SILA-İ RAHİM'İN (AKRABA VE YAKİNLARİ GÖZETMENİN) FAZİLETLERİ

 

Bu bölüm aslında önceki bölümlerin tamamlayıcısıdır. Ancak Allah ceiie ceiaiuhu kendi Yüce Kelamı'nda ve Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem kendi yüce irşadlarında özellikle sıla-i rahim üzerinde durmuşlar ve akrabalarla ilişkileri ko­parmaya karşı özel olarak azap tehditleri yapmışlardır. Bundan dolayı önemine binaen bu konu ayrı bir bölümde zikredilmiştir. Rasûlullah saüaiiahu aleyhi veseiiem buyurdu ki: "Yakınlara verilen sadakanın sevabı iki kattır"[1]Ümmül Mü'minin Hz. Meymûne radıyaiiahu anha bir cariyeyi azad edince Rasû­lullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem buyurdu ki: "Dayılarına verseydin daha efdal olurdu"[2] O halde sadakalar arasında eğer bir başka önemli dînî bir ihtiyaç yoksa o zaman umu­mi sadakalardan yakınlara vermek daha üstündür. Şüphesiz ki eğer bir dînî ihtiyaç ortaya çıkarsa Allah yolunda harcamanın sevabı yediyüz katına kadar çıkar Kur"an-ı Kerim ve hadislerde sık sık akrabaları gözetmeye teşvikler ve onlarla ilişkiyi kesmek­ten dolayı tehditler varid olmuştur. Bu kitabın çok büyüyeceğinden korktuğumdan dolayı teşvik olarak üç ayet, tehdit olarak da üç ayet zikrederek bu konuda birkaç tanede hadis zikrediyorum. Çünkü biraz uzun olursa, bizler onu okumaya fırsat bu­lamayız. Ancak bütün bu konular o kadar önemlidir ki, kısa tutmamıza rağmen kitap gittikçe büyüyor. Kitabı belki de bir bölüm yerine iki bölüme ayırmamız gerekecektir.

 

Sıla-i Rahim Hakkında Ayetler

 

1) Şüphesiz ki Allah, adaletli davranmayı, iyilikte bulunmayı ve akra­balara yardım etmeyi emreder. Fuhşu, kötülüğü ve zulmü yasaklar. Allah sizlere düşünüp yapmanız için öğüt verir.                                 {Nah!-90)

İZAH: Allah ceiie ceiaiuhu Kuran-ı Kerim'in pek çok yerlerinde akrabaya iyilik et­mek ile onlara vermeyi emretmiş ve buna teşvik etmiştir. Burada birkaç ayete işaret edilmiştir. Dileyen mealli bir Kur'an-ı Kerim'den bu ayetlerin manasına bakabilir.

Ana- babaya ve yakınlara iyilik yapın.                                                                              (Bakara-83)

De ki: "Harcayacağınız hayırlı bir şey, ana-babaya, akrabalaradır".                                    (Bakara-215)

Ana-babaya iyilik yapın.                                                                                           (Nisa-36)

Akraba olanlar, Allah'ın kitabına göre birbirlerine daha yakındırlar.                                     (En'am-151)

Ana-babaya ve akrabaya iyilik edin.                                                               (Enfal-75)

(Yusuf kardeşlerine şöyle dedi:) "Artık bugün sizin için kınanacak bir du­rum yoktur. Allah sizleri affeder."                                                                                                                                                                (Yusuf-92)

Allah'ın riayet edilmesini emrettiği şeylere (akrabalık haklarına) riayet ederler.                                (Rad-21)

Ey Rabbimiz! Beni ve ana-babamı bağışla!                                                             (İbrahim-41)

Anne babaya iyilik edin.                                                                                (İsra-23)

Onlara merhametle tevazu kanatlarını indir.                                                              (îsra-24)

Akrabaya hakkını ver.                                                                                   (İsra-26)

(Yahya aleyhisselam) Muttaki idi. Anne ve babasına karşı itaatkardı.                        (Meryem-13,14)

 (İsa aleyhisselam şöyle dedi: "Allah) Beni anneme hürmetkar kıldı."                                  (Meryem-32)

(İbrahim aleyhisselam) Babasına şöyle demişti: "Babacığım! İşitmeyen, görmeyen ve Sana hiçbir faydası dokunmayan şeylere niçin tapıyorsun?"                                                                (Meryem-42)

İsmail, ehline namaz kılmayı ve zekat vermeyi emrederdi.                                          (Meryem-55)

Ailene namazı emret!                                                                                                         (Ta'ha-1         

Onlar "Ey Rabbimiz! Bize eşlerimizden ve çocuklarımızdan gözlerimizin nuru olacak kimseler ihsan eyle" derler.                                                                                                                     (Furkan-74)

Rabbim! Zürriyetimi de ıslah et.                                                                                         (Ahkaf-15)

Rabbîm! Beni, anamı, babamı bağışla.                                                                                (Nuh-28)

Bu birkaç ayet örnek olarak zikredilmiştir. Ayrıca Nisa sûresinin ilk 10 ayeti de bu konuyla ilgilidir. Hepsini tercümesiyle beraber yazmakla konunun uzamasın­dan çekindiğim için bu kadarla yetindim. Burada geniş olarak zikredilen ayetler o üç ayete ilavedir. Bunlardan başka daha çok ayetler bulunmaktadır. Bir şeyi Allah ceiie ceiaiuhu kendi kelamında sık sık açıklıyorsa, onun önemini sormaya gerek var mıdır?! Hz. Ka'b Ahbar radıyallahu anh şöyle buyurdu: "Denizi Hz. Musa alâ nebiyyina ve aieyhissaiatü vesselam ve Benî İsrail için.iki parçaya ayıran Allah'a yemin olsun ki, Tevrat'ta şöyle yazmaktadır; <Ailah'tan kork, akrabanı gözet, Ben senin ömrünü uzatırım. Kolaylık konularında senin için kolaylık yaratırım, zorlukları kaldınrım>". Allahu Teâlâ Kur'an-ı Kerim'in pek çok yerinde yakınları gözetmeyi emretmiştir. Nitekim şöyle buyurmuştur:"Kendisinin adını öne sürerek birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'tan ve akrabalık bağlarım koparmaktan sakının"                                                                                                                                                   (Nisa-1)

Başka bir ayeti kerime de şöyle buyurulmuştur: 'Akrabaya hakkını verin" (Yani akrabaya iyilik edip onları gözetin)                                                                                                        (İsra-26)

Diğer bir ayette ise şöyle buyurulmuştur:"Şüphesiz ki Allah, adaletli davranmayı, (başka bir tefsire göre tevhidi ve Lâ ilahe illallah kelimesine şehadet etmeyi), insanlara iyilikte bulunmayı ve (onları affetmeyi) akrabalara da yardım etmeyi (yani onları gözetmeyi) em­reder. Fuhşu, kötülüğü ve zulmü yasaklar. Allah sizlere düşünüp yapmanız için öğüt verir".                                                                                                                   (Naht-90)

Üç şeyi emrettikten sonra Allah ceiie ceiaiuhu üç şeyden men ediyor; 1-Fuhuş-tan, yani günahtan, 2-Münkerden, yani şeriatta ve sünnette yeri olmayan şeyler­den, 3-Zulümden, yani insanlara yapılan haksızlık ve zorbalıktan. Bundan sonra Allah ceiie ceiaiuhu şöyle buyurdu: "Allah sizlere düşünüp yapmanız için öğüt verir."Hz. Osman bin Maz'Ûn radıyallahu anh diyor ki: Ben Rasûlullah saliallahu aleyhi veseiiem'l çok seviyordum. Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseüem bana Müslüman olma­mı söylüyordu. Ben de utandığımdan Müslüman oldum. Ancak İslam kalbime tam yerleşmemişti. Ben bir defasında Rasûluîlah saiiaiiahu aleyhi veseiiem'm yanında oturmuş bir şeyler konuşuyordum. Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseilem benimle ko­nuşurken birden başka bir tarafa döndü. Sanki biriyle konuşuyor gibiydi. Az sonra bana döndü ve şöyle buyurdu: "Hz. Cebrail aieyhisseiam geldi ve  diye diye başlayan ayet nazil oldu". Ben bu ayette geçen konulara çok sevindim ve İslam kalbime yerleşti. Ben oradan kalkarak Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem'm amcası Ebû Talib'in yanına gittim (o Müslüman değildi). Ona; "Ben senin yeğeninin yanındaydım. O anda ona şu ayet nazil oldu" dedim. Ebû Talib dedi ki: "Muhammed'e ittiba et ki felaha erişesin. Allah'a yemin olsun ki, o nübüvvet davasında ister doğru olsun ister yanlış ama yine de sana yalnız güzel âdetler ve yüksek ahlak öğretiyor"[3]Bu nasihat kendisi Müslüman olmayan birinin nasihatidir. O bile şunu itiraf ediyor: Nübüvvet davası doğru olsun yalan olsun önemli değil ancak İslam eği­timi en üstün bir eğitimdir. O en yüce ahlakı öğretir. Fakat vay halimize ki, bugün biz Müslümanların ahlakı en düşük seviyeye inmiştir.

2) İçinizden fazilet ve mal sahipleri, akrabalara fakirlere ve Allah yo­lunda hicret edenlere yapa geldikleri yardımları esirgemesinler, bağışla­sınlar, müsamahalı davransınlar. Allah'ın sizi affetmesini sevmez misiniz? Allah, Ğafur'dur, Rahim'dir (bağışlaması ve merhameti boldur).                                      (Nûr-22)

İZAH: Bu ayeti kerime ve tercümesi birinci bölümün 18. Sırasında geçmiştir. Bunu tekrarlamamın maksadı şunu tenbih etmektir ki, biz hem o yüce geçmişleri­mizin davranışlarını hem de Allahu Teâlâ'nın bu teşvikini düşünelim. Bütün Müslü­manların annesi ve Rasûlullah saliallahu aleyhi veseliem'ln hanimi (olan Hz. Aİşe radıyal-lahuanha'ya) manevi evlatları tarafından asılsız iftira atılması ne kadar çirkin ve önem­li bir olaydır. Bir de o iftirayı atanlar ve onu yayanlar yakın akraba olunca ve o ak­rabanın geçimi de iftira atılan kişinin babasının yardımıyla olursa, bu olaya babası Hz. Ebû Bekr radıyallahu antim ne kadar üzülüp perişan olduğu ortadadır. Buna rağ­men Allah ceiie ceiaiuhu affetmesi ve bağışlaması için onu teşvik etmiştir. Hz. Ebû Bekrrad/ya//a/7(jan/j'ın davranışı şöyle olmuştur; Önceki harcamasının miktarını artır­mıştır. Bu olay daha önce geçmişti. Biz de kendi akrabalarımıza aynı şekilde dav­ranabilir miyiz? Onlardan biri, bize iftira atsa, bizim ailemizden birine böyie çirkin bir şeyle töhmet etse ve biz de Kur'an-ı Kerim'in bu ayetini okusak, o akrabanın ya­kınlığını göz önünde tutarak ona bir türlü yardıma tahammül edebilir miyiz? Haşa ve Kella! Ömür boyu sadece onunia değil onun evlatlarıyla da düşmanlık kurarız. Hatta onunla ilişkisi olan diğer akrabalarla da bağlantıyı keseriz. Onların katıldığı bir toplantıya bizim katılmamız mümkün mü? Niçin? Sadece şundan dolayıdır ki, bu insanlar bize söven, bizim şerefimizi düşüren ve bizim kızımıza iftira atan bir şahsın toplantı veya davetine katılmışlardır. İsterse o insanlar, o söven kişinin hareketine ne kadar kızarsa kızsınlar, onun toplantısına katılmanın suçundan dolayı onlarla da ilişkimizi keseriz. Allahu Teâlâ bize o kişiye yardımdan elimizi çekmememizi bu­yurmakta, biz ise onu davet eden başka birileriyle de ilişkimizi kesmekteyiz. Ancak kalplerinde hakiki iman olanlar, Allah'ın büyüklüğünü kalplerine iyice yerleştirenler ve O'nun yüce emrinin yanlarında bir değeri olanlar, onunla amel ederek itaatin bu manaya geldiğini ve itaatkârın böyie olacağını gösterirler. Allah ceiie ceiaiuhu kendi şanına yakışır şekilde onlara rahmetini indirsin ve onlann şanına göre onların dere­celerini yükseltsin. Tabii ki onlann da duyguları vardı. Gayret ve hamiyetleri de var­dı. Onların sinelerinde kalp ve o kalpte de duygular vardı. Ancak Allah'ın rızası kar­şısında nerede o kalp, nerede o duygular? O'nun rızası karşısında hamiyet duygusu da neymiş ve zillet neredeymiş! O'nun rızası karşısında bütün bunlar yok olmuştu.

3) Biz insana, anne ve babasına iyilikte bulunmasını emrettik. Annesi onu zahmetle karnında taşıdı ve zahmetle doğurdu. Onun ana karnında taşınma ve sütten kesilme müddeti (en az) otuz aydır. O kemale erip kırkına basınca şöyle der "Rabbimi Bana ve anne babama ihsan ettiğin nimetle­rine şükretmeyi, salih ameller işlemeyi bana ilham et. Zürriyetimi de ıslah et. Sana tevbe ettim ve ben Müslümanlardamm". / Bunlar, en güzel amelle­rini kabul ettiğimiz ve günahlarından vazgeçtiğimiz Cennetliklerdendir. İşte bu dünyada vaad edildikleri doğru vaaddir.                          (Ahkaf-15,16)

İZAH: Allahu Teâlâ yakınlara ve ana babaya iyilik hususunda sık sık tenbih-ierde bulunmuştur. Önceki ayetin izahında da bu konu geçmiştir. Bu ayeti kerime de ise "Biz anne ve babaya iyilik etmeyi emrettik" buyurarak özellikle ana-babaya iyilikte bulunmamızın üzerinde ısrarla durulmuştur. Bu konu Biz ana-babasına iyilikte bulunmasını emrettik ifadesiyle Kur'an-ı Kerim'in üç yerinde geçmektedir. Birincisi Ankebût suresi ayet 8'de, ikincisi Lokman suresi ayet 14'de, üçüncüsü de burada (Ahkaf suresi 15 ve 16'da) geçmektedir ki, burada çok fazla üzerinde durulduğu anlaşılmaktadır.Hâzin tefsirinin sahibi şöyle yazmıştır: Bu ayeti kerime Hz. Ebû Bekr radı-yaiiahu anh hakkında inmiştir. Onun Rasûlullah saiiatiahu aleyhi veseilem ile olan ilk arkadaşlığı Şam yolculuğunda başlamıştır. O vakit Hz. Ebû Bekr radıyaiiahu anh 18 yaşında, Peygamber saiiaiiahu aleyhi veseilem ise 20 yaşındaydı. Bu yolculukta her ikisi yoldaki bir böğürtlen ağacının altında konaklamışlardı. Hz. Ebû Bekr radıyai­iahu anh orada oturmakta olan bir rahiple görüşmeye gitti. O esnada Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseilem ağacın gölgesinde oturuyordu. Rahip Hz. Ebû Bekr'e "Şu ağacın gölgesinde duran kişi kimdir?" diye sordu. Hz. Ebû Bekr radıyaiiahu anh "Abdul Muttalib'in oğlu Abdullah oğlu Muhammed'tir" dedi. Rahip "Allah'a yemin olsun ki! Bu Nebi'dir. Hz. İsa aieyhisseiam'öan sonra bu ağacın altına kimse otur­mamıştır. Bu Ahir Zaman Peygamberi'dir" dedi. Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi vesei-lem'e 40 yaşında peygamberlik verilince Hz. Ebû Bekr radıyaiiahu anh Müslüman oldu. İki sene sonra Hz. Ebû Bekr radıyaiiahu anh 40 yaşına basınca (ayette geçen) şu duayı yaptı: "Rabbim! Bana ve anne-babama ihsan ettiğin nimetlerine şükret­mek için bana tevfik ver". Hz. Ali radıyaiiahu anh diyor ki: "Muhacirler arasında Hz. Ebû Bekr'den başka ana-babası Müslüman olma fazileti kendisine nasip olan başka bir kimse yoktur". Bir duada evlatları için yapmıştır. Bunun neticesi olarak Hz. Ebû Bekr radıyaiiahu anh'm evlatları da Müslüman olmuştur.[4]Ankebût sûresinde bu konuda ki ayet daha serttir. Şöyle ki; orada anne-baba kafir de olsalar onlara iyilik yapılması emredilmiştir. Allahu Teâlâ, kafir olan anne-babaya bile iyi davranılmasını ve iyilik yapılmasını emredince Müslüman anne-babaya iyilik ve ihsan edilmesi daha üstün bir şekilde pekiştirilmiş olur.Hz. Sa'd bin Ebi Vakkas radıyaiiahu anh buyuruyor ki: Ben Müslüman olunca, annem bana "Sen Muhammed'in dînînden dönmedikçe ben ne yemek yiyeceğim ne de su içeceğim" diye söz verdi. Nitekim yemeği içmeyi bıraktı. Hatta ağzına zorla yemek konuyordu. Bunun üzerine yukarıda ki ayet nazil oldu.[5] İbret alınma­sı gereken bir durumdur ki, böyle bir halde bile Allah ceiie ceiaiuhu buyuruyor ki: "Biz insana ana-babasına iyilik yapmasını emrettik". Şüphesiz şu kadar var ki, eğer onlar evlatlarını müşrik yapmak için çalışırlarsa onlara itaat edilmez. Hz. Hasan radıyaiiahu anh'a biri şöyle sordu: "Ana-babaya iyilik yapmanın ölçüsü ne­dir?" O şöyle buyurdu: "Elinde ne varsa onlara harca, ne emrederlerse onlara itaat et. Ancak herhangi bir günahı emrederlerse onlara itaat yoktur". İşte buydu İslam'ın emri ve Müslümanların ameli... Yani ana-baba evladını müşrik yapmak için çalışsa da yinede onlara iyilik etmek emredilmiştir. Şüphesiz ki şirk hususun­da onlara itaat ve boyun eğme yoktur. Çünkü bu Yaratan'ın hakkıdır. Ana-babanın haklan ne kadar olursa olsun Malik olan Allah'ın Hakkı karşısında kim­senin hakkı yoktur."Yaratana isyan hususunda hiçbir mahlûka itaat yoktur"Ancak ana-babanın bu emrine ve evladını müşrik yapmak için çalışmala­rına rağmen onlara ihsan ve iyilik etmek emredilmiştir. Bir başka hadiste, Lok­man süresindeki konuyla ilgili ayet hakkında şöyle geçmektedir: "Bu ayet Hz. Sa'd radıyaiiahu anft'ın olayı hakkında inmiştir". Aynı hadiste şöyle geçmektedir: Hz. Sa'd radıyaiiahu anh diyor ki; "Ben anneme çok iyi davranırdım. Ben Müslüman olunca annem bana <Sa'd! Sen ne yaptın? Ya o dînî bırakırsın, yoksa ben ölene kadar yemeği bırakırım. Bu da senin için daima ayıp olarak kalacak ve insanlar sana ana katili diyeceklerdik dedi. Ben <Öyle yapma, ben bu dînî bırakmam> dedim. O bir gün hiçbir şey yemedi, içmedi. İkinci günü aynı halde geçirdi. Ben ona, <Eğer senin yüz tane canın olsa ve her biri teker teker yok olsa yine de dînî bırakamam> dedim. O bu kararlılığımı görünce yemeye ve içmeye başladı.[6]Bu ayeti kerimede ebeveyne iyi davranmak emredilmiştir. Fakih Ebûlleys ^rahmetuiiahi aleyh diyor ki: Eğer Allahu Teâlâ ana-babanın haklan hakkında bir emir vermeseydi, yine de akıl yoluyla onların hakkının çok gerekli ve önemli olduğu anlaşılırdı. Kaldı ki Allah ceiie ceiaiuhu bütün kitaplarında (Tevrat, Zebur, İncil ve Kur'an'da) onların haklarını eda etmeyi emretmiştir. Onların hakları hususunda bütün peygamberlere vahiy göndermiş, ve tenbihte bulunmuştur. Kendi rızasını onların rızasına bağlamış ve Kendi gazabını da onların darılmasına eklemiştir.[7]Bu üç ayet güzel davranış hakkındaydı. Bundan sonra (içinde) ana-baba­ya kötü davranmakla ilgili uyarılar bulunan sadece üç ayet zikredeceğim.

Akraba İle İlişkiyi Kesmek Hakkında Ayetler

1) Allah bu misalle sadece fâsıkları saptırır. / Onlar ahitleştikten son­ra Allah'a verdikleri sözü bozarlar. Allah'ın birleştirilmesini emrettiği (akra­balık) bağını koparırlar ve yeryüzünde fesat çıkarırlar. Hüsrana uğrayanlar, işte onlardır.                                                                                                                       (Bakara-26,27)

İZAH: Geride de geçtiği gibi Allahu Teâlâ Kur'an-ı Kerim'in bir çok yerinde sıla-i rahim ve bilhassa ana-babanın haklarına riayet etmeyi emredip teşvik ettiği gibi, aynı şekilde yüce Kelamı'nın bir çok yerinde akrabalarla ilişkiyi kesmek ve bilhassa ana-babaya kötü davranma konusunda uyarıda bulunmuştur. Önceki gibi bu konuda da kaynak olarak birkaç ayet yazıyorum. Dostlarım! İyice düşü­nün ki Allah'ın Kelâmı'nda sık sık bu konuda uyarı yapılmaktadır. Bunu düşünün ve ibret alın. Allahu Teâlâ buyuyor ki:

Kendisinin adını öne sürerek birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'tan ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının.                                                                                                                 (Nisa,1)

Fakirlikten dolayı çocuklarınızı öldürmeyin.                                                           (En'am-151)

Sakın çocuklarınızı geçim korkusuyla öldürmeyin.                                                  (İsra-31)

 (Bir de öylesi var ki, imana gel diyen) ana-babasına "Öf size! Benden önce bir çok nesiller gelip geçti. Hiç biri dirilmedi. Şimdi bana tekrar dirilip ka­birden çıkacağımı mı vaad ediyorsunuz?" der. Anne ve babası ise Allah'tan ona yardım dilerler. "Yazık sana, iman et! Allah'ın tekrar dirilme hususun­daki vaadi mutlaka gerçekleşecektir" derler. O da "Bu söyledikleriniz, eski­lerin masallarından başka bir şey değildir" der.                        (Ahkaf -17)

Demek siz iş başına gelecek olursanız yeryüzünde fesat çıkaracak ve akra­balık bağlarını parçalayacak mısınız?                                                                                                                                  (Muhammed-22)

Hz. Muhammed Bakır rahmetuiiahi aieytie babası hususi olarak ve üzerinde durarak bir vasiyette bulunmuştu. Bu vasiyet birinci bölümün hadisler kısmının 23. sırasında geçmişti. Onun sözleri tecrübe edilmiş şeylerdir. Nitekim Muham­med Bakır rahmetuiiahi aleyh diyor ki: Babam (Hz. İmam Zeynül Abidin) bana şöyle vasiyet etti; "Beş çeşit insanın yanında bulunma, onlarla konuşma hatta yolda yürürken sana rastlasalar bile onlarla birlikte yürüme. 1-Fasık; çünkü o bir lokma karşılığında seni satar hatta bir lokmandan azada satar". Ben, "Bir lokmadan aza nasıl satar? dedim. Buyurdu ki; "Sadece bir lokma ümidiyle seni satar, o lokmayı da elde edemez. 2-Cimri; çünkü o senin şiddetli ihtiyacın olduğu vakit yan çize­cektir. 3-Yalancı; çünkü o hokkabaz gibi seni aldatır. Uzakta olana yakın der, yakın olanı uzak gösterir. 4-Ahmağın yanına yanaşma. Çünkü o sana iyilik etmek istese de ahmaklığından dolayı zarar verir. Şu atasözü meşhurdur; <Akıi!ı düşman, akıl­sız dosttan daha iyidir>. 5-Akrabasıyla ilişkisini kesen kimsenin yanına gitme. Çün­kü ben Kur'an-ı Kerim'in üç yerinde o kimse üzerine lanet edildiğini gördüm"[8]

2) Kesin söz verdikten sonra Allah'ın ahdini bozanlara, Allah'ın riayet edilmesini emrettiği bağları koparanlara, yeryüzünde bozgunculuk çıkaran­lara... İşte onlara lanet vardır. Ahiretin kötülüğü de bunlaradır.         (Rad-25)

İZAH: Hz. Katâde rahmetuiiahi aieytiöen şöyle nakledilmiştir: "Ahdinizi boz­maktan çok sakının. Allah ceiie celaiuhu böyle yapmayı asla sevmez. 20'den fazla a-yette bununla ilgili azab tehditleri bildirilmiştir. Bu ayetler nasihat olarak, iyilik ola­rak ve hüccet olarak inmişlerdir. Ben Allah'ın verilen sözü bozmaktan daha çok a-zab tehdidi bildirdiği başka bir şey bilmiyorum. O halde kim Allah adına bir söz ve­rirse onu muhakkak yerine getirsin". Hz. Enes radıyaiiahu anh diyor ki: Rasûlullah sai-laiiahu aleyhi veseitem hutbede şöyle buyurdu: "Kim emaneti eda etmezse onun imanı ..yoktur. Kim de verdiği sözü yerine getirmezse onun dini yoktur". Hz. Ebû Umâme radıyaiiahu anh ve Hz. Ubâde radıyaiiahu antidan da aynı ifadeler nakledilmiştir.[9]Hz. Meymun Bin Mehran rahmetuiiahi aleyh diyor ki: "Üç şey vardır ki onda Müslüman ve kafir arasında bir ayırım yoktur. Hepsinin hükmü aynıdır. 1-Kiminle bir anlaşma yapılırsa o anlaşmaya uyulmalıdır. Anlaşma yapılan kişi ister kafir olsun ister Müslüman farketmez. Çünkü ahid gerçekte Allah ile yapılmıştır. 2-Ki-minle yakınlık ve akrabalık kurulduysa onu gözetmelidir. İster o akraba Müslü­man olsun ister kafir olsun. 3-Emanet veren kimsenin emaneti geri verilmelidir. O emaneti veren ister Müslüman olsun ister kafir olsun"[10]Kur'an-ı Kerim'de pek çok ayete ilave olarak bir yerde özelikle sözünde durmayı emretmiştir:"Verdiğiniz sözü yerine getirin. Çünkü verilen sözde mesuliyet vardır" (isra-34)Hz. Katâde rahmetuiiahi aleyh diyor ki: "Allah'ın birleştirilmesini emrettiği bağ­lardan maksat yakın ve uzak akrabalık bağlandır"[11]Allahu Teâlâ ayette, ikinci olarak akraba ile ilişkileri kesmekle ilgili buyur­muştur. Hz. Ömer bin Abdulaziz rahmetuiiahi aleyh şöyle buyurmuştur: Akrabalık bağlarını koparan kişiyle görüşmeyin. Ben Kur'an-ı Kerim'in iki yerinde bu tip in­sanlara lanet edildiğini gördüm. Biri yukarıdaki Ra'd suresinde ikincisi Muham-med sûresinde"[12]Muhammed süresindeki ayeti kerime yakında geçmişti. O ayet­te akrabalar ile ilişkileri kesmekten sonra şöyle buyurulmuştur: "İşte onlar, Al­lah'ın lanet ettiği, (Allah'ın hükümlerini duymaktan) kulaklarını sağır ettiği ve (Hak olan yolu) görmekten gözlerini kör ettiği kimselerdir". Hz. Ömer bin Abdulaziz rah­metuiiahi aleyh iki yerde lanet lafzının geçtiğini, Hz. Zeynul Abidin rahmetuiiahi aleyh ise (biraz önce geçtiği gibi) üç yerde lanet lafzının geçtiğini söylemiştir. Belki de bunun sebebi şudur; iki yerde açıkça lanet lafzı vardır (Ra'd suresi ve Muham­med suresinde). Üçüncü yerde ise onların sapıtmış ve hüsrana uğramış kimseler olduğu buyurulmuştur ki, bu da lanete yakındır. Bunun örneği, bundan bir önceki sırada (Bakara süresindeki ayette) geçmiştir.Hz. Selman radıyallahu anh Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem'in şöyle buyurduğu-nu söyledi: "Sözler zahir olduğu ve amel rafa kalktığı zaman, yani bol bol konuşma­lar yapılmaya, pek çok makaleler yazılmaya başlandığı zaman, ancak amel ortada olmadığı, bir bakıma bir yere kilitlendiği zaman, sözde birlik beraberlik olup da kalpler ayrı ayrı olduğu zaman, akrabalar arasındaki bağlar koparıldığı zaman, Allah ceiie celaluhu böyle kimseleri kendi rahmetinden uzaklaştırır ve onfarı kör ve sağır eder."Hz. Hasan mdıyallahu anh da Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellemöen şu hadisi nak-letmiştir: "İnsanlar ilmi açığa çıkarıp, ameli zayi ettiklerinde, dilleriyle sevgiyi ortaya koyup, kalplerinde buğz taşıdıklarında ve akraba ile bağlarını kopardıklarında Allah ceiie celaluhu onları rahmetinden uzaklaştırır, kör ve sağır eder"[13] Böyle olunca onlar ne doğru yolu görürler ne de hak söz onların kulağına ulaşır. Bir hadiste şöyle geç­mektedir: "Cennetin kokusu 500 senelik mesafeye ulaşır. Ana-babaya karşı gelen ve akrabalarıyla ilişkiyi kesen kimse Cennet'in kokusunu dahi alamıyacaktır"[14]Hz. Abdullah bin Ebî Evfa radıyallahu anh diyor ki: "Biz arefe akşamı Rasûlullah sallallahu aleyhi veseiiem Efendimizin etrafında halka kurmuş oturuyorduk. Rasûlullahsallallahu aleyhi veseiiem buyurdu kî: "Aranızda akrabasıyla bağlarını koparan biri varsa kalksın, yanımızdaoturmasın". Uzakta oturmakta olan bir adam topluluktan kalktı ve az bir müddet sonra gelip oturdu. Rasûlullah sallallahu aleyhi veseiiem ona, "Benim ko­nuşmamdan dolayı topluluktan sadece sen kalktın, sonra gelip oturdun. Bu ne hal­dir?" buyurdu. O, "Ben sizin sözünüzü dinledikten sonra benimle ilişkiyi kesmiş olan teyzemin yanına gittim. Benim gitmem üzerine o, <Sen âdetinin aksine nasıl gel-din?> dedi. Ben ona sizin sözünüzü söyledim. O benim bağışlanmam için dua etti. Ben de onun bağışlanması için dua ettim (barıştık ve ben buraya geldim)" dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi veseiiem, "Sen çok iyi ettin, otur. Aralarında akrabalarıyla ilişkisini kesen biri olduğu müddetçe o topluluğa Allah'ın rahmeti inmez" buyurdu.Fakih Ebûlleys rahmetuiiahi aleyh yukarıdaki hadisi nakletmiştir. Ancak Kenz, kitabı Ibni Ma/n'den naklederek bu hadisin bir ravisine kizb isnad etmiştir.[15] Fakih Ebûlleys rahmetuiiahi aleyh diyor ki: "Bu kıssadan anlaşılıyor ki akraba ile bağlan koparmak o kadar büyük bir günahtır ki, onun yüzünden yanında oturan da Al­lah'ın rahmetinden mahrum kalır. Öyleyse kim bu günaha bulaşmışsa o buna tevbe etmeli ve akrabasını gözetmeye önem vermelidir. Rasûlullah sallallahu aleyhi veseiiem buyurdu ki: <Hiçbir iyiliğin sevabı sıla-i rahinYden daha çabuk ulaşmaz. Akraba ile bağları koparmak ve zulümden başka, vebali (ahirete ilaveten) dünya­da da verilecek hiçbir günah yoktur"[16]Bir çok rivayette akrabalık bağlarını kesmenin vebalinin ahirete ilave ola­rak kişiye dünyada da ulaşacağı geçmektedir. Yukarıdaki ayeti kerimede de ahi-retteki yerinin kötü olacağı zikredilmiştir. Fakih Ebûlleys rahmetuiiahi aleyh hayret verici bir kıssa yazmıştır. Diyor ki: "Mekke-i Mükerreme'de Horasanlı, güvenilir, iyi bir zat vardı. İnsanlar ona emanetlerini teslim ederlerdi. Bir adam on bin altını ona emanet ederek bir ihtiyacından dolayı sefere çıktı. Seferden döndüğünde o Horasanlı zat ahirete intikal etmişti. Onun çoluk çocuğuna emanetin halini sordu. Onlar bilmediklerini söylediler. Büyük bir para olduğundan adam bayağı düşün­meye başlamıştı. O esnada tevâfuken orada bulunan Mekke-i Mükerreme ûle--nıasından bir topluluğa, <Benim ne yapmam lazım?> diye meseleyi sordu. Onlar dediler ki; <O zat iyi bir insandı. Bizim gözümüzde Cennetlik biriydi. Sen şöyle bir tertip yap; gecenin yarısı veya üçte biri geçtikten sonra zemzem kuyusunun üzerine o zatın adını anarak seslen ve sor>. Adam üç gün böyle yaptı. Karşıdan bir cevap alamadı. Sonra gidip o alimlere durumu anlattı. Onlar  İnna lillahi ve inna îleyhi raciun, onun Cennet'lik olamayacağından korkuyoruz> dediler. Sonra, <Sen Berhut Vadisi denilen yere git. Orada bir kuyu var. Oraya seslen> dediler. Adam öyle yaptı. Seslenir seslenmez şöyle bir cevap aldı; <Senin malın olduğu gibi muhafaza altındadır. Ben çocuklarıma güvenmediğimden onu evin içindeki falan yere gömdüm. Çocuklarıma söyle de seni oraya götürsünler, orayı eşerek onu çıkar>. Nitekim adam öyle yaptı ve malı buldu ve hayretle, <Sen iyi bir adamdın neden buraya düştün?> dedi. Kuyudan şöyle bir ses geldi; <Ho-rasan'da benim bazı akrabalarım vardı. Ben onlarla bağlarımı kopardım. Bu durumdayken ölüm gelip çattı. Bunun cezası olarak ben burada tutuluyorum>"[17] Hz. Ali radıyaitahu anh'm şöyle buyurduğu nakledilmiştir: "Bütün vadiler arasında en üstün vadi, Mekke-i Mükerreme vadisi ve Hz. Adem eieyhisseiam'm Cennet'ten indiği Hindistan'daki vadidir. O, insanların çok kullandığı güzel kokuların bulun­duğu vadidir. En kötü vadi Ahkaf ve Hazra Mevt vadisidir ki, ona Berhut da de­nilir. Dünyada en güzel kuyu Zemzem kuyusudur. En kötü kuyu Berhut kuyu-sudur. Orada kafirlerin ruhları toplanır"[18] O ruhların herhangi bir vakitte böyle yer­lerde toplanması şer'î bir hüccet değildir. Keşfi durumlarla ilgilidir ki, Allahu Teâlâ kime, ne zaman isterse bunu gösterir. Ancak keşf şer'î delil değildir,

3) Anne ve babadan biri veya her ikisi, yanında (yani sen hayattayken) yaşlanır ve düşkünleşirse, (onların ihtiyarlıktaki sözleri gençlere ağır gelir. O halde sana da bir sözleri ağır gelirse bezginliğini hissettirir bir şekilde) onlara "öf" bile deme, onları azarlama, onlara saygıyla güzel sözler söyle. / Onlara merhametle tevazu kanatlarını indir. Onlar için, "Rabbim! Onlar beni küçüklü­ğümde yetiştirirken nasıl merhametli davrandılarsa, Sen de onlara öylece mer­hamet eyle" diye dua et. / Rabbiniz içinizden geçenleri (saygıyı) çok iyi bilir. E-ğer siz salih kimseler olursanız, (yanlışlıkla hürmete ters düşen bir davranışta bulunursanız hemen tevbe edin). Şüphesiz ki Allah tevbe edenleri affedicidir.                                                                      (İsra-23,24,25)

İZAH: Hz. Mücahid rahmetuiiahi aleyh bu ayetin tefsirinde şöyle buyurmuştur: "Anne ve babanız ihtiyarlayınca, siz çocukken onların sizin pisliğinizi yıkadıkları gibi sizin de onların pisliğini temizlemeniz gerekirse, onlara  bile demeyin". Hz. Ali radıyaiiahu anh diyor ki: "Eğer saygısızlıkta  demekten daha aşağı bir derece olsaydı, Allah ceüe ceiaiuhu onu da haram kılardı". Hz. Hasan radıyaiiahu antia biri, "Ana-babaya karşı gelmenin ölçüsü nedir?" diye sorunca o, "Kendi malından onları mahrum etmek, onlarla görüşmeyi bırakmak ve onlara sert bir bakışla bak­maktır" buyurdu. Biri Hz. Hasan radıyaiiahu anh'a ayette geçen Kavli Kerim'in ma­nasını sorunca buyurdu ki: "Anne ve babaya Anneciğim! ve Babacığım! diye hitab etmektir. Onları adlarıyla çağırmamalıdır". Hz. Zübeyr bin Muhammed rahmetuiiahi aieyh'Ğen bu ayetin tefsin ile ilgili şu ifadeler nakledilmiştir: "Anne ve baba çağırınca Buyurun, Başüstüne diyerek cevap vermelidir". Hz. Katâde rahmetuiiahi aieyh'öenşöyle nakledilmiştir: "Onlarla yumuşak konuşmalıdır". Biri Hz. Said bin el Müseyyeb rahmetuiiahi aleyh'e, "Kur'an-! Kerim'de ana-babaya iyi davranma emri pek çok yerde geçmektedir ve ben bunu anladım. Ancak Kavli Kerim sözünün manasını anlaya­madım" dedi. O buyurdu ki; "Bunun misali şudur; çok şiddetli suç işlemiş olan bir kölenin sert mizaçlı efendisiyle konuşması gibi... (anne-babayla konuşulmalıdır)".Hz. Aİşe radıyallahu anha buyurdu ki: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem'm ya­nına bir şahıs geldi. Yanında ihtiyar biri vardı. Rasûluüah sallallahu aleyhi veseiiem "Bu kimdir?" diye sordu. O, "Babamdır" dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi veseiiem bu­yurdu ki: "Onun önünde yürüme, ondan önce oturma, onu adıyla çağırma ve ona kötü söz söyleme". Biri Hz. Urve rahmetuiiahi aleyh'e sordu ki: "Kur'an-ı Kerim anne-babanın karşısında tevazu göstermeyi emretmiştir. Bunun manası nedir?" Hz. Urve rahmetuiiahi aleyh buyurdu ki: "Onlar senin hoşuna gitmeyen bir şey söylerse, onlara öfkeli gözlerle bakma, çünkü insanın öfkesi önce onun gözlerinden anla­şılır". Hz. Aİşe radıyaiiahu anha Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem'm şöyle buyurduğu-nu nakletmiştir. "Kim babasına sert bir şekilde bakarsa o itaatkar evlat değildir". Hz. Abdullah İbni Mes'ud radıyaiiahu anh diyor ki: Ben Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem'e, "Allah indinde en sevimli amel nedir?" diye sordum. Buyurdu ki: "Vak­tinde kılınan namazdır". Ben "Ondan sonra hangisi?" dedim. "Anaya ve babaya iyilik etmektir" buyurdu. Ben "Ondan sonra hangisi" dedim. "Cihad etmektir" bu­yurdu. Bir başka hadiste Rasûlullah sallallahu aleyhi veseiiem şöyle buyurdu: "Al­lah'ın rızası babanın nzasındadır. Allah'ın gazabı, babanın danlmasındadır"[19]Mezahir adlı eserin sahibi şöy!e yazmıştır: Ana-babanın haklarındandır ki, onlar razı oluncaya kadar onlara hizmet etmeli ve yumuşak davranmalıdır. Caiz işlerde onlara itaat etmeli, saygısızlık etmemelidir. Kafir de olsa onlara kibirli davranmamalı, sesini onların sesinden fazla yükseltmemelidir. Onları adıyla ça-ğırmamalı, herhangi bir işe onlardan önce başlamamalıdır. İyiliği emretmek ve kötülükten alıkoymakta onlara yumuşak davranmalı, bir defa söylemeli, eğer onlar kabul etmezlerse onlara iyi davranmalı ve onlar için dua ve istiğfar etme­lidir. Bu konu Kur'an-ı Kerim'den çıkarılmıştır. Yani Hz. İbrahim aieyhisseiam'm ba­basına yapmış olduğu nasihatten alınmıştır.[20] Yani Hz. İbrahim âlâ nebiyyina ve aiey-hissaiatü vesselam bir defasında babasına nasihat ettikten sonra Meryem suresi ayet 47'de geçtiği gibi "İyi, artık ben senin bağışlanman için Allah'a dua edeceğim" dedi. Hatta bazı alimler şöyle yazmışlardır: "Haram işlerde onlara itaat caiz değildir. Ancak şüpheli şeylerde itaat vaciptir. Çünkü şüpheli şeylerden sakınmak takvadır. On­ların gönlünü ve rızasını almaksa vaciptir. Özet olarak onların malı şüpheli olursa ve senin ayrı yemene üzülüyorlarsa, onlarla birlikte yemen gerekir".Hz. İbni Abbas radıyaiiahu anhuma diyor ki: "Anne ve babası hayatta olup onlarla iyi geçinen hiçbir Müslüman yoktur ki, Cennetin iki kapısı ona açılmasın. Eğer onları darıltırsa, onları razı edene kadar Allah ondan razı olmaz". Biri, "Eğer onlar zulüm ediyorlarsa?" diye sorunca Ibni Abbas radıyaiiahu anhuma, "Zulüm yapsalar da" buyurdu. Hz. Talha mdıyaiiahu anh diyor ki: Bir adam Rasûlullah sailaiiahu aleyhi veseliem'm yanına geldi ve cihada katılmak istediğini arzeîti. Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseilem, "Annen hayatta mı?" diye sordu. O "Hayatta" dedi. Rasûlullah satiaiiahu aleyhi veseilem, "Ona iyice hizmet et, Cennet onun ayağı altındadır" buyurdu. Bu sözünü üç defa tekrarladı.HZ. Enes radıyallahu anh diyor ki: Bir adam Rasûlullah sailaiiahu aleyhi veseilem in yanına geldi ve "Ya Rasûlallah! Ben cihad etmeyi çok istiyorum ama buna gücüm yetmiyor" dedi. Rasûlulah sailaiiahu aleyhi veseilem, "Senin anne veya baban­dan biri hayatta mı?" dedi. O "Annem hayatta" dedi. Rasûlullah sailaiiahu aleyhi veseilem buyurdu ki: "Onun hakkında Allah'tan kork (yani onun haklarının edası hususunda fetvadan öte takva ile hareket et). Sen öyle yaparsan, hem hac yapan, hem umre yapan hem de cihad yapansın. Yani onlardan elde edilen sevap kadar sana verilecektir".Hz. Muhammed bin el Münkedir rahmetullahi aleyh diyor ki: "Kardeşim Ömer na­maz kılarak geceyi geçirirdi. Ben ise annemin ayağını ovalamakla geceyi geçirirdim. Ben hiçbir zaman, onun gecelerinin sevabının, benim gecelerimin karşılığı olarak bana verilmesini temenni etmedim". Hz. Aişe radıyallahu anha diyor ki: Ben Rasûlullah sellaliahu aleyhi veseitem'e, "Kadının üzerinde en fazla kimin hakkı var[21] dedim. Rasûlul­lah sailaiiahu aleyhi veseiiem, "Kocasının" buyurdu. Ben tekrar, "Erkek üzerinde en fazla kimin hakkı var" dedim. Rasûlullah sailaiiahu aleyhi veseilem "Annesinin" buyurdu. Bir ha­diste Rasûlullah sailaiiahu aleyhi veseilem şöyle buyurdu: "Siz insanların hanımlarına kar­şı iffetli davranın, o zaman sizin hanımlarınız iffetli olacaklardır. Siz anne ve babanı­za iyi davranın ki, sizin evlatlarınızda size iyi davransınlar[22]Hz. Tâûs rahmetullahi aleyh diyor ki: Bir adamın dört oğlu vardı. Adam hastalandı. Oğullarından biri diğer üç kardeşine şöyle dedi; "Siz babamın mirasından hiçbir şey almamak şartıyla babama hizmet ediniz. Yoksa ben babamın mirasından hiçbir şey almamak şartıyla ona hizmet edeceğim". Onlar buna razı oldular ve "Sen hizmet et, biz etmiyoruz" dediler. O çok güzel bir şekilde hizmet etti. Ancak babası vefat etti. Anlaşmaya uygun olarak mirastan hiçbir şey almadı. Gece şöyle bir rüya gördü; Bir şahıs şöyle diyordu; "Falan yerde 100 dinar (altın) gömülü, onları al". O, [23]"Onlar­da bereket var mı?" dedi. O şahıs "Onlarda bereket yoktur" dedi. Sabah olunca rüya­sını hanımına anlattı. Hanımı altınları çıkarması için ısrar etti. O bunu kabul etmedi. İkinci gün tekrar rüya gördü. Rüyasında bir başka yerde 10 altın olduğu söylendi. O yine bereketi hakkında sordu. O şahıs onda bereket olmadığını söyledi. Sabahle­yin bu rüyayı da hanımına anlattı. Hanımı yine ısrar etti. Ancak adam bunu da kabul etmedi. Üçüncü gün yine rüya gördü ki, bir şahıs "Falan yere git, orada bir altın bula­caksın onu al" diyordu. O yine bereketli olup olmadığını sordu. O şahıs, "Evet onda be­reket var" dedi. Adam gidip o dinarı alıp geldi. Pazara giderek onunla iki balık satın aldı. Onların her birinin içinden kimsenin ömür boyu görmediği iki tane inci çıktı. Za­manın padişahı ısrar ederek her iki inciyi de 90 katır yükü altın karşılığında satın aldı.

Sıla-İ Rahim Hakkında Hadisler

1) Ebû Hureyre radıyallahu an/j'dan rivayete göre, bir adam Rasûlullah sailaiiahu aleyhi veseilem'e, "Ya Rasûlallah benim kendisiyle iyi ilişki kurmamı (güzel davranmamı) en fazla hak eden kimdir?" dedi. Rasûlullah sailaiiahu aleyhi veseilem "Annen" buyurdu. Adam "Sonra kim?" dedi. "Annen" buyurdu. "Sonra kim?" deyince "Annen" buyurdu. "Sonra kim?" deyince "Baban" buyurdu.Başka bir rivayette, "Annen, sonra annen, sonra annen, sonra baban, sonrada en yakından başlayarak ileriye doğru giden akrabalar" buyurdu                                                                                                 .(Müttefekun aleyh, Mişkat)

İZAH: Bazı alimler bu hadisi şeriften, güzel davranmak ve iyilik etmekte annenin üç payı, babanınise bir payı olduğu hükmünü çıkarmışlardır. Çünkü Ra­sûlullah sailaiiahu aleyhi veseilem üç defa anneyi, dördüncü defa babayı zikretmiştir. Alimler bunun sebebini şöyle açıklamışlardır; Anne evladı için üç zorluğa katla­nır. Hamilelik, doğum ve süt emzirmek. Bundan dolayı fukâhâ, iyilik ve güzel dav­ranmakta annenin hakkı babadan önde geldiğini açıklamışlardır. Eğer bir adam yoksulluğundan dolayı her ikisine birlikte bakamayacak durumda ise, öncelikle annesine bakmalıdır. Şüphesiz ki, izzet, ihtiram ve saygıda babanın hakkı anne­den önce gelmektedir.[24] Şu da açıktır ki, bir kadın olarak anne iyiliğe ve hizmete daha çok muhtaçtır. Anne ve babadan sonra diğer akrabalar gelir. Kim daha ya­kın akraba ise onun hakkı o kadar önde gelir.Bir hadiste buyuruldu ki: "Güzel geçinmeye (iyiliğe) annenizle başlayın. Sonra babanızla, sonra bacınızla, sonra kardeşinizle sonra sırayla yakın olanlar­la. Komşularınızı ve ihtiyaç sahiplerini de unutmayınız"[25] Hz. Behz bin Hakim rahmetullahi aleyh dedesinden naklediyor Dedesi Rasûlullah sailaiiahu aleyhi veseilem'e "Ya Rasûlallah ben kiminle iyi geçinip, iyilik yapayım?" dedi. Rasûlullah sailaiiahu aleyhi veseilem "Annenle" buyurdu. O aynı soruyu sorunca Rasûlullah sailaiiahu aleyhi veseilem aynı cevabı verdi. Üçüncü soruya da aynı cevabı verdi. Dördüncü defa Rasûlullah sailaiiahu aleyhi veseilem "Babanla iyi geçin sonra akrabandan en yakın olanın hakkı en öncedir" buyurdu. Bir başka hadiste şöyle geçmektedir. Bir adam Rasûlullah sailaiiahu aleyhi veseiiem'in yanına gelerek, "Bana bir şey emret de yapayım" dedi. Rasûlullah sailaiiahu aleyhi veseilem, "Annene iyilik et" buyurdu. İkinci ve üçüncü defa aynı şeyi tekrarladıktan sonra, "Babana iyilik et" buyurdu. Bir hadiste şöyle buyurulmuştur: "Üç şey vardır ki, kimde bulunursa, Allah cette ceiaiuhu ona ölüm anın[26]ı kolay eder ve onu Cennet'e koyar. 1-Güçsüze merhamet etmek. 2-Anne ve babaya şefkat göstermek. 3-Emri altındakilere ihsanda bulunmak"[27]

2) Hz. Enes radıyallahu anh'üan rivayete göre Rasûlullah sallallahu aleyhi veseiiem şöyle buyurdu: "Kim rızkının geniş olmasını ve ayak İzlerinin gecik­tirilmesini istiyorsa yakınlarını gözetsin"                      

(Mûttefekun aleyh, Mişkat)

İZAH: Ayak izlerini geciktirmekten maksat ömrün uzamasıdır. Çünkü insa­nın ömrü ne kadar uzun olursa, o süre içinde attığı adımlarının izi yeryüzünde belirir. Ölen kimsenin izleri ise yeryüzünden silinir.Buna şöyle bir itiraz yapılabilir; Herkesin ömrü tayin edilmiştir. Bu konu Kur'an-ı Kerim'in bir çok yerinde açıkça zikredilmiştir ki, her şahıs için muayyen bir vakit vardır. O vakit içinde bir saat vardır ki, o ne ileri alınabilir ne de geri. Bun­dan dolayı bazı alimler rızkın bolluğunu bereketle tabir ettikleri gibi ömrün uzun olmasını da bereketle tabir etmişlerdir. Yani o kişinin vakitlerinde o kadar bereket olur ki, başkalarının birkaç günde yaptığı işleri birkaç saatte yapar ve başkaları­nın bir kaç ayda yaptığı işi o birkaç günde yapar. Bazı alimler de uzun ömürden kişinin hayırla ya'd edilmesi manasını çıkarmışlardır. Şöyle ki, onun yaptığı işle­rin izleri ve hayırla anılması uzun zaman devam eder. Bazı alimler onun evladı çoğalır. Ölümünden sonra da uzun müddet nesli devam eder demişlerdir. Ömrün uzun olması bunlardan başka manalarla da yorumianabilir. Mademki sözleri doğ­ru ve irşadı hak olan Peygamber Efendimiz saiiaiiahu aleyhi veseiiem bunu bildirmiştir, şekli nasıl olursa olsun, onun meydana gelmesi kesindir. Ayrıca Allahu Teâlâ'nın Yüce Zatı mutlak kudret sahibidir ve sebepleri var edendir. Onun sebep yaratması zor mudur? O yapmak istediği her iş için öyle sebepler yaratıyor ki, akıllıların aklı hayran kalıyor. O halde bu konuda ne bir tereddüt ne de bir engel vardır.[28]Takdir edilmiş olan şeyler kendi yerinde kesindir. Ancak Allah ceiie ceiaiuhu bu dünyayı Darul Esbab (sebepler yurdu) olarak yaratmıştır ve herşey için görü­nen ve görünmeyen sebepler yaratmıştır. Mesela kolera hastalığına yakalanan biri, belki bu ilaçtan fayda gelir, belki şu ilaçtan fayda gelir diye dakika başı he­kim ve doktorlara koşabiliyor. Niçin? Ta ki yaşayabilsin. Halbuki ömür tayin edil­miş ve takdir edilmiş şeydir. O halde ömrün bekası ve uzaması için sıla-i rahim üzerinde ondan daha fazla çalışamamasının hiçbir anlamı yoktur. Çünkü sıla-i rahimin ömrün bekası ve uzaması için sebep olması kesindir. Bu öyle bir hekimin reçetesidir ki, onda asla yanlışlık olmamiştır. Bunun aksine basit hekim ve dok­torların reçete ve teşhislerinde yüzlerce hata ihtimali vardır. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesetfem'in yukarıda geçen sözleri, çeşitli hadislerde değişik ifadelerle varid olmuştur. O halde bunda bir tereddüt yoktur.Bir hadiste Hz. Ali radtyaiiahu anh buyurdu ki: "Kim bir şeyi yapacağına söz verirse, ben ona dört şey verileceğine kefil olurum; Kim akrabasını gözetirse onun ömrü uzar, yakınları onu sever, rızkı bollaşır ve Cennet'e girer[29] Rasûlullah sallallahu aleyhi veseiiem Hz. Ebû Bekr Sıddık radıyallahu anh'a şöyle buyurdu: "Üç şey tamamen haktır (kesindir); 1-Kime zulmedilirde, affederse, onun izzet ve şerefi artar. 2-Malını arttırmak için isteyen (dilenen) kimsenin malı azalır. 3-Kim hayır yolunda vermenin ve akrabayı gözetmenin kapısını açarsa onun malı artar"[30]Fakih Ebûlleys rahmetuiiahi aleyh diyor ki: "Sıla-i rahim'de 10 şey övgüye layıktır; 1-Akrabayı gözetmekte Allah'ın rızası ve hoşnutluğu vardır. Çünkü Allah sıla-i rahmi emretmiştir. 2-Akrabalar arasında memnuniyete vesile olur. Nitekim Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem, <En üstün amel mümini sevindirmektin» buyur­du. 3-Akrabayı gözetmeye melekler de sevinir. 4-Müslümanlar böyle kimseyi meth eder ve överler. 5-Şeytan aieyhiiia'ne akrabayı gözetmeye çok üzülür ve dert­lenir. 6-Sıla-i rahim ömrü uzatır. 7-Rızıkta bereket meydana gelir. 8-Ölmüşler de buna sevinirler. Ahirete intikal etmiş bulunan baba, dede gibi geçmişler bundan haberdar olunca çok sevinirler. 9-Sıla-i rahimle aradaki bağlar kuvvetlenir. Sen ne zaman birine yardım edersen ve iyilik edersen o da senin meşakkat ve ihtiyaç anında (gönülden) sana yardım etmek ister. 10-Ölümden sonra sana sevap ve­rilmeye devam eder. Çünkü sen kime yardım edersen, sen öldükten sonra o de­vamlı seni yâd eder ve hayırlı dualarda bulunur".Hz. Enes radıyaliahu anh buyurdu ki: "Üç sınıf insan Kıyamet günü Rah-man'ın Arşı'nın gölgesinde olacaktır; 1-Akrabasını gözeten kimsedir ki, dünyada onun ömrü uzatılır, rızkı bollaştırılır, kabri genişletilir. 2-Kocası ölen kadındır ki, Jsüçük çocuklarının bakımından dolayı onlar büyüyünceye kadar (onların yetiş­mesinde zorluk olmasın diye) başka biriyle evlenmez. 3-Yemek hazırlayıp yetim ve yoksulları davet eden kimsedir."Hz. Hasan radıyallahu anh Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi vese/fem'in şöyle buyurduğunu nakletti: "İki adım Allah'a çok sevimlidir; 1-Farz namazı eda etmek için atılan adım. 2-Yakınlar!a görüşmek için atıian adım". Bazı alimler şöyle yazmışlardır: "Beş şey vardır ki onlara devam ve sebat etmekle Allah indinde yüksek dağlar gibi sevaplar yazılır ve onlar sayesinde rızıkta genişlik olur. 1-Az olsun, çok olsun sadaka vermeye devam etmek. 2-Az veya çok akrabayı devamlı ziyaret etmek. 3-Allah yolunda ci-had etmek. 4-Devamlı abdestli olmak. 5-Anne ve babaya devamlı itaat etmek"[31]Bir hadiste şöyle buyurulmuştur: "Sevabı ve karşılığı en çabuk verilen amel sıla-i rahimdir. Bazı insanlar günahkardırlar. Ancak akrabalarını gözettiklerinden dolayı onların mallarında da, evlatlarında da bereket olur"[32] Bir hadiste şöyle bu­yurulmuştur: "Usulüne uygun olarak sadaka vermek, marufu (iyiliği) seçmek, ana-babaya ihsan etmek ve akrabayı gözetmek insanı bedbahtlıktan bahtiyarlığa döndürür. Ömrün artmasına sebeptir ve kötü ölümden korur".2Ömrün ve rızkın artması pek çok rivayetlerde zikredilmiştir. Bunun örnekle­rini bilmiş olduk. Bu iki şey (ömür ve rızık) öyle şeylerdir ki, herkes onlar için ölmekte ve dünyadaki bütün çalışmalar bu iki şeyin hatırına yapılmaktadır. Rasûlullah saiiai-lahu aleyhi veseiiem bu iki şey için çok kolay bir tedbir söylemiştir. O da sıla-ı rahim (akrabayı gözetmek)dir. Bununla o iki arzu elde edilir. Eğer Rasûlullah saiiaiiahu aley­hi veseiiem'ın sözlerinin hak olduğuna kesin olarak inanılıyorsa, o taktirde ömrünün ve rızkının artmasını arzu edenler bu reçeteyle daha çok amel etmelidirler. İmkan­ları nispetinde akrabalarına harcama yapmalıdırlar. Rızkın artması vaadine göre, harcadıklarının karşılığını alacaklar ve ömrün artması da bedavadan kalacaktır.[33]

3) Hz. İbni Ömer radıyailahu anhuma'dan rivayete göre Rasûlullah sallalla-hu aleyhi veseiiem şöyle buyurmuştur: "Babaya yapılan en büyük iyilik o git­tikten sonra onun sevdiklerini görüp gözetmektir"                       

(Müslim, Mişkat)

İZAH: Babanın gitmesinden maksat geçici gitmek de olabilir. Dâimi git­mek yani ölmek de olabilir. Bunun en büyük iyilik olmasının sebebi şudur: Babası hayattayken onun dostlarıyla iyi geçinmekte kendi şahsı menfaat şaibesi de olabilir. Çünkü onlarla olan ilişkilerin gücü ve onlarla güzel geçinmek babayla il­gili menfaatlerin elde edilmesine yardımcı olur. Ancak babanın ölmesinden son­ra, onun dostlarıyla iyi geçinmek ve onlara iyilik etmek, şahsi menfaatlerin üze­rindedir. Burada babaya saygı halis olarak kalmaktadır.Bir hadiste şöyle geçmektedir: İbni Dinar rahmetuiiahi aleyh diyor ki; Hz. İbni Ömer radtyaiiahu anhuma Mekke-i Mükerreme yolunda gidiyordu. Gözü yolda yürü­mekte olan bir köylüye ilişti. Hz. İbni Ömer radiyaiiahu anhuma ona kendi bineğini ver­di ve sarığını çıkararak ona hediye etti. İbni Dinar rahmetuiiahi aleyh, "Efendim, bu şahıs bundan daha az ihsana da sevinirdi (siz ona hem sarık verdiniz hem de binek verdiniz)" dedi. Hz. İbni Ömer radıyailahu anhuma buyurdu ki: "Onun babası be­nim babamın dostlarındandı. Ben Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem'in şöyle buyur­duğunu işittim; <En üstün iyilik insanın baba dostlarına ihsanıdır>". Hz. Ebû Hu-reyre radıyailahu anh diyor ki: Ben Medine-i Münevverre'ye geldim. Hz. ibni Ömer radıyaliahu anhuma benimle görüşmeye geldi ve "Biliyor musun ben niye geldim? Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem den işittim ki; <Kim babasıyla kabrinde sıla-i ra­him yapmak istiyorsa, o babasının dostlarını ziyaret etsin, onları gözetsin>. Be­nim babam Ömer radıyailahu anh ile senin baban arasında dostluk vardı. Bundan dolayı geldim" dedi.[34] Çünkü dostun evladı da dost olur.Bir başka hadiste şöyle geçmektedir: Hz. Ebû Üseyd Malik bin Rebia radı­yailahu anh diyor ki; Biz Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem'in yanındaydık. Benü Se­leme kabilesinden bir adam Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem'm huzuruna geldi ve "Ya Rasûlallah! Benim, anne ve babama, onlar vefat ettikten sonra da iyilik et­memin herhangi bir derecesi var mıdır?" dedi. Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem "Evet evet, onlar için dua et. Onların bağışlanması için dua et. Onların birine ver­miş oldukları sözü yerine getir. Onların akrabalarına güzel davran. Onların dost­larına ikram et" buyurdu.[35] Başka bir hadiste bu olay anlatıldıktan sonra o adam "Ya Rasûlallah! Bunlar ne güze! ve kıymetli sözler!" dedi. Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem "Öyleyse bununla amel et" buyurdu.[36]

4) Hz. Enes radıyailahu anh'dan rivayete göre Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz bir kul ana-babasına itaat etmezken, ana-babası veya onlardan biri ölür. O da onlar için devamlı dua ve istiğfar eder. Nihayet Allah onu itaatkâr evlad olarak yazar."                                       (Beyhaki, Mişkat)

İZAH: Bu Allah'ın ne kadar büyük in'amı, ihsanı lütfü ve keremidir. Çünkü Ana-baba hayattayken bazen hoşa gitmeyen haller meydana gelir. Kalpler pas­lanır. Ancak ne kadar öfke olursa olsun, anne ve baba, öldükten sonra kalplerde kendilerine karşı öfke devam edecek kimselerden değillerdir. Ama şimdi onlar öldüler, artık bunun telafisi nasıl olabilir? diye onların yaptıkları iyilikleri hatırlaya­rak insan muzdarip olmamalıdır. Allah celle ceiaiuhu kendi lütfü ile bunun kapısını da açmıştır. Yani ölümlerinden sonra onlar için dua edilmeli, onlar için Allah'tan mağfiret dilenmeli, onlar için mâli ve bedenî olarak sevap ulaştırılmalıdır. Böyle yapmak onların hayattayken zayi olan haklarını telâfi eder. Böyle yapan kişi isyankarlardan sayılmak yerine itaatkarlardan sayılır. Allahu Teâlâ'nın ne büyük ihsanıdır ki, zaman elden kaçırıldıktan sonra bile bunun yolunu açmıştır. Eğer bu fırsat elden kaçırılırsa, ne büyük bir utanmazlık ve katı kalplilik olacaktır. Devamlı anne ve babasının rızasına uygun iş yapan kim var ki? Onların haklarını eda etmekte ne olursa olsun mutlaka eksiklik olur. Eğer kişi onlara sevap ulaştıracak bir tertibi kendine program ve kaide edinirse ne kadar değerli bir şey meydana gelmiş olur. Bir hadiste şöyle buyuruimuştur: "Kim anne ve babası adına hac yaparsa, bu onlar için Haccı Bedel olur. Onların göklerdeki ruhlarına müjde verilir. Bu şahıs her ne kadar önceleri isyankar olsa da, itaatkâr evlatlardan sayılır". Bir başka hadiste şöyle buyuruimuştur "Kim ebeveyninden biri adına hac yaparsa onlar için bir hac olur. O haccı yapan (evlat) için dokuz hac sevabı yazılır"[37]Allâme Ayni rahmetullahi aleyh? Buhâri'nin şerhinde şu hadisi nakletmiştir: "Kim bir defa şu duayı okur ve ondan sonra <Allah'ım! Bunun sevabını anne ve baba­ma ulaştır> derse o ana-babasının hakkını ödemiş olur""Bütün hamdler alemlerin Rabbi olan Allah'a aittir. O, göklerin ve yerin Rabbi, O, alemlerin Rabbi'dir. Göklerde ve yerde ululuk O'nundur. O, Aziz'dir ve Hakîm'dir. Hamd Allah'a aittir. O, göklerin ve yerin Rabbi'dir. O, alemlerinRabbi'dir. Göklerde ve yerde büyüklük O'nundur. O, Aziz'dir ve Hakim'dir. O,Meliktir (hükümrandır). Göklerin ve yerin Rabbi'dir. O, alemlerin Rabbi'dir.Göklerde ve yerde nur O'nundur. O Aziz'dir, Hakîm'dir"Bir başka hadiste şöyle buyuruimuştur: "İnsan bir nafile sadaka verince onun sevabı anne ve babasına bağışlamasında ne zorluk vardır. Anne ve babası Müslüman olmak kaydıyla sevap onlara ulaşacaktır. Sadaka verenin sevabından da hiçbir şey eksilmeyecektir"[38]Bu hadisi şerife göre (özel) bir şey yapmakta gerekmiyor. Herhangi bir yer­de (hayır namına) harcanılan şeylerin sevabı anne ve babaya bağışlanılmalıdır. Hz. Abdullah bİn Selam radıyallahu anh diyor ki: "Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem'\ hak sözle gönderen Zat'a yemin olsun ki, şu söz Allah'ın Kelamı'dır. <Senin babanı ziyaret edip dostluk kuran kimseyle bağlarını kesme. Böyle yaparsan senin nu­run gider>". Bir hadiste şöyle geçmiştir: "Kim anne ve babasının ya da onlardan birinin kabrini her Cuma günü ziyaret ederse, onun günahları bağışlanır ve itaatkârlardan sayılır".Evzai mtımetuiiahi aieyh diyor ki: Bana ulaşan rivayete göre bir kimse anne-babasına hayattayken karşı gelirde, onların vefatından sonra onlar için istiğfar eder, onların borçlarını öder, onları kötülemezse, o evlat itaatkârlardan sayılır. Kim de hayattayken anne ve babasına itaat eder, ancak onların ölümlerinden sonra onları kötülerse, onların borçlarını ödetmezse, onlar için istiğfar da etmez­se, o itaatkâr evlat sayılmaz.[39]

5) Sürâkâ bin Mâlik radıyallahu an/j'dan rivayete göre Peygamber saitaiia-hu aleyhi veseiiem şöyle buyurmuştur: "Ben size en üstün sadakayı söyleye­yim mi? Geri dönüp de senin yanına gelen ve senden başka kazanıp da onu geçindirecek kimsesi olmayan kızın(a yapacağın masraflar en üstün sadakadır)".                                                                                      

(ibniMace, Mişkat)

İZAH: Kızın dönüp ge/mes/nden maksat evlendirdiği kızının kocası vefat eder veya kocası onu boşar yahut başka bir aksaklıktan dolayı o kız babasının üzerine kalır. O zaman onu gözetmek ve masraflarını karşılamak en üstün sada­kadır. Bunun en üstün sadaka olması apaçık bellidir. Çünkü bunda (şu özellikler vardır): 1-Sadaka vermek, 2-Musibete uğrayan birine yardım, 3-Yakınları gözet­mek, 4-Evlat iîe ilgilenmek, 5-Mahzun olan birinin gönlünü yapmak.Evladın anne-babasının yanına geri dönmesi başlangıçta üzüntü yerine se­vince sebep olur. Ancak evlad kendi evini kurduktan sonra, kendi yuvası olduk­tan sonra masrafların yeniden ana-babasının kefaletine geçmesi onda daha faz­la üzüntüye sebep olur. Peygamber sallallahu aleyhi veseiiem buyurdu ki: "Kim musi­bete uğramış birinin feryadına yetişirse, ona yetmiş üç mağfiret derecesi yazılır. Onlardan biriyle o kişinin (dünyadaki) bütün işleri ıslah olur ve düzelir. Yetmiş iki derece ise o kimsenin kıyametteki terakkisine sebeptir".

Bu konuyla ilgili pek çok rivayetler birinci bölümün hadisler kısmının 26. sı­rasındaki hadisin açıklamasında geçmiştir. Ümmül Mü'minin Hz. Ümmü Seleme mdı-yallahu anha Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem'e, "Benim önceki kocam Ebû Seleme'nin yanımda kalan evlatlarına yaptığım harcamadan dolayı bana sevap verilecek mi? Onlar zaten benim evlatlarımdır" dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi veseiiem, "Onlara harcama yap, sevabı sana verilecektir" buyurdu.[40] İhtiyacı ve zaruriyeti olmasa da evlada rahmet ve şefkat göstermek başlı başına mendub ve matlub olan bir şeydir.Bir defasında Rasûluliah sallallahu aleyhi veseiiem'in yanında torunları olan Hz. Hasan veya Hz. Hüseyin radıyallahu anhuma öan biri bulunuyordu. Rasûlullah sallallahualeyhi veseiiem onu öptü. Benî Temim kabilesinin reisi olan Akra bin Habis de ora­daydı. Şöyle dedi: "Benim on tane oğlum var, onlardan hiç birini, hiçbir zaman öpmedim", Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem ona sert bir şekilde bakarak "Merha­met etmeyene merhamet olunmaz" buyurdu. Bir başka hadiste şöyle geçmekte­dir. Bir bedevi, "Siz çocuklarınızı öpüyorsunuz biz ise öpmüyoruz" deyince Ra­sûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem, "Allah senin kalbinden rahmet maddesini çıkarmış, ben (seni) nasıl tedavi edeyim?" buyurdu.[41]

(Hülasa eve geri dönmüş olan kız çocuğu) bir evlad olmanın yanında onun musibetzede olması da apayrı bir ecre sebeptir.

6) Selman bin Âmir radıyaiiahu an/i'dan rivayete göre Rasûlullah saiiai- aleyhi veseiiem şöyle buyurmuştur: "Yoksula sadaka vermek bir sadaka­dır. Akrabaya sadaka vermek ise hem sadaka hem de sıla-i rahimdir".                                                                                       (Ahmed, Tirmizi, Mişkat)

İZAH: Yakınlar ve akrabalarla ilgili duruma gelince onlara sadaka ver­mek, genel fakirlere sadaka vermekten önce gelir ve ondan daha üstündür. Bu konu Rasûl-i Ekrem saiiaiiahu aleyhi veseiiem'den pek çok rivayetlerde değişik ifade­lerle nakledilmiştir. Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem şöyle buyurmuştur: "Bir altın Allah yolunda harcanır, bir altın köle azad etmekte harcanır, bir altın herhangi bir fakire verilir ve bir altın da kendi çoluk çocuğuna harcanır. Bunların en faziletlisi kendi çoluk çocuğuna harcanandır (ancak bu harcama sadece Allah için olmalı ve onlar da ihtiyaç sahibi olmalıdır, ilerde geleceği gibi...)" Bir başka hadiste şöyle geçmektedir: Hz. IVIeymûne radıyaiiahu anha bir cariyeyi azad etti. Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem buyurdu ki; "Eğer onu kendi dayılarına verseydi daha fazla sevap kazanırdı". Bir defasında Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem kadınların fazla­ca sadaka vermelerini teşvik etti. Meşhur Sahabelerden ve Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem'in arkadaşlarından olan Hz. Abdullah Ibni Mes'ud radıyaiiahu anh'ın hanımı Hz. Zeyneb radıyaiiahu anha'ya şöyle dedi: "Bugün Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem bize sadaka vermemizi emretti. Senin mali durumun zayıf. Sen Rasûlul­lah saiiaiiahu aleyhi veseiiem m yanına giderek benim sadaka malını sana vermemin yeterli olup olmayacağını sor" dedi. Abdullah İbni Mes'ud radıyaiiahu anh ona, "Sen kendin git sor" dedi. (Galiba kendisi için soru sormaya utandı ve menfaat düşkünü  Olma durumu aklına geldi). Hz. Zeyneb radıyaiiahu anha, Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi vesel-lem'ln yanına gitti. Kapıya varınca orada bir kadının durduğunu gördü. O da aynı me­seleyi sormak istiyordu. Ancak Rasûîullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem'in heybetinden do­layı sormaya cesaret edememişti. O esnada Hz. Bilal radıyaiiahu anh geldi. Ona Ra­sûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem'e, "Dışarıda iki kadın bekliyor ve şu meseleyi soruyorlar;<Önceki kocalarından kalan yetim çocuklarına sadaka vermeleri yeterli midir?>" diye arzetmesini söylediler. Hz. Bilal radıyaiiahu anh bu haberi ulaştırdı. Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem "Onlar hangi kadınlardır?" diye sordu. Hz. Bilal radıyaiiahu anh, "Biri ensardan falanca kadın, diğeri de Abdullah İbni Mes'ud radıyaiiahu anh'in hanımı Zeyneb'tir" dedi. Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem, "Evet onlar için iki kat sevap vardır. Biri sadaka sevabı diğeri yakınları gözetme sevabı"[42]Hz. Ali kerremaiiahu vechehu buyurdu ki: "Bir kardeşime 1 dirhem yardım yap­mam, başka birine 20 dirhem harcamamdan bana daha sevimlidir. Kardeşime 100 dirhem harcamam bir köle azad etmemden daha sevimlidir"[43] Bir hadiste şöyle buyurulmuştur: "Bir adam bizzat muhtaç ise harcamada kendisi önde gelir. Kendisinden artacak miktar varsa çoluk çocuk önde gelir. Bundan da fazla ise diğer akrabalar önde gelir. Onlara harcanandan daha fazla ise o zaman oraya buraya harcasın"[44] Bu konu Kenz-ul Ummal ve diğer kitaplarda pek çok rivayette zikredilmiştir. Bundan anlaşılıyor ki, başkalarını kendi yakınlarından sonra tutmak, kendisinin ve çoluk çocuğunun ihtiyacı daha fazla olma şartına bağlıdır. Ama eğer başkası kendinden fazla muhtaç ise veya kendisi muhtaç olmasına rağmen sabretmeye gücü yetiyor ve Allah'a hakkıyla tevekkül ediyorsa, o zaman başkala­rını kendinden önde tutmak en yüksek derecedir. Bu konu birinci bölümün ayetler kısmında 28. sıradaki [45]ayetinin izahında genişçe anlatılmıştır. Hz. Ali radıyaiiahu anh şöyle buyurdu: "Ben size kendim ve Rasûlullah saiiaiiahu aleyhiveseiiemin en sevgili kızı (hanımım) Fatıma'nın başından geçenleri anlatayım; O benim evimde kalırdı. Kendisi değirmeni çevirirdi. Bu yüzden elleri nasır bağlamıştı. Kendisi su doldurup getirirdi. Bu yüzden tulumun sürtmesinden dolayı bedeninde ip izleri meydana gelmişti. Evi kendisi süpürüp temizlerdi. Bu yüzden elbisesi kir-lenirdi. Kendisi yemek pişirirdi. Bu yüzden ocaktan çıkan duman elbisesine si­nerdi. Kısaca her türlü zorluğa katlanırdı. Bir defasında Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiieme birkaç köle ve cariye gelmişti. Ben Fatıma'ya, <Sen de git bir hizmetçi iste ki, bu çileden biraz olsun kurtulursun> dedim. O Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi ve-sellem'in yanına gitti. Orada bir topluluk vardı. Utancından bir şey diyemeden geri ^,/döndü". Bir hadiste şöyle geçmektedir: "O Hz. Aişe radıyaiiahu an/ıa'ya söyleyip, geri gelmişti. Ertesi gün Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem geldi ve <Ey Fatıma! Sen dün ne demeye gelmiştin?> buyurdu. O utancından sustu". Hz. Ali radıyaiiahu anh diyor ki: "Ben onun su taşıma ve diğer işlerini anlattım ve <Ben onu sizden bir hizmetçi iste­mesi için göndermiştim> dedim. Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem buyurdu ki; <Ben size hizmetçiden daha hayırlı bir şey söyleyeyim mi? Uyumak için uzandığınızda 33kere Subhanallah, 33 kere A alkil Elhamdülillah

34 kere   Al Allahuekber deyin. Bu kelimeler hizmetçiden daha üstündür>"[46] Bir başka hadiste bu kıssada Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem'ln şöyle buyurduğu nakledilmiştir: "Suffe ehlinin açlıktan karınları sırtlarına yapıştığı bir durumda ben size asla veremem. Ben o köleleri satıp bedelini Ehli Suffe'ye harcayacağım"[47]

7) Hz. Esma radıyaitahu anha buyurdu ki: Kureyşliler Rasûlullah satiaiiahu aleyhi veseilem ile anlaşma yaptıkları zaman müşrike olan annem (Mekke-i Mü-kerreme'den Medine-i Münevvere'ye geldi). Ben "Ya Rasûlallah! Annem (ben­den yardım) isteyici olarak geldi. Ona yardım edeyim mi?" dedim. Rasûlullah

saltallahu aleyhi veseilem "Evet ona yardim et" buyurdu.                                 (Müttefekun aleyh, Mişkat)

İZAH: İslam'ın ilk yıllarında kafirlerin müslümanlara yaptığı zulümler söz­lerle anlatılmaktan ötedir. Tarih kitapları bu zulümlerle doludur. Nihayet müslü-manlar mecbur kalarak Mekke-i Mükerreme'den hicret etmek zorunda kalmışlar­dır. Medine-i Münevvere'ye ulaştıktan sonra da müşrikler tarafından her türlü sa­vaş ve eziyetler birbirini takip etmiştir. Rasûl-i Ekrem saiiaiiahu aleyhi veseilem Sa-hâbe-i Kiram'dan bir toplulukla birlikte sadece Umre yapmak niyetiyle Mekke-i Mükerreme'ye yöneldi. Kafirler Mekke'ye bile girmelerine müsaade etmediler. Mekke dışından geri dönmek zorunda kaldılar. Ancak o vakit birkaç yıllığına bir anlaşma yaptılar. Anlaşmaya göre bazı şartlara uymak koşuluyla birkaç sene aralarında savaş yapmayacaklarına karar verdiler. Bu meşhur bir olaydır. Yuka­rıdaki hadiste Hz. Esma radtyaiiahu anha bu anlaşmaya işaret etmiştir. Kureyşle bu anlaşma yapılmaktayken henüz Müslüman olmayan Hz. Esma'nın annesi kızı Esma'nın yanına yardım talebiyle gelmişti. O müşrike olduğundan Hz. Esma radı-yaiiahu anha ona yardım edip edemeyeceği hususunda tereddüte düştü. Bundan dolayı Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi vesellem'e Sordu, Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseilem ona, annesine yardım etmesini emretti.İmam Hattabi rahmetutiahi aleyh buyurdu ki: Bu kıssadan anlaşılıyor ki; Müs­lüman akrabaya mali yardım yapıldığı gibi kafir olan akrabaya da yardım etmek gereklidir. Bir rivayete göre bu olay hakkında şu ayet nazil olmuştur:[48]»Allah, din hususunda sizinle savaşmayan ve sizi yurdunuzdan çıkarma­yan kimselere iyilik yapmanızı,onlara adil davranmanızı yasaklamaz. Şüp­hesiz Allah, adaletli davrananları sever".                                                                             (Mümtehine-8)

Hakîm-ül Ümmet Mevlânâ Eşref Ali Tanvî kuddise sin-uhö hazretleri buyurdu ki: Bu ayette zimmi (İslam hakimiyeti altında bulunan ve cizye denilen vergiyi ödeyen gayri müslimler) ve musâlih (kendileriyle barış anlaşması yapılmış gayri müslimler) kastedilmiştir. Yani onlara yardım sever davranışlarda bulunmak caiz­dir. Buna adil davranma denmiştir. O halde ayetteki adaletli davranmaktan kasıt özel bir adalettir. Yani onların zimmiyet ve musalahatları açısından adalet, onla­ra iyi davranmakta kusur edilmemesini gerektirir. Yoksa mutlak olarak her kafire hatta her canlıya adaletli davranmak vaciptir.[49]|Hz. Esma'nın bu Kayle veya Kuteyle binti Abdil Uzza adındaki annesi Müslüman olmadığından Hz. Ebû Bekr radıyaitahu anh onu boşamıştı. Bazı rivayet­lere göre o hediye olarak biraz yağ, peynir vs. alarak kızı Hz. Esma'nın yanına gitti. Esma onun eve girmesine müsaade etmedi ve üvey kız kardeşi Hz. Aişe radıyailahu anha'ya konuyu sorması için bir kişi gönderdi -ki Hz. Aişe, Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem'e meseleyi sorup kendisine bildirsin-. Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseilem izin verdi, işte yukarıdaki ayeti kerime bu olay hakkında inmiştir.[50]Bu duygular, o yüce insanların dindeki sağlamlığı ve imrenilmeye layık duygularıdır. Anne evine geliyor, sadece kızıyla görüşmek için geliyor. Henüz o ana kadar (kızından) yardım talep etme zamanı bile gelmemişti. Ancak Hz. Es­ma radtyaiiahu anha Annemin eve girmesine izin vereyim mi, vermeyeyim mi? diye meseleyi araştırması için adam koşturuyor.Pek çok rivayetlerde Sahâbe-i Kiram'ın ilk zamanlar gayri müslimlere sadaka vermeyi sevmedikleri geçmektedir. Allahu Teâlâ bunun üzerine şu ayeti gönderdi:"EyMuhammedl Onları hidayete erdirmek sana ait değildir. Fakat Allah di­lediğini hidayete erdirir. Yaptığınız her hayır kendiniz içindir. Zaten siz an­cak Allah rızasını kazanmak için sarfedersiniz."(Bakara-272). Yani siz zaten Allah rızası için sadaka veriyorsunuz. Buna ister kafir olsun ister Müslüman, her ihtiyaç sahibi dahildir.Hz. İbni Abbas radıyaiiahu anhuma diyor ki: İnsanlar kafir olan akrabalarına yardım etmek istemiyorlardı. Ta ki onlarda Müslüman olsunlar. Bu konuda Rasûlullah saiiai-lahu aleyhi veseilem'den açıklama istediler. Bunun üzerine  diye başlayan ayet nazil oldu. Daha başka bir çok rivayetlerde de bu konu geçmektedir.[51]Imam-ı Gazali mhmetuiiahi aleyh yazıyor ki: Bir mecûsî Hz. İbrahim âlâ nebiyyina ve aieyhissaiatö vesselam'm yanma geldi. Ve Onun misafiri olmak istedi. İbrahim aieyhis-seiam "Eğer Müslüman olursan seni misafirliğe kabul ederim" dedi. O mecûsî çekip gitti. Allah celle ceiaiuhu şöyle vahyetti; "Ey İbrahim, sen dinini değiştirmediği için ona bir gece yemek yedirmedin. Biz ise 70 senedir, küfrüne rağmen ona yemek veriyoruz. Bir öğün yemek yedirseydin ne mahzuru vardı?" Hz. İbrahim aieyhissetam derhal onu aramak için koştu. Onu buldu ve yanına alarak getirdi, yemek yedirdi. Mecûsî, "Ne oldu ki sen bizzat beni aramak için çıktın" dedi. Hz. İbrahim aieyhisseiam (kendisine gelen) vahiy olayını anlattı. Mecûsî, "Madem ki O (Allah) bana böyle muamele ediyor, öyleyse bana İslamı öğret" dedi ve o vakit Müslüman oldu.[52]Bir hadiste buyuruldu ki: "Üç şey vardır ki kimse bundan kaçamaz; 1-Ana babaya iyilik etmek, onlar ister kafir olsun ister Müslüman. 2-Kiminle anlaşma yapıldıysa onu yerine getirmek, o anlaşma ister bir Müslümanla yapılsın ister kafirle. 3-Emaneti geri vermek, o emanet ister Müslümanın olsun ister kafirin".[53]Muhammed İbnül Hanefiyye rahmetullahi aleyh Atâ rahmetullahi aleyh ve Katâde mhmetuiiahi aleyh üçü de "Allahu Teâlâ'nın şu yüce buyruğunda müslümanın, yahudi ve hnstiyan gibi gayri müslim akrabalanna vasiyet etmesi murad edilmiştir" diye söylemişlerdir. (Ayet şudur:)"Ancak dostlarınıza bir iyilik (vasiyet) yapabilirsiniz".             (Ahzab-6)

8) Hz. Enes radıyaiiahu anh ve Abdullah radıyaiiahu anh'dan rivayete göre Ra-sûlullah saiiaiiahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Mahlûkâtın hepsi Allah'ın lyalidir. Allah'ın en sevdiği yaratık onun lyaline iyilik edendir".                                                                                              (Beyhaki, Mişkat)

İZAH: Müslüman, kafir, İnsan ve hayvan hepsi mahlûkâta dahildir. Mahlû-kâta iyilik etmek İslam'ın emridir. Ve Allah'ın sevdiği bir davranıştır. Birinci bölü­mün 10. sırasında şu hadis geçmişti: "Bir fahişe kadın sadece susamış olan bir köpeğe su içirdiğinden dolayı affedilmiştir". İkinci bölümün 8. Sırasında da şöyle bir hadis geçmişti: "Bir kadın beslediği kediye yemek vermeyip, aç bıraktığından dolayı azaba uğramıştır". Hayvanların durumu böyle olunca Eşref-ül Mahlûkât olan insana ihsan etmek ve güzel davranmanın ecri ne kadar olur? Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi vesellem'in meşhur bir hadisi vardır:Yeryüzündekilere merhamet edin ki, gökyüzündekiler de size merhamet etsinDiğer bir hadiste Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Kim insanlara merhamet etmezse Allah da ona merhamet etmez". Bir diğer hadiste buyuruldu ki: "Ancak bedbaht olan kimsenin kalbinden merhamet çıkarılır"[54] Ra­sûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem'in bütün hayatı, bütün dünya için rahmetti. Onun hayatının her hadisesi buna şahittir. Bu durumda ümmete düşen görev; Rasûlul­lah saiiaiiahu aleyhi veseiiemln hayatındaki olayları tahkik edip, ona tabi olmaktır. Allah ceiie ceiatuhu şöyle buyuruyor:"Ey Muhammed! Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik"(Enbiya-107) Hz. İbni Abbas radıyaiiahu anhuma bu ayetin tefsirinde buyurdu ki:Rasûlullah sailaitahu aleyhi veseliem'e iman edenlere Onun varlığı dünya ve ahirette rahmettir. Ancak iman etmeyenler içinde Peygamber saiiaiiahu aleyhi veseiiem'm varlığı şu açı­dan rahmettir; Onlar önceki ümmetler gibi dünya azabı olan mesh (yani suretleri­nin değişmesi), yere batmak ve gökten taş yağmasından korunmuşlardır.Hz. Ebû Hureyre radıyaiiahu anh diyor ki: Bazı insanlar Peygamber aleyhi vesellem den şöyle bîr istekte bulundular: "Kureyşliler Müslümanlara çok eziyet ettiler, çok zarar verdiler, siz onlara beddua ediniz" Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi vesel­lem "Ben beddua etmek için gönderilmedim. Ben insanlara rahmet olarak gönde­rildim" buyurdu. Daha bir çok rivayetlerde aynı konu zikredilmiştir.[55]Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem'm can alıcı Taif Seferini Hikayat-üs Sa­habe adlı kitabın başında yazmıştım. O bedbahtlar, ona ne kadar ağır eziyetler vermişlerdi -ki Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem'm mübarek bedeninden kanlar akmıştı-. Bunun üzerine dağlarla görevli melek gelip, "Siz emrederseniz iki taraf­taki dağları birleştireyim de bunların hepsi arada ezilsinler" diye istekte bulunun­ca Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi vesellem buyurdu ki: "Ben Allah'tan ümid ediyorum ki, bu insanlar Müslüman olamasalar da, onların evlatlarından Allah'ın adını anan bir takım insanlar meydana gelecektir".Uhud savaşında Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseliem'e şiddetli bir saldırı yapıl­dı Bu yüzden mübarek dişi şehid oldu. İnsanlar kafirlere beddua etmesini kendi­sinden talep edince Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi vesellem, "Allah'ım! Kavmime hidayet ver Bu insanlar bilmiyorlar" dedi. Hz. Ömer rad.yaiiahu anh, "Ya Rasulallah sız. ae Hz. Nuh aieyhisseiam gibi beddua etseydiniz hepimiz helak olurduk. Size her türtu eziyet yapıldığı halde siz her zaman <Allahıım kavmimi bağışla. Çunku onıar bilmiyorlar> diyordunuz".yaz rahmetuliahi aleyh buyuruyor ki: Bu durumları iyice gözden geçir­mek gerekir. Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem, hilim ve ahlakın en yüce örneği ve cömertlik ve keremin zirvesiydi. Çünkü o, en ağır eziyetlerde bile bazen onların bağışlanması bazen de hidayetleri için dua ediyordu.

Ğavvas bin Haris olayı meşhurdur. Bir yolculukta Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem tek başına uyuyordu. O elinde kılıç Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiemln yanına vardı. Kılıcını gizlemiş bir vaziyette yanında dururken Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem gözlerini açtı. Adam bağırarak, "Söyle bakalım! Şimdi seni kurtaracak kimdir?" dedi. Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem, "Allah" dedi. Peygamber saiiaiiahu aleyhi veseiiem böyle söyler söylemez adamın eli titremeye başladı ve kılıç elinden düştü. Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem kılıcı mübarek eline alarak, "Şimdi söyle seni kurtaracak kimdir?" buyurdu. Adam, "Sen en hayırlı kılıç tutansın (yani beni affet)" dedi. Bunun üzerine Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem onu affetti.Bir yahudi kadının Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem'e zehir yedirmesi meş­hur bir olaydır. Kadın "Ben Peygambere zehir yedirdim" diye itirafta bulunmuştu. Ancak Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem kendi intikamını almadı. Lebid bin E'sam, Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem'e sihir yapmıştı. Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem bunu öğrenmişti ama bu olayın yayılmasına bile tahammül edememişti. Kısaca Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseilem'ln düşmanlarına olan merhamet ve keremiyle ilgili olaylar birkaç tane değil binlercedir.[56]Rasûİullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem buyurdu ki: "Siz birbirinize merhametli davran­madığınız müddetçe mü'min olamazsınız". Sahabeler, "Ya Rasûlallah! Bizden her şa­hıs merhamet ediyor" dediler. Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem "Kendinizden olanlara merhamet etmeniz, merhamet değildir. Aksine merhamet genel (herkese) olandır". Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem bir eve gitti. Orada Kureyşin ileri gelenlerinden bir­kaç kişi oturuyordu. Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem şöyle buyurdu: "Bu saltanat ve hükümet şunlara dikkat ettikleri müddetçe Kureyş'te kalacaktır; Kendilerinden mer­hamet isteyene merhamet ederler. Onlardan biri bir karar verdiğinde adaleti göz ö-nünde bulundurur. Onlardan biri bir şey taksim ettiğinde insaflı davranır. Kim de bun­lara dikkat göstermezse, Allah'ın laneti, meleklerin laneti ve bütün insanların laneti o-nun üzerine olsun". Bir defasında Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem bir eve gitti. Orada muhacir ve ensardan bir topluluk oturuyordu. Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem'\n gel­diğini görünce herkes kendi yerinden geriye çekildi. Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseliemin kendi yerine oturmasını her biri ümit ediyordu. Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem kapı­da durdu ve ellerini kapının iki tarafına koyarak, "Benim sizin üzerinizde çok hakkım var. Üç şeyi dikkatle uyguladıkları müddetçe bu saltanat işi Kureyşte kalacaktır. 1-Bir kimse onlardan merhamet isterse ona merhamet etsinler. 2-Bir karar verince adaletli davransınlar. 3-Biriyle anlaşma yapınca onu yerine getirsinler. Kim de böyle yap­mazsa Allah'ın laneti, meleklerin laneti ve bütün insanların laneti onun üzerine olsun"Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem buyurdu ki: "Kim bir serçeyi bile haksız yere keserse kıyamet günü bunun hesabı ondan sorulacaktır". Sahabeler, "Onun hakkı nedir?" dediler: Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem "Onu kesip yemektir. Öyle­sine kesip de atılmamalıdır" buyurdu. Pek çok hadislerde şu konu geçmektedir: "Sizin emriniz altında bulunan kölelerinize yediğinizden yedirin, giydiğinizden giydirin, kendinize uygun bulmadığınız köleyi satın. Ona azab etmeye asla hak­kınız ycktur"[57] Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem buyurdu ki: "Sizin bir hizmetçiniz size bir şey pişirip getirir. O şeyin sıcaklığının ve dumanının meşakkatine katlan­mıştır. Öyleyse onu kendinize yemekte ortak etmeniz gerekir. Eğer onu ortak edecek kadar yemek yoksa, ona da yemekten az bir miktar veriniz"[58] Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem buyurdu ki: "İdaresi altındakilere iyi davranmak berekete sebeptir. Onlara kötü davranmak bedbahtlıktır"[59]Kısaca Rasülullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem yaratıklara her türlü merhameti tenbih etmiş ve çeşitli şekillerde onlara ikramı teşvik etmiştir.

9) İbni Ömer radıyaüahu anhuma'dan rivayete göre Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem şöyle buyurdu: "Karşılıklı ve eşit olarak davranan kimse akra­basını gözeten değildir. Ası! akrabasını gözeten kimse akrabası onunla ilişkiyi kestiği halde, bağlılığı devam ettirendir"                                                 (Buharı, Mişkat)

İZAH: Bu konu tamamen açık ve nettir. Siz her meselede, Başkası bane nasıl davranırsa, ben de ona öyle davranırım derseniz bu nasıl sıla-i rahim olur? Bu davranış her yabancıya bile gösterilir. Şöyle ki, başka biri size iyilik ederse, siz de ona iyilik etmeye mecbur kalırsınız. Sıla-i Rahim'in hakikati ise şudur: Eğer karşı taraf size iltifat etmiyor, ilgi göstermiyor ve ilişkileri kesiyorsa, siz onun­la bağ kurmayı düşünmelisiniz. Onun nasıl davrandığına bakmamalısınız. Her an, "Benim görevim nedir, ne yapmam gerekir" diye düşünmelisiniz. Başkasının 'hakkını ödeyiniz. Onun herhangi bir hakkı sizin boynunuzda kalıp, kıyamet günü sizden istemesin. Kendi haklarınızın edâ edilmediği hayalini dâhi kalbinizden ge-çirmeyiniz. Aksine hakkınız edâ edilmiyorsa daha fazla sevininiz. Çünkü öbür alemde verilecek olan o hakların sevap ve mükâfatı, burada başkasının edâ etmesiyle kazanılacak ecir ve mükâfattan daha fazla olacaktır.Bir sahabi Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem'e, "Ya Rasûlallah benim akraba­larım var. Ben onları ziyaret ederim, onlar beni ziyaret etmezler. Ben onlara iyilik ederim, onlar bana kötülük ederler. Ben her konuda onlara tahammül ederim,ueaı. rcasuıuııaıı saııaııanu aıeynı veseııem Duyurdu ki" "Eğer bütün bunlar doğruysa sen onların yüzüne toprak atıyorsun (yani onlar kendi kendilerine zelil oluyorlar). Sen bu davranışına devam ettiğin müddetçe Allah'ın yardımı seninle beraber olacaktır"[60] Allah'ın yardımı kiminle beraber olur­sa, ona ne kimsenin kötülüğü zarar verebilir ne de kimsenin bağlarını koparması ona bir menfaatin ulaşmasını engelleyebilir.

Şiir:

Sen ayrılma benden Yâ Rab! Gazabtır, Senin ayrılman Ben hu hale razıyım, ister terk etsin beni cihanŞu apaçık bir hakikattir ki, Allah ceiie celaiuhu birinin yardımcısı olursa, onun baş­kasının yardımına hiç ihtiyacı kalır mı? Sonra bütün dünya mecburen onun yardımcısı olur. Eğer bütün dünya birleşerek ona bir zarar vermek isteseler, bir zarar veremezler.Bir hadiste Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi vesetiem şöyle buyurmuştur: "Benim Rabbim, bana dokuz şeyi emretmiştir; 1-Zahirde de, batında da (yani kalbimle ve dışımla veya yalnızlıkta ve toplumun arasında) Allah'tan korkayım. 2-Sevinçte de, öfkede de adaletli konuşayım. (İnsan birinden memnun kalınca onun ayıpla­rını kapatıp, övgülerden köprü kurar. Ona kızdığı zaman da yalan suçlamalar uy­durmaya başlar. Bana her durumda insaflı konuşmam emredilmiştir). 3-Darlıkta da, bollukta da orta yollu harcayayım (yani ne darlıkta cimrilik edeyim ne de bol­lukta israf edeyim. Yahut ne fakirlikte feryâdu figan edeyim ne de zenginlikte ken­dimi beğenip gururlanayım). 4-Benimle ilişkisini kesen kimseyle de ilişkimi devam ettireyim. 5-Beni ihsanından mahrum bırakana da iyilik edeyim. 6-Bana zulüm e-deni affedeyim (intikam alma fikrine kapılmayayım). 7-Benim sükutum (ahireti ve­ya Allah'ın ayetlerini) fikretmek olsun. 8-Benim konuşmam Allah'ı zikir olsun (ya­ni O'nu teşbih etmek veya O'nun hükümlerini açıklamak olsun). 9-Benim bakmam ibret olsun (yani neye bakarsam ibret bakışıyla bakayım). 1O-İyiliği emretmeye devam edeyim"[61] Başlangıçta dokuz şeyden bahsetmişti. Tafsilatında on şey ol­du. Ancak bu onuncu şey önceki dokuz şeyin özeti de olabilir. Bir de 7 ve 8. maddeler birbirlerinin benzeri olduklarından ikisi bir madde sayılabilirler. Örnek ola­rak birinci de zahir ve bâtın bir sayılmış, ikincide de sevinç ve öfke bir sayılmıştır.Hz. Hakîm bin Hizam radıyaiiahu anh diyor ki: Bir adam Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseltem'e, "En üstün sadaka nedir?" dedi. Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi vesellem,

"Kâşih olan akrabaya iyilik etmendir" buyurdu.[62] Kâşih, kalbinde birine karşı kin ve buğz taşıyan kişiye denir. Bir hadiste Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Kim kıyamet günü kendisine yüksek mekanlar ve üstün dereceler verilmesini istiyorsa kendisine zulmeden kimseyi affetsin. Kendisini mahrum edene iyilik etsin. Kendisiyle ilişkileri kesenle ilişki kursun"[63]Bir hadisi şerifte buyuruldu ki: Ne zamanki şu ayet indi;

"Sen af yolunu tut, iyiliği emret ve câhillerden yüz çevir". (Araf-199) Rasû­lullah saiiaiiahu aleyhi vesellem Cebrail aieyhisseiam'a bunun tefsirini sordu. Cebrail aieyhisseiam, "Bilenden (Allah'tan) öğrenip size arz edeyim" dedi ve gitti. Sonra ge­lip şöyle dedi: "Allahu Teâlâ buyuruyor ki; <Sana zulmedeni affet, seni ihsanın­dan mahrum edene sen ihsan et, seninle bağlarını koparanla ilişki kur>". Başka bir hadiste bu olaydan sonra şu da zikredilmiştir: Ondan sonra Rasûlullah saiiai-lahu aleyhi vesellem insanlara hitab ederek, "Ben size dünya ve ahiretin en üstün ahlakını söyleyeyim mi?" buyurdu. Sahabeler "Elbette söyleyin" deyince Rasûlul­lah saiiaiiahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: "Sana zulmedeni affet, seni ihsanından mahrum edene sen ihsan et, seninle bağlarını koparanlara sıla-i rahim et". Hz. Ali radıyaiiahu anh diyor ki: Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem, bana, "Sana önce gelen­lerin ve sonra geleceklerin en güzel ahlakını söyleyeyim mi?" buyurdu. Ben, "El­bette buyurun" dedim. Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi vesellem buyurdu ki: "Sana vermeye­ne ver, sana zulmedeni affet seninle yakınlık bağlarını koparanlarla ilişkini devam ettir". Hz. Ukbe radıyaiiahu anh diyor ki: Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi vesellem bana, "Saha dünya ve ahirette en üstün ahlakı söyleyeyim mi?" buyurdu ve bu üç şeyi söyledi.Daha bir çok Sahâbe-i Kiram'dan aynı ifadeler nakledilmiştir. Hz. Ebû Hu-reyre radıyaiiahu antim naklettiğine göre Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseiiem şöyle bu­yurdu: "İnsan şu işleri yapmadıkça hâlis imana kavuşamaz; Kendisiyle ilişkileri kesenlerle ilişki kurmalı, kendisine zulmedenleri affetmeli, kendine şovenleri ba­ğışlamalı ve kendine kötülük edene iyilik etmelidir"[64]

10) Ebû Bekr radıyaiiahu an/i'dan rivayete göre Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: "Hiçbir günah, zulüm ve yakınlarla ilişkileri kesmek kadar (cezası ahirette hazırlanmakla birlikte) Allah'ın dünyada cezasını pe­şin olarak vermesine daha müstehak değildir.                                   (Timizi, Ebû Dâvûd, Mişkat)

İZAH: Yani bu iki günah (zulüm ve yakınları gözetmemek) yüzünden olacak olan azab, zaten olacaktır. Bir de ahirete ilave olarak dünyada da onların cezası çok çabuk verilir. Bir hadiste şöyle buyurulmuştur: "Allahu Teâlâ her günahı diler­se affeder ancak anne ve babayla bağlan kesmenin cezasını ölmeden önce ve­rir"[65] Bir hadiste şöyle buyurulmuştur: "Her günahın cezasını Allah ceile celaiuhu ahirete erteler, ancak ana-babaya karşı gelmenin cezasını dünyada acele olarak verir"[66] Pek çok hadislerde şu konu geçmektedir: "Allahu Teâlâ kıyamet günü ra-hime (akrabalığa) konuşma gücü verecek. O da Arşı Mualla'dan tutarak şöyle di­yecektir; <AllahTım kim beni birleştirirse, Sen de onu (rahmetinle) birleştir. Kim beni keserse, onu (rahmetinden) kes>". Bir çok hadiste de şöyle geçmektedir: "Aliahu Teâlâ şöyle buyuruyor; <Rıhm lafzı Allah'ın yüce ismi olan Rahman'dan çıkmıştır. Kim onu birleştirirse, Rahman, onu (Kendi Rahmeti'ne) birleştirir. Kim de onu koparırsa, Rahman, onu (Kendi Rahmeti'nden) koparır>". Diğer bir hadis­te şöyle geçmektedir: "Aralarında, akrabası ile ilişkisini kesen biri bulunan bir kavim üzerine rahmet inmez". Yine başka bir hadiste şöyle buyurulmuştur: "Her Perşembe günü ameller Allah'a arz olunur. Akrabasıyla ilişkisini kesen kimsenin hiçbir ameli kabul edilmez"[67]Fakih Ebûlleys rahmetuiiahi aleyh diyor ki: Akraba ile ilişkileri kesmek o ka­dar kötü bir günahtır ki, ona yakın oturanı bile rahmetten uzaklaştırır. O halde herkesin bu günahdan acele olarak tevbe edip akrabasını gözetmeye ihtimam göstermesi gerekir. Rasûlullah saiiaiiahu aleyhi veseilem buyurdu ki; "Sıla-i rahim'den başka karşılığı çok çabuk verilen bir iyilik yoktur"[68]Hz. Abdullah İbni Mes'ud radıyaiiahu anh bir defasında sabah namazından sonra bir topluluğun arasında oturarak şöyle buyurdu: "Ben Allah hakkı için siz­den rica ediyorum ki, eğer bu toplulukta akrabasıyla ilişkisini kesen biri varsa o kalkıp gitsin. Biz Allah'a bir dua etmek istiyoruz. Göklerin kapıları, akrabasıyla ilişkisini kesenler için kapatılır"[69] Yani onun duası göklere yükselmez. Ondan ön­ce göklerin kapıları kapatılır. Bizim duamız, onun duasıyla birlikte olursa gök ka­pıları kapalı olduğu için geri kalacaktır.Bundan başka pek çok rivayetlerde bu konu anlaşılmakta ve dünyadaki pek çok olay buna şahitlik etmektedir. Ki, yakınlarıyla ilişkisini kesen kimse daha dünyada iken öyle musibetlere dûçâr olur ki, artık ağlaya ağlaya gezer, durur. Bir de kendi ahmaklık ve cehaletinden dolayı şundan haberi bile olmaz. Bu günah­tan tevbe etmediği, onu telafi etmediği ve onun karşılığında bir şey yapmadığı müddetçe isterse yüz bin türlü tedbir alsın, içine düştüğü âfet ve azabtan kurtu­luş yoktur. Herhangi bir dünyevi âfete müptela olması, -Allah etmesin- dinsizliğe müptelâ olmaktan daha hafiftir. Çünkü bu durumda o tevbe etmesi gerektiğini bile anlayamaz. Allah ceile celaiuhu kendi lütfü ile (bizleri) korusun.

 



[1] 'Kenz

[2] 'Kenz

[3] Tenbih-ül Gafilin

[4] Hâzin

[5] Dürrü Mensur

[6] Dürrü Mensur

[7] Tenbih-ül Gafilin

[8]  Ravz

[9] Dürrü Mensur

[10] Tenbih-ül Gafilin

[11] Dürrü Mensur

[12] Dürrü Mensur

[13] Dürrü Mensur

[14] İhya

[15] 'Kenz

[16] Tenbih-ül Gafilin

[17] Tenbih-ül Gafilin

[18] Dürrü Mensur

[19] Diirrü Mensur

[20] Mezahir

[21] Dürrü Mensur

[22] Mezahir

[23] Mezâhiri Hak

 

[25] Kenz

[26] Dürrü Mensur 

[27] Mişkat

[28] Mezahir

[29] Kenz

[30] Dürrü Mensur

[31] Tenbih-ül Gafilin

[32] İhya

[33] Kenz

[34] Terğib

[35] Ebû Dâvûd, Mişkat

[36] Terğib

[37] Rahmet-ül Mühdât

[38] Kenz

[39] Dürrü Mensur

[40] Mişkat

[41] Terğib

[42] Mişkat

[43] ihya

[44] İthaf

[45] Kenz

[46]  Ebû Dâvûd

[47] Feth-ül Bari

[48] Feth-ül Bari

[49] Beyan-ül Kur'an 3

[50] Feth, Dürrü Mensur

[51] Dürrü Mensur

[52] ihya

[53] Cami-üs Sağir

[54]  Mişkat

[55] Dürrü Mensur

[56] Şifa

[57] Terğib

[58] Mişkat

[59] Mişkat

[60] Mişkat

[61] Mişkat

[62] Terğib

[63]  Dürrü Mensur

[64]  Dürrü Mensur

[65] Mişkat

[66] Cami-üs Sağir

[67] Dürrü Mensur

[68] Tenbih-ül Gafilin

[69] Terğib