NAMAZ. 2

İslamda Namazın Önemi 2

Namazın Terkedilmesi 3

Namaz Vakitleri 4

Delillerle Namaz Vakitleri 5

Namaz Vakitleri İçin Gerekli Bilgiler. 5

Namazın Farz Olmasının Şartları 6

Nafile Ve Revatıb Namazlar. 7

Farz Namazlara Tabi Olmayan Sünnetler. 7

Müekked Olan Nafileler. 9

1- Teheccüt Namazı: 9

2- KuşIuk Namazı: 9

3- Teravih Namazı: 10

Nafile (Sünnet) Namazların Çeşitleri 10

A) Farz Namazlara Tabi Müekked Sünnetler. 11

B) Farz Namazlara Tabi Gayri Müekked Sünnetler. 11

Vitir Namazı 12

A) Cemaatla Kılınması Sünnet Olmayan Nafile Namazlar (Toplu Olarak) 13

a. Duha (Kuşluk) Namazı: 13

b. Teheccüd (Gece) Namazı: 13

c. Tevbe Namazı: 13

d. Tahiyyetü'l-Mescid Namazı: 13

e. Teşbih Namazı: 14

f. İstihare Namazı: 15

İstihare Duası: 15

g. İhram Namazı: 15

h. Tavaf Namazı: 16

ı. Evvâbin Namazı: 16

J. Abbest namazı: 16

k. Yolculuk Namazı: 16

B) Cemaatla Kılınması Sünnet Olan Nafile Namazlar. 17

a. Teravih Namazı: 17

NAMAZIN ŞARTLARI 17

Namaza Başlamadan Önce Gerekli Olan Şartlar. 17

Namazın Sahih Olmasının Şartları 18

NAMAZIN RÜKÜNLERİ 19

NAMAZIN SÜNNETLERİ 23

Namazın Dışındaki Sünnetler. 23

Ezan. 24

Ezanın Sahih Olmasının Şartları 25

Ezanın Sünnetleri 25

Kamet 26

Namazın Ebâdı Olan Sünnetler. 26

Ettehiyat 27

Kunut Duası 28

Namazın Hey'etleri 28

Veccehtu Duası 30

Namazın Adabı 31

Namazda Kadın İle Erkeğin Ayrılacağı Yerler. 31

Namazda Erkekler. 32

Namazda Kadınlar. 32

Namazı Bozan Şeyler. 33

Namazın Mekruhları 34

Vakit Namazların İçindeki Fiiller. 34

Sehiv Secdesi 35

Namazda Terkedilen Fiiller. 35

Tilavet Secdesi 37

Şükür Secdesi 38

Namaz Kılınması Mekruh Olan Vakitler. 38

Mekruh Vakitler. 38

Cemaatle Namaz Kılmak. 40

İmama Uymak. 41

Yolcuların Namazı 42

Namazları Cem'etmek. 43

Namazı Kasretmek. 44

CUMA NAMAZI 44

Cuma Namazının Sahih Olmasının Şartları 45

Cuma Namazının Farzları 45

Hutbenin Rükünleri 46

Cuma Namazının Hey'atları 47

Cuma Namazının Sünnetleri 48

Cuma Namazı İle İlgili Bir Açıklama. 49

Önemli Not: 49

Bayram Namazları 50

Bayram Namazları İçin Bazı Önemli Bilgiler. 52

Güneş Ve Ay Tutulması Namazı 53

Yağmur Duası Namazı 54

Savaş Anında Kılınan Korku Namazı 56

Cephede Ve Savaş Halinde Farz Namazlar Dört Çeşit Kılınabilir. 58

1. Zatur-Rıka Namazı: 58

2. Ûsfan Namazı: 59

4. Batn-ı Nahl Namazı: 60

Giyilmesi Haram Olan Elbiseler. 60

Ölünün Teçhiz Ve Tekfin İşlemleri 61

Ölünün Yıkanması 61

Ölünün Kefenlenmesi 62

Düşük Ve Şehidin Hükmü. 62

Cenaze Namazı 63

Cenazeyi Mezarlığa Götürmek. 65

Ölünün Defnedilmesi 66

Taziye. 66

 

 

NAMAZ

 

İslamda Namazın Önemi

 

İslam'da namazın, diğer ibadetlerde hiç bulunmayan bir yeri vardır. Zira O, dinin direğidir. O, olmayınca din ayakta durmaz.

Rasulullah (s.a.v.), namazla ilgili "Dinimizin özüdür"' şeklinde önemle çok defa hadis-i şeriflerinde namaz konusunda bizi uyarmıştır.

Bu uyarılardan bazıları şunlardır:

"İşin başı İslam, İslam'ın direği namaz, en zirvesi ise Allah yolunda cihaddır."

"İslamda namaz, bir baş gibidir. Namazı olmayanın dini yoktur."

"Kıyamet günü kulun ilk hesaba çekileceği şey onun namazıdır. Nama­zı iyi ise diğer amelleri de iyi olur. Namazı bozuk ise diğer amelleri de bo­zuk olur." [1]

Enes'ten rivayet edilmiştir: Namaz, Peygamber (s.a.v.)'e Miraç Gecesi'nde elli vakit olarak farz kılındı. Sonra beş vakte indirildi ve Yüce Al­lah kendisine:

"Ya Muhammed! Benim katımda söz değiştirilmez. Onun için bu beş vakte elli vakit sevabı yazılır." [2] buyurdu.

Rasulullah (s.a.v.)'in dünya'dan ayrılıp irtihal edeceği zaman son ola­rak ümmetine vasiyet ettiği şey namazdır. Son nefesinde iken şöyle bu­yurdu:

"Namaz! Namaz! Bir de emriniz altındaki köleler. Dînden en son kay­bolacak ibadet namazdır. Namaz, zayi oldu mu bütün din zayi olmuş de­mektir."

Kur'an-ı Kerim'de Yüce Allah namazla ilgili şöyle buyuruyor: "(Resulüm) sana vahyedilen Kitab'ı (Kur'an’ı) oku ve namazı kıl Mu­hakkak ki namaz, hayasızlıktan ve kötülüklerden alıkoyan Allah'ı anman (ibadetlerin) en büyüğüdür." (Ankebut: 29/45)

Cabir bin Abdullah (r.a.)'dan rivayet olunduğuna göre Peygamberimiz (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu işittim, diyor:

"Sizden biriniz kapısı önünden bir nehir akar da ondan günde beş de­fa yıkanırsa, o kimsede kirden bir şey kalır mı? İşte beş vakit namaz kılan kimse de bunun gibidir. Allah bu namazlarla onun hatalarını giderir.[3]

Namazın hiç bir şekilde terki uygun görülmemektedir. Yolculukta, korku halinde, hastalıkta... vb. gibi her durumda kılınması gerekir.

Kul hakkı hariç diğer günahlar için tevde edilmesi kaydıyla affolunma ümidi vardır. Ama namaz için affolunma diye bir durum sözkonusu de­ğildir.

Kişi hasta olduğu zaman ayakta duramıyorsa oturarak, oturarak da kılamıyorsa uzanarak, daha ağır bir vaziyette ise o hali ile Allah'ı anarak bu ilahi görevi eda etmesi gerekir. [4]

 

Namazın Terkedilmesi

 

Namazı inkâr ederek terkeden bütün alimlerin görüşü ile kâfir olup, islam dininden çıkar.

Namazın farz olduğuna inanmakla beraber, tembellik ve dünya meşgaleleri sebebi ile terkedene gelince; bunlar bir özür sayılmaz çünkü hadisi şerifler bu kimselerin de küfre girdiğini açıklamıştır.

Namazı bile bile terketmenin kişiyi küfre götürdüğünü açıklayan ha­disler şunlardır:

1- Cabir (r.a.)'den rivayeten, Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Kişi ile küfür arasında, namazı terketmek vardır." [5]

2- Büreyde (r.a.)'den rivayeten, Resulullah (s.a.v.):

"Bizimle kafirler arasındaki ahd, namazdır. Kim namazı terkederse kâfir olmuştur." [6] buyurmuştur.

3- Abdullah bin Amr bin As'dan rivayeten, Resulullah (s.a.v.) bir gün namazdan bahsederken şöyle buyurmuştur:

"Namaza devam eden kimse için kıyamet gününde namaz bir nur, bir delil ve bir kurtuluştur. Namaza devam etmeyen kimseler için namaz bir delil ve kurtuluş değildir. Ve o kimse kıyamet gününde Karun, Firavun, Hâmân ve Ubeyy bin Halef ile beraber olacaktır.:" [7]

Namazı bilerek terkedenin ahirette küfür önderleriyle beraber olması, o kimsenin küfür üzerinde olduğunu gösterir.

İbn Kayyım şöyle demiştir:

"Namazı terkedeni ya malı, ya reisliği, ya memuriyet görevi, ya da ti­careti engeller. Malı, namazını kılmaktan engelleyenler Karun'la beraber; saltanatı namaz kılmasını engelleyenler Firavun'la beraber, memuriye­ti ve vezirliği engelleyenler Hâmân'la beraber, ticareti engelleyenler de Ubeyy bin Halef ile beraberdirler." [8]

 

Namaz Vakitleri

 

Farz namazlar beştir.

1- Öglen Namazı: Bu namazın ilk vakti, güneşin zevale girmesiyle başlar; son vakti, zeval gölgesinden başka herşeyin gölgesinin uzunluğu kendi misli oluncaya kadardır.

2- İkindi Namazı: Bu namazın ilk vakti, herşeyin gölgesi kendi mislini geçtikten sonra başlar. Son vakti ise makul olan görüşe göre, her­şeyin gölgesi kendi gölgesinin iki misline yetişinceye kadardır. Güneşin batmasına kadar da kılınması caizdir.

3- Akşam Namazı: Bunun vakti (dar olduğu için, şöyle bir zaman ölçüsü tanınmıştır:) Güneş battıktan sonra normal bir Ezan-ı şerif oku­nup, abdest alınıp avret yerleri örtülüp 5 rekâtlık bir namaz kılınacak ka­dar bir zamandır. [9]

4- Yatsı Namazı: Bunun ilk vakti ufuktaki kırmızı şafağın kaybol­masından başlar, son vakti gecenin üçte biri geçinceye kadardır. İkinci fecrin (fecri sadığın) doğuşuna kadar da kılınması caiz görülmüştür.

5- Sabah Namazı: Bu namazın da ilk vakti, ikinci fecrin ( fecri sa­dığın) çıkmasından başlar. Sabah namazının son vakti ise makul görüşe göre ortalık açılıncaya kadar devam eder. Güneş doğana kadar kılınması­na da cevaz verilmiştir. [10]

 

Delillerle Namaz Vakitleri

 

Bir günde kılınan beş vakit namazın vakitleri için delil olarak Ebu Mu­sa (r.a) Resulullah (s.a.v.)'den şöyle nakleder:

"Resulullah'a bir kimse geldi ve kendisinden namaz vakitlerini soru­yordu. Resulullah (s.a.v.) ona hiçbir cevap vermedi. Müteakiben fecr yarıldığı zaman sabah namazını ikame etti. Halbuki insanlar birbirini halen tanıyamıyordu. Sonra güneş ortadan meylettiği zaman müezzine emretti ve öğlen namazını kıldı. Cemaatin içinde en iyi bilen durumunda olan bir sözcü, gündüz yarı olmuştur der, idi. Sonra güneş yüksek iken emredip ikindiyi ikame etti. Sonra güneş battığı zaman emredip akşamı ikame etti. Sonra şafak kaybolduğu zaman emredip yatsıyı ikame etti. Sonra ertesi gün sabah namazını o kadar geri bıraktı ki bu namazdan çıkan herhangi biri güneş muhakkak doğmuştur yahut hemenhemen doğdu der idi. Sonra öğlen namazını dünkü ikindi vaktine yaklaşan bir vakte kadar geciktirdi.

Sonra ikindiyi o kadar geri bıraktı ki namazdan çıkan herhangi bir kimse güneş kıpkırmızı oldu der idi. Sonra şafağın kaybolacağı zamana yakın oluncaya kadar akşam namazını geri bıraktı. Sonra yatsı namazını gece­nin ilk üçte biri oluncaya kadar geri bıraktı. Sonra sabah olunca soruyu soranı çağırdı ve O'na:

"Namazın vakti şu iki vakit arasıdır." buyurdu. [11]

Bu hadisi şeriften beş vakit olan farz namazların ilk ve son vakitleri açıkça anlaşılmaktadır.

Hadisin ilk paragrafı namazların ilk vakitlerini, son paraprafı ise na­mazların son vakitlerini bildirmektedir. Bu hadisin açık hükmünden anla­şılıyor ki bir namazın kılınma vakti ilk vaktinden son vaktine kadar de­vam eder. Yani namazı vaktinin ilkinde, ortasında ve sonunda kılmak ca­izdir. Ama şu kadar ki efdal olan vakit ilk vakittir. Diğer vakitler cevaz ve meşruiyet vakitleridir. Beş vakit farz namazdan herhangi birini bile bi­le tehir etmenin ve hele hele son vakite geciktirmenin uygun olunmayaca­ğı da bilinmelidir.

Namaz vakitleri için artık başka delil ileri sürmeye ihityaç duymuyo­ruz. Peygamber (s.a.v.), soruyu soran adama ilkin cevap vermeyerek, da­ha sonra hem beliğ hem de tesirli olsun diye fiil ve sözleriyle tarif ederek namaz vakitlerinin anlaşılmasını en müessir halde belirtmiş oldu. [12]

 

Namaz Vakitleri İçin Gerekli Bilgiler

 

Bir namaz, vaktinin içinde geciktirilerek ve geciktirilmeyerek kılınışı­na göre beş dereceye ayrılır.

a) Efdal olan vakit:

Bu vakit, namazların ilk giriş vaktinden 3 çeyrek saat geçinceye kadar olan vakittir. [13] Akşam namazını bundan istisna etmek gerekir. Çünkü zamanı çok dardır.

b) Namaz kılan kişinin ihtiyarına bırakılmış olan vakit.

Her vaktin evvelinden başlayıp mesela; Sabah namazında ortalık aydınlanıncaya kadar,

Öğlen namazında öğlen namazını kılabilecek bir vakit kalıncaya ka­dar,

İkindi de her şeyin gölgesi iki misline varıncaya kadar,

Akşam namazında efdal olan vaktin sonuna kadar.

Yatsı namazında gecenin üçte biri geçinceye kadar olan vakitlerdir.

Bu vakitteki namaz, kendisinden sonraki vakitten daha fazla sevaplı, evvelki vakitten ise daha az sevaplıdır. Yani ne kadar erken kılınsa sevabı o kadar fazladır.

c) Kerahetsiz caiz olan vakit:

Namazların ilk vaktinden başlayıp, sabahleyin kızarıklığa, öğleyin öğ­len namazını kılabilecek bir vakte, ikindide güneşin sararmasına, akşam­leyin efdal olan vakte, yatsıda fecr-i kâzibe kadar olan vakittir.

d) Kerahetle caiz olan vakit.

Sabah namazı için kızarıklıktan, öğlen için namaz kılabilecek vakit ka­dar, ikindi namazı için güneşin sararmasından, akşam namazında efdal olan vaktin bitmesinden, yatsıda fecr-i kâzipten itibaren namaz kılabilecek zamanda vakit kalıncaya kadar geçen zamandır.

e) Haram olup geciktirmeden dolayı günah sayılan vakit.

Geciktirmeyle haram olan vakit te namazı sığıdıramayacak kadar dar olan vakittir. [14]

 

Namazın Farz Olmasının Şartları

 

Namazın farz olmasının şartları üçtür:

1- Müslüman olmak.

2- Buluğ çağına girmiş olmak.

3- Akıllı olmak.

Bu üç madde mükellefliği gerektirir.

Yukarıda zikredilen üç şart yerine geldiğinde kişi ergenlik çağında olup, namaz kılmakla mükellef olmuş demektir. Aynı zamanda bu üç şart oluştuğu zaman artık o insan şer'i hükümlerin hepsinden sorumludur.

Kâfirlere namaz farz değildir. Ama yine de cezasını çekeceklerdir. Çünkü bunlar müslüman olup namaz kılabilirler. Kafirlerin namaz kılmaları muteber değildir, Bu nedenle kafirler herşeyden önce müslü­man olmakla yükümlüdürler. Müslüman olduktan sonra namaz kılmaları istenir.

Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurur:

"Sizi alevli ateşe sokan nedir? (diye sorulunca) derler ki: Biz namaz kılanlardan değildik..." (Müddessir: 74/42-47)

Küçük çocuklara ve delilere namaz farz değildir. Bu konuda Allah Resulü (s.a.v.):

"Kalem (mükelleflik) üç kişiden kaldırılmıştır. Ergenlik çağına girinceye kadar çocuktan, uyanıncaya kadar uyuyandan ve aklı başına gelinceye kadar deliden" [15] buyurmuştur.

Burda şunu da belirtelim çocuk yedi yaşına gelince onu namaza alıştı­rıp, namaz kılmayı emretmek gerekir. Hz. Peygemberimiz (s.a.v.) şöyle buyurur:

"Çocuk yedi yaşına geldiği zaman ona namaz kılmasını emre­din. On yaşına geldiğinde namazı terkederse onu dövün." [16]

 

Nafile Ve Revatıb Namazlar

 

(Farz namazlara tabi olmayan) sünnet namazlar beştir:

1-2. Ramazan ve kurban bayramı namazları.

3-4. Güneş ve Ay tutulması namazları.

5. İstiska namazı (Yağmur duası namazı).

Farz namazlara tabi olan (revatib) sünetler on yedidir:

- Sabah namazının farzından önce iki rekat.

- Öğlen namazının farzından önce dört, sonra iki rekat.

- İkindi namazının farzından önce dört rekat.

- Akşam namazının farzından sonra iki rekat.

- Yatsı namazının farzından sonra üç rekat. Bu üç rekattan biri vitirdir. [17]

 

Farz Namazlara Tabi Olmayan Sünnetler

 

Farz namazlara tabi olmayan sünnetlerden, Ramazan ve Kurban Bay­ramı namazları, Güneş ve Ay tutulması namazları ile istiska (Yağmur Du­ası) namazı için gerekli deliller ileride kendi konularında zikeredilecektir.

Farz namazlarla birlikte kılınan sünnetler:

-Sabah namazından önce kılınan iki rekat için Hz. Aişe (r. anha) şöyle rivayet eder:

"Allah Resulü (s.a.v.), sabah namazından önce kılınan iki rekata gös­terdiği önemi, başka hiç bir nafile namaza vermezdi.." [18]

-Öğlen namazı farzından önce dört, sonraki iki rekat için yine Hz. Aişe şöyle demiştir: "Hz. Peygamber benim odamda öğleden önce dört re­kat kılar ondan sonra da çıkıp halka farz namazı kıldırır, sonra tekrar iki rekat kılardı." [19] Peygamberimiz (s.a.v.)'in öğlen farzından sonra dört rekat sünnet kıdığı da rivayet edilmektedir.

Ümmü Habibe'den rivayetle Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuş­tur: "Kim öğlenin farzından önce ve sonra dörder rekat namaz kılmaya devam ederse, Allah onu cehennem ateşine haram kılar." [20]

Cuma namazı da öğlen namazı gibidir. Çünkü Cuma namazı öğlen na­mazının bedelidir. Abdullah İbni Me'sud'un cuma namazından önce ve sonra dörder rekat namaz kıldığı rivayet edilmiştir. " [21]

-İkindi farzından önce dört rekat için Hz. Ali şöyle rivayet eder: "Al­lah Resulü (s.a.v.) ikindi farzından önce dört rekat namaz kılar ve arasını selamla ayırırdı." [22]

İkindi farzından önceki dört rek'at sünnet için Abdullah İbni Ömer de şöyle rivayet eder: Peygamber (s.a.v), "İkindi farzından önce dört rekat namaz kılan kişiye Allah rahmet etsin." [23] buyurumuştur.

-Akşam ve yatsı namazı farzından sonra kılınan iki rekat için İbni Ömer şöyle demiştir: "Rasulullah (s.a.v.) ile birlikte öğlen namazından evvel iki ve ondan sonra iki, akşam namazından sonra iki, yatsı namazın­dan sonra iki, cuma namazından sonra da iki rekat (sünnet) kıldım, ak­şam, yatsı ve cumanın sünnetlerini peygamberin evinde O'nun yanında kıldım." [24]

-Yatsı namazından sonra kılınan iki sünnetler için; yukarıdaki hadis-i şerif delil olarak gösterilebilir.

-Vitirler için Hz. Ali şöyle demiştir: Vitir namazı farz değildir, ama Peygamber (s.a.v.) ashabının yanma çıktı ve "Allah size bir namaz ziyade kıldı ki o namaz sizin hakkınızda kırmızı tüylü develerden daha hayırlıdır, işte o namaz vitir namazıdır. O namazı size yatsı ile fecrin doğuşu arasın­da verdi." dedi. [25]

Görüldüğü gibi bu hadis ayrıca vitir namazının vaktini de belirtmekte­dir.

Vitir namazının mükafatını kaçırmamak için her müslüman ondan na­sibini almalıdır. Ebu Eyyub'el Ensari şöyle rivayet eder. Rasulullah (s.a.v.):

"Vitir namazını kılmak her müslümana haktır. Vitri beş rekat kıl­mak isteyen bes kılsın, üç rekat kılmak isteyen üç kılsın, bir rekat kılmak isteyen de bir rekat kılsın." [26] buyurdu.

Vitir on bir rekata kadar da kılınabilir. Her iki rekatta bir selam verilir.

-Akşam ve yatsı farzından önce hafif olarak iki rekat namaz kılmak sünnettir.

Abdullah İbni Muğaffel El Müzenni (r.a) şöyle dedi:

Rasulullah (s.a.v.) üç kere "Her iki ezan (ezan ile kamet) arasında bir namaz vardır." buyurduktan sonra üçüncü söyleyişinden sonra "...kılmak isteyen için." sözünü ilave etti. [27]

Yukarıdaki hafiften kasıt biraz acele kılınmasıdır çünkü sonrasında farz namaz vardır camaatle kılınma ihtimali olabilir. Ayrıca bu sünnetler müekkedler gibi olmayıp peygamber (s.a.v.)'in "...kılmak isteyen için" buyurmasından anlaşılıyor ki bunlar diğer sünnetler kadar önemli değildir. [28]

 

Müekked Olan Nafileler

 

Nafile olarak kılınan namazların 3 tanesi müekkededir.Bunlar da: Teheccüt namazı, Kuşluk namazı ve Teravih namazlarıdır.

Bunlara müekked denilmesinin sebebi, farz namazlara tabi olan, nafi­le namazlardan sonra sünnet olan namazlar oldukları içindir. [29]

 

1- Teheccüt Namazı:

 

Bir diğer adıyla gece namazıdır. Gece vakti sü­resince kılınır. En efdal vakti gecenin üçte ikisi çıktıktan sonra kıl­maktır.

Teheccüt, uykuyu terketmek manasına gelir. Bu nedenle uykudan kalktıktan sonra kılınan namaz anlamına gelen teheccüt, ismini buradan almaktadır.

Bunun vakti uykudan kalktıktan sonra başlar fecrin doğuşuna kadar devam eder. Rekat sayısında herhangi bir sınır yoktur. Az veya çok iste­nildiği kadar kılınabilir.

Teheccüt namazının delili şu ayet-i kerimedir:

"Gecenin bir kısmında kalk ve sana mahsus bir fazlalık olmak üzere onunla (Kur’an la) namaz kıl. Rabbinin seni övgüye değer bir makama çı­karması umulur." (İsra: 17/79)

Ebu Hureyre'den rivayete göre Peygamberimiz (s.a.v.)'e:

-Farz namazlardan sonra hangi namaz faziletlidir ve Ramazan ayından sonra hangi oruç faziletlidir? diye soruldu.Rasulullah (s.a.v.):

"Farz yazılmış namazdan sonra en faziletli namaz gece ortasında kılı­nan namazdır. Ramazan ayından sonra en faziletli Oruç ise, Allah ayı olan Muharrem orucudur." [30] buyurdu. [31]

 

2- KuşIuk Namazı:

 

Bunun da diğer adı Dûha namazıdır. Sabah nama­zından sonra güneş bir mızrak yükseldikten sonra başlar, süresi Güneş'in tepe noktasına gelmesine kadar devam eder. En azı iki, en çoğu da sekiz rekattır.

Bunun delili Peygamberimiz (s.a.v.)'in şu hadisi şerifidir:

Ebu Hureyre (r.a) rivayet eder: "Kalbim dostum bana üç şey tavsiye etti. Bunları yaşadığım müddetçe asla terketmem. Bunlar, her aydan üç gün oruç, Duha namazı ve Vitir namazı."[32]

Ümmü Hani şöyle rivayet eder:

"Mekke'nin fethi senesi Hz. Peygamber Mekke'nin en yüksek yerinde bulunuyordu, yıkanmak için kalktı. Hz. Fatıma da ona bir perde gerdi. Sonra Hz. Peygamber elbisesini aldı ve ona sarıldı sonra kuşluk namazını sekiz rekat olarak kıldı." [33]

 

3- Teravih Namazı:

 

Teravih namazı Ramazan ayında yatsı namazın­dan sonra kılınır, yirmi rekattır. İleride açıklanacaktır.

Teravih namazının delili için Hz. Aişe (r. anha) şöyle demiştir:

Bir gece Rasulullah (s.a.v.), mescidde namaz kıldı. Bazı insanlar da peygamberin namazına uyup namaz kıldılar. Sonra ertesi gecede böyle cemaatle namaz kıldılar. Halk çoğaldı. Üçüncü yahut dördüncü gece halk yine toplandı. Fakat Rasulullah o gece onların yanına (namaz kılmağa) çıkmadı. Sabahleyin çıkıp namazdan sonra: "(Ey nas!) sizin cemaatle Ra­mazan namazı kılmağa olan şiddetli arzunuzu gördüm. Benim için de na­maza çıkmağa hiç bir engel yoktu. Yalnız üzerinize farz kılınmasından en­dişe ettim." [34] buyurdu.

Diğer bir hadiste şöyle rivayet edilmiştir:

Hz. Ömer döneminde insanlar Ramazan ayında yirmi rekat teravih na­mazını kılardı. [35]

Şafii mezhebinde hangi sünnet olursa olsun, kılınırken iki rekatta bir selam verilmesi daha da sevaptır.

Yukarıda açıkladığımız 5 vaktin farz olan namazlarının rekat sayıları şunlardır:

Sabah namazı: 2 rekattır. Öğlen namazı: 4 rekattır. İkindi namazı: 4 rekatır. Akşam namazı: 3 rekatır. Yatsı namazı: 4 rekattır.

Ayrıca cuma günleri öğlen namazı yerine iki rekat cuma namazı da farzdır. İleride açıklanacaktır. [36]

 

Nafile (Sünnet) Namazların Çeşitleri

 

Farz namazlar dışında ve terkedilmesi caiz olmakla beraber kılın­ması tercih edilip fazilet ve sevaba sebep olan namazlara nafile na­mazlar denir. Bu çeşit namazlara tatavvu, mendup, sünnet ve müstehap namazlar da denir.

Nafile namazlar, farz namazlarda meydana gelen eksikliği ve ku­suru gidermek ve terkedilen farz namazlar yerine hesap edilmek üzere meşru kılınmıştır. Kul kendisine düşen görevi kusursuz ve eksiksiz yaptığı takdirde onun farz ve nafile namazları tam olarak Allah ka­tında değerlendirilir. Şayet farzlarında kusur ve eksiklik gibi durum­lar varsa, nafileleriyle onarılarak yerine sayılır.

Zimmetinde farz namaz borcu olup bunu ödemeden ölen kimse­nin kılmış olduğu nafile namazlar varsa, her yetmiş rek'at nafile bir rek'at farz yerine hesap edilerek borcundan düşülür.

Nafile namazların çeşitleri şunlardır:

Nafile namazlar önce kendi aralarında ikiye ayrılır. Bunlar;

A) Farz namazlara tabi olan nafileler. Bunlara revatib de denir.

B) Farz namazlara tabi olmayan nafileler.

Şimdi bunları biraz açıklayalım:

Farz namazlara tabi olan nafileler de müekkede ve gayri müekkede olarak kendi aralarında ikiye ayrılır:

a) Müekkede olan Revatib: Peygamberimiz (s.a.v.)'in genellikle kıl­dığı ve nadiren terkettiği sünnetlerdir.

b) Gayr-i Müekkede olan Revatib: Peygamberimiz (s.a.v.)'in bazan kılıp bazan kılmadığı sünnetlerdir. Bunları açıklayalım: [37]

 

A) Farz Namazlara Tabi Müekked Sünnetler

 

Bunlar on rekat olup şunlardır:

a) Sabah namazının farzından önce iki rek'at. Fatiha' dan sonra birinci rek'atta Kâfirun suresini ve ikinci rek'atta İhlas suresini okumak sünnettir. Selamdan sonra sağ yan üzerine, kıbleye doğru mezarda olduğu gibi yat­mak ve şu duayı okuması sünnettir:

"Allahümme rabbe Cibrile ve Mikaile ve İsraf ile ve rabbe Muhammedin sallallahu aleyhi ve sellem'e ecirni minennar. (üç kere)

Allahümme inni es'elüke ilmen nafien ve rizken vasien ve amelen mütekabbelen" duasını üç defa tekrarlamak sünnettir.

Türkçesi: "Ey Cebrail'in, Mikail'in, İsrafil'in ve Muhammed (s.a.v.)'in rabbi olan Allahım! Beni ateşten kurtar. Ey Allahım! Ben sen­den faydalı ilim, geniş rızık ve kabul olunan amel dilerim."

b) Öğle namazının farzından önce ve sonra ikişer rek'at. Cuma namazı da öğle namazı gibidir.

c) Akşam namazının farzından sonra iki rek'at. Bunda da Fatiha'dan sonra birinci rek'atta Kâfirun, ikinci rek'atta da İhlas surelerini okumak sünnettir. [38]

d) Yatsı namazının farzından sonra iki rek'at. [39]

 

B) Farz Namazlara Tabi Gayri Müekked Sünnetler

 

Gayri müekked on iki rekattır.

a) Öğle namazının farzından önce ve sonra ikişer rek'at. Cuma namazı da öğle namazı gibidir.

b) İkindi namazının farzından önce dört rek'at.

c) Akşam namazının farzından önce hafif iki rek'at. (Camii'de ise eğer vakit var­sa),

d) Yatsı namazının farzından önce iki rek'at. (Camii'de ise eğer vakit varsa) Bu sünnetler hakkında bilgi ve deliller belirtildi.

Yukarıdan da anlaşılacağı üzere öğle ve cuma farzlarından önce ve sonra ikisi gayr-i müekkede olmak üzere dörder rek'at, namaz kılmak sünnettir. İki rek'atta bir selam vermek daha faziletli olmakla beraber dört rek'atta selam vermek de caizdir.

Farzlara bağlı sünnete niyet edilirken hangi namazın ilk veya son sünneti oldu­ğunu belirtmek gerekir. Mesela "Öğle namazının farzından önceki iki rek'at sünneti­ni eda etmeye niyet ettim." diye niyet edilir. Diğerleri de buna göre yapılır.

Sünnetlerde de farzlarda olduğu gibi ihram tekbirinden sonra Eûzu Besmele çekilip, Fatiha okunduktan sonra bir sûre veya bir miktar ayet okunabilir. Rüku ve secdelerden sonra ikinci rek'ata kalkıldığında Eûzu Besmele çekilip yine Fatiha'dan sonra zammı sure okunması sünnettir. Rüku ve secdelerden sonra oturulup teşehhüd okunur. Peygamberimiz (s.a.v.)'e salavat getirilir.

Eğer dört rek'ata niyet edilmiş ise (farz ve sünnet) "Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin" denildikten sonra tekbir alınarak üçüncü rek'ata kalkılır. Kalkarken elleri kulaklara kadar kaldırmak da sünnettir. Üçüncü ve dördüncü rek'atta Eûzu Besmele çekilip Fatiha okunur. Fakat sure veya ayet okunmaz. Şayet iki rek'atta niyet edilmiş ise teşehhüdden sonra Allahüme salli ve barik duaları okunduktan sonra selam verilir. [40]

 

Vitir Namazı

 

Vitir namazı farz namazlara bağlı sünnetlerin en müekkedi ve en önemlisidir. Yatsı namazının farzından sonra kılınır. En azı bir; en çoğu onbir rek'at’tır.

Fazilet bakımından en azı üç rek'attır. En faziletli kılınış şekli iki rek'atta bir selam vermek ve tek rek'atı en son ayrı bir niyetle kılmaktır.

Vitir namazı üç rek'at kılındığında Fatiha'dan sonra birinci rek'atta "Sebbihisme rabbike'l â'la" suresini, ikinci rek'atta "Kâfirun" suresini ve son rek'atta 'İhlas, Kuleûzu bi rabbilfalak ve Kuleûzu birabbinnas ' sure­lerini okumak sünnettir. 5 rek'at veya daha çok kılındığında mezkur sure­lerin son üç rek'atta okunması yine sünnettir.

Vitir namazı farzlara bağlı diğer sünnetler gibi cemaatle değil, tek ba­şına kılınır. Ancak Ramazan ayının onaltıncı gecesinden itibaren son ge­cesine kadar son rek'atın rükuûndan itidala kalkınca itidal halinde iken Kunut Duası'nı okumak sünnettir.

Kunut duası namazın sünnetlerinde Eb'ad 'Bölümü'ndedir. Ondan ön­ce şunu okumak da sünnettir:

"Allahümme inna nestainuke ve nestağfiruke ve nestehdike ve nü'minu bike ve netevekkelu âleyke ve nüshi aleyke'l-hayra küllehü neşkürüke ve la nekfüruke ve nahlau ve netrüku men yefcüruke, Allahümme iyyake na'budu ve leke nusalli ve nescüdu ve ileyke nesâ ve nahfidu nercu rahmetike ve nahşa azabeke. İnne azabeke bil küffari mülhık.

Farz namazlara tabi olmayan nafile namazlar da iki kısımdır:

A) Cemaatle kılınması sünnet olmayanlar.

B) Cemaatle kılınması sünnet olanlar. [41]

 

A) Cemaatla Kılınması Sünnet Olmayan Nafile Namazlar (Toplu Olarak)

 

a. Duha (Kuşluk) Namazı:

 

Bunun vakti, güneşin doğup bir mızrak boyu kadar yükselmesiyle baş­lar ve öğle namazına yaklaşık olarak bir çeyrek saat kalıncaya kadar de­vam eder. En faziletli zamanı ise gündüzün dörtte biri geçinceye kadar olan süredir. En azı iki rek'at, en faziletlisi sekiz rek'attır. İki rek'atta bir selam vermek daha da sevaptır. [42]

 

b. Teheccüd (Gece) Namazı:

 

Gece bir miktar uyuduktan sonra kılınır. Vakti, yatsı namazı kılındık­tan sonra başlar ve fecir doğuncaya kadar devam eder. En faziletli zamanı gece yarısıdır. Bundan sonra en faziletli zamanı gecenin sonudur. En azı iki rek'attır. Çoğu için bir sınır yoktur. [43]

 

c. Tevbe Namazı:

 

Günahlarından pişmanlık duyup tevbe eden kimsenin iki rek'at tevbe namazını kılması sünnettir. Daha sonra tevbe ve istiğfar ederek Allah'tan affını diler. [44]

 

d. Tahiyyetü'l-Mescid Namazı:

 

Cami veya mescide giren kimse oturmadan önce bu niyetle iki rek'at namaz kılar. Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Sizden biriniz camiye girdiği zaman iki rekat namaz kılmadan oturmasın." [45]

Tahiyye, saygı demektir. Bu namaz camiye saygı maksadıyla kılınır. Giren kişi oturmadan -gerektiği için- herhangi bir farz veya başka bir nafile namaz kılarsa onunla Tahiyyetü'l-Mescid namazının faziletini de kazanmış olur. Herhangi bir namazı kılmadan bile bile oturan kimse bu namazı kaçırmış sayılır. Fakat unutarak veya bilmiyerek oturup hemen kalkarsa bu namazı kılabilir.

Cemaat farz namaza durmaya başlarken camiye giren kimsenin hemen cemaata katılması daha faziletli olduğu için tahiyyetü'l-mescid namazı ile meşgul olması mekruhtur. Mekke'de Mescidü'l-Haram'a giren kimsenin de tahiyyet'ül-mescidi Kabe'yi tavaf etmek olduğu için bu namazı kıl­ması mekruhtur. [46]

 

e. Teşbih Namazı:

 

Bu namaz dört rekattır. İki rek'atta bir selam vermek daha iyidir. Mek­ruh vakitler dışındaki bir zamanda kılınır, her rek'atla 75 defa, "Sübhanallahi ve'l-hamdu lillahi ve la ilahe illallahu vellahu ekber" okunur. Bunun 15 (onbeş) adedi Fatiha ve sure veya ayetlerden sonra ayakta, onar adedi de rüku, itidal, birinci secde, secdeler arasındaki oturuşta, ikinci secdede ve ondan sonraki istirahat veya teşehhüd oturuşunda bu rükünlerdeki teş­bihlerden sonra, teşehhüd oturuşunda ise teşehhüdden önce okunur.

Bir rükünde mezkur teşbihleri yanılarak okumayıp diğer bir rükne ge­çen kimse geri dönüş yapamaz. Bu sebeple unuttuğu teşbihleri vardığı rü­kün tesbihleriyle birleştirerek hepsini okur. Ancak itidal ve iki secde ara­sındaki oturuş kısa rükünler olduğu için rükuna ait unutulan teşbihler itidalde değil de ilk secdede okunur ve ilk secdede unutulan teşbihler, sec­deler arasındaki oturuşta değil de ikinci secdede okunur.

İbni Abbas'tan rivayet ettiğine göre Rasulullah (s.a.v.) Abdulmutalib'in oğlu Abbas'a şöyle dedi:

"Ey amcam, sana sevap verilmesini, ba­ğışlanmanı, Allah tarafından sevilmeni ister misin? Sana on çeşit günahı­nı silecek bir şey öğreteyim ki bunu yaptığın takdirde, Allah evvel ve ahir eski ve yeni, bilerek ve bilmeyerek, büyük ve küçük gizli ve açık günahla­rını, affeder. Dört rekat namaz kılarsın her rekatında Fatiha ve bir sure okursun. Birinci rekatla okumayı bitirince ayakta iken; 'Sübhanallahi velhamdülillahi ve lailahe illallahu vallahu ekber'i onbeş kere söylersin. Sonra rükuya inersin. On defa da rükuda okursun sonra da rükudan başı­nı kaldırınca on kere aynısını söylersin. Sonra secdeye iner on kere söy­lersin. Secdeden başını kaldırınca on kere söylersin sonra tekrar secde eder on kere söylersin. Secdeden başını kaldırır on kere daha söylersin. Böylece her rekatta yetmiş beş teşbih yapar. Diğer rekatlarda da aynısını yaparsın. Gücün yeterse günde bir kere kıl. Günde bir kere kılamazsan, haftada bir kıl, haftada bir kere kılamazsan ayda, ayda bir kere kılamazsan, senede bir kıl. Eğer onu da yapamazsan ömründe bir kere kıl."  [47]

 

f. İstihare Namazı:

 

Bir işin hayırlı olup olmadığında tereddüt eden ve hayırlı olan şıkka kalben taraftar olmayı dilemek için kılınan bir namazdır. Mekruh vakitler dışında kılınmalıdır. İstihare niyetiyle iki rek'at namaz kılındıktan sonra aşağıda yazılı dua okunur. Sonra kalb neye taraftar olursa ona göre davranılır. Bazen istihare namazı ve duasından sonra uyumak ve rüya görmekle karara varılmak istenir. Fakat rüyadan ziyade kalbin temayülü esastır.

Cabir bin Abdullah şöyle rivayet etmiştir: Rasulullah (s.a.v.) Kur'an'dan bir sure öğretir gibi, işlerimizin tümü hususunda istihare duasını öğretmek üzere:

"Sizden biriniz kalben bir işe azmettiği vakit, farzın dı­şında (istihare niyetiyle nafile olarak) iki rekat namaz kılsın. Namazdan sonra şu duayı okusun' buyurdu: [48]

 

İstihare Duası:

 

"Allahümme innî estahiruke bi îlmike ve estakdiruke bi kudretike ve es'eluke min fadlike'1-azîm. Feinneke takdiru ve la akdiru ve ta'lemu ve lâ a'lemû ve ente âllamü'l-ğuyûb. Allahumume in künte ta'lemu enne haze'l-emre hayrün li fi dini ve meaşî ve akıbeti emri fakdürhu li ve yessirhu li sümme bârik li fihi ve in künte ta'lemu enne hazel emre şerrün li fi dini ve meâşi ve akibeti emri fesrifhu ânni vasrifni ânhu vakdür liyel hayra haysu kane sümme ardıni bihi" [49]

Duanın türkçesi:

"Allahım, hakkımda hayırlısını sen bildiğin için ben hayırlısına irşad edilmemi senden isterim ve gücünden yardım diliyerek hayırlısına gücü­mün yetmesini senden dilerim ve senin büyük fazlından isterim. Çünkü sen (her şeye) kadirsin. Ben hiç bir şeye kadir değilim. Sen her şeyi bilir­sin. Ben hiç bir şey bilmem. Sen herkese gizli olan her şeyi çok bilensin. Allahım istediğim bu iş senin ilminde benim için dinime, hayatıma ve âhiretime hayırlı ise bana mukadder kıl, bana kolay kıl ve bana mübarek kıl. Eğer bu iş senin ilminde benim için dinime, hayatıma ve âhiretime şer ise bu işi benden, beni de bu işten çevir ve hayır nerede ise onu bana mu­kadder kıl. Sonra nefsimi bu hayra razı kıl." [50]

 

g. İhram Namazı:

 

Hac ve umre niyetiyle ihrama girmek isteyen bir kimse ihrama girme­den önce iki rek'at ihram namazını kılar. Ancak ihrama girmesi mekruh vakitlere tesadüf ederse bu namaz kılınmaz. [51]

 

h. Tavaf Namazı:

 

Kâ'be'yi tavaf ettikten sonra Makam-ı İbrahim'in yanında veya oraya yakın bir yerde iki rek'at tavaf namazı kılınır.

İbni Ömer şöyle rivayet etmiştir. "Hz. Peygamber (s.a.v.) Mekke'ye girdiği zaman yedi kere Ka'beyi tavaf etti. Sonra Makam-ı İbrahim'in karşısında iki rekat namaz kıldı." [52]

 

ı. Evvâbin Namazı:

 

Bunun vakti akşam namazından sonra başlar ve yatsı vaktinin girme­siyle bitmiş olur. En az iki. en çok yirmi rek'attır. Kemâl ve faziletin en azı ise altı rek'attır. İki rek'atten fazla kılmak istediğinde iki rek'atta bir selâm vermek daha faziletlidir.

Bu namaza gaflet namazı adı da verilir. Çünkü akşam yemeği ve uyku sebebiyle çok insanlar bunu terkederler. Bir Hadisi Şerifte Allah Resulü (s.a.v.): "Her kim akşam ile yatsı namazları arasında altı rekat namaz kı­larsa, Allahu Taâla ona oniki senelik namaz sevabı yazar" [53]

 

J. Abbest namazı:

 

Abdest uzuvları kurumadan 2 rekat abdest sünneti kılmaktır.

Ebu Hureyre rivayet eder. Rasulullah (s.a.v.) Bilal (r.a)'a şöyle dedi:

"Ya Bilal islamiyetle yapmış olduğun en iyi ameli bana söyle çünkü cen­nette önümde yürürken ayakkabılarının sesini işittim" buyurunca,

Bilal şöyle cevap verdi:

"Gece ve gündüz herhangi bir suretle abdest aldığım zaman, mutlaka o abdestte bana farz olmayan bir namaz kılardım." [54]

 

k. Yolculuk Namazı:

 

Yolculuğa çıkılacağı zaman evden çıkmadan önce iki rek'at ve yolcu­luktan dönüşte iki rek'at yolculuk namazı kılmak sünnettir.Yolculuktan dönüşteki sünnetin eve varmadan önce camiye uğrayıp orada kılınması daha sevaptır.

Ka'b İbni Malik (r.a)'dan rivayeten Rasulullah (s.a.v.), gittiği her se­ferden muhakkak gündüzleyin kuşluk vaktinde gelirdi. Geldiği zaman ev­vela mescide gelir, orada iki rekat namaz kılar sonra da orda otururdu. [55]

İmam Nevevi burdaki iki rekat namazın tahiyyetülnmescit için değil de seferden geliş nimetine şükür olduğunu ve oturmanın da halkın kendi­sine geleceği hoş geldin denilmesi için mescit yahut evine yakın açık ve düz bir yerde ziyaretçilere karşı hazırlık için müstehap olduğunu bildirir. [56]

 

B) Cemaatla Kılınması Sünnet Olan Nafile Namazlar

 

a. Teravih Namazı:

 

Ramazan ayına mahsus olan bu namazın vakti yatsı namazının kılın­masıyla başlar ve fecrin doğuşuna (sabah namazına) kadar devam eder.

Teravih namazı 20 (yirmi) rek'attır. İkişer rek'at kılınması gerekir. Dört rek'atta bir selam verilirse namazı batıldır. Cemaatla kılınması daha faziletli olmakla beraber tek başına kılmak da caizdir.

Bir noktayı belirtelim:

Teravih namazının rükün, şart ve sünnetler ile mekruhlar ve namaza aykırı hareketler bakımından diğer namazlardan hiçbir farkı yoktur. Çok hızlı kılındığından bazan rükünler eksik kalır ve bozulur. Bu takdirde kı­lan kişi sevab kazanmadığı gibi haram işlemiş olur.

Bu nedenle ya doğru dürüst kılınmalı veya hiç kılınmamalıdır. Ama şu var ki rükünler kaçırılmadan acele kılınabilirse de rükünlerin kaçırılma­ması için azami gayret sarfedilmelidir.

Teravih namazını kıldıracak olan imamın arkasındaki cemaatin nama­zın rükünlerini kaçırmaması için son derece dikkat etmesi lazımdır.

b. Her iki Bayram namazı.

c. Küsuf (Güneş tutulması) namazı.

d. Hüsuf (Ay tutulması) namazı.

e. İstiska (Yağmur duası) namazı.

İleride bu namazlar ayrı ayrı açıklanacaktır.[57]

 

NAMAZIN ŞARTLARI

 

Namaza Başlamadan Önce Gerekli Olan Şartlar

 

Namaza başlamadan önce gerekli olan şartlar beş tanedir:

1- Hades ve necasetten taharet (abdest almak ve vücudun herhangi bir yerinde necis bulunmamak).

2- Temiz elbiselerle avret yerlerini örtmek.

3- Temiz bir yerde durmak.

4- Namaz vaktinin girdiğini bilmek.

5- Kıbleye yönelmek.

İki yerde kıblenin terkedilmesi caizdir.

a)  Savaş esnasında, şiddetli korkulu durumlarda.

b) Yolculuk sırasında herhangi bir binek üzerinde kılınan sünnetlerde kıblenin terkedilmesinde bir sakınca yoktur. [58]

 

Namazın Sahih Olmasının Şartları

 

Namazın sahih olması için bazı şartlar ve belirli rükünlerin bulunması gerekir.

Şartlar, lugatta 'alamet' demektir. Şeriatta ise, varlığı kendisinin varlı­ğına bağlı bulunan ve onun gerçek varlığından ayrı olan şeylerdir.

Şartlar iki türlüdür. Biri teklif şartları yahut farz olma şartlarıdır ki is­lam, akıl ve baliğ olma bunlardandır. Diğer ise sıhhat şartlarıdır. Bunlar da namazın sıhhati kendilerine bağlı olan şartlardır ki yukarıdaki madde­lerin biraz daha açıklanmasıdır

1) Hades ve necasetten temiz olmak, yani abdestli olmak ve vücut üze­rinde namaz kılmaya mani herhangi bir necis olmamak.

Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurmuştur:

"Ey iman edenler Namaza kalktığınız vakit yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın, başınızı meshedin, ayaklarınızı da topuklara kadar yıkayın Eğer cünüp iseniz boy abdestı alın"  (Maide: 5/6)

Peygamberimiz (sav):

"Abdestsiz hiçbir namaz kabul olunmaz" buyurmuştur. [59]

2) Temiz elbiseyle örtünmek (setri avret) Allahu Taâla şöyle buyumuştur:

"Ey Adem oğulları, her mescit huzurunda zinetinizi (elbiselerini­zi) giyin" (A’raf:  7/31)

Hz. Aişe'den rivayete göre, "Hayız gören ve baliğa olan bir kadının namazı, ancak başını örtmesiyle sahih olur. " [60]

Hayız ve baliğadan kasıt hayız yaşına giren kadın demektir Kadının başını örtmesi gerektiği halde, diğer yerlerini de örtmesi daha da öncelik arz eder. Şu halde, alimlerin ittifakına göre Kadının avret yeri, el ve yüzü hariç vücudunun bütün kısmıdır

Erkeklerin avret yeri ise, diz ile göbek arası olan bölgedir

3) Temiz bir yerde durup namaz kılmak.

Bıı bedevi, mescide küçük abdestini yaptığında, Hz Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur

 "Onun sidiği üzerine bir kova su dokun "

4) Vaktin girdiğini bilmek Bu da üç şeyle bilinir

a) Kesin ilim: Güneşin battığını veya doğduğunu görmek, gibi

b) ictihad: Gölge gibi zanna dayalı delillere dayanmak

c) Taklid: Burada da vaktini iyi bilen bir ehil kişiyi taklit etmektir. Namaz vaktinin girdiğini bilmek için delil  Allah'u Teala Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurur:

"Muhakkak ki namaz, mü’minler uzerine belirli vakitlerde farz kılındı "  (Nisa: 4/103)

5) Kıbleye yönelmek (istikbali kıble).

Bunun da delili şu ayeti kerimedir:

"Nereden yola çıkarsan çık. Yüzü­nü Mescid-i Haram'a doğru çevir. Nerede olursanız olun. Yüzünüzü o ta­rafa çevirin." (Bakara: 2/150)

Peygamberimiz (s.a.v.)'de namazım tam olarak kılma­yan bir kişi hakkında:

"Namaza kalktığın zaman abdestini tam al, sonra kıbleye yönel ve tekbir et" [61] buyurmuştur.

Ayetteki maksat, Ka'be'nin içinde bulunduğu Mescid-i Haram'dır. Hadis-i şerifte ise kıbleden maksat Ka'be'dir. Kabe bölgesinden uzak olan kişi kesin delillerle Ka'be'ye yönelmek zorundadır. Eğer kesin delil sahibi değilse içtihat veya zannına göre hareket eder. Mekke'de bulunan Kabe-i Muazzama müslümanların kıblegâhıdır. Ora'ya yönelmek te şart­lardan bir tanesidir. Bir sahra veya dağ başında olan veya bulutlu havada bulunupta kıbleye istikametini tayin edemiyen birinin içtihat etmesi gere­kir. Yani yakinine göre hareket ederek kanaati hangi tarafa oturuyorsa öy­lece oraya dönüp namazını kılar, velevki daha sonra tespit etmiş olduğu kıblesinde bir terslik olsa da namazını tekrar kılmaz.

Şu iki durumda istikbal-i kıble şartı aranmaz:

1) Savaşta veya buna benzer tehlikeli durumlarda namaz kılındığı za­man arkadan saldırı olma ihtimali varsa o tehlike yönüne doğru namaz kılmak caizdir. Tehlike yönüne dönüldüğü zaman gelebilecek düşman gö­rülebilir, ona göre tedbir alınır. Buradaki sozkonusu namaz farz veya sün­net olabilir farketmez. İleride açıklanacaktır.

İbni Ömer şöyle demiştir: "Eğer daha şiddetli bir korku varsa, yaya ve­ya binekli olduğunuz halde kıbleye yönelmiş veya yönelemiş olarak na­mazınızı kılın" [62]

2) Yolculuk esnasında araba veya herhangi bir binek türü (hayvan vb.) üzerinde olunduğu zamanda kıble terkedilebilir. Bilindiği gibi sünnet na­mazlar oturarak kılınabilir. Haliyle yolculukta araç içinde iken zaten in­san otururur vaziyettedir. O haliyle kolayına geldiği şekilde sünnet na­mazları kılabilir. Cabir b. Abdullah şöyle rivayet eder: "Resulullah (s.a.v.) bineği üzerinde namaz kılardı" [63]

 

NAMAZIN RÜKÜNLERİ

 

Namazın rükünleri on sekiz tanedir:

1- Niyet getirmek.

2- Gücü varsa kıyama durmak.[64]

3- İhram tekbirini almak.

4- Fatiha-ı şerifi okumak. "Bismillahirrahmanirrahim" Ayet-i kerime­si de fatihadandır.

5- Rükû'a varmak.

6- Rükû'da tuma'nine yapmak. .

7- Rükû'dan kalkıp ve doğrulmak.

8- Doğrulmada tuma'nine yapmak.

Niyet etmek: Namaza başlamak için niyet etmek gereklidir. Niyyetin yeri kalptir. Bu nedenle namaza durulduğu zaman kalben niyet etmek gerekir. Niyeti lafzen ifade etmek ise sünnettir.

Niyette Allah rızası için namaz kılmaya kalben karar vermek gerekir.

Mesela sabah namazının farzı için şöyle niyet getirilir:

"Niyyet ettim Allah rızası için sabah namazının farzını eda etmeye..."

Farz namaz için niyyetin 3 şartı vardır:

a) Namazı kasdetmek.

b) Namazın vaktini tayin etmek.

c) Farz namaz olduğunu söylemek.

Farz namazlarının önce veya sonrasında kılınan sünnetler gibi belirli nafile namazlarının niyetinde iki şart vardır:

a) Namazı kasdetmek,

b) Hangi nafile olduğunu veya hangi vaktin sünneti olduğunu tayin et­mek.

Eğer mutlak olan veya belirli olmayan bir nafile namazı ise bunun da bir şartı olup, o da yalnızca namazı kasdetmek yeterlidir.

Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurur:

"Ameller ancak niyetlere göredir. Herkese de sadece niyet ettiği var­dır. Kimin hicreti Allah ve resulüne ise, onun hicreti Allah ve Resulune'dir. Kimin hicreti elde etmek istediği dünyaya veya nikahlayacağı kadına ise o kimsenin hicreti de onlaradır". [65]

Niyet eden bir kimsenin niyetini ağızdan söylemesi, eda veya kaza ol­duğunu söylemesi, Allah'u Teala'ya izafe etmesi, kıbleye karşı yönelişi ve rekatlerin adedini zikretmesi sünnettir.

Niyetin yeri kalptir, tam olması için namaza başlama tekbiri olan iftitah (ihram) tekbiriyle olması gerekir. Namaz kılanın ihram tekbiri telaffu­zu namaz niyetiyle beraber olmalıdır. Yani niyetten hemen sonra tekbir getirilmelidir.

Niyetin delili abdest niyetinde ve yukarıda geçtiği gibi "Bütün ameller niyetlere göredir" hadisi şerifidir.

Gücü nisbetinde yani kudreti varsa ayakta durmak: Bunun delili de İmran bin Huseyn şöyle diyor: "Bende basur vardı. Hz. Peygambere nasıl namaz kılmam gerektiğini sorduğumda, O söyle buyurdu:

"Ayakta kıl. Eğer buna gücün yetmiyorsa oturarak kıl. Buna da gücün yetmiyorsa bir tarafına uzanarak namazını kıl." [66]

Nesai de devamla, "Buna da gücün yetmiyorsa göz işareti ile namazını kıl" ilave eder..

Burdan anlaşılmaktadır ki Allah'u Teala insanı gücü dahilinde sorum­lu tutmaktadır. Kişi namaz kıldığı zaman ayakta iken dimdik durmalıdır. Eğer hastalık veya bir sakatlık durumu ya da bunlara benzer bir mazeret varsa o zaman gücü nisbetinde kılacaktır.

Yalnız nafile namazlar böyle değildir. Hasta olsun veya olmasın otura­rak da kılabilir. Ancak nafileleri ayakta kılmak sünnettir. Peygamberimiz (s.a.v.) nafile namazlar için şöyle buyurmuştur:

"Kim namazı ayakta kılarsa bu daha efdaldir. Kim de oturarak kılarsa ayakta kılanın sevabının yarısını elde eder. Uzanarak kılanın sevabı da oturarak kılanın sevabının yarısı kadardır." [67]

İftitah (İhram) tekbiri: Lafız olarak "Allahu Ekber" demektir. Bunun delili için Hz. Ali (k.v.) demiştir ki: Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş­tur:

"Namazın anahtarı temizliktir. Girişi tekbir almak. Çıkısı da selam vermektir." [68]

İftitah (ihram) tekbirinin sıhhati için bazı şartlar vardır.

İhram tekbirinin şartları:

a) İhram tekbiri ayakta, dik bir şekilde durup getirilmelidir.

b) Kıbleye yönelerek söylenmelidir.

c) Tekbir lafzı "Allahu Ekber" olarak arapça söylenmelidir.

d) Tekbiri getiren kişi kendisi duyabilecek şekilde söylemelidir (sağır ve dilsizler mazaret sahibidirler).

e) İhram tekbiri ile namaz niyeti birlikte olmalıdır.

Fatihayı okumak: Delili. Ubade ibni Samit Peygamber (s.a.v.)'den şu hadisi rivayet eder.

"Ummu Kur'an-ı okumayanın hiç bir namazı yok­tur." [69] Buradaki Ümmül Kur’an fatihaya hamledilmiştir.

Besmelenin (Bismillahirrahmanirrahimin) fatihadan ve Kur'an’ın her suresinden bir ayet olduğuna delil olarak Enes İbni Malik şöyle rivayet eder: Bir gün Peygamber (s.a.v.) aramızda iken birden vahiy halini aldı. Sonra başını kaldırıp tebessüm etti. Bunun üzerine biz:

Ey Allah'ın Resulü sizi tebessüm ettiren nedir' diye sorduk.

Hz. Peygamber (s.a.v.) cevaben:

"Şu anda üzerime bir sure nazil oldu" buyurdu ve okumaya başladı: "Bismillahirrahmanirrahim (Ey Muham-med) şüphesiz ki biz sana kevseri verdik." (Kevser: 108/1)

Fatiha için şu şartlar gereklidir:

a- En az duyacağı kadar okumak. (Sağır ve dilsiz değilse)

b- Tertibi üzere ve peşpeşe okumak.

c- Okumayı doğru yapmalı, yanlışlık yapmamalıdır. Yapılan eksiklik namazın bozulmasına da sebep olabilir.

ç- Şeddetlere dikkat edilmelidir. Mesela "İyyake na'budu ve iyyake nestâin"in şeddelleri söylenmeyerek iyake na'budu ve iyake nestain" şek­linde okunursa mana bozulur. Çünkü "İyyake" Ancak sana ibadet ederiz... "İyake" ise güneş ve ay ışını anlamı çıkar ki mana tamamıyla ters olur.

d- Fatihayı arapça okumak.

e- Fatihayı ayakta iken tamamlamak.

Fatihayı okuyamayan mazeret sahipleri (sağır, dilsiz gibi) onun yerine ezbere bildiği yedi ayet okumalıdır. Eğer yedi ayet de bilmiyorsa veya te­laffuz edemiyorsa o sure kadar ayakta Allah'ı zikrettikten sonra rükuya git­melidir.

Rüku': Fatihayı okuduktan sonra rükuya gidilir. İmkanlar elveriyorsa elleri diz kapaklarına yetişecek kadar eğilmelidir. En kamil şekli ise sırtın yere paralel olacak şekilde düz olmasıdır.

Rükûnun farz olduğunun delili şu ayet-i kerimedir.

"Ey iman edenler rüku edin, secde edin" (Hac: 22/77)

Ebu Hureyre'nin rivayet ettiği hadiste Resulullah (s.a.v.) bir kişiye na­mazı şöyle tarif etmiştir:... Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Namaza dur­duğun vakit ihram tekbirini al. Sonra ne kadar kolayına gelirse o kadar Kur’an oku. Sonra rükuya varıp ta tatmin oluncaya kadar dur. Sonra başını kaldırıp ayakta tam doğruluncaya kadar dur. Sonra secdeye git ve orda tatmin oluncaya kadar kal. Sonra başını kaldırıp ta tatmin oluncaya ka­dar otur. Sonra bunu namazının tümünde de böylece yap." [70]

Rüku'da tuma'nine: Delili ise Ebu Hureyre'nin rivayet ettiği hadis­teki Resulullah'ın "Tatmin olmak" sözleridir.

9- Secdeye gitmek.

10- Secdede tuma'nine yapmak.

11- İki secde arasında oturmak.

12- Bu oturuşta tuma'nine yapmak.

13- Son oturuş.

14- Son oturuşta ettehiyyatı okumak.

15- Son ettehiyatta salavat-ı şerife getirmek.

16- Birinci selamı vermek. [71]

17- Namazdan çıkmaya niyet etmek, (sahih olan görüşlere göre bu na­mazın rüknü değildir, sünnettir)

18- Belirttiğimiz şekilde rükünlerin tertibine riayet etmek (yukarıda sa­yılan on altı rüknü arka-arkaya yapmak).

Rüku'dan sonra i'tidal ve i'tidalda tuma'nine yapmak.

İ'tidal rüku'dan kalkıp doğrulmaktır. Tuma'nine de duraklamak demektir.Hz. Aişe şöyle rivayet eder: "Resuli Ekrem başını rükudan kal­dırdığında düz bir şekilde dikilmedikçe secde etmezlerdi, secdeden kalktıktan sonra düzelmedikçe ikinci secdeye gitmezdi. Her iki rekatta Ettahiyat okurdu. Oturduğunda sol ayağını yayar, sağ ayağını da diker­di... Namazı da selam vermek suretiyle sona erdirirdi." [72]

Hadis-ı şeriften bilinmektedir ki rüku'dan sonra itidal ve orda da tuman'ine yapmak gereklidir.

Secde yapmak ve secdede tuma'nine yapmak: Secde yapmak, secd­ede tuma'nine ve iki secde arasında tuma’nine yapmak için deliller yukarıda rüku' şıkkında geçen Hac suresi 77. ayeti kerime ve Buhari'nin 352 nolu hadistir

Ayrıca (Ebu Hureyre'nin rivayet ettiği (Müslim, 397) hadisten anla­şılmaktadır ki secdelere gitmek, secdelerde ve iki secde arasında tuma'nine yapmak la delil olarak gösterilebilir.

Son oturuş: Namazın sonunda selam vermeyi gerektiren oturuştur.

Ebu Humeydi Es-Saidi şöyle rivayet eder.

"Hazreti Peygamber fs.a.v) ikinci rekatın sonunda sağ ayağını dikip sol ayağı üzerine otururdu. Son oturuşta ise sol ayağını altından çıkarıp sağ ayağını da dikerek makadı üzerine otururdu." [73]

Son oturuşta Ettehiyat okumak: Abdullah îbni Mes'ud şöyle anlatı­yor. "Hz. Peygamber ile namaz kılarken namaz oturuşunda selam Al­lah'ın üzerine, selam falan kişiye derdik. Bir gün Hz. Peygamber şöyle buyurdu:

"Selam Allah'ın kendisidir. Biriniz namaza oturduğunuzda, TahiyyatAllah'adır, desin (Ettehiyat okusun)." [74]

Son ettahiyatta Peygamber (s.a.v)'e salat ve selam getirmek:

Bunun farz olmasının delili şu ayeti kerimedir: "Allah ve melekleri Peygambere salat ederler. Ey iman edenler siz de ona salat getirin." (Ahzab: 33/56)

Bir hadisle Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Biriniz namaz kıldığı vakit, aziz olan Allah'ı hamd ve sena ederek başlasın, sonra Peygambere salat ve selam etsin. Bundan sonra dilediği şekilde dua etsin." [75]

Birinci Selam: Delili, Hz. Aişe'den rivayet edilen şu hadistir: "Hazreti Peygamber namaza tekbirle başlar, selamla bitirirdi." [76] Namazdan çıkmaya niyet etmek sahih görüşlere göre sünnettir.

Rükünlerin tertibine riayet: Delili. Ebu Hureyre'nin rivayetinde Rasulullahın bir sahabeye öğrettiği ve geçen hadis-i şerifin hükmünden öğrenmekteyiz. [77]

 

NAMAZIN SÜNNETLERİ

 

Namazın Dışındaki Sünnetler

 

Namaza girmeden önceki sünnetler ikidir:

1- Ezan.

2- Kaâmet. [78]

 

Ezan

 

Ezan farz namazların vakitlerini bildirmek ve müslümanları namaz kılmaya davet etmek için meşru kılınmıştır.

Bir toplum veya cemaat için sünneti kifayedir. Yani o cemaat veya top­lumdan bir kişi de okursa o sünnet hasıl olmuş demektir. Tek başına na­maz kılana ise sünneti ayn'dır. Yani bizzat onun kendi namazı için ezan okuması sünnettir.

Ezan, İslanun   şiarıdır.

Delili şu ayeti kerimedir:

"Ey iman edenler! Cuma günü namaz için çağrıldığınız zaman, Allahı anmaya koşun. Alış-verişi bırakın," (Cuma: 62/9)

Malik İbnul Huveyris (r.a) Peygamberimiz (s.a.v)' den şöyle rivayet eder:

"Namaz vakti girdiğinde içinizden biri size ezan okusun. En büyü­ğünüz de size imamlık yapsın." [79]

Meşruiyeti, Ezan, hicretin birinci senesinde meşru kılınmıştır. Abdul­lah İbni Ömer (r.anhuma) şöyle anlatmıştır:

Müslümanlar hicret edip Medine'ye geldiklerinde, toplanıp namaz va­kitlerini bildiren bir şeyi belirlemeye çalışmışlardı. Zira o zamana kadar namaza çağrı yapan bir şey yoktu. Bir gün bu hususta konuştular. Bazıları hristiyanların çanı gibi bir çan edinelim, bazıları, yahudilerin borusu gibi bir boru olsun, dediler. Ömer (r.a.) halkı namaza çağırmak için niye, bir adam göndermiyorsunuz? dedi. Rasulullah (s.a.v):

"Ey Bilal! kalk namaz için nida et ( ezan oku).[80] buyurdu.

Ezanın başlaması hakkında birçok rivayetler vardır. Bunların lafızları ayrılıklar gösterse de manalar aynıdır, bunlar için en meşhuru olan Abdul­lah İbni Zeyd'in kendi rivayetidir.

Enes İbni Malik rivayet eder. Abdullah İbni Zeyd şöyle dedi: Rasulullah (s.a.v) namazın cemaatle kılınabilmesi için nakus (çan) ya­pılıp çalınmasını emrettikleri sırada idi. Ben uykuda iken elinde nakus (çan) bulunan biri uğradı. Ben kendisine,

- Ey Allanın kulu şu nakusu satarmısın? dedim.

- Ne yapacaksın, dedi. Bununla insanları namaza çağırı­rız, dedim.

- Sana daha hayırlısını göstersem olmaz mı? dedi.

- Hay hay de­dim. Bunun üzerine şöyle dersin dedi:

"Allahu Ekber Allahu Ekber Allahu Ekber Allahu Ekber. Eşhedu en la ilahe illallah Eşhedu en la ilahe illallah. Eşhedu enne Muhammeden rasulullah Eşhedu enne Muhammeden ra­sulullah.

Hayya âla's-salah  Hayya âla's-salah.

Hayya âlal felah Hayya âlal felah.

Allahu ekber Allahu ekber. La ilahe illallah"

Sabah ezanında "Hayya âlal felah" tan sonra iki defa, "Essalatu hayrun mine'n-nevm" ilave edilir.[81]

 

Ezanın Sahih Olmasının Şartları

 

Ezanın sahih olması için şu şartlar gereklidir:

1. Müslüman olmak

2. Mümeyyiz olmak. Şu halde yedi yaşına gelmeyen çocuğun ezanı sa­hih değildir.

3. Erkek olmak. Kadının ezan okuması sahih değildir.

4. Tertiple okumak. Ezan sözlerinin yukarıdaki sıraya göre olması ge­rekir.

5. Kelimeleri arka arkaya okumak. Birbirini takibeden  kelimeler ara­sına fazla fasıla vermemek.

6. Cemaat için okunuyorsa yüksek sesle okumak.

Peygamberimiz (s.a.v) Ebu Said El-Hudri'ye hitaben şöyle buyurmuş­tur:

"Şüphesiz çölü ve koyunları sevdiğini görüyorum. Koyunların yanın­da ve çölde bulunduğunda namaz için ezan okuduğunuz zaman sesini yükselt, çünkü müezzinin yüksek sesini işiten insan, cin ve her şey kıyamet gününde ona şehadet eder." [82]

7. Vaktin girmesi. Ezan, namaz vaktinin girdiğini ilan ettiği için onun vaktinde okunması gerekir. Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

"Namaz vakti olduğunda, size biriniz ezan okusun," [83]

 

Ezanın Sünnetleri

 

1. Müezzinin kıbleye dönmesi.

2. Büyük ve küçük hadesten temiz olması. Peygamberimiz (s.a.v):

"Temizlik hali dışında Allah'ı zikretmeyi sevmem." [84] buyurmuştur.

3. Ayakta okuması. Peygamberimiz (s.a.v):

"Ey Bilal kalk ve namaz için ezan oku." [85] buyurmuştur.

4. Başını sağa ve sola çevirmek. Bilal ezan okurken 'Hayya ala's-salah' derken başını sağa 'Hayya alal felah' derken başını sola çevirirdi. [86]

5. Müezzinin güzel ahlaklı ve adil olması, sesinin de güzel ve gür ol­ması. [87]

6. Ezanın lafızlarını ağır ağır okumak ve çok uzatmamak.

7. Terci yapmak.  Yani şehadet kelimelerini söylerken önce gizli sonra yüksek sesle olmak.[88]

8. Tesvib yapmak. Sabah ezanında 'Hayya âlal felah'tan sonra "Esse-latü hayrun minen-nevm " demek.[89]

9. Ezanı müezzinle tekrarlamak, "Hayya âla salah, hayya âlal felahta 'vela kuvvete illa billah' demek. 'Esselatu hayrun minennevm' cümlesini duyan kişinin 'Saddakta ve berarte" demek.

10. Ezanın bitiminde duayı okumak.

Hem müezzin hem de ezanı duyan kişinin Peygamberimiz (s.a.v)' in buyurduğu şu duayı okumaktır:

"Allahümme rabba hazihid-da'veti tammetı vessalatil kaime. Ati seyyidina Muhammeden el vesilete vel fadilete vebâshu makamen mahmudenillezi veâttehu."

Peygamberimiz (s.a.v):

"Kim ezanı dinler ve ezandan sonra bu duayı okursa kıyamet gününde şefaatim ona helal olsun." [90] buyurmuştur. [91]

 

Kamet

 

Kametin ezandan pek farkı yoktur. Ancak aşağıdaki hususlarda birbi­rinden ayrılırlar. Şöyle ki ezanın kelimeleri çift, kametinki ise tektir.

Hz. Enes (r.a) şöyle demiştir:" Bilal'e ezan lafızlarını ikişer ikişer ka­met lafızlarını da birer birer söylemesi emrolundu. Bundan 'kadkametis-salah' lafzı müstesnadır."[92]

Kametin lafızları şunlardır:

"Allahu ekber Allahuekber. Eşhedü en la ilahe illallah. Eşhedü enne Muhammeden rasulullah. Hayya âla's-salah. Hayya âlal felah. Kad kame-tis’ salatu kad kametis'salah. Allahuekber Allahu ekber. La ilahe ilalllah."

Kametin bu sözleri Buhari ve Müslim ile diğer hadis kitaplarında sa­hih rivayetlerle sabittir. Kametin sıhhat şartları ezanın sıhhat şartlarıyla aynıdır. Kametin sıhhat sünnetleri de ezanın sünnetleri ile aynıdır ancak "Kad kametis salah" denildiğinde "Ekamehallahu ve edameh" denilmesi sünnettir. [93]

 

Namazın Ebâdı Olan Sünnetler

 

Namaza girdikten sonraki sünnetler ikidir:

1- Birinci teşehhüd (Ettehiyyat).

2- Sabah namazında ve Ramazan’ın ikinci yarısında vitir namazında kunut duası okumak.

Eb’ad sünnetleri namazın cüzleri (parçaları) olan sünnetlerdir. Bu çeşit sünnetlerin terkedilmesi halinde secde-i sehiv yapılması sünnettir. Bir kısım sünnetler daha vardır ki bunlara hey’et denir. Hey’etlerin terkinde, sehiv secdesi gerekmez. Zaten bu iki sünnet arasındaki fark da budur. Eb’ad sünnetleri sevap itibarıyla hey’etlerden daha üstündür.

Birinci teşehhüd: Sonrasında selam olmayan ettehiyattır ki öğlen, ikindi, akşam ve yatsı namazının farzında ikinci rekatta oturup okunan ettehiyatlardır. Bunun delili olarak, Abdullah bin Buneyni şöyle diyor:

“Resuli Ekrem öğlen namazında bize iki rekat kıldırdı. Sonra birinci teşehhüd için oturmadan kalktı, cemaat O’na uyarak, kalktı, namazını  tamamladığı  zaman biz O’nun selam vermesini beklerken, selam vermeden önce tekbir aldı ve oturduğu halde, yanılmaktan ötürü iki secde yaptı, sonra selam verdi. ”[94] Başka bir hadisi şerifte Resuli Ekrem (s.a.v):

“Namazın ortasında oturduğun zaman önce tuma’nine yaparak otur. Sonra sol ayağını yay, sonra teşehhüd oku.”[95] buyurmuştur.   

Sabah namazında kunut: Bunun delili Ebu Hureyre (r.a)’ın rivayet ettiği şu hadisi şeriftir. Peygamber (s.a.v) sabah namazının iknci rekatında başını rükudan kaldırdığı zaman ellerini kaldırıp kunut duasını okudu.

Hişam Muhammed bin Şirin’den rivayete göre Ubey bin Ka’b onlara Ramazanda imamlık yaptı. Ramazanın son yarısında kunut duası okurdu. [96]  Kunut dua olduğu için ellerin iç kısımları göğe doğru olup eller kaldırılmalıdır. [97]

 

Ettehiyat

 

'Ettehiyatu Elmubareketu Essalavatu Etteyyibatu lillahi. Esselamu âleyke eyyuhennebiyyu ve rahmetullahi ve bereketuhu. Esselamu âleyna ve âla ibadillahisalihine. Eşhedu enla ilahe illallahu ve eşhedu enne Muhammeden Resulullah.

Allahümme salli âla seyyidina Muhammedin ve âla ali seyyidina Muhammed. Kema salleyte âla İbrahime ve âla ali İbrahime fil âlemine inneke hamidun mecid.' [98]

Türkçesi: "Tahiyyatlar, bereketler, salavatlar ve güzel şeyler Allah'ındır. Ey nebi! Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketi senin üzerine olsun. Bize salih kulların üzerine de selam olsun. Ben şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur ve yine şehadet ederim ki Muhammed Allah'ın resulüdür.

Allahım! İbrahim'e ve aline salat ettiğin gibi Muhammed'e ve aline salat et. İbrahim ve aline bereket verdiğin gibi Muhammed'e ve aline de bereket ver. Şüphesiz sen kendisine çok hamdedilen ve methedilensin." [99]

 

Kunut Duası

 

"Allahümmehdini fiymen hedeyte. Ve â finiy fimen âfeyte. Ve teyelle­tti fimen tevelleyte. ve barikliy fıyma â'tayte. ve kıniy şerre ma kadayte. Feinneke takdiy vela yukda âleyke. ve innehu la yezillü men valeyte. vela yeîzzü men âdeyte. Tebarekte Rabbena ve teâleyte.

Felekel hamdu âla ma kadayte. Estağfirüke ve etuvbu ileyke. Ve sallallahu âla seyyiddina Muhammedin ve âla alihi ve sahbihi ve sellem." [100]

Türkçesi: "Ey Allahım hidayete erdirdiğin kişilerden bana da hidayet ver. Verdiğin afiyetlerden beni afiyette kıl. Koruduğun şeyin şerrindin beni de koru.

Sen hükmedensin kimse sana hükmedemez. Senin dost edindiğin kimse zelil olamaz. Senin düşman olduğun aziz olamaz. Sen yücesin. Ey rabbimiz sen büyüksün.

Hükmettiğine karşılık hamd sana mahsustur. Ey Allahım sednden mağfiret diler sana yöneliriz. Efendimiz Muhammed sallallahu aleyhi ve selleme, ehline ve ashabına salat ve selam eyle."

Kunutun birinci kısmı duadır. Cemaatle namaz kılmıyorsa imam bu kısmı okuyunca cemaatin sadece dinlemesi ve amin demesi sünnettir. Diğer iki bolüm ise zikir, övgü ve salavat olduğu için cemaatin de imamla beraber okuması sünnettir. [101]

 

Namazın Hey'etleri

 

Namazın hey'atı sayılan sünnetler on beş tanedir:

1- İftitah tekbirinde, rükuya giderken ve kalkarken elleri kaldırmak.

2- Kıyamda sağ eli sol elin üzerine koymak.

3- (iftitah tekbiri aldıktan sonra) 'veccehtü'yü okumak.

4- Eûzu Besmele çekmek.

5- Sesli okunması gereken yerde sesli okumak.

6- Sessiz okunması gereken yerde sessiz okumak.

7- (Fatiha bitince) 'Amin' demek.

8- Fatiha'dan sonra bir sure okumak.

Namazın hey'etleri için deliller:

1. İhram tekbiri alırken, rükuya giderken ve rüku'dan kalkarken elleri kaldırmak.

İbni Ömer şöyle demiştir: "Allah Resulü namaza durduğu zaman, el­lerini omuzları hizasına kaldırır, sonra tekbir alırdı. rükuya gitmek istedi­ği zaman da, rükudan kalktığı zaman da böyle yapardı. Fakat, secdeye gittiğinde ve secdeden kalktığında böyle yapmazdı." [102]

Eller kaldırıldığı zaman ayaları kıble tarafına doğru açmak en uygun­dur. Baş parmakları da kulakların memesinin hizasına getirmektir.

2. Kıyamda iken sağ eli, sol elin üzerine koymak. Vail bin Hıcr şöyle rivayet eder: "Hz. Peygamber namaza başladığı zaman ellerini kaldırıp tekbir alır. Sonra sağ elini sol bileği üzerine koyardı".[103]

3. Veccehtu. İhram tekbirinden sonra veccehtu okunur.

Hz. Ali'nin rivayetine göre Hz. Peygamber namazı ikamede veccehtu ile başlardı.

4.  Euzü Besmele çekmek. Veccehtudan sonra. Eüzubillahi mineşşeytanirracim demektir.

Bunun delili şu ayeti kerimedir:

"Kur’an okuduğu zaman recmedilmiş (kovulmuş) şeytandan Allah'a sığın." (Nahl: 16/98)

5-6- Kur’an'dan okunması gerekeni sesli okunması gereken yerde sesli okumak, sessiz okunması gereken yerde de sessiz okumak. Sabah, akşam ve yatsı namazlarının farzlarının ilk iki rekatında, cuma namazı, bayram, Ay tutulması, yağmur, teravih ve Ramazan’da kılınan vitir namazlarında cehri (açık) okumak sünnettir. Bunların dışında kalan diğer namazlarda kıraatin gizli okunması sahabelerden nakledilmiştir. Delili şu hadisi şerif­tir:

Ebu Hureyre (r.a) şöyle demiştir:

"Her namazda Kur’an okunur. Rasulullah (s.a.v)'ın açık okuyup bize duyurduklarını biz de sizlere o yerlerde duyuruyoruz. Bizden gizlice oku­dukları yerleri biz de sizlerden gizli okuyuruz." [104]

7- Fatiha 'dan sonra 'amin' demek.

Aminin kelime anlamı "Allahım duamızı kabul et " demektir.

"Veleddallin" dedikten sonra 'amin' demek sünnettir. Kılınan namazda fatiha sesli okunuyorsa 'amin' de sesli okunacaktır. Sessiz okunuyorsa 'amin' kelimesi de sessiz okunacaktır. İmamın arkasında kılınan namaz­da kıraatler cehri (yüksek sesle) okunuyorsa 'amin' kelimesinin yüksek sesle söylenmesi sünnettir.

Bunun delili: Ebu Hureyre (r.a) şöyle demiştir:

Rasulullah (s.a.v) buyurdu ki:

'İmam amin dediği zaman arkasından siz de amin deyiniz. Çünkü her kimin amin demesi meleklerin amin demesine uyarsa geçmiş günahları affolunur" [105]

8- Fatihadan sonra bir sure okumak.

Ebu Hureyre (r.a.) şöyle demiştir:

"......Onun arkasında namaz kıldığımda öğlen namazının birinci ve ikinci rekatlarını uzatırdı. Üçüncü ve dördüncü rekatlarını hafif tutardı. İkindi namazında hafif, akşam namazında mufassal denilen surelerden okurdu. Yatsı namazında şems ve benzeri sureleri, sabah namazında da uzun sureleri okurdu." [106]

 

Veccehtu Duası

 

"veccehtu vechiye lillezi fataressemavati velarde haniyfen müslimen ve ma ene minel müşvikiyne. İnne salatiy ve nüsûkiy ve mahyaye ve mematiy lillahi rabbil âlemiyn. La şeriyke lehü ve bizalike umirtu ve ene minel müslimiyn." [107]

Türkçesi: "Şüphesiz ki ben yüzümü gökleri ve yeri yaratan Allah'a yönelttim. Ben müşriklerden değilim. Benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm hiç bir ortağı olmayan alemlerin rabbı Allah'ındır. Ben ancak bununla emrolundum ve ben müslümanlardanım."

Teveccüh olarak bilinen veccehtu duası farz ve nafile namazların evvelinde fatihaya başlamadan önce okumak müstehaptir.

İhram tekbirinden sonra veccehtu duası okumadan Euzubillahi mineşşeytanirracim veya fatiha suresine başlanmışsa artık başa dönüp veccehtu duasını okumak uygun değildir.

Cenaze namazlarında ve vaktinin dar olduğu namazlarda vecehtu duası okunmaz.

9- Kalkma, oturma ve eğilmelerde tekbir getirmek.

10- Rüku'dan  kalkarken   "Semiâllahu  limen  hamide  rabbena  lekel hamd" demek.

11- Rüku ve secdelerde tesbih yapmak.

12- Oturmalarda ellerini uylukların üzerine koymak. Ettehiyatta sol eli­ni tamamiyle yatırır, sağ elini ise yumar sadece işaret parmağını uzatır.

13- Bütün oturuşlarda iftiraş etmek.

14- Son oturuşta teverrük etmek.

15- İkinci selamı vermek.

9- Rüku' ve secdelerden kalkmalarda, oturmada ve eğilmelerde tekbir almak.Ebu Hureyre (r.a.)'dan rivayete göre Hz. Peygamber namaz kıldı­ğında ayakta iken ihram tekbiri alırdı. Sonra rüku'a giderken tekbir alırdı. Sonra ayağa kalkarken 'Rabbena lekel hamd" derdi. Sonra secdeye gider­ken tekbir alırdı. Sonra ikinci secdeye giderken tekbir alırdı. Sonra başını ikinci kere kaldırırken tekbir alırdı. Sonra tamam edinceye kadar bütün namazda böyle yapardı. (Namazdan selam verdikten) sonra Ebu Hureyre:

'Şüphesiz ki içinizde namazı en çok Rasulullah'ın namazına benzeyen benim'derdi. [108]

10- Rüku'dan kalkarken, 'semiallahu limen hamide...' geçen hadiste ifade edilmiştir.

11- Rüku' ve secdelerde teşbih yapmak.

Rüku' a giderken de 'sübhane rabbiye a'la' demektir. Beş, yedi ve do­kuz defa'da getirilebilir.

12- Oturuşta elleri dizlerin üzerine koymak. İbni Ömer şöyle rivayet eder: "Hz. Peygamber namazda oturunca ellerini dizleri üzerine koyardı. Sağ elinin işaret parmağını kaldırırdı. Onunla Allah'ın bir olduğuna işaret ederdi. Sol elini de parmaklarını uzatarak sol dizi üzerine koyardı." [109]

13.-14- İftiraş ve teverûk. Ebu Humeydi şöyle der: "Ben Hz. Peygam­berin namaz kılışını hepinizden daha iyi hatırlıyorum. Hz. Peygamber ikinci rekatın sonunda sağ ayağını dikip sol ayağı üzerinde oturdu. Son oturuşta sol ayağını sağ ayağının altından çıkarıp sağ ayağını da dikerek mak'adı üzerinde oturdu." [110]

İkinci rek'attaki oturuş iftiraş, son oturuştaki oturuş da teverrûktur.

15- İkinci selamı vermek. Namazda birinci selamı vermek rükündür. İkinci selam ise sünnettir.

Abdullah İbni Mes'ud şöyle anlatıyor:

"Hz. Peygamber yanağının beyazlığı arkadan görüneceği şekilde sağ ve soluna "Esselamu aleyküm ve rahmetullah, esselamu aleyküm ve rahmetullah" diye selam verirdi. [111]

Eltehiyatta rükün olan salavat-ı şerifenin akabinde Rasullullahın ehli beytine de salavat getirmek ve dua etmek de sünnettir. [112]

 

Namazın Adabı

 

1- Namazda huzur ve huşu içerisinde bulunmak.

2- Secde yerine bakmak.

3- Sükunet içerisinde bulunup, hareket yapmamak.

4- Kıyamda vücut ağırlığını her iki ayak üzerine vererek durmak.

5- Rükuya eğilirken erkeklerin kollarını yanlarından uzak tutmaları, ka­dınların ise rükû'da kollarını yanlarına yapıştırması.

6- Secdelerde erkeğin kollarını yanlarından uzak tutarak ve karnını ha­fifçe yukarı doğru kaldırması, kadınların ise bunun aksini yapması. Yani kadın avret olduğu için rüku'larda olduğu gibi secdelerde de kollarını yanlarına yapıştırması, karnını da eğerek toparlanması namazın adabıdır. [113]

 

Namazda Kadın İle Erkeğin Ayrılacağı Yerler

 

Kadın (namazda) beş şeyde erkeğe muhalefet eder

- Erkekler, pazularını yanlarından uzaklaştırır.

- Rüku' ve secdelerde dirseklerini yanlarından, karnını da dizlerinden uzaklaştırır.

- Aşikar okunacak yerlerde açık okur (cuma, bayram ve gece kılınan namazlardaki ilk iki rekatlerinde).

- Namaz üzerindeyken uygun olmayan herhangi bir durum oluşursa veya imamın arkasında cemaatle namaz kılıyor, imam da herhangi bir yerde yanılırsa "Sübhanallah" deyip, işaret verir.

- Erkeğin avret yeri göbeğiyle diz kapağı arasıdır.

Kadınlar ise, namazlarda uzuvlarını birbirine yapıştırır. Açıkta oku­nması gereken yerlerde sessiz okurlar. Uygun olmayan herhangi bir du­rum oluşunca da ellerini şapırdatarak yanındakileri uyarır. Kadınların av­ret yeri ise, yüzü ve elleri dışında kalan vücudunun her yendir. Cariyenin avreti erkek gibidir. [114]

 

Namazda Erkekler

 

-Erkekler pazularmı yanlarından uzaklaştırır.

Bu konuda Ebu Humeydi şöyle rivayet eder:

"Allah Resulü namazda ellerini yanlarından uzaklaştırıp, avuçlarını omuzlarının hizasına koyardı."[115]

Buhari'nin bir rivayetine göre Resulullah namaz kılarken koltuklarının beyazlığı görünecek kadar pazularını açardı. [116]

Bu hadislerin zahiri ifadelerinden anlaşılıyor ki erkek pazularını yan taraflarından açmalıdır.

- Rüku ve sedelerde dirsekleri yan taraflardan ve karnı da diz uykula­rından uzaklaştırmak.

Yine Ebu Humeydi'den rivayet verelim:

Hz. peygamber (s.a.v) namazda secde ettiği zaman karnını diz uyluk­larından uzaklaştırırdı. [117]

- Aşikâr (sesli) okunması gereken yerlerde erkekler sesli okurlar. Na­mazda iken bir uygunsuzluk görülse veya imamın arkasındaki namazda bir uyarılma gerekiyorsa 'subhanellah' şeklinde uyarı verirler.

Sehl bin Sa'd'ın rivayet ettiği hadiste Peygamberimiz (s.a.v) şöyle bu­yurmuştur:

"... Namazda iken her kim (uygunsuz) bir sey olduğunu görürse teşbih etsin. Teşbih ettiği vakit elbette kendisine (imam tarafından) iltifat ve dik­kat olunur. El çırpmak da kadınlara mahsustur." [118]

-Erkeğin avret yeri, diz kapağı ile göbek arasında kalan bölgedir. Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Göbek ile diz kapaklarının arası avrettendir." [119]

 

Namazda Kadınlar

 

-Kadınlar namaz kılarken dirseklerini yan taraflarına yapıştırır. Karnı­nı ve dirseklerini birbiriyle temas ettirerek toplanır bir vaziyete bürünür. Bunun delili şu hadisi şeriftir.

Peygamberimiz (s.a.v.) namaz kılan iki kadının yanından geçti ve on­lara şöyle buyurdu:

"Secdeye gittiğinizde vücdunuzu yere yapıştırın. Çünkü kadın bu konu­da erkek gibi değildir." [120]

- Sesli okunan yerlerde yabancı erkek bulunursa sesini kısmalıdır. Çünkü kadın avret olduğu için fitneye yer verilebilir. Yabancı erkeklerin hazır olması veya seslerini duyması ihtimali olursa kadın namazda kıraatini yükseltmemelidir.

Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de: "Eğer (Allahtan) korkuyorsanız (ya­bancı erkeklere karşı) çekici bir eda ile konuşmayın, sonra kalbinde has­talık bulunan kimse ümide kapılır." (Ahzab: 36/32) Bu ayetin zahiri manasından anla­şılıyor ki kadının sesinden fitne çıkrabilir.

- Kadın, uygun olmayan herhangi bir durum oluşunca "sübhanallah" demez ancak ellerini şapırdadır. Bunun delili ise yukarıda geçen erkekle­rin uygunsuz bir durum karşısında "subhanallah" desinler, hadisinin son bölümüdür.

- Kadının yüzü ve elleri dışıda kalan tüm vücudu avrettir.

Bunun delili şu ayeti kerimedir:  "Kadınlar zinetlerini göstermesinler: Ancak bunların görünmesi zaruri olan (yüz ve eller) müstesna." (Nur: 24/31) Delili Ümmü Seleme'nin rivayet ettiği hadistir. Ümmü Seleme Pey­gamber (s.a.v.)'e, 'Kadın altında (herhangi bir giysi) bulunmaksızın sade­ce entari ve büyük başörütüsüyle namaz kılabilir mi?' diye sordu.

Peygamberimiz (s.a.v.): "Entari geniş ve ayaklarının üstünü kapatır durumda ise kılabilir." [121] buyurdu.

Cariye namazda erkek gibidir. Bu da hizmet ve köleliğin kendileri için bazı zorluklar teşkil ettiğinden tanınan kolaylıktır. Ama namaz dışında ise cariyenin avreti hür kadın gibidir.[122]

 

Namazı Bozan Şeyler

 

Namazı bozan şeyler on bir tanedir:

1- Namazda kasten konuşmak,

2- Çokça hareketler yapmak.

3- Abdestin bozulması.

4- (Bedenine, elbisesine veya namaz kıldığı yere) Necasetin isabet et­mesi.

5- Avret yerinin açılması.

6- Niyetin değişmesi.

7- Kıbleye arkasını çevirmek.

8- (Namazdayken) yemek.

9- (Namazdayken) içmek.

10- (Yanındakilerin duyabileceği kadar) kahkaha ile gülmek.

11- Mürted olmak (dinden çıkmak).

-Konuşmak. Namaz üzerinde konuşmak namazı bozar.

Zeyd bin Erkam şöyle demiştir: 'Biz namaz kılarken konuşurduk... Ta ki bu ayet nazil oluncaya kadar . "Namazlara ve orta namaza (ikindiye) özen göstererek kılmaya devam ediniz ve Allah için kalkıp huşu ile duru­nuz'". (Bakara, 2/238) Bunun üzerine namazda susmakla emrolunduk.' [123]

Anlamı olmasa bile iki harf ya da anlamı olan bir harfin telafuz edil­mesi namazı bozar.

-Çokça hareketler yapmak. Bundan kasıt namazın fiil ve hareketleri­ne aykırı olan davranışlardır. Bu hareketlerin namazı bozması için birbiri peşine üç hareket yapmaktır. El, ayak veya baş gibi uzuvlarla üç hareket ara vermeden üst üste yapılırsa namaz bozulur. Ama ara verilirse namaz bozulmaz.

-Abdestin bozulması. Elbise ve bedene veya namaz kıldığı yere neca­set ve pislikten herhangi birşeyin isabet etmesi, avret yerinin açılması, niyetin bozulması ve kıbleye sırtını çevirmek gibi davranışların hepsi na­mazı bozar.

Namazın sıhhati için gerekli şartlar olduğu daha evvel ifade edilmişti. Bu nedenle bu maddelerden herhangi biri oluşunca namaz bozulur.

Namazda iken herhangi bir şey yemek veya içmek ya da namaz üze­rinde gülmek ve mürtedliği gerektiren bir batıl inanışa girmek de namazın yine şartlarından olduğu için, namazı bozar.[124]

 

Namazın Mekruhları

 

1- Gafletle ve Allah'ın huzuruna yakışmayan hallerde bulunup, namaz kılmak.

2- Namazda sağa, sola veya yukarıya bakmak ya da o şekilde göz gez­dirmek.

3- Namaz kılanın elbiselerini katlaması, çekmesi veya vücudunu kaşı­ması. Sıcaklarda, pantolonun darlığından çekilmesinde bir sakınca yok­tur.

4- Namazın kıyamının şeklini değiştirip bir ayak üzerinde durmak.

5- Kadının toparlanması gereken yerlerde yani rükû ve secdelerde kollarını yan taraflarından uzak tutmak.

6- Erkeğin de aynı şekilde gereken yerlerde yani rükû ve secdelerde el­lerini yanlarına yapıştırması mekruhtur. [125]

 

Vakit Namazların İçindeki Fiiller

 

(Bir gün içerisinde) farz olan namaz rekatları 17'dir. Bunların içinde 34 tane secde, 94 tane tekbir, 9 ettehiyyat, 10 defa selam olup, 153 defa da teşbih yapılır. Bu namazlardaki tüm rükünler ise, 126 tane olup şun­lardır:

Sabah namazında: 30 rükün, akşam namazında: 42 rükün, 4 rekatli olanlarda: 54 rükündür. Farz namazını ayakta kılamayacak durumunda olan bir kişi, oturarak namazını kılar. Oturarak da kılamıyorsa bir yere da­yanarak, ona da gücü yetmiyorsa uzanarak namazını kılmalıdır.

Yukarıdaki metinde rekat, secde, tekbir, ettehiyyat, selam ve teşbih sa­yıları "mübtedi" diyebileceğimiz dini ve ilmihal bilgilerine yeni başlayan kimse için bir öz bilgi olarak verilmiştir. Bu nedenle teferruatına inmeye gerek yoktur. Namazını ayakta kılamayacak durumunda olan bir kişi için İmran bin Huseyn şöyle rivayet eder: Peygamber (s.a.v.) şöyle buyur­muştur:

"Namazı ayakta kıl, buna gücün yetmiyorsa, oturarak kıl, eğer buna da gücün yetmiyorsa bir tarafına yaslanarak kıl." Nesai de şöyle devam eder. "Buna da gücün yetmiyorsa göz işareti ile." [126]

Bu hadisten anlaşılıyor ki gerektiğinde göz işareti ile, ima yolu ile ya da kalbi ile de olsa namazı kılmak gerekir. [127]

 

Sehiv Secdesi

 

Namazda terk edilen (unutulan) fiiller üç şey olup bunlar; farz, sünnet veya hey'attir

Terkedilen farz (rükün) ise; sehiv secdesi yalnız yeterli değildir. Terkettiği o farz için zaman yakın ise, hemen yerine getirmek gerekir.

Terkedilen sünnet ise, ve o sünnetten sonraki rükne girilmemişse o sün­net yerine getirilir. Rükne girilmişse artık geri dönülmez. Namaza devam edilir. Daha sonra yanılmış olduğu için sehiv secdesi yapar.

Terkedilen hey'at ise; O'nun için herhangi bir şey yapılmaz ve sehiv secdesi de gerekmez.

Namazın rekatlarında şüpheye düşen bir kişi, kanaatin en azını nazar-ı itibare alarak namazını kılar.

Sehiv secdesi sünnettir, zamanı ise selamdan öncedir. [128]

 

Namazda Terkedilen Fiiller

 

-Terkedilen farz (rükün) ise bunun için sadece sehiv secdesi yeterli de­ğildir. Terkedilen farz için zaman yakınsa hemen onu yerine getirir.

Bunun delili şu hadistir. Ebu Hureyre (r.a.) şöyle anlatıyor: 'Allah Resulü öğle veya ikindi namazını kılarken iki rekatta selam verdi. 

Zulyedeyn isminde bir sahabe:

Ey Allah'ın Resulü, namaz mı kısaldı yoksa sen mi unuttun? Dedi. Allah Resulü sahabelere:

"Zülyedeyn'in dediği doğ­ru mu?" diye sordu.

Sahabeler, Evet, deyince Hz. Peygamber kalktı iki re­kat daha kıldı. Sonunda da (yanıldığı için) iki secde yaptı'. [129]

- Terkedilen sünnet ise ve o sünnetin akabindeki rükune girilmemişse geri dönerek o sünnet yerine getirilir. Abdullah b. Ruhayne şöyle anlatı­yor: "Hz. peygamber bir namazda bize iki rekat kıldırdı. Sonra birinci te-şehhüd için oturmadan kalktı. Namazın sonunda biz onun selam vermesi­ni beklerken O, yanılmasından dolayı iki secde yaptı ve selam verdi. [130]

Başka bir hadisi şerifte Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"İçinizden biri ikinci rekatta oturmadan kalkar tam ayağa kalkmadan oturmadığını hatırlarsa hemen otursun, fakat tam ayağa kalkmışsa otur­masın, daha sonra yanıldığı için iki secde yapsın."

Birinci hadiste sünnetin unutularak terki, ikinci hadiste de rüküne gir­meden hatırlandığında dönüş rüküne girilmişse namazın sonunda sehiv secdesi yapılması gerektiği bilinmektedir.

- Terkedilen hey'et ise onun için sehiv secdesi gerekmez çünkü heyet­ler müekked sünnet değildir. Bu nedenle sehiv secdesi gerekmez.

-  Namazın rekatlarında şüpheye düşen kişi de kanaatına göre amel eder. Kanaat ise en azını nazar-ı itibare alır. Mesela 3. rekat mıdır 4. rekat mıdır kılıyorum şeklinde şüpheye düşerse, 3. rekat diye kanaat edip bir rekat fazla kılar ve sonunda sehiv secdesi yaparak selam verir.

Bunun delili şu hadisi şeriftir.

Ebu Said el Hudri (r.a) şöyle rivayet eder. Hz. Peygamber (s.a.v.) şöy­le buyurmuştur:

"Biriniz namazında şüphe edip te üç rekat mı yoksa dört rekat mı kıldığını bilemezse şüpheyi atsın ve namazı yakinen bildiği aded üzere kılsın. Sonra selam vermeden iki secde yapsın. Eğer beş rekat kıl­mış ise bu iki secde onun namazını çifleştirerek altı rekat yapar. Eğer dör­dü tamamlayıcı olarak kıldı ise bu iki secde şeytanın burnunu yere sürt­mek için olur."

Sehiv secdesi bir vacibin terkinden dolayı meşru kılındığı için sünnet­tir.

Sehiv secdesinde, terkedilen şey rükünden sonra zaman yakın ise baş­ka bir rükne geçilmemişse hemen geri dönülüp kaçırılan o rükün yerine getirilmelidir. Daha sonra sehiv secdesi yapılır. Ama araya zaman girmiş, yani başka bir rükne girilmişse, artık ordan geri dönülmez, namaza de­vam edilir. En sonda bir rek'at fazla kılar ve daha sonra sehiv secdesi ya­par.

Sehiv secdesi namazda genellikle yanılma sonucunda, bazan da bile bile vuku bulan noksanlığı onarmak için meşru kılınmıştır. Bu secde imam ve tek başına namaz kılan hakkında sünnet-i müekkededir, yani çok önemli sünnetlerdendir. İmam bu secdeyi ettiği zaman kendisine uyanlara ise farz ve zorunludur.

Sehiv secdesi namazın sonunda selam vermeden önce yapılan iki sec­de olup, namazın diğer secdeleri gibidir. Bu secdeler edileceği zaman kal­ben niyet getirilerek "Allahu Ekber" diye tekbir alınıp secdeye varılır, di­ğer secdelerde olduğu gibi ma'lum tesbih üç defa okunur ve,

"Sübhanellezi lâ yenâmu ve lâ yeshu" teşbihi okunur. Sonra oturulur ve iki secde arasındaki dua okunup ikinci secdeye varılır. Sonra tekrar oturulup selam verilir. İmam veya tek başına namaz kılan kimse sehiv secdesine kalben niyet eder. Fakat dille niyet etmez. Şayet dille niyet eder veya kalben niyet etmeden secde eder ise namazı bozulur. İmama uyan kimse ise imamı secde ettiği için ona uymak zorundadır. Bu itibarla onun kalben niyet etmesine gerek yoktur.

Sehiv secdesi etmek durumunda olup ta bunu terkedip bile bile selam veren kimse artık kaçırmış olur, dönüş yapamaz. Keza unutarak selam verir ve aradan iki rek'at namaz kılınabilecek süre geçtikten sonra hatır­larsa artık kaçırmış olur. Fakat unutarak selam verir de bu kadar zaman geçmeden hatırlarsa kaçırmış sayılmaz. Yani hemen sehiv secdesi edip tekrar sağa sola selam vermesi sünnettir. [131]

 

Tilavet Secdesi

 

Kur'an-ı Kerim'i okuyan, dinleyen ve işiten kimse için 14 Ayet-i Keri­me'nin okunuşu anında tilavet secdesi yapılması sünnet-i müekkededir.

İbn-i Ömer'den şöyle rivayet edilmiştir: "Resulallah (s.a.v.) Kur'an-ı Kerim'i okurdu. Biz de onunla birlikte secdeye giderdik. Öyle ki bazıları­mız alnı için secde yerini bulamazdılar." [132]

Sarhoş, cünüp, hayız ve nifas halinde bulunan birinin, bu 14 Ayet-i Kerime okunduğu için tilavet secdesi yapması sünnet değildir.

Sayıları 14 olan secde ayetleri şunlardır: İki tanesi Hac Suresi'nde olup, bu iki taneden ikincisi Hanefilerce Secde-i Tilavet ayeti kabul edil­mediği için Kur’an-ı Kerimler'de işaret edilmemiştir. Bu Ayet-i Kerime Hac Suresi'nin 77.nci Ayet-i kerimesi olup, Şafiilerin özellikle buna dik­kat edip bu ayet okunduğu zaman tilavet secdesini yapmaları gerekir.

Diğer on iki Ayet-i Kerime şu surelerde olup, genelde secde işaretle­riyle gösterilmiştir: "A'raf, Ra'd, Nahl, İsra. Meryem, Furkan, Nemi, Sec­de, Fussilet, Necm, İnşikak ve İkra' sürelerindedir.

Sa'd suresinde işaret edilen ayet, tilavet secdesi olmayıp, şükür secdesidir. Namaz haricindeyken bu tilavet ayetlerinden biri okunduğu zaman secde etmek gerekir. Namazda iken başka biri tarafından bu Ayet-i keri­melerden biri tilavet edildiği zaman, secde etmek caiz değildir.

Tilavet secdesinin yapılmasının zamanı, secde ayeti okunduktan son­radır. Uzun bir fasıla geçerse artık secde yapılmaz. Secde ayeti tekrarlan­dıkça, tekrarlandığı kadar secde yapılır. Namaz dışında secde ayeti okun­duğu zaman niyet getirip ellerini kaldırarak, iftitah tekbiri alınır, bir secde yapılır, sonra oturup selam verilir.

Tilavet secdesinin rükünleri şunlardır:

a) Niyet getirmek, b) Tekbir almak, c) Selam vermek .

Şartları ise, Necasetten taharet, Setr-i avret, İstikbal-i kıble gibi nama­zın şartlarıdır. [133]

 

Şükür Secdesi

 

Bir nimetin gelmesinden, bir belanın defolmasından veya bela ve ka­zalara uğramış bir düşkünü görmesinden veyahut açıkça isyan eden bir asiyi görmesinden dolayı şükür secdesi etmek sünnettir.

Ebubekir (r.a.) şöyle demiştir: "Peygamber (s.a.v.) kendisine sevinç verici bir haber veya bir müjde gelince Allah'a şükretmek üzere secdeye kapanırdı" [134]

 

Namaz Kılınması Mekruh Olan Vakitler

 

Beş vakit var ki bu vakitlerde hiç bir namaz kılınmaz. Ancak kendileri için sebep olan namazlar bu vakitlerden istisna edilmiştir.

1- Sabah namazından sonra güneş doğuncaya kadar.

2- Güneş doğduktan sonra bir mızrak boyu yükselene kadar.

3- Güneş tam tepedeyken (batıya) meyledilinceye kadar.

4- İkindi namazından sonra güneş batıncaya kadar.

5- Güneş batmak üzere olup tam batarken. [135]

 

Mekruh Vakitler

 

Bu vakitlerde namaz kılmanın tahrimen mekruh olduğunun delili şu hadisi şeriflerdir:

Ukbet'ubnu Emir el-Cuheni (r.a) şöyle der:

"Üç saat vardır ki Resulullah (s.a.v.) bizleri onlarda namaz kılmaktan, ölülerimizi kabre koymaktan nehyetti. Güneş doğmaya başladığından yükselene kadar, istivada (güneş tam ortada) iken ayakta duranın doğu­sunda ve batısında hiçbir gölge kalmadığı vakitten itibaren güneş meyledinceye kadar ve güneş batmaya meylettiği vakitten itibaren batıncaya kadar geçen zaman.'[136]

Başka bir hadisi de Ebu Said el-Hudri (r.a.) Hazreti Peygamber (s.a.v.)'den şöyle rivayet eder.

"İkindi namazından sonra güneş batıncaya kadar ve sabah namazın­dan sonra güneş doğuncaya kadar hiçbir namaz yoktur." [137]

Her iki hadisi şeriften anlaşılmaktadır ki yukaridaki beş vakitte namaz kılmak tahrimen mekruhtur.

Namaz kılınmayan vakitleri biraz daha ayrıntılı şekliyle açıklayalım:

Herhangi bir sebebe bağlı olmayıp veya bağlı bulunduğu sebep kendi­sinden sonra olan nafile namazları aşağıdaki vakitlerde kılmak tahrimen (harama yakın) mekruhtur.

1- Sabah namazından sonra güneş doğuncaya kadar.

2- Güneş doğduktan sonra bir mızrak boyu yükselinceye kadar.

3- Güneş tam istiva halinde iken, yani güneş dünyanın tam ortasında olup tepede iken.

4- İkindi namazından sonra güneş sararıncaya kadar.

5- Güneş sarardığı andan batıncaya kadar.

Yukarıda bu vakitlerde kılınmayan namazları şu şekilde tarif edelim: Herhangi bir sebebe bağlı olmayan ya da bağlı bulunduğu sebep ken­disinden sonra olan nafile namazlar.

Bunları biraz açıklayalım:

Herhangi bir sebebe bağlı olmayan nafile namazlar.

Allah rızası için mutlak nafile namaz kılmak. (Teşbih namazı... gibi)

Bağlı olacağı sebep kendisinden sonra oluşan namazlar.

Bu namazlar da bir sebep için kılınır ve bu sebep namaz kıldıktan sonra oluşur.

Mesela, ihram namazı. Namaz kıldıktan sonra ihram işlemi başlar.

İstihare namazı. Önce namaz kılınır daha sonra istihare edilir.

Şöyle ki,:

Hac veya Umre niyetiyle ihrama girmek isteyen kişi, ihrama girmeden önce iki rekat nafile namaz kılar. Bu namazın sebebi olan ihram işi na­mazdan sonradır. İstihare yapmak isteyen önce iki rekat nafile (istihare) namaz kılar sonra istihare yapar. Bu namazın sebebi olan istihare de na­mazdan sonra yapılır.

Yukarıda açıkladığımız iki sebepten hiç bir namaz saydığımız vakitler­de kılınmaz. Ama bağlı olacağı sebep namazdan önce ise o zaman her çeşit namaz kılınabilir.

Bu namazlar da şunlardır:

Kazaya bırakılmış namazlar, Güneş ve ay tutulması namazları, İstiska namazı, Tavaf namazı, Abdest namazı, Tahiyyetül mescit namazı vece­naze namazları gibi.

Saydığımız bu namazlar için herhangi bir vakit sınırlaması yoktur. Her vakitte ve her yerde bu namazlar kılınabilir..

Mekke ve Harem bölgesinde her çeşit namaz her vakitte kılınabilir.

Bu vakitlerde namaz kılınmamasının hikmeti:

Güneşe tapanlar, 'Güneş bizim rabbımızdır' diyerek bu vakitlerde hep saygı duruşuna geçmişlerdi. Yani;

Sabah namazından sonra "doğacaktır"

Güneş doğduğu zaman da "doğmuştur"

Güneş istivada iken "dünyanın ortasına gelmiştir"

İkindiden sonra da "batıyor" ve

Batarken de "batmıştır" diye, büyük bir cehaletle asıl yaratan Allah'ı unutup yaratık olan Güneş'e saygı duruşu yaparlardı.

Müslümanların da bu vakitlerde onlara muhalefet olsun diye sebebi ol­mayan namazları kılmamaları gerekir. [138]

 

Cemaatle Namaz Kılmak

 

Cemaat ile namaz kılmak sünnet-i müekkededir. Me'muminin (imama uyanın) normal namaz niyyetini getirdikten sonra "Uydum imama" de­mesi gereklidir. İmamın imamlık niyetini getirmesi şart değildir. [139]

Cemaatle namaz kılmak Hz. Muhammed (s.a.v.)'in ümmetinin hususi­yetlerindendir. Beşerin arasında ilk önce cemaatle namaz kılan Peygam­berimiz (s.a.v.)'dir.

Cemaatle namaz kılmak hem kadın hem erkeklere sünnettir.

Cemaatle namaz kılmanın meşruiyetinin delili Allahu Teala'nın şu ayeti kerimesidir:

"(Ey Muhammed) Sen de içlerinde bulunup onlara namaz kıldırdığın zaman, onlardan bir kısmı seninle beraber namaza dursun." (Nisa: 4/102)

İbni Ömer (r.anhüma)'dan rivayete göre, Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyururlar:

"Cemaatle kılınan namaz yalnız kılınan namazdan yirmi yedi derece derece daha efdaldir." [140]

Bir hadisi şeriflerinde peyygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyururlar:

"Bir kimsenin farz bir namaz için camiye yürüyüşü bir hac sevabı gi­bidir. Nafile bir namaz için bir kimsenin yürüyüşü de nafile bir umre se­vabı gibidir."

Başka bir hadislerinde Peygamberimiz (s.a.v.) buyururlar ki;

"Kim Allah için kırk gün cemaat namazının ilk tekbirine ulaşarak kı­larsa kendisine iki berat yazılır. Birisi cehennemden kurtuluş beratı diğe­ri nifaktan kurtuluş beratıdır."

Diğer bir hadis-i şeriflerinde Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyururlar;

"Kim yatsı namazının ilk tekbirine yetişerek namazını cemaatle kılarsa, kendisine bir gece yansı namaz kılmış sevabı verilir ve sabah nama­zını da cemaatle kılarsa bütün gece namaz kılmış sevabı verilir." 

Ebu Derda, Peygamberimiz (s.a.v.)'in bir hadisini şöyle nakleder:

"Bir köyde, bir çölde veya herhangi hır yerde üç kişi bulunur da cema­atle namaz kılmazlarsa şeytan kendilerine musallat olarak galebe eder. Sen cemaate devam et, çünkü kurt koyunlardan yalnız başına geri kalan koyunu kapar." [141]

Peygamberimiz (s.a.v.) Mekke'de kaldığı onüç yılboyunca namazlarını tek başına kılardı. Hicretten sonra cemaatle namaz kılmaya başladı.

Cemaatle namaz kılmak hem erkek hem de kadınlar içindir. Yukardaki hadisi şeriflerde açıkça belirtildiği gibi cemaatle kılınan namaz tek başına kılınan namazdan yirmi yedi derece efdal olduğu çok önemlidir. Hatta mukim erkekler üzerine farzı kifayedir. Yani bir yerleşim yerinde cemaa­tle namaz kılınması farzdır. Bu durumda cemaatle namaz kılanlar yirmi yedi kat daha fazla sevap alırlar. Cemaatle namaz kılmayanlar bu sevap­tan mahrum kalırlar. Ama o yerleşim yerinde cemaatle namaz kılınmazsa o zaman o yerin bütün erkekleri günahkar olurlar. [142]

 

İmama Uymak

 

Hür bir kişinin bir köleye, ergenlik çağına girmiş bir kişinin bir mürahika [143] uyması caizdir.

Erkeğin kadına uyması sahih değildir. Kari olanın ümmi olana uyması da sahih değildir.

Camiinin neresinde olursa olsun, imamı veya cemaatten bazısını görebiliyorsa veya imamın önünde bulunmaması kaydıyla cemaatle namaz kıldığını biliyorsa iktidası (imama tabi olması) caizdir.

İmam camide me'mumi (imama uyan) caminin dışında veya camiye yakın bir yerde ise; arada yol gibi bir engel bulunmazsa ve imamla namaz kıldığını biliyorsa imama tabi olması caizdir.[144]

Resululah (s.a.v.)'in "Ameller niyetlere göredir..." hadisi şerifinden tat­bikatla muktedi (imama uyan kimse)nin imama olan iktidası (tabi olması) sahihtir.

Cemaatle namaz kılınmasının sahih olması için muktedinin (uyan kişinin) bir imama uyması gereklidir. Bunun için kendisine tabi olunan imamda bazı şartlar gereklidir. Bu şartları, ağır olmamakla beraber biraz açıklayalım.

Hür olan bir kişinin köleye uyması ve baliğ olanın da baliğ olmayan mümeyyiz çağındaki çocuğa uyması caizdir.

Mümeyyiz, ergenlik çağına yaklaşan, iyi ve kötüyü birbirinden ayırtedebilen çocuktur.

Amr bin Seleme 6-7 yaşında iken kavmine imamlık yapıp onlara na­maz kıldırıyordu. [145]

Erkeğin erkeğe; kadının erkeğe, hünsaya veya kadına;hünsanın da er­keğe uyması caizdir.

Erkeğin kadına veya hünsaya [146]; hünsanın, hünsaya veya kadına uy­ması sahih değildir. Kıraati, yani okumayı bilen bir kişinin ümmi (okuma­sı düzgün olmayan) birine uyması da sahih değildir.

Erkeğin kadına uyması ; okuması iyi olanın okuması iyi olmayan cahil birine uyması caiz değildir. Buradaki cahilden kasıt ummi olanıdır. Ümmi, fatihanın herhangi bir harfine helal getiren kişidir. Bu durumda olan birine ancak onun gibi biri uyabilir.

Kadının erkeğe imamlık yapamayacağını şu hadisi şerif bildirir.

Peygamber (s.a.v.)

"Sakın bir kadın bir erkeğe imamlık yapmasın" [147] buyurmuştur.

İmamın arkasında imama uyan kişi mescidin neresinde olursa olsun imamın namaz kıldığını görüyor. Veya safları görüyorsa imamın önüne çıkmaması şartıyla iktidası caizdir, yani imamla ona tabi olan arasında men edecek bir engel yoksa tabi olması caizdir. İmam uzaksa bir müezzi­nin de sesini duyuyorsa yine yeterlidir. [148]

 

Yolcuların Namazı

 

Yolcu olanların beş şart ile dört rek'atlik farz namazları iki rek'at ola­rak kılması caizdir.

1) Yolculuğun günah maksatlı olmaması.

2) Yolculuk mesafesinin onaltı fersah olması.[149]

3) Eda edilecek namazın dört rek'atli namaz olması.

4) Namaza başlama tekbirini alırken namazı kasretmeye niyet etmesi.

5) Mukim olan birine uymaması.

Kasr dört rekatlı farz   namazları iki rekat olarak kılmaktır. Yolcular için tanınan bu ruhsat ayet ve hadislerlesabittir. Bunun delili şu ayeti kerimedir: Allah'u Teala Kur’an-ı Kerim'de şöyle buyurur:

"Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman, eğer kafirlerin size zarar vere­ceklerinden korkar sanız namazı kısaltmanızda üzerinize bir günah yok­tur." (Nisa: 4/101)

Ya'Ia bin Umeyye,

"Yeryüzünde sefere çıktığınız namazdan kısaltma­nızda üzerinizde bir günah yoktur." (Nisa: 4/101) ayeti kerimesinin hükmünü Ömer İbnul Hattab'a sordum. Ömer şöyle dedi:

"Bu senin şaştığın şeye vaktiyle ben de şaşmıştım da Rasulullah'a bu­nu sormuştum,"

Rasulullah:

"Bu Allah'ın size yaptığı bir sadakadır. Allah'ın sadakasını kabul edi­niz." [150] buyurdu.

Bu hadisi şerif yolculukta namazın sadece korku ve tehlikeli zamanla­ra ait değil, genel olduğunu bildirmektedir. Yani yolcu olan herkesin bu ruhsat ve faziletten yararlanabileceği hükmünü verir.

Enes (r.a) şöyle rivayet eder:

"Rasulullah öğlen namazını Medine 'de dört rekat olarak kıldırdı. İkindi namazını da Zulhuleyfe'de iki rekat kıldırdı." [151]

Ancak dört rekatlı olan bir farz namaz kasredilebilir. Şu halde sabah namazı ve akşam namazı dört rekat olmadığı için kasredilmezler. İftitah tekbirinde kasra niyet etmesi, ve mukim olan birine uymaması da gerekli­dir.

Yolcuların öğlen ve ikindi namazını cem' ederek istediği vakitle kıl­maları caizdir. Aynı şekilde akşam ile yatsı namazını cem' ederek istediği vakitte kılabilirler.

Yağmurlu havalarda mukim olan kişi öğlen ile ikindiyi, akşam ile yat­sıyı birinci namazın vaktinde cem' ederek kılabilir.

İbni Abbas şöyle demiştir: "Hz. Peygamber seferde olduğu zaman öğle ile ikindiyi, akşam ile yatsıyı birleştirerek kılardı." [152]

Muaz İbni Cebel şöyle rivayet eder: "Peygamberimiz Tebük seferinde iken yola çıkmadan güneş batıya kayarsa öğle ile ikindiyi birarada kılar­dı. Eğer yola çıktıktan sonra batıya kayarsa ikindi namazını kılmak için bineğinden inene kadar öğleyi te'hir eder (ikisini bir kılardı). Akşam da aynı şekilde yapardı. Yola çıkmadan önce güneş batarsa akşamla yatsıyı bir arada kılardı. Eğer güneş batmadan önce yola çıkarsa yatsı namazını kılmak için inene kadar akşamı tehir eder. Sonra ikisini (akşamla yatsıyı) birleştirerek kılardı." [153]

Yağmurlu havalarda cemaatle namaz kılma imkanı var ise sonraki na­maz bir önceki namaz ile cemi takdim halinde kılınabilir.

İbni Abbas (r.anhuma) şöyle rivayet eder: "Hz. Peygamber korku ve yolculuk olmadığı halde Medine'de öğlen ile ikindiyi, akşam ile yatsıyı birleştirerek kılardı." Ravilerden Vekii'nin hadisinde dedi ki: İbni Abbas'a, bunu niçin yaptı? dedim, ümmetine zorluk vermemek için, dedi.[154] Buhari'nin rivayetinde Eyüp isminde bir sahabi: 'Bu yağmurlu bir günde olmuştur' ibaresini ekler. [155]

 

Namazları Cem'etmek

 

Yolcular Öğlen-ikindi ve akşam-yatsı namazlarını birleştirerek kıla­bilirler. Buna cem' denilir.

Bu cem' durumu takdim (namazı öne alma) ve te'hir (namazı bir sonraki namazla birlikte kılmak için geciktirme) şeklinde olur.

Mesela öğlen-ikindi ikilisini öne alarak öğlen vaktinde kılınmasına cem'i takdim, ikindi vaktine bırakıp her iki namazı ikindi vaktinde kılmaya da cemi te'hir denir.

Akşam-yatsı namazları için de aynı durum söz konusu olup, yatsıyı akşamla birlikte öne alarak kılmaya cem'i takdim, akşamı geciktirip yatsı ile beraber kılmaya da cem'i te'hir denir.

Sabah namazı ise, müstakil olduğu için bu namaz, cem' edilemez.

Namazları cem'etmek için gerekli şartlar.

1. Sıra yapmak, yani evvelkini ilk önce kılınır çünkü vakit onundur. Sonra ikincisi kılınır..

2. İkisini birlikte kılmaya ilk namazın niyetinde niyyet etmek. Selama kadar bu niyetin zamanı vardır.

3. İki namazın arasını uzun bir fasıla ile ayırmamak.

4. İkinci namaza başlayıncaya kadar seferin devam etmiş olması şart­tır. [156]

 

Namazı Kasretmek

 

Yolcuların dört rekatlı namazların iki rekaat olarak kılınmasına kasr adı verilir. Bunun sahih olması için bazı şartlar gereklidir.

Namazları kasretmek için gerekli şartlar.

1-Yolculuk mesafesinin 144 km. olup. gidilen yerde dört gün veya da­ha fazla kalmamaya niyet etmek.

Gidilecek yerde giriş ve çıkış günleri hariç dört gün veya dört günden daha fazla kalmamaya niyet etmesi gerekir. Eğer dört gün ve daha fazla kalma durumu varsa o zaman namazlar kasredilemez.

Yolculuğa çıkan bir kimse gideceği yerde asgari olarak dört günden fazla kalacağını biliyorsa oraya varır varmaz seferi namazı kılamaz.

Şayet gideceği yerde kaç gün kalacağını bilmiyorsa yani işlerinin ne zaman biteceğini kestiremiyorsa bugün-yarın döneceğim gibi bir durum varsa bu kişi 18 güne kadar seferi sayılır. Gidiş dönüş günleri hariç 18 gün kadar sefer imkânlarından yararlanabilir.

İmran bin Husayn (r.a.) rivayet etmiştir.

"Resulullah (s.a.v.) ile savaşlarda bulundum. Bu arada Mekke'nin fet­hi günü de onunla beraber idim. Mekke'de 18 gece kaldı. (Farz) namazla­rı ikişer rekat kılıyordu ve şöyle buyurdu:

"Ey mekke halkı siz dört (rekat) kılın. Biz ise misafiriz." [157]

2. Kasretmenin caiz olduğunu bilmek.

3. Seferinde asi olmaması ve seferinin günah maksatlı olmaması.

4. Belirli bir yere gitmeyi kastetmek.

5.  Namaza başlayış tekbiri ile beraber her namazda kasretmeye niyet etmek.

6. Mukim olan bir imama uymamak.

7. Namazın sonuna kadar yolculuğun devam etmesi.

8. İkamet ettiği yerin sınırını geçmektir. [158]

 

CUMA NAMAZI

 

Cuma namazının farz olmasının şartlan yedidir:

1- Müslüman olmak.

2- Ergenlik çağına erişmiş olmak.

3- Akıllı oImak.

4- Hür olmak.

5- Erkek olmak.

6- Sıhhatli olmak.

7- Mukim olmak.

Yukarıda sayılan yedi şart cuma namazının vücubunun şartlarıdır. Yani kendisinde bu yeri şart bulunan bir kişiye cuma namazı kılmak farzdır.

İlk üç şart mükellefliğin esasları olup Namaz Bölümü'ndeki hadis-i şerifler delil olarak gösterilebilir. Son dört şart için de Tarık bin Şihab'dan rivayeten Rasulullah (s.a.v) buyurdu ki:

"Azarlanmamış olan köle, kadın, çocuk ve hasta olmak üzere bu dört kimseden başka her müslümana cuma namazını cemaatle kılmak farzdır." [159]

Başka bir hadisi şerifte Abdullah bin Amr Rasulullah (s.a.v)'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir.

"Ezanı işiten her kimseye cuma namazı farzdır" [160]

Mukim olmak, cuma namazı kılan yerde ikamet eden kişi içindir. Yani oranın yedisi olmak demektir. Şu halde yolcu olan kişiye ve cuma günü fecirden önce yola çıkan kimseye cuma namazı farz değildir. Fecirden sonra yola çıkana cuma namazı farzdır. Bu nedenle cuma günü fecirden sonra yolculuğa çıkmak haramdır. Ancak yolda bir yere yetişip cuma na­mazı kılabilme imkanına sahip olan kimseye haram değildir.

Cuma namazı farz olmayan yolcu ve kadınlar cuma namazını kılıp, cumanın diğer şartları yerine gelmişse kıldıkları bu cuma o günün öğle namazının yerine geçer. [161]

 

 

 

Cuma Namazının Sahih Olmasının Şartları

 

Cuma namazının sahih olmasının şartları üç tanedir:

1- Cuma namazı kılınan yerin şehir veya köy olması.

2- Cuma namazı farz olan kırk müslüman tarafından kılınması.

3- Cuma namazı öğlen vaktinde cemaat ile eda edilecek kadar vakit ol­ması.

Eğer vakti çıkarsa, veya bu şartlardan biri oluşmazsa öğlen namazı kı­lınır.[162]

 

Cuma Namazının Farzları

 

Cuma namazının farzları üç tanedir:

1- İki hutbe okumak. Bu hutbeler ayakta okunur.

2- İki hutbe arasında oturmak.

3- Cemaatle iki rekat namaz kılmak.

Cumanın sahih olmasının şartlarının ilki cuma namazı kılınan yerin şehir ve köy gibi bir yerleşim yeri olmasıdır. Çölde ve devamlı çadırlarda hayat sürdürenlerin çadırları arasında cuma namazı kılmaları sahih değil­dir. Bazı bedevi arap kabileleri Medine'nin etrafında bulunurdu bunlar cuma camazı kılmazdı ve Rasulullah (s.a.v) cuma namazı kılmaları için bunlara herhangi bir emir vermemişti.

Kendilerine cuma namazı farz olan en az kırk müslümanın mükellef, hür, erkek ve mukim olmaları gereklidir.

Cabir bin Abdullah şöyle rivayet etmiştir: "Sünnet-i seniyyeye göre her kırk kişiye ve kırk kişiden fazla olanlara cuma farzdır." [163]

Abdurrahman bin Ka'b bin Malik babası Ka'b bin Malik'ten şöyle rivayet etmiştir:

"Ka'b cuma günü ezanı işitince Es'ad bin Zürare'ye rahmet okurdu. O'na ezanı işitince, Es'ad bin Zürare'ye rahmet okuyorsun, dedim. Dedi ki:

-Beni Beyaza'ya ait olan siyah taşlıklı Heminnebit'te Nakial Hazamad[164]'dan su birikme yerinde bize ilk cuma namazını kıldıran O'dur. Ben o gün kaç kişi idiniz, dedim.

-Kırk kişi idik, dedi.”[165]

-Cuma namazının sahih olmasının son şartı da öğle namazı vaktinde kılınmasıdır. Öğlen vaktinden cuma namazı yetişemeyecek kadar az bir süre kalmışsa o zaman öğle namazı kılmak vacip olur.

Cuma namazının öğle vaktinde kılınmasının delili: Peygamberimiz (s.a.v) cuma namazını öğle vaktinde ve hemde öğle­nin ilk vaktinde kılardı. [166]

Cuma namazı mümkün olduğu takdirde bir yerde kılınmalıdır. Çünkü cuma, cemaat ruhu ile birlik ve beraberliğin esas göstergesidir.

- Her iki hutbenin ayakta okunması ve hutbe aralarında oturmak. İbni Ömer (r.anhuma) şöyle der:

"Rasulullah (s.a.v) cuma günü tıpkı sizin şimdi yapmakta olduğunuz gibi ayakta hutbe irad eder, sonra oturur sonra yine ayağa kalkardı." [167]

- Cuma namazı iki rekattır ve cemaatle kılınır. Hz. Ömer şöyle demiştir:

"Rasulullah (s.a.v)'in sünneti üzerine cuma namazı iki rekattır." [168] Tarık bin Şihar’ın rivayetinde Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "...Cuma namazını cemaatle kılmak hak ve vaciptir," [169] Okunacak hutbelerin cuma namazından önce olması, hutbelerin arapça olarak okunması, okuyan hatibin küçük ve büyük abdestli olması ve hut­belerin peşpeşe olması da cuma namazınım farzlarındandır. [170]

 

Hutbenin Rükünleri

 

Cuma namazında okunan iki hutbenin rükünleri şunlardır:

1. Her iki hutbede Allah' a hamd etmek.

2. Her iki hutbede Peygamberimiz (s.a.v.)'e salavat-ı şerife getirmek.

3. Her iki hutbede takva ve tavsiyede bulunmak.

4. İki hutbenin birinde bir ayeti kerime okumak. Birinci hutbede oku­mak daha da efdaldir.

5. İkinci hutbede mü'minler için dua etmek.

İki hutbenin sünnetleri de şunlardır:

1. Hutbelerin rükünlerinin tertip üzere sıra ile yapılması.

2. Her iki hutbede işitenlerin susması.

3. Hutbelerin minber veya buna benzer yüksek bir yerde okunması.

4. Hatip hutbeye çıkınca yüzünü cemaate dönmesi.

5. Hatibin hutbeye çıkarken cemaate selam vermesi.

6. Hatip minbere çıktıktan sonra ezan okunması.

7. Hatibin hutbesini cemaatin anlayabilecek şekilde okuması.

8. Hatibin, eliyle ya bir değneğe ya da minberin kenarına dayanması.

9. Hatibin iki hutbe arasında oturup İhlas Suresi'ni okuması. [171]

 

Cuma Namazının Hey'atları

 

Cuma namazının hey'atları dört tanedir:

1- Gusletmek.

2- Vücudu temiz tutmak.

3- Beyaz elbise giymek.

4- Tırnaktan kesmek ve güzel kokular sürünmek. Hutbe okunurken dinlemek sünnettir..

Camiye hutbe esnasında giren kimse uzatmadan iki rekat namaz kılar daha sonra oturur.

Selmani Farisi peygamberimiz (s.a.v)'den bir hadis-i şerifi şöyle nak­leder:

"Bir kişi Cuma günü yıkandığı halde elinden geldiğince temizlenir, saç ve sakalını yağlayıp vücuduna güzel koku sürerek cumaya gitmek üze­re evinden çıkar, yavaş yavaş yürüyüp mescide gider ve orda kimseyi ra­hatsız etmeden nasibi kadar namaz kılar, sonra susup hutbeyi dinlerse iki cuma arasındaki (küçük) günahları bağışlanır." [172]

Hutbe esnasında konuşmanın hiç bir surette uygun olmayacağını Ebu Hureyre (r.a) şöyle bildirir: Peygamberimiz (s.a.v), "Cuma günü imam hutbe okurken arkadaşına, sus dinle! desen bile lüzumsuz bir sjz söylemiş olursun" [173] buyurmuştur.

Hz. Ali Kufe'de müslümanlara hutbe irad ederken şöyle buyururdu: "...Kim uygun olmayan bir söz söylerse onun o cumadan bir ecri yoktur. Bunu Rasulullah (s.a.v) buyurmuştur." [174] Camiye girilirken hafifçe iki rekat namaz kılınacağını Cabir bin Abdullah Peygamberimiz (s.a.v)'den bir rivayette şöyle bildirmiştir: "Cuma günü biriniz mescide gittiği zaman imam hutbe okuyorsa, oturmadan Önce hafif iki rekat namaz kılsın. "[175]

 

Cuma Namazının Sünnetleri

 

a) Cuma namazına erken gitmek sünnettir.

Ebu Hureyre (r.a.)'dan rivayeten Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyur­du:

"Cuma günü kim cünüplükten yıkanır gibi yıkanarak camiye giderse, bir deve kurban etmiş olur. İkinci olarak giden bir sığır kesmiş olur. Üçüncü olarak giden boynuzlu bir koç kurban etmiş olur, dördüncü ola­rak giden bir tavuk kurban etmiş olur. Beşinci olarak giden bir yumurta bağışlamış olur. İmam minbere çıktığı zaman melekler zikir dinlemeye hazır olurlar." [176]

b) Cemaatin omuzlarından atlayarak ileri geçmemek. Abdulah bin Busr'den rivayete göre;

"Cuma günü bir adam, Resulullah (s.a.v.) hutbe okurken insanların omuzlarından atlıyordu. Resulullah (s.a.v.) o adama:

"Otur, insanlara eziyyet ettin" buyurdu." [177]

Ancak ileride boş yer varsa müslümanları incitmeden ilerlenebilir.

c) Uykusu gelen birinin, kimseyi rahatsız etmeden uykusunu kaçırmak için yer değiştirmesi uygundur.

Yüce Allah cuma günü ve cuma namazına büyük bir önem vermiştir. Bu günde binlerce kişiyi Cehennem'den azat eder. Kim bu günde ölürse kendisine şehit sevabı verilir ve kabir azabından korunur.

Cuma günü öyle büyük bir gündür ki, Allah'u Teala onu, Muhammed (s.a.v)'in ümmetinden inanan kullarına bağışlamış ve haftanın günahları­nın temizleyici bir günü olarak kılmıştır. O halde inanan müslümanlar olarak cuma günü ve cuma namazının ehemmiyetine inanıp sarılmamız gerekir.

Cuma gününün önemini bildiren bazı hadis-i şerifleri bilmekte yarar vardır.

Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Güneşin doğduğu en hayırlı gün cuma günüdür. O gün Adem (a.s.) yaratıldı. O gün Cennete kondu. O gün Cennet'ten çıkarıldı. Kıyamet Cuma gününden başka bir günde kopmayacaktır."

Başka bir hadisi şeriflerinde:

"Allah katında günlerin en üstünü ve en büyüğü cuma günüdür. Cuma günü Allah katında Ramazan ve Kurban Bayramı'ndan daha büyüktür. Cuma günlerinde beş haslet vardır:

Allah, Adem’i cuma günü yarattı. Yine Adem’i Cuma günü yeryüzüne indirdi. Adem Cuma günü vefat etti. Cuma gününde öyle bir saat vardır ki, kul haram istemediği müddetçe, o saatte isteyip de Allah'ın vermediği hiç bir şey yoktur. Kıyamet de cuma günü kopacak, Cuma günü korkma­yan hiç bir mukarreb melek, gök, yer, rüzgar, dağ ve deniz yoktur." [178]

Resulullah (s.a.v.) cuma namazının fazileti için de şöyle buyuruyor:

"... veyahut evinde olan kokuları kullanır da camiye gider ve iki kim­senin arasını ayırmadan kendisi için olan namazları kılar ve sonra da İmam hutbe okuduğu zaman sükut ederse, O cuma ile diğer Önceki cuma arasındaki günahları affolunur." [179]

Cuma namazı akıl, baliğ, erkek, hür, mukim (yolcu olmayan) ve sıhha­ti yerinde (hasta veya cuma namazına gidemeyecek kadar sakatlığı olma­yan) olan her müslümana farzdır. Kadınların cuma namazına gitmeleri mekruhtur. Ama şartlar el verir camide uygun yer bulur gider kılarsa na­mazı sahih olup, öğle namazı yerine geçer.

Cuma namazı iki rekattır. Birinci rekatte Fatiha'dan sonra cuma suresini, ikinci rekatta Fatiha'dan sonra Gaşiye suresini okumak sünnettir. [180]

 

Cuma Namazı İle İlgili Bir Açıklama

 

Cuma günü, mü'minlerin bayramı olan şerefli bir gündür. Allah'u Teala cumayı sadece Hz. Muhammed'in ümmetine has kılmıştır.

Allah-u Teala Kur'an-ı Kerim’de şöyle buyurur:

"Ey iman edenler cuma günü namaz için çağrıldığınız zaman alış-verişi bırakarak Allah'in zikrine koşunuz. Bilseniz bu sizin için daha hayır­lıdır. Namaz eda edildiği zaman, Allah'in fazlını dileyerek yeryüzüne da­ğılınız. Allah'ı çokça anınız ki kurtuluşa eresiniz." (Cuma: 62/9-10).

Cuma namazı Mekke'de farz kılındı. Fakat müslümanların sayısı ve gücü yeterli olmadığı için Medine'ye hicret edildikten sonra kılınmaya başlandı. Taberani'nin Ebu Said'den rivayetine göre paygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurdular:

"Allah'u Teâla cuma namazını sizin üzerinize bu makamda, bu saatte, bu ayda, bu senede kıyamete kadar farz kıldı. Baştaki reis adil veya zalim olsun kim özürsüz olarak ihmal veya inkâr ederek bu namazı terkederse tevbe edinceye kadar, Allah onun işlerini toplaması ve işlerinde bereket ihsan etmesin. Agâh olunuz ki, onun namazı da yoktur, haccı da yoktur, hayrı da yoktur. Ve biliniz ki onun sadakası da yoktur. Kim pişman olup tevbe ederse Allah tevbeleri kabul edendir." [181]

 

Önemli Not:

 

Günümüzde cuma namazı kılacak müslümanların bir yerde toplanması hele hele şehir gibi yerlerde mümkün olmadığından bir kaç camide cu­ma namazı kılınmaktadır. Bu nedenle hangi camide cuma tekbirinin önce getirildiği bilinmediği için cuma namazından hemen sonra hepsinin öğlen namazlarını kılmaları gerekir.

Fakat sadece ihtiyaç için muhtelif yerlerde kılınmış olsaydı, hepsinin cumaları sahih olurdu. Tekbirlerinin bir birinden evvel veya sonra olması bir şey değiştirmezdi, o zaman ihtiyaten öğlen namazlarını eda etmek sünnet olurdu. Ama günümüzde ihtiyaç değil de adete binaen bu farz eda edilmeye çalışılırken, bazı camilerde boş yer kalıyor, bazılarında ise hiç yer kalmıyor. Onun için Şafii mezhebine bağlı mü'min kardeşlerimizin bu gibi durumlarda cuma namazları sahih olmadığı için öğlen namazları­nı eda etmeleri gerekmektedir. [182]

 

Bayram Namazları

 

Her iki bayram namazı da sünnet-i müekkededir. Bu namazlar ikişer rekat olarak kılınır.

Birinci rekatta ihram tekbirinden ayrı yedi defa tekbir alınır. İkinci rekatta kalkış tekbirinden ayrı beş tekbir getirilir.

Bayram namazlarının meşru olmasının delili:

Ebu Said el Hudri (r.a) şöyle der:

"Hz. Peygamber kurban bayramı ile fıtır (ramazan) bayramı günlerin­de mescide çıkardı. Orada önce namaza başlardı. Namazı kıldırıp selam verince cemaatle namaz kıldırdıkları yerde otururken ayağa kalkar ve in­sanlara karşı dönerdi. Eğer bir orduyu Allah yolunda cihad için gönder­mek ihtiyacı olsaydı bunu insanlara söyler ve başka bir şey emretmek is­tiyorsa emrederdi. Hutbesinde 'Sadaka verin, sadaka verin, sadaka verin' buyurur, daha sonra mescidden çıkardı." [183]

Bu namazların ikişer rekat olduğunu Hz. Ömer şöyle rivayet etmiştir:

"Ramazan ve kurban bayramlarının namazları ikişer rekattır." [184]

Bayramlardan önce namaz kılınır daha sonra hutbe okunur. Bunun de­lili İbni Abbas (r.a)'in rivayet ettiği şu hadistir:

"Ramazan ve kurban bayramı gününde Peygamber (s.a.v) ile beraber namaza gittim. Önce namaz kıdırdı, sonra hutbe okudu." [185]

Bayram namazı iki rekattır. Bu rekatların birincisinde yedi, ikincisin­de beş tekbir getirilir.

Bayram namazlarındaki tekbirlerin delili şu hadis-i şeriftir:

Amr bin Avf el Müzeni şöyle rivayet etmiştir;

"Hz. Peygamber bayram namazlarında, birinci rekatta fatihayı okuma­dan önce yedi, ikinci rekatta fatihayı okumadan önce, beş tekbir aldı." [186]

Bayram namazının kılmışı: Niyet getirilerek iftitah tekbirinden sonra vecehtu duası okunur, daha sonra tekbirle başlanır. Tekbirler arasında şu zikirin okunması efdaldir:

"Sübhanallahi vel hamdüllilahi vela ilahe illalahu vallahu ekber." Tekbirler bittikten sonra Euzu besmele çekerek fatiha ve bir sure oku­nur  sonra rükuya gidilir. Diğer rekatta aynısı yapılır.

Bayram namazının vakti: Bayramın birinci günü güneşin doğuşu ile başlar, öğleye yakın zamana kadar devam eder. Bunun delili Ber'a bin Azib (r.a.)'dan gelen şu rivayettir:

Resulullah (s.a.v.) bayram hutbesini okurken şöyle buyurduğunu işittim.

"Bu günümüzde yapmaya ilk başlayacağımız şey namaz kılmaktır" [187] Gün fecrin doğmasıyla başlar. Vakit de, güneş doğmadan önce sabah namazına ve öğleden sonra da öğlen namazının kılınmasına aittir. Bunun için bayram namazının kılınması için müsait vakit güneşin doğmasından itibaren öğleye kadar bulunan vakittir.

Bayram hutbesi: Her iki bayram namazından sonra iki hutbe okumak sünnettir. Bu hutbelerin keyfiyetlerini şöylece özetleyebiliriz.

1- Her iki hutbenin bayram namazından sonra yani cuma hutbesinin tam tersine bir usulle okunması. Cuma namazı hutbesi bilindiği gibi namazdan önce okunur. Bayram namazında ise ifade ettiğimiz gibi bayram namazı kılındıktan sonra okunur.

2- Cuma namazının her iki hutbesinde rükün ve sünnetler bayram hut­belerinde de geçerlidir.

3- Bayram hutbelerinde birinci hutbenin başında dokuz, ikinci hutbede yedi tekbir alınması sünnettir.

Bayram namazlarından sonra iki hutbe okunur. Birinci hutbede do­kuz, ikinci hutbede yedi tekbir getirilir. Bu bayramların gecesinde, güne­şin batmasından itibaren imam bayram namazının tahrim tekbirini geti­rinceye kadar tekbirler getirilir.

Kurban bayramında arefe günü sabahından en son teşrik gününün (bayramın 4. gününün) ikindi vaktine kadar tekbirler getirilir.

Bayram namazından sonra iki hutbe okunur. Bu hutbelerin rükünleri yukarıda ifade ettiğimiz gibi cuma hutbesindeki rükünler gibidir. Yalnız metinde ifade edildiği gibi, birinci hutbeye başlanmadan dokuz, ikinci hutbeye de yine başlanmadan yedi tekbir getirilir.

Bunun da delili Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mesud'dan şöyle rivayet edilmiştir: "Birinci hutbeye peşpeşe dokuz tekbirle ikinci hutbeye ise peşpeşe yedi tekbirle başlamak sünnettir." [188]

Her iki bayramın akşamından sabahına kadar yani Bayram namazı kı­lınana kadar evde, yollarda, camide ve çarşıda yüksek sesle tekbirler ge­tirmek sünnettir.

Ayrıca Kurban bayramında ise arefe sabahından teşrik günleri yani kurban bayramının dördüncü günü ikindi namazının son vaktine kadar tekbir getirmek de sünnettir. Yalnız Hac ibadetiyle meşgul olan hacılar arefe günü ve bayram gecesinde tekbir yerine telbiye getirirler.

Bu tekbirlerin delili olarak, Hz. Ali ve Ammar (r.anhuma) şöyle de­mişler: "Peygamber (s.a.v) arefe günü sabah namazından itibaren tekbir getirmeye başlar, Bayramın dördüncü günü ikindi namazından sonra keserdi." [189]

 

Bayram Namazları İçin Bazı Önemli Bilgiler

 

Ramazan ve Kurban Bayramı'nın ilk günü güneş doğduktan sonra vakti girer ve öğle namazına yaklaşık olarak 15-20 dakika kalınca biter. Güneş doğup bir mızrak boyu kadar yükselince kılınması daha faziletli­dir.

Bayram namazı miikekked sünnetlerdendir. Cemaatla kılınması daha sevaptır. Mukim, yolcu, hür, köle, erkek ve kadın herkese sünnettir.

Bayram namazı iki rek'attır. Ezan ve kamet getirilmez. Namaza başalanacağı zaman müezzinin :

"Essalatu camia." demesi sünnettir.

Bayram namazına niyet edilip ihram tekbiri alındıktan sonra iftitah du­ası okunur. Sonra 7 defa aralıklı tekbir alınır. Her tekbir almışında ellerin kulaklara kadar kaldırılıp bağlanması sünnettir. Her iki tekbir arasında,

"Sübhanallahi velhamdulilîahi ve lâ ilahe illaîlahu vellahu ekber" zikrini okumak sünnettir.

Tekbirlerden sonra Eûzu besmele çekilip Fatiha ve zammı sure oku­nur. Rüku, i'tidal ve secdeler yapıldıktan sonra ikinci rek'ate kalkılır. Ön­ce 5 defa tekbir alınır. Birinci rekatte olduğu gibi eller kaldırılıp bağlanır ve yukarıdaki zikir okunur. Tekbirlerden sonra Fatiha ve sure ya da ayet­ler okunur ve ikinci rek'at de tamamlanır.

Tekbirler unutulup fatiha okumaya başlandıktan sonra hatırlanırsa ya­pılacak bir şey yoktur. Namazın sonunda da secde edilmez. İmam bilerek tekbir almaz veya unutursa cemaatın da tekbir almaması gerekir.

Fatihadan sonra birinci rek'atte "Sebbihisme rabbike'l-âla", ikinci rek'atta da "Hel etâke hadisü'l-ğâşiyeti" suresinin okunması sünnettir.

Fatiha, sure ve tekbirler açıktan okunur.

Bayram namazı cemaatla kılındığında imamın namazdan sonra iki hut­be okuması sünnettir. Bu hutbelerin rükünleri ve sünnetleri diğer hutbelerinki gibidir. İmamın birinci hutbenin başında 9, ikinci hutbenin başında 7 tekbir alması sünnettir. Bunun keyfiyeti ifade edilmiştir. Tekbirler ardarda alınır.

Ramazan bayramı hutbesinde fitır sadakası hükümleri, Kurban bayra­mı hutbesinde kurban hükümleri anlatılır.

Bayram günü namaza gitmeden önce gusül etmek sünnetir. Yapılmaz­sa namazdan sonra yapılması da uygundur.

Bayram günlerinde güzel koku sürünmek, en iyi elbiseyi giymek, bay­ram namazına en uzun yoldan gidip kısa bir yoldan dönmek, Ramazan bayramı namazına gitmeden önce hafif bir şey yemek, mümkünse 3 veya beş hurma yemek, kurban bayramında ise bayram namazından sonraya kadar bir şey yememek sünnettir.

Kurban bayramı namazını biraz erken, ramazan bayramı namazını bu­nun aksine biraz geciktirmek  sünnettir.

Kurban bayramının arafe günü sabah namazından itibaren bayramın dördüncü günü ikindi namazına kadar farz ve nafile her namazdan sonra tekbir getirmek sünnettir.

Hac ibadetiyle meşgul olanlar da bayramın ilk günü öğle namazından itibaren bu tekbirleri alır. Daha önceki zamanlar ise "Lebbeyk" duasıyla meşgul olunmalıdır.

Hac ibadetiyle meşgul olanlar hariç, her iki bayramın akşamından iti­baren bayram namazına başlanıncaya kadar herkesin evde, çarşıda, so­kaklarda ve her yerde seslice bol bol tekbir getirmesi sünnettir.

Tekbir şöyledir:

"Allahu ekber. Allahu ekber. Allahu ekber. Lâ ilahe illaliahu vallahu ekber. Allahu ekber ve lillahil hamd".

Mü'minlerin bayramlaşması, tebrikleşmesi ve tokalaşması sünnettir. Ancak birbirine namahrem olan erkekler ile kadınların tokalaşması her zaman olduğu gibi bayramda da haramdır. [190]

 

Güneş Ve Ay Tutulması Namazı

 

Güneş tutulması namazı sünnet-i müekkededir. Güneş tutulduğu za­man kılınır.Vakti geçerse kaza edilmez.

Ay ve Güneş tutulması için iki rekat namaz kılınır.

Her iki rekât ayakta ve kıraatler uzatılarak okunur, her rekatında ikişer rükû yapılır. Bu rükûlardaki teşbihler uzatılır. Secde teşbihleri uzatılmaz.

Bu namazlardan sonra ikişer tane hutbe okunur.

Küsuf namazlarında kıraatler gizli Hüsuf namazında ise aşikar okunur.

Güneş ve Ay tutulması esnasında namaz kılmak sünnet-i müekkekedir. Küsuf, güneş aydınlığının kısmen veya tamamen gizlenmesine, Hüsuf ise ayın aydınlığının bir kısmının veya tamamının gizlenmesine denir.

Güneş tutulduğu zaman Küsuf namazı, ay tutulduğu zaman Hüsuf na­mazı kılınır. Bu durumlarda müslüman, belanın giderilmesi ve aydınlığa kavuşulması için Allah'a dua ve niyazda bulunur.

Hükmü: Cabir bin Abdullah'tan rivayet edildiğine göre Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

"Şüphesiz Güneş ve Ay Allah'ın (kudretini yansıtan) delillerden iki delildir. Herhangi bir kimsenin ölümü veya haya­ti için tutulmazlar. O halde (Güneş ve Ay'ın) tutulusunu gördüğünüz za­man namaz kılınız. İçinde bulunduğunuz durum aydınlanıncaya kadar dua ediniz" [191]

Güneş tutulması bir seferinde Hz. Peygamber'in oğlu İbrahim'in vefa­tına rastlamıştı. Bazıları Güneş tutulmasının İbrahim'in ölümünden ötü­rü olduğu iddia ettikleri için Rasulullah (s.a.v) yukarıdaki hadis-i şerifte "... kimsenin ölümü ve hayan için değildir" buyurarak o düşünceyi nehyetmiştir.

Bu namazların kılınış şekli:

Güneş veya ay tutulduğunda cemaatle iki rek'at namaz kılmak sünnet-i müekkede'dir.  

Cemaat olmazsa münferiden yani tek başına kılmak da sünnettir. Bu namazın her rekatında iki defa ayakta durmak, iki kıraat ve iki rüku et­mek daha faziletlidir. Bu takdirde şöyle kılınır:

İhram tekbiri alınıp normal dua ve Fatiha okunduktan sonra Bakara suresi veya onun kadar ayetler okunup rükuya varılır.

Rükuda 100 ayet kadar teşbih edilir. Sonra tekrar ayağa kalkıp Fatiha okunur ve ondan sonra Al-i İmrân suresi veya 200 kadar âyet okunur. Tekrar rükuya varıp orda da 80 âyet ka*dar teşbih edilir. Sonra itidal ve secdeler edilip ikinci rek'ate kalkınır.

İkinci rak'atta fatiha'dan sonra Nisa suresi veya 150 âyet okunur rüku edilir. Rükuda 70 âyet kadar teşbih edilip tekrar kalkılır ve Fâtiha'dan sonra Mâide suresi veya 100 âyet okunur. Tekrar rükuâ varıp orda da 50 âyet okunur. Sonra itidal ve secdeler edip teşehhüd, salâvât ve dua okun­duktan sonra selâm verilir.

Güneş tutulması namazı gündüz kılındığı için kıraat gizli olur. Ay tu­tulması namazı ise gece kılındığı için açıktan okunur. Bu namazların ca­mide kılınması daha faziletlidir. İmam namazdan sonra cuma hutbesi gibi iki hutbe okuyup cemaatı hayır işlemeye ve tevbeye çağırır.

Güneş tutulması namazı, güneşin açılması veya tutulmuş vaziyette batması ile kaçırılmış olur.

Ay tutulması namazı da Ay'ın açılması veya Güneş'in doğmasıyla ka­çırılmış olur. Yani ondan sonra bu namazlar kılınmaz. Güneş ve Ay tutul­ması sebebi bu gün insanlarca daha iyi bilinnıekle beraber ürperti verir.

Güneş ve Ay Allah'ın büyük nimetlerindendir. Bunların kıymetini bil­mek, şükretmek ve kaçırılmaması için tevbe ve dua etmek müslümanın görevlerindendir. [192]

 

Yağmur Duası Namazı

 

Yağmur duası namazı sünnettir. İmam, tevbe etmekle, sadaka vermekle, zulümden kaçınmakla, kul haklarını ödemekle, barış sağlamakla ve üç gün oruç tutmakla emreder. Dördüncü gün mütevazi bir kıyafetle ihtiyar, çocuk ve kadınlar dahil tüm halk sahraya çıkar.

Bayram namazı gibi iki rekat namaz kılar. Hutbe okunur, daha sonra üst giysisini yakası aşağı gelecek şekilde tersine sırtına alır, bolca dua ve istiğfarda bulunur.

Resulullah (s.a.v.)'in şu duasıyla dua ederler:

"Ey Allah'ım! Bizi rahmetinle sula, ne azab ne helak ne bela ve ne de yıkım ile bizi sulama.

Ey Allah'ım! Tepelerin, yüksek yerleri, nebat bitirilen yerleri vadi içle­rini ve üzerini sula. Suyu bize doğru çevir, aleyhimize çevirme.

Ey Allah'ım! Bize yardımcı olan, kolaylık veren, içimize sinen, sonu­cu hayırlı ve verimli olan yağmurla, bol su ile yeri yağmurla örten bulutla yeri ve beldeleri kuşatan akan su ile daimi olarak sula.

Ey Allahım! Bizi yağmurla sula, bizi rahmetinden ümit kesenlerden eyleme.

Ey Allahım! Kırlarda ve beldelerde ancak sana şikayet edeceğimiz, meşakkat, açlık ve darlık vardır.

Ey Allahım! Bizim zıraatlerimizi ekinlerimizi bitir. Bizim için meme­leri süt ile doldur. Bize göğüs bereketlerinden indir. Bize yerin bereketle­rinden bitir. Senden başka kimsenin açamayacağı belaları bizden aç.

Ey Allahım! Senden af dileriz. Sen çok bağışlayıcısın. Bize gök gürlemeleriyle seni zikreden, vadilerimizi sulayan gökten yağmur gönder." [193]

Yağmur, ekinlerimiz için en temel bir gıdadır. Dünyada olan intizam Yüce Allah'ın takdiriyle bir seyir halindedir. Bir sene yağmurların yağ­maması ile Dünya'nın bütün ekonomik düzeni alt-üst olur. Yağmurun yağmadığı veya su kaynaklarının kuruduğu bir zamanda yağmura ihti­yaç duyulduğu için istiska (yağmur dileme) namazını kılmak sünnettir.

İstiska namazının delili şu ayeti kerimedir:

"Rabbimizin mağfiretini işleyin çünkü O bağışlayandır. (Mağfiret dileyin) ki üzerinize gökten bol yağmur gönderir" (Nuh: 71/10-11)

Ebu Hureyre (r.a) şöyle demiştir:" Rasulullah (s.a.v) bir gün yağmur istemek için çöle çıktılar. Ezansız ve kametsiz bize iki rekat namaz kıl­dırdı. Sonra hutbe okudu ve Allah'a duada bulundular, bu arada ellerini kaldırıp yüzünü kıbleye doğru çevirdi. Sonra cübbesini çevirdi. Şöyle ki sağ tarafını sola ve sol tarafını da sağa getirdi."[194] Dünya, imtihan dünya­sı olduğu için Allahu Teala bizi denemek, terbiye etmek ve bazı ibretleri göstermek için zaman zaman yağmurlar yağdırmaz. Bu kısıtlamalara kar­şı yukarıda işlediğimiz Yağmur Duası Namazı ile ihtiyaçlara cevap verildiği herkesçe malumdur. Bu nedenle böylesi bir durumla karşılaştı­ğımız zaman Rabbimizin emrinden anladığımız: "Bana tevbe et, şükret, sana vereyim." olmaktır. Yağmurun kesilmesi veya su kaynaklarından bi­rinin kuruması ile hasıl olan su ihtiyacı için bu namazın kılınması sünneti müekkededir.

İstiska Namazı: Yağmura ihtiyaç duyulduğu zaman yağmur na­mazını kılmak müekked sünnetlerdendir. Devlet yetkilisi emrettiği zaman kılınması gerekli olur. Bu namaz tek başına da kılınabilir. Fakat cemaatla kılınması daha sevaptır. İhtiyaç duyulduğunda devlet yetkilisi halka ara­lıksız dört gün oruç tutmalarını, günahlardan tevbe etmelerini, sadaka vermelerini ve mazlumların haklarının geri verilmesini emreder. Dördün­cü gün herkes oruçlu olarak sahraya, yani şehir veya köyün dışında açık bir meydana çıkar. Yağmur duası namazında eski elbise giyilir, tevazu ve alçak gönüllülükle gidilir. Çocuklar, yaşlı erkek ve kadınlar, koyun-kuzu ve diğer küçük baş ile büyük baş hayvanlar birlikte götürülür.

İmam, cemaata bayram namazı gibi iki rek'at namaz kıldırır. Sonra bayram hutbeleri gibi iki hutbe okur. İki hutbenin başında tekbîr yerine 9 istiğfar, ikincide de 7 istiğfar eder. Birinci hutbede yukarıdaki duayı da yüksek sesle okur. İmam ikinci hutbenin üçte birini okuyunca kıbleye dö­nüp üstte ve belden yukarı giydiği cübbe, palto veya ceketini yukarısı aşağıya ve sağ tarafı sola gelecek biçimde ters çevirip omuzuna atacak, cemaat da onun gibi çevirecektir ve elbiselerini daha sonra soyununcaya kadar anılan kıyafeti değiştirmiyecekler. Böyle yapmaları sünnettir.

İslam devletinin yetkilisi yağmur namazına çıkmazsa, cemaat bu işi yapacak. Ancak şehir veya köy dışındaki araziye çıkamayacaktır. [195]

 

Savaş Anında Kılınan Korku Namazı

 

Savaş halinde üç şekilde namaz kılınır:

1- Düşmanın kıble tarafında olmaması durumu.

İmam cemaati iki fırkaya ayırır. Bir fırka düşmana karşı durup, düşma­nı takip eder. Diğer fırka imamın arkasında durup, cemaat ile imama işti­rak ederek, bir rekat namaz kılar.

Birinci rekat biterken imam bekler, arkasındaki cemaat diğer rekatını tamamlayarak selam verir, düşmana karşı durmak için gider. Düşmanı bekleyen o diğer topluluk hemen gelip imama uyar ve onunla bir rekât kı­larlar. Bu arada imamın iki rekâtlık namazı bitmiş olur, selam vermeden bekler, arkasında bekleyen cemaat diğer ikinci rekât için kalkar. İkinci re­kâtını kılar imamla beraber selam verirler.

Peygamberimiz (s.a.v) Zatur-rika Gazvesi'nde kıldığı namaz şekli: Sa­lih bin Havvat, Zatur-rika günü Hz. Peygamberle birlikte bulunan kimse­lerdendir. O şöyle rivayet eder: "Askerin bir kısmı Rasulullah ile beraber (namaz için) saf bağladı. Öbür kısmı da düşmana karşı saf bağladı. Rasu­lullah kendisi ile beraber bulunanlara bir rekat kıldırdı. Sonra ayakta sa­bit kaldı. Kendisi ile bir rekat kılanlar kendi başlarına (bir rekat daha) kı­larak (iki rekatı) tamamladılar. Sonra çekildiler ve düşmanın yüzüne karşı saf bağladılar- ve (düşman karşısında bulunan) öbür taife geldi, Rasulullah ikinci rekata kalktı Onunla birlikte birlikte kıldılar. Sonra Rasulullah (tahiyyata oturdu, namazdan çıkmayıp) -oturmakta devam etti. Cemaat de diğer rekatı kendi başlarına kalıp tamamladılar. Sonra Rasulullah bunla­rla beraber selam verdi." [196]

2- Düşmanın kıble tarafında olması durumu:

İmam cemaati (yine) ikiye ayırır.

İmam onları iki safa ayırır. Her iki safla ihram tekbirini alır. İmam secdeye gittiğinde birinci saf imamla beraber secdeye gider diğer saf secdeye gidenleri muhafaza eder. İmam kıyama kalktığında diğer saf secdeye gider ve kıyamda imama yetişir.

Bu ikinci namaz şekli peygamberimiz (s.a.v)'in Usfan Gazvesi'nde kıldığı namazdır.

İbni Abbas (r.anhuma) şöyle rivayet eder:

"Peygamberimiz namaza kalktı. Cemaat de onunla birlikte namaza kalktılar. O, tekbir aldı, cemaat de birlikte tekbir aldı. O, rüku'a gitti. Ce­maatin bir kısmı da (birinci safta olanlar) O'nunla birlikte rüku'a gittiler. Sonra secde etti, O'nunla birlikte secde edenler de kalktılar, ve kardeşle­rini korudular. Bu sefer diğer grup peygamberimiz ile birlikte rüku'a ve sücuda gittiler. Bu arada tüm cemaat namazın içinde olup, bir kısmı öteki­leri koruyarak namazlarını kıldılar." [197]

Düşmanla fiilen savaşılmıyorsa ve düşman da kıble tarafında ise bu durumda imam cemaatı saflara ayırır. Baştaki iki saf ifade edilen şekilde namaza dururlar. Eğer ordunun iki veya üç yerden saldırıya geçme durumu ihtimali varsa o zaman imam cemaati o kadar safa ayırır (üç veya dört saf gibi). O zaman her bir saf için ayrı ayrı rekatla namaza devam eder. İmam sonraki rek'atın kıyamı gelince bir sonraki saf onunla beraber o rekatını kılar. Neticede üçüncü veya duruma göre dördüncü rekatın sonunda bütün cemaat teşehhüd için hep birlikte oturup selam verirler.

3- Korku ve tehlikenin kızıştığı durum:

Bu durumda herkes imkânı dahilinde kolayına nasıl gelirse öyle nama­zını kılar. Artık kıbleye ister yönelsin (ister yönelmesin, ister hayvan sır­tında olsun, ister yaya olsun namazın nasıl kılabiliyorsa öylece kılar).

Üçüncü kılınış şekli ise, savaşın kızıştığı andır. Bu durumda imkanlar nasıl elverirse öylece namaz kılınır.

Abdullah ibni Ömer (r.anhuma) Usfan gazvesinde kılınan namaz şek­lini zikrettikten sonra, bu namazı da Rasulullah (s.a.v)'den şöyle rivayet eder: "Korku bundan da (geçen iki şekilden de) fazla olursa yürüyerek, durarak, binerek kıbleye yönelmiş olsun- olmasın güç yetirdiği kadar namazım kılsın." [198]

Savaşta kılınan korku namazının delili Kur'an-ı Kerim'in şu ayeti ke­rimesidir:

"Sen de içlerinde bulunup, onlara namaz kıldırdığın zaman, onlardan bir kısmı seninle namaza dursunlar, silahlarını (yanlarına alsınlar). Böy­lece (namazı kılıp) secde ettiklerinde (diğerleri) arkasında olsunlar. Son­ra henüz namazını kılmamış olan (bu) diğer grup gelip, seninle beraber namazını kılsınlar ve onlar da ihtiyat tedbirlerini ve silahlarını alsınlar. O kâfirler arzu ederler ki siz silahlarınızdan ve eşyanızdan gafil olasınız da üstünüze birden baskın yapsınlar. Eğer size yağmurdan bir eziyet olur yahut hasta bulunursanız, silahlarınızı bırakmanızda size günah yoktur. Yine de tedbirinizi alın, şüphesiz Allah, kâfirler için alçaltıcı bir azap ha­zırlamıştır."  (Nisa: 4/102)

Bilindiği gibi farz namazların kılınmaması için hiçbir mazeret meşru kabul edilmemiştir. Bu itibarla her durumda namaz kılmak gerekir. Nor­mal koşullarda namaz kılınması farz olduğu gibi seferde ve savaş halinde bile namazın terkedilmesi, geciktirilmesi veya bile bile kazaya bırakılma­sı düşünülemez.

Cephede düşmanla savaşırken de namazın kaçırılmaması, hatta cema­atla kılınması Allah tarafından istenmiş ve mü'minler namazla meşgul iken düşman şerrine karşı tedbir sistemi de konulmuştur.

Rükünler, şartlar, sünnetler ve rek'at sayısı bakımından diğer zaman­larda kılınan namazlardan farksız olmakla beraber, savaş taktikleri ve icapları açısından bir takım müsamahalar ve istisnai farklılıklar meşru ka­bul edilmiştir. Burdaki korkudan kasıt savaş halinde düşmanla başbaşa durumda oluşabilecek tehlikedir.

Harpte, korkulu anlarda dahi yine namaz kılınması zorunludur.

Peygamberimiz (s.a.v.)'den savaşta on altı şekilde namaz kıldığı riva­yet olunmuştur. İmam Şafii (r.a.) bunlardan 4 tanesini kılınış şekilleriyle beraber mezhebinde kabul görmüştür. Bunları öz olarak sıralayalım.

1. Namaz şekli Zatur-Rıka Namazı olarak bilinir. [199]

Bu namaz şeklinde düşmanın kıble tarafında olduğu, ama düşmanın görülmesine engel olacak bir durum vardır.

2. Namaz şekli Ûsfan Namazı olarak bilinir. [200]

Bu namaz şeklinde düşmanın kıble tarafında olduğu ve düşmanın gö­rülmesine engel olacak bir durumun söz konusu olmadığı kabul edilir.

3. Namaz şekli ise savaşın kızıştığı anda kılınan namazdır.

Bu namaz şeklinde herkes imkânı dahilince kolayına nasıl gelirse o şe­kilde namazını eda edecektir.

4. Namaz şekli ise, kitabımızın asıl metninde mevcut olmadığı, Şafii mezhebinin diğer fıkıh kitaplarında söz konusu namazlardan biri olarak kabul edildiği için onu da burda belirtelim.

Bu namaz şekli "Batn-ı Nahl Namazı"dır. [201] Bu namaz şeklinde de düşmanın kıble yönünde değil de başka bir yön­de olduğu kabul edilir. [202]

 

Cephede Ve Savaş Halinde Farz Namazlar Dört Çeşit Kılınabilir

 

1. Zatur-Rıka Namazı:

 

Düşman kıble cephesinde olup görülmesine engel tepe ve dağ gibi bir şey var veya başka cephede bulunur.

Bu takdirde askerden bir grup düşmana karşı bekler. İmam da diğer grupla namaza başlayıp bir rek'at namaz kıldırır.

İmam ikinci rek'ate kalkınca kendisine uyanlar ondan ayrılmaya kal­ben niyet ederek hemen namazının ikinci rekatını bitirir ve düşmana karşı vaziyet alır. Orada düşmana karşı beklemekte olan grup gelip imama uyar ve imamla beraber ikinci rek'atı kılar. İmam ikinci rek'atın teşehhüdüne oturunca bu grup ayrılmaya niyet etmeden kalkıp kendi ikinci rek'atını kı­lıp imama teşehhüdde yetişir ve imamla beraber selam verirler. Bu tarif iki rek'atlı namaza aittir. Üç rek'atlı namazda imam birinci gruba iki rek'at kıldırır, diğer guruba bir rek'at kıldırır veya bunun tersini yapar. Birinci şekil daha iyidir. Dört rek'atlı namazlarda her gruba iki rek'at kıldırır. İmamın askerleri dört gruba ayırıp her birine bir rek'at kıldırması da mümkündür.

Bu şekilde kıldırmaya Zatur-Rıka Namazı denilir. [203]

 

2. Ûsfan Namazı:

 

Düşman kuvveti kıble cephemizde olup onları görmemize engel bir şey yok, kuvvetimizin yarısı gerektiğinde ona karşı direnebilir durumda­dır.

Bu takdirde İslam askerleri iki saf halinde dizilir ve hepsi toplu halde imama uyar. İmam ilk rek'atın secdesine gittiği zaman bir saf onunla be­raber secde eder. Diğer saf itidal'de (ayakta) bekler. İmamla beraber secde eden saf imamla birlikte ikinci rek'ata kalktıktan sonra bekleyen saf secde ederek imama ikinci rek'atın kıyamında, yani henüz ayakta iken veya rükuûnda yetişir. Bütün cemaat ikinci rek'atın itidaline kalkınca, daha önce beklemiş olan saf imamla beraber secdeye gidecek, diğer saf itidalde bekliyecek. İmam ve beraberindekiler secdeler edip oturunca, bekleyen saf da secdeler edip oturacak ve beraber selam verecekler.

Bu kılmış tarzına Usfan Namazı denilir. Çünkü Resul-i Ekrem (s.a.v.) orada bu şekilde kıldırmıştir.

3. Düşman saldırısının her an beklendiği, ciddi tehlike ve şiddetli kor­kunun bulunduğu ortamda kılınan namazdır.

Böyle bir durumda asker, cemaat yani herkes tek başına namazını eda eder. Namaz esnasında yürümeleri, binek üstünde koşturmaları, kıbleden başka yönlere yönelmeleri sakınca teşkil etmez. Normal rüku veya secde edemedikleri takdirde işaretle rüku ve secdeyi ifa ederler. Ardarda darbe­ler indirmeye devamlı hareket etmeye ihtiyaç duyduklarında bunu yap­malarında mahzur yoktur. Böyle kılınan namazlar sonra iade edilmez, ya­ni tekrar kılınmasına gerek yoktur.

Asker böyle savaş esnasında namaz kılarken düşmana karşı bağırıp ça­ğırmaya veya konuşmaya yetkili değildir. Aksi takdirde namazı bozulur. [204]

 

4. Batn-ı Nahl Namazı:

 

Düşman kıble yönünden başka yöndedir.

İmam askeri iki gruba ayırıp bir gruba namazın tamamını kıldırır. Son­ra diğer gruba da kıldırır. İkinci namaz imam için iade edilen, yani ikinci kez kılınan namaz hükmünde olur. [205]

İslam dini, harbin en şiddetli anlarında, ölümle karşı karşıya iken dahi namazı hiç bir kimseden af ettirmiyor. Yukarıda zikredilen türlü şekiller­de namazı mutlak olarak kılmayı emir buyuruyor.

Hasta olan kimse bile oturarak, oturarak kılamazsa yanı üzerine yasla­narak, bunu yapamazsa arka üstü yatarak başı ile ima etmek suretiyle, ba­şını da oynatamazsa göz kapakları ile ima ederek namazını kılar.

Netice olarak namazın kilınmaması için hiç bir sebep ve mazeret ka­bul edilmemiştir.

Acaba namaz kılmayan veya ihmal ederek vaktinden çıkaran kimse kı­yamet gününde huzuru ilahide hangi sebep ve mazereti ileri sürecektir. Onun için namazı, dünyadaki her şeyden kıymetli ve ehemmiyetli bilip gayet dikkat ederek hiç bir şekilde geçirmemeye gayret edilmelidir. [206]

 

Giyilmesi Haram Olan Elbiseler

 

Erkeğin ipekden mamul herhangi bir giysiyi giymesi, altın takması ha­ramdır. Kadınlara ise helaldir. Altının azı veya çoğu haramda aynıdır. Bir kısmı ipek, bir kısmı pamuk veya keten elbise giyilmesi, ipeğin pamuk

veya ketenden fazla olmaması durumunda caizdir.

Delili şu hadis-i şeriftir:

" İpekli elbise giymeyiniz. Altın ve gümüş kap­lardan içmeyiniz. Bunların tabaklarından yemek yemeyiniz. Çünkü bun­lar, dünyada kâfirlerin, ahirette de müslümanlarındır." [207]

Başka bir hadis-i şerifte peygamberimiz:

"İpek ve altından hazırlan­mış elbiseler ümmetimin erkeklerine haram, kadınlara ise helal kılınmış­tır." [208] buyurmuştur.

Altın yüzüğün erkeklere haram olduğunu Ebu Hureyre şöyle rivayet eder: "Hz. peygamber erkekler için altın yüzükten nehyetmiştir." [209]

İslam dini kadınlar için normal bir şekilde süslenmeyi mubah görmüş­tür. Onların altın ve ipeği kullanmalarını caiz görmüştür. Erkekler için ise altın ve ipeğin kullanılmasını haram etmiştir. Bu hususta bazı önemli hik­metler vardır. Bunlar: Yüce Allah'ın yaradılışı itibarıyla biyolojik ve kuv­vet yönünden daha güçlü kıldığı erkeğe yakıştırmaz. Normal akl-ı selim sahibi kimseler de erkeğe bunları uygun görmez. Altının erkekler için kullanılmasının haram oluşu İslam'ın genel olarak israfa karşı açtığı sa­vaşa ait programın bir parçasıdır. İsraf, milletleri helaka götürüp sosyal prensiplerin bozulmasına yol açar. Ayrıca hükmün bir ekonomik yönü da­ha vardır. Bu da altın, dünya piyasasının en önemli yatırım maddesidir. Bunun için dinimiz altını erkekler için süs aracı ve mutfak eşyası olarak kullanılmasını uygun görmez. [210]

 

Ölünün Teçhiz Ve Tekfin İşlemleri

 

Ölü için dört şey lazımdır:

1) Ölüyü yıkamak.

2) Kefenlemek.

3) Namazını kılmak.

4) Defnetmek. [211]

 

Ölünün Yıkanması

 

Ölüye yapılması gereken ilk teçhiz görevi onun yıkanmasıdır. Ölüyü yıkamanın en azı onun vücudunda bulunan pislik ve kirler gi­derildikten sonra bütün bedenini temiz su ile bir defa yıkamaktır.

Ölüyü yıkamanın en mükemmel şekli: avret yerinin kapatılarak örtülmesidir. Baştarafı biraz yüksek tutulur, sol eli ile karnı üzerinden yukarı­dan aşağıya doğru karnı sıvazlanır ki bir pislik varsa çıkabilsin. Sonra eli­ne bir bez sarararak ölü sırt üstü çevrilir ön ve arka tarafı yıkanır. Daha sonra eline eldiven gibi ikinci bir bez sarılarak ölünün dişleri ve burun de­likleri iyice yıkanır. Sonra diri abdesti gibi ona abdest alınır. Abdest alı­nırken: "Ölüye sünnet olan abdesti aldırmaya niyet ettim" der.

Ölüyü yıkayan kişi ölüye aldırdığı bu abdestten sonra, ölüyü önce ba­şından ve yüzünden başlayarak sabun ve benzeri temiz şeylerle yıkar. Sa­çını ve -varsa- sakalını tarar, dökülen kıl ve tüyleri toplar, kefene koyar ki defnedilebilsin.

Ölünün saç ve tırnakları kesilmez. Daha sonra yüzü sağ ve sol tarafı yıkanır. Sağ tarafı üzerine çevrilerek sırtının sol kısmı da yıkanır. Bu yı­kama üç defa tekrarlanır. Ölü ihramda değilse, sonunda kâfur gibi güzel kokulu bir şey kullanılır.

Ölüyü bu şekilde yıkamanın delili, Ümmü Aliyye (r.anha)'nın şu riva­yetidir:

'Biz Rasulullah (s.a.v)'ın kızı Zeyneb'i yıkarken, Peygamber (s.a.v) bize gelip, "O'nu üç defa veya beş defa veya lüzum görürseniz da­ha fazla su ve sidr (gül gibi hoş kokulu bir nesne) karıştırınız. Yıkamaya başlarken sağ uzuvlarından başlayarak, önce abdest uzuvlarını yıkayınız ." [212] buyurdu. [213]

 

Ölünün Kefenlenmesi

 

Ölünün ikinci teçhiz görevi kefenlenmesidir:

Kefenlemenin en azı tüm vücudunu kaplayacak bir örtü ile ölüyü ke­fenlemektir. İhramda bulunanın başı örtülmez.

Kefenin en uygunu ve ekmeli ise, ölü erkek olursa, herbiri Ölünün ba­şından aşağıya kadar bütün vücudunu örtebilecek kadar üç parça bezle kefenlemektir. Bu üç parçaya bir sarık ve bir gömlek ilave edilmesi caiz ise de mekruhtur.

Hz. Aişe (r.anha) şöyle rivayet eder:

"Rasulullah (s.a.v) içinde gömlek ve sarık olmayan, pamuklu bembeyaz, üç katlı elbise ile kefenlendi." [214]

İki parça ile kefenlenmesi ve bunların beyaz olması sünnettir. Bunun delili de, peygamberimiz (s.a.v), kızı Ümmü Gülsüm'ün bu şekilde ke­fenlenmesi için emir buyurmuş olmasıdır. [215]

Ölü kefenlenirken, burun delikleri, kulak ve ağız gibi menfezleri, alın ve avuç içi gibi sücud azalan üzerine güzel koku serpmek ve pamuk koy­mak sünnettir. Daha sonra kefen bezleriyle sarılır. Baş ucu, beli ve ayak uçları birer parça ile kuşak gibi bağlanır. Defnedilirken kabirde bu kuşak­lar çözülür. [216]

 

Düşük Ve Şehidin Hükmü

 

Ölülerden iki sınıf var ki ne yıkanır, ne de namazları kılınır.

Birincisi, savaş alanında müşriklerle yapılan savaşta ölen şehit.

İkincisi ise ana rahminden düşük olarak doğup ses çıkarmayan ölü ço­cuk.

Ölü üç kere, beş kere veya daha fazla ama tek olarak yıkanır. (Bir, üç, beş, yedi...)

Birinci yıkanışında sidir, (kır çıkaracak sabun "gibi maddeler) kullanı­lır. Son yıkanışında bir miktar kâfur kullanılır.

Ölü üç beyaz bez ile kefenlenir. Sarık ve gömlek bunların dışındadır.

Düşük: Gebeliğin en az süresi olan altı haftadan önce doğan ölü çocuk­lardır.

Şehit: İslamı savunmak için Allah ve resulünün emirlerini yükseltmek amacıyla herhangi bir halde ölen veya öldürülen müslümandır.

Yukarıdaki her iki durumdaki şehit ve düşük yıkanmaz ve üzerine cenaze namazı kılınmaz öylece defnedilir.

Düşük, normal hayal alametlerine sahip olmadığı için yıkanması gerekmez ve aynı şekilde yıkanması gerekmediği gibi üzerine namaz da kılınmaz.

Şehit de Allah rızası için öldüğünden, bulunduğu hal üzere defnedilir. Çünkü onun kanı bir şehadet mürekkebidir.

Şehidin yıkanıp kanının temizlenmesi gerekmez. Tabi şehit üzerinde kan olsun olmasın farketmez, onun yıkanması ve üzerine namaz kılınması gerekmez.

Düşük için Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

"Çocuk hayat alametiyle doğmadıkça cenaze namazı kılınmaz, kendisi mirasçı olmayacağı gibi, başkası da onun mirasçısı olamaz." [217]

Diğer bir hadis-i şerifte yine peygamberimiz şöyle buyurmuştur:

"Düşük hayat alametiyle doğup ölüre cenaze namazı kılınır ve kendi­si mirasçı olur." [218]

Birinci hadisteki durumda olan düşük, yıkanmadan ve cenaze namazı kılınmadan defnedilir. İkinci hadisteki düşük için büyükler gibi teçhiz ve tekfin muamelesi görülür.

Şehidin yıkanma, kefenleme ve cenaze namazı işlemlerinin yapılmayı­şının hikmeti, şehadet eserinin üzerinde bulunması ve bu haliyle gömül­mesi gerektiğindendir.

Cabir (r.a) şöyle rivayet etmiştir: "Hz. Peygamber, Uhud savaşında şehid olan müslümanlan, yıkamadan ve cenaze işlemi yapmadan kanlı elbi­seleriyle defnedilmesini emretmiştir." [219]

Ebu Hureyre (r.a)'dan rivayetle Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

"Allah yolunda yaralanan bir kimse, muhakkak kıyamet gününde ya­rası kan saçarak, rengi kan renginde, kokusu misk kokusu olduğu halde gelecektir."[220]

 

Cenaze Namazı

 

Ölü üzerine dört tekbir getirilerek cenaze namazı kıhmr.Birinci tekbirden sonra fatiha okunur. İkinci tekbirden sonra Peygamberimiz (s.a.v.)'e salavat-ı şerife getirilir. Üçüncü tekbirden sonra ölü için şöylece dua edilir:

'Ey Allahım! Bu senin kulundur. Senin kullarının oğludur. Dünya'dan, takatından, sevdiklerinden çıkmış, kabir zulmetine doğru gidiyor ve senden başka İlah olmayıp, ancak senin ibadete layık ALLAH olduğuna; senin hiç şerikin ol­mayıp, tek olduğuna ve Muhammed (s.a.v.)'in senin kulun ve resulün,olduğuna şehadet etti. Bunu sen bizden daha iyi bilensin. Allahım! O sana misafir oldu. Sen ikram edenlerin en hayırlısısın. O senin rahmetine muhtaçtır. Senin ona azap etmeye ihtiyacın yok. İşte bizler, onun için şefaatçi olarak ümid içinde hu­zuruna geldik. Allahım! O muhsin kimse ise, ihsan ve iyiliğini arttır, eğer gü­nahkar ise müsamaha ile muamele et. Ona rahmetinle rızanı nasip buyur. Onu kabir azabı ve fitnesinden koru. Kabrini genişlet, üzerinden yerin sıkıntısını uzaklaştır. Ey marhemetlilerin en merhametlisi Allah'ım! Rahmet eyle de onu bundan emniyete kavuştur, ta ki onu cennetine yollayasın.'

Dördüncü tekbiri alıp şu duayı okur: "Ey Allah'ım! Bizi onun sevabın­dan mahrum etme. Bize fitne musallat etme ve bizi de onu da bağışla" [221] diyerek dördüncü tekbirden sonra selam verilir.

Ölüyü kabre indirirken şu duayı okumak sünnettir: 'Bismillahi ve âla milleti Resulillahi '

Yüzü kabrin kıble tarafına gelecek şekilde ve başı tarafından kabre götürülürek rıfk ile defnedilir. Ölünün yanağının altından (yastık biçiminde) yüksekçe toprak konması sünnettir.

Kabrin üzerine bina yapılmaz, kireç ile beyazlatılmaz, ölünün üzerine yüksek sesle ağlanmaz, ama normal gözyaşı dökerek üzüntüyü belirten ağlamada herhangi bir sakınca yoktur.

Üç güne kadar yakınları taziye edilir. İki ölü bir kabre defnedilmez. Ancak ihtiyaç varsa defnedilebilir.

Cenaze namazı, hicretin birinci senesinde meşru kılınmıştır.

Meşruiyetinin delili, Ebu Hureyre (r.a)'m şu rivayetidir:

"Rasulullah (s.a.v) Necaşı'nin öldüğü gün ölüm haberini verdi ve sahabeleriyle birlikte namazgaha çıkıp onları safa dizerek, dört tekbir alıp cenaze namazını kıldırdı." [222]

Ölen bir müslüman için cenaze işlerinin görülmesi farz-ı kifayedir. Bunun için dört şey vacip olur: Ölüyü yıkamak, kefenlemek, cenaze namazını kılmak ve defnetmek. Ölünün yıkanması ve kefenlenmesi açıklandı şimdi cenaze namazının kılınmasına geçelim.

Bu namazın rükünleri şuhlardır:

a) Niyet etmek. Şöyle niyet getirilir:

"Bu meyyitin üzerine farzı kifaye olan dört tekbirden oluşan cenaze namazını kılmaya niyet ettim."

b) Ayakta durmak. Hastalık veya herhangi bir acizlik varsa oturarak da kılınabilir.

c) Başlangıç tekbiri ile beraber dört tekbir getirmek. Her tekbirde elle­rin kaldırılması ve daha sonra bağlanması sünnettir.

d) İlk tekbirden sonra fatiha-ı şerifi okumak, bundan evvel iftitah du­ası okunmaz. Ama Eûzu besmele çekilmesi sünnettir.

e) İkinci tekbirden sonra Peygamberimiz (s.a.v.)'e salavat getirmek. Salavatın en azı;

"Allahümme salli âla Muhammed."

Salavatın en uygunu ve tamam şekli de;

" Allahümme salli âla seyyidina Muhammedin ve âla ali seyyidina Muhammed. Kema salleyte âla Ibrahime ve âla ali İbrahime fil âlemiyne inneke hamidün mecid."

f) Üçüncü tekbirden sonra ölü için duâ etmek.

Duanın en azı; 'Allahümmağfir lehü" yani "Allahım, Onu mağfiret et" veya "Allahümmerhamhu', yani 'Allahım ona merhamet eyle' diye dua etmektir.

Duanın uygun şekli, "Allahumeğfir li hayyina ve meyyitine ve şahidina ve ğaibina ve kebiyrina ve sağıyrina ve zekerina ve ünsâna. Allahümme men ahyeytehu minna fi ehyihi âlal-İslam. Ve men teveffeytehu minna feteveffehu âlal-iman.

Yapılması gereken bu duanın en uygunu metinde geçen yukarıdaki dua ile ölü için şu mağrifet duasını yapmaktır:

'Aîlahüme hazâ âbduke vebnu âbdike harece min ruhid-dünya ve sı-âtîha ve mahbubuhu ve ehibbauhu fiha ila zultemil kabri ve ma huve lakıyhi. Kâne yeşhedü en la ilahe illa ente vahdeke la şeriyke leke ve enne Muhammeden Abduke ve resuluke ve ente â'lemu bihi minna.

Allahümme innehu nezzele bike ve ente hayru menzulin bih ve asbaha fekîyren ila rahmetike ve ente ğaniyyun ân âzabike ve kad ci'nake rağıbina ileyke şufeâe lehü.

Allahümme in kane muhsinen fe zid ihsanihi ve in kâne mûsiyen fetecavez ân seyyiatihi ve lakkihi bi rahmetike rıdake ve kıhi fitnetel kabri ve âzabehu. Vefsah lehu fi kabrihi ve cafil arde ân cenbeyhi. Ve lakkihi birahmetikel emne min âzabike hatta tebâsehu âminen ila cennetike bi­rahmetike ya arhemerrahimin.'

Yukarıda belirtilen üç duadan birincicisi ile rükün yerine gelir, ikinci dua efdal. üçüncüsü de en efdaldir. Sadece birinci duanın yapılması da yeterlidir. [223]

 

Cenazeyi Mezarlığa Götürmek

 

Cenazeyi kabre kadar taşıyıp ve onunla refakat etmek erkekler için sünnettir. Bu konuda Bera bin Azib (r.a) şöyle demiştir:

"Rasulullah (s.a.v) bize, cenaze arkasından gitmeyi, hastayı ziyaret et­meyi, davete icabet etmeyi ve mazluma yardımı emretti." [224]

Ölünün defin işi tamamlanıncaya kadar beklemek müstehaptır. Pey­gamberimiz (s.a.v)

"Namaz kılıncaya kadar cenazede hazır olan kimseye bir kırat, gömülünceye kadar hazır bulunana iki kırat vardır."buyurdu.

-İki kırat nedir? diye soran birisine Peygamberimiz (s.a.v):

 "İki büyük dağ gibi sevap" diye cevap vermiştir. [225]

Cenazeye refakat görevi kadınlara sünnet değildir. Bilakis, peygambe­rimiz (s.a.v)'in tavsiyelerine aykırıdır.

Hz. Ali' şöyle demiştir:

Bir gün Rasulullah (s.a.v) çıkarken oturan bir kadın topluluğu gördü.  Onlara:

"Sizi burada oturtan nedir?" diye sordu.

Kadınlar: 'Cenazeyi bekliyoruz' dediler. Rasulullah (s.a.v):

"Siz bunu yıkayabiliyor musu­nuz?" diye sordu.

Kadınlar: 'Hayır' dediler, bunun üzerine Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:

"Dönün, günahkâr olursanız sevap kazanamazsı­nız ." [226] buyurdu.

Cenazeye refakat edilirken, yürüyerek refakat etmek sünnettir. Sevban (r.a) şöyle demiştir:

Rasulullah (s.a.v) bir cenaze ile birlikte giderlerken kendisine bir bi­nek hayvanı getirildi. Fakat buna binmek istemedi. Cenaze dönüşünde bir binek getirdiler. Bu sefer bindi. Kendisinden bunun sebebi sorulunca, O:

"Şüphesiz melekler yürüyorlardı, onlar yürürken hayvana binmek iste­medim. Dönüşte melekler dağılınca ben de bindim." [227] buyurdu.

Cenazeyi taşımak, ölü için feryat etmemek, ölenin akrabalarını taziye etmek sünnettir. [228]

 

Ölünün Defnedilmesi

 

Defnedilmesinin delili, Sa'd bin ebi Vakkas (r.a) ölüm hastalığında şunları söylemiştir: "Rasululluh (s.a.v) defnedildiği gibi bana da bir lahd (kabrin kıble duvarının alt kısmında bir oyuk) kazın ve üzerimi kerpiçler­le kapatın." [229]

Toprak sert ise kabri lahd olarak kazmak en efdaldır. Eğer toprak yu­muşak ve gevşek ise, kabir bir miktar kazıldıktan sonra meydana gelen çukurun ortasında, Ölünün rahatça sığabileceği bir kanal şekli kazılması ve ölüyü bu kanala yerleştirdikten sonra kanalın üstü geniş ve uzun taşlar­la kapatılması sünnettir.

Efdal ve uygun olanı bir çukurun bir boy ve bir el uzatımı derinliğinde olması, genişliğinin de takbiren 90-100 cm olmasıdır. Sağ yanı üzerinde ya­tırılıp kıbleye karşı döndürülmesi vaciptir.

Kabrin üzerine bina yapmak haramdır. Ancak Peygamber, salih, şehid ve âlim kişiler için bina yapılmasına dinimizce cevaz verilmiştir.

İki kişinin bir kabre defnedilmesi, haramdır. Yalnız zaruret olursa; mese­la ölülerin çokluğu veya yerin darlığı olursa gömülebilir.

Ölünün yıkamalarının da tek olması sünnettir. Yani 3 kere, daha da de­vam ediyorsa 5 kere, 7 kere gibi.

İlk yıkamada sidr, yani kir çıkaracak sabun gibi maddeler, son yıkayışta da bir miktar kâfur kullanılır.

Namazın kılınış şekli ise yukarıda anlatıldı. [230]

 

Taziye

 

Ölümden sonra üç güne kadar ölenin yakınlarına bağsağlığı dilemektir. Taziye vermek sünnettir. Bunun mükafatıyla ilgili olarak peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

"Herhangi bir müslüman, bir musibetten dolayı müslüman kardeşini ta­ziyede bulunursa, Allahu Teala kıyamet gününde kendisine ikram elbisesini giydirecektir."[231]

Taziyede bulunmakla musibete mübtela olan kişiye sabırlı ve tahammüllü olmayı tavsiye etmektir.

Taziyenin mendup sözleri şunlardır:

'Allah senin ecrini büyük etsin, sana güzel sabır versin ve merhuma mağfiret eylesin' [232]



[1] Taberani.

[2] Buhari, 345, Tirmizi, 213.

[3] Müslim, 668.

[4] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 135-136.

[5] Müslim, 82.

[6] Ebu Davud, 4678; Tirmizi, 2621; Nesai, 23l; İbni Mace, 1079 (Neylü’l-Evtar).

[7] Ahmed, Taberanî ve İbni Hibban rivayet etmiştir.

[8] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 136-137.

[9] Muğnil Muhtaç 1/123'te aynı görüşü paylaşmakla beraber, 122. sahifesinde akşam nama­zının vaktini, "güneşin batışından kırmızı şafağın kaybolmasına kadardır" diye bildirir.

[10] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 138-139.

[11] Müslim, 614.

[12] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 139-140.

[13] Kitabul Fıkh ala Mezahibil Erbaâ, 1/60.

[14] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 140-141.

[15] Ebu Davud, 4403.

[16] Ebu Davud, 494. Tirmizi, 403

Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 142-143.

[17] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları:  143.

[18] Buhari, 1126; Müslim, 724.

[19] Müslim, 730.

[20] Tirmizi,427.

[21] Tirmizi, 523

[22] Tirmizi, 429.

[23] Tirmizi, 430

[24] Buhari, 1127. Müslim, 729.

[25] Ebu Davud, 1418.

[26] Ebu Davud, 142.

[27] Müslim, 838

[28] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 143-145.

[29] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 146.

[30] Müslim, 1163.

[31] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 146.

[32] Müslim, 722.

[33] Buhari, 350, Müslim, 336.

Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 147.

[34] Müslim,76l.

[35] Beyhaki, 2/996.

[36] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 147-148.

[37] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 148-149.

[38] Kitabul Fıkh âla Mezahibil Erbaâ, 1/286.

[39] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 149.

[40] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 150.

[41] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 150-151.

[42] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 151.

[43] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 152.

[44] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 152.

[45] Buhari, 433; Müslim, 714.

[46] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 152.

[47] Ebu Davud, 297.

Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 152-153.

[48] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 153.

[49] Buhari, 1109.

[50] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 154.

[51] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 155.

[52] Buhari, 1544.

Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 155.

[53] Fıkhul İslami ve Edilletuh. 2/194.

Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 155.

[54] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 155.

[55] Müslim, 716.

[56] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 155-156.

[57] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 156.

[58] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 157.

[59] Buhari, 135;Müslim, 225.

[60] Tirmizi,  2775.

[61] Buhari, 5897; Müslim, 397

[62] Buhari, 4261.

[63] Buhari, 391.

Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 157-159.

[64] Bu rükün farz namazlar içindir. Nafile namazlarda ayakla durmaya gücü yeise de yine de oiuiaıak namaz kıhnahilir ama sevabın yansı gider.

[65] Buhari, 1 Müslim 1907.

[66] Buhari, 1045.

[67] Buhari, 1066.

[68] Ebu Davud, 61.

[69] Müslim, 394.

[70] Buhari, 352; Müslim, 397.

[71] “İmama uyan kimse, İmam iki tarafa selam verdikten sonra birinci selamı vermelidir.”  İânettun Talibin, 1/121.

[72] Müslim, 498.

[73] Buhari, 794.

[74] Buhari, 5806, Müslim, 402.

[75] Tirmizi, 3475 .

[76] Müslim, 498.

[77] Müslim, 397.

Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 160-165.

[78] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 166. 

[79] Buhari; 602; Müslim 674.

[80] Buhari; 602; Müslim, 674.

[81] Bu lafızlar Buhari ve Müslim'de sahih hadislerle sabittir.

Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları:166-167.

[82] Buhari, 584.

[83] Buhari, 602, Müslim, 674.

Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 168.

[84] Ebu Davud, 579.

[85] Buhari, 579.

[86] Buhari, 608.

[87] Ebu Davud, 499.

[88] Müslim, 379.

[89] Ehu Davud, 500.

[90] Buhari, 579.

[91] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 168-169.

[92] Müslim, 378.

[93] Ebu Davud, 528.

Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 169.

[94] Buhari, 1167.

[95] Ebu Davud, 860.

[96] Ebu Davud, 14.

[97] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 170.

[98] Müslim, 403 ve 406.

[99] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 171.

[100] Ehu Davud, 1425, Tirmizi, 464.

[101] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 172.

[102] Buhari, 705, Müslim, 390.

[103] Müslim, 401.

[104] Buhari, 738, Müslim, 396.

[105] Buhari: 748; Müslim, 410.

[106] Nesai, 1/167.

Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 173-175.

[107] Buhari, 771.

[108] Buhari,765 Müslim, 392.

[109] Müslim, 580.

[110] Buhari, 794.

[111] Ebu Davud, 996.

[112] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 175-177.

[113] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 177.

[114] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 178.

[115] Ebu Davud. 738, Tirmizi, 270.

[116] Buhari, 383.

[117] Ebu Davud, 735.

[118] Buhari, 652, Müslim 421.

[119] Beyhaki, II 229, Darekutni, 1-23.

Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 179.

 

[120] Beyhakı, 2/232.

[121] Ebu Davud, 640.

[122] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 180.

[123] Buhari 4260, Müslim, 539.

[124] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 181-182.

[125] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 182.

[126] Buhari, 1066.

[127] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 183.

[128] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 184.

[129] Buhari, 1169.

[130] Müslim, 570.

[131] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 184-186.

[132] Buhari, 1025).

[133] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 186-187.

[134] Ebu Davud, 2774.

Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 187.

[135] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 188.

[136] Müslim, 831.

[137] Müslim, 827.

[138] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 188-190.

[139] İmamın imamlık niyyetini yerine getirmesi şart olmamakla beraber (normal namaz niyyetini getirdikten sonra) "Cemaate imam oldum" ibaresini kullanması sünnettir. Cuma namazında ise "Cemaate imam oldum" demesi zorunludur. Cemaat sayısı 40'tan fazla bile olsa da imamlık niyetini getirmesi gerekir.

[140] Buhari,618, Müslim, 650.

[141] Ehu Davud, 547 ve İbni Hibbam 425.

[142] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 191-192.

[143] Ergenlik çağına girmek üzerine oniki ile onbeş arasındaki erkek çocuğu.

[144] Bu mesafe, caminin sonundan bağlayarak, 300 zira' mesafedir. Günümüz ölçülerine göre 150 metredir.

[145] Buhari, 401.

[146] Hem erkek, hem kadın organları olup, çift cinsiyetli olanlar.

[147] Süblüs-Selam, c.2, sah. 60;  El-Mufassal, c.1 sah 251 (İbni Mace).

[148] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 193-194.

[149] 1 Fersah 3 mil olup, 16 fersah ile çarptığımızda 48 mil eder. 1 mil 4000 adımdır. 48X4.000= 192.000 adım. I adım 3 ayak mesafesi olup, 1 ayak meşalesini oıtalama 25 cm.kabul edersek 1 adım 25X3= 75 cm 75X192.000= 144.000 m= 144 km eder.(Muğnıl Muhtaç, 1/266.)

[150] Müslim, 686.

[151] Müslim, 690.

[152] Buhari, 1056.

[153] Ebu Davud, l208.

[154] Buhari, 518, Müslim, 705.

[155] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 195-197.

[156] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 198.

[157] Ebu Davud, 1229.

[158] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 198-199.

[159] Ebu Davud, 1067.

[160] Ebu Davud, 1056.

[161] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 200.

[162] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 201.

[163] Beyhaki 1-177.

[164] Ebu Davud, 1069.

[165] Ebu Davud, 1069.

[166] Buhari, Müslim, 860.

[167] Buhari, 873, Müslim 861.

[168] Nesai, 3/111.

[169] Ebu Davud, 1067.

[170] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 201-203.

[171] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 203.

[172] Buhari, 843.

[173] Buhari, 892.

[174] Ebu Davud, 1051.

[175] Müslim, 875.

Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları:204.

[176] Buhari, 841; Müslim, 850.

[177] Ebu Davud ve Nesai.

[178] Müslim, c. 3 sah. 405 no. 854.

[179] Buhari, 883.

[180] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 205-206.

[181] Et-Terğib ve’t-Terhib, 2131.

Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 206-207.

[182] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 207.

[183] Buhari, 913, Müslim, 889.

[184] Fıkhul İslami ve Edilletuhu c.2 sah. 370 (Nesai).

[185] Buhari, 932.

[186] Tirmizi, 536.

[187] Buhari, 908.

[188] Beyhaki, 3/299.

[189] Hakim, 1/299.

Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 208-210.

[190] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 211-212.

[191] Buhari, 947; Müslim, 904.

[192] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 213-214.

[193] Bu duanın aslı Buhari, 967; Müslim 897, Ebu Davud, 1169 nolu hadislerde geçmektedir.

[194] İbn Mace, 1268.

[195] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 215-217.

[196] Müslim, 842; Buhari, 3900.

[197] Buhari, 902.

[198] Buhari, 4261

[199] Zatürrika, Necid’de Gatafan arazisinde bir yerdir. Bu maddede belirtilen namaz şekli de burada kılınmıştır

[200] Ûsfan, Mekke'ye 81 kilometre mesafede olan bir köydür. Yukarıda bahsi geçen namaz şek­li burada kılınmıştır.

[201] Batn-ı Nahl Necid’de Gatafan Bölgesi’nde bir yerdir.

[202] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 218-221.

[203] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 222.

[204] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 222-223.

[205] Muğnil  Muhtac, 1/302.

[206] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 223.

[207] Buhari, 5110; Müslim, 2067.

[208] Tirmizi, 1720.

[209] Buhari, 5526; Müslim, 2089.

[210] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 224.

[211] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 225.

[212] Buhari, 165; Müslim, 939.

[213] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 225-226.

[214] Buhari, 1214, Müslim, 941.

[215] Ebu Davud, 3l57.

[216] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 226.

[217] Tirmizi, 1032.

[218] İbni  Mace, 150.

[219] Buhari, 1278.

[220] Buhari, 235; Müslim, 1876.

Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 227-228.

[221] Tirmizi, 1204, Ebu Davud, 3201.

[222] Buhari, 1188; Müslim, 951.

[223] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 229-232.

[224] Buhari, 1182.

[225] Müslim, 945.

[226] Buhari, 3177.

[227] Buhari, 3177.

[228] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 232-233.

[229] Müslim, 966.

[230] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 233-234.

[231] İbni Mace, 1601.

[232] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 234.