'
Oruç; gündüzün [2]bilerek
ya da bilmeden (insanın) içine[3] ya içi hükmünde bulunan yerlerine[4]
herhangi bir şey almaktan, emeden, içmeden) ve cinsel
ilişkide bulunmaktan sakınmaktır.
Ramazan orucunun farz
oluşunun sebebi, bu ayın (günlerin.-en birinin oruca elverişli) bir kısmına
(oruç tutmaya ehil bir haleyken) yetişmektir. Her bir ramazan gününün bir
kısmına yetiş-aek de o günün orucunu tutmanın farz
olmasının sebebidir.
Ramazan orucu,
kendisinde şu dört şey bulunan kimselere ıem eda, hem
de kaza olarak farzdır:
(1) Müslüman olmak,
(2) akıllı olmak,
(3) bulûğa ermiş (yani £n) bulunmak,
(4) dâr-ı harpte Müslüman olanların orucun farz] luğundan haberdar olmaları veya İslâm ülkesinde
bulunmaları.
Orucun edasının farz
olması için,
(1)
hasta olmamak,
(2) ha zh ve lohusa olmamak ve
(3) mukîm bulunmak şarttır.
Orucun sağlıklı
olabilmesi için,
(1) niyet etmek,
(2) hayızkhk e lohusalık gibi oruca engel olan haller ile orucu bozacak
şeyler-en uzak bulunmak şarttır;
(3) ama bunun için cünüp olmama şar-l yoktur
Orucun rüknü, mideyle
ilgili (yeme içme) arzusu, cinsî arzar ve bu arzular
cümlesinden sayılabilecek (ilâçla tedavi gibi) ş6yerden sakınmaktır
Orucun hükmü,[5]
(mükellefin) zimmetindeki oruç borcunun düşmesi ve âhirette
sevaba kavuşmaktır. Herşeyi en iyi bilen (yine de)
Allah Teâlâ'dır.
Oruç farz, vacip,
sünnet, mendup, nafile ve mekruh olmal
üzere altı kısma ayrılır:
1) Farz oruç, ki bu, hem edâ ve hem de kaza olarak
tutulan ramazan orucu; keffâret oruçları ve nezredilmiş (adanmış) oruçlar-, ir. Açık rivayete göre de
bu böyledir.
2) Vacip oruçtur ki bu da, nafile olarak tutmakta iken
bozu-m bir orucun kazasıdır.
3) Sünnet
oruçtur. Bu ise (muharrem ayının) dokuzuncu ve onuncu) aşure günlerinde tutulan
oruçtur.
4) Mendup oruçtur. Bu da,
(1) her (kamerî) ayın üç gününü ıruçlu
geçirmektir. Oruç tutulan bu günlerin, eyyâm-ı bıyd'dan
ol-nası mendup olup bunlar
ayın on üçüncü, on dördüncü ve on beşinci günleridir.[6]
(2) (Öte yandan) pazartesi ve perşembe günleri ile
(3) şevval ayında altı gün oruç tutmak da menduptur. Bir kısmı, şevval ayında tutulacak orucun
ramazan ayından hemen sonra tutulmasının[7] daha
iyi olacağını, diğer bir kısmı da ramazan ile şevval arasında biraz ara
verdikten sonra tutulmasının daha iyi olacağını söylemişlerdir.
(4) (Ayrıca)
tutulması istenen ve Dâvûd (Aleyhisselâm)\n
orucu gibi, tutulduğunda (sevab verileceği) sünnet
(ve hadis) ile vaad edilen her türlü orucu tutmak da menduptur. Nitekim Dâvûd (Aleyhisselâm) bir gün oruç tutar, bir gün yerd bu, Allah Teâlâ nezdinde oruçların en faziletlisi ve en sevimdir.
5) Nafile oruç olup bu yukarıda zikredilenlerin
dışında ve kruh olmayan oruçlardır.
6) Mekruh
oruçtur ki bu da, tenzîhî ve tahrîmî mekruh ol-ık üzere iki kısma ayrılır. Birincisi, (Muharrem'in)
dokuzuncu] nünü tutmaksızın, yalnızca aşure gününde oruç tutmaktır. İkin-j i (tahrîmen mekruh) ise, iki bayram günü ve teşrik[8] günlerindeg tmaktır.
(Sadece ve) tek olarak
cuma veya cumartesi gününe mahsı nak
üzere oruç tutmak; nevruz ve mihrican günlerinde[9] tmak da aynı şekilde mekruhtur. Ancak oruç tutmayı âdet edinği günlerin bu günlerle çakışması hâlinde mekruh olmaz.
İki gün dahi olsa
visal orucu [10] tutmak -ki bu, akşam hiç biı ikilde iftar etmeksizin tâ ertesi günün akşamına kadar oruçh ılunmaktır- ve ömür boyu[11] oruç
tutmak dahi mekruhtur.
Niyet ederken
belirtilmesi ve geceden niyet edilmesi şart ol-j ayan oruçlar;
(1) eda
olarak tutulan ramazan orucu,
(2) zamaı İli nezir (adanmış)
oruçları ile
(3) nafile
oruçlardır.
(Bu gibi oruçlara)
geceden itibaren gün ortasından biraz Öı sine kadar
niyet edilebilir ki en doğrusu da budur.2
Gün ortası; tan
yerinin ağarmaya başlamasından itibaren k ı kuşluk vaktine kadar olan zamandır.
Aynı şekilde (bu gibi
oruçların) tayin etmeksizin mutlak bir Lyetle veya
nafile niyetiyle tutulması da doğrudur. (Oruca niyet den kimse) yolcu veya
hasta dahi olsa (durum değişmez), en doğ-ısu da budur.
Sağlıklı ve mukîm
olanlar, başka bir vacip oruç niyetiyle ra-ıazan orucunu eda edebilirler. Yolcu olanlar bu hükmün dışmdaır. Çünkü onlar, hangi vacip oruca niyet ederlerse, o
orucu tutmuş olurlar. Hasta bir kimsenin ramazan ayında bir başka vacip ruca niyet etmesi halinde hangi oruca sayılacağı hususunda fcıtüâf olunmuştur.
Zamanı belirlenmiş
adak oruç, başka bir vacibe niyet edilerek .utulamaz; çünkü bu takdirde niyet
edilen oruç tutulmuş olur.
Niyet ederken
belirtilmesi ve geceden niyet edilmesi şart olan ğer
bir kısım oruç daha vardır ki bunlar:
(1) Kazaya
kalmış ramazan orucu,
(2) tutulmaya başlanmış » bozulmuş kazası lâzım gelen
nafile oruçlar,
(3) her türlü effâret oruçları
(4) ve meselâ, "Allah hastama şifâ verirse bir gün ruç tutacağım" diyen kimsenin hastasının şifâ bulması
durumun olduğu gibi tayin olunmamış mutlak nezi [14]oruçlardır.
Ramazan hilâlinin görülmesiyle
veya kapalı havada[15]
hilâl görülemediği takdirde şaban ayının otuz gün kabul edilmesiyle ra-cnazan ayı tesbit
edilmiş olur.
Şaban ayının yirmi
dokuzunu takip eden gün şüpheli gündür.
Çapalı havada hilâlin
görülememesi halinde bu günün hangi gün, yani Şabanın son günü mü, yoksa
ramazanın ilk günü mü) olduğu kestirilemez. Bu günde orucun her türlüsü[16]
mekruhtur. Ancak fü oruca mı, yoksa buna mı niyet
edeyim diye herhangi bir tered-lüt
göstermeksizin nafile niyetiyle tutulan oruç mekruh olmaz. Sğer
o günün ramazan günü olduğu anlaşılırsa, tutulan oruç ramazan orucu yerine
geçer.[17] Ama
(bugün ramazan günüyse oruçlu )layım, değilse olmayayım gibi) oruçlu olmakla olmamak
arasında tereddüt gösterilirse oruçlu olunmaz.
Şaban ayının sonunda
bir veya iki gün oruç tutmak mekruh )lup daha
fazlasını tutmak mekruh değildir; Müftü, şüpheli günün aaşlangıcmda
(oruca niyet etmeyip) beklemeleri, günün (ramazan-ian
olduğu) tesbit edüemeyip
niyet etme zamanının[18] geçmesi üzerine de iftar etmeleri (oruç tutmamaları)
yönünde halkı (ilan yoluyla) uyarır.
Böyle bir günde
müftüler, kadılar ve üst tabakadan insanlar oruç tutarlar. (Çünkü) bunlar,
niyetlerinde tereddüde düşmekten ve tuttukları orucun farz (olan ramazan orucu)
olduğunu düşünmekten sakınabilecek insanlardır.
Bir kimse ramazan
hilâlini veya orucun yenilmesini gerektiren (şevval ayının) hilâlini tek
başına görüp de (buna dair verdiği haber) reddolunsa,
(hilâli gören bu) kimsenin oruç tutması gerekir.[19]Ama
(tek başına) şevval hilâlini gören kimsenin orucu yemesi doğru değildir. Şayet
(ramazan veya şevval hilâlini tek başına gö-
en kimse) orucu yerse,
yediği günleri kaza eder, (yediği için) ;effâret
lâzım gelmez; isterse şahadetini hâkimin reddetmesinden ince yemiş bulunsun.
(Diğer görüşlerin) doğrusu da budur.
(1) Gök yüzü
bulut, toz, duman ve .benzeri şeylerle kapalı ıs âdil (ve sâlih)
birinin, yahut (hakkında bilgi edinilememiş) kapalı bir kimsenin[20]
(ramazan hilâliyle ilgili) verdiği haber kabul olunur ki, doğrusu da budur.
(2) Aynı şekilde bu gibilerin, kendileri gibi birinin
(ramazan hilâli hakkındaki) şahadetlerine şahadetleri, hanımların yahut
kölelerin yahut birisine attığı iftira yüzünden şer'î cezaya çarptırılan[21] ve
(sonra) tevbekâr olmuş kimselerin ramazan (hilâli)
hakkında verdiği haberler de kabul olunur.[22]
(Bunun için) şâhidlik ve davâ (açümasın)a
da gerek yoktur.
(3) (Orucun)
yenilmesini gerektirecek (şevval ayının) hilâlinin hava kapalı iken tesbit edilebilmesi için, iki hür erkeğin yahut bir hür
erkek ile iki hür kadının şahadetleri şarttır, dava ması)
gerekmez.
(1) Eğer gök
yüzü kapalı değilse, ramazan hilâli ve orucun ye-nilmesi(ni gerektiren şevval) hilâlinin tesbitinde
büyük bir topluluğun şahadeti şarttır.
(2) Bu büyük
topluluğun miktarının tesbiti, imama (en üst
seviyedeki yetkiliye) düşer, ki en doğrusu da budur. (3) Tek bir kişinin (hilâli gördüğü hakkındaki) şahâdetiyle ramazan
orucu (otuz güne) tamamlandığı halde ve gök yüzü de açıkken orucun yenilmesini
gerektiren şevval) hilâli görülmez ise orucu emek doğru olmaz.[23]
(4) (Ama
ramazanın) iki âdil (ve salih) kişinin şahâdetleriyle
(tesbiti) durumunda, orucu yemenin tercih (edilip
edilmeyeceği ihtilaflı olup ramazan ayı tek bir (âdil) kişinin ahâdetiyle sabit olsa bile, hava bulutlu olduğu zaman
(ramazan rucu otuza tamamlandığı halde şevval hilâli
görülmese dahi orucun) yenileceğinde herhangi bir ihtilâf yoktur. Kurban
bayramı zilhicce) hilâlinin tesbiti de tıpkı fıtır (şevval ayı hilâlinin tesbiti)
gibidir.
Diğer (ayların)
hilâllerinin tesbiti için iki âdil (ve sâlih) idamın [24]veya
iftira atma suçundan cezaya çarptırılmamış hür bir grkek
ile iki hür kadının şahadetleri şarttır.
(Hilâlin) herhangi bir
ülkeden doğduğu tesbit olunursa, açık görüşe [25]ve
ulemanın çoğunun görüşüne göre, diğer (ülkelerdeki) insanların da (oruç
tutmaları) gerekir, fetva da buna göre verilmiştir.
Yirmi dört şey vardır
ki orucu bozmaz; bunlar:
(1) Unutara yeme,
(2) içme ve
(3) cinsel ilişki kurma [unutan kimse, tuttuğu orucu
(zahmetsizce) tamamlayabilecek güçteyse, kendisini yerken gören kimse (ona
oruçlu olduğunu) hatırlatmalıdır, hatırlatmamak mekruhtur. Eğer tutmakta olduğu
orucu tamamlayabilecek dermanı yoksa, (oruçlu olduğunun) hatırlatılmaması daha
iyidir.
(4) (Kadının tenasül uzvuna) bakmak,
(5) yahut onu düşünmek suretiyle meninin gelmesi
-isterse sürekli bakılsın ve düşünülsün durum aynıdır-,
(6) yahut yağ
(7) veya sürme sürünmek -sürmenin tadım boğazında
hissetse bile durum değişmez[1]-,
(8) yahut kan aldırmak,
(9) yahut
gıybet etmek,
(10) yahut
yemeye niyetlenip yememek,
(11) yahut
irâdesi dışında boğazına duman
(12) veya
toz kaçması,[2] isterse bu toz değirmende
öğütülen un cinsinden bulunsun birşey farketmez,
(13) yahut
(boğazına) sinek kaçması
(14) veya oruçlu olduğu hatırında iken (kullandığı)
ilacın tadını boğazında hissetmesi,
(15) yahut
cünüp olarak sabahlamak, isterse cünüplük hâli bir gün devam etsin durum
değişmez,
(16) yahut
idrar yoluna su
(17) veya yağ damlatmak,
(18) yahut
bir ırmağa dalan kimsenin kulağına su kaçması,
(19) yahut
kulaktan bir çöple kir çıkarıp bunu kulağa yeniden sokmak ve bunu birkaç kez
tekrarlamak,
(20) yahut
buruna gelen sümüğü bilerek çekip yutmak. [İmam Şafiî (Rahimehullah)'m
görüşüne göre, orucun bozulmaması için balgamı (yutmayıp) tükürmek gerekir.]
(21) Yahut
irâde harici olarak, isterse ağız dolusu olsun, gelen kusmuğun[3]
yeniden (boğaza) kaçması, ki doğrusu da budur;
(22) yahut
doğru görüşe nazaran ağzı doldurmayacak kadar bilerek çıkarılan kusmuğun[4]
yeniden boğaza kaçması,
(23) yahut dişler arasında bulunan no İrâde harici gelen
kusmuk hakkında Efendimiz (Aleyhissaîâtü vesselam):
ıuttan küçük şeylerin yenilmesi,
(24) yahut ağıza alman susam gibi
birşeyin, iyice ezilip kayboluncaya kadar[5]
çiğnendiği halde boğazda tadının hissedilmemesi.
Bunlar yirmi iki tane
olup oruçlu bir kimsenin, bunlardan birini kendi rızasıyla, kasden ve mecbur
kalmadığı halde[1] yaparsa tendisine hem
kaza, hem de keffâret lâzım gelir, ki bu yirmi iki jey şunlardır:
(1) Herhangi
bir kimseyle ön ve arkadan cinsel ilişkide bulululduğunda her ikisine de (kaza
ve keffâret gerekir); (2) ister gıda
/e isterse tedavi maksadıyla olsun, birşey yeyip
(3) içmek,
(4) ağışa
giren yağmur (damlasın)ı yutmak;
(5) kokuşmuş dahi olsa, çiğ 2t yemek; [ancak kurtlanmış
birşeyin yenilmesi bu hükmün dışındadır],
(6) fakih Ebu'l-Leys'e göre iç yağı yemek,
(7) kurutulmuş et yemek, ki bunun kaza ve keffâret
gerektireceğinde ittifak vardır.
[8) Buğday yemek ve
(9) (buğdayı dişlerle) kırmak; ancak çiğnenen buğdayın
dağılarak (ağzında herhangi bir tadı ve) eserinin kalmaması hali bu hükmün
dışındadır;
(10) ağız dışından buğday tanesi,
(11) susam
(12) veya benzeri şeyler yutmak, ki tercih edilen hüküm
de budur.
(13) (Kırmızı renkli bir kil olup eczacılıkta kullanılan)
kilermeniyi yemek, yenmesi ister alışkanlık haline getirilsin
ister getirilmesin
farketmez,
(14)
kilermeni dışında yenmesi alışkanlık haline getirilen çömlek çamurunu yemek[2]
(15) tuz
yemek, ki tercih edilen görüş de budur.
(16)
Karisinin veya arkadaşının tükrüğünü yutmak, başkasının tükrüğünü yutmak bu
hükmün dışındadır.
(17) Birini
gıybet ettikten (çekiştirdikten)
(18) veya
kan aldırdıktan sonra
(19) veya şehvet (ve arzuyla) dokunduktan
(20) veya öptükten
(21) yahut da meni gelmeksizin birlikte yattıktan sonra
kasden yemek;
(22) öte yandan bir kimsenin, bıyığına yağ sürdükten sonra
bunun orucunu bozduğu düşüncesiyle kasden yemesi; ancak fikıh bilgisine sahip
olan bir kimse bu hususta kendisine fetva verir, yahut adam (bu hususta)
mezhebine göre tevil ve yorumu)nu bilmediği bir hadis-i şerif işitirse [3]dururn
değişir, (keffâretten kurtulur). Şayet hadisin tevil (ve yorumu)nu bilirse,
üzerine keffâret lâzım gelir. (Başkası tarafından cinsel ilişkiye) zorlanan
(birinin) isteğine boyun eğen (hamm)a da keffâret gerekir.[4]
(1) Orucun,
keffâreti gerektirecek şekilde bozulduğu gün [6]görmek,
lohusa olmakla veya orucu yemeyi icab ettiren bir ilin meydana gelmesiyle [7]keffâret
borç olmaktan çıkar.
(2) Ancak vâyet olunanların zahirine göre üzerine
keffâret lâzım geldikten mra zorla yolculuğa çıkarılanların üzerlerindeki
keffâret borcu işmez.
Keffâret (şu şekilde
yerine getirilir):
(1) Bir köle âzâd edilir,[8] köle isterse mü'min olmasın.
(2) Böyle bir imkâna sahip olun-nadığı zaman, içerisinde
bayram ve teşrik günleri bulunmayan iki ly peşpeşe oruç tutulur.
(3) Oruç tutmak da mümkün olmazsa; sabah akşam, yahut iki
sabah, yahut iki akşam, veyahut bir akşam »r sahur altmış fakir doyurulur;
yahut (bu) fakirlerin her birine paran sâ[9]
buğday veya buğday unu veya yağla kavrulmuş buğday onu, yahut bir sâ1 kurma veya
arpa veya bunların kıymeti [10]verilir.
(Muhtelif ve birden
fazla) günlerde, isterse bu günler iki ramazana âit bulunsun, birden fazla
cinsel ilişki ve oruç yemeye karşılık, (orucun bozulduğu bu) günler arasında
kefîaret tatbik edilmedikçe,[11]tek
bir kefîaret yeterli olur. Ama kefîaret tatbik edilmişse bir kefîaret yeterli
olmaz, rivayet edilen delilin zahiri de bunu ifâde ediyor.[12]
Bunların sayısı elli
yedi olup şunlardır:
(1) Oruçlu bir kimse pişmemiş pirinç,
(2) yahut hamur,
(3) yahut un,
(4) yahut bir defada çokça tuz,
(5) yahut yemesini alışkanlık haline getirmediği kilermeni
dışındaki kil,
(6) yahut çekirdek,
[7) yahut pamuk,
(8) yahut kâğıt,
(9) yahut olgunlaşmamış ve pişi-rilmemiş
ayva,
(10) yahut yaş (olgunlaşmamış) ceviz yese;
(11) yahut
çakıl taşı
(12) veya demir
(13) veya toprak
(14) veya taş yutsa,
(15) yahut makatına
(16) veya burnuna ilâç damlatsa,
(17) yahut
Bu hususta genel bir
kaide olarak şunları söylemek mümkündür: Gıda olmayan ve gıda özelliği
taşımayan herhangi birşey (yenilse), yahut (yenilen
şey) gıda olmak veya gıda özelliği taşımakla beraber (yiyen kimsenin) şer'î bir
özrü bulunsa veya bu gıdaların herhangi bir kusuru bulunsa, bu gibi şeyleri
oruçlu bir kimsenin yemesi veya bunların, oruçlunun dimağına ulaşması halinde
tutulan orucun kaza edilmesi gerekir, keffâret lâzım
gelmez.
Öte yandan tam olarak
(cinsel ilişki sayılamayacak ve) şehevî tatmin sağlamayan davranışlar keffâret değil, yalnızca kazayı gerektirdiği gibi, kâğıt ve
ceviz kabuğu gibi hiçbir gıdaî özelliği bulunmayan
maddeler yutulduğunda da aynı şekilde yalnızca kaza lâzım gelir, keffâret değil.
Şer'î özür ise şudur:
Bir kadın oruçlu olduğunu bilerek yese veya içse ve aynı günde de hayız görmeye
başlasa, bu kadına sadece kaza lâzım gelir, keffâret
değil...
Pişmemiş pirinç yahut
içerisine yağ veya şeker kanştmlmamış hamur gibi gıda
yönünden bir eksiği bulunan şeylerden yenilse keffâret
değil, kaza lâzım gelir, çünkü normal olarak bunları insanların canı çekmez.
Dolayısıyla bunları yemek tam bir gıdalanma değildir.
Tam olarak şehevî
tatmin sayılamayacak şeyler ise; bir ölüyle veya bir hayvanla cinsel ilişkiye
girmek veya bacaklardan istifâde etmek yahut da öpmek suretiyle meniyi getirmek
gibi davranışlardır.
boğazına birşey dökse (oruç bozulur keffaret
lâzım gelmez, ki) en doğrusu da budur.[1]
(18) Yahut
kulağına yağ veya su damlatsa, (aynı şekilde oruç bozulur, kefîaret
lâzım gelmez) doğrusu da budur. (19)
Yahut karnında
(20) veya
başında bulunan bir yarayı tedavi için sürdüğü ilaç (karın) boşluğuna veya
beynine giderse,
(21) yahut boğazına yağmur
(22) veya kar gider, fakat bunu isteğiyle yutmazsa,
(23) yahut ağzına (veya burnuna) aldığı su yanlışlıkla
içine kaçarsa,
(24) yahut cinsel ilişkiyle de olsa bir kimse orucu
bozmaya zorlanırsa,
(25) yahut kadın cinsel ilişkiye zorlanırsa,
(26) yahut
câriye olsun, nikahlı (hür) kadın olsun sundukları hizmetler yüzünden
hastalanacakları endişesiyle oruçlarını
bozarlarsa,
(27) yahut
oruçlu uyurken birisi ağzına su dökerse,
(28) yahut
unutarak yedikten sonra, (unutarak yendiğinde orucun bozulmayacağına dair
hadis-i şeriften) haberdar olsa dahi[2]
bilerek ye(meye devam ede)rse (keffaret
lâzım gelmez ve) en doğrusu da budur;
(29) yahut
unutarak cinsel ilişki kurmasının ardından kasden cinsel
ilişki kur(maya devam ed)erse,
(30) yahut
geceden değil de oruca gündüz niyet edip sonra da bozarsa,
(31) yahut (geceden oruca niyet etmişken) sabah yolculuğa
çıkıp (sonra) ikâmete niyet ettikten sonra orucu yerse,
(32) yahut (geceden niyet edip) sabahleyin mukîm iken yola
çıktıktan sonra orucu yerse,
(33)
yahut-oruçlu olup olmamak gibi bir niyet beslemeksizin (yeme, içme ve benzeri
şeylerden gün boyu) sakınırsa,
(34) yahut tan yeri ağardığı halde, ağarıp ağarmadığı
hakkında şüphe içerisinde iken sahur yer
(35) veya cinsel ilişki kurarsa,
(36) yahut güneş batmadığı halde battığım sanarak orucunu
açarsa;
(37) yahut ölüyle veya
(38) hayvanla cinsî ilişki kurmak
(39) yahut bacak veya
(40) karın (bölgesine) temas etmek
(41) yahut öpmek veya
(42) dokunmak suretiyle meni gelirse;
(43) yahut
ramazan orucunu edanın dışında tuttuğu bir orucu bozarsa (kaza değil keffâret lâzım gelir.
(44) Öte yandan) uyumakta olan oruçlu bir hanımla cinsî
temas kurulursa
(45) veya oruçlu bir hanım, tenasül uzvuna birşey damlatırsa (bu hanımın orucu bozulduğu halde keffâret lâzım gelmez), ki en doğrusu,da budur.
(46) Yahut (oruçlu bir kimse) suyla ıslanmış
(47) veya yağlı parmağını makatına
sokarsa
(48) veya bir hanım bu durumdaki parmağını fercine
(tenasül uzvuna) sokarsa (bu kimselerin oruçları bozulduğu halde kefîaret lâzım gelmez), tercih edilen de budur.
(49) Oruçlu
bir kimsenin makatına soktuğu bir parça pamuk makatında kaybolursa
(50) yahut
(bir hanım böyle birşeyi) tenasül uzvuna sokarsa,
(51) yahut (oruçlu bir kimse) boğazına kendi isteğiyle
duman çekerse,
(53) yahut
ağız dolusu olmasa dahi (kasden) kusarsa[3] (keffâret değil, kaza lâzım gelir) ki nakledilen haberin
zahirine göre de bu böyledir; Ebû Yûsuf ise kusmuğun
ağız dolusu olmasını şart koşmuştur ki bu da doğrudur.[4] (53) Yahut (oruçlu bir kimse elinde
olmayarak) ağız dolusu kustuğunda oruçlu olduğunu bile bile
bu kusmuğu yeniden içine çekerse,
(54) yahut dişlerinin arasında bulunan nohut
büyüklüğündeki birşeyi yerse,
(55) yahut gündüzün, henüz niyet etmeden tuttuğu orucu
unutarak bozduktan sonra oruca niyet ederse,
(56) yahut bayıhrsa; -isterse bir ay boyunca baygın kalmış olsun.
Ancak bayılmanın meydana geldiği gün veya gecenin orucu kaza edilmez.-
(57) yahut (oruçlu) delirir ise -fakat bu hal bir ay
boyunca devam etmezse- keffâret değil, kaza lâzım
gelir. (Deliren bir kimse) gece veya gündüz niyet zamanı geçtikten
sonra ayıhrsa (o günün orucunu) kaza etmesi icab eder, ki doğrusu da budur.
Orucu bozulanlar, tan
yeri ağardıktan sonra temizlenen hayızlı ve lohusalar,[5]
erginlik çağma gelmiş çocuklar, tan yeri ağardıktan sonra Müslüman olan
kimseler günün geri kalan kısmım oruçlu geçirmelidirler. (Ayrıca) son ikisi
hariç
[6] bu
durumda olanların o günkü oruçlarım kaza etmeleri de gerekir.
Oruçluya yedi şey
mekruh olup şunlardır:
(1) Bir şeyi tatmak
(2) veya Özürsüz olarak herhangi birşey
çiğnemek,[7]
(3) sakız
çiğnemek,[8]
(4) meninin
gelmesinden veya cinsel ilişkiyle sonuçlandırmaktan emin olunmadığı takdirde
Öpmek veya
(5)
oynaşmak, ki rivayetin zahirine göre de bu böyledir;
(6) tükrüğü ağızda (kasden)
biriktirip yutmak,
(7) (tedavi maksadıyla vücuttan) kan çıkartmak,[9] ve
kan aldırmak gibi bünyeyi halsiz bırakacağı zannolunan
şeyler yaptırmak.
Oruçluya mekruh
olmayan dokuz şey şunlardır:.
(1) Kendine
güvenildiği. takdirde öpmek
(2) ve oynaşmak,
(3) bıyığı yağlamak,
(4) (göze) sürme çekmek,
(5) kan aldırmak, (tedavi maksadıyla vücuttan) kan
çıkartmak;[10]
(6) günün sonunda, yaş veya suyla ıslatılmış dahi olsa,
misvak kullanmak; aksine, misvak kullanmak günün evvelinde olduğu gibi, (günün
sonunda dahi)
sünnettir.[11]
(7) Abdestin haricinde ağıza ve
(8) buruna su vermek, ;
(9) yıkanmak, serinlemek için ıslak elbiseye sarınmak, ki
fetva da auna göre verilmiştir.
Oruçluya üç şey müstehaptır:
(1) Sahur yemek,
(2) sahuru geciktirmek,
(3) bulutlu olmayan günlerde utan (tehir etmeyip) acele
etmek.
Hastalığının
artacağından veya iyileşeceğinin gecikmesinden endişe edenlerin; aklında bir
eksikliğe sebep olacağından yahut öleceğinden, yahut kendisinin veya öz
çocuğunun yahut da emzirmekte olduğu çocuğun hastalanmasından korkan hamile ve
emzikli kadınların -ki bu korku, tecrübeyle kesinlik derecesine yakın bir
tahmine, yahut Müslüman, sahasında uzman ve salih bir
doktorun verdiği bilgiye dayandığı takdirde muteber olur-, öleceğinden endişe
edilecek derecede susamış veya acıkmış olanların orucu yemeleri caizdir.
(Tan yeri ağarmadan
önce) yola çıkan kimse orucu tutmayabilir. (Ama) eğer oruç kendisine zarar
vermezse, yol arkadaşlarım çoğu oruçlu iseler ve (yolda yapılan yeme içme)
harcamalarına atılmıyorlarsa, (bu durumdaki bir kimsenin) oruç tutması daha âdir. Şayet arkadaşları harcamalara iştirak ediyorlar veya
oruç utmuyorlarsa topluluğa uymak için yemesi daha iyidir.
Daha önce de temas
edildiği gibi, oruç tutmamayı mazur gös-erecek
hastalık, yolculuk ve benzeri bir özre sahip olanların bu ızürleri
ortadan kalkmadan evvel Ölenlerin (yedikleri günlerin :effâreti
için) vasiyet etmeleri gerekmez. Mukîm ve sağlıklı olduk-arı ölçüde ve güçleri
yettiği kadarını kaza ederler. Kaza oruçlarımı peşpeşe
tutulması şart değildir. (Kaza orucu tutulurken) diğer rir
ramazan ayı gelse, buna öncelik verilerek kaza orucu daha son-*aya bırakılır.
Bu tehir yüzünden fidye verilmesi gerekmez.
Çok yaşlı erkek ve
kadınlar oruç tutmayabilirler, (ammadıkları) her gün
için yarım sâ' buğday vermeleri gerekir.
Bir kimse Öbür boyu
oruç tutmayı nezreder ve (ailesinin) geçimi için çalıştığından dolayı tuttuğu
oruç (kendisini) zayıf düşürür-se, yer ve fidye
verir. Fidye vermek de zor gelirse, Allah sübhâne-hu
ve teâlâya (tevbe ve)
istiğfar eder.
Bir kimse pîrfânî iken kendisine yemin veya katil (öldürs) keffâreti lâzım gelse de[14] âzâd edecek bir (köleye) sahip bulun asa yahut pîr-i fânî
oluncaya kadar oruç tutmasa, böyle bir kim-nin keffâret orucu yerine fidye vermesi caiz olmaz. Çünkü bu
uç, başka birşeyin yerine tutulan bir oruçtur.
Nafile bir oruç,
rivayete göre herhangi bir mazerete dayan-Lasa da
bozulabilir. Ziyafet (misafir ağırlama) ise» kuvvetli görüşe azaran hem misafiri ağırlayan, hem de misafir için bir
mazeret lup (böyle bir durumda"oruç
bozanlara) büyük bir müjde vardır.[15] [angi durumda olursa olsun nafile oruç bozulduğunda, kaza
edil-lesi gerekir;[16]
ancak şu beş günde (yani) İM (dinî) bayram günle-iyle
teşrik günlerinde başlanılan (nafile) oruç bozulduğunda ivâyetin
zahirine göre kazası lâzım gelmez.[17](Yine
de) her şeyin n doğrusunu Allah Teâlâ bilir.
|
Birşey nezredildiği zaman
yerine getirilmesi gerekir.[1] (Ancak)
şu üç şeyin bulunması da şarttır:
(1) Nezredilen şey (farz veya) vacip cinsinden olmak,[2]
(2) (abdest gibi fer'î değil, namaz gibi) aslî bir ibâdet
olmalı,[3]
(3) (nezredilen şey, nezredene zâten) vacip olmuş
bulunmamalı.[4]
Binâenaleyh abdest
almaya nezredenin, (bu nezrini) yerine getirmesi gerekmeyeceği gibi, nezrettiği
tilâvet secdesini ve hasta ziyaretini de yerine getirmesi gerekmez. (Zâten)
vacip olan birşeyin nezredilmesi de (doğru değildir).
Köle âzâd etmeye,
i'tikâfa, farzların dışında namaz kılmaya, oruç tutmaya nezretmek doğrudur.
Bir kimse, (herhangi
bir şartla sınırlı olmayan) mutlak bir nezirde bulunur, yahut bir şarta bağlı
nezreder de bu şart gerçekleşirse yapılan bu nezrin yerine getirilmesi
gerekir.
İki bayram günlerinde
ve teşrik günlerinde tercih edilen görüşe göre oruç tutmaya nezredilebilir.[5] (Ne
var ki bu günlerde oruç tutulmayıp) yenilir ve (başka bir gün) kaza edilir.
(Ama) haram olmasına rağmen bu günlerde oruç tutulursa, nezir yerine
getirilmiş olur.
(Pıkhî esasları
düzenleyen bizler, nezir hususunda) zaman, yer ve para tayinini, (bir) fakir
tesbitini hükümsüz kıldık. Binaenaleyh, şaban ayında tutulması nezredilen bir
orucu recep ayında tutmak, Mekke'de kılmayı nezrettiği iki rek'at namazı
Mısır'da (veya herhangi bir yerde) kılmak, tayin ederek vermeyi nezrettiği bir
paranın yerine (aynı miktardaki) başka bir parayı vermek, fakir olan Zeyd'e
vermeyi nezrettiğini (bir başka fakir olan) Amr'a vermek(le nezir yerini bulmuş
olur ve) yeterlidir.
Eğer nezir bir şarta
bağlanmışsa, bu şart meydana gelmeden önce nezri yerine getirmek olmaz.
[1] Nitekim Allah
Teâlâ: "Adaklarını yerine getirsinler" (Hacc, 29) buyurmaktadır.
Efendimiz (Aleyhissalâtü vesselam) ise: "Allah'a itaat etmeyi nez-redenler
itaat etsinler, ama O'na isyan etmeyi nezredenler âsî olmasınlar"
buyuruyor. Hadisi, Buhârî nakletmiştir. Nezredilen birşeyin yerine getirileceği
hususunda, ayrıca ulema söz birliği de etmişlerdir. Hatta bunlardan bir kısmı
nezredilen şeyin farz olduğunu söylemişlerdir.
[2] Vacip cinsinden olmalı demek; oruç, namaz, hac ve
camide (namaz vaktini) beklemek gibi aslen (farz veya) vacip cinsinden bir
ibâdet olmalı demektir, isterse bayram günü oruç tutmak gibi arızî bir sebeple
yapılması haram olmuş bulunsun.
[3] Aslî bir ibâdet olmalı demek; bu ibâdetin, abdest gibi
başka bir İbâdetin yapılmasına yarayan cinsten bir ibâdet olmaması demektir;
çünkü abdest, namaz vb. gibi aslî bir ibâdeti yerine getirmek için yapılan
fer'î ve dolaylı bir ibâdettir.
[4] Yani nezredilen şeyin, beş vakit namaz gibi, ramazan
orucu, tilâvet secdesi ve vitir namazı gibi, nezredene daha önce (farz veya)
vacip olmaması gerkir. Çünkü bunlar daha önce zâten (farz veya) vacip idi,
nezir sebebiyle değil.
[5] Bir rivayete göre iki bayram günlerinde ve teşrik
günlerinde oruç tutmak caiz değildir. Bu görüş, mezhebimizin imamlarından biri
olan Züfer b. el-Hüzeyl'e aittir. Ancak bizim mezhebimize göre doğrusu,
müellifin de ifâde ettiği gity (bu günlerde oruç tutmaya) nezredilebüeceği ve
bunun yanında (oruç tutulmayıp) yenilmesi ve kaza edilmesi gerektiği
istikametindeki görüştür.
[1] Yani makatına, burnuna ve
ağzına ilaç vb. şeyler dökmekle keffaret lâzım gelmez
denilmek isteniyor. Ama Ebû Yûsuf bu üçünün de keffareti gerektireceği görüşündedir.
[2] Nitekim Efendimiz (AleyhissalâtÜ
vesselam), unutarak yiyen ve içenin orucunun bozulmayacağını şu hadis-i
şerifinde haber veriyor:
"Kim oruçluyken
unutarak yer veya içerse
(orucunu bozmayıp)
tamamlasın." .
[3] Rivayet olunan
haberin zahirine göre kasden kusup oruç bozulduktan
sonra£|
ağzın kusmukla dolu
olup olmaması arasında fark yoktur. Nitekim Efendimiz (Meyhissalâtü
vesselam): "Kim kasden kusarsa (orucunu) kaza
etsin'% buyuruyorlar.
[4] Ebû Yûsuf, bir kimse kasden kusar da kusmuğu ağzım doldurursa oruç bozulur, kaza
etmesi gerekir, keffâret değil... Ama eğer ağız
dolusundan az| kusarsa, ne kaza lâzım gelir, ne de keffâret...
Çünkü ağzı doldurmayan kusmuk yok kabul edilir; nitekim bu, abdesti de bozmaz. Ancak ister az, isterse| çok kusulsun
çıkan kusmuğun geri yutulma ması halinde bu böyledir.
[5] Hayız ve nİfasin gerçekleşmesi halindeyse yeme(yip
oruç tut)maya devam etmek haramdır. Çünkü hayızlı ve nifaslılarm oruç tutmaları haram olup, harama benzeyen
davranışta bulunmak da haramdır.
Hasta ve yolcunun ise
aynı şekilde yememeye devam etmeleri gerekmez. Çünkü bunların yemelerine
müsâade edilmesi karşılaştıkları güçlükten dolayıdır. Bunları oruçlulara
benzemeye zorlamış olsak, bu durumu (değiştirmiş ve) bozmuş oluruz. Ne var ki
hasta olsun, yolcu, hayızlı ve lohusa
olsun bunlar oruçlarını açıktan açığa yememelidirler.
[6] Son ikisi, tan
yeri ağardıktan sonra erginlik çağına gelen çocuk ile yine tan yeri ağardıktan sonra
müslüman olan kimsedir.
Bunlar, imsak vaktinin
başlangıcı olan tan yerinin ağardığı vakitte oruç tutmakla emrolunmuş
bulunmadıklarından, tutamadıkları bu oruçları kaza etmeleri gerekmez. Bunlar o
vakit oruç tutmaya ehil bulunmadıkları için oruç tutmaları farz değildir. Ama
vaktin bir kısmı geçtikten sonra çocuk bulûğa erse ve
kâfir Müslüman olsa bunlara namaz farz olur. Çünkü bunlar vaktin namaz
kılınabilecek bir kısmına, namaz kılmaya ehil bir halde iken yetişmiş
bulunuyorlar.
[7] Mekruh olmasının sebebi, orucun bozulmaya maruz
bırakılmış olmasındandır. Tutulan oruç, farz olsun nafile olsun bu konuda
herhangi bir fark yoktur.
[8] Sakız ağacı (günlük, kenger vs.)den elde edilen sakızı
çiğnemek, tükrükle içeriye herhangi birşey gitmese bile mekruhtur. Çünkü sakız çiğneyeni
görenler onun birşey yediğini zannederler.
Bu şekilde insanların
yanlış anlamalarına yol açacak davranışlarda bulunmak doğru değildir. Nitekim
Peygamberimiz (Aleyhisselâm): "Allah'a ve âhiret gününe inananlar, (kendilerini) töhmet altına
sokacak davranışlardan kesinkes kaçınsınlar" buyurmuşlardır. Ali b. Ebu Tâlib (Kerremaüa-hu
vecheh) de şöyle buyurmuşlardır: "Red ve inkâr etme durumunda kalacağın bir sözü sarfetmekten sakın, isterse öne sürecek bir mazeretin bulunsun."
Eğer tükrükle birlikte içeriye birşey
gidecek olursa oruç bozulur. Tükrükle içeriye giden
şeyler üç türlüdür: İster oruçlu değilken çiğnenmiş olsun ister olmasın, sakız
siyahken içeri giden; oruçlu değilken çiğnenmemiş bulunan beyaz sakızla
(içeriye giden); oruçlu değilken çiğnenmiş ve fakat dağınıklıktan kurtulmamış
beyaz sakızdan içeriye giden şey... İçeriye birşeyin
gitmesine yol açmayan beyaz sakız, oruçlu değilken çiğnenmiş ve (dağınıklıktan
kurtularak) tamamen toplu bir hale gelmiş olan beyaz sakızdır. İşte oruçluyken
çiğnenmesi mekruh olan sakız bu sakızdır.
[9] Yorucu bir iş de tıpkı tedavi maksadıyla vücuttan kan
çıkartmak ve kan aldırmak gibidir. Çünkü bu gibi
davranışlar orucun
bozulmasına yol açabilirler.
[10] Bu iki şeyden
birinin halsiz düşüreceğini zannetmemek şartıyla,
[11] Nitekim Hz. Peygamber: "Misvak kullanmak, oruçlunun en hayırlı I işlerinden
biridir" buyurmuştur. (Öte yandan) Rasûlullah (Aîeyhis&elam), % "Oruçluyken günün evvelinde de,
sonunda da misvak kullanırdı." Bu husus bilinen birşeydi.
Yine Peygamber (Aleyhissalâtü vesselam) Efendimiz
-."Misvak (kullanmak) sünnettir, binâenaleyh, istediğiniz zaman misvak
kullanınız" buyurmuştur. Bu hadis-i şeriflerin hepsi göz önünde bulundurulduğunda,
günün başlangıcıyla sonu arasında bir fark bulunmadığı görülür. Ancak bir
kısmında, fark bulunmadığına dair biraz açıklamaya ihtiyaç vardır. İmam Şafiî
ise, zeval vaktinden (güneşin tepe noktasındaki | pozisyonundan batıya doğru
yönelişinden) itibaren, yani öğle vaktinin | girişinden itibaren misvak
kullanmanın mekruh olduğu görüşündedir.
[12] Aız kelimesi Arap dilinde, insanın yüz yüze geldiği şeye
denir. Ramazanda 1
onıç yemeyi
günah olmaktan çıkaran ve şer'an muteber olan sekiz
arızî şey vardır ki şunlardır: (1) Hastalık, (2)
yolculuk, (3) baskıya
maruz kalmak, (4)| hamilelik, (5) emzikli bulunmak, (6) açlık, (7) susuzluk ve
(8) yaşlılık.
[13] Pîr-i fânî demek oruç tutamayacak derecede yaşlanmış
kimse demektir. Bu gibilere "fânî" denilmesi iki sebepten dolayıdır:
Birincisi güç ve kuvvetinin fânî olmuş bulunmasından, yani gücünün gitmiş
olmasından dolayı; ikincisi ise fenaya, yani ölüme yüz tutmuş olduğundandır.
[14] Bu hususta ölçü
şudur: Herhangi bir şeye karşılık tutulanlar değil de ramazan ve nezir orucu
gibi esastan oruç olanların yerine yaşlılık sebebiyle fidye verilebilir. Ancak kefîarete karşılık tutulan oruçların yerine fidye
verilemez. Çünkü tutulan keffâret orucu, ancak keffaretin malla karşılanamaması halinde caiz olup malla kefîarete bedel olarak tutulur.
[15] Rivayet
olunduğuna göre Peygamber Efendimiz (Suttallahu
aleyhi vesellem) şöyle buyurmuşlardır: "Bir (müslüman) kardeşinin hatırına (nafile) orucunu bozan
kimseye, bin günlük (nafile) oruç sevabı verilir. (Bozduğu) bir günlük (nafile)
orucu kaza eden kimseye de iki bin günlük (nafile) oruç sevabı verilir,"
Müellif merhumun büyük müjde diye işaret ettiği şey, işte. bu hadis-i şerifte
gecen büyük sevaptır.
[16] Yani orucun bozulması ister bir mazerete dayansın
ister dayanmasın, oruç ister kasden bozulmuş olsun
ister olmasın bütün bunlar, oruca bilerek başlandığı takdirde meydana gelir.
Ama oruç tutmakta olduğunu zanneder, sonra da böyle birşey
olmadığının farkına varırsa ve farkına varır varmaz j da yerse herhangi birşeyi kaza etmesi lâzım gelmez. Farkına vardıktan î
(meselâ) bir saat sonra yerse kaza etmesi gerekir. Bunun sebebi, hatır-g ladıktan sonra biraz vakit geçtiği
halde yemeyince sanki oruca niyet etmiş | gibi olacağı içindir.
[17] Bunun sebebi, bu beş günde tutulan orucun bozulması emrolunduğu ve| tamamlanmasının caiz olmadığı içindir.
Çünkü özellikle bu günlerini herhangi birinde oruç tutmaya başlamak,
yasaklanmış birşeyi irtikâb
etmekl ve Allah'ın ziyafetine yüz çevirmek
olacağından (bu günlerde başlanılan bir)| orucun bozulması emrolunmuştur.
Ebû Yûsuf ile Muhammed ise, bozulan| bu orucun kazası
lâzım geldiği görüşündedirler. Çünkü bir ibâdete başlan dığında
tıpkı nezir gibi ve mekruh vakitlerde başlanılan namazlar gibi
namaza
başlamak arasındaki farkın Ebû Hanîfe'ye
göre sebebi, başlanılan bir ibâdetin tamamlanması vacip
bağlayıcı
olur, (yani tamamlanması gerekir). Bu günlerin herhangi birinde oruca başlamak
ile mekruh vakitlerde
olduğu
ve bozulduğunda kaza edilmesi de bu vücûba bağlı
olduğu içindir; ama bu günlerin herhangi birinde
oruca başlayanların
oruçlarını tamamlamaları vacip değildir.
[1] "Kendi rızasıyla" ifâdesi ile "icbar
edilmişler" hüküm dışı kalıyor. Bir kimse karısını cinsel ilişkiye
zorlasa, kan cinsel ilişki esnasında ona hissen iştirak etse bile karıya
keffâret lazım gelmez. Çünkü karının bu davranışı, kendisi orucu bozmaya
zorlandıktan sonra meydana gelmiştir. "Kasden" ifadesi ile, unutma ve
yanılma hüküm dışı bırakılmıştır. "Mecbur kalmadığı" ifadesiyle ise
mecbur kalma hüküm dışı bırakılmış oluyor. Zorlananlara, yanüanlara, mecbur kalanlara
keffâret değil kaza lâzım gelir. Unutanlara ise ne kaza ve ne de keffâret lâzım
gelmez.
[2] Kilermeni ve
çömlek çamuru, aktarlarca bilinen iki kil çeşididir. Bunlardan sadece
kilermeniyi yemek hem kaza ve hem de keffâreti gerektirir. Çünkü, bu, ilaç
olarak alınıp satılır; dolayısıyla bunu yemek normal birşeyi yemekı
gibidir.
[3] Meselâ Peygamber (Aleyhissalâtü vesselâm)'m, "Kan
alan da aldıran da if-i tor etmiş sayılır" hadİs-i şerifini duyup da
burada geçen "iftar etmiş sayılır'| ifâdesi ile bu şahısların (tuttukları
orucun) sevabının kaybolacağı, yahut sevabının azalacağı veya benzeri birşeyin
kasdolunduğunu bilmemek gibi.
[4] Meselâ bir
yetkili, adamın birine ramazan ayında gündüz karısıyla cinsel ilişki kurması
için baskı yapsa karısı da, kendisine herhangi bir baskı yapılmadığı halde,
kocasının bu fiiline gönüllü olarak iştirak etse, sadece kadına keffâret lâzım
gelir. Çünkü keffâret, cinsel birleşmenin bir sonucu değil, orucu bozmanın bir
sonucu olup karı kocasına bu imkânı (kendisine herhangi bir zorlama olmadığı
halde) verdiği için karıya keffâret lâzım gelir... Tan yerinin ağardığını
kendisi bildiği halde bunun farkında olmayan kocasının kendisiyle cinsel ilişki
kurmasına imkân veren kadının durumu da tıpkı bunun gibidir.
[5] Ramazan ayında
gündüz cinsel ilişkide bulunan kimseye keffâret lâzım geleceği Ebû Hüreyre
(RaÂıyallahu anh)'m rivayet ettiği şu hadis-i şerifle sabittir: Seleme b. Sahr
el-Beyâzî el-Ensârî, Efendimiz (Sallallahu aleyhi sellem)'e gelerek:
"— Yâ Rasûlalîah,
mahvoldum" dedi. Peygamber Efendimiz de:
Seni mahveden şey
nedir?" dedi. Adam:
Hanımımla ramazanda
cinsel ilişki kurdum" dedi. Efendimiz:
Hayır" diye cevap
verdi. Efendimiz:
Verecek birşeyin var
mı?" dedi, adam:
Peşpeşe iki ay oruç tutabilir misin?"
dedi, adam:
Hayır" diye karşılık verdi. Efendimiz:
Altmış fakiri
doyurabilir misin?" diye sordu, adam:
Hayır"
diye cevap verdi. Sonra adam oturdu ve Peygamberimiz gidip (on beş sâ1
ölçeğinde) içerisinde hurma
bulunan bir kapla geldi
ve dedi ki:
Bizden
daha fakir birine mi? (Şu şehirde) benim ailemden daha muhtaç bir aile
yoktur" diye karşılık verince,
Al bunu sadaka olarak
ver." Adam:
Peygamber Efendimiz
(Öyle bir) güldü ki, dişleri bile göründü. Sonra Efendimiz:
Götür bunu çoluk çocuğuna yedir" buyurdu.
Bizim
mezhebimizin âlimleri, "oruç tutmakla mükellef olan birinin ramazanda
gündüz cinsel iiişki haricinde
birşeyle
kasden orucunu bozması, tıpkı cinsel ilişkiyle bozması gibidir" görüşüne
sahiptirler. Çünkü her iki-sinde de oruç için çizilen sınırları aşmak vardır.
îmam Şafiî ve arkadaşları ise, bu hadis-i şerifin medlulü ile yetinip:
"Ramazanda gündüz kasden cinselj ilişkide bulunanların haricindekilere
keffâret gerekmez" diyorlar.
[6] Yani orucun keffâreti gerektirecek şekilde bozulduğu
ve ardından da bu| keffâreti geçersiz kılacak hâdisenin meydana geldiği gün
kasdolunuyor,
[7] Yani böyle
birşey yok iken hayız, nifas ve hastalığın meydana gelmesi.
[8] Erkek veya
kadın bir köle âzâd etmek, şu şartta ki bunların hizmet sunmalarına mâni
olacak ellerinde,
ayaklarında,
konuşmalarında, görmelerinde bir kusur bulunmamalı, aklî (ve zihnî) bir
eksikliği de olmamalıdır.
[9] Yarim sâ' Mısır kilesiyle 11/6 kadeh olup, bir kile
ise sekiz kadehtir. (Bir sâ' 4,2 litredir. Çeviren)
[10] Yani yarım sâ' buğdayın veya bir sâ' hurmanın değeri
verilir demektir.
[11] Meselâ bir ramazan günü keffâreti gerektirecek şekilde
oruç yenildiği veya cinsel ilişki kurulduğu halde keffâret tatbik edilmeyip bir
başka ramazan, gününde yine keffâreti gerektirecek bir davranışta bulunulmuşsa,
farklı za-ı manlardaki bu iki davranış için bir tek kefîaret yeterli olur
denilmek isteniyor.
[12] geçmektir. Keffâret tatbik edilmeden, ye-| niden
keffâreti gerektirici davranışa yönelmek bu işi yapanın uslanmadığına delil
teşkil etmez. Ama keffâreti uyguladıktan sonra tekrar keffâreti gerektirecek
davranışta bulunmak,
Orucu kasden bozan kimseye keffâret
gerekmesinin hikmeti, bu davranış; tekrar teşebbüs edilmesinin önüne
bir
kısmı bunu karışıklığın (iltibasın), ancak keffâretin tatbikinden Önce
olabileceğine bağlıyor ve keffâretin
keffâretin
gerekli tesiri göstermediğinin bir işaretidir; binâenaleyh bu gibilere tekrar
keffâret gerekir. Ulemadan
tatbikinden
sonra böyle bir iltibasın mümkün olmayacağını ileri sürüyorlar. Bundan da
anlaşılıyor ki asü mesele,
iltibas ve
karışıklıktır. Yine de herşeyi en iyi bilen Allah îeâlâ'dır.
[1] İnsanın
sürmenin tadını boğazında hissetmesi. Aynı şekilde sürmenin rengini tükrüğünde veya balgamında görmesi.
[2] Meselâ oruçlunun yanında içilen sigara dumanının
burnuna ve boğazına kaçması, yahut tencereden veya ocaktan yükselen dumanın
aşçının boğazına kaçması gibi.
[3] "Oruçlu iken irâdesi dışında kusan kimsenin bu
orucunu kaza etmesi gerekmez" buyurmuştur.
[4] Bir kimse ağzı doldurmayacak kadar kasden
kusar ve ardından da orucu,
mezse, Ebû Yûsuf a göre bu kimsenin orucu bozulmaz. İmam
Muhammed'e göre ise: "Kasden kusulduğu
takdirde
ister az, ister çok olsun oruç bozulur" demiştir. Bu, rivayet olunan (şu
hadisin) zahirine göre böyledir.
Nitekim
Efendimiz (Aleyhîssalâtü vesselam) şöyle buyurmuştur:
"Kim oruçlu iken bilerek kusarsa, orucunu kaza
etsin."
[5] Yani tamamen kayboluncaya kadar çiğnenmesi kasdolunuyor. Ama yutulması hâlinde oruç bozulur.
[1] Orucun Arapçası "Savm" olup
genel olarak tutmak, yani sakınmak manasına gelmektedir, ister bir söz
söylemekten, İsterse yeme içme ve daha başka herhangi bir fiili yapmaktan
sakınmak olsun farketmez. Nitekim Kur'ân-ı
Kerim'de; «De ki: Ben çok merhametli olan Allah'a oruç adadan; artık bugün
hiçbir insanla konuşmayacağım» buyurulmaktadır. Müfessirler
buradaki oruçla, konuşmaktan
sakınmanın kasdedildiğini söylemişlerdir. Bir
şair de şöyle söyler:
Bir kısım at vardır,
Oruçlu (ve
alıkonulmuşlardır.
Bir kısmı da var ki
bunlar,
Arbedelerde
Ve yükselen toz, duman
altında,
(Koşar dururlar; hür
ve) oruçsuzdurlar.
Diğer bir kısmı ise
Çiğner dururlar,
Ağızlarındaki gemleri.
[2] Yani gerçek tan yeri ağarmasından gurub
vaktine kadar olan bir zaman diliminde.
[3] (İnsanın) bilerek ya da
bilmeden içine veya içi hükmünde bulunan yerlerine; gündüzün birşey almaktan (buralara birşeyin
girmesinden) sakınmağıdır... Bu şeyin insanın içine, ağız, burun veya yara
yoluyla girmesinde bir fark yoktur.
[4] Meselâ beyin de
insanın içi mesabesindedir, insanın başı derin bir şekilde yaralansa ve buraya
ilâç konulsa oruç bozulur.
[5] Burada geçen hüküm kelimesi ile, oruç tutmanın şer'î
yönden değeı lendirümesi kasdolunuyor.
[6] Bu günlere, eyyâm-ı bıyd
denilmesinin sebebi ayın bu günlerin gecesinde çok parlak olduğu ve o gecelerde
hiç kaybolmadığındandır
[7] Yani ramazan ayından hemen sonra, hiç ara vermeden
şevval orucuna de vam etmek. Bunun zıddı ara
vermektir. Mevcut delilden açıkça anlaşılan bi rinci şekildir, yani ramazandan hemen sonra tutmaktır.
Nitekim şu hadis-i şeriften de bunun böyle olduğu anlaşılıyor:
"Ramazan orucunu
tutup da peşi sıra şevval ayından altı gün oruç tu tanlar, sanki bütün yıl oruç
tutmuş gibi olurlar."
Ramazan ile şevval
arasında biraz ara verdikten sonra tutmanın dah iyi
olacağım söyleyenler, «Ramazanın hemen peşinden oruç tutmak, kendilerine farz
olan oruca ilâvelerde bulunan Ehl-i kitabın
davranışına benzer" diye bir bahane ileri sürüyorlar ki bu geçersizdir. Çünkü onlar bunu, Hak Teâlâ kendilerinden istemediği halde ilâve etmişlerdir.
[8] Teşrîk günleri, bayram namazları bahsinde de
belirttiğimiz gibi, zilhicce ayının on bir, on iki ve on üçüncü günleridir.
Yani Kurban bayramı gününden sonraki üç gün.
[9] Nevruz, eski İranlıların ilkbaharda yaptıkları
şenlikler; mihrican ise, son baharda yaptıkları
şenliklerdir. (Mütercim)
[10] Visal, Arapçada birşeyin peşpeşe yapılması;
şeriatta ise müellifin belirttiği şeylerdir.
Sahabe (Rıdvanullahi aleyhim), Rasûlullah (Aleyhissalâtü vesselâmjm yaptığı herşeyi
benimserlerdi. Onun visal orucu tuttuğunu görünce, kendileri de tutmaya
başladılar. Ama Efendimiz onların bu hareketine engel oldu. Bunun üzerine
onlar:
«— Ya
Rasûlallah, sen de böyle oruç tutuyorsun» deyince,
Efendimiz:
«— Siz benim gibi olamazsınız,
(çühkü) Rabbim beni iaşe ve ibate ediyor, yedirip
içiriyor» demiştir.
Visal orucu, yorucu ve
sıkıntılı olduğundan bizler için mekruhtur.
[11] Ömür boyu oruç, insanı halsiz düşüreceği için
mekruhtur. Uzun müddet devam edince alışkanlık haline gelir ve ibâdet
maksadıyla tutulmuş olmaktan Çıkar.
[12] Niyet; kelime manası olarak kalben birşeye
yönelmektir. Şer'î yönden ise; emrolunan veya mendup (güzel) olan bir işi yapmaya kalbin yönelmesidir.
Niyetin belirlenmesi ise, kalbin yöneldiği şeyi açıkça belirtmektir. Meselâ
yarınki ramazan orucunu, nezir veya benzeri bir orucu tutmaya niyet etmek gibi.
[13] Yani bu üç nevi oruç, (niyet ederken) birşey belirtmeden ve geceden niyet etmeden tutulabilir.
[14] Mutlak nezir, zamanı belirlenmemiş nezir olup iki
kısımdır:
Birincisi, müellifin de
belirttiği gibi, "Allah hastama şifa verirse]! bir gün oruç
tutacağım" diyerek, yapılacak şeyin bir şarta bağlanması v$ bu şartın
gerçekleşmesi
ikincisi ise,
"Allah rızası için bir gün oruç tutacağım" ifâdesinde olduğu gibi
herhangi bir şarta bağlı bulunmayan nezirdir.
[15] Bu hüküm, Rasûlullah (Aleyhissalâtü
vesselâm)'m, "Hilâli görünce oruç tutunuz ve onu görünce de iftar ediniz.
Kapalı havada hilâlin görülememesi hâlinde şaban ayını otuza tamamlayınız"
mealindeki hadis-i şerifinden alınmıştır. Hilâl, ya
bulut yüzünden ya da toz, sis ve benzeri şeyler
sebebiyle görülemeyebilir.
[16] Yani farz,
vacip ve nafile mi vacip mi olduğunda tereddüt edilen oruçlar denilmek
isteniyor.
[17] Yani şüpheli günün ramazan günü olduğu sonradan
anlaşılırsa, hangi niyetle olursa olsun o gün tutulan oruç ramazan orucu yerine
geçer.
[18] Yani bu günün ramazandan olduğu belli olmazsa. Niyet
zamanına gelince, daha önce de belirtildiği gibi, son niyet etme zamanı kaba kuşİuk vaktidir.
[19] Çünkü Allah Teâlâ:
"Sizden ramazan ayını görenler onda oruç tutsun" (Bakara, 185)
buyurmaktadır. Sözünün reddolunması demek hilâli
gören senin şahadetini hâkimin reddetmesi demektir. . \
[20] Gerçek
kişiliği hakkında, yani kendisinin ne iyilik ve hasenatına ve!ne d kötülük ve
günahına muttalî olunmayan kimse demektir.
[21] Birine zina
yaptı diye iftira atan ve muhakeme sonucu hakkında, hâkimin islâmî
hükümlere göre seksen değnek vurulmasına hükmedilen kimse.
[22] Bu hükümler
ramazan hilâlinin tesbitiyle alâkalı olup, şevval
hilâlinin tes-bitiyle ilgili değildir.
[23] Ramazan hilâli,
daha önce de anlatıldığı gibi, bir kişinin şahadetiyle tesbit
olunur ve gün geçip ramazan otuz güne tamamlandığı
halde ve gök yüzünün açık olmasına rağmen hâlâ şevval hilâli görülmezse orucu
yemek doğru olmaz denilmek isteniyor.
[24] Gök yüzü kapalı olduğunda bu böyledir. Ama gök yüzü
açıkken büyük bir; topluluğun şahadeti gerekir.
[25] Bir kısmı da ülkelere göre değişiklik olabileceğini
söylemişlerdir. et-Tecrîd müellifi ve diğer bazı
âlimler bunu benimsemişlerdir. Meselâ bir yerde güneş, tepe noktasından batıya
doğru yönelmiş, başka bir yerde de
batmişsa,
öncekilere göre (vakit) öğledir, akşam değildir... îşin esası şudur:"
Hilâlin, güneşin ışığından ayrılması
ülkeden
ülkeye değişiklik gösterir. Hilâl eğer herhangi bir ülkede (gün ışığından)
ayrılmamışsa, bu ülke
insanlarına
(ramazanın) farz olmasına sebep olacak vakit gelmemiş demektir. Sebep mevcut
olmayınca, bunu
gerektiren şey de yok
demektir.