokulu bir şey
kullanılır.
Ölüyü bu şekilde
yıkamanın delili, Ümmü Aliyye (r.anha)'nın şu rivayetidir:
'Biz Rasulullah
(s.a.v)'ın kızı Zeyneb'i yıkarken, Peygamber (s.a.v) bize gelip, "O'nu üç defa veya beş defa veya
lüzum görürseniz daha fazla su ve sidr (gül gibi hoş kokulu bir nesne) karıştırınız.
Yıkamaya başlarken sağ uzuvlarından başlayarak, önce abdest uzuvlarını
yıkayınız ." [212]
buyurdu. [213]
Ölünün ikinci teçhiz
görevi kefenlenmesidir:
Kefenlemenin en azı
tüm vücudunu kaplayacak bir örtü ile ölüyü kefenlemektir. İhramda bulunanın
başı örtülmez.
Kefenin en uygunu ve
ekmeli ise, ölü erkek olursa, herbiri Ölünün başından aşağıya kadar bütün
vücudunu örtebilecek kadar üç parça bezle kefenlemektir. Bu üç parçaya bir
sarık ve bir gömlek ilave edilmesi caiz ise de mekruhtur.
Hz. Aişe (r.anha)
şöyle rivayet eder:
"Rasulullah (s.a.v) içinde gömlek ve sarık
olmayan, pamuklu bembeyaz, üç katlı elbise ile kefenlendi." [214]
İki parça ile
kefenlenmesi ve bunların beyaz olması sünnettir. Bunun delili de, peygamberimiz
(s.a.v), kızı Ümmü Gülsüm'ün bu şekilde kefenlenmesi için emir buyurmuş
olmasıdır. [215]
Ölü kefenlenirken,
burun delikleri, kulak ve ağız gibi menfezleri, alın ve avuç içi gibi sücud
azalan üzerine güzel koku serpmek ve pamuk koymak sünnettir. Daha sonra kefen
bezleriyle sarılır. Baş ucu, beli ve ayak uçları birer parça ile kuşak gibi
bağlanır. Defnedilirken kabirde bu kuşaklar çözülür. [216]
Ölülerden iki sınıf
var ki ne yıkanır, ne de namazları kılınır.
Birincisi,
savaş alanında müşriklerle yapılan savaşta ölen şehit.
İkincisi ise
ana rahminden düşük olarak doğup ses çıkarmayan ölü çocuk.
Ölü üç kere, beş kere
veya daha fazla ama tek olarak yıkanır. (Bir, üç, beş, yedi...)
Birinci yıkanışında
sidir, (kır çıkaracak sabun "gibi maddeler) kullanılır. Son yıkanışında
bir miktar kâfur kullanılır.
Ölü üç beyaz bez ile
kefenlenir. Sarık ve gömlek bunların dışındadır.
Düşük: Gebeliğin
en az süresi olan altı haftadan önce doğan ölü çocuklardır.
Şehit:
İslamı savunmak için Allah ve resulünün emirlerini yükseltmek amacıyla herhangi
bir halde ölen veya öldürülen müslümandır.
Yukarıdaki her iki
durumdaki şehit ve düşük yıkanmaz ve üzerine cenaze namazı kılınmaz öylece
defnedilir.
Düşük, normal hayal
alametlerine sahip olmadığı için yıkanması gerekmez ve aynı şekilde yıkanması
gerekmediği gibi üzerine namaz da kılınmaz.
Şehit de Allah rızası
için öldüğünden, bulunduğu hal üzere defnedilir. Çünkü onun kanı bir şehadet
mürekkebidir.
Şehidin yıkanıp
kanının temizlenmesi gerekmez. Tabi şehit üzerinde kan olsun olmasın farketmez,
onun yıkanması ve üzerine namaz kılınması gerekmez.
Düşük için
Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
"Çocuk hayat alametiyle doğmadıkça cenaze namazı
kılınmaz, kendisi mirasçı olmayacağı gibi, başkası da onun mirasçısı
olamaz." [217]
Diğer bir hadis-i
şerifte yine peygamberimiz şöyle buyurmuştur:
"Düşük hayat alametiyle doğup ölüre cenaze namazı
kılınır ve kendisi mirasçı olur."
[218]
Birinci hadisteki
durumda olan düşük, yıkanmadan ve cenaze namazı kılınmadan defnedilir. İkinci
hadisteki düşük için büyükler gibi teçhiz ve tekfin muamelesi görülür.
Şehidin yıkanma,
kefenleme ve cenaze namazı işlemlerinin yapılmayışının hikmeti, şehadet
eserinin üzerinde bulunması ve bu haliyle gömülmesi gerektiğindendir.
Cabir (r.a) şöyle
rivayet etmiştir: "Hz. Peygamber, Uhud savaşında şehid olan müslümanlan,
yıkamadan ve cenaze işlemi yapmadan kanlı elbiseleriyle defnedilmesini
emretmiştir." [219]
Ebu Hureyre (r.a)'dan
rivayetle Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
"Allah yolunda yaralanan bir kimse, muhakkak
kıyamet gününde yarası kan saçarak, rengi kan renginde, kokusu misk kokusu
olduğu halde gelecektir."[220]
Ölü üzerine dört
tekbir getirilerek cenaze namazı kıhmr.Birinci tekbirden sonra fatiha okunur.
İkinci tekbirden sonra Peygamberimiz (s.a.v.)'e salavat-ı şerife getirilir.
Üçüncü tekbirden sonra ölü için şöylece dua edilir:
'Ey Allahım! Bu senin
kulundur. Senin kullarının oğludur. Dünya'dan, takatından, sevdiklerinden
çıkmış, kabir zulmetine doğru gidiyor ve senden başka İlah olmayıp, ancak senin
ibadete layık ALLAH olduğuna; senin hiç şerikin olmayıp, tek olduğuna ve
Muhammed (s.a.v.)'in senin kulun ve resulün,olduğuna şehadet etti. Bunu sen
bizden daha iyi bilensin. Allahım! O sana misafir oldu. Sen ikram edenlerin en
hayırlısısın. O senin rahmetine muhtaçtır. Senin ona azap etmeye ihtiyacın yok.
İşte bizler, onun için şefaatçi olarak ümid içinde huzuruna geldik. Allahım! O
muhsin kimse ise, ihsan ve iyiliğini arttır, eğer günahkar ise müsamaha ile
muamele et. Ona rahmetinle rızanı nasip buyur. Onu kabir azabı ve fitnesinden
koru. Kabrini genişlet, üzerinden yerin sıkıntısını uzaklaştır. Ey
marhemetlilerin en merhametlisi Allah'ım! Rahmet eyle de onu bundan emniyete
kavuştur, ta ki onu cennetine yollayasın.'
Dördüncü tekbiri alıp
şu duayı okur: "Ey Allah'ım! Bizi onun sevabından mahrum etme. Bize fitne
musallat etme ve bizi de onu da bağışla" [221]
diyerek dördüncü tekbirden sonra selam verilir.
Ölüyü kabre indirirken
şu duayı okumak sünnettir: 'Bismillahi ve âla milleti Resulillahi '
Yüzü kabrin kıble
tarafına gelecek şekilde ve başı tarafından kabre götürülürek rıfk ile
defnedilir. Ölünün yanağının altından (yastık biçiminde) yüksekçe toprak
konması sünnettir.
Kabrin üzerine bina
yapılmaz, kireç ile beyazlatılmaz, ölünün üzerine yüksek sesle ağlanmaz, ama
normal gözyaşı dökerek üzüntüyü belirten ağlamada herhangi bir sakınca yoktur.
Üç güne kadar
yakınları taziye edilir. İki ölü bir kabre defnedilmez. Ancak ihtiyaç varsa
defnedilebilir.
Cenaze namazı,
hicretin birinci senesinde meşru kılınmıştır.
Meşruiyetinin delili,
Ebu Hureyre (r.a)'m şu rivayetidir:
"Rasulullah (s.a.v) Necaşı'nin öldüğü gün ölüm
haberini verdi ve sahabeleriyle birlikte namazgaha çıkıp onları safa dizerek,
dört tekbir alıp cenaze namazını kıldırdı." [222]
Ölen bir müslüman için
cenaze işlerinin görülmesi farz-ı kifayedir. Bunun için dört şey vacip olur:
Ölüyü yıkamak, kefenlemek, cenaze namazını kılmak ve defnetmek. Ölünün
yıkanması ve kefenlenmesi açıklandı şimdi cenaze namazının kılınmasına geçelim.
Bu namazın rükünleri
şuhlardır:
a) Niyet
etmek. Şöyle niyet getirilir:
"Bu meyyitin
üzerine farzı kifaye olan dört tekbirden oluşan cenaze namazını kılmaya niyet
ettim."
b) Ayakta
durmak. Hastalık veya herhangi bir acizlik varsa oturarak da kılınabilir.
c) Başlangıç
tekbiri ile beraber dört tekbir getirmek. Her tekbirde ellerin kaldırılması ve
daha sonra bağlanması sünnettir.
d) İlk
tekbirden sonra fatiha-ı şerifi okumak, bundan evvel iftitah duası okunmaz.
Ama Eûzu besmele çekilmesi sünnettir.
e) İkinci
tekbirden sonra Peygamberimiz (s.a.v.)'e salavat getirmek. Salavatın en azı;
"Allahümme salli
âla Muhammed."
Salavatın en uygunu ve
tamam şekli de;
" Allahümme salli
âla seyyidina Muhammedin ve âla ali seyyidina Muhammed. Kema salleyte âla
Ibrahime ve âla ali İbrahime fil âlemiyne inneke hamidün mecid."
f) Üçüncü
tekbirden sonra ölü için duâ etmek.
Duanın en azı; 'Allahümmağfir
lehü" yani "Allahım, Onu mağfiret et" veya
"Allahümmerhamhu', yani 'Allahım ona merhamet eyle' diye dua etmektir.
Duanın uygun şekli,
"Allahumeğfir li hayyina ve meyyitine ve şahidina ve ğaibina ve kebiyrina ve
sağıyrina ve zekerina ve ünsâna. Allahümme men ahyeytehu minna fi ehyihi âlal-İslam.
Ve men teveffeytehu minna feteveffehu âlal-iman.
Yapılması gereken bu
duanın en uygunu metinde geçen yukarıdaki dua ile ölü için şu mağrifet duasını
yapmaktır:
'Aîlahüme hazâ âbduke vebnu
âbdike harece min ruhid-dünya ve sı-âtîha ve mahbubuhu ve ehibbauhu fiha ila
zultemil kabri ve ma huve lakıyhi. Kâne yeşhedü en la ilahe illa ente vahdeke
la şeriyke leke ve enne Muhammeden Abduke ve resuluke ve ente â'lemu bihi
minna.
Allahümme innehu nezzele
bike ve ente hayru menzulin bih ve asbaha fekîyren ila rahmetike ve ente
ğaniyyun ân âzabike ve kad ci'nake rağıbina ileyke şufeâe lehü.
Allahümme in kane
muhsinen fe zid ihsanihi ve in kâne mûsiyen fetecavez ân seyyiatihi ve lakkihi
bi rahmetike rıdake ve kıhi fitnetel kabri ve âzabehu. Vefsah lehu fi kabrihi ve
cafil arde ân cenbeyhi. Ve lakkihi birahmetikel emne min âzabike hatta tebâsehu
âminen ila cennetike birahmetike ya arhemerrahimin.'
Yukarıda
belirtilen üç duadan birincicisi ile rükün yerine gelir, ikinci dua efdal.
üçüncüsü de en efdaldir. Sadece birinci duanın yapılması da yeterlidir. [223]
Cenazeyi kabre kadar
taşıyıp ve onunla refakat etmek erkekler için sünnettir. Bu konuda Bera bin
Azib (r.a) şöyle demiştir:
"Rasulullah
(s.a.v) bize, cenaze arkasından gitmeyi, hastayı ziyaret etmeyi, davete icabet
etmeyi ve mazluma yardımı emretti." [224]
Ölünün defin işi
tamamlanıncaya kadar beklemek müstehaptır. Peygamberimiz (s.a.v)
"Namaz kılıncaya kadar cenazede hazır olan
kimseye bir kırat, gömülünceye kadar hazır bulunana iki kırat vardır."buyurdu.
-İki kırat nedir? diye
soran birisine Peygamberimiz (s.a.v):
"İki
büyük dağ gibi sevap" diye cevap vermiştir. [225]
Cenazeye refakat
görevi kadınlara sünnet değildir. Bilakis, peygamberimiz (s.a.v)'in
tavsiyelerine aykırıdır.
Hz. Ali' şöyle
demiştir:
Bir gün Rasulullah
(s.a.v) çıkarken oturan bir kadın topluluğu gördü. Onlara:
"Sizi burada oturtan nedir?" diye sordu.
Kadınlar: 'Cenazeyi
bekliyoruz' dediler. Rasulullah (s.a.v):
"Siz bunu yıkayabiliyor musunuz?" diye sordu.
Kadınlar: 'Hayır'
dediler, bunun üzerine Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
"Dönün, günahkâr olursanız sevap kazanamazsınız
." [226]
buyurdu.
Cenazeye refakat
edilirken, yürüyerek refakat etmek sünnettir. Sevban (r.a) şöyle demiştir:
Rasulullah (s.a.v) bir
cenaze ile birlikte giderlerken kendisine bir binek hayvanı getirildi. Fakat
buna binmek istemedi. Cenaze dönüşünde bir binek getirdiler. Bu sefer bindi.
Kendisinden bunun sebebi sorulunca, O:
"Şüphesiz melekler yürüyorlardı, onlar yürürken
hayvana binmek istemedim. Dönüşte melekler dağılınca ben de bindim." [227]
buyurdu.
Cenazeyi
taşımak, ölü için feryat etmemek, ölenin akrabalarını taziye etmek sünnettir. [228]
Defnedilmesinin
delili, Sa'd bin ebi Vakkas (r.a) ölüm hastalığında şunları söylemiştir:
"Rasululluh (s.a.v) defnedildiği gibi bana da bir lahd (kabrin kıble
duvarının alt kısmında bir oyuk) kazın ve üzerimi kerpiçlerle kapatın." [229]
Toprak sert ise kabri
lahd olarak kazmak en efdaldır. Eğer toprak yumuşak ve gevşek ise, kabir bir
miktar kazıldıktan sonra meydana gelen çukurun ortasında, Ölünün rahatça
sığabileceği bir kanal şekli kazılması ve ölüyü bu kanala yerleştirdikten sonra
kanalın üstü geniş ve uzun taşlarla kapatılması sünnettir.
Efdal ve uygun olanı
bir çukurun bir boy ve bir el uzatımı derinliğinde olması, genişliğinin de
takbiren 90-100 cm olmasıdır. Sağ yanı üzerinde yatırılıp kıbleye karşı
döndürülmesi vaciptir.
Kabrin üzerine bina
yapmak haramdır. Ancak Peygamber, salih, şehid ve âlim kişiler için bina
yapılmasına dinimizce cevaz verilmiştir.
İki kişinin bir kabre
defnedilmesi, haramdır. Yalnız zaruret olursa; mesela ölülerin çokluğu veya
yerin darlığı olursa gömülebilir.
Ölünün yıkamalarının
da tek olması sünnettir. Yani 3 kere, daha da devam ediyorsa 5 kere, 7 kere
gibi.
İlk yıkamada sidr,
yani kir çıkaracak sabun gibi maddeler, son yıkayışta da bir miktar kâfur
kullanılır.
Namazın kılınış şekli
ise yukarıda anlatıldı. [230]
Ölümden sonra üç güne
kadar ölenin yakınlarına bağsağlığı dilemektir. Taziye vermek sünnettir. Bunun
mükafatıyla ilgili olarak peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
"Herhangi bir müslüman, bir musibetten dolayı
müslüman kardeşini taziyede bulunursa, Allahu Teala kıyamet gününde kendisine
ikram elbisesini giydirecektir."[231]
Taziyede bulunmakla
musibete mübtela olan kişiye sabırlı ve tahammüllü olmayı tavsiye etmektir.
Taziyenin mendup
sözleri şunlardır:
'Allah senin ecrini büyük etsin, sana güzel sabır versin ve merhuma mağfiret eylesin' [232]
[1] Taberani.
[2] Buhari, 345, Tirmizi, 213.
[3] Müslim, 668.
[4] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 135-136.
[5] Müslim, 82.
[6] Ebu Davud, 4678; Tirmizi, 2621; Nesai, 23l; İbni Mace,
1079 (Neylü’l-Evtar).
[7] Ahmed, Taberanî ve İbni Hibban rivayet etmiştir.
[8] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 136-137.
[9] Muğnil Muhtaç 1/123'te aynı görüşü paylaşmakla
beraber, 122. sahifesinde akşam namazının vaktini, "güneşin batışından
kırmızı şafağın kaybolmasına kadardır" diye bildirir.
[10] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 138-139.
[11] Müslim, 614.
[12] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 139-140.
[13] Kitabul Fıkh ala Mezahibil Erbaâ, 1/60.
[14] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 140-141.
[15] Ebu Davud, 4403.
[16] Ebu Davud, 494. Tirmizi, 403
Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 142-143.
[17] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 143.
[18] Buhari, 1126; Müslim, 724.
[19] Müslim, 730.
[20] Tirmizi,427.
[21] Tirmizi, 523
[22] Tirmizi, 429.
[23] Tirmizi, 430
[24] Buhari, 1127. Müslim, 729.
[25] Ebu Davud, 1418.
[26] Ebu Davud, 142.
[27] Müslim, 838
[28] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 143-145.
[29] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 146.
[30] Müslim, 1163.
[31] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 146.
[32] Müslim, 722.
[33] Buhari, 350, Müslim, 336.
Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 147.
[34] Müslim,76l.
[35] Beyhaki, 2/996.
[36] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 147-148.
[37] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 148-149.
[38] Kitabul Fıkh âla Mezahibil Erbaâ, 1/286.
[39] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 149.
[40] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 150.
[41] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 150-151.
[42] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 151.
[43] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 152.
[44] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 152.
[45] Buhari, 433; Müslim, 714.
[46] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 152.
[47] Ebu Davud, 297.
Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 152-153.
[48] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 153.
[49] Buhari, 1109.
[50] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 154.
[51] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 155.
[52] Buhari, 1544.
Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 155.
[53] Fıkhul İslami ve Edilletuh. 2/194.
Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 155.
[54] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 155.
[55] Müslim, 716.
[56] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 155-156.
[57] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 156.
[58] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 157.
[59] Buhari, 135;Müslim, 225.
[60] Tirmizi, 2775.
[61] Buhari, 5897; Müslim, 397
[62] Buhari, 4261.
[63] Buhari, 391.
Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 157-159.
[64] Bu rükün farz namazlar içindir. Nafile namazlarda
ayakla durmaya gücü yeise de yine de oiuiaıak namaz kıhnahilir ama sevabın
yansı gider.
[65] Buhari, 1 Müslim 1907.
[66] Buhari, 1045.
[67] Buhari, 1066.
[68] Ebu Davud, 61.
[69] Müslim, 394.
[70] Buhari, 352; Müslim, 397.
[71] “İmama uyan kimse, İmam iki tarafa selam verdikten
sonra birinci selamı vermelidir.” İânettun
Talibin, 1/121.
[72] Müslim, 498.
[73] Buhari, 794.
[74] Buhari, 5806, Müslim, 402.
[75] Tirmizi, 3475 .
[76] Müslim, 498.
[77] Müslim, 397.
Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 160-165.
[78] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları:
166.
[79] Buhari; 602; Müslim 674.
[80] Buhari; 602; Müslim, 674.
[81] Bu lafızlar Buhari ve Müslim'de sahih hadislerle
sabittir.
Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları:166-167.
[82] Buhari, 584.
[83] Buhari, 602, Müslim, 674.
Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 168.
[84] Ebu Davud, 579.
[85] Buhari, 579.
[86] Buhari, 608.
[87] Ebu Davud, 499.
[88] Müslim, 379.
[89] Ehu Davud, 500.
[90] Buhari, 579.
[91] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 168-169.
[92] Müslim, 378.
[93] Ebu Davud, 528.
Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 169.
[94] Buhari, 1167.
[95] Ebu Davud, 860.
[96] Ebu Davud, 14.
[97] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 170.
[98] Müslim, 403 ve 406.
[99] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 171.
[100] Ehu Davud, 1425, Tirmizi, 464.
[101] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 172.
[102] Buhari, 705, Müslim, 390.
[103] Müslim, 401.
[104] Buhari, 738, Müslim, 396.
[105] Buhari: 748; Müslim, 410.
[106] Nesai, 1/167.
Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 173-175.
[107] Buhari, 771.
[108] Buhari,765 Müslim, 392.
[109] Müslim, 580.
[110] Buhari, 794.
[111] Ebu Davud, 996.
[112] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 175-177.
[113] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 177.
[114] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 178.
[115] Ebu Davud. 738, Tirmizi, 270.
[116] Buhari, 383.
[117] Ebu Davud, 735.
[118] Buhari, 652, Müslim 421.
[119] Beyhaki, II 229, Darekutni, 1-23.
Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 179.
[120] Beyhakı, 2/232.
[121] Ebu Davud, 640.
[122] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 180.
[123] Buhari 4260, Müslim, 539.
[124] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 181-182.
[125] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 182.
[126] Buhari, 1066.
[127] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 183.
[128] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 184.
[129] Buhari, 1169.
[130] Müslim, 570.
[131] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 184-186.
[132] Buhari, 1025).
[133] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 186-187.
[134] Ebu Davud, 2774.
Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 187.
[135] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 188.
[136] Müslim, 831.
[137] Müslim, 827.
[138] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 188-190.
[139] İmamın imamlık niyyetini yerine getirmesi şart
olmamakla beraber (normal namaz niyyetini getirdikten sonra) "Cemaate imam
oldum" ibaresini kullanması sünnettir. Cuma namazında ise "Cemaate
imam oldum" demesi zorunludur. Cemaat sayısı 40'tan fazla bile olsa da
imamlık niyetini getirmesi gerekir.
[140] Buhari,618, Müslim, 650.
[141] Ehu Davud, 547 ve İbni Hibbam 425.
[142] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 191-192.
[143] Ergenlik çağına girmek üzerine oniki ile onbeş
arasındaki erkek çocuğu.
[144] Bu mesafe, caminin sonundan bağlayarak, 300 zira'
mesafedir. Günümüz ölçülerine göre 150 metredir.
[145] Buhari, 401.
[146] Hem erkek, hem kadın organları olup, çift cinsiyetli
olanlar.
[147] Süblüs-Selam, c.2, sah. 60; El-Mufassal, c.1 sah 251 (İbni Mace).
[148] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 193-194.
[149] 1 Fersah 3 mil olup, 16 fersah ile çarptığımızda 48
mil eder. 1 mil 4000 adımdır. 48X4.000= 192.000 adım. I adım 3 ayak mesafesi
olup, 1 ayak meşalesini oıtalama 25 cm.kabul edersek 1 adım 25X3= 75 cm
75X192.000= 144.000 m= 144 km eder.(Muğnıl Muhtaç, 1/266.)
[150] Müslim, 686.
[151] Müslim, 690.
[152] Buhari, 1056.
[153] Ebu Davud, l208.
[154] Buhari, 518, Müslim, 705.
[155] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 195-197.
[156] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 198.
[157] Ebu Davud, 1229.
[158] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 198-199.
[159] Ebu Davud, 1067.
[160] Ebu Davud, 1056.
[161] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 200.
[162] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 201.
[163] Beyhaki 1-177.
[164] Ebu Davud, 1069.
[165] Ebu Davud, 1069.
[166] Buhari, Müslim, 860.
[167] Buhari, 873, Müslim 861.
[168] Nesai, 3/111.
[169] Ebu Davud, 1067.
[170] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 201-203.
[171] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 203.
[172] Buhari, 843.
[173] Buhari, 892.
[174] Ebu Davud, 1051.
[175] Müslim, 875.
Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları:204.
[176] Buhari, 841; Müslim, 850.
[177] Ebu Davud ve Nesai.
[178] Müslim, c. 3 sah. 405 no. 854.
[179] Buhari, 883.
[180] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 205-206.
[181] Et-Terğib ve’t-Terhib, 2131.
Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 206-207.
[182] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 207.
[183] Buhari, 913, Müslim, 889.
[184] Fıkhul İslami ve Edilletuhu c.2 sah. 370 (Nesai).
[185] Buhari, 932.
[186] Tirmizi, 536.
[187] Buhari, 908.
[188] Beyhaki, 3/299.
[189] Hakim, 1/299.
Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 208-210.
[190] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 211-212.
[191] Buhari, 947; Müslim, 904.
[192] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 213-214.
[193] Bu duanın aslı Buhari, 967; Müslim 897, Ebu Davud,
1169 nolu hadislerde geçmektedir.
[194] İbn Mace, 1268.
[195] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 215-217.
[196] Müslim, 842; Buhari, 3900.
[197] Buhari, 902.
[198] Buhari, 4261
[199] Zatürrika, Necid’de Gatafan arazisinde bir yerdir. Bu
maddede belirtilen namaz şekli de burada kılınmıştır
[200] Ûsfan, Mekke'ye 81 kilometre mesafede olan bir köydür.
Yukarıda bahsi geçen namaz şekli burada kılınmıştır.
[201] Batn-ı Nahl Necid’de Gatafan Bölgesi’nde bir yerdir.
[202] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 218-221.
[203] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 222.
[204] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 222-223.
[205] Muğnil Muhtac,
1/302.
[206] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 223.
[207] Buhari, 5110; Müslim, 2067.
[208] Tirmizi, 1720.
[209] Buhari, 5526; Müslim, 2089.
[210] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 224.
[211] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 225.
[212] Buhari, 165; Müslim, 939.
[213] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 225-226.
[214] Buhari, 1214, Müslim, 941.
[215] Ebu Davud, 3l57.
[216] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 226.
[217] Tirmizi, 1032.
[218] İbni Mace, 150.
[219] Buhari, 1278.
[220] Buhari, 235; Müslim, 1876.
Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 227-228.
[221] Tirmizi, 1204, Ebu Davud, 3201.
[222] Buhari, 1188; Müslim, 951.
[223] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 229-232.
[224] Buhari, 1182.
[225] Müslim, 945.
[226] Buhari, 3177.
[227] Buhari, 3177.
[228] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 232-233.
[229] Müslim, 966.
[230] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 233-234.
[231] İbni Mace, 1601.
[232] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 234.