1- TALÂK'IN MANÂSI, RÜKNÜ, ŞARTI,
HÜKMÜ, VASFI, KISIMLARI VE TALÂKI VÂKİ OLAN VE OLMAYAN KİMSELER
Fetavayî Hindiyye Talâk-ı Sünnîde
Kullanılan Bazı Lafızlar
Talâk-ı Bid'îde Kullanılan Bazı
Lafızlar
5- Talâkta İkullanilan Kinaye Lafızlar
6- Kitabet (=Yazma) Yolu İue Talâk
7- Farsça (Veya Diğer Dillerle)
Yapılan Talâk
3- BAŞKALARINA TEFVİZ EDİLEN TALÂK
1- Talâk Hususunda Kadını Muhayyer
Bırakmak
2- Talâkı Kadının Eline Bırakmak
3- Talâkı Kadının İsteğine (=
Dilemesine, Meşietine) Bırakmak
3- İn, İzâ Ve Başka Kelimelerle,
Talâkı Şarta Bağlamak Talâkı, Nikâha İzafe Etmek :
Talâk[1] :
Şer'an, nikâh akdini, lafo-ı rna'hsûs ile (— özel sözlerle) hâlen veya meâlen,
ref ve izâle etmektir. (= ortadan kaldırmaktır.) Bahru'r - Râik'ta da
böyledir. [2]
Talâk'tn rüknü,
erkeğin, karışma hitaben : «Sen, boşsun.» demesi veya buna benzer bir söz
söylemesidir. Kâfî'ds de böyledir. [3]
Talâk'm, özellikle şu
iki şartı vardır:
1- Kadında,
nikâh veya iddet kaydının bulunması,
2- Mahall-i
nikâhın helâl olması,
Meselâ : Cimâ'dan
sonra, musâharet sebebiyle, kocasına haram olan ve iddet beklemesi îcafoeden
bir kadını; kocası iddeti içinde bo-şasa; —nikâhının— helâlliği kalkmış
olduğundan, bu talâk vâki olmaz.
Bu kimse, önce
fooşayıp; sonra bundan geri dönse bile, —helâllik ve bağ zail olup gitmezse
—talâk baki kalır. Çünkü onlar, halde değii, istikbâlde zail olurlar. Bir
taiâk'tan sonra; iki defa daha tatlik etmiş olsa bile, hüküm değişmez.
Serahsî'nin Muhıyt'inde de böyledir. [4]
Talâk'ın hükmü : Karı
- koca arasındaki ayrılığın; teiâk-i Hc'îde, kadının iddeti bitince; taiâk-ı
bâin'de ise hemen, vuku bulmasıdır. Fet-hu'l - Kadîr'de de böyledir.
Nikâhın helâlliği; üç
talâk vuku 'bulduğu zaman kaybolur. Se-robsî'nin Muhıyt'indc de böyledir. [5]
Talâk, aslında
mahzurlu; ihtiyaç halinde ise, mftbâhtır. Kâfimde da böyledir. [6]
Talâk, iki kısımdır:
1- Taiâk-ı
sünnî,
2- Talâk-ı
bid'î.
Bunlardan her biri de,
iki kısma ayrılır:
1- Adede
rücû1 eden,
2- Vakte
rücû' eden.
Aded ve vakit
bakımından, taiâk-ı sünnî iki kısımdır:
1- Talâk-i
sunnî-i'has'en,
2- Ta!âk~ı
sunnî-f ahsen.
Talâk-i sunnî-i ahsen
: Kendisine cima' edilmiş bulunulan zevceyi, içinde mukârenet bulunmayan, bir
tuhûr (= temizlik) İçinde, ta-lâk-ı ric'î ile bir talâk boşamaktır ki, bu
kadın, iddeti sona erinceye kadar, bîr da;ha atİik edilmiş (= boşanmış) olmaz.
Bu kadın hamile ise, hamlini vaz1 etmesi (= doğurması) da beklenir.
Tnlâk-i sunnî-i hasen
: Aslında cima' edilmiş bulunan bir İcadım; içinde cima' bulunmayan bir tuhr (=
temizlik) hâlinde, bir ric'î talâk ile boşamak ve İddetin sonuna kadar, tuhr (—
temizlik) hallerinde, 'birer daha boşamaktır. Serahsî'nin Muhıyt'lnde de
'böyledir.
Cima1 edilmiş olan
kadın ile, cima' edilmemiş olan kadın, adede rucû eden, sünnî talâk bakımından
eşittirler.
Vakte rücö eden sünnî
talâk ise, kendisine cima' edilmiş bulunan, kadında sabit olur.
Cima' edilmemiş olan
kadın; temiz iken de, hsyızîı iken de, bo-şanabilir. (Çünkü, bu kadının, iddet
beklemesi, gerekmez.) Hidâys'de de böyledir.
Kendisi ile, halvet-i
sahîha da bulunulmuş olan kadın da, talâk vakti hususunda; cima' edilmiş olcn
kadın gibidir. Muhıyt'te de böyledir.
Taiâk-ı Sünnî'nin
vakti hususunda, müslüman kadın ile, ehl-i kitap olan veya câriye bulunan
kadınlar da, müsâvîdir. Tatarhâniyys'-de de böyledir,
«İddetin uzamasından
zarar görmemesi İçin, erkeğin, İlk talâk-i, temizlik vaktinin sonuna
bırakması, evlâdır.» denildi.
Keza, «işi, cimâ'ın
sonucunu beklemeye bırakmamak için, sünnet olan vakit, temizliğin, hemen
akabinde boşamaktır.» denildi. Tebyîn'de de böyledir.
Burada, temizlikten
kasıt, içinde cima' yapılmayan vakittir
Talâk-ı Sünnî'nin vakti, ancak, bu vakittir. Hayız tıâlindeki cima' ve hayız
hâlindeki talâk; üzerinde nas oian sünnet talâk mahallinden çıkmış bulunur.
Zıyâdât'ta da böyledir.
Bu hüküm, şahsın;
hayız hâlinde vuku bulan talâkdan, rücû etmesinin, daha güze! olduğu, Asıl'da
zikredilmiştir.
Ttihâvî: «Bir
kimsenin, karısını, hayzı takip eden temizlikte boşaması, sünn-et olan talâk
mahalline, dönmesine işarettir.» demiştir.
Ebü'l - Hasen ise :
«Ts'ıâvî'nin söylediği, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'-nin,.; Asıl'da zikredilen ise,
İmâmeyn'in kavlidir.» demiştir.
Bîr kimse; karısını,
hayız hâlinde iken, boşadıktan sonra, yeniden nikahlayıp; hayzı takip eden
temizlik hâli içinde, tekrar boşamayı İstese; bu boşama, bil - ittifak, talâk-t
sünnî olur. Zehıyre'de da böyledir.
Bir kimse; karısını,
içinde cima' etmediği, temizlik halinde, bir talâkla boşadıktan sonra, tekrar
nikâhlasa; bu şahsın, o temizlik müddetinde, isterse, bu kadını boşayabiîeceği
hususunda, ittifak vardır. Bedâi'de de böyledir.
Bir kimse; karısını,
içinde cima' yapmadığı tuhur {= temizlik) hâlinde, bir talâkla 'boşadıktan
sonra; aynı tuhur günlerinde, karısına, sözle, tekrar rücû' etse; bu şahıs,
karısını, isterse, aynı temizlik günlerinde ikinci defa boşayabiiir. İmâm Ebû
Hanîfe {R.A.J'ye göre, ise, talâk-ı sünnî olmaz. İmâm Muhammet! (R.A.)'den ise,
bu rivayetlerin, her İkisi de gelmiştir. Zehıyre'de de böyledir,
Bu durumda, karısına;
dokunmak, öpmek veya fercine şehvetle bakmak gibi, bir yolla müracaat eden
kimsenin, talâkı hakkında da, yukarıdaki ihtilâflar, söz konusudur. Sirâcü'i -
Vehhâc'da da böyledir.
Bîr kinime, karısının
elini, şelrvetle tuttuğu sırada, ona : «Sen, sünnet üzere, üç talâk boşsun.»
dese; o sırada üç talâk vâki olur. Bu talâklardan biri, diğerine tâbidir. Koca,
karısına müracaat ettiği zaman. diğer talâk vâki oiur. Mebsût'ta da böyledir,
Şayet, bu şahıs; 'bîr
talâkla boşamiş buîunduğu karısına, cima' ile müracaat ederse; bu hâli, bil -
icmâ, taiâk-i sünnî olur. Sîrâ-cü'l - Vehhâc'da da böyledir.
Bu hüküm; adam, cima'
ite müracaat edince, kadının, bundan, hâmi[e kalmaması halindedir.
Şayet kadın; bu
cimâ'dan hâmile kalmışsa; İmâm Ebû Hanîfe (R.A). île İmâm Muhammet! (R.A.)'e
göre, kocası isterse, bu kadını, başka bir talâkla boşayabilir. Bedâi'de de
böyledir.
Bid'î talâk da iki
nevidir
1- Aded
yönünden bid'î talâk,
2- Vakit
yönünden bid'î talâk.
Aded yönünden bid'î
talâk : Bir tuttur (~ temizlik) vakti içinde; kadını, bir kelime ile yahut,
ayrı ayrı kelimelerle, üç talâk boşamaktır.
Veya, bir temizlik
süresi içinde; bir kelime ile yahut iki kelime ile; iki talâkın arasını, cem
etmektir. Bir kimse, böyle yaparsa; talâk vâki olur. Fakat, böyle yapan şahıs
da, âsî (= günahkâr) olmuş bulunur
Vakit yönünden bid'î
tal§'<: Bu, hayız gören bir kadını, hayız halinde iken boşamaktır. Ancak, bu
kadının; —kocasının —cima' ettiği bir kadın olması gerekir. Bir kimsenin,
içinde cima' ettiği tuhur E= temizlik) zamanında, karısını boşaması da. vakit
yönünden bid'î bir talâktır/
Bu hallerde de, talâk,
vâki; fakat, kocanın, karısına müracaat etmesi, müstehap olur.
Esahh olan kavil ise,
bu durumda, kocanın, müracaat etmesi vaciptir. Kâfî'de de böyledir.
Zâhir-i rivayette,
talâk-ı bâin, talâk-ı sünnî değildir.
Bir kimsenin, cima'
etmemiş olduğu karısını; — hayızlı veya hayız-sız — boşaması, talâk-ı sünnîdir.
(Çünkü, bu kadının, iddet beklemesi gerekmez.)
Müntekâ'da : «Bir kimsenin; karısını, hayızfcalinde
iken, muhayyer bırakmasında, bir beis yoktur.
Hayız hâlinde,
kadının, kendisini muhayyer kılmasında da, bir beis yoktur.
Hakimin, hayız
halinde, bu kan - kocanın arasını ayırmasında da, bir beis yoktur.»
denilmiştir. Muhıyt'te de böyledir.
Hayızlı bulunan bir
cariyenin; azâd edilince, nefsini muhayyer kılmasında da, bir beis yoktur.
Bu mes'elelerde, cima'
edilen kadınla, cima' edilmeyen kadın, müsavidir. Sirâcü'i - Vehhâc'da da
böyledir.
Yaşça büyük veya küçük
olduğundan dolayı, hayız görmiyen bir kadını, sünnet üzere boşamak isteyen
koca; onu, bir taiâk boşar; bir ay geçince bir talâk daha ve bir ay daha
geçince, bir talâk daha boşar.
Boşama, ayın başında
vuku' bulmuşsa, yeni ;aym, hilâlinin görüldüğü günün evveline İtibar .edilir.
Ayrılıkta olsun, iddette olsun, zaman,
kamerî ayla, tesbit edilecekse— bil - ittifak, mezkûr güne itibar ediiir.
Boşama, ey içinde vâkî
olmuşsa; —zamanın tesbitinde — bil -ittifak, gün sayssına itibar -edilir.
Bu durumda, ikinci
boşama, otuz gün dolmadan yapılmaz; bilakis, otuz birinci gün gelince, ikinci
boşama yapılır.
İmâm Ebû Yûsuf
(R.A.)'a 'göre; İddet, doksan gün geçmeden tamam olmaz.
Bir kimse, âdet
görmeyen —yaşça küçük veya büyük— karısını, istediği zaman boşaya'bilir. Bu,
caizdir. Üç imamımızın kavillerine göre, !bu kimsenin; cima' ettikten sonra,
talâk için, bir müddet zaman geçirmesi gerekmez. Fethu'I - Kadir'de de
böyledir,
Şemsü'l - Eîmm©
Halvânî: «'Bizim şeyhlerimiz: Bu hüküm; küçük kadının hayız olma ihtimali
olmadığı ve ihâmile bulunmadığı zaman geçerlidir. Fakat, hayız olma ihtimali
'bulunan kadının talâkını, cimâ'ından 'bir ay sonraya bırakmak, efdatdir;
buyurdular.» demiştir. Zehıyre'de de böyledir.
Hamile bir kadını,
cimâ'dan sonra tatlik etmek caiz olur.
İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)
ve İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre, bu kimse; her iki talâk arasında, bir ay
müddetle bekiiyerek karısını, talâk-ı sünnî jle boşar. Hidâye'de de böyledir.
Bir kimse, cima' etmiş
bulunduğu ve âdet görmekte olan karısına : «Sen, sünnet üzere boşsun.» derse;
talâk vâki o!ur. Ancak^bu durumda kadının temiz ve bu tu'hûr hâlinde de, kocası
tarafından cima' edilmemiş olması gerekir.
Şayet kadın, hayızh
ise veya, bu temizlik halinde, kocası tarafından cima' edilmişse; 'bu durumda,
sünnet olan vakit gelene kadar, talâk vâki olmaz.
Bir kimse, cima'
ettiği, hayız ehli karısına : «Sen, sünn-et üzere, üç talâk boşsun.» demiş
olsa; bu sözünün bir kaç yönü bulunur:
1- Bu şahıs,
(bu sözü ile; iher temizlik zamanı bir talâk niyyet etmişse; sözü, bu niyyeti
üzere geçerli olur.
2- Su
kimsenin, 'bu sözü söylediği esnada, bir niyyeti bulunmazsa; yine, her
temizlik zamanı, bir talâk vâki olur.
3- Bu sözü
ile, üç talâkın da, o anda vâki olmasına niyyet etmişse; 'bu niyyeti de, sahih
olur. Çünkü, üç talâkın birden vukuu, sünnet olarak bilinmektedir.
4- Bu şahıs;
her ay başında, bir talâkın vuku bulmasını niyyet etmişse; bu durumdaki niyyeti
de, sahih olur.
Şayet kadın, hayızdan
kesilmiş yaşlı bir kadın veya hayız görmeyen küçük bir kız olduğu halde,
kocası tarafından cima1 edilmiş ve kendisine : «Sen, sünnet üzere, üç taiâk boş
ol.» denilmişse; bu durumda, bir talâk vâki olur.
Bu durumda, cima' etse
de, etmese de, bir ay sonra, bir talâk; 'bir ay sonra da, bir tsiâk daha vâki
olur. Mıahıyt'te de böyledir.
Eğer 'bu durumda,
adam; aynı anda, üç talâkın 'hepsinin do vuku bulmasına niyyet etmişse; niyyeti
vuku 'bulur. Serahsî'nin Muhiyt'-inde de böyledir.
Keza, hâmile kadın
hakkında da, —niyyeti böyle olsun veya olmasın— hüküm böyledir. Tebyîn'de de
böyledir.
Bir kimse, karısına;
cimâ'dan önce : «Sen, sünnet üzre, üç talâk boşsun.» demiş olsa; o anda, bir
talâk vâki olur.
Eğer, onu yeniden
nikâhlasa; diğer talâk da, vâki olur. İmâm Ebû Hr.nîîe (R.A.)'ye göre, üçüncü
talâk da böyledir. Sirâcü'l Vehhâc'da da böyledir.
Bir kimse, 'hamile
olan karısına : «Sen, sünnet üzre, üç talâk boşsun.» demiş olsa; 'bu sözü
söylediği anda, bir talâk vâki olur. Bu kadın, 'bir gün sonra, doğum yapsa;
kocası, onu, tekrar nikahlayabilir. Zehıyre'de de böyledir.
Bir koca, karısına:
«Sen, sünnet üzere, boşsun.» demiş, fakat «üç talâk» lafzını zikretmemiş olsa;
eğer kadın, hayız erbabı olur ve tm söz, içinde cima' bulunmayan, temiz vaktine
rastlarsa; talâk vâki oiur.
Kocanın sözü, böyle
'bîr vakte raslamamışsa; böyle bir vakit gelinceye kadar, talâk vâki olmaz.
Böyls bir vakit gelince, talâk geçerli olur.
Kadın, hayız görmeyen
veya hâmile bir kadın olursa; koca, bu sözü söylediği anda, talâk vâki olur,
Tahâvî Şerhî'nde de böyledir.
Koca, sözü İle, üç
talâkı birlikte veya ayrı ayrı nîyyet etmişse; kadın da temiz ise, talâk sahih
olur. Bu, Şemsü'l - Eimme Serah-sî'nin, Şeyhu'I- İslâm'ın ve Esrar isimli
eserin Sahibinin kavlidir.
Fehru'l - İslâm,
Scrfru'ş - Şehîd ve âlimlerden bir topluluk iie Hidâye Sahibi de : «Bu durumda,
talâkın hepsine birden niyyet etmek, sahih olmaz.» demişlerdir. Tebyîn'de de
böyledir.
Hatta, bu durumda,
sadece, bir talâk vakî olur. Fetâvâyİ Kâ-dîhân'da da böyledir.
Bîr kimse, 'bâin bir
talâka niyyet ederek, karısına : «Sen, sünnet üzere, boşsun.» dese; bu
durumda, kadın boşanmış olmaz. 5e-rahsî'nin Muhıyt'inde de böyledir.
Bu durumda, bir
kimsenin, iki talâk niyyet etmesi, fakat sözü ile bir talâk kasdetmesi ve
«sünnet üzere...» demesi hâlinde; kadın, iki talâk üzere boş olmaz ve bir
talâktan fazlası, vâki olmaz. Tata?hâ-niyye'de de böyledir.
Bir kimse,
karısına: «Sen, sünnet üzere, her ay,
boşsun.»
dese; bu durumda,
hayızdan kesilmiş olan kadın, her ay, üç talâk boş olur.
Kadın, hayız gören
biri ise, bir talâk 'boş olur. Ancak, her ayr üç talâk boşamaya niyyet etmişse,
bu durumda kadın, üç talâk boş olur.
Bir kimse, şayet,
hayız görmeyen karısına : «Sen, her ay için, boşsun.» demiş olsa; bu kadın, her
ayın taşında, bir talâk boş olur.
Koca, hayız gören
karısına : «Sen, her hayızda boşsun.» demiş oisa; kadın, her hayız oluşunda,
bir talâk boş olur.
Koca, bu sözü, hayız
olmayan karısına, söylemiş olsa; bu durumda, bir şey lâzım geimez. Serahsî'nin
Muhıyt'inde de böyledir.
Bu şahıs, bu sözüne,
«sünnet üzere» lafzını da, eklese; bu durumda kadın, temiz halde ise, bir talâk
vâki olur. Sonra da, hayız görmeyen kadın için her ay; hayız gören kadın İçin
her hayızda, bir talâk vâki olur. Zahîriyye'de de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Sen, sünn-et üzere, iki talâk boşsun." demiş olsa; bu durumda, içinde cima'
edilmemiş olan, her tuhûrda (= temizlikte) birtaîâk, vâki olur. Bedâi'de de
böyledir.
Muc.Üâ, İmâm Ebû Yûsuf
(R.A.)'ın şöyle buyurduğunu zikretmiştir : «Bir kimse, karısına: «Sen, sünnet
üzere, iki talâk boşsun.» demiş olsa; -eğer, kadın temiz ise ve bu temizliği
sırasında cima' edilmemişse; bu durumda, önce, sünnet üzere, bir talâk vâki
olur. Sonra da, ikinci talâk, bu birinciye tâbi olur.
Eğer kadın, hayızlı
ise; bu talâkların ikisi de, temizlenene kadar, geriye kalır. Temizlendikten
sonra da, bu iki talâkdan, sünnet üzere, önce biri, müteakiben de, diğeri vâki
olur.»
Bir kimse, karısına :
«Birisi sünnet olmak üzere, sen, iki talâk boşsun.» veya : «Sen, biri sünnet,
diğeri de bid'at olmak üzere, iki talâk boşsun.» dese; bu durumda, sünnet vakti
ise, bu talâklardan — önce, talâk-ı sünnî, sonra da, ta!âk-ı bld'î oimak üzere—
ikisi de vâki olur.
Eğer, vakit, sünnet
vakti değilse; talâk-ı bid'î vâki olur; talâk-ı sünnî ise, geriye kalır.
Muhıyt'te de böyledir.
Bir kimse, karısına:
«Sen, sünnet üzere, iki talâk boşsun. Bu talâklardan birisi, talâk-ı bâindir.[7] ;
dese; bu şahıs, hangisini isterse, o talâk-i bâin olur. Şayet kadın, hayız
olur ve temizlenene kadar, bâin olmazsa; bu talâklardan ikisi de, bâin olur.
Zehîriyye'de de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Sen, sünnet'ten sonra, boşsun.» deso; fcu kadın; hayız olup, temizlendikten
sonra, talâk vâki olur.
Şayet koca, karısına :
«Sen, her çocuk doğurdukça sünnet üzere boşsun.» demiş ve kadın da, bir
batında, üç çocuk doğurmuş olsa; İmâm Ebû Harûfe (R.A.) ve İmâm Ebû Yûsuf
(R.A.)'a göre, bu durumda, talâk vâki olmaz. Çünkü, bunlara göre, kadinın
nifâa hâli, İlk çocuktandır. Kadın, bu nifâstan temizlenince, bir talâk vâki
olur. Sonra da, her tuhûr [= temizlenme) vaktinde, bir talâk vâki olur.
Koca, karısına : «Sen,
her çocukla beraber, sünnet üzere, boşsun.» demiş olsaydı; bu durumda üç talâk
vâki olurdu. Itâbiyye'de de böyledir.
Bir koca, karısına :
«Sen, yarın sünnet üzere boşsun.» deyince; kadın, bir gün sonra, kendisinde,
sünnet üzere talâk vâki olmayacak bir durumda ise; telâk vâki olmaz. Ancak,
sünnet üzere, talâk vâki olmaya müsait bir durumda ise, taiâk vâki olur.
Muhıyt'te de böyledir.
Koca, karısına : «Sen,
sünnet üzere, boşsun.» dese; kadın da, temiz ye bu temizlik süresi içinde,
kocası i!e cima' etmemiş olmasına rağmen, ona, başkası zina etmiş olsa; 'bu
kadın, —İçinde bulunduğu— temizlik vaktinde 'boş olur. Kadına, şüphe ile cima
yapılmış olsa; bu durumda, içinde bulunduğu, temizlik süresinde, boş olmaz.
Zahîrîyye'de de böyledir.
Bir kimse, karısına,
zihârda[8] bulunduktan sonra; bu zıhârın keffâretini
yerine getirmeden; karısrnfı, sünnet üzere boşasa; talâk vakî olur. Zihar
haramlığı, talâk-ı sünnîye manî olamaz.
Keza, bir kimse;
karısının kız kardeşini nikahlayıp, ona cima' etse; bu sebeple, karı - kocanın
aralan tefrik edilse; bu adam, kız kardeşinin iddett içinde, karısını boşasa;
taiâk vâki olur.
Bir kimsenin, fücurdan
hâmile olan karısını, sünnet üzere, boşayjp, boşayamıyacaği 'hususunda ihtilâf
vardır. Şöyle ki:
Kocasının ölüm haberi
gelen, bir kadın; başka bir koca Jle evlen-se; bu yeni kocası, o kadına cima'
ettikten sonra, önceki kocası gelse; bu durumda, kadının ikinci kocası ile
aralan tefrik edilince, kadının, ondan iddet beklemesi lâzım geı'ir. Kadını,
bir jddet içinde, önceki koc3sı boşamış olsa; İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre, bu
durumda kadın, boş olmaz. İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre ise, kadın boş olur.
Önceki kocası, 'bu
kadını; — ikinci kocaya varmadan önce— sünnet üzere, üç talâk boşasa; kadın,
hayız görüp, temizlense: onun boşanması lâzım gelir.
Bu kadın, sonra;
ikinci kocayla evlenip, o, kadına cima' yaptıktan sonra, aralan tefrik edilse;
İmâm Ebö Yûsuf (R.A.)'a göre, ikinci kocadan olan iddeti devam ettiği
müddetçe, talâk-ı sünnîden geride kalan, iki talâk vâkî olmaz. İmâm-ı A'zam
Ebû Hanîfe [R.AJ'ye göre İse, talâk lâzım olur.
Bir kimse, karısına :
«Eğer dilersen, bin dirheme sünnet üzere, üç talâk 'boşsun.» dese; şayet bu
söz, kadın hayız görmekte iken söylenmişse, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre,
kıyasda, meşiyyet (= kadının istemesi), hayızdan temizlenene kadar, —söz konusu
— olamaz.
Bu söz, içerisinde
cima' yapılmış bulunan, bir temizlik süresinde söylenmiş olursa; kadın, hayız
olup, tekrar temizlenene kadar, yine meşiyyet, (= kadının dilemesi, istemesi)
mu'teber değildir. Mumyî'ts de böyledir.
Bîr kimse, yaşça küçük
olan karısını boşasa da, bir ay geçmeden, bu kadın, hayız görüp temizlense;
bil - icmâ', bu koca, bu kadını, bir da'haboşar.
:
Keza, .bir kimse,
hayız gören karısını, boşadıktan sonra; 'bu kadın hayızdan kesilse, kadın
hayızdan kesildiği zaman,, koca, onu tekrar boşar. Serahsî'nin Muhıyt'inde de
böyledir.
Ebû Süleyman'ın
Nevâdfri'nde, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Bir
kimse, hayızdan kesilmiş karısına : «Sen, sünnet üzere, üç talâk boşsun.» dese;
adam, bu sözü söylediği zaman talâk'm biri vuku' bulur.
Şayet, bundan sonra,
kadın hayız görse ve temiziense vâki olmuş !bulunan, ilk talâk, bâtıl (=
geçersiz) olur. Adam isterse, kadın, hayızdan temizlendiği zaman, onu tekrar
boşar. Bu durumda, adamın, bu sözü söylemeden önce, fakat, kadın hayızdan
kesildikten sonra, ona cima' etmiş olması gerekir.
Kadın, —sonradan
gördüğü— bu hayızdan sonra;, hayız görmekten kesilirse; geride kalan, iki
talâk aylara göre vâki olur.
Müntekâ'da : Bir kimse, karısına : «Sen, sünnet üzere, boşsun.»
deyince; kadın: «Ben temizim.» cevabını verse; kocası:'«Talâk sana, hayız
hâlinde veya ondan sonra, vâki oldu.» dese; bu durumda, kadının sözüne itibar
edilir.
Kadın: «Ben,
hamileyim»; kocası ise: «...değilsin.» dese; ksdı-nm, hamilelik iddiası kabul
edilmez.
Hişâm'ın Nevâdfri'nde
İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Bir kimse, cima1
ettiği karısına : «Sen, sünnet üzere, bir taiâk boşsun.» deyince; kadın : «Sen,
bu sözü söylemeden öncs, ben hayızli idim; temizlendim; sen de, bana
yaklaşmadın.» diye mukabele etse; kocası : «Ben, bu sözü söylemeden önce, sen
temizlendikten sonra; sana yaklaştım.» dese; bu durumda, kocanın sözüne itibar
edilir.
Koca, karısına hitaben
: «Ben, sana, hayızlı halinde cîmâ' ettim.» dese; kadınsa, bunu yaienlasa; bu
durumda kadının sözüne itibar edilir. Keza, kadın : «S^en bana, asiâ
yanaşmadın.» dese yine, kadının sözüne inanılır.
«Bir kimse, câriye olan karısına: «Sen, sünnet
üzere boşsun.» dediği sırada; karısı sünnet üz-ere, talâk vâki olacak durumda
bulunmasa; koca, bundan sonra da, bu cariyeyi satın alsa ve cariyenin sünnet
üzere boşanabîlme vakti gelse; kadına talâk vâki olmaz.
Adam, bu cariyeyi azâd
ettikten sonra, sünnet üzere boşayabite-ceği durum gelse, yîne îaiâk vâki
olmaz.» buyurmuştur. Muhıyt'te de 'böyledir.
Karısı hür, kendisi
ise köle olan bîr koca, karısına: «Sen, sünnet üzere boşsun.» dedikten sonra;
kadm, kocasını, satın ,alsa; sünnet vakit gelince, kadın, boş olur. İmâm Ebû
Yûsuf (R.A.): «Bu talâk vâki olmaz.» buyurmuştur. Fetva da, buna göredir.
Tatarhânİyye'de de böyledir.
Bir kimse, câriye olan
ve kendisinde cima' edilmiş bir temizlik içinde bulunan karısına : «Sen,
sünnet üz-ere, üç talâk boşsun.» dedikten sonra, onu, satın alıp, azad etse;
bu durumda kadın, iki hayız sayar. Birinci tıayızdan temizlendiği zaman,
talâkın, birisi vâki olur. Diğer hayız meydana çıkınca, diğer talâk vâki olmaz.
Şayet, kadın, bu söz
söylendiği zaman hayızlı olmuş; sonra da kocası, onu satın alıp, hayızlı
halinde, azâd etmiş bulunsa; bilâhare kadin, bu hayızdan temizlense; bundan
önceki talâk, vâki olmaz. Nikâhın fesadı sebebiyle, bu kart - kocanın, arası
tefrik edilir. Bu ayrılıktan sonra da, talâk-i sünnî vâki olmaz; 'bu durumda
talâk, anc3k bir ay veya bir haytz sonra vâki olabilir.
Keza, azâd olunan bu
kadın, hayızlı halde iken; — azâd olunmasından dolayı— nefsini muhayyer kılsa
ve kocası ona : «Sen, sünnet üzere, boşsun.» dese; bu hayızdan temizlenince,
kadın için, talâk vâkî olmaz. Muhıyt'te de böyledir.
Zîyâdâî'da
zikredildiğine göre: Bir kimse, cima' etmiş bulunduğu karısını 'boşama
hususunda, bir şahsı vekil tayin etse; vekil olan bu adam, müvekkilinin karısına
: «Sen, sünnet üzere boşsun.» veya : «Hayız görüp, temizlendiğin zaman
boşsun.» dediğinde; kadın da, hayız görüp temizlenmiş olsa; tekrar hayız görüp,
temizlenene kadar, talâk vâki olmaz.
Vekil, kadına : «Sen,
boşsun.» demiş olsa; kadın, boş olur.
Bir kimse, vekiline :
«Karımı, sünnet üzere, üç talâk boşa.» dediğinde, vekil, bu kadını, sünnet
üzere, üç talâk boşssa; bu durumda, kadın, bir talâk boş olur. Vekilin, ikinci
ve üçüncü temizlikte, birer datıa boşaması gerekir. Sershsî'nin fvluhıyt'inde
de böyledir.
Gâib olan {= karısmdsn
uzakta bulunan) bir koca, karısını, sünnet üzere, bir talâk boşamak isterse;
karısına mektup yazıp : «Bu mektubum sana vardığında; sen, hayız görüp,
temizlenince, bir talâk boşsun.» der.
Eğer, bu şahıs;
kansını, sünnet üzere, üç talâk boşamak isterse; karısına mektup yazıp, şöyle
der: «Bu mektubum, sana ulaşınca; hayız görüp, temizlendiğinde, bir talâk
boşsun. Tekrar, hayız görüp, temizlendiğinde de, bir talâk boşsun. Keza,
tekrar, hayız görüp, temizlendiğinde de, bir talâk daha boşsun.» Tdtâvî
Şerhi'nde de böyledir.
Mebsût'ta : Bu koca,
dilerse, yazdığı mektupta: «Bu mektubum, sana ulaşınca, sünnet üzere, üç talâk
boşsun.» der. Bu durumda, talâk, yukarıda anlatıldığı gibi olur.
Kadın, hayız
görmüyorsa; koca, mektubunda : «Bu mektubum sana geldikten sonra; ayın başı
olunca, sünnet üzere üç talâk boşsun.» der. Behru'r - Râık'ta da böyledir. [9]
Bişr'in, İmâm
Ebü Yûsuf (R.A.)'dan rivayet ettiğine göre: «Sünnete mahsus...»; «Sünnette...»;
«Sünnet üzere...»; «Sünnet talâkı...»; «Sünnet iddeti...»; «İddet talâkı...»;
«Adi talâkı...»; «Adalet talâkı yönünden...»; «Din talâkı...»; «İslâm
talâkı...»; «En güzel talâk-..»; «En iyi talâk...»; «Hak olan talâk...»; Kur'an
talâkı-..»; «Kitap talâkı...», gibi sözlerin tamamf, niyyet olmaksızın, talâk-ı
Sünnî'nin vakitlerine hamledilir.
Bîr
kimse, karısına: «Sen, Allanın kitabında olduğu gibi...» veya «Allanın
kitabiyle...» yahut da «Kitapla beraber...»; «...boşsun.» ds-miş ve bunu
söylerken de, talâk-ı sünnfye niyyet etmiş olursa; vakitleri gelince, sünnî
talâk vâki oîur. Böyle bir niyyeti yoksa, sözü söylediği anda, talâk vâki
olur. Çünkü kitap;talâk-ı sünnîye de, taiâk-ı bid'iye de, delâlet eder. Bundan
dolayıdır ki, niyyete ihtiyaç vardır.
Bu kimse, eğer: «Kitap
üzere...»; «Kitapla..-»; «Hâkimlerin hükmü üzere...»; «Âlimlerin kavillerine
göre...», «Hakimlerin ve âlimlerin talâkıyja...», «...boşsun.» demiş ve talâk-ı
sünnîye niyyet etmişse, dinen bu geçerlidir. Hüküm bakımından ise talâk, o
anda vâki olur.
Koca, eğer: «Adlî
olarak...» veya «Sünnî olarak...», «boşsun.» derse; İmâm Ebü Yûsuf (R.AJ'a
göre, karısını, talâk-ı sünnî ile boşa-m*ş olur.
Koca, karısına : «İyi
ve gözel talâkla, 'boşsun.» derse; sözü söylediği anda, talâk vâki olur.
İmâm Muhammed (R.A.)
Câmiu'l - Kebîr isimli eserinde: «Her ikisinde de, talâk, o anda vâki olur.»
buyurmuştur.
Bir koca, karısına :
«Bid'ate mahsus talâkla veya talâk-ı bid'î ile, boşsun.» dese ve o anda, üç
talâka niyyet etmiş bulunsa; karısı, sözü söylediği anda boş olur.
Şayet, bu kimse, üç
talâka niyyet etmemişse ve karısı da, içinde cima' etmiş bulunduğu bîr temizlik
zamanında veya hayizlı yahut da nifasli ise, o andan itibaren, bir talâk vâki
olır.
Şayet kadın, içinde
cima1 bulunmayan temizlik günlerinde ise; bu durumda hayız gördüğü veya kadına
— kocası tarafından — cima' edildiği vakte kadar talâk vâki olmaz. Fethu'I -
Kadîr'de de böyledir.
Bir koca, karısına :
«Sen, hakîki bir talâkla boşsun.» demiş olsa; kadın, o anda boş olur.
Şayet, bu koca:
«Sünnetle...», «Sünnetle beraber...», «Sünnetten sonra...» «...'boşsun.» demiş
olsaydı, bu talâk, talâk-i sünnî olurdu. Serahsî'nin Muhiyt'inde de böyledir. [10]
Bir kimse, karısına :
«Bid'ate mahsus, boşsun...», «Bid'at olarak boşamakla, boşsun.»; «Zulüm talâkı
ile boşsun.»; «Mâsiyet [= günâh) talâkı ile, boşsun.»; «Şeytan talâkı ile,
boşsun.» der ve bu esnada üç talâka niyyet ederse; bu durumda kadın, üç
talâkla boş olur. Bo-dfil'de de böyledir.
Akıllı ve bulûğa
ermiş, hür veya köle, her kocanın, isteyerek veya zor karşısında yaptığı talâk
vâki olur. Cevheretü'n - Neyyire'de de böyledir.
Bir kimseı oyun veya
şaka ile karısını boşamış olsa, yine, talâkı vâki olur.
Keza, bir kimse, başka
bir şey söylemek istemesine rağmen, ağzından talâk lafzı çıksa; yine, talâkı
vâki olur. Muhıyt'te de böyledir.
Câmiu'l - Asğâr'da
zikredildiğine göre,, Râşid'den sorulmuş:
Bir kimse, «Zeynep
boştur» demek istediği halde; «Umre boştur.» sözü çıksa, durum ne ojur?
O, şu cevabı vermiş :
Hüküm bakımından,
ismini söylediği kadın boş olur.
F^kat, kocanın yanılma
iddiası, gerçekse, —ki bu durum Allahu Teâlâle kendi arasındadır— bu durumda,
bu iki kadından, hiç biri, boşanmış olmaz.
Karısına : «Sen,
boşsun.» dediği halde, bu sözün mânasını bilmeyen "bir kocanın da, talâkı
vâki olur.
Keza, karısına : «Sen,
boşsun.» dediği halde, bu sözün, boşama olduğunu bilmese, bu kimsenin ele,
hüküm itibariyle, karısı boş olur.
Durum gerçekten böyle
ise, —ki bu, Allaht Teâlâ île kendisi arasındadır— diyâneten, karısı boş
olmaz. Zehıyre'de de böyledir.
Aklı erse bile,
çocuğun; mecmunun, uyuyan kimsenin, cinnet getirenin, 'baygının, kendinden
geçmiş kimsenin, talâkı vâki olmaz. Fethu'I - Kadîr'de de böyledir.
Keza, bunağın da,
talâkı vâki olmaz. Bu hüküm, bunağın, bunaklık hâlinin devam ettiği süre
içindir. Bunak iyileşince, 'baygın ayı-lınca, karısını boşarsa; bu durumda,
taiâk vâki olur. Sahih olan da budur. Cevheretü'n - Neyyire'de de !böy!edir.
Uykuda karısını
boşamiş olan kimse, uyanınca, karısına : «Seni, uykumda 'boşadım.» dese, talâk
vâki olmaz.
Keza, 'bu kimse: «...
Sana, izin verdim.» dese; yine talâk vâki olmaz.
Bu 'kimse, karısına:
«Uykuda söylediğimi, sana bıraktım.» deso de, talâk vâki olmaz.
Cinnet getirmiş olan,
bir kimse; sıhhate kavuşunca : «Ben, karımı boşadım.» dedikten sonra: «Ben o
sözü, cinnethalimde söylediğimi vehmederek, söyledim.» demiş olsa bile, talâk
vâki olur. Ker-derî'nin Vecîzİ'nde de böyledir.
Sabî iken, karısını
boşayan 'bir çocuk, bulûğa erişse ve : «O talâka, İzin verdim.» dese, yine
talâk vâki olmaz.
Fakat, bulûğa
erişince, karısına : «Onu, sana, îkâ eyledim.» dese; bu durumda, talâk vâki
olur. Çünkü 'bu, îkânın başlangıcıdır. Bshru'r-Râık'ta da 'böyledir.
Bir kimse, sa'bînin
karısını boşamış olsa; sabî buiûğa erişince de: «Filân adamın îkâ ettiğini
(—yaptığını), ben de, îkâ ettim. (= yaptım.)» dese, karısı boş olur.
Fakat, böyle demese de
: «Adamın öyle-yapmasına izin verdim.» dese, talâk vâki olmaz. Muhıyt'te de
böyledir.
Bir kimse, karısını
boşama hususunda, bir sabîyl [= bulûğa ermemiş erkek çocuğu) vekil tayin etse
ve bu çocuk, müvekkilinin karısını boşasa, bu taîâk sahih olur. Tatarhâniyye'de
de böyledir.
Bir kimse, bir başka
kimsenin yeminini anlatırken, onun, karısını boşama 'hâlini söylerken; kalbine,
kendi karısı gelse ve bu talâkın hikâye olmadığına niyyet etse; bu adam da,
karısını boşamış olur. Fakat, bu hadiseyi anlatırken, ihiç bir şeye niyyet
etmezse, talâk, vâki olmaz. Çünkü, bu durumda lafız, hikâye edilen olayla ilgilidir.
Fetâvâyi Kübs-â'da da böyledir. [11]
Mezhebimize gere,
herhangi bir içki veya nebiz (*) ile safhoş olmuş bulunan kimsenin, talâkı vâki
olur. [Yani, sarhoş iken, talâkta bulunan kimse, karısını boşamış olur.)
Muhıyt'te de böyledir.
Zorla veya zaruretten
dolayı içki içip sarhoş olan ve karısını boşamış bulunan kimsenin talâkı
'hususunda, ihtilâf edilmiştir.
Sahih olan kavle göre;
bu şahsa, sarhoşluk 'haddi tatbik edilmi-yeceği gibi; talâkı da vâki olmaz. Bu
durumdaki tasarrufu, geçerli değildir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Ot yemekten veya
sütleğen otunun sütünü içmekten veya benzeri bir şeyden dolayı sarhoş olan
kimsenin, talâkının da ıtakının da (= karısını boşamasının da, kölesini azâd
etmesinin de) vâki olmayacağı hususunda, icmâ' vardır. Tehzîb'de de böyledir.
Beng otu (**) yiyerek
sarhoş olan kimsenin talâkı, vâki olur ve kendisine, hadd-i sekr tatbik edilir.
Bu iş, halk arasında çok yayılmıştır. Zamanımızda, fetva da 'bunun üzerinedir.
Cevâhiru'l - Ahlâtî'de de böyledir.
Hububat, meyveler ve
baldan yapılan, içkileri içen bir kimsenin, karısını boşaması veya köle azâd
etmesi hâlinde, ihtilâf edilmiştir : Fekıyh Ebû Ca'fer : «Sahih olan, bu
kimseye 'had tatbik edilmemesi ve tasarruflarının geçerli olmamasıdır.»
demiştir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Nebiz : Hurma veya arpaaan yapılan bir çeşit içki.
Benk otu -. Ban otu.
Bene otu. Uyku verici ve insanların göz bebeğini açan bir ot.
İmâm Ebü Hanîfa (R.A.)
île İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre, hububat, bal, şeker gibi şeylerden yapılan
içkiyi içen kimse, sarhoş olup,
karısını boşıasa; talâk vâki olmaz.
İmâm Muhammed
fR.AJ'den gelen bir rivayete göre ise; bu gibi şeyleri içip, sarhoş olan
kimsenin de, talâkı vâki olur. Fetva da, bu kavle göre verilir. Fethu'l -
Kadîr'de de ;böyledir.
İmâm Muhammed
(R.A.)'den gelen bir rivayete göre : Bir
kimse, 'hurma hoşafı içer, bu, onda, 'baş ağrısı yapar ve bu sebeple aklı zail
olursa, ıbu (aklının gitmesinin, içki sebebi ile olmaması hâlinde, talâk Vâki
olmaz.
Dövülmek veya başına
vurulmak gibi 'bir sebeple, aklı zail olan kimse; bu durumda, karısını boşasa,
talâk vâki olmaz. (= karısı boş olmaz.) Fetâvâyi Ksdîhân'da da böyledir.
«Ben, karımı boşadım.»
tarzında, ikrarda bulunması için, zorlanan bir kimsenin, bu şekildeki ikrarı,
geçerli olmaz. Tahâvî Şerhi'nde de böyledir.
Bir hükümdar, bir
kimseyi; karısını; —hükümdarın— kendisinin boşaması için, vekil yapması
hususunda zorlasa; bu şahıs da, dövülme veya hapsedilme korkusundan;
'hükümdara, —sadece — : «Sen, benim
vekilimsin.» dese, başka bir şey söylemese; vekil olan hükümdar da, onun
karısını boşasa, talâk vâki olur. Âlimler : «Bu şahıs, sonradan, ben onu,
karımı boşaması için vekil tâyin etmedim; dese bile, sözü dinlenmez. Talâk
vâkîdir.» demiştendir. Bahru'r - Râık'ta da böyledir.
Bir kimse, diğer bir
kimseyi; karısını boşarfia hususunda vekil tayin etse; vekil de içki içip,
müvekkilinin karısını boşasa; bazı âlîmler : «!Bu durumda, kadın, boş olmaz.»;
ekserî âlimler ise : «... boş olur.» demişlerdir. ÎBtarhâniyye'de de böyledir.
Ahras (= dilsiz) olan
kimsenin, —bu 'husgstakl — belli işareti İle talâkı vâki olur.
Burada, ahras {=
dilsiz) den kasıt, anadan doğma dilsiz olan veya sonradan ahras olmasına
rağmen, bu hâli —ölünceye kadar— devam eden kimsedir,
Ahrasın işaretinin, anlaşılması da şarttır.
Muzmarât'ta da böyle-ledir.
Yukarıdaki hükümde, dilsizin, —mektup— yazmaya, gücünün
yetip yetmemesi de müsâvîdir, Fethu'l - Kadîr'de de böyledir.
Bilinen bir işareti
olmayan veya yaptığı işaretin manası hakkında, şüpheye düşülen ahrasın, talâk
hususundaki —bu— işareti, bâtıldır. (= geçersizdir.) Mebsût'ta da böyledir.
Ahraslığı sonradan
olan ve devamlı bulunmayan kimsenin, —
talâk hususundaki— işaretine itibar edilmez,
Ahras, işaretle, üçden
ıaz talâkda bulunmuşsa, bu talâk, talâk-ı ric'îdir. Muzmarat'ta da böyledir.
Nihâye'nin sonunda
Timurtâşî'den naklen: «Ahrashğm devamının takdiri, bîr senedir.»
denilmiştir. İmâm'dan gelen rivayette İse : «Sonradan ahras
olanın, ahraslığı ölene kadar devam ederse, işareti ile, talâkı vâki olur.»
denilmiştir. Âlimlerimiz : «Fetva, bu — sön — kavil üzeredir.» demişlerdir.
Nehru!l - Fâık'ta da böyledir.
Ahras, —boşadığma
daîr, bir mektup veya yazı — yazarsa, bu yazısı ile talâkı vâki olur. Hkîâye'de
de böyledir.
Sarhoş bir kimse,
karısına : «Ey kırmızı dudaklı; ey yüzü aya benziyen; ey hanım efendim!'Kocan,
seni boşadı.» dese, durum ne olur? diye sorulmuş.
Bu sorunun cevabı
şudur: Vaziyete bakılır; şayet bu kadın, daha önce birisi ile evlenmiş ve o
adam tarafından boşanmış ve sonra da, bu sarhoşla evlenmiş bir kadınsa ve bu
kocasının da.'onu boşamak niyyetî yoksa; bu durumda, talâk vâki olmaz.
Fakat, bu kadın, daha
önce, başkası ile evlenmemişse; adamın, boşamaya niyyeti olsun veya olmasın,
talâk vâki, kadın boş olur. Ta-tarhâniyye'de de böyledir.
Irtidâd edip, dâr-ı
harbe iltihâk eden bir kimsenin talâkı, kadına vâki olmaz. Bu kimse, tekrar
dâr-ı Islama döndüğünde, karısı id-det içinde ise, bu durumda kadın boş olur.
Kadın irtidâd edip,
dâr-ı harbe giderse; kocasının talâkı, ona vâki olmaz. İmâm Ebü Hanîfe (R.A.)'ye
göre, bu kadın; hayız görmeden geri dönerse, boş olmaz. İmâm Ebü Yûsuf (R.A.)'a
göre ise, bu kadjn boş olur. Zehıyre'de de böyledir.
Câriye olan karısını,
satın alıp, boşayan kimsenin, bu karısı boş olmaz.
Köle olan kocasını,
satın alıp, azâd eden bir kadının; bu kocası, azâd olunduktan sonra, karısını
boşamış olsa; bu talâk vâki olur.
Koca, câriye olan
karısını satın alıp, azâd ettikten sonra, karısı iddet içinde iken, onu öoşasa,
bu durumda, talâk vâki olur. Çünkü, bu durumda, mâni ortadan kalkmış olmaktadır.
TebyînTde de böyledir.
Bir kadını nikahlamış
bulunan, -kölenin; talâkı vâki olur.
Fakat, bu kölenin
efendisi, kölenin karısını, boşamış olsa; >bu durumda talâk vâki olmaz.
Hidâye'de de böyledir.
Bize göre, talâk'ın
adedi, kadınların durumuna göredir. Bu hususta, erkeğin durumu nazar-ı itibare
alınmaz. Şöyle ki:
Bir cariyenin, —kocası
hür olsun, köle olsun— talâkı, ikidir.
Bir'hür kadının talâkı
da, —kocası hür olsun veya köle olsun — üçtür. Kâfî'de de böyledir. [12]
Sarîh Talâk : «Sen
boşsun.»; «Boşanmışsın.»; «Seni boşadım.» gibi sözlerle yapılan talâktır.
Bu sözlerle, 'bir
ric'î talâk vâki olur. Birden fazla talâka veya talâk-ı bâine niyyet edilmiş
yahut hiç 'bir şeye niyyet edilmemiş olsa bile, hüküm yine aynıdır. Kenz'de de
böyledir.
Bir kimse, bir talâka niyyet ederek, karısına :
«Sen boşsun.» demiş olsa; hüküm bakımından, bu niyyeti, tasdik olunmaz. Diyanet
bakımından ise; gerçek durumu, kendisi ile Allahu Teâlâ arasındadır.
Kadın, kocasından,
böyle toir söz işitince, orada durması helâl olmaz. Veya, kadının yanında
bulunan, âdil 'bîr şahit, şehâdet eder.
Koca, karısına : «Sen,
bağından boşsun.» demiş olsa; bu, durumda, hüküm bakımından, hiç bîr şey vâki
olmaz.
Keza, koca; «sen,
yaptığın işten, boşsun.» demek niyyeti ile, kaa : «Sen, bu bağdan boşsun.»
demiş olsa; 'bu niyyeti, hüküm mından da, diyanetçe de tasdik edilme
rısına bağdan boşsun.» demiş
bakımından da,
diyanetçe de, tasdik edilmez.
Koca, karısına : «Sen,
işinden boşsun." veya «Sen, bu işinden boşsun.» demiş olsa;-'bu sözü,
diyanet bakımından terk edilir; hüküm bakımından ise, terk edilmez. Tebyîn'de
de (böyledir.
Bir kimsenin,
karısına: «Sen, sıkıntıdan boşsun.» veya «... Bağdan boşsun.» demesi mes'elesi,
Müntekâ isimli kitabın iki yerinde zikredilmiştir : Bir yerde,—'bu sözlerle— :
«Hüküm 'bakımından, talâk vâki olmaz.»; diğerinde İse : «... talâk vâki olur.»
denilmiştir.
Hasan bin Ziyâd'ın
rivayet ettiğine göre, İmâm-ı A'zam Ebû Hanîfe (R.A.): «Bir kimse, karısına :
«Sen, bu 'bağdan boşsun.» veya : «Sen bu sıkıntıdan boşsun.» dese, hüküm
bakımından, boş 'olmaz.» buyurmuştur. Muhıyt'te de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Bu İşten, üç talâk boşsun.- demiş olsa; üç talâk baş oiur. Bu, şahıs, talâka
niyyet etmemişse, hüküm takımından sözü tasdik edilmez. Muhtar Şerhi
Ihtlyar'da da böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Ey 'boşanmış» dese, şayet 'bu kadın, daha önce, bir başkası iîe evienmemişse
veya evlenmiş olduğu halde, kocası ölmüş —ondan boşanmamiş— olursa; bu talâk
kadına vâkf, yani, kadın —böyle hitap eden— kocasından, boş olmuş olur.
Fakat, bu kadın, daha
önce, bir başkası i!e evlenmiş ve o şahıs tarafından boşanmış olursa; yeni
kocası da : «Ben, bu sözümle, önceki hâlini, haber vermeyi kasdettim.» derse;
durum, bu şahıs ile AI-lahu Teâlâ arasındadır. Fakat, koca; bu sözü, böyle bîr
haber niyyeti ile söylememişse, kadın boş olur.
Kocanın, sözünü, haber
niyyetiyle söylemiş olduğunu iddia etmesi halinde, hüküm bakımından, durum
nedir?
Bu hususta, muhtelif
rivayetler vardır. Sahih olan rivayet ise, bu durumda kadının, terk
edilmesidir.
Adam : «Ben, bu
sözümle şetmi {= sövmeyi, sövüp saymayı) kasdettim.» dese, —hüküm yönünden
değiJ de— diyanet yönünden, bu, o şahısla, Aİlahu Teâlâ arasındadır.
Bir koca, karısına ;
«Seni, salıverdim.» der ve bu sözün, karisini boşamak niyyeti Üe söylemiş
olursa, karısı boş olur. Bu niyyetle söylememişse, karısı boş olmaz. Fetâvâyi
Kâdîhân'da da böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Sen, salıverilmişsin.» veya : «Ey salıverilmiş!» dese, bu sözleri ile,
karısını boşamaya niyyet etmedikçe, o, boş olmaz. Sirâcü'l-Vehhâc'da da
böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Sen, tâliku't - talâksın.» dese de : «Ben,
bu sözümle, bir talâk;
başka bir sözümle de, bir talâk daha kasdettim.» diye iddia etse; adamın bu
sözü, kabul edilir. Bu durumda, şayet kadın, cima' ettiği bir kadınsa; İki
talâk-ı ric'î vakî olur. Bu kadına, cima1 etmemişse, adamın ikinci sözü
.boştur. Kâfi'd e de böyledir.
Müntekâ'da şöyle
zikredilmiştir:
Bir kimse, karısına :
«Talâk, sana mahsustur.» dese, İmâm-ı A'zam Ebû H^nîfe (R.A.)'ye göre; şayet bu
sözü, talâk niyyeti ile söylemişse, talâk olur. Böyle bir niyyeti yoksa, o
sözünden dolayı, bir şey lâzım gelmez.
İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)
göre; bu şahıs, talâka niyyet etmişse, talâk vâki ölür. Talâka nîyyet
etmemişse, bu durumda da, iş kadının elindedir.
Koca, karısına,
—ıboşamak niyyeti ile — : «Talâk, senin elindedir.» derse; talâk vâki, kadın
'boş olur.
Koca, karısına :
«Benim boşamam, senin üzerine vâviptir.» demiş olsa, talâk vâki olur.
Keza, koca, karısına :
«Senin üzerine, talâk vaciptir.» dese, yine talâk vâki olur. Bunu, el -
Bakkalı, Fetvâları'nda zikretmiştir.
Koca, karısına : «Sen,
boşsun.»; «Sen, boşsun, boşsun.»: Sen, boş olmakla boşsun.» dese de veya İki
talâka niyyet etmiş veya bu hususta, bir niyyette bulunmamış olsa; bu kimsenin
talâkı, bir ta-!âk-ı ric'î olur.
Fakat, bu sözler!
söyleyen kimse, üç talâka niyyet etmişse; üç talâk vâki olur.
Koca, karısına : «Sen
boşsun.» demiş olsa; her hangi bir niyyete ihtiyaç olmadan, bu sözlerle, bir
talâk vâkî olur ki, bu talâk, talâk-ı ric'îdir.
Böyle diyen kimsenin,
üç talâka niyyet etmesi sahih olur; iki talâka niyyet etmesi iss, sahih
değildir. Hsdâye'de de böyledir,
Bu hüküm, niyyet
sahibinin,, karısının, hür olması halindedir. Kadın, cârriye ise, iki talâka
niyyet sahih ve bu talâk, vâkî olur.
Veya, bu adam, hür
olan karısına karşı, daha önce talâk ifade eden bir söz ds'ha söylemiş ve bu
son sözünde de, önceki ile birlikte iki talâka niyyet etmişse; iki talâk vâki
olur. Sirâcü'l - Vehhâc'da da böyledir.
Bir koca, karısına :
«Talâkın, faenim üzerimdedir.» demiş olsa; bu durumda talâk vâki olmaz.
Karısına : «Senin
talâkın, benim üzerime vaciptir.» veya «...lâzımdır.»; «...farzdır.»; «...sabittir.» diyen kimsenin talâkı
'hakkında, Şeyhu'l-İmâm Fakıyh Ebu'l-Leys, Fetvalarında, şöyle demiştir: Mü-teah'hirîn arasında, bu hususta ihtilâf
vardır. Bunlardan bazısı: «Niyyet etsin veya etmesin, talâk vâkî olmaz.»;
bazısı ise: (...vaciptir) sözü ile niyyet olmasa da, talâk vâki olur. (...
lâzımdır.) sözü ile de, niyyet etse bile, talâk vâki olmaz.» demişlerdir.
Buradaki ihtilâf, örf üzeredir.
Koca, kansmo : «Sen şu
işi yaparsan; senin talâkın, benim üzerime vaciptir.» veya «... lâzımdır.»
«... sabittir.» der ve kadın da, o İşi yaparsa; Sadru'ş - Şehîd, bu durumların
hepsinde de, talâkın vuku 'bulacağını ihtiyar etmiştir. Muhıyt'te de
böyl-edir. Sahih olan da budur. Serahsî'nin Muhıyt'inde de böyledir,
Şeyhu'f - İmâm
Zâhfru'd - Dîn Hasan bin Alî ef -
Mürgînânî
İse, bu durumların hiç
'birinde de, talâkın vuku 'bulmayacağı hususunda, fetva dermiştir. Muhıyt'te de
böyledir,
Hâssıy'nin, Fetâvâyî
Kübrâsı'nda : «Gerçekten, mu'htâr olan kavil, bu sözlerin tamamı ile de,
talâkın vâki olacağıdır.» denilmiştir. Fethu'l - Kadîr'de de böyledir.
İbn-î SemâVnın rivayet
ettiğine göre, İmâm Muhammed (R.A.), şöyle buyurmuştur;
Bir kimsenin, karısına
: «Boş ol.» demesini, talâk olarak görüyorum.
Eğer, bu kimse, cima'
etmiş bulunduğu karısına : «Sen, boşsun; boşsun.» veya : «Sen boşsun; sen
boşsun.» yahut: «Gerçekten, seni boşadım. Gerçekten, seni boşadım.» veya :
«Sen, boşsun. Gerçekten, seni boşadım.» dese; bu durumda iki talâk vâki olur.
Bu koca : «Ben, ikinci
sözümle, birinci sözümü haber vermeyi kasdettim.» dese bile, hüküm yönünden, bu
sözüne, inanılmaz. Bu niyyeti, Allahu Teâlâ ile kendisi arasındadır.
Bir kimse, karısına :
«Sen, boşsun.» deyince; başka bir şahıs ona : «Ne dedin?» diye sorsa; koca ise
: «Onu boşadım.» veya : «O, boştur; dedim.» dese; bu durumda, hüküm
'bakımından, bir talâk vâki olmuş olur. Bedâi'de de böyledir.
Bir koca, karısına :
«Sen boşsun ve boşsun ve boşsun.» dese; fakat, bunu bir şarta bağlamasa; bu
kadın, cima' etmiş bulunduğu karısı ise, üç talâk boş olur. Fakat, bu kadir
cima' etmediği karisi ise, bir talâk boş olur.
Keza, koca : «Sen
boşsun; işte boşsun; iste boşsun.» veya «Sen boşsun; sonra boşsun; sonra
boşsun.» yahut : «Boşsun, boşsun, boşsun.» dediği zaman, cima1 ettiği karısı,
üç talâk; cima etmediği karısı ise, bir talâk fooş olur. Sirâcü'l - Vehhâc'da
da böyledir.
Bir kimse, karısına:
«Sen, boşsun;'sen, boşsun; sen, boşsun.» dedikten sonra : «Ben, birinci ile
boşamayı; ikinci ve üçüncü ile de, birincinin anlaşılmasını kasdettim.» dese;
bu sözü, diyanet bakımından tasdik edilir. Hüküm bakımından işe, üç talâk vâki
olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Talâk lafzı, vav harfi
i!e veya 'başka bir harfle ( — «ve» bağlacı ile veya bir başka bağlaçla)
tekrar edildiği zaman; talâk, teaddüd eder. (Yani her tekrarda, talâk vâki
olur.)
Böyle yapan kimse,
ikinci lafızla, birinciyi kasdettiğini söylese bile, hüküm bakımından, bu
sözünün doğruluğu, kabul edilmez. «Ey boşanmış! sen, boşsun.» veya «Seni
boşadım; sen, boşsun.» elemesi gibi...
Fakat, bir kimse,
ikinci lafzı, tefsir (= açıklama) harfi ile —ki o harf «fe» dir.[13] —
söylerse; bu durumda, —talâk niyyeti ile söylemedikçe— ikinci
lafızla, talâk vâki olmaz. Bir
kimsenin, karısına:
«Seni boşadım; İşte,
sen boşsun.» demesi gibi... Zahîrİyye'de de de böyledir.
Bir koca .karısına:
«Sen, boşsun. İddetîni hesap et.» veya: «Sen, boşsun, Artık hazırlan.» der ve
bunu, 'bîr talâk nîyyeti ile söylerse; karısı, bir talâk boş olur.
Bu sözleri, iki talâk
niyyetî ile söylerse; karısı, İki talâk boş olur.
Şayet, bu şekilde bir
niyyeti olmadan : «Sen, boşsun. Artık hazırlan.» demişse bir talâk vâki olur.
Fakat: «Sen, boşsun,
hazırlan.» veya «Sen, boşsun ve dahi hazırlan.» demişse; iki talâk vâki olur.
Serahsî'nin Muhıyt'inde de böyledir.
Bir adam,
karısını,'bir talâkla boşadıktan sonra, ona: «Seni, boşadım.» dese; bîr talâk
daha vâki olur.
Bir koca, karısına :
«Sen, bir bir boşsun.» demiş ofsa; bir talâk vâki olur.
Bir koca, karısına :
«Sen boşsun; sen.» demiş olsa; iki talâk boş olur. Fetâvâ'da, bir talâk boş
olur. Zahîrİyye'de de böyledir.
Bir koca, karısına :
«Sen, boşsun.» dedikten sonra; ona; «Ey boşanmış!» dese; bu durumda, ikinci
talâk vâki olmaz.
Nevadır'de, İbn-Î
Semâ'a, İmâm Ebü Yûsuf (R.A.)'un şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
Bir adamın İki karısı
olsa da, bunlardan birine cima' etmemiş bulunsa; bu kimse : «Kanm boştur.
Karım boştur.» dedikten sonra da : «Ben, onlardan birini, murad ettim.» dese;
ben, bu şahsa inanmam ve karılarının ikisini de ondan ayırırım.
Keza, bu kimse :
«Karım boştur. Karım boştur» dese ve iki karısından birine cima' eımiş olsa;
mes ele hâli üzeredir. Kocanın, bu iki talâkı, karılarından birine îkâ etme,
hakkı vardır. Zehıyre'de de böyledir.
Bir kadın, kocasına :
«Beni boşa ve beni boşa ve beni boşa» dese; kocası da : «Gerçekten, seni,
boşadım.» dese; bu durumda, koca, üç talâka niyyet etse de, etmese de, kadın;
gerçekten öc talâk üzere boş olur
Şayet kadın, ara da
«ve» bağlacı olmadan : «Beni boşa, beni boşa, beni boşa.» demiş olsaydı ve koca
da, üç talâka niyyet ederek : «Gerçekten, seni, boşadım.» demiş bulunsaydı;
kadın, yine üç talâk boş olurdu.
Bu durumda, koca; bir
talâka niyyet etseydi veya bu hususta bir nîyyeti bulunmasaydı, kadın, bir
talâk boş olurdu. Muhıyt'te de böyledir.
Ebü Kasımü'l - Saffâr:
Bir kimse, karısına: «Seni tekrarsiz boşadım.» dese; bu kadın, iki talâk boş
oiur.» demiştir.
Vâkrâtü'n - Nâtıfî'de
: Bir kimse, karısına: Sen, şunun gibi, şunun gibi boşsun.» dese, üç talâk boş
olur. O kimse, sanki «on bir defa boşsun.» demiş gibi olur.» denilmiştir.
Taîarhâniyye'de de 'böyledir.
Bir kadın, kocasına :
«Beni boşa.» dese; kocası da ona : «Banim karım değilsin.» demiş o!sa;
âlimler: «Bu cevapla, kadın, boş olur.» demişlerdir. Bu durumda, bir niyyete,
ihtiyaç yoktur.
Bir kadın, kocasına :
«Beni boşa» dese; kocası da ona : «Sen, birsin.» demiş olsa; kadın bir talâk
boş olur.
Bir kimse, karısını,
bir veya iki talâk boşadığı sırada, kadının anası, içeri girse ve kocaya : «Onu
boşadın; babasının hakkını korumadın.» diyerek, azarlasa ve terslese; bunun
üzerine koca : «Bu, ikincidir.» veya «Bu, üçüncüdür.» dese; bu durumda, diğer
talâk da vâkî olmuş olur.
Şayet .kadının anası;
kocayı azarlamasına rağmen «Onu boşadın.» demeseydi; koca, mezkûr cevabı verse
bile, fazla talâk vâki olmazdı. Ve bu fazla talâkın vâki olması, ancak, kocanın
r.iyyeti ile mümkün olurdu. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Müntekâ'da
zikredildiğine göre : Bir kadın, kocasına : «Beni, boşa.» dese; kocası da :
«Gerçekten öyle yaptım.» cevabını verse; bu durumda, kadın, bir talâk boş olur.
«Müteakiben, kadın:
«Bana, artır.» dese; kocası ise: «İşte öyle yaptım.» cevabını verse, bu durumda
kadın, bir talâk daha, boş oiur.
İbrahim'in, İmâm
Muhammed (R.A.) den rivayet ettiğine göre; O, şöyle buyurmuştur: «Bir adama :
«Sen, karını, üç talâk, boşadın mı?"
denilse; o da : «Evet,
bir» dese; 'bu durumda kıyasa göre, kadına, üç talâk vâki olur. Fakat biz, bu
durumda bîr talâk vâki olmasını, güzel görürüz.»
Bir kadın, kocasına :
«Beni, üç talâk'boşa.» dese; kocası İse : «Gerçekten, seni ayırdım.» cevabını
verse; bu durumda, üç talâk vâki olur. Muhıyt'te de böyledir,
Bir kadın, kocasına :
«Beni üç talâk (boşa.» deyince; kocası da : «Sen, boşsun.» veya «İşte sen,
boşsun.» demiş olsa ,—sadece — bîr taiâk vâki olur. Fakat koca, cevaben :
«Gerçekten, seni boşadım.» derse; 'bu durumda, üç taiâk vâki olur, Sirâcu'I -
Vehhâc'da da 'böyledir.
Bir kadın, kocasına:
«Ben, boş muyum?» dese; kocası da; «Evet.» cevabını verse; kadın boş olur.
Kadın : «Beni boşadın
mı?» diye sorsa, koca da : «Evet» dese; bu durumda, koca, niyyet etmiş olsa
bile; kadın 'boş olmaz.
Bir kimseye : «Karını
boşadın mı?» denilince, koca : «Belâ»[14]
dese, kadın boş olur. Koca, «belâ» lafzı ile «evet boşadım» demiş gibi olur.
Çünkü o, soruya, isbat ile cevap vermiştir.
Fakat, koca; bu
soruya, «evet» cevabını vermiş
olsaydı, karısı boş olmazdı. Çünkü, bu durumda sorunun cevabı, menfî
olduğundan, koca, sanki: «Boşamadım.» demiş gibi olurdu. Hulâsa'da da
'böyledir. 0 Karı - koca arasında,
talâk müzâkeresi yapılırken, erkek, öfkeli bir halde; niyyetsîz olarak, karısına : «Sen, tâli'sin.» dese, bir taiâk vâki olur.
Görüldüğü gibi, burada «talik» kelimesinin sonundaki kaf harfi, kaldırılmıştır.
Adam, bu sözü; 'bu durumunun dışında söyle-mişse; neye niyyet etmişse, netice
öyledir.
Bir kimse, karısına,
«tâlık» kelimesinin «lâm» mı kaldırarak: «Sen, tâk'sın.» demiş olsa; —talâka
niyyet etmiş olsa bile— talâk vâki olmaz.
Bîr kimse, «talâk»
kelimesinin, ISm ve ksf harflerini söylemese; meselâ : Karısını boşamak niyyeti
İle, ona : «Sen tâlık'sin.» diyecek
olan kimse : -Sen tâ»
deyip sussa veya böyle deyince, dili tutulsa; talâk vâki olmaz. Bahru'r -
Râık'ta da 'böyedir.
Bir kimse, karısına:
«Sen, teiâksm.»; «... telâğsm.*; «...ta-lâsm.»; «... talâksın.» veya ...
telâksin.» şeklinde, bu beş lafızdan biri ile hitap etse; (ki son iki lafzın,
son harfleri kaf değil, kefdîr.) Şey-hu'l-İmim Ebû Bekir Muhammed bin Fadl: «Bu
kelimelerle, talâk — bilerek ve kasden, söylenmesi halinde— vâki olur.»
demiştir.
Hüküm bakımından,
talâk vâki olmaz. Bu kimsenin, sözü de tasdik edilmez.
Diyanet bakımından
ise, 'bu şahsın sözü tasdik edilir.
Ancak, bu şahıs; bu
hususta, önceden şahit edinmişse, talâk vâki olmaz. Meselâ: bu şahıs; hakim
huzurunda: «Gerçekten karım, benim kendisini boşamamı istedi; Ben de, onu
boşamayı uygun görmediğim için, bu sözleri söyledim.» der ve bu sözüne şahit
de getirirse, hakim, ;bu karı - kocanın ayrılmaları (= boşanmaları) için hüküm
vermez.
Önceden, âlimler vs
câhiller arasında, bu lafızlarla boşamak vardı. Nitekim, Şemsü'l - Eîmme
Halvâni de, bununla fetva vermiş fakat sonradan, oda, bizim, dediğimize
dönmüştür. Fetva da, bunun üzerinedir. Hulâsa'da da böyledir.
Şeyhu'l - İmâm Ebû
Bekir: «—Ana dili arapça olmayan bir kimse— ti yerine te; ksf yerine kef ile :
«Telâk sana» dese; karısı boş olur.
Böyle bir kimse,
karısına: «TanaI» dese; bununla da dalak kas-detmiş olduğunu, taiâk
kasdetmediğini söylese, hüküm bakımından sözü doğrulanmaz. Zehiyre'de de
böyledir.
Bir kimse, başka bir
kimseye : «Karını -boşadın mı?» deyince, o, 'heceleyerek «ne am (—e vet) veya
«be lâ (= evet)» cevabını verse ve başka bir şey söylemese; bu durumda da, bir
talâk vâki olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da 'böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Entl ti elif lam kaf [yâni entl tâlık = Sen boşsun.)» dese; fakat, bu sözü,
—'burada görüldüğü gibi— harf harf telaffuz etse, bir talâk vâki oiur.
Huiâsa'da da böyledir.
Bir kimss : «Dünyanın
bütün kadınları boşanmıştır» veya Rey Şehri'nden oian bir kimse: «Rey Şehri'nin
kadınları, boşanmıştır. » dess; karısı boş olmaz.
Ancak bunu söylerken,
karısını boşamaya niyyet etmişse; karısı boş olur. Bu kavil, Hİşâm tarafından,
İmâm Ebû Yûsuf £R.A.)'dan rivayet edilmiştir. Fetva da bunun üzerinedir.
Talâk lafzının, müfred
[= tekil) veya cemi' (= çoğu!) olarak söylenmiş olması, bir şey değiştirmez.
Bir kimse : «Sokaktaki kadınlar boşanmışlardır.» veya «Evdeki kadınlar,
boşanmışlardır.» yahut da: «Şu evdeki kadınlar, boşanmışlardır.» dese ve kendi
karısıda, söylediği grupların içinde olsa; bir talâk vâki olur. Fethu'I -
Kadîr'de de böyledir.
Bir kimse : «Bu
beldenin (veya bu şehrin) kadınları, boşanmışlardır.» dese ve kendi karısı da,
bahsi geçen kadınların arasında bulunsa; bir talâkla boş olur. Fetâvâyi
Kâdîhân'da da böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Sen, üç ilesin.» demiş olsa; eğer bu durumda, talâka niyyet etmişse; karısı,
üç talâk boş olur. Bu kimse : «Talâka niyyet etmedim.» der, fakat o srrada,
talâkla ilgiii müzakere yapmakta ise; bu sözüne inanılmaz. Eğer, ortada, böyle
bir müzakere yoksa, adamın sözüne İnanılır. «Sen üç ilesin.» sözünün farsca
karşılığı : «Tû be se.» sözüdür. Fetva da buna göredir.
Bir kimse, karısına :
«Seni, filân kadına 'bedel olarak, boşu-yorum ve o kadın boşanmıştır.» der ve
bu sözü ile de, talâkı kasde-derse; talâk vâki olur.
Bir kadın, kocasına :
«Filân adam, karısını boşamış.» deyince: kocası: «Sen de, öylesin.» derse;
talâka niyyet etmemiş olsa bile, karısı,
bir talâk boş olmuş olur. Fethu'I - Ksdîr'de de böyledir.
Bir adam, karısına :
«Sen benden üçsün.» demiş olsa; bu sözü ile, boşamaya niyyet etmişse; kadın, üç
talâk boş olur.
Bu şahıs : «Ben,
talâka niyyet etmedim.» derse; duruma bakılır: Şayet, bu sözü ^atfettiği
sırada, talâk müzakeresi yapmamakta iseler; sözü ktbul edilir; aksi takdirde,
sözü kabul edilmez.
Bir kadın,"
kocasına : «Beni, 'boşa.» deyince; kocası, üç parmağı ile işaret etse; bu
işareti ile de karısını, üç talâk boşamayı niyyet etse; talâk lafzını, dili ile
zikretmedikçe. karısı boş olmaz. Zahlriyye'ds de böyledir.
Müntekâ'da, İbn-i
Semâ'a, İmâm Muhammed (R.A.)'in şöyle buyurduğunu riakletmiştir:
Bir kimse, karısı
Zeynebi boşasa ve Zeynep, bu hususta hâkime baş vurup dava açsa; ıbunun üzerine
adam : «Benim, başka bir yerde, Zeynep isimli, 'bir karım daha var. Ben onu
kasdettim.» dese; fakat, bu sözünü Islbat edecek, bir beyyinesi olmasa; ve
talâk da bâin bir talâk olsa; bu durumda, hakim; bu kadını, kocasından ayırır.
Şayet, bu şahıs;
'hakimin 'huzurunda, Zeynep isimli başka bir kadın daha getirir ve hâkim de,
'bu kadını, o adamın karısı olarak tanırsa;, talâkı, -bu kadına îkâ eder.
Önceki kadının talâkını da iptal ederek, onu kocasına döndürür.
İmâm Ebû Yûsuf
(R.A.)'dan şöyle nakledilmiştir:
Bilinen bir karısı olan,
bir kimse : «Benim, başka bir karım daha var.» deyip, kendi karısı olduğunu
iddia ettiği bir kadın getirse; kadın da âdâmı tasdik etse;
Adam : «Benim
tooşadığım kadın, işte budur.» diyerek, boşamayı ona îkâ eylese; şayet,
boşamadan önce, o kadını nikahlamış bulunduğuna dair !beyyine getirirse; belli
kadın değil, bu —ryeni— kadın boşanmış olur.
Şayet, bu durumu
belgeleyemezse; hâkim, maruf {= bilinen) kadının, boş olduğuna, hüküm verir.
Bu hükümden, sonra;
adam, o meçhul kadını, talâkdan önce, nikahlamış bulunduğunu, deülleri ile
ortaya korsa; hâkim de, ma Yuf kadının, boşanmış olduğuna dair, bir hüküm
vermemişse ve koca : «Ben, talâkla, Jbunu kasdetmiştim.» diye İsrar ederse;
hakim, bilinen kadının boşanma hükmünü İptal eder ve kadını kocasına geri verir.
Boşanma işini de, meçhul kadına îkâ eder. Bilinen kadın, başka 'bir kocaya gitmiş
olsa bile, hüküm aynıdır.
Bir kimse; birini
sahih, diğerini de fâsid nikâhla olmak üzere; aynı İsmi taşıyan iki kadın
nikahlamış olsa; bu koca : «Ben, filân kadını boşadım.» dedikten sonra; «nikâhı
fâsid olan kadını, kasdettiğinî.- iddia etse; hüküm yönünden, bu sözüne
inanılmaz.
Bu kimse : «Karımın
birini boşadım.» dedikten sonra : «Ben, nikâhı fâsid olanı kasdettim.» dese;
yine, hüküm bakımından sözüne inanılmaz. Muhiyt'te de böyledir.
Bir kimse: «Filân
boştur.» deyip, karısının adını nlsbet etmese veya babasına, anasına,
bacısına, çocuğuna nisbet etse; karısı ise bu ismi ve bu nisbetî ile bilinmekte
olduğu halde, koca: «Ben, — karımı değil — başka birini, bir yabancıyı
kasdettim.» dese; hüküm bakımından, bu sözü doğru olarak kabul edilmez.
Bu şahts : «Ben, işte
bu karımı, kasdettim.» der ve karısı da, onu tasdik ederse; talâk — o kadına —
vâkî olur.
Bu kimsenin, 'bilinen
karısından, bu talâkın iptali doğru olmaz. Ancak, talâktan önce, bu adamın,
başka bir kadını nikahlamış olduğuna veya bu hususu kan - kocanın ikrar etmiş
bulunduklarına şahitler, şahitlik ederlerse veya bu konuda, bilinen kadın,
kocasını tasdik ederse; bu durumlar müstesnadır ve bu hallerde, bilinen
kadının, talâkı iptal edilebilir. Fethu'I-Kadîr'de de böyledir.
Bir kimse : «Ben, bir
karı boşadım.» veya «Bir kadın, boştur.»
dedikten sonra : «Ben
kendi karımı, kasdetmedim.» demiş olsa; sözüne inanılır.
Karısının adı Umre
olan ve: «Umre, boştur.» diyen bir kimse; sonra da : «Ben, onu kasdetmedim.»
dese, hüküm bakımından, sözüne inanılmaz. Muhıyt'tede böyledir.
İki karısı olan ve bu
durum herkesçe bilinen bir kimse : «Karım, boş olsun.» dese; talâkı, hangisi
isterse ,ona îkâ eder. Fetfivâyl Kâdîhân'da da böyledir.
Câmîu'I - Kebîr'de,
şöyle denilmiştir :
Bir kimse : «Ben, bir
kadın boşadım.» veya : «Nikahladığım kadını, boşadım.» yahut: «Benim bir karım
vardı; onu boşadım.» dediğinde, bu şahsın, bilinen karısı da; «boşanan
kadının, kendisi olduğunu» iddia etse; bu durumda koca : «Benim, bilinen bu
karımdan başka, bîr karım daha yar. Ben, onu boşadım.» demiş olsa; kocanın
sözüne ina- . nilır. Çünkü, koca, bu durumda, talâkı, bilinen karısına îkâ
etmemektedir. Zehıyre'de de böyledir.
Bir kimse : «Benim,
bir karım var. Şâhld olunuz, onu boşuyo-rum.» dese; bilinen karısı da,
«'boşanan kadının, kendisi olduğunu iddia» etse; bu kadının sözüne inanılır.
Çünkü, adam : «şahit
olunuz.» sözü ile, içinde bulunduğu âna, şahit tutmakta ve «o, boştur.» sözü
ile de. bu anda, talâk vuku bulmuş olmaktadır
Şayet, koca : «Karımı
boşadım.» veya «Benim, bir karım var. Onu, boşadım.» yahut: «Karılarımdan
birini boşadım.» demiş olsaydî bile; hüküm bakımından talâk, bilinen kadına İkâ
olunurdu. Çünkü bu sözler, talâkın, içinde bulunulan zamanda vâki olmasıyla
ilgilidir. Muhıyt'te de böyledir.
Zeynep ve Umre isimli,
iki karısı bulunan bir kimse, Umre'ye ; Sen, Zeynep misin?» dese; kadın da:
«Evet» cevabını verse; bunun üzerine koca : «Öyle ise, sen boşsun.» demiş olsa;
kadın boş olmaz.
Asıl isimli eserde,
şöyle zikredilmiştir:
Zeynep ve Umre isimli,
iki karısı olan, bir şahıs: <=.Ey Zeynep.» diye hitap etse; cevaben de, Umre
: «Buyur.» demiş olsa; bunun üzerine, adam : «Sen üç talâk boşsun.» dese,
cevap veren kadın, üç talâk boş olur.
Adam : «Ben Zeynebin
boş olmasını, niyyet etmiştim.» derse; bu işaretinden dolayı, karılarından
ikisi de boş olurlar. Hulâsa'da da böyledir.
Bu koca: «Ey Zeynep,
sen boşsun!» dese de, kanlarından hiç biri, cevap vermese; Zeynep, boş olur.
Koca, karısına bakıp,
ona işaret ederek : «Ey Zeynep! Sen boşsun.» dese; fakat işaret ettiği kadın
Umre olsa, bu durumda, Umre boş olur. İşarete itibar edilir. İsim geçersizdir.
Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bu kimse: «Ey Zeynep,
sen boşsun.» derken, Zeynep zannı İle, bir başka kimseye işaret etmiş olsa;
işaret edilen Zeynep değilse; Zeyn-ep, hüküm bakımından boş olur. Diyanet
bakımından ise, boş olmaz. Tatarhâniyye'de de böyledir.
Bir kimse : «Sablyh
Kszı Umre'yi boşadım.* deso, karısının ismi ise, Hsfs Kızı Umre olsa; bu
durumda, boşama niyyeti olmadıkça, talâk vâki olmaz.
Bu adamın, karısının
annesinin — sonraki — kocasının adı Sa-biyh olsa; karısı da, bu adama nis'bet
edilse ve koca; karısına, bu sözü evinde söylemiş bulunsa: nesebi bilinsin veya
bilinmesin, adamın bu karısı, bir talâk, boş olur.
İsmi, doğru
söylemediği hallerde, koca; kendi karısını boşamaya nîyyet etmişse, karısı boş
olur. Niyyeti, Aliahu Teâlâ ile kendisi arasındadır. Hızânetü'I- Müftîn'de de
böyledir.
Bir kimse : «Habeşli
olan, karımı boşadım.» dese; fakat, ka nsı, Habeşli olmasa veya adam karısını
boşamak nîyyetinde bulunmasa, bu durumda, talâk vâki olmaz.
Keza, karısını, başka
bîr isimle isimlendirse ve onu boşamak niyyetinde olmasa; yine talâk vâki
olmaz.
Fakat adam; bu
durumlarda, karısını boşamak niyyetlnde olursa; talâk vâkf olur. Zehıyre'de de
böyledir.
Karısının gözleri
gördüğü halde, adam : «Şu, kör kadın, boştur.» dese ve bu sırada, gören
karısına işaret etse; kadın boş olur. Çünkü, işaretle birlikte zikredilen, isme
ve vasfa itibar edilmez. Hızâ-netü'l - Mfiftin'de de böyledir.
Bir kimse: Hernedân'h
Fatma, boştur.» veya «Kör karım, boştur." dese; fakat, Fatma, Hemadân'Iı
olmasa veya bu adamın, kör karısı bulunmasa; bu durumda, talâk vâki olmaz.
Ancak, koca; kârısının
nesebini söylemiş olsaydı; karısı boş olurdu.
Koca, karısını; onda
bulunmayan bir sıfatla, tavsif ederse, talâk vâki olmaz.
Ancak, gâib oîan, ismi
ve nesebi ile tanındığından, kadın, ismi ve nesebi zikredilerek, boşanmış
olursa; talâk vâki olur, Itâbiyye'de de böyledir.
Bir kimse, karısına
işaret ederek : «Ey Hicaz'h, sen boşsun!» dese, kadın, —Hicaziı oimasa bile—
boş olur. Serahsî'nin Muhıyt'-inde de böyledir.
Bir kimse, karısının
ve onun babasının ismini veya anasının bir vasfını zikrederek; meselâ : «Karım,
Sabîyh'ın kızı Umre...» veya : «Yüzünde ben ölen ananın kızı, barım...»;
«boştur.» dese; karısı boş olur.
Bu durumda, karısının
anasının yüzünde ben olup olmaması da müsavidir. Muhıyt'te de böyledir.
Bir kimse: «Karım,
.Sabîyh'ın Kızı...» veya «Yüzünde
ben olan karım, filanın kızı...»; «boştur.» demiş olsa; —yüzünde, 'ben olmasa
bile— karısı, boş olur. Serahsî'nin Muhıyt'inde de böyledir.
Bir kimse; karısını
boşama niyyeti olmadan : «Şu, oturan; çocuğumun annesi Umre, boştur.»
dediğinde; oturan kadın, kendi karısı değil de bir başka kadın olursa; bu
durumda, karısı boş olmaz. Bahru'r- Râık'ta da böyledir.
Bir kimse, «İsmim;
filân kızı,, filandır.» diyen bfr kadını, nikahladıktan sonra: «Filan kızı,
filan kızı, filan müstesna olmak üzere, 'benim bütün karılarım, boştur.» dese;
hüküm bakımından, o kadından başkaları, boş olurlar. Diyanetçe ise, durum,
kendisi ile Aliahu Teâlâ arasındadır. Zahîriyye'de û'e böyledir.
Bir kimsenin, karısına
: «Talâkını borçlandım.» demesi ile, talâk vâki olmaz.
Âlimler, «talâkını
rehin bıraktım.» denilmiş olması hâlinde ise, ihtilâf etmişlerdir. Sahih olan
kavil ise, bu durumda da, talâkın vâki olmayacağıdır.
Bir kimse, karışıma :
«Talâkını al!« dese; o da; «Aldım» cevabını verse; talâk vâki olur.
Uyun isimli eserde :
«Bu durumda, niyyet şarttır.» denilmlşse de; esahh olan, niyyetin şart
olmadığıdır.
Bir kimse, karısına:
«Aliahu Teâlâ, seni boşadı.» dese; niyyeti olmasa bile, karısı, boş olur.
Hulâsa'da da böyledir.
Esahh olan budur.
Muhıyt'te de böyledir.
Mültekâ'da şöyle denilmiştir:
Bir kimse, karısına :
«Gerçekten, Aliahu Teâlâ, senin boşanmanı diledi.» veya; «...Allah takdir
eyledi.» yahut: «Boşanmayı diledim.» dese; talâk vâki olmaz.
Ancak, bunları
söylerken, talâka niyyet etmişse; talâk vâki olur.
Fakat, bu şahıs : «Talâkını
(= boşanmanı) diliyorum fveya ... İstiyorum; ...seviyorum; ...arzu ediyorum.)»
dese; bu durumda, niyyet etmiş olsa bile, talâk vâki olmaz. Hulâsa'da da
böyledir.
Bir kocanın, karısına
: «Talâkından uzağım.» demesi hususunda; âlimlerimiz ihtilâf etmişerdir. Sahih
olan —kavi!— ise, bu durumda, talâkın vâki olmayacağıdır. Fetâvâyi Kâdîhân'ds
da böyledir.
Koca, karısına :
«Talâkından uzağım.» veya : «Talâkından, sana berî oldum.» dese; sahih olan
kavle göre, bu durumda, niyyet etmiş olsa bile, talâk vâki olmaz. Serahsî'nin
Muhıyt'inde de böyledir,
Kocanın, karısına :
«Talâkından, ,beri oldum.» elemesi hususunda, âlimlerimiz ihtilâf etmişler ve
: «Bu durumda niyyet etmemişse, talâk vakî olmaz. Niyyet etmişse talâk vâki
olur.» demişlerdir. Esahh olan kavil ise bu sözle, talâkın vâki olacağıdır.
Hulâsa'da da böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Talâkını, sana bağışladım.» dese; bu bir ısmarlamadır. Eğer kadın, aynı
mecliste, nefsini boşarss; talâk vâki olur. Aksi takdirde, talâk vâki olmaz.
Bir kimse, karısına :
-Sen, boşsun! Ben de, üç gün muhayyerim.'» dese; talâk vâki; muhayyerlik
geçersiz olur.
Bir kimse, karısını,
mutallaka (= 'boşanmış) diye isimlen-dirse ve ona : «Ben, seni, mutallaka diye
isimlendirdim.» dese; kadına talâk vâki olmaz. Durum, kendisi ile Allahu Teâlâ
arasındadır. Bu halde, hüküm bakımından da, talâk vâki olmaz. Fetâvâyi
Kâdîhân'da da da böyledir.
Bir kimsenin, karısına
: «Talâkını, sana bağışladım.» demesi, açık bir sözdür. Bu durumda, talâka,
niyyet etmemiş olsa bile hüküm bakımından, talâk vâki olur,
«Talâkın, senin elinde
olmasına, niyyet ettim.» diyen kocanın, bu sözü, hem hüküm hem de diyanet
bakımından tasdik edilir.
Bir şahıs, karısını
boşamayı ister; kadın da : «Talâkımı trana bağışla.» yani «Ondan vaz geç.» der
ve bunun üzerine, koca : «Talâkını, sana bağışladım.» derse; bu sözü, hüküm
bakımından kabul edilir.
Bu şıahışP talâkı
niyyet ettiği haîde, karısına : «Talâkından kaçındım.» dese; yine kadın, boş
olmaz. Muhiyt'te de böyledir.
Bir koca, boşamayı
düşünerek, karısına : «Talâkını, terk ettim.» dese; karısı, boş olur.
Bu kimse: «Ben,
bununla .taiâki kasdetmedim.» derse; hüküm bakımından, sözü kabul edilir.
Hulâsa'da da böyledir.
Bir koca, karısını
boşama niyyeti ile : «Talâkının yolunu, boş, bıraktım.» dese; talâk vâki olur. Zahîriyye'de
de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Sen, boşsun.» deyip, sustuktan sonra bir de, «üç» dese; eğer, nefesinin
kesilmesinden dolayı susmuşsa; öç talâk vâki olur. Şayet, susması, nefesinin
kesilmesinden dolayı değilse; kadın, üç talâk boş olmaz. .
Bir kimse, karısına :
«Sen, boşsun.» deyip sustuktan sonra; ona : «Kaç?» denilince; «Üç» cevabını
verse; bu durumda, üç talâk vâki olur. Hulâsa'da da böyledir.
Bir kimseye : «Karını,
kaç talâk boşadın?» diye sorulsa da; o: «Üç» cevabını verdikten sonra: «Yalan
söyledim.» dese; hüküm İtibariyle,
bu sözü kabul
edilmez. Tatarhâniyye'de de
böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Sen, boşsun.» demiş ve «üç» diye ilâve etmeyi murat etmiş olsa; fakat «üç»
demeden, birisi onun ağzını tutsa veya adam «üç» diyemeden, o anda ölse, bir
taiâk vâki olur. Serahsî'nin Muhıyt'inde de böyledir.
Bu durumda, adamın
ağzını tutan el, kalkar kalkmaz, hiç beklemeden «üç işte üç» dese; bu sözü,
önceki sözünün üzerine hamledilir. Zahîriyye'de de böyledir.
Bir kadın, kocasına :
«Beni, üç talâk boşa.» deyince; adam, boşamak istese; bir, başka şahısda onun
ağzını eliyle tutsa; o elini kaldırınca da, koca : «Verdim.» dese, karısı, üç
talâk boş olur. Ze~ hıyre'de de böyledir. [15]
Talâk, zevcenin
zâtına, f= kendisine, bütününe, tamamına), izafe edildiği zsaman, vâkî olacağı
gibi; vücûdunun tamamı yerinde
kullanılan; ruh,
cesed, rakabe, baş, yüz, fere, boyun, cesed ve beden gibi, bir cüzüne [=
parçasına) izafe edildiği zaman da, vâki olur.
Meselâ: Bir koca, karışma:
«Sen, boşsun.»; «Boynun, boştur.»; «Rakaben, boştur.»; «Ruhun, boştur.»;
«Bedenin, boştur.»; «cesedin, boştur.»; «fercin, boştur.»; «B'aşın, boştur.»
veya «Yüzün, boç-tur.» dese, talâk vâki olur. Hidâye'de de böyledir.
Keza, koca: «Nefsin,
boştur.- deyince de, calâk vâki olur. «Sirâcü'l - Vehhâc'da da böyledir.
Koca, talâk lafzını;
kadının bedeninin tamamı anlamında kullanılamayan,'bir cüz'üne izafe ederse;
talâk vâki olmaz.
Meselâ : Koca,
karısına : «Elin, boştur.»; «Ayağın, boştur.» veya «Parmağın, boştur.» derse,
talâk, vâki olmuş olmaz. Serah3î'nin Mu-hıyt'İnde de böyledir.
Bir koca, karısının
bütün vücudunu kasdederek; ona : «Elin, boştur.» demiş olsa; kadın boş olur.
Sirâcü'l - Vehhâc'da da böyledir.
Keza, bir kimse, bu
niyyetle, karışma : «Göbeğin»; «Dilin»; «Burnun»; «Kulağın»; «Bacağın» veya
«Uyluğun,» «...boştur.» dese; yine karısı boş olur. Cevheretü'n - Neyyire'de de
böyedir.
Esahh olan ise, sırt,
karın ve fere gibi uzuvlara, talâk İzafe edildiği zaman, kadının boş olmayacağıdır. Kâfî'de de
böyledir.
Talâk, kadının
vücûdunun, bir cüz'üne f= parçasına)
izafe edilince de, kadın boş olur.
Meselâ : Bir kimse,
karısına : «Yarın boştur.»; «Üçte birin boştur.»; «Dörtte birin, boştur.» veya
«Binde birin, boştur.» demiş olsa, talâk vâki olur. Fetâvayi Kâdîhân'da da
böyledir.
Bir kocanın, karısına
: «Senin kanın, boştur.» demesi hâlinde, iki rivayet vardır. Sahih olan
rivayet, bununla, talâkın vâki olacağıdır. Sirâcü'l Vehhâc'da da böyledir.
Bu iki rivayetten,
muhtar (= seçilip, beğenilmiş) olanı
İse, bu kaville talâkın, vâki olmayacağıdır. Hulâsa'da da böyledir,
Bir kimse, karısına
: «Saçın, boştur.»; «Tırnağın, boştur.»
veya «Tükrüğün, boştur.* demiş olsa; bil-iemâ'
talâk vâki olmaz, Sirâcü'l - Vehhâc'da da böyledir.
Keza: Dişin, boştur.»
veya »Terin, boştur.» demekle da, talâk vâki olmaz. Fethu'l -
Kadîr'de de böyledir.
Bîr koca, karısına :
«Senin başın, boştur.» veya «Yüzün, boştur.» dese yahut elini karısının,
başına veya boynuna koyarak: «Bu âz^tn, boştur.» demiş olsa; esahh olan kavle
göre; bu kadın boş olmaz. Tebyîn'de de böyledir,
Fakat, koca, karısının
başını işaret ederek : «Bu baş, boştur.»' dese; sahih olan kavle göre; talâk
vâki olur. Nitekim, «Şu başın, boştur.» demek de, böyledir. Fetâvâyî
Kâdîhân'da da böyledir.
Koca, karısına :
«Dübürün, boştur.» dese: talâk vâki olmaz. Fakat: «Oturak yerin, boştur.» dese; talâk vâki
oİur.
Mürğînânî: «Arkan
boştur.» denilmesi hususunda, her hangi bir rivayet yoktur. Fakat, böyle
denilince, talâkın vâki olacağını söylemek, münasiptir.» demiştir. Gâyetü's -
Sürûcî'de de böyledir.
Bir kimsenin, karısına
: «Yarından yukarın, bir talâk; yarından aşağın da, iki talâk boştur.» demesi
hususunda, mütekaddimîn'-den de, mütea'hhirîn'den de, her hangi bir rivayet
yoktur.
Bu mes'ele, Buhârâ'da
vâki olmuştur.
Âlimlerimizden
bazıları : «Yukarı yarın, boştur; demekle, bir talâk vâki olur.» diye fetva
vermişlerdir. Çünkü baş, vücudun, yukarı yansındadır. Bu durumda, talâk da,
ona, izafe edilmiş olur.
Bazı âlimler ise : «Bu
durumda, üç talâk vâki olur.» diye fetva vermişlerdir. Çünkü, talâk, iki
yarıya, izafe edilmiştir. Baş, vücudun yukarı kısmında; fere ise, aşağı
kismındadır. Bu durumda, talâk, yukarı İzafe etmekle, başa; aşağı İzafe
edilmekle de, ferce izafe edilmiş olmaktadır. Muhiyt'te de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Yarım talâk, boş ol.» demiş olsa; kadın, tam bir talâk boş olur.
Koca, karısına :
«Talâkımın yarısı ile, boş ol.» dese; bu da, tam bir talâk, boşamak gibidir.
Serahsî'nin Muhıyt'inde de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Üç — defa — yarım talâk, boş ol.» dese, iki talâk vâki olur. Sahih olan budur.
Keza, koca : «Dört
—defa— yarım talâk boş ol.» dese; bu durumda da, iki talâk vâki olur.
Itâbiyye'de de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«İki talâkın yansı —kadar— boşsun.* dese; 'bir talâk vâki olur.
Koca, karısına : «İki
talâkın, üç nısfı boşsun.» derse; üç talâk vâki olur.
Koca, karısına: «Bir
talâkın yarısı ve bir talâkın da öçte biri ve bir talâkın da, altıda biri
boşsun.» dese; bu durumda da, üç talâk vâki olur.
Çünkü, her cüz'ü,
talâka izafe etmek nekredir. Talâk, kâbil-i tecezzi, değildir. (= Talâk, bir
bütündür; parçalara bölünemez.) Do layisıyle, talâkın, üçte birini, beşte
birini... zikrethmek, tamamını zikretmek gibidir.
Şayet, bu koca,
karısına : «Bir talâkın, yansı boşsun ve onun üçte biri, 'boşsun ve onun altıda
biri, 'boşsun.» demiş olsaydı; bu durumda bir talâk vâki olurdu.
Bu durumda da, bu
cüzlerin (= parçaların) tamamı, (= toplamı) bir talâkı tecâvüz etseydi; [=
parçaların toplamı, bir 'bütünü geçmiş olsaydı.) «Yine, bîr talâk vâki olurdu.»
diyenler olduğu gibi; «İki talâk, vâki olurdu.» diyenler âe, vardır. Muhtar
olan da budur. Se-rahsî'nin Muhiyt'inde
de : «Sahih olan, budur.» denilmiştir.
Meselâ : Bir adamın,
karışıma : «Sen, bîr talâkın yarısı ve onun üçte biri ve onun dörtte biri
boşsun.» demesi gibi. Zâhîriyye'de de böyledir.
Bîr kimse, karısına :
«Üç talâkın, yarısı —kadar— boşsun.» dese; kadın, iki talâk, boş olur.
Koca, karısına : «Her
üç talakın, üçte birleri —kadar— boşsun.» dese; kadın, üç talâk, boş olur.
Zehıyre'de de böyledir.
Bir koca, karısına :
«Sen, bir talâk ve yarım talâk, boşsun» veya «Sen, bir talâk ve dörtte bir
talâk, boşsun.» dese veya bunlara benzer bir şey söylese; kadın iki talâk, boş
olur.
Şayet koca : «Sen, bir
talâk ve onun yarısı...» veya : «Sen, bir talâk ve onun dörtte biri, boşsun.»
demiş olsaydı; kadın, bir talâk boş olurdu. Muhıyt'te de böyledir.
Bu, bazı âlimlerin
kavlidir. Muhtar olan ise, bu durumda, iki talâkın vâki olacağıdır. Cevheretü'n
- Neyyire'de de böyledir.
Bir kimse, karısını,
bir talâkın dörtte üçü veya dörtte dördü, boşamış olsa; maruf olan görüşe
göre, bir talâk vâki olur.
Diğer bîr görüşe-göre
de, bu durumda, üç talâk vâki olur.
Bu kimse, karısını;
dörtte beş talâk boşamış olsa; maruf olan görüşe göre, bu durumda, iki talâk;
kabul edilmeyen görüşe göre de, üç talâk vâki olur. Tebyîn'de de böyledir.
Bir kimse, karısının
birini bir talâk boşadıktan sonra, diğor karısına : «Seni de, onun talâkına,
ortak ettim,» dese; ikinci kadını da, bir talâk, boşamış olur.
Bu adam, üçüncü
karısına: «Seni de, onların talâkına, ortak ettim.» dese; bu kadın, iki talâk
boş olur.
Bu şahıs, dördüncü
karısına : «Seni de, onların talâkına, ortak ettim.» dese; bu.kadın, üç talâk
boş olur.
Bu adam, birinci
karısını, belli bir mal karşılığında boşamış ve sonra da, ikinci karışma :
«Gerçekten seni, onun talâkına, ortak ettim.» demiş olsa; İkinci kadın da boş
olur. Fakat, ona mal verilmesi, lâzım gelmez.
Fakat koca, ikinci
karısına : «Mal bakımından da, onun gibi olmak şartıyle; seni, onun talâkına
ortak ettim.» âer; kadın da, bunu kabul ederse; bu durumda, hem kadın, boş
olur; hem de, ona mal verilmesi gerekir. Kadın kabul etmezse; boş olmaz.
Zâhîriyye'de de böyledir.
Bir kimse : «Filan
kadın, üç talâk boştur. Filân kadın da, onunla beraberdir.» veya ikinci
karısına : «Seni talâkta, onunla ortak ettim.» dese; bu karılarından, her
biri, üçer talâk boş olur. Se-rahsî'nin Muhıyt'inde de böyledir.
Üç karısı olan bir
kimse, onlara : «Siz, üç talâk, boşsunuz." veya «Sizi, üç talâk boşadım.»
dese; bu kadınlardan
her biri, üçer talâk, boş olur. Bu durumda, üç talâk, bu üç kadına
taksim edilmez.
Fakat, koca,
kadınlara: «Üç talâkı, aranızda îkâ eyledim.- derse; bu üç talâk, kadınlar
arasında taksim edilir. Bu durumda, fıer biri, birer talâkla boş olmuş olur.
Bu durum, yukarıdakine benzememektedir. Gâyetii's - Sürûcî'de de böyledir.
Üç karısı olan ve
bîrini, bir talâkla boşamiş bulunan koca, diğer karılarına : «Sizi, onun, bu
tatlîkinde, ortak ettim.» dese; kadınlar, birer talâk, boş olurlar. Fetâvâyi
Kâdîhân'da da böyledir.
Dört karısı olan bir
şahıs, onlara : «Sizi, üç talâk, boşadım.» dese; herbirine üç talâk vâki oJur.
Bu adam, karılarından
birine : Sen, beş talâk boşsun.» deyince, o kadın: «Bana, üç talâk kâfi gelir.»
cevabını verse; Koca da: «Üç talâk, senin. Kalanı da, arkadaşlarının.» demiş
olsa; bu durumda, önceki karısı üç talâk boş olur. Diğerlerine ise, bir şey
vâki olmaz. Çünkü, üçten fazla zikredilen talâk geçersiz olur. Kalan İki talâk,
arkadaşlarına vâki olmakla, bir şey olmaz. Serahsi'nln Muhıyt'inde de
böyledir.
iki karısı olan, bir
kimse, onlara: «İki talâk, aranızdadır.» dese; bu kadınlar, birer talâk boş
olurlar.
Keza, bu koca : «Sizi,
bu iki talâka, ortak eyledim.» dese; yine, bu kadınlar, birer talâk boş
olurlar.
Fakat, 'bu adamın;
'bir karısını, iki talâk boşadıktan sonra : «Onun talâkına, ikinizi, ortak
ettim.» demesi hâli, böyle değildir. Bu durumda, o iki talâk, önceki kadına
,vâki olmuştur. Sirâcü'l - Vehhâc'da da böyledir.
Bir kimse, kanlarından birini, bir talâk; diğerini,
iki talâk boşadıktan sonra; üçüncü karısına : «Seni, onlara, ortak ettim.»
dese; cimâ' yapmış olsun, olmasın; bu kadın, üç talâk boş olur. Itâblyye'de de
böyledir.
Bakkalı'd e
zikredildiğine göre :
Bir kimse, karısını,
üç talâk lboşıadığı zaman, diğer karısına: «O talâktan, sana da nasip ayırdım.»
dediğinde, bir talâka, nlyyet etmişse; İkinci karısı, bir talâk boş olur
.Şayet, bu sözü söylerken, —bu üç talâkın her birinden— nasip (= pay, hisse)
almasına niyyet etmişse; bu durumda, bu kadınların her biri, tlç talâk, boş
olur.
Müntekâ'da şöyle
zikredilmiştir:
Bir karısını
boşadıktan sonra, onu geri almış bulunan şahıs, diğer bir karısına :
«Gerçekten seni, filân kadının talâkına, ortak ettim.» dese; o kadın da
boşanmış olur.
Koca, karısına : «Filân
kadının talâkına, seni de, ortak ettim.» dese; fakat, o kadın, tatlîk edilmiş
olmasa veya, bu kadın, bir başkasının nikâhı altında buiunmasa, bu adamın
karısına, talâk lâzım gelmez. Bu hükümde, başkasının nakâhı altında bulunan
kadının, kocası tarafından, boşanıp, boşenmamasi da müsavidir.
Bu şahıs, işaret
ettiği karısını —sonradan— boşasa veya buna niyyet etse bile, ikinci karısı
boşanmış oimaz. Önceden, böyle söylemiş olması, talâk sayılmaz.
Birş, İmâm Ebû Yûsuf
(R.A.Vun, şöyle buyurduğunu, rivayet etmiştir.
Şayet, bu adam :
«Seni, boşadığım kadının talâkına ortak ettim.» derse; bu kadın boş olur.
Bakkâlî'de
zikredildiğine göre :
Bir kocanın, karısını;
başkasının karısının talâkına ortak etmesi, sahih olmaz. Ancak, bu şahıs :
«Onun karısına, , îkâ eylediği talâkı, bende, karıma karşı îkâ eyledim.» derse;
bu durumcja, karısı boş olur.
Bişr, İmâm Ebû Yûsuf
(R.A.)'un, şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
Azâd edilmiş ve
nefsini ihtiyar etmiş bulunan, bir cariyenin kocası; diğer karısına :
«Gerçekten, onun talâkına, seni de, ortak ettim.» dese; ikinci kadın için,
talâk vâki olmaz.
Keza, taiâksiz
ayrılan, her fırka böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Seni, şu fırkaya, ortak ettim.» veya «Seni, benimle o kadın arasındaki
ayrılığa, ortak ettim.» dese; talâk-ı bâin, vâki olur. Koca, üç talâka jıiyyet
ederse, kadın, üç talâk boş olur.
Bu kimse : «Ben,
talâka, niyyet etmedim.» dese; hüküm bakımından, sözü geçersiz olur. Diyanet
yönündense, onunla, Allahu Teâ-lâ arasındadır. Muhiyt'te de böyledir.
Dört karısı olan, bir
şahıs; oniara : «Bir talâk, aranızdadır.-» demiş olsa; bu kadınlardan her biri,
birer talâk boş olur.
Keza, bu adam, karılarına
: «İki talâk aranırdadır.» veya «üç talâk»...»; «Dört talâk, aranızdadır.»
demiş olsa; yine, bu kadınlara, 'birer talâk vâki olur.
Fakat, bu adam,
kanlarının her biri için, ikişer veya üçer taiâk'a niyyet edere; bu kadınlar,
ikişer veya üçer talâk 'boş olurlar.
Bu kimse, niyyetsiz
olarak : «Beş talâk, dördünüzün arasındadır.» demiş olsa; her biri, ikişer
talâk boş olur. Bu hüküm, sekiz talâka kadar böyledir.
Bu kimse, —sekizden
fazla— meselâ: «Dokuz talâk, aranızdadır.» derse, bu durumda, kadınlardan her
biri, üçer talâk boş olur. Fethu'! - Kadîr'de de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Sen, boşsun ve sen.» dese; kadın iki
talâk boş olur.
Fetvada: «Bu durumda, kadın, bir talâk, boş olur.» denilmiştir.
Bir kimse, iki
karısından birine hitap ederek : «Seri boşsun.» dedikten hemen sonra; ikisine
birden : «İkinizde.» dese; önceki kadın, iki talâk; sonraki kadın ise, bir
talâk boş olur.
Adam, iki karısından
birine : «Sen boşsun, 'hayır, belkide sen.» demiş olsa, bir talâk vâki olur.
İkinci, karısına da, talâk niyyeti olmadan : «Sen.» demiş olsa; onun için,
talâk vâki olmaz. Fakat, birinciye hitap ederken : «Sen boşsun ve sen.» demiş
olsa, ikinci kadın da boş olur. Nitekim : «Şu boş ve şu da...» denildiği
zaman, durum yine böyledir.
Fakat, niyyetsiz
olarak: «Şu boştur: şu da...» dese; ikinci kadın, boş olmaz.
Ancak, koca : «Şu ve
bu boştur.» demiş olsa; bu kadınlara, birer talâk vâki olur.
Koca : «Şu, şu boştur.» dese; ilk kadın boş olmaz.
Ancak: «Şu, şu
tâlikânl (= ikisi boştur.)» derse; iki kadın da, birer talâk boş olurlar.
Eğer koca : «Ssn,
sonra sen, sonra sen boşsun.» derse; son kadın boş olur. Ba cümleyi *ve»
bağlacı ile : «Sen ve sonra sen ve sonra sen.-." şeklinde söylemiş olsa;
hüküm yine aynıdır.
Bu durumlarda,
talâk-lafzını, cemi sıygası Ile( boşsunuz şeklinde) kullanırsa veya 'bu lafzı
önce söylerse; ,kadin]-ann hepsi de, birer talâk boş olurlar. Zahîriyye'de ve
Uâbiyye'de de böyledir.
Keza, dört karısı
olan, bir kimse, kanlarından birine : «Sen.-» sonra diğerine : «Sen.» sonra da
diğer birine : «Sen.« ve sonra da sonuncusuna : ^Sen, boşsun.» dese; bu son
kadın, boş olur. Fetâvâyl Kâdthân'da da böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Öç talâk, boşsun.» dedikten sonra; diğer karısını kasdederek : «Bu da, senin
gibidir.» veya «Bu da, seninle beraberdir.» dese;, müteakiben de : «Ben onun
oturmasını, kas-detmiştim.» iddiasında bulunsa; onun, bu sözüne inanılmaz. Bu,
İkinci kadın da, üç talâk, boş olur.
Fakat, bu şahıs, üç
talâkla boşadtğı karısına : «Gerçekten, seni boşadım. İşte, bu da, senin
gibidir.» veya ... seninle beraberdir.» dese; sonraki karısı, bir talâk, boş
o!ur. Çünkü, burada, kocanın : «Sepi boşadım.* demesi, bir talâk manası İfade
etmektedir.
Bu kimse, konuştuğu
kadına; önce : «Bu da, seninle beraber, boştur.» demiş olsaydı; nîyyet
etmemesi hâlinde, muhatabı olan, bu kadın,'boş olmazdı. Itâbiyye'de de
böyledir.
Asıl'da zikredüdiğine
göre :
Bir kimsenin, üç
karısı olsa da, bu şahıs : «Şu, boştur.» veya "Şu ve şu boştur.» dese; bu
durumda, adamın üçüncü karısı, boş olur. Birinci Me ikinci'karısından,
hangisinin boş olacağı hususunda ise, koca muhayyerdir. Muhıyt'te de böyledir.
Dört karısı olan, bir
şahıs : «Sen boşsun.» veya «Şu ve şu Ve şu —boştur.—» demiş olsa; bu koca da,
önceki, iki karısı arasında, muhayyerdir. Serohsî'nin Muhiyt'inde de böyledir.
Bu kimse, şayet: «Şu
boştur.» veya «Şu ve şu ve şu boştur.^ derse; dördüncü ve üçüncü kadın, boş
olur. Koca, önceki iki kadın hususunda ise, muhayyerdir. Yani, birinci ve
ikinci kadınlardan, hangisini dilerse, onu boşar.
Şayet bu kimse : «Şu
boştur ve şu da...» veya «Şu ve şu boştur.» dese; bu durumda; birinci kadın
ile dördüncü kadın boş olur. Koca, ikinci ile üçüncü arasında, muhayyerdir.
Hangisini dilerse, o boş olur. Muhıyt'te de böyledir.
Koca : «Sen boşsun;
hayır, belki de şu.» veya «Şu veya şu; hayır, belkide şu —boştur—.» dese;
birinci ve dördüncü kadın boş olur. İkinci ve üçüncü kadınlar arasında, koca,
muhayyerdir.
Bir koca : «Umre
boştur veya eve girerse Zeynep...» dese ve Zeynep eve girerse; bu durumda, koca
muhayyerdir: Hangisini dilerse, onu boşar.
Bir kimse, karısına :
«Sen,, üç talâk boşsun.» veya : «Filâne bana, haramdır.» dedikten sonra; «Ben,
bu sözümle, yemin kasdettim.» diye iddia etse; aradan, dört ay, geçinceye
kadar, durumu açıklaması için zorlanmaz. Dört ay geçtikten sonra, durumunu
ikrar etmezse; ya, talâkı açıklaması veya ilâda bulunması hususunda zorlanır.
Bir kimse, karısı
için: «Boştur.»; kölesi için de: «Hürdür.» dedikten sonra, durumu açıklamadan
ölse; İmâm-ı A'zam Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre; köle, azâd edilmiş; talâk da,
bâtıl olmuş olur. Kadına, mîras hakkının yansı; metırinin de dörtte üçü
verilir. Kocası, bu karısına cima' etmemişse; kadına mîras verilmez.
Ses-ahsî'nin Muhıyt'-inde de böyledir.
Müntekâ'da
zikredildiğine göre:
Bir kimse, karısına :
«Sen, boşsun;, hayır, belki de sen boşsun.* dediği zaman, bu kadın; iki talâk
üzere boş olur.
Bu koca, karısına :
«Sen, bir talâk boşsun; hayır, belki de, bir talâk...» dese; yine kadın, iki
talâk boş olur.
Keza, bu şahıs,
karısına : «Sen, bir talâk boşsun; hayır, belki de sen, bir talâk, boşsun.»
demiş olsa; kadın, yine iki talâk, boş olur.
İmâm pbû Yûsuf (R.A.)
şöyle buyurmuştur:
Bir kimse, karısına :
«Sen, boşsun; hayır, belki de, sen...» dediği zaman; bu kadın, önceki sözle,
bir talâk, boş olur. İkinci sözden dolayı, bir şey lâzım gelmez. Ancak, bu
durumda, koca, ikinci talâka da niyyet etmiş olursa; bu da, vâki olur.
Şayet, bu koca, iki
karısına hitap ederek : «Sen, boşsun; hayır, belki de İkiniz.* demiş olsa;
önceki kadın, iki talâk; sonraki de, bir talâk; boş olur.
Asıl'da zikredildiğine
göre :
Bir kimse, karısına :
«Seni, dün bir talâk, boşadım; hayır, belki de İki talâk boşadım.» demiş olsa;
kadın iki talâk boş olur. Muhıyt'te de böyledir.
Bîr kîmse, cima"
etmiş olduğu karısına : «Sen bîr talâk boşsun; 'hayır, belki de, iki talâk
boşsun.» demiş olsa; 'bu kadın, üç talâk boş olur.
Koca, bu sözü, cîmâ'
etmemiş bulunduğu, karısına söylerse; bu kadın, bir talâk boş oiur.
Bir koca, karılarından
birine : «Sen boşsun ve boşsun ve boşsun; hayır, belki de şu...* demiş olsa;
son kadın, bir; önceki ise, üç talâk boş olur.
Üç karisi olan, bir
kîrnae : «Sen boşsun ve sen; hayır, belki de, hepiniz boşsunuz.» dese;
kadınların hepsi de, birer talâk boş olurlar. Serahsî'nin Muhıyt'ind© de
böyledir .
Bir şahıs, cima'
etmediği karışma : «Bu, bir talâk,
boştur; bir, bir; hayır, belki de, şu
başkası; işte başkası...» demiş olsa; cima' etmediği karısı, bir;
diğeri ise, »üç talâk boş olur. Eğer, Önceki kadına da, cima' etmiş olsaydı; o
da, üç talâk, boş olurdu. Itâbiyye'-de de'böyledir.
Bir kimse, karışma :
«Sen, bir taiâk boşsun; hayır, belkî de yarın...» dese; bu durumda kadın, bk
talâk :boş olur. Bir gün sonranın, fecrinin tulu' ettiği zaman da, diğer talâk
vâki olur. Fetâvâyi Kâdîhân'-da da böyledir.
Bir kimse, kanlarından
birine : «Sen, taiâk-ı ric'î ile boşsun; diğeri de, talâk-ı bâin iie boştur;
hayır belki de bu...» dese; önceki kadın, İki; sonraki ise, bir talâk boş oiur.
Şayet, koca : «Sen, üç
talâk, boşsun; hayır belki de, bu... dese; hu iki kadın da, üçer talâk boş
olurlar,
Eğer: «... hayır,
belki de, bu boştur.» demiş olsaydı; İkinci kadın, bir talâk boş olurdu.
Itâbiyye'de de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Sen, bir talâk, boşsun; Hayır...» veya «... bir şey değil.» demiş olsa; talâk
vâki olmaz.
İmâm Muhammed (R.A.)'e
göre, bu durumda, bir talâk-ı ric'î vâki olur.
Koca, karısına : «Sen,
fcir talâk, boşâun. Hayır, veya «... bir şey değil.- veya «...boş değil.» demiş
olsa; bu durumda,'bil - ittifak, bir şey vâki olmaz. Kâfî'de de böyledir.
Bir kimsenin,
karısına: «... üç talâk veya hayır.» demesi mes'elesi, ihtilaflıdır. Esahh
ol<an kavil ise, bu durumda, talâk'ın vâki olmayacağıdır. Itâbiyye'de de
böyledir.
İbn-i Semâ'a,
Nevâdir'de, İmâm Muhammed (R-A.)'in, şöyte buyurduğunu, rivayet etmiştir:
Bir talâk mı, üç talâk
mı boşadığı hususunda şüpheye düşen kimse, karısını, bir talâk boşanuş
sayılır.
Ancak, bu kimse; üç
talâk hususunda, kalbî yakîn veya zann-ı galip hasıl ederse; bu durumda, üç
talâk boşamış olur.
Bu durumda, koca :
«Ben, o talâkın, üç olmasına azmediyorum.» veya «Bence, o, üç talâktır.» derse;
yine üç talâk olmuş olur.
Bu, talâk konusunun
geçtiği mecliste hazır bulunan, âdil kimseler : «O, bir talâk idi.» derlerse;
bunların sözleri doğrulanır ve ,ka-bûi edilir. Zehıyre'de de böyledir.
Bir koca, karısına :
«Sen, bir talâk veya iki talâk boşsun.» derse; durumu, kendisinin açıklaması
gerekir.
Koca, bu sözü, cima'
ettiği karısına söylemişse; bir.talâk vâki olur. Bu durumda, koca İçin, bir
muhayyerlik yoktur. Zahîriyye'de de böyledir.
Kudûi'i şöyie
demiştir:
Bir kimse, kendisi İle
talâk arasında hiç bir alâka bulunmayan V3 üzerine talâk vâki olması söz
konusu olmayan taş ve hayvan gibi bir.şeyi, karısının yanında tutarak : «Bir.»
veya «Boşadım.» yahut «Bu veya bu boştur.» dese; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ile
İmâm Ebû Yûsuf (R-A.)'a göre, karısı boş olur.
Fakat, bu kimse;
nikâhlısı ile başka bir kadını, bir taraya getirip: «Onun boş olduğu gibi...»
veya «Bu veya bu boştur.» dese; karısını boşama niyyetinde olmadığı müddetçe;
karısı boş olmaz.
Keza, bir kimse;
karısının nikâhı İle bir başka kadının nikâhım, birlikte söz konusu ederek :
«Bu veya bu boştur.» veya «Onun, boş olduğu gibi...» demiş olsa; Imâm-ı A'zam
Ebû 'Hanîfe (R.A.)'ye göre; karısını boşamaya niyyet etmediği müddetçe, bu
şahsın karısı boş olmaz. .
Çünkü, buradaki
yabancı kadın da, İnşâ bakımından mahal değilse de haber yönünden, nikâha
nrahaldir. Aslında, bu sîga, haber sîgasıdır.
Bu durumda koca : «O
kadını, kocasının boşamış olduğu gibi; be;i de, bir talâk boşadım.» dese;
fakat, karısını boşamaya niyyet etmiş olmasa; karısı boş olmaz.
Hişâm'ın Nevâdir'de zikrettiğine göre, İmâm Muhammed (R.A.) şöyle buyurmuştur:
Bir kimse, karısı ile
bir yabancı kadını söz konusu ederek : «Bîri, bir talâk; diğeri, üç talâk
boştur-» dese; bu durumda, karısı bir talâk boş olur.
İmâm MufiDmmed (R.A.),
Ziyâdât'ta şöyle buyurmuştur:
Süt emmekte olan, iki
küçük nikâhlısı bulunan bir kimse : «Bunlardan birisi, üç talâk boş olsun.»
dese, bunlardan biri üç talâk boş olur. Bunun, hangisi olduğunu, kocanın
açıklaması gerekir.
Koca, bu durumu
açıklamadan, bir kadın gelip, bunların ikîsînf birlikte veya ayrı ayrı
emzirirse, bu nikâhlılardan, her ikisi de boş olur. Muhıyt'te de böyledir,
Bir kimse, hayattaki
bir karısı ile ölü bir karısından bahsederek : »Bunlardan biri, boşanan kadın
gibidir.» dese; sağ kadın, boş olmaz. Fetâvâyî Kâdîhân'cte da böyledir.
Ziyâdât'da şöyle
denilmiştir :
Bir hür ve bir de
câriye karısı olan ve bunların her ikisine de cima' etmiş bulunan bir kimse :
«Bunlardan birisi, iki talâk boş olan gibidir.» demiş ve cariyeyi azâd etmiş
olsa; bilâhare de iki talâkla boşadığmın, câriye olduğunu açıklasa; bu câriye o
şatfısa, hürmet-İ galîza ile haram olur.
Şayet, bu kimsenin
kanlarından iter ikisi de, câriye ofsaydı ve koca : «Bunlardan biri, iki taiâk
boş olan gibidir.» dedikten sonra; her ikisini de lazâd etse ve bilâhare de
'hastalanıp, bu hâlinde; hangi karısını boşamış olduğunu açıklamış bulunsaydı;
bu kadın, kendisine, hürmet-i galîza ile 'haram olurdu.
Bu durumda, adam ölse;
miras, bu kadınlar arasında, yan yarıya olurdu. Çünkü mîras hakkmda, bir
açıklama yok gibidir. Muhiyt'te de böyledir.
Bir şahsın nikâhı
altında bulunan, iki cariyenin sahibi, bu cariyelerden bahisle : «Onlardan
biri, hür gibidir.» dedikten sonra: koca, efendinin azâd ettiğini, iki talâk
boşamış olsa; bilâhare, —koca, bir şey açıklamadan — efendiden, hangi cariyeyi
azâd etmiş olduğu sorulduğunda, o da, durumu açıklasa; azâd edildiği belli
olan kadm, iki talâk boş olmuş olur.
Bu kadın, hürmet-İ
gaiîza ile haram olmaz; Öç Irayız, iddet bekler.
Şayet, efendi; hangi
cariyeyi azâd ettiğini 'belirtmeden ölmüş olsaydı; kocadan, hangisini boşamış
olduğunu, açıklaması istenirdi. Koca, hantjisini boşamış olduğunu açıklayınca
da; İmâm Efaû Hanîfe (R.A.)'ye 'göre, o câriye, kocasına, 'hürmet-î galîza ile,
'haram olurdu.
Çünkü, bu durumda, o
kadının talâkı ikidir, İddeti de, iki hayız müddetidir.
Şayet, bu cariyelerin
efendisi, ölmemiş fakat gaip olmuş olsay: di; bu durumda, kocanın, hangisini
boşamış bulunduğunu, açıklaması istenmezdi.
Fakat, önce, koca, bu
iki karısından 'bahisle : «Bunlardan biri, iki talâk boş gibidir.» dedikten
sonra; cariyelerin efendisi: «Kocanın boşadfğı, hürdür.» demiş olsaydı; bu durumda, kocadan, hangisin! boşadığını, açıklaması
istenirdi.
Kocanın, boşadiğıni
açıkladığı câriye, önce boşanmış ve bilâhare. hürriyetine kavuşmuş olurdu.
Bu durumda, kadın;
kocasına, hürmet-i galîza ile haram olur. Id-deti ise, üç hayız müddeti olur.
Bazı nüshalarda da «iki hayız olur.* şeklinde yazılıdır. Kâfî'de de böyledir.
İmâm Muhammed (R;A.), Câmi'de şöyle buyurmuştur:
Bir kimse, cima' etmiş
bulunduğu iki karısına : «İkiniz, iki talâk boşsunuz.» demiş olsa, kadınlardan
her biri, birer ta!âk-ı ric'î île, boş olur.
Bu şahıs, karılarından
her hangi birine rücu etmeden,[16]
onlara : üç talâk, boş gibisiniz.» dese; kimi kasdettiğini, açıklaması gerekir.
Bu koca, kimi
kasdettiğini, kanlarından birinin iddeti, tamamla-na kadar açıklamazsa; geride
kalan kadın, üç talâk boş olur.
Şayet, bu iki kadının
İddeti, birlikte tamamlanırsa; üç talâk, hiç birine vâki olmaz.
Âlimler: «Burada
kasıt, bu üç talâkın, bu kadınların birine tayin edilmemesi halidir. Bu durumda
bile, bu üç talâk, bu iki kadından, belli olmayan birine vâkidir.
Kocanın da, bu
durumda, talâkı, bu kadınlardan birine, îkâ hakkı yoktur. Fakat, bu koca,
iddeti bittikten sonra, bu kadınlardan biri ile, evlenme hakkına, sahiptir.
Bu kadınların, iddeti
birlikte biter ve koca, bunları —yine—birlikte nikahlamak isterse; bu, caiz
olmaz. Birini nikahlaması, caizdir. Geride kalan İse, üç talâk boş olmuş olur.
Kocanın da, bu
durumda, talâkı, bu kadınlardan birine, îkâ hakkı risi, bir başka şahısla
evlenir ve o şahıs, cima' ettikten sonra ölür
veya bu kadını
bossrsa; ilk koca, Eddetinl tamamladıktan sonra, bu kadını nikahlayabilir.
Koca, diğer karısını daha önce, nikahlamış bulunsa bile, yine, bu sonraki
kadını nikâhlıyabilir.
Keza, bu İki kadın,
îddetlcrini tamamladıktan sonra; birisi ölmüş olsa; kocanın, kalan kadını,
nikahlaması caiz olur. Çünkü, hu durumda, ölen kadında, bir şey ta'yin etmek
mümkün değildir ki, kalan İcadın, !üç talâk, boş olsun.
Fakat, kadınlardan,
ikisi de, sağ olduğu ha'de, koca, bunlardan birini nikahlarsa; bu caiz olmaz.
Ancak, :bu durumda da, üç talâkın, birine vâki olduğu açıklık kazanırsa;
ciğerinin nikâhlanması caiz olur.
İmâm Muhammed (R.A),
2iyâdât'da şöyle buyurmuştur:
Bir kimse, nikâhı
altında bulunan fakat cirnâ' etmemiş olduğu, ı_aşka bir şahsa alt iki cariyeden
bahisle : «Bunlardan birisi, İki taiâk, boş olmuş gibidir.» dedikten sonra;
bunlardan birini satın almış"olsa; bu talâkın, satın almadığı kaçışma ait
olduğu, açıklık kazanmış olur.
Bu (cadılardan,
birinin ölmesi hâlinde de, hüküm aynıdır.
Şayet, bu koca, bu
kadınların ikisini de satın almış olsa: talâk, mücmel olarak, bu İki kadsn
arasında olur. Böyle olunca da, kocanın, talâk konusunda, bir açıkloma yapma
hakki da olmaz,
Koca, bu kanlarından
birine cima' ederse; talâkın, diğerine vâki Olduğu açığa çıkar. Çünkü, kocanın,
işini salah üzere yapması gerekir.
Kocanın, bu
kadınlardan birine, cima' etmesi helâldir. Koca, cima' yaptığı kadından,
talâkı bertaraf etmiş olur. Çünkü, iki talâkla, boşanmış olan câriye, nikâh
mülkiyeti sebebi ile, helâl olmaz.
Bir koca, cima' etmiş
bulunduğu iki karısından bahisle: «Biri, bir; diğeri, üç talâk boştur.»
dedikten sonra, hangisinin bir, hangisinin üç talâk boş olduğunu bsîirtmese ve
ayrıca, bu hususta, bir niyyeti de bulunmasa; bu koca, îddetleri içinde olmak
şartı ile, üç talâkı, dilediği karışma, îkâ edebilir. Ancak, iddetleri tamam
olduktan sonra, üç talâkı, karılarından birine îkâ etme hakkına, sahip değildir.
Bu kadınlardan, iddeti
önce tamamlanan bâino, diğeri ise, üç talâk boş olur.
Şayet, koca;
karılarından, İkisine de cima' etmemişse; mes'eie, hâli üzere kalır. Ve kocsmn,
üç talâk:, karılarından birine, îkâ etme hakkı olmaz.
Bu durumda, kocanın,
bu karılarından biri ile evlenmesi câîz olur. Diğeri il-e evlenemes. Muhıyt'te
ds böyledir.
Dört karısı olan bir
şahıs, bunlardan birini, üç talâk boşasa; kadınlar ds, boşamanın, kime ait
olduğu hakkında şüpheye düşüp, her biri, talâkın kendisine -ait olduğunu inkâr
etss; bu durumda koça, onlardan hiç birine yaklaşsrrraz. Çünkü, koca; bu
kadınlardan birini, kendisine hsram kılmıştır. Ve haram olanın, bu dört
kadından her birinin olması, mümkündür.
Âlimlerimiz: -Hor mal,
zaruret indinde mubahtır, Bunda, taharri de, caiz olmaz. Ferçler de, bu
babdandır».demişlerdir.
Âlimlerimiz: -
«Kesilmiş hayvanlarla, İaşeler, birbirine karışmış olsalar; araştırılır. Çünkü, iaşe, zaruret hâlinde
mübâh olur.
Bu kadınlar,
isterlerse; nafaka hususunda hâkime müracaat edip, kocaları aleyhine, dava
açabilirler.
Bu durumda, hakim;
karılarından hangisini boşadığını açıklayana kadar; kocayı, cezalandırır. Bu
kadınların nafakaları da, koca tarafından karşılanır
Bu duruinda, münasip
olan, her kadının, bir talâk, boş olmasıdır
Bu koca, karılarından
üçü ile, tezevvüc etse; nikâhları sahih olur. Böylece de, dördüncü kadının
boşanmış olduğu ortaya çıkar.
Cima' hususunda ise;
âlimlerimiz: «İhtiyata uygun olan, bu kocanın, karılarına yakın olmamasıdır
Şayet, üçüne yakın olup, cima' ederse; dördüncünün talâkı açıklık kazanmış
olur» demişlerdir
Bu kimse, karılarından
biri kocaya gitmeden, dördünü bir nikâh edemez : Bu kadınlardan biri, bir başka
kocaya varır; yeni kocası ona clmâ' ettikten sonra ölür veya onu boşarsa; iddet
bekledikten sonra, bu kadın da, eski kocası ile evlenebilir
Cami isîmü eserde,
şöyle zikredilmiştir:
Bu kadınlardan her
bîri, kendilerinin üç talâk üzere boşanmış bulunduğunu iddia eder; bu hususta,
kocaya yemin^ teklif edildiği halde; b, yemin etmekten kaçınırsa: kadınlardan
her biri üçer talâk boş olmuş olurlar.
Şayet, koca; her biri
için yemin ederse; hüküm, yemin hususundan önce, —yukarıda— söylemiş olduğumuz
gibidir. El-İhtihyâr, Şerhu'l Muhtâr'da
da böyledir.
Bu durumda, iki karısı
olan kimsenin, karılarından birini, nikahlarsa; diğerini boşadığı meydana
çıkar. Bu hüküm, üç talâk olduğu zaman geçerlidir.
Şayet, talâk; talâk-i
bâin ise; bu şahıs, karılarını yeniden nikâh-Iiyabilir. Talâk, talâk-ı ric'î
ise, bu durumda da, bu şahıs, karılarına, ric'at edebilir.
Talâk, üç talâk olduğu
zaman, kadınlardan birisi, açıklama yapılmadan ölürse; erkek için, en güzel
olan davranış; boşanan kadın açıklanmadan, diğer kadınlara cima' yapmamasıdır.
Erkeğin, boşanan kadını açıklamadan, cima1 yapması da caizdir. Bedâi'de de
böyledir.
İki karısı olan bir
kimse : «Bunlardan biri, boşanmış gibidir.» demiş ve hangisini boşadığıni
açıklamadan, kadınlardan birisi ölmüş olsa; geride kalan kadrn da, boş olur.
Bu kadın, ölmemiş olsa
da koca, bu karılarından birine cima' etse veya öpse; yahut birinin talâkına
yemin etse veya müzâharede bulunsa veyahut boşasa; bu durumda, diğerinin
boşanmış olduğu açığa çıkar.
Bu adam, kanlarından
bîri, öldükten sonra : «Ben, onu kasdet-mlştim.» dese; bu kadın, vâris olamaz.
Kalan kadın da, boş olur. Hu-lâsa'da da böyledir.
Bu koca, karılarından
birini, bizzat, belirterek boşadıktan sonra: «Ben, bu talâkla, ikisini de irâde
eyledim.» dese; bu kocanın sözü, mu.teber ve geçerli olur. Zahîriyye'de de
böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Sen, birden, ikiye kadar, boşsun.» veya «Birin yansından ikiye kadar,
boşsun.» dese; bu durumda kadın, bir talâk boş olur,
lmârn~i A'zam Ebü
Hanîfe (R.A.)'ye göre, bir kimse, karısına : «Birden, üçe kadar, boşsun.» veya
«Birin yarısından, üçe kadar boşsun.» dese; bu durumda, karısı, iki talâk boş
olur. Hidâye'de de böyledir.
Bu şahıs, «Birden, üçe
kadar, boş ol.» veya «Birin yarısından, üçe kadar boş ol.» demekle, bir talâka
niyyet etmiş olsa; bu niy-yeti, hüküm bakımından tasdik edilmez. Gâyetü's -
Sürûcî'de de böyledir.
Bir kimse : «Birden,
ona kadar, boş ol.» demiş olsa; İmâm Ebû Hanıfe (R.A.)'ye göre, kadın, iki
talâk, boş olur. TebyîiTde de böyledir.
Bir kimse, karısına:
«Birin yarısından, diğerine kadar boşsun.» veya «Birden, bire kadar boşsun.»
demiş olsa; bu da, bir talâk olur. Sirâeül - Vehhâc'da da böyledir.
Hİşâm, İmâm Ebû Yûsuf
(R.A.)'un, şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
Bir kimse, karışma:
«Gerçekten, birle, üçün arası, boşsun.» demiş olsa; bu durumda, bir talâk vâki
olur. Muhıyt'te de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«İkiden, ikiye kadar, boşsun.» demiş olsa; İmâm Ebû Hanîfe (R-A.)'ye göre, bu
kadın, iki talâk boş olur. Itâbiyye'de de böyledir.
Karısına: «Geceye kadar, boşsun.» veya «Aya kadar, boşsun.»
yahut «Seneye kadar, boşsun.» diyen kimsenin durumu hakkında, şu üç şekil, söz
konusu olabilir:
1- Bu sözü
söyleyen kimse, —o anda— talâkın vukuuna niyyet etmiş olabilir. Bu niyyetle
olunca da, taİâk, o anda vâki olur.
2- Bu kimse,
talâkın; talâkı izafe ettiği zamandan sonra, vâki olmasına niyyet ederse;
talâk, izafe edildiği vakitten sonra vâki olur,
3- Bu kimse,
bu sözü söylediği zaman, hiç bir şeye niyyet etmiş olmazsa; bu durumda, bize
göre. talâkın izafe edildiği zaman gelmeden, talâk vâki olmaz.
'Karısına: «Yaza
kadar, boşsun.» veya «Kışa kadar, boşsun.» diyen kimsenin durumu da,
yukarıdaki kimsenin durumu gibidir.
Keza, «Bahara kadar...«;
«Güze kadar...» diyen kimse hakkındaki, hüküm de böyledir. Muhıyt'te de
böyledir,
Bir kimse, karısına :
«Sen bir müddete (veya bir zamana) kadar, boşsun.» dediğinde, belli bir zamana
niyyet etmişse; bu zaman gelince talâk vâki olur.
Bu sözü söylediği sırada,
hiç bir şeye niyyet etmemişse, bu durumda, aiti ay sonra, talâk vâki olur.
Bu kimse, karışma :
«Yakın bir zamana kadar, boşsun.» demiş ve bu sözü söylediğinde, hiç bir şeye
niyyet etmemişse; bir ay sonra, talâk vâki olur. Aksi takdirde, bir gün sonra,
talâk vâki olur. Fetâ-v:yî Kâdîhân'da da böyledir
Bir kimse, karışma :
«Buradan, Şam'a fcsdar boşsun.» demiş olsa; bu kadın, bir ta!âk-ı ric'î boş
olur. Hidâye'de de böyledir.
Bir koca, karısına ;
«Sen, ikide bir taiâk boşsun.» demiş ve bu sözü ile : «Sen, iki ve bir talâk
boşsun.» demeye niyyet etmişse; bu durumda, cîmâ' etmiş bulunduğu karısı üç
taiâk boş olur.
Bu sözün muhatabı olan
kedin, cima' etmemişse; o, birtalâk.boş olur.
Fakat, adam, bu sözü :
«Sen, iki ile beraber bir talâk, boşsun.» manâsına gelmesi niyyeti ile
söylemlşse; bu durumda, kadın; cima' ettiği kadın da olsa; cima' etmediği kadın
da olsa; üç taiâk boş olur. Fethu'l - Kadîr'de de böyledir.
Ancak, bu kimse, «iki»
kelimesini zarf niyyeti ile zikretmişse; bir taiâk vaki olur. Çünkü, talâk'ın
zarf ofması doğru değildir. Bu sebeple, zikrettiği bu «iki» kelimesini, boş
yere söylemiş olur. Sirâcü'l -Vehhâc'da da böyledir.
Keza, bir kimse,
karısına: «Üç içinde, bir talâk, boşsun.» dediğinde; «Üç ve bir...» veya «üçle
beraber bir^-.» talâka, niyyet etmiş olsa: kadın, etmiş olsa: kadın, üç talâk,
boş olur.
Keza: «İki'de (= iki
içinde) iki talâk boşsun.» diyen kimse, bu sözü, «iki ve iki» veya «iki ile
beraber iki» talâk niyyeti ile söyle-mişse; yine üç talâk vâki olur.
Koca, «iki'de bir» sözünü,
bir niyyeti olmadan söylemlşse; bir talâk; kezâ,.«üç'de bir» sözünü de, aynı
şekilde söylemişse; yine, bir talâk vâki olur.
«İki de iki» sözü de,
niyyetslz söylenirse; iki talâk vâki olur. Muhıyt'te de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Sen, Mekke ile 'boşsun.» veya «Mekke'de boşsun.» demiş olsa; kadın, o, anda,
nerede bulunursa bulunsun, boş olur.
Bu kimse, karısına:
«Sen, evds boşsun.» der ve bu sözü île de, onun Mekke'ye gelmesini kasdettiğini
iddia ederse; diyanet itibarı İle, bu kimsenin, sözünün doğruluğuma inanılır;
hüküm bakımından ise, inanılmaz.
Bu koca, karısına:
«Eğer Mekke'ye girersen o zaman, boşsun.» derse; bu kadın, Mekke'ye girmedikçe,
boş olmaz.
Adam : «Eve girdiğin
zaman, boşsun.» derse; durum, yine yukarıdaki gibi, fiile bağlıdır. (Yani,
kadın, eve girmedikçe, boş olmaz.) Hidâye'de de böyledir.
Bir adam, gölgede
bulunan karısına : «Güneşte, boşsun.» dese, kadm-, bulunduğu yerde boş
olur.
Koca, karısına :
«Namazında, boşsun.» dese; kadm, rükû ve secde edene kadar, boş olmaz.
Koca : «Orucunda,
boşsun.» dese; fecir, doğar doğmaz, kadın boş olur. Sirâcü'l - Vehhâc'da da
böyledir.
Bir koca. kakışına
: «Hastalığında (veya derdinde)
boşsun.-demiş olsa; kadın, hasta olana
kadar, boş olmaz. Fethu'l - Kadîr'de de böyledir.
Bir koca, karısına :
«Eve girdiğin zaman, bir talâk, boşsun.» dese; bir talâk, sözün söyîendiçji
anda vâki olur. Gâyetü's-Sürûcî'dö de böyledir.
Bir koca, karısına :
«Hfayjz olduğun anda, boşsun.-
veya «Hayzınla beraber, boşsun.» dediği halde; kadın hiç hayız olmasa, boş olmaz. Ancak,
hayız olup kan gördüğü sırada, boş olur.
Bu kadın, sürekli
hayız oluyorsa; temizlenmediği müddetçe, boş olmaz. Ancak, içinde bulunduğu
hayız halinden temizlenir ve bir daha hayız olursa; bu durumda beş olur.
Tehâvî Şerhi'nde de böyledir.
Bir koca, karısına :
«Eve girmen (veya hayız olman) sebebi ile boşsun.» demiş olsa; kadın eve
girmedikçe (veya hayız olmadık-çaj boş olmaz. Bdırü'r - Râcfcta'd'a böyledir.
Bir koca, karısına :
«Elbisenin içinde, 'boşsun.» demiş olsa; Kadın, o anda boş olur.
Keza, bir koca,
karısına : «Sen, boşsun ve sen, bastasın.» dedikten sonra «Ben, hasta olduğun
zamanı kıasdettim.» dese; bu sözüne, hüküm bakımından inanılmaz. (Yani, karısı,
boş olur.) Diyanet bakımından ise, bu sözü, kendisi ile Aliahu Teâlâ arasındadır.
Fathu*!-Kodîr'de de böyledir.
Bir kimse, karısına:
«Mekke'ye gittiğinde, boşsun.»
veya «Şu elbiseni giydiğinde, boşsun.» dese, kadın, bu İşleri yapmadıkça
boş olmaz. Muhiyt'te de böyledir
Bir koca,
karısına: «Benim bilgimde...» veya «benîm
hesabımda...» yahut «Benim reyimde...» «boşsun.» demiş olsa; talâk vâki
olur. Zâhiriyye'de de böyledir. [17]
Bir kimse,
karısına:, «Sen, yarında...»
veya «Yarın...» «...boşsun.»
dese; şayet, bir niyyeti yoksa; kadın, ikinci günün fecri doğarken, boş olur.
Koca : «Ben, yarınki
günün sonunda, boş olmasına nîyyet etmiştim.» derse; bu sözüne, diyanet
yönünden inanılır. Gerçek, kendisi ile Aliahu Teâlâ arasındadır.
Bu kimsenin sözüne,
hüküm bakımından inanılır mı?
Bir kimse : «Yarın
boşsun.» demişse, bil - Icmâ' sonraki sözüne inanılmaz.
«Yarında boşsnn.»
demesi halinde ise, sonraki sözüne inanılıp inanılmaması hususunda ihtilâf
edilmiştir: İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ye göre, bu sözüne inanılır. İmâireyn'e göre
ise, İnanılmaz.
Keza, bir kimsenin
«ramazan ayı...» veya «ramazan ayında, boşsun.» veya «filan ay» yahut «...
ayında boşsun...» demesi halinde de, yukarıdaki ihtilâf vardır.
Bîr kimse .karısına :
«Sen, ramazanda boşsun.» dese; kadın, ra-mazıan ayının başında boş olur.
Koca, karışma :
«Perşembe gününde, boşsun.» dese; karısı, gelecek perşembe günü girdiği
tzaman, boş olur.
Bu şalısın : «Ben,
gelecek ramazanı kasdetmıştim.» demesine, hüküm bakımından inanılmaz. Diyanet
bakımından inanılır. Gerçek, kendisi ile Aliahu Teâlâ arasındadır. Muhıyt'te de
böyledir.
Bir kimse, karısına,
perşembe günü : «Sen, perşembe günü (veya perşembe gününde) boşsun.» demiş
olsa; içinde bulunduğu perşembe günü talâk vâki olur. Zehıyre'de de böyledir.
Mecmö'u'n - Nevâzil'de
şöyle denilmiştir:
Bir kimse, cum'a günü,
karısına : «Sen, cum'a günü (veya cum'a gününde) boşsun.» demiş olsa; karısı, —
içinde bulundukları — cum'a günü boş olur. Bu şekilde, bir niyyeti yoksa;
talâk, gelecek cum'aya kalmaz. Muhıyt'te de böyledir.
Bir kimse, şaban
ayının içinde, karısına : «Sen,
ramazanda boşsun.» demiş olsa; şaban ayının son gününde, güneş batınca, karısı
boş olur.
Koca, karısına : «Sen,
yazda (veya kışta, babarda yahut sonbaharda) boşsun.» dese; söylenilen vakit
gelmeden, kadın, boş olmaz. Ancak, o vakit gelince, kadm, boş olur. Fetâvâyi
Kâdîhân'da da böyledir.
Bir kimse, ramazan
ayının yarısında, karısına, yemin ederek:
«Sen, kadir gecesi boşsun.» dese;
İmâm-ı A'zam Ebû Hanîfe
(R-A.)'ye göre, bir
sonraki ramazan çıkmedan talâk vâki olmaz.
İmâmeyn'e göre ise,
müteakip ramazanın yansı geçince, bu adamın karısı 'boş olur. Fetâvâyi
Kârfîhân'da da böyledir.
Yemin eden kimse, eğer
câhil tabakadan ise, içinde yemin ettiği ramazanın, yirmi yedinci gecesi,
yemini bozulmuş olur. Çünkü, onların ekserisinin örfünde, kadir gecesi, o
gecedir. Hâvî'de de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Altı gün sonra, boşsun.» dese; yedinci gün, güneş batmca —talâk— vâki olur.
Tatarhâniyye'de de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Sen, bu gün yarın, boşsun.» veya -Sen, yarın bu gün, boşsun." dediği
zaman; bu iki vakitten, önce zikredilen, geçerli olur. Yani, ilk cümleye göre,
kadın, «bu gün»; ikinci cümleye göre ise, «yarın» boş olur. Hidâye'de de
böyledir.
Bir adam, karısına :
«Sen, bugün ve yarın, boşsun.» derse; o anda, bir talâk vâki olur. Bundan
;başka, talâk vâki olmaz.
Fakat, koca : «Sen,
yarın ve bugün, 'boşsun.» derse; karısı, bir talâk, içinde bulunul-an gün, bir
talâk da, müteakip gün boş olur. Sîrâcü'l - Vehhâc'da da böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Sen, bugün, boşsun.» dese ve hemen ilâve ederek : «Veya, yarın geldiği zaman,
boşsun.» demiş olsa; bu sözü söylediği sırada, bir talâk vâki olur. Bir gün
sonra gelince, kadın İddet içindedir ve ikinci talâk da vâki olur. Fetâvâyi
Kâdîhân'da da böyledir.
Bir kimse, karısına:
«Sen, —yarın geldiği zaman— bugün, 'boşsun.» demiş olsa; bu kadın, bir sonraki
günün fecri doğduğu zaman, boş oli"-. Zehıyre'de de böyledir.
Bir kimse, geceleyin,
karısına : «Sen, gecende ve gündüzün-de, boşsun.» dediğinde, bu sözü söylediği
sırada, bir talâk vâki olur. Şayet, niyyeti yoksa, gündüz, bir şey vâki olmaz.
Fakat, her vakit için
bir talâka niyyet etmişse; gündüz de, bîr talâk vâki oiur.
Bu şahıs, geceleyin,
karısına : «Sen, gûndüzünHo ve gecende boşsun.» dediğinde; bir talâk, bu sözü,
söylediği sırada; bir talâk da, fecrin doğuşu esnasında vâki olur.
Keza, bu şahıs,
karısına, geceleyin.: «Sen, gecende ve gündüzünde, boşsun.» veya gündüz
vaktinde : «Sen, gündüzünde ve gecende, boşsun.» dese; her vakitte, bir talâk
vâki olur.
Keza, koca, karısına :
«Sen, yemende ve içmende, boşsun.» veya «Sen, oturmanda ve kalkmanda boşsun.»
dese; «kadın, kocasının dediği, bu şeyleri yapmadıkça, talâk vâki olmaz.
Kadın, kocasının
dediği, bu fiillerden, birisini yapınca, talâk vâki olur.
Bu durumda, koca, bir
talâka niyyet etmişse, bir talâk vâki olur.
İbn-İ Semâ'a,
Nevâdir'de, İmâm Muhammed (RA)'In, şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
Bir kimse, karısına :
«Sen, gündüzde ve gecede boşsun.» dese; eğer bu sözü, gündüz söylemişse, kadın,
bir talâk; gece söylemlşse, iki talâk boş olur. Muhıyt'te de böyledir.
Bir kimse, karısına,
günün ortasında : «Sen 'bu günün evve-llnde (—başında) boşsun.» dese; bu
durumda, kadın, iki talâk boş olur.
Ancak ,koca : «Sen, bu
günün, âhirinde (— sonunda) ve evvelinde l~ başında) boşsun» derse; bu durum
da, kadın, iki talâk boş olur.
Çünkü, günün evvelinde
denilen talâk, günün âhirinde, vfiki olur. Bu durumda, bir talâk vâki olmuş
olur. Fakat günün sonunda başlanana gelince; günün evvelinde vaki olmaz. Anoak
bu, iki talâk olarak vâki olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bir koca, karısına :
«Sen, bu saat, yarın boşsun.» dese, kadın, bu söz söylenince, 'boş olur.
Koca : «Ben, bu saat
ifâdesi ile, yarının, bu saatini kasdettim.» dese bile, bu sözü, hüküm
bakımlından, doğru kabul edilmez. Gerçeği ise kendisi ile, AH ahu Teâlâ
arasındadır. Muhıyt'te de böyledir.
Müntekâ'da
zikredildiğine göre :
Bir kimse^ karısına :
«Sen, yarın ve yarından sonraki gön, boşsun.» dese; saaece, bir gün sonraki
talâk vâki olur.
Kocanın, («arısına :
«Dün ve bugün boşsun.» demesi hâlinde de, bir talâk vâki olur.
Fakat, koca : «Bu gün
ve dün, boşsun.» derse; kadın, iki talâk boş olur.
Şayet bu koca,
karısına : «Sen, bugün, dün ve evvelki gün, boşsun.» derse;
karısı, üç talâk boş olur.
Itâbiyye'de de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Sen, bu gün ve yarından sonra, boşsun.» dese; İmâm-ı A'zam Ebû Hanîfe fR.A.)
ile İmâm Ebû Yûsuf (R.AJ'a göre, bu kadın, iki talâk boş olur. Fetâvâyİ
Kâdîhân'da da böy-'böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Sen, yarın veya yarından sonra, boş-1 sun.» dese; bu kadın, yarından sonraki
gün, boş olur. Çünkü, bu iki vakitten birisi, zarf kılınmış olmaktadır.
Aslolan : Bir kimse,
talâkı; iki vakitten birine îzâfe edince; bunlardan, sonuncusunda talâk vâki
olur. Kâfî'de de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«S-en, bugün ve yarın veya yarından sonra boşsun.» der ve bir niyyeti
bulunmazsa; bir talâk vâki olur. Serahsî'nîn Muhiyt'inde de böyledir.
Fakat, bu kimse; bu üç
günün, her biri için, birer talâk niy-
yet ederse; bu
durumda, üç talâk vâki olur: Fethu'l - Kadîr'de de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Sen, bir talâk boşsun; bu sana, yarın vâki olsun.» dese; bir gün sonranın,
fecri doğarken ka.dın, boş olur.
Ancak, bu şahıs,
karısına : «Sen, boşsun; talâk vâki olmaz; ancak yarın —vâki olur.» derse; !bu
durumda, kadın, bu sözün söylendiği anda boş olur. Serahsfnin Muhıyt'inde de
böyledir.
Bir kimse, karışırca :
«Her ayın başında, boşsun.» deyince; kadın, her ayın başında, üç talâk boş
olur.
Adam : «Her ay,
boşsun.» derse; kadın, bir talâk boş olur. Zehıy-re'de de böyledir.
Bir koca, karısına :
«Sen, her cum'a, boşsun.» dediğinde;
eğer karısını her cüm'a günü, boşama
niyyetinde ise; karısı, her cum'a günü, bir talâk boş olur.
Kocanın, böyle bir
niyyeti yoksa; icadın, —sadece— bir talâk, boş olur. Bchru'r - Râık'ta da
böyledir.
Bir kimse,
karısına: «Her gün...» veya
«Ebediyyen...»; «Günlerce...» yahut «Bugün ve yarın veya yarından
sonra...», «... boşsun.» demiş olsa; kadın, bir talâk boş olur.
Keza, koca, karısına:
«Sen, bugün ve ay başı boşsun.» dese ve her gön boşadığma niyyet etse; kadın,
her. gün, bir talâk boş olur.
Koca,' karısına: «Sen,
her günde, bir talâk boşsun.» demiş olsa; her gün, bir talâk vâki o|ur.
Keza, koca, karışıma :
«Her günde...» veya »Her günün yanında...» yahut «Her gün geçtikçe...», «...
başsun.» demiş olsa; her yeni günde, bir talâk vâki olur. Böylece, üç günde,
üç talâk tamamlanır. Se-rahsî'nin Muhıyt'inde de böyledir.
Bişr, İmâm Ebû Yûsuf
(R.A.)'un, şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
Bîr kimse, karısına :
«Günler sonra, boşsun.» dese; bu kadın, yedi gün sonra, boş olur.
Muafla, İmâm Ebû Yûsuf
(R.A.)'un, şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
Bir kimse, zil - kâde
ayının, bir foaç günü geçtiği sırada, karısına : «Sen, zil - kâde ayında
boşsun.» dese; kadın, bu sözün söylendiği sırada boş olur.
Koca, karısına :
«Günün, geldiğinde, boşsun.» demiş ve bunu gece söylemişse; gelmekte olan
günün, fecri tulü' ettiği zaman, kadın boş olur.
Koca, bu sözü, gündüz,
kuşluk vaktinde söylemişse, bir sonraki günün, aynı saati gelince, karısı boş
olur.
Koça: «Gün geçince, boşsun.» der ve bunu
geceleyin söylerse; müteakip günün, güneşi batınca, karısı boş olur.
Bu sözü, kuşîuk
vektinde söylemişse; müteakip günün, aynı vakti gelince, karısı boş olur.
Koca, karısına : «Üç
gün gelince boşsun.» der ve bunu, gece söylerse; üçüncü gün, fecir
doğarken, kadın boş olur.
Bu sözü, kuşluk
vaktinde söylemişse; kadın, dördüncü
gün, fecir doğarken, boş olur.
Koca: «Üç gün geçince, boşsun» demiş ve bu sözü
geceleyin
söylsmiş olursa;
üçüncü gün güneş batarken, kadın boş olmuş olur, Câmi'ın bazı nüshalarında:
«Dördüncü gün, aynı vakit gelmedikçe, kadın boş olmaz.» denilmiştir.
Ivluhıyî'te de böyledir.
Bir şahıs,- evlendiği
gün, karısına : «Sen, dün boşsun.» demiş olsa; bu sözünden dolayı, bir şey
vâki olmaz.
Ancak, bu kimse,
dünden önce, evlenmiş olursa; bu sözü söylediği zaman, bir talâk vâki olur
Bir koca, karısına :
«Ben seninle evlenmeden önce, sen boşsun.» dese, bir şey vâki olmaz. Hidâye'de
de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Seninle evlendiğim zaman, seninle nikahlanmadan önce, sen boşsun.» veya
«Seninle evlenmeden önce, seninle nikâhlandığım zaman, sen boşsun.» yahut
«Seninle evlendi- ■ ğim zamsn, ssn boşsun." yahut «Seninle
evlendiğim zaman, işte sen, evlenmeden önce, boşsun," demiş olsa; önceki
iki şekilde, bil - ittifak, nikâh akdedildiği zaman, kadın, boş olur.
Üçüncü şekilde ise,
İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Muhammet! (R.A.)'e göre, talâk vâki olmaz.
Fethu'I - Ksdîr'de de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Bir aydan önce, eve girersen...» veya «Filân adam, bir aydan önce,
gelirse..-», «... sen boşsun.» der ve kadın, bir ay'sonra eve girer veya adam,
bir ay sonra, gelirse, talâk vâki olmaz.
Ancak, kadın; bir ay
tamamlanmadan eve girer veya adam, bir sy tamûmlanmacten gelirse; talâk vâki
olur,
Bir kimse, karısına:
«Bu aydan önce, sen boşsun.» dese; karısı, o anda, boş olur.
İmamlarımızın üçüne
göre de, koca; karısını, ayın ortasında ayırdığı halde; kadın, eve girse veya
filan adam, ayın tamamında gelse; kadın iddetli olduğu için, ayrılığın
geçersizliği ortaya çıkmaz. Muhıyt'-te'de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Filân adam, ölmeden, bir ay önce, boşsun.» demiş ve o adam da, bu sözün
söylenişinden, bir ay geçtikten sonra ölmüş olsa; bu kadın, —adamın ölümünden—
bir ay önce, boş olmuş olur. Bu, İmâm-ı A'zam Ebû Hanîfe (R.A.)'nin kavlidir.
İmâmeyn'e göre, bu
kadın; o adamın, ölümünden sonra, boş olur Bu adam, bir ay geçmeden ölürse, bil
- icmâ kadın boş olmaz.
Bir kimse, karısına :
«Ramazandan 'bîr ay önce, boşsun.» dese; bil - ittifak, şaban ayının başında,
boş olur.
Bîr kimse, karısına :
«Filân adamın ölümünden, bir ay önce, üç talâk veya bâin olarak boşsun,»
dedikten sonra; karısı İle, bir bedel karşılığında anlaşarak, ayrılmış olsıa;
bir ay tamamlanınca da o adam ölse; kadın, iddet içinde ise; ya, üç talâk vâki
veya ayrılığı geçersiz olur. Koca, ayrılık bedelini, karısına geri verir. Bu
da, İmâm-ı A'zam (R.AO'ın kavlidir.
İmâmeyn'e göre ise, bu
durumda, üç talâk vâki olur. Hol (= ayrılık) de, geçersiz olmaz. Hal ile
birlikte, üç talâk vâki olur.
Şayet, bu adam,
kadının iddetînden sonra, ölürse ve kadın da, cîmâ' yapılmış bir kadın değilse,
onun iddet beklemesi gerekmez. Bu durumda, üç talâk vakî olmadığı gibi, bil -
icmâ' hal de bâtıl olmaz. Sî-râcü'I - Vehhâc'da da böyledir.
Bir kimse, karısına : «Benim ölümümden...» veya «Senin. Ölümünden-..», «bir ay önce,
boşsun.» dedikten sonra; kendisi veya karısı ölse; kadın, hayatının son
cüz'ünden, bir ay önce, boş olur. İmâmeyn'e göre ise, bu durumda, kadın, boş
olmaz. Serahsî'nin' Muhıyt'-inde de böyledir.
Bir kimse,
karısına: «Filân, filân adamların
ölümünden, bir ay önce, boşsun.» der ve 'bu şahıslardan birisi, bir ay
tamamlanmadan örrce, ölürse; bu adamın
karısı, bu sözünden dolayı ebedlyyen boş olmaz.
Bu yeminden itibaren,
bir ıay geçtikten sonra; bu şahıslardan biri ölürse, diğer şahsın ölümüne
bakılmaksızın, kadın, boş olur.
Şayet koca, karısına ;
«Filân, filân şahısların gelmesinden, bir ay önce boşsun.» demiş ve bu
şahıslardan bîri yeminden İtibaren bir ay geçtikten sonrar diğeri de daha sonra
gelmiş olsa; kadın, boş olur. Çünkp, ikisinin birden gelmesi, âdetten, mümkün
değildir. Bundan dolayıdır ki, bu şekle itibar edilmez.
Koca, karısına :
»Kurban ve ramazan bayramları, gelmeden bir ay önce, boşsun.» dese; ramazan
hilâli görününce, kadın, boş olur. Çünkü, ramazan bayramı, kurban bayramı ile
bir arada bulunamaz. Talâkın vukuu ise, öncekine teaiiuk eder. Muhıyt'te
de'böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Kurban bayramından, bir gün önce, boşsun.» dese; kadın, o anda boş olur.
Keza, koca : «Kurban
bayramından, bir gün önce, boş olmakla, boşsun.» demiş olsa; karısı, o anda boş
olur, Zehıyre'de de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Sen, bir def'a fosyız görmenden, bir ay önce, boşsun.» demiş ve kadın da, bir
ay geçtikten sonra, bir veya iki gün kan görmüş olsa; İmâm Ebü Hanîfo (R.A.)'ye
göre, üç gün kan görmedikçe, bu kadın, boş olmaz.
Sahih olan ise, bu
kadının, o anda, boş olacağıdır. Serahsî'nfn Mu-htyt'inde de böyledir.
Müntokâ'da, İmâm
Muhammed (R.A.)'in şöyle buyurduğu nakledilmiştir :
Bir kimse, karısına :
«Yarından, hemen önce...» veya «Filân adam gelmeden, hemen önce...»,
«...iboşsun.» demiş olsa; buradaki «hemen önce» sözü, «göz yumup, açacak kadar
zaman» manasına gelir.
Hâkim Ebû'l - FazI:
«Filân adamın, gelmesinden hemen önce...» sözü, doğru değildir. Sshih o!an.
filân adam gelince, talâkın vâki olacağıdır.» demiştir. Muhıyt'te de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Kurban bayramından sonra, btoşsun.» dese; kadın, bîr gece sonra boş.olur.
Koca, barışma :
«Kurban bayramı günü İle birlikte, boş ol» demiş olsa; bayram gününün şafağı
sökünce, kadın, boş olur. Serahsî'nin Mu-hiyt'İnde de böyledir.
Bir kimse, karışma :
«Sen, benim ölümümle...» veya «Senin ölümünle...», «...boşsun.» demiş olsa; hiç
bir şey vâki olmaz. Kâfi'd e de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Sen, cum'adan önceki günden önce, boşsun.» veya «Cum'adan sonraki günden
sonrta, boşsun.» dese; bu iki mes'elede de, kadın, cum'a günü, boş olur.
Bu hususta, asıl kaide
:
Koca, karısına : «Bu
günden başka bir ayda boşsun.» veya «Bugünden gayri bir ayda, boşsun.» dese;
kadın, o gün geçince, boş olur.
Buna benzer, bir söz
söylediğinde, «İlla (= ancak] bu günde...» dese; kadın, sözün söylendiği zaman
boş olur. Muhıtyt'te de böyledir.
Talâk, iki fiile
ta'iık edilirse (= bağlanırsa); bu fiillerden, sonrakinin meydana geldiği
zaman, talâk vâki olur. Çünkü, birinci fiil meydana geldiği zaman, talâk
muallaktadır.
Şayet talâk, iki
fiilden birine, ta'lık edilirse; bu durumda, Önceki fiil meydana geldiği zaman,
talâk vâki olur. Her fiil meydana geldiği zaman, talâkın, vâki olacağı vakit,
gelmiş olmaktadır. Çünkü, burada, fiiller birbirinden ayrıdır.
Eğer talâk; vakte veya
fiile ta'iık edilir ve bu durumda, fiil önce meydana gelirse; talâk, vâki olur;
vaktin gelip gelmediğin-a bakılmaz.
Falcat, bu durumda,
vakit önce girerse; fiil meydana gelmedikçe, talâk vâki olmaz. Sanki, bunlardan
ikisi de, zamanmış gibi telâkki edilir. Ve talâk, birine izafe edilir.
Bir kimse, karısına :
«Filân şahıs geldiği zaman ve filân şahıs da geldiği zaman, sen boşsun.» dese;
bu şahıslardan her ikisi de gelmeden, kadın, boş olmaz.
Fakat, bu şahıs;
cezayı öne alır ve : «Sen, boşsun; filân ve filân şahıs gelince.» derse; bu
durumda, bu şahıslardan biri —önce— gelince; kadın boş lur.
Bu şahıs, cezayı
ortaya alıp : «Filân gelince, sen boşsun ve filân gelince.» dese; durum yine
aynıdır. Yanı, bunlardan birinin —önce — gelmesi ile, kadın, boş ohır,
Serahsı'nın Muhiyt'inde de böyledir.
İkinci şahsın gelmesi
İle, hiç bir talâk vâki olmaz. Ancak, onun gelmesi ile de, talâka niyyet
ederse; bu durumda da, talâk vâki olur. Muhıyt'îe de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Varın 'gelince ve yarından sonra gelince; sen boşsun.» dese; bir sonraki
günün (= yarının) sonunda, talâk vâkî olur.
Bir kimse, yatan
karısına : «Kalktığında ve oturduğunda, sen boşsun.» dese; kadın, bu fiillerin
ikisini de yapmadıkça boş olmaz.
Şayet kadın, kalkar ve
bir müddet bu durumda kaldıktan sonra oturur ve 'bir müddet böyİe durursa veya
bunun aksini yaparsa, yine boş olur.
Koca, karısına:
«Kıyamında ve kuudunda (= Ayakta durduğunda ve oturduğunda) boşsun.» dese; bu
fiillerden biri meydana geldiği zaman, kadın boş olur. Kadın, bu fiillerden
ikisini de aynı zamanda yap- . sa; birinden dolayı talâk vâki olur; iki talâk
vâki olmaz.
Bir koca, karısına :
«Filân adam, g-eldiğj zaman veya filân adam geldiği zaman, sen boşsun.» dese;
bu şahıslardan biri gelince, bir talâk vâki olur.
Keza, bir koca,
karısına : «Ay başı, geldiği zaman veya filân şahıs geldiği zaman, sen
boşsun,» dese; bunlardan 'hangisi önce gelirse; o zaman kadın boş olur.
Fakat, bu şahıs :
"Ay başı veya filân şahıs geldiği zaman, sen boşsun.» dediğinde; adam önce
gelirse, —yine —talâk vâki olur. Ancak, önce ay başı gelirse; adam gelene
kadar, talâk vâki olmaz. Serâhsî'nin Muhsyt'inde de böyledir.
Bir kimse, karısına :
<ıAy başı ve filan geldiği zanran, sen boşsun.» derse; talâk bu iki şarta
ta'lik edilmiş olur. Bahsedilen zaman geldiğinde bir talâk; diğer şart tahakkuk
ettiğinde de bir talâk vâki olur. Kâfî'de de böyledir,
Bir kimse, câriye oian
karısına: «Yarın geldiği zaman, sen iki talâk, boşsun.»; bu cariyenin efendisi
de, ona : «Yarın geiince, sen hürsün.» dese; bu durumda, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.j
i!e İmâm Ebö Yûsuf îR,A,)'a göre; bu kadın, zevc-i aharla tezevvüe etmeden, bu
kocasına helâl olmaz. Bu kadının iddeti de, üç hayizdir. Hidâye'de de böyledir.
Bir kimse, karısına r
«Seni boşadiğim zurnan, sen boşsun ve seni boşamadiğım zaman, sen boşsun.»
dediği halde; ölene kadar, ka-nsını 'boşamasa;'koca öiünce, iki talâk vâki
olur.
Eğer, koca : «Seni
boşamadığım zaman, sen boşsun ve seni boşa-dığım zaman, sen boşsun.» dese ve
karısını boşamadan önce ölse; bir bir talâk vâki olur. Tebyîn'de de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Seni boşamadığırn da (veya seni ne zaman koşam az İsem) sen boşsun.» deyip
sussa; âlimlerimizin İttifakı ile, bu durumda, bir talâk vâki olur.
Kocs, karısına : -Seni
boşamad'ğım zaman, sen boşsun.» dediği halde bir niyyeti bulunmasa; bu durumda,
kadın, susunca; bir talâk boş olur.
Keza, koca, karısına :
«Boşamadığım vakit seni boşamadığınr cihetle, seni boşamadığım gün; sen
boşsun.» dese; kadın bir. talâk, boş olur.
Koca, karısına : «Bir
zaman, seni boşamiyoruın.» veya <=Bir müddet, seni boşamıyorum.» dediği
halde bir niyyeti yoksa; aîti ay geçmeden, bu kadın boş plmaz. Fethu'I -
Ksdîr'de de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Seni boşamadığım gün, sen boşsun.» dese; o gün g>#ana kadar, talâk vâki
olmaz. Itabiyye'de do böyledir
Bir**kimse, karısına :
«Seni nikahladığım gün, seni boşadım.» demiş ve kadını da geceleyin nikahlamış
olsa; bu kadın, bir talâk boş olur. Fakat, koca : «Ben, günün beyazlığını
kasdettim.» derse; hüküm bakımından, sözü doğru kabul edilir. Hidâye'de
de-böyledir.
Bir koca, karısına :
«Geceleyin nikahlarsam, sen boşsun» der ve gece olunca da nikahlarsa; kadın bir
talâk boş olur. Sirâcü'î -Vehhâc'da da böyledir
Bir koca, karısına :
«Seni nikahladığım gün, boşsun.» der ve ;bu sözü, üç defa tekrarlarsa;
nikahladığı zaman, kadın, üç talâk boş olur. Serahsî'nin Muhıyt'inde de
böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Seni her boşamadıkça, işte, sen boşsun.» der ve susarsa; bu durumda kadın,
arka arkaya üç talâk boş olur. Bu durumda, talâkların, hepsi birden vâki olmaz.
Bu kimsenin karısı,
cima' etmediği 'bir kadınsa, ona, bir talâk vâki olur. Diğerleri vâki olmaz.
Tebyîn'de de böyledir.
Bir kimse, karışma :
«Seni boşamadığım gün, (veya, o gün ki, seni boşamadım) işte, sen boşsun.»
derse, niyyetine 'bakılır: Eğer, koca : «Ben bu sözümle, karımı, bu anda
boşamayı kasdettim.» derse, kadın, o anda boş olur.
Fakat, koca : «Ömrümün
son 'gününe, niyyet eyledim.» derse; bu bu sözüne de inanılır.
Adamın, bu hususta,
bir niyyeti yoksa; İmâm €bû Hanîfe (R.A.)'ye
göre, bu durumda, karı
- kocadan biri ölene kadar, talâk vâki olmaz.
Imâmeyn'e göre, bu
şahıs, susar susmaz talâk vâki olur. Muzma-rât'ta da böyledir.
Bir koca, karısına:
«Ben, seni boşamadığım zaman, (veya, o zaman ki, ben seni boşamadimsa) sen
boşsun.» dese; kan - kocadan biri ölmedikçe, talâk vâkf olmaz.
Ancak, bu ifâdesi Ue,
şart kasdetmiş olursa, hüküm böyledir. Fakat, bu ifadesi ile zaman
kasdetmişse; bu durumda, sükût edince talâk vâki olur.
Bir niyyeti yoksa;
İmâm Ebû Hanîfe (R.AJ'ye göre, karı - kocadan biri ölene kadar, talâk vâki
olmaz.
Imâmeyn'e göre, adam,
susar susmaz, talâk vâki olur. Kâfî'de de böyledir.
Bir kimse, karışırca :
«Ne zaman yanına oturursam, sen boşsun.» dese; yanına oturunca, kadın, üç
talâk boş olur.
Koca, karısına : «Ne
zaman, sana vurursam, sen, boşsun.» dese ve karısına iki eliyle vursa; kadın,
iki talâk boş olur.
Bir eli ile vurduğu
zaman, parmaklan bir birinden ayrı olsa ve böyle değse bile, bir talâk vâki
olur.
Bir kimse, karışma :
«Seni, her boşadıkça, sen boşsun.» der ve onu bîr talâk boşarse; bu durumda,
İki talâk vâki olur. Biri, bu boşaması, biri de, önceki söylemesi sebebi ile,
vâki olur.
Şayet, koca : «Ne
zaman, benim talâkım sana vâki olursa, sen boşsun.» demiş olsa; bu adam,
karısını boşadığt zaman, üç talâk vâki olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da dıa böyledir. [18]
Bir kimse; güneş ve ay
gibi adetle ilgisi olmayan şeylere veya benzerlerine işaret ederek; karısına :
«Bunun adedi kadar, boşsun.» dese; İmâm Ebû Hanîfe (R-A.)'ye göre, kadın, bir
talâk-ı bâin Üe baş olur.
Elinde dirhem
bulunmayan, bir koca, karışıma : «Elimde olan, dirhemler adedince, boş ol.
dese, yine kadın, bir talâk boş olur.
Keza, fcoca, karısına
: «Havuzdaki balıkların adedi kadar, boş ol.* dediği halde, havuzda hiç balık
bulunmasa; yine kadın, bir talâk boş olur. Muhiyt'te de böyledir.
Bir koca, yokluğu
bilinen, karnın İçindeki kıl gibi, bir şeye, talâkı izafe etse;
Veya, talâkı, varlığı
—yokluğu, meçhul olan, iblisin kılı gibi bir şeye izafe etse; bu gibi
durumlarda da, bir talâk vâki olur.
Bir koca, talâkı; var
olduğu 'halde, yeminden önce yok olmuş bulunan bir şeyin (adedine izafe etse;
bu durumda, şart bulunmadığı için, talâk vâki olmaz.
Bir koca, karısına :
«Fercinde olan kılların adedi kadar, boş ol.» der de; kadın, temizlik yapmış
olduğundan, fercinin üzerinde kıl bulunmazsa; İmâm Muhammed (R.A.)'e göre,
talâk vâki olmaz.
Koca, karısına:
«Sırtındaki kılların sayısınca, boş ol.» derde; kadının sırtında kıl
bulunmazsa; yine hüküm yukarıdaki gibidir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bir kimse, karısına:
«Başımın kılının adedi kadar, boş, ol.» der de, başında kıl olmazsa; yine taiâk
vâki olrrraz.
Koca, karısına : «Şu
çanağın içindeki, yağh ekmek adedince, boş ol.» der ve bunu, ekmeğin üzerine,
çorba dökmeden söylemiş olursa; bu durumda, kadın, üç talâk boş olur.
Koca, bu sözü, ekmeğin
üzerine çorba döküldükten sonra, söylemiş olursa; kadın, bir taiâk boş olur.
Muhtâru'l - Fetâvâ'da da böyledir.
Bir koca, üç talâğa
niyyet ettiği halde, karısına : «Sen, bin gibi veya bin misli, boş ol.» derse;
bil - ittifak, kadın üç talâk, boş olur.
Şayet, bir talâk'a
niyyet etmiş veya hiç bir şeye niyyet etmemişse, İmâm Ebû Harcîfe [R.AJ'ye
göre, bu durumda kadın, bir talâk boş olur. İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre de,
böyledir.
Koca, karısına : «Sen,
bin gibi bir talâkla boşsun.» demiş olsa; bu durumda, bil - ittifak bîr
taiâk-ı'bâin vâki olur.
Fakat, koca : «Bin
adedi gibi (veya üç adedi gibi yahut üç adedinin misli gibi boşsun.» derse; bu
durumda, hüküm bakımından, kadın üç talâk, boş olur. Diyanet bakımından ise,
kendisi ile Allahu Teâiâ arasındadır. Bundan başkasına niyyet etmiş oisa bile,
niyyeti bâtıl olur. Bedâi'de de böyledir.
Koca, üç talâka niyyet
ederek, karısına: «Üç gibi, boşsun.» derse; kadın, üç talâk boş olur.
Şayet koca; bir
talâka, niyyet etmişse veya hiç bir şeye niyyet etmemişse; İmâm Ebû Hanîfe
(R.A.) ile İmâm Ebû Yûsuf [R.A.) göre; bu durumda, bir talâk-ı bâin vâki Olur.
Serâhsî'nin Muhıyt'inde de böyledir.
Bir kimse, karısına
: «Yıldızlar gibi boşsun.» derse; İmâm
Muhsmmed (R.A.)'e göre, kadın bir talâk boş olur. Ancak, koca; bu sözü ile,
yıldızların sayısına niyyet etmişse; bu durumda kadın, üç talâk boş olur.
Tebyîn'de de böyledir.
Bir kimse, karısına : «Yıldızların sayısınca veya toprakların adedince
yahut denizlerin sayısınca, boşsun.» dese; kadın, üç talâk boş olur,
Koca, karısına : «Üç
gibi, bir talâk, boş ol.» dese; kedin, bir ta-lâk-ı bâin ile boş olur.
Koca, karısına :
«Sütunlar gibi veya denizler gibi yahut dağlar gibi, boş, ol.» dese; İmâm-ı
A'zam Ebû Hfırıîfe [R.A.) ve İmâm Züfer (R.A.)*e göre, bu durumda kadın, bir
talâk-i bâin İle boş olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bir kimse, karısına: «Dağın
büyüklüğü gibi boş ol.» dese; kadın, bir talâk-ı bâin ile boş olur. Fakat, bu
durumda koca, üç talâka niyyet etmişse; kadın, üç talâk boş olur. Fetâvâyi
Kâdîhân'da da böyledir.
Bir koca, karısına :
«Kumların sayısınca boş ol.» dese; bu durumda kadın, bil - icmâ, üç talâk, boş
olur. Sirâcü'I - Vehhâc'da da böyledir.
Koca, karısına : «Ev
dolusu, boşsun.» demiş olsa; bu durumda, o kadın, bir talâk-i bâin ile boş
olur. Ancak, kocanın, üç talâka niyyet etmesi müstesnadır. Hidâye'de de
böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Daire dolusu, boşsun.» veya «Kuyu dolusu, boşsun.» demiş ve bu esnada, üç
talâka niyyet etmiş oisa; bu durumda kadın, üç taiâk boş olur.
Şayet koca, bir veya
iki talâka niyyet etmiş veya hiç bir şeye niyyet etmemişse; bu durumda kadın,
bâin talâkla boş olur.
Şayet koca, bir veya
İki talâka niyyet etmiş veya hiç bir şeye niyyet etmemişse; bu durumda kadın,
bâin talâkla boş olur.
Eğer koca : «Ev
gibi...» veya «Ev dolusu gibi...» «... bir talâk, boş bi.» demişse; bu durumda
'da kadın, bir talâk-ı bâin ile 'boş olur. Mu-hıyt'te de böyledir.
Bir koca, karısına: «Susam
büyüklüğünde...» veya «dâne büyüklüğünde...» yahut «hardal tanesi
büyüklüğünde...», «...sen boşsun.»
dese; İmâm Ebû Hanîfe (R-A.)'ye göre, kadın, bir talâk-ı bâin ile boş olur. İmâ
mey n'e göre de, böyledir. Serâhsî'nin
Muhıyt'inde de böyledir.
İmâm-ı A'zam Ebû
Hanîfe [R.A.)'a göre, asıl kaide şudur:
Talâk, bir şeye teşbih
edildiği (= benzetildiği) zaman; benzetilen şey, 'büyük olsun, küçük olsun;
büyüklüğü zikredilsin ve zikredilmesin, bir talâk-ı bâin vâki olur.
İmâm Ebû Yûsuf (RA)'a
göre ise :
Talâkın benzetildiği
şeyin, büyüklüğü söylenirse, talâk-ı bâine; söylenmezse, talâk-ı ric'î olur.
Benzetilen şeyin,
büyük veya küçük olması da müsavidir.
İmâm Muhammet! [R.AO'e
göre, ise; bazı âlimler: «İmâm-i A'zam gibidir.»; bazı âlimler de: «İmâm Ebû
Yûsuf gibidir.» demişlerdir. Yani:
Bir koca, karısına:
«Sen, ineğin başı büyüklüğünde boşsun.» dediği zaman; kadın, İmâm Ebû Hanîfe
(R.A.) ve İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre, talâk-ı bâine ile boş olur.
Şayet, koca: «İneğin
başı gibi...» veya «Hardal tanesi gibi...», «...boşsun.» demiş olsa; bu
durumda, imâm Ebû Hanîfe (R-A.)'ye göre talâk-ı mâin; İmâm Ebû Yûsuf CR.AJ'a
göre ise, talâk-ı ric'î, vâki oıur.
Eğer, koca, karısına:
«Dağ gibi, boşsun.» derse; bu durumda, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, talâk-ı
bâin; İmâm Ebü Yûsuf (RA)'a göre İse, talâk-ı ric'î, vâkkolur.
Koca, karısına: «Dağ
büyüklüğünde, boşsun.» demiş olsa; bil-icmâ\ talâk-ı bâin vâki olur.
Koca, yukarıda geçen
sözlerin hepsinde, üç talâk'a nîyyet ederse; öç talâk vâki olur. Sirâcü'I -
Vehhâc'da da böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Kar gibi, boşsun.» dese; îmâm Ebü Hanîfe (R.A.)'ye göre, talâk-ı bâin vâki
olur. İmâmeyn'e göre ise; o şahıs; bu sözü ile, karın beyazlığını kasdetmişse,
talâk-ı ric'î; soşuk-iuğunu kasdetmişse, talâk-ı bâin, vâki olur,
Koca, karısına: «Dânik[19] ağırlığı gibi, boşsun.» inerse; bu durumda,
bir talâk vâki olur. Zahîrlyyö'de de böyledir.
Bir kimsa, karısına:
«Yarım dirhem, boş ol.» veya «Yarım dirhem ağırlığında, boş ol.» yahut «Dirhem
ağırlığında...»; «Beş dir.
Bir koca, üç talâka
niyyet etmeden, karısına : «San, bâin olarak, boşsun.»; «Elbette boşsun.»;
«Fahiş talâkla, boşsun.»; «Talâk-ı bid-î İle boşsun.»; «Şiddetli talâk ile
boşsun.»; «Dağ gibi talâk ile boşsun.» «Geniş talâk ile boşsun.» veya «Uzun
talâk ile boşsun.» dese; bîr talâk-ı bâin olur.
Koca, karısına : «Sen
bir talâk boşsun ve bâinsin.» demiş ve bu sözü ile de, ayrı ayrı iki talâka
niyyet, etmiş olursa; bu durumda, iki talâk-ı bâin vâki olur.
Bir kimse, talâkı; bir
sıfatla vasıflandırdığı zaman, eğer talâk, bu sıfatla vasıflanmıyorsa; bu
durumda, vasfetmek geçersizdir ve talâk-ı ric'î vâki olur.
Meselâ : Bîr kimsenin,
karısına : «Sana vâki olmayan talâkla, -sen boşsun.» veya «Nasıl istersen,
muhayyersin.» demesi gibi.
Talâk, bir sıfatla
vasıflanır ve bu, faziaiıktan hâli olmazsa, yine, talâk-ı ric'î vaki olur.
Meselâ : Bir kimsenin,
karısına : «En güzel talâkla...»; «En üstün talâkla...»; «En sünnet
talâkla...»; «En iyi talâkla...», «En âdil talâkla...» veya «En hayırlı
talâkla...», «...boşsun.» demesi gibi...
Fakat koca : «En
şiddetli talâkla boşsun.» derse; talâk-ı bâin vâki olur. Bu âlimlerin
usûllerine göre böyedir.
Bir kimse, karısına :
«Sen, en çirkin...»; «En fâhîş...»; «En kötü...»! «En pis.-.»; «En kaba---»;
«En şerli...»; «En uzun...»; «En büyük...»; «En geniş...» veya «En ulu,
talâkla boşsun.» dese de; hiç bir niyyet etmemiş yahut bir veya —câriye hâriç—
iki talâka niyyet etmiş olsa; bir talâk-ı bâin vâki olur.
Ancak, bu durumda
koca, üç talâka niyyet etmişse; üç talâk vâki olur. TebyînTde de böyledir.
Bir koca, karısına :
«Sen, uzunluğu ve genişliği 'şunun gibi boşsun:» dese; bu durumda kadın, bir
talâk-ı bâin ile boş olur. Bu durumda koca, üç talâka, niyyet etse bile; üç
talâk vâki olmaz. Serahsî-nin Muhıyt'inde de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Talâkların tamamı ile boşsun.» veya «Talâkların en büyüğü ile boşsun.» dese;
kadın iki talâk boş olur.
hem ağırlığında...»;
«Beş dânik gibi...»; «... 'boş ol.» demiş olsa; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ile İmâm
Muhammed (R.A.)'e göre; kadın, talâk-ı kâin ile boş olur.
Bîr kooa, karısına :
«Dânik ağırlığı gibi ve yarısı boş ol.» veya «İki dânik gibi, boş ol.» derse;
iki talâk vâki olur.
Koca : «Üç dirhem
gibi, boşsun.» dese; yine, iki talâk vâki olur.
Koca : «İki dânik
ağırlığı ve yarım, boş ol.» veya «Dörtte üç dirhem ağırlığı, boş ol.» dese; üç
talâk vâki olur. Itâbiyye'de de böyledir.
Bir koca, karısına :
«Dirhemin üçte ikisi ağırlığı, boş ol.» dese: iki talâk vâki olur. Çünkü,
burada, iki ağırlık vardır.
Koca, karısına : «Bin
dirhem sağırlığı, boş ol.» dese; bir talâk -vâki olur. Serahsî'nin Muhiyt'inde
de böyledir.
Hulâsa: Bu hususlarda,
halk arasında bilinen ağırlık adedine itibar ve itımad edilir. Muhiyt'te de
böyledir.
Bir kimse, parmakları
ile işaret ederek, karısına : «Şunun gibi, boşsun.» dediğinde; bir parmağı, ile
işaret ediyorsa, bir; İki parmağı ile işaret ediyorsa, iki; üç parmağı ile
işaret ediyorsa, üç talâk vâki olur.
Bu durumda, kapalr
parmaklara değil, açık parmaklara İtibar edilir. Bahru'r - Râik'ta da
böyledir.
Bu şekilde işaret
edilen bir kimse: «Ben, —parmaklarımı değil—
avucumu kasdettim.» dese; bu sözü, hüküm yönünden doğru sayılmaz.
Bir kimse, üç
parmağına işaret ederek : «Şunun gibi, boşsun.» dediğinde, üç talâka niyyet
ederse; üç; bir taiâk'a niyyet ederse, bir talâk vâki oiur. Fetâvâyi Kâdîhân'da
da böyledir.
Bir kimse, üç
parmağına işaret ederek : «Şu, şu, şu gibi, boşsun.» der ve üç talâk'a niyyet
etmiş olursa; karısı, üç talâk baş olur.
Bu kimse, bir talâk'a
niyyet etmiş veya hiç bir niyyette bulun-mamış&a; bir talâk-ı bâin vâki
olur. Bedâi'de de böyledir.
Koca : «Talâkın, en
çoğu İle boşsun.» dese; Asi isimli kitapta : «Bu durumde, üç talâk vâki olur.»
denilmiştir.
Koca : "Talâkın
en azı ile boşsun,» demiş olsa; kadın, bir talâk, boş olur.
Koca : «Talâkların
hepsi ile boşsun.» demiş olsa; kadın, bir talâk, boş olur.
Bir koca, dâhil olduğu
veya olmadığı (= cima' -ettiği veya etmediği) karısına : «Bütün talâklarla, boşsun.»
dese; kadın, üç talâk, boş olur.
Bir koca, karısına:
«Heroir talâktan sonra, boşsun.» veya «Her-bir talâkla beraber boşsun.» dese;
kadın, üç talâk boş olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Ne az, ne çok, boşsun.» demiş olsa; kadın, üç talâk boş olur. Muhtar olan
budur.
Fakıyh Ebü Ca'fer: «Bu
durumda, iki talâk vâki olur.» demiştir. Eşb&h olan budur.
Bir koca, karısına :
«Çok değil, boş ol.» dese; bir talâk vâki olur. Hulâsada da böyledir,
Bir koca, karısına :
«Bütün talâkla, boşsun.» dese; bir talak; «Talâkın çoğu ile boşsun,» dese; iki
talâk; «Talâkın tamamı ile boşsun.» dese; üç talâk vâki olur.
Koca, karısına :
«Talâktan aded olarak, boşsun.» dese; kadın, iki talâk boş olur.
Koca, karısına : «Son
boşsun ve diğeri.» dese; kadın, bir talâk boş olur.
Koca, karısına : «Sen
boşsun ve gideri.» dese; kadın, bir talâk boş olur.
Koca. karısına : «Sen,
bir talâk boşsun ve bir de diğeri...» dese; kadın, iki talâk boş olur.
Koca, karısına : «Sen,
iki talâktan başka, boşsun.» dese; kadın, üç talâk boş olur. Muhıyt'te de
böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Sen, bir-talfik boşsun; o, üç olur, (veya «üçe avdet eder»; «üçe tamamlanır.» yahut «üçe tekmil olur.»)
dese; bu durumda, üç talâk vâki olur. Timurtâşî'de de böyledir.
Koca : «Sen, üçün sonu,
boşsun.» dese; bu durumda karısı, bir talâk boş olur.
Faloat koca, karısına:
«Üçün sonuna kadar, boşsun.» derse; kadın, üç talâk boş olur. Muhiyt'te de
böyledir.
Bir kimse, karısına
: «Sen, birden çok, ikiden az, boşsun,»
dese; Şeyhu'l - İmâm
Ebû Bekir Muhammed bin FadI, bu hususta, şöyle söylemiştir: «Kıyâs, bu şahsın
karısının, iki talâk, boş olmasıdır.»
Ancak, böyle söyiîyen
kimsenin karısının, üç talâk boş olacağını söyliyen, âlimler de vardır.
Fetâvâyi Kâdihân'da da böyledir.
Birkîmse, karışma :
«Sen güzel talâkla (veya iyi talâkla), boş-sun.» dese; kadın, bir ric'î talâk
'boş olur. Kadın hayızlt olsun veya olmasın, bu boşama, talâk-ı sünnî olmaz.
Fethu'l - Kadîr'de de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Talâktan, sana karşı caiz olmayan talâkla boşsun.» veya «Sana vaki olmayan
talâkla boşsun.» yahut «Üç gün muhayyer olman şartiyie boşsun.» demiş
olsa; bu durumlarda, bir talâk vâki
olur. Muhayyerlik ise bâtıldır. (=
geçersizdir.)
Koca, karısına :
«Havada uçan talâkla boşsun.» dese; kadın, bir talâk boş olur. Zahîriyye'de de
böyledir.
Koca, karısına : «Sana
ric'at etmemem üzere, boşsun.» dese; bu sözü, boş ve hükümsüz bîr söz olur ve
böyle diyen koca da, karısına rie'at edebilir. Sirâcü'l Vehhâc'da da böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Talâktan, iki renk, boşsun.» dese; bu durumda karısı, iki talâk boş olur.
Koca, karısına :
«Talâktan, renkler kadar boşsun.» dese; kadın, üç talâk, boş olur. Bu şahıs :
(meselâ): «Ben, sarı ve kırmızı rengi kas-dettim.» dese; —bu sözüne İtibar
edilmez.— Gerçek, kendisi ile AİIahu Teâlâ arasındadır.
Keza, koca, karısına :
«Neviler fveya darbler yahut yönler) kadar, boşsun.» dese; bu durumlarda da,
kadın üç talâk baş olur. Mu-hıyt'te de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Sen etiâku't-talâk boşsun.» der fakat bir niyyeti bulunmazsa; talâk vâki
olmaz. Itâbiyye'nin Kinayeler Fas-Iı'nda da böyledir.
Cima' ettikten sonra,
karısını bir talâk boşayan ve bilâhare de: «Ben bu talâkı, bâina kıldım veya
üçe çıkardım.» diyen kimsenin durumu hakkında, çeşitli rivayetler vardır ;
Bu hususta, sahih olan
kavil, İmânı ı A'zam Ebü Hanîfe (R.A.)'nin kavlidir. O: -Bu kimsenin talâkı,
bâin veya üç talâk olur.» buyurmuştur.
İmâm Muhammed (R.A.)
İse : «Bâin de olmaz; üç talâk da olmaz.» demiştir.
İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)
da, bâin olmasını sahih görmüş; üç talâk olmasını ise, sahih görmemiştir.
Bir kimse, karısını,
cimâ'dan sonra, bir talâk boşasa; müteakiben de, Iddeti içinde : «Bu talâkı,
üçe çıkardım.» veya «ikiye çıkardım.» des*e; bu durumda, dediği gibi olur.
Koca, karısını; bir
tafâk-ı ric'î ile boşadıktan sonra : «Bu talâkı, bâin kıldım.» derse; bu
durumda, bu talâk, talâk'ı bâin olmaz.
Fakat koca, karısına :
«Duhûlden sonra, seni boşarsam, işte o talâk, taiâk-ı bâindir.» dese ve boşasa,
bu talâk, talâk-ı bâin olur.
Fakat koca, bir talâk
'boşarsa; ric'at hakkına sahip olur ve bu talâk, talâk-ı bâin de olmaz; üç
talâk da olmaz. Çünkü, sözü, talâktan önce, söylemiştir.
Koca, karısına : «Eve
girdiğin zaman, sen boşsun.» dedikten sonra : «Ben, bu talâkı, bâin kıldım.»
veya «Üç talâk eyledim.» derse; bu sözü, kadın eve girmeden önce söylemişse;
aslında böyle bir şey söylemesine lüzum yoktur. Fetâvâyi Kâdihân'da da
böyledir. [20]
Bir kims-e,
dâhil'olmadığı f= cima' etmediği)
karısını, öç talâk boşadiğı zaman; kadın, ûç talâk boş oiur.
Koca, talâkları
birbirinden ayırırsa; birinci talâk, bâin olur, ikinci ve üçüncü talâklar ise,
vâki olmaz.
Kocanın, talâkları,
birbirinden ayırması; karısına: «Sen boşsun; boşsun; boşsun.» demesîdir.
Keza, kocanın,
karısına : «Sen bir talâk boşsun ve bir talâk boşsun ve bir talâk boşsun.»
demesi hâli de, böyledir. Yani, bu durumlarda bir talâk vâki olur. Hidâye'de
de böyledir.
Bu mes'elelerde asıl
kaide şudur: Gerçekten, önce söylenen Lafız, evvelâ vâki olursa; bu durumda,
'bir talâk vâki olur.
Önce söylenen lafız,
sonradan vâki olursa; bu durumda, iki talâk vâki olur.
Koca : «Birden önce,
bir talâk boşsun.» derse; bir talâk vâki olur.
Keza, koca : «Bir
talâktan sonra, bir talâk -boş ol.» derse; yine bir talâk vâki olur.
Fakat, koca, karısına:
«Bir talâk, boşsun; ondan önce de, bir talâk boşsun.» derse; iki talâk vâki
olur.
Keza, koca : «Bir
talâktan sonra, bir talâk boşsun.» derse; iki talâk vâki oiur.
Keza, koca karısına :
«Bir talâkla beraber, 'bir talâk boş.ol.» veya «Onunla beraber, bir talâk boş
ol.» derse; yine, iki talâk vaki olur. — Görüldüğü gibi— bu şekillerin
tamamında, kocanın cima1 etmiş
bulunduğu karışla, iki
talâk vâki olur. Sirâcü'l - Vehhâc'da da böyledir.
Bir koca, karısına :
«Bir talâk, onun önünde de İki talâk, boşsun.» derse; bu durumda kadın ,üç
talâk boş olur.
Kocanın : «İki talâkla
birlikte, bir talâk boş ol.» veya «Bir talâkla bera'ber, iki talâk, boş ol.»
demesi halleri de böyledir.
Keza, koca : «Bir
talâk, ondan önce de, iki talâk boş ol.» veya «İki talâktan sonra, bir talâk,
boş ol.» demesi halterinde de, karısı, üç talâk, boş olur. Itâbiyye'de de
böyledir.
Bir kimse, karısını,
bir taiâk boşasa da : «Seni boşamamla birlikte, iki talâk boşsun.» dese; bu
durumda, bir taiâk vâki olur.
Koca, karısına : «Sen
boşsun ve sonra eve girersen, sen boşsun.» dese; kadının eve girmesi sebebi
ile, iki talâk vâki olur. ZEhîrüyye'de de böyledir.
Bir koca, dahil olduğu
karısına : «Sen, yirmi bir talâk, boşsun.» dese; üç talâk vâki olur. Üç
İmamımızın kavli de böyledir.
Koca : «On bir talâk, boşsun.» derse; karısı, üç
talâk boş olur.
Fakat, koca : «Bir ve
on talâk, boşsun.» derse; karısı, bir talâk, boş olur.
Kooa : «Bir ve yüz
talâk, boşsun.» veya «Bir vs bin talâk, boşsun.» derse; kadın, İmâm Ebû Hsnîfe
(R.A.)'ye göre, yine, bir talâk; İmâm Ebû Yûsuf (RA.)'a göre ise, üç talâk, boş
o!ur. Muhiyî'te de böyledir.
Müntefcâ'da
zikredildiğine göre :
Bir kimse, dâhil
olmadığı karısını, iki talâk boşadiktan sonra : «İki talâktan önce, bir talâk
daha boşadım.» âer ve «Ben ondan, iki tolâk-ı iptal etmiyorum.» diye İsrar
edip; ikrar ettiği durumu, ona ilzam ederse; bu şahıs, o kadını, kadın başka
kocaya gitmeden nikâh-layamaz. Zehıyre'de de böyledir.
Koca, karısına : «Seni, bir talâk ve onun yansı boşadım.1»
dese; bil - icmâ' iki talâk vâki olur.
Fakst, koca : «Onun
yarısı ve bir taiâk boşadım.» darse; bu durumda, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre,
yine iki talâk; İmâm Muhammed (R.A.)'e göre jse, bir taiâk vâki olur. Sahih
olan da budur. Cevhere-tü'n - Neyyfre'de de böyledir.
Bir koca, karısına :
«Sen, bir talâk boşsun ve bir taiâk daha boşsun.» dese; iki talâk vâki olur. Bsbru'r-Râık'ta da
böyledir.
Bir koca, karısına :
«Sen, üç talâk boşsun.» diyeceği veya buna benzer ;bir şey söyliyeceği sırada;
«Sen 'boşsun.» dese fakat, «üç talâk» ve benzeri sözleri söylemeden kadın ölse;
bu durumda, hiç bir şey vâki olmaz. Tebyîn'de de'böyledir.
Bir koca, karısına :
«Sen boşsun, ei'bette.» veya «Sen boşsun, talâk-ı bâîn ile.» diyeceği srada,
«Sen boşsun.» dese de, «elbette» veya «talâk-ı bâin ile» demeden, kadın ölse;
bu durumda de, hiç bir şey vâki olmaz. Bahru'r- Râık'ta da böyledir.
Bu koca : «Sen boşsun;
şahit olunuz; üç talâk.» dese; karısı, üç talâk, boş olur. Itâbiyye'de de
böyledir.
Bir kimse, karısına:
«Eğer eve girersen, sen bir talâk boşsun ve 'bir talâk boşsun.» der ve kadın
eve girerse; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, bir talâk; İmâmeyn'e göre ise, iki
talâk, vâki olur.
Ancak, bu durumda;
kadın evden çıkınca, bil - İcmâ', iki talâk vâki olur. Cevheretü'n - Neyyire'de
de böyledir.
Bir kimse, talâkı
şarta bağlar ve şartı da önce zikrederse; kadının, dâhil olduğu 'bir kadın
olmaması halinde şart yerine gelince; karısı, bir talâk-ı bâin İle boş olur.
Meselâ: Koca, 'bu
durumdaki karısına: Eğor, eve girersen, sen boşsun.» der ve: «Sen, boşsun. Sen,
boşsun.» diye tekrarlarsa; kadın, eve girince, bîr talâk-ı bâin ile boş olur.
Diğer talâklar ise, geçersiz olur. Bu kavil, Imâm-ı A'zam EbD Hanîfe
(R.A.)'nin kavlidir.
İmâmeyn'e göre ise, bu
durumda, üç talâk, vâki olur.
Fakat, kadın;
kocasının cima' ettiği bir kadınsa; bu durumda', bil -İcmâ, üç talâk vâki olur.
Ancak, İmâm-ı A'zam
(R.A.)'in kavline göre, bu durumda, talâklar, birbirlerini takip ederek, vuku'
bulur. İmâmeyn'e göre ise; bu üç talâk birlikte vâki olur.
Eğer koca, şartı
sonradan veya «fe» harfi ile (talâkı açıklamak maksadı ile) söylerse; bu
durumda kadın, ister dâhil olduğu, ister dahil olmadığı bir kadın olsun, bil -
icmâ' üç talâk, hâine olur.
Meselâ : Koca,
karısına : «Sen, boşsun ve sen, boşsun ve sen, boşsun; eğer eve girersen.» derse; kadın üç talâk,
bâin oiur.
Bu hüküm, talâk
lafızları, atıf harfi [— «ve» bağlacı) l!e söylendiği zaman geçerirdir.
Koca, bu lafızları,
atıf harfi (= aralarında «ve» bağlacı) olmadan ve şartı öne alarak : «Eğer eve
girersen, işte sen, boşsun; boşsun, boşsun.» şeklinde söyler ve kadın da, dâhil
olmadığı bir kadın olursa; birinci talâk şarta bağlıdır. İkinci talâk ise, o
anda vâki olur. Üçüncü talâk, geçersizdir.
Bundan sonra; koca, bu
kadını nikâhlar ve o da, eve girerse kadın boş olur.
Ancak, kadın;
ayrıldıktan sonra fakat nikahlamadan önce eve girerse; kocanın yemini bozulur
ve hiç bir şey vâki olmaz.
Şayet, bu kadın,
kocasının clmâ' ettiği bir kadınsa; talâk lafızlarından birincisi, şarta
taalluk eder. İkinci ve üçüncü lafızlar İse, söylendiği anda, vâki olur.
Koca, şayet: «Sen,
boşsun; boşsun, boşsun; eğer eve girersen.» diyerek; şartı sonraya bırakır;
karısına da cima' etmemiş olursa; bu lâfızları söylediği sırada, birinci talâk
vâki olur. Diğerleri İse, lağv (= geçersiz, boş söz) olur.
Şayet, kadın, cima1
etmiş bulunduğu bir. kadınsa; birinci ve ikinci talâk, söylendiği anda vâki
olur. Üçüncü talâk'ise, şarta bağlıdır. Sirâcü'l-Vehhâc'da da böyledir.
«Fe» harfinin ifade ettiği manâyı bilen feir
kimse, cima' etmiş bulunduğu karısına : «Eğer, eve girersen, sen, boşsun;
fe.tâhkun, fe tâlıkun (= işte boşsun, işte boşsun.) der ve kadın eve girmiş bulunursa;
durumun ne olacağı hususunda, ihtilâf edilmiştir:
Kerhî: «Imâm-ı A'zam
(RA)'a göre, bu durumda, talâklardan bîri tebeyyün eder. £= açığa çıkar; vâki
olur.) Diğerleri ise, sakıt oiur. (= düşer.) İmâmeyn'e göre İse, bu talâklardan
üçü de vâki olur.» demiştir.
Fakıyh Ebû'l Uys de :
«Bu sözle, brl - ittifak, bir talâk vâki olur.» demiştir. Esahh olan da budur.
Talâk lafızları, sümme
(= «sonra» manasına gelen bir adet) ile atfedilir £= birbirine bağlanır) ve
şart tehir edilerek (= sonraya bırakılarak) «Sen boşsun; sonra boşsun, sonra
boşsun: eğer eve girersen.» derse; ve kadın da, kocanın cima' ettiği bir kadın
olursa; İmâm Efeû Hanîfe (R.AJ'ye göre, o anda iki talâk, vâki olur. Üçüncü
talâk ise, şarta bağlı olur.
Eğer kadın, kocanın
cima' etmediği bir kadınsa; birinci talâk, o anda vâki olur. Diğer talâklar
ise, geçersizdir.
Şayet koca, şartı öne
alıp: «Eğer, eve girersen, işte sen boşsun; sonra boşsun; sonra boşsun.» der
ve kadın da, dâhil olduğu bir kadın olursa; birinci talâk, şarta tealluk eder.
(= bağlı olur.) İkinci ve üçüncü talâklar ise, vâki olurlar.
Eğer kadın, kocanın
dâhil olmadığı bir kadınsa; birinci talâk şarta taalluk eder. İkinci talâk, o
anda vâki olur. Üçüncü talâk ise, lağv (—beş ve geçersiz) olur.
İmâmeyn'e göre ise;
talâkların önce olanı da, spnna olanı da, hepsi, şarta taalluk eder. Fethu'l -
Kedîr'âe de böyledir.
Karısına : «Sen
boşsun; eğer, eve girersen.» demek isteyen bir şahıs : «Sen boşsun.» der ve
«eğer, eve girersen.» demeden, ka-nsi ölürse; bu kadın, boş olmaz.
Karısına : «S-en,
boşsun ve sen, boşsun; eğer, eve girersen.» diyecek olan şahsın karısı;
kocası, birinci veya ikinci cümleyi söyleyince, ölse; yine talâk vâki olmaz.
Bdıru'r - Râjk'ta da böyledir.
Bir kimse, dâhil
olmadığı karısına : «Sen, boşsun ve sen, boşsun; eğer, eve girersen.» derse;
kadın, birinci lafızla, bâin-s olur. İkinci lafız, kadının eve girme şartına,
bağh olmaz.
Şayet kadın, kocasının
dmâ' ettiği kadınsa; birinci lafızda, talâk vâki olur. Diğer talâk ise, eve
girme şartına bağlıdır.
Bu durumda, kadın,
iddeti içinde, eve girerse; o talâklar da vâki olur. Zahîriyye'de de böyledir.
Müntekâ'da
zikredildiğine göre : İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) şöyle buyurmuştur:
Bir kimse, dâhM
olmamış bulunduğu kansıÜa : «Sen, bir talâk boşsun; bir talâktan sonra. Eğer
eve girersen.» demiş olsa; birinci sözü ile, kadın bâine olur. Yemin gerekmez.
Çünkü, bu ayrılıktır.
Şayet koca, bu
karısına: «Sen, bir talâktan önce, bir talâk boşsun; eğer eve girersen.»
derse; kedin, eve girmedikçe boş olmaz.
Bu durumda, kadın, eve
girerse; bir talâk boş olur.
Eğer, koca, karısına :
«Sen, bir talâk, boşsun; ondan önce de, bir talâk boşsun; eğer eve girersen.»
veya «Bir talâkla beraber, boşsun; eğer eve girersen.» yahut: «Onunla beraber,
bir talâk boşsun; eğer eve girersen.» derse; kadın, eve girmedikçe boş olmaz.
Kadın, eve girerse,
iki talâk, boş olur.
Koca, karısına :
«Eğer, eve girersen, sen bir talâk boşsun; ondan sonrada bir diğeri.» derse;
kadın, eve -girmeyince, talâk vâki olmaz.
Kadın, eve girerse,
yine, iki talâk vâki olur. Muhıyt'te de böyledir. [21]
Aslında, kinaye İle
talâk vâki olmaz. Ancak, kişinin, 'bu sözdeki niyyeti veya bu sözün, o andaki
duruma delâlet etmesi sebebiyle talâk vâki olur. Cevheretü'n - Neyyire'de de
böyledir.
Talâkda kullanılan,
kinaye lafızlar, üç kısımdır :
1- Sadece,
talâka sâli'h olup, redde ve şetme ihtimâli bulunmayan lafızlar.
«Emrin elindedir»,
«Nefsini ihtiyar et.», «İddetini say.» gibi lafızlar...
2- Talâka
ihtimâli olduğu gibi; kadının, talâkı talep etmesi karsısında, bu talebi
reddetmek ihtimali de bulunan lafızlar.
«Çık, git.», «Kavmine
kavuş.», «Başını ört.», «Örtün.», «Baş örtünü, üstüne al.» gibi lafızlar...
3- Hem
talâka, hem de şetm £= sövüp, sayma) ve tekdire (= azarlamaya] ihtim-ali
bulunan, lafızlar.
«Hâlisin.», «Bensin.»,
-Ayrılmışsın.», «Kopmuşsun.» «Bâinsin.» ve «Haramsın.» gibi lafızlar...
Kinaye lafızları, şu
üç durumda kullanılabilir:
1- Rıza
hâlinde,
2- Gazap
hâlinde ve
3- Talâk
müzâkeresi yapıldığı sırada.
Bir kimse; karısının
veya —onun adına— başkasının, talâk talep etmesi hâlinde : «Bu, onun
talâkıdır.» demesi, rızâ halinde söylenmiş olan, bir kinaye lafızdır.
Rızıa hâlinde, niyyetsiz
olarak söylenen, bu gibi sözlerle, talâk vâki olmaz.
Niyyet hususunda,
kocanın sözüne inanılır. Gerekirse, bu hususta, kocaya yemin ettirilir.
Gazap (=öfke) hâlinde
ise, ikinci ve üçüncü kısımda bildirdiğimiz kinaye lafızları ile talâk; ancak,
niyyetie vâki olur. Bu sebeple, ;bu lafızları, hangi niyyetie söylediğini
beyan eden kocanın, bu beyanı doğru kabul edilir.
Ancak, talâk; talâka
salih olan, başka bir manâya gelme ihtimâli olmalcla beraber, talâkı red manâsı
taşımayan, birinci kısımdaki kinaye lafızları ite, niyyete muhtaç değildir. Bu
sebeple, bu lafızları kullanan koca : «Nlyyetim, başka İdi.» dese bile; bu
sözü doğru olarak, kabul edilmez.
Meselâ : Kocanın-
karısına : «İddetini say.», «Nefsini ihtiyar eyle.» veya «Emrin elinde.»
demesi gibi... Kâfî'de de böyledir.
İmâm Ebû Yûsuf (R.A.),
şu lafızları da, bu kelimelerle birlikte mütâlâa etmiştir: «Hâilsin.»,
«Berisin.», «Ayrılmışsın.», «Bâinsin.» ve «Haramsın.»
Şu dört lafzı ise,
imâm Serahsı, Mebsût'ta; Kâdîhân, Câmlü's Sağîr'de ve diğer bazı âlimler de,
eserlerinde zikretmişlerdir: «Senin üzerine, benim için bir yoi yoktur.», «Ben,
sana mâlik değilim.», «Yolunu, açık bıraktım.» ve «Seni ayırdım.»
«Seni, mülkümden
çıkardım.» lafzı hakkında, bir rivayet yoktur. Âlimler: «Bu lafız da, «Yolunu,
açık bıraktım.» demek menziîin.dedir.» dsmişlerdir.
İmâm Ebû Yûsuf (R.A.),
bu beş lafza, altı lafız daha ilâve etmiştir. Bunlardan dördü, önceki-
lafızlardır. Diğer ikisi ise : «Seni, boş bıraktım.» ve "Ehline karış.»
lâfızlarıdır. Gâyetü's - Sürûcî'de de böyledir.
Talâk müzâkeresi
yapıldığı esnada, birinci ve üçüncü kısımda zikrettiğimiz, kinaye lafızlarla,
talâkın vuku bulması, niyyete muhtaç değildir.
Ancak, ikinci kısımda
zikrettiğimiz, kinaye lafızları ile, talâkın vuku bulması niyyete muhtaçtır.
Bir kocanın, karısına
: «İpin omuzundadır. [= istediğin yere git.)» demesi; niyyet olmaksızın, talâk
olmaz. Fetâvâyi Kâdîhân'da da' böyledir.
Bezzâziye'de
zikredildiğine göre : «Ayrıl, git.» ve «Yer değiş.» lafızları, «Ehline katı!,»
sözü gibidir.
Bir koca, karısına :
»Arkadaşına katıl.» der ve talâka niyyet ederse; talâk vâki olur. Behru'r -
Râ:k'ta da böyledir.
«İddeîini say.»,
«Rahmini temizle.», «Sen, birsin.», denildiği zaman; bir, talâk-i ric'î vâki
olur. Bu sözleri söyleyen kimse, iki veya üç talâka niyyet etmiş olsa bile,
yine, bir ric'î talâk vâki olur.
Bu lafızların
dışındaki talâk, iki talâka niyyet edilmiş olsa bile,1 talâk-ı ;bâin olur.
Ancak, üç talâka niyyet edilirse; bu niyyet sahih olur.
«Nefsini ihtiyar et.»
derken, üç talâka niyyet etmek, sahih olmaz. Tebyîn'de de böyledir.
Bir koca, karısına,
«Kocalar işte.» dese, bir talâk-ı bâin vâki olur. Fakat, bunun için, talâka
niyyet etmiş olmak gerekir. Bu kimse, iki veya üç talâka niyyet etmişse; İki
veya üç, bâin talâk vâki olur. Vikaye Şerhi'nde de böyledir.
Bu durumda, câriye
hakkında, iki talâka niyyet etmek de, sahihtir. Nehru'l - Fâık'ta da böyledir.
Bir kimse, hür elan
nikâhlısını, bir talâk boşadıktan sonra; iki talâk'a niyyeî ederek, ona : «Sen,
bâinsin.» derse; bu durumda, bir 1 talâk vâki olur. Üç ta lâk s niyyet ederse;
üç talâk vâki olur. Serahsî'-nın Muhsyt'inde de böyledir.
Taiâk'a niyyet eden
bir kimse : «Nikâhı feshettim.» dese; talâk vâki olur.
İmâm-ı A'zii-tî Efcû
Hanîfe (R.A.)'ye göre, bu durumdaki bir kimse, üç talâk'c niyyet ederse; üç
talâk vâki olur. Mirâcü'd - Dirâye'de de böyledir.
Bir kirr;se; karısına
: «Benim karım değilsin.» veya «Ben, senin kocan değilim.» dese yahut,
kendisine : «Senin, İcarın var mı?» diye sorulduğunda, koca : «Yoktur.»
cevabını verdikten sonra : «Ben, bunları yaian söyledim.» derse; bu şahsın, bu
sözü, rıza hâlinde de, öfke halinde de, kabul ve tasdik edilir. Yani, talâk
vâki olmaz.
Fakat, bu kimse :
«Talâka niyyet ettim.» derse, talâk vâki olur. Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R-A.)'nin
kavlidir.
Bir kimse, karısına :
«Seni nikahlamadım.» der ve bunu talâk niy-yeli ile söylerse; bil -İcmâ1, talâk
vâkj olmaz. Bedâi'de de böyledir.
Taiâk'a niyyet etmiş
olsa bile, bir kimsenin : «Benim, karım yoktur.» demesi ile, talâk vâki olmaz.
«Benim karım olsaydı;
hüccetim olurdu.» demekle de, bil - icmâ', talâk vâki olmaz. Hulâsa'da da
böyledir.
Bütün âlimlerin
ittifakı ile, bir kimse, karısına : «Vallahi, sen, benim karım olmadın.» veya
«Vallahi, b-enim karım yoktur.» dese, — talâka niyyet etmiş olsa bile — talâk
vaki olmaz.
Keza, bir koca, talâka
niyyet ederek, karısın-a : «Benim, sana, hiç bir İhtiyacım yoktur.» dese; yine
talâk vâki olmaz.
Bir kimse, talâka
niyyet ederek, karısına : «Kurtul.» derse; bu durumda, talâk vâki olur.
Sirâcü'l - Vohhâc'da da böyledir.
Bir kimse, talâka
niyyet ederek, karısına : «Seni, istemiyorum.»; «Seni, sevmiyorum.»; «Seni,
fştöhim çekmiyor.» veya «Sana, rağbetim yoktur.» dese; talâk vâki olmaz. Bu,
İıraâm Ebû Hanîfe (R.A.)' nin kavlidir. Bahru'r - Râık'ta da böyledir.
Bir kimse, talâka niyyet
ederek, karısına : «Sen, benim karım değilsin.» veya «Ben, senin kocan
değilim.» dese; İmâm-i A'zam Ebû Hanîfc (R.A.)'ye göre, bu durumda, talâk vâki
olur. İmâmeyn'e göre ise, talâk vâki olmaz.
Bir koca, karısına:
«Ben, senden bâlnim.» veya «Ben, sana haramım.» der ve 'bunları, talâk niyyeti
ile söylemiş olursa, talâk vâki olur.
Ancak, bu koca : «Ben,
hâinim.» veya «Ben haramım.» der; fakat «senden.» kelimesini söylemezse;
taiâk'a niyyet etmiş olsa bile, bu durumda, talâk vâki olmaz. Serahsî'nin Muhıyt'İnde
de böyledir.
Karı - koca arasında,
talâk müzâkeresi yapılırken, koca, karısına: «Seni bâine kildim.»; «Seni,
bâine kılıyorum.»; «Senden uzak oldum.»; «Sana, benim kuvvetim yoktur.»;
«Nefsini, sana bağışladım.» «Yolunu açtım."; «Sen, şaibesin.»; «Sen,
hürsün.» veya «İşini, sen daha iyi bilirsin.» der; karısı ise, cevaben:
«Nefsimi seçtim.» derse; talâk vâki olur.
Bu durumda, koca:
«Ben, talâka niyyet etmedim.» dese bile; bu sözü, hüküm bakımından, kabul ve
tasdik ediimez.
Koca, karısına :
«Seninle, benim aramda, nikâh yoktur.» veya «Seninle, benim aramda, nikâh
kalmadı.» der ve bunu, talâk niyyeti ile söylerse; talâk vâki olur.
Bir kadın, kocasına:
«Benim, kocam değilsin.» der; koca da, ta-lâk'a niyyet ederek: «Doğru
söyledin.» cevabını verirse; İmâm-i A'zam Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, talâk vâki
olur. Fetâvâyi Kâdîhan'da da böyledir.
Hasan'ın rivayetine
göre; İmâm-ı A'zanı Ebû Hanîfe (R.A.) şöyle buyurmuştur:
Bîr koca, karısına :
«Seni, ehline (veya babana, annene veya kocalara), bağışladım.» der ve bunu,
talâk niyyeti ile söylemiş olursa; talâk vâki olur.
Fakat, koca, karısına:
«Seni, kardeşine (veya dayına, amcana veya filân yabancıya) bağışladım.» derse;
talâk vâki olmaz. Sirâcü'l-Vehhâc'da da böyledir.
Kocanın, karısına ;
«Seni, nefsine bağışladım.» demesi; kinayeler cümiesindendir. Bu durumda,
koca, talâka niyyet etmişse; talâk vâki olur; böyie bir niyyeti yoksa; talâk
vâki olmaz.
Bir kimse, karısına :
«Seni, mübâh kıldım.» dese; bu durumda, talâka niyyet etmiş olsa biie; talâk
vâki olmaz. Muhiyjt'te de böyledir.
Bîr kimse, karısına;
rıza hâiinde veya öfke halinde; talâk niyyeti ile: «Karımdan başkası, oldun.»
derse; talâk vâki olur. Hulâ-sa'da da böyledir.
Bir kimse, talâk
niyyeti ile, karısına : «Seninle benim aramda, bir şey kalmadı.» dese de,
talâk vâki olmaz.
Fetvalarda : «Bir
koca, talâk niyyeti ile, karısına : «Seninle benim aramda, bir amel kalmadı.»
derse; talâk vâki olur.» denilmiştir. Itâbiyye'de de böyledir.
Kona, karısına, talâka
niyyet ederek: «Ben, senin nikâhından uzağım.» derse; talâk vâki olur.
Koca, talâka niyyet
ederek, karısına: «Benden, uzak ol.» derse; talâk vâki olur. Feîâvâyİ
Kâdîhan'da da böyledir.
«Benden, kurtuldun;
halâs oldun.» sözleri de, kinaye lafizla-rındandir. Fethû'l - Kadîr'de de
böyledir.
Bir kimse, talâka
niyyet ederek, karısına: «Sana karşı, dört yol açılmıştır.» dese; talâk vâki
olmaz.
Ancak koca :
«İstediğin yolu tut.» diye ilâve eder ve «Ben, bununla, talâka niyyet ettim.»
derse; talâk vâki olur. «Buna, niyyet etmedim.» derse; bu sözü de, kabul ve tasdik
edilir.
Koca : «... istediğin
yola git.» dediğinde de, niyyetsiz taiâk vâki oîmaz. Bu söz, talâk müzâkeresi
esnasında söylenmiş olsa bile, hüküm aynıdır.
Müntekâ'da, şöyle
zikredilmiştir:
Bir koca, talâka
niyyet ederek, karısına : «Bin kerre git.» dese; üç talâk vâki olur.
Mecnûu'n Nevâzil'de
şöyle zikredilmiştir: .
«Bir koca, talâk
niyyeti ile karısına : «Cehenneme git.» dese; talâk vâki olur.» Hulâsa'da da
böyledir.
Bir koca, talâka
niyyet ederek, karısına : «Seni, azâd ettim.» ds-se; talâk vâki olur. Mi'râcü'd
- Dirâye'de de böyledir.
Koca, talâka niyyet
ederek, karısına: «Hür ol.» veya «Sen, ıtk (= azâd) edildin.» derse; taiâk vâki
olur. Bahru'r- Râik'ta da böyledir.
Bir koca, karısına :
«Talâkını sattım.» der; karısı ise : «Satın aldım.» diye mukabelece bulunursa;
bu durumda, bir talâk-ı ric'î vâki olur.
Koca : «Mehrini
sattım.»; karısı ise : «Satın aldım.» derse; bu, 'bâin bir talâk olur. Kocanın
: «Nefsini sattım.» demesi hâlinde de, hüküm böyledir.
Bir koca, karısına :
«Senden istinkâf.ettim. (= yüz çevirdim; reddettim; vazgetim.)» der; karısı da
: «Ağzındaki tükrük gibi... Eğer ondan istinkâf ettiysen, onu at.» deyince;
koca : «Tüü, tüü.» diyerek tükrüğünü atar ve : «İşte attım.» derse; bu durumda,
talâka niyyet etmiş olsa bile; kadın boş olmaz. Zahîriyye'de de böyledir.
Bir koca, karısının
nikâhının fâsid - olduğunu zannederek: «Benimle senin aranda olan, bu nikâhı
terk ettim.» dedikten sonra; nikâhlarının sahih olduğu meydan çıksa; bu adamın
karısı, boş ci-maz.
Bir kimse, karısına:
«Ben, üçten uzağım... Senin talâklarından...» dese; bazı âlimler: «Bu adam,
taiâka niyyet etmişse; karısı boş olur.»; bazıları ise: «Niyyet etmiş olsa
bile, talâk vâki olmaz.» demişlerdir. Zahir olan da, budur.
Bir kimsenin, karısına
: «Sen. siracsın.» demesi; «Sen, bağından
boşsun.» demesi gibidir-
FetâvâyI Kâdîhân'da da böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Kanlıktan, seni uzaklaştırdı m.» derse; 'bu sözü, talâka niyyeti olmadan,
öfkeli veya öf kes İz hâlinde söylemiş olsa bile; talâk vâki olur.Zehıyre'de de
böyledir.
Mecmûu'n - Nevâzil'de
şöyle zikredilmiştir.
Bir kadın, kocasına:
«Senden, uzağım.»; kocası da: «Ben de, senden uzağım.» dedikten sonra; kadın :
«Söylediğine bak.» deyince; kocası: «Ben, talâka niyyet etmedim.» derse; bu
durumda, nly-yet bulunmadığından, talâk vâki olmaz. Muhıyt'te de böyledir.
Bir koca, karısına :
«Talâkından kaçındım.» der ve talâka nîy-yet ederse; talâk vâki olmaz.
Taİâk'a ihtimâli
olmayan, her lafızda, durum böyledir. Yani, sadece nîyyet olmayınca değil;
niyyet olsa bile; talâk vâki olmaz.
Meselâ: «Allah, seni
mübarek eylesin.»; «Beni,- yedir.» «Beni, İçir.» ve benzeri lafızlar gibi...
Fakat, koca; talâka
elverişli olan ve elverişli olmayan lafızları birlikte söyler ve bununla da,
talâka niyyet ederse; meselâ: «Git ve ye.» veya : «Git ve elbise satın al.»
derse; bu durumda, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un kavline göre, talâk vâkj olmaz.
İmâm Züfer Üe Ya'kup 'buna muhalefet etmişlerdir. İmâm Züfer (R-A.)'in kavline
göre, bu durumda talâk vâki olur. Bedâi'de de böyledir.
Bir kimse, talâka
niyyet ederek, karısına: «Git, kocaya var.»
dese; bir talâk vâki
olur. Bu durumda, üç talâk'a niyyet ederse; üç talâk vâki olur.
Karısına: «Kocaya
git.» diyen kimse; bu sözü ile, bir talâka niyyet etse de, üç talâka niyyet
etse de, bu niyyeti sahih olur.
Böyle diyen koca, hiç
bir şeye niyyet etmezse, talâk vaki olmaz. Itâbîyye'de de böyledir.
Bir adam, kendisini
döven bir şahsa: «Eğer, sen benî, nikâhl-a-dığım filan kadın için dövüyorsan;
İşte, ben ,onu, bıraktım; sen al.» dediğinde, talâka niyyet etmişse; bir, bâin
talâk vâki olur. Hulâsa'da da böyledir.
Bir kocanın, karısına:
«Iddetini say; Iddetinl say; Iddetinl s-ay.» demesi halinde; bu mes'elede,
birkaç ihtimâl vardır :
1- Bu koca,
bu sözlerin lıer bîri ile, birer talâka niyyet edebilir.
2- Bu sözlerden,
ilkinde, talâka niyyet edip, diğerlerinde niyyet «etmiyebilir.
3- Birinci
sö2ü ile,, kadının hayzına niyyet eder; diğerlerinde ise, bir niyyette
bulunmaz.
4- Bu
sözlerden, ilk İkisinde talâka niyyet eder; üçüncüde niyyet etmez.
5- Bu
sözlerden, birinci ve üçüncüde talâka niyyet eder.
6- Bu
sözlerden, ikinci ve üçüncüde talâka; birinci de ise, hay-za niyyet eder.
Bu, altı şeklin,
hepsinde de, üç talâk vâki olur. Aşağıdaki şekillerde de, kadın, iki talâk boş
olur.
1- İkinci
lâfızda, sadece talâka niyyet eder.
2- Birinci,
lâfız da talâka, ikinci de ise, hayza niyyet eder ve başka bir niyyette
bulunmaz.
3- Birinci
sözü ile taİâka, üçüncü sözü ile de,
h-ayza niyvet eder.
4- İkinci ve
üçüncü sözleri ile talâka niyyet eder.
5- Birinci
ve ikinci sözleri ile hayza niyyet eder.
6- Birinci
ve üçüncü sözieri ile hayza niyyet eder.
7- Birinci
ve ikinci sözleri ile taiâka, üçüncü ile de, hayza niyyet eder.
8- Birinci
ve üçüncü sözieri ile talâka, ikinci sözü ile hayza niyyet eder.
9- Birinci
ve ikinci sözü ile hayza, üçüncü sözü ile talâka niyyet eder.
10- Birinci
ve üçüncü gözü Üe hayza, ikinci sözü ile talâka niyyet eder.
11- Birinci
sözle hayza niyyet eder.
Şu altı şekilde ise,
bir talâk vâki olur.
1- Bu
sözlerinden her Heri ile hayza nlyyet edebilir.
2 - Sadece
üçüncü sÖ7~ İle, talâka niyyeteder.
3- Sadece
üçüncü sözü ile, hayza niyyet eder.
4- İkinci
sözü ile talâka, üçüncü ile de hayza niyyet eder.
5- İkinci ve
üçüncü sözleri İle hayza, birinci sözü ile de, talâka niyyet eder.
6- İkinci ve
ûçfincö sözleri ile, hayza niyyet eder.
Şayet bu kimse, bu
sözleri, hiç bir şeye niyyet etmeden söylerse; bu durumda, bir şey vâki olmaz.
Fethü'l - Kadîr'de ds böyledir.
Bir kimse, karısına
: «İddetini say; iddetini say; iddetini say.» dedikten sonra: «Ben,
bunların hepsi ile bir talâka niyyet ettim.» dese; hüküm bakımından, üç talâk
vâkî olur. Diyanet bakımından ise, durum, kendisi ile Allahü Teâlâ,
arasındadır. Fetâvâyj Kâdî-hân'da da böyledir.
Bir kimse, katısına:
«İdd&uni say... üç.» dedikten
sonra: «Ben, iddetini say, sözümle ta.dka; üç sözümle de, üç hayza niyyet
ettim.» dese; bu durumda, hüküm bakımından sözü kabul edilir. Fe-tâvâyi
Kâdîhân'da da böyledir.
Mebsût'da, şöyle
zikredilmiştir :
Bir koca, karısına :
«iddetini bekle, İşte iddetini bekle.»; «İddetini 'bekle ve iddetini bekle.»
veya hiddetini bekle, iddetini -bekle.» der ve talâka niyyet etmiş bulunursa;
hüküm bakımından, iki talâk vâki olur. Gâyetü's - Sürücî'de de böyledir.
Müntekâ'da, şöyle,
zikredilmiştir:
Bir kimse, karısına :
«İddetini say! Ey, boşanmış kadın!» der ve «İddetini say» demekle de, talâka
niyyet etmiş olursa; bu durumda kadın, İki ta'?k boş olur. Bu talâklardan,
birincisi: «İddetini say»; ikinsî ise, «Ey boşanmış Kadın!» demesinden dolayı,
vâki olmuştur.
Bu koca, eğer: «Ben,
iddetini say sözünü, boşanmış olmanın bunu gerektirdiğini açıklamak niyyeti
ile söyledim.» derse; hüküm bakımından bu sözü kabul edilmez, diyanet yönünden
ise, durum, kendisi ile Allahu Teââ arasındadır.
Bir kimse, karısına :
«Benim iaramda, sen boşsun.» der ve «Benim aramda.» sözü ile de, talâka niyyet
etmezse; kadın bir talâk boş olur.
Bir kimse, kanama :
«Nefsimi, sana haram kildim. Hemen örtün.» derse, 'her iki sözü ile de, talâka
niyyet etmiş olsa bile; bir talâk-ı bâine vâki olur. Çünkü, bâin üzerine, bâin
vâki olmaz.
Bu şahıs : «Ben,
«nefsimi haram kıldım.» demekle, bir talâka; «örtün.» demekle de, 'üç talâka,
niyyet ettim.»- dese bile, yine —yukarıdaki gibi — bir bâin talâk vaki olur.
Fakat, bu kimse :
«Nefsimi haram kıldım.» demekle, bir şeye niyyet etmedim. «Örtün.» sözümle ise,
bir talâk —veya üç talâka — niyyet ettim.» dese; bu durumda, niyyeti ne ise, o
niyyeti vâki olur. Muhıyt'te de böyledir.
Bir kadın kocasına:
«Beni, boşa.»; kocası ise, oıra : «iddetini say.» derse, talâk vâki olur.
Kocanın, sonradan : «Ben, talâka niyyet etmedim.» demesi, kabul
ve tasdik edilmez. Tatarhânlyye'de de böyledir.
Sarftı talâk, sarîh
talâka ilhak edilir. £=^ katılır, ilâve edilir.) Şöylekl:
Bir kimse, karısına :
«Sen, boşsun.» derse; kadın bir talâk boş olur.
Sonradan, koca, yine :
«Sen, boşsun.» derse; kadın, bir talâk daha boş olur.
Sarîh talâk, bâin olan
talâka da, ilhak edilir. Şöyleki:
Bir koca, karısına: «Sen,
bâinsin.» dedikten veya, onu para ile razı ederek ayırdıktan (= hal ettikten,
boşadıktan) sonra; karısına: «Sen, boşsun.» dese; bize göre, talâk vâki olur.
Talâk-ı bâin de,
talâk-ı sarîhe ilhak edilir. Şöyleki.
Bir kimse, karısına :
«Sen, boşsun.» dedikten sonra, ona: «Sen, bâinsin. »dese; ikinci talâk, vâki
olur.
Talâk-ı bâin, diğer bîr
bâin talâka ilhak edilemez. şöyleki:
Bir kimse, karısına :
«Sen, hâinsin.» dedikten sonra, tekrar: «Sen, bâinsin.» dese; bu İkinci taiâk-ı
bâin vâki olmaz. Ancak, birinci bâin talâk vâki olmuş ölür. Çünkü, bu ikinci
bâin talâkı ifade eden lafzın, ilk bâin talâkın haberi olarak kullanımı?
olması, mümkündür. Böyle olduğu —nun söylenmesi de— bu 'hususta, doğru olarak
kabul edilir. Onu, inşâ kılmaya ihtiyaç kalmaz. Çünkü, iktizâ zarurîdir.
Koca : «Ben o sözümle,
beynûnet-i galîzayi kasdettlm.» dese; bu sözüne, İtibar etmek uygun olur. Ve
bununla, hürmet-I galîza sabit olur.
Ancak, talâk-ı bâin,
bir şarta bağlı olur; meselâ : Koca, karısına : «Eğer eve girersen, İşte sen, bâinsin.»
der ve bundan sonra da «Sen, hâinsin.» demiş olursa; bu durumda kadın, iddeti
içinde, eve girerse, boş olur, Kenz Şerhi'nde de böyledir.
Bir kimse, karısına:
«Sen bâinsin.» dedikten veya, onu, mal mukabili boşadıktan sonra; ona yeniden :
«Eve girersen; İşte sen, bâinsin.» der ve bu sözü ile de, talâka niyyet ederse;
bu durumda, kadın, iddeti içinde eve girse bile, —bundan dolayı — talâk vâki
olmaz.
Bir kimse, karısına:
«Vallahi,.sana yaklaşmıyacağim.» der ve dört ay geçmeden önce, ona, boşamaya niyyet
ederek: «Sen, bâinsin.» derse veya mal karşılığında onu boşarsa; talâk vâki
olur.
Dört ay geçince,
karısına yaklaşıp cîmâ1 eylemezse, bir talâk daha vâki olur.
Şayet koca, kansını,
mal karşılığında boşadıktan sonra; ona: «Sen, bâinsin.» dsrse; bu durumda, bir
şey vâki olmaz.
Böylece, sarîh talâkın
bütün hükümleri, bildirilmiş oldu.
Keza, «Sen, birsin.»,
«Iddetini say.», «Rahmini temizle.» lafızları da, birer sarîh talâktır.
Si/âcü'l - Vehhâc'da da böyledir.
Bir kimse, karısın:,
bâin kıldıktan veya mal mukabili boşadıktan sonra; iddeti İçinde, boşamak
niyyeti ile, otra : «İddetini say.» derse; zahir-i rivayete göre, ikinci talâk
da, vâki oiur. Bahru'r - Râik'ta da böyledir.
Bir kimse; karısını,
mal mukabili boşadıktan sonra ve İddeti içinde; yine mal karşılığında boşarsa;
talâk vâki olur. Fakat, —yeniden — mal verilmesi gerekmez.
Bu talâk, sarîh olduğu
için vâki olmuştur.
Bir kimse, ric'î
talâktan sonra, karısını, mal mukabili boşasa; bu sahih olur.
Bir kimse; karısını,
mal mukabili boşadıktan sonra; iddeti İçinde, hulû'[23] etse; bu sahih olmaz.
Bir kims-e, karışma :
«Beynûnetten (= ayrılıktan) sonra, seni, mal mukabili boşadım.» derse; talâka
niyyet etse bile, bir şey vâki olmaz.
Bir kimse, karısına,
talâka niyyet ederek: «Sen, yarın bâinsin.» dediği halde; karısını, bu sözü
söylediği gün bâin ederse; bize göre, «yarın olunca» şartı bulunduğu için, o
gün gelince, bir talâk daha vâki oiur. Âlimlerimiz: «Kıyas üzere, bu mes'elede, münasip olan
budur.» demişlerdir.
Bir kimse, talâka
niyyet ederek, karısına: «Sen, eve girersen, bâinsin.» dedikten sonra : «Filân
adamla konuşursan, bâinsin.» der ve bu sözü ile de, talâka niyyet ederse; 'bu
durumda, kadın eve girince, t>ir talâk vâki oiur; adamla konuşunca da bir
talâk daha vâki olur. Zehıyre'de de böyledir.
Bir kimse, bâin olan
karısına : «Sen, talâk-ı bâin ile boşsun.» dese; bu talâk, önceki talâka ilhak
edilir.
Fakat, bu kimse,
sonradan, sadece: «Sen, bâinsin.» derse; bu talâk, vâki olmaz.
Keza, bu koca,
—sonradan —: «Seni, bir talâk bâin ettim.» dese, yine, bu talâk vâki olmaz.
Müsâharat haramJığı,
redâ haramliğı gibi, ebedlyyen haram-hğ\ icâbettiren, hiç bîr ayrılığa, talâk
Itfıâk edilemez. Kadın, İddet içinde bulunsa bile, bu hüküm değişmez.
Keza, bir kimsenin
dahil olduktan sonra, satın oİdtğı kadına da, bu durumda talâk vâki olmaz.
Çünkü, o kadın, iddet içinde, değildir. Bedâi'de de böyledir. [24]
Kitabet, iki çeşittir:
1- Kitâbet-I
mersûme,
2- Kıtâbet-i
gayr-i mersûme.
Biz, kitâbet-î mersûme
ile; gâib olana (= hazır olmayana, huzurda bulunmayana) yazılan yazıyı;
kitâbet-i gayri mersûme ile de, gâib olmayana (= hazır olana, huzurda bulunana)
yazılan yazıyı kas-dediyoruz.
Kitâbet-f gayr-i
mersûme, iki çeşittir :
1) Müstebîne,
2) Gayr-i müstebîne.
Müstebîne : Kâğıt,
duvar ve yer gi!bi şeylerin üzerine yazılıp; okunması ve anlaşılması mümkün
olan yazılardır.
Gayr-i müstebîne ise :
Hava ve su üzerine yazılıp, okunması ve anlaşılması mümkün olmayan yazılardır.
Gayr-i müstebîne olan
yazılarla, niyyet edilmiş olunsa bile, talâk vâki olmaz.
Gayr-i mersûme ilan
müste'bîne yazilsria, talâka niyyet edllmosi halinde, talâk vâki olur. Fakat,
talâka niyyet edilmezse, bu ya^ı ile de, talâk vâki olmaz.
Fakat .müstebîne olan
yazılar, m-ersûme olursa; taîâka niyyet edilsin veya edilmesin, bunlarla talâk
vâki olur.
«Sen, boşsun.» diye
yazıp gönderilmeden, gâib olan f= hazır olmayan, huzurda bulunmayan) kadın,
boş oimaz. Böyle yazılınca, talâk vâki olur. Bu yazının yazıldığı zamandan
itibaren, kadının İddet beklemesi lâzım gelir.
Eğer koca, kadının
talâkını, mektubun ona ulaşması şartına bağlamışsa; mektup kadına ulaşınca, onu
ister okusun, ister okumasın, talâk vâki olur.
Meselâ: Erkeğin : «Bu
mektubum sana geldiği zaman, işte sen boşsun.» diye yazdıktan sonra;
ihtiyaçlarını yazması gibi... Hulâsa'da da böyledir.
Bir kimse, karısına,
İhtiyaçlarını yazdıktan sonra, mektubun-sonuna : «... Bundan sonra : Bu
mektubum, sana ulaştığında, artık sen boşsun.» diye yazarsa; talâkla ilgili
yazıyı süse bile; mektup kadına ulaştığı zaman, bu kadın boş olur.
Fakat, koca; ihtiyaç
yazısını silip mahvederde; talâk yazısını bırakır; sonra da, bu mektubu kadına
yoilarsa; kadın boş oimaz. Çünkü, koca, ihtiyacı- mahvedince, mektup batıl (=
geçersiz) olmuş olur. Şart tahakkuk eylemez.
Şayet, koca, mektubun
boş tarafına : «Bu mektubum, sana gelince; örtık sen, 'boşsun» yazar; sonra da
ihtiyacı yazarsa; bundan sonra da, talâk yazısını mahvedip, geride kalanı
bırakırsa; kadın boş olmaz.
Fakat, mektubun
sonunu, silip mahveder ve mektupta talâk lafzı kalmış olursa; kadın boş olur.
ZahMyye'de de böyledir.
Koca, talâk lafzını,
mektubun ortasına yazar; bundan önce ve sonrada ihtiyaçları yazdıktan sonra;
talâk lafzını silip mahvedip bu mektubu karısına gönderirse, talâk vâki olur.
Bu durumda, talâktan önce yazılmış olan şeylerin az veya çok olması da
müsâvîdir. Fetâ-vâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bir kimse, karısına
yazdiğı mektupta : «Sen, üç talâk boşsun înşâllâhu Tebâreke ve Teâlâ.» der ve
inşaallah lafzını, talâk lafzına bitiştirmiş (araya başka bir şey yazmamış olursa;
ayrı yazılmışsa (aralarına başka bir keiime yazılmışsa); taiâk vâki olur.
Zahîriyye'de de böyledir.
Bir kimse, karısına
yazdığı mektupta : "Bu mektubum sana geldiği zaman, artık sen boşsun.»
der; mektup da, kadının babasına gelir ve o, bu mektubu alıp yırtar ve kızına
vermezse; şayet baba, kızının bütün işlerinde yetkili, tasarrufta seiâhiyetii
ve mektup da kızının bulunduğu beldede, babasının eline geçmişse; bu durumda,
kadın, boş olur. Durum böyle, değilse, kadın boş olmaz.
Eğer baba; bu mektubun
geldiğini kızına bildirir ve yırtık mektubu ona verirse; parçalanmış o!an bu
mektubun, okunması mümkün olduğu takdirde; kadın boş olur. Aksi takdirde ,'boş
olmaz. Fetâvâyi Kâdihân'da da böyledir.
Bir kimse, talâk
sözünü yazdiğı halde, dili ile istisna [25] ederse veya talâk lafzını dili ile söylediği
halde, yazı İle bunu istisna ederse, sahih olur mu? Bu mes'ele hakkında bir
rivayet yoktur. Fakat, uygun öten, bunun sahih olmasıdır. Zahîriyye'de de
böyledir.
Bir kimse; filan oğlu
filanın kızı olan karısını boşaması için zorlanır ve hapsedilir ve o da, bu zor
karşısında, karısına mektup yazıp «Filân oğlu filanın kızı filan, boştur.»
derse; bu durumda karısı, boş olmaz. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bir kimse, bir başka
şahsa : «Kanma, mektup yaz. Ve de ki: Eğer, evden çıkarsan; işte sen, boşsun.»
Bu adam, mektup yazar; kadın ise, mektup yazıldıktan sonra; fakat henüz, onu
okumadan önce evinden çıkarsa; bundan sonra da, mektubu yazan şahıs, yazdıran
şahsın karşısında onu okur ve kadına gönderirse; kadın daha önce, evden çıkmış
olmasından dolayı, boş olmaz.
Keza, vekil, bunun
üzerine, bir mektup yazıp, onu kocaya okur ve o da, «bir aya kadar veya bir ay
sonra evden çıkarsan...» diye bir şart kor; mektup da, şart koşulan, bu müddet
içinde, kadına uiaşirsa; yine kadın, daha önce, evden çıkmış olmasından dolayı,
boş olmaz. Serâhsî'nin Muhıyt'inde de böyledir.
Bir kimse, karısına
mektup yazıp : «Senden ve filâneden başka karım boştur.» der ve sonra da, son
ismi silip mektubu gönderirse; talâk vâki olmaz. Zehiyre'de de böyledir.
Müntekâ'da şöyle
zikredilmiştir:
Bir kimse, karısına
bir mektup yazıp ; «Bu mektubum, sana gelince; artık sen boşsun.» der; sonra,
— aynı mektuptan — başka bir nüsha daha yazarsa veya bir başka şahıstan,
kendisinin yazdığı mektubu bozmasını istediği halde, o şahıs, bunu yapmazsa; bu
iki 'mektubun da, kadına ulaşması hâlinde bu kadın, iki talâkla boş olur.
Koca, bu İki mektubu
da, ikrar eder ve durumu isbat için oeyyine getirirse; bu durumda, hüküm
bakımından bir talâk vâki olur. Diyanet bakımından ise, durum, kendisi ile
Allahu Teâlâ arasındadır.
Mektupların birisi
kadına gelince; bir talâk vâki olur. Diğer mektup İse, bâtıldır. (=
Geçersizdir.) Çünkü, bu mektuplar, aynı mektubun, nüshalarıdır.
Keza, bir kimse, diğer
bir kimseden; karısına bir mektup yazmasını ister ve : «Onun talâkını yaz.»
deyince; o adam, mektubu yazıp, isteyen şahsa karşı okuduktan sonra; koca,
mektubu alıp, dürer mühürler ve adresini yazarak, karısına yo!!arsa;bu mektup,
kadına ulaşıp, kocada, durumu ikrar edince;, kadın, boş olur.
Keza, koca, diğer
şahsa: «Bu mektubu, ona, sen yolla.» veya «... Sen yaz ve ona yolla.» dediği
halde; bunun üzerine beyyine getiremezse; mektup yazdığını ikrar.etmez ve
fakat ne söylediğini vasıflar-sa; hüküm bakımından, yine talâk vâki olmaz.
Gerçek, kendisi ile Allahu Teâlâ arasındadır.
Kendisinin yazmadığı
ve bizzat yazdırmadığı mektuplarda da, durum böyledir. Yani, —onu yazdığını
veya yazdırdığını ikrar etmedikçe— bunlarla, talâk vâki olmaz. Muhıyt'te de
böyledir.
En doğrusunu ise,
ancak, Allahu Teâlâ bilir. [26]
Bu hususta, asıl kaide
: (Farsça (ve diğer dillerde) talâk-dan 'başka yerde kullanılmayan lafızlarla,
talâkta bulunulduğu ve bu lafızlar kadına izafe edildiği zaman; bu sarîh lafızlarla,
niyyet olmaksızın, talâk vâki olur.
Farsça (ve diğer
dillerde) hem talâkta, hem de, başka yerlerde kullanılan lafızlar da, bu
dildeki kinaye lafızlar sayılır. Bu gibi lafızlarla ilgili hükümler ise;
arapcadaki, kinaye lafızlarla ilgili hükümlerin aynısıdır. Bedâi'de de
böyledir.
Bir kimse, karısına
—farsca — : «Seni, kanlıktan bıraktım (= terkettim.» deyince; karısı, boş olur.
İmâm Ebû Yûsuf
(R.A.)'a göre, bu söz, Horasanlılar ve Iraklılar tarafından, sarih olarak,
talâkta kullanılır.
Bu sözü söyleyen
kimse, talâka niyyet etmemiş olsa bile; bir ric'î talâk vâki olur.
Hulâsa'da Ebu'I -
Leys, bunu almış; Tefrîd'de de bu kavil özerine fetva verilmiştir.
Tatarhâniyye'de de böyledir.
Bir kimse, karısına
—yukarıdaki gibi —: «Seni, terkettim.» dese de; «... kanlıktan...» demese;
bu sözü söylerken öfkeli olur veya talâk müzâkere etmekte bulunursa; bir
ric'î talâk vâki olur. Fakat, bunu söylerken bâin talâka veya üç talâka niyyet
etmiş bulunursa; bu durumda, neye niyyet etmişse; o, vâki olur.
Bu hususta, İmâm
Muhammed (R.A.)'in kavli de, İmâm Ebû Yûsuf (R.AJ'un kavli gibidir. Muhryt'te
de böyledir.
Bir kimse, karısına:
«Elimi, senden çektim.» veya «...terk eyledim.» yahut: «Seni, dul
kıldım.»; «Senin -ayağını, benden
çek-
tim.» derse; 'bu sözlerin
'hepsi, Örf bakımından : «Seni, boşadım.» an-lammadır. Niyyet olmasa bile; 'bu
lafızlarla, birer ric'î talâk vâki olur. Hulâsa'da da böyledir.
Şeyhu'l - İmâm Zahîru'd - dîn el - Mürgînânî: f— Farsca — terk eyledim. (= beheştem.)»
sözü ile, niyyet olmasa bile; kadının, bir taiâk boş olacağına» fetva
vermiştir. O; «bundan başka sözlerde ise, niyyetin şart olduğuna», fetva
verirdi. Ve: «Bunlarla, talâk bâin olur.» derdi. Zehıyre'de de böyledir.
Bir kimse, karısına:
«Bir talâk ile, elini benden çektin.» dese; bir talâk-ı 'bâin vâki olur.
Bir kimse, karısına:
«Bir talâk ile, elini 'benden çektin.» derse; bir ric'î talâk vâki olur. Tecnîs
ve Mezîd'de de böyledir.
Bir kadın, kocasına :
«Bana, talâk ver.» deyince; kocası da : «Verilmiş ve yapılmış ifarzet.» der ve
bunu, talâk niyyetl İle söylerse; bir ric'î taiâk vâki olur. Bu durumda koca,
talâka niyyet etmezse; bir şey vâki olmaz.
Bu koca, karısına :
«Verildi» veya «yapıldı.» demiş olursa; talâka niyyet etsin veya etmesin talâk
vâki olur. Burada, nl.yyetl terk etmiş olması, 'hüküm bakımından, kabul ve
tasdik edilmez.
Şayet, koca :
«Zannımca, verildi.» veya «Zannımca, yapıldı.» cevabını verirse; talâka,
niyyet etmiş olsa bile; talâk vâki olmaz.
Bu adam; karısı, talâk
talep ettikten sonra, ona : «Onu verildi far-zet ve git.» derse; İki talâka
niyyet etmedikçe, bir talâktan başkas!, vâki olmaz.
Bu durumda, kadın, kocasına
: «Bir talâk, bana, kâfî gelmez.» der; kocası da: «İki fsrzet.» demiş ve bu
sözü ile de, iki talâka niyyet etmiş olursa; kadın, üç talâk boş olur.
Kadın, talâk talep
ettikten sonra; kocası: «Onu, söylenmiş far-zet.» derse; niyyet etmiş olsa
'bile; talâk, vâki olmaz. Hulâsa'da da böyledir.
Kadın, kocasına :
«Elini, benden çek.» der; kocası da : «Onu, söyledim farzet.» cevabını verir ve
bununla da, talâka niyyet etmiş olursa; bir bâin talâk vâki olur. Muhıyt'te de
böyledir.
Bir kadın, kocasına:
«Beni, tutma.» 'dese de, kocası: «Tutulmadığını farzet.» cevabını verse ve bu
cevapla da talâka niyyet etmiş olsa; bir bâîn talâk vâki olur. Zehiyre'de de
böyledir.
Bir kadın, kocasına :
«Bana, talâk ver.» der; kocası; «yapmıyorum.» deyince de, kadın : «Eğer, bana
verirsen; gider, kocaya varırım.» der; kcası ise: «İstersen, 'bîr veya on defa
yap.» derse; bu durumda talâk vâki olmaz. Itâbiyye'de de böyledir .
Bir kadın, kocasına:
«Bana, üç taiâk ver.» der; kocası da, ona; «dâdem» (— verdim) yerine, ye harfi
ile «dâyem.» derse; eğer, bu kelime, kocasının beldesinin değil de, başka her
hangi :bir beldenin lügati olursa; kocanın: «Ben, bununla, cevap vermeyi murad
etmedim.» demesi, kabul ve tasdik edilmez.
Şayet, bu kelime, hiç
bir 'beldenin lügati değilse; cevap olarak, kabul edilmez. Serahsî'nin
Muhıyt'inde de böyledir.
Eğer koca, karısına :
«Sana, bir talâk verdim. İşte, ıbu önceki ve sonrakidir.» derse, bîr talâk vâki
olur. Hulâsa'd a da böyledir.
Bîr adam, karısına,
talâka niyyet ederek: «Sana, üç verildi.» dese; talâk vâki olur. Hızânetü'l -
Müftî'nde de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Elini, benden çek.» der ;kansı: «Öç -
talâk, çektim.» cevabını verince de, koca : «Ben de, öyle, senden çektim.»
derse; eğer, bu sözü İle, bir talâka, niyyet etmişse, bir talâk; üç talâka,
niyyet etmişse, üç talâk vâki olur. Niyyet etmemişse; bir şey vâki olmaz.
Bîr kimse, karısına :
«Bana, faydalı değilsin.» dediğinde, bununla .talâka niyyet etmiş ols-a bile;
talâk vâki olmaz.
Bir kimse, karısına:
«Bin talâk, sana» dese; üç talâk, vâki olur.
Bir kimse, talâk
mâzâkeresî halinde, karışma: «Eteğine, bin talâk kıldım.» dese; kadın, üç talâk
boş olur. Bu kimse : «Ben, bu sözümle, talâkın ikasını, niyyet ettim.» dese;
sözüne inanılır.
Bir kimse, karısına :
«Sen, öç talâk, boşsun.» der ve bununla, öç talâkı vâki kılmaya, niyyet ederse; bu üç talâk, vâki olur. Aksi takdirde, üç
talâk vâki olmaz. Zahîriyye'de de böyledir.
Bir koca, «Beni,
boşa.» diyen karısına : «Üç talâkı, senin eteğine koydum. Artık git.» derse; üç
talâk vâki olur. ItâbİyyeMe do böyledir.
Bir kimse, karısına
—farsca olarak—: «Sen, taiâksm.» dese; «Sen, talâksın. [= boşsun.)» demiş
gibi, taiâk vâki olur.
Koza, bir kimse,
karısına : «Sen, talâk oS.» veya «Üç talâk ol.» yahut: «Üç talâk, boş ol.»
derse; niyyeti o'masa bile; kadın, boş oîur. İmâm Zahîrü'd - din Hâlî, bununls
fetva vermiştir. Sünnetler babında ise,'bununla, talâk vâki olmaz. Hulâsada da
böyledir.
Bir kimse, karısı ile
münakaşa ederken : «Bin taiâk sen!...» dese; başka birşey söylemese bile; üç
taiâk vâki oiur.
Bir kimse, karısına
—farsca— : «Sen, bir talâk boşsun.» deyince; kadın : «Bin.» der; bunun
üzerine, kocası da : «Bin.» derse; bu durumda, iki vecih söz konusudur.: Koca,
bursu söylerken, ya biı şeye niyyet etmiştir veya niyyet etmemiştir.
Şayet niyyet etmişse;
niyyet ettiği şey, vâki olur. Niyyet etmemişse; vâki olmaz.
Bir kadın, kocasına : «Nasıi, beni boşamıyorsun?» der;
kocası da, ona : «Sen, başından ayağına kadar, boş oldun.» derse; bu durumda, kocaya, neyi kasdetmiş olduğu
sorulur.
Bir kimse, kendisinden
talâk isteyen karısına : «Sana, bir talâk verdim ve sana, iki talâk verdim.»
derje; kadın, üç talâk boş olur.
Bir kimse, bir niyyeti
olmadan, karısına : «Sana, çok talâk —var—» derse; kadın, iki talâk, boş olur.
Bir kimse, bsşka bir
şahsa : «Başka bir ksdın, nikahladın mı?» der\ ilk şahıs : «Niçin boşadm?»
deyince de, diğeri : «Senin yüzünden.»
cevabını verirse; bu şahıs,
'başka bir kadınla, nikâhlanma-mışsa,
öiceki karısı, boş olmaz. Bu durumda, o, boşamayı irac'e etmiş olmadığı gibi,
kadın da boşanmış olmaz.
Bir kimsenin, karısına
: «Bin, sana, taiâk verdim.» demesi hâlinde, şu üç şekil muhtemeldir: Bu
şahıs; ya talâkı îkâ etmeye niyyet eder veya karısını talâkla tefviz[28] eder yahut da 'hiç bir şeye, niy-yet etmemiş
oiur.
Birinci şekilde, talâk
vâki olur. İkinci şekilde, talâk vâki olmaz. Üçüncü şekilde de, yine talâk vâki
olur. Tecnis'de ve Mezîd'de da böyledir.
.
Bir kocanın, karısına
: «Senin, elini çektim.» demesi hususunda, İmâm7 Efaû Hanîfe (R.A.) ile İmâm
Ebû Yûsuf (R.A.)'in ihtilâfları vardır. Ki, biz, bunun benzerini, daha Önce,
zikretmiştik.
Neseff-'nin
Fetvaları'nda, zikredildiğine göre :
Kadiri: «Benim elimi,
çektin mi?» deyince; kocanın «Çektim.» de mesi; halinde; bu koca : «El çektim.»
demiş gibi olur.
Kadın : «Beni,
Allah'ın taatında kıl.» deyince; kocası: «Seni, Allah'ın taatında kıldım.»
dese veya kadın : «Allah için, beni bağışla.» deyince; kocası : «Bağışladım.»
dese; eğer, bu durumda, kadını, boşa maya, niyyet etmişse; kadın boş olur.
Niyyet etmezse, kadın, boş olmaz. Zehiyre'de de böyledir.
Bir kadın, kocasına:
«Beni, boşa.» der; kocası da: «Senin, hangi talâk'ın, hangi nikâhın baki
kaldı?» cevabını verse; bu cevap, üç talâk'ı ikrar oiur. Günye'de de böyledir.
İmâm Necmü'd - dîn'e
soruldu :
Kadın, kocasına:
«Beni, boşa.» der de; kocası, ona: «Senin, ne talâkın kaldı; ne nikâhın... Kaik
ve git.» cevabını verirse; ne olur? İmâm Necmü'd - dîn, şu cevabı verdi : «Bu,
bir ikrardır. Muhakkak ki koca, karısını üç talâk boşamiş olur.» Muhıyt'ts de
böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Senin elini, bir talâkla, çektim.» der; karısı da : «İkinci defa da, söyle ki,
şahitler duysun.» deyince, koca : «Senin elini, bîr talâkla çektim.» dese; karı
- koca, birbirlerinden ayrılınca, başka bir kadın, kocaya : «Karının elini
kestin mi? f= Onu, serbest bıraktın mı?) diye sorunca, koca, yine: «Onun
elini, bir talâk.'a kestim.» sözünü, ikinci ve üçüncü defa söylemesi inşâ olur
ve kadın
üç talâk boş olur.»
demişlerdir. Ancak, koca : «Ben, ikinci ve üçüncü ile, birinciyi haber vermek
istedim.» derse; bu hsl müstesnadır. Yani, bu durumda, üç talâk değil, bir talâk
vâki olur.
Şayet koca, ikinci ve
üçüncüde : «Onun elini, kesmiştim.» derse; bunlar'birinciyi haber vermek olur.
Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bir kimse, karısına:
«Dört yol, senin üzerine, açılmıştır.»
der; fakat: «Hangisini istersen onu tut.» domezse; niyyet etmiş olsa bile;
talâk vâki olmaz. Bu, âlimlerimizin ekserisinin, kavlidir.
İmâm Muhemmed
(R.A.)'den gelen bir rivayete göre İse :
Bir kimse, karısına :
«Dört yolu, sona açtım.» der ve talâka nîy-yet ederse; «Hangisini istersen, onu
tut.» demese bile; kadın, boş olur.
İmâm Necmü'd-dîn'den
soruldu :
Bir kimse, karısına :
«Sana, talâkını verdim. Nefsinin emrine sahip ol ve rızkını talep et.» dese,
durum, ne olur?
İmâm Necmü'd - dîn, şu
cevabı verdi :
Birinci talâk, talâk-ı
ric'î olur. Eğer, «Nefsinin emrine, sahip ol.» sözü ile, talâka niyyet
etmemişse; birinci talâk, talâk-i ric'î olarak kalır. Diğerleri ile de, bir şey
vâki olmaz. Şayet, bununla talâka niyyet etmişse; bu, talâk-ı bâin olur.
Önceki de, bu ikinci ile birlikte, talâk-ı bâin olur. Zehiyre'de de böyledir.
Bir kadın, kocasına:
«Pahalı satın .aldı; aybından dolayı reddetti. (= gsri verdi.» dese de; koca da
karısına : «Aybın sebebi ile, seni reddettim.» deyip, bu sözü İle, onu boşamaya
nîyyet etse; karısı boş olur.
Bir koca, karısına: «Ayb
sebebi ile, reddettim.» dese, niyyet etmiş olsa.bile; talâk vâki olmaz.
Hulâşa'da da böyledir.'
Bir kadının babası,
onu, kocasına : «Benden, patiajj satın alr dm; artık onu, bana reddet. [= iade
et)» dese de; koca, talâk niyyeti ile : «Onu, sana reddettim demiş olsa; talâk
vâki olur. Zahîriyye'de de böyledir.
Bir kadın, kocasına :
«Taiağına yemin et ki, gerekten, ben, bu İşi yapmam.» deyince; koca : «Yemin
ettiğimi farzet.» dese; Şey-hu'l - İslâm el - Evzecen^i'nin bu sözle, talâkın
vâki clmayacsğına, fetva verdiği, rivayet olunmuştur. Ki, gerçekten, bu sözle,
kadın, bos olmaz.
Bir kadın, kocasına :
«Ben, bir nahiyedeyim; sen, bir nahiyedesin.» der; koccsı da, ona: «Öyle
farzet.» demiş olursa; bu durumda, kadın boş olmaz.
Bir kadın, kocasına :
«Sen, benim üzerime, niçin geldin ki, ben senin karın değilim.» dese;
kocasının, orra : «Olmadığını farzet.-> demesi ile de, kadın, boş olmaz.
Bir kimse, karısını,
yatağına çağırdığında; kadın, razı olmaz ve bunun üzerinö koca : Yanımdan,
çık.» der; kadın ise, kocasına: «Beni 'boşa kî, öyle gideyim.» 'derse; kocası
da, 'ona : «Eğer, muradın böyle ise, öyle farzet.» cevabını verip başka bîr
şey söylemez-se; bu durumda, kadın, boş oimaz. Muhsyt'te de böyledir.
Bir kimse tarafından,
nikahlanmış bulunan, bir kadın, kocasına : «Niçin yaptın?» der; koca ise :
«Yapılamiy2nı, yapıldı farzet.» cevabını verirse; neye niyyet etınişsc, o, vâki
olur. Ancak: «Niyyet etse biie; —'bu sözle— bir şey, vâki oimaz.» da
denilmiştir. Fetva da, bu kaville verilmiştir. Hulâsa'da da böyledir.
Bir kimse, ekmek
yeyîp, İçki içtikten sonra : «Ekmek .yedik; nebiz, içtik. Karılarımız, üç
Üs...» deyip, sustukuan sonra; bir başka şahıs, ona : «Üç talâkla mı?» diye
sorunca; o da : «Üç talâk.» dese; karısı, boş olmaz. Fetavâyi Kâdîhân'da da
böyledir.
Fetvalarda şöyle
zikredilmiştir.
Bir kimse, karısına :
«Eğer, sen 'benim karım isen, öç talâk, boşsun.» diyecekken, «menî (= benim)»
kelimesinde, aidiyet bildiren ye harfini hazfederek «men £= ben)» tarzında
söylese ve «Ben, talâka niyyet etmedim.» dese; bu -durumda, talâk vâki olmaz.
Çünkü, «ye» harfi hazfedilince, kadın; kocaya izafe edilmemektedir.
Bir koca, kendisinden
talâk talep eden karısına : «Üç talâk al ve gittin.» dese; talâk vâki oimaz.
Bu, talâkı, o kadına,-tefviz oiur.
Ancak, 'bu sözü ile,
koca, talâka nlyyet ederse, kadın boş olur.
Şayet, koca, karısına
: «Üç talâkını aî ve gittin.» derse; talâka niyyet etmemiş o!sra biie; karısı,
boş olur.
Kocasına : «Beni,
boşa.» diyen bir kadını, kocası, dövse ve ona : «İşts talâk.» dese; bu durumda,
kadın, boş olmaz.
Ancak, koca : «İşte,
senin talâkın.» derse; kadın, boş olur. MecîTJüu'n - Nevâzîl'de zikredildiğine
göre :
Şeyhu'I - İsîâm'ctan :
«Karısını döverek, «ol talâk!» diyen kimsenin duruum nsdr?» diye soruldu. O :
«Bu durumda, talâk vâki olmaz.» cevabını verdi :
İmâm Ahmcd
e!-Kalarsi'den : «Hanımına vurarak: «İşte, sana, bir talâk.»; sonra, yine
vurarak : «İşte sana, iki talâk.»; sonra, tekrar vurarak : «İşte sana, üç
talâk.» diyen kimsenin durumu ne olur?» diye soruldu. O : «Bu durumda, o
kimsenin karısı, üç talâk, boş olur.» cevabını verdi.
Şeyhu'I - İslâm ise :
«Vurmaya «talâk» diye isim vermekle, 'bir şey vâki olmaz.» demiş; İmâm Ahmcd
ise : «Dayağı, talâk diye isimlendirmekle de, taiâk vâki olur.» demiştir.
Bir kadın, sarhoş
kocasından kaçs<a; ona yetişemiyen kocası ise, —farsça olarak —: «Üç talâk.»
der ve «Bununla, karısını —boşamaya—' niyyet ettiğini.» söylerse; karısı, boş
olur. Şayet, bir şey söylemezse; talâk vâki olmaz. Kulâsâ'da da.'böyledir.
Bir koca, karısına,
niyyet etmeden : «Al talâk.» dese; bu taiâk, kadına izafe edilmediğinden,
talâk vâki olmaz.
Bazıları: «Bu durumda,
niyyet olmasa bile; talâk vâki olur.» demişlerdir. Uygun olan <ia, budur.
Bu kimse, karışma :
«Ts'îâkini al.» ders-e; bu durumda, niyyet etmemiş olsa 'bile; talâk vâki
olur. Muhıytte de böyledir.
Şemsü'l - Eimme
Evzscendî'den soruldu :
Bir kadın, kocasına :
«Talâk, benim elimde olmuş olsaydı; mu-hakkakki nefsimi, bin talâk,
boşlardım.»; kocası ise : «Ben de, dediğin gibi, bin talâk, verdim.» der;
fakat: «Sana/verdim.» demezse; durum ne olur?»
İmâm, şu cevabı verdi:
«Talâk, vâki olur.»
Bir kadın, kocasına :
«Beni, üç talâk, boşa.» der; kocası da, niyyetslz olarak: «İşte bin.» derse; bu
durumda, kadın, boş olmaz.
Karısını boşayan, bir kocaya
: «Böyle mi yaptın?» denilince; o: «Ona, başka bin — daha—verdim.» dese;
niyyeti olmasa bile; ka-nsı, üç talâk, boş olur.
Bir kadın, kocasın;a :
«Ben, senden, üç talâk boşum.» dadik-ten sonra; kocası, ona : «Çoğalt.» veya :
«Üç talâktan çoğaft.» yahut: «Üç deme; kaç yüz de.» derse; bu durumların hepsi
de, kocanın üç talâkı ikrar etmesi demektir. Ve kadın, üç talâk, boş olur.
Fakıyh Efaû Bekir'den
soruldu :
Bir koca, karısına :
«3in talâkını, bir talâk kıldım.» dese; durum ne olun
O, şu cevabı verdi: «Kadın,
üç talâk, boş olur.»
Keza, bir koca,
karısına : «Bin talâkını, bir talâk kılıyorum.» dese ve bunu da, talâk niyyeti
ile söylemiş olsa; kadın, üç talâk boş olur. Zehiyre'de de böyledir.
İmâm Necmü'd-dîn'den
soruldu :
Bir kimse, karısına :
«Aramızdaki nikâhı, ihtiyaten yenileyelim.» der; kadın ise : «Aramızda, haram
olmak üzere...» der ve bu minval üzere çekişirler ve koca, karısına : «Böyle
kadınlara, lâyık olan; işte, bu gibi, haramlikla beraber, ikna etmektir.» dese;
durum ne olur?
İmâm, şu cevabı verdi:
=Bu durum, 'haramlığı
ikrardır. Yani, kadın, boş olur.»
Şayet, koca : «Böyle
kadınlara, lâyık olan, iharamhkla beraber, İkna eylemektir.» dese de; «İşte,
bunun gibi...» demese; izafet olmadiğı için, bu durum, —öncekinin hilâfına —
haremliği ikrar olmaz, Hu-lâsa'da da böyledir.
Şeyhu'l - islam Fakıyh
Ebû Nasr'dan soruldu :
«Sarhoş bir kimse,
kendi karışma : «Sen, benim, seni boşamamı ister misin?» der; karısı da:
«Evet.» cevabını verince; koca: «Eğer, sen benim karım isen; bir talâk, iki
taiâk, üç talâk...» Kalk ve yanımdan çık.» der ve bununla da, talâk vâki
olmayacağını zann-ederse; onun bu sözü — zannı — mu'teberdir.
İmâm Ebû Bekir'den
soruldu :
Sarhoş bir kimse,
karısına : «Bîzârım; bîzârım; bizarım. Sen, benîm için, bir şey değilsin.»
der; karısı da, ona: «Ne zamana kadar, böyle söyliyeceksin? Ben, işte, ikimizin
arasında, bir şey kalrmyaca-ğından korkuyorum.» deyince; koca; «Böyle
İstiyorum.» dediği haide; aklı başına gelince : «Ben, böyle bir şey
söylemedim.» derse; durum ne olur?
İmâm, şu cevabı verdi:
«Ümid ederim ki,
talâk, vâki olmaz. O kimsenin karısı, karısı olarak kalır.» Tatarhâniyye'de
d-e böyledir.
Neseffnin
Fetvâları'nda şöyle zikredilmiştir:
«Bir koca, karısına;
«Benim evimdeki kadın, üç talâkladır.» derse ve karısı taiâk vaktinde, evde
olmasa bile; boş olur,
Şaye't, koca : «Bu
kadın ki, evde, 'benim karımdir; üç talâk boştur.» der ve talâk vakti, kadın
evde olmazsa; bu durumda, kadın, boş olmaz. Hulâsa'da da böyledir.
Keza, Nesefî'nin
Fetvâlr.rı?nda şöyle zikredilmiştir:
«Bir kocanın, dâhil
olduğu (= cima' ettiği) karısına : «Sana, bir talâk; sana, bir talâk.» demesi;
«Sen, boşsun: sen, 'boşsun.» demesi gibidir.» Zehıyre'de de böyledir.
Bir kadın, kocasına :
«Talâkımı ver ve talâkımı ve ve talâkımı ver.» der ve kocası da : «Verdim.»
derse; kadın, üç talâk, boş olur.
Şayet, kadın :
«Talâkımı ver; talâkımı vsr; talâkamı ver.» deyince, koca : «Verdim.» der ve bu
kadın, kocasının dâhil olmadığı bir kadın olursa; bu durumda, kadın, 'bir talâk
boş olur.
Eğer kadın: «Beni,
boşa; beni, boşa; beni, boşa.» der; kocası da: «Yaptım yaptım, yaptım.» derse;
kadın, üç talâk, boş olur. Esahh olan kavi) budur,
Bir kadın, kocasına :
«Bana, talâk ver.» der; kocası da : «Bu, Öylece verildi." derse ve bununla
talâka niyyet etmiş olursa; kadın, boş olur. Şayet, koca, talâka niyyet
etmezse; kadın, boş olmaz. Füsû-İü'l - Emâdiyye'de de böyledir.
Bir kadın, kocasına :
«Ben, senin vekilinim.» der; kocası da : «Vekilimsin.» cevabını verdikten
sonra; kadın : «Ben, nefsimi, üç talâk boşadım.» deyince; kocası : «Sen, bana,
haram oldun. Bize, layık elan, ayrılmaktır.» derse; bu durumda kadını, talâk
hususunda vekil etmiş; aded (= talâkın sayısı} hususunda, vekil etmemiş olursa;
bir ric'î tslâk vâki olur. Şayet, ayrılığa niyyet etmiş; fakat adede niyyet
etmemişse; İmâmsyn'e göre, bu durumda, bir bâin talâk vâki olur.
İmâm Ebû Hanîfe
(R.A.)'ye göre ise, bu durumda, talâk vâki olmaması daha uygun olur. Bu durum,
'bir talâk için, vekil kılınan bir kimsenin, üç talâk boşaması gibidir. Fetva
da, bunun üzerinedir.
İmâm Necmü'd - dîn'den
soruldu :
«Karısını, mal
mukabili hal' eden (= boşayan) bir kimse; sonra da, karısına, İddeti içinde :
«Sana, üç talâk, verdim.» der ve başka bir ş-ey söylemezse; durum, ne olur?»
İmâm, şu cevabı verdi:
«Koca, üç talâka,
niyyet ederse; üç talâk vâki olur. Niyyet etmezse, bîr şey vâki olmaz.»
Bir kimse, karısına :
«Senin talâkını, verdim.» deyince; insanlar, onu ievmederier (= paylarlar,
çekiştirirler) ve bundan sonra da, ikinci defa da : «Verdim.» der ve talâk
lafzını söylemez ve bu da, kadının iddeti içinde olursa; talâk vâki olur.
Füsûlü'l - Imâdiyye'ds de böyledir,.
Bir kimseye: «Bu
fîlâne, senin karın mıdır?» denilince, o: «Evet.» der; sonradan, kendisine :
«Bu karın, üç talâk boş mudur?» dediğini işitmediğini ancak: «Bu karın mıdır?»
sözünü işittiğini iddia ederse; «Bu durumda, bu şahsın sözüne, hüküm bakımından inanıf-
maz.» denilmiştir. Bu
'hüküm, soru sahibinin : «Senin karın, üç talâk boş mudur?» sualini, açık bir
sesle sorduğu zaman geçerlidir. Durum böyle olmazsa; adamın sözüne, hüküm
bakımından inanılır.
Bir kimse, başka bir
şafısa : «Karın, senden, öç talâk boştur. Gerçekten sen, bu şeyi, yapmadın
mı?» deyince, o şahıs : «Bin talâk.» dese; bu önceki adamın sorusuna, cevap
olur. O, kimse, bahsedilen işi, yapmamışsa; talâk vâki olmaz. Zahfriyye'de de
böyledir.
Bir koca, kendisine:
«Ben, seninle beraber değilim.» diyen . karısına : «Yapma.» dediği halde; kadın
: «Talâk, senin elindedir. Beni, boşa.» diye İsrar edince, koca : «Başuyorum.
Boşuyorum. Boşuyorum.» diye, üç defa tekrarlasa; bu durumda, kadın, üç talâk
boş olur.
Fakat, koca :
«Yakında, boşarım.» derse; kadın, boş oimaz. Çünkü, bu söz, istikbâle aittir.
Ve, şek (= şüphe) ile, talâk, tahakkuk etmez. Muhıyt'te de böyledir.
Bir kimse, karısına,
—arapca olarak —: «Boşarım.» dese, yine, kedin, boş olmaz.
Ancak, bu fiil,
şimdiki zamanı İfâde etmek için, yaygın olarak, kullanılıyorsa; bu durumda,
talâk vâkî olur. Yani, adamın karısı boş olur.
Mecmûu'n - Nevâzil'de,
zikredildiğine göre, İmâm Necmü'd - dîn'den soruldu :
«Btr kadın, kocasına:
«Ben, senden, üç talâk boşum.»; kocası da, ona : «Kolay...» dese; bu kadın,boş
olur mu?»
İmâm Necmü'd - dîn, şu
cevabı verdi:
«Hayır. Koca, talâka niyyet etmemişse, kadın,
boş olmaz. Fakat, koca, talâka niyyet etmişse, bu durumda, kadın, boş olur.»
Bir koca, kendisine :
«AltehVı helâli sıana, haram olsun mu?» diyen karısına : «Evet» derse; karısı,
ona, haram olur.
İmâm Necmü'd - dîn'den
soruldu :
— Bir kimse, karısına : «Annenin evine, git.» deyince; kadın :
«Talâkımı ver ki, gideyim.» der ve bunun üzerine, koca : «Sen, git; ben, senin
talâkını, dâima gönderirim.» derse, durum ne olur?
İmâm Necmü'd - dîn, şu
cevabı verdi:
«Bu durumda, kadın, boş olmaz. Çünkü, kocanın
sözü, birva'd-dır.» Hulâsa'da da ^böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Talâk, senin içindir.» veya : -Senin içindir, talâk.» dese; her İki halde de,
talâk vâki olur. Bu ifâdelerin, önce veya sonra olması arasında, bir fark
yoktur. Hızânetü'J-Müftîn'de de böyledir.
Şeyhu'l - İslâm
Necmü'd - dîn en - Nesefî'den soruldu :
— iki karısı olan, bir şahıs, karılarından
birine: *O diğer öç talâkı, sana verdim. Ve sen,, bu üç talâkı ver.» der;
karısı da : «Ben, o üç talâkı verdim.» derse;
bu durumda, bu kadın, üç talâk, boş olur mu? Onunla beraber bulunan
diğer kadın da, boş olur mu, olmaz mı?
İmâm, şu cevabı verdi:
— Her ikisi de, boş olmaz.
Küçük bîr çocuk,
gördüğü zaman, ona : «Ey, altı talâk 'boşanmış ananın oğlu!.» demeyi âdet
haline getirmiş olan bir kimse için, sarhoş olmuş bulunsa ve bu durumda, yanına
gelen kendi oğlunu, yabancı bir çccuk, sanarak, ona da : «Ey, altı talâk
boşanmış ananın oğlu!» dese; bu çocuğun, kendi oğlu olduğunu,'bilmese bile;
karısı, üç talâk, boş oiur.
Karısını, iki talâk
boşamiş bulunan, bir kimseye : «Gel de, seninle, sulh olalım.» denilince; o :
«Aramıza, demirden, bir duvar lâzımdır.» dese; !bu kimsenin karısı, üç talâk
boş olmaz. Çünkü, bu, üç talâkı ikrar sayılmaz.
Bir kadın, kocasına:
«Ben, senden, üç talâk boşum.» der; kocası ise, ona : «Sen, hangi üç talâk,
hangi, beş talâk...» derse; bu durumda, kadın, boş olmaz. Zâhîriyye'de de
böyledir.
İmâm Necmü'd - dîn'e
soruldu :
— Bir kadın., kocasına
: «Benim, seninle, düzenim yok; bana, talâk ver.» der; kocası da, ona:
«S&nin.yüzüne benzer talâk verildi.» dedikten sonra : «Ben, bunu, talâk
niyyeti ile söylemedim.» derse; bu sözü kabul ve tasdik-edilir mi?»
İmâm, şu cevabı verdi:
— Evet, kabul edilir.
Bazı imamlar ise,
adamın verdiği ilk cevapla, talâkın vâki olacağını, uygun bulmuşlardır.
Zehıyre'de de böyledir.
Karısını, bir başka
erkekle, —düşüp kaltığı hususunda — itham eden 'bir kimse; sonra da, bu şahsı,
evinde görse ve öfkelenerek : «Kahbe kadını, boşadım!» dese; bazı âlimler:
«Eğer, boşamaya niyyet etmişse; kadın, boş olur.»; bazıları ise : «Niyyet
etmese bile; kadın, boş olur.» demişlerdir.
Bir kimse, dostlarını
toplar ve karısına onlara yemek ^yapmasını emreder; karısı ise, yemek
yapmadığı gibi, kocasının evinden de çıkıp gider ve bunun üzerine, koca :
«Dostumun ve düşmanımın olmayan kadın, benden, üç talâk boştur.» d-erse;
MecmûıTn - Nevâzil'-de yazıldığına göre, bu kadın, gerçekten, boş olur.
Bir kimse, karısının
kötülüğünü söyleyen hizmetçilerine:
«Siz, bunu, çok yaptınız. Tâ ki, onu, üç talâk, boşanmış ettiniz.» dese; kadın,
boş oiur. Muhıyt'te de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Sana, bir talâk verdim.» deyip sustuktan sonra : «Ve, iki talâk. Ve, üç
talâk.» dese; karısı, üç talâk boş olur.
Bir kimse, karısına :
«Sana, «bir talâk verdim.» deyip sustuktan sonra : «Ve iki.» dese; karısı, üç talâk, boş olur.
Bu şahıs, «ve»
'bağlacı olmadan, sadece : «İki.» der; fakat, bu atfa niyyet ederse; yine üç
talâk, vâki olur. Ancak, atfa niyyet etmezse; bir talâk, vâki olur. Hulâsa'da
da böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Sana, talâk verdim. Satın -aldın mı?»
der; karısı: «Satın aidim. Ve nefsime, üç talâk verdim.» deyince de; koca :
«Kurtuldun.» der ve bu sözü ile, —talâk hususunda ona— izin vermeyi kasdederse;
üç talâk vâki olur. Aksi takdirde, bir talâk vâki olur ki, bu da, talâk-i
ricTdir. ltâbiyye'de de böyledir.
Bir kimse, talâka
niyyet etmeden, karısına : «Senden, usandım.» dese; karısı boş olmaz.
Şayet, kadın, kocasına
: «Benden bîzar ol ve elini çek.» eter; kocası da, talâk müzakeresi
esrrS3inda, şarta niyyet ederek : «Usandım; bîzar oldum.» derse, yine, kadın
boş olmaz.
Bir kimse, karısına :
«Seninle, benim bir işim yoktur. Ve senin de, benimle bir işin yoktur. Benim
sende olan, şeylerimi ver. İstediğin yere git.» der; fakat bunu, taiâk niyyeti
olmadan söylerse; bu durumda kadın, boş olmaz. HulâssMa da böyledir.
İmâm Necmii'd - dîn'den
soruldu :
— Bir kimse, ksnsma :
«Kalk ve annenin evine git. Benden, üç ay, iddet say.» dedikten sonra : «Sana,
bir talâk verdim.» dese ve bilâhare de: «Ben, bu son sözü, önceki sözümün
mânasını anlayasm diye söyledim.» demiş olsa; bu durumda, bu şahıs, o kadını
alabilir mi?
İmâm Necmü'd - dîn, şu
cevabı verdi:
— Hayır, alamaz.
Çünkü, bu durumda, gerçekten, üç taiâk vâki olmuştur. Zahîriyye'de de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Sen, benden, Mekke'nin Medine'den uzak olduğu gibi, uzaksın.» dese; fakat, talâka
niyyet etmese; bu durumda, talâk vâki olmaz.
Bir kimse, başka bir
şahsa : «Karın san'a, bin talâk boştur.» deyince; diğer şahıs, ilk şahsa :
«Senin de karm, böylece, sana karşı bin talâk boşanmıştır.» dese; Şeyhu'l -
İmâm en-Nesefî: «—Bu ikinci şahsın — karısı boş olur.» demiştir.
İbn-i SemaVnm
bildirdiğı'ne göre, zâhir-i rivayette, bu adamın karısı, boş olmaz.
Bir kimse, karışma :
«Sen, bana, kıyamete kadar (veya ömür boyunca), layık değilsin.» dese; bu sözü
jie talâka niyyet eîmemiş-se, karısı boş olmaz.
Bir kimse, karısı için
: «Ona, fhu'ile yapıcı lâzımdır.» dese; karısı, üç talâk, boş olur. Hulâsa'da
da böyledir..
Koca, karısırra :
«Sen, nefsine hile yap.» demekle; üç talâk ikrar-etmiş sayılmaz.
Bir kimse, karısına :
«Kadınlann hilesini yap.» der ve bununla da, üç talâka niyyet etmiş olursa; üç
talâk vâki olur.
Bir kimse, karısına :
«Aramızda, yol yoktur.» der ve bununla birlikte, üç talâka niyyet etmiş olursa;
üç talâk, vâki c-!ur. Aksi takdirde, bir şey vâki olmaz.
Bir kimse, karısına
: «Bu saatte, aramızda, bir yol yoktur.
der ve bir niyyeti bulunmazsa; yine bîr şey vâki olmaz.
Bir kadın, kocasına :
«Bana, üç talâk ver.» dedikten sonra : «Verdin mi?» diye sorsa; kocası da :
«Verdim, hayır.» der ve bunu şiddetle söylerse; 'bu hâl talâkı reddettiğine
delâlet eder. Ve kadın, boş olmaz. Fakat, hafif söylemişse; talâk vâki olur. Bu
koca, «Verdim.» der; fakat «Hayır.» demezse; yine talâk vâki olur. Huccet'ten
naklen, Tatarhâniyye'de de böyledir.
Mecmûu'n- Nevâzil'de
şöyle zikredilmiştir :
Bir kimse, kendisine :
«Ben, senin karınım.» diyen karısına : «Hayır, sen de, karılığın da yok.»
dese; bununla talâk vâki olmaz. Muhıyt'te de böyledir.
Bir kimsenin,
karısına: «S&n, benim kanm'değilsin.» demesi
ile, niyyet etmiş olsa
bile; talâk vâki olmaz. Muhtar olan budur. Ce-vâhiru'f - Ahîâtî'de de böyledir.
Debbûsî'den soruldu :
— Bir kimse, karısına : «Mutlakasın,
mutlakasın; sen, haramsın; sen, haramsın.» dese, ne olur?
O, şu cevabı verdi:
— Bu kimsenin : «Ben, bununla, talâka niyyet
etmedim.» demesi, kabul ve tasdik edilmez. Kadın, üç talâk, boş olur. Hâvî'de
de böyledir.
Nesefiye'de şöyle
zikredilmiştir:
Bir kadın, kocasına :
«Ben, seninle beraber olmam.» der; kocası
da : «Olmadığını farzet.» cevabını verince, kadın : «Bu söz, oi-
maz, Allah'ın ve O'nun
Resulünün emrini işle ve talâk yenidir, de der ve bunun üzerine koca :
«Talâkını, vâki farzet ve git.» derse; bu sözîerîe, bir talâk murad edilir.
Ancak, iki tsîâka niyyet edilmişse; bu niyyet de sahih olur. Yani, bu durumda,
iki talâk vâki" olur. Tatarhâ-nîyye'de de böyledir,
Şeyhu'l - İslâm Atâ
faîn Hamza'dan soruldu :
Bir kimse, karısını,
(ki talâk boşadıktan sonra; onu, üç talâk mı, boşadım; d;ye tereddüde düşer ve
kendisine : «Onu, niçin nikahlamıyorsun.» denifince; ^Başkası nikahlamadan,
onu, benim nikahlamam uygun olmaz.» deyip, sonra da : «Ben, bu sözümle, onun
babasını vs ve anasını kasdettim. Ben, onu, üç talâk boşamadım.» dese, durum,
ne olur?
İmâm, şu cevabı verdi:
— «Bu, hüküm
bakımından, kocanın, üç talâkı ikrar etmesi demek olur.»
Fetâvâyî Nesefî'de
şöyle zikredilmiştir :
Karısı ile iarasmda,
husûmet bulunan, bir kimse, husûmet esnasında, karısına : «Şu anda, sen,
benimle olmazsan; ben de, seninle beraber olmam.» deyip; devamla : «Sen, bir
tafâk ve iki ve üç talâk, 'boşsun.» der ve kadın da: «Olurum.» derse; 'bu
durumda, üç talâk vâkî olur.
Bir kimse, talâka
niyyet ederek; karısına ; «Benden, uzak o!.» derse; talâk vâki olur.
Bir kimse, karısına
: «Ben, kadınlardan ve onları
nîkâhlıyan-
lardan bîzânm.» der ve
bununla da talâka niyyet etmiş olursa; talâk vâki olur. Aksi takdirde, talâk
vâki olmaz. Tatarhânîyye'de de böyledir.
En doğruyu bilen,
sadece Allahu Teâlâ'dir.
Bir kimse,
kansına,bununla talâka n'yyet ederek : «Serbestsin» veya «Nefsini boşa» derse;
bu durumda, ayni mecliste durduğu müddetçe, kadının, kendi nefsini boşama
hakkı vardır. Bir gün veya daha uzun müddet, o meclisten kalkmaz veya başka bir
iş yapmazsa; bu durumda bile, kadının, bu hakkı devam eder.
Keza, kadın; bu
meclisten kalktığı halde, orada dursa, iş yine kadının elindedir. Bu durumda,
kocanın, geri dönme hakkı yoktur. Kadını, yapacağı işten, men edemediği gibi;
sözünü de feshedemez. Cevheretü'n - Neyyire'de de bö'yledir-
Kadın, bu meclisten,
nefsini ihtiyar etmeden ayrılınca; muhayyerliği geçersiz olur.
Keza, kadın; başka bir
işie meşkul olur; yemek yer; uyur; bir yere gider; yıkanır; boyalanır; kocası
ile cima' eder veya alım satım hususunda, bir kimse ile pazarlık ederse; bu
gibi şeyleri yapması hâlinde, kadının muhayyerliği geçersiz olur. Sİrâcül -
Veh-hâc'da da böyledir.
Bu kadının,
muhayyerliği, su içmesi ile bozulmaz. Çünkü, o, suyu, husûmetten temekkûn için
içmiş olur.
Keza, kendisini,
yemeğe da'vet etmeden; az bir şey yemesi ile muhayyerliği bozulmaz. Tebyîn'de
de böyledir.
Kadın, oturarak uyur
veya oturduğu yerde elbise giyer yahut basit bir iş yapar ve bunları
yapmasının kaçınmak maksadı ile olmadığını efendisi bilirse; bu durumda onun
muhayyerliği bâtıl (= geçersiz) olmaz.
Şayet kadın : «Ben,
şahit çağırıyorum. Onları, muhayyerliğime şahit tutacağım.» veya «Satın almak
için; babamı çağıracağım der; yahut ayakta durmakta olan kadın, bir yere
dayanır veya oturursa; bu hailler de muhayyerliğini bozmaz.
Keza, oturmakta olan
kadın, bir yere dayanmış olsa; yine muhayyerliği bozulmaz. Esahh olan kavil
budur.
Oturmakta olan kadının
yatması halinde ise, İmâm Ebû Yûsuf-(R.A.)'tan iki rivayet vardır. Bu
rivayetlerin birine göre; bu durumda, kadının muhayyerliği geçers'z olur. İmâm
Züfer CR.A.) bunu kabul etti.
îkinci rivayette ise;
bu durumda kadının muhayyerliği bozulmaz.
Muhayyerlik verildiği
esnada, ayakta durmakta olan kadın, bir binite binse; muhayyerliği bozulur.
Keza, kadın; bir
binitte binili iken muhayyer kılmsa da, sonra, bu kadın, bir başka binite
binse, yine muhayyerliği bozulur. Sirâcii'l-Vehhâc'da da böyledir.
Bir yere dayanmışken
muhayyer kılınan kadın, doğrulup oturmuş olsa; muhayyerliği bozulmaz.
Fakat, binekte iken
muhayyer kılman kadın; bineğinden inse; muhayyerliği geçersiz olur. Hitfâsa'da
da böyledir.
Kadın, binek hayvanı
üzerinde veya mahmude gitmekte iken muhayyer kılmsa ve dursa; muhayyerlik hakkı
vardır. Ancak, bineğini tekrar sürerse, muhayyerlik hakkı geçersiz olur.
Ancak, kocasının
sustuğu anda, kadının hayvanını sürmesi hâli müstesnadır. Çünkü, hayvanın
yürümesi ve durması ona muzaftır. Gitmesi ise, meclis-i ahar gibi olmaktadır-
El - İhtiyar Şerhul - Muhtar'd a da böyledir.
Hayvan üzerinde - ve
hayvan - durmakta iken muhayyer kılman kadın, hayvanını sürerse; muhayyerliği
bâtıl olur.
Şayet kadın, hayvan
dururken veya yürüttüğü esnada cevap verirse; - yürürken cevap vermesi ve bu
cevabının işitilmesi hâlinde olduğu gibi- bâin talâk ile boş olur. Kadının,
yürürken cevap vermesi halinde de hüküm böyledir.
Fakat, kadın; önce,
hayvanını sürer; sonra, cevap vermiş olursa; bâine olmuş oTmaz.
Bineği yürümekte iken
muhayyer kılman kadın; onu durdursa; muhayyerliği, bâtıl olmaz.
Bir evin içinde
bulunurken muhayyer kılınan kadın, o ev içinde, bir yerden diğer yere yürüse
büe, yine muhayyerliği baki kalır.
Gemi de, bu hususta ev
gibidir: hayvan gibi değildir. Şemsü'l-Eimme Halvânî :
«Koca ile karısı; ayrı
ayrı hayvanlar üzerinde bulunsalar veya ikisi bir hayvan üzerinde olsalar yahut
kadın binili, erkek yaya olsa; yahut da, ikisi bir gemide veya ayrı ayrı
gemilerde; veyahut bunlar ayrı ayrı mahmillerde veya ikisi aynı mahmude
bulunsalar yahut da ikisi bir adamın omuzunda olsalar; bu durumda kadın, ilk
adımda nefsini ihtiyar ederse (—boşarsa); bâine olmuş olur. Aksi takdirde,
boşanmış olmaz.» demiştir. FüsûİuI - İmâdiyye'de de böyledir.
Bu kan-koca, bir
mahmude bulunurlar ve deveci, deveyi çekerse; kadının muhayyerliği bâtıl
olmaz. îtâbiyye'de de böyledir.
Muhayyer kılındığmdaj
dizlerini dikmiş ve ellerini bağlayarak oturmakta olan bir kadın; sonra,
bağdaş kurarak otursa veya bunun aksini yapsa; bu kadının muhayyerliği bâtıl
olmaz. Zahîriy-ye'de de böyledir.
Kocası tarafından
muhayyer bırakılan ve bunu kabul etmiş olan bir kadım, kocası; elinden tutup
kaldırsa veya onun isteği ile yahut isteği olmadan ona cima' etse; bu durumda,
muhayyerlik hakkı, kadının elinden çıkar.
Mecmûu'n-Nevâzirde ve
Asl'ın Hâherzâde nüshasında şöyle zikredilmiştir;
Muhayyer bırakılan bir
kadın, yanında şahit çağırtabileceği bir kimse bulunmadığımdan, şahit çağırmak
için ayağa kalksa; bu durumda, ya yerinden aynin: veya ayrılmaz. Şayet, kadın
yerinden ay-rılmazsa; muhayyerliği bil-ittifak bâtıl olmaz.
Kadının yerinden
ayrılması hâlinde ise, durumun ne olacağı hususunda, âlimler İhti'âf etmişlerdir:
Bazılarına göre, muhayyerliğin geçersiz olmasında mu'teber olan, kadının I'râzı
(= kabul etmemesi) dir.
Bazılarına göre ise;
meclisin tebdili (= değişmesi) dir-
Meselâ : Bir kadın :
«Nefsimi satın aldım.» der; kocası da, kalkıp, onu bir veya iki adım
yürüttükten sonra: «Sattım.» cevabını verirse bu durumda hal'* sahih; kadın ise boş olur.
Bu, bazı âlimlerimizin kavillerine uygundur. Hulasa'da da böyleder.
Muhayyer kılınınca;
farz, vacip, sünnet veya nafile bir namaza başlamış olan kadının, muhayyerliği
bâtıl (=geçersiz) olur-
Koca, karısını; kadın
namaz kılmakta iken, muhayyer bırakır ve kadın namazını tamam1-\rsa; kılmakta
olduğu namaz, farz veya vitir gibi vacip bir namaz ise; muhayyerliği bâtıl
olmaz.
Kadın, hafüe bir namaz
kılmakta olur ve iki rek'atte selâm verirse; yine muhayyerliği bâtıl olmaz.
Fakat, bu iki rek'ate, iki rek'at daha ilâve ederse; muhayyerliği bâtıl olur.
Kadın, öğle namazının
-dört rek'atü- ilk sünnetinde muhayyer bırakıldığı halde, ük iki rek'ati
tamamlayınca selâm vermese; bu durum hakkında, â'ımler ihtilâf etmişlerdir:
Bazıları : «Bu
kadının, muhayyerliği bâtıl olur.» bazıları ise : «Bâtıl olmaz» demişlerdir.
Sahih olan da budur. Bedâi'de de böyledir.
Eğer kadın, teşbih
çeker veya az bir şey okursa; muhayyerliği bâtıl olmaz. Fakat, bunları
uzatırsa, muhayyerliği bâtıl olur. Cev-heretü'n - Neyyire'de de böyledir.
Eğer kadın, teşbih
çeker veya az bir şey okursa; muhayyerliği bâtıl olmaz. Fakat, bunları
uzatırsa, muhayyerliği bâtıl olur. Cev-heretü'n - Neyyire'de de böyledir.
Muhayyer bırakılan
kadın, kocasına: «Beni, niçin dilinle bo-şamadın?» dedikten sonra; kendi
nefsini boşamış olsa; bu durumda kadın boş olur. Fetâvâ'da böyle
zikredilmiştir-
Bir kimse, karışım
muhayyer bıraksa ve bunu dudağı ile haber verse; bu durumda kadının : «ikisini
de ihtiyar ettim.» demesi uygun olur. Itâbiyye'de de böyledir.
Kocası tarafından
muhayyer bırakılan fakat kocasının bu sözünü işitmeyen /eya orada hazır
bulunmayan bir kadm; bu durumu nerede öğrenirse; o mecliste muhayyer olur.
Koca, karısına :
«Bunu, ilk söylediğin mecliste, sen işitmiştin.» der; karısı ise, bunu inkâr
ederse; kadının sözü geçerli olur. Serah-sı'nin Muhıytı'nde de böyledir.
Kocanın :
«Muhayyersin.» demesinde, telâk niyyetinin bulunması, elbette gereklidir.
Kocanın «Muhayyersin.»
demesi üzerine, kadın; nefsini ihtiyar ederse t = boşarsa); bu durumda kadın,
bir talâk-ı bâin ile boş olur. Koca, üç talâka niyyet etmiş olsa bile, bu
durumda kadın; üç talâk boş olmaz Hidâye'de de böyledir.
Böyle bir durumda,
kadın; kendi nefsini boşar; koca ise, boşama kasdımn bulunduğunu inkâr ederse;
bu durumda, kocaya ye-rmn teklif edilir ve yeminli sözüne inanılır.
Fakat, koca; talâk
müzâkeresinden sonra; karısını muhayyer kılmış (yani kendisini boşama yetkisini
ona vermiş), karısı da, bu durumda nefsini boşamışsa; bu durumda, koca : «Ben,
talâk kas-detmedim.» dese bile; hüküm bakımından, sözü kabul edilmez.
Keza, her ikisi de,
öfkeli iseler; yine, kocanın bu sözü, hüküm bakımından kabul edilmez.
Eu söz, hüküm
bakımından kabul edilmeyince de, ileride, nikâh olmaksızın; kadının, kocası
ile birlikte durmasına ruhsat yoktur. Fethu'l-Kadîr'de de böyledir.
Muhiyt'te şöyle
zikredilmiştir :
«Bu hallerde, talâkın
vâki olması için, nefs veya talâk kelimelerinden birinin söylenmiş olması
gereklidir. Şöyleki :
Koca, karısına :
«Nefsini ihtiyar eyle»; «telâkini ihtiyar eyle.»; «İhtiyar etmekle, ihtiyar
eyle.» veya kadın, kocasına: «Nefsimi, ihtiyar ettim.» veya «talâkımı ihtiyar
ettim.» dese; bu durumlarda, talâk vâki olur.
Fakat, koca-sadece-;
«İhtiyar eyle.» der, kadın ise : «İhtiyar eyledim.» cevabını verirse; bu
durumda, bir şey vâki olmaz.
Keza, koca, karısına :
«İhtiyar eyle.» der; kadın ise : «Eyledim.» cevabını verirse; yine, bir şey
vâki olmaz.
Fakat, koca, karısına
: «Nefsini ihtiyar eyle.» der; karısı da T «Eyledim.» cevabını verirse,
-yukarıdakinin hilâfına- talâk vâki olur. Gâyetü's - Sürûcî'de de böyledir.
Nefs kelimesini
İhtiyar kelimesi ile bitişik zikretmek de şart-tır.
Bu iki kelimenin, aynı
mecliste, bir birinden ayrı olarak zikredilmiş olması da sahihtir. Meclis ayrı olursa, sahih olmaz.
İhtiyar lafzının
mükerreren söylenmesi, nefs kelimesinin zikredilmesi yerine geçer.
Keza, kadının :
«Babamı»; «anamı»; «ehümî» veya «kocaları ihtiyar ettim.» demesi hallerinde de,
nefs kelimesinin zikredilmesine gerek yoktur. Tebyîn'de de böyledir-
Kadının : «Kavmimi
(veya mahremiyet sahibi olan birini seçtim.) demesi; yukarıdaki mes'eîeye
muhaliftir. Yani kadının, böyle söylemesi ile, talâk vâki olmaz. Bu durumda,
kadının, bu sözünü, - var ise - babası veya anasına hamletmesi münâsip olur.
Fakat, bu kadının;
babası ve anası yok da, kardeşi varsa ve bu sözünü ona hamlederse, yine talâk
vâki olur.
Bir kimse, karısına :
«İhtiyar et.» der; o da : «Nefsimi seçtim; hayır, belki de kocamı...» derse; bu
durumda talâk vâki olur.
Ancak, bu kadın : «...
kocamı takdim ettim. (= öne aldım.)» derse; talâk vâki olmaz.
Kadın : «Nefsimi
seçtim veya kocamı seçtim.» derse; yine talâk vâki olmaz.
Şayet, kadın; bu
kelimeleri vav harfi ile atfederse (= ve bağlacı ile birini diğerine bağlarsa);
ilk söylenen kelimeye itibar edilir. Diğer kelimeler, boş sözden ibaret olur.
Bir kimse, karısını
muhayyer bıraktıktan sonra; ona kendisini seçmesini telkin etse, bu telkine
uyup, kadın da kocasını seçmiş olsa; ta.âk vaki olmaz. Bu durumda, kocanın
karısına, mal vermesi de gerekmez. Fethu'I-Kadîr'de de böyledir.
Bir kimse karısına :
«İhtiyar eyle.» demiş, kadın da : «İhtiyar ettim» cevabını verdikten sonra :
«Nefsimi kasdettim.» demiş bulunsa; bu konuşma, aynı mecliste geçmişse, kadının
bu sözü kabul edilir ve kadın boş olur. Fakat, kadın, bu son sözü, o meclisten
çıktıktan sonra söylemiş olursa; sözü kabul edilmez ve talâk vâki olmaz.
Bir koca karışma :
«İhtiyar et.» der; karısı ise : «Nefsimi ihtiyar ettim.» cevabını verirse; bu
durumda kadın, istihsânen boş clur- Hidâye'de de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«İhtiyar et.» der; o da : «Nefsimi, bâin kıldım.» veya «Nefsimi, haram kıldım.»
yahut «Nefsimi boşadım.» cevabını verirse; bu durumda kadın, bir bâin talâkla,
boş olur. Sirâ-cü'l Vehhâc'da da böyledir.
Tefviz, (= talâkı
başkasına havale etme) eğer talâk sözüne makrûn C—bitişik) ise, meselâ: Bir
adam, karısına: «Üç talâk, ihtiyar et.» der; o da : «talâkı seçtim.» cevâbını
verirse; bu durumda, bir talâk-ı ric'î vâki olur.
Fakat, adam,
muhayyerlikte, üç talâkı zikretse; meselâ: Bir kimse, karısına : «üç talâkı
ihtiyar et.» der; karısı da : «İhtiyar ettim.» cevabını verirse; bu durumda, üç
talâk vâki olur.
Bir kimse, karısına ;
«İhtiyar et; ihtiyar et; ihtiyar et.» der; o da : «Birinciyi seçtim»;
«Ortadakini seçtim.»; «Sonuncuyu seçtim.» veya : «Seçmekle seçtim.» cevabını
verirse; niyyet olmasa bile, üç talâk vâki olur. Bu durumda, nefs lafzını
zikretmeye ihtiyaç yoktur.
Bu hüküm, Câmi'in
rivayetinde böyledir.
Ziyâdât'da zikredildiğine
göre ise; «İhtiyar et.» sözü, ne kadar tekrar edilirse edilsin. Üç talâk vâki
olması için, niyyet şarttır.
Yukarıdaki
«Birinciyle...»; «ortadaki ile...» veya «sonuncu ile seçtim.» sözleri ile üç
taiâkm vâki olması, İmâm EbftHanife CR. A.) 'nin kavline göredir.
İmameyne göre ise, bu
sözlerle, bir talâk vâki olur. Muhtar olan kavil de budur.
Kadın, bu durumda :
«Seçmekle seçtim.»; «Bir defa seçtim.» veya «Bir defa ile seçtim.» derse; bu
sözleri ile üç talâk vâki olur. Bu durumda, bunları söylemekle; üç talâkı
tekrar etmek arasında bir fark yoktur.
Bu üç lafzın vav harfi
(= ve bağlacı), fe harfi (= tefsir, açıkla-aa fe'si) veya sümme harfi ( =
«sonra» mânâsına gelen bir edat)
söylenmesi ile
bunlarla, birbirlerine bağlanmadan söylenmesi arasında da bir fark yoktur.
Tebyîn'de de böyledir-
Bu durumda, kadın :
«Nefsimi boşadım.» veya «Ben boşadım.» demiş olsa, cevap vermiş sayılır ve üç
talâk boş olur. Muhiyt'-te de böyledir.
Bir kimse, karısına,
üç defa : «İhtiyar et.» der; karısı ise : «Talâk'ı seçtim.» veya «Birinci
talâk'ı seçtim.» derse; bu durumda, bil - icmâ, - üç talâk değil - bir tafâk
vâki olur. Zahîriyye'de de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«İhtiyar et, ihtiyar et, ihtiyar et.» der veya son iki «ihtiyar et» lafzım, fe
harfi ile söylerse; kadın ise : «Nefsimi, bir defa boşadım.» yahut «Nefsimi,
bir defa boşamayı seçtim.» derse; bu durumda, bir talâk-ı bâin vâki oîur.
Bedâi'de de böyledir.
Bu kadın, kocası
«ihtiyar et» sözünü tekrar etmeden : «Nefsimi seçtim.» dese; kocasının bundan
sonra tekrar etmiş olduğu, bu lafızlar geçersiz olur. Itâbiyye'de de böyledir.
Bir kimse, karışma :
«İhtiyar et, ihtiyar et, ihtiyar et.» diyerek, muhayyer kılınca; karısı,
nefsini ihtiyar etse; bunun üzerine koca : «Ben, birinci ile, talak'ı niyyet
ettim. Diğer ikisi ile de, sana anlatmak istedim» dese; hüküm bakımından bu
sözü kabul edilmez. Diyanet bakımından ise, durum kendisi ile Allahu Teâlâ
ara^ sindadır. Sirâcü'î- Vehhâc'da da böyledir.
Şayet koca : «İhtiyar
et, ihtiyar et, ihtiyar et, bin ile.» der; karıp* da : «Hepsini ihtiyar ettim.»
cevabım verirse; ilk iki talâk hiç bir şey olmadan vâki olur. Sonraki talâk
ise, «bin» lafzı ile vâki olur.
Keza, kadın :
«Nefsimi, seçmekle seçtim (= ihtiyar ettim.» veya «Bir defa ihtiyar ettim.»
dese; yine üç talâk boş olur. Mi'râcü'd-Dirâye'de de böyledir.
Eğer kadın, bu durumda
: «Birinci ile...» veya «Ortadaki ile...» yahut «Sonuncu ile nefsimi seçtim.»
derse; İmâm Ebû Hanî-fe (R.A.)ye göre, bu durumda, üç talâk vâki olur.
İmâmeyn'e göre ise,
«birinci» veya «ortadaki» lafızları seçmesi hâlinde, bir talâk; sonraki» lafzı
seçmesi ile de, «bin» lafzını da bulunmasından dolayı, iki talâk vaki olur.
Kâfî'de de böyledir.
Bu kadın : «Nefsimi,
bir talâkla boşadım.» veya «Nefsimi, bir talâkla seçtim.» derse; bir talâk-ı
bâin ile boş olur.
Sonra, kadına
sorulduğunda : «Ben, birinci ve ikinci i!e talâkı kasdettim» derse, bu durumda,
bu iki talâk da, vâki olur. Bu kadın : «Üçüncü ile talâkı kasdettim.» derse;
bin dirhem ile birlikte, bir bâin talâk ile boş olur. Fethu'l-Kadîr'de de
böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Seç (— ihtiyar et) ve seç ve seç, bin
ile,» der; kadın ise, «Seçtim» veya «Bir defa seçtim.» yahut : «Bir ile
seçtim.» derse; bu durumda, bü-icma', bin dirhemle birlikte, üç talâk vâki
olur.
Şayet kadın: «Birinci
ile...» veya «ikinci ile...» yahut «üçüncü ile.,.» derse, İmâm Ebû Hamîfe (R.A.)'ye
göre, bu durumda, üç telâk vâki olur.
İmâmeyn'e göre ise, bu
durumda, bir şey vâki olmaz. Kâfî'de de böyledir.
Bir koca, karısına :
«İhtiyar et ve ihtiyar et, bin dirhem ile.» der- kadın da : «Bir talâk seçtim»
veya «Nefsimi bir talak böserdim.» derse;
bil-icma', mal olarak, bir
şey verilmesi gerekmez. Serahî'nin Muhıytı'nde de böyledir.
Kadın : «Bir talâk
boşadım.» derse; İmamlarımızın üçüne
göre de, bin dirhem vâki olmaz.
Koca, kadına, muhayyer
olduğunu bildirdiği her defada, mal zikrederse; bu durumda kadın, hangisini
seçerse seçsin, hem talâk ve hem de bu mal vâki olur. Itâbiyye'.de de böyledir.
O Bir koca, karısına :
«Üç talâktan istediğini ihtiyar et ( = seç) dese; İmâm Ebû Hanife (R.AO'nin
kavline göre; bu durumda ka-duıin bir veya iki talâk seçme hakkı vardır.
İmâmeyn'e göre ise, bu
durumda kadın, nefsini üç talâk boşama hakkına sahiptir. Fethu'l - Kadîr'de de
böyledir.
Bir koca, karısına :
«İhtiyar et (= seç).» deyince, kadın : «Seni seçmiyorum.» veya «Seni
istemiyorum.» yahut «Sende, benim bir ihtiyacım yoktur.» dese; bu sözlerinin
hepsi de geçersiz olur.
Eğer kadın : «Kocamın
ayrılığı, hoşuma gitmiyor.» derse, bu durumda, o, açıkça, kocasını seçmiş
olur.
Fakat, kadın, kocasına
: «Sana, karı olmamayı seçtim.» derse; bu durumda, kadın, bir talâk-ı bâin ile
boş olur,
Bir koca, karısına :
«Bir talâk ihtiyar et (=seç).» der; kadın da : «Onu seçtim.» derse, bu
durumda, bir talâk-ı rie'î vâki olur.
Bir koca, karısına:
«İki talâk ihtiyar et» der; kadın ise, bir talâk ihtiyar ederse; bir talâk boş
olur.
Bir kimse, başka bir
kimseye : «Karımı muhayyer kıl.» dediği halde; bu adam, muhayyer kılmazsa, bu
durumda kadın, muhayyer olmuş olmaz.
Koca : «Muhayyer
olduğunu, karıma haber ver» der; diğer şahıs da, haber vermeyi kabul ederse;
bu durumda, kadın haberi alınca; nefsini ihtiyar edrese, talâk vâki olur.
Serahaî'nin Muhıytı'nde de, böyledir.
Bir kimse, karısına:
«Bu gün — veya bu ay yahut bir ay veyahut da bir yü - nefsini ihtiyar et.»
dese; bu durumda kadın, bahsedilen vakit bitmediği müddetçe; nefsini bosayıp
boşamamakta muhayyerdir.
Kadının , o meclisten,
ayrılıp ayrılmaması ile bir iş yapıp yapmaması halleri de müsiâvidir. Kadın,
bahsedilen vaktin sonuna kadar, serbesttir.
Bir kimse, karısına :
«Bu gün ihtiyar et.» veya : «Bu ay ihtiyar et.» derse; bahsi geçen gün veya ay
durdukça, kadın muhayyerdir. Koca, bu ifâdesini değiştiremez.
Bir kimse, karısına :
«Bir gün-ihtiyar et-» dese; bu bir gün, bu sözün söylendiği andan başlar ve bir
sonraki günün , aynı vaktine kadar devam eder.
«Bir ay...» dediği
zaman da; bu bir ay, konuştuğu andan başlar ve otuz gün sonranın aynı saatine
kadar devam eder.
Muhayyerlik -
yukarıdaki örneklerde olduğu gibi- bir vakitle sınırlanınca o vakit geçtiği
zaman, muhayyerlik bâtıl (= geçersiz) olur. Kadının durumu, bilip bilmemesi hâü
de müsavidir. Yalnız, muhayyerlik, zamanla sınırlı olmayınca; hüküm, bunun
hilâfınadır. Siracü'l-Vehhac'da da böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Bir gün, ihtiyar et ve yarın ihtiyar et.» dediği halde; kadın, o gün reddetse;
bu kadının bir gün sonraki muhayyerliği geçersiz oümaz.
Fakat, koca, karısına
: «Bu gün, ihtiyar et ve yarın.» der; kadın ise, o gün reddederse; bu durumda,
kadının, bir gün sonra da, muhayyerliği geçerli olmaz Serahsî'nin Muhıytı'nde
de böyledir. [29]
Emir bıl'-yed ( =
kadına: —emriiki bi yedik— işin, senin elindedir.» diyerek, talâkı, kadının
eline bırakmak), nefsi zikretmekle ilgili şartlar bakımından, talâk konusunda
kadım muhayyer bırakmak gibidir. Rücu ve diğer hususlarda, emir bi'l-yed,
talâkta kadını muhayyer bırakmak yerine kâimdir.
Ancak, üç talâka
niyyet etme hususunda durum böyle değildir. Yani, üç talâka niyyet etmek,
kadını muhayyer bırakmada caiz olmadığı halde, emir bi'1-yed'de (=talâkı
kadının eline bırakmak-da), bu caizdir.
Fethu'l - Kadir'de de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Emrüki bi yedik = işin, senin elindedir.» der ve bunu söylerken de talâka
niyyet ederse ve bunu kadın duymuş olursa; bu durumda, boşanma selâhiyeti,
—aynı mecliste clduğu müddetçe— kadını
nelinde olur.
Şayet kadın, kocasının
bu sözünü duymamışsa; bu haber kendisine ulaşıp, onu anlayınca; bu zaman, talâk selâhiyeti kadının
elinde olur. Muhiy'te
de böyledir.
Bir kimse, kadının
hazır bulunmadığı bir yerde, talâk se-lâhiyetini onun dine vermiş olursa, şu
iki durum söz konusu olur :
1) Bu söz,
kadına, hangi mecliste ulaşırsa; kadın, o mecliste —talâk konusunda— muhayyer
olur.
2) Koca,
karısına, ou selâhiyeti muvakkat ( = geci)
bir zaman için vermiş ve bu haber kadına ulaştığında bu zaman bitmemişse; kadın, kalan zaman içinde muhayyerdir.
Kadın durumu
öğrenmeden, vakit bitmiş olursa; bundan sonra, kadın için, muhayyerlik söz
konusu olamaz. Sirâcûl-Vehhfic'da da böyledir.
Koca, karısına, «işin
(-boşanma selâhiyetin) elindedir.» derken;
üç talâka niyyet ederse; kadın : «Ben, bir talâk ihtiyar ettim. (=seçtim.)» dese biûe, üç talâk boş olur.
Hidâye'de de böyledir.
Bir kimse, üç talâka
niyyet eder ve karısına: «İşin, (= boşanma selâhiyetin) elindedir», der; bunun
üzerine, kadın da, nefsini, üç talâk boşarsa; bu durumda üç talâk boş olur.
Fakat, koca, iki
talâka niyyet ederse; bir talâk vâki olur-
Keza, kocanın üç
talâka niyyet etmesi hâlinde, kadın: «Nefsimi boşadım»; «Nefsimi seçtim»
derse; üç talâka niyyet etmese bile, üç talâk vâki olur.
Keza, bu durumda,
kadın: «Nefsimi bâin eyledim.» veya «Nefsimi haram eyledim.» der; yahut, cevaba
elverişli, başka bir şey söylerse;
yine, üç talâk boş olur.
Ancak, kadın:
«Nefsimi, bir talâk boşadım,» veya «Nefsimi, bir talâk ihtiyar ettim,
(^seçtim)» derse; bu durumda, bir bâin talâk i'e boş olur. Bedâi'de de
böyledir.
Bir koca, karısına:
«işin, t =boşanma selâhiyetin) elindedir.» der; kadın da, bu durumu öğrendiği
meclisde, nefsini ihtiyar ederse; bir ta^k-ı bâin ile boş olur.
Fakat koca, üç talâka
niyyet etmişse; kadın üç talâk boş olur.
Şayet koca, iki talâka
veya bir talâka niyyet etmiş veya hiç bir niyette bulunmamışsa; bu durumda
kadın, bir talâk boş olur. Muhıyt'te de böyledir.
Koca, karısına: «İşin
(=boşanma selâhiyetin) elindedir.» dediği sırada: «Bir talâk hakkında...» diye
ilâve ederse; —kadının nefsini ihtiyar etmesi halinde— bir talâk-ı ric'î vâki
olur. Zehıyre'de de böyledir.
Bir kadın, kendisine :
«Üç ta'âkmın selâhiyeti elindedir.» diyen kocasına : «Niçin beni lisanınla boşamıyorsun?»
dese; bu cevabı —muhayyer olmayı—
reddetmek olmaz- Bu kadının, nefsini boşama hakkı vardır. Fatâvâyi Kâdîhan'da
da böyledir.
Koca, boşanma yetkisini
karısına verdiğinde, karısı : «Nefsimi, kabul eyledim.» dese; boş
olur-
Keza, bu durumda kadın
: «Onu kabul ettim» dese; yine, boş olur. Füsûlü'l-Üsterûşnî'de de böyledir.
Bir koca, karısına:
«tşin (=boşanma yetkin) elindedir.» veya «...avucunun içindedir.»
«...sağındadır.»; «...ohındadir.» yahut «Selâhiyeti elinde kıldım.»;
«Selâhiyeti eline havale ettim.» dese; ve talâka niyyet etse; bu sahih olur.
Fakat koca: «tşin
t=boşanma yetkin) gözündedir.» veya «...ayağindadır.»; «...başındadır.» dese;
yahut bunlara benzer bir şey söylese; niyyet etmeden, bunlarla talâk sahih
olmaz.
Koca, boşanma
yetkisini, karısına verdiği sırada, bir talâka niyyet ettiği halde; sonradan üç
talâka niyyet ederse; bu —son— niyyeti sahüıolmaz.
Bu durumda, kocanın
iki talâka niyyet etmesi de sahih olmaz. Ancak, cariyeler, bu hükümden
müstesnadır. Itabiyye'de de böyledir.
Bir kocanın, karısına
: «Seîâhiyetin ağzmdadır.» veya «...dilindedir.» demesi «Seîâhiyetin
elindedir.» demesi gibidir.
Keza, kocanın:
«Seîâhiyetin ihtiyarının (—seçmenin) elindedir.» demesi de, «seîâhiyetin elindedir.»
demesi gibidir. Hulâsada da böyledr.
Koca, karısına yetki
verirken, talâk niyyetinde olmazsa; kadının bu hususta yetkisi yok demektir.
Ancak, koca; yetkiyi
öfke hâlinde veya talâk müzakeresi esnasında vermişse; bu durumda, talâk
niyyetinde olmadığını» söylemesine, hüküm bakımından itibar edilmez.
Şayet kadın; kocasının
talâk niyyeti ile; veya öfkeli bir halde yahut talâk müzakeresi esnasında:
«İşın (= talâk hususunda yetki) senin elindedir.» dediğini iddia ederse; bu
durumda, kocanın, yeminle söylediği söze. itibar edilir.
Fakat kadın, kocasının
Öfkeli olduğunu veya talâk müzakeresi yapmakta iken, bu sözü söylediğini
beyyine ( = şahit, delil) ile isbat ederse; bu durumda kadının sözü kabul
edilir.
Ancak, kadının;
«kocasının, talâk niyyeti ile söylediğine dair» beyyinesi kabul edilmez.
Fakat, kadın;
«kocasının : «bunu, talâk niyyeti ile söyledim. demiş olduğunu isbat ederse; bu
kabul edilir. Zahîriyye'de de böyledir.
Kendisine verilen
yetkiye binâen, nefsini boşayan bir kadına, kocası: «Sen, nefsini, konuştuktan
veya bir iş yaptıktan sonra, boşadın.» .der; kadın ise : «Hayır, ben nefsimi,
aynı mecliste boşadım. Bir şey konuşmadım ve bir işle meşgul olmadım» cevabını
verirse; bu durumda kadının sözüne itibar edilir ve o, boş olur.
Fûsûlü'I-Üsterûşnî'de de böyledir.
Kocasını, «talâk
yetkisini kendi eline verdiği ve kendisinin bunu duymadığı» hususunda da'vâ
eden bir kadın; nefsini bu selâhiyete dayanarak boşadîktan sonra; talâkın vuku
bu'du-ğunu ve mehir gerektiğini iddia etse ve kocası da, bunu duysa, bu
kadının, bu mes'eleyi kadı (=hakim) huzuruna çıkarma hakkı yoktur. Kocasının,
talâk yetkisini, onun eline vermeye zorlanması hâli müstesnadır. Hulâsada da
böyledir.
Kocası tarafından,
talâk yetkisi eline verilen kadın, kalkıp, nefsini boşar; kocası ise; kadının
nefsini aynı mecliste boşama-dığıni; kadın da, aynı mecliste boşamış
bulunduğunu iddia ederse; bu durumda,
kadının sözüne itibar edilir.
Hâkîm'in zikrettiğine
göre :
Eir koca, karısına :
«Ben, senin eline, yetkiyi dün vermiştim. Sen ise, nefsini boşamamıştm.» der;
kadın da: «—Nefsimi dün— boşadım.» cevabını verirse; bu durumda, kocanın sözü
mu'teber ve makbuldür. Kerderî'nin Vecîzi'nde de böyledir.
Dedemden soruldu:
— Selâhiyeti karısının eline verip : «Eğer, kumar oynarsam, benden boşan.» dedikten
sonra, kumar oynayan bir kimsenin karısı, nefsini boşasa; koca ise bunu
müteakip : «Sen, üç gündür, bunu
biliyordun; nefsini boşamadm.» dese; kadın : «Hayır, ben şu anda öğrendim ve
derhal nefsimi boşadım.» cevabını verirse; durum ne olur?
O, şu cevabı verdi :
— «Kadının sözü mu'teberdir.» diye cevap
verenlerin sözleri makbuldür. Füsûlü'l-İmâdiye'de de böyledir.
Kocası tarafından,
talâk yetkisi eline verilmiş bulunan bir
kadın; kocasına: «Sen, bana haramsın;
ben, senden bâinim.»
veya «Ben, sana
haramım; sen, benden bâinsin.» dese; bu durumda kadın, boşanmış olur-
Şayet kadın : «Sen
haramsın.» der;, fakat «...bana haramsın.» demezse veya «Sen, bâinsin.» der;
fakat «...benden bâinsin.» demezse; bu batıl ( = geçersiz) olur.
Ancak, kadın: Ben,
haramım, der; fakat «...sana haramım.» demezse veya «Ben, bâinim.» der; fakat
«...senden bâinim.» demezse; bu durumda tadâk vâki olur. Muhiyt'te de
böyledir.
Bir kimse, talâk
hakkında karısının eline yetki verir; o da kocasına: «Seni, boşadım.» derse; bu
—sözü— bâtıl (^geçersiz) olur. Yani, talâk vâki olmaz- Fetâvâyi Kâdîhân'da da
böyledir.
Bir koca, karısına:
«Bu gün yetkin elinde; yarından sonra da elinde.» dese; gece, bu yetkiye dâhil
olmaz. Kadın, o gece, nefsini ihtiyar etse ( = seçse, boşaşa); talâk vâki
olmaz.
Bu kadın, o gündüzün
yetkisini reddederse; bu yetkisi de geçersiz olur.
Ancak, «yarından sonra
için» kadının, talâk selâhiyet hakki vardır-
Şayet, kadın : «Bu
gün, selâhiyetimin tamamını ibtal ettim (^geçersiz kıldım)» derse; hiç bir
yetkisi kalmaz. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bir koca, karısına :
«Bu gün ve yarın, selâhiyetin elindedir.» der ve gece girince de, o gün
selâhiyetini reddederse; yarının salâhiyeti de, elinden gitmiş o'ur. Zehıyre'de
de böyledir.
Veivâliciye'de :
«Fetva, buna göredir.» denilmiştir. Tatar-hâniyye'de de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Bu gün, yarın ve öbür gün selâhiyetin elindedir.» der; kadın ise, bu günün
salâhiyetini reddederse; bütün selâhiyetler bâtıl ( = geçersiz) olur. Bu
kadının, bu reddedişten sonra, nefsini ihtiyar etme ( = seçme, boşama) hakkı
yoktur. Sahih olan da, budur. Fetâvâyi Kâdihan'da da böyledir.
İmâm Ebû Yûsuf (R.A.),
İmlâ isimli eserinde, buyurmuştur.
Bir kimse, karısına:
«Selâhiyetin, bu gün e'indedir; selâhiyetin, yarın da elindedir.» dese; bu iki
söz, iki ayrı selâhiyettir. .
Bu durumda, kadın; bu
gün, kocasını ihtiyar etse (~seçse); yarın olunca, yine salâhiyeti elinde olur.
Sahih olan da, budur-Kâffde de böyledir.
Bu kadın, kocasının,
bu sözü, söylediği gün, nefsini ihtiyar edip (f —boşayıp); yarın olmadan,
tekrar nikâhlansa; bundan sonra, yine nefsini ihtiyar etmek istese; bunu yapma
yetkisine sahiptir. Yani, tekrar nefsini boşayabilir.
Bir kimse, karısına:
«Filan adam, geldiği gün, işin ( = ta-lâk hususundaki yetkin) elindedir, dese;
kadın, o adam geldiği gün, —gecesi hariç— bu hususta yetkili olur.
Bu şahıs, geldiği
halde; o gün, güneş batana kadar kadının, bundan haberi olmasa; yetki elinden
çıkmış olur. Itâbiyye'de de böyledir.
Bir koca, karısına :
«Bu gün, yarın yetkin elindedir.» der; kadın da, o gün, yetkisini geri verirse;
selâhiyeti bâtıl ( = geçersiz) olur.
Fetâvâyi Kâdihân'da da böyledir
Bir koca, karısına :
«Yetkin bir gün...»{ «...bir ay...» veya «...bir sene...», «...elindedir.»
yahut: «Yetkin bu gün-...»;' «...bu ay...» veya «...bu sene...»,
«...elindedir.» der ve bu sözünü, bir meclisle kayıtlamazsa; kadın, söylenilen
vaktin tamamında yetki'idir. Bu kadın, —söylenilen vaktin içinde—, dilediği
zaman, nefsini, kocasından boşayabilir. Meclisten kalkmış veya başka bir şeyle
meşgul olmuş olsa bile, söylenilen vakit bitmedikçe yetkisi bâtıl ( = geçersiz)
oîmaz. Bu hususta, görüş ayrılığı yoktur.
Koca, gün, ay veya yıl
ifadesini belirsiz olarak, kul'amrsa; kadın; kocasının konuştuğu andan
itibaren, yarınki günün aynı vaktine veya bir ay sonranın aynı vaktine yahut da
bir yıl sonranın aynı vaktine kadar,
yetkili olur.
Bu durumda, ay;
günlerle ölçülür ki, bir ay otuz gündür.
Şayet koca, gün, ay
veya yıl ifadesini ma'rife olarak ( = belir-lilik takısı re) söylerse;
kadın, günün, ayın veya senenin
kalan kısmı kadar yetkili
olur,* Bu durumda ise, ayın tesbitinde, hilâle itibar edilir
Kadın, söylenilen
vakit içinde, nefsini bir defa ihtiyar eylerse "(=boşarsa); bir daha
ihtiyar etmeye yetkisi kalmaz.
Şayet, kadın, önce:
«Kocamı ihtiyar ettim t = seçtim).» derse; bazı yerlerde: «İmâm Ebû Hanîfe
(R.A.) ile İmâm Muham-med (R,A.)'e göre, k 'inin yetkisi, söylenen vaktin
tamamında, elinden çıkar.» diye zikredilmiştir. Geride vakit ka'mış olsa büe,
kadın; nefsini ihtiyar etme ( — seçme) hakkına, sahip olamaz. Bedâi'de de
böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Bu ay içinde, yetkin elindedir.» der; kadın da, kocasını ihtiyar ederse;
İraâm-i A'zam Ebû Hanîfe (R,A.) ve İmânı Muhammed (R.A.Ve göre, kadının
elindeki yetki, ortadan kalkar.
îmânı Ebû Yûsuf
(R-A.)'a göre ise; kadının yetkisi, —sadece— o mecliste geçersiz olur. Başka
mecliste ise, geçersiz olmaz. Bazı rivayetlerde, bunun aksi söylenmiştir. Sahih
olan, Öncekidir. Kâdîhân'ın Câmiü's-Sağîri'nde
de böyledir.
Bir kimse ; «Karımın,
boşanma yetkisi, bir ay, filanın e'indedir.» .dese; bu ay, —içinde bulunulan
ayı— takip eden aydır. Kiâf'Vle de böyledir.
karısına :
«Yetkin, ebediyyen elindedir.» der;
kadın ise, bunu bir
defa reddederse; İmâm Ebû Hanîfe
(R.A.)'ye göre, kalan müddet içinde, m\ıh; verliği bâtıl olmaz. Thnurtâşî'de
de böyledir.
İbn-i Semâ'a, İmâm
Muhammed (R.A.) 'in şöyle buyurduğunu zikretmiştir.
Bir kimse, karısına :
«Ayın başında, yetkin elindedir.» dese; hilâlin göründüğü geceden, bir sonraki
günün gecesine kadar, yetki kadının elinde olur.
Bir koca, eğer, ay
başında, karısına; «İşin ( — boşanma yetkin) elindedir.» dc*-e; bu du urnda, kadın;- bulunduğu mecliste, güneş
Kocanın, kanama:
«Füangün (meselâ: Çarşamba günü)...» veya, «Filan ay (meeelâ : Recep ayı)...»
yahut. «Filan yıl (meselâ; 1404 yılı)...», «...yetkili, sin» demesi gibi... Bu
durumda, kadm, mezkûr gün, ay vûya yılın, kalan kısmı kadar yetkili olur.
batana kadar, bu
yetkinin sahibi olur. Bu, bir kocanın, karısına: «yarın, yetkin elindedir.»
dediği zaman; kadının, bir sonrak günün tamamında yetkili olması gibidir.
Şayet, koca; «yarında yetkin elindedir.» derse; bu yetki, aynı mecliste, bir
sonraki günün güneşinim, batmasına kadar, devam eder. İbrahim: «Buna, muhalefet eden olmamıştır.» demiştir.
O'ndan rivayet
edildiğine göre : Bir kimsenin, karısına : «Yetkin, ramazan...» veya
«...ramazanda elindedir.» demesi müsavidir. Bu durumlarda, ramazanın tamamında,
yetki kadının e'inde olur. Keza. kocanın : «Yetkin, yarın...» veya «...yarında
elindedir.» demesi de müsavidir. Muhıyt'te de böyledir.
Bir koca, karısına :
«Bu gün, yetkin elindedir.» derse; bu durumda, yetki; o günün tamamında,
kadının elindedir.
Şayet, koca: «Bu
günde, yetkin elindedir.» derse; bu yetki, o mecliste geçerlidir. Sahih olan
budur. Bu, «Sen, yarın boşsun.» veya «Sen, yarından boşsun.» sözüne muvafıktır.
Serahsî'nin Mu-hiytı'nde de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«On güne kadar, yetkin elindedir.» derse; kadm, on gün geçene kadar, yetki
sahibi olur. Bu durumda, sözün söylendiği saat tesbit edilir-
Koca, bu sözü Üe,
«yetkinin, on gün sonra, karısının elinde olmasını» murad etmiş olsa bile, bu
— hüküm bakımından geçersizdir. — diyanetçe ise, kendisi ile Alîahu Teâlâ
arasındadır. Zahîriy-ye'de de böyledir.
Bir kimse, bir başka
şahsa : «Bir seneye kadar, karımın talâk yetkisi, senin elindedir.» derse;
yetki, bir seneye kadar, o adamın elinde olur.
Bu durumda, koca; — bu
sözünden — geri dönmek istese bile, dönemez.
Ancak, sene tamam
olunca; yetki, o adamın elinden çıkar. Teo nîs ve Mezîd'de de böyledir.
Fetâvâyi Suğrâ'da
şöyle mezkurdur :
Bir kimse, yabancı bir
şahsa : «Karımın — ta'âk— yetkisi, senin elindedir.» dese; bu sözü söylediği
mecliste, yetki, o adamın elinde olur.
Koca, bu sözünden dönme
yetkisine sahip değildir.
fuhiyt'de : «Sahili olan, budur.» denilmiştir. Hulâsâ'da da böyledir.
Kendisine, talak
yetkisi verilen kimse, bunu duyarsa; o mecliste bulunduğu müddetçe; talâk
yetkisi elinde olur.
Şayet, bunu duymaz
veya —bu yetkinin verildiği mecliste— hazır bulunmazsa; bu durumda, kendisine,
bu yetkinin verildiğini Öğrendiği veya bunun ] adisine haber verildiği zaman,
—o mecliste bulunduğu, müddetçe— yetki kendisinin elinde o?ur. Ancak, bir
mecliste, bilgi edinmesi ve onu kabul etmesi, şart değildir. Kendisine yetki
verilen kimse, bu yetkiyi reddederse; bu reddi geri döner. Zehıyre'de de
böyledir.
Bir kimse, başka bir
kimseye ; «Benim kanma, —talâk — yetkin, elindedir; diye söyle.» der; fakat, o
şahıs, kadına, bunu süylemezse bu durumda, yetki kadının eünde olmaz- Çünkü, bu
iş, yetki vermekle meydana gelir.
Fakat, koca, başka
şahsa : «Kanma söyle; gerçekten yetkisi elindedir» derse; bu, haber verilmeden
önce de, yetki, kadının elinde olur. Zahîriyye'de de böyledir.
Bir kimse, başka bir
kimseye : «Selâhiyeti, sana verdim. Karımı boşa.» derse; bu, o mecliste, o
şahsa yetki vermek demektir. Ancak, kocanın, bundan dönme hakkı vardır.
Bu şekilde yetki
verilen şahıs, o mecliste, kadını boşasa, bir ric'î talâk vâki olur.
Keza. koca, bu
yabancıya : «Onun talâkını, sana verdim.» der; yabancı da, kadını hemen
boşarsa; yine kadın, bir ric'î talâk ile hoş olur.
Kucanın. bir başka
şahsa : «Karımı boşa. Onun yetkisini sana verdim.» demesi ile «Onun yetkisini
sana verdim ve onu boşa.» demesi; başka başka şeylerdir. Çünkü, buradaki «ve»
bağlacı atıf içindir, «fe» harfi ise, —bu gibi yerlerde— sebebi açıklamak için
dur. Bu durumda ise, kendisine yetki verilen şahıs, bir talâktan fazlasına yetkili
olama?.
Ancak, «ve» bağlacı
ile söylenir; vekil olan şahıs da, kadını, o mecliste boşarsa, iki talâk vâki,
ve kadın bâine olmuş olur. Bu talâk ardan, biri bâin olunca, diğeri de, zarurî
olarak bâin olur. Vekil, talâk-ı ric'îye yetkili olamaz
«Fe» harfi ile
söylenince, vekil, o meclisten kalkmadan, kadını beşarsa; bir ric'î talâk vâki
olur.
Keza, koca : «Onun
—talâk— yetkisi, senin elindedir.» der ve diğer şahıs da, kadını boşarsa; yine,
bir ric'î talâk vâki olur. Fetâ-vâ'yi Kâdîhân'da da böyledir.
Cami isimli kitapta,
şöyle mezkurdur :
Bir kimse, başka bir
kimseye : «Karımın, talâk yetkisi, senin elindedir. Onu boşa.» der; vekl de, o
meclisten kalkmadan Önce, kadını boşarsa; bu durumda, bir bâin talâk vâki olur.
Fakat, koca, üç talâka niyyet etmişse; bu durumda, üç talâk vâki olur.
Ancak, kendisine yetki
verilen, şahıs ( — vekil), kadını boşamadan, o meclisten kalkarsa; yetkisi
bâtıl (= geçersiz) olur.
Keza, koca : «Onu
boşa. Yetkisi senin elinde.» der; vekil de, kadını boşamadan, o meclisten kalkarsa;
kadın boş olmaz; o şahsın yetkisi geçersiz olur. Muhiyt'te de böyledir
Mecmûu'n - Nevâzil'de
şöyle mezkûrdur :
Bir kimse, bir kâtibe
: «Kadına, talâk — hususundaki — yetkili o'duğunu, şu şekilde yaz : Ben, ondan
izinsiz sefere çıktığım takdirde; o, nefsini ne zaman isterse, bir talâk
boşayabilir.» der; kadın ise : «Ben, bir talâk istemem. Üç talâk, isterim.»
cevabını verir, kocası da, buna razı olmaz ve anlaşamadan çıkarlarsa, kadın,
bir talâk için yetkili olur.
Bir kimse, talâk
yetkisini, karısının veya bir yabancının eline verdikten sonra; aklî
muvâzenesini kaybetse; verdiği yetki, batıl
(= geçersiz) olmaz.
Bir koca, karısının
talâkı ile ilgili yetkiyi, bir sahibinin, bir mecnûnun, bir kölenin veya bir
kâfirin eline verirse; bulunduğu meclisten kalkmadan, yetki, — vekil edilen —
bu şahsın elinde olur
Bir koca, daha küçük
yaşta bulunan nikâhlısına, talâka niyyet ederek : «Yetkin elindedir.» der.
Nikâhlısı da,( nefsini boşarsa; bu boşaması sahih ve talâk vâki olur.
Füsûlü'l-Üsterûşnİde de böyledir.
Bir koca, karısının
talâkı hususundaki yetkiyi, bunamış bir kimseye verse; bu sahih olur. Bu yetki,
sadece, bulunulan mecliste geçerlidir. Ancak, kocanın, bu bunamış kimseye :
«Onu, dilediğin zaman boşa» demesi hâli müstesnadır.
Bir koca, talâk
yetkisini, iki kişinin eline verse; bu iki kişi, bu yetkiyi, birbirinden ayrı
kullanamaz:
Şayet, bu iki kişi :
«Biz, —o— mecliste, boşadık.» der; koca ise, bunu inkâr ederse; işin böyle
olduğunu bilmediğine dair, Allah (C.C.)
adına yemin eder-
Koca, üç talâka niyyet
ettiği halde; o iki kişiden birisi bir, diğeri iki ta'âk boşarsa; üzerinde
ittifak etmiş olmalarından dolayı, bir talâk vâki olur. Itâbiyye'de de
böyledir,
Koca, başka bir şahsa
: «Karımın, talâk yetkisi, benim ve senin elindedir.» veya «O yetkiyi benim ve
senin elinde kıldım.» der; muhatabı olan şahıs ise, kadını boşarsa, — koca i/in
vermeden— bu talâk geçerli olmaz. Muhıyt'te de böyledir.
Bir koca, bir şahsa :
«Karımın, talâk yetkisi, Allah'ın ve senin elindedir.» veya «O yetkiyi,
Allah'ın ve senin elinde kıldım.» der ve bu sözü ile de talâka niyyet etmiş
olursa; muhatabının, kadını boşaması halinde talâk vâki olur- Kâfî'de de
böyledir.
Müntekâ'da şöyle
zikredilmiştir :
Bir kimse, karısının,
talâk yetkisini, onun babasına verir; karısının babası da : «Kabul ettim.»
derse; kadın boş olur. Muhıyt'te de böyledir.
Ecnâs-ı Nâtıfî'de
şöyle zikredilmiştir :
İki kişi, bir şahsın
durumuna şahitlik ederek : «Biz, filan şahsın, bize emrederek, karısına, talâk
yetkisini yerdiğini tebliğ etmemizi, söylediğine, şahitlik ederiz. Biz, bunu,
karısına tebliğ ettikten sonra, o, nefsini boşadı.» deseler; şahitlikleri caiz
olur.
Fakat, bu kimseler :
«Filân adam, bize : «Karımın yetkisini elinde kılınız.» dedi. Biz de, onun
yetkisini elinde kıldık.» demiş olsalar; bu şahitlikleri, caiz olmaz.
Füsûlü'l-Üsterûşnî'de de böyledir.
İmâm Ebû Hanife
(R.A.)'nin şöyle buyurduğu rivayet olunmuştur :
İki karısı olan bir
şahıs, onlara :«Talâk yetkisi, ikimizin elindedir.» dese; — ikisi bir
olmadıkça, — bu kadınlardan birinin, boşama yapması caiz olmaz.
Şayet, bu koca,
kanlarından birine : «Yetkin, elindedir. Filâne karımın yetkisi de, senin
elindedir.» der; bu kadın da, önce, diğer kadını, sonra da, kendisini boşarsa;
bu durumda, —ikisi de— boş olmuş olur.
Ancak, koca, bu
karısına : «Karılarımın, talâk yetkisi, senin elindedir» veya «Karılarından,
dilediğini boşa.» derse; bu durumda, bu kadın, kendi nefsini boşayamaz.
Serahsînin Muluytı'nde de böyledir.
Bu koca, mezkûr
karısına, — talâka niyyet ederek — : «Kadılarımdan birinin, talâk yetkisi,
senin elindedir.» der; o da, kocasının karılarından birini boşaymca; koca :
«Ben, onu kasdetmemiş-tim.» derse; bu sözü, hüküm bakımından kabul edilmez.
Fetâvâyi Suğrâ'da da böyledir.
Koca, karısına : «İşin
(— talâk hususundaki yetkisi) elindedir. Veya Şunun yetkisi kendi elindedir.»
der; kadın ise, o mecliste — kendi nefsini — boşarsa, diğer kadının yetkisi,
bâtıl (= geçersiz) olur.
Şayet, bu kadınlardan,
ikisi birden- —nefislerini —boşarlarsa; bu iki kadından birisi, boş olmuş olur.
Bunu açıklamak ise, kocaya düşer. Itâbiyye'de de böyledir.
Yetkili olmayan bir
şahıs, bir başka şahsın karısına : «İşini ( = talâk yetkini) eline verdim.»
der; kadın ise: «Nefsimi seçtim.» cevabını verirse; bu durum kocaya ulaşınca,
o, hepsine de, izin vermiş olsa bile, kadının nefsini seçmesi ile, talâk vâki
olmaz. Keza, bir kadın, kendi kendine : «Talâk hususunda kendimi yetkili
kıldım.» deyip, nefsini boşasa;' kocası da, bunların hepsine izin verse bile,
yine talâk vâki olmaz- Fakat kadm, — bundan sonra — yetkili olmuş olur.
«İşimle ilgili
yetkiyi, elinde kıldım.» deyip nefsini boşayari bir kadının kocası, bunlara
izin verse; bu durumda, hal olarak bir ric'î talâk vâki olur.
Kadın, bu hususta,
yetkili olmuş olur. Bu durumda kadın, bir daha, nefsini ihtiyar etse (= seçse);
ikinci bir talâk daha vâki olur. Ve hu talâk talâk-ı hâindir.
Bir kadın : «Nefsimi,
ihtiyar eyledim.» der; kocası da : «İzin verdim.» derse; —koca niyet etmiş olsa
bile— bu durumda talâk vâki olmaz.
Bu kadın : «Nefsimi,
bâin eyledim.» der; kocası da, talâka niy-yet ederek : «İzin verdim.» derse,
talâk vâki olur.
Kadın, kocasına :
«Nefsimi, sana, haram eyledim.» der; kocası da : «İzin verdim.» derse; bu koca,
ilâ'da bulunmuş olur. Çünkü, bu durumda, koca, helâli haram kılarak, ilâda
bulunmuş ( = karısına yakınlaşmamak için yemin etmiş) olur. Ancak, bizim
örfümüzde, bu durumda talâk vâki ve kadın, boş olur. Zahîriyye'de de böyledir.
Bir kadın, kocasına :
»Gerçekten ben, nefsimi boşadım.» deyince, kocası : «Ben de, böylece izin
verdim.» derse; bu caiz ve talâk vâki olur. Bu talâk, talâk-ı ric'îdir.
Bu durumda, talâkın
vuku' bulması için, kocanın, talâk esnasında, niyyel etmiş o!ması da şart
değildir. Koca, «iz'n verdim» derken, üç talâka niyyet etmiş olsa;
bu niyyeti sahih olmaz.
Bir kadın : «İşimi (=
talâk hususundaki yetkimi) elimde kıldım.» der; kocası ise : talâka niyyet
ederek «Böylece, izin verdim.» derse; bu durumda, kadın, muhayyer olur.
Muhiyt'te de böyledir.
Bir şahsa : «Filân
adam, senin karım boşadı mı?» denilse ve o şahıs : «Evet. Ne kötü yaptı.» dese;
cevabının ilk sözü ile talâk vâki olur.
İkinci sözünden dolayı, bir
şey vâki olmaz. Zahir olan ve kabul
edilen de budur. Cevâhirü'l - Ahlâtî'de de böyledir.
Bir kadın : «Ben, dün,
talâk yetkisini elimde kıldım ve nefsimi ihtiyar ettim (-boşadım.)»
der; kocası da : «Doğru söyledin;
ben de, buna razı oldum.» derse; yetki, o anda, kadının elinde olur. Bu
durumda, kadının, nefsini, daha önce, ihtiyar etmiş olması geçersizdir.
Bir kadın: «Ben, dün,
yetkim, bu gün elimdedir; dedim.» der; kocası da : «İzin verdim.» derse; bu
—izin— sahih olmaz-Çünkü, «bu gün.»
dediği geçmiştir. Itabiyye'de de böyledir
Bir kimse : «Zeyd'in
karısı, boştur.» der; Zeyd de : «İzin verdim.»; «Razı oldum.» veya «Onu (=
talâkı) nefsime, ilzam eyledim.» derse; talâk lâzım gelir. Muhıyt'te de
böyledir.
Bir kimse karısına:
«İşini (—talâk yetkini) bin dirhem mukabilinde, eline bıraktım. (— sattım.)
der; kadın da, aynı mecliste, nefsini ihtiyar ederse; hem talâk vâki olur; hem
de bin dirhemin verilmesi lâzım gelir. Hizânetü'l-Müftîn'de de böyledir.
Biı kimse, karısına :
«İşin (= yetkin) elindedir ve yetkin e'indedir-» veya «Yetkini elinde kıldın ve
yetkin elindedir.» derse; bu durumda, kadına iki vekâlet vermiş olur.
Keza, bir kimse,
karısına : «îşin (= talâk yetkin) elindedir; işte, işin elindedir.» dese, iki
def'a vekâlet vermiş olur.
Fakat, bu şahıs,
karısına : «İşini, elinde kıldım; işte, işin elindedir» derse; bu durumda, bir
vekâlet vermiş olur. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.
Bir koca, tefviz ifade
eden «Yetkin elindedir.»; «Nefsini seç.»; «Kendini boşa.» gibi lafızları cem
ederse (= bu lafızları, aynı zamanda, peşpeşe söylerse); bunları sıla harfi
(=bağ ifade eden, bir edat) olmadan söylemişse; her lafız ayrı ayrı, lafız
olur.
Şayet, koca, bunları
«fe» harfi ile tefsire (= açıküamaya) elverişli bir şekilde söylemiş olursa;
bu durumda, ilk lafız esas, müteakip lafızlar ise, onun açıklaması olur.
«İhtiyar et» lafzı,
«işin elindedir.» lafzının tefsiri olmaya elverişlidir.
«îsin elindedir.» sözü
ise, «ihtiyar et.» lafzının tefsiri olamaz.
«Talâk» lafzı,
«ihtiyar et.» ve «işin elindedir.» sözlerinin tefsiri için elverişlidir.
«îşin e'indedir.»
sözü, «îşin elindedir.» sözü ile tefsir edilmeye elverişli değildr.
Keza, ^ihtiyar et.»
lafzı, «ihtiyar et.» sözü ile tefsir edilemez. Çünkü, bir şey, kendisi ile
tefsir edilemez.
Bu şekilde, bir lafız,
tefsire elverişli olmayınca, kendisinden önceki lafzın illeti (= sebebi) ö'arak
kullanılır.
Bu lafız, bir sebepten
dolayı, kendisinden Önceki kelimenin illeti olarak da kullanılamazsa, ve
önceki kelimeye vav harfi (= ve bağlacı) ile bağlanırsa, bu vav, vav-ı atıf
olur. Matufun (= bir önceki kelimeye atfedüen kelimenin), matufu aleyh (=
kendisine atıfta bulunan kelime) ile
tefsiri elverişli olmaz.
Bu lafızlardan bir
kısmı, diğer kısmına atfedilirse; sondaki lafız diğerlerinin tefsiri olur.
Muhıyt'te de böyledir.
Bir kimse
«Muhayyersin» veya «işin elindedir.» sözlerini aralarına ve bağlacı t = vav
harfi) getirmeden tekrar eder ve bunu da, sonunda açıklarsa; bu açıklama,
kendisinden önceki lafzın olmaz. Gâyetü's-Sürûcî'de de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Yetkin elindedir; nefsini boşa.» veya «Nefsini ihtiyar et; nefsim boşa.»
der; tansı: «Nefsimi seçtim.» deyince de; koca : «Ben,
talâk murad etmedim.» derse; bu durumda, kocanın sözüne inandır ve talâk vâki
olmaz.
Eğer koca, karısına :
«İşin, elindedir; artık, ihtiyar et (= nefsini seç.)»; «...artık, nefsini
tatîik et. C=boşa.)» der; kadın : «Nefsimi, ihtiyar ettim.» deyince de, koca ;
«Ben, bu sözümle, —taîâkdan— bir şey murad etmedim.» derse; bu durumda, kocanın
sözüne inanılmaz. Ve, «İşin elindedir.» sözü ile, bir talâk-ı bâin vâki olur.
Ayrıca, bu durumda,
kocaya, «üç talâka niyyet etmediğine dair» yemin ettirilir.
Koca, karısına :
«İhtiyar et; işte yetkin elindedir; artık, nefsini boşa.» der; kadın ise:
«Gerçekten, nefsimi seçtim.» veya «Nefsimi, boşadım.» derse; bu durumda da,
kadın, kocasının «yetkin elindedir.» sözünden dolayı, bir bâin talâk i!e boş
olur. Muhıyt'te de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Yetkin elindedir, nefsini boşa.» veya «ihtiyar et; işte, nefsini boşa.» der;
kadın ise : «Nefsimi boşadım.» veya «Nefsimi seçtim.» derse, bir talâkı bâin
ile boş olur.
% Bir kimse, karısına
: «Yetkin elindedir ve nefsini boşa.» veya : «İhtiyar et ve nefsini boşa.» der;
kadın ise : «Nefsimi ihtiyar ettim» cevabını verirse; bu durumda, koca, talâka
niyyet etmedikçe, hiç bir şey vâki olmaz.
Bu durumda kadın :
«Nefsimi boşadım.» derse, bir talâk-i ric'î vâki olur. Ancak, kocanın «Nefsini
boşa.» derken, üç talâka niyyet etmiş olması hali — bu hükümden — müstesnadır.
Bir koca, karısına :
«Yetkin elindedir ve ihtiyar et ve nefsini boşa.» der; kadın da nefsini ihtiyar
ederse; yine, hiç bir şey vâki olmaz.
Ke/.â, koca, karısına
: «İşin 1= yetkin) elindedir ve ihtiyar eyle; artık ihtiyar eyle.» veya :
«İhtiyar eyle ve yetkin elindedir; işte, yetkin elindedir.» der; kadın da,
nefsini ihtiyar ederse; hiç bir şey vâki olmaz.
Şayet, koca, karısına
: «Yetkin elindedir ve ihtiyar eyle, artık, nefsini boşa.» der; kadın da, bu
durumda, nefsini ihtiyar ederse; kocaya, «yetkin elindedir.» derken, üç talâka
niyyet etmediğine dair yemin teklif edilir; kadın ise, iki talâk boş olur.
Bir kocanın, karısına
: «İhtiyar et ve ihtiyar et; artık, nefsini boşa.» veya «Yetkin elinde ve
yetkin elinde, artık, nefsini boşa.» demesi halinde de, hüküm, yukarıdaki
mes'ele gibidir. Gâyetü's-Sürûcî'de de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Gerçekten, yetkini elinde kıldın; işte yetkin elindedir; artık, nefsini boşa.»
dese; bu durumda, yetki emri birdir; üçüncüsü, yetkiyi tefsirdir.
(=açıklamadır) Itâbiyye'de de böyledir.
Bir koca, karısına :
«İhtiyar et; işte, ihtiyar et; artık, nefsini boşa.» der; kadın ise :
«Nefsimi, ihtiyar ettim.» derse; bu durumda, iki talâk-ı bâiû vâki olur.
Keza, kocanın :
«Yetkin elindedir; işte, yetkin elindedir; aruK, nefsini boşa.» demesi halinde
de, hüküm, yukarıdaki gibidir.
Eğer, koca : «İhtiyar
et; artık, nefsini boşa ve yetkin elindedir.» der; karısı ise : «İhtiyar
ettim.» cevabını verirse, iki talâk-ı bâin vâki olur.
Bir kimse, karısına :
«Yetkin elindedir; işte, ihtiyar et; artık, nefsini boşa.» veya «İhtiyar et;
artık nefsini boşa; işte, yetkin elindedir.» der; kadın da, —bu durumlarda—
nefsini ihtiyar ederse; bâin bir talâk vâki olur. Kâfi'de de böyledir.
Bir kimse, karısına ;
«İhtiyar et; işte, yetkin elinde ve nefsini boşa.» der; kadın da, nefsini
ihtiyar ederse; bu durumda, hiç bir şey vâki olmaz. Ancak, kadın, nefsini
boşarsa, bir talâk vâki olur. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.
Eğer, koca karısına :
«Yetkin elindedir; işte, ihtiyar et ve
ihtiyar et ve nefsini boşa.» veya «...artık, nefsim boşa.» der; kadın da :
«Nefsimi ihtiyar ettim.» derse; bâin bir talâk vâki olur.
Bu -durumda, kocanın :
«Talâk niyyetinde değildim.» demesine inanılmaz.
Bir koca, karısına :
«Nefsim boşa; işte, yetkin elinde.» veya : «Muhayyerliği elinde kıldım; artık,
nefsini boşa.» yahut da: «Nefsini boşa; işte, gerçekten muhayyerliği elinde
kıldım.» der; kadm da, nefsini boşarsa; bu durumda kadın, bâin bir talâkla boş olur.
Şayet, koca, karısına
: «Nefsini boşa; işte, ihtiyar et.» der; kadın ise: «Nefsimi ihtiyar ettim.»
cevabını verirse; bir talâk-ı bâin ile; «Nefsimi boşadım.» derse; iki talâk-ı
bâin ile boş olur.
Koca, karışma : «Emrin
elinde; ihtiyar et; ihtiyar et; ihtiyar et; artık, nefsini boşa.» der ve bu
esnada, bir şeye niyyet etmiş bulunmaz; kadın ise : «Nefsimi ihtiyar ettim.»
derse; bu durumda, bir taTâk-ı bâin vâki olur.
Bir koca karısına :
«Nefsini boşa; işte, ihtiyar et.» der; kadın ise : «Nefsimi ihtiyar ettim.»
cevabını verirse; bir talâk-ı bâin vâki olur.
Bu durumda, kadın :
«Nefsimi boşadım» cevabını verirse, iki talâk vâki olur.
Bir kimse, karısına :
«Yetkin elindedir.» der; susar; sonra da, bir şeye nivyet etmeden : «Nefsini
boşa.» der ve bu durumda kadın : «Nefsimi ihtiyar ettim.» derse; hiç bir şey
vâki olmaz.
Ancak, kadın :
«Nefsimi boşadım.» derse; bîr ric'î talâk vâki olur.
Bir koca, talâka
niyyet etmeden, karışma : «Yetkin elindedir; artık, ihtiyar eyle ve ihtiyar
eyle.» veya «ihtiyar eyle; artık işin (= yetkin) elinde ve işin elinde.» yahut
: «Yetkin elindedir; ihtiyar et ve ihtiyar et.» dese; bu durumların hiç birinde
talâk vâki olmaz.
Koca, karısına, talâk
niyyeti ile: «Yetkini elinde kıldım; işte, yetkin elindedir.» der; kadın da,
nefsini ihtiyar ederse; bir bâin talâk vâki olur. Bu söz, talâk müzâkeresi
esnasında söylenirse, yine durum böyledir.
Koca, bu sözü, üç
talâka niyyet ederek söylemişse; bu durumda üç talâk vâki olur.
Eğer koca, karısına :
«Yetkini elinde kıldım ve yetkin e'inde-dir.» der; kadın da nefsini İhtiyar
ederse; iki bâin talâk vâki olur. £ Bir kimse, karısına : «Nefsini, bir talâk
boşa; bir ric'ate sahibim- Üç talâk-ı bâin hakkında gerçekten yetkim elinde
kıldım.» der; kadın da, nefsini ihtiyar eder veya boşarsa, üç talâk vâki olur.
Kâfî'de de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Nefsini boşa ve ihtiyar et.» deyince; kadın, nefsim ihtiyar ederse, bir
talâk-ı bâin vâki olur. Ancak, bu kadın, nefsini boşarsa, iki talâk vâki olur.
Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Nefsini boşamak için, yetkin elindedir» veya «Nefsini boşayana kadar, yetkin
elindedir.» der; kadın da, nefsini boşarsa; bu durumda, bir talâk-ı bâin vâki
olur. Füsû-İü'1-Üsterûşnî'de de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Sen, boşsun veya işin (= boşanma yetkin) elindedir.» dese; kadın, bulunduğu
mecliste, nefsini ihtiyar edene kadar, boş olınaz.
Kadının, nefsini
ihtiyar etmemesi hâlinde, koca, muhayyerdir: Dilerse, talâkı îkâ eyler;
dilerse, kadının ihtiyarına bırakır. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Yetkin elindedir; artık ihtiyar eyle.» veya «ihtiyar eyle; artık, yetkilisin.»
derse; yetkinin, kadının elinde olduğuna hükmedilir.
Bu durumda, koca, üç
talâka niyyet ederse; bu sahih olur. Koca, üç talâkı inkâr; bir talâkı ikrar
ederse, kendisine, yemin teklif edilir. Gâyetü's-Sürûcî'de de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Yetkin elindedir; artık, nefsini yarın boşa.» dese; kocanın «...nefsini, yarın
boşa.» sözü meşverettir. Kadın, o anda nefsini boşayabilir. Füsûlül-lmâdiyye'de
de böyledir.
Bir koca, karısına :
«Yetkin elindedir; artık, nefsini, sünnet üzere, üç talâk boşa.» veya «...yarm
geldiği zaman, nefsini... üç talâk boşa.» dese; kadın, o mecliste, kendisini
üç talâk boşayabilir.
Bu durumda, «sünnet
üzere» veya «yarın gelince» şartları geçersizdir.
Bir kimse, karısına :
«Yetki elindedir; nefsini, sünnet üzere, üç talâk boşa.)» veya «Yarm gelince,
nefsini, boşa.» der ve bir şeye niyyet etmezse, yetki geçersiz, diğerleri sahih
olur. Bu kadın, nefsini, sünnet üzere, üç talâk boşayabüeceği gibi; yarm
gelince de boşayabilir. Kâfî'de de böyledir.
Şarta bağlanan
vekâlet, vakit bakımından ya mutlak veya muvakkat (= geçici) olur-
Meselâ : Bir şahıs,
karısına : «Filân adam gelince, yetkin dindedir.» dese; o şahıs gelince, talâk
yetkisi, kadının elinde olur.
Bu adamın geldiğini,
kadın, hangi mecliste öğrenirse; o mecliste, talâk yetkisi, kendi elinde olur.
Şarta bağlı vekâlet,
vakit bakımından muvakkat ise, kadın, o muvakkat vakitte muhayyer olur. Şöyleki
:
Bir koca, karısına :
«Filân şahıs gelince, bir gün için, yetkin elindedir.» veya «Şu şahıs geldiği
gün, yetkin elindedir.» dese; o şahsın geldiği gün, o vakitte, kadın muhayyer
olur.
Burada gün, nekre (~
belirsiz, harf-i tarifsiz) olarak söylenirse; kadın, tam bir gün yetki sahibi
olur. Bu durumda meclisten kalkması sebebi ile, kadının yetkisi geçersiz
olmaz.
Böyle hallerde, kadınm
yetkisi, mezkûr vaktin tamamında — mükerrer olarak — geçerü olmaz; yani kadın,
bu zaman zarfında, yetkisini bir defa kullanabilir.
Kadın, o şahsm
geMiğini, geldiği gün bittikten sonra örenirse; bu vekâ'etinden dolayı, artık
muhayyerliği söz konusu olmaz. Be-dâi'de de böyledir,
Bir kimse : «Karımın
talâk yetkisi, bir ay, filan şahsın elindedir.» dese; o şahıs, durumu
öğrendiği zamandan itibaren, bir ay süreyle yetkilidir. Durumu, iki ay sonra,
öğrenmiş olsa bile, yetki bu adamın elinden çıkmaz. Çünkü, vekâlet, «bir ay»a
bağlıdır.
Şarta bağlı olan
yetki, şart vücut bulunca, hasıl olur.
Vekâlet veren kimse,
vekâletini, — konuşmasından — bir ay sonra yollasa bile; vekil, bu haberin,
kendisine ulaşmasından itibaren, bir ay yetkili olur.
Bir kimse : «Bu ay
çıktıktan sonra, karımın talâk yetkisi, filânın ve filanın elindedir.» dedikten
sonra, o ay, tamamlansa; bilâhare, bu şahıslardan biri, durumu Öğrenip kadını
boşasa; butalâk, durumu, diğer şahsın da öğrenmesine, kadar, mevkuftur-
İkinci şahıs da,
durumu öğrendiği zaman, aynı mecliste kadını boşarsa; talâk vâki olur. Aksi
takdirde, talâk vâki olmadığı gibi, adamın yetkisi de bâtıl olur.
Bir kimsenin,
alacaklısı : «Eğer, hakkımı, bir aya kadar, vermezsen; karının boşama emri,
benîm elimde olsun.» der; borçlu da: «Öyle olsun.» cevabım verirse; şart yerini
bulunca; alacaklı olan şahıs, kadını boşayabilir. Kerelerinin Vecîzî'nde de
böyledir.
Bir kimse, karışma :
«Filân ay gelince —'o ayda — bir gün, yetkin elindedir.» veya «Cuma günü, bir
saat yetkilisin.)) der ve bu esnada bir niyyeti bulunmazsa; hiç bir şey vâki
olmaz. Ancak, bu şahıs; ayın o gününü veya Cum'a gününün o saatini,
belirtirse; durum değişir. Itâbiyye'de de böyledir,
Müntekâ'da şöyle
yazılıdır :
Bir kimse, karısına :
«Ay, hilâl olunca, yetkin elindedir.» der; kadın ise, aynı hilâl olduğunu
öğrendiği zaman, o mecliste) nefsini ihtiyar etmezse; bu yetki elinden çıkar.
Şayet, kadın, hilâlden
bir gün sonra gelip : «Ben, onu, bi.em.e-dim.» der ve bu durumda, hilâli
gözetlemiş olarak kabul edilir. Bu hususta, kadına yemin teklif edilir. Yemini
kabul edilir. Ve yetki, kadının elinde olur. Ancak kadının yalan söylediği
ortaya çıkarsa, sözüne itibar edilmez. Muhiyt'te de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Eğer, senin üzerine evlenirsem; aldığım o kadının, boşama yetkisi, senin
elindedir.» dedikten sonra, bu — mevcut.— karısını mal mukabili veya üç talâk-ı
bâin ile boşar; bilâhare de, başka bir kadını nikahlarsa; bu —yeni— karısının
talâk yetkisi, önceki karısının elinde olmaz.
Ancak, bu koca,
karısına : «Bir kadın aldığım zaman, onun talâk yetkisi, senin elindedir.» der;
fakat «senin üzerine alırsam.» şartım söylemez ve bilâhare, bu kadını bâin veya
üç talâkla yahut da mal karşılığında boşa/diktan sonra; başka bir kadını
nikahlarsa; bu yeni karısının talâk yetkisi, önceki karısının elinde olur.
Bir kimse, karışma :
«Eğer, üzerine evlenirsem, bu nikahla ilgili yetki, senin elindedir.» veya
«...Onun yetkisi senin elindedir.» der; sonra da, o kadını bâin bir talâkla
boşayıp, bilâhare geri nikâhlar ve arkasından da, başka bir kadın alırsa, bu
durumda yetki, Önceki kadının elinde olmaz. Zehıyre'de de böyledir.
Şayet, koca, bu
durumda : «Nikâhında durduğun müddetçe...» veya «Sen, benim nikâhımda
olmadığın müddetçe...» demiş; sonra da kadını boşamış veya ondan mal
karşılığında ayrılmış; bilâhare de, başka bir kadın nikahlamış bulunsaydı; bu
durumda, kocanın «nikâhımda durduğun müddetçe...» demesinden dolayı, yetki,
kadının elinde olmazdı.
Keza «Sen, benim
nikâhımda olmadığın müddetçe...» demiş olması hâlinde de, yetki kadının elinde
olmaz.
Kerhî'nin Muhtasarı,
Eymân'da ; «Bu kavillerin, ikisi arasında, bir fark yoktur.» denilmiştir.
Mecmûu'n-Nevâzü'de ise
: «Bu sözler arasında, fark vardır : «Nikâhımda durduğun müddetçe» denilince,
kadının üzerine evle-ni irse; — bu evliliğin — talâk yetkisi, — Önceki —
kadını, mal karşılığı boşayıp, geri aldıktan sonra da, bu kadının elinde olur.
Çünkü, «olmaktan sonra, olmak sabit olur; fakat, dâimiyyetten (— süreklilikten)
sonra, dâimiyet, sabit olmaz.» denilmiştir- Füsûlü'l-Üsterûş-nî'de de böyledir.
Bir kimse, karısının
ta'âk yetkisini, onun üzerine evlenmesi hâlinde, karısına verdikten sonra;
karısı : «Sen, benim üzerime evlendin.)» diye iddia eder ve «Filân kadını
aldın.» derse ve hazır bulunan o kadın da, şahitler huzurunda :' «Nefsimi, ona
nikâh eyledim» derse; bu kadının talâk yetkisi, önceki kadının dinde olur.
İkinci kadın, hazır
bulunmamasına rağmen, ilk kadın, kocasına : «Sen, filân oğ'u filanın kızını,
üzerime nikahladın.» diyerek, belge ibraz eylese ve : «Yetkim elindedir.» dese;
bu durumda, kadının sözüne, itibar edilir mi?
Bu hususta, iki
rivayet vardır; fakat esahh olan, kadının bu sözüne, itibar edilmemesidir.
Çünkü, bu kadın, üzerine nikahlanmış olan, kadının nikâhının isbatı için dava
açmamıştır. Füsûlü'1-lmâ-diyye'de de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Eğer, eve girersen, yetkin elindedir.» dedikten sonra; onu, bir veya iki talâk
boşarsa; bu durumda, kadının yetkisi batıl (= geçersiz) olmaz.
Hatta, bu koca,
karısını, tekrar nikahladıktan sonra, kadın eve girse bi'e, yetki, yine kadının
elinde olur. Koca, bu karısını; ister, ıddcti içinde nikâhlasın; ister, iddeti
bittikten sonra nikâhlasın, ister, o kadına, dahil olmuş bulunsun, isterse,
dâhil olmamış olsun, kadın, nefsini boşayınca, talâk vâki olur. Hulâsada da
böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Sen, filanın evine girersen, yetkin elindedir.» der; kadın da, o eve girer ve
nefsini boşarsa; şayet kadın, mezkûr eve, girer girmez, boşamışsa; talâk vâki
olur. Fakat, kadın; iki adım attıktan sonra, nefsini boşarsa; bu durumda talâk
vâki olmaz- Muhiyt'te de böyledir.
Müntekâ'cU şöyle
yazılmıştır :
Bir kimse, karısına :
«Eğer, senden gaip olursam; sana bir veya iki gün görünmezsem; artık, yetkin
elindedir.» derse; İmâm-ı A'zam EbûIEanîfe (R.A.)'nin kavline göre, koca, bir
gün görünmeyince, talâk yetkisi, kadının e'inde olur. Bu, önceki, iki emirden
dolayıdır.
Karısının, talâk
yetkisini, ondan gaip olduğu zaman, kansı-na vermiş bulunan kimse : «Şu kadar
müddetle, gaip olursam, yetkin elindedir.» elerse; bu kadın, istediği zaman,
kendisini boşayabi-lir.
Bu şahıs, tayin edilen
müddetin sonuna kadar gaip olup, bilâhare, o günün sonunda meydana çıkar ve
kadın da belirlenen müddet bitene kader kendisini gizlerse Şeyhu'I-İmâm'm
fetvasına göre, bu durumda, yetki kadının elinde ka'mıştır.
Kâdî İmâm Fahrüddin'in
fetvasına göre de, koca, karısının yerini bilmiyorsa; yetki kadının elinde
olmaz.
İmân". : «Bu
durum, kadın, kendisine cima' edilmiş bir kadın, olduğu /aman böyledir. Fakat,
cima edilmemiş bir kadınsa, kcca, belirlenen kaybolunca, talâk yetkisi, elinde
olmaz.
Bir koca, cima etmiş
bulunduğu karısından, belirlenen müddetçe gaip olur; fakat, aynı şehirde bulunur
ve evine ge'mezse; yetki, yine kadının elinde olur- Şeyhu'1-İmâm da böylece
fetva vermiştir.
Bir kimse, karısına :
«Buhârâ'dan gaip olursam; yetkin elindedir.» dese ve Buhârâ'dan, büyük bir köye
gitse; yetki, kadının elinde olur. Hulâsa'da da böyledir.
Kâdî'l - İmâmü'l -
Üstaz Zahîru'd - Dîn'in Fetvalan'nda şöyle denümişt'r :
«Bir kimse, ne zaman,
Buhârâ'dan, iki ay gaip olursam, yetki karımın eliiıded r.» derse; Buhârâ'dan
iki ay ayrılınca, yetki, kadının elinde olur. Füsûlül - Üsterûşnî'de de böyledir.
Bir kimse, karısına,
talâk yetkisi verdiği halde; Buhârâ'dan, karısı izin vermeden ayrıldıktan
sonra; yine izinsiz olarak Gülsaray'a gidip, orada, iki gün kalsa; kadın,
nefs:ni boşayamaz. Çünkü, Gül-saray, Buhârâ'ya dâhildir. Kerderf nin Vecîzi'nde
de böyledir.
Necmü'd - Dîn en -
Nesefî'ye soruldu :
— Bir kimse, başka bir
kimseye : «Ben, bu beldeden aynhrsam ve gaip olmamın üzerinden altı ay geçerse;
karımın talâk yetkisi, senin elinde olsun. Onun mehrnden kalanı ve nafakasını
verirsin.» der; altı ay geçene kadar da ayrılırsa ne olur?
O, şu cevabı verdi ;
«O kimse, mutlak vekil
kılınmıştır. Bu şahsın, meclisten kalkmasından dolayı, yetkisi bâtıl (=
geçersiz) olmaz.»
Semerkant ve
Buhârâ'nın diğer bazı âlimleri ise :
«O, bir temliktir.
Meclisten kalkmasıyla yetkisi batıl olur.» de-m'şlerdir. Sahih olanda budur.
Zahîriyye'de de böyledir.
Bir kimse, karısını,
şu vakitte, şu şeyi ona vermek şartıyla yetkili kılar, o vakit çıktığı halde, o
şey kadına verilmezse; kadın, ne zaman isterse nefsini boşayabilir. Bu kadın,
kendini boşadık-tan sonra, aralarındı-, ihtilâf çıkar; koca : «O vakitte o şeyi
verdim.» dediği halde, kadın, bunu inkâr ederse; talâk hakkında, kocanın
sözüne itibar edilir. Bu durumda, kadının boşandığına hüküm verilmez. Bu
mes'elenin aslı Müntekâ'da şöyle zikredilmiştir : «Bir kimse, karısının
babasına, eğer kırk güne kadar, sana gelmezsem, karımın talâk yetkisi senin elindedir.» der ve
konuştuğu saatten itibaren geceleri ile birlikte, ayni sapta kadar tam kırk
gün geçerse; kadının nikâh yetkisi, o mecliste kaldığı müddetçe, o adamın
elinde olur. Eğer bundan sonra koca: «Gerçekten ben sana geldim.» dediği halde,
kadının babası: «Gel-nıedin.» derse; kocanın sözü geçerli olur. Zehiyre'de de
böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Eğer, senden üç ay gaip olduğum halde, nafakan sana ulaşmazsa; yetkin
elindedir : derse; bu şartın yerine gelmemesi hâlinde kadın, ne zaman isterse
kendini boşayabilir. Bu koca, karısına, elli dirhem yollar ve «Eğer bu, nafakan
mikta-nnca olmazsa, yetkin elindedir» der. Kadın ise, nafakasını kocasına
bağışlamış bulunur ve müddetde geçerse, nafakası kadına ulaşmayınca yetki
kadının elinde olmaz. İmâm Ebû Hanîfe ER.A.) ve İmâm Muhammed (R.A.) 'e göre
kadının yemini, kalkmış olur.
Kadın nafakasını
bağışlamaz; kocası ise : «Ben nafakanı yolladım ve o, sana ulaştı, der; kadın
da bunu inkâr ederse; bu durumda, kocanın sözüne, itibar edilmesi, münasip
olur. Ben, bunu, Kâdil -İmâm Üsdâit Fahrüddin'den, böylece işittim.
Bir müddet sonra,
İmâm, bu kavlinden rücû edip : «Kocanın sözüne itibar edilmez.»
Füsûîü'l -
Üsterûşnî'de : Kadının sözüne itibar edilir.» denilmiştir. Esahh olanda budur.
Huîâsa'da da böyledir.
Zehiyre'de
zikrolunduğuna ve Müntekâ'da nak^edildiğne göre :
Bir kimse, karısına :
«Sana, bu ay, nafakanı göndermezsem; sen,
boşsun.» veya «Sana,
nafakanı göndermezsem; bu ay, artık, sen boşsun.» der ve bir adam vasıtası ile
gönderdiği nafaka, şahsın eî:nde zayi olursa, koca, sözünden dönmüş olmaz.
Çünkü göndermiştir. Füsûlül - Üsterûşnî'de de böyledir.
Bu ay geçene kadar,
nafakasını göndermemesi hâlinde, dilediği zaman boşanma hususunda, karısını
yetkili kılan bir kimse; bu nafakayı başka bir şahıs vasıtasıyla, karısına
gönderir; gönderdiği adam da, aradığı halde, kadının yerini bulamaz ve bu
nafakayı mezkûr ay çıktıktan sonra verirse; Kâdi el - Üsterûşm'ye göre o kadın,
o ayda talâkı ika edebilir. Bu mes'eleye dikkatle bakmak gerekir. Çünki nafaka,
eğer gönderilen adamın elinde, zayi ol-
saydı, yetki, kadının
elinde ölmezdi. Çünkü şart, göndermemek
olduğu hald3, koca göndermişti.
Bir k:mse, karışma :
«Eğer, sana, on gün sonra, beş dinar göndermezsem; talak yetkisi elindedir.»
der ve on gün geçtiği halde, nafakayı göndermezse; eğer adanı böyle söylemekle
fevri murad ©derse; kadının, kendini boşama hakkı olur. Fakat koca, fevri murad
etmezse, ikisind' ı birisi ölene kadar, kadın kendini boşayamaz. Kerderî'nin
Vecîzi'nde de böyledir.
Bir kimse,
Semerkant'tan ve orada bulunan karısından gâyib olmayı murad eder, kadım da,
ondan nafaka taleb ederse; bu durumda koca : «Eğer nafakanı, on güne kadar,
Küş'ten yollanmazsam, yetkin elindedir, ne zaman istersen nefsini boşa.» der
ve on gün geçmeden nafakayı Küş'ten değilde başka yerden yollarsa, kadın
yetkili olabilir mi? Zahîrü'd-dinm Fetvaları'nda : «Bu durumda kadın, yetkili
olur.» denilmiştir.
Koca, karısına : «Eğer
nafakanı, on güne kadar Kermine'den yollamazsam; artık, sen boşsun, dediği
halde; nafakayı, on gün geçmeden, başka bir yerden gönderse yemininde hânis
olur. CYâni kadın boş olur) Füsûlü'l - Imâdiyye'de de böyledir.
Koca : «Eğer nafakan
on güne kadar el'ne geçmezse yetkin elindedir.» der; kadın, bu müddet.içinde
babasının evine izinsiz gittiğinden, nafaka kadının eline ulaşmazsa, talak
vâki olmaz. Bahrür-Râik'te de böyledir.
Bir kimse, karışma :
«Senden gâib olursam, yetkin elindedir.» dedikten sonra, ?alim bir kimse onu
es;r etse; bu durumda kadın yetkili olmaz.
Şeyh'in buyurduğuna
göre : «Bir kimse bulunduğu yerden gitmeye cebredilir; o da bizzat
kendisi giderse; bu durumda kadın, yetkili olur. Kerderî'nin Vecîzü'nde de
böyledir.
Bir î-r'.mse,
karısını, suçsuz olduğu halde, dövdüğü
zaman, yetkili kıldıktan sonra döver; bu durumda, kadın da nefsini boşarsa;
sonradan, aralarında ihtilaf çıkıp;
koca, karısını, suçu yüzünden dövdüğünü
söylerse; kocanın sözüne itibar edilir. Zehiyre'de de böyledir.
Bir kimse, karısını;
onu suçsuz olduğu halde, dövünce, dilediği zaman, kendini boşamaya
yetkili kılar; kadın ise, kocasından
izinsiz olarak, evinden çıkar ve kocası onu döverse; bu durumda yetki kadının
elinde olur mu? Bu durumda; eğer kadının mehr-i muacceli ödenmişse; gerçekten
yetki, onun elinde olmaz.» denilmiştir. Ancak mehri verilmemişse; kadın,
babasının ev'ne, kocasından izinsiz gidebilir ve muaccel mehrinin verilmesini
tenvn için, nefsini, men edebilir. Bu durumda, kadının evinden çıkması, suç
sayılmaz.
Şeyhü'1-İmâm
Zahîrüddin- Mürgînânî, yetkinin kadının elinde olmayacağına fetva verir ve
«Kadının evinden gitmesi mutlaka suçtur.» derdi. Önceki kavil daha sahihtir.
Muhiyt'te de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Sana, bir aya kadar, iki dinar verme? sem; yetkin elindedir.» der; kadın ise,
bu durumda borçlanıp ve onu kocasına havale ederse; borcu ödemek için,
konuşulan müddet çıkmadıkça kadın için talak yetkisi yoktur. Fakat, o müddet
çıktığı halde kocası, o borcu ödemez ise; kadının yetkisi elinde olur ve
nefsini boşayabilir.
Bir k'msc, karısına :
«Sen, izin vermeden, bu yerden çıkar-îsam yetkin elindedir.» dedikten sonra,
oradan çıkar; kadm ise onun arkasından çağırırsa; bu, izin sayılmaz. Kadından,
izin istenir; o da, işaret ederse; bu durumda, hükmün ne olacağı
söylenmemiştir. Kerderî'nin Vecîzü'nde de böyledir.
Ceddim merhumdan
soruldu :
Bir kimse, karısına
yetki verip «Kumar oynarsam, kendini bo-şayabilirsin » dedikten sonra kumar
oynasa; kadında nefsini boşa-yınca koca : «Sen bunu duyup, b'leli, üç gün oldu.
Bunu öğrendiğin mecliste, nefsini boşamadm.» d;ye iddia eder, kadm da : «Hayır,
bel-kide ben, bu durumu, şu anda öğrendim ve nefsimi hemen boşadım.» derse; ne
olur?
O, şu cevabı verdi :
— «Kadının sözü
mu'teberdir.» Füsûlü'l - Imâdiyye'de de böyledir.
İçki içince veya ondan
gâib olunca, karısına talâk yetkisi veren kimse, bu iki şeyden birini yapar;
kadm da kendisini boşadıktan sonra; adam diğerini yaparsa; kadm, ikinci defa
nefsini bir daha boşayamaz.
Bir kimse, karısını
dövünce veya ondan gaip olunca; onu isterse, bir; isterse iki talâk boşanması
hususunda yetkili kılar; kadın ise, bu şartlardan biri tahakkuk edince, nefsini
bir talâk boşadıktan sonra; ayni mecliste, ikinci defa boşayabilir mi?
İmân: «Hayır»
boşayamaz.» demiştir. Füsûlü'l - Üsterûşnî'de de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Eğer senden, altı ay gizlenirsem, nefsim ve nefakam bu müddet içinde, sana
ulaşmazsa, falâk yetkin elindedir.» dedikten sonra, gaip olur, kendisi değil de
nafakası kadına ulaşırsa; yetki, kadının elinde olur. Çünkü, burada, falâk,
iki işin yapılmaması şartına bağTanmıştır. Bunlardan birisi, yerine gelmeyince,
adam hânis olur. Şayet, bu fiillerin bulunması şartına bağlanmış olsaydı,
ikiside beı-aber bulunmayınca, bu şahıs, yemininden hânis olmazdı.
Eğer bu şahıs vallahi
şu iki eve girersem...» veya «Şu eve, ve şu eve girersem; sen boşsun.» demiş
oîsa, talâkı ister evvel, ister sonra söylesin, o evlere girmedikçe, karısı boş
olmaz. Cevâhirül - Ahlâtî'dc de böyledir.
Bir kimse yaşı küçük
olan karısına; bir sene gaip olunca yetkinin onun elinde olduğunu söyler; şart
tahakkuk edince de kadın taslakı ikâ ederse bu talâk, talâk-iric'î olur. Mehir
ve nafaka sakıt olup düşmez. Kerderî'nin Vecîzi'nde de böyledir.
Bir kimse, karısını
suçsuz olarak dövünce, nefsini boşamak üzere, talâk yetkisini karısının eline
verse; bu durumda kadının nafaka istemesi bir suç değildir.
Fakat, kadının,
kocasına sövmesi; onun elbisesini yırtması; sakalını tutması, suçtur.
Kadının, kocasına
hitaben «ey eşek» veya «ey ahmak» yahut «Allah,, Ömrünü alsın.» demesi de
suçtur.
Aynı şartlar altında,
kadının, yüzünü mahrem olmayanlara açması da. Şeyhü'I - İmâmül - Üstâz'in
fetvasına göre suçtur.
Kâdil - İmâm Fahrüddin
ise : «Bu suç değildir.» demiştir.
Kudûrî'nin kavline
göre, kadının elleri ve yüzü mahrem değildir.
Bu söz, ona
muvafıktır. Hulâsa da da böyledir.
Kadın, bu şeylerle itham edilebileceğinden dolayı,
sahih olan, bunun suç olduğudur. Zahîriyye'de de böyledir.
Kadının, sesini,
yabancı erkeklere duyurması suçtur. Ancak, bunun için, kadının, yabancı ile,
sesini duyurmak için kasden konuşması veya yabancının, kadının sesini,
kocasıyla nizâh ederken duyması gerekir, Huİâsa'da da böyledir.
Kadının, yabancıya
sövmesi de suçtur. Bahru'r - Râık'ta da
. böyledir.
Bir kimse suçsuz
olarak, karısını döğmesi hâlinde, talâk yönünden onu yetkili kılar, kadın da,
şer'i olarak, bir suç işleyerek, dövülmeye müstehâk olduğu halde, kocası onu
dövmez; birkaç gün sonra, kadın, yine suç işler; ancak bu şer'i bir suç
olmadığı halde, kocası onu döverse; kadın ise, yetkisi gereğince nefsini
boşaymca, kocası : «Ben, bunu, Önceki, suçundan dolayı dövdüm. Senin, nefsini
boşama hakkın yoktur.» der; kadın ise : «Hayır, sen beni, sonraki suçumdan
dolayı dövdün. Benim, kendimi boşama yetkim vardır.» derse; kocanın sözü
geçerlidir. Hâbiyye'de de böyledir.
Bir koca, karısını,
suçsuz olarak dövdüğü zaman, karısını talak yetkisine sahip kıldıktan sonra;
koca, kadına; kadın da kocasına liânda bulunur ve koca, karısını döverse; bu
hususta, bazı âlimler, şöyle demişlerdir : «Bu bir cinayet değildir.» Ancak,
âlimlerin ekserisi bunun cinayet olduğu, üzerinde durmuşlardır. Sahih olan da
budur.
Keza, koca, karısına
veya karı, kocasına isnadda bulunsa; bunun için de koca, karısını dövse; haklı
dövmüş olur. Zahîriyye'de de böyledir.
Bir koca şer'î bir suç
olmaksızın karısını dövmesi hâlinde, talâk yetkisini, onun elinde
kılar;kadının husûmet esnasında, kocasına : «Ey hizmetçinin oğlu» veya «Ey
bedevinin oğlu!» demesinden dolayı, kocası onu dövse; bu durumda koca, kadının
dediği gibi ise, kadın nefsini boşayabilir.
Bir kadın, kocasına :
«Ey dokumacının oğlu!» der; kocası da, kadının dediği gibi olursa; buna da
itibar olunmadığı gibi; bu, bir suç da olmaz, Bahru'r - Râık'te de böyledir.
Bir kocanın, karısına
: «Ey akılsız!» demesi, —şer'î bir — suçtur. Kadının buna cevaben kocasına
«Sensin!» demesi hâünde de ihtilaf vardır. Doğrusu, bunun da suç olduğudur. Bu
durum, sanki,, kadının, kocasına : «Sen
kendin akılsızsın»» demesi gibidir. Hiza
netül - Müftîn'de de böyledir.
Bir kimse, karısını, suçsuz dövünce; dilediği vakit,
kadına kendi nefsini boşama yetkisi verir; kadmdaj kadıya dava açıp «O, beni
suçsuz olarak dövdü. Ben de nefsimi boşadım ve mehdinden kalanı istiyorum."
der; kadı.ise, kocaya, ne için karısını dövdüğünü sorunca; koca : «Kasden
dövmedim.» cevabını verince karısı, kadıya : «İşte, dövdüğünü ve talâkın
vukuunu ikrar ediyor. Mehrimin kalanım vermesini emir buyur.» dedikten sonra
kocası : Onu, suçu yüzünden dövdüğünü.» iddia eder, ve beyyine ibraz ederse;
âlimler, ittifakla Tenakuzundan dolayı, kocanın iddiası geçersizdir.» demişlerdir.
Zehıyre'de de böyledir.
Bir kimse, suçsuz
olarak karısını dövmesi hâlinde, talâk yetkisini onun eline verir; kadında
özürsüz olarak evin üstüne çıkarsa; bakmak için çıkması hâlinde, bu suç olur;
değilse olmaz,
Keza, talâk yetkisini,
bu şekilde, kadının eline verdikten sonra, onu : «Bana bir karpuz ver.» der;
kadın, ihanet olsun diye karpuzu, kocasına atar ve kocası onu döverse, kadının
böyle davranması suçtur. Ancak, kadın, karpuzu, ihanet yolu ile atmazsa, bu
suç olmaz.
Kadın, günâh olan bir
işi yapar; kocası da, ona : «Yapma, bunu : » demesine rağmen, kadın ona
cevaben : «Nefsim, bunu hoş gördü.» der ve kocası onu döverse; kadının bu sözü,
suç olur. Fakat, kadının günah olmayan bir işi yapması suç olmaz. Cevâhirü'l -
Ah-lâtiyye'de -de böyledir.
Bir koca, karısını,
suçsuz olarak dövdüğü takdirde, talâk yetkisini, bunun eline verdikten sonra;
başkasına emrederek onu dövdürürse; bazı âlimlere göre, koca, bu durumda;
hanisi olur. Bu, köles'ni dövmemeye yemin eden; bir şahsın; onu, bir başkasına
söyleyip, dövdürmesi hâlinde, hân=s (= yeminini bozmuş) olması gibidir. Bâzı
âlimler ise : «Koca, bu durumda hânis olmaz» demişlerdir.
Bu şekilde, yetki
veren bir koca, karısını, korkutup inc'tse veya saçını çekse; ısırsa; boğazını
sıksa; bu durum'arda, kadın yetkili olur. Ancak, bunların, şaka, latife
olmaması gerekir. Bunlar, şaka olduğu zaman, kadın yetki sahibi olamaz ve
nefsini boşayamaz. Bu durumda, kadının canı acımış olsa bile hüküm değişmez.
Şakaİaşırken, kocanın
başı, kadının burnuna değip kanatsa; bu durumda da koca hânis olmaz. Esahh olan
budur. Füsûlü'l - Üste-rûşnî'de de böyledir.
Bir kadının, kocasının
-:zni olmadan, evinden, bir şey vermesi, — böyle bir şey âdetten değilse—
suçtur.
Bir kadının, kocasına,
beddua etmesi ve «Kadınların kocaları erkektir; benimki değil.» demesi de
suçtur.
Bir kimse, karısını,
sadece ekmek yemeye çağırır o da buna öfkelenirse; bu hâl, suç olmaz. Bahru'r
- Râik'ta da böyledir.
Bir kimse, karısını,
suçu olmadığı takdirde dovmes: hâlinde, onu yetkili kıldıktan sonra; ona :
«Her on günde bir, anne ve babanın evine gitmek üzere, sana izin veriyorum.»
dediği halde, kadın on gün veya daha fazla bir zaman geçtiği halde, onların
evine gitmez; ancak, babası, kadını ziyarete gel"r ve bilâhare de, kadın
izin almadan, onlara gidince; kocası, onu döverse; bu durumda kadın, nefsini
boşamaya yetkili olur.
Bir kadının anası,
onun kocasının evine gelince, koca, karısına : «Köpek annen geldi.» der, kadın
ise ona : «Köpek senin annendir ve bacındır.» cevabını verir; bundan dolayı da
koca karısını döverse; kadın, nefsini boşamaya yetkili olmaz. Kerderî'nin
Vecîzi'n-de de beyledir.
Eve misafir gelince,
koca karısına emrederek, misafirin yatıp uyuması için, yatak sermesini
istediği halde, kadın yapmasa ve kocası onu dövse; bu durumda kadın, yetkili
olur.
Bir kocanın, karısını,
elbisesini yıkamadığı ve yemeğini pişirmediği için dövmesi de, onu suçsuz dövme
Hizâiıetü'l - Müftin'de de böyledir.
Bir koca, karısını,
ona şetmedip, sövmesi hâlinde, onu talâk yetk'sine sahip kıldıktan sonra; ona :
«Fercini parçalama...»; «Pislik yeme...» veya «ye»; yahut «Başını duvara çal»
derse, kadın yetkili elmaz. Hülâsa'da da böyledir.
Ne zaman döverse,
kadını talâk bakımından yetikli kılan bir kimse, aralarında hiçbir husûmet yok
iken onu döver ve kadın da kendisini boşarsa; mehir lâzım gelir. Şayet, bu
kadının kocası: «Zararsız olarak yetkin elindedir.» dem'şse; o zaman, mehir gerekmez.
Kerderî'nin Vecfcri'ride de böyledir.
Bir kimse; karısına :
«Her ne zaman istersen, yetkin elin-dadir.» dese, kadın, ne zaman isterse;
ister ayni mecliste; ister başka mecliste olsun, üç talâka kadar, nefsini
boşayabilir. Ancak, o mecliste bir talâktan başka boşayamaz.
Şayet dilerse,
nefsini, bir talâk boşar. Dilerse, iddeti içinde, bir daha boşar. Dilerse, yine
iddetinin içinde, üçüncü bir defa daha boşayabilir.
Fakat, üç talâk vâki
olup, başka kocaya gittikten sonra, aynı kocaya döner ve yine nefsini boşamak
isterse, bu durumda, yetki sahibi olamaz. Çünkü, üç talâkın vukuu ile, —
Önceki— yem'n, artık, geçersiz olmuştur.
Bir kadın, nefsini bir
talâkla boşayıp, iddeti bittikten sonra, başka bir kocaya vanr ve bilâhare de,
önceki kocasına dönerse; îmânı Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a
göre, bu kadın, üç talâkla geri dönmüş olur.
Şayet, bu kadın, üç
talâkı, üç ayrı defada dilem'ş olsa; biri birinden sonra olmak üzere, üç talâk
vâki olur. Füsûlü'l - Üsterûşnî* de de böyledir.
Kadın, bir defa
dileyip, bir talâk boş olduktan sonra; iddeti içinde, kocası, onu yeniden
nikâhlasa; üç talâktan geriye kalan, iki talâk hakkında, kadın, dileme
yetkisine sahip olur. Fetâvâyi Kâ-dihân'da da böyledir.
Bir kimse, karışma :
«Dilediğin zaman...» veya «Ne zaman dilersen, yetkin elindedir.» derse; bu
kadının, o mecliste, bir defa, nefsini dileme yetkisi vardır. Diğerlerini ise,
hangi vakitte dilerse, o zaman, ihtiyar eder.
Ancak, bu kadın,
kocasını ihtiyar ederse ( — seçerse) yetki, elinden çıkar.
Keza, kocanın :
«Yetkin elindedir; dilediğin zamandaC veya dilediğin vakitte.) » demesi
hâlinde de, hüküm, yukarıdakinin aynıdır. Füsûlü'l - Üstürûşnî'de de böyledir.
Bu kadın, yetkisini
reddetmekle, yetki, reddedilmiş olmaz. Bu kadın, o meclisten kalksa veya başka
bir iş yapsa; yahut da, başka bir söz konuşsa bile, nefsini boşayabilir.
Ancak, nefsini, —bu mecliste — bir defadan fazla boşayamaz. Bedâi'de de
böyledir.
Eğer, bir koca,
karısına ; «Nasıl istersen, yetkin elindedir.» derse; yetki o meclisle, sınırlandırılmış
olur. Keza kocanın «istersen...»; «istediğin şekilde...» «kaç defa
istersen...»; «Nerede istersen...» veya «Hanki şekilde istersen...» —«yetkin
elindedir.» — demesi hâlinde de kadın, sadece, o mecliste yetkili olur.
Bir kimse, karısına :
«Nasıl dilersen, yetkin elindedir.» dese; yine, kadın, o mecliste yetkili olur.
Başka yerde, yetkili olmaz. Fü-sülül - İjnâdiyye'de de böyledir.
Bir koca, karısına :
«İhtiyar et; dilediğin zaman.» veya «Di-gediğin vakit, yetkin elindedir.»
dadikten sonra; kadın, nefsini, bâin bîr talâk ile boşar; bundan sonra da,
kocası, onu yeniden nikahlarsa; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, bu kadın, yine
de, nefsini ihtiyar edip, ikinci defa boşanabilir. İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) göre
ise bu kadın; ikinci defa boşanamaz. ŞemsüT - Eimme Serahsî : «Bu kav;I,
zayıftır.» demiştir. Hulâsa'da da böyledir.
'
Bir kimse, karısına :
«Filân kadının, talâk yetkisi, ne zaman istersen, senin elindedir.» derse; bu,
o mecliste, yetkinin, o kadının elinde olması için bir müşaveredir. Muhıyt'te
de böyledir.
B:r kimse, karısının
eline yetki verir; o da, kendisini bâin bir talâkla boşarsa; zahiri riâveyete
göre, artık yetki elinden çıkar. Ancak, kadın nefsini ric'î bir talâkla
boşarsa; diğer yetki, elinde
kalır.
Âlimler : «Bu, emir,
münecciz olduğu zaman», böyledir. Fakat, yetki C = enrr) muallak (= bir şarta
bağlı) olursa (Meselâ : «Eğer, seni döversem; artık, yetkin elindedir.»
dedikten sonra; onu, mal mukabili veya karşılıksız boşarsa,) kadının yetkisi
bâtıl (= geçersiz) olmaz. Kocası, tekrar onu tezviç edip dövene kadar kadının
yetfcisi elinde olur. Kadını iddeti içinde; veya iddeti bittikten sonra nikahlamış
olması da müsavidir. Zehıyrejîde de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Karım olduğun müddetçe, yetkin elindedir» derse; bu söz, kadın, nikâh üzere
olduğu müddetçe geçerlidir. Kadın, bâin olarak ayrıldıktan sonra, yetki bâtıl
olur. Ric'î olarak ayrılmak, bunun hilâfmadır.
Keza, koca: «Karım
olduğun müddetçe» demez; yetkiyi kadına verir; o da kendisini bâinen boşadıktan
sonra, kocası onu geri alırsa; rivayetlere göre yetki kadının elinde kalır.
Fetva da, bunun üzerinedir. Giyâsiyye'de de böyledir.
Bir kimse ille karısı
arasında, münâkaşa çıkar ve kadın : «Allah'ım, beni bundan kurtar,» deyince;
kocası: «Eğer, benden kurtulmak istiyorsan, yetkin elindedir ve boşamak
benden.» dese; fakat, üç talâka niyet etmese; Ancak kadın : «Nefsimi, üç talâk
boşadım.» der; kocası ise : «Kurtuldun,» cevabını verirse İmâm Ebû Hanîfe
(R.A.)'ye göre, bir şey vâki olmaz; Mezîd'de de böyledir.
Bir kadın; kocasına :
«Ben, kendimi boşamak istiyorum.» der, kocası da : «Olur.» cevabını verince
kadın : «Boşadım.» derse; eğer koca; talâk yetkisini, vermek niyyeti ile bu
sözü söylemişse; kadın, bir talâk boş olur. Ancak, bununla, «Nefsini boşa»
demeyi kasdetmişse, kadın, boş olmaz.
Bir kimse, başka bir
kimseye : «Sen, benim, senin karını, üç talâk boşamamı ister misin.» der; o
adam da «Olur.» cevabını verince, diğer şahıs : «Ben, senin karını, üç talâk
boşadım.» derse; â imlerimiz : «Bu durumda, kadın, üç talâk boş olur.»
demişlerdir. Koca, kadının vekâletini, talâkı, o şahsa, tefvizi irâde eylediği
zaman, bir talâk vâki olur. Fetâvâ'yi Kâdîhân'da da böyledir.
Bir kimse, diğer bir
şahsa : «Talâk yetkisi senin elinde olmak ve istersen onun nefsini boşayıp;
istersen boşamamak üzere; kızını bana nikâhla.» der; o şahıs da, kızını, ona
nikahladıktan sonra; o adam, kızını boşasa; eğer, aynı mecliste boşamışsa;
kadın, boşanmış; o meclisten kalktıktan sonra; boşamışsa; kadın, boşanma-mış
olur.. Hâvide de böyledir.
Bir koca, karısına :
«Üç talâk yetkisi, senin elindedir; eğer beni, mehrinden uzak tutarsan.» der;
kadında : «Beni vekil et, ki nefsimi boşayabileyim.» cevabını verince, kocası ;
«Sen, benim ve-kUimsin. Nefsini, boşayabiîirsin.» derse; kadın ise kocasını
mahirden uzak tuttuktan sonra; aynı mecliste nefsini boşarsa; talâk vâki olur.
Fakat, kocasını, mehirden muaf tutmazsa, talâk vâki olmaz.
Bir kadın, kocasına :
«Talâk yetkisini, bana vermene karşılık, mehrimi sona terk ederim.» der; koca
da, kadının dediğini yaparsa; kadın, nefsini boşamadıkça, mehir hakkı zayi
olmaz. Serahsî'-nin Muhıyt'inde de böyledir.
Bir kimse, telâk
yetkisini, karısına vermek için zorlansa; o-da yetkiyi, verse, bu sahih olur.
Ebü Nasır'dan rivayeten, şöyle denilmiştir: Bir kimse, karısını boşamak ve bu
durumu kağıda yazmak veya, yetkisini vermek üzere, kâğıda bir yazı yazmak
üzere zorlansa, koca niyyet etmedikçe, bu sahih olamaz.» Itâbiyye'de de böyledir.
Bir köle, efendisine:
Şu cariyeni, nikah yetkisi, seninelinde olmak üzere, bana nikâhla, der ve
efendisi nikahlarsa, yetki, onun elinde olmaz. Fakat, efendi, önceden, bu
cariyenin teîâk yetkisi benim elimde olmak üzere, sana nikahlıyorum, der;
kölede, bunu kabul ederse, yetki efendinin elinde olur. Serahsi'nin
Muhiyt'inde de böyledir. [30]
Bir kimsenin, karısına
: «Nefsini boşa.v demesi halinde, «dilersen» demesi veya bunu, söylememesi
arasında bir fark yoktur. Bu kadının, özellikle, o mecliste, nefsini boşama
hakkı vardır. Ancak, o meclisten ayrılınca, yetk'si kalmaz.
Bir kimse, başkasına :
«Karımı boşa.» der ve «dilersen.» sözünü ilâve ederse; durum, Önceki gibi
oîur. Yani, aynı mecliste yetkili olduğu halde, başka yefde yetkili olmaz,
«-Dilersen» kelimesini söy~ Iemezse, o k'mse vekil olmuş olur. Yetkis', yalnız
o meclise münhasır olmaz; oradan ayrılsa bile, yine yetkili olur. Cevheretü'n
- Ney-yire'de de böyledir.
Bir kimse karısına :
«Nefsini boşa.» der ve üç talâka niyyet ederse; bunun üzerine, kadm da, ister
hepsini birden, is/ter ayrı ayrı, üç talâk nefsini boşar, ve : «Nefsimi, üç
talâk boşadım.» derse; bu durumda kadın, üç talâk boş olur. Şayet bir talâk
veya iki talâk boşarsa, yine bir talâk vâki olur.
Bu kadın, nefsini, bir
talâk boşadıktan sonra, susup; bilâhare de : «îki talâk.» derse; bu durumda
kadm, bir talâk boş olur. Ti-murtâşî'de de böyledir'.
Bu şahıs, iki talâka
niyyet etse ble, bir talâk vâki olur. Nikâh altında olan, câriye ise, bu
hükümden müstesnadır. Sirâcü'l - Vehhâc'da da böyledir.
Eğer, bu koca, bir
talâka niyyet ederse, İmâm Ebû Hanife
(R.A.)'ye göre, bir şey vâki olmaz. İmameyn'e göre, bir talâk vâki oîur.
Kocanın niyyeti
olmadan veya bir talâka niyyeti varken; kadın, kendini boşarsa, bu bir ric'i
talâk olur.
Bu durumda, kadın :
«Nefsimi, bâine eyledim.» veya : «Ben, sana, haram oldum.» veya : «Senden
kesildim; uzak oldum, bâinim.» dese bile; ric'î b'r talâk vâki olur.
Timurtâşî'de de böyledir.
Bü durumda, kadın :
«Nefsimi ihtiyar eyledim.» demiş olsa bile, talâk vâki olmaz ve talâk yetkisi
de, elinden çıkmış olur. Fet-hü'l - Kâdir'de de böyledir.
Bir koca, karısına :
«Nefsini, üç talâk boşa.» dediği halde, c, bir talâk boşarsa; bir talâk boş
olur.
Koca, karışma :
«Nefsini, bir talâk boşa.» dediği halde, kadm, nefsini, üç talâk boşarsa, İmâm
Ebû Hanîfe (R.A.) ye göre, talâk vâki olmaz. İmameyn'e göre bir talâk vâki
olur. Hidâye'de de böyledir.
Bir k;mse, karısına :
«Nefsini, bir talâk boşa.» der; kadın
da : «Nefsimi, bir talâk boşadım; bir talâk; bir talâk; derse, bu durumda,
biıd talâk vâki olur. Fazladan söylenen lafızlar, boş sözdür.
Bir koca, karısına :
«Nefsini, ric'î olarak, bir talâk boşa.» dediği halde, o, bâin olarak boşarsa,
veya : «Bâin olarak boşa.» dediği halde, kadm, ric'î olarak boşarsa, kocanın
ded'ği gibi olur; kadının yaptığı gibi olmaz. Bedâi'de de böyledir.
Bir kimse, iki
karısına : «Nefislerinizi, üçer talâk boşayı-mz.» der ve bu kadınlar da, cima,
eylediği kadınlar olur, onlardan herbirisi kendi nefsini ve arkadaşını takip
üzere boşarlarsa; bu kadınlardan her biri, — sonraki değil öncekinin boşaması
sebebiyle — üç talâk boş olur. Çünkü, birinciden sonra, ikincinin boşaması nefsi
ve arkadaşı hakkında bâtıldır. Şayet, birinci kadın, önce arkadaşını üç talâk
boşar ve sonrada kendisini boşarsa; kendisi değil de, arkadaşı boş olur. Çünkü,
o kendisi hakkında mâlikedir. Milkiyet ise mecüs üzerine, iktisar eder.
Arkadaşının talâkına başladığı vakit, yetkisi elinden çıkar ve bundan dolayıda
kendisinin boşaması geçersiz olur. Ancak bundan sonra, arkadaşının tatlîki
hakkındaki yetkisi geçersiz olmaz. Çünkü, onun hakkında, vekiledir. Vekile
ise, meclis üzerine iktisâr olmaz. Zahîriyye'de de böyledir.
Müntekâ'da İmâm Ebû
Hanîfe (R.A.)'nin şöyle buyurduğu nakledilmiştir : Bir kimse, iki karısına :
«Nefislerinizi boşayınız.» sonra da : «Nefislerinizi boşamayınız.» derse; aynı
mecliste durdukları müddetçe, bu kadınlar, nefislerini boşayabiürler. Ancak,
nehiyden sonra, biri diğerini boşayamaz. Şerahsî'nîn Muhıytı'nde de
böyledir.
Bir kimse, iki
karısına : «Dilerseniz, nefislerinizi üç talâk boşayınız.» deyince kadınlardan
birisi, hem kendi nefsini, hem de arkadaşını, aynı mecliste, üç ta^âk boşasa;
kadınlardan hiç birisi boş olmaz. Ancak, bundan sonra, diğer kadın, kendi
nefsini ve arkadaşını, o meclisten kalkmadan, üç talâk boşarsa; ikisi de üç
talâk boş olur. Bu kadm da, onlardan birisini boşasa; talâk vâki olmaz. Her
ikisi de, o meclisten kalktıktan, sonra, her birisi, nefs'ni ve arkadaşını, üç
talâk boşasa; hiç birisi boş olmaz. Muhıyt'te de böyledir.'
Bir koca, karısına :
«Eğer dilersen, nefsini üç talâk boşa.» der; kadın da, bir veya iki talâk
boşarsa; bil-ittifak birşey vâki olmaz. Bedâi'de de böyledir.
Bu meselede, kadın :
«Diledim; bir talâk ve bir talâk, bir talâk.» der ve lafızların birini
diğerine bitişik söylerse; üç talâk boş clur. Hüküm bakımından kadm, kendine
c'ma' yapılan bir 'kadm olması veya böyle olmaması arasında bir fark yoktur.
Tebyîn'de de böyledir.
Bir kimse karısına :
«Eğer dilersen, nefsini bir talâk boş &t.» der; kadın da nefsini üç talâk
boşarsa; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ye göre, bir şey vâki olmaz. îmameyne göre, bu
kadın, bir talâk boş olur. Kâfî'de de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Ne zaman dilersen, nefs'ni boşa.» der; kadın, ister o mecliste; isterse, başka
yerde; ne zaman isterse nefsini boşayabiür. Ancak, onun bu dilemesi, bir
defaya mahsustur. Kocanın : «İstediğin şekilde, isted;ğin vakit...» demesi de
aynidir. Ancak, koca : «Her istediğinde derse;,bu durumda, yetki ebedîleşir ve
üç talâk vâki olana kadar, bu yetki devam eder. Sirâcü'l - Veh-hac'da da
böyledir.
Bir koca, karısına :
«İstediğin şekilde, nefsini boşa.» derse; kadm, dilediği gibi hareket edebilir.
Yani, ister bâin, ister rıc'î, ister bir, ister iki, ister üç talâk nefsini
boşayabilir. Ancak, bu bir meclise mahsustur. Tehzîb'dede böyledir.
Koca, karılarından
birine : «Eğer, dilersen, nefsini boşa; eğer dilersen, diğer karımı boşa» der;
kadm da : «Diğer kann boştur ve ben de boşum.» veya : «Ben boşum; diğer karın
da boştur.» derse; ikisi de boş olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bir k:mse; karısına :
«Dilersen, nefsini üç talâk boş eyle.» der; kadın da : «Ben, boşum.» derse;
talâk vâki olmaz. Ancak kadın : «Ben üç talâk boşum.» derse; o zaman, boş
olur. Tatarhâniy-ye'de de böyledir.
Bir kimse; karısına :
«Dilersen, nefsini boşa.» der; o da : «Nefsimi boşamayı diliyorum.» derse; bu
sözü geçersiz olur.
Bir kimse, karısına :
«Dilersen, nefsini boşa.» dedikten sonra, teoennün etse; (- cinnet getirse,
delirse); sonra da, kadın, kendisini boşasa; İmâm Muhammed (R.A.)'e göre,
kocanın, sözünden dönebileceği her şey, cinnet sebebiyle geçersiz olur.
Sözünden dönemeyeceği, her söz ise, cinnet sebebiyle, geçersiz olmaz. Fetâvâyi
Kâdîhân'da da böyledir.
Müntekâ'da, İmâm Ebû
Yûsuf (R.A.) tan rivâyeten şöyle denilmiştir :
Bir koca, karısına:
«Ne zaman istersen, nefsini bir talâk, bâin olarak boşa.» der; sonra da;
«Nefsini, bir talâk boşa; ne zaman istersen, ben ric'ate malikim.» der;
günlerce sonra, kadm : «Ben, kendimi boşadım.» derse; bu talâk, talak-ı rıc'î
olur. Çünkü kadının sözü, kocanın ikinci sözüne, cevap olur. Muhıyt'te de
böyledir.
Bir kimse, karısına :
«İstersen, nefsini, on talâk boşa.» der; kadm ise, nefsini üç talâk boşarsa;
bir şey vâki olmaz. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bir kimse, karısına :
«D'lersen, nefsini boşa.» der; o da : «Diledim.» cevabını verirse, talâk vâki
olmaz; Bedâi'de de böyledir.
Ziyâdât'da şöyle
mezkurdur :
Bir kimse karısına :
«Yarın gelince, nefsini, bin dirheme bedel, boşa.» der; yarın olmadan da,
sözünden dönerse; dönmesi, bir iş görmez. Fakat, kadın : «Yarın gel:nce, bin
dirheme karşılık, beni boşa.» dese de; yarın gelmeden, sözünden dönse; onun
dönmesi, iş görür. Tatarhâniyye'de de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Dilersen, sen boşsun.» der; kadın da : «Diledim.» cevabını verirse, o meclise
mahsus olmak üzere, kadın boş olur.
Bir kimse, karısına :
«Eğer, istersen» veya «razı olursan; arzu .edersen...» veya «seversen boşsun.»
der; kadın da, o mecliste : «Diledim» veya «istedim.» cevabını verirse, talâk,
vâki olur. Hâvî'de de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Hoşuna giderse.» veya «Muvafakat edersen sen, boşsun.» dediği zaman, kadın :
«Diledim.» cevabını verirse, yine talâk vâki olur. Tatarhâniyye'de de böyledir.
t Koca : «Dilersen
boşsun.» der; kadın ise : «sevd'm.» derse: talâk vaki olmaz Gâyetü's - Sürûcî'de
de böyledir.
Bir koca, karısına :
«Talâk isteyicim.» der ve bu esnada, talâka niyyet ederse; kadzn ise :
«Gerçekten istedim.» karşılığını verirse; istihsânen, talâk vâki olur; fakat,
talâka niyyeti olmazsa; talâk vâki olmaz. Ancak, koca, karısına : «Talâkını
istiyorum.» derse, niyyeti olmasa bile, talâk vâki olur.
Bir koca, karısına :
«Sen, dilersen, boşsun.» der; karısı ise : «Evet, kabul ettim; razı oldum.»
karşılığını verirse, talâk vâki olmaz.
Bir koca, karısına :
«Eğer, kabul edersen; sen boşsun,» der; kadın ise : «Diledim.» cevabım verirse;
bu durumda Fakın Ebû Bekr el - Belhî'ye
göre, gerçekten, talâk vaki olur. Serahsî'nİn Mu-myti'nde de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Eğer dilersen sen boşsun.» dediğinde karısı: «Sen dilediysen, bende diledim.»
cevabım verir, kocası ise talâka niyet ederek; «Diledim.» derse; yetkigeçersiz olur". Ancak koca, taîâk
niyyeti ile, karısına: «Talâkını
diledim.» derse; kadın boş olur. Hidâye'de de böyledir.
Bir koca, karısına :
«Eğer dilersen; sen boşsun.» der; kadında : «Diledim.» cevabını verirse; bu
durumda iki vecih vardır :
Kadın bu dilemesini, geçmiş bir şeye bağlar,
aslında da, o şey bulunursa; bu vecihte, talâk vâki olur. Ancak, bu
dilemesini, bulunmayan bir şey ile bağlarsa; bu vecihte, talâk vâki olmaz ve yetkikadının elinden çıkar. Bu sebepledir ki, biz : «Babam
dilerse, ben de diledim.» denildiği zaman; bu, geçersiz olur.» dedik.
Baba eğer; bundan
sonra : «Ben diledim.» derse, talâk vâk; olma/,. Muluyt'te de böyledir.
Bİr kimse, karısına :
«Eğer, sen, dilersen, üç talâk boşsun.» der, "kadın da : Ben, talikim.»
cevabım verirse; bu bâtıldır. Fakat, kadın : «Ben, nefsimi; üç talâk başadim.»
derse; bu üç talâk, vâki olur. Feltâvüyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Eğer, dilersen, sen, bir talâk boşsun.» der; kadın da : Üç talâk diledim.»
derse; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)' ye göre, bu durumda, talâk vâki olma/;.
İmâmeyn'e göre ise, bir talâk, vâki o'ur. Serahsî'nin Muhıyt"nde de
bövledir.
Bir koca, karısına :
«Dilersen, üç talâk boşsun.» der; ka-dm dâ; : «Bir talâk diledim.» derse, bu
durumda ta'âk vâki olmaz. Şayet, kadın : «Bir ve bir ve bir talâk diledim.» der
ve bu kadın, kocasının, dâhil olduğu bir kadın olursa; üç talâk, vâki olur.
Kadın, kocasının dâh:l olmadığı, bir kadın olsa da, hüküm böyledir.
Ancak kadın bir talâk,
dileyip, sussa ve talâka razı olmasa; bundan sonra diîese bile talâk, vâki
olmaz. Ttmurtâşî'de de böyledir.
Bir kimse, karısına :
Eğer, sen, dilersen boşsun ve dilersen ve dilersen.» der; kadın da : «Diledim.»
derse; üç defa, «diledim» demedikçe, bir şey vâki olmaz. Fetâvâyi Kâdîhân'da da
böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Eğer, dilersen, bir talâk boşsun.» der; kadın da : «Birin yarısını diledim.»
derse; talâk vâki olmaz : Serahsî'nin Muhıyti'nde de böyledir.
Davut bin Reşîd, İmâm
Muhammed (R.A.) in şöyle, buyur-duğunu, rivayet etmiştir :
B'r kimse, karışma :
«Eğer dilersen, bir talâk boşsun; eğer dilersen, iki talâk boşsun.» der; kadın
da; «Gerçekten, bir talâk diledim; hakîkaten, iki talâk diledim.» der ve bu
kelimeleri, birbirine vasi ederse, o kadın, üç ta1 âk boş olur. Muhıyt'te de
böyledir.
Bir kimse, karışına :
«Sen boşsun; eğer dilersen, b:r talâk; eğer dilersen, iki talâk...» der; kadın
da : «Diledim.» derse; üç talâk boş olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bir kimse : «Eğer
filan kadını nikahlarsam; işte o, dilerse boştur.» der ve onu nikahlasa; kadın,
durumu öğrendiği mecliste, dilemek hakkına sahiptir. Serahsî'nin Muhıytı'nde de
böyledir.
Bir kimse ka,ısına;
bir şahsı kasdederek : «Eğer filan dilerse; sen, boşsun.» der; o adamda o
mecliste, durumu öğrenir ve düese; talâk vâki olur. Fakat o şahıs hazırda
olmazsa; bu durumu Öğrend'ği mecliste yetkilidir. Bedâi'de de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Eğer, Zeyd, dilerse; sen, boşsun ve boşsun ve boşsun.» der; Zeyd de :
«Gerçekten diledim; bir taTâk diledim.» derse; bir şey vâki olmadığı gibi,
«dört talâk diledim.» derse; yine bir şey vâki olmaz. Serahsî'nin Muhiyti'nde
de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Eğer dilersen ve eğer dilemezsen; sen boşsun.» derse; bu mes'ele, bir kaç
vecih üzeredir.
Bu vecihlerden biri :
Koca, dilemeyi takdim edip (= öne alıp) : «Eğer dilersen ve eğer dilemezsen;
artık sen. boşsun.» diyebilir.
Veya talâkı takdim
edip : Sen, boşsun; eğer dilersen ve eğer dilemezsen.» diyebilir.
Veya talâk lafzını
ortaya alıp : «Eğer dilersen; sen, boşsun ve eğer dilemezsen.» diyebilir.
Bunların hepsi de, iki
vecih üzeredir.
Bu vecihlerden
birincisi: Koca, şart kelimesini iade edip: «Eğer dikersen ve eğer dilemezsen;
artık,"sen boşsun.» der veya; şart kelimesini iade etmeden, atıf harfi ile
söyler ve : «Eğer dilersen ve dilemezsen; artık sen boşsun.» diyebilir.
Talâkta kullanılan
dilemek, kaçınmak ve kerâhat gibi üç lafzı iade ederek, şart kelimesini
atfederse; üç vecihte de talâk vâki olmaz.
Bir kimse, talâk
lafzım, dileme lafzına lakdim eder (= talâk lafzını, dileme lafzından önce
söyler); veya ondan sonra söyler yahut da arada söyler ve şart kelimesini iade
edip, dilemeyi öne alarak : «Eğer sen dilersen ve eğer sen dilemezsen; artık
sen, boşsun.» derse; talâk ebeden vâki olmaz.
Keza, bir koca,
karısına : «Eğer dilersen ve eğer kaçınırsan; artık, sen, boşsun.» der veya
«kaçınma» yerine «kerahet» lafzım zikrederse; talâk vâki olmaz.
Şayet, koca : talâk
lafzını, dilemeden önce söyleyerek : «Sen, boşsun; eğer dilersen ve eğer
dilemezsen.» der; karısı da, aynı mecliste : «Diledim.» iderse; boş olur.
Bu kadın, bu
meclisten, bir şey söylemeden kalkarsa; dilememiş olduğundan, yine boş olur.
Koca, eğer, talâk
lafzım ortaya getirerek : «Eğer, dilersen; artık, sen boşsun ve eğer
dilemezsen.» derse; böyle yapması, talâkı, iki şarttan önce zikretmesi gibi
olur.
Şayet, koca; kaçınma
lafzını zikreder ve talâkı bu şarttan Önce söyleyerek : «Sen, boşsun; eğer
dilersen ve eğer kaçınırsan.» der ve kadın da : «Diledim.» veya : «Kaçındım.»
cevabını verirse, talâk vâki olur.
Bu kadın, o meclisten,
hiç bir şey söylemeden kalkarsa; bu durumda, talâk vâki olmaz.
Bu hususta,
"kerâhat» de, «kaçınmak» yerindedir. Şayet, koca; talâk lafzını
ortaya getirerek : «Eğer, dilersen; artık, sen boşsun ve eğer
kaçınırsan.» derse; bu durum da, talâkın takdimi (— öne alınması) gibidir.
İmâm Muhammed (RA.) :
«Bunlar, kocanın; talâka n'yyet etmemesi hâlinde geçerlidir. Koca, şayet,
talâka niyyet etmiş olursa; bütün vecihlerde de, talâk vâki olur. Bu durumda,
talâk lafzının, başta, ortada veya sonda zikredilmesi de müsavidir.»
buyurmuştur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Sen, boşsun; eğer dilersen veya dilemezsen.»
der; kadın ise, aynı mecl:ste dilerse; bu dilemesi sebebi ile kadın boş
olur. Bu kadın, meclisten kalkıp giderse; bu durumda da, dilememesi sebebi ile
boş olur.
Bir kimse, karısına :
«Sen boşsun; eğer dilersen veya kaçınırsan.» derse; kadın, o mecliste, ya
«diledim.» veya «kaçındım ( = razı olmadım.» der; kadın, bu durumların ikisinde
de boş olur.
Ancak, bu kadın;
dilemeden ve kaçındığını beyan etmeden önce, o meclisten kalkıp giderse; boş
olmaz.
Kadının, bu şekilde,
kalkıp gitmesi, kaçınmak sayılamaz. Kaçınmak, ancak, bunu söylemekle olur.
Bu hükümler, kocanın,
talâka niyyet etmediği zaman geçerlidir. Şayet koca, talâkın îkâına niyyet
ederse, bu durumların tamamında da, kocanın niyyetinden dolayı.talâk vâki,
kadın, boş olur. Mu-hıyt'te de böyledir.
Şayet, bir koca,
karısına : «Eğer, sen dilersen; artık, boşsun ve eğer, sen dilemezsen; artık,
sen boşsun.» dese; bu durumda, kadın boş olur.
Fakat koca, karısına :
«Sen, boşanmayı seversen; artık, sen boşsun; ve eğer, sen buğzederscn; artık,
sen boşsun.» demiş olsa; kadın, boş olmaz.
Koca, karısına : «Sen,
boşsun;, eğer kaçınırsan veya talâkını kerih görürsen.» der; kadın da :
«Kaçındım.» cevabını verirse; boş olur.
Şayet, koca : «Eğer,
talâkını dilemezsen; sen, boşsun.» dedikten sonra; kadın : «Dilemiyorum.»
cevabını vermiş olsaydı; boş olmazdı. Serahsî'nin Muhıyti'nde de böyledir.
Eğer, bir koca,
karısına : «Sen, beni, seviyorsan veya sevmiyorsan; artık, sen, boşsun.» der;
kadın da : «Seni, seviyorum.» veya «Sevmiyorum.» derse; kadın, boş olur.
Kalbinde, söylediğinin hilafı olsa bile, hüküm değişmez. Bu cevap, ancak, o
mecliste geçerlidir.
Bir kimse, karısına :
«Eğer, beni, kalbinle seviyorsan; artık, sen boşsun.» der; kadın da, sevmediği
halde «Seviyorum.» diyerek, yalan söylerse îmânı-ı A'zam Ebû Hanîfe (R.A.) ve
İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre, kadın, boş olur. Sirâcü'I - Vebhâc'da da
böyledir.
Bir kimse, karısına ;
«Sen, bir talâk boşsun; eğer, hoşlanmazsan, iki talâk, boşsun.» der; kadm da
bundan, hoşlanmazsa; üç talâk boş olur. Biri, birinci sözüne göre; ikisi de,
talik üzere, eğei sükût ederse, bir talâk boş olur. Itâbiyye'de böyledir.
Bişr bin Velid, İmâm
Ebû Yûsuf (R.AJ dan rivayeten, şöyle demiştir :
Bir k^mse, karısına :
«Sen, üç talâk boşsun; yalnız, eğer dilemezsen, bîr talâk boşsun.» der;
kadında meclisten kalktığı halde, bir şey dilemezse; üç talâk, boş olur. Şayet, kadın
meclisten kalkmadan önce, dilemiş olsaydı; bir talâk vâki olurdu.
Keza, bir kimse,
karısına : «Sen, üç talâk, boşsun. Ancak, bir talâk dilemen veya bir talâk arzu
etmen veya bir talâk sevmen, müstesnadır.» derse; hüküm, yukarıdaki gibidir.
Keza, koca, karısına :
«Sen, üç talâk boşsun; ancak, filan, bir talâk dilerse, veya filan, bir talâk
arzu ederse; veya filan bir talâkı severse; veya bir talâkı, irâde ederse; o
müstesna.» derse; bu da, yukarıdaki gibidir. Şayet, o filân diye belirtilen
kimse, hazırda yoksa, onun bulunduğu meclisteki durumuna göre muamele yapılır.
Muhıyt'te de böyledir.
Bir kimse karısına :
«Sen, üç talâk boşsun; ancak, filan şa his, bunun gayrisini görürse, o
müstesnadır.» der; o kimse de, o
mecliste bulunduğu halde, bunun gayrisini görüp, birşey söylemeden kalkıp
giderse; kadın, üç talâk boş olur.
Keza, kocanın;
karısına : «Sen, üç talâk boşsun; eğer fiîân, bunun gayrisini görmezse.»
derse; bu da, ayni meclise iktisar eder.
Bir kimse, karısına :
«Sen, üç talâk boşsun; ancak, ben bunun gayrisini, uygun görürsem, o
müstesnadır.» derse; bu, aynı meclise iktisar edlmiş olmaz. Hatta, bundan
sonra bu şahıs, o meclisten kalktıktan sonra : «Bunun başkasını uygun gördüm.»
dese bile, talâk vaki olmaz.
Bu şahsın, sadece :
«Ben^ bunun gayrisini dilersem...» demesi hâlinde de, yetki, ancak, o mecliste
geçerli olur.
Bir kimse, karışma :
«Sen, boşsun; eğer, filân dilerse.» veya «... severse.»; «... razı olursa.»;
«... arzu ederse.»; yahut « irâde ederse.» der ve haber, o şahsa ulaşırsa, bu
şahsın, haberi olduğu meclisteki tutumuna bakılır.
Ancak bu koca : «...
ben, dilersem.» veya '<... ben, seversem.» derse; bu durumda, yetki,
bulunulan meclisle sınırlandırılmış olmaz.
Kocanın yetkisi,
böylece, bir meclisle sınırlanmadığı ve onuri : «Eğer, ben, dilersem.» dediği
zaman; hangi durumda, talâk vâki olur.
Bu raes'ele hakkında,
İmâm Muhammed (R.A.)'den bir rivayet yoktur.
Alimlerimizden
bazıları : «Bu durumda, u}'gun olan kocanın, karısına : «Söylediğimi d:ledim.»
demesidir.» demişlerdir. Bu takdirde, kadın, boş olur.
«Ben dilersem.» diyen
kocanın, niyyet etmi.ş bulunması şart değildir. «Senin boşanmanı diliyorum.»
demesi de, şart değildir.
Bir koca, karısına :
«Eğer, filân dilemezse; sen, boşsun.» der; o mecliste bulunan, mezkûr şahıs da
: «Dilemiyorum.» derse; kadın, boş olur.
Ancak, bu koca, bunu,
nefsi için, söyledikten sonra : «Dilemiyorum.» dese; kadın, — bunun dışındaki
sebepler hâriç, sadece, bu sebepten dolayı.— ölene kadar, boş olmaz. Zehiyre'de
de böyledir.
İki karısı olan bir
kimse, onlara : «Eğer, dilersen'z; ikiniz de, boşsunuz.» der ve, bu
kadınlardan, sadece birisi dilerse; boş olmaz.
Bir koca, iki şahsa,
—karısını kasdederek— : «Eğer, dilerseniz; işte o, üç lalâk, boştur.» der ve
bu şahıslardan biri, bir; diğeri de İki talâk dilerse; bu durumda, talâk baki
olmaz.
Bu koca, kanlarından
birine : «Eğer, dilersen; artık, sen boşsun.» dedikten sonra, diğer karısına da
: «Eğer, dilersen; senin talâkın da, bununla beraberdir.» dese; birinci kadının
dilemesi ile, bu iki kadın da, boş olur.
Ancak, kocanın, bu
sözü ile o karısını da, boşamayı, murat etmiş olması gerekir. Şayet : «Bu
sözümle, talâkı murat etmedim.» derse, bu sözü de, kabul edilir. Serahsî'nin
Muhıytı'nde de böyledir.
Kcca, karısına :
«Eğer, sen ve filan dilerse.» derse; talâkı ikisinin dilemesine bağlamış olur.
Bir kimse, karısına :
«Sen, dilersen ve filân da dilerse; sen boşsun.» der; kadın da : «Gerçekten,
filan dilerse, ben de diledim.» cevabım verir; —bahsi geçen— şahıs ise : «Diledim.»
derse; talâk vâki olmaz. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.
Bir koca, karışma :
«Sen, boşsun; eğer, yarın, sen dilersin.» derse; yarın (sözün söylendiğinden,
bir gün sonra) dileme hakkı kadına ait olur.
Şayet, koca : «Eğer,
dilersen; artık, sen, boşsun; yarın.» derse, kadın, şimdiki halde (= sözün
söylendiği anda), dileme hakkına sahip olur.
Bu mes'elede, bir
ihtilâfın bulunduğu, söylenmemiştir.
Bazı âlimler : «Bu,
İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ile İmâm Muhammed (R.A.)'in kavlidir.
İmâm Ebû Yusuf (R.A.)
'a göre, bu meselelerin ikisinde de, kadın dileme hakkını, yarın kullanabilir.
Bu ihtilâftan,
aşağıdaki hükümler çıkmaktadır :
Bir k:mse, karısına :
«İhtiyar et; yarın, eğer dilersen;» veya «İhtiyar et; eğer dilersen;
yarın...»; «... yetkin elindedir.» yahut : «Yarın, eğer dilersen; yetkin
elindedir.» veya «Eğer dilersen; yarın, yetkin elindedir.» demiş o!sa; İmâm Ebû
Hanîfe (R.A.) ye göre, yetki, —ancak— yarın, kadının elinde olur.
İmâm-ı Azam (R.A.)'m
bu kavl:ne göre:
Bir koca, karısına :
«Nefsini boşa; yarın, dilersen.» veya «Nefsini boşa; dilersen; yarın.» yahut :
«Nefsini boşa; yarın.» demiş olsa; bu kadın, yarın ( = sözün sÖ3'lendiği
günden bir sonraki gün) gelmedikçe, nefsini boşayamaz.
İmâmeyn'in kaviller
:ne göre ise : Koca, dileme lafzını, takdim ederse C — öne alırsa); kadın,
nefsini, o (sözün söylendiği) anda; «Nefsimi, yarın boşadım.» diyerek;
boşayabilir. Muhıyt'te de böyledir.
Bir kimse, karışma :
«Sen, boşsun; yarın dilersen.» der; kadın ise ; «Bu saat, diledim.» cevabını
verirse; kadm boş olmaz.
Bundan sonra; yarın
olunca; kadın, d:lemiş olsa; boş olur. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.
Bu koca, karısına :
«Eğer, bu saatte dilersen; artık; sen, yarın boşsun.» dese veya böyle niyyet
etmiş olmasına rağmen «bu saatte» demese ve kadın : «Yarın boş olmamı,
diliyorum.» sede; talâk yarın vâki olur.
Bu durumda, kadın :
«Talâkın, bu gün vâki olmasını diledim.» dese bile; talâk, bu gün vâki olmaz.
Yetki de, kadının elinden çıkmış olur. Muhıyt'te de böyledir.
Bir koca, karısına :
«Sen boşsun; dün, eğer istersen.» dese dileme yetkisi, o anda kadının elinde
olur. Serahsî'nin Muhiytı'n-de de böyledir.
Bir koca, «karışma ;
bu ayın başında, sen boşsun; eğer dilersen.» demiş olsa, aybaşında kadın,
dileme yetkisine sahip olur.
Bir kimse, karısına :
«Bu gün, filan adanı talâkını dilemezse; sen boşsun.» demiş olduğu halde, o
şahıs : «Dilemiyorum.» derse; kadın boş olmaz. Çünkü, o kimsenin, bu günün
tamamında dileme hakkı vardır. Fetâvâyi Kâdîhân'da ida böyledir.
Bir koca, karısına :
«Yarm geldiği zaman, artık sen, boşsun; eğer dilersen.» dese, kadının, dileme
yetkisi yann geçerlidir, Muhıyt'te de böyledir.
Bir koca, karısına :
«Sen boşsun; istediğin zaman, eğer istersen» veya «Sen boşsun; eğer istersen,
istediğin zaman.» dese, bu sözlerin ikisi de müsavidir. Dilediği zaman, kadın,
nefsini boşa-yabilir.
Bu hüküm İmâm Ebû
Yûsuf (R.A.) 'a göre : «Eğer dilersen.» sözünün, tehir edilmesi (= sona
bırakılması) hâlinde, böyledir. Şayet koca, bu sözü, takdim ederse (= öne
alırsa); düeme hakkı, ancak hâlde t= sözün söylendiği anda) geçerli olur.
Eğer, aynı mecliste
dilerse; nefsini, bundan sonra da boşayabi-lir.
Şayet o meclisten, hiç
bir şey söylemeden, kalkarsa, dilemesi bâtıl (— geçersiz) olur.
Şemsul - Eimme şöyle
buyurmuştur :
Bir kimse, karısına :
«Eğer dilersen; artık, sen, boşsun, dilediğin zaman.» demiş olsa; burada iki
ayrı dileme vardır. Birincisi, o meclisteki, diğeri ise; vakte bağlı olan
dilemedir. Bundan sonra, o kadın, ne zaman dilerse, o zaman, boş olur.
Kcca : «Eğer
dilersen.» demese de, kadın meclisten kalksa; bu kadına, artık, dileme hakkı
}'oktur.
Bu kocanın : Dilersen,
bu saatte demesi ile saat sözünü söylememesi arasında, bir fark olmadığı gibi
mecliste olması veya ayrıliş bulunması da müsavidir. Kadının, bunu reddetme
hakkı da yoktur. Kadın, nefsini, b:r talâktan fazla boşayamaz. Kâfî'de de
böyledir.
Bir koca, karısına :
«Sen boşsun; istediğin zaman.» veya «istediğin an.» dese, bu, istediğin vakit
yerindedir. Bu durumda, kadının yetkisi, —sadece— o mecliste
sınırlandırılamaz. Gâyetü's -Sürûcî'de de böyledir.
Bir kimse, karısına:
Her ne zaman istersen, sen boşsun,» derse; kadın, daima yetkilidir. O mecliste
olsun, başka bir yerde olsun, bir alâktan sonra, bir talâk daha diledim derse;
üç talâk'a kadar-talâk vâki olur. Muhıyt'te de böyledir.
Bir kadın, nefsini
hepbirden üç talâk olarak boşasa; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ye göre b:r şey vâki
olmaz. İmâmeyn'e göre ise, bu durumda bir talâk vâki olur. Koca, bunu
reddedemez.
Bir koca, karısına :
«Sen boşsun; her ne zaman dilersen.» dediği zaman; kadın, nefsini üç talâk
boşayıp başka kocaya gitse, sonra da Önceki kocaya dönse ve nefsini tekrar
boşasa; talâk vaki olmaz.
Şayet kadın, nefsini
bir veya iki talâk boşadıktan sonra, başka kocaya g:dip, geri dönse; îmâmeyn'e
göre, bu kadının, —yeniden —üç talâk, boşama yetkisi vardır. Birer birer, üç
defada boşayarak; üç talâkı îkâ edebilir. îmânı Muhammed (R.A.) buna muhalefet
etmiştir. Tebyîn'de de böyledir.
Bir kimse karısına :
«İstediğin zaman, sen üç talâk boşsun.» der; kadın ise bir talâk dilerse; bu,
geçersiz olur. Muhıyt'te de böyledir.
B:r kimse, karısına :
«Sen boşsun; istediğin şekilde veya ne rede olsan.» dese; kadın, kendisini bir
ta'âk boşadıktan, koca, ric'at hakkına sahiptir. Bu durumda, kadın talâkını
dilemeden boş olmaz.
Şayet, kadın, o
meclisten kalkarsa; artık dileme hakkı da bâtıl (—geçersiz) olur.
Koca, karısına :
«İstediğin şekilde, sen boşsun.» demiş ve kadın da, nefsini bir talâk boşamış
olsa; bu durumda, başka bir talâk dilemeden önce, kocası ona ric'at edebilir.
_
Şayet kadın :
«Gerçekten, bâin bir talâk veya üç talâk diledim.» der; kocası da : «Ben de,
böyle niyet eyledim.» cevabım verirse; netice, kocanın dediği gibi olur.
Fakat, kadın, üç talâk dilediği halde, koca, bâin bir talâk diler veya
kalbinden öyle geçirirse; ric'î bir talâk vâki olur. Bu durumda, kocanın bir
niyyeti yoksa; kadının dilemesine itibar olunur. Alimler : «Burada, muhayyerlik
cereyan eder.» demişlerdir. Hidâyeflde de böyledir.
Bu, İmâm Ebû Hanîfe
(R.A.)'ye göredir. İmâmeyn'e göre ise bu durumda, kadın dilemedikçe, vâki
olmaz. Fakat, kadın dilerse; bir ric'i talâk veya bâin talâk yahut da üç talâk
vâki olur. Ancak, bunun iç;n kocanın irâdesine ve onun Önceki söylediğine uymak
şarttır.
Bu görüş ayrılığının
faydası, şu iki yerde açığa çıkar : Kadın, dilemeden Önce, meclisten
kalkabilir. Kadın, cimadan önce meclisten kalkmışsa; İraâm-i A'zam (R.A.)'a
göre, bir talâk-ı ric'î vaki olur. İmâmeyn'e göre, bir şey vâki olmaz. Burada,
reddetmek de, kalkmak gibidir. Tebyîn'de de böyledir.
B'r kimse; eğer, karısına
: «Sen boşsun; kaç (defa) istersen; veya «...istediğin şekilde.» demiş olsa;
kadın bîr, iki, üç talâk, ne isterse; nefsini öylece, —c meclisten kalkmadan
veya başka bir iş yapmadan önce, — boşayabilir. Burada, talâkın aslı, onun
dilenıe-s:ne, bağlanmaktadır. Bu durumda kadın, talâk yetkisini reddetme
hakkına da sahiptir.
Bir kimse, karısına :
«Nefsini, üç talâktan İstediğin şekilde boşa.» veya «Üç talâktan ihtiyar et»
demiş olsa, kadın, nefsini bir talâk veya iki talâk boşama yetkisine sâhîp
olur. İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, Üç talâk boşama yetkisi olmaz. İmâmeyn'e
göre üç talâk boşama yetkisi de olur. Kâfî'de de böyledir.
Bu görüş ayrılığına
göre :
Bir kimse, başka bir
kimseye : «Beni, kanlarından, dilediğinden boşa.» dese, o şahıs, kadınların nefsini
boşama yetkisine sahip değildir. Bu, tmâmeyn'e göre de böyledir. Gâyetü's -
Sürûcî'de de böyledir.
Şayet, koca, o adama :
«Karılarımdan dilediğini boşa.» demiş olsaydı; o şahıs, kadınların hepsini de
boşayabilirdi. Fejthü'l -Kadir'de de böyledir.
Bir kadının yakınları,
kocasından, onu boşamasını talep etseler koca da, kadının babasına : «Benden,
neyi istiyorsan; yap.» deyip çıktıktan sonra; kadının babası, onu boşasa; koca,
ona, boşama yetkisi vermezse; kadın, boş olmaz. Bu durumda, söz, açıkça tefvîz
ifâde etmezse, kocanın sözüne itibar edilir. Koca bu sözü ile vekâlet yetkisi
irade etmemiştir. Hulâsa'da da böyledir.
Bir şahıs; başka bir
şahsa : «Karımı boşa.» dese; o adam için, o mecliste ve ondan sonra boşama
yetkisi vardır. Ancak, koca da, bu sözünden dönebilir, Hidâye'de de böyledir.
Bir koca, karılarından
birine : «Nefsini ve arkadaşını boşa» dese; o kadın, nefsini o mecliste
boşayabilir. Çünkü, bu söz kendisi hakkında tefvizdir. Arkadaşın ise, ister o
mecliste, ister başka yerde boşayabilir. Çünkü, onun hakkında, vekildir.
Bir kimse, iki şahsa;
«İsterseniz; karımı boşayımz.» dese, bu şahıslardan biri tek başına, boşama
yetkisine sahip olamaz. İkisi bir ict*'mâ ederlerse, boşayabilirler.
Fakat, bu koca :
«İkiniz, karımı boşayınız.» der ve dilemeyi, bu söze, bitişik söyleniezse;
onlardan herbiri vekil olur. Bu durumda, herhangi birisi için, kadını tatlîk
yetkisi vardır. Cevheretün - Ney-yîre'de de böyledir.
Bir kimse, talâk
hakkında iki kişiyi vekil etse; bunlardan herhangi birisi, kadını boşayabilir.
Ancak bu boşamanın mal karşılığında olmaması gerekir.
Şayet, bu koca, iki
kişiyi vekil tayin edip : «Biriniz olmadıkça; diğeriniz boşama yapmayınız.»
dese; bu şahıslardan önce biri; sonra da d'ğeri boşama yapsa; veya birisi
boşama yapsa -da diğeri, ona izin verse; talâk vâki olmaz.
Bu koca iki kişiye :
«Herbiriniz, üç talâk boşayabüirsiniz.» dese de, onlardan biri, bir talâk;
diğeri ise, iki talâk boşama yapsalar; ikisi de, üç talâk üzerinde cem
olmayınca, üç talâk vaki olmaz. Fe-tâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bir kimse, iki kişiye
: «Üç talâk, karımı boşayımz.» dese ve bunlardan her biri, bir talâkla, ayrılık
yapsa veya birisi bir talâk; diğeri, iki talâk boşama yapsa bu durumda üç
talâk vâki olur. Itâbiyye'de de böyledir.
Bir kimse, başka bir
kimseye : Eğer, dilersen; karımı boşama hususunda, vekiîimsin.» dese; o adam
da, ayni mecliste, bunu dilese; böyle yapması, câ;zdir. Fakat, bu vekil, bunu
dilemeden; o meclisten kalkarsa; vekilliği bâtıl (= geçersiz) olur. Fe|tâvâyS
Kâ-dîhân'da da böyledir.
Bir kimse, başka bir
şahsa : «Dilersen; karımı üç talâk boşa.» derse; o şahıs, o mecliste,
dilemedikçe, vekil olamaz; ancak aynı . mecliste dileme yapması hâlinde, vek'l
olur. Bu vekil, aynı mecliste, boşama
yaparsa, talâk vâki olur.
Bu şahıs, o meclisten
kalkarsa, vekâleti geçersiz olur. Dolayı-siyle bundan sonraki boşaması
geçersizdir.
Şeyhu'I - İmâm
Şeınşü'I - Elmme Halvanî şöyle buyurmuştur : — Münasip olan, böyle yapmaktır.
Bunda, belvâ umûmidir.
Bir koca, başka bir şahsa : «Karımın taîâki hakkında, sen benim vekilimsin. Ben
muhayyer olmak üzere.» veya «...o, muhayyer olmak üzere.» yahut «Filân,
muhayyer olmak üzere.» dese; bu durumda, vekâlet caiz; muhayyerlik bâtıl (geçersiz)
olur.
Bir kimse, başka bir
kimseye : «Kanlarımdan birini boşa ve onlardan bizzat birini boşa» dese; bu
sahih olur. Bu, kocanın boşama hakkını başkasına devretmesi olmaz. Kezâ,(
ikinci şahsın, kadınlardan birini, bil'vekâle boşanması da sahihtir. Bu
durumda, koca için, muhayyerlik vardır. Muhiyt'te de böyledir.
Bir kimse; başka bir
kimseye : «Seni, bütün işlerimde, vekil eyJed'm.» der; vekil de, onun karısını
böşarsa; bu hususta, ihtilâf edilmiştir. Sahih olan kavil ise, bu durumda,
talâkın vâki olmayacağıdır.
Şayet koca : «Vekâlet
caiz olan, her işimde, seni vekil eyledim» derse; vekâlet, ahnı-satımda,
nikâhta ve lıerşeyde umûmî ve geçerli olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bir kimse, başka b;r
şahsı, karısını, bir talâk boşamak üzere vekil tayin ettiği halde; vekil,
kadını, iki talâk boşasa; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre; bu, caiz olmaz.
îmameyn'e (R.A.) göre;
bu durumda, bir talâk vâki olur. Fetâvâyi Suğra'da da böyledir.
Bir kimse, bir başka
kimseyi, karısını boşamaya vek'l tayin etse; şekü de, kadını üç talâk boşasa;
eğer koca, bu vekili, vekil tâyin ederken, üç talâka niyyet etmişse; kadın üç
tjaîâk boş olur. Fakat, koca; üç talâka niyyet etmemişse; İmâm-ı A'zam Ebû
Hanîfe (R.A.)'ye göre; bir şey vâki olmaz.
Bir kimse, başka bir
k'"mseye : «Karımı, ric'î olarak boşa.» dediği halde, vekil olan şahıs,
kadına : «Seni, bâin olarak boşadım.» derse; ric'î bir talâk vâki olur. Eğer
vekil : «Onu uzaklaştır-dım.» dese; bu durumda, bir şey vâki olmaz.
Bu şahıs, vekiline ;
«Onu, bâin olarak boşa.» dediği halde, vekil kadına : «Sen, ric'î olarak
boşsun.» dese, kadın bâ'n olarak, boş
olur.
Bir şahıs, başka bir
şahsa : «Karımı, kardeşim filanın Önünde, boşa.» dediği halde, o şahıs, —söylenenden— başka
bir kardeşin yanında, boşasa; —yine — kadın boş olur. Nitekim, koca : Şu
şahitlerin huzurunda boşa.» dese de; vekil, o kadını, «başka şahitlerin
huzurunda boşasa; talâkın vâki olması da böyled;r.
Bir şahıs, başka
birine : «Seni, karımı boşamaktan men etmiyorum.» dese; böyle demekle, o şahıs
vekil olmuş olmaz.
Bir kimse, başka bir
şahsın, kendi karısını boşadığı halde, onu — böyle yapmaktan inen etmese; kadın
boşanmış olmadığı gibi, o şahıs da vekil sayılmaz. Feıtâvâyi Kâdîhân' da da
böyledir.
Bir k:mse, başka bir
şahsa : «Sünnet üzere, karımı, bâinen boşa.» diğer, bir şahsa da : «Sünnet
üzere, karımı ric'î şekilde boşa.», dese ve her iki şahıs da, kadını, bir
temizlik içinde, boşasalar, kadın, bir talâk boş olur. Vâki olan bu talâk'm
bâin mi, ric'î mi olduğunu tâyin etmek hususunda, koca muhayyerd:r. Bahru'r -
Râik' ta da böyledir.
Bir kimse, karışını
boşamak hususunda, hazırda olmayan bir
şahsı vekil etse; o şahıs da, kendisinin vekil olduğunu bilmeden kadını boşasa,
bu boşama geçersiz olur. Çünkü, talâk'a vekâlet, vekil bunu Öğrenmeden Önce,
sabit olmaz. Fetâvâ-yi Kâdîhân'da da böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Filan adama git, tâ ki, seni boşasm.» der; kadın da, o şahsa gidince, o kadını
boşarsa; bu boşama sahih olur. Bu şahıs, vekâletini bilmese bile, bu boşama
sahih olur.
Z'iyâdât'da şöyle
zikredilmiştir:
Talâka vekâlete
delâlet etmeyen şey hakkında, iki rivayet vardır : Zıyâdât'da kıyâs
zikredilmiş; Asıl'da ise, istihsâli zikredilmiştir. Asil'ın rivayetine göre,
bu, İstihsânin cevâbıdır.
Vekil olduğunu
bilmeyen bir kimse, vekil kilınsa; meselâ; Bir koca, karısını, filân adama
gitmekten men etse; bu kimse, kadının men edildiğini bilmeden Önce, kadının men
edilmiş olmasından dolayı, vekâletten azledilmiş olmaz.
Bu durum, şuna
benzemektedir : Bir kimse,, başka bir kimseyi, karısını, üç talâk boşamak
üzere, vekil tâyin ettikten sonra, karısına : «Filân adamın, seni boşamasını
nehyettim.» dese; bu şahıs, kendis;nin nehyedildiğini öğrenmeden önce, vekâletten
azlolunmuş olmaz. Çünkü, o şahıs azledilmiş olsaydı; neHiy sebebi ile
azlolunmuş olurdu;
Bu mes'ele,
zikredeceğimiz şu mes'denin hilâfmadir:
Bir kimse, başka bir
kimseye : «Filancaya git ve ona söyle : Benim karımı boşasm.» dedikten sonra;
onu gitmekten nehyetse, bu nehyi sahih olur.
Ancak, bu koca,
karısını gönderiyor olsa; onu, gitmekten nehyetmesi sahih olmaz.
Bu mes'ele de, şu
mes'elenin hilâfmadır :
Bir kimse, başka bir
kimseye : «Karım, sana gelirse; onu, boşa.» veya : «Eğer, karım, yanma
çıkarsa, onu, boşa.» dedikten sonra, eğer önceden onu azletme kararım
vermişse; kadının, o şahsın yanma gelmesinden veya onun yanma çıkmasından
sonra, nehyet-mesi de sahih olur. Muhiyt'te de böyledir.
Bir kimse, başka bir
kimseyi, karısını boşama hususunda, vekil tayin eder; vekil de, sarhoş iken
kadını boşarsa; bu hususta ihtilâf edilmiştir. Sahih olan kavil ise, bu
durumda, talâkın vâki olacağıdır.
Bir kimse, diğer bir
kimseyi, karısını boşama hususunda, vekil tâyin ettikten sonra; —bu şahıs C=
müvekk'l = vekil tâyin eden kimse) — karısını bir bâin veya ric'î talâkla
boşasa; bilâhare de — aynı kadını — vekil boşasa; bu durumda, vekilin boşaması,
kadı nın iddeti içinde, vâki olur,
Müvekkilin, karısını
boşamasından dolayı, vck'l azledilmiş olmaz. Ancak, bu durumda, vekilin,
kadın; mal mukabilinde, boşama-mış olması gerekir.
Şayet, müvekkil, o
kadını, iddeti bitmeden geri alana kadar bo-şamaz da, sonra boşarsa, bu durumda
da kadına talâk vâki olur.
Şayet, müvekkil
kadını, iddeti bitt kten sonra nikâhlar; bilâhare de, vekil bu kadını boşarsa;
bu durumda, vekilin bu talâkı vâki olmaz.
Keza, —Allah'a
sığınırız— koca veya kadın irtidad ettikten (= İslâm Dininden döndükten) sonra;
vekil bu kadını boşasa; kadının iddeti içinde oldukça, vek'lin bu talâkı vâki
olur.
Ancak, müvekkil,
irtidad ederek, dar-ı harbe giderse veya kadı, onun dâr-i harbe varmış olduğuna
hükmederse; vermiş bulunduğu bu vekâlet, bâtıl (— geçersiz) olur.
Bundan sonra, o kimse,
müslüman olup, ge? i gelse ve o kadını nikahladıktan sonra, vekil onu boşasa,
vekilin bu talâkı vâki olmaz.
-—Allah'a sığınırız—,
eğer vekil; vekâlet üzerinde iken, irtidad ederse; yetkisi, ancak dâr-i harbe
vardığı kadı'nm verdiği hükümle sabit olunca, bâtıl (= geçersiz) olur. Fetâvâyi
Kâdîhân'da da böyledir.
Talâk konusunda vekil,
bir başkasını vekil edemez. Talâk hususunda, müvekkilin, akıllı bir sabiyi (=
çocuğu) veya köleyi vekil etmesi sahih olur. Sİrâciyye'de de böyledir.
Vekil tâyin edilen bir
kimse, vekâleti reddettikten sonra; boşama yapsa, bu talâk vâki olmaz.
Ancak, vekil, kabul
etmeden sükût etse; sonra da, boşama yapsa; bu durumda, talâk vâki olur.
Bir müvekkil,
—karısını kasdederek— vekiline : «Onu, yarın boşa.» dese; vekil de, kadına :
«Yarın, sen boşsun.» dese; bu talâk, bâtıl (= geçersiz olur.)
B'r koca, vekiline :
«Onu boşa.» der; vekil de, kadına : «Sen, boşsun; eğer eve girersen.» derse;
kadın eve girince, talâk vâki olmaz.
Bir koca, başka bir
şahsa :, «Karımı, üç talâk boşa.» der; vekil ise, kadım, bin talâk boşarsa; bu
talâk sahih olmaz.
Keza, bir koca, başka
bir şahsa : «Karımı,' yarım talâk boşa.» der; vekil ise, onu, bir taîâk
boşarsa; bu durumda da bir şey vâki olmaz. JBahru'r - Râik'ta da böyled:r.
Mücerred talâka vekil
olan bir kimsenin, bu talâkı bir şarta bağlaması sahih olı iz. Gımye'de de böyledir.
Sefere ( — yolculuğa)
çıkmak isteyen, bir kimse, karısını boşama hususunda, bir şahsı, vekil ettikten
sonra, karısının hazır olmadığı zaman o adamı, vekâletten azletse; eğer vekil
tayini, kadının isteği ile olmamışsa, onu azletmesi sahih olur. Fakat vekil,
kadının isteği île tayin edilmişse; kadın hazır olmadıkça, onu azletmek sahih
olmaz.
Şemsül-Eimme Scrahsî :
«Sahih olan, bu vekil, kadının isteği ile vekil olmuş olsa bile, müvekkilin onu
azletmes:dir.« buyurmuştur.
Bir kimse, bir başka
şahsı vekil tâyin ederken, ona : «Seni, her azletlikçe, sen benim vekilimsin»
dese; bazı âlimler : «Bu vekâlet, sahih değüd'r.» bazıları ise «... sahihtir.»
Müvekkil vekâleti yenilenen bu şahsı, azledemez.» demişlerdir.
Şemsü'î - Binime
Serahsî, ise : «Sahih olan, bu kimsenin vekilini azle, muktedir olmasıdır.»
buyurmuştur.
Bu şahsın, nasıl azledüeceği hususunda da ihtilâf edilmiştir.
:
Seyhu'l - İmâm,
müvekkil, vekiline : «Seni bütün vekâletten az lettim.» dediği zaman o şahıs,
vekâletten azledilmiş olur. Bu, muallak ve müncez olana aittir.» demiştir.
Bazı âPmler : «Seni,
vekil eylediğim gibi azlettim; bazıları ise : «Muallak vekâletten döndüm ve
seni mutlak vekâletten azlettim; der.» demişlerdir, Taterhâniyye'de de
böyledir.
Bir k-'.nse, başk? bir
şahsa : «Karımı boşa..» dediği halde, o şahıs kadını uzaklaştırır veya koca :
«Onu uzaklaştır» dediği halde; vekil onu boşarsa; bu durum, vekil tayin
etmektir; o meclise, ikt'sar etmez.
Vc koca, bundan
dönebilir. Bu durumda, vekil kadını boşarsa; bir ialâk-ı bâin vâki olur. Bu
vekilin, bir talâktan fazla yetkisi olmaz. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir,
Bir koca, vekiline :
«Onu, evden bir çıkarmamak üzere, boşa.» der; vekil de., kadına: «Seni, evden
bir şey çıkarmaman üzere, boşadım.» der; kadın da bunu kabul ederse; kadın,
evden birşey çıkarsın veya çıkarmasın, boş olur:
'Şayet vekil : «Seni,
evden bir şey çıkarmaman şartıyla, boşu-yorum.» fakat, kadın buna rağmen, evden
birşey çıkarırsa, boş olmaz. Ara'arında, bu hususta, ihtilâf çıkarsa, kocanın
sözü geçerlidir. Itabîyye'de de böyledir.
Bir kimse, başka
birine : «Şu karımı boşa.» der; vekil de, bunu kabul eder ve müvekkil gaip
olursa; vekil, talâk çin, icbar edilmez.
Bir koca, karısının
talâk yetkisini, bir adamın eline verse; sonra da, bu şahıs, cinnet getirip,
kadını boşarsa; İmâm Muhammed (R.A) : «Bu şahsın cinneti, eğer ne dediğini,
bilemeyecek kadarsa, onun talâkı vâki olmaz.» buyurmuşlardır.
Eğer talâka vekil
edilen kimse, cinnet getirir; cinneti bir saat sürdükten sonra ifakat bu'ursa,
(= iyileşİrseJ bu şahsın vekâleti, devam eder. Şayet, devamlı cinnet halinde
kalırsa, vekâleti bâtıl {= geçersiz) olur.
B:r kimse, başka bir
şahsa : «Hayız olup temizlendiği zaman, karımı boşa.» der; vekil de kadına :
((Sen, hayız olup temizlendiğin zaman, boşsun.» derse; bu bâtıl olur. Fetâvâyi
Kâdîhân'da da böyledir.
Bir kimse, başka bir
kimseye «Filâneyi, bana nikâhla ve onu üç talâk boşa.» dedikten sonra; o kadım,
kendisi nikahlarsa; vekilin talâkla ilgili vekâleti baki kalır. (Devam eder)
Gıuıye'de de böyledir.
Ta'âk hususunda, vekil
ile elçi müsavidir. Tatarhâniyye'de de böyledir.
Talâk hususunda
elçilik : Kocanın hazırda olmayan karısını boşamak üzere, bir şahsı ona gönderrnesidir. Gönderilen şahıs, gidip, o kadının yüzüne,
kocasının, kendisini boşadığım tebliğ eylerse, kadına talâk vâki olur.
Bedâi'de de böyledir.
Nizamüd-dîn'in
Fevâid'inde yazılmış ki (Enir be desti zen) (Bir adam) yetgiyi kadının eline
verse şunun üzerine ki eğer ben şu işi yaparsam artık nefsini boşayabilirs'n
her ne zaman istersen».
Nizâmü'd-dîn'in
Fevâidi'nde şöyle mezkûrdur :
«Eğer, ben şu işi
yaparsam; artık, nefsim her ne zaman istersen, boşayabilirsin». diyerek, yetkiyi
kadının eline veren kimsenin karısı, nefsini boşamadan önce, kocasından mal
karşılığında boşa-. nir ve bundan so, a da, adam, kadının yetkili olması için,
ortaya koyduğu şartı yaparsa; kadm, bundan sonra, nefsini boşayabiîir mi,
boşayamaz mı? İmâm-ı Â'zâm (R.A.)'a göre, bu kadın, nefsini boşayabil'r.
îddet müdeti geçtikten
sonra, kocası, o kadını tekrar alırsa;
kadın, kendini boşamaya malik olur mu, olmaz mı? İmâm-ı A'zam , (R.AJ «Hayır, —bu
durumda— muktedir olmaz» buyurmuştur.
Zîyâdât'm Birünci
Babı'nda şöyle yazılmıştır : Bir koca, başka bir şahsa, «karısını bin dirhemle
boşamasını» emrettikten sonra, o kadını, kendisi uzaklaştırsa; vekilin, o
kadını boşaması, geçersiz oîur. Koca, bu kadının nikâhını yenilerse de, hüküm
böyledir.
Bir kimse, şayet
karısını bâin olarak boşadıktan sonra; karısını, mal karşılığında boşamak
üzere, birini vekil yapar; o da, bu kadını, mal karşılığı boşarsa; kadın bunu
kabul ederse; boş olur. Ancak ma] verilmesi gerekmez. Eğer, koca, iddeti
içinde, nikâhım yeniler; vekil ise, kadını boşar ve kadın bunu kabul ederse;
kadın, boş olur. Mal m verilmesi de gerekir.
Şayet, koca, kadının
iddeti, bittikten sonra, nikâhını yeniler; vekil ise, kadını mal karşılığı
boşar ve kadın bunu kabul ederse; talâk vâki olmaz.
Dedemin Fevâidi'nde
şöyle buyurulmuştur :
B r kimse, karısına':
Eğer, senin üzerine, bir kadm alırsam; onun talâk yetkisini, senin e'inde
kıldım.» dedikten sonra; kendisiyle karış1 arasında., karısının anasına
dokunması sebebi ile, sıhriyetten dolayı haramiık sabit olsa, bu haramlık
sabit olduktan sonra, kadının elinde, talâk yetkisi, baki kalır mı Hatta, o
adam başka bir kadın alsa, önceki kadm, onu boşayabiîir mi?
İmâm-ı A'zam (R.A.) :
_ Bu durumda, kadı, nikâhın cevazına hüküm verirse; yetki, kadının elinde, hâki
kahr.» buyurmuştur.
İmâm Muhammed (R.AJ 'e
göre, bu kimsenin, karısının anasına veya kızına, zina etmesi halinde,
kadının, talâk hükmü nafiz ( — geçerli) olur. İmâm Ebû Yûsuf (R.A.Î'a göre ise
nafiz olmaz. Fivsûlü'l-İmâdiyye'de de böyledir.
Bir koca, karısının
talâk yetk'sini, onun eline verip:
«meh-rini bağışlarsan; nefsini
boşayabilirsin.» dese ve kadm.,
yetki kendisine verilmeden önce, mehrinî
bağışlamış olsa, Şeyhü'l-İslâm
Nizamül'd-Dîn ve diğer bazı âlİmıer : »Bu kadın, nefsini boşayabi-lir. Bazıları
ise : «nefsini boşayamaz» demişlerdir. Kerderî'nin Ve-cîzi'nde de böyledir.
Yolculuğa çıkan bir
şahıs, karısına : «Gidişinden bir ay geçene kadar; sana. gelmezsem; nafakam,
sana ulaşmazsa, yetkin elindedir, dilediğin zaman, nefsini boşarsm.» dese ve
bir ay geçmeden, nafaka eline ulaşsa; fakat, adam kendisi geîcmese; kadının
talâk, yetkis' olmaz, Çünkü, biri adamın gelmemesi, diğeri de, nafakanın
ulaşmaması olmak üzere, iki şart vardır; birisi bulunurda, diğeri bulunmazsa; kadın yetkili olmaz.
Ancak, kocanın şöyle
demesi hâlinde, hüküm, buna muhalif olur. Meselâ : Koca : «Eğer, sana nafakam
ve ben ulaşmazsam» der de, bunlardan —sadece— birisi ulaşırsa; yetki kadının
elinde olur.
Ben, Şeyhülislâm Alâu'd-Din Mahmûd el-Haresî el-Mervezî'nin, suretini
yazdığım; şu fetvasını gördüm :
Bir kimse : karısına :
«Eğer, senden, bir ay gaip olursam; yetkin elindedir» dese, ve bu- şahsı,
kâfirler esir etseler —Allah'a sığınırız—-, kadının yetkisi, elinde olur mu?
suâline, O : «Hayır" diye cevap vermiştir.
Babam buyurdu ki: .
Şayet, bu şahıs,
gitmeye zorlansa; o da bizzat kendisi gitse; gaip olma şartı, tahakkuk
ettiğinden uygun olan, yemininden hâ-nis olmuş olmasıdır. Çünkü, kerhen gitmek;
unutarak gitmek; kasden gitmek şartın tahakkuku bakımından müsavidir. Hulâsa'da
da böyledir.
Miisteftiyât'ta,
Mûhiyt Sahibi şöyle buyurmuştur :
Bir kimse, karısına :
«Eğer, senden, on gün gaip olursam ve nafakam sana ulaşmazsa; muhakkak yetkim,
elinde kıldım.» dese, on gün gelip geçtiği halde, nafakanın, kadına ulaşıp
ulaşmadığı hususunda, karı - koca arasında ihtilâf çıkıp; koca : «Ulaştırdım.»
der; karısı ise, bunu inkâr ederse; İmâm-i A'zam (R.AJ göre, kadının, sözü
kabul edilir ve yetki, onun elinde olur. Bu Asi isimli eserdeki rivayettir.
Müntekâ'nm rivayeti ise, bunun aksinedir. Füsûlül-îmâdiyye'rîe de böyledir.
Bir k-mse, başka bir
kimseye : «Eğer sen, şu vakte kadar dirhemlerimi vermezsen, nikâhının altında
olan, karının talâk yetkisini benim elime verir misin?» der; o da «verdim.»
derse, söylenilen güne kadar, koca, dirhemleri vermezse; diğer şahıs kadını
boşayabilir.
Bir kimse, karısının
talâk yetkisini, onun eline verince, kadın : «Elimi azâd ettim.» der;
«nefsimi» demediği halde : «Ben bununla, nefsini kasdettim.» derse; aynı
mecliste söylemîşse; sözüne inanılır; değilse, inanılmaz. Âlimlerimizden
bâzıları : «Bu durumda, uygun olan, talâkın vâki olmasıdır.» demişlerdir.
Zahîriyye'de de böyledir.
Şayet, kadın : «İka
eyledim.» dediği halde, «bununla talak'a ııiyyct eylemedim.» dese; sözü kabul
edilir.
Fakat kadın : «Niyyet
eyledim.» derse; bu cevapla talâk vâki olur.
Bu kadın : «Talâkı,
îka eyledim.» derse; niyyeti -olmasa bile, talâk vâki olur. Hulâsa'da da
böyledir.
Şeyhü'l - İslâm, şöyle zikretmiştir :
Bir kimse, karısına :
«Alti ay, talâk yetkisini elinde kıldım.» derse; altı ay bitene kadar yetki,
kadının elinde olur. Kerderî'nin Vecîzi'nde de böyledir.
Sadru'l - İslâm Tâhir
bin Mahmud'un Fevâidi'nde şöyle,
zikredilmiştir : -
Bir kimse, karısına :
«Eğer, benden, sana on gün nafaka gelmezse, nefsini boşa.» dedikten sonra, on
gün geçene kadar, kadın kocasına kafa tutsa; uygun olan, nefsini
boşayamamasıdir.
Bir kimse, karısına :
«Eğer nafakanı, bir ay sana ulaştırmaz-sam; talâk yetkin elindedir.» dedikten
sonra, kadın, kocasından izinsiz olarak, babasının evine gidip, orada, bir ay
kalsa ve kocası da nafakasını yollamasa; uygun olan» yetkinin, kadının elinde
olmamasıdır. Fetva'da şöyle vârid olmuştur: Bir kimse, karısına: «Eğer, on gün
sonra, sana beş dinar altın ulaştırmazsam, ne zaman istersen, nefsini
boşamakta, yetkin elindedir.» der ve on gün geçtiği halde, o altınlar, kadına
ulaşmasa, kadın, nefsini boşayabilir mi?
Evet, boşar. Eğer,
kocanın muradı, on günün tamamında, fevri olarak ulaştırmak ise; kadın, nefsini
boşayabilir. Eğer, kocanın muradı, fevri değilse; birinden b:ri, ölene kadar;
kadın, nefsini boşa-yarnaz. Bu cevabı, babam doğrulamıştır. Füsûlü'i -
Üsterûşnî'de de böyledir.
Bazı üstadlanmızdan
soruldu :
— Bir kimse, karısına
«Eğer, ben, bu beldeden, senin iznin olmadan gidersem; nefsini boşaman için
yetkini eline bırakdım. Dilediğin vakit, kendini boşarsııı» der ve başka bir
yere gidip; karısının izni olmadan, orada iki gün kalırsa; kadın, nefsini,
boşayabilir-mİ; boyaşamaz mı?
«Hayır» diye cevap
verildi. En doğrusunu, ancak, Allahu Teâlâ bilir.
Vâkıâtu'I - Fetvâ'da
şöyle denilmiştir: «Bir kimse, karısından
gaip olduktan, üç ay sonra, ondan bir mektup gelse, o mektupta da : «Benim
gaip olmamdan, itibaren, iki ay geçince, bu müddet içinde, sana gelmezsem;
istediğin vakit, kendi nefsini,
boşarsın.» diye yazılmış olsa; bu durumda, mektubu, bu şahsın, gaybubetinden
sonra yazdığı, fakat mektubu getirenin, yollarda geç kaldığı anlaşılıyor.
Bu durumda, kadın,
nefsini boşayabilir mi; yoksa, boşayamaz mı, Üç ay geçtiği halde kadının
bilgisi olmadığına göre, yetki, o ka-. dinin elinde olur» denilmiştir.
Şeyhu'l - İslâm
Bürhânü'd - Dîn'jn Fevâidi'nde şöyle zikredilmiştir :
Bir kimse, talâk
yetkisini, şer'i bir cinayet olmadıkça onu dövmemek üzere karısının eline
verdikten sonra, karısına : «Her on günde, ana ve babanın evine gitmeye, izin veriyorum»
der; on günü geçip; on ikinci günde, o kadma, anası ve babası gelse ve kadın
da, onlarla beraber, evrelerine gitse, kocası ise, onu, izinsiz gittin diye
rdövse, kadının talâk yetkisi elinde olur mu Şöyle cevap verildi : Evet yetkisi
elinde olur. En doğrusunu, AHah-u Teâlâ bilir.
Amcam Nİzamü'd - dînin
Fetvâları'nda şöyle bir fetva gördüm :
Bir kimse, karısının
talâk yetkisini şer'î bir suç olmaksızın onu dövmesi halinde, onun eline
verirse; yetki, kadının elinde olur.
Bundan sonra, kadının
anası, adamın evine gelir, koca ise, karısına : «Gerçekten, bu annen köpektir;
niye geMi?» dese; karısı da «Senin anan ve bacın köpektir,» dese, bunun üzerine
koca, karısını dövse; talâk yetkisi kadının elinde olmaz. FiisûJii'I -
İmâdiyye'de de böyledir.
Bir kimse, suçsuz
olarak, karısını dövmesi hâlinde, ona talâk yetkisi verdikten sonra, karısına
:«Lânet, üzerine olsun.» der; karısı da : «Lanet, senin üzerine olsun.» derse;
bazı âlimlere göre, böyle demesi, kadın için, bir suç değildir. Çünkü : o
baniyedir; bâ-diye değildir.
Ekseri âlimler ise :
«Bü, bir suçtur.» demişlerdir. Sahih olan da budur.
Bunun üzerine, koca
karısına : «Ey annesi kahpe oîan, kadın!» der; kadın da : «Kahpe, senin
anandır.» derse; Mütefcaddhnîn'in kavi ;ne göre bu suç olmaz :
Bazı âlimlere göre de,
eğer, kocasının anası sağ ise, kadının kocasına söylediği bu söz, suç olmaz.
Fakat, kocasının anası
ölmüş ise, bu durumda, kadının, kocasına söylediği bu söz, bir suçtur.
Bazı âlimler ise: «Bu
durumda, kocanın-anasının, sağ olması ile öiü olması müsavidir. Kadın, talâk
yetkisine sahip olamaz.
Eğer, kadın, kocasına
: «Allah, ömrünü alsın.» derse; işte bu, kadın için bir suçtur.
Keza, kadın, kocasına
: «Ey Allah'tan korkmaz; ey kâfir!» dese, işte bu da kadın için bir suçtur.
Eğer, bir kadın,
kocasına : «Ey kötü huylu!» dese, eğer, dediği gibi ise, bu bir suç olmaz.
Fakat, kocası öyle değilse; kadının bu sözü, suç olur.
Bir kimse, karısına :
«Böyle yapma.» der; karısı da : «Güzel yapıyorum.» cevabını verirse, eğer
kadın bu sözü, günâh olan bir iş hakkında söyfemişse, bu söz, kadın için, bir
suç olur. Fakat, kadın, bu sözü, günâh olmayan bir iş hakkında söylemişse, o
bir suç
elmaz.
Müntekâ'da şöyle
zikredilmiştir :
Bir kadın, kocasına :
«Beni boşa.» der; kocası da : «Ben, senin talakım, eline bıraktım.» der; kadın
ise; «Ben, nefsimi boşadım.» derse; kocası ise : «Ben de, zaten seni boşadım.»
cevabım verirse, kadın iki talâk boş olur. Muhiyt'te de böyledir.
Bir kadının, şerefli
kocasına : «Ey tad almaz.» demesi bir suçtur.
Babamdan soruldu :
Bir kimse, karısını,
suçsuz olarak dövmesi hâlinde, talâk yetkisini onun eline, verse; karısıda,
başka kadınların-yanmda : «Eğer, sizin kocalarınız, adam ise; benim kocam adam
değildir.» dese; bunun üzerine, kocası da; onu dövse, kadın, kocasına karşı,
suç işlemiş olduğu için talâk yetkisi, elinde olmaz. En doğrusunu, Allahu
Teâla bilir.
Dinârî'nin Fetvalarında
şöyle zikredilmiştir :
Bir k'mse, karısını
suçsuz yere dövmemek; kadın da, filanın evine, ancak kocasının izni ile gitmek
üzere, talâk yetkisini, onun eline verse; kadın ise, o filanın evine,
kocasından izin almadan gitse ve karşılıklı münâkaşa yapsalar ve kocası,
kadını dövse, kadın da : «Ben, senin emrin gereğince, kend'mi kurtardım.»
.dese; 'koca ise : «Ben, seni izinsiz olarak, filan adamın evine gittiğin için,
dövdüm.» dese, ne olur?
Babam, şöyle buyurdu :
Kocanın sözüne itibar edilir.
Dînâr'nin
Fetvaları'nda şöyle mezkûrdur :
Bir kadın, kocasına :
«Beni günahsız olarak, dövmemeye, talâkım üzerine yemin ettin ve beni dövdün;
ben de senden, boşandım» der; kocası da : «ben, seni şer'î bir günahın olmadan
dövmedim.» derse; bu durumda, kocanın sözü muteberdir.
Bundan sonra, koca :
«Ben, sana, bacının evine gitme; dedim; ben ordaıı zarar görüyorum. Şu anda,
sen, oraya gittin; ben de seni bu yüzden dövdüm.» der; kadın da, bacısının
evine gittiğini, inkâr ederse; kocanın sözü muteberdir. Beyyine getirmek de,
ons düşer.
Bir kimse, içki
meclisinde, başka birine : «Senin yüzünden nikahladığını, bütün kadınların
durmaları da, salıverilmeleri de, senin elinde idi.» der; o şahıs da : «Bu
eğer böyle ise, gerçekten, ben senin karını bir talâk ve iki talâk ve üç talâk
boşadım.» derse; talâk vaki olur mu?
Hayır olmaz. Çünkü
onun sözü, senin elinde idi demekle, yetkinin geçmiş zamanında olduğunu
söylüyor. Yetkinin, o şahsm elinde baki kalması için bir zaruret yoktur. Belki
de yetki, o zaman, o meclisle sınırlı bulunmakta idi. Vaktin değişmesi ile
yetki de bâtıl (—geçersiz) olmuştur.
Eğer koca, bu şahsa :
«Senin elindedir.» demiş olsaydı; bu söz, yetkinin, o şahsın, elinde
olduğunu'ikrar etmek olurdu. Ve o şahsın boşaması da sahih olurdu. Füsûlü'I -
Üsterûşnî'de de böyledir.
Büyük babamın
Fevâidi'nde, şöyle zikredilmiştir :
Bir kimse, talâk
yetkisini, karısının eline vererek, ona : «Eğer, bu ayda, sana iki dinar
ulaştırmazsam, nefsini halâs et (= kurtar.)» der ve bir alacağını, kadıda
havale ederse; bu müddet geçtikten sonra, kadın, nefsini halâs etme hakkına
sahip olur mu?
Şöyle cevap
verilmiştir :
«Hayır, olamaz.»
En doğrusunu Allahu
Teâlâ bilir.
Fevâid'de şöyle
zikredilmiştir ;
Bir kimse, karısının
izni olmadan o beldeden çıkmamak üzere, talâk yetkisini kadının eline verdikten
sonra, kadının adamlarından izin alarak, o beldeden çıkıp gitse, bu, izin oiur
mu?
«Hayır, olmaz»
denilmiştir.
Vâkıatü'l - Fetâvâ'da
şöyle zikredilmiştir.
Bir kimse, karısından
izinsiz, bir câriye almamak üzere, talâk yetkisini, onun eline verse;
zamanımızın bazı âlimleri, bu şahıs, karısıyla beraber Nehhas'a gitse, kadın
orada, bir câriye istese; kocası da, satın alsa; bunun, izin olup olmadığına
cevap olarak : «Eğer, o cariyeye, koca sahip değilse, bu izin olur.» demişler
ve «Bu kadın, talâk yetkisine sahip değildir.» buyurmuşlardır.
Ben ise : «Bu kadın,
yetkilidir.» diye cevap verdim. Füsûlü't -İmâdiyye'de de böyledir.
Mecmûu'n - Nevazil'de,
şöyle zikredilmiştir :
Bir kadın, kocasına :
«Yakında, sana bir söz söyleyeceğim. Onu imzalar mısın?» veya «yakında, bir iş
yapacağım. Onu, kabul eder misin?» der; kocası da : «Kabul ett'm.» deyince,
kadın : «Nefsimi, üç talâk boşadım.» dese talâk vâki olmaz, Muhiyt'te de
böyledir.
Bir koca, talâkı,
suçsuz dövmeye bağlasa: Kadın da ateş alıp dönmek maksadı ile, çıkıp sokağa
gitse; sokaktada yabancı bir erkek bulunsa, ancak, kadının maksadı, o yabancı
erkeğe bakmak olmadığı halde, koca, karısını dövse, suçlu dövdüğü için kadın
yetkili olmaz ve nefsini boşayamaz. Hizânetü'I-Müftîn'de de böyledir.
Bir kimse, diğer bir
şahsa :
«Her ne zaman, bu
beldeden benden izinsiz çıkarsan; karının talâk yetkisini, elimde kılar mısın?»
der; o da : «Kıldım.» der ve o şahıs, bir defa izin verirse, bundan sonra, o
adam, izinsiz gidebilir m:?
Alâü'd - Dîn şu cevabı
vermiştir :
«Gidebilir.» Çünkü,
küllemâ kelimesi, her vakit demektir. Her vakit ise, bir defa ile açılır.
Fevâid'de de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Eğer, seni, her altı ayın başında ana ve babanın memleketine ulaştırmazsam,
isted'ğin vakit bâin bir talâkla nefsini boşama yetkisini, elinde kıldım.»
dese, ve kadın bu tefvizi o mecliste
kabul ettikten sonra, bir yıl geçdiği halde, kocası, cnu, ana ve babasının
evine ulaştırmasa; kadın, nefsini boşayabilir mi ?
Bu mes'ele
Mürgînânî'nin Vakiâitu'l - Fetâvâsı'nda vardır. Onlar", h:ze, bu Fetvayı
gönderdiler ve «Evet, kadının yetkisi vardır.» diye yazdılar.
Semerkaııt'h âlimlerin
fetvaları da, buna muvafakat der. 0 Büyük babamın, Fevâid'inde şöyle mezkûrdur
:
Bir kimse : «Şıra
içmem; kumar oynamam; zina etmem. Eğer yaparsam, karım, benden, üç talâk boş
olsun.» dedikten sonra bunlardan birini yaparsa; karısı boş olur.
Bir kimse : «Eğer şira
içersem ve kumar oynarsam ve zina edersem; gerçekten talâk yetkisini, karımın
elinde kıldım» dedikten sonra, bunlardan birini yapsa; bazı âlimlere göre,
kadın yetkili olur, bazılarına göre ise yetkili olmaz.
Ceddim, şöyle
buyurmuştur :
Buna benzer sözlerden
maksat, mahzurlu olan bir şeyi irtikap etmekten nefs: men ve zecr etmektir. Bu
işlerden her biri, yalnız başına yapılınca, garaza elverişli olur.»
Bu durumda, her ne
kadar, lafız cem (~ çoğul) için o!sa bile, bunlam üzerinde durmamak, daha
uygundur. Şeyhu'l - İslâm Bür-hânü'd - Dîn'de böyle demiştir.
Allâme'nin
Fevâidi'nde, şöyle zikredilmiştir : Bir kimse, karısına ; «Eğer ben, şira ve
süzülmüş hurma suyu içersem; istediğ:n zaman, -nefsini boşaman için; yetkini
eline verdim.» der; kadın da, bunu kabul ettiken sonra, koca, hurma suyunu
içse; diğerini içme-se; yetki bu kadının elinde olur mu; olmaz mı?
Olur, diye cevap verilmiştir.
Çünkü o şahıs, bunların hepsine birden değil, ayrı ayrı, ta'lık etmiştir. (—
bağlamıştır.) Diğer bazı âlimler de, bu cevaba uymuşlardır.
Bir kimse, kadının
talâk yetkisini, suçlu veya suçsuz dövmesine karşılık, istediği vakit kadının
nefsini boşaması şartıyle, ona verse; ve kadın, buna razı olduktan sonra da
adam, bir suçundan dolayı, onu dövse, kadın, nefsini boşayabilir mi; boyaşamaz
mı?
«Bcşayabilir.» diye
cevap verilmiştir.
Bunlar, ceddim ve
Allâme gibi, iki imâmm ihtiyarı olduğu gibi, zamanlarının âlimlerinin de,
ihtiyarıdır. Bizim zikrettiklerimiz, Şeyhu'l - Kebir Ebû Bekir Mu hanımed bin
FadI el-Buhârî'nin ihtiyarıdır. Füsûlü'I - lmadiyye'de de böyledir. [31]
Şart lafızları : in,
izâ, izâmâ, küllü, küllemâ, meta, metâ-mâ'dır.
Bu lafızlarda, şart
bulunduğu zaman, yemin çözülür ve sona erer. Çünkü, bunlar umum iktizâ
etmezler. Tekrar iktiza etmezler. Fiilin (= işin) bir defa bulunmasıyla şart
tamam olur ve yemin çözülür. Bundan sonra, yemin tahakkuk etmez.
Ancak «küîleraa» lafzı
müstesnadır. Çünkü bu, fiillerde, umu-, mu icab eder. Ceza talâk ve şart
küllema kelimesiyle olsa, yemin tekrarlandıkça, talâk da üzerine yemin edilen,
mülkü talâk ifa edilene kadar, tekrarlanır.
Bir kimse, karısını,
ikinci kocadan sonra nikâhlasa; şart tekerrür eyler; bize göre, bu şahıs, hânis olmaz. Kâfî'de de böyledir.
Küllemâ kelimesi,
nikahlanma nefsinin üzerine dâhil olsa, şöyleki :
Bir kimse : «Ben,
kadın nikâhladikça, işle, o kadın boştur.» veya : «Seni her nikâh ettikçe,
artık, sen boşsun.» dese, her ne kadar başka kocadan sonra da olsa, her defa
nikah ettikçe, o kadın boşdur. Gâyetü's - Sürûcî'de de böyledir,
Bir kimse : «Her
nikahladığım kadın işte o, boştur.» derse; bu şahsın, nikahladığı kadınlar boş
olurlar.
Ancak, bu şahıs bir
kadını, defalarca nikahlarsa, bu kadın, ancak, bir defasında boş olur. Muhıyt
te de böyledir.
Bir kimse, bazı
kadınları niyyet eylemiş olsa; niyyeti diyanetçe sahih olur; fakat, kazaca
sahih olmaz.
Hassâf: «Niyyeti,
kazaca da, sahih olur.» buyurmuştur. Fetva, zahiri rivayet üzerinedir.
Hassaf'ın kavli, kabul edilirse; yemin eden, mazlum olunca bir beis yoktur.
Bahru'r - Râık'ta da böyledir.
Lev, men, eyyü,
eyyâne, eyne, ennâ kelimeleri de, şart lafızları cüralesindendir. Tebyîn'de de
böyledir.
Fiil üzerine dâhil
olunca, fî lafzı da şart lafızlanndandır. «Eve girdiğinde, sen, boşsun.» demek
gibi ki, bu «eğer, eve girersen.» demektir. Itâbiyye'de de böyledir.
Farsça olan şait
kelimeleri : Eğer, Ilemi, hemîşe, hergâh, her zsman, herbâr kelimeleridir.
Birincisi, in
manasınadır, ve bununla birden fazla yemin olmaz. İkincisi : meta manasınadır.
Onunla da bir defa yemin edilir. Üçüncüsü : İkinci gibidir. İkisinin de manâsı
birdir.
Dördüncü ve beşinci
kelimelerle de, bir defa yemin edilir. Çünkü, o küllü manasınadır, ve o,
sahilidir.
Altıncı, küllemâ
manasınadır; her defasında yemin bozulur. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.
Fakat, talâk, kih
lafzı ile tâlikedilirse; talâk halde (= o anda, vâki olur. Bazı âlimler ise :
«Onunla, talâk vâki olma/,.» demişlerdir. Sahih olan da budur. Muhıyt'te de
böyledir.
Yeminden sonra mülkün
zevali :
Bir kimse, karısını
bir talâk veya iki talâk boşasa; mülk de şart bulunursa; talâkı İptal etmez;
fakat yemin çözülür.
Meselâ : Bir kimse,
karısına : «Eğer, eve girersen; işte sen, boşsun.» dese, kadında onun karısı
olarak eve girse; talâk vâki olur. Bu durumda, yemin -de kalmaz.
Eğer mülkünün gayrında
bulunursa, yemin çözülür.
Meselâ; Bir kimse,
karısına : «Eğer, sen eve girersen, boşsun." dese; şart mevcut olmadan da
o kadını, boşasa; iddet bittikten sonra, kadın eve girse; yemin çözülmüş olur
ve bir şey vâki olmaz. Kâfî'de de böyledir
Bir kimse karısına :
«Eğer sen, eve girersen üç talâk boşsun.» dedikten sonra; eve girmeden önce, o
kadını bir veya iki talâk boşasa o kadın da, başka kocaya gidip, onunla
mücâmaatta bulunduktan sonra, geri eski kocasına dönse ve eve girse;
İmâm Ebû Hanîfe
(R.A.) İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre, bu durumda kadın, üç talâk boş olur.
Bedâi'de de böyledir.
Müneccez olan üç talâk,
muallak olan üç talâkı da ondan, aşağısını da iptal eder. Eğer talâk, üç veya
ondan aşağıya tâlık edildikten sonra, o şart yerini bulmadan; üç talâk
müneccez olarak bo-şansa; bilâhare de kadın, diğer kocadan, ilk kocasına dönse;
bundan sonra da, şart yerini bulsa; asla bir şey vâki olmaz, Nikâye'de de
böyledir.
Ta'hk, üç tenciz
sebebiyle bâtıl olduğu gibi, kocanın, dâr-i harbe iltihakı sebebiyle de bâtıl
olur. Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)' ye göredir.
İmâmeyn, buna
muhalefet etmiştir.
Eğer kadın; kocası
dâr-i harbe, geçtikten sonra, iddeti içinde iken, eve girse, boşanmaz.
İmâmeyn, buna
muhaliftir. Bu ihtilâfın faydası : .
Dâr-i harbe iltihak
eden şahıs: tevbe edip, müslüman olarak geri gelir ve ikinci defa karısını
alırsa; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, talâk adedinden, bir şey eksilmez.
îmâmeyn'e göre eksilir. Fethul - Kadîr'de de böyledir.
(İkinci böl-Um : Küllü
ve küHemâ kelimeleri ile talâkın taliki hakkındadır).
Dört karısı olan, bir
kimse : «Bu eve her girişimde, karım, boş olsun.» der ve o eve, dört defa
girerse; bu durumda, kanlarından hiç birini biaynihî, kasdetmezse; her girişte
bir talâk vâki olur.
Bu şahıs, dilerse, her
talâkı, kadınların birine mâl eder; dilerse, talâkların tamamım, bir kadına mâl
eder.
Bir kimse, karısına :
«Şu eve, her girişimi müteakiben, filan adamla her konuştukça, sen boşsun»
dese; ikinci yemin eve girmeye bağlıdır. Artık, eve girdiği zaman, ikinci
yemin askıda kalır. Bundan sonra, o adamla, üç defa konuşursa, kadın üç talâk
boş olur. Bahrur'r - Râik'ta da böyled;r.
Bir kimse, iki şahsa :
«ikimizin yanında, her yemek yedikçe, karım boş olur.» dese, bu gün birisinin
yanında; bir gün sonra da
diğerinin yanında yemek yese, karısı üç talâk boş olur. Çünkü, o adam Öncekinin
yanında, üç lokma veya daha fazla yediği vakit, sanki, o,, onun yanında üç defa
yemiş gibi olur. İkinci adamın yanında da üç lokma yediği zaman her ikisinin
yanında da üç defa yemiş olur. Her ikisinin yanında yemek, talâkın vukuu için
şarttır.
Keza, bu şahıslarda
birine : «Yanında, her yemek yedikçe, sonra şunun yanında yedikçe, karım boş
olsun.» dese, cevap, söylediğimiz gnVdir. Muhıyt'te dt jöyledir.
Bir kimse, karısına :
«Ben, hey güzel söz söyledikçe, sen boşsun.» dedikten sonra : «Sübhânellahi
ve'lhamdülillahî velâ ilahe illellâhu vellahu ckber.» dese; bir talâk vâki
olur. Fakat : «Sübha-nallah elhamdüliîlâhi lâilâhe ilîalahü Allâhu Ekber.»
derse; üç talâk vâki olur.
Bir kimse, dâhil
olduğu veya olmadığı yahut birine dah;l olduğu, iki karısına : «Ben, ikinizin
talâkına yemin ettikçe, sizden, biriniz boşsunuz» veya «biriniz boşsunuz» der
ve bunu da iki defa söylerse; bir şey vâki olmaz. Bu, kitapta zikrolunmadı.
Gerçekten, o şahıs, bu
sözü üç defa söylese, âlimler : Talâk vâki olmaz; ancak üçüncü defa tekrarında
— ikinci tekrarın haricinde— bir talâk kasdederse; o takdirde ik;sinin
talâkına yemin etmiş ve birinci yemininde hânis olmuş olur.» demişlerdir.
Eğer ; ikinizden
birinin talakına, her yemin ettikçe.» demiş olsa koca, onlardan her birinin,
talâkına yemin ettikçe, bir talâk vaki olur. Bunu açıklamak da kocaya düşer.
Bir kimse, iki
karısına : «İkinizden birinin talâkına, her yemin ettikçe, ikinizden biriniz
boştur; ikinizinden birinin, talâkına her yemin ettikçe; işte, -o boştur.»
demiş olsa; iki talâk vâki olur. Bu durumda, koca muhayyerdir : Dilerse, o iki
talâk'ı kanlarından bir-ne; dilerse, ikisinin üzerine tahsis eder.
Bir kimse, birine,
cima' edip diğerine, cima' etmediği iki karısına hitaben : «İkinizin talâkına,
her yemin ettikçe ikiniz de boşsunuz.» dest ve bunu üç. defa söylese; birincisi
mün'akıde olur ve ikincisi sebebiyle o çözülür. Kadınlardan her bîrinin
üzerine, birer talâk vâki olur. Üçüncü def asıyla da dâhil olduğu karısı
hakkında, mün'akide olur. Ve bu üçüncü sebebiyle, ikinci çözülmez. Çünkü,
bu durumda,, şart
tamam olmamıştır ki bu şart, o iki kadının talâkına yemindir.
Bu şahıs dâhil
olmadığı kadını tezvîc edip ona : «Eğer eve girersen; sen boşsun.» dese; bu
durumda ikinci ve birinci yeminler çözülür. Ve kadınlardan Jıer birine, ikişer
talâk vâki olur. Çünkü, şartın bir kısmı üçüncü defada, dâhil olduğu kadının
talâkına yemin sebebiyle mevcuttur. Ve bu anda, şart tamam olmuştur, her birine
üç talâkı açıklama yapar.
Şayet dahil olduğu
kadını nikahlamaz; fakat ona : «Eğer, seni nikahlarsam; sen de, eve girersen;
artık, sen boşsun.» derse; bu yemin sahih olur. Birinci ve ikinci yemini
çözülür. Ancak, dah~l olduğu kadın, onun mülkünde, üç talâkla bâine olun Dahil
olmadığı kadiri ise, kendi mülkünde olmadığı için, onun hakkındaki sözleri, boştur,
geçersizdir. Ve birinci, ikinci yemini çözülür. Ceza ile değil ancak gerçekten
yemin küllemâ sebebiyle mün'akıdedir; inhilaî ( = çözülme) eseri, açıkta olmaz;
bakidir.
Bu şahıs o kadını, her
hangi bir zamanda nikâhlar ve bundan sonra da, onun talâkına yemin ederse; bu
kadın üzerine, iki talâk vâki olur.
Bu şahsın, dahil
olduğu kadına : «Seni nikahladığım zaman, sen boşsun.» demesi sahih olmaz.
Çünkü, o ınübânedir; boşanmıştır. Ancak, bu kocanın, bu karısına : «Seni başka
birisi, nikahladıktan sonra ben nikahlarsam; artık, sen boşsun.» demesi
hâlinde, bu yemini sahih olur. Çünkü o, yemini mülke izafe etmiştir. Câmi-i
Kebîr Şerhi'nde de böyledir.
Bir kimse, kanlarından
birine : «Senin talâkına, her yemin ettikçe geride kalanlar boştur.» dedikten
soma, aynı sözü, ikinci karısına; sonra da üçüncüye söylese; üçüncü ve
dördüncü kadınlar, üçer talâk boş olur. İkinci kadın, iki talâk; birinci de,
bir talâk boş olur. Çünkü, ikinci kelâmla birincinin talâkına yemin etmiş olur.
Üçüncü sözüyle de, birinci Ve ikincinin
talâkına yemin etmiş olur.
Eğer, küllemâ'nın
yerinde izâ olsaydı, üçüncü ve dördüncünün her biri, ;ki talâk; ikinci ve
birinciden her biri ise, birer talâk, boş olurlardı. Itâbiyye'de de böyledir.
Bir kimse :
«Karılarımdan herbiri, eve girerse işe o boştur ve filâneyi de boşadım» dese;
filâne boş olur. Ve bu kadın, iddeti içinde, eve girerse, bîr talak daha boş olur. Bu,
Müntekâda zikredilmiştir.
Ebû'l - Fazl ise :
«Bu, Câmi'de zikredilene muhaliftir.» demiştir. Zehıyre'de de böyledir.
% 'Nevâzil'de,
Nasıyr'm şöyle dediği nakledilmiştir. Ben, Hasan bin ^iyâd'dan sordum :
Bir adam karısına :
«Bu eve girmekle, her girişinde, artık, sen boşsun; bu eve iki defa girdikçe;
artık, sen boşsun» dese; eve de, iki defa girse; ne olur? İmâm : «Üç talâk boş
olur.» demiştir. Ta-tarhâniyye'de de böyledir.
Bir kimse, iki
karısına : «ikinizi, her nikâh ettikçe, ikiniz de boşsunuz.» dedikten sonra,
onlardan birini, bir defa diğerini de, iki defa nikâhlasa, kadınların ikisi de
bir defa boş olur.
Ancak, birinciyi, bir
defa daha nikâhlasa; ikisi de birer talâk daha boş olurlar.
Şayet bu koca : «İki
kadını, her nikah ettikçe; ikisi de boştur.» dedikten sonra; üç kadın
nikâhlasa; üçü de boş olur. Çünkü her birinde şart bulunur. Bu şart ise,
adamın, iki kadını nikahlamasıdır.
Bir kimse iki şahsa : «İkinizin
yanında, her yemek yedikçe; karım boş olsun.» dedikten sonra; her birinin
yanında, üç lokma yemek yese; karısı üç talâk boş olur. Itâbiyye'de de
böyledir.
Bir kimse : «Benim her
karını, ben, bir kadını, her nikah ettikçe; otuz seneye kadar, işte o, boştar;
eğer eve girersem.» dese ve mülkünde de, bir karısı olsa; sonra da, başka bir
kadın n:kâhla-sa, bilâhare, onların Udsİni de boşasa; sonra ikisini de yeniden
nikâhlasa ve sonra da eve girse; bu kadınlardan, her birisi, üçer talâk boş
olur. Bu talâklardan biri, önceki boşaması sebebiyle, ikisi de yemini sebebiyle
vâki olur.
Şayet koca, onîan
boşaymca, tekrar nikahlamadan eve girse ve sonra .da, bu kadınları nikâhlasa,
yemininden dolayı, bunlardan her biri, biter talâk boç olur. Muhıyt'te de böyledir.
Bir kimse : «Bu eve
her girdikçe ve filânla konuştukça; karılarımdan birisi boştur.» dedikten
sonra, u eve, birkaç defa girse ve o adamla da, bir defa konuşsa; karısı ancak
bir talâk boş olur.
Şayet, bu kimse :
«Ben, bu eve her girdikçe; eğer, filânla konu şursam; artık, sen boşsun.»
dedikten sonra o eve üç defa girse de, adamla bir defa konuşsa; karısı, üç
talâk boş olur.
Şayet, koca : «Her
kadını aldıkça; aonra da her eve girdikçe; işte o boştur.» dese ve o kadını üç
defa nikahladıktan sonra, bir defa, eve girse; bir talâk vâkir olur. Eve, bir
daha girse bir talâk daha; bir daha girse bir talâk daha boş olmakla; bu
durumda üç talâk vâki olmuş bulunur.
Bu, zikredeceğimiz şu
mes'elenin benzeridir :
Bir kimse, karısına :
«Hurma ve cevizi her yedikçe, artık, sen boşsun.» dedikten sonra, üç adet hurma
ve bir adet ceviz yese; ancak bir talâk vâki olur. Bir ceviz daha yese; diğer
bir talâk daha vâki olur. Üçüncü cevizde de üçüncü talâk vâki olur. Böylece de,
üç talâk tamamlanır. Cami-i Kebîr Şerhi'ndc de böyledir.
İbn-i Semâa, şöyle
demiştir :
— Ben, İmâm Ebû Yûsuf
(R.A.)'ün, şöyle buyurduğunu işittim :
Bir kimse, karısına :
«Bu eve, her g;rdikçe; filanla her konuştukça; artık, sen, boşsun.» derse; bu
lafızda, iki şart vardır. Burada, te harfi, ceza içindir.
Bir kadın, eğer, Önce,
eve üç defa girer;- sonra da filanla, bir defa konuşursa; üç talâk boş olur. Ve
eğer, eve bir defa girer; sonra da, filanla, üç defa konuşursa; kadın yine üç
talâk boş olur. Bedâi'de de böyledir.
Ve eğer : Eve her
girdikçe, artık, sen boşsun; eğer filanla konuşursam dedikten sonra, defalarca
eve girse; sonra da defalarca, konuşsa, yemininin tamamında, hânis olur.
Ve eğer : «Her karı
aldıkça, eğer eve girersem; işte ö, boştur.» dese ve defalarca evlenip, eve de
bir defa girse; karısı, üç talâk boş olur. Bahru'r - Râik'ta da böyledir.
Bir kimse : «Şu köyde,
durdukça, her kadın nikahladıkça; işte o, boştur.» dedikten sonra, o köyden,
bir kadın çıkararak nikâhlasa, bu kadın, boş olmaz.
Keza : «Bu köyden, ona
çıkarmazsam ve bu köyden başkasını da nikâlamazsam...» dese; yerini bozulmaz.
Şayet, bu şahıs : «Bu
köyden, nikahlayacağım her kadın» der ve o köyden de bir kadın nikahlarsa; —
nasıl nikahlarsa nikâhlasın — kadın boş olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bir kimse : «Benim Buhârâ'da
olan, her kanm boştur.» dese; sahih olan, o şahsın, Buhârâ'da nikâh eylediği
kadım, murâd etmiş olmasıdır.
Bundan dolayısıdır ki
âlimleri : «Bu şahıs, Buhârâ'dan başka bir yerde, bir kadın nikahladıktan
sonra, onu Buhârâ'ya naîdetse; o da, orada bulunanlarla beraber olsa; bu kadın
boşanmış olmaz.» demişlerdir. Sahih olan budur. Hülâsa'da da böyledir.
Henüz cima, etmemiş
bulunduğu, bir karısı olan, şahıs: «Benim her karım ve otuz yıla kadar alacağım
her kadın, eğer şu eve girersem; işte o, boştur.» dedikten sonra, bir kadın
olsa; ve onu da yanında olanı da boşasa; sonra da, otuz senenin içinde, her ikisini
de geri alsa.; müteakiben, o eve girse, önceki kadın, yemini sebebiyle, iki
talâk boş olur. Ona îkâ eylediği talâkla birlikte bu kadın, üç talâk boş olur.
Yeni kadın ise, yemini
sebebiyle bir talâk boş olur. Ona ika eylediği talâkla birlikte, bu kadın, iki
talâk boş olmuş olur.
Şayet koca, onları,
birinci defa boşamasında, onları nikahlamadan önce eve girmiş, sonra da onları
nikahlamış olsa, önceki ka-dm, kocanın «nikahlarsam» yemini ile, bir talâk boş
olur. Yeni kadın ise, boş olmaz. Muhıyt'te de böyledir.
Bir kimse :
«Nikahladığım her kadtn, işte o, boştur ve filânı karım.» veya «Karılarımdan
her biri, eve girerse; işte o, boştur
ve filâneyi de şimdi boşadım» dedikten sonra, o kadın, iddetî içinde iken, eve
girse, bir talâk daha boş olur.» Zahîrîyye'de de böyledir,
Bir kimse :
«Nikahlayacağım her kadın veya otuz yıla kadar nikahlayacağım her kadın eğer
filanla konuşursan boştur.» dese, o şahısla konuşmadan önce bir kadını, bir
kadını da, konuştuktan sonra nikâhlasa, bu müddet içinde nikahladığı her kadın
boş olur. Şayet yemin, vakitli olmamış olmasaydı; şöyleki : Bu şahıs : «Evleneceğim
her kadın filan adamla konuşursam; işte, boştur» dese, o adamla konuşmadan
önce, bir kadın nikahlarsa,
konuştuktan
sonra da bir kadın
nikahlasa, konuşmadan önce nikahladığı kadın, boş olur. Konuştuktan sonra
nikahladığı kadın ise, boş olmazdı.
Bir kimse : «Eğer
filânla konuşursan, nikahlayacağım her kadın, işte o, boştur.»
dese;.konuşmadan Önce nikahladığı kadın, boş olmaz.
Yemin, mutlak veya
muvakkat olsun; eğer koca, talâkın vukuuna niyyet, etmişse, bu şahsın o kimse
ile konuşmadan önce nikahladığı kadın hakkında da niyyeti sahih olur. Fetâvâyi
Kâdîhân'da da böyledir.
Bir kimse :
«Nikahlayacağım her kadın, eve girersem işte o boştur.» dryerek, sonraki
cümleyi öne geçirse; eve girmeden önce nikahlamış olduğu kadın, boş olmaz; eve
girdikten sonra nikahladığı kadın ise, boş olur. Eve girmek, münakıdenin
şartı, Önceki şart ise yeminin şartı olur. Bu, sanki : «Eğer eve girersem;
artık nikah edeceğim her kadın, işte o, boştur.» demek gibidir.
Eğer, koca : Sahip
olduğum her kadın, eğer, o eve girersem işte o, boştur.» der veya eve girmeyi
öne alırsa; bu söz, sahip olduğu kadına ait olur; sahip olacağına ait olmaz.
Fakat, istikbâle niyyet ettiğini söylerse, bu sözü kabul edilir. Bu durumda
zahire itibar edilerek, mülkünde olan kadın, boş olduğu gibi, bu ikrarı sebebiyle,
mülkünde olacak olan, kadın da boş olur. Kâfî'de de böyledir.
Nevâdir'de tbn-i
Sernâ'a, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)un, şöyle bu-3oırduğunu rivayet etmiştir :
Bir kimse :
«Nikahlayacağım her kadın, sevik içerse; işte o, boştur.» veya «Sarı elbise
giyen, nikâh edeceğim her kadın, işte o, boştur.» dese, bu söz, nikahlandıktan
sonra sevik içecek veya sarı elbise giyecek kadına aittir. Ancak, bu şahsın
niyyetinde, «nikahlan* madan önce» de varsa, o müstesnadır. Zehıyre'de de
böyledir.
Bir kimse, karışma :
«Hayatta olduğum müddetçe, nikahlayacağım her kadın; işte, boştur:» der ve
nikahının altında bulunan bir kadını tekrar nikahlarsa; yemini bozulmaz. Yani,
o kadına talâk vâki olmaz. Bu sözü o kadından başkası için geçerlidir. Füsûlü'I
-Üsterûşnî'de de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Senin isminde nikahlayacağım her
kadın boştur.» dedikten sonra, o kadını boşayıp tekrar nikahlasa, o
kadın boş olmaz. Bu sözü ile, o kadım
niyet etmiş olsa bile hüküm böyledir.
Bu, şunun gibidir:
Bir koca, karısına :
«Senden başka, nikahlayacağım her kadın, işte o, boştur.» dese, her ne kadar bu
kadını niyyet etse bile, bu durumda, o kadın boş olmaz.
Dört karısı olan bir
kimse : «Benim, her karım, boştur. Şu eve birisi girdiği zaman.» dedikten
sonra, onlardan belli birini bâin bir talâk boşar ve o kadın iddeti içinde, o
eve girerse, hepsi boş olurlar.
B'r kimse, nikâhı
altında bulunan kadınlara niyyet ederek : «Benim, her karım boştur.» dese;
kanları boş olur.
Bu şahsın, bundan
sonra nikâhliyacağı kadınlara bir adam «şu işi yaparsan benim her karım
boştur.» derse ; —bu sözünden dolayı — talâk vâki olmaz.
Evli bulunmayan bir
şahıs : «Şu işi yaparsam; benîm, her karım boştur.» der ve bu sözü ile, bundan
sonra nikahlayacağı kadınlara niyyet ederse, bu niyyeti sahih olur.
Bu söz, o şahsın : «Şu
zamana kadar, benim olacak, her kadın boştur.» demesi gibidir. Şemsü'I - İmâm
Mahmûd, bu görüşü be-n'msemiştir.
Nfecmü'd - Dîn ise: «O
şahsın, bu niyyeti sahih olmaz.» demiştir,
Seyyidü'l - İmâm da :
«Biz, evvelki kavli alırız.» demiştir. Fü-sûlü'l - Üsterûşnî'de de böyledir.
İmâm Muhammet! (R.A.)
şöyle buyurmuştur :
Bir kimse, ana ve
babasına : «Siz bayatta olduğunuz müddetçe, ben alacağım her kadını, boşadım.»
dedikten sonra, onlardan biri ölse; bu şahsın yenrni, geçersiz olur. Sahih plan
da budur. Serah-sî'nin Muhıytı'nde de böyledir.
«Nikahımın altma giren
her kadın, işte o, boştur.» diyen kimse, «Nikahlayacağım her kadın, işte o,
boştur.» veya «Bana helal olan her kadın, boştur.» demiş gibi olur. Hulâsa'da
da böyledir.
Nikahlayacağı her
kadının talâkına yemin etmeyi bilen; fakat yeminin ona, oluşacağını b;lmeyen
bir kimse, böyle yemin ettikten sonra, bir kadın nikahlasa; yemini
geçerli-olmaz. Çünkü şek (= şüphe) yeminin sıhhatine mânidir. Şek ile yemin
edilmez. Fe~ tâvâyi Kâdîhân'ıda da böyledir.
Bir kimse : »Fatma'yı
nikahlamadan, alacağım her kadın, işte o, boştur.» der; Fatma, vefat ettikten
veya gaip olduktan sonra, bu şahıs, bir başka kadın nikahlarsa; Fatma'nın gaip
olması halinde, o kadın boş olur; ölmesi hâlinde ise, boş olmaz.
Bir kimse, karısına :
«Nikahlayacağım her kadının, gerçekten onun, talâkını, sana, bir dirheme
sattım.» dedikten sonra başka bir kadın nikâhlasa; yanındaki kadın, İse, onun
nikahlandığını öğrenince; »Kabul ettim.» veya «Onu boşadım.» veya «Onun
talâkını, satın aldım.» dese, bu adamın, sonradan aldığı kadın boş olur.
Fakat, önceki kadın;
kocası, diğer kadını nikahlamadan önce : «Kabul ettim.» derse; bu kabulü, sahih
olmaz. Çünkü, bu kabul, îcâp kabûlü'dür. Bahru'r- Râık'ta da böyledir.
Bir kimse :
«Nikahlayacağım her kadın, boştur.» dedikten sonra, fâskl nikahla; birkadm
nikâhlar; bundan sonra da, sahih nikâhla bir kadın alırsa; bu kadın boş
olur. Fetâvâyi Kübrâ'da da
böyledir.
«Nikahlayacağım her
kadın, boştur.» diyen bir kimseye, başka bir şahıs, sonradan, bir kadın
nikâhlasa; koca olacak şahıs da, buna, bilfiil' icazet verse (Meselâ : Kadının
mehrini gönderse veya benzeri bir şey yapsa) talâk vâki olmaz. Ancak, koca
olacak kimsenin, ibareyi kadına intikâl ettirmesi, bir vekil tayin etmesi hali
-müstesnadır.
Müntekâ'da şöyle
zikredilmiştir :
Bir kimse : «Eğer
filâneyi nikahlarsam; işte o, boştur. Ve eğer, bîr şahsa, beni nikahlamasını
emredersem; işte o, boştur.» demesine rağmen, bunu bir şahsa söyler (=
emreder), o da, buna, bir kadın nikahlarsa, bu kadın boş olur. Ancak bu şahıs,
söylemeden, ona, başkasının nikahladığı kadın boş olmaz. Bundan sonra, söylese
b:-lc, durum değişmez.
Bir kimse, bir başka
kimseye, halen karısı oîanbir kadını kas-dederek : «Filâneyi, bana nikâhla.»
dese; bu karısı, boş olur.
Veya, bu şahıs :
«Filâneyi nikahlarsam.,.» yahut «Filâneyi, bana nikahlamasını, bir şahıstan
istersen; işte o, boştur.» dedikten sonra; bunu, bir şahıstan ister; o da, o
kadını nikahlarsa; kadın boş olmaz.
İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)
şöyle buyurmuştur :
Bir kimse : «Eğer,
filâneyi nikahlarsam veya onu nişanlarsam; işte o, boştur.» dedikten sonra, onu
nişaniar ve nkâhlarsa; bu ka-dın boş olmaz.» buyurmuştur.
Ancak, önceki
mes'elede, emirden önce; bu nıes'elede de nişandan önce, nikahlarsa; talâk
vâki olur.
Meselâ : Bu şahıs, o
kadına, iki kişinin huzurunda, — emirden veya nişandan önce— : «Seni, bin
dirheme nikahladım.» der; kadın da, kabul ederse; bu durumda, talâk vâki olur.
Fethu'l - Kadîr'-de de böyledir. [32]
Bir kimse, talâkı
nikâha izafe ederse; nikâhtan hemen sonra, talâk vâki olur.
Meselâ : Bir şahsın,
bir kadına : «Eğer, seni, nikahlarsam; artık, sen boşsun.» demesi; veya :
«Nikâhlıyacağım her kadın; artık, o boştur.» demesi, böyledir.
Keza, izâ ve meta
edatlarının lafzı, bir şehre, bir kabîleye veya bir vakte tahsis edip etmemesi
de müsavidir. Bu, şarta izafe edilirse; şartın akabinde, bil-ittifak talak
vâki olur.
Bir kimsenin, karısına
: «Eğer, eve girersen; artık, sen, boşsun.» demesi gibi... ,
Talâkı izafe etmek,
ancak, yemin eden kimsenin, talâkı izafe ettiğine sahip olması veya onu
mülküne izafe etmesi hâlinde sahih olur; aksi takdirde, sahih olmaz. Tezevvüc
veya mülke izafe etmesi gibi...
Bir kimse, yabancı bir
kadına : «Eğer, eve girersen; artık, sen boşsun.» dedikten sonra, o kadını
nikâhlasa ve kadın da eve girse; boş olmaz. Kâfî'de de böyledir.
Bir kimse : «Yatakta,
onunla (karısı ile) cem olan, her kadın boştur.» dedikten sonra; başka bir
kadın nikâhlasa, talâk vâki olmaz.
Bir kimse : «—Başka
bir kimsenin— bana nikahlamış olduğu kadının, yarısı boştur.» dedikten sonra;
başka bir kimse, ona, onun emri ile veya emri olmadan,, bir kadın nikâhlasa,
talâk vâki olmaz.
Bir kimse,
nikahlamadan boşadığı, bir kadını — talâkı nikâha izafe ederek — nikâhlasa;
talâk vâki olmaz. Fetfaul - Kadîr'de de böyledir. [33]
Talâkı, sarih şarta
bağlamak, şart harfini zikretmektir. Bu, belli olsun veya olmasın, kadında
müessir otur.
Ta'hk, şart manasınadır
ki, hu belli olmayanda amel eder.
Bir kimsenin:
Nikahlayacağım kadın, işte o, boştur, demesi gibi..:
Bu, belli olanada amel
öder.
B;r kimsenin:
Nikahlayacağın? şu kadm; işte o, boştur, demeci gibi... ki, bu adam, bu kadını
nikahlasa, talâk vâki olmaz. Mira-;ü'd- Diraye'de de böyledir.
Şart, eğer cezadan
sonra; olursa fe harfi söylenmezse bile ceza İle şartın arası, susmaka
ayrılmazsa; ta'lik sahih olur.
Görüldüğü gibi, bir
kimse karışma; sen boşsun; eğer, eve gi-rerser, deyince, talâk, eve girmeye ta'lik,
ediliyor. (bağlanıyor.) Halbuki, burada, fe herfi söylenmemiştir. Ve bu, ceza ile şartm
.arasının, susrrakla
açılmaması halindedir.
Eğer, şan, cezaya
takdim ediür (şart, cezadan Önce söylenirse) ;ceza da isim olur ve fe harbi
ile söylenirse; şart ile tealltk eder.
Bir kimsenin, karısına
: Eğer eve girersen; işte sen boşsun. demesi gibi... Burada, talâk, eve girme
şartına bağlanmış oluyor.
Eğer bir kimse,
karısına; Eğer, sen, eve girersen; boşsun, dese; talâk o anda vâki olur.
Bu şahıs: Ben bu
sözümle, taVk kastedtim. dese bile, hüküm bakımından, bu sözüne itibar edilmez.
Diyanetçe ise, durum, kendisi ile Ailahu Teâlâ arasındadır.
Ceza, fiil cinsinden
olunca; bu ya gelecekte yapılacak bir fiil (—iş) veya geçmişte yapılmış olan bir fiil olur. Bu
durumda, ceza, fe harfi olmaksızın,
şarta taailuk eder, ve bu
asıl üzere bina edilir.
Bir kimse,
karısına : Eğer eve girersen;
sen boşsun, dese; kadın, o anda boş o1ur.
Kocanın: Ben ta'lik
kasdettim. demesine, asla itibar edilmez. Cami, isimli kitapta da böyle
zikredilmiştir.
Alimlerimizden
bazıları, bu durumda : Kocaya : Nasıl niyyet ettin? diye, sorulur. Eğer o ; fe
harfini gizleyerek... derse; bu niy-yetine, asla itibar olunmaz. Ve eğer;
Takdim - te'hir ile... derse niyyeti sahih olur. Hüküm, kendisi ile Ailahu
Tealâ arasındadır, demişlerdir.
Keza, bir şahıs,
karısına: Artık, sen eve girersen, boşsun, demiş olsa; kadın, o anda, boş olur.
Bu durumda, kocanın,
ta'lik kasdetmesi ise, kendisi ile Ailahu Teâlâ arasındadır.
Koca, karısına, eğer:
Sen boşsun; eğer eve girersen, derse; yine o anda, talâk vâki olur.
Bu durumda da,
kocanın, ta'lik kasdetnıiş olmasına, asla itibâr edilmez.
İmâm Mulıammed (R.A.),
bu hususta, bir şey söylememiştir-
K'oca, sözü ile, hâli
açıklamayı n'yyet etmişse; onun mânâsı: Sen, eve girdiğin halde, boşsun, demek
olur.
Ebû Hasan el -
Kerhî'nin şöyle dediği .naklonulmuştur :
Bu kimsenin,
niyyetinin sahih olması gerekir. Çünkü vav harfi böyle yerlerde, hâl için
kullanılır. Muhıyt'te de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Sen boşsun; eğer...» dese de, fazla bir şey söylemese; kadın, o anda, boş
olur. Bu İmam Muhammed (R. AJ'ne göre böyledir. İmâm Ebu Yûsuf tR.A.)'a göre,
bu kadm, boş olmaz. Muhammed bin Seleme de, bu görüşü almıştır. Fetâvâyı
Kâ-dîhan'da da böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Sen boşsun; sen girdin» demiş olsa, ta'lik olmadığı için, kadın, o anda boş
olur. Eğer koca, karışma : «Sen boşsun en dahalti.» dese ve hemzenin fethiyle
söylese; ta'âk, o anda, vâki olur. Bu, cumhurun kavlidir.
Koca, karışma : «Eve
gir; sen boşsun.') dese; bu durumda, t?-lâk, kadının girmesine, talik edilmiş
olur. Çünkü, hâl, şarttır.
Mesela, koca : «Bana,
biti dirhem ver ve ben boşsun» demiş olsa; kadın bin dirhemi verince, talâk
vâki olmaz. Fethu'I Kadîr'de de böyledir.
Eğer, koca : «Sen
boşsun» der; sonrada : «Eğer, eve girersen..." derse; gerçekten kadın,
boş olur. Koca talik niyyet etmiş clsa bile, bu niyyeti, asla sahih olmaz.
Muhıyt'te de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Sen boşsun; eğer, sema üzerimizde oldu ise,» veya «Sen boşsun; bu, gündüz oldu
ise.» veya ikisine gecede ikiniz : «Bu gece, oldu ise» dese; karısı, o anda
boş o]ur. Çünkü, bu şarta ta'lık değil, tahkıkdır. Çünkü, şart, o anda olmayan
şeydir. Bu "söylenenler ise, o anda mevcut (— var olan)
şeylerdir.
Bir k'mse, karısına :
«Eğer, deve, iğnenin deliğine girerse; artık, sen boşsun.» dese, talâk vaki
olmaz. Çünkü o adamın garazı onu muhal (= olması mümkün olmayan) işe talik
etmektir. Bedftl'de de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Eğer, sen, kesemden aldığın dinarı, bana geri vermezsen; artık, sen boşsun.»
dese; şayet, dinar kesede duruyorsa; karısı, boş olmaz. Fetâvâyi Kâdîhân'da da
böyledir.
Sarhoş bir kimse,
evinin kapısını, çalsa; kapı, ona açılmasa; bu şahıs, karısına : «Eğer, bu
gece, kapıyı açmazsan; artık, sen boşsun.» dese ve evde de, hiç kimse
bulunmasa; böylece, sabah olana kadar, kapı açılmasa, talâk vâki olmaz. Nehnı'l
- Fâik'ta da böyledir.
Bir kimse, hayız olan
karısına : «Eğer hayız olursan...» veya hasta olan karısına : «Eğer hasta
olursan...», «artık, sen boşsun.» dese; kadın, gelecekte, hayız ve hasta
olunca; boş olur.
Koca, hâli hazırdaki,
hayzı ve hastalığı niyyet ederse; ratık, niyyeti ne ise, o vâki olur.
Bir kimse, hayizlı
olduğunu bildiği karısına : e Eğer, yarın hayız olursan; artık, sen boşsun.»
dese; talâk, kadının bu hayzmda vâki olur.
Koca, karısının,
hayızlı olduğunu bilmiyorsa ve kadının hayız hâli, şafak yeri ağarana kadar
devam ederse; bu durumda da kadın, boş olur.
Keza, bir koca, sıtma
tutan veya başı ağrıyan karısına; bu hallerde iken : «Eğer, sıtman tutarsa...»
veya «Başın ağrırsa...», «artık, sen, boşsun.» derse; bu da, yukarıda hayızlı
kadın hakkında söylediğimiz gibidir.
Şayet, bir koca,
sıhhatli karısına : «Sıhhatli olursan; artık, sen boşsun.» derse; koca, susar
susmaz —yani, o anda— talâk vâki olur.
Keza, bir koca, gören
ve işiten karısına : «Eğer, görürsen...» veya «Eğer, işitirsen...», «... artık,
sen boşsun.» derse; talâk, o anda, vâki olur.
Fakat, «ayakta
durmak», «oturmak», «binmek» ve «sakin olmak» gibi haller, yeminden sonra, bir
müddet beklemek üzere, talâkın vukuuna sebep olabilir.
«Girmek» sö?ü ise, bu
fiil meydana gelince, —talâk konusunda — geçerlidir.
«Çıkmak» da, böyledir.
—talâk— ancak, ilerideki «çıkma» da söz konusu olabilir.
«Gebelik» de,
böyledir.
Bir kimse, hâmile olan
karısına : «Eğer sen, hâmile olursan...» derse; bu, ileride olacağı, hamilelik
için geçerlidir.
«Dövmek», «yemek» ve
benzeri de, yeminden sonra olacaklar için geçerlidir. Muhıyt'te de böyledir.
Bir kimse, karışma :
«Sen boşsun; hayız olmadıkça» dese vcva «...Hâmile olmadıkça.» der; kadın da, o
sırada, hayızlı veya hâmile bulunursa; kadın, kocası; susar - susmaz, boş olur.
Sİrâcül - Vehhâc'da da böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Sen, boşsun; oruç tuttuğun gün» derse; kadın, oruç tuttuğu gün, güneş
batınca, boş olur. Kâfî'de de böyledir.
Bir koca, karısına :
«Oruç tuttuğun zaman, boşsun.» derse; kadın, niyyet edip, bir saat oruçlu
durursa, boş olur. Nihayette de böyledir.
Bir koca, karısına :
«Hayız olduğun zaman; artık, sen, boşsun.» dese; kadın; kan görünce, bu kan,
üç gün devanı etmedikçe, boş
olmaz. Çünkü, üç günden aşağı olan kân, hayız kanız olmaz. Kadın, hayız olduğu
saatten itibaren tam üç gün, kan görürse; talâk vâki olur. Hidâye'de de
böyledir.
B'r kimse.; karışma :
«Hayız olmakla, hayız olduğun zaman; artık, sen, boşsun.» dese; hayız son
bulana kadar, talâk vâki olmaz. Yâni, kadın, hayızdan temizlenmedikçe, talâk
vâki olmaz.
Böylece, on gün
tamamlanmadıkça; veya hayız müddeti olan, on gün geçmedikçe; veya Jıayiz
kesilip kadın gusletmedikçe, veya gusüi makamına kâim olmadıkça müddet, on
günden aşağı olunca, ta1âk vâki olmaz. Gâyetü's Sürüçî'de de böyledir.
On gün geçtikten
sonra, kadın : «Ben hayız oldum ve temizlendim.» dese, yalan söylemiş olur ve
bu durumda kadın boş olur.
Bir ay geçtikten
sonra; kadın : «Ben hayız oldum ve temizlen-d:m.» dese; sonra yeniden bir hayız
olsa ve : «Ben, şimdi hayız oldu.» dese, bu sözü kabul edilmez. Fakat,
temizlendiği zaman; talak vâki olur. Çünkü, o, haberi tehir etmiştir. Veya
müttehem olmuştur. Kâfî'de de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Yarını hayız olduğun vakit; artık, sen boşsun.» dese; hayız, olup,
temizlenmedikçe; talâk vâki olmaz.
Keza, koca : «Altıda
bir veya üçte bir hayız olmadıkça; sen, boşsun.» dese yine böyledir.
Koca : «Yarım hayız
olduğunda; artık, sen boşsun.» dese; kadın, eğer, hay/mm son yarısında ise,
talâk vâki olmaz. Bu kadın, temizlenmedikçe, hayzı devam eder.
Bu koca, karısına :
Hayız olduğun zamanda ve temizlendiğin zamanda; artık, sen boşsun.» dese; iki
talâk vâki olur. Bedâi'de de böyledir.
Bir kimse, karışma :
«Yarım hayız olduğun zaman artık sen boşsun; hayız olmakla hayız olduğun vakit;
artık, sen boşsun» dese, kadın, hayız olup temizlenince; iki talâk boş olur.
Câmt-i Ke-bir'de de böyledir.
Bir koca, karısına :
«Eğer günün yarısı, hayız olursan; artık, sen boşsun.» dese, yarım gün hayız
olması sebebiyle, talâk vâki olur. Itâbiyye'de de böyledir.
Bir koca, karısına :
«İki defa hayız olduğun zaman; artık, sen, boşsun» dese, birinci hayzını
başkasının mülkünde; ikincisini de kendi mülkünde olsa; kadın, boş olur.
Keza, koca : «Eğer,
onu, ikinci hayzından temizlenmeden bir saat Önce, nikahlarsam, veya
temizlenmeden-Önce, kan kesildikten sonra nikahlarsam...» dese; onun, âdeti de,
on günden aşağı olsa, gusl eylediği veya üzerine talâk vakti geçtiği zaman,
kadın boş olur. Bahru'r - Râık'ta da böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Bir defa, hayız olduğun zaman; artık, sen boşsun. İki defa hayız olduğun
zaman; artık, sen boşsun.» dese; kadın da, iki defa hayız olsa; iki talak vâki
olur. Bu kadının birinci defa hayız olması, birinci yeminde, şartın kemâlidir.
İkincide de, şartın bir kısmıdır.
Eğer, koca : «Bir defa
hayız olduğun zaman; artık, sen boşsun.» sonra da : «İki defa hayız olunca;
artık, sen boşsun.» dese, kadın da, bir defa, hayız olsa; birinci yemin
sebebiyle, bir talâk vâki olur. ikinci yemin sebebiyle, eğer bundan sonra, bu
kadın iki defa hayız olmaz ise, talâk vâki olmaz. Bundan sonra : «Ben, onunla,
birinciyi kasdettim.» dese; bu sözü, diyanetçe kabul edilir; hüküm bakımından
kabul edilmez.
Bakkâlî'de şöyle
zikredilmiştir :
Bir kimse, karısına;
«Sen hayız olunca; artık, sen boşsun» dese ve sonrada : «Her iki defa hayız
olunca; artık, sen boşsun.» dese; birinci yemini sebebiyle bir talâk vâki
olur. İlki sona erip, diğer hayzı olunca da başka bir talâk vâki olur.
Muhıyt'te de böyledir,
Kan - koca arasında,
şartın meydana gelip gelmediği hususunda ihtilâf çıkarsa; kocanın sözü
geçerlidir. Ancak, kadının burhan getirmesi hâli müstesnadır.
Kocanın, — kadın
tarafından açıklanmayınca — bilemeyeceği hususta da, söz, kadının sözüdür.
Bir koca, karısına :
«Hayız olursan; artık, sen ve filâne boştur.» veya «Eğer beni seviyorsan;
artık, sen boşsun ve filâne de boştur.') der; kadın da : «Ben hayız oldum.»
veya «Seni seviyorum.» derse; yalnız, bu kadın, boş olur.
Ancak, bu kadın, hayız
olur ve bu durumunu haber verirse; sözü kabul edilir. Bu kadının hayzı
kesilince, sözü kabul edilmez.
Bir kimse, karısına :
«Eğer bir defa hayız olursan...» dese, o hayzı takip eden, temizlik Kâlinde,
sözü kabul edilir. Çünkü, o şarttır. Kocası, onu yalanlarsa; ondan Önce veya
sonra kabul edilmez. Fakat, koca, inanırsa kadının kuması da boş olur.
Tebyîn'de de böyledir.
Bu, kocanın, karısının
hayizb olduğunu, bilmediğ,i zamandadır. Fakat, kocası, onun hayızlı olduğunu
bilirse, bu durumda diğer kadın da boş olur. Cevhereltü'n - Neyyire'de de
böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Eğer, sen hayız olursan; artık, kölem hürdür ve kuman da boştur.» dese, karısı
da : «Ben, hayız oldum» cevabım verince; koca, onu yalanlasa; köle hür olmaz;
kuma da, boş olmaz.
Şayet, koca, karısını
tasdik (= sözünün doğruluğunu kabul) eder; kan da, üç gün devam ederse; bu
durumda, köle hür, kuma da boş olur.
Bu kadın, hayız halini
görmez; koca, diğer karısına cima etmekten; köle de, hizmetten men üdilir.
Keza, kendisine cima'
edilmemiş bulunan kuma, bir başka koca ile nikâhlansa; hayız kanı ise, üç gün
devam etse; bu kadının nikâhı caiz olur.
Üç günden önce,
kadının, hayız kanının .sona ermesi hakkında, kadının sözüne itibar edilir;
devamı hususunda da, kadının sözü muteberdir.
Kadın, eğer, üç gün
içinde : «Kan kesildi.v der ve kocası da, ona inanırda, köle, hür olmadığı
gibi, kuma da, boş oimaz. Bu kumanın, başka b'r kocaya varamsi da, bâtıl ( — geçersiz) olur.
Üç gün geçtikten
sonra, kadın ; «Hayzın, üç günün içinde kesildi.» der ve bunu da, kocası kabul
eder; takat, köle ile kuma, ved ve inkar ederek, kabul etmezlerse; kölenin ve
kumanın sözü muteber olur. Bu durumda, kumanın, diğer kocaya nikâhlanması da,
caiz olur.
Eğer, kadın : «Hayız
oldum.» der; kocası, ona inandıktan sonra da : «Temizlik kandan, on gün önce
idi.» derse; sözüne inanılmaz.
Ancak : «Hayır, belki
de, yirmi gün, ünce idi.» derse, sözüne itibar edilir. Kâfî'de de böyledir.
Bir kimse, iki
karısına : «İkiniz, hayız olduğunuz zaman; boşsunuz.» dese; ikisi de : «Hayız
olduk.» deseler, eğer koca onlara inanırsa; ikisi de boş olur.
Şayet, inanmazsa,
ikiside beş olmaz.
Eğer, birine inanır;
diğerine inanmazsa; sözüne inanmadığı kadın, boş olur. Sözüne inandığı kadın,
boş olmaz. Çünkü, inanmadığı kadın hakkında, şartın kemâli bulunmaktadır.
Şöyleki : O iki kadından, her biri, nefsinden haber verici, arkadaşı üzerine de
şe-hâdette bulunucudnr. İşte bu nefsine karşı manıcı, diğerine kajşş
inanmayıcıdır.
Koca, onlardan birine
inanınca; inanmadığı kadın hakkında iki
şart bulunmuş oluyor
ki, bunlar : Nefsinden vermes" ve
arkadaşını tasdik etmesidir.
Fakat, kendine
inanılan kadına gelince; onda, bu iki sarftan birisi bulunmaktadır.
Bir kimse, iki
karısına : «İkiniz, bir defa hayız olduğunuz zaman; artık, siz boşsunuz.)) veya
: «İkinizde, bir çocuk, doğurunca; artık, boşsunuz.» dese; onlardan biri hayız
olsa veya birisi bir çocuk doğursa; soma da onlardan biri : «Ben hayız oldum.»
dese; eğer koca, ona inanırsa; ikisi de boş olur. Fakat, yalanlarsa; yalnız,
bunu söyleyen kadın, boş olur; arkadaşı boş olmaz.
Ancak, onlardan her
ikisi de : «Hayız oldum.» derse, kocaları isler inansın, ister inanmasın, her
ikisi de boş olur. Sirâcii'l Y;V hâc'da da böyledir.
(jç kaı ısı olan bir
koca, onlara : »Siz hayız olursanız; hepiniz boşsunuz.» dese; onlar da : «Hayız
olduk.» deseler; bu kadınlardan h'ç biri, kocaları; onlara inanmadıkça beş
olmaz.
Keza, koca, eğer
onlardan birine inanırsa; o boş olur. Eğer, ikisine inanır da; birine
inanmazsa; inanmadığı boş olur.
Şayet bu adamın, dört
karısı olursa; mesele, hal üzeredir. Yani, yine hiç biri boş olmaz. Ancak,
kocanın inandığı, boş olur. Eğer kocn, bir'ne veya ikisine inanırsa; onlar boş
olurlar. Fakat, üçüne inanır da birine inanmazsa, yalnız, o, inanmadığı kadın,
boş olur; diğerleri boş olmazlar. Tebyîn'de de böyledir.
Bir kimse, dört
karısına : «Siz, bir defa, hayız olursanız; hepiniz boşsunuz.» der; onlardan
biri : «Ben, hayız oldum.» der kocası da, bunu tasdik ederse, kadınların hepsi
boş olur.
Şayet koca : «Hep'niz
bir defa hayız oldukça; artık siz boşsunuz.» der ve onlardan her biri : «Ben,
hayız oldum» derse; kocaları onları yalanlasa bile, her biri, birer talâk boş
olur. Şayet koca, onlardan sadece; birine inansa; diğer üç kadın, ikişer talâk:
inandığı kadın ise, bir talâk ^ş
olur.
Şayet, koca, bu
kadınlardan, ikisini tasd'k ederse, tasdik ettiği kadınlar ikişer talâk;
yalanladığı kadınlar ise, üçer talâk boş olur.
Eğer, koca, bu
kadınlardan üçnü, tasdik ederse; tasdik olunanlar hakkında, üç hayzm sübütu
sebebiyle, her biri, üçer talâk boş olurlar. Dört hayız ise, inanmadığı kadın
hakkındadır. Bahru'r -Râik'ta da böyledir.
Bir kimse, dâhil
olduğu karısına : «Her ne zaman, iki defa hayız olursan, artık sen boşsun,
dedikten sonra, kadın, iki defa hayjz olursa; bir talâk boş olur. Sonra, iki
daha hayız olursa; bir başka talâk daha vâki olur, sonra iki defa daha hayız
olursa; bir şey vâki olmaz. Çünkü; üçüncü şart tahakkuk etmeden birinci hayız
sebebiyle, iddet sona ermiş olur. Fakat, koca : «Bir defa hayız olunca, artık
sen boşsun» dedikten sonra «Her hayız oldukça artık sen boşsun» derse; kadın,
kanı görünce, bir talâk boş olur; temizlenince de, başka bir talâkla boş olur.
Serahsî'nüt Muhiyta'nde de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Eğer, seninle, sen temizlenene kadar hayız halinde cima cy'emezsen; sen,
boşsun.» dedikten ve kadın temizlendikten sonra : «Ben, sana, hayız halinde
cima' eyledim.» dese, kocanın sözü, geçerli olur; kadına, bir şey vâki olmaz
olmaz. Tatarhâniyye'de de böyledir.
Bir kimse, karısına:
«Hayız olduğun zaman; artık sen boşsun.» der; kadın da : «Hayız oldum.»
dedikten sonra, doğurursa; eğer, üç gün tamam olmadan önce, altı aylık, bir
bebek doğurmuş-sa; talâk vâki olmaz : Çünkü, bu durum, o kadının üç günden önce,
temiz olduğuna işarettir. Eğer, üç günden sonra, doğum olursa; kadın, bâin olur
ve çocuk kendine ilzam olur. Kadın, her ne kadar, hayız olmuş olsa bile, hüküm
böyledir.
Şayet, koca karısına
: «Sen, temizlenirsen; artık, sen boşsun.» der; kadın da: «Temizlendim.» dediği halde, kocası onu,
yalanlarsa; —kumasının haricinde ve onun nefsi hakkında tasdik eylese, — kuma
boş olur. Bundan sonra, kadın, «hayız müddetinin on gün olduğunu» iddia ederse;
sözüne inanılmaz.
tt Bir kimse, karısına
: «Seni, sünnet üzere, boşarsam; artık, filâne boş olsun.» dedikten sonra :
«Sen, sünnet üzere, boşsun dese kadında hayız olup temizlense, kocası ona
«hayız halinde ben sana cima' eyledim.» veya «hayız halinde seni boşadım» dese
kuması hoş olmaz; kocanın muhatabı olan kadın boş olur.
Şayet, koca, kumanın
talâkını, bu kadının talâkına bağlamış olsaydı, kuma da boş olurdu.
Fakat koca, bu sözü,
kadın hayız halinde iken söylerse, bu ka-dmada, talâk vâki olmaz. Itâbiyye'de
de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Eğer, sen, Allah'ın Cehennem azabı ile sana azab etmesini seviyorsan; artık,
sen, boşsun ve filâne, ve kölem, hürdür.» der; kadında : «Seviyorum.»
karşılığını verirse; bu kadın, boş olur. Diğer kadın boş olmaz ve köle de, hür
olmaz.
Bu, şu söz menzil
indedir : Koca : «Eğer, sen, beni seviyorsan» veya sevmiyorsan» ve «eğer, beni
kalburdan, seviyorsan; artık, sen boşsun» dese kadında : «Seni, seviyorum.»
dese, halbuki o kadın yalan söylemekte olsa; bu kadın, hükmen ve
diyân&tenboş olur. Bu, İmâm Ebû Hanîfe ("R.A.) ile İmâm Ebû Yûsuf
(R.A.)'a göre böyle dir.
Bİr kimse, karısına :
«Sen, boşsun; eğer, ben, şu şeyi seviyorsam.» dedikten sonra, ona :
«Sevmiyorum.» derse; bunu yalan yere söylemiş olsa bile, o, onun karışıdır.
Ona, cima' etme selâhiye-ti de vardır. Gerçek durumu kendisi ile Allahu Teâlâ
arasındadır.
Gerçeklen, muhabbetle
ta'lık, hayz ile talik gibidir. Bunların, şu iki noktadan başka ajTihkları
yoktur.
1-) Muhabbetle
: talik, bulunulan meclisle sınırlıdır. Çünkü, o, muhayyerliktir.
Meselâ : Kadın, o meclisten
kalksa da : «Ben, seni seviyorum.» dese talak vâki olmaz. Hayz ile talik ise,
sair taliki ar gibi kalkmakla bâtıl olmaz.
2-) Eğer,
kadın muhabbetle yapılan talik hakkında, verdiği haberde, yalancı ise, talâk
vâki olur. Hayz ile yapılan ta'lıkta, yalan söylerse; talâk vâki olmaz. O,
kendisi ile Allahu Teâlâ arasındadır. Tebyîn'de de böyledir.
O Bir kimse, iki
karısına : «Doğurduğunuz zaman» veya «İki çocuk doğurduğunuz zaman; artık,
ikiniz de boşsunuz» dese ve onlardan birisi, bir çocuk doğursa, bu kadınlardan
hiç biri, boş olmaz. Ancak, her ikis: de, birer çocuk doğururlarsa, boş
olurlar.
Bu, kocanın şöyle
demesi gibidir : '«Eğer, ikiniz iki hayz olursanız; artık, ikiniz de,
boşsunuz» dese de, birisi : «Ben hayız oldum.» dese; diğeri de hayız olmadıkça;
hiç biri boş olmaz.
Koca : «İkiniz, iki
çocuk doğurduğunuz /aman; boşsunuz.» dese, onlardan birisi, iki çocuk birden
doğursa; veya «ikiniz, iki hayız olursa; ikiniz de boşsunuz.» dese de, onlardan
birisi, iki hayız görse; İkisi de boş olmaz.
Bu kadınlardan her
biri, birer hayız görse; veya her biri, birer çocuk doğursa, ikisi de boş olur.
Bunlardan her birinin, ikişer çocuk doğurması şart kılınmamıştır. Mufuyt'te de
böyled'r.
Bir kimse, karısına :
«Çocuk doğurduğun zaman; artık sen boşsun.» der; kadın da : «Doğurdum.»
cevabını verir; kocası ise, onu yalanlar ve hamileleğini ikrar eylemczse;
hamileliği de açık olmaz; ancak, ebe onun doğum yaptığına şahitlik ederse; İmâm
Ebû Hanî-fe (R.A.)'yc göre, ebenin şehadeîiyle, hükmedilmez. İmâmeyn'in kavline
göre, ebenin şehadetiyJe, talâk vâki olur.
Bir kimse, karısına :
«Bir çocuk doğurduğun zaman; artık, sen boşsun.» dese ve kadın da, ölü bir
çocuk doğursa; kadın boş olur. Cevheretü'n - Neyyire'de de bdyledir.
Hâkim, Kâfide şöyle
buyurmuştur :
Bir kimse, karısına;
«sen, bir çocuk doğurduğun zaman; artık, sen, boşsun.» dese ve kadın, tam
teşekkül etmiş bir çocuk düşürse; bu kadın boş olur. Fakat, çocuk, tam teşekkül
etmemişse, kadın boş olmaz. Gâyetü'l - Beyan'da da böyledir.
Bir koca, karısına :
«İki çocuk doğurursan; artık, sen boşsun.» dese; kadın da, çocukların ilkini,
kendi mülkünde; diğerini-de, başkasının mülkünde doğursa; sonra da tekrar ilk
kocasına dön sc, boş olmaz. Şayet, öncekini başkasının mülkünde, sonrakini ise bu
kocasının mülkünde, doğurursa, boş olur. Serahsî'nin Muhiyt-ınde de böyledir.
Bir kimse; karışma :
«Eğer, oğlan doğurursan; bir talâk, kız doğurursan, iki talâk, boşsun.» dese,
kadın da, hem oğlan, hsm kız — birlikte— doğursa ve hangisinin önce doğduğu da,
bilinmese; hüküm yönünden, b'r talâk boş olur. İhtiyaten ise, iki talâk boş
olur. Bu kadının, iddetî de, bitmiş olur.
Bu çocuklardan,
lıangisi'nin Önce doğduğunun bilinmesi halinde bir tereddüt kalmaz. Bu
hususta, kan - koca arasında, bir ihtilaf çıkarsa; kocanın sözüne ihbar edilir. Tebyîn'de de
böyledir.
Eğer kadın, hünsâ
doğurursa, b:r talâk vâki olur. Hâli tc-beyyün edince, bir talâk daha vâki
olur. Bahru'z - Zâhir'de de böyledir.
Eğer kadın, bir oğlan
iki kız doğururda onlardan hangisinin önce doğduğu bilinmez ise, hükümde iki
Lalâk vâki olur. Tenezzühte üç talâk vâki olur. Eğer kadın, iki oğlan b'r kız
doğurursa : hükümde bir talâk, tenezzühte üç talâk vâki olur.
Bir kimse, karısına :
«Eğer, hamiin erkek ise; artık, sen bir talâk boşsun; eğer, kız ise; iki talâk
boşsun.» dese; kadın da bir c-kek bir kız doğursa; lalâk vâki olmaz. Çünkü,
hami, kül! için isimdir. Küll ise kız ve oğîan olmayacağından talâk da vâki
olmaz.
Koca, karışma ; «Eğer
karnındaki o şey oğlan ise...» demiş olsa, mes'ele hâli üzeredir. Çünkü mâ
kelimesi umûmidir.
Şayet; koca : «Eğer,
karnındaki...» demiş olsaydı; mes'ele hâli üzre, üç talâk vâki olurdu,
Tebyîn'de de böyledir.
Bir koca karısına :
«Her çocuk doğuıdukca; artık, sen boşsun.» demiş olsa, kadın da bir batında iki
çocuk doğursa; (şöyleki; çocukların arasında, altı aydan az mesafe varsa,)
önceki doğum sebebiyle, bir talâk vâki olur. İkincinin doğmasıyla da iddet
lamam olur. İkinci talâk vâki olmaz.
Eğer, bu kadın, üç
çocuk doğurursa; iki talâk vâki olur.
Eğer, bu kadın üç
çocuk doğurur da, her çocuk arasında altışar ay bulunursa; üç talâk vâki olur.
Ve bu durumda, kadın üç hayız müddeti iddet bekler.
Bîr koca, iki
karısına, eğer : «İknvz, her çocuk doğurdukça; artık, siz boşsunuz.» dese, bir
batında onlardan biri doğursa; sonra da'diğeri doğursa; sonra önceki, sonrada
diğeri doğursa böylece her biri ikişer çocuk doğursalar, birinci kadın iki
talâk boş olur ve ikinci çocukla, iddeti tamam oJur.
Diğer kadın, üç talâk,
boş olur ve ikinici çocuğuyla iddeti
tamam olur.
Şayet, her iki çocuk
arasında, altışar ay bulunsa ve iki seneye kadar fazla zaman olsa; birinci kadm
iki talâk boş olur. İkinci doğumu ile iddeti tamam olur. Ve iki çocuğun
nesebi, sabit olur.
Diğer kadm ise, bir
talâk boş olur. Önceki çocukla, iddeti tamam olur. İkinci çocuğun nesebi sabit
olmaz.
Bir kimse, hâmile olan
karışma : «Bir çocuk doğurduğun zaman; İki talâk boşsun.» dese; sonra da :
«Eğer doğuracağın çocuk, oğlan ise; artık sen, boşsun.» dese, kadın da oğlan
doğursa; bu kadın, üç talâk boş olur.
Şâyct : «Eğer
karnındaki oğian ise...» demiş olsa, mes'eîe hali ü/ıudir. Ve kadm, bir talâk
boş olur. Çünkü, yeminin şartı, kadının karnında olandır. Ve doğum sebebiyle,
karında olan, açıklanmış olduğu için talâk da, o zaman vâki oluyor; doğum
zamanı olmuyor. Gerçekten iddet, hamli vaz edince sona eriyor. Serahsî'nîn
Mu-hiytı'nde de böyledir.
Asl'da şöyle
zikredilmiştir.
Bir kimse, karısına :
«Her çocuk doğurdukça; artık, sen boşsun.»; «Erkek doğurduğun zaman; artık,
sen boşsun» dese, kadın da, erkek doğursa; iki yemini sebebiyle iki talâk vâki
olur. Muhıyt'-te de böyledir.
ft Şayet koca, kadının
talâkım, hamline ta'lik ederse, yemininden itibaren iki seneye kadar talâk
vâki olmaz. Kocası ile cima yapmadan önce, onun olmasının tasavvurundan dolayı,
kadmm is-ıibrâ eylemesi mendup olur.
NTehrul - Fâik'ta da böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Benim için hamile olmazsan; artık, sen üç talâk boşsun.» dese ve yemin
zamanından itibaren, iki seneden az zamanda, kadm bir çocuk getirse, talâk
vâki olmaz. Eğer, iki seneden, bir gün fazla müddetle, getirirse, kadm boş
olur. Eğer, yeminden sonra, kadın hayz olursa; kocası, hâmile olmaması ihtimalinden
dolayı, ona cima' etmez. Hayız olmasa bile, hamlim vaz edene kadar, kadına
yakın olmaması uygun olur. Fetâvâyi Kâdî-bân'da da böyledir.
Bir kimse, bir kadına
; «Eğer, seninle nişanlanırsam veya seni nikahlarsam; arlık, sen boşsun.1)
dedikten sonra, önce, nişan-lansa, sonra da, onu nikahlasa; kadın boş olmaz.
Eğer, nişanlamadan önce. nikahlarsa; (Me.sel;'ı : O kadım, bir başkası, bu
şahsa ni-kâhlasa; bu şahıs da, haber kendisine ulaşınca, unu kabul etse) ka^ dm
boş olur. Hulâsada da böyledir.
İmâm Ebû Yûsuf
(R.AJ'uıı, şöyle buyurduğu rivayet olunmuştur.
Bt kimse, sahip
olmadığı iki kadına : Eğer, ikinizde nişanlanırsam veya ikinizi nikahlarsam; artık,
ikiniz de, boşsunuz»» dedik-icn sonra, onlarla nişanlansa ve sonra da, onları
nikahîasa; ikisi de bos olma/.
Şayet, onları,
nişanlamadan, bir akidle veya iki ayrı akidle nl-kâhlasa; bu durumda, ikisi de
boş olur.
Şayet, önce birini
nişanlar ve onu nikahlar sonra da diğerini nişanlayıp, onu nikahlarsa; ikisi de
boş olmaz.
Eğer, bu şahıs birini
nişanladıktan sonra; ikisini, nikahlarsa, ikisi de boş olur.
Ve eğer, birini
nikahlar ve boşar; sonra da ikisini, nikahlarsa, ikisi de boş olurlar.
Muhıyt'te de böyledir.
Bu kimse, eğer, yemini
I arşça (\cy,\ başka bir dille) eder ve: «Eğer, llâne kadım nişanlarsam ..»
veya. : «Hangi kadın ki, onu nişanlarsam..." der ve bu sözü,.
«nişımlü.nrna.y.' manâsına gelirse; bu durumda, yemin akdolunmaz.
Fakat, bu sözün manâsı
ile, nikâh kasdecüldigi her yerde ise, yemin akdolunur. Bu şahsın, muradı da
nikâhsa, talâk vâki o!ur.
Bu lafı/.,
«nişanlanma» manâsına, kullanılınca, yemin akdolim-maz; «nikahlanma» manâsına
kullanılınca ise, yemin akdolunur vl — yukarıdaki söz üzerine— talâk vâki olur
Şayet, bu şahıs, bu
lafzın, «nikâh» manâsına geldiğini bilecek kadar, âril ise : «Ben, bu sözle,
nişanlanma kasdeyledim.» dese bi-
le; bu sözü, hükümce
tasdik edilmez. Diyanetçe ise, tasdik edilir. Zehiyre'de de böyle-dir.
B:r kimse : «Eğer
filâneh râ hahend ki könem.» dese bu nişanlanma olur.
Şayet : «Eğer zen
künem.» derse; bu söz : «Eğer bir kadın nikahlarsam." demek olur.
Bu şahsın : «Eğer zen
ârem.» demesi hususunda ise ihtilâf olunmuştur. Fetvâ'da : Bu zifaf dır.»
denilmiştir.
Şayet, bu kimse :
«Eğer dufteri filân mera dihendvîra talâk = Eğer, filan, kızını bana verirse;
artık, ona talâk var.» der ve onu da nikahlarsa; kadın, boş olmaz;
Bu şahıs : «Eğer vîrâ
bezeni d'hend bemen.» veya «dâdeh şeve d — Eğer onu bana zevce oTarak verirlerse
» dese, mes'ele hâli Üzeredir. Muhtar olan kavle göre, kadın boş olmaz.
ıVesefî'nİn Fetvasında
: . .
<'Eğer filân kâr
künem her zenikih behâhem havas ten ez men bitalak = Eğer fi]an işi yaparsam,
nişanlandığım her kadın, benden boştur.» dese ve o işi de yapsa, sonra da, o
kadım nikahlasa; kadm boş olmaz.
Fetâvâyi Suğrâ'da:
Bir kimse, nikâhlı
karısına: «Eğer, seni- nikahlarsam...» veya «Eser, seni karı edersem, artık,
sen boşsun." der ve onu nikahlarsa; talâk vâki olmaz. Fakat, onu ayırır;
sonra nikahlarsa, talâk vâki olur.
Ancak, nikâhı karısına
veya nikâhı kendisine helal olmayan bîr kadına : «Eğer, seni nikahlarsam;
artık, sen boşsun.» dese; sonrada, karısını boşayıp geri alsa; talâk vâki
olma?.
Bir kimse : «Eğer,
kocası olan b:r kadın nikâh edersem; işte o, boştur.» dese o kadm da,
kocasından bâin talâkla boşandıktan ronra, bu adam, o kadım, nikâhJasa; boş
olmaz MezîcTde de böyledir.
Bir kimse : «Filâne
iie zina edersem veya onunla nişanlanılsam
«Eğer, sana, zina
edersem; nikahlayacağım, kadın, işte o, boştur.» dedikten sonra, onunla zina
etse; sonra da, zina ett:ği kadını nikahlasa; bu kadm, boş olmaz. Hulâsa'da da
böyledir.
Bir kimse, ana ve
babasına : «Eğer, bana bir kadın nikahlarsanız; işte o, üç talâk boştur.»
-dese; ana-babası da, onun izni olmadan, onu bir kadınla, nikahlasalar, bu
kadın, boş olmaz. Fet-hu'I - Kadîr'de de böyledir.
ft Bir kimse, ana ve
babasına : «Eğer, beni, bir kadınla nikahlarsanız; artık, o boştur.» dese; ana
ve babası da, onu, izni ile, bir kadınla nikahlasalar; âlim'er : «Bu yemin,
sahih olmaz ve talâk da vâki olmaz.» demişlerdir.
Şeyhul - İmâm Ebû
Bekir Muhammed hin Fadl : «Bu yemin, sahih olur ve kadm boş olur.» denvştir.
Sahih olan da budur.
Bir kimse : «Filân'm
kızlarından, bir kadın nikahlarsam; artık, o boştur.» dese; bu sırada da, o
adamın kızı olmasa, fakat sonradan, bir kızı doğsa, bu adam da, o kızı
nikahlasa; âlimler : «Bu şahıs, yemininde hânis olmaz.» demişlerdir. Çünkü,
yemin vaktinde, kızın bulunması şarttı. Yeminden sonra olan, yenrne dâhil cim
az.
Bir kimse : «Kûfe'de
durdukça; eğer, bir kadın alırsam; artık, o boştur.» dedikten sonra, Küfe'den
ayrılsa ve geri dönse, sonra da oradan bir kadın nikahlasa; talâk vâki olmaz.
Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bîr kimse : «Eğer,
filâne'yi, ebediyen nikahlarsam; artık, o boştur.» dedikten sonra, onu, bir
defa nikahlasa, boş olur. Sonra, bir daha nikahlasa; boş olmaz.
Bir kimse, yabancı bir
kadına : «Sen, benim nikâhımın altında oldukça; nikahlayacağım her kadın,
boştur.» dese; sonra da, o kadını nikahlasa, ardından da, onun üzerine, başka
bir kadm nikahlasa; talak vâki olmaz.
Şayet : «Eğer, seni
nikahlarsam; sen, benim, nikâhımın altında durdukça; alacağım her kadm,
boştur» dese; mes'ele hâli üzeredir. Talâk vâki olur. Kerderî'nin Veclzi'nde
de böyledir.
Bîr kimsenin, buşannnş
bir karısı olur ve ^<Eğer, onu n-kâh-larsam, Allah'ın bana helâl eylediğ\
haram olsun» dedikten sonra, onu nikahlarsa, talâk vâki olur.
Karısına : «Eğer,
senin üzerine, sen yaşadıkça kadın nikahlarsan); artık, Allah'ın bana helâl
eylediği; haram olsun.» der ve sonra da «eğeı1 senin üzerine, nikâh yaparsam;
artık, talâk, benim üzerime vaciptir.» dese, bilâhare de onun üzerine bir
kadın nikâhlasa, Iv'rinci yemin sebebiyle her ikisi de boş ulur. İkinci yemin
sebebiyle de birine, başka bir talâk daha vâki olur. Koca o talâkı, hangisine
isterse, ona çevirir Fethu'I - Kadîr'de de böyledir.
Bir kimse : «Eğer, beş
seneye kadar, bir kadın nikahlarsam; işte o, boştur.»» der ve beşinci senede
bir kadın nikahlasa, boş olur. Mezîd'de de böyledir.
Bir kimse, bir kadına
: «Eğer, seni nikahlarsam; artık, sen ondan önce boşsun.» der ve sonra da onu
nikahlarsa; İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) göre, bu kadın, boş olur. İmâm Ebû Hanîfe
(R.AJ ve tmâm Muhammed (R.A.)'e göre, boş olmaz, Fethu'I - Kadîr'de de
böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Eğer, senin üzerine, bir kadın nikahlarsam; artık o kadın boştur.» dedikten
soma, karısını, bâin bir talâkla boşar ve bilâhare, önceki kadının iddeti içinde, bir kadm
nikahlarsa, o kadın
boş olmaz.
Bir kimse : «Eğer,
Umre'den soma, Zeynebi nikahlarsam;
artık, ikisi de boştur.» dedikten sonra, ikisini de nikahlarsa, veya «Umre ile
beraber nikahlarsam.» dedikten sonra, ikisini birden nikahlarsa; veya «Umre'n
in üzerine nikahlarsam.», dedikten sonra Öıı-ce Umre'yi, sonra da Zeynebi
nikalasa, bu durumların, hepsinde de,
bu iki kadm boş olur,
Fakat, bu söylediği
şeylerin aksi durumunda nikahlarsa; bu durumda, kadınlar boş olmazlar.
Koca : Eğer Umre'den
önce, Zeynebi nikahlarsam; artık, her ikisi de boştur.» dedikten sonra.
Zeyneb'i nikahlarsa; o, boş olur. Fakat, Umre'nin nikâhına, bir şey olmaz. Onu
nikahlarsa, boş olmaz.
Şayet, koca :
«Umre'den öncecik.» dedikten sonra Zeyneb'i nikahlar; Umre'yi, hemen nikahlamazsa Zeynep, boş olmaz. Hemen Umre'yi
de nikahlarsa, bu durumda, Umre boş olmaz; fakat, zeynep, boş olur.
Bir kûııse, başka
birinin cariyesini nikahladıktan, sonrada; ona : «Eğer efendin ölürse, işte,
sen,-iki talak boşsun» der; efendi ölür; koca ise, onun vârisi olursa; kadm,
boş olur. Başka bir şahıs, onu nikâhlamadıkça, artık, o kadm bu adama, halâl
olmaz. Bu, İmâm Ebû Hanife ER.A.) ve İmâm Bbû Yûsuf (R.A.)'ya göre böyledir.
Kâfi'de de böyledir.
Müntekâ'da, tmâm Ebû
Yûsuf (R.A.)'un şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir :
Bir kimse : «Eğer bir
kadından sonra, bir kadm daha nikahlarsam; işte, o boştur.» dedikten sonra,
bir kadın; bundan sonra bir akidle iki kadm daha nikahlarsa, bu kadınlardan
birisi, boş olur. Bunlardan, hangisinin boş olduğunu seçip, tesbit etmek, kocaya
aittir. Bu şahıs, önce bir âkidle, iki kadtn; sonra da bir kadın nikahlarsa ,
sonraki nikahladığı boş olur.
Bu şahıs, eğer : «Bir
akidle, iki kadın nikahladıktan, sonra, bir kadın nikahlarsam; işte, o ikisi
boştur.» der ve bilâhare, üç kadını, bir akidle nikahlarsa, bunlardan ikisi,
boş olur. Hangilerinin boş olduğunu açıklamak kocaya düşer. Serahsî'nin
Muhıyti'nde de böyledir.
'Üç karısı olan, bir
şahıs, onlardan birine : «Eğer seni, bo-şarsam; diğer, iki kadm da boştur.»
dedikten sonra ikinci kadına sonra da, üçüncüye, aynısını söylese; bundan sonra
da, birinci kadını, ]-'r talâk boşasa; diğerlerinin de, her biri, birer talâk
boş olur.
Şayet, birinciyi
boşamaz da, ortancayı boşarsa; birinci kadın, bir talâk ortanca ve sonuncu ise,
ikişer talâk boşplur.
Sonuncuyu boşayınca
ise, sonuncu, üç talâk; ortanca, iki talâk; birinci de bir talâk boş olur.
Dört karısı olan bir
k'mse, onlardan birine : «Eğer, bu gece yanında yatmazsam; artık, üç karım boş
olsun.» dese, sonra da, . ikinciye, üçüncüye ve dördüncüye aynı sözü söylese;
bundan sonra, birincinin yanında yatarsa; yanlarında yatmadığı diğer üç kadm,
ikişer talâk boş olur. Yanında yattığı kadm ise, üç talâk boş olur.
Eğer, koca, bu
kadınlardan ikisiyle yatmış olsaydı, bunlardan her biri, ikişer; diğer iki
kadın ise, birer talâk boş olurdu.
Şayet, koca, üçü ile
yatmış olsaydı bunlardan her biri birer talâk boş olurdu. Yanında yatmadığına
ise, bir şey vâki c'mazdı.
Dört karısı olan bir
şahıs, bunlardan herbirine : «Bu gece, sizden her kadın ki, ona cima' eylemedim;
diğerleri boştur.» dese; sonra da onlardan İrrisi ile cima' edince, fecir
doğsa; cima' ettiği kadın üç talâk; diğerlerinin her birisi de, ikişer talâk
boş olur. Fe-tâvâyi Kübrâ'da da böyledir.
Dâhil olmuş
bulun'duğu, üç karısı bulunan bir şahsın, bu kanları, hep birden irtidat edip,
tekrar m usluma n olsalar; kocaları ise : «Eğer, bir kadım nikahlarsam; işte o
boştur. Ve eğer iki kadın nikahlarsam, işle onların ikisi de; iki talâk boştur
ve eğer, üç kadın nikahlarsam; işte, onlar boşturlar.» dedikten sonra,
iddetleri içinde, bir akidle, bu ka-dmlan ıvkâhlasa; birinci kadın, üç talâk;
boş olur. Çünkü, c, üç yemine dâhil olmuştur. İkinci kadın, iki talâk boş olur.
Çünkü, onun nikâhı
zamanında, birinci yemin inhilâî etmiş ( = başlanmış) olur. O, geride kalan iki
yem'ne dahil olur. Üçüncü ka-Jm ise, bir talâk boş olur. Çünkü o nikahlamrken
birinci ve İkinci yeminler inhilâl etmiştir. Itâbiyye'de de böyledir.
Br kimse : «Eğer, şu
eve girersem; nikahlayacağım her kadın, boştur» der ve sözüne devanı edip,
nikâhımın altında bulunan, karınm göstererek : «Bu da.» dedikten sonra, eve
girerse, o kadın, boş olur, sonra, o kadını, tekrar nikahlasa, yine boş o?ur.
Bir kimse : «Eğer, şu
işi yaparsam; Fatma'yı nikahlamazsam; artık, nikahlayacağım her kadın, boştur»
der; o işi yapar ve sonra da evlenirse; aldığı kadın, boş olur. Zebıyre'de de
böyledir.
Şart, iki vasıflı
olab'lir. Şöyle ki :
Bir kimse, karısına :
«Eğer sen, Zeyd'in ve Aınr'ın evine girersen.» veya; «Eğer sen, Amr'in ve
Yûsuf'un babalan ile konuşursan; artık sen, boşsun." dese, talâkın vukuu
için şart, o iki şarttan sonuncusunun kendi mülkünde olmasıdır.
Meselâ : Bir kimse,
karışım, böyie iki şarta bağladıktan sonra, besasa; kadının : iddeti tamamlandıktan sonra, kadın mübâyine
iken; bu şartlardan
birisi bulunsa bundan sonra da, kocası, onu ni-kâhlasa; son şartta, bundan
sonra meydana gelse, bu muallak talâk, kadına vâki olur.
İmâm Züfer (R.A.) ise
: «Bu kadın, boş olmaz.» buyurmuştur. Bu mes'ele, aklen, dört kısma bölünür :
I-) Ya, her
iki şart da kendi mülkünde iken bulunur; bu durumda; bil-ktifak, talâk vâki
olur.
2-) Veya,
her iki şart da, başkasının mülkünde olur; bu durumda ise, bü-ittifak, talâk
vâki olmaz.
3-) Yahut,
iki şarttan, birincisi kendi mülkünde; ikincisi ise başkasının mülkünde iken
meydana gelir. Bu durumda da, talâk vâki olmaz.
4-) Veya,
birinci şart başkasının mülkünde olur; ikincisi ise kendi mülkünde vücûda
gelir. Bu durum — önce de söylendiği gibi— ihtilaflıdır. Tebyîn'de de
böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Eğer, şu eve girersen ve şu eve girersen; işte sen boşsun.» veya : «Sen
boşsun, eğer şu eve ve şu eve girersen.» veya «Eğer, şu eve girersen; işte
sen, boşsun ve şu eve girersen.» dese, talak vâki olmaz. Ancak, kadın, bu
evlerin ikisinede girince talâk vaki olur.
Keza, atıf fe harfi
ile yapilabilri. Şöyleki :
Bir kimsenin, karısına
: «Eğer, şu eve girersen, işte, şu eve girersen; artık, sen boşsun.» veya «Sen
boşsun; eğer, şu eve girersen; artık, şu eve girersen.» veya : «Eğer, şu eve
girersen; işte sen boşsun; artık, şu eve girersen.» demesi müsavidir. Bu
durumda, talâk vaki olmaz. Ancak, kadın her iki eve de girince, talâk vâki
olur. Ev-yoktur, sonrakinde ise tertip vardır. Önce,, birinci eve; sonra da diğer
eve girecektir. Keza, atıf sünune kelimesi üe yapılabilir : Şöyleki :
Koca: Eğer şu eve
girersen; artık sen boşsun; sonra şu eve girersen, derse; buradaki sümme, fe
harfi ile müsavidir. Bunda da, «girme» de, tert'p gözetilir. Her ikisi de
böyledir. Ancak, burada, ikinci eve girme, fasıla (= era) ile olur. Bedâi'de de
böyledir.
Bir kimse; karısına :
«Eğer, şu eve girersen; artık, sen boşsun; eğer, şu, diğer eve girersen» dese
ve kadını uzaklaştırsa; kadın iddeti tamam olunca, birinci eve girse; sonrada
kocası onu nikahlasa; bundan sonra da, kadın, ikinci eve girse; boş olmaz.
Çünkü, birinci giriş muteber değildir. Timurtâşî'de de böyledir.
Bir kimse, iki karışma
: «Eğer, ikiniz şu eve girerseniz; artık, ikinizde boşsunuz.» dese; her ikbi
de, o eve girmeyince, bu kadınlardan hiç biri boş olmaz. Serahsî'nin Muhiyti'nde
de böyledir.
Bir koca, iki karısına
: «Eğer ikiırz, şu iki eve girerseniz; artık, ikiniz de boşsunuz.» dese;
onlardan biri, evin birine; diğeride öbür eve girse; ikisi de istihsânen boş
olur.
Keza; bu koca : «Eğer,
şu eve girerseniz ve şu diğer eve girerseniz; artık, ikiniz de boşsunuz.»
derse, onlardan biri, evin birine; diğeri de, d'ğerine, girse istihsânen ikisi de, boş olur.
Şayet, bu koca :
«Eğer, şu eve, ikiniz girerseniz; diğer eve ikiniz girerseniz; artık, ikiniz
de boşsunuz» dese, onlardan hiç biri, ikisi birlikte, her iki eve de
girmedikçe; boş olmazlar. Bu, kıyasen ve istihsânen böyledir. Muhiyt'te de
böyledir.
Bir kimse, iki
karısına : «Eğer, şu ekmeği, ikiniz yerseniz; işte ikiniz de boşsunuz.» dese, o
ekmeği, beraberce, tamamen yemeyince ikisi de boş olmaz. Biri, diğerinden
fazla yese bile, ikisi de boş olur. Çünkü, şart, onlardan birinin ekmeğin bir
kısmını yemesidir.
Ancak, bu kadınlardan
biri, ekmeğin bir kısmım derıilemiye-cek kadar; —ekmek ufağı gibi— az bir şey
yese, ikisi de boş olmaz. Zehiyre'de de böyledir:
Bu koca, karılarına :
«Eğer şu eve girerseniz...»; «Filanca ile konuşursanız...»; «Şu elbiseyi
giyerseniz...»; «Şu hayvana binerseniz...»; «Şu yemekten yerseniz...» veya «Şu
içkiden içerseniz...» der de, onlardan, her ikisi de bu denilenleri yapmaz
iseler; talâk vâki olmaz. Tatarhâniyye'de de böyledir.
Bir koca, karısına :
«Eğer şu eve girersen ve ondan çikarsan; artık, son boşsun» dese, bir adanı da,
kadını sırtlayarak, zoraki, o eve soksa, sonra kadın geri çıkıp, bilâhare
tekrar girse; bu kadın boş olur.
Keza, bu koca : «Eğer
abdest alır ve namaz kılarsan; artık, sen boşsun.» dese; kadın, abdestli olur,
namaz kılar, sonra yine, abdest alırsa; boş olur.
«Ayağa kalkmak,»
«oturmak», «oruç tutmak», «iftar etmek» ve benzerleri de böyledir. Serahsi'nln
Muhıytı'nde de böyledir.
Bir kimse, karışma :
«İplik eğirir; bez dokursan; artık, sen boşsun.» dese; o da, başkasının
eğirdiği iplikten, bez dokursa; sonra da, iplik eğirse; fakat ondan, bez
ıdokumazsa; kendi eğirdiği iplikten/bez dokumadıkça, boş olmaz. Zehiyre'de de
böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Eğer, eve girersen; eğer, eve, girerser.. artık, sen boşsun.» dese, kadın da,
bir defa eve girse, istihsânen boş olur. Fetâvâyı Kâdîhân'da da böyledir.
Bir kimse : «Eğer
filâneyi nikahlarsam; eğer filaneyi nikahlarsam; artık, o boştur.» dese; talâk
ikinci şarta bağlıdır. Birincisi şart geçersizdir.
Keza, bir kimse : «Sen
boşsun; eğer nikahlarsam.» dese, ikinci şart geçersizdir.
Bu şahıs eğer, cezayı
ortaya alır ve : «Eğer seni nikahlarsam; artık, sen boşsun, eğer, seni
nikahlarsam.» dese, yemin öncekine bağlı olur. Ve ikinci geçersizdir. Bu şahıs,
eğer : «Nikahladığım zaman; sen boşsun; eğer nikahlarsam.» dese, yemin
ikinciye bağlıdır; birinci ise geçersizdir. Serahsî'nin Muhıytı'nde de
böyledir.
Eğer, bu şahıs, atıf
harfini tekrarlar ve : «Eğer seni nikahlarsam ve eğer seni nikahlarsam...»
veya : «Eğer seni nikahlarsam; r:rtık, seni nikahlarsam...» veya : «Seni
nikahladığım zaman, ne zaman nikahlarsam.» dese; iki defa nikâh yapana kadar,
talâk vâki olmaz.
Şayet, talâk lafzını
öne alır ve : «Sen boşsun; eğer, seni nikahlarsam ve eğer seni nikahlarsam.»
derse, bu bir nikâh üzerinedir, ve şayet «eğer, seni nikahlarsam; artık, sen
boşsun; eğer seni nikahlarsam.» derse, kadın her nikahlamada bir defa boş
olur. Be-dâi'de de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Sen boşsun; eğer seni, nikahlarsam; işte eğer, seni nikahlarsam.» dese iki
defa ııikâhlamadıkça, talâk vâki olmaz. Çünkü, burada fe harfi takip içindir,
Eğer, bu koca : «Eğer,
sen boşsun; seni nikahlarsam sonra, se-n: nikahlarsam.» dese; bu şart, Önceki
nikâha karşıdır.
Şayet, koca, «Eğer,
seni nikahlarsam; sonra, eğer, seni nikahlarsam; artık, sen boşsun.» dese;
şart, sonuncu nikâha bağlanmış olur. Çünkü, sümme (= sonra) kelimesi, fasl t =
ara) içindir; ikinci şart, cezadan, ayrılmış olur. Husayti'nin Câmi'i Kebîr
Şerhi'nde de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Sen boşsun; eğer, yersen ve eğer içersen.» veya «Eğer yersen; artık, sen
boşsun ve eğer sen içersen; av-tık, sen boşsun» dese; bunlardan hangisi
bulunursa; ceza yerine ge lir, yemin kalmaz. Bu kocanın : «Yemen ve içmen
hakkında; sen, boşsun.» demesi gibidir.
Bir kimse, karısına :
«Eğer, yersen; artık, sen boşsun ve eğer içersen; artık, sen boşsun; bu bir
boşamaktır.» dese; bu şartlardan her birine ta'lik edilmiş, bir boşamadır.
Eğer, koca «bu bir boşamadır.» demiş olmasaydı; iki talâk vâki olurdu.
Koca, karısına :
«Eğer, yersen ve eğer içersen; artık, sen boşsun.» der; bunlardan da, hiç biri
meydana gelmezse, talâk vâki olmaz.
Şayet koca : «Eğer,
eve girersen; artık, sen boşsun; eğer, filanla konuşursan.» derse; bu durumda;
eve girdikten sonra konuşmasına, itibar olunur. Itâbiyye'de de böyledir.
B:r kimse, karısına :
«Sen, boşsun; eğer, şu eve girersen ve eğer şu eve girersen.» dese; veya,
cezayı ortaya alarak : «Eğer, şu eve, girersen; artık, sen, boşsun ve eğer, şu
eve, girersen.» dese; kadın, o evlerden hangisine girerse girsin, boş oîur.
Yemin ise, bâtıl f = geçersiz) olur.
Koca, eğer cezayı
tehir eder ve : «Eğer, şu eve girersen, ve eğer şu eve girer sen; artık, sen
boşsun.» derse; o evlerin, ikisine de girmedikçe, bu kadın, boş oîmaz.
Fetâvâyi Kerhı'de deböyledir.
Bir kimse, karısına :
«Eğer, filan ile konuşursan; artık sen boşsun.» veya benzer bir şekilde :
«Eğer, bir insan ile konuşursan; artık, sen boşsun» der; kadın ise, mezkûr
şahısla konuşursa; iki talâk boş olur.
Keza, bir koca,
karısına : «Filâne kadım, nikahladığım zaman; artık, o boştur.» sonra da :
«Nikahlayacağım her kadın, işte o, boştur.» dese; bilâhare de bahsi geçen
kadım nikâhlasa; işte, o kadın; iki talâk boş olur. Muhıyt'te de boştur
Bir kimse : «Karım
boştur; eğer, eve girersem. Ve kölem hürdür ve beytullaha gitmek üzerime vâcib
olsun; eğer filan ile konuşursam» derse; talâk eve girmeye; kölenin hür olması
ve kâbeye gitmek konuşmaya bağlanmış olur. Tatarhâniyye'ıde de böyledir.
Bir kimse; karısına :
«Eğer, beni bırakırsan; ev'ne girerim; artık, sana, ziynet almazsam; işte sen
boşsun.)) der; kadın onu bırakır; o da eve girer ve fakat, ziyneti hemen
almazsa; İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) ile İmâm Muhammed tR.A.) bu hususta ihtilâfa düşmüşlerdir.
Muhtar olan; Bu adamın yemini bozulur yâni kadın, boş olur.
Şu mes'ele de,
ihtilaflıdır : Bir kimse, karısına : «Eğer, ineğini satarsan; ben de, onu kabul
etmezsem; artık, sen boşsun.» der; kadın ineği satar; kocası ise, onu, hemen
kabuletmezse : «Bu kadın, boş olmaz.» diye fetva vermişlerdir.
Ziyadat'ta ; Bir
kimse, başka birine : «Karım, boş olsun; eğer, yaptığın işi, filana haber
verip; sen: dövdürmezsem.» der; o şahsa haber verir; ancak, o, diğer şahsı
dövmezse, yemin eden kurtulur. Çünkü, yemin, özellikle, haber vermek içindir; o
da yapılmıştır. Hulâsa'da da böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Sen, boşsun; eğer, şu sokağa girersem.» der ve o sokaktaki bir eve, dam
yolundan girip, sokağa çıkmazsa; yemini bozulmaz.
Bir kimse, karısına :
«Eğer, olduğun gibi, evime grraezsen; artık, karım boştur.» dese; eğer,
aralarındaki konuşmalar fevriyete delâlet ediyorsa; fevri olur. Çünkü, hâl,
takdiri gerektirir. Değilse, yemin sonsuzluğa delâlet eder. Yemin, eve girmekle
hâsıl olur. Hı-zânetü'l - Müftîn'de de böyledir.
Bir kimse : «Eğer, şu
iki eve, bu gün, girmezsem; karım, boş olsun.» veya «Eğer, filan adama, bu gün,
iki kamçı vurmazsam kârım, boş olsun.» dedikten sonra; o iki evden birine
girse veya o şahsa; iki kırbaçtan birini vursa; fakat ikinci kamçıyı vurmasa
veya ikinci eve girmese; o gün de geçse; bu durumda, bu şahıs yemininde hânis
olur. Çünkü, yemini yerine getirmenin şartı, iki eve girmek ve iki kamçı
vurmaktır. Bunlar olmayınca, yemini yerine getirmenin şartı ortadan kalkmış
olur. Böyle olunca da, yemin teay-yün eder.
Keza, bir k:mse :
«Eğer, ben, filân ve filan ile bugün konuşmazsan, kölem hürdür.» der ve
onlardan birisi i!e konuşur diğeri i'c konuşmaz ve o gün geçerse yemininde
hânis olur. (Yâni, kölesi, hür olur.) yeminde / ı olan, ne zaman fiilin yokluğu
üzerine Akd yapılırsa İki mahalde, birrirt şartına onlara da bakılır, şartın
bulunmadığı zaman yemin taayyün eder.
Bir kimse : «Eğer ben,
bu gece, şehre girmez; filan adama kavuşmazsam, karım, boş olsun» der; sonra
şehre girer; fakat, o adama evinde raslamaz ve sabaha kadar, o adama,
kavuşamazsa; eğer, yemin ettiği zaman, o adamın, evinde gizlenmiş olduğunu
biliyorsa yemininde hânis olur. Şayet yenr'n zamanında, durumun böyle
olduğunu, bilmiyorsa, o zaman, yeminide hanis olmaz. FJbû'I -Leys'in
Fetvâîan'nda da böyledir. Önceki mes'elelerc kıyâsen, uygun olan, burada da
yemininde hanis olmasıdır.
Kudûrî'de : İmâm Ebû
Yûsuf (R.A.)'un şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir :
Bir kimse, karısına :
Eğer, şu eve girer ve
şu elbiseyi vermezsen; artık, sen boşsun.» dese kadın da, elbiseyi vermeden
önce, eve girse; boş olur. O elbiseyi verip vermemesi müsavidir. Şayet, bu
kadın elbiseyi verdikten sonra eve girseydi; boş olmazdı. Çünkü, bu gibi
lafızlarda vav harfi hâl bildirir.
Bu, kocanın şöyle
demesi gibidir : «Eğer, eve girersen; halbuki sen bineklisin.» ve eğer «Eğer,
elbiseyi vermezsen...» demiş olsaydı ve kadın eve girseydi; o zaman; her iki
işi de yapmadıkça, talâk vâki olmazdı.
Eve girme ve elbiseyi
vermeme, (= vermenin bulunmaması); ya ikisinden birisi ölene kadar veya
elbisenin helâkına kadar, tahakkuk eyler. Orîardan birisi, ölür veya elbise
helak olursa; bu iki iş bir araya gelince talâk vaki olur. Zehiyre'de de
böyledir.
Bir câriye, satın
almak isteyen bir kimse, karısına : «Eğer, bir câriye, satın alırsam; bundan
dolayıda, senin üzerine b;r gayret dâhil olursa; artık, sen, üç talâk boşsun.»
dese ve sonra; bir câriye satın alsa; kadına da gayret dahil olsa, eğer, bu
hâl câriye alımının hemen arkasından meydana gelirse; attâk vâki olur. Bir müddet
geçtikten sonra, olursa, talâk vâki olmaz. Bu, kadının gayretinin, onun
konuşması ile açığa çıktığı zamandır. Onun çirkin sözler söylemesi gibi...
Fakat, kadın, bunu, sadece, kalbinden geçirirse, talâk vâki olmaz. Fedâvayi
Kübrâ'da da böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Eğer, eve girersen; artık, sen boşsun ve boşsun ve boşsun, eğer filanla
konuşursan.» dese; birinci ve ikinci talâklar eve girmeye bağlanmış, üçüncü
ise diğer şarta bağlanmıştır. Kadın, eğer eve girerse; iki talâk, boş olur. O
şahısla da konuşursa; b:r talâk daha vâki olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da
böyledir.
Koca, konuşmasında,
şartı ayırmış olsa ve : «Sen boşsun; eğer, eve girirsen; sen boşsun; eğer, eve
girersen; sen boşsun; eğer, eve girersen.» dese veya şartı öne alsa; eve
girmedikçe, talâk vâki olmaz. Bu durumda, kadın, eve girerse, bil-ittifak üç
talâk vaki olur. Hulâsa'da da böyledir.
Bir kimse, başka
birine : «Eğer, sana gücüm yeter de, yarın gelmezsem, artık, karım, boş olsun»
der; hasta olmaz; sultan veya bir başkası mâni olmaz ve gelmes:ne gücü
yetmeyecek bir iş de olmaz, buna rağmen, bu şahıs gelmezse; yeminirfde hanis
olur. Yani, karısı, boş olur. Bu, talâk niyyeti olmadığı veya güç yetmeye
niy-yet eyledğ vakittedir.
Eğer, bu şahsın
niyyeti kaza ve kader yönünden, fiil ile beraber meydana gelen, güç yetme,
olursa sözü, diyanetçe, tasdik olunur. Gerçek, kendisi ile Allahu Teâîâ
arasındadır.
Hüküm bakımından, sözü
tasdik olunmaz. Fakat, bir rivayete göre, busözü, hüküm bakımından da tasdik
olunur. Kjâdîhân'm Câmiu's - Sağîrj'nde de böyledir.
Bir kimse : «Eğer, bu
evden, bu gün çıkmazşam; artık, karım boş olsun.» dese de, bu şahıs,
bağlanarak, günlerce, o evden çıkmaktan men edilse; karısı, boş olmaz.
«Şu evde, durmam.»
diye yemin eden, bir kimse, bağlanarak, evden çıkmaktan men ed'lse; yemini
bozulmaz. Hizânetü'l -Müftîn'de de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Eğer, sen, yemek pişirdiğin kazandan yersen; artık, sen boşsun, eğer, şu âteşi
yakarsan.» der ve o ateşi kazanı, ocağın üzerine koyduktan sonra veya tandıra
koymadan Önce veya sonra yakarsa bu, müsavidir. Ocağa konan kazanın, bu
kadının veya başkasının olması da müsavidir.
Eğer, ateşi, o
kadından başkası yakarsa; kazan ocağın üzerine konduktan sonra veya önce
yakılmış olsa bile— kadın pişirm'ş sayılmaz.
Kudürî, buna, şöyle
işaret etmiştir :
Yemeği pişiren; kazanı
koyan, suyunu döken pirincini kazana atan değil; ateşi yakandır.»
Fakıyh Ebûl - Leys
ise, «kadın, ateş yandıktan sonra, kazanı tandıra veya ocağın üzerine korsa
—her ne kadar ateş başkası tarafından yakılmış olsa da— kazanı koyan, yemeği
pişirmiş olur» görüşünü ihtiyar etmiştir.
Sadru'ş Şehid de
Vâkıâtı'nda böyle söylemiştir. Fetva da, bunun üzerinedir. Muhıyt'te de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Gerçekten sen, her yemeği bozuyorsun; bir aya kadar, sana, yemeklik
getirirsem; artık, sen, benden boşsun.» ded;kten sonra, eve başka yere
göndermek için et getirse; yemini bozulmaz. Çünkü yemini, eti, eve, menfaat
için getirmekti. Bunda ise, menfaat yoktur. Zahîriyye'de de böyledir.
Ebû'l - Leys'in
Fetvâları'nda : «Bir kimse, karışma, cima' eylemek murad eder ve ona «Eve,
benimle beraber girmezsen; artık, sen boşsun.» der; kadın da, kocasının şehveti
sâk:n olduktan sonra eve girerse; kadın, boş olur. Ancak, bundan önce, girerse;
boş olmaz. Muhıyt'te de böyledir.
«Bir kimse; bu gece,
karısı ile, süt gibi yatmaya, yemin ederse; ne olur?» diye İmâm Muhammed (R.A.) 'a soruldu. O;
— «Ben, bilmiyorum.» dedi. İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) ise
:
— Bu söz, cima'da mübalağadır. Eğer, o gece,
bu şahıs fazin cima' yaparsa; yemini
yerine gelmiş olur.» buyurdu. Fetâvâyİ Kâ-dîhân'da da böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Sen boşsun; eğer ben filâne ile bin defa yatmaz isem,» derse; bu yemin, adedde
çokluk üzeredir. Yoksa illada, bin defa demek değildir. Bu adedde, bir takdir
de yoktur. Bazıları : Yetmiş sayısı, kesrettir. (Çokluk bildirir.)» dediler.
Fetâvâyî Kübrâ'da da böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Eğer, seni, cima'ya doyurmazsam; artık, sen, boşsun.» derse; sözün yerine
gelip gelmediği, ancak, kadının sözüyle belli olur.
Fakıyt Ebu'l - Leys :
Ve Şeyhü'l - İmâm Ebû Hafs el - Buhârî şöyle buyurmuşlardır : «Bu koca;
karışma, cima' eder ve bu işe, inzal olana kadar devam ederse; o kadın,
gerçekten doymuş sayılır ve talâk vâki olmaz.» Fakıyh de : «Biz, bunu alırız.»
demiştir. Muhıyt'te de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Eğer, bu gece, yanıma gelmezsen; artık, sen, boşsun» der; kadın da kapıya
kadar gelir; fakat içeriye girmezse; kadın boş olur. Eğer, içeriye girer de
kocası uyuyor olursa; kadın boş olmaz. Şart olan, kadının içeriye girmesidir.
Bir kadın, döşeğ'nde
uyuyor olsa; kocası, onu kendi yatağına davet ettiği halde, kadın razı olmaz;
kocası ise : «Eğer, bu gece, yatağıma gelmezsen, artık, sen boşsun» dese, ve
kocası onu kerhen yatağına getirsede ayağını yere bastırmasa ve o gece
beraberce uyusalar kadın boş olmaz.
Bir kimse, evinden bir
saat gaip olsa ye sonrada geri gelse; kansımnda yok olduğunu zannederek :
«Eğer, karını bu gece, eve gelmezse; işte o üç taiâk boştur.» dese; sabah olunca da, kadın : Ben evde idim.»
dese; yemini bozulmaz. Hızânetü'l - Müftîn'de de böyledir.
Bir kimse, karışma :
«Eğer, elb'sen üzerinde uyursam; artık, sen boşsun.» dedikten sonra, kadının yastığının
üzerine yatsa; veya onun yastığının üzerine başını koysa; yahut, onun yatağının
üzerine yatsa; veya yanını veya bedeninin ekserisini kadının elbiselerinden
birinin üzerine koysa, yemini bozulur. Çünkü o, uyumuş sayılır. Fakat, yastığa
dayanır veya üzerine oturursa; yanını
koymadığı müddetçe veya cesedinin
çoğunu koymadıkça, yemini bozulmaz.
Bir damda, başka bir
şahısla durmakta oîan, bir kimse, gitmek ister; diğeri de, onu menetmek ister;
bu şahıs da, damın kenarına, ayağını kor ve «Eğer, bu gece, burada kalırsam
veya burada yemek versem; artık, karım boştur.') derse ve böyle demekle de
avağını koyduğu yerde uyumayı veya yemek yemeyi, irâde eylese fakat, oradan
başka bir yerde yese, karısı boş olur. Bu hükmen böyledir; diyâneten, bu kadın,
boş olmaz. Hulâsa'da da böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Eğer, bu gece seninle gecelemezsem; şu gömleğinle beraber, artık, sen üç talâk
boşsun.» der; karısı da : «Eğer, bu gömleğimle seninle yatarsam; cariyem, hür
olsun.» dediği halde, onun gömleğini adam giyse ve beraber yatsalar; ikisinin
de, yemini bozulmaz. Çünkü, şart, kadının yanında olması ve geceyi öyle
geçirmektir Gömlek, erkeğin sırtında olunca, yeminleri bozulmuş olmaz.
Bir kimse karısına :
«Sen, şu baş örtüsüyle, cima' eylemcz-sem, artık, sen, üç talâk boşsun.» der;
sonra da : «Eğer, seni şu baş örtüsü ile cima' edersem; artık sen üç talâk
boşsun.» derse bunun çâresi : Kocanın, bu karışım, o baş örtüsü ile cima'
eylemektir, o zaman o baş örtüsü durdukça ve kendileri de sağ oldukça yemini
bozulmaz. Eğer onlardan birisi ölür veya baş örtüsü zayi olursa yemini
bozulur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bir kimse, karısına : «Eğer sana süngünün ucu üzerinde cima1 etmezsem;
artık; sen, benden, boşsun.» dese; bunun çaresi : Bu şahıs, süngüyü evin
tavanından saplayarak, ucunu yukarı çıkarır ve onun üzerinde cima' eder.
Bir kimse, karısına :
«Gündüzün ortasında ve sokağın ortasında, eğer sana cima' etmezsem; artık,
sen, boşsun.» dese; Bunun çâresi : Devenin mahfili içinde sokağa girerler ve işlerini
orada yaparlar.
Bir kimse, karısına :
«Odamdan başka yerde gecelersen; arlık, sen, benden boşsun.» dese; kadında onun
yatağında gecelese taiâk vâki olmaz. Eğer, farsça olarak söylerse, talâk
gerekir. Mu-hıyt'lc de böyledir.
Bir kadın, kocasına
: «Gerçekten sen, şu câriye ile uyudun.') der; kocası da :
«Eğer, onun!a uyursam.» artık, sen, üç talâk boşsun.» der; kadın da : «Bu
yemininle, beni boşamayı mı kasdedi-yorsun?» deyince, koca : «Evet» dese; eğer
konuştuğunun başkasını kasdeylemişse; kadın, boş olmaz; değilse boş olur.
Fetâvâyî Küb-râ'da da böyledir
Bir kimse, karısına :
«Eğer, sen, benimle durduğun müddetçe, seninle cima eylersem; artık, sen
boşsun.» dese, sonra da, e' na* yapmak istese; bunun çâresi : İmâm Muhammet!
(R.A.) : Kocası, onu bâin bir talâkla boşar; sonra da tekrar nikâhlar ve cima'
ederse; bu durumda, yemini bozulmuş olmaz. Fetâvâyi Kâdîhan'da da böyledir.
Bir kimse, komşusuna :
«Benim karım, gerçekten, dün gece senin yanında idi.» der; komşusu da : «Eğer,
senin karın, dün gece benim yanımda idiyse; karım boş olsun.» der ve biraz
sustuktan sonra; «Ondan başkası da.» dese; bilâhare, onun, başka bir karısının
olduğu ortaya çıksa, Nasiyr'a göre, yemini bozulur. Muham-med bin Seleme'ye
göre, bozulmaz. Nasıyr'ın kavü İmâm Ebû Ha-nife (R.A.)'nm kavline yakındır. Ona
göre, fâsıd şart, tam biatlara iltihak eyler. Muhtar olan ise Muhammed bin
Seleme'nin kavlidir. Fetva da, buna göredir. Çünkü, sükût ile ayrılan, birinci
cezaya taliki men eyler. Bunun için de, ikinci birinciyi men eder.
Radıyyüd-din ve imam Hatî, Muhammed bin Seîeme'nhı kavliyle fetva
ver-mişlerd'r. Hulâsa'da da böyledir.
Bir kimse, karışma :
«Eğer, elbiselerimi yıkarsan; artık, sen boşsun.» der; kadın da, onun vakasını
veya eteğini yıkarsa; boş olmaz. Tecnîs'de de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Eğer, şu tekneyi yıkamazsan; artık, sen boşsun.» dese, kadında hizmetçisine
emrederek o tekneyi yıkat-sa; eğer kadın, onu, her zaman kendi yıkamayı âdet
edinmişse, başkası yıkamıyorsa.» talâk vâki olur.
Eğer, âdet olarak onu
kadının kendisi yıkamıyor da, hizmetçisi yıkıyor; kocası da, bunu böyle
biliyorsa; talâk vâki olmaz.
Eğer, âdet olarak, hem
kendi, hem de hizmetçisi yıkıyorsa; — artık, temiz olanı— taiâk vâki olur.
Ancak, eğer koca, hizmetçiye emrederek yıkatmasını kaydeylemişse, bu durumda,
talâk vâki olmaz. Fetâvâyi Kübrâ'da da böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Eğer, elbiselerimi yıkarsan; artık, sen boşsun.» dese; kadın da, onun
çarşafını yıkasa, âlimler : «Bu kadın, boş olmaz; Ancak, Öyle niyyet eylemiş o
i ması hâli müstesnadır.» demişlerdir.
Bir kimse, karısına :
«Eğer, setvn için, su satın alırsam;
artık, sen boşsun.o dese ve sucuya küpe su dökmesi için, bir dirhem verse;
yemini bozulur mu? denildi ki, eğer şakaya (— sucuya)
su parası verirken, sakanın tulumunda, su varsa; yem'nî bozulur; yoksa,
bozulmaz. Çünkü, sakanın tulumunda, su,
bulunursa, bu şahıs suyu satın almış olur. Eğer., sakanın tulumunda su
yoksa; o zaman bu şahıs, müşteri
değil; müstecir (— o şahsı ücretle
kiralamış) olur. Zahîriyye'de de böyledir.
Bii' kiiT.se, karısına
: «Eğer, benden, kardeşine, şikâyette bulunursan, arlık, sen boşsun.» der;
kadının Kardeşide, yanında aklı ermez, bir sabi ( — çocuk) ile, bacısmm yanına
gel'r ve kadın : Ey sabi, kocanı bana, şöyle şöyle yaptı.» der ve kardeşi de,
onun dediklerini duyarsa; boş olmaz. Çünkü kadın, kardeşine değil de; o sabiye
söylemiş olur.
Bir kimse, karısına :
«Eğer, susmazsan; artık, sen boşsun.» del.; kadın da : "Susmam» dedikten
sonra susarsa; adamın yemini bozulmaz.
Bii" kimse,
karısına : «Eğer, bağını san; artık, sen boşsun» der; kadında : «Bağırırım.»
der; fakat susarsa; yemin bozulmaz; onun, «bağırırım» demesi, — bağırmndikça—
bir şey ifade etmez.
Ke/.â. bir kimse;
karısına : «Gerçekten ben, bir insan hakkında konuştum. Eğer, sen filanın
adını, bana, söylersen; artık, sen boşsun.» der; kadın da : «Filanın adını,
sana, söylemem.» veya «Niçin, filânın adınm söylenmesini bana yasakladın; onun
adını, söylemem.» dese; yemin bozulmaz. Çünkü, bu kadarı yeminden müstesnadır.
O kadın, filanın adını hece ile söylerse; yine, yemini bozulmaz. Hulâsa'da da
böyledir.
l-etvâlar'da ; Ebû el - Kâsım'dan soruldu :
Bir kadm. kocasına :
«Açlıktan, seninle durmaya, dermanım kalmadı.»' der; kocası da ona : «Eğer,
benim evimde, aç kalıyorsan; boş ol.» derse; oruç hariç, kadın aç kalmıyorsa
boş olmaz. Muhiyl'te de böyledir.
Bir kimse, karısını
mal mukabili boşadıktan sonra, ona, iddeü içinde : «Eğer sen, benim karım ;sen;
artık, üç talâk boşsun.» dese; bununla da, talâkın vukuunu irâde eylemese;
talâk vâki olmaz. Çünkü, kadın, o anda, onun, mutlak karısı değildir. Tatar
bjâniyye'de de böyledir.
Ebûl' - Leys'in
Fetvâları'nda :
Bir kimse, karısına
farsea : «Eğer, sen, benim yarın karım isen; artık, sen, üç talâk boşsun.» dese
ve i ecir doğmadan, onu, mal mukabili boşasa;
bakılır : Eğer, kocanın muradı, onu, karı etmekten men olur ve mal
mukabili boşamayı fecrin doğumundan sonraya . bırakırsa; kadın, üç talâk boş
olur.
Eğer, böyle bir niyeti
yokken; koca, yarının fecrinden önce, mal mukabili boşarsa; yemini sebebiyle
boş olmaz. Güneş batmadan Önce,'mal mukabili, boşar sonrada, ona geri
nikahlarsa, yemini yüzünden kadın boş olmaz. Muhıyt'te de böyledir.
Bir kimse, karısını
boşamamaya yemin ettikten sonra, o kadım, kocanın emri olmamaksızın bir başkası
mal mukabili boşar, durum, bu adama haber verilince razı olsa ve diliyle :
«Razıyım.» dese; yemini bozulmuş olur.
Eğer fiiliyle rıza
gösterir, ancak diliyle söylemez ve boşama bedeli maiı olursa; kadın boş olur;
yemin bozulmaz. Mezîcl'de de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Eğer, ben, sana : Sen boşsun; dersem; artık, sen boşsun.» ve sonra da :
«Gerçeklen, seni, boşadım.» dese; talâka niyyet etmişse, hüküm bakımından, bir
başka talâk daha, vâki olur. Diyanet bakımından, kendisi île Allahu Teâlâ arasındadır.
Fetiivâyı Kâdîhân'da da böyledir.
Bir kimse, karısına,
geceleyin: iarsça : «Eğer, seni, bu gece, tutarsam; artık; sen üç talâk,
boşsun der ve o gece, bâin b r talâkla boşar ve o gece geçtikten sonra, onu
yeni bir nikâhla, nikahlarsa; kadın, boş olmaz.
Bu koca : «Eğer, bu
geceden başka tutarsam; artık, sen, üç.talâk boşsun.» dedikten sonra, kadını,
o gün boşasa; bu kadın, üç talâk boş o:maz. Mezîd'de de böyledir.
Bir kimsenin yanında,
o beldenin ilim adamla i mdan biri si,
söylense; bu şahıs da : «Eğer, o adam, âlim İse; işte, karım boş olsun.» dese;
eğer, bu sözü ile, örf de, insanların
âiim dediklerini
irade ederse veya bir
şey irâde etmezse; talâk vâki olur.
Bu sözü ile, hakiki
fakıyh olduğunu kasdederse; hükmen, yine îalâk vâki olur. Fokat; kendisi :le
Allahu Teâlâ arasındadır. Hasan ei - Basrî (R.AJ, bir adama fakıyh denilince :
«Ben, hakikî bir fa-kıylı görmedim. Gerçekte, hakiki fakıyh; dünyadan eî - etek
çekip, âhirete rağbet eden ve sadece kendi ayıbını gören kimsedir.» buyurmuştur.
Bundan dolayıdır ki bu kimse, hakîki fakıyh değ'Idir. Fetâ-vâyi Kübrâ'da da
böyledir.
Bir kimse : «Eğer
çocuğum sünnet cağına erişirse; ben de, onu, sünnet ettirmezsem; artık, kanm
boş olsun.» dese; bu durumda, sünnetin vakti, on yıldır.
Bu şahıs sünnetin ön
vaktine niyyet ederse; yedi yıla kadar, karısı boş olmaz.
Şayet, son avktinc
niyyet ederse; Sadru'ş - Şehîd : «—Son haddi — on iki yıldır.» buyurmuştur.
Hulâsa9da da böyledir.
Bir kimse : «Eğer,
çocuğum, sünnet çağma gelir de : onu sünnet ettirmezsem; arlık, karım boş
olsun.» dese, Ebûİ - Leys : «3ıı şahıs, çocuğunun sünnetini, on sene ertelerse;
uysun oian onun yemininin bozulmasıdır.» buyurmuştur. Diğer âlimler ise :
«Yemini, on iki sene geçene kadar, bozuhnaz.» demişlerdir. Fetva da, bunun
üzerinedir. Fetâvâyi Kâdîîıân'da da böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Eğer, çalıştığım gibi, seninle beraber, hizmet üzere çalışmazsam; artık,
karım boş oİsun.» derse, bu şahsın, belirli bir hizmeti varsa; bu sözü, onunla
ta'lık edilir, değilse niy-yetine müracaat edilir. Bezzâziyye'de de böyledir.
Bir kimse : «Eğer,
sultandan korkarsam, artık, karım boş olsun.» demiş ve bunu cinayet sayılacak
bir suçu olmadığından .dolayı söylemişse; yemini bozulmuş olmaz.
Bir sabi (= çocuk) ile
itham olunan bir kimse; için «Gerçekten, filan, onunla beraber gizli kaldı;
ben, onu gördüm.» denilse; o şahıs da : «Eğer, benimle onu, gizlice gördüyse;
karım, boş olsun.» dese; itham, eden şahıs ise,» başka bir işte, onunla gizli
kaldığını gördüğünü söylese, yemini bozulmaz.
Bir kimse : «Eğer,
evimde ateş varsa; karım boş olsun.1» der; evinde de lamba bulunur; komşuları
ise, ateş yakmak için ondan ateş isterlerse; talâk vâki olur. Hulâsa'da da
böyledir.
Bir sabi ile itham
edilen, bir kimse : «Ben, onu korumadan başka bir şey yapmadım. Eğer,
yaptımsa; artık, karım, boş olsun.» derse; bu durumda, sabiye bakılır; eğer,
bu adam, onu öp-müşse; karısı, bos olur. Fetâvâyi Kübrâ'da da böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Eğer, bir câriye satın alırsam veya senin üzerine evlenirsem; artık, sen, boş
ol.» dese; kadının : «Ben bir talâk'a razı olmam.» demesi üzerine de, koca :
«Sen, üç talâk boşsun; eğer, bir talâk'a razı değilsen.» dese ve bu >özü ile
şartı mura-d etse; o anda, b:r şey vâki olma/..
Bir kimse, karısına :
«Eğer, Allah, ehl-i tevhide azab ederse; artık, sen şöyle ol.» dese; sözünü
açıklamadıkça, yemini bozulmaz.
Fakıyh : «Ehl-i
tevhidden azap olunacak da vardır; azap olunmayacak da vardır. Bu iş
şüphelidir. Sekile de hükmoiunmaz. Hâ-vî'de de böyledir.
Bir kimse : «Eğer, Allah,
müşriklere azab ederse; karım, boş olsun.i) dese; âlimler ; «Bu şahsın, karısı
boş olmaz. Çünkü, müşriklerden de azab olunmayacaklar vardır. Onun için, yemini
bozulmaz/» demişlerdir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bir kimse, karısına:
Eğer, filan adam, evinde bulunduğu müddetçe, onun evine girersen; artık sen
boşsun» dedikten sonra o ad:-yi zamanla, evini değiştirse; daha sonra da,
tekrar, eski evine gelse; yemini, bozulmaz, denilmiş-lir. Fakıyh Ebü'l - Leys,
bu kayli kabul etmiştir.
«Bu adamın yemini,
bozulur;»» diyenlerde vardır. Sahih olan, talâkın vaki olmamasıdır. Cevâhiru'l
- Ahlati'de de böyledir.
Bir kimse, karısına,
öfkeli halinde: Eğer şöyle yaparsan, beş yıla kadar, benden, boşanmış olursun.»
deyip, bu sözü ile de, karısını korkutmak istese; kadın ise, o müddetten önce,
o fiili işlese : kocaya, talâkına yemin edip etmediği sorulur. Eğer, talkına
yemin ettiğini söylerse, talâkın vukuuna hükmedilir. Ona yemin etmediğini
söylemesi hâlinde ise, bu sözü, kabul edilir. Muhiyt'te de böyledir.
Sarhoş bir kimse,
karısını, yatağına davet eder; kadın buna razı olmazsa; koca ise : «Eğer,
imtisal etmez ve bana itaat etmezsen; artık sen boşsun.» der; kadın ise, bu
yeminden sonra; kocasına itaat ederse; kocanın yemini bozulmaz.
Ancak, koca karısını
istikbalde (ileri bir zamanda) davet eder; kadın da ifaal etmezse, yemini
bozulur.
Bir sarhoş karısına,
bir dirhem verince, karısı ona : Ayı-kınca, benden al, dese; koca da : Senden
alırsam, arlık, sen boşsun karşılığını verse ve sarhoşken onu geri alsa yemininde
hanis olmaz çünkü, şart, ayık olduğu zaman olmasıdır.
Sarhoş bir kimse,
karısına «şu evi, sana bağışladım.» dedikten sonra; «Eğer, bunu kalbimden söylemediysen!; artık sen benden, üç talâk, boş oi.» dese ayıkınca da söylediklerinden bir şey; «hatır]amazsa;
alimler;» «Bu durumda karısı boş olmaz.» Çünkü, zahirde bu sözü, kalbinden
söylemiştir. Fetâvâyi Kâdihân'da da böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Eğer, filân adamın evine girersen; artık, sen boşsun» der; o adamda ölür;
kadında miras olarak kaîan o eve girerse; ölen adamın, çok fazla borcu yoksa;
yemin bozulmaz. Çok fazla borcu olsa bile, Fafcıyh Ebü'l - Leys'e göre, yinede,
yemin bozulmaz. Fedvada, bunun üzerinedir.
Bir kimse, evinde
otururken : Eğer bu eve girersem; karım boş olsun» dese arapçada yemin, o eve
girersen olur. Fakat fars-çada : «Eğer ben bu haneye girersem; karını boş
olsun.» dese yemin, o haneye girince bozulur. Şayet koca : «Ben, bununla, bu
eve girmeyi niyet eyledim.» derse, diyanetçe, sözü tasdik olunur; hükümde ise
tasdik olunmaz. Eve işaret etmesi halinde de hüküm aynıdır.
B:r kimse, karısına:«
Eğer, kardeşimin evine girersen, artık sen boşsun.» der; yemin edenin
kardeşide, başka bir eve taşınır; kadın ise, hâdiseli eve girerse; âlimlerin
bâzıları : «Eğer koca önceki eve öfke ve kininden dolayı yemin etmişse; yemini
bozulmaz. Fakat, yeminini, kardeşi için yapmışsa; yemini bozulur. Fakat, bir
niyyeti yoksa; imâmı A'zam (R.AJ ile imâm Muhammet! (R.A.)'e göre, yine yemini
bozulur. Eğer, bu kadın, kocasının kardeşinin evine, yemin vaktinde girer;
evde kardeşin mülkiyeti altında olursa, boş olur. Bu şahıs, içinde durmuyor
olsa bile yemini bozulur. Eğer, o ev yeminden sonra, satılmak veya bağışlamak
gibi bir yolla kardeşin mülkiyetinde çıkarsa; kocanın yemini bozulmaz. Fetâvâyi
Kâ-dîhân'da da böyledir.
Bir kimse, karışma :
«Eğer, filan adamın eşiğinin etrafına gelirsen; artık sen boşsun.» dedikten
sonra : Ben, bu sözümle eve girmeyi kasdeyledim.» dese; kadın ise o eve girmese
fakat eşiğinin yanında dolaşsa; boş olur.
Bir kimse, karısına :
«Eğer filânın evine girersen; artık sen, boşsun.» derde; şart edalının hazfedip
söylemezse; kadın o anda boş olur.
Bir kimse, kanlarından
birine : «Eğer, eve girersen; kanlarım boş olsun.» der, o kadında eve girerse;
o kadına, diğer kadın-larada talâk vâki olur. «îtimadi, bunun üzerinedir.»
denilmiştir.
Bir kimse, karısını,
bir adamla itham et&e, evine girincede o adamı evinde bulsa; bu adam, bir
köşede oturuyor, kansıda diğer bir köşede uyuyor olsa, her ikisİde sultana
çıksalar ve sultan, kadının kocasına yemin vererek: Sen, kannı, bu adamla
birlikte yakaladın mı? deyince, koca karısının talâkına yemin ederek; onu o
adamla yakalamadığını, söylese; yemini bozulmaz.
Bir kimse, karısına :
«Bana ait arpadan, alıp, manava yolladığın zaman; artık, sen boşsun.» der;
evinde de arpa ile beslenen hayvanı bulunur : kadın ise, o hayvana verdiği
arpadan artan, bir avuç miktarındaki arpayı diğer arpaya katarak, manava
yollarsa; —' her ne kadar kocanın hoşuna gitmese bile — bu durumda, kadın boş
olmaz. Çünkü, o kadarcık katmak yemine dâhil değildir.
Fakat koca, böyle
olacağını zannederek söylemişse, o zaman, yemini bozulur; yâni kadın boş olur.
Sahih olan, kadının boş olmamasıdır. İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) 'ye göre, yemden
artanı, arpaya katıp gönderince, kadın boş olmaz. Zahiriyye,de de böyledir.
Bir kimseyi, karısı
haramla itham eder; o da, kansına : «Eğer, b:r seneye kadar, haram fiil
yaparsam, artık, sen boşsun» der ve bununla da, cima' üzerine, iki fercin, bir
birine dâhil olmasını kasdeder; sonra da, o adamın, başka birisiyle, zina
ettiğine, dört şahit olur veya bunu kendisi, ikrar ederse; —zira, zina, ancak
bu
şekilde sabit olur.—
sonra da hâkim huzurunda, bunu inkâr eder; böyle bir iş yapmadığına; kadının
da, —hâkim huzurunda,— bey-yinesi bulunmaz; hakim de, ona yemin verirse; eğer,
koça, yemin ederse, bir şey gerekmez.
Bir k'mse, karısına :
«Eğpr, bir kimse ile, haram iş yapiım-sa; artık, sen, üç talâk boşsun.» dese,
ve onu uzaklaştırsa; sonra da iddeti içinde, ona cima' etse; İmâmı Azam (R.A.)
ve İmâm Mu-hanımed (R.A.)'e göre, kadın boş olur. Çünkü, onlar; lafzın umumuna,
itibar ederler. İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) ise, garaza itibar eder. Kıyâs, da, bu
kavle göredir; kadın boş olmaz. Fetva da, bunun üzerinedir.
Bu koca, karısına :
«Ben, birini öptüysen; artık, sen, üç talâk boşsun.» dese ve birin: deopse;
kadın, üç talâk boş olur. Hulâsa'da da böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Eğer, uçkurunu harama çözdüysen, bana, kan olduğun günden beri, artık, sen
boşsun.» der; kadın da : "Beni, bir erkek yakaladı ve bana zoraki cima'
eyledi.» derse; âlim-er : «Eğer, bu, kadının, mâni olmaya gücü yetmediği, bir
durumda, olmuşsa, bu kadın, boş olmaz. Fakat kadın, mâni olabilecek bir
durumda iken olmuşsa, kadın boş olur. Ancak, kocanın, buna inanması gerekir.
Bir kimse : «Eğer,
haramdan dolayı gusledersem, artık, karım beş olsun.» dedikten sonra, yabancı
bir kadının boynuna sarılarak; inzal vâki olmasından dolayı guslederse;
âlimler : < Bu şahsın, yemin
bozulmaz. Çünkü, o, cima' üzerine yemin etmiştir.» demişlerdir.
Bir kimse : «Eğer,
i'lan, adamı evime sokarsam; karım boş olsun.» dese, o adam ise, yemin edenin emri olmadan, onun evine girse, bu durumda, o
adamın karısı, boş olmaz.
Bir kimse : «Eğer,
filân adam evime girerse...» dese; mezkûr şahıs da. yemin edenin —ister izni
ile, isi-'r İzinsiz olarak — evine girse,—ister, yemin eden bilsin; isterse,
bilmesin,— yemin edenin yemini bozulur; yani, karısı boş olur. Fetâvâyi
Kâdîhân'da da böyledir.
Bir kimse : «Eğer
yellenirsem; karım, boş olsun.)' der ve kasdı olmadan; yel çıkarsa, karısı, boş
olmaz.
Bu, bir adamın, bir
eve girmemeye yemin etmesi ve onu, o eve, zoraki sokmaları veya çıkmamaya yemin
etmesi ve onu, zoraki çıkarmaları hallerine benzemekledir ki, bu durumlarda
bir şey gerekmez. Muhıyt'te de böyledir.
Bîr kimse, karısına :
«Eğer, seni sevindirmezsem; artık, sen benden boş ol.» dese, sonra da, karısını
dövse, o da : «Beni, sevindirdin. dese; kadın boş olma/.. Çünkü biz, gerçekten
onun yalancı olduğunu biliriz.
Kocası, ona bin dirhem
verir; kadın da ; «Sevinmedim.» derse; kadının sözü geçerlidir. Çünkü, onun,
bin dirhemle değ'î; iki bin dirhemle, sevinme ihtimâli vardır. Serahsînm
îVTuhiytı'nde de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Eğer, yakının evime girerse; artık, sen boşsun.» dedikten sonra; eve hem
kadının, hem de erkeğin yakınları girseler; kadın boş olur.» denilmiştir.
Çünkü, yakınlık tecezzi edip bölünmez, yakınların her biri yakın olur.
Bazıları ise ; Bakılır : Eğer giren kimse, kocaya mahsus bir. işi, yapmaya
girmişse; kadın boş elmaz. Eğer, kadına mahsus bir işi, yapmaya girmişse
kadın boş olur.
£ir kadın, kocasının
elbiselerinden birini alır, kocası da ona : «Eğer, o elbiseyi bugün yerine geri
koymazsan; artık, sen boşsun.» der; kadın, elbiseyi geri koymaya gidince,
kocası ona yetişir; kadın, kocasına vermek için, elbiseyi heybeden aldığı
sırada, koca, onu, kadından veya heybeden, —kadın, kendisine vermeden önce,
alırsa; isfihsânen bu kadın boş olmaz. Fakıyh Ebû'I - Leys de, bunu kabul
etmiştir. Zahîriyye'de de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Eğer, benim fercim, senin tercinden daha güze! değilse; artık, sen boşsun.»
der; kadın da : «Eğer benim fercim, senin tercinden, daha güzel değilse,
cariyem hür olsun.» derse; Şeyhu'l - İmâm Ebû Bekir Muhammed b:n Fade : Eğer,
ko1 nuşurîarken, her ikisi de ayakta durmakta idiyseler kadın, berael eder,
kocanın yemini, bozulur. Eğer, her ikisi de, oturuyorlarsa, kc~ ca, beraet
eder; Kadının yemini, bozulur. Çünkü, ayakta dururken, kadının ferci,
erkeğinkinden; otururken, crkcğinki
kadınınkinden daha güzeldir.
Kocanın ayakta,
kadının oturmakta olması halleri hakkında, Fakıyh Ebü Ca'fer : «Bunu
bilmiyorum. Uygun olan, her ikisinin de, yemininin bozulmasıdır. Çünkü, şart,
ikisinden birinin fercinin daha güzel olmasıdır. Taarruz indinde, birisi güzel
olmaz ve ikisinin de yemini, bozulur.
Sarhoş bir kimse;
karısına : «Eğer, filân adamın oturağı, senden daha geniş değilse; artık, sen
boşsun.» dese, Ebû Bekir İskâf «Bu bilinmeyen ve takdir de olunmayan bir
şeydir. Onun için, yemin bozulmaz.» denrştir. Fetâvâyi KâtUhân'da da böyledir.
Bir kimse, iki
karısına : «Ferci, daha geniş olan boştur.» dese; onlardan, en zayıf olan
kadın boş olur. Şeyhul - İmâm Zahî
ru'd- Dîn ise : «Yaşlığı, en çok olan,
boş olur.» demiştir. Hulâsa'da da böyledir.
Bir erkek ve bir kadın
çekişseler; kadın: «Ben, senin büyüğünüm.» .deyince, kocası: «Eğer, dediğin
gibiyse, artık, sen boşsun.» dese; kadın, kocasından daha üstün olmazsa; talâk
vâki olmaz. Çünkü, yükseklik ve üstünlük, ancak fazilet, ilim, haseb ve neseb itibariyle olur.
Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.
İki kişiden her biri,
diğerine : «Eğer, benim başım senin başından daha ağır değilse; karım boş
olsun.» deseler; âlimler : «Bunu anlamanın yolu : İkisi de, uyuduğu sırada,
onlara çağrılır; hangisi daha çabuk cevap verirse, onun başının ağır olduğu
anlaşılır.» demişlerde.
Bir kimse, karısına
: «Eğer, zekerim demirden daha şiddetli
değilse; artık, sen boşsun.» dese, kadın boş olmaz, Çünkü, o, kullanılışta,
demirden noksan değildir. Hulâsa'da da böyledir.
Bir şahsın vermekte
olduğu ziyafete, başka yerden bir şahıs gelse ve ziyafet veren kimse : «Eğer,
ben, bu adama karşı, ineklerimden biris'ni kesmezsem; karım, boş olsun.» dese;
eğer, o şahıs gitmeden önce, bir sığır keserse; yemininden kurtulur. Aksi takdirde,
karısı boş olur.
Şayet, bu şahıs,
karısının sığırlarından birini keserse, yemininden kurtulmuş olamaz. Ancak,
karısıyle, aralarında ülfet ve bağlılık bulunur ve malları bir birinin malı
mesabesinde olur; ve aralarında mücâdele olmaz; birb'rinin malından
faydalanırlarsa; bu takdirde yemini yerme gelmiş olur. Fetâvâyi Kübrâ'da da
böyledir.
Bir kimse : «Eğer,
filân adamı bırakırım o da eve girerse; artık, karım boş olsun.» derse; yemin
eden adam o evin sahibi ise, ona, ister sözle, ister fiille, mâni olması
gerekir. Bu Sadru'ş - Şe-hîd'in kavlidir. Vâkıât'ta da böyledir. Ncvâzil'de
şöyle zikredilmiştir :
Şart, men etmeye
mâlik, olduğu zaman yemini yerini alır. Eğer yemin eden kimsen/n gücü, o
kimseye girmekten men etmeye yeterse; yemini yasaklama ve girdirmeme
üzerinedir.
Fakat, mâni olmaya
gücü yetmezse, yemini, men etmeye değil, yasaklama üzerinedir. Şeyhu'l - İmâm
Zahîru'd - Dm : «Mülkte itibar, başkasını men etmekle olur.» demiştir. Fctvâ
deı, bunun üzerinedir. Zehıyre'dc de böyledir.
Bir kadın, kocasına :
«Sen, muhakkak bir yere gideceksin; nafakam, ihmâl etme.» kocası, öfkelenip,
kızınca da : «Bu, kızılacak, büyük bir söz değildir.» der; kocası da ; «Eğer,
bu söz, büyük söz değilse; artık, sen boşsun.» der ve eğer bununla, ceza murad
ederse; o anda, kadın boş olur.
Fakat, koca, cezanın
haricinde, ta'lik murad eylemişse; âlimler : muhterem, kadr sahibi biriyse; bu
gibi şikâyetler ihanet olacağından, kadın, boş olmaz. Eğer, muhterem değilse;
kadın, boş olur.
Bir kimse, karısına :
«Eğer, şu anda, kalkıp babamın evine gelmezsen; artık, sen boşsun.» dese,
kadında kocası çıkmadan önce hemen kalksa ve elbisesini giyerek çıksa; boş
olmaz.
Eğer, çekişseler de;
aralarında söz uzasa, yine, fevrilik kesilmiş olmaz.
Kadının idrarı gelse
ve bu işi yaptıktan sonra, gitmek iç:n, elbisesini giyse; yine, yemini
bozulmaz.
Fakat, namazının
geçmesinden korkar da, namazım kılarsa Nasiyr: «Bu durumda, yemini bozulur.»
demiştir. Bazı âlimler ise: «...Bozulmaz.» demişlerdir. Fetva da, buna göre
verilmiştir. Fetâvâyi Kübrâ'da da böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Eğer, bu gü n, iki rek'at namaz kılmazsan, artık, sen boşsun.» der; kadın da
namaza başlamadan veya bir rek'at kılınca hayız olursa;. Şeyhu'l - İmâm Şemsü'l
- Eimme Haîvânî : «Eğer, bu "kadın, yemin vakti, iki rek'at namaz kılacak
kadar hayızdan hali değilse; talâk vâki olmaz. Fakat, iki rek'at namaz kılacak
kadar vakit olmuş, fakat kadın, namazı kalmamışsa, kadın. boş olur.» demiştir.
Sahih olan, bütü,,
âlim'ere göre, bu yemin mün'akıdtır ve talâk vâki olur. Tatârhâriiyye'de de
böyledir.
Bir kimse, karışma :
«Gerçekten, sen, benim dirhemlerimi çaldın.» der : kadın : «Tevbe ettim.»
deyince de : «Eğer, dirhemlerimi kaldırırsan; artık, sen boşsun.» derse; kadın
da evi spürür-ken, atılmış bir keseyi yerinden kaldırıp başka bir yere bırakır
ve bunıı kocasına haber verirse; eğer, onu saklamak için kaldırma-mışsa;
kadının boş olmaması umulur.
Bir kim.se, karısına :
«Eğer, kesemden, dirhemlerimi alırsan; artık, sen boşsun.» der; kesenin ag/.ı
açıhr ve kadın, kızma, onu kaldırmasını emrederse; kitapla «Bu kadının, boş
olmasından korkulur.» denilmiştir.
Bir kimse; karısını,
dirhemlerini almakta itham eylese ve ona : ('Eğer, dirhemlerini alırsan; artık,
sen üç talâk boşsun.» dedikten senra; o kadın, kocasının dirhemlerini, bir
mendilde bulsa da, onu alarak, bir kadına verse ve ona : «Ondan bir miktar
kaldır.» dese; emredilen kadın da, ondan bir miktanm alıp, kendisine emreden
küdma verse; talâk vâki olur.
Bir kimse, karısına :
«Eğer, bir seneye kadar, dirhemlerimi çalarsan; artık, sen boşsun.» dedikten
sonra; bakması için dirhemleri ona verse; kadın ise, kocasının haberi olmadan,
ondan bir şeyler alsa; kocası ona : «Bundan, bir şey aldın rm?»> deyince de
kadın : «Evet.» deyip hırsızlık olarak almadığını belirterek, kocasına geri
verse; eğer ondan ayırdıktan sonra vermişse, boş olur. Fakat, ayırmadan önce
verirse; boş olmaz. Kadın, aldığını inkâr ederse; yine, boş olın.
Biı- kadın, kocasının
kesesinden, dirhemleri alıp, onlarla ci satın^alır; et satan kimse de;
dirhemleri kendi dirhemlerine katar; kocası ise, kadına : «Eğer, bu gün,
dirhemleri bana iade etmezsen; r.rtık, sen üç
talâk boş o!.» derse, o gün
geçince, talâk vâki olur.
Bundan, kurtulmanın
çâresi : Kadın, et satan kimseden, kesesini alır ve kocasına tesiim. eder. Bu
şekilde, boş olmaktan kurttur. Fetâvâyi Kübrâ'da da böyledir.
Bir kimse, karısına :
«D rhemleri, ne yaptın?» dese, kadın da : «Et, satın aldım.» cevabını verse;
bunun üzerine koca : «Eğer, o dirhemleri, bana geri vermezsen; artık, sen
boşsun.» der; dirhemler ise; kasabın elinde, kaybolmuş olursa; İmâm : «Aynı
dirhemlerin erimiş veya denize düşmüş olduğunun bilinmesi hâlinde yem'n bozulmaz»
demiştir.
Bir kadın, kocasının
kesesinden, dirhemlerini çalsa ve başkasının dirhemlerine karıştırsa; kocası
da ; «Aynı dirhemlerimi geri vermezsen; sen şöyle ol.» dese; kadın onları,
birer birer, bizzat ken-diltTİnrgeri verirse; bir şey gerekmez. Hâvî'de de
böyledir.
Bir kimse,
dirhemlerini, karısının eline koysa geri istediği zaman da, onu itham ederek
farşça «Eğer dirhemlerimi alırsan, artık, sen üç talâk boşsun; olur mu?» diye
soru şeklinde söyleyince, kadın : «olur.» dese; sonra da, kadın, bâin olsa ve
dirhemlerini alsa; eğer, kocası bununla telâkin vukuunu niyyet eylemişse;
kadın, boş olur. Fakat, sadece korkutma niyyet i ile söylemişse; talâk vaki
.o^maz. Fetâvâyi Kübrâ'da da böyledir.
Bir kimse, oğluna :
«Eğer, benim malımdan çalarsan; anaır boş olsun.» der; oğlu da, babasının
evinden, bir kiremit çalarsa durum ne olur diye İmâm Ebû Yûsuf ıR.A.) dan
soruldu. O, şu cevabı verdi : Eğer, bu baba, oğluna karşı «bu kadar cimri ise,
karısı boş olur.»
Bu mes'ele İmânı
Muhammed (R.A.) den de soruldu. O, cevap vermedi. Ona, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)
şöyle cevap verdi, deniidi. Bunun üzerine, İmâm Muhammed (R.A.) «Böyle güzel
cevabı, yalnız Ebû Yûsuf verebilir.» dedi.
Bir kimse, karısına:
«Eğer, ben sana, dirhem verirsem, sen tle onunla bir şey satın alırsan; artık,
sen boşsun.» dedikten sonra, ona dirhem verse ve ona emredip: «Onu, kadına bir
şey almak için, lilan adama ver.» dese, bilâhare de yemini hatırlayıp, ondan,
dirhemleri geri vermesini istese; eğer; kadın kendisi için bir şey satm almışsa;
yemini bozulmaz. Fakat kendi nefsi için, satın almamışsa; yemini bozulur.
Bir kimse, karısına :
«Eğer, bu evden, şu eve, bir şey gönde-rirsen; artık, sen boşsun.» dedikten
sonra, yemin eden bu şahıs, cariyesine, emrederek, o ev ehlinin, her istediği
zaman, vermesini söylese; o evden de, bir adam gelerek, bir şey istese ve
cariyede onu verse efendisi, onun fikrini bilerek, ona Öfkelense, yemin eden
şahsın karısı o cariyeye : «Git efendinin evinden, bu eve, güzel şeyleri taşı.»
ve câriye taşısa; bilginler buyurdular ki, Eğer, yemin eden şahıs cariyenin
bunu efendisi için yaptığını ve efendisine itaat etmediğini delil ile bilirse;
yemini bozulmaz. Fakat, bunu hanım efendisine itaat için yaptığını bilirse;
yemini bozulur. Buna ait, bir beyyinesi yoksa; cariyeye sorar ve onun sözünü
kabul eyler.
O ev ehlinin,
cariyeden bir şey istemeleri; onun da, razı olmayıp böylece efendisine haber
vermesi; yemin eden adamın, karısının da : «Git efendinin evinden güzel şeyi,
bu eve getir.» demesi ihtimali vardır,
denilmiştir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bir elbise
temizleyicisinin dükkanından, bir başkasının elbisesi gitse; çamaşırcı da,
hizmetçisini itham eylese, o da yemin edip : «Eğer, ben, sana zarar verdiysem;
karım, üç talâk boş olsun.» dese, o elbiseyi ise, kendisi almış olsa; karısı üç
talâk boş olur.
Bir kimse, başka bir
kimseye «kendisinden aldığından başka, dirhemleri olmadığına, üç talâka yemin
verse; o şahıs da yemin etse; eğer, yanında üç dirhemden az bir miktar var ise;
yemini bozulmaz. Fakat, üç veya daha çok dirhemi varsa; yemini de, talâk üzere
ise; —olduğunu bilmese bile— talâk vâki
olur.
«Eğer, bu şahıs,
Allah'a yemin etmişse; ona, keffâret lâzım olmaz. Çünkü, o, eğer yanında
dirhemlerin bulunduğunu biliyorsa; bu durumda yemini; yemin-i ğamus; bunu
bilmiyorsa, yemini lâğvolur.
Eğer, bu şahıs, farsça
yemin eder ve : «Eğer, benîm yanımda dirhemler varsa; artık, sen boş ol.» der
ve yanında üç veya daha fazla dirhem bulunursa; cevap tafsilâtı ile—yukarıda
geçtiği gibidir.
Bir kimse : «Eğer,
yanımda, gümüş varsa...» diye yemin eder ve yanında gümüş bulunursa; yemini
bozulur; yoksa bozulmaz.
Hırsızlar, bir kimseyi
soyduktan sonra, ona, kimseye haber vermemesi üzere, talâkına, yemin
ettirseler; bu adam giderken, karşısından gelen bir kafileye : «Yolda, kurtlar
var.» deyince, kafile du-nimu anlasa ve geri dönse, eğer soyulan adam,
«kurtlarla», «hırsızları» kasdetmişse; karısı boş olur. Fakat, hakikaten,
kurtları kasdet-mişse; yemini bozulmaz. Ve karısı boş olmaz.
Bir kimse şayet ;
«Gece üzerime bir topluluk geldi ve her şeyimi, alıp götürdü. Bana da,
isimlerini söylememek üzere yemin ettirdiler. Onlar, benimle, sokakta idiler.1»
diye yazsa; yine, yemini bozulur.
Bunun çâresi :
Komşularının adlarını yazar; onların hepsi kendisine gösterilerek, ona :
«Seni, soyan bu mu » diye sorulur. O da : «Hayır.» der. Bu, hırsızlara gelene
kadar, böyle yapılır. Sıra, hırsıza gelince, o şahıs, susar veya :
«Söylemiyorum.» der. Böylece, hırsızlar belli olur. Bu şahsın da, yemini bozulmaz.
Fetâvâyi Kübrâ'da da böyledir.
Bir kimsenin yanında
bulunan elbiseyi, bir hırsız çalsa veya bir gâsıp, gasbetse; sonra da elbisenin
sahibi, ona işaret ederek : «Karım boş olsun ki, elbise, senin yanında.» dese
artık, bu mcs'ele-de üç yön bulunur.
Eğer, elbisenin, onun
yanında olduğunu biliyorsa, karısı boş olur.
Eğer, zayi olduğunu
biliyorsa, karısı boş olmaz.
Her ikisini de
bilmiyorsa; yine, karısı boş olur. Çünkü, aslolan, bu elbisenin duruyor
olmasıdır. Mezîd'de de böyledir.
Bir kimse, farsça
olarak : «Eğer, bir kimseye nebiz verdiysem; karım, boş olsun.» derse, yemini;
niyetine göredir.
Eğer, su nİyyeti ile
sÖylemişse; yemini bozulmaz.
Hediye niyetiyle
vermişse; yine, yemini bozulmaz.
Fakat, bir şeye niyyet
etmeden vermiş veya söylemişse; yemini bozulur. Hızfinetül - Müftîn'de de
böyledir.
Fetvalarda : Bir
kimse, içki içerken karısı kaybolsa ve kocası ona : «Eğer, onu içmeyi daimi
olarak terk edersem; artık, sen boşsun.» der ve onu içmeyi, terk eylememeye azm
ederse; —içmese bile— yemini bozulmaz. Hulâsa'da da böyledir.
Sabi bir çocuk, sabi
iken : «Eğer, içki içersem; karım, boş olsun.» der ve sabi iken de içki
içerse; talâk vâki olmaz.
Bu sözü, kayın pederi
duyar ve «Bu yeminine göre, kızım sana haram olsun» der; o da : «Olur.» derse;
bu, haramhğı ikrar olduğundan; karısı haranı olur.
Bunun, bir talâk mı,
üç talâk mı olduğu hususunda da sabinin sözü geçerlidir.
Aklî muvâzenesini
kaybeden birisi, karısını boşasa; ifakat bu-luncada (= iyileşince de) : «Ben,
kanını boşadım.» dese ve sonra da : «Ben, bu sözü, deliliğim zamanında,
söyledim vehmiyle dedim»-dese; eğer geçmişten hikaye olarak söylediyse; sözüne
inanılır; de-" inanılmaz.
İmâm Zahîru'd - Dîn ve
başkaları, teccnnün eden hakkında : Bu gibi kimselerin, karısı boş olmaz. Çünkü
o vaki olmayan üzerine bina eylemiştir.»
diye fetva vermişlerdir.
Kerderî'nİn Vecîzi'nde de böyledir.
Bir kimse, karısına
karşı yemin edip : «Eğer iznim olmadan çıkarsan; artık, sen boşsun.') der;
kadın da öfkelenip çıkmaya hazırlanınca, kocası, onu, bir niyeti olmadan
çağırsa; kadın ise, çıksa; bu, — kocanın çağırması— izne delâlet eder.
Eğer, koca, öfkeli
halinde iken, bir şeye niyvet etmeksizin : «Çık» dese; bu da izin olur. Ancak,
koca, bu durumda, kadının çıkması hâlinde, talâkının vukuuna niyvet derse;
kadın boş o'ur. Hulâ-' sâ'da da böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Bu evden, benim iznim olmaksızın
çıkarsan; artık, sen boşsun.» dedikten sonra, bir dilenci istekte bulunsa; bu
şahıs, karısına ; «Şu ekmek parçalarını, dilenciye ver.» dese; eğer dilenci,
kadın çıkmadan, kendisine bir şeyi verilebilecek durumda o'maz da, kadın evden
dışarı çıkarsa, bu çıkış sebebiyle kadın boş olmaz.
Eğer-, dışarı
çıkmadan, vermeye gücü yettiği halde, çıkarsa, bu durumda, kadın boş olur.
Eğer, kocası kadına,
bir şey vermesi için, izin verdiği zaman ve dışarı çıkmadan vermeye güç yetecek
halde iken, dilenci, yola çıkmış dur; kadın da, yola çıkarsa; boş olur.
Bir kimse, karısına :
«Eğer, bu evden, benim iznim olmaksızın çıkarsan; artık, sen boşsun.» der;
karısı da, ona : «Sen, benim çıkmamla, boşanmış olmamı mı istiyorsun » dese;
kocası da : «Evet.»1 dese ve kadın; izinsiz çıksa, boş olur. Çünkü, bu söz, bir
tehdittir; bir izin değildir. Eğer, bu kadın, kapı kapanınca, dışarda kalacak
şekilde, alt eşiğinde duruyorsa; bu durumda yönü ve meyli evin içine ise, boş
olmaz; Takat, dışına ise, kadın, boş olur. Fetâvâ-yi Kübrâ'da da böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Eğer, sen bu evden, benim iznim oî-maksızm çıkarsan; artık, sen boşsun.» der
ve karışma arapça olarak izin verdiği hâlde, kadın onu anlamaz ve sonra da,
evden çıkarsa; boş olur.
Keza, kadın uyurken
veya orada yokken yerilen i/in de buna benzemektedir. Nevazilde de böyledir.
el - Asi isimli eserde
:
Bir kimse, karısına,
onun duyamıyacağı bir şekilde izin verse; bu, izin sayılmaz. Kadın, bundan
sonra, dışarı çıkarsa, îmânı Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Muhammed (R.A.)'e göre,
bu kadın beş olur.
Müntekâ'da şöyle
zikredilmiştir :
Bir, kimse, karısına :
«Sen boşsun; eğer, benim emrim olmaksızın çıkarsan.» dese; bu emri, kadının
duymasr, kocanın; ona, ya bizzat veya bir elçi vasıtası ile duyurması ile
olur.
Koca, buna bir toplumu
şahit tutsa; o emir —kadına ulaşmış— sayılmaz.
Şayet, bu toplum,
kocanın emrini, —koca, bunu istememiş olsa bile— kadına, ulaştırırlarsa; bu
haber; kadına ulaşınca; kadir; dışarı çıksa, boş olur. Eğer, koca onlara,
karısına, izin verdiğini, ena ulaştırmalarını söyler; onlar da, kadına haber
verirler ve kadın, bundan sonra, evden çıkarsa, boş olmaz.
Kucası : «Razı oldum.»
veya «Arzu eyledim.» dedikten sonra, kadm dışarıya çıksa; her ne kadar, kadın,
kocasının böyle söylediğini duymuş olmasa bile, boş o'maz. Bunda ihtilaf
voktur.
Nevâzil'de şöyle
zikredilmiştir :
Bir kimse, karısına :
«Eğer, benim iznim olmadan, çıkarsan; artık, sen boşsun.» dedikten sonra;
kadın, ıdişaıı çıkmak ve bazen, ailesinin yanına gitmek nıaksadiyîe izin
istese; kocası da ona izin verse; kadm ise, bu sırada çıkmasa da, evini
süpürdükten sonra, dışarı çıksa; boş olur.
Eğer, izin verildiği
zaman ailesine gitmek için çıkmaz da, o izin-ie, sonra çıkarsa, bu durumda,
kadının boş olmasından korkulur. Çünkü, verilen izin, o zaman çıkılması
içindir. Âdet budur. Muhyıt'te de böyledir.
Bir kimse, şehirden
çıkmamaya yemin edip; eğer çıkarsa, karısı Ayşe'nin şöyle olacağını söyler;
karısının adı ise. Fatma olursa; dışarı çıkınca, bü karısı boş olmaz.
Kerderî'nîn Vecîzi'nde de böyledir.
Bir kimse, karısına
bazen, ehline gitmesi için izin evrir; ehlinden de ana ve babası, hayatta
olmazsa; bu durumda, ehli, bütün mahremiyet sahibi olanlardır. Eğer ana ve
babası sağ iseler onların her birisi kadının ehlidirler. Ve her birinin evidir.
Ehli babanın hanesinde olanlardır. (Hulasa)
Bir kimse, karısına
«eğer çıkarsan talâk vâki olur» dediği
halde, kadında çıkarsa; talâk vâki olmaz. Çünkü, bu durumda, koca, talâkı
kadına mal etmemiştir. Gunye'de de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Eğer, evimden izinsiz olarak çıkarsan;
artık, sen boşsun.» der; evde de yangın veya su basma hadisesi olur ve bu
sebeple, kadm, evden izinsiz çıkarsa, boş olmaz. Gımye'-de de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Bu evden, benim iznim olmaksızın çı-karsan; artık, sen boşsun.» dese kadm ise,
rehni sahibine vermek maksadı iîc, çıkmak için, kocasından izin istese, kocası
: «Git dirhemleri al, rehni çöz.» dese kadında çıkıp gitse, fakat rehin
sahibini bulamasa ve tekrar tekrar gitmeye ihtiyaç olsa, bu durumda kadın boş
olmaz. Hulâsa'da da böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Sen boşsun; eğer, bu evden, benden İzinsiz çıkarsan.» veya «...benim rızanı
olmadan...» veya «...benim bilgim olmadan;» bunların hepsi de müsavidir. Çünkü,
illâ ve gayr kelimeleri istisna içindir. Bu iki lafızda da, bir defa izin
vermekle, yemin son bulmaz. MeseUı : Kadının çıkmasına, kocası, bir defa izin
verse; oda çıksa; sonra, izinsiz olarak tekrar çıkarsa, kadm, boş olur.
Bu, bir kocanın
karısına : «Eğer, bu evden, çarşafsız çıkarsan; artık, sen boşsun.» deyip,
kadının da çarşafsız çıkması gibidir. Ki bu durumda, kadın boş» olur. Muhıyt'tc
de böyledir.
Bir kimse, karışma,
bir defa izin verir; sonra da, çıkmasını yasaklar; bundan sonra da, kadın,
çıkarsa, yemin bozulur. Bedâî'de de böyledir.
Bu yeminin
bozulmamasmm çaresi : Kocanın karışma : «Her defa çıkışında, sana izin,» veya
«Her ne vakit, çıkmak istersen, izinlisin.» demesidir.
Bu takdirde, yemini
bozulmaz. Veya «Bütün sene, sana izin.» veya «Her çıkmana izin verilmiştir.»
demesidir. Eğer, koca, böyle söyledikten sonra; yeniden yasaklarsa, İmâm
Muhammed (R.A.)'e göre yasağı sahih olur. S'irâcül - Vehhâcda da böyledir.
Bu görüş, el -
Fazlî'nin de, görüşüdür. Fetva da bunun üzerinedir :
Bu koca, karısına :
«Sana, on gün çıkman hususunda izin verdim.» derse; kadm bu müddet içinde,
istediği zaman, dışarı çıkabilir.
Eğer koca : «Şu işi
yaparsan, gerçekten izinlisin.» dese; bu, izin sayılmaz. Kerderî'nin Vecîzi'nde
de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Sen boşsun;» sana izin verilene kadar, eğer, bu evden dışarı çıkarsan.» veya
«ben, emir verene kadar.»; «...Ben, razı olana kadar.»; «...Ben, bilene kadar.»
derse; bunun cevabı, bir defa izin vermektir. Hatta kadın, bir defa izin
verildikten sonra, çıksa, tekrar dönse, tekrar çıksa; kocanın yemini bozulmaz.
Fakat; «Ben, izin verene kadar.»
demesiyle, her defasını kasdey-lerse; bu durumda, netice, niyetine
göredir. Bedâi'de de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Sen boşsun; eğer, bu evden ben, sana izin vermeden çıkarsan.» derse; işte bu
böyle olur. Bu kocanın, «ancak sana, izin verirsem.» demesi de, bunun gibidir.
Bu kadına, bir defa izin verilince, yemin son bulu!. Muhiyt'ie de böyledir.
Bir kimse; karısına :
«Eğer, benini iznini olmaksızın, bir kimseye çıkarsan; artık, sen boşsun.» deı;
kadın da, babasına giLmek için, izin ister ve kocası izin verince de, kardeşine
giderse; boş olur. Hizânetü'l - Müftîn'de de böyledir.
Münteka'da şöyle
zikredilmiştir :
Bir kadın, kocasına :
«Babamın evine gitmeye bana izin ver.» der; kocası da ona : «Ben, sana böyle
izin verirsem; artık, sen boşsun.» dedikten sonra : «Sana çıkmaya izin verdim.»
der; fakat : «Babanın evine" demezse; yine, yemini bozulmaz.
Bu, şunun hilâfmadır :
Bir hizmetçi, efendisinden, bir adamın cariyesini nikahlamak için, izin istese;
efendisi de : «Eğer, o cariyeyi nikahlaman için, sana izin verirsem; artık,
karım boş olsun.» dedikten sonra : «Kadınları nikahlaman için sana izin
verdim.» veya «Sana, nikahlama izni, verdim.» derse; yemini bozulur.
Bir kirrfte, kölesine
: «Eğer, şu köleyi, benim iznimle satın alırsan; artık, karım, boş olsun.»
dedikten sonra; o köleye, ticârei yapması için, izin verir; köle de, o köleyi,
salın alırsa; adamın karısı boş olur.
Bir kimse, cariyesine
karşı, karısının talâkına yemin eder ve cariyesine : «Şu dirhemlerle, et satın
al.» derse; işte bu, onun çıkmasına izindir. Hulâsa'da da böyledir.
Bu şahıs, kölesine
senin, bez satın almana, izin verdim.» dese; köle ise, o köleyi astın alsa;
efendisinin karısı, boş olmaz.
Bir kimse, karışma :
«Sen boşsun; eğer, şu eve girersem; filân adamın, izin vermesi müstesnadır.»
dese; bu, o adamın, bir defa izin
vermesi üzerinedir. Şayet «filân adam,
onunla emir vermesi müstesna.» demiş
olsaydı; o zaman, her girmede, ayrı bir izin gerekirdi.
Bir kimse, karısına :
«Benim iznim müstesna; eğer bu evden çıkarsan; artık sen boşsun dedikten
sonra, ona : «Filân adam, her neyi emrederse; ona itaat eyle» dese, o adam da,
kadına, evden çıkmasını emretse; bunun üzerine, kadın kocası, kendisine izin
vermeden önce, evden çıksa boş olur.
Keza, bir, koca, bir
adama : «Onun çıkması için, izin ver.» dese; o da, bu izni verse; bunun üzerine
kadın, evden çıksa; boş olur.
Keza, bir kimse, o
kadına : «Kocan, sana, izin verdi.» dese ve bu kadın çıksa; yine, boş olur.
Keza, bu koca,
karısına : «Filân, neyi emrederse; gerçekten, onu, ben emreyledim,'» dedikten
sonra, bu kadına, mezkûr şahıs, çıkması nı emretse ve kadın da çıksa; kadın
yine, boş olur.
Fakat, kocası, bir
adama M<Qcıa muhakkak çıkmak için izin verildi» dese, o şahıs da, bu haberi
kadına ulaştırdıktan sonra, bu kadın çıksa; boş olmaz, Muhıyt'te de böyledir.
el-Asl'in fetvalarında
: «Bir kimse, karısına : «Benden izinsiz, evden çıkma; gerçekten ben, veya
senin talâkına yemin eyledim.» dese, kadın da, kocasının izni olmadan evden
çıksa, boş olmaz.» denilmiştir. Tatarhâniyye'de de böyledir.
Bir kimse karısına ;
«Benim emrim müstesna, eğer, bu evden çıkarsan; artık, sen boşsun.» der; kadın
da, bir hak iddia etmeyi irâde ederse; eğer, bunun için, bir vekil tutmaya
gücü yeterse, evden çıkınca yemin bozulur. Eğer, vekil tutmaya gücü yetmezse
çıkınca, yemin bozulmaz.
Bir kimse, kendinin
haberi olmadan karısının dışarı çıkmamasına; karısının talâkına yemin eder;
kadın da çıkarken kocası görürse; onu men etsin veya etmesin, yemini bozulmaz.
Karısını, komşusu ile
itham eden bir kimse, ona : «Benim iznim olmadan, evden çıkarsan; artık, sen
boşsun." dedikten sonra, ona ; «Bâtıl için olan müstesna, senin çıkmana
izin verdim.» dese; kadın da, evden çıkarak, kocasının kendisini töhmet altında
bulundurduğu komşusunun evine gitse, eğer kadının evden çıkıp oraya gireceğini
ve bâtıl bîr iş yapacağını niyyet eylemezse; yemini bozulmaz. Ve eğer, bundan
sonra, batıl bir iş bulursa da, böyle olur. Çünkü o, bâtıl bir iş için çıkmış
değildir. Eğer kadın evden çıkarken, bâtıl bir iş için, o komşusunun evine
girmeye niyyet eylemişsc, yemin bozukır; kadın boş olur. Fetâvâyi Kiübrâ'da da
böyledir.
Bir kimse, karısının
talâkına, karısının izinsiz çıkmaması için yemin eylese; veya hükümdar, bir
adama, karısının, o beldeden çıkmaması şartiyle, karısının talâkı üzerine
yemin ettirse; veya alacaklı bir kimse, borçlusuna,.kendinin izni olmadan, o
beldeden çıkmamasına yemin verse, artık bu yemin, kadının, hükümdarın ve borcun
durması ile kâimdir. Eğer, kadın boşanır, hükümdar azledilir; borç ödenirse,
yemin de düşer. Sonra da ebediyyen geri dönmez. Borç, hükümdar ve kadın geri dönse bile
hüküm böyledir.
Bir adam, efendisi ile
beraber çıksa ve talâkına onun izni olma-idan geri dönmek üzere yemin etse,
sonra, da efendisinden düşmüş elan bir şevi almak için, geri dönse; karısı, boş
olmaz.
Bir kimse, karısına :
«Filânın izini müstesna, eğer, evden çıkarsan; boşsun.» dese ve o adam da,
kadına izin vermeden önce, ölse; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Muhammed
(R.A.)'e göre, bu yemin, bâtıl t=; geçersiz) olur.
Bir kimse, karısına :
«Haksız olarak, eğer dışarı çıkarsan; artık, sen boşsun.» dediği halde bu
kadın, babasının veya kardeşinin cenazesin.- çıksa; boş olmaz. Rahm sahibi her
mahrem de, böyledir.
Keza, gelin, güveği
için çıkması veya, yapması üzerine vacip olan bir iş için çıkması da böyledir.
Bedâi'de de böyledir.
Karısı ile. çekişen
bir kimse, ona : «Eğer, bugün, buradan çıkarsan ve bir seneye kadarda geri
dönersen; artık, sen üç talâk boşsun.» dese, kadın da namaz veya başka bir
ihtiyaç için çıkıp gt> ri dönse; yeminin sebebi, nakil veya yolculuk çıkışı
ise, kadın boş olmaz. Çünkü, yemin «çıkış»m bu nevi ile nıukayyeddir. Fetâvâyi
Kübrâ'da da böyledir.
Bir.kimse, karısına :
«Sabi, evden çıkana kadar, eğer, bu sabiyi terk edersen; artık, sen boşsun1)
der kadın da gaflet eder veya namaza durur ve bu çocuk dışarı çıkarsa, bu
durumda kadın, onu terketmiş olmadığı gibi boşanmış da olmaz. Tatarhâniyye'de
de böyledir.
Bağdat'ta olan bir
kimse, karısına : «Küfe'ye çıkmazsam; boşsun» der ve bir saat kadar, beklese;
ancak, bu bekleyişi, hayvan kiralamak için olursa— âlimler : Yemini
boztılmaz.» demişlerdir. Fetvada bunun üzerinedir.
Bu şahısın, farz
namazlar için abdestle iştigal etmesi veya buna benzer bir işle meşgul olması
bir özürdür. Nafile namaz için yemek ve içmek için, dışarı çıkmak ise bir özür
değildir. Bunları yapan kimse, yemininden hanis olur yâni karısı boş olur.
Zâhirivye-de de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Eğer ana ve babanın evine çıkarsan; artık sen üç talâk boşsun.» derse, bu
yemin, kadının, — oraya ulaşsın veya ulaşmasın— çıkması, kasdı üzerinedir.
Şayet; «Eğer, gidersen.» derse; bu yemin, kadının sel olması üzeredir. Eve
çıkmayı kasdedip, etmemesi, müsavidir. Fetâvâyi Kübrâ'da da böyledir.
Muhammed bin Seleme :
«Eve gitmek, çıkmak menzilinde-dir.» demiştir. Sahih olan> budur. Bu, bir
şeye niyyet eylemediğine göredir. Fakat, onunla, gitmeye veya çıkmaya niyyet
etmişse,bu niy-yeti sahih olur. Câmiu's - Sağîr'de de böyledir.
Ebû'l - Kâsım'dan
soruldu :
Ziyafet için çıkan bir
kadına, kocası : «Eğer orada, üç günden fazla kalırsan; artık, sen boşsun» der;
kadın da, üç gün sonra, kocasının evine doğru döner; fakat eve girmez; sonra,
geri döner ve orada bir gün daha kalırsa; durum ne olur?
O : «Talâkla fetva
verilmez.» demiştir. İhtiyat ise, daha evlâdır.
Fakıyh Ebû'l - Leys :
«Bu kadın, eğer, kocasının köyünün imrâ-nina girdikten sonra da geri dönmüşse,
boş olmaz. Eğer girmemiş-se; uygun olan, kadının'boş olmuş bulunmasıdır.»
demiştir. Mu-Inyt'te de böyledir.
Koca : «Eğer, evimden
çıkarsan; artık, sen boşsun.» der; kadın da evden çıkarsa; talâk vâki olur.
Kerderînin Vecîzi'nde de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Eğer, bu evin kapısından çıkarsan; artık, sen boşsun.» der; kadın da, damın
üstüne çıkar ve komşusunun evine inerse; — sahih olan — kadın, boş olmaz.
Hulâsa'da da böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Eğer, şu merdivene çıkarsan, veya ayağını üzerine basarsan; artık, sen
boşsun.» der; kadın da, ayağımn birini, merdivenin üzerine koyduktan sonra;
kocasının dediğini hatırlayıp, geri dönse; boş olur.
Şayet koca : «Eğer,
iki ayağım şu eve korsan; artık, sen boşsun.» der; kadın da, ayağının birini,
o eve koyarsa; boş olmaz. Çünkü, ayağı.eve koymak, girmekten kinayedir; Önceki
durum ise, bunun hilâfmadır. Zahîriyye'de de böyledir.
Bir kimse, karışma :
«Eğer, bu evden çıkarsan; arlık, sen boşsun.» veya «Ayağını, sokağa korsan;
artık, sen boşsun.» der ve kadın da ayağını sokağa korsa; boş olur.
Bir kimse, karışma :
«Eğer, şu dama çıkarsan; artık, sen boşsun.» der; kadın da merdivenlerin bir
kısmına çıkarsa; yemin bozulmaz. Muhtar olan kavil budur. Çünkü, kadın, dama
çıkmamıştır. MezîcTde de böyledir.
0 Bir kadın, evinin
damından (—üstünden) komşusunun evinin üstüne çıksa; adam da, öfkelenerek :
«Eğer, sen bu evden komşunun evinin üzerine çıkarsan veya kapısına çıkarsan,
artık, sen boşsun.» der; kadın da, başka bir komşunun evinin üzerine çıkarsa;
boş olma/.. Şayet, kadın, daha önce evin damına çıkmamış olsaydı; yemin
bozulurdu. Çünkü kocasının sözü umûmidir. Fetâvâyi Kübrâ'da da böyledir.
Bir kadın, evinde
ağlıyor olsa; kocası da, kayın pederine «Eğer, kızın bu evden çıkmazsa ve orada
ağlarsa; artık, o boştur.>. dese; kadir, da, çıksa ve sonra tekrar girip
ağîasa; Fakıyh Ebû'l -Leys : «Eğer, sesini, evde bir kimse duyarsa; boş olur.
Çünkü, o, ondan men edilmiştir. Eğer böyle olmazsa; boş olmaz. Fetâvâyi
Kâ-dîhân'da da böyledir.
Nevâzil'de şöyle
zikredilmiştir: Ebû Cafer'den soruldu :
Bir kimse, karısının
bu evden, çıkmaması için, karısının talâkına yemin etse; evinin yanında da
kapısı caddeye açılan, bir harabe bulunsa; o harabenin kapısını kapatsa ve o
evden, kendi evine, bir pencere açsa; kadın da, o pencereden dışarıya çıksa;
adamın yemini bozulur mu?
İmâm, şu cevabı verdi
:
.
Eğer, o harabe, evden
küçükse; Ümid eylerimki; yemini bozulmaz.» Tatarhâniyye'de de böyledir.
Bir kimse; karısına :
«Eğer, bu evden çıkarsan; artık, sen boşsun.» der; kadın da. hanede olan ve
kerm denilen yere girerse; eğer, kerm denilen bu yer, evden sayılıyor ve kerm
denilince ev an-îaşılıyorsa; adamın yemini bozulmaz.
Fakat, burası, evden
sayılmıyor; kerm denilince de, ev manâsı anlaşılırııyorsa; yemin bozuiur ve
kadın boş olur. Çünkü, birinci ve-cihte, kerm eve dahildir. İkincisinde ise,
eve dâhil değildir. Burası, eğer büyük değilse veya kapusu başka yere
açılmıyorsa ev sayılır. Fetâvâyi Kiübrâ'da da böyledir.
Bir kadın, babasının
başka bir köyde olan evine gitse; arkasından da, kocası giderek, onun evine
dönmesini istese, kadında razı olmasa, koca ise : «Eğer, bu gece, eve dönmezse;
talâkına yemin olsun.» deyince kadın, kocası ile beraber çıkıp; sabah yeri
ağarmadan evine gitse; âlimler : «Eğer, gecenin çoğunda, aynı köyde
kaldılarsa, yemine muhalif olur. Fakat, gecenin çoğu geçmeden, evlerine
gittiİerse yemin bozulmaz.» demişlerdir. Sahih olan, gecenin tamamı geçmeden,
eve giderlerse, yemin bozulmaz.
Bir İcadınla kocası,
birlikte, babasının evinde olsalar; koca, karısına : «Haydi beraber gidelim.»
dese, kadın, buna razı olmasa; koca ise : «Eğer, bemimle gitmezsen; sen, üç
talâk boşsun.» dese, ve çıkıp gitse, kadın da, arkasından çıkıp; eve
kocasından önce varsa; âlimler : «Eğer, kocasının arkasından, beraber çıkmış
sayılmayacak kadar, sonra, çıkmışsa, boş olur.»
Karısı, dışarı
çıkmakta olan, bir kimse, ona : «Eğer, evime, dönersen; artık, sen, üç talâk
boşsun.» dese ve kadın oturup bir müddet dışarı çıkmasa; sonra da çıkıp
bilâhare geri dönse; koca «Ben fevrilik niyyet eyledim.» derse; bazı âlimler :
Hüküm yönünden, kocanın sözüne, inanılmaz.» bazıları da : «İnanılır.» demişlerdir.
Bu sahihtir. Fetâvâyi KâJîhân'da da böyledir.
Bir kimse, karısını,
cima' etmeye davet etse; kadın ise buna razı olmasa; kocasının «Ne zaman?»
demesine karşılık da «Yarın.» dese; bunun üzerine, koca : «Eğer yarın bu işi
yapmazsan, artık, sen boşsun.» dese; sonra da, ikisi de söyleneni unutsalar ve
yarın, gelip ;eç"9; yemin
bozulmaz.
Bir kimse, karısına,
onun babasının evinde : «Eğer, bu gece, evimiz de hazır olmazsan; artık, sen
boşsun.» der; babası ise, kızına mâni olursa; bu kadın, boş olur. Muhtar olan
budur. Bah-ru'r - Râik'ta da böyledir.
Bir adamın önünde,
başka birine sarılmış bir kadın bulunsa ve o adama : «Bu sarılmış kadın, senin
karındır.» denilse, sonra da ona : «Eğer, sei a karın değilse; onu üç talâk
boşa,» deseler ve . adam da, onu, üç talâk boşasa, bu durumda sarılmış olan
kadın, yabancı biri olursa; ihtilâf olundu, fetva, adamın karısının, hükmen boş
olduğu üzerinedir.
Bir kimse Beîh
Şehrinde, bir kadın nikâhlasa; bu kadın da, kocasının haberi olmadan, Tirmiz'e
gitse, sonra da kocası : «Eğer, Tirmiz'de karım varsa; işte, o, benden boştur.»
dese; kadın, boş olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bir adam, bir kadınla
nikahlanmak istese o kadının ehli de, onun, bu adamla nikâhlanmasına razı
olmasa ve o şahıs için başka bir kadın bulunsa; evlenmek isteyen şahıs, önceki
kadını alıp, mezarlığa götürse ve oraya oturtsa; sonra da, o kadının ehline :
«Mezarlıkta olan hariç, bütün kadınlar üç talak boş olsun, deyince, onlar
mezarlıkta, sağ kadın olmadığı zannı ile, o kadını bu adama nikâh-lasalar,. bu
nikâh sahih olur ve bu şahsın yemini bozulmaz.
Bir kimse, karısına:
Eğer, yarın bana, şu şeyi getirmezsen; artık sen boşsun.» der; kadın ise,
kocasının istediği şeyi, mezkûr günde, başka bir adamla yollarca; eğer, kocası,
o şeyin gelmesini niyyet eylemişse; yemini bozulmaz. Fakat bizzat kadının
getirmesini niyyet eylemişse veya hiç bir şeye niyyet etmemişse; yemini bozulur
yâni kadın boş olur. Timurtâşî'de de böyledir.
Bir kimse, borçlusuna
: «Eğer, borcunu vermezsen; karnı boş olsun mu?» der; borçlu : «Neâm.» deyince,
alacaklı ona : «Ne-am» (= evet) de dese o da : «Neam.» dese ve bununla da
yeminin cevabını rourad eylese, artık herne kadar bu lafızların aralarına kesiklik
girse bile, yemir lâzım gelir. Hızânetü'l - Müftîn'de de böyledir.
Bir kimse, başka birinde,
bin dirheminin olduğunu iddia eylese, iddia olunan adam da : «Karım boş olsun;
eğer, senin, benim üzerimde, bin dirhem alacağın varsa.» dese, alacaklı ise
«Karım, boş olsun; eğer, benim senin üzerinde bin dirhem alacağım yoksa.» deyip;
hakkına karşı, beyyine gelirse; hâkim de, böylece hükmünü verse, iddia edenle,
karısının aralan tefrik edilir. Bu İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) 'un kavlidir. İmâm
Muhammed (R.A.) den de, böyle bir rivayet vardır. Fetva da, buna göredir.
Bundan sonra, iddia
olunan adam, belgeler getirip de, bin dirhemi, davadan önce ödediğini hükme
bağlarsa; karısı boş olmaz. Bu durumda, iddia eden, iiddia olunanda bin
dirheminin olmadığını sanarsa; karısı boş olur.
Eğer, iddia eden,
iddia olunan adamın bin dirhem borçlu olduğunu, ikrar eylediğini belgeler ve
isbat ederse; âlimler : «Kadı efendi, iddia olunan ile karısının arasını tefrik
eylemez.» demişîer-dîr.
«Bu mes'ele müşküldür.
Çünkü beyyine ile sabit olan, açıkça sabit olan gibidir.» denilmiştir.
«Eğer iddia olunanın;
iddia edenin, kendinde bin dirhemi olduğuna dâir, ikrarı alenî olursa; o
zaman, kadı efendi onunla karısını birbirinden ayırır. En iyisini bilen
Allah'tır. Feitâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bir kimse karısına :
«Eğer, bana söversen; artık, sen boşsun ve eğer; bana, lanet eylersen; artık,
sen boşsun.» dedikten sonra karısı, ona lanet etse; bir talâk vâki olur.
Fetâvâyi Kübrâ'da da böyledir.
Nevâzil'de : Fakıyh
Bbûl Leys : «Biz bunu alırız.» demiştir. Ta-tarhâniyye'de de böyledir.
Şayet, bu kadın,
kocasına : «Allah, senin hakkında bereket vermesin.» dese, boş olmaz. «Ey
câhil!» «Ey eşek!» «Ey ahmak!» dese yine boş olmaz. Çünkü bu sözler sövmek
değildirler. Mumyît'te de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Eğer bana söversen; artık, sen boş ol.» dedikten sonra; kadın, ona lanet etse,
boş olur. Zahîriyye'de de böyledir.
Bir kimse, karışma :
«Eğer, anama söversen veya ona kötü söz söylersen; artık sen boşsun.» dedikten
sonra; karısına; «Annen, sana göre silâm oldu» der; kadın :da : «Belki de,
senin anandır.» derse; eğer, bu yemin Behl Şehri'nde yapılmışsa veya dilenciye
«si-lamün aleyk» denilen bir yerde söylenmişse; kadın, boş olur. Fakat,
Mâverâü'n - Nehr ve bu sözün şetm ( = sövme) olunduğu bilinmeyen yerde
söylenmişse; kadın boş olmaz.
Bir koca ile karısı
arasında, kocanın bacısı hakkında çekişme olsa ve koca; 7 ansına : «Eğer,
benim yanımda, bacıma söversen; artık, sen üç taîâk boş ol.» dedikten sonra;
karısının yanına vardığında, onun, bacısı ile çekiştiğini ve ona sövdüğünü
işitse; eğer, karısı kocasını görerek ona sövüyorsa boş olur. Çünkü, kocasının
yanında sövmüş olmaktadır. Fetâvâyı Kübra'da da böyledir.
Bir kimse : «Eğer; bir
kimsseye söversem; karım, boş olsun.» dedikten sonra, bir ölüye sövse; karısı,
boş olur.
Bir kimse, karısına :
«Eğer, sana iftira edersem; artık, sen boş ol.s dedikten sonra, ona : «Ey zina
edicinin kızı!» dese; kadın boş olur.
Çünkü, bu; —her ne
kadar, iftira, ona yapılmıyor; anasına yapılıyor o\sa bile— bu kadın İçin de,
bir kazf (= zina iftirası) sayılır. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Eğer, bana iftira edersen; artık, sen boş ol.» dese; kadın da ona; «Ey zînâ
edici kadının oğlu!» dese; bu kadın boş olmaz. Fakıyh ise ; «Bu kadın,
zamanımızda, boş olur.» buyurmuştur. Tatarhâniyye'de de böyledir.
Bir adama, karısı :
«Ey sefil!» der; kocası da, ona : «Eğer, ben sefil isem; sen benden boş ol.»
der ve bununla ta'liki murad ederse; koca sefil olmadıkça, kadın boş olmaz.
Sefil'in manası üzerinde, âlimlerimizin kavilleri vardır.
İmâm Ebû Hanife
(R.A.)'den rivayet edildiğine göre, müslim sefil olmaz. Ancak sefil, kâfir
olandır. Fetva da, bunun üzerinedir. Fetâvâyi Kübrâ'da da böyledir.
İmâ»i- Ebû Yûsuf
(R.A.) 'un şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir :
Gerçekten sefil; ne
kendi dediğine; ne de, kendine söylenilene ehemmi}'et vermeyen kimsedir.
Mezîd'de de böyledir.
Bir kadın kocasına : «Ey keşhan» der; kocası da ona : «Eğer, ben keşhan isem; sen,
benden boş ol.» der ve ta'like niyyet ederse; Ebû İsmet : «Keşhan o kimsedirki,
kendisine : «Karma fena niyyetleel uzandı.» deseler de, o bunu duysa; «hiç
ehemmiyet vermez.» demiştir. Fakat, gelip karısını döverse; o zaman, keşhan olmaz.
Bir kadın, kocasına :
«Ey bağğak!» veya «ey kaltaban» dese; kocası da ona : «Eğer, ben bağğak veya
kaltaban isem; artık, sen üç talâk boş ol.» dese; kocanın niyyeti, kadına ceza
vermekse; kadın, boş olur. Bağğak ve kaltaban diye, karısının fenalığım bildiği
halde, ona razı ilan kimseye, derler.
O Bir kadın, kocasına
: «Gerçekten sen, kaltabansın.» .der; kocası da ona : «Eğer, sen, benim
kaltaban olduğumu biliyorsan; artık, sen üç talâk boşsun.» derse; karısı :
«Biliyorum» demedikçe, boş olmaz. Kaltaban diye, kendi karısıyla, yabancı
birisini görüp de, buna, ses çıkarmayan kimseye derler.
Bir kadın, kocasına :
«Ey kûsec!» der; kocası da ona : «Eğer,
ben kûsec isem; artık, sen boş ol.» der ve onunla ta'lik niyyet ederse; muhtar
olan, sakalı hafifse ve uzun değilse; kadın, boş olur; değilse, boş olmaz.
Çünkü kûsec diye, örfte, sakalı olmayana veya çok az olana, denir. Serahsî'nin
Mumytı'nde de böyledir.
Kûsec», açıklanırken :
O, sakalı çok hafif olan kimsedir.» denilmiştir. Kerderî'nin Vecîzi'nde de
böyledir.
Muallâ, İmâm Ebû Yûsuf
(R.A.)'un şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir :
Bir kimse; karısına :
«Eğer, sen, benden daha aşağı değilsen; artık sen boş ol.» derse; bu, hasebe
göredir. Eğer, kocası karısından daha haseblı ise, yemini bozulmaz. Eğer,
kadın daha hasebli ise; yemini bozulur ve kadın, boş olur. Eğer emr belirsiz
ise kocaya yemin verilir o da ben ondan hasebliyim derse söz onun sözüdür. tMuhiti
Serahsi)
Bir kimse, karısına :
«Eğer, bana söversen; artık, sen boş ol.» der; kadın da, kendisinin küçük
çocuğuna : «Ey işi kötü, zemi-min oğlu!» derse: bakılır : Eğer, kadın
çocuktan hoşlanmıyarak, böyle
söylemişse; boş olmaz. Fakat, babasından hoşlanmayarak; söylemişse, kadın, boş olur.
Muluyıt'te de böyledir.
Bir kadın, çocuğuna :
«Ey işi kötü, zcmimin oğlu!» der; kocası da, ona : «Eğer, bu çocuk, kötü işli,
zemimin oğlu ise; artık, sen üç talâk boşsun.» dese bunda üç yön vardır.
Koca, böyle
söylemekle; ya kadına ceza vermeyi ister veya bir şey irâde eylemez veya tâîik
irâde eyler. Birinci vecih ve ikinci ve-cihle ilgili söz, daha önce geçti.
Üçüncü veçhe göre de,
şart bulunmadığından, talâk vâki olmaz.
Fakat, kadın, o
çocuğun, zinadan olduğunu bilirse; talâk vâki olur. Çünkü, onun hakkında, şart
bulunmuş olur. Onunla birlikte durmaya, yetki kalmaz. Çünkü kadın üç talâk
boşanmış sayılır. Tecnîs'de de böyledir.
Eğer, koca, bunu,
kerhen söylerse; talâk vâki olmaz. Serahsf-nin Muhıyitı'nde de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Eğer, kardeşinin yanında, dünyada senin yaptığın, bütün kötülükleri
söyîemezsen, artık, sen boş ol.» der; —bu kötülük ve fuhşuyattan üç nev
üzeredir— ve ne zaman; bunları, kadının kardeşinin yanında, söylerse. Şartı
tahakkuk eylediği için, yemini yerine gelir. Uygun olanı ise, hemen söylemek
ve : «yemin ettiğim için söylüyorum.» demektir. Hıdâsa'da da böyledir.
Nevâzil'de şöyle
zikredilmiştir :
Eğer, daha önce
söylerse; caiz olmaz. Çünkü, o, bundan sonra, çirkin söz olmaz. Tatarhâniyye'de
de böyledir.
Bir kimse, kardeşi ve
bacısı ile çekişip onlara, farsça «eğer men şümarâ bekûn har ender nekünem =
Eğer, sizi eşeğin döbüründe kılmazsam; karım, boş olsun.» dese; esahh olan, bu
şahıs, bu sözü ile, kahr ve galebe murad etmiş olur.
Yemin eden şahıs veya
diğerleri ölene kadar, kadın boş olmaz. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bazı âlimler ise:
«Aynı anda karısı boş olur.» demişlerdir. Fetva da, bunun üzerinedir. Bazıları
da : «Yemini, bozulur; çünkü, tahakkukundan acizdir. Ancak, onunla kahretmeyi
ve galebe çalmayı; niyyet eylemişse; o takdirde, niyeti sahih olur. Yemin eden
şahıs ve diğerleri ölene kadar, yemin bozulmaz. Fetva da bunun üzerinedir.»
demişlerdir. Fetâvâyi Kübrâ'da, Muhıyt'te, Tecnîs'te, Fetâvâyî Kâdîhân'da ve
Hulâsa'da da böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Eğer, seni öfkelendirirsem, artık, sen boşsun.» dedikten sonra, kadının
çocuğunu döver; kadın da, öfkelenirse; bakılır : Eğer, onu, terbiyesi için
dövmüşse; kadın boş olmaz. Fakat, onu layık olmadığı bir şey için dövmüşse;
kadın, boş olur. Muhıyt'te de böyledir.
Babamdan soruldu :
Bir kimse, öfkeli iken
karısına : «Eğer kemiğini kırmazsam; etini parçalamazsam; artık, sen üç talâk
boşsun.» dese; «ne lâzım olur?» O, şöyle buyurdu :
Şayet, kadını yerinden
ayrılıncıya kadar döverse; yemini bozulmaz. Çünkü bıı söz, şiddetli dövmeden
kinayedir.
Yine, O'na soruldu
: -
Bir kimse; karısına :
«Eğer, seni terazi taşı ile tartmazsam; sen üç talâk boş ol.» dese ne olur?
Buyudular ki :
Eğer açık bir şekilde
eziyet eder; her işinde münakaşa yaparsa; yemini bozulmaz. Tatarhâniyye'de de
böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Eğer, bu gün, 'çocuğunu dövmezsem; iki parça edene kadar; sen, üç talâk
boşsun.» dedikten senra; onu, yere vursa da, yer yarılmasa; üç talâk boş olur.
Serahsî'nm Muhıyiti'nde de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Seni, ne sağ, ne de ölü olana kadar dövmezsem; artık, sen boş ol.» dese; İmâm
Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre bu yemin, kadının canı acıyana kadar, şiddetli dövmek
üzeredir. Şayet o şahıs, bu işi yaparsa; yemini yerine gelir.
Koca : «İşeyene
kadar...» veya «yardım!» diye bağırana kadar dövmezsem...» der bu şeylerde hakikat olmazsa, yemini bozulur.
Bir kimse, karısına :
Eğer, seni suçsuz olarak, döversem; artık, sen boş ol.» dese; kadın çanağı
sofranın üzerine koyunca o, eğilip, adamın ayağına dökülse ve adama zarar
verse; o da, bu sebeple karısını dövse; yemini bozulmaz. Fakat, bunu,
kasıdsız, yapmış olması gerekir. Çünkü, dünyevî hükümlerde, hatâ ile müâha/.e
etmek, günaha düşürür. Hülâsa'da da böyledir.
Bir kimse, diğer bir
şahsa, canını acıtırcasma vursa; dövülen adam da: «Eğer, onu cezalandırmazsam,»
karım, boş olsun» dese, bir hayli zaman geçtiği halde, bir cezada yapamazsa;
âlimler : «Şer'î kısas üzre, bir ceza verilmez veya diyet alınmaz, yahut fâzir
veya benzeri bir ceza verilmezse; talâk vâki olmaz. Ancak hangi yönden olursa
oîsun bir kötülük yapılırsa; talâk vâki olur. Eğer, fevrî olarak niyyet
eylemişse; o fevri olur. Fakat, bir şeye niyyet eylememiş se; o zaman, ifâde
mutlak olur.
Mecmûu'n - Nevâzil'de
: Şöyle zikredilmiştir :
Bir kimse : «Yapılması
lâyık olan, fiili bugün seninle beraber yapmazsam; artık, karım boş olsun.»
dese; o gün geçse de, iyilikten, kötülükten bir şey yapmasa; yemini bozulmaz.
Çünkü, onun hakkında uygun olan afdır. Ancak, adam : «Ben, bununla dövmek ve
sövmek murad eyledim.» der ve onu da, yapmazsa, yemini bozulmaz.
Bir kimse, karısına :
«Eğer, kanını dökmezsen; artık, sen benden, boş ol.» dedikten sonra, burnuna
vurarak kanatsa; kanı elbisesine bulaşırsa, eğer muradı bu kadarsa; yemini bozulmaz. Çünkü, zahir (= açık)
olan, muradının bundan fazla olmamasıdır.
Bir koca karısına :
«Eğer, bu köyü, türkleştirmezsen; artık, sen boş ol.» dese; yeminimden nasıl
kurtulur? îmâm buyurmuş ki : «Eğer üzerlerine Türkler gelir ve köyü alırlarsa;
bu şahsın yemini, yerine gelmiş olur.
Bir koca, karısına :
«Yarın seni, köpeğin un dağircığma yaptığı gibi yapmazsam; artık,
sen boşsun.»' dese; imâm : «Bu şahıs, elbisesinin bir kısmını yırtıp yere
atarsa; yemini bozulmaz.» demiştir.
Hulâsa'da da böyledir.
Eğer, o iplikten,
balıkağı yapılır da; adam, onunla
balık avlarsa; karısı boş olur. Çünkü, onu münasip bir şeye kullanmış sayılır.
Hizânetül - Müftîn'de de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Eğer, ipliğinden faydalanırsam; artık, sen, benden boş ol.» dese de, o
iplikten yapılan bir elbiseyi giyse; Ebû Bekr : «Bu şahsın, yemini bozulmaz.»
demiştir.
Bir kimse, karısına :
«Eğer, ipliğin sırtına gelirse; artık, sen boş ol.» dedikten sonra, elini onun
ipliğinin üstüne koysa veya o iplikten, bez dokunsa da, adam onu giyse; yastık
yapılsa da, adam, ona dayansa; o eğirilen ipliğin üstüne yatıp uyuşa; âlimler :
«Has-seten, o ipliğin elbisesini giyince, yemini bozulur. Diğer hallerde
bozulmaz.» demişlerdir.
Bir kimse : «Eğer, bu
elbise, bedenime gelirse; karım boş olsun.» dedikten sonra, onun gömleğini,
omuzuna alsa; bazı âlimler : «Bu şahsın yemini, onu, mulad olan şekilde
sırtına giydiği vakit, vâki olur. Zshîriyye'de de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Eğer, eğirdiğin, bana fayda verirse; artık, sen boş ol.» der; karısı da,
ipiiğini satıp, onun parası ile su kabı alır ve onunla kocasına su içirirse;
adamın yemini bozulmaz. Çünkü, o eğirilen iplik de değildir; onun bedeli de
değildir.
Bir kimse karısına :
«Eğer, senin eğirdiğin ip veya meşgul olduğun şey bana fayda veya zarar
verirse; artık sen üç talâk boş el.» der; kadm da, ip eğirip, elbise yapar ve
onu, kendisi giyer ve sabi çocuğuna giydirirse, kadın boş olmaz. Çünkü,
kocasının mülküne girmiş olmaz. Bu kadın, evde ekmek yapar; yemek pişirir ve
benzeri işleri yaparsa; yine boş olmaz. Çünkü bu durumda da yeminin şartı
bulunmamaktadır. Fetâvâyi Kübrâ'da da böyledir.
«Seni, sevmiyorum.»
derse; talâk vâki olur. Eğer, hiç bir şey söylemeden ayrılırsa; talâk vâki
olmaz. Çünkü, kocanın : «Belki de, sen ol.» demesi, şarta taalluk eder. Yâni,
koca : «Eğer, beni sevmezsen; artık, sen boşsun.» demiş gibi olur.
Bir kimse, karısına :
«Yatağa gel» dese; karısı da ona «Benimle, ne yapacaksın? —Yabancı bir kadını
kasdederek— filâne, sana yeter.» karşılığını verse; bunun üzerine, koca :
«Eğer, ben onu seviyorsam; artık, sen benden boş ol.» dese; âlimler, bu
hususta, fikir beyan ettiler : Muhtar olan, bu kadm, —kocası : «Ben, onu seviyorum.»
demedikçe— , boş olmaz; Eğer, seviyorsa; sevdiğini haber verene kadar, talâk,
muallakta kalıyor.
fc Bir kimse, karısına
: «Eğer, sen, bana, topraktan daha ehven değilsen; artık, sen, üç talâk boş
o'.» dese, bu sözüyle kadına kötülük yapmak istiyor olsa bile, kadın, boş
olmaz. Çünkü, kadın, toprağa göre, daha hafiftir. Fetâvâyi Kübrâ'da da
böyledir.
Ebû1! - Kâsım'dan
soruldu :
Toplanıp, hem
kendileri, hem de, başkaları için iplik eğiren kadınlardan birinin kocası,
karısına kızarak : «Eğer, sen, bir kimseye, iplik eğirdiysen; veya başkası,
senin için eğirdiyse; artık, sen boş ol.» dedikten sonra, onlardan bir kadın, o
kadının, evine yöne-lip : «Bana iplik eğir.» dese; bunun da, o kadının anası,
eğirse; ne olur?
İmâm şöyle buyurdu :
«Bizzat kendisi eğirmediği için; bu kadın, boş olmaz.» Muhryt'te de böyledir.
Bir kimse, karışma :
«Eğer, senin eğirdiğin iplikten; ben faydalanırsam; sen boşsun.» der; kadın
da, ipliğini başkası ile değiştirir; veya dokuyucu, onun yerine, başka iplik
dokur; adam da, bu dokunanı giyerse; Ebû Bekir Belhî : «Bu kimsenin, yemini
bozulmuş olmaz.» demiştir. Zahîriyye'de de böyledir.
Muallâ' şöyle
buyurmuştur: İmâm Muhammed CR.A.) 'den sordum :
Bir kimse, onu
Öldürene kadar veya onun ölüsünü
kaldırana kadar, dövmek üzere, karısının talâkına yemin etse; bu esnada bir
şey de, niyyeti olmasa
ne olur? İmâm, şöyle buyurdu :
«Karısını, şiddetli
bir şekilde, döverse yemininden beri olur. Bedâi'de de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Bana yakın olursan; artık, sen boş ol.» dedikten sonra, o kadının çocuğunu
döver ve kadın, çocuğu dövdürmemek için, ona, elini uzatınca, çocuğu ondan
ayıracak kadar, yaklaşırsa; kadın boş olur. Hulâsa'da da böyledir.
Bir kimse, kölesine :
«Eğer, sana kavuşunca, seni dövmezsem;'artık, karım boş olsun.» dese; kölesini
de bir mil mesafede veya damın üzerinde görse ve ona erişemese, kansı boş
olmaz. Fe-tâvâyî Kübrâ'da da böyledir.
Şeyh Ebû'I - Hasan'dan
soruldu :
Bir kimse, karısını
döverken, bazı kadınlar, onu kurtarmak isteseler; o şahıs da : «Eğer, onu
dövmekten, beni men ederseniz; üç talâk, benden boş olsun.» der; kadınlar da
men etmek isterler; o adam da onlara mâni olursa; ne olur?
İmâm, buyurdu :
«Sahih olan; kansı, üç
lalnk boş olur.» Muhıyt'te de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Eğer, sana, eziyet edersem; artık, sen boşsun.» dedikten sonra; bir câriye
satın alsa; eğer, kadın, bunu bir ezâ saymazsa; boş olmaz. Şayet, czâ kabul
ederse; kadın, boş olur.
Bir kimse, karısına :
«Sen, beni sevmiyorsun.» der; katısı da ona : «Eğer, seni sevmiyorsam; sen, üç
talâk boş ol» karşılığını verince, kocası: «Beİkj de, sen ol» der; kadın ise,
ayrılmadan önce:
Bir kimse, karısına
«Eğer, çalıştığımdan, sana giydirir-sem; artık, sen boş ol.» dedikten sonra,
kadın, kocasına, ücret mukabili dokuması için bez getirir; o da, onu, dokuyup
ücretini alır; kadın da, o elbiseyi giyerse, yemin bozulmaz. Çünkü, o, —pamuk
kocanın olsa bile,— kadının kazancıdır; kocanın kazancı değildir. Çünkü,
yeminin şartı, giydirmektir. O, da bunda yoktur.
Keza, eğer, elbise
kocanın olsa ve karısı onun izni olmadan giyse, —koca giydirmediği için—
yemini bozulmaz. Fetâvâyi Kâdîîıân' da da böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Eğer, elini, çıkrığın üzerine korsan; artık, sen boşsun.» der; kadın ise,
elini çıkrığa kor, fakat ip eğirmez-se; boş olmaz.
Karısına ail, bir
iplikten yapılmış— elbise giyen bir kimse; karısına: «Giydiğin bu elbiseyi
parçalamazsam; artık, sen boş ol.» dese; eğer sırtındaki elbiseyi çıkarmazsa;
karısı boş olur. Fakat, koca : «Eğer, bundan başkasını giyersem...» derse; onu
çıkartmasa bile, yemini bozulmaz. Hulâsa'da da böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Eğer eğirdiğin ipliği satarsam; sen boş ol.» dese, ve sattığı ipliğin içinde
de karısının, ipliği bulunsa; her ne kadar bu durumu bilmiyorsa bile, bu
adamın, yemini bozulur. Fetâvâyi Suğra'da da böyledir.
Bir kadın kocası için
kaptan C —entarilik) keser; kocası da ona : «Eğer benim için kestiğin bu
entariyi giyersem; artık, sen boşsun.» der; bir sene geçtikten sonra, kadın
kocası için yeni bir entari yapar; kocası da onu, giyerse; kadın boş olur.
Çünkü yemininde, fevrîlik yoktu. Hizânetii'! - Müftîn'de de böyledir.
Bir kadın, —kocasının
malından alarak— başka bir kadına, eğirmesi için, pamuk verir; kocası da, ona
: «Bğev, benim malınıdan bir şey alırsan; artık sen boş ol.» derse; kadında
kocasının malından, bir miktar alarak; evin ihtiyacı olan bir şeyi veya ekmek
alırsa veya, evinde ekmek yapan komşusuna, un lâzım oJsada ona biraz un verse;
kocasının, hoşuna gitmemezlik yapmasa bile, gerçekten kadının, kocasının
malından verdikleri, kocasının izniyle bile oî-sa; kocanın, yemini bozulur.
Eğer kadın, aldığını geri verirse, yemin bozulmaz. Fetâvâyi Kübrâ'da da
böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Eğer, bu buğdaydan faydalanırsan; sen boşsun-' dese; kadın da; buğdayı satıp;
parasıyla fayda temin e'-se, boş olmaz. Hizânetü'l - Müffîn'de de böyledir.
Bir kimse, bir batman
et satın alsa; karısı da : «Bu menden (= batmandan) azdır." .diye yemin
etse; koca ise : «Eğer, bir batman değilse; sen boşsun.» dese ve sonra da,
eti, tartmadan pişirseler; Koca da, kadın da, yemininden hânis olmazlar.
Hulâsa'da da böyle-Koca da, kadın da, yemininden hânis olmazlar. Huîâsa'da da
böyledir.
Bir kimse : «Eğer,
ben, bu evde, tamirat yaparsam; karım, bos olsun.» der; bu evin de, komşu ile
müşterek olan, iki duvarı yıkılır ve bu şahıs, kendi evinin değil de, komşunun
evinin duvarım yapmayı kasdeylerse; âlimler ; «Bu şahsın, yemini bozulur.»
demişlerdir.
Bir kimse : «Eğer,
yalan söylersem; karım, boş olsun." dedikten sonra, kendisinden bir iş
hakkında, bir şey sorulunca, yalan yere başını sallasa; —konuşmadığı müddetçe—;
yemini bozulmaz. Fetâvâyi Kârîîhân'da da böyledir.
Bir kimse; içki
içmemek üzere, karısının talâkına yemin etlikten sonra, içkiyi o şahsın ağzına
dökseler ve karnına gitse; eğer, bu kendi isteğiyle olmazsa; yemini bozulmaz.
Fakat, bunu, bir müddet ağzında tutar; sonra da yutarsa; yemini bozulur.
Bir kimse, karısına :
«Eğer, içki içersem; sen, boş ol." dese ve bu şahsın içki içtiğine, bir
erkekle iki kadın, şahitlik etseler. Şahitlikleri, Had hakkında kabul
edilmediği gibi, talâk hakkında da, kabul edilmez.
«Talâk hakkında,
şehâdetleri; kabul edilir.» de denilmiştir. Fetva için, muh'âr olanda budur.
Hizânetü'l - Miiftîn'de de böyledir.
Biv seneye kadar, içki
içraemeye yemin eden bir şahıs, kimsenin olmadığı yerde, içse ve onu sarhoş
olarak görseler; kendisi ise, içki içtiğini, inkâr eylese; kadının yanında da
şahitlik yapsalar; kadı, hüküm vermez. Ebû'l - Kasım Kadı için ihtiyat,
içtiğini görmeyenlerin şahitliklerini kabul eylememek; kadın için ihtiyat da,
nefsini ondan ayırmaktır.
Bir kimse, sarhoşken,
başka bir kimseye, birşey söylese, sonrada : «Eğer sarhoşken böyle birşey
söylediysem; karım, boş olsun.»' dese; âlimler : «Eğer, sözleri, halk
arasında, sarhoş sayılabilecek kadar, karma karışık İse;, yemini bozulur.
Bir kimse, karısına :
«Eğer, filân adam, karısını boşarsa; sen ide, üç talâk boş ol.» der; o adam da,
gaip olur; yemin edenin karısı, gaip olan adamın, karısını boşadığma dâir,
beyyine getirse; Ebû'n - Nasr ed - Debbûsî : «Bu beyyine kabul edilmez.»
demiştir. Bu sahihtir.
Bir kimse, karsına
: «Filâna git; ondan, şu şeyi iste, al
ve bir saata kadar bana getir; eğer, getirmezsen; artık, sen boşsun.» dedikten
sonra; kadın, gitse; o gün, istenilen şeyi getirmeye gücü yet-meşe de, bir gün
sonra getirse; âlimler : «Bu adamın, yemini bozulur. Çünkü, yemini, bir saate
kadar getirmesi şeklindedir ve fevridir. 9
Sarhoş bir kimse, karısını dövüp
evden çıkarsa ve ona : «Eğer, bana,
geri gelmezsen; artık, sen
boşsun.»,dese; bu hadise, ikindi
vaktinde olsa; kadın da, akşamleyin geri dönse; âİimler : «Bu şahsın, yemini
bozulur. Çünkü, yemini fevridir.» demişlerdir. Bu şahıs : «Ben, fevre niyyet
cylemedim.» dese bile, hükümde, ona inanılmaz.
Bir kadın, evden
çıkmak üzreyken, kocası ona : «Eğer, çı-karsan; sen boşsun.» dedikten sonra,
kadın, otursa; daha sonra da, çıksa; bu adamın, yemini, bozulmuş olmaz.
Bir kimse : «Eğer, şu
işi yaparsan; evde olan, karım, boş olsun.» der ve o işi de yapar; fakat,
kadın, yenim zamanı, evde bulunmazsa, adamın yemini bozulur. Çünkü, onun, bu
sözle muradı, nikâhının altında olan karışıdır.
Biv kimse : «Eğer, şu
işi yaparsam; şu evde olan karım, boş olsun.1» der ve o isi de yaparsa, -—o
evde bulunmazsa—karısı boş olmaz. Çünkü, o evi işaret etmekle, nikâhının altmda
olanı kasdetmiş sayılmaz.
Bir sabi ; «Eğer, içki
içersem; alacağım bütün kadınlar, boş olsun.» dedikten sonra, içse ve baliğ
olunca evlensc; kayın pederide [alâk vâki oldu sanarak : «Bu haramdır.» dese,
genç ise : «Evet, bana haramdır.» karşılığını verse; bazı âlimler : bilginler
buyurmuşlar ki. «Bu söz, söyleyen için, ikrardır ve karısı, ona haram olur.»
demişler : Bazıları ise! «Haram olmaz.» demişlerdir. Sahih olan da budur.
Bir kimse, karısına :
«Eğer, bu gece, bu evde kalırsan; sen boşsun» dese, kadın da, o saatte kocası
ile evden çıkıp, onun menzilinde gecelese; âlimler; «Eğer, böyle dilediyse
yemini bozulmuş olur;
değilse, olmaz.»
demişlerdir.
Şayet koca : «Eğer, bu
mahalde, iki gece kalırsan...» der ve kadın, bir sene kalırsa; bu sözü ile
kasıt, kadının nefsini, eşyasını ve elbiselerini de, birakmamaksa; kadın, boş
olur. Eğer, koca, vakitle kayıtlamaz veya yeminde vakte niyyeli olmazsa;
yemin, bizzat kadının .yitmesi üzerine hamoîumır,
Bir kimse, yolculuk
murad eder; kayın pederi ona yemin vererek : «Eğer, bundan sonra, karından gaip
olur, ve aybaşmda dönmezsen; artık, karın, boş olsun mu?» der; damad da; «Evet»
deyip, başka bir şey söylemese; sonra da, bir aydan fazla gitse; karısı boş
olur. Çünkü, kayın pederinin sözüne cevap vermiştir ki, bu suâlin iadesini
içine alır ve karısı boş olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bir kimse, lokmayı
ağzına koymuş olan başka bir kimseye : «Eğer, onu yersen; karın, boş olsun.»
der; o şahıs-da «Eğer, cıka-ıtrsam; kölem, hür olsun.» karşınğım verirse;
âlimler : «Bu şahıs, ağzındaki lokmanın, bir kısmını yer; bir kısmını,
çıkarırsa; her ikisinin de, yemini bozulma/.», demişlerdir. Hızânetül -
Müftîn'de de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Eğer, kuşu tutarsan; artık sen boşsun.» dese, eğer kuşlana meşgul olmasına
yemin eylemişse, karısı, boş olur.
Bir kimse, karısı
Zeyneb'e : «Umre'yi boşadığım zaman; sen de, boşsun.» sonra da Umreye :
«Zeyneb'i boşadığım zaman, sen de, boşsun.» dedikten sonra, Zeyneb'i boşasa;
Umre, boş olur. Zeynep, boş olmaz. Eğer, Zeynebi boşamazda, Umre'yi boşarsa;
Zeynep, bir talâk; Umre ise iki talâk boş olur.
«Birinci şekilde
Zeynep, iki talâk bos olur; ikinci şekilde Umre, iki talâk boş olmaz.»
denilmiştir. Esahh olan da budur.
Bir kimse, karısına :
«Sen boşsun; eğer, eve girersen.» dese; kadın, eve girene kadar, boş olmaz.
JVfuhiyt'te de böyledir.
Bir kimse karısına :
«Sen boşsun; yaratılışın güzel olmuşsa.» dese; kadın, o saatta boş olur.
Fetâvâyi Kerhî'de de böyledir.
Bir kimsenin, karısına
: «Sen boşsun eve girme.» demesi «Sen boşsun; eğer, eve girersen.» demesi
gibidir, Btı kadın, eve girmedikçe, boş olmaz. Çünkü, lâ harfi, yemini
kuvvetlendirir ve '•anki o kadını eve girmekten nehyetmektir. Bunun için talâk
«eve girmeye bağlanmış gibi ohır. Bedâi'de de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Sen boşsun; talâkın için, eve girmiş olursan.» dese; kadının talâkına yemin
etmiş olur. Bu söz, sanki : «Eve girdiğin zaman, seni boşanm; eğer, seni
boşamazsam; artık, sen boşsun.» elemek gibidir. Kadın, eve girerse; onun boş
olması gerekir. Kadın veya koca ölünceye kadar; kocanın karısını boşa-madığı
zaman, kadın boş olur. Bu da : «Eğer, eve girersen; seni dövmezsem, kölem, hür
olsun.» demek menzilindedir.
Bir kimse, karısına :
«Eve gir ve sen boşsun.» der; kadın da eve girerse; boş olur. Çünkü, vav
harfiyle emrin cevabı; fe harfiyle, şartın cevabı gibidir. Fetâvâyi Kâdîhân'da
da böyledir.
Bir kimse : «Hangi
kadını alırsam; işte, o boştur." dese, bu söz, bir kadın üzerine delâlet
eder. Ancak, böyle söyleyen kimse, bütün kadınları niyyet ederse, bu durumda,
alacağı bütün kadınlar beş olur.
Bu, sözün arabca
olması halindedir. Eğer, Farsça söylenirse; o zaman, her bir kadın aldıkça, o
boş olur, Sadru'ş - Şehîd : «Muhlar olan, tek bir kadının boş olmasıdır.»
demiştir.
Bir kimse : «Hangi
kadın, nefsini, bana nikahlarsa; artık, o boştur.» derse; bu sözü, bütün
kadınlara şâmildir.
Bir kimse :
«Nikahladığını kadınların tamamı boştur.» dese; her biri; birer talâk boş olur.
Tekrarını niyyet eylemesi hâli müstesnadır.
Bir kimse : «Hangi
zaman, bir kadın nikahlarsam; o boştur.» dese; aldığı kadın, bir talâk boş olur.
Sonra, yemini çözülür.
Bir kimse : «Bu
günden, bin seneye kadar, bütün kadınlar boştur.» der; kendinin de, o anda,
karısı olmaz; sonra, bir kadın nikahlarsa; o kadın, boş olmaz. Hulâsa'da da
böyledir.
Bir kimse :
«Konuştuğum her karım; işte o, boştur.» dese; onunla konuşan karıları,'boş
olur.
Şayet : «Hangi
karımla, ki onunla konuştuysam; artık o boştur.» dedikten sonra, karılarının
hepsiyle beraber konuşsa; onlardan, birisi boş olur. Hangisinin boşanmış
bulunduğunu açıklamak kocaya aittir. Camii Kebîr Şerhi'nde de böyledir.
Bir kimse, iki
karısına : «Şu narı hanginiz yerseniz.; işte o, boştur. dese; o, narı da,
kadınlar beraberce yeseler, hiç birisi boş olmaz. Hizânetü'I - Müffîn'de de
böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Sen boşsun; ey zâniye; eğer, eve girersen.» dese, talâkı eve gitmeye bağlamış
olur. Had ve liân lâzım olmaz. Çünkü, onun : «ey zâniye» sözü nidadır. Nida ise
fasl edici
değildir.
Bu söz : «Sen boşsun;
ey Zeynep; eğer, eve girersen.» demek gibidir.
Koca : «Ey zâniye.»
dediği zaman, iftira eylemiştir. Kazf t — iftira), sahih olunca; bakılır :
Gerçekten, daha önce, ona liânda bulunmuş; sonra da eve girmişse; iddeti
içinde, mahalliye t bulunduğu için, talâk vâki olur. Eğer, önce eve girip;
sonra da, iftira için, karşılaşsalar; eğer, talâk rıc'î ise, lânetîeşmiş
olurlar; ve eğer, bâin ise, olmaz.
Bir kimse, karısına :
«Sen boşsun; ey boş, eğer eve girervju.» dese, o anda talâk vâki olma/;
muallaktır.
Şayet, koca : «Ey
zâniye kızı zâniye, sen boşsun; eğer, eve girersen.» dese; hem o kadına, hem
de, annesine kazfetmiş olur. Talâk ise, eve girme şartına bağlanmıştır. CâmÜ
Kebîr Şerhi'nde de böyledir.
Koca, talâka, nida ile
başlayıp : «Ey boş, sen boşsun; eğer, eve girersen.» dese; «ey boş» demekle bir
talâk vâki olur. Diğer bir talâk da, «eve girme» şartına bağlanmıştır. Eğer,
nidayı sözün sonuna getirir ve meselâ : «Sen boşsun; eğer, eve girersen; ey
zâniye.') derse; o zaman, talâk «eve girmesye bağlanmış olur. Çünkü, talâk
«girme» sebebiyle olacaktır. Sonra da, ona çağırmış ve müfteri olmuştur.
Koca : «Sen boşsun;
eğer, eve giıersen; ey boş.» deyince, birinci talâkı eve girmeye bağlamış olur.
«Ey boş» demekle, o yeni bir talâk vâki olur. Bedâi'de de böyledir.
Bir kimse, adı Umre
olan karısına : «Eğer, eve girersen; ey Umre, artık, sen boşsun ve ey Zeynep.»
dese ve Umre de eve girse; talâk vâki olur. Zeynep hakkındaki niyyeti ise,
kendisinden sorulur : Eğer : «Onun da talâkını niyyet eyledim.» derse, o da,
boş olur. Eğer bunu ve'den başka bir edatla söyler ve «Umre ile birlikte,
talâka niyyet eyledim.» derse; ikisi birden boş olurlar.
Şayet, talâkı öne alıp
ve : «Ey Umre, sen boşsun; eğer eve girersen ve ey Zeynep.» der ve Umre de eve
girerse; ikisi birlikte boş olurlar.
Şayet bu kimse : Ben
Zeyneb'in talâkına niyyet eylemedim.» derse; sözü, kabul edilmez.
Bu kimse, şayet :
«Sen, ey Umre borsun veya Zeynep.» derse; Zeynep boş olmaz. Ancak, buna niyyet
eylemişse; boş o'ur. Sen gör-müyormusun gerçekten o sana ay filan bana bin
dirhem borcun var.»
Meselâ : Bir kimse,
diğer bir şahsa : «Ey filân, bana, bin dirhem borcun var veya filân.» dese,
borç, birinci şahsın olur.
Eğer, malı öne alıp :
«Senin için, bende, bin dirhem var; Ey Zeyd veya Salim.» dese; mal, her
ikisinin olur.
Şayet koca : «Ey Umre
sen boşsun; ey Zeynep.» dese; Zeynep değil; Umre, boş olur. Ancak, onun da, boş
olmasına, niyyet etmiş olması hâli müstesnadır.
Bir kimse : «Sen
boşsun; ey Umre ey Zeynep.» dese; Zeynep, boş oîma?:. Fakat, onun da boş
olmasına niyyet eyîemişse; o zaman, boş olur.
Koca, eğer ikisinin
de, isimlerini öne alır ve; «Ey Umre, ey Zeynep, sen boşsun.» dese; birincisi,
boş olmaz. Ancak, onun da boş olmasına niyyet eylemişse; boş olur. Fetâvâyi
Kâcfîhân'da da böyledir.
Bir kimse;
«Nikahlayacağım birinci kadın, işte, o boştur.» dedikten sonra, bir kadın
nikâhlasa; —ondan sonra, bir kadın nikahlasın veya nikahlamasın— o kadın, boş
olur. Muhıyt'te de böyledir.
Bir kimse : «Önce
nikâh edeceğim kadın; işte, o boştur.» dedikten sonra; iki kadın; daha sonra
da, bir kadın nikâhlasa; talâk vâki olmaz.
Şayet, bu. şahıs bir
sözleşme ile, iki kac'ın, nikâhlar, ancak, onlardan birinin nikâhı, fâsid
olursa; nikâhı sahih olan kadın, boş olur.
Eğer, bu şahıs:
«Nikahlayacağım diğer kadın, boş olsun.» der; bir kadın nikahladıktan sonra,
başka bir kadın, nikahlarsa; sonraki kadın, koca ölene kadar, boş olmaz. Koca
ölünce, tezevvüç eylediği zamandan itibaren, talâk vâki olur. Bu, İmâm Ebû
Hanîfe (R.A.)' ye gön: bî' "'e-dir.
Hatta; eğer koca, o
kadına dâhil olmuşsa; bu kadına, bir ve nısıf (= 1,5) mehir gerekir Nısıf <
= yarım) mehir duhûlden önceki talâk, bir (= tam) mehir de, duhûl sebebiyle
fasih olan, akid-den dolayıdır. Bu kadın, üç hayız iddet bekler.
İmâmeyn'e göre, mehr-i
misil gerekir ve bu kadın, ölüm iddeti
bekler.
İmâm Muhammed (R.A.)'e
göre; talâk vaki olur. İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) 'a göre, bu kadın, talâk iddeti
bekler. Serahsî'nin Mu-bıytı'nde de böyledir.
Câr.ıi'de söyle
denilmiştir:
Bir kimse : «En sonra,
nikahladığım zaman, işte, o kadın boştur.» dedikten sonra, Umrc'yi, sonra da,
Zcyneb'i nikâhlasa, daha sonra da,
duhûlden önce, onu boşayip, tekrar nikâhlasa, bilâhare de yemin eden şahıs
ölse; Zeynep, boş olur; Umre, boş olmaz.
Bir kimse, on tane
kadına bakıp : «Sizden, en sonra, nikahlayacağım kadın, boş olsun.» dedikten
sonra, onlardan önce birini; sonra da, başka birini nikâhlasa; bilâhare de,
birinci kadım boşayıp, aynı kadını tekrar nikâhlasa; daha sonra da adam ölse,
bir defa nikahladığı kadın boş olur; iki defa nikahladığı kadın ise, boş olmaz.
Bu ve bundan önceki mesele; erkek ikinci kadını nikahladığı zaman ölünce,
müsavidir. Ancak ölmezse, mes'ele ayrılır. Meselâ : Onuncu kadını nikâhlasa,
şöyleki : O erkek, kadınlardan dördünü nikahlar ve bunlardan ayrılır; sonra
dördünü daha nikahlar, onlardan da, ayrılır; sonra da dokuzuncu kadım ve onu
müteakiben de onuncuyu nikahlarsa, —koca, ölsün veya ölmesin— nikahladığı gibi,
boş olur.
Birinci mes'elede,
koca, ayrı ayrı, on kadın nikâhlasa; onuncu kadın, adam ölmedikçe boş olmaz.
Bir kimse : «En son
alacağım kadm, boş olsun» der, ve bir kadını nikahlayıp, onu boşadı ktan sonra,
bir kadm daha nikahlar, daha sonra da, boşadığı kadını, tekrar nikâhlar
bilâhare bu adam ölürse; iki defa nikahlamış olduğu kadın boş olur; bir defa
nikahladığı kadın, boş olmaz.
Keza, bir şahıs, on
ıtane kadına baksa ve : «Sizden, en sonra alacağım kadm boş olsun.» dedikten
sonra, onİardan birisini, nikahlayıp boşasa; sonra, bir kadm daha nikâhîasa,
sonra da boşadığı kadını tekrar nikâhlasa, bilâhare de, bu adam ölse; ikinci
defa nikahladığı kadın boş olur. Şayet onuncuyu nikahlamış olsa; bu adam
ölünceye kadar, o kadın boş olmaz. Mumyt'te de böyledir.
Bir kimse : «En önce
nikahlayacağım kadın; işte, o boştur.» diye yemin ettikten sonra, bir kadın
nikahladığını ikrar etse ve sonra da onu boşadığmı söyleyerek : «Gerçekten ben,
fiîâneyi senden Önce, nikahladım.» dese; —o kadm, ona inansın veya inanmasın—,
hükümde, bu şahsın, nikahladığını ikrar eylediği veya alenen evlendiği kadm
halkkmdaki sözüne inanılmaz. Bunların ikisi de boş olmuştur. Çünkü o, adam
şartın mevcudiyetini de talâkın vukuunu da, ikrar eylemiştir. Halbuki talâk,
ancak, nikâhının altında olana vâki olur. Gerçekten, başkasının nikâhının
haricinde, nikâh açığa çıkmış ve onun üzerine, talâkın vukûuda zahir olmuştur.
Ondan başkasına sarfını, iddia ettiği zaman, sarfı tasdik olunmaz. Şayet,
iddiası üzerine, beyyme getirirse; beyyinesi kabul edilir.
Bilinen kadının
dışında olan, boş olur. Çünkü, o, birinci kadın, olmuş olur.
İkinci kadın da nefsi
üzerine ikrarı için, boş olmuş olur.
Sonraki kadın, eğer
kocasını tasdik ederse; nısıf (= yanm) mehir lâzım gelir. Eğer, nikâh hususunda
yalanlarsa, o zaman, bir şey lâzım gelmez.
Eğer bilinen kadın
îüinmeyen kadının, birinci kadın olduğunu, tasdik ediyorsa; zâhir-i rivâyetde
bilinen kadına, talâk vâki olmaz.
Şayet, koca : «Filâne
kadınla, seni, bir akidle nikahladım.» demiş olsa; fakat, karısı, onu
yaîanlasa; kocanın sözü geçerli olur. Bunlardan, hiç biri, boş olmaz. Mezkûr
kadının nikâhına gelince, eğer tasdik ederse; —bu nikâh— sabit olur; değilse,
olmaz.
Eğer koca : «Filân kadını
önce nikahlamış sam; işte, o, boş olsun, dedikten sonra; onu nikâhlar; o da,
boş olduğunu iddia eder; koca da : «Ondan Önce, başkasını nikahladım.» derse;
—yeminle birlikte— kocanın sözüne itibar edilir.
Bir kimse, iki kadına
: «Sizden, en önce, nikahlayacağına kadın, boş olsun.» veya : «Sizden birinizi,
arkadaşından önce, nikahlarsam; işte, o boştur.» dedikten sonra; onlardan
birini, nikâhlar; oda, boş olduğunu iddia eder; koca ise: «Diğerini, bundan Önce
nikahladım.» derse; sözüne, beyyinesiz inanılmaz.
Şayet : «ikisini
birden nikahladım.» derse; onun sözüne inanı-hr ve talâk vâki olmaz.
Koca : «Eğer Umre'yi,
Zeynep'ten, önce nikahlarsam; işte, o boştur.» dedikten sonra, Umre'yi
nikâhlar; o da, kendinin boş olduğunu, iddia eder; kocası ise ; «Zeynebi önce
aldım.» derse, kocanın sözüne itibar edilir.
Koca : «Eğer, bir
kadın nikâhîadiysam; en sonrakinden önce gibi, işte, o, boştur.» dedikten
sonra, onlardan birini nikâhlasa ve: «Diğerini, bundan önce nikahladım.» dese;
sözüne inanılmaz.
Şayet «ikisini bir,
nikahladım.» derse; sözüne itibar edilir. Camii Kebîr Şerhi'nde de böyledir.
Bir kimse :
«Nikahlayacağım en son kadın, boş olsun.» der ve bir kadını, iki defa nikâhlar;
sonra da, bu şahıs ölürse; kadın boş olmaz.
Şayet : «Benim en
sonra evlendirdiğim, işte, o boştur.» derse; mes'ele hali üzerinedir; yani en
son evlendiği kadın, boş olur. Se-rahsî'nin Muhiytı'nde de böyledir.
Bir kimse, bir kadın
alır; sonra, onu boşayıp, başka bir kadın alır; sonra da, önceki boşadığı
kadını geri nikâhlar; bilâhare de, boşama işini geçmiş zamana izafe eder ve bîr
niyyeti olmadan : «En son aldığım kadın, boştur.» derse; bir defa nikahladığı
kadın boş olur.
Bu koca, şayet : «En
son, nikahladığım kadın, boştur.» demiş olsaydı; iki defa nikahladığı kadın,
boş olurdu.
Umre ve Zeynep isimli,
iki karısı olan bir kimse, onlara : «Umre, bu saat boştur veya Zeynep, bu saat
boştur veya Zeynep boştur; eve girdiği zaman.» dese; eve girene kadar, hiç
birisi, boş olmaz. Zeynep, eve girince, bu koca, muhayyerdir; onlardan, dilediğini
seçer.
Bir kimse, karısına :
«Sen boşsun; yahut, ben adam değilim, veya ben adamdan gayrıyım.» dese; o
boştur. Çünkü, koca, sözünde yalancıdır.
Şayet «Sen boşsun;
yoksa ben adamım» dese; sözü doğrudur; kadın, boş olmaz. Felâvâyi Kâdîhân'da da
böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Sen boşsun; eğer, şu eve girersen;
hayır, belki de şu eve; diğer kadın» dese; yemin Önceki kadına aittir. Eğer, o
kadın, eve girerse; ikisi de, boş olurlar. İkinci kadının, cvc girmesiyle hiç
birisi boş olmaz.
Bu koca, eğer, şarttan
dönmeye niyyet ederse; bu sahih olur. Bu durumda, ikinci kadın eve girince;
birinci kadın, hem diyaneten, hem de hükmen boş olur. İkinci kadın ise, hükmen
boş olur.
Şayet, bu koca : «Sen
boşsun; eğer dilersen; hayır belki de şu.» dese. Bu durumda, talâk, birincinin
dilemesine göredir; ikisinin dilemesine göre değildir.
Meselâ : Bu kadın
yalnız, kendi nefsinin boşanmasını dileyip, arkadaşımnkini dilemese; hasseten
kendisi, boş olur.
Keza, bu, kadın, eğer
yalnız arkadaşının boşanmasını dilese; o boş olur.
Eğer, beraberce
boşanmalarını dilerse; ikisi birlikte boş olurlar. Şayet, bu koca : «İkincinin
dilemesini kaydeyledim.» derse; hükmen sözü geçersizdir. Diyanetçe ise, kendisi
ile AÜahu Teâlâ arasındadır. Camii Kebîr'de de böyledir.
Bir kimse : «Sen boşsun;
eğer, girersen; hayır belkide, fi-lâne boştur.» dese; talâk, sonrakine â-it
olur. Ve talâk eve girmeye bağh kalır.
Şayet, koca, şartı
tehir eder ve : «Sen boşsun; hayır, belkide filâne boştur; eğer, eve girersen.»
derse; hüküm, yukarıdakinin aksine olur. Birinci talâk, o anda vâki olur.
İkinci talâk, eve girmeye bağlı kalır. Telhis Şerhi'nde de böyledir.
Bir koca karısına :
«Şu eve girersen; hayır, belkide, şu eve girersen; artık, sen boşsun.» dese;
kadın ikinci eve girmedikçe, boş olmaz.
Koca : «Eğer, şu eve
girersen; artık, sen boşsun; hayır, beîkide şu eve girersen.» demiş olsa;
kadın, her hangi birine, girdiği zaman boş olur. Serahsî'nin Muhıyti'nde de
böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Sen boşsun; filan adam, şu eve girerse, hayır, belki, filân girerse.» derse;
eve, onlardan herhangisi girerse girsin, kadın, boş olur. îkisi birden
girerlerse, kadın, ancak, bir talâk boş olur. Eğer adam, cezayı reddetmeyi
kasdeylemiş-se, kasdi gibi olur. Bu durumda, ikinci adamın eve girmesiyle, diyanetçe,
kadın boş olmaz. Gerçek, kendisi ile AUahu Teâlâ arasındadır. Hükme göre, bu
kadın, boş olur.
Şayet koca : «Sen
boşsun; eğer, şu eve girersen, hayır beîkide filan girerse» derse, yine
yukardaki gibi olur.
Bir kimse : «Eğer,
fülâneyi nikahlarsan, işte, o boştur; ha= yır, filâne boştur.» dese, ikinci
kadın, kendi karısıyla, —o saat— boş olmaz. Çünkü, söz doğrudan, o kadına
değildir. Şarta bağlıdır ki, o da, filaneyi nikâhlamasıdır. Camiî Kebîr
Şerhi'nde de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Eğer, eve girersen; artık, sen üç talâk boşsun; hayır, belkide filâne
boştur.» dese; birinci kadın, eve girince, bu iki kadın da, üçer talâk boş
olurlar.
Şayet, bumes'eİede,
koca : «Eğer, hayır, belkide, filâne boştur.» dese; ikinci kadın, o anda, bir
talâk boş olur. Üç talâk ise, birinci kadın hakkında, muallaktır.
Koca : «Eğer, eve
girersen; artık, sen haramsın; hayır, belkide filâne.» dese; her birisi,
birinci, kadının eve girmesi sebebiyle bâinen boş olur.
Şayet : «Hayır,
belkide, filâne boştur.» dese; ikinci kadın, o anda ric'î bir talâkla, boş
olur. Birinci kadın ise, eve girince bâin olarak boşanmış olur. Câmü Kebîr
Şerhi'nde de böyledir.
Kudûrî'de şöyle
zikredilmiştir :
Bir kimse, karısına :
«Eğer, eve girersen; artık, sen boşsun, ve boşsun, ve boşsun, hayır belkide şu.»
der; birinci kadın da eve girerse; her ikisi de, üçer talâk boş olurlar.
Bir kimse, karısına :
«Sen, bir talâk boşsun, hayır, belki üç talâk boşsun.» deyip, eve girmeyi de,
şart koşsa; o anda, bir talâk boş olur. İki talâk da, eve girince vâki olur. Ancak,
bu durumda, kadının, kendine cima yapılmış, bir kadın olması gerekir.
Koca, karısına : «Eğer, eve
girersen; artık, sen boşsun; bir talâk; hayır, belki de üç talâk» dese; kadın,
eve girene kadar, hiç bir talâk vâki olmaz. Eve girince de, üç talâk boş olur.
Bu durumda, ister dâhil olduğu, ister dâhil olmadığı kadın olsun müsavidir.
Mu-hıyt'te de böyledir. [34]
Bir kimse; karışma :
«Sen boşsun; insâallah C=Alîahu Teâlâ dilerse)» der ve Allah'ın dilemesini
talâka bitişik olarak söylerse; talâk vâki oîmaz. Bu kimse : «İnşâaülah»
demeden önce Ölü-vcrirse; yine, talâk vâki olmaz. Hidâye'de de böyledir.
Ancak, şu, bunun
hilafınadır; Bir kimse karısına : «Sen boşsun.» dedikten sonra «inşâallah»
demeden önce Ölür ve bu kimse, istisnayı murad eder ve talâk vuku bulmadan
önce : «Karımı boşanm ve istisna yaparım.» dediği zaman, talâk vâki olur.
Kîfâ-ye'de de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Sen boşsun; ancak, Allalıu Teâlânın dilemesi müstesna.» veya ; «Allah
Teâlâ'nın dilediği zaman.» derse; bu da : «înşâallah.» demek gibidir, ki bu
durumda, kadın boş olmaz. Sirâcü'I - Vehhâc'da da böyledir.
Keza, bir kimse,
karısına : «Sen boşsun; Allah'ın dilediği olur.» veya «Sen boşsun; Allah'ın
dilemesi müstesna.» dese, bir şey vâki olmaz. Fetâvâyi Kâdîhan'da da böyledir.
Bir kimse, kansınaj
«Sen boşsun; AUahu Teâlâ'nın dilemesinde.» dese, eğer kelimeler bitişikse,
talâk vâki olmaz. Fethu'I - Ka-dîr'de de böyledir.
Keza, bir koca : «Sen
boşsun; Allah Teâlâ dilemezse.» dese; yine talâk vâki olmaz. Ancak, sözünü vakitle
kayıtlar ve meselâ : «Bugün» der ve o gün de geçerse; talâk vâki olur.
Itâbiyye'de de böyledir.
Bir kimse, karışma :
«Sen boşsun; Allahu Teâlâ dileme-diyse.» dese; bir şey vâki olmaz. (Muhtar)
Bir kimse, karısına :
«Sen boşsun; Allahu Teâlâ nasıl dilerse.» dese, Kadın o anda, boş olur.
Serahsînın Muluyti'nde de böyledir.
Müntekâ'da
zikrediidiğîne göre :
Bir kimse, karısına
«Sen, üç talâk boşsun; Allahu Teâlâ'nm dilemesi müstesna.» dese; kadın, bir
talâk boş olur.
Şayet koca : Allah
Teâlâ'nın dilemesi müstesna; sen boşsun; Allahu Teâîâ'mn dilemesi hariç; sen
boşsun.» demiş olsa; asla talâk vâki olmaz. Muhiyt'te de böyledir.
Bir kimse : «Eğer
Allah severse...» «...Razı olursa...» «... murad ederse...» veya «takdir
ederse; sen boşsun.» dese; talâk vâki olmaz. Fetâvâyi Kâdîhan'da da böyledir.
Bir kimse, karışma :
«Allah'ın dilemesiyle...» veya «... iradesiyle...» »...muhabbetiyim..» veya
«...rızasiyle; sen boş ol.» dese, talâk vâki olmaz. Çünkü, bu ibtâl veya vâkıf
olmadığı bir şey üzeri' ne ta'hktır; İnşâallah demesi gibi... Çünkü be harfi
iîsâk içindir. Ta'likda ise şart ile cezanın ilsâkı vardır.
Eğer dileme, bir kula
izafe edilirse; ona, temlik edilmiş ve bu şahıs, o mecliste yetkili olmuş olur.
Bu inşâe fllânün (~ filân dilerse) demek gibidir.
Fakat, bir kimse,
karısına : «Allah'ın emriyle...» veya «...hükmüyle..,»; «...kazasıyla...»;
«izniyle. .»; «...ilmiyle...» veya «...kudretiyle, sen boş ol.» derse; o anda
talâk vâki olur. O şahsın, bunları. Allah'a veya bir kula izafe eylemesi
müsavidir. Çünkü onunla tenciz murad olunmuştur. Örfte böyledir. Meselâ : Kadı
(= hâkim) ııın hükmüyle, boşsun.» demek gibi. Eğer lâm harfiyle söylerse; bu
vecihlerin hepsinde de, talâk vâki oîur. Bunda da, Allah'a veya kula izafe
eylemek müsavidir.
Eğer, fî harfi ile
söyler ve Allah Teâla'ya iz,âfe eylerse; bu vecihlerin tamamında da talâk vâki
olmaz. Ancak, «fil - ilmi» demek müstesnadır. Böyle denilirse, o anda talâk
vâki olur. Çünkü o bilinen için konuşmuş oluyor; o da, vâki' olur.
Eğer, koca bunları,
bir kula izafe eylerse; ilk dört lafızda temlik, diğerlerinde ta'lık olur.
Tehyîn'de de böyledir.
Koca, şayet :
«Allah'ın inâyetlyle —veya yardımıyla—; sen boşsun.» dese ve bununla da
istisnayı murad eylese; durum istisna edici ile Allahu Teâlâ arasındadır. Sirâcü'l
- Vchhâc'da da böyledir.
Şayet koca, talâkı,
dilemesine vakıf olunamayan kimsenin, dilemesine bağlar; meselâ : «Eğer Cebrail
dilerse...» veya «melekler...» veya «...cinler...» yahut «...şeytanlar
dilerse; sen boşsun.» dese; bu da talâkı Allahu Teâlâ'nın dilemesine bağlamak
gibidir.
Bir koca, şayet,
Allahu Teâlâ'nın, dilemesiyle; kulun dilemesini cemedip : «Eğer, Allah dilerse
ve Zeyd dilerse.» der ve Zeyd de dilerse; talâk vâki olmaz. Çünkü, o iki şarta
bağlıdır ve birisinin varlığı bilinmemektedir.
Talâk, iki şarta
bağlanır; bunlardan biri, olur; biri olmazsa; şart yerine gelmiş sayılmaz.
Bedâi'de de böyledir.
Bir kimse, diğerine :
«Allah dilerse ve sen dilersen; karımı boşa.» der; muhatab da, boşarsa; talâk
vâki olmaz.
Şayet ona : «Allah'ın
dilemesiyle ve senin dilemenle karımı boşa.» der; o da, bir mal karşılığı
olarak boşarsa; bu caiz olur. Burada dilemek, bedel üzere dâhil olur; talâk
üzerine dâhil olmaz. Bedel sözü, boş olur ve talâk emri baki kalır. Muhıyt'te
de böyledir.
Bir kimse, talâkı,
duvarın dilemesine ta'lık ederse; talâk vâki olmaz. Nehru'l - Fâık'ta da
böyledir.
Bir kimse; karısını,
üç talâk boşasa ve inşâallah dese —in-şâallah demenin, ne olduğunu bilmese
bile— talâk, vâki olmaz. Me-zîd'de de böyledir.
Eğer koca : «Filânm
bunun gayrisini, dilemesi hariç; sen, onun dilemesiyle boşsun.» veya «muradı.»;
«sevmesi.» «razı olması» veya «meyli hariç» dese; diğerinin dilemesi
olmaksızın, talâk vâki olur.
îbret zamirin
haricinde haber içindir.
Hatta «Bundan başka,
filan dilerse.» dese; her ne kadar, bundan başkasını, kalbiyle istemez ve
dilemez ise de, bunu diliyle haber vermedikçe, talâk vâki olmaz.
İllâ ile istisna edip
: «Sen boşsun; yalnız, başkasını dilemem hariç veya başkasını istemem hariç.»
dese, ömründe başkası olmadığından talâk vâki olur. Muhabbet, rıza, heva, arzu
gibi söylediklerimizde böyledir. Eğer. başka şeyi dilemeden Ölürse, hayatının
sonunda, kadın, boş olmuş oiur. Telhis Şerhi'nde de böyledir.
îlluallâ, İmâm
Muhammed (R.A.)'m şöyle buyurduğuna nakletmiştir :
Bir kimse, karısına :
«Sen boşsun-; eve girmen olmamış olsa.» veya «...mehrin olmamış olsa.» veya
«şerefin olmamış olsa, sen boş ol.» dese, bunların tamamı, istisnadır. Ve, bu
durumlarda, talâk vâki olmaz. Camii Kebîr Şerhi'nde de böyledir.
Mecmüu'n - Mevâzü'de
şöyle zikredilmiştir :
Bir kimse, karısına :
«Baban, olmamış olsa, sen boşsun.» veya «Güzelliğin olmamış olsa...» veya
«iyiliğin, olmamış olsa...» veya «Ben, seni sevmemiş olsam; sen boşsun.» dese,
kadın boş olmaz. Çünkü bunların tamamı istisnadır. Hulâsa'da da böyledir.
Allahu Teâlâ'nın
dilemesine ta'Hk etmek; şartı yok etmek ve ibtal etmektir. Bu, İmâm Ebû Hanîfe
(R.A.) ile İmâm Muhammed (R.A.)'e göre böyledir. İmâm Ebû Vûsuf (R.A.) göre
ise, bu da, bir şarta bağlıdır. Yalnız, burada şart, üzerine vâkıf olunmayana
bağlanmış olduğundan talâk vâki olmaz. Gaip olan kimsenin dilemesine talik
etmek de böyledir. Bunun için, şâir şartlar gibi, muttasıl olur.
İhtilâfın sebebi bazı
yerlerde açığa çıkar.
1-) Şart
takdim edilir; cevapta da fe harfi gelmeyebilir.
Şöyleki : «Eğer Allahu
Teâlâ di'erse, sen boşsun.» dese, İmâm Ehû Hanîfe (R.A.) ile İmâm Muhammed
(R.A.)'e göre, talâk vâki olmaz. İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre, talâk vâki olur.
Şayet, koca : «Eğer
Allahu Teâlâ dilerse ve sen boşsun.» veya : «dün seni boşamıştım; eğer Allahu
Teâlâ dilerse.» dese; İmâm Ebû Haraife (R.A.) ve İmâm Muhammed (R.A.) göre,
talâk vâki olmaz. İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) göre, talâk vâki olur.
2-) İki
yeminin arası cem edilebilir : ŞÖyleki :
Bir koca, karısına :
«Sen boşsun; eğer, eve girersen ve kölem hürdür eğer Zeyd ile konuşursan,
inşâallah.» dese; Allahu Teâlânm dilemesi, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre, son
kelimeye âit olur.
İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)
ile İmâm Muhammed (R.A.)'e göre, bu yemin, cümlenin tamamına ait olur.
Şayet koca, Allahu
Teâlâ'mn dilemesini, ikisine de, idhâl ederse; yani : «Sen boşsun ve kölem
hürdür, inşallah.» dese; bil'iana» bu istisna' hepsini de şamil olur.
3-) Yemin
eylediği zaman, bu talâkla yemin olmaz veya bu kimse yemininde hânîs olur. Bu,
îmâm Ebû Yûsuf (R.A.) 'a göredir. Diğer İmamlarımıza göre ise, bu talâkta şart
için olur; koca ise, yemininde lıanis olmaz. Tebyîn'de de. böyledir.
Şayet koca : «Eğer
Allah dilerse; artık, sen boşsun.» dese; bu durumda taîâk vâki olmaz.
Şayet, koca; talâkı
takdim eder ve : «Sen boşsun ve eğer Allah dilerse.» veya : «sen boşsun; artık
Allah dilerse» derse; bu durumda, istisna etmiş olmaz. Sirâcü'l - Vehhâc'da da
böyledir.
Ve eğer «sen boşsun
eğer Allah dilerse, eğer eve girersen derse talâk eve girmeye talik edilmiş
olmaz. Halbuki istisna aralarını ayırt dicidir. (Veciz, lil - kerderiyyi)
Eğer koca : «Sen
boşsun; eğer, Allah dilerse; sen boşsun» dese; istisna, önceki talâka döner ve
bize göre, ikinci talâk vâki olur. Şayet, koca : «Sen, üç talâk boşsun
inşâallah sen boşsun» dese, o anda, bir talâk vâki olur. Bahru'r - Râık'ta da
böyledir.
Bir koca, karısına :
«Sen, bir talâk boş ol, Allah dilerse ve sen iki talâk boş ol, eğer Allah
dilemezse.» dese; âlimler : «Bu duJ rımıda bir şey vâki olmaz.» demişlerdir.
Fetâvâyî Kâdîhân'da da böyledir.
Nevâzil'de şöyle
zikredilmiştir :
Bir kimse karısına :
«Sen, bu gün, boşsun, bir talâk; eğer Allah dilerse ve eğer Allah dilemezse,
iki taîâk boşsun.» der; o gün geçtiği halde, onu boşamazsa; iki talâk vâki
olur. Eğer, o gün geçmeden, bir talâk boşarsa; ondan başka, talâk vâki olmaz.
Muhıyt'te de böyledir.
Bir kimse karışma :
«Sen boşsun; eğer, Allah dilerse; hayır, belkide şu boştur.» dese; artık;
istisna ikisine de geçerlidir.
Sonuncu için meşiyyet
(= dilemek) gerekmez. Çünkü, koca, ondan dönüş yapmıştır. Koca, sanki: «Sen,
boşsun; Allah dilerse; hayır belki do, şu boşdur; eğer Allah dilerse» demiş
gibi olur. Eğer koca, şarttan rücû'a niyyet eylemişse (ki, o nıeşiyettir)
niyyeti sahih olur. Çünkü, o, sözünü hamledicidir. Orda da, kendi üzerine
(tağliz =) ağırlık vardır. Camii Sağîr
Şerhi'nde de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Sen, üç talâk boşsun; biri müstesna; dese; iki taîâk boşamış olur.
Eğer : «İkisi
müstesna» dese; karısını, bir talâk boşamış olur. Hidâye'de de böyledir.
Musannif, Ziyâdâfta,
şöyle demiştir : Gerçekten, istisna, bütünden bütüne —lafız aynisi olduğu
zaman— sahih değildir. Ancak, o lafızdan başkası ile, istisna kılınırsa; o,
sahih olur.
İstisna, manâ
bakımından bütünden bütüne olursa, yine sahih olmaz.
Meselâ, bir koca :
«Kanlarımın tamamı boştur; yalnız, kanlarının tamamı müstesna.» dese; bu
istisna sahih olma?,. Bu durun? da, kadınların tamamı, boş olur.
Fakat, bu koca :
«Karılarımın tamamı, boştur; ancak, Zeynep ve Umre ve, Bekre ve Selmâ
müstesna.» dese; onlardan hiç birisi, boş olmaz. Bu durumda, her ne kadar,
istisna, bütünden bütüne, olmasına rağmen, hüküm böyledir. İnâye'de de
böyledir.
Bir kimse :'
«Kadınlarım boştur; ancak, şunlar müstesnadır.» der ve bu şahsın, o, işaret
eylediklerinden başka, kanlan almazsa, işte bu kadınlar, boş olmazlar; istisna
da sahih olur. Bedâi'-de de böyledir.
Bir kimse :
«Kadınlarım boş olsun; füâne ve filâne ve fi-lâne; ancak, filâne müstesnadır.»
dese; bu istisnası caiz olur.
Fakat : «Filâne boştur
ve filâne boştur ve filâne boştu; ancak, filâne müstesnadır.» dese; bu istisna,
sahih olmaz.
Keza, koca : «Şu ve şu
ve şu boştur; ancak, şu-müstesnadır." dese; bu istisna da, batıl t =
geçersiz) dir. Muhıyt'te de böyledir.
Bir kimse :
«Kadınlarım boş olsun; ancak Zeynep müstesnadır.» dese; —başka karısı olmasa
bile— Zeynep boş olmaz. Gâyetü's - Sürüct'de de böyledir.
Koca, eğer : «Sen üç
talâk boşsun; ancak, biri ve biri ve biri müstesnadır.» dese; bu istisna .batıl (= geçersiz) olur. Ebû HanîFe (R.A.) ye göre, bu
durumda, üç talâk vâki olur. İmâmeyn'e iki talak vâki olur. Tercih edilen kavil
İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'~ nün kavlidir.
İmâm Ebû Hanîfe (R.A.), müsteğrak olduğu açığa çıkana kadar, birincinin
sıhhatini durmakta olduğu görüşündedir. İmâmeyn ise, bu istisnanın sıhhatinin
birinciye ait olduğunu kabul etmiştir. Fethu'l - Kadîr'de de böyledir.
Koca, eğer : «Sen, bir
talâk boşsun ve bir talâk ve bir talâk ancak, üç müstesnadır.» dese; üç talâk
vâki olur. Üç imamımızın kavline göre de, bu istisna bâtıldır. (= geçersizdir.)
Bedâî'de de böyledir.
Koca, eğer : «Sen, bir
talâk boşsun ve iki talâk boşsun; ancak iki talâk müstesna.» veya «iki talâk
boşsun ve bir talâk boşsun; ancak, iki talâk müstesnadır.» dese, bu durumda üç
talâk vâki olur.
Ke/.â, koca : «İki
talâk boşsun ve bir talâk boşsun; ancak, bir talâk müstesnadır.» dese karısı,
üç talâk boş olur.
Bir kimse, karısına :
«Sen, bir talâk boşsun ve iki talâk beşsun; ancak, bir talâk müstesna.» dese;
karısı, iki talâk boş olur.
Eğer koca : «Sen, iki
talâk boşsun ve dört talâk boşsun; ancak beş talâk müstesnadır.» dese, üç talâk
vâki olur. Zahîriyye'de de böyledir.
Bir kimse, dahil
olduğu karısına : «Sen, boşsun, sen, boşsun; sen, boşsun; ancak bir talâk
müstesna» dese; üç talâk vâki olur. Bahru'r - Râık'ta da böyledir.
Müntekâ'da : (Bir
adam) karısına «sen üç talâk boşsun ve üç talâk boşsun, ancak dört talâk
müstesna» dese işte,
Müntekâ'da şöyle
zikredilmiştir :
Bir kimse, karısına :
«Sen, üç talâk boşsun ve üç talâk boşsun; ancak, dört talâk müstesna.» dese;
karısı, îmâm-i Azam Ebû Hanîfe (R.A.)'nin kavline göre, üç talâk boş olur.
İmâm M» h amme d (R.A.)'den de, böyle bir kavil rivayet edilmiştir.
İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)
ise : «Gerçekten, o kadın, iki talâk, boşanmış olur. Bu açıktır,» demiştir,
Muhıyt'te de böyledir.
Bir kimse, karışma :
«Sen., iki talâk boşsun ve iki ta'âk boşsun; ancak, iki talâk
müstesna.» dese; eğer, istisnayı ikişer talâktan birine niyyet etmişse; bu
sahih olmaz.
Eğer, Öncekinin bir
talâkına ve ikincinin de bir talâkına niyyet cylemişse; bu niyyeti sahih olur.
Eğer hiç niyyeti
yoksa, yine, istisna sahih ve iki talâk, vâki olur. Gâyetü's -
Sürûcî'de de böyledir.
Bir koca, karısına :
«Sen, iki talâk boşsun ve iki talâk, ancak, üç talâk müstesna.» dese;
karısı, üç talâk, boş olur.
Şayet : «Sen, dört
talâk boşsun; ancak, üç talâk müstesna.» dese; bu durumda; bir talâk vâki
olur.
Bir koca, karışma :
«Sen, üç talâk boşsun; ancak, bir talâk ve iki talâk müstesna.» dese, İmâm.
Ebû Haııîfe (R.A.) ye göre, kadın, üç talâk boş olur.
İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)
: «Bu durumda, iki talâk vâki olur.
İstisnanın biri, sahihtir; diğeri, bâtıldır.» buyurmuştur.
Müstesna, müstesnâi
minh'den fazla olduğu zaman, istisna bâtıl olur. Meselâ : «Sen, üç talâk boşsun; dört talâk müstesnadır» sözünde
olduğu gibi...
Bir talâkın, bir
kısmında istisna yapmak da, bâtıldır (= geçersizdir.)
Meselâ : «Sen bir
talâk boşsun yansı müstesna» demek gibi... Hulâsa'da da böyledir.
Bir kimsenin karısına
: «iki talâk ve yarım talâk boş ol; ancak, yarım talâk müstesnadır.» diyerek
yaptığı istisna da sahih olmaz. Bu durumda, talâk, vâki olur.
Bir koca karısına :
«Sen, iki talâk ve yarım talâk boşsun; ancak, iki talâk ve yarım talâk
müstesnadır.» dese; İmâm Muham med
(R.A.)'e göre, bu durumda, bir talâk vâki olur. Çünkü, istisnadan sonra nısıf
talâk, baki kalıyor.
Şayet, koca : «Bir
talâk ve yarım talâk, boşsun; ancak, bir talâk müstesna.» dese; bir talâk vâki
olur. Itâbiyye'de de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Sen üç talâk boşsun; ancak, bir talâk ve yarım talâk müstesnadır.1) dese;
kadın iki talâk boş olur. Bedâî'de de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Sen, üç talâk boşsun; onun yarısı müstesna.» dese; kadın, iki talâk boş ölür.
Şayet «Nısıfları 1= yanları) müstesnadır.» derse; üç talâk, vâki olur.
Fetâvâîyi Kâdîhân'-da da böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Sen üç talâk, boşsun; ancak, bir ta-?âkin yansı, müstesnadır.» dese, üç talâk
vâki olur. Bu, İmâm Mu-hammed (R.A.) 'in kavlidir. Muhtar olan da, budur.
Bu kimse, karısına :
«Sen, bâinsin; bâin oînıak müstesna» dese; eğer, birinci «bâin» i)e üç talâka;
ikinci «bâin» ile de bir talâka niyyct ederse; İstisna, sahih ve iki talâk
vâki olur.
Keza, koca : «Sen, bir
talâk boşsun, elbette, ancak, bir talâk müstesnadır.» dese; eğer «elbette» üe,
talâka niyyet etmişse; kadın, iki talâk boş olur.
Bir kimse, karısına :
«Sen, bâinsin» der, üç talâka niyyet eder ve : «Ancak, bir talâk müstesnadır.»
derse; kadın, iki bâin talâk, boş olur.
Keza, koca : «Sen, üç
bâin talâk boşsun; ancak, bir talâk müstesnadır.» dese; kadın, iki bâin talâk
boş olur.
Bir kimse, karısına :
«Sen üç talâk bâinen boşsun; ancak, bir talâk müstesnadır.» veya : «Üç deffa
talâk boşsun, bir talâk müstesna.» dese; kadın, ruc'î iki talâk, boş olur.
Keza, koca : «Sen, üç
talâk boşsun; ancak, bir talâk bâin müstesnadır.') veya «bir bette müstesna.»
dese; kadın, iki ric'î talâk, boş olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Sen, iki bâin talâk boşsun; birisi müstesna.» dese; bu durumda, bir bâin
talâk vâki olur. Kâft'de de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Bâin bir talâk, müstesna; sen, üç talâk boşsun.» veya «kesilmiş bir talâk,
müstesna.» dese; kadın, iki ric'î talâk boş olur.
İmâm Muhammed
(R.A.) Ziyâdât'ta şöyle buyurmuştur :
Bir kimse, karısına :
«Sen, iki kesilmiş talâk boşsun; bir talâk müstesna.» dese; karısı bir bâin
talâk boş olur.
Keza, koca : «Sen, iki
talâk boşsun; ancak kesilmiş bir talâk müstesna.» dese; karısı, bir bâin talâk
boş olur.
Bu koca : «...bâin bir
talâk müstesnadır.» dese; karısı, bir ric'î talâk boş olur. Yalnız iki sıfatla
bâin talâk niyet eylemişse, o takdirde bâin bir talâk boş olur. Çünkü, o lafzın
ihtimaline göre, niyyet eylemiştir. Mımıyt'te de böyledir.
Bir koca, karısına :
«Sen, bâin bir talâk boşsun ve sen bâin olmayan bir talâk boşsun; ancak, bu
bâin müstesnadır.» dese; bu istisna sahih olmaz. Zahîrîyye'de de böyledir.
Bir koca, karısına :
«Sen üç talâk boşsun; ancak, bir veya iki talâk müstesna.» dese; bu şahsın
açıklaması istenilir. Eğer, açıklamadan önce, ölürse; karısı, bir talâk boş
olur. İbn-i Semâa, bu kavli İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'tan rivayet etmiştir. İmâm
Muhammed (R.A.)'in kavli de budur. Sahih olan da, budur, Fethul - Ka-dîr'de de
böyledir.
Eğer, koca : «Üç
talâk, ancak, bir şey müstesna.» dese; iki talâk vâki olur. Keza, koca :
«...ancak, bir kısmı müstesna.» derse; karısı iki talâk, boş okır. Eğer, koca;
«İki talâk, yalnız, bir talâkın yarısı müstesna.» veya «...bir şey müstesna.»
dese; İmâm Muhammed (R.A.)'e göre, kadın, iki ta'âk, boş olur.
İmâm Ebû Yûsuf
(R.A.)'a göre, yarımın istisnası, birin istisnası, birin fstisnasıdır.
îtâbiyye'de de böyledir.
Müntekâ'da şöyle
denilmiştir :
Bir kimse, karısına :
«Sen, bir talâk müstesna; üç talâk boşsun.» veya «... bir şey değil.» dese; bu
şahıs; hiç bir şeyi istisna etmemiş ve bu durumda, bir talâk vâki olmuş olur.
Muhıyt'te de böyledir,
Şu dört halde, istisna
bâül ( = geçersiz) olur :
1-) İstisnâ
muttasıl olmadığı zaman.
2-) Müstesna,
müstesnayı mihden fazla olduğu zaman.
3-) Müstesna,
müstesnayı minhe müsavi olduğu zaman.
4-) Bir
talâkın, bir bölümü istisna edildiği zaman.
Bir kimse karısına :
«Sen, dört talâk boşsun; biri müstesna» dese; İmâm I m Hanîfe (R.A.) ve İmâm
Muhammed CR.A.) : «Bu durumda üç talâk vâki olur.» buyurmuşlardır. Hâvî'de de
böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Sen, dört talâk boşun; ancak, üçü müstesna.» dese; bir talâk müstesna olur;
yâni karısı, bir talâk boş olur. Ancak, koca : «Beş talâk boşsun; biri
müstesna.» dese; üç talâk v§ıki olur. Rethul - Kadîr'de ,de böyledir.
Bir koca, karısına ;
«İki müstesna, dört talâk boş ol» dese; iki talâk vâki olur. Itâlbiyye'de de
böyledir.
Bir koca, karısına :
«On talâk boşsun; dokuzu müstesna.» dese; kadın, bir talâk boş olur. «Sekizi
müstesna.» dese; iki talâk; «yedisi müstesna» dese; üç talâk, boş olur. Keza,
şayet, «altı, beş, dört, üç , iki, bir talâk müstesna» dese; hepsinde de,
kadın, üç talâk boş olur. Bedâî'de de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Sen, üç talâk boşsun; ikisi müstesna; birisi müstesna.» dese; kadın, iki
ıtalâk boş olur. Zahîriyye'de de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Sen, üç talâk boşsun, üç talâk müstesna; bir talâk müstesna.» bir talâk vâki
olur. Çünkü, o bir birini takip edenleri istisna kılmıştır. Üçten, ikiyi
istisna etse; bir kalır. Cevheretü'n - Neyyire'de de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Sen, on talâk boşsun; ancak, dokuzu müstesr.i; ancak, sekizi müstesna.» dese;
bu durumda, sekiz, dokuzdan istisna edilmiş bir kalmış; o da, on'dan istisna
edilmiş ve sanki : «Sen, dokuz talâk boş ol» demiş gibi olmuş ve karısı üç
talâk boş olmuştur.
Bu koca, karısına :
«Sen on taiâk boşsun; dokuzu müstesna; birisi müstesna» dese; dokuzdan bir
talâk istisna edilmiş olur ve sekiz kalır. Sekiz de, on'dan istisna edilince,
iki talâk baki kalır. Sirâcü'I - Vehhâc'da da böyledir.
İbn-i Senıâ'a, şöyle
demiştir :
Bir kimse, karısına :
«Sen dört talâk boşsun, üçü müstesna; ikisi müstesna,» dese; kadın, üç talâk
boş olur. Bu durumda, koca, sanki : «Sen, dört. talâk boşsun; birisi müstesna.»
demiş gibi olur. Hâvî'de de böyledir.
Bir koca, karısına :
«Sen, üç talâk boşsun; birisi müstesna, birisi müstesna.» dese; iki talâk vâki
olur. İkinci istisna bâtıl ( — geçersiz) dir. Gâyetü's - Sürûcî'de de böyledir.
Bir kimse karısına' :
«Sen üç talâk boşsun; üç ta'âk müstesna; iki talâk müstesna; bir talâk
müstesna.» dese; bir talâk vâki olur.
Şayet : «On talâk boşsun;
dokuzu müstesna; sekizi müstesna, yedisi müstesna.» dese, iki talâk baki kalır.
Ihtiyâr'da da böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Sen, üç talâk boşsun, üç talâkın gayri iki talâkın gayri.» dese; İmâm
Muhamraed (R.A).'e göre, bu durumda, iki talâk vâki olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da
da böyledir.
Hâniye'de şöyie
zikredilmiştir :
Bir kimse, karışma :
«Bu günün dışında, sen, ebediyyen boşsun.» dese; kadın o anda, boş olur. Bu
durumda, koca, sanki : «Sen, boş olmakla, boşsun; bu gün, sana vâki olmaz.»
demiş gibi oluyor. Tatarhaniyye'de de böyledir.
Eğer, koca ; «Sen, üç
talâk boşsun; bir taîakdan başkası müstesna.» dese, müstesna kalan, iki
talâk olur. Itâbiyye'de de böyledir.
Bir kimse, karışma:
«Sen boşsun; eğer, filân üe konuşursan; filânın gelmesi müstesna.» dese;
adamın gelmesinden Önce, konuşmakla talâk vâki olur. O filân gelsin veya
gelmesin. Mezkûr şahsın gelmesinden sonra, konuşmasiyle, talâk vâki olmaz.
Bir kinişe, karısına :
«b^ı, boşsun, filan atlamııı gelmesi müstesna.» dese; adam gelmediği müddetçe
talâk vâki olmaz. Şayet, ölene kadar gelmezse; hayatının son anlarında, talâka
vâki olur. Eğer, adam gelirse; talâk
vâki olmaz. Telhıys Şerhi'nde de
böyledir.
Bir kimse, karışma :
«Sen, üç talâk boşsun; yalnız, yarın, bir talâk müstesna.» ^ya «...eğer filânla
konuşursan müstesna.» dese; yarın o'madan, \ -ya yarın o adamla konuşmadan bir
şey vâki olmaz. Yarın olunca, iki talâk vâki ölür.
Bir "kimse,
unutmak müstesna, hiç bir kimseyle konuşmamaya, karısının talâkına yemin
ettikten sonra unatarak konuşsa; sonra ,da, hatırlayarak konuşsa; yemini
bozulur.
Bir kimse, karısına :
«Filân ile konuşursan; sen, boşsun; ancak, unutarak konuşmak müstesna,»
dedikten sonra, unutarak konuşsa; sonra da, hatırında olduğu halde konuşsa;
yemini bozulmaz. Çünkü, bir gaye için konuşmuş olur.
Bir kimse, başkasına :
«Ölmem müstesna, on güne kadar sana gelmezsem...» dese ve kalbinden «eğer
ebediyyen ölmezsem...» diye niyyet eylese; eğer yemini AÜah adıyla ise,
bozulmaz. Fakat, talâk veya ıtak ile yemin etmişse; hükümde sözüne itibar
olunmaz.
Bir kimse, karısına :
«Eve girdiğin zaman, üç talâk boş ol; sana, talâk vâki olmaz; ancak filân adamla konuştuktan sonra cmr.» dedikten sonra,
kadın eve girse; üç talâk boş olur. O şahısla konuşması batıldır, (geçersizdir.) Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Sen, üç talâk boşsun; ancak, hayız clursan veya temiz olursan o müstesna.» veya «eve girersen
müstesna.» dese; şart, müstt'snayi
minhe çevrilir. Bu şahıs, sanki : «sen, üç talâk boşsun; eğer,
şu işi yaparsan, bir talâk müstesna.» demiş gibi olur. Şart iki seve, şuna ve
şuna taallûk eder. Ziyâdât'ta da böyledir.
Velvâlidyje'de şöyle
zikredilmiştir :
Bir kimse karısına :
«Sen üç talâk boşsun; ancak sünnet olan bir talâk müstesna,» dese;
imanlarımızın hepsine göre, sünnet olarak, iki talâk vâki olur. Bahru'r -
Râık'ta da böyledir. [35]
İstisnayı, duyulmuş
olsun veya olmasın, istisna harfleriyle söylemek şarttır.
Bu, Şeyhu'l - İmânı,
Fakıylı, Ebû Hasan el-Kerlıî'nin görüşüdür.
Şeyhu'l - İmâm Fakıyh
Ebû Ca'fer : «Nefsinin duyması, elbette, gereklidir.» demiştir.
Şeyhu'l - İmâm Ebû
Bekir Muhammed bin Fadl da, bununla fetva vermiştir. Muhıyt'te de böyledir.
Sahih oîan Fakıyh Ebû
Ca'fer'in kavlidir. Bedâi'de de böyledir.
Sağırın istisnası da
sahihtir. Felâvâ-yi Kâdîhân'da da böyledir.
Mülkekıt'da : «Bir
kadın, talâkı duysa da, istisnayı duynıasa; çımadan kaçınmasına ruhsat yoktur.»
denilmiştir. Tatarhâniyye'de de böyledir. [36]
İstisna kelimesinin,
kendisinden önceki söze, vasıl olması i— ulaşması, bitişmesi) —zaruret yoksa—
istisnanın sıhhati için şarttır.
İstisna kelimesi ile
kendisinden önceki kelimenin arası susa rak veya, zaruretsiz, başka bir sebeple
aynlırsa; bu istisna sahih olmaz.
Fakat, nefes alma gibi
bir zaruretten dolayı, bu lafızların aralarının ayrılması, istisnanın
sıhhatine mâni olmaz. Çünkü, bu, lafızlar arasında ayrılık sayılmaz. Sekte de
müstesnadır. Hişâm, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'tan, böyle rivayet etmiştir. Bir
kimse ap-şınrsa veya dilinde bîr ağırlık olur veya genirir ve bu sebepten tereddüdü
uzar; sonra da, «inşâallah» derse; istisnası sahih olur. el-İhtiyar'da da
böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Sen boşsun» dese ve kasdı olmaksızın, istisna dilinde cereyan eylese, talâk
vâki olmaz. Kerderî'nin
Vecîzi'nde .de böyledir.
Bir kimse, talâk üzi'e
yemin tjdip sonunda da «İnşâallah» demeyi irâde eder; fakat, dilini bir
adam tutarak söyletmezse; eğer, o adam, elini, onun
dilinden çekince; istisnayı söylerse;
btı istisna sahih olur.
Bu, talâkla istisnanın
arasını, apşıhnak, genirmek esnemek gibi bir şeyin ayırması hâlinde,
istisnamın sahih olması, gibidir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Sen, üç talâk boşsun ve üç taiâk inşâallah.» veya «Üç talâk ve bir talâk
mşâallah.» veya «Sen boşsun ve boşsun ve boşsun inşâallah.» derse; istisna
sahih olmaz ve üç talâk vâki olur.
Bu, İmâm Ebû Hanîfe
(R.A.) 'ye göredir. îmâmeyn'e göre, bu istisna sahih olur. Ve talâk vâki olmaz.
Serahsî'nin Muhıyt'ndc de böyledir.
Bir kknse, karısına :
«Sen, bir talâk boşsun ve üç talâk inşâallah.» dese; bu istisna bil-icmâ sahih
olur.
Keza : «Sen boşsun ve
boşsun ve boşsun İnşâallah» dese; bu da sahihtir. Çünkü, o boş bir sözle arasım
ayırmamıştır. el - İhtiyâr'da da böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Sen dört talâk boşsun inşâallah» dese; âlimlere göre, bu istisna sahihtir.
Muhiyt'te de böyledir.
Eğer, koca karısına ;
«Sen üç talâk bâinsin» veya «üç talâk kesilmiş olarak,, boşsun inşâallah»
dese, bu istisna sahih olmaz. Gayet ü's - Sürûcî'de de böyledir.
Mücteba'da : «Sen
ric'i talâk boşsun inşâallah» dese Öyle olur. Fakat : «...bâinen...» derse;
falâk vâki olmaz.» denilmiştir, Bahru'r - Râik'ta da böyledir.
Bir kimse karısına :
«Sen, üç talâk boşsun; artık bil; inşâallah» dese; bu istisna sahih olur.
Şayet : «sen, üç talâk boşsun; sen bil.» veya «sen git inşâallah» dese; üç
talâk vaki olur. Bu dlu-rumda, istisnalar batıl ( — geçersiz) olur. Fetâvâyi
Kâdihân'da da böyledir.
Eğer koca : «Sen
boşsun; ey Umre inşâalİah.» dese, talâk \âki olmaz. Bedâi'de de böyledir.
Müntekâ'da : «Sen üç
talâk boşsun ey Abdullah'ın kızı Umre İnşâallah» dese; talâk vâki olmaz.
Şâvet : «Sen üç talâk
boşsun ey Abdurrahman'm oğlu Abdullah'ın kızı Umre inşâallah.» dese; kadın,
boş oiur. Mahıyt'te de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Sen, üç talâk boşsun; ey boşanmış inşâallah.» dese; talâk vâki olmaz.
Şayet, koca : <'Ey
boş olan, sen, üç talâk boşsun inşâallah» dese; istisna, üç talâka taalluk
eder ve bir talâk akabinde vâki olur
İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)
ye göre :
Bir kimse, karısına :
«Sen, üç talâk boşsun; ey boşanmış inşallah» dese; üç talâk vâki olur. Önceki
kavil, daha sahihtir. Bunu, ahru'I - İsîâm söylemiştir. Telhıys Şerki'nde de
böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Ey zâniye, sen boşsun inşâallah» dese, istisna hasseten talâktan olur ve
mülâhanede[37] buhmurlar; Câ-mu'l -
Kebîr'de de böyledir.
Koca, eğer : «Sen
boşsun; ey zâniye inşâallah.» dese; istisna sahih olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da
böyledir.
Bir koca, karısına :
«Sen boşsun; ey zâniye kızı zâniye in-şaa'lah.» dese, artık istisna
bütündendir; talâk-vâki olmaz. Bu durumda, had ve Hân da lâzım gelmez.
Tatarhâtıiyye'de de böyledir.
Bir kimse, karısın :
«Sen, üç talâk boşsun ey filâne; birisi müstesna.» dese; iki talâk vâki olur,
«Ey filâne» sözü fasıla (= ayırıcı) olmaz. Fetâvâyi Suğra'da da böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Sen boşsun, kalbin temizlenene kadar inşâallah.» dese; bu fasıla olur ve
talâk vâki olur; İstisna sahih olmaz. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bir kimse, karısını
mal mukabili boşadıktan sonra, istisna eylediğini veya şart koştuğunu iddia
eyîese, münazaa ve şüphe yoktur. Kocanın sözü muteberdir. Fethul - Kadîr'de de
böyledir.
Bir kadın, boşandığını
iddia eylese, kocası ise ; «Ben, sana : Sen boşsun inş.âaHah; dedim, dese;
kadın da, istisnayı yalan-lasa, rivâyet-i zahirede : «Gerçekten, kocanın sözü
geçerlidir.» denilmiştir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bu durumda, şahitler;
istisnasız olarak, talâka veya hal'a şahitlik ederek : Şöyleki; «Biz şahitlik ederiz ki, gerçekten, bu adam, istisnasız olarak
karısını boşadı.» veya : «İstisnasız
olarak, hal eyledi.» derlerse; kocanın sözü, kabul edilmez, Eğer şahitler:
«Biz, hal ve talâk kelimesinden başkasını duymadık.» derlerse; söz, yine
kocanın sözü olur. Kadı efendi, karı kocanın araüarını ayırmaz. Ancak hal'm
sıhhati, kadının onun bedelinden olması veya başka bir sebebie, açığa çıkarsa;
bu durumda kadının sözü, muteber olur. Fetâvâyi Suğra'da da böyledir.
Necınü'd-dîıı
Nesefi'nin Şeyhu'l- İslâm Ebû
Hasan'd^n rivavet etliğine göre : Gerçekten âlimlerimiz, talâkta istisna
konusunda beyinesi/. tasdik etmemeyi güzel gördüler. Çünkü bu, zahire
"muhaliftir. Hakikaten, zamanın ahvâli fesada gitmiştir. Yalandan, cinin
olunmaz olmuştur. Fetâvâyi Gıyâsiyye'de de böyledir.
Bir koca, karısına:
Seni, dün boşadım ve inşâallah dedim» dosc; zûhir-i rivâyede, kocanın sözü
geçerli olur. Nevâzil'de zikre-diîdiğine göre; İmam Ebü Yusuf (R.A.) ile İmâm Mu
ha mm e d (R.A) aııısında ihtilaf vardır. İmam Ebü Yusuf (R.A.)'a göre; Kocanın
sözü kabul edilir; talak vâki olmaz. İmam Muhammed (R.A.)'e göre talâk vâki
olur ve kocanın sözü kabul edilmez. İhtiyaten, fetva buna göredi»'. İtimad da,
bunun üzerinedir.
Bir kimse, karısını,
üç talâk boşasa; iki âdil şahitde mev-sûlen
(— bitişik olarak) istisna eyledi diye şehâdette bulunsalar; bu şahıs ise, böyle söylediğini
hatırlamasa, âlimler: «Eğer, bu kimse, öfkeli bir halde iken, lisânında, böyle
bir hal —irâde eylemediği ve hıfz eylemediği halde— cereyan etmişse, şahitlere
itimad caiz olur; değilse olmaz.» demişlerdir, Fetâvâyi Kadîhân'da da böyledir. [38]
[1] Talâk; lügatte, boşamak, boşanmak; hissi veya mânevi
bir kayıttan kurtulmak, gibi mânaları ifade eder. Talâk kelimesi hem masdar,
hpm cis isim olarak kullanılır. (İ.K,)
[2] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ
Yayınları: 2/505.
[3] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ
Yayınları: 2/505.
[4] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ
Yayınları: 2/505.
[5] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ
Yayınları: 2/506.
[6] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ
Yayınları: 2/506.
[7] Ta!âk-ı bâin: kocanın, iddet müddeti bitmeden karısına
donemiyecegi talak.
[8] Zıhâr: Bir kimsenM, kendi karısını; nesep, redâ' veya
sıhriyyet yönünden, müebbeden mahremi bulunan bir kadına veya onun bakması
caiz olmayan bir uzvuna benzetmesi demektir. Bu konu, ilgili bölümde tafsilâtlıca
anlatılacaktır.
[9] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ
Yayınları: 2/506-517.
[10] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ
Yayınları: 2/518-519.
[11] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ
Yayınları: 2/519-521.
[12] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ
Yayınları: 2/521-524.
[13] Arapçada, önce söylenen bir lafız açıklanırken, bu
lafzı takip eden kelimenin başına «fe» harfi gelir ki, bu «fe» ye tefsir
(=aç!klama) fe'sl denir. «Talaktüke fe ente talik» lafzında olduğu gibi... Biz
bu lafzı Seni boşadım; işte, sen, boşsun.» tarzında tercüme ettik. Burada görüldüğü
gibi, -fe» harfinin Türkçemizdeki karşılığı «işte» ve benzeri kelimelerdir.
[14] Belâ: Evet manasına kullanılan bir kelimedir. Ancak,
bu kelime, olumsuz olarak sorulan bir suale, olumlu cevap vermek için
kullanılır.
[15] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ
Yayınları: 2/252-541.
[16] Rücu etmek: Talak-ı ric'iden sonra; iddet İçinde,
henüz baki olan nikâhı, söz veya fiille devam ettirmektir. Böylece, kan -
kocalık bağı, ibkâ ve idâme edilmiş olur.
[17] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ
Yayınları: 2/541-562.
[18] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ
Yayınları: 2/562-575.
[19] Dânik: Bir dirhemin dörtte biri.
[20] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ
Yayınları: 2/575-583.
[21] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları:
2/584-589.
[22] Kinaye: Maksadı, kapalı bir şekilde ve dolayısıyle
anlatan söz. Hakikî manâsına alınması da. caiz iken, mecaz olarak kullanılan söz.
[23] Hulû' (= muhâlea) : Nikâh bağını, Özel lafızlardan
biri ile izâle etmektir, ki bu, bir bedel mukabilinde veya bsdelsiz olarak,
vuku' bulabilir.
[24] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ
Yayınları: 2/589-602.
[25] İstisna: Talâk lafzına bitişik olarak, -İnşallah- ve
benzeri bir lafzı söylemek veya yazmak demektir ki bu durumda, talak vâki
olmaz. (Î.K.)
[26] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ
Yayınları: 2/602-605.
[27] Kitabın aslında; bu bölümde geçen, talâkla ilgili
lafızların, jp&rsçaları da verilmiştir. Biz, bu lafızların sadece
tercümelerini almayı, uygun bulduk. (İ. K.)
[28] Tefviz: (Talâk'ta) kocanın, talâk yetkisini, karısına
veya bir başka şahsa, vermesi, demektir. İlgili bölümde, genişçe
açıklanmaktadır. (İ.K)
[29] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ
Yayınları: 3/5-15.
[30] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları:
3/16-49.
[31] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ
Yayınları: 3/50-80.
[32] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ
Yayınları: 3/83-94.
[33] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ
Yayınları: 3/95-96.
[34] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ
Yayınları: 3/96-171.
[35] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ
Yayınları: 3/172-184.
[36] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ
Yayınları: 3/185.
[37] Mülâame : Koca Üe -karısının; hâkim huzurunda, şer'i
usûlüne uygun olarak, dörder defa şahadette bulunduktan sonra, birbirlerine
lanet ve gazap okumalarıdır. (Geniş malumat Lian batandadır.)
[38] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ
Yayınları: 3/185-188.