ORUÇ[1]

 

Orucun Mahiyeti     

                                              '

Oruç; gündüzün [2]bilerek ya da bilmeden (insanın) içine[3] ya içi hükmünde bulunan yerlerine[4] herhangi bir şey almaktan, emeden, içmeden) ve cinsel ilişkide bulunmaktan sakınmaktır.

 

Orucun Farz Oluşunun Sebebi

 

Ramazan orucunun farz oluşunun sebebi, bu ayın (günlerin.-en birinin oruca elverişli) bir kısmına (oruç tutmaya ehil bir hal­eyken) yetişmektir. Her bir ramazan gününün bir kısmına yetiş-aek de o günün orucunu tutmanın farz olmasının sebebidir.

 

Ramazanın Hükmü ve Farz Oluşunun Şartları

 

Ramazan orucu, kendisinde şu dört şey bulunan kimselere ıem eda, hem de kaza olarak farzdır:

 (1) Müslüman olmak,

 (2) akıllı olmak,

 (3) bulûğa ermiş (yani £n) bulunmak,

 (4) dâr-ı harpte Müslüman olanların orucun farz] luğundan haberdar olmaları veya İslâm ülkesinde bulunmaları.

 

Orucun Edasının Şartları

 

Orucun edasının farz olması için,

  (1) hasta olmamak,

 (2) ha zh ve lohusa olmamak ve

 (3) mukîm bulunmak şarttır.

 

Orucun Sağlıklı Olmasının Şartları

 

Orucun sağlıklı olabilmesi için,

 (1) niyet etmek,

 (2) hayızkhk e lohusalık gibi oruca engel olan haller ile orucu bozacak şeyler-en uzak bulunmak şarttır;

 (3) ama bunun için cünüp olmama şar-l yoktur

 

Orucun Rüknü

 

Orucun rüknü, mideyle ilgili (yeme içme) arzusu, cinsî arzar ve bu arzular cümlesinden sayılabilecek (ilâçla tedavi gibi) ş6yerden sakınmaktır

 

Orucun Değerlendirilmesi        

                                

Orucun hükmü,[5] (mükellefin) zimmetindeki oruç borcunun düşmesi ve âhirette sevaba kavuşmaktır. Herşeyi en iyi bilen (yine de) Allah Teâlâ'dır.

 

Orucun Kısımları ve Her Bir Kısmın İzahı

 

Oruç farz, vacip, sünnet, mendup, nafile ve mekruh olmal üzere altı kısma ayrılır:

 1) Farz oruç, ki bu, hem edâ ve hem de kaza olarak tutulan ramazan orucu; keffâret oruçları ve nezredilmiş (adanmış) oruçlar-, ir. Açık rivayete göre de bu böyledir.

 2) Vacip oruçtur ki bu da, nafile olarak tutmakta iken bozu-m bir orucun kazasıdır.

 3)  Sünnet oruçtur. Bu ise (muharrem ayının) dokuzuncu ve onuncu) aşure günlerinde tutulan oruçtur.

 4) Mendup oruçtur. Bu da,

 (1) her (kamerî) ayın üç gününü ıruçlu geçirmektir. Oruç tutulan bu günlerin, eyyâm-ı bıyd'dan ol-nası mendup olup bunlar ayın on üçüncü, on dördüncü ve on be­şinci günleridir.[6]

 (2) (Öte yandan) pazartesi ve perşembe günleri ile

 (3) şevval ayında altı gün oruç tutmak da menduptur. Bir kıs­mı, şevval ayında tutulacak orucun ramazan ayından hemen sonra tutulmasının[7] daha iyi olacağını, diğer bir kısmı da ramazan ile şevval arasında biraz ara verdikten sonra tutulmasının daha iyi olacağını söylemişlerdir.

(4) (Ayrıca) tutulması istenen ve Dâvûd (Aleyhisselâm)\n orucu gibi, tutulduğunda (sevab verileceği) sün­net (ve hadis) ile vaad edilen her türlü orucu tutmak da mendup­tur. Nitekim Dâvûd (Aleyhisselâm) bir gün oruç tutar, bir gün yerd bu, Allah Teâlâ nezdinde oruçların en faziletlisi ve en sevim­dir.

5)  Nafile oruç olup bu yukarıda zikredilenlerin dışında ve kruh olmayan oruçlardır.

6) Mekruh oruçtur ki bu da, tenzîhî ve tahrîmî mekruh ol-ık üzere iki kısma ayrılır. Birincisi, (Muharrem'in) dokuzuncu] nünü tutmaksızın, yalnızca aşure gününde oruç tutmaktır. İkin-j i (tahrîmen mekruh) ise, iki bayram günü ve teşrik[8] günlerindeg tmaktır.

(Sadece ve) tek olarak cuma veya cumartesi gününe mahsı nak üzere oruç tutmak; nevruz ve mihrican günlerinde[9] tmak da aynı şekilde mekruhtur. Ancak oruç tutmayı âdet edinği günlerin bu günlerle çakışması hâlinde mekruh olmaz.

İki gün dahi olsa visal orucu [10] tutmak -ki bu, akşam hiç biı ikilde iftar etmeksizin tâ ertesi günün akşamına kadar oruçh ılunmaktır- ve ömür boyu[11] oruç tutmak dahi mekruhtur.

 

Oruca Niyet[12]

 

Niyet Ederken Belirtilmedi Şart Olmayan Oruçlar

 

Niyet ederken belirtilmesi ve geceden niyet edilmesi şart ol-j ayan oruçlar;

(1) eda olarak tutulan ramazan orucu,

 (2) zamaı İli nezir (adanmış) oruçları ile

(3) nafile oruçlardır.

(Bu gibi oruçlara) geceden itibaren gün ortasından biraz Öı sine kadar niyet edilebilir ki en doğrusu da budur.2

Gün ortası; tan yerinin ağarmaya başlamasından itibaren k ı kuşluk vaktine kadar olan zamandır.

Aynı şekilde (bu gibi oruçların) tayin etmeksizin mutlak bir Lyetle veya nafile niyetiyle tutulması da doğrudur. (Oruca niyet den kimse) yolcu veya hasta dahi olsa (durum değişmez), en doğ-ısu da budur.

Sağlıklı ve mukîm olanlar, başka bir vacip oruç niyetiyle ra-ıazan orucunu eda edebilirler. Yolcu olanlar bu hükmün dışmdaır. Çünkü onlar, hangi vacip oruca niyet ederlerse, o orucu tutmuş olurlar. Hasta bir kimsenin ramazan ayında bir başka vacip ruca niyet etmesi halinde hangi oruca sayılacağı hususunda fcıtüâf olunmuştur.

Zamanı belirlenmiş adak oruç, başka bir vacibe niyet edilerek .utulamaz; çünkü bu takdirde niyet edilen oruç tutulmuş olur.

 

[13]Niyet Ederken Belirtilmesi Şart Olan Oruçlar

 

Niyet ederken belirtilmesi ve geceden niyet edilmesi şart olan ğer bir kısım oruç daha vardır ki bunlar:

(1) Kazaya kalmış ramazan orucu,

 (2) tutulmaya başlanmış » bozulmuş kazası lâzım gelen nafile oruçlar,

 (3) her türlü effâret oruçları

 (4) ve meselâ, "Allah hastama şifâ verirse bir gün ruç tutacağım" diyen kimsenin hastasının şifâ bulması durumun olduğu gibi tayin olunmamış mutlak nezi [14]oruçlardır.

 

Ramazan'da Hilâl'in Tesbitive Şüpheli Günde Oruç

 

Ramazan Hilâlinin Tesbiti

 

Ramazan hilâlinin görülmesiyle veya kapalı havada[15] hilâl gö­rülemediği takdirde şaban ayının otuz gün kabul edilmesiyle ra-cnazan ayı tesbit edilmiş olur.

 

Şüpheli Günler ve Bu Günlerde Tutulan Oruçlar 

                                                      

Şaban ayının yirmi dokuzunu takip eden gün şüpheli gündür.

Çapalı havada hilâlin görülememesi halinde bu günün hangi gün, yani Şabanın son günü mü, yoksa ramazanın ilk günü mü) olduğu kestirilemez. Bu günde orucun her türlüsü[16] mekruhtur. Ancak oruca mı, yoksa buna mı niyet edeyim diye herhangi bir tered-lüt göstermeksizin nafile niyetiyle tutulan oruç mekruh olmaz. Sğer o günün ramazan günü olduğu anlaşılırsa, tutulan oruç ramazan orucu yerine geçer.[17] Ama (bugün ramazan günüyse oruçlu )layım, değilse olmayayım gibi) oruçlu olmakla olmamak arasında tereddüt gösterilirse oruçlu olunmaz.

Şaban ayının sonunda bir veya iki gün oruç tutmak mekruh )lup daha fazlasını tutmak mekruh değildir; Müftü, şüpheli günün aaşlangıcmda (oruca niyet etmeyip) beklemeleri, günün (ramazan-ian olduğu) tesbit edüemeyip niyet etme zamanının[18] geçmesi üze­rine de iftar etmeleri (oruç tutmamaları) yönünde halkı (ilan yo­luyla) uyarır.

Böyle bir günde müftüler, kadılar ve üst tabakadan insanlar oruç tutarlar. (Çünkü) bunlar, niyetlerinde tereddüde düşmekten ve tuttukları orucun farz (olan ramazan orucu) olduğunu düşün­mekten sakınabilecek insanlardır. 

                              

Ramazan Hilâlini Gören Kimse Ne Yapar?     

 

Bir kimse ramazan hilâlini veya orucun yenilmesini gerekti­ren (şevval ayının) hilâlini tek başına görüp de (buna dair verdiği haber) reddolunsa, (hilâli gören bu) kimsenin oruç tutması gere­kir.[19]Ama (tek başına) şevval hilâlini gören kimsenin orucu yemesi doğru değildir. Şayet (ramazan veya şevval hilâlini tek başına -

en kimse) orucu yerse, yediği günleri kaza eder, (yediği için) ;effâret lâzım gelmez; isterse şahadetini hâkimin reddetmesinden ince yemiş bulunsun. (Diğer görüşlerin) doğrusu da budur.

 

Gök Yüzü Kapalıyken Hilâlin Tesbiti

 

(1) Gök yüzü bulut, toz, duman ve .benzeri şeylerle kapalı ıs âdil (ve sâlih) birinin, yahut (hakkında bilgi edinilememiş) kapalı bir kimsenin[20] (ramazan hilâliyle ilgili) verdiği haber kabul olunur ki, doğrusu da budur.

 (2) Aynı şekilde bu gibilerin, kendileri gibi birinin (ramazan hilâli hakkındaki) şahadetlerine şahadetleri, ha­nımların yahut kölelerin yahut birisine attığı iftira yüzünden şer'î cezaya çarptırılan[21] ve (sonra) tevbekâr olmuş kimselerin ramazan (hilâli) hakkında verdiği haberler de kabul olunur.[22] (Bunun için) şâhidlik ve davâ (açümasın)a da gerek yoktur.

(3) (Orucun) yenilmesini gerektirecek (şevval ayının) hilâ­linin hava kapalı iken tesbit edilebilmesi için, iki hür erkeğin ya­hut bir hür erkek ile iki hür kadının şahadetleri şarttır, dava ması) gerekmez.

 

Gök Yüzü Kapalı Değilken Hilâlin Tesbiti

 

(1) Eğer gök yüzü kapalı değilse, ramazan hilâli ve orucun ye-nilmesi(ni gerektiren şevval) hilâlinin tesbitinde büyük bir toplu­luğun şahadeti şarttır.

(2) Bu büyük topluluğun miktarının tesbiti, imama (en üst seviyedeki yetkiliye) düşer, ki en doğrusu da budur. (3) Tek bir kişinin (hilâli gördüğü hakkındaki) şahâdetiyle rama­zan orucu (otuz güne) tamamlandığı halde ve gök yüzü de açıkken orucun yenilmesini gerektiren şevval) hilâli görülmez ise orucu emek doğru olmaz.[23]

(4) (Ama ramazanın) iki âdil (ve salih) kişinin şahâdetleriyle (tesbiti) durumunda, orucu yemenin tercih (edilip edilmeyeceği ihtilaflı olup ramazan ayı tek bir (âdil) kişinin ahâdetiyle sabit olsa bile, hava bulutlu olduğu zaman (ramazan rucu otuza tamamlandığı halde şevval hilâli görülmese dahi orucun) yenileceğinde herhangi bir ihtilâf yoktur. Kurban bayramı zilhicce) hilâlinin tesbiti de tıpkı fıtır (şevval ayı hilâlinin tesbiti) gibidir.

 

Diğer (Ayların) Hilâllerinin Tesbiti

 

Diğer (ayların) hilâllerinin tesbiti için iki âdil (ve sâlih) idamın [24]veya iftira atma suçundan cezaya çarptırılmamış hür bir grkek ile iki hür kadının şahadetleri şarttır.

 

(Hilâlin) Doğuş Zamanının Farklılığı

 

(Hilâlin) herhangi bir ülkeden doğduğu tesbit olunursa, açık görüşe [25]ve ulemanın çoğunun görüşüne göre, diğer (ülkelerdeki) insanların da (oruç tutmaları) gerekir, fetva da buna göre veril­miştir.

 

 

ORUCU BOZMAYAN ŞEYLER

 

Yirmi dört şey vardır ki orucu bozmaz; bunlar:

 (1) Unutara yeme,

 (2) içme ve

 (3) cinsel ilişki kurma [unutan kimse, tuttuğu orucu (zahmetsizce) tamamlayabilecek güçteyse, kendisini yerken gören kimse (ona oruçlu olduğunu) hatırlatmalıdır, hatırlatmamak mekruhtur. Eğer tutmakta olduğu orucu tamamlayabilecek dermanı yoksa, (oruçlu olduğunun) hatırlatılmaması daha iyidir.

 (4) (Kadının tenasül uzvuna) bakmak,

 (5) yahut onu düşünmek sure­tiyle meninin gelmesi -isterse sürekli bakılsın ve düşünülsün du­rum aynıdır-,

 (6) yahut yağ

 (7) veya sürme sürünmek -sürmenin tadım boğazında hissetse bile durum değişmez[1]-,

 (8) yahut kan al­dırmak,

(9) yahut gıybet etmek,

(10) yahut yemeye niyetlenip ye­memek,

(11) yahut irâdesi dışında boğazına duman

(12) veya toz kaçması,[2] isterse bu toz değirmende öğütülen un cinsinden bulun­sun birşey farketmez,

(13) yahut (boğazına) sinek kaçması

 (14) ve­ya oruçlu olduğu hatırında iken (kullandığı) ilacın tadını boğazın­da hissetmesi,

(15) yahut cünüp olarak sabahlamak, isterse cünüplük hâli bir gün devam etsin durum değişmez,

(16) yahut idrar yoluna su

 (17) veya yağ damlatmak,

(18) yahut bir ırmağa dalan kimsenin kulağına su kaçması,

(19) yahut kulaktan bir çöple kir çıkarıp bunu kulağa yeniden sokmak ve bunu birkaç kez tekrarla­mak,

(20) yahut buruna gelen sümüğü bilerek çekip yutmak. [İmam Şafiî (Rahimehullah)'m görüşüne göre, orucun bozulma­ması için balgamı (yutmayıp) tükürmek gerekir.]

(21) Yahut irâde harici olarak, isterse ağız dolusu olsun, gelen kusmuğun[3] yeniden (boğaza) kaçması, ki doğrusu da budur;

(22) yahut doğru görüşe nazaran ağzı doldurmayacak kadar bilerek çıkarılan kusmuğun[4] yeniden boğaza kaçması,

 (23) yahut dişler arasında bulunan no İrâde harici gelen kusmuk hakkında Efendimiz (Aleyhissaîâtü vesselam):

ıuttan küçük şeylerin yenilmesi,

 (24) yahut ağıza alman susam gibi birşeyin, iyice ezilip kayboluncaya kadar[5] çiğnendiği halde bo­ğazda tadının hissedilmemesi.

 

ORUCU BOZUP HEM KAZA HEM DE KEFFÂRETİ GEREKTİREN ŞEYLER

 

Bunlar yirmi iki tane olup oruçlu bir kimsenin, bunlardan bi­rini kendi rızasıyla, kasden ve mecbur kalmadığı halde[1] yaparsa tendisine hem kaza, hem de keffâret lâzım gelir, ki bu yirmi iki jey şunlardır:

(1) Herhangi bir kimseyle ön ve arkadan cinsel ilişkide bulululduğunda her ikisine de (kaza ve keffâret gerekir); (2) ister gıda /e isterse tedavi maksadıyla olsun, birşey yeyip

(3) içmek,

(4) ağı­şa giren yağmur (damlasın)ı yutmak;

 (5) kokuşmuş dahi olsa, çiğ 2t yemek; [ancak kurtlanmış birşeyin yenilmesi bu hükmün dışın­dadır],

 (6) fakih Ebu'l-Leys'e göre iç yağı yemek,

 (7) kurutulmuş et yemek, ki bunun kaza ve keffâret gerektireceğinde ittifak vardır.

 [8) Buğday yemek ve

 (9) (buğdayı dişlerle) kırmak; ancak çiğnenen buğdayın dağılarak (ağzında herhangi bir tadı ve) eserinin kalma­ması hali bu hükmün dışındadır;

 (10) ağız dışından buğday tanesi,

 (11) susam

 (12) veya benzeri şeyler yutmak, ki tercih edilen hü­küm de budur.

 (13) (Kırmızı renkli bir kil olup eczacılıkta kullanı­lan) kilermeniyi yemek, yenmesi ister alışkanlık haline getirilsin

ister getirilmesin farketmez,

(14) kilermeni dışında yenmesi alış­kanlık haline getirilen çömlek çamurunu yemek[2]

(15) tuz yemek, ki tercih edilen görüş de budur.

(16) Karisinin veya arkadaşının tükrüğünü yutmak, başkasının tükrüğünü yutmak bu hükmün dı­şındadır.

(17) Birini gıybet ettikten (çekiştirdikten)

(18) veya kan aldırdıktan sonra

 (19) veya şehvet (ve arzuyla) dokunduktan

 (20) veya öptükten

 (21) yahut da meni gelmeksizin birlikte yattıktan sonra kasden yemek;

 (22) öte yandan bir kimsenin, bıyığına yağ sürdükten sonra bunun orucunu bozduğu düşüncesiyle kasden yemesi; ancak fikıh bilgisine sahip olan bir kimse bu hususta kendi­sine fetva verir, yahut adam (bu hususta) mezhebine göre tevil ve yorumu)nu bilmediği bir hadis-i şerif işitirse [3]dururn değişir, (keffâretten kurtulur). Şayet hadisin tevil (ve yorumu)nu bilirse, üzerine keffâret lâzım gelir. (Başkası tarafından cinsel ilişkiye) zorlanan (birinin) isteğine boyun eğen (hamm)a da keffâret gere­kir.[4]

 

Keffâret[5] ve Keffâreti Borç Olmaktan Çıkaran Şeyler

 

(1) Orucun, keffâreti gerektirecek şekilde bozulduğu gün [6]görmek, lohusa olmakla veya orucu yemeyi icab ettiren bir ilin meydana gelmesiyle [7]keffâret borç olmaktan çıkar.

 (2) Ancak vâyet olunanların zahirine göre üzerine keffâret lâzım geldikten mra zorla yolculuğa çıkarılanların üzerlerindeki keffâret borcu işmez.

 

Keffâret Hakkında

 

Keffâret (şu şekilde yerine getirilir):

 (1) Bir köle âzâd edilir,[8]  köle isterse mü'min olmasın.

 (2) Böyle bir imkâna sahip olun-nadığı zaman, içerisinde bayram ve teşrik günleri bulunmayan iki ly peşpeşe oruç tutulur.

 (3) Oruç tutmak da mümkün olmazsa; sabah akşam, yahut iki sabah, yahut iki akşam, veyahut bir akşam »r sahur altmış fakir doyurulur; yahut (bu) fakirlerin her birine paran sâ[9] buğday veya buğday unu veya yağla kavrulmuş buğday onu, yahut bir sâ1 kurma veya arpa veya bunların kıymeti [10]verilir.

(Muhtelif ve birden fazla) günlerde, isterse bu günler iki ra­mazana âit bulunsun, birden fazla cinsel ilişki ve oruç yemeye kar­şılık, (orucun bozulduğu bu) günler arasında kefîaret tatbik edil­medikçe,[11]tek bir kefîaret yeterli olur. Ama kefîaret tatbik edilmiş­se bir kefîaret yeterli olmaz, rivayet edilen delilin zahiri de bunu ifâde ediyor.[12]

 

 

ORUCU BOZAN FAKAT KEFFÂRETİ GEREKTİRMEYEN ŞEYLER1

 

Bunların sayısı elli yedi olup şunlardır:

 (1) Oruçlu bir kimse pişmemiş pirinç,

 (2) yahut hamur,

 (3) ya­hut un,

 (4) yahut bir defada çokça tuz,

 (5) yahut yemesini alışkan­lık haline getirmediği kilermeni dışındaki kil,

 (6) yahut çekirdek,

 [7) yahut pamuk,

 (8) yahut kâğıt,

 (9) yahut olgunlaşmamış ve pişi-rilmemiş ayva,

 (10) yahut yaş (olgunlaşmamış) ceviz yese;

(11) ya­hut çakıl taşı

 (12) veya demir

 (13) veya toprak

 (14) veya taş yutsa,

(15) yahut makatına

 (16) veya burnuna ilâç damlatsa,

 (17) yahut

Bu hususta genel bir kaide olarak şunları söylemek mümkündür: Gıda ol­mayan ve gıda özelliği taşımayan herhangi birşey (yenilse), yahut (yenilen şey) gıda olmak veya gıda özelliği taşımakla beraber (yiyen kimsenin) şer'î bir özrü bulunsa veya bu gıdaların herhangi bir kusuru bulunsa, bu gibi şeyleri oruçlu bir kimsenin yemesi veya bunların, oruçlunun dimağına ulaşması halinde tutulan orucun kaza edilmesi gerekir, keffâret lâzım gel­mez.

Öte yandan tam olarak (cinsel ilişki sayılamayacak ve) şehevî tatmin sağlamayan davranışlar keffâret değil, yalnızca kazayı gerektirdiği gibi, kâğıt ve ceviz kabuğu gibi hiçbir gıdaî özelliği bulunmayan maddeler yutulduğunda da aynı şekilde yalnızca kaza lâzım gelir, keffâret değil.

Şer'î özür ise şudur: Bir kadın oruçlu olduğunu bilerek yese veya içse ve aynı günde de hayız görmeye başlasa, bu kadına sadece kaza lâzım gelir, keffâret değil...

Pişmemiş pirinç yahut içerisine yağ veya şeker kanştmlmamış hamur gibi gıda yönünden bir eksiği bulunan şeylerden yenilse keffâret değil, kaza lâzım gelir, çünkü normal olarak bunları insanların canı çekmez. Dolayısıyla bunları yemek tam bir gıdalanma değildir.

Tam olarak şehevî tatmin sayılamayacak şeyler ise; bir ölüyle veya bir hayvanla cinsel ilişkiye girmek veya bacaklardan istifâde etmek yahut da öpmek suretiyle meniyi getirmek gibi davranışlardır.

boğazına birşey dökse (oruç bozulur keffaret lâzım gelmez, ki) en doğrusu da budur.[1]

(18) Yahut kulağına yağ veya su damlatsa, (aynı şekilde oruç bozulur, kefîaret lâzım gelmez) doğrusu da bu­dur. (19) Yahut karnında

(20) veya başında bulunan bir yarayı te­davi için sürdüğü ilaç (karın) boşluğuna veya beynine giderse,

 (21) yahut boğazına yağmur

 (22) veya kar gider, fakat bunu isteğiyle yutmazsa,

 (23) yahut ağzına (veya burnuna) aldığı su yanlışlıkla içine kaçarsa,

 (24) yahut cinsel ilişkiyle de olsa bir kimse orucu bozmaya zorlanırsa,

 (25) yahut kadın cinsel ilişkiye zorlanırsa,

(26) yahut câriye olsun, nikahlı (hür) kadın olsun sundukları hiz­metler yüzünden hastalanacakları endişesiyle oruçlarını bozarlar­sa,

(27) yahut oruçlu uyurken birisi ağzına su dökerse,

(28) yahut unutarak yedikten sonra, (unutarak yendiğinde orucun bozulma­yacağına dair hadis-i şeriften) haberdar olsa dahi[2] bilerek ye(meye devam ede)rse (keffaret lâzım gelmez ve) en doğrusu da budur;

(29) yahut unutarak cinsel ilişki kurmasının ardından kasden cin­sel ilişki kur(maya devam ed)erse,

(30) yahut geceden değil de oru­ca gündüz niyet edip sonra da bozarsa,

 (31) yahut (geceden oruca niyet etmişken) sabah yolculuğa çıkıp (sonra) ikâmete niyet ettik­ten sonra orucu yerse,

 (32) yahut (geceden niyet edip) sabahleyin mukîm iken yola çıktıktan sonra orucu yerse,

(33) yahut-oruçlu olup olmamak gibi bir niyet beslemeksizin (yeme, içme ve benzeri şeylerden gün boyu) sakınırsa,

 (34) yahut tan yeri ağardığı halde, ağarıp ağarmadığı hakkında şüphe içerisinde iken sahur yer

 (35) veya cinsel ilişki kurarsa,

 (36) yahut güneş batmadığı halde battı­ğım sanarak orucunu açarsa;

 (37) yahut ölüyle veya

 (38) hayvanla cinsî ilişki kurmak

 (39) yahut bacak veya

 (40) karın (bölgesine) temas etmek

 (41) yahut öpmek veya

 (42) dokunmak suretiyle meni gelirse;

(43) yahut ramazan orucunu edanın dışında tuttuğu bir orucu bozarsa (kaza değil keffâret lâzım gelir.

 (44) Öte yandan) uyumakta olan oruçlu bir hanımla cinsî temas kurulursa

 (45) veya oruçlu bir hanım, tenasül uzvuna birşey damlatırsa (bu hanımın orucu bozulduğu halde keffâret lâzım gelmez), ki en doğrusu,da budur.

 (46) Yahut (oruçlu bir kimse) suyla ıslanmış

 (47) veya yağlı parmağını makatına sokarsa

 (48) veya bir hanım bu durumdaki parmağını fercine (tenasül uzvuna) sokarsa (bu kimselerin oruçla­rı bozulduğu halde kefîaret lâzım gelmez), tercih edilen de budur.

(49) Oruçlu bir kimsenin makatına soktuğu bir parça pamuk ma­katında kaybolursa

(50) yahut (bir hanım böyle birşeyi) tenasül uzvuna sokarsa,

 (51) yahut (oruçlu bir kimse) boğazına kendi iste­ğiyle duman çekerse,

(53) yahut ağız dolusu olmasa dahi (kasden) kusarsa[3] (keffâret değil, kaza lâzım gelir) ki nakledilen haberin zahirine göre de bu böyledir; Ebû Yûsuf ise kusmuğun ağız dolusu olmasını şart koşmuştur ki bu da doğrudur.[4] (53) Yahut (oruçlu bir kimse elinde olmayarak) ağız dolusu kustuğunda oruçlu olduğunu bile bile bu kusmuğu yeniden içine çekerse,

 (54) yahut dişlerinin arasında bulunan nohut büyüklüğündeki birşeyi yerse,

 (55) yahut gündüzün, henüz niyet etmeden tuttuğu orucu unutarak bozduk­tan sonra oruca niyet ederse,

(56) yahut bayıhrsa; -isterse bir ay boyunca baygın kalmış olsun. Ancak bayılmanın meydana geldiği gün veya gecenin orucu kaza edilmez.-

 (57) yahut (oruçlu) delirir ise -fakat bu hal bir ay boyunca devam etmezse- keffâret değil, ka­za lâzım gelir. (Deliren bir kimse) gece veya gündüz niyet zamanı geçtikten sonra ayıhrsa (o günün orucunu) kaza etmesi icab eder, ki doğrusu da budur.

 

Gündüzün Oruçları Bozulduktan Sonra Oruç Tutmaya Devam Etmesi Gerekenler

 

Orucu bozulanlar, tan yeri ağardıktan sonra temizlenen hayızlı ve lohusalar,[5] erginlik çağma gelmiş çocuklar, tan yeri ağar­dıktan sonra Müslüman olan kimseler günün geri kalan kısmım oruçlu geçirmelidirler. (Ayrıca) son ikisi hariç [6] bu durumda olan­ların o günkü oruçlarım kaza etmeleri de gerekir.

 

Oruçluya Mekruh Olan ve Olmayan Şeyler île Oruçluya Müstehap Olan Şeyler

 

Oruçluya Mekruh Olan Şeyler

 

Oruçluya yedi şey mekruh olup şunlardır:

 (1) Bir şeyi tatmak

 (2) veya Özürsüz olarak herhangi birşey

çiğnemek,[7]

(3) sakız çiğnemek,[8]

(4) meninin gelmesinden veya cin­sel ilişkiyle sonuçlandırmaktan emin olunmadığı takdirde Öpmek veya

(5) oynaşmak, ki rivayetin zahirine göre de bu böyledir;

(6) tükrüğü ağızda (kasden) biriktirip yutmak,

 (7) (tedavi maksadıyla vücuttan) kan çıkartmak,[9] ve kan aldırmak gibi bünyeyi halsiz bı­rakacağı zannolunan şeyler yaptırmak.

 

Oruçluya Mekruh Olmayan Şeyler 

                 

Oruçluya mekruh olmayan dokuz şey şunlardır:.

(1) Kendine güvenildiği. takdirde öpmek

 (2) ve oynaşmak,

 (3) bıyığı yağlamak,

 (4) (göze) sürme çekmek,

 (5) kan aldırmak, (teda­vi maksadıyla vücuttan) kan çıkartmak;[10]

 (6) günün sonunda, yaş veya suyla ıslatılmış dahi olsa, misvak kullanmak; aksine, misvak kullanmak günün evvelinde olduğu gibi, (günün sonunda dahi)

sünnettir.[11]

 (7) Abdestin haricinde ağıza ve

 (8) buruna su vermek, ;

  (9) yıkanmak, serinlemek için ıslak elbiseye sarınmak, ki fetva da auna göre verilmiştir.

 

Oruçluya Müstehap Olan Şeyler

 

Oruçluya üç şey müstehaptır:

 (1) Sahur yemek,

 (2) sahuru ge­ciktirmek,

 (3) bulutlu olmayan günlerde utan (tehir etmeyip) acele etmek.

 

Arızî Şeyler[12]

 

Hastalar, Hamile ve Emzikli Kadınlar

 

Hastalığının artacağından veya iyileşeceğinin gecikmesinden endişe edenlerin; aklında bir eksikliğe sebep olacağından yahut öleceğinden, yahut kendisinin veya öz çocuğunun yahut da emzir­mekte olduğu çocuğun hastalanmasından korkan hamile ve emzik­li kadınların -ki bu korku, tecrübeyle kesinlik derecesine yakın bir tahmine, yahut Müslüman, sahasında uzman ve salih bir dokto­run verdiği bilgiye dayandığı takdirde muteber olur-, öleceğinden endişe edilecek derecede susamış veya acıkmış olanların orucu ye­meleri caizdir.

 

Yolcu

 

(Tan yeri ağarmadan önce) yola çıkan kimse orucu tutmaya­bilir. (Ama) eğer oruç kendisine zarar vermezse, yol arkadaşlarım çoğu oruçlu iseler ve (yolda yapılan yeme içme) harcamalarına atılmıyorlarsa, (bu durumdaki bir kimsenin) oruç tutması daha âdir. Şayet arkadaşları harcamalara iştirak ediyorlar veya oruç utmuyorlarsa topluluğa uymak için yemesi daha iyidir.          

 

Oruç Tutmayan Özür Sahibinin  Yapması ve Yapmaması Gereken Şeyler

 

Daha önce de temas edildiği gibi, oruç tutmamayı mazur gös-erecek hastalık, yolculuk ve benzeri bir özre sahip olanların bu ızürleri ortadan kalkmadan evvel Ölenlerin (yedikleri günlerin :effâreti için) vasiyet etmeleri gerekmez. Mukîm ve sağlıklı olduk-arı ölçüde ve güçleri yettiği kadarını kaza ederler. Kaza oruçları­mı peşpeşe tutulması şart değildir. (Kaza orucu tutulurken) diğer rir ramazan ayı gelse, buna öncelik verilerek kaza orucu daha son-*aya bırakılır. Bu tehir yüzünden fidye verilmesi gerekmez.

 

Pir-i Fânî (Yaşlı)[13]

 

Çok yaşlı erkek ve kadınlar oruç tutmayabilirler, (ammadıkları) her gün için yarım ' buğday vermeleri gerekir.

 

Ömür Boyu Oruca Nezretmek

 

Bir kimse Öbür boyu oruç tutmayı nezreder ve (ailesinin) geçi­mi için çalıştığından dolayı tuttuğu oruç (kendisini) zayıf düşürür-se, yer ve fidye verir. Fidye vermek de zor gelirse, Allah sübhâne-hu ve teâlâya (tevbe ve) istiğfar eder.

 

Fidyenin Verilemeyeceği Haller

 

Bir kimse pîrfânî iken kendisine yemin veya katil (öldürs) keffâreti lâzım gelse de[14] âzâd edecek bir (köleye) sahip bulun asa yahut pîr-i fânî oluncaya kadar oruç tutmasa, böyle bir kim-nin keffâret orucu yerine fidye vermesi caiz olmaz. Çünkü bu uç, başka birşeyin yerine tutulan bir oruçtur.

 

Nâfîle Bir Orucu Bozmak

 

Nafile bir oruç, rivayete göre herhangi bir mazerete dayan-Lasa da bozulabilir. Ziyafet (misafir ağırlama) ise» kuvvetli görüşe azaran hem misafiri ağırlayan, hem de misafir için bir mazeret lup (böyle bir durumda"oruç bozanlara) büyük bir müjde vardır.[15] [angi durumda olursa olsun nafile oruç bozulduğunda, kaza edil-lesi gerekir;[16] ancak şu beş günde (yani) İM (dinî) bayram günle-iyle teşrik günlerinde başlanılan (nafile) oruç bozulduğunda ivâyetin zahirine göre kazası lâzım gelmez.[17](Yine de) her şeyin n doğrusunu Allah Teâlâ bilir.

|

 

NEZREDILEN ORUÇ, NAMAZ VE BENZERİ İBADETLER

 

Nezredüen Birşey Ne Zaman Yerine Getirilir?

 

Birşey nezredildiği zaman yerine getirilmesi gerekir.[1] (An­cak) şu üç şeyin bulunması da şarttır:                                     

 (1) Nezredilen şey (farz veya) vacip cinsinden olmak,[2]

 (2) (abdest gibi fer'î değil, namaz gibi) aslî bir ibâdet olmalı,[3]

 (3) (nezredi­len şey, nezredene zâten) vacip olmuş bulunmamalı.[4]

Binâenaleyh abdest almaya nezredenin, (bu nezrini) yerine getirmesi gerekmeyeceği gibi, nezrettiği tilâvet secdesini ve hasta ziyaretini de yerine getirmesi gerekmez. (Zâten) vacip olan birşeyin nezredilmesi de (doğru değildir).

Köle âzâd etmeye, i'tikâfa, farzların dışında namaz kılmaya, oruç tutmaya nezretmek doğrudur.

Bir kimse, (herhangi bir şartla sınırlı olmayan) mutlak bir nezirde bulunur, yahut bir şarta bağlı nezreder de bu şart gerçek­leşirse yapılan bu nezrin yerine getirilmesi gerekir.

 

İki Bayram günlerinde Oruç Tutmaya Nezretmek

 

İki bayram günlerinde ve teşrik günlerinde tercih edilen gö­rüşe göre oruç tutmaya nezredilebilir.[5] (Ne var ki bu günlerde oruç tutulmayıp) yenilir ve (başka bir gün) kaza edilir. (Ama) haram ol­masına rağmen bu günlerde oruç tutulursa, nezir yerine getirilmiş olur.

 

Nezirde Göz Önünde Bulundurulması Gereken ve Gerekmeyen Şeyler

 

(Pıkhî esasları düzenleyen bizler, nezir hususunda) zaman, yer ve para tayinini, (bir) fakir tesbitini hükümsüz kıldık. Bina­enaleyh, şaban ayında tutulması nezredilen bir orucu recep ayında tutmak, Mekke'de kılmayı nezrettiği iki rek'at namazı Mısır'da (veya herhangi bir yerde) kılmak, tayin ederek vermeyi nezrettiği bir paranın yerine (aynı miktardaki) başka bir parayı vermek, fakir olan Zeyd'e vermeyi nezrettiğini (bir başka fakir olan) Amr'a vermek(le nezir yerini bulmuş olur ve) yeterlidir.

Eğer nezir bir şarta bağlanmışsa, bu şart meydana gelmeden önce nezri yerine getirmek olmaz.

 

 



[1]  Nitekim Allah Teâlâ: "Adaklarını yerine getirsinler" (Hacc, 29) buyur­maktadır. Efendimiz (Aleyhissalâtü vesselam) ise: "Allah'a itaat etmeyi nez-redenler itaat etsinler, ama O'na isyan etmeyi nezredenler âsî olmasınlar" buyuruyor. Hadisi, Buhârî nakletmiştir. Nezredilen birşeyin yerine getirileceği hususunda, ayrıca ulema söz birliği de etmişlerdir. Hatta bun­lardan bir kısmı nezredilen şeyin farz olduğunu söylemişlerdir.

[2] Vacip cinsinden olmalı demek; oruç, namaz, hac ve camide (namaz vaktini) beklemek gibi aslen (farz veya) vacip cinsinden bir ibâdet olmalı demektir, isterse bayram günü oruç tutmak gibi arızî bir sebeple yapılması haram olmuş bulunsun.

[3] Aslî bir ibâdet olmalı demek; bu ibâdetin, abdest gibi başka bir İbâdetin yapılmasına yarayan cinsten bir ibâdet olmaması demektir; çünkü abdest, namaz vb. gibi aslî bir ibâdeti yerine getirmek için yapılan fer'î ve dolaylı bir ibâdettir.

[4] Yani nezredilen şeyin, beş vakit namaz gibi, ramazan orucu, tilâvet secdesi ve vitir namazı gibi, nezredene daha önce (farz veya) vacip olmaması gerkir. Çünkü bunlar daha önce zâten (farz veya) vacip idi, nezir sebebiyle değil.

 

[5] Bir rivayete göre iki bayram günlerinde ve teşrik günlerinde oruç tutmak caiz değildir. Bu görüş, mezhebimizin imamlarından biri olan Züfer b. el-Hüzeyl'e aittir. Ancak bizim mezhebimize göre doğrusu, müellifin de ifâde ettiği gity (bu günlerde oruç tutmaya) nezredilebüeceği ve bunun yanında (oruç tutulmayıp) yenilmesi ve kaza edilmesi gerektiği istikametindeki görüştür.



[1] Yani makatına, burnuna ve ağzına ilaç vb. şeyler dökmekle keffaret lâzım gelmez denilmek isteniyor. Ama Ebû Yûsuf bu üçünün de keffareti gerektireceği görüşündedir.

[2] Nitekim Efendimiz (AleyhissalâtÜ vesselam), unutarak yiyen ve içenin oru­cunun bozulmayacağını şu hadis-i şerifinde haber veriyor:

"Kim  oruçluyken  unutarak yer  veya  içerse   (orucunu  bozmayıp) tamamlasın."  .

[3]  Rivayet olunan haberin zahirine göre kasden kusup oruç bozulduktan sonra£|

ağzın kusmukla dolu olup olmaması arasında fark yoktur. Nitekim Efendimiz (Meyhissalâtü vesselam): "Kim kasden kusarsa (orucunu) kaza etsin'% buyuruyorlar.

[4] Ebû Yûsuf, bir kimse kasden kusar da kusmuğu ağzım doldurursa oruç bozulur, kaza etmesi gerekir, keffâret değil... Ama eğer ağız dolusundan az| kusarsa, ne kaza lâzım gelir, ne de keffâret... Çünkü ağzı doldurmayan kus­muk yok kabul edilir; nitekim bu, abdesti de bozmaz. Ancak ister az, isterse| çok kusulsun çıkan kusmuğun geri yutulma ması halinde bu böyledir.

 

[5]  Hayız ve nİfasin gerçekleşmesi halindeyse yeme(yip oruç tut)maya devam etmek haramdır. Çünkü hayızlı ve nifaslılarm oruç tutmaları haram olup, harama benzeyen davranışta bulunmak da haramdır.

Hasta ve yolcunun ise aynı şekilde yememeye devam etmeleri gerek­mez. Çünkü bunların yemelerine müsâade edilmesi karşılaştıkları güçlükten dolayıdır. Bunları oruçlulara benzemeye zorlamış olsak, bu duru­mu (değiştirmiş ve) bozmuş oluruz. Ne var ki hasta olsun, yolcu, hayızlı ve lohusa olsun bunlar oruçlarını açıktan açığa yememelidirler.

[6]  Son ikisi, tan yeri ağardıktan sonra erginlik çağına gelen çocuk ile yine tan yeri ağardıktan sonra müslüman olan kimsedir.

Bunlar, imsak vaktinin başlangıcı olan tan yerinin ağardığı vakitte oruç tutmakla emrolunmuş bulunmadıklarından, tutamadıkları bu oruçları kaza etmeleri gerekmez. Bunlar o vakit oruç tutmaya ehil bulunmadıkları için oruç tutmaları farz değildir. Ama vaktin bir kısmı geçtikten sonra çocuk bulûğa erse ve kâfir Müslüman olsa bunlara namaz farz olur. Çünkü bunlar vaktin namaz kılınabilecek bir kısmına, namaz kılmaya ehil bir halde iken yetişmiş bulunuyorlar.

[7] Mekruh olmasının sebebi, orucun bozulmaya maruz bırakılmış olma­sındandır. Tutulan oruç, farz olsun nafile olsun bu konuda herhangi bir fark yoktur.

[8] Sakız ağacı (günlük, kenger vs.)den elde edilen sakızı çiğnemek, tükrükle içeriye herhangi birşey gitmese bile mekruhtur. Çünkü sakız çiğneyeni görenler onun birşey yediğini zannederler.

Bu şekilde insanların yanlış anlamalarına yol açacak davranışlarda bu­lunmak doğru değildir. Nitekim Peygamberimiz (Aleyhisselâm): "Allah'a ve âhiret gününe inananlar, (kendilerini) töhmet altına sokacak davranış­lardan kesinkes kaçınsınlar" buyurmuşlardır. Ali b. Ebu Tâlib (Kerremaüa-hu vecheh) de şöyle buyurmuşlardır: "Red ve inkâr etme durumunda kalacağın bir sözü sarfetmekten sakın, isterse öne sürecek bir mazeretin bu­lunsun."

Eğer tükrükle birlikte içeriye birşey gidecek olursa oruç bozulur. Tükrükle içeriye giden şeyler üç türlüdür: İster oruçlu değilken çiğnenmiş olsun ister olmasın, sakız siyahken içeri giden; oruçlu değilken çiğnenmemiş bulunan beyaz sakızla (içeriye giden); oruçlu değilken çiğnenmiş ve fakat dağınıklıktan kurtulmamış beyaz sakızdan içeriye giden şey... İçeriye birşeyin gitmesine yol açmayan beyaz sakız, oruçlu değilken çiğnenmiş ve (dağınıklıktan kurtularak) tamamen toplu bir hale gelmiş olan beyaz sakızdır. İşte oruçluyken çiğnenmesi mekruh olan sakız bu sakızdır.

 

[9] Yorucu bir iş de tıpkı tedavi maksadıyla vücuttan kan çıkartmak ve kan aldırmak gibidir. Çünkü bu gibi

davranışlar orucun bozulmasına yol açabilirler.

[10]  Bu iki şeyden birinin halsiz düşüreceğini zannetmemek şartıyla,

[11]  Nitekim Hz. Peygamber: "Misvak kullanmak,  oruçlunun en hayırlı I işlerinden biridir" buyurmuştur. (Öte yandan) Rasûlullah (Aîeyhis&elam), % "Oruçluyken günün evvelinde de, sonunda da misvak kullanırdı." Bu husus bilinen birşeydi. Yine Peygamber (Aleyhissalâtü vesselam) Efendimiz -."Mis­vak (kullanmak) sünnettir, binâenaleyh, istediğiniz zaman misvak kullanı­nız" buyurmuştur. Bu hadis-i şeriflerin hepsi göz önünde bulundu­rulduğunda, günün başlangıcıyla sonu arasında bir fark bulunmadığı görülür. Ancak bir kısmında, fark bulunmadığına dair biraz açıklamaya ihtiyaç vardır. İmam Şafiî ise, zeval vaktinden (güneşin tepe noktasındaki | pozisyonundan batıya doğru yönelişinden) itibaren, yani öğle vaktinin | girişinden itibaren misvak kullanmanın mekruh olduğu görüşündedir.         

[12]  Aız kelimesi Arap dilinde, insanın yüz yüze geldiği şeye denir. Ramazanda 1

onıç yemeyi günah olmaktan çıkaran ve şer'an muteber olan sekiz arızî şey vardır ki şunlardır: (1) Hastalık, (2)

yolculuk, (3) baskıya maruz kalmak, (4)| hamilelik, (5) emzikli bulunmak, (6) açlık, (7) susuzluk ve (8) yaşlılık.

[13] Pîr-i fânî demek oruç tutamayacak derecede yaşlanmış kimse demektir. Bu gibilere "fânî" denilmesi iki sebepten dolayıdır: Birincisi güç ve kuvvetinin fânî olmuş bulunmasından, yani gücünün gitmiş olmasından dolayı; ikincisi ise fenaya, yani ölüme yüz tutmuş olduğundandır.

 

[14]  Bu hususta ölçü şudur: Herhangi bir şeye karşılık tutulanlar değil de rama­zan ve nezir orucu gibi esastan oruç olanların yerine yaşlılık sebebiyle fidye verilebilir. Ancak kefîarete karşılık tutulan oruçların yerine fidye verilemez. Çünkü tutulan keffâret orucu, ancak keffaretin malla karşılanamaması ha­linde caiz olup malla kefîarete bedel olarak tutulur.

[15]  Rivayet olunduğuna göre Peygamber Efendimiz (Suttallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuşlardır: "Bir (müslüman) kardeşinin hatırına (nafile) orucu­nu bozan kimseye, bin günlük (nafile) oruç sevabı verilir. (Bozduğu) bir günlük (nafile) orucu kaza eden kimseye de iki bin günlük (nafile) oruç sevabı verilir," Müellif merhumun büyük müjde diye işaret ettiği şey, işte. bu hadis-i şerifte gecen büyük sevaptır.

[16] Yani orucun bozulması ister bir mazerete dayansın ister dayanmasın, oruç ister kasden bozulmuş olsun ister olmasın bütün bunlar, oruca bilerek başlandığı takdirde meydana gelir. Ama oruç tutmakta olduğunu zanneder, sonra da böyle birşey olmadığının farkına varırsa ve farkına varır varmaz j da yerse herhangi birşeyi kaza etmesi lâzım gelmez. Farkına vardıktan î (meselâ) bir saat sonra yerse kaza etmesi gerekir. Bunun sebebi, hatır-g ladıktan sonra biraz vakit geçtiği halde yemeyince sanki oruca niyet etmiş | gibi olacağı içindir.                                                                              

[17] Bunun sebebi, bu beş günde tutulan orucun bozulması emrolunduğu ve| tamamlanmasının caiz olmadığı içindir. Çünkü özellikle bu günlerini herhangi birinde oruç tutmaya başlamak, yasaklanmış birşeyi irtikâb etmekl ve Allah'ın ziyafetine yüz çevirmek olacağından (bu günlerde başlanılan bir)| orucun bozulması emrolunmuştur. Ebû Yûsuf ile Muhammed ise, bozulan| bu orucun kazası lâzım geldiği görüşündedirler. Çünkü bir ibâdete başlan dığında tıpkı nezir gibi ve mekruh vakitlerde başlanılan namazlar gibi

namaza başlamak arasındaki farkın Ebû Hanîfe'ye göre sebebi, başlanılan bir ibâdetin tamamlanması vacip

bağlayıcı olur, (yani tamamlanması gerekir). Bu günlerin herhangi birinde oruca başlamak ile mekruh vakitlerde

olduğu ve bozulduğunda kaza edilmesi de bu vücûba bağlı olduğu içindir; ama bu günlerin herhangi birinde

oruca başlayanların oruçlarını tamamlamaları vacip değildir.

 



[1] "Kendi rızasıyla" ifâdesi ile "icbar edilmişler" hüküm dışı kalıyor. Bir kimse karısını cinsel ilişkiye zorlasa, kan cinsel ilişki esnasında ona hissen iştirak etse bile karıya keffâret lazım gelmez. Çünkü karının bu davranışı, kendisi orucu bozmaya zorlandıktan sonra meydana gelmiştir. "Kasden" ifadesi ile, unutma ve yanılma hüküm dışı bırakılmıştır. "Mecbur kalmadığı" ifadesiyle ise mecbur kalma hüküm dışı bırakılmış oluyor. Zorlananlara, yanüanlara, mecbur kalanlara keffâret değil kaza lâzım gelir. Unutanlara ise ne kaza ve ne de keffâret lâzım gelmez.

[2]   Kilermeni ve çömlek çamuru, aktarlarca bilinen iki kil çeşididir. Bunlardan sadece kilermeniyi yemek hem kaza ve hem de keffâreti gerektirir. Çünkü, bu, ilaç olarak alınıp satılır; dolayısıyla bunu yemek normal birşeyi yemekı gibidir.                                                                                             

[3] Meselâ Peygamber (Aleyhissalâtü vesselâm)'m, "Kan alan da aldıran da if-i tor etmiş sayılır" hadİs-i şerifini duyup da burada geçen "iftar etmiş sayılır'| ifâdesi ile bu şahısların (tuttukları orucun) sevabının kaybolacağı, yahut sevabının azalacağı veya benzeri birşeyin kasdolunduğunu bilmemek gibi.

[4]  Meselâ bir yetkili, adamın birine ramazan ayında gündüz karısıyla cinsel ilişki kurması için baskı yapsa karısı da, kendisine herhangi bir baskı yapılmadığı halde, kocasının bu fiiline gönüllü olarak iştirak etse, sadece kadına keffâret lâzım gelir. Çünkü keffâret, cinsel birleşmenin bir sonucu değil, orucu bozmanın bir sonucu olup karı kocasına bu imkânı (kendisine herhangi bir zorlama olmadığı halde) verdiği için karıya keffâret lâzım ge­lir... Tan yerinin ağardığını kendisi bildiği halde bunun farkında olmayan kocasının kendisiyle cinsel ilişki kurmasına imkân veren kadının durumu da tıpkı bunun gibidir.

[5]  Ramazan ayında gündüz cinsel ilişkide bulunan kimseye keffâret lâzım geleceği Ebû Hüreyre (RaÂıyallahu anh)'m rivayet ettiği şu hadis-i şerifle sabittir: Seleme b. Sahr el-Beyâzî el-Ensârî, Efendimiz (Sallallahu aleyhi sellem)'e gelerek:

"— Yâ Rasûlalîah, mahvoldum" dedi. Peygamber Efendimiz de:

Seni mahveden şey nedir?" dedi. Adam:

Hanımımla ramazanda cinsel ilişki kurdum" dedi. Efendimiz:

Hayır" diye cevap verdi. Efendimiz:

Verecek birşeyin var mı?" dedi, adam:

 Peşpeşe iki ay oruç tutabilir misin?" dedi, adam:

 Hayır" diye karşılık verdi. Efendimiz:

Altmış fakiri doyurabilir misin?" diye sordu, adam:

Hayır" diye cevap verdi. Sonra adam oturdu ve Peygamberimiz gi­dip (on beş sâ1 ölçeğinde) içerisinde hurma

bulunan bir kapla geldi ve dedi ki:

Bizden daha fakir birine mi? (Şu şehirde) benim ailemden daha muhtaç bir aile yoktur" diye karşılık verince,

Al bunu sadaka olarak ver." Adam:

Peygamber Efendimiz (Öyle bir) güldü ki, dişleri bile göründü. Sonra Efendimiz:

 Götür bunu çoluk çocuğuna yedir" buyurdu.

Bizim mezhebimizin âlimleri, "oruç tutmakla mükellef olan birinin ramazanda gündüz cinsel iiişki haricinde

birşeyle kasden orucunu bozması, tıpkı cinsel ilişkiyle bozması gibidir" görüşüne sahiptirler. Çünkü her iki-sinde de oruç için çizilen sınırları aşmak vardır. îmam Şafiî ve arkadaşları ise, bu hadis-i şerifin medlulü ile yetinip: "Ramazanda gündüz kasden cinselj ilişkide bulunanların haricindekilere keffâret gerekmez" diyorlar.

[6] Yani orucun keffâreti gerektirecek şekilde bozulduğu ve ardından da bu| keffâreti geçersiz kılacak hâdisenin meydana geldiği gün kasdolunuyor,

 

[7]  Yani böyle birşey yok iken hayız, nifas ve hastalığın meydana gelmesi.

[8]   Erkek veya kadın bir köle âzâd etmek, şu şartta ki bunların hizmet sun­malarına mâni olacak ellerinde,

ayaklarında, konuşmalarında, görmelerinde bir kusur bulunmamalı, aklî (ve zihnî) bir eksikliği de olmamalıdır.

[9] Yarim sâ' Mısır kilesiyle 11/6 kadeh olup, bir kile ise sekiz kadehtir. (Bir sâ' 4,2 litredir. Çeviren)

[10] Yani yarım sâ' buğdayın veya bir sâ' hurmanın değeri verilir demektir.

[11] Meselâ bir ramazan günü keffâreti gerektirecek şekilde oruç yenildiği veya cinsel ilişki kurulduğu halde keffâret tatbik edilmeyip bir başka ramazan, gününde yine keffâreti gerektirecek bir davranışta bulunulmuşsa, farklı za-ı manlardaki bu iki davranış için bir tek kefîaret yeterli olur denilmek isteniyor.

[12] geçmektir. Keffâret tatbik edilmeden, ye-| niden keffâreti gerektirici davranışa yönelmek bu işi yapanın uslanma­dığına delil teşkil etmez. Ama keffâreti uyguladıktan sonra tekrar keffâreti gerektirecek davranışta bulunmak,

  Orucu kasden bozan kimseye keffâret gerekmesinin hikmeti, bu davranış; tekrar teşebbüs edilmesinin önüne

bir kısmı bunu karışıklığın (iltibasın), ancak keffâretin tatbikinden Önce olabileceğine bağlıyor ve keffâretin

keffâretin gerekli tesiri göstermediğinin bir işaretidir; binâenaleyh bu gibilere tekrar keffâret gerekir. Ulemadan

tatbikinden sonra böyle bir iltibasın mümkün olmayacağını ileri sürüyorlar. Bundan da anlaşılıyor ki asü me­sele,

iltibas ve karışıklıktır. Yine de herşeyi en iyi bilen Allah îeâlâ'dır.

 

 



[1]  İnsanın sürmenin tadını boğazında hissetmesi. Aynı şekilde sürmenin rengi­ni tükrüğünde veya balgamında görmesi.

[2] Meselâ oruçlunun yanında içilen sigara dumanının burnuna ve boğazına kaçması, yahut tencereden veya ocaktan yükselen dumanın aşçının  boğazına kaçması gibi.

[3] "Oruçlu iken irâdesi dışında kusan kimsenin bu orucunu kaza etmesi gerekmez" buyurmuştur.

[4] Bir kimse ağzı doldurmayacak kadar kasden kusar ve ardından da orucu,

mezse, Ebû Yûsuf a göre bu kimsenin orucu bozulmaz. İmam Muhammed'e göre ise: "Kasden kusulduğu

takdirde ister az, ister çok olsun oruç bozulur" demiştir. Bu, rivayet olunan (şu hadisin) zahirine göre böyledir.

Nitekim Efendimiz (Aleyhîssalâtü vesselam) şöyle buyurmuştur: "Kim oruçlu iken bilerek kusarsa, orucunu kaza

etsin."

[5] Yani tamamen kayboluncaya kadar çiğnenmesi kasdolunuyor. Ama yutulması hâlinde oruç bozulur.

 



[1]  Orucun Arapçası "Savm" olup genel olarak tutmak, yani sakınmak manasına gelmek­tedir, ister bir söz söylemekten, İsterse yeme içme ve daha başka herhangi bir fiili yapmaktan sakınmak olsun farketmez. Nitekim Kur'ân-ı Kerim'de; «De ki: Ben çok merhametli olan Allah'a oruç adadan; artık bugün hiçbir insanla konuşmayacağım» buyurulmaktadır.   Müfessirler  buradaki  oruçla,   konuşmaktan  sakınmanın kasdedildiğini söylemişlerdir. Bir şair de şöyle söyler:

Bir kısım at vardır,

Oruçlu (ve alıkonulmuşlardır.

Bir kısmı da var ki bunlar,

Arbedelerde

Ve yükselen toz, duman altında,

(Koşar dururlar; hür ve) oruçsuzdurlar.

Diğer bir kısmı ise

Çiğner dururlar,

Ağızlarındaki gemleri.

[2] Yani gerçek tan yeri ağarmasından gurub vaktine kadar olan bir zaman diliminde.

[3] (İnsanın) bilerek ya da bilmeden içine veya içi hükmünde bulunan yerlerine; gündüzün birşey almaktan (buralara birşeyin girmesinden) sakınmağıdır... Bu şeyin insanın içine, ağız, burun veya yara yoluyla girmesinde bir fark yoktur.

[4]  Meselâ beyin de insanın içi mesabesindedir, insanın başı derin bir şekilde yaralansa ve buraya ilâç konulsa oruç bozulur.

 

[5] Burada geçen hüküm kelimesi ile, oruç tutmanın şer'î yönden değeı lendirümesi kasdolunuyor.

[6] Bu günlere, eyyâm-ı bıyd denilmesinin sebebi ayın bu günlerin gecesinde çok parlak olduğu ve o gecelerde hiç kaybolmadığındandır

[7] Yani ramazan ayından hemen sonra, hiç ara vermeden şevval orucuna de vam etmek. Bunun zıddı ara vermektir. Mevcut delilden açıkça anlaşılan bi rinci şekildir, yani ramazandan hemen sonra tutmaktır. Nitekim şu hadis-i şeriften de bunun böyle olduğu anlaşılıyor:

"Ramazan orucunu tutup da peşi sıra şevval ayından altı gün oruç tu tanlar, sanki bütün yıl oruç tutmuş gibi olurlar."

Ramazan ile şevval arasında biraz ara verdikten sonra tutmanın dah iyi olacağım söyleyenler, «Ramazanın hemen peşinden oruç tutmak, kendilerine farz olan oruca ilâvelerde bulunan Ehl-i kitabın davranışına benzer" diye bir bahane ileri sürüyorlar ki bu  geçersizdir. Çünkü onlar bunu, Hak Teâlâ kendilerinden istemediği halde ilâve etmişlerdir.

 

[8] Teşrîk günleri, bayram namazları bahsinde de belirttiğimiz gibi, zilhicce ayının on bir, on iki ve on üçüncü günleridir. Yani Kurban bayramı gününden sonraki üç gün.

 

[9] Nevruz, eski İranlıların ilkbaharda yaptıkları şenlikler; mihrican ise, son baharda yaptıkları şenliklerdir. (Mütercim)

[10] Visal, Arapçada birşeyin peşpeşe yapılması; şeriatta ise müellifin belirttiği şeylerdir.  Sahabe (Rıdvanullahi aleyhim), Rasûlullah (Aleyhissalâtü vesselâmjm yaptığı herşeyi benimserlerdi. Onun visal orucu tuttuğunu görünce, kendileri de tutmaya başladılar. Ama Efendimiz onların bu hareke­tine engel oldu. Bunun üzerine onlar:

«— Ya Rasûlallah, sen de böyle oruç tutuyorsun» deyince, Efendimiz:

«— Siz benim gibi olamazsınız, (çühkü) Rabbim beni iaşe ve ibate ediyor, yedirip içiriyor» demiştir.

Visal orucu, yorucu ve sıkıntılı olduğundan bizler için mekruhtur.

[11] Ömür boyu oruç, insanı halsiz düşüreceği için mekruhtur. Uzun müddet de­vam edince alışkanlık haline gelir ve ibâdet maksadıyla tutulmuş olmaktan Çıkar.

[12] Niyet; kelime manası olarak kalben birşeye yönelmektir. Şer'î yönden ise; emrolunan veya mendup (güzel) olan bir işi yapmaya kalbin yönelmesidir. Niyetin belirlenmesi ise, kalbin yöneldiği şeyi açıkça belirtmektir. Meselâ yarınki ramazan orucunu, nezir veya benzeri bir orucu tutmaya niyet etmek gibi.

[13] Yani bu üç nevi oruç, (niyet ederken) birşey belirtmeden ve geceden niyet et­meden tutulabilir.

[14] Mutlak nezir, zamanı belirlenmemiş nezir olup iki kısımdır:

Birincisi, müellifin de belirttiği gibi, "Allah hastama şifa verirse]! bir gün oruç tutacağım" diyerek, yapılacak şeyin bir şarta bağlanması v$ bu şartın gerçekleşmesi

ikincisi ise, "Allah rızası için bir gün oruç tutacağım" ifâdesinde olduğu gibi herhangi bir şarta bağlı bulunmayan nezirdir.

[15]  Bu hüküm, Rasûlullah (Aleyhissalâtü vesselâm)'m, "Hilâli görünce oruç tu­tunuz ve onu görünce de iftar ediniz. Kapalı havada hilâlin görülememesi hâlinde şaban ayını otuza tamamlayınız" mealindeki hadis-i şerifinden alınmıştır. Hilâl, ya bulut yüzünden ya da toz, sis ve benzeri şeyler sebebiyle görülemeyebilir.

[16]   Yani farz, vacip ve nafile mi vacip mi olduğunda tereddüt edilen oruçlar de­nilmek isteniyor.

 

[17] Yani şüpheli günün ramazan günü olduğu sonradan anlaşılırsa, hangi niyetle olursa olsun o gün tutulan oruç ramazan orucu yerine geçer.

[18] Yani bu günün ramazandan olduğu belli olmazsa. Niyet zamanına gelince, daha önce de belirtildiği gibi, son niyet etme zamanı kaba kuşİuk vaktidir.

[19] Çünkü Allah Teâlâ: "Sizden ramazan ayını görenler onda oruç tutsun" (Ba­kara, 185) buyurmaktadır. Sözünün reddolunması demek hilâli gören senin şahadetini hâkimin reddetmesi demektir.               .         \

[20]   Gerçek kişiliği hakkında, yani kendisinin ne iyilik ve hasenatına ve!ne d kötülük ve günahına muttalî olunmayan kimse demektir.

[21]  Birine zina yaptı diye iftira atan ve muhakeme sonucu hakkında, hâkimin islâmî hükümlere göre seksen değnek vurulmasına hükmedilen kimse.

[22]   Bu hükümler ramazan hilâlinin tesbitiyle alâkalı olup, şevval hilâlinin tes-bitiyle ilgili değildir.                                                

[23]  Ramazan hilâli, daha önce de anlatıldığı gibi, bir kişinin şahadetiyle tesbit olunur ve gün geçip ramazan otuz güne tamamlandığı halde ve gök yüzünün açık olmasına rağmen hâlâ şevval hilâli görülmezse orucu yemek doğru ol­maz denilmek isteniyor.

[24] Gök yüzü kapalı olduğunda bu böyledir. Ama gök yüzü açıkken büyük bir; topluluğun şahadeti gerekir.

[25] Bir kısmı da ülkelere göre değişiklik olabileceğini söylemişlerdir. et-Tecrîd müellifi ve diğer bazı âlimler bunu benimsemişlerdir. Meselâ bir yerde güneş, tepe noktasından batıya doğru yönelmiş, başka bir yerde de

batmişsa, öncekilere göre (vakit) öğledir, akşam değildir... îşin esası şudur:" Hilâlin, güneşin ışığından ayrılması

ülkeden ülkeye değişiklik gösterir. Hilâl eğer herhangi bir ülkede (gün ışığından) ayrılmamışsa, bu ülke

insanlarına (ramazanın) farz olmasına sebep olacak vakit gelmemiş demek­tir. Sebep mevcut olmayınca, bunu

gerektiren şey de yok demektir.