TEMİZLİK.. 2

Dince Temiz Sayılmayan Şeyler Ve Giderilmesinin Yolları 3

Dince Temiz Sayılmayan Şeyler: 3

1. Muğallaz Necaset (Ağır necaset): 3

2. Muhaffef Necaset (Hafif Necaset): 3

3. Mütevassıt Necaset (Orta dereceli Necaset): 4

a. Necaset-i Hükmiye: 4

b. Necaset-i Ayniye: 4

SULARIN ÇEŞİTLERİ 6

TABAKLAMA İLE TEMIZLENEBILEN DERİLER.. 8

Dibağ. 8

(ALTIN VE GUMUŞ) KAPLARININ KULLANIMI 9

MİSVAK.. 9

ABDEST.. 10

Abdestin Meşru Oluşunun Delileri 10

Abdestin Fazileti 11

Abdestin Farzları 12

Abdestin Şartları 14

Abdestın Sünnetleri 15

"Ya Bilal, islamiyette yapmış olduğun en iyi ameli bana söyle, Çünkü cennette önümde yürürken ayakkabılarının sesini işittim "  buyurunca . Bilal şöyle cevap verdi: Gece ve gündüz herhangi bir saatte abdest aldığım zaman, mutlaka o abdestle bana farz olmayan bir namaz kılarım. 18

İSTİNCA.. 18

İstinca Yapılmayacak Şeyler. 19

Yön İle İlgili Dikkat Edilecek Hususlar. 19

Abdesti Bozan Şeyler. 20

Abdestin Mekruhları 21

GUSÜL (BOY ABDESTİ) 21

Guslü Gerektiren Haller. 21

Kadın Ve Erkek İçin Müşterek Görülen Haller. 22

Sadece Kadınlara Ait Olan Haller. 23

Hayız (Aybaşı Hali, Adet Kanı): 24

Nifas (Lohusalık Hali): 24

Çocuk Doğurmak: 24

İstihaza: 24

Guslün Farzları 24

Guslün Sünnetleri 25

Sünnet Olan Gusüller. 26

MESTLER ÜZERİNE MESHETMEK.. 28

Meshin Farzları 29

Meshi Bozan Şeyler. 29

Mestin Özellikleri Ve Meshin Süresi 29

TEYEMMÜM... 30

Teyemmümün Şartları 30

Teyemmümün Farzları 30

Teyemmümün Sünnetleri 31

Teyemmümü Bozan Şeyler. 31

Yara Üzerine Meshetmek. 32

NECASET BAHSİ VE GİDERİLMESİ 33

Ağır (Muğallaz) Necaset 35

Hafif (Muhaffef) Necaset 35

Orta (Mutevassıt) Necaset 35

HAYIZ, NİFAS VE İSTİHAZANIN HÜKMÜ.. 36

Hayız Ve Nifas Kanlarının Süreleri 37

Hayız Ve Nifas Durumunda Olan Kadına Haram Olan Şeyler. 38

Kadınların Görmekte Oldukları Kanlar Hakkında Bazı Önemli Açıklamalar  39

Hayız. 39

İstihaza. 40

Cünüp Kişiye Haram Olan Şeyler. 41

Abdestsiz Kişiye Haram Olan Şeyler. 41

 

 

TEMİZLİK

 

Taharet, lugatta maddi ve manevi pisliklerden yıkanmaktır.

Istılahta ise namaz kılmak, Kâ'be'yi tavaf etmek gibi bazı ibadetlere engel olan hadesten ve necasetten temizlenmektir.

Yüce dinimiz İslam; ruh. fikir ve ahlak temizliğine önem verdiği gibi beden, elbise, ve çevre temizliğine de gerekli önemi vermiştir.

Kuran-ı Kerim'de Yüce Allah şöyle buyurur:

"Ve elbiseni temizle" (Müddessir: 74/4)

"Şüphesiz Allah (günahlardan) çok tevbe edenleri sever, (hades ve ne­caset) gibi pisliklerden temizlenenleri de sever." (Bakara: 2/222)

Peygamberimiz (s.a.v.) konuyla ilgili şöyle buyurur:

"Temizlik imandandır." "Temizlik imanın yarısıdır." [1]

Başka bir hadisi şeriflerinde ."Namazın anahtarı taharettir." [2] buyu­rarak temizlenmenin önemi belirtilmiştir.. Bu sebeple ergenlik çağına ge­lip, akıllı olan her Müslüman'a farz kılınan namaz ibadetinin Allah katın­da geçerli sayılması için namaza duran kişinin beden ile elbisesinde ve namaz kılacağı yerde dinimizce pis sayılan bir şeyin bulunmaması, abdestli olması, gerektiğinde boy abdesti alması şart koşulmuştur.

Temizlik deyince Hadesten ve Necasetten Taharet gibi tabirler her za­man karşımıza çıkıyor. Bu iki taharet şeklini de belirtelim.

Hades: Namaz gibi ibadetlerin yapılmasına dinen engel olan ve hük­men necaset sayılan bir haldir. Bu da küçük ve büyük diye ikiye ayrılır. Küçük hades, abdestsizlik hali olup abdest almakla giderilir.

Büyük hades ise cünüplük veya kadınlara ait hayız ile nifas halleridir. Bu da vaktinde alınan boy abdesli ile giderilir.

Necaset: Şer'an temiz sayılmayan şeylerdir. Necaset çeşitleri giderilip ondan temizlenme yolları hakkında ileride bilgi verilecektir.

Gerek hadesten taharet ve gerekse necasetten taharet yollarının başın­da su üe yıkama gelir. Bu itibarla önce necis olan şeyleri, sonra da su çe­şitlerini görelim: [3]

 

Dince Temiz Sayılmayan Şeyler Ve Giderilmesinin Yolları

 

Namaza duran kişinin elbisesi, bedeni ve namaz kılacağı yerin temiz olmasının şart olması gerektiğini daha önce ifade ettik. Bu itibarla dince necis sayılan şeylerin bilinmesi gerekir. Ayrıca necaset bir yere bulaştığı zaman nasıl giderilecekse bunun da bilinmesi lazımdır. Şimdi bu husus üzerinde duralım. [4]

 

Dince Temiz Sayılmayan Şeyler:

 

Sarhoşluk veren sıvı maddeler, kan, insan ve eti yenenler dahil tüm hayvanlara ve kuşlara ait idrar, dışkı, ufak su döktükten sonra veya ağır bir şey kaldırdıktan sonra tenasül organından gelen ve "Vedi" denilen yaşlık, hafif Şehvet duyulduktan sonra tenasül organından gelen ve "Mezi" denilen ıslaklık, köpek, domuz ve bu iki hayvandan birinin başka cinsten bir hayvanla birleşmesinden doğan her türlü yavru, bunların me­nisi, yaralardan akan su, irin, kusmuk, safra kesesinden gelen su, eti yen­meyen hayvan sütü, murdar hayvan, eti yenen hayvandan da olsa canlı iken kesilen parçası.

İnsan sütü, eti yenen hayvan sütü, balık, çekirge ve insan ölüsü, insa­nın kesilen tırnağı, saçı, sünnet edilirken kesilen deri parçası temizdir, ne­cis sayılmaz. Keza, eti yenen hayvandan hayatta iken kırpılan kılı, tüyü ve yünü de temizdir.

Köpek domuz ve bunlardan birisinin başka bir cins hayvanla birleşme­sinden doğan hayvan hariç, bütün hayvanların menisi ve insan menisi te­miz sayılır, necis değildir.

Yukarıda sayılan necasetler üç kısımdır: [5]

 

1. Muğallaz Necaset (Ağır necaset):

 

Köpek, domuz ve bunlardan birisinin eti yenenler dahil herhangi bir hayvanla birleşmesinden doğan hayvandır.

Bunların bulaştığı herhangi bir şeyi temizlemek için, temiz ve temizle­yici olan su ile yedi defa yıkamak gerekir. Bu defalardan birinde suya te­miz bir toprağın karıştırılması şarttır. Toprak yerine sabun gibi başka bir şeyin suya karıştırılması temizlik için uygun olmakla beraber yeterli sa­yılmaz. Yani bir defasına toprağın karıştırılması şarttır. [6]

 

2. Muhaffef Necaset (Hafif Necaset):

 

Gıda olarak sütten başka bir şey yememiş ve iki yaşmı henüz doldur­mamış olan bebeğin idrarıdır. Bununla pislenen yerin üzerine temiz bir miktar su dökmek yeterlidir, böylece o yer temizlenmiş sayılır. [7]

 

3. Mütevassıt Necaset (Orta dereceli Necaset):

 

Yukarıda 1. ve 2. maddelerde açıklananlar dışında kalan necasetlerdir. İdrar, dışkı ve kan gibi.

Mütevassıt necaset de iki çeşide ayrılır: [8]

 

a. Necaset-i Hükmiye:

 

Maddesi, rengi, kokusu ve tadı olmayan necasettir. Böyle bir necasetin dokunduğu yeri temizleyici su ile bir defa yıkamak kafidir. [9]

 

b. Necaset-i Ayniye:

 

Maddesi olan veya renk, koku ve tad sıfatlarından biri bulunan neca­settir. Böyle bir pisliğin dokunduğu yerin temizlenmiş sayılabilmesi için pisliğin kendisini gidermek, ayrıca rengini, kokusunu ve tadını izale et­mek gerekir. Şayet normal yıkamakla sonuç alınmazsa, pislenen şeyin oğuşturulması, sıkılması ve defalarca yıkanması gerekir. İyice yıkandığı halde pisliğin tadı veya rengi ile kokusu henüz giderilememiş ise sabun gibi bir maddenin de kullanılması şarttır. Buna rağmen anılan özellikler giderilmezse bu kadarcığı affedilmiş sayılır.

Dinen temiz sayılmayan ve NECASET ismi verilen maddelerden üçü temiz hale dönüşebilir.

Bunlar;

1. İçine herhangi bir şey atılmadan kendiliğinden sirkeye dönüşen üzümden mamul sarap, kabı ile beraber temiz hale dönüşmüş olur ve sir­ke olarak kullanılabilir. Fakat herhangi bir müdahele sonucunda sirkeye dönüşürse temiz sayılmaz ve kullanılamaz.

2. Köpek, domuz ve bunlardan birinin başka bir cins hayvanla birleş­mesi neticesinde doğan hayvan hariç, eti yenen veya yenmeyen herhangi bir murdar hayvanın derisi tabaklanmakla necis olmaktan çıkar ve temiz­lenmiş cisim hükmüne girer. Yani temizleyici bir su ile güzelce yıkandık­tan sonra temizlenmiş olur. Ancak şuna dikkat etmek gerekir: Böylece ta­baklanmış bir derinin üstünde giderilmemiş tüy ve kıl varsa giderilmesi gerekir. Çünkü kıl ve tüy tabaklanmakla temiz hale dönüşmez. Sadece de­rinin kendisi bu işlemler neticesi temiz olur.

3.  Kan pıhtısı, et parçası halindeki cenin ve yumurta kanı canlı bir ya­ratığa dönüşmekle temiz hale gelir.

Bazı hafif ve orta dereceli necasetlerden sakınmak ve korunmak cid­den zor olduğu için belirli ölçüler dahilinde olmak kaydı ile bir kısmı af­fedilerek namaza ve Kâ'be'yi tavafa mani sayılmamıştır. Bir kısmı da yi­yecek ve içecek maddelerine karışması müsamaha ile karşılanmış, yani o yiyecek ve içecek pis sayılmamıştır.

Bunların ayrıntıları fıkıh kitablarında mevcuttur. Bir kısmını örnek olarak burada belirtelim:

1. Kara sinek ıslak bir necesate konduktan sonra uçup bedene veya el­biseye konduğu zaman ayaklarına bulaşmış, fakat çıplak gözle görüleme­yecek derecede az olan necaset o elbise veya bedene bulaşmış olur. Buna rağmen bu hal namaza mani değildir.

2. Yağışlı havalarda bazı sokaklardaki çamurlara hayvan pisliği karışır ve bazan o pislikler görülür. Oralardan yaya geçenler ne kadar dikkat et­seler bile çamur sıçrantıları elbiselerine bulaşır. Bundan sakınmak müm­kün olmadığı için bu kadarı bağışlanmıştır.

3. Koyun veya keçi sağılırken süt kabına düşen bir-iki katı davar pisli­ği derhal çıkarılıp atılırsa sütün temizliğine zarar gelmez. Fakat düşen pislik sıvı halde ise veya sütte bir süre kalıp dağılırsa süt pis sayılır.

4. Buğday gibi hububat harmanı döven hayvanların pisliği harmandaki saplara ve dolayısıyla hububata bulaşır. Buna rağmen saplardan ayıkla­nan hububat pis sayılmaz.

5. Rüzgar esip, necis şeylerle karışık olan toprağı kaldırır, tozu sıvı olan şeylere karıştırırsa, gözle görünürse de bağışlanmış olur.

6. Fare pislikleri çoğalıp, evdeki zahire diyebileceğimiz bulgur, pirinç vb. gibi şeylere karışır ve onlardan sakınmak mümkün olmazsa affolunur.

7- Pire ve sineğin pisliği az olan kan ve irin de affolunur. Ancak bu tür pislikler insanın fiili veya kasdıyla herhangi bir yere bulastınlırsa o za­man affa tabi olmaz.

8- Yaralardan çıkan kan ve irin. Bu durumda kan ve irin çok da olsa 3 şartla affedilir.

a) Kan ve irinden ikisinin de kişinin kendi yarasından çıkması.

b) Kişinin kendi fiiliyle değil de kendiliğinden çıkması.

c) Normal yerinden çok yere taşmaması.

Burdan anlaşılıyorki kan ve irin başkasının yarasından insana bulaşır veya kasden çıkarması ya da yaranın normal sınırının fazla olan kısmına yayılırsa o zaman affa tabi değildir.

9- Haşereden akıcı kanı olmayan karınca, sinek ve arı gibi hayvanların su veya sıvı bir yemeğe düşmesi de affedilir.

Bu konuda Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurur:

"Sizden birinizin kabına sinek düşerse, tümünü içine batrsın, sonra çıkarıp atsın. Zira kanatların birinde hastalık, diğerinde şifa vardır. [10]

Görülüyor ki sinek düştüğü o şeyi pisletseydi hepsinin içine batırılma­sını Allah Resulü emretmezdi. Akıcı kana sahip olmayan her çeşit haşere de sinek hükmündedir. Bir şeyin içine düşüp ölmesiyle ya da canlı ise çı­karılması ile de pisletmezler.

10- Et üzerinde kalan kan da affa tabidir.

11- Korunma imkanı olmayan süt emen çocuğun kustuntusu da annesi için affa tabidir. annesinin memesini emerken ağzından memeye bulaşan kusuntu gibi şeyler de affedilir.

12-  Hayvan boğazlamakla görevli olan kasabın kestiği hayvanın elbi­sesine bulaşan kan da affedilmiştir.

13- Sudaki balıkların pisliği suyun rengini ve kokusunu değiştirmediği sürece affa tabidir.

14- İnsanların genelde gidip gelmeyi adet ettikleri Cami gibi yerlerde yuva yapan kuşların pisliği. Bunlardan da korunmak zor olduğu için affa tabidir. Burda her ne kadar ruhsat verilmişse de mümkün mertebe korun­mak gerekir. [11]

 

SULARIN ÇEŞİTLERİ

 

Kendileri ile temizlik yapılabilen sular yedi çeşittir. Bu sularla her çe­şit temizlik yapmak caizdir. Bunlar:

1-Yağmur suyu, 2- Deniz suyu, 3- Nehir suyu, 4- Kuyu suyu, 5- Çeşme suyu, 6- Kar suyu, 7- Dolu suyu.

Temizlik genel olarak su ile yapıldığından yukarıda ifade edildiği gibi yedi çeşit su esas olarak kabul edilmektedir.

Ayrıca temizlik hemen hemen her ibadet için şart olduğundan dolayı il­mihal ve ibadet konularında en başta zikredilmektedir.

Gökten inen ve yerden fışkıran bütün sular temizdirler. Bu suların te­mizliğini asıl kılan en büyük delil olan Kur'an-ı Kerim'in şu ayeti kerimesidir:

"... ve gökten üzerinize su indiriyoruz ki, bununla sizi temizlesin" (Enfal: 8/ 11)

Ebu Hureyre Peygamberimiz (s.a.v.)'den bir hadisi şerifi şöyle rivayet etmektedir.

Bir adam Allah resulünün yanına geldi ve:

- Biz gemiye bineriz ve az bir suyu kendimizle taşıyoruz, eğer onunla abdest alsak susuz kalırız. Acaba deniz suyuyla abdest alabilir miyiz?

Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.):

"Denizin suyu temiz, ölüsü de helaldir." buyurdu. [12]

Sonra bu sular niteliğine göre dört kısma ayrılırlar. Bunlar da ;

1. Temiz ve temizleyeci olup kullanılması mekruh olmayan su: Bu mutlak olan sudur.

2. Temiz ve temizleyici olup kullanılması mekruh olan su: Güneş kar­şısında bekletilmiş sudur .

3. Temiz olup temizleyici olmayan su: Abdest, gusül ve necasetin gi­derilmesinde kullanılmış sudur.

4. Necis su: Kulleteynden [13] az olup içine necis türünden herhangi bir şeyin karışmış olduğu sudur. (Kulleteyn miktarı veya kulleteyn fazlası olup içerisine necis türünden herhangi bir şeyin girmesiyle rengi, kokusu veya tadı gibi suyun üç özelliğinden herhangi birinin değiştiği su da necistir.) Kulleteyn, yaklaşık beş yüz Bağdat litresidir.

Gökyüzünden inen ya da yeryüzünden fışkıran sular daha sonra dört kısma ayrılır.

1- Mutlak su. Allah'ın yaratmış oldu sıfatlar üzerindeki sudur. Bu suya herhangi bir şeyin karışmamış olması şartı ile uzun süre herhangi bir yer­de kalmasıyla rengi yosunlaşmış olsa da 'mutlak' özelliğini kaybetmez. Bu su içilir, abdest alınır, abdest ve gusül ile her çeşit temizlik işlerinde kullanılır.

2- Hem temiz ve hem de temizleyici olup kullanılması mekruh olan su. Bu su güneşin etkisiyle ısınmış olan sudur.

Bunun mekruh olması şu sebeplerdendir:

a) Çok sıcak memleketlerde bulunması.

b) Demir ve bakır gibi madeni bir kapta ısınması.

c) Ölü de olsa insan bedeninde kullanılması. Alaca hastalığına maruz kalan at veya buna benzer hayvanların bedeninde kullanılması da mek­ruhtur. Çünkü ciddi bir şekilde baras gibi hastalığa yol açmaktadır.

İmam Şafii (r.a.)'ın naklettiğine göre Hazreti Ömer güneş karşısında ısınmış su ile yıkanmayı tıbbi yönden zararlı olduğu için mekruh sayardı. Çünkü güneşin hararetiyle küçücük zerrecikler kopup su yüzüne çıkar. Bu zerrecikler su yüzüne çıkınca vücuda dokunduğu esnada zararlı olan baras hastalığına yol açar.

3- Temiz olduğu halde temizleyi olmayan su: Bu çeşit su abdest, gusül veya necasetin giderilmesinde kullanılmaz. Fakat içmek ve yemek gibi işlerde kullanılır. Bu sular da iki kısımdır:

a) Abdest ve guslün farzında kullanılmış ve kulleteyn miktarından az olan su.. Abdest ve guslün farzından maksat, yıkanması farz olan abdest organlarının veya gusülde tüm vücudun birinci defa yıkanışında kullanı­lan sudur. Farz yıkanış bir olduğu için ikinci ve üçüncü yıkanışta kullanıl­mış olan su başka bir kaba akıtılmışsa kullanılmış su olmaz. Yani bu du­rumdaki bir su temizleyici özelliğini kaybetmez.

b) Kendisine temiz bir madde karıştırılmış olan su. Bu karışım madde­si temiz olmakla birlikte suyun mutlak adını kaybettiği için suyun rengini değiştirir. Bu nedenle çay ve un gibi temiz bir şey suya karışmışsa bu su ile temizlik yapılamaz.

4- Temiz olmayan su. Bu su da içine necis veya pislik düşen sudur ki bu su da iki kısımdır:

a) Az su: Kulleteyn olarak bilinen 210 litre   (yaklaşık 192 kg.lık)'a ulaşmayan su. Bu miktardaki suya necis düşerse, rengi, kokusu ve tadı değişmese dahi o su necistir.

b) Çok su: Yukarıda verdiğimiz ölçü miktarından fazla olan su. Böyle bir su içine necis düşerse hemen su pislenmez. Ancak suyun üç özelliği olan renk, tat veya kokudan biri değişirse o zaman o su necis olur. Bu­nun delili de İbni Munzir'in şu rivayetidir: "Suyun içine az veya çok ne­caset düşüp te, tadından, kokusundan veya renginden birini bozarsa bu durumdaki suyun necis olmasında alimler icma etmiştir.[14]

 

TABAKLAMA İLE TEMIZLENEBILEN DERİLER

 

Ölmüş hayvanların derisi dibağ [15] ile temizlenir. Ancak köpek ve do­muzun derisi veya bu hayvanlardan birinin diğeri ile birleşmesi neticesin­de meydana gelen bir hayvan veya bu hayvanlardan birinin başka temiz bir hayvanla birleşmesi ile doğan hayvanın da derisi dibağ ile temizlen­mez.

Murdar olmuş hayvanların kemikleri ve kılları da necistir . Ancak öl­müş insanın kemikleri ve kılları temizdir.[16]

 

Dibağ

 

Ölmüş hayvanın eti yiyilsin yiyilmesin arasında herhangi bir fark yok­tur. Köpek ve domuz dışında kalan bütün hayvanların derisi dibağ ile te­mizlenir.

Dibağ, derinin et ve tüy gibi fazlalıklarını nar kabuğu, şap, mazı, silm ağacının yaprakları ve buna benzer harareti yüksek tutan şeylerle yapılır.

Dibağ muamelesi ile deride herhangi bir koku kalmaz ve çürümez. De­rinin dibağlanması ile üzerinde kalan ilaç gibi şeyler necis ise bunlar te­mizlendikten sonra o deri artık temizlenmiş olur.

Delili, İbni Abbas'tan rivayet edilen şu hadisi şeriftir: Meymune'nin bir azadlısına sadaka malından bir koyun verilmişti. Bu koyun öldü. Resulullah (s.a.v.) bu koyunun yanından geçti de:

"Bunun derisini alsanız da onu dibağlayıp faydalansamz ya." buyur­du.

'O bir meytedir', dediler.

Bunun üzerine: "Meytenin ancak etini yemek haram olmuştur." buyur­du. [17]

Abdullah ibni Abbas   dedi ki:   Ben Resulullah (s.a.v.)'den işittim, şöyle buyurdu:

''Hayvan derisi tabaklandığı zaman muhakkak temiz olmuştur.'' [18]

Ölülerin kemikleri ve kılları necistir. Ancak bunlardan insan muhterem olduğu için istisna edilmiştir. Ölen insanın bedeni, kılları ve kemikleri te­mizdir.

Delil olarak Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'den şöyle buyurmuştur: "Ölü hayvanlar sizin üzerinize haram kılınmıştır." (Maide:5/3) Ayet-i kerimedeki 'Ölü' kelimesi hayatları son bulan  bütün hayvanlar şer'i ölçülere göre kesilmeden ölmüşlerse etlerinin yenmesi haramdır. Di­ğer uzuv ve parçaları da aynı şekilde haramdır. Ama insanoğlu ise ölüsü de necis olmadığı gibi uzuvları da necis değildir.

Buna da delil olarak şu ayeti kerimeyi gösterebiliriz: "Andolsun ki, biz insanoğlunu  ikram sahibi şeref ve izzete, mazhar kılmışsızdır." (İsra: 17/30)

İnsanın öldükten sonra necis olduğunu söyleyen görüşlere cevap teşkil etmek için bu ayeti kerime nazil olmuştur.

İnsan etinin yenilmesinin haram olmasının nedeni de insanın mükerrem ve şerefli bir yaratık oluşundan ileri gelmektedir. [19]

 

(ALTIN VE GUMUŞ) KAPLARININ KULLANIMI

 

Altın ve gümüşten imal edilmiş her çeşit sofra tabaklarının kullanıl­ması caiz değildir. Bunların dışında kalan her çeşit tabağın kullanılması caizdir.

Erkek olsun, kadın olsun yemek, içmek veya başka amaçlarla kullanı­lan sürmelik, kaşık, çatal, tarak, iğne veya bunlara benzer altın ve gümüş­ten imal edilmiş eşyaları ve mutfak malzemelerini kullanmaları haramdır.

Cami ve Kâ'be duvarını veya tabanını, avizesini altın veya gümüş ile süslemek caiz değildir. Kur'an-ı Kerim'i altın ve gümüş ile süslemek ka­dınlar için caiz, erkekler için ise sadece gümüş ile süslemek caizdir.

Erkekler için altın yüzük takmak haramdır. Gümüş yüzük takmak ise, örfe göre israf sayılmadığı sürece sünnettir.

Kullanma ister yemek yemede ister su içmede isterse abdest almada olsun, altın veya gümüşten imal edilen kabların kullanılması ile   bu tür ihtiyaçların giderilmesi haramdır.

Huzeyfe'den rivayete göre peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Altın ve gümüş kaptan içmeyiniz, atlas ve harir (ipekli) elbise giyme­yiniz. Çünkü bunlar dünyada onlara (kafirlere) ahiret gününde ise sizin­dir." [20] Burdaki haram hükmü başka şeylerde yani giyecek, içecek  ve yiyeceklerde kullanılmalarının haram olduğu hükmüne girmektedir.

Altın ve gümüş ile, sadece erkekler için kullanılması uygun görülme­yen ipek dışında kalan inci, mercan, elmas ve bu gibi kıymetli madenle­rin kullanılmasında herhangi bir sakınca yoktur. Çünkü bunların haram oluşu hakkında bir delil yoktur. [21]

 

MİSVAK

 

Her halükârda (her zaman ve her yerde ) misvak kullanmak sünettir.

Ancak oruçlu bir kimse için zevaldan sonra kullanılması mekruhtur. Mis­vakın aşağıda sayacağımız 3 yerde kullanılmasının sünnet oluşu daha da te'kid kazanmıştır. Bunlar, 1) Ağzın yiyecek veya yiyecek haricinde bazı şeylerden ötürü bozulması durumunda. 2) Uykudan uyanıldığı zamanlar­da. 3) Namaza durulduğu zaman.

Misvakın her zaman kullanılması sünnettir. Hazreti Aişe (r. anha)'dan rivayete göre eygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Misvak kullanmak ağzı temizlemek ve rabbı da razı etmektir." [22]

Misvak, Arak olarak bilinen misvak ağacını dişlerin üzerinde gezdiril­mesi fiiline denir. Ağız üzerinde bulunan kirleri temizleyen her ağaçtan misvak yapılabilir. Hatta günümüzde kullanılan diş fırçası da aynı işi gör­mektedir. Ancak sünnet amacıyla kullanıldığı takdirde bütün bu muamele şekillen sünnet oluyorsa da Suudi Arabistan'da bulunan Arak ağacı olarak bilinen misvak kadar efdal olamaz. Bu nedenle bilinen misvak ağacının kullanılması daha da efdaldır.

Oruçlu kişinin öğleden sonra misvak kullanması mekruhtur. Çünkü Resulullah: "Yemin ederim ki oruçlunun ağzının kokusu Allah katında miskten daha güzeldir." [23] buyurmuştur.

Gerçekten oruçlu kişinin ağız kokusu genelde öğleden sonra kokmak­ladır. Misvakın kullanılması bu kokuyu giderir. Bundan dolayı mekruhtur. Ağız kokusunun kirden, uzun süreli sükuttan ve yemek ya da içmekten sonra oluşan kokulu (soğan, sarmısak vb. gibi şeylerin yenilmesi) durum­da ve uykudan uyandıktan sonra misvakın kullanılması daha da efdaldir. Peygamberimiz (s.a.v.) gecelen uykudan her kalktığında ağzını misvak ederdi. [24] Namaza hazırlanırken de misvak kullanmak daha da efdaldir. Hz. Aişe (r. anha) "Resulullah (s.a.v.) gece veya gündüz her uykudan kal­kışında abdestten önce ağzını misvaklardı." [25]

 

ABDEST

 

Türkçede kullandığımız Abdest kelimesi farsçadan gelmedir.

"Ab", (su) ve "Dest" (el) kelimelerinden oluşan ve "El suyu" manası­na gelen birleşik bir kelimedir.

"Abdest" arapçada temizlik ve güzellik manasına gelen "Vudû" keli­mesiyle ifade edilmektedir. [26]

 

Abdestin Meşru Oluşunun Delileri

 

Abdest, İsra gecesi beş vakit namazla birlikle farz kılınmıştır. Abdestin farz oluşu üç delille sabittir:

Birinci delil: Kur'an-ı Kerim'dir.

Allah Teala şöyle buyuruyor:

"Ey iman edenler! Namaza kalkacağınız zaman yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi, başlarınızı meshedip ve topuklara kadar ayaklarınızı yı­kayın. " (Maide: 5/6)

Abdestin tarz oluşuna ikinci delil sünnettir.

Ebu Hureyre (r.a.)'den rivayet edildiğine göre Resulullah (s.a.v.). "Abdestsiz birinin, abdest alıncaya kadar Allah namazını kabul etmez." [27] buyurmuştur.

Üçüncü delil: İcma'dır.

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem zamanından günümüze kadar bütün müslümanlar abdestin farz olduğuna icma' etmiştir. Bu icma’ di­nin bilinen zaruri hükümlerinden olmuştur. [28]

 

Abdestin Fazileti

 

Abdestin fazileti hakkındaki hadisler çoktur. Bunlardan bir kaçına işa­retle yetineceğiz.

1- Abdullah bin Sunabihi'den rivayetle Râsulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

"Kul abdest alıp, ağzına su verdiği zaman ağzındaki günahları çıkar. Burnuna su çektiği zaman burnundaki günahları çıkar. Ellerini yıkadığı zaman ellerindeki tırnaklarının uçlarına kadar olan günahları dökülür. Ayaklarını yıkayınca ayak altlarına kadar olan ayaklarının günahları dö­külür. Sonra camiye yürümesi ve namazı ona fazladan kalır." [29]

2- Enes (r.a)'dan rivayeten Resulullah (s.a.v.),

"Kişideki bir iyi huy sebebiyle Allah (c.c) bütün amellerini düzeltir. Ki­şinin namaz için temizlenmesi sebebiyle, Allah (c.c) günahlarını örter. Namazı onun için fazlalık olur." [30]

3- Ebu Hureyre (r.a.)'dan rivayeten Resulullah sallallahu   aleyhi ve sellem buyurdu:

"Sizlere günahları silen ve dereceleri yükselten bir şeyi göstereyim mi?

Dinleyenler:

-Evet ya Rasulallah, dediler.

Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.):

"Zorluklara rağmen abdesti tam almak, uzak yerlerden camiye gelmek, namaz kıldıktan sonra diğer namazı beklemek. İşte nöbet tutmak budur, işte nö­bet tutmak budur. İşte nöbet tutmak budur" [31] buyurdu.

4- Ebu Hureyre (r.a.)'den başka bir rivayete göre Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem mezarlığa gelerek:

"Ey müminlerin yurdu. Selam üzerinize olsun. Biz de yakın zamanda inşallah size kavuşacağız. Kardeşlerimi görmeyi istiyorum" buyurdu.

Ashab:

-Ya Resulallah biz kardeşlerin değil miyiz? diye sordular.

Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem:

-"Siz benim ashabımsınız kardeşlerimiz ise, henüz gelmemiş olanlar­dır." buyurdu.

Ashab:

-Henüz gelmemiş olan ümmetini nasıl tanırsın? dîye sordu.

Resulullah sallallahu aleyhi ve seîlem:

"Bir kimsenin tamamıyla aynı renkte olan atları arasında alnı ve üç ayağı ak bir atı bulunsa onu tanımaz mı?" diye sordu.

Ashab:

-Evet, dedi.

Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem:

"Öyleyse kardeşlerimiz yüzleri el ve ayakları abdest nuruyla parlak olarak gelecekler, ben de bunlardan önce gidip, havuz basında onları bekleyeceğim. Dikkat ediniz bazı adamlar havuzumun başından devenin kovulduğu gibi koyulacaktır. Ben onlara sesleneceğim. Haydi geliniz. Ba­na denilecek ki senden sonra onlar yollarını değiştirdiler ben de kahrol­sunlar kahrolsunlar diyeceğim." [32]

5- İmam Ahmed'in Müsned'inde rivayet ettiği hadis. Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

" Biriniz öfkelendiği zaman abdest alsın, çünkü abdest gazabı ve si­nirleri yatıştırır."

6-  İbni Mace, Ahmed ve Beyhaki'nin Sevban (r.a.)'dan rivayet ettiği hadis-i şerif.

Peygamberimiz (s.a.v.) buyurur:

"Doğru olun men edilmeyeceksiniz. Bilin ki en hayırlı ameliniz na­mazdır. Gerçek mü'min devamlı abdestli olmaya çalışır."  [33]

 

Abdestin Farzları

 

1- Yüzünü yıkarken niyet getirmek.

2- Yüzünü yıkamak.

3- Dirseklere kadar her iki elleri yıkamak.

4- Başın bir kısmını meshetmek.

5- Topuklara kadar her iki ayağı yıkamak.

6- Belirttiğimiz şekilde sıraya uymak. [34]

 

1-Niyet:

Yüzünü yıkarken niyet edilir.

Niyet, bir şey yaparken onu kastetmektir. Abdest almak isteyen kimse, küçük hadesin kaldırılmasına niyet edecektir. Niyet, yüzün ilk cüzünü yı­kamakla beraber olacaktır. Niyetin yeri, dil değil kalptir. Hükmü ise va­cip olmasıdır.

Abdest ve buna benzer ibadetlerde niyetin farz olduğunu gösteren delil Peygamberimiz (s:a.v.)'in şu hadisi şerifidir:

"Ameller niyetlere göredir. Herkesin niyet ettiği ne ise eline geçecek olan odur." [35]

Niyetin dil ile telafûz edilmesi sünnettir. Yukarıda da ifade edildiği gi­bi niyetin asıl yeri kalptir.

Abdestte niyetin zamanı: Yüzün yıkanmasına başlandığı anda niyet getirilir. Daha evvel veya daha sonra getirilen niyet makbul değildir. Çün­kü abdestin farz olan ilk organı yüzdür. Niyet yüzün yıkanması ile bera­ber getirilmelidir.

Niyetin şartları:

Niyet getirenin müslüman, mümeyyiz olması, niyyet edilen şeyi bil­mesi, herhangi bir şeye ta'lik edilmemesi (niyetin abdeste ait olması) dır. Abdest için niyet getirirken:

"Farz olan abdesli almaya niyet ettim" demesi. Veya; "Abdestsizliği kaldırmaya niyet ettim." ya da "Namazı mubah kılmaya niyet ettim." ve­yahut "Namaz kılmayı kendime helal etmek için niyet ettim." demesi ile de abdest niyeti yerine gelir.

"Abdestsizliği kaldırmaya niyet etlim." veya, "Namazı mubah kıl­maya niyet ettim." ya da, "Namaz kılmayı kendime helal etmek için niyet ettim." demesi ile de abdest niyeti sahih olur.

2- Yüzün yıkanması.

Yüzün sınırı, uzunlamasına alında saçın bittiği yerden çenenin ve çene kemiğinin altına kadar, enlemesine kulaktan kulağa olan kısımdır.

Yüz sınırında bulunan her şeyi yıkamak vaciptir. Kaş ,bıyık ve sakal kıllarını yüzeylerinden diplerine kadar yıkamak gerekir. Çünkü bunların hepsi yüzün cüzlerindendir. Ancak sık ve gür olan sakalın dibine su yetiş­tirmek güç olursa o zaman sadece üst kısmının yıkanması yeterlidir. Bu durumda gür olan sakalın dibini yıkamak sünnettir.

3- Her iki elin dirseklere kadar yıkanması.

İki elin üzerinde bulunan kılların da altlarına kadar ıslanması gerekir.

Çünkü her iki elin üzerinde bulunan bütün kılları yıkamak vaciptir. Eğer tırnakların altına suyun temas etmesine engel olacak kir ya da tır­nakların üstünde oje veya parmakta yüzük varsa varsa abdest sahih ol­maz.

Abdeslin sahih olması için kiri ve ojeyi gidermek ve yüzüğü de oyna­tıp altını ıslatmak gerekir. Buna şu hadisi şerifi delil gösterebiliriz:

Bir gün bir adam abdest alıp ayağından tırnak kadar bir yeri yıkamadı.

"Dön, abdestini güzelce al." buyurdu. Bunun üzerine adam dönüp abdestini tam aldıktan sonra namazını kıldı. Bu hadis gösteriyor ki, yı­kanması lazım gelen abdest uzuvlarının en ufak bir yeri kuru kalırsa, abdest sahih olmaz.

4- Başın bir kısmının meshedilmesi.

Başın hududunda bulunan ten ve saçın bir kısmını meshetmektir.

Yüce Allah, Kur'an-ı Kerim'de "Başlarınızı meshedin" (Maide: 5/6) buyurmasıyla başın meshi farz olmuştur. Başın sınırında bulunan bir kılın dahi meshedilmesiyle bu farz yerine gelmiş olur.

Muğiyre b. Şu'be Hz. Peygamberin abdest aldığını, sadece başının ön kısmını ve sarığını meshettiğini rivayet eder. [36]

Bu hadis, başın sadece ön kısmı gibi az bir yerin mesh edilmesinin ye­terli olduğunu bildirir.. Miktarı için herhangi bir sınırlama yoktur. Şafii mezhebine göre bir kıl dahi meshedilirse kafi gelir. [37]

5- Topuklara kadar ayakların yıkanması.

Parmakların arasını ve yarıkları yıkamak vacip olduğu gibi, üzerinde ve tırnaklar altında bulunan kir ve benzeri şeyleri de gidermek lazımdır.

6- Tertip.

Yukarıda zikrettiğimiz şekilde sıraya uymak.

Yani önce niyetle birlikte yüzü, sonra elleri yıkamak, sonra başı meshetmek ve sonra ayakları yıkamaktır. Ancak, suya dalan kimse, abdest niyyetini getirirse tertip farziyeti sakıt olduğu gibi, cenabetten yıkanan kimsenin abdesti için de tertip şartı aranmaz..[38]

Abdestte tertibe riayet etmek yani sıraya uymak abdestin farzlarından zikredildiği Maide suresi 6.ncı ayeti kerimesinden anlaşılmaktadır. Zira ayet bu sıraya göre nazil olmuştur. Ayrıca bu sıralamayı Peygamberimiz (s.a.v.)' in abdest tatbikatından da öğrenmekteyiz. Zira Rasulullah ayet­teki sırada olduğu gibi bu tertibe göre abdest alırdı. [39]

 

Abdestin Şartları

 

Abdest almak için gerekli olan şartlar şunlardır:

1- Müslüman olmak.

2- Mümeyyiz olmak.[40]

3- Mutlak su.

4- Mutlak suyun olduğunu bilmek veya zannetmek.

5- Abdestsizliğin gerçekleşmesi.

6- Hayız veya nifas gibi abdeste mani olan bir durumun olmaması.

7- Niyeti geciktirmemek.

8- Yıkanması gereken uzuvda suyun her yere değmesine mani olacak mum veya toprak gibi bir engelin bulunmaması.

9- Abdestin nasıl alınacağını bilmek.

10- Abdestin farzlarını sünnetlerden ayırt edebilmek.

11- Abdest alma niyetinin abdestin sonuna kadar devam etmesi.

12- Uzuvların üzerinden suyun akıtmak.

13- Su yetişmeyen parmak aralarını hilâllamak.

14- Abdest uzuvlarının tamamlayıcı yerlerini yıkamak şarttır.

Ayrıca mazaret sahibi olan "Selesül bevl" diye bilinen idrarını tutama­yan veya hayız ya da nifas günleri dışında gelen "İstihaza" durumunda olan kadınlar için: Vaktin girmesi, tenasul aletlerinden akan kan veya id­rar için bir bez kullanılması veya bağlanması şartları da eklenir. [41]

 

Abdestın Sünnetleri

 

Abdestin sünnetleri on tanedir:

1- Abdeste 'Besmele' ile başlamak.

2-  (Ağzı açık olan herhangi bir kaptan eliyle su alacaksa) Kaba batır­madan önce ellerini yıkamak.

3- (Ağza su vererek) Mazmaza yapmak.

4- (Buruna su vererek) İstinşak yapmak.

5- Başın tamamını meshetmek.

6- Yeni su ile kulakların dışını ve içini mesh etmek.

7- Gür ve sık olan sakalını oğuşturmak. [42]

8- El ve ayak parmaklarının arasını ovalamak.

9- Sağ uzuvları sol uzuvlardan önce yıkamak.

10- Her uzvu üçer defa yıkamak ve uzuvları ardarda yıkamak ( ara ver­meden yıkamak).

Besmele. Abdeste başlarken 'Bismillahi' veya 'Bismillahirrahmanirrahim' demektir.

- Abdeste 'Besmele' ile başlamak için delil.

Peygamberimiz (s.a.v.)şöyle buyurmuştur: "... Besmele çekerek abdest alınız." [43]

-Abdeste başlamadan önce elleri bileklere kadar yıkamak için pey­gamberimiz (s.a.v.)'in hadisi:

Abdullah bin Zeyd (r.a.)'dan: Hz. Peygamber (s.a.v.)'in nasıl abdest aldığı sorulunca bir kab isledi ve Peygamberimiz (s.a.v.)'in abdestini gös­termek üzere, önce ellerini kaba batırmadan önce o kabtan ellerine su dö­kerek üç defa ellerini yıkadı. [44]

-Ağza ve buruna su vererek oraları temizlemenin delili için Abdullah İbni Zeyd İbni Asım rivayet şöyle rivayet eder:

"Peygamberimiz (s.a.v.) abdest alırken, su kabından önce iki eline su döktü, ellerini 3 defa yıkadı, sonra elini kaba soktu onunla su alıp ağzını yıkadı. Daha sonra tek avucu ile burnunu su çekip yıkadı. Bunu da üç de­fa yıkadı. "[45]

-Başın tamamını meshetmek ise şu hadis-i şerif ile sünnettir. Abdullah bin Zeyd (r.a.) peygamberimiz (s.a.v.)'in abdestini tarif ederken başını el­leriyle mesheder. Ellerini ön ve arkaya götürür. Şöyle ki başın ön tarafın­dan başlayarak ellerini enseye kadar götürür. Sonra ellerini geri döndürüp başladığı yere kadar getirdi. [46]

-Kulakları meshederken yeni su kullanmanın sünnet oluşu da şu hadisi şerif ie sabittir:

Abdullah bin Zeyd: "Peygamber (s.a.v.)'i abdest alırken gördüm. Ba­şının meshine aldığı sudan başka, kulaklarının meshi için de su aldı." de­miştir. [47]

- Gür ve sık olan sakalı ovuşturmak :

Hz. Enes diyor ki: Peygamber (s.a.v.) abdest alırken bir avuç su alır, o suyu çenesinin altına vererek sakallarının arasına akıtır ve:

"İşte rabbim bana böyle emretti." [48] derdi.

-  El ve ayak parmaklarının arasını   ovalamak için, Lakit bin Sabira (r.a.)'dan rivayet edildiğine göre,

-Ya Rasulallah bana abdestten haber ver, demiş.

Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

"Âbdesti tam yap, parmak aralarını arala ve oruçlu değilsen genzine kadar su çekerek burnunu yıka." [49]

-Sağ uzuvları sol uzuvlardan önce yıkamak için İbni Abbas'tan rivayet edilen şu hadis-i şerif delildir:

"İbni Abbas abdest almaya başladı... Sonra pazusuna kadar sağ kolunu sonra aynı şekilde sol kolunu yıkadı, sonra başını mesnetti., sonra topuk­ları dahil sağ ayağını, sonra aynı şekilde sol ayağını yıkadı ve "Ben Pey­gamberin böyle abdest aldığını gördüm" dedi. [50]

-Her uzvu üçer kere yıkamak için Hz. Osman (r.a.)ın rivayeti: Hz. Osman (r.a.), "Size Peygamberin nasıl abdest aldığını göstereyim mi?" dedikten sonra yıkanacak uzuvların tümünü üçer kere yıkadı ve meshedilecek yerleri de üçer defa meshetti." dedi. [51]

Abdestin sünnetlerine ayrıca şunlar da ilave edilir:

1- Misvak kullanmak:

Misvak şer'an dişleri temizlemek için, ağaç gibi şeylerden yapılan te­mizlik aletidir. Suudi Arabistan'daki 'Erak' isimli ağaçtan olması şart de­ğil ise de, faydalı maddeleri ihtiva ettiği ve Resulullah (s.a.v.)'in özellikle onu kullandığı için, onu kullanmak daha efdaldir.

Binaenaleyh, günümüzde kullanılan diş fırçası da aynı niyetle kullanıl­dığı takdirde sünnet-i seniyye yerine gelmiş olur. Misvakı ağıza koy­madan önce yıkamak sünnet olduğu gibi, onu her zaman ve her mekanda kullanmak sünnettir. Yalnız oruç tutan birisi için zevalden sonra onu kul­lanması mekruhtur. Bir kimse abdest almak, namaz kılmak ve Kur'an-ı Kerim okumak ister veya uykudan kalkar yahut ağzının kokusu değişirse onun için misvak kullanmak sünnet-i müekkededir.

Bu konuda Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:

"Ümmetime sıkıntı verme korkusu olmasaydı, her namaz için onlara misvak kullanmalaranı emrederdim." [52]

2- Abdest aldıktan sonra elleri silkelememek. [53]

3- Abdest alınırken başkasından yardım istememek. [54]

4- Abdesten sonra kurulanmamak .

Bu konuda Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Abdest suyu sizin günahlarınızı siler, bu nedenle abdest suyunun ku­rumasını kendi haline bırakınız."

5- Kıbleye karşı dönüp abdest almak. Çünkü kıble şerefli ber yöndür.

6- Abdest alınırken konuşmamak.

7- Abdest alınırken suyu yüze veya diğer uzuvlara çarptırmadan uygun bir şekilde yıkamak da sünnettir.

8-  Suyu kullanırken iktisatlı olup israf etmemek. Hz. Enes şöyle riva­yet eder: "Peygamberimiz (s.a.v.) bir müd miktarı su ile abdest alırdı." [55]

Hz. Ömer şöyle rivayet eder: "Peygamber (s.a.v.) Sa'd'ın abdest alır­ken yanında geçti, O'na:

"Ya Sayd bu ne israftır" diyence, Sa'd cevaben, Suda israf var mı ya Rasulallah? dedi.

Bunun üzerine Allah Resulü (s.a.v.): "Evet akan bir nehrin kenarında olsa dahi" [56] buyurdu.

9- Abdest alırken uzuvların farz olan yerinden daha fazlasını yıkamak. Bu konuda Peygamberimiz (s.a.v.):

" Ümmetim kıyamet günü alınları ve abdest yerleri parlak bir halde gelirler, içinizden kim yüzünün nurunu arttırmak istiyorsa onu fazlasıyla yapsın." [57]

10- Abdest aldıktan sonra kıbleye dönerek şu duayı okumak   sünnet­tir: "Eşhedü en la ilahe illalahu vahdehu la şerike lehu  ve eşhedu erine Muhammeden abduhu ve resuluhu. Allahummecâlni minet- tevvabine vacâlni minelmutettahhirine. Sübhanekellahumme ve bihamdike. Eşhedü en la ilahe illa ente esteğfiruke ve etubu ileyk."

Anlamı:

"Şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur. O tektir, ortağı ve ben­zeri yoktur. Allahım beni tevbe eden ve temiz olan kullarından eyle. Allahım, seni bütün noksanlıklardan tenzih ederim ve sana hamd ederim. Sen­den başka ilah olmadığına şehadet eder ve sana sığınırım." [58]

11- Abdestten sonra iki rekat namaz kılmak.

Ebu Hureyre (r a.)'ın rivayet ettiği hadise göre Resulullah (s.a.v.) Bilal (r.a.)'a şöyle dedi:

"Ya Bilal, islamiyette yapmış olduğun en iyi ameli ba­na söyle, Çünkü cennette önümde yürürken ayakkabılarının sesini işit­tim " [59] buyurunca . Bilal şöyle cevap verdi: Gece ve gündüz herhangi bir saatte abdest aldığım zaman, mutlaka o abdestle bana farz olmayan bir namaz kılarım. [60]

 

İSTİNCA

 

Büyük ve küçük abdesl yaparken temizlenmek vaciptir. Temizlenmek için efdal olan önce taş ile daha sonra su kullanmaktır. Daha kısa yoldan yalnız su ile veya yalnız 3 adet taş ile temizlenmek te caizdir. İkisinden birini kullanmak isteniyorsa su kullanmak daha da efdaldir. [61]

(Kişi tuvalet ihtiyacını gidermeye çıktığı zaman) sahralarda (çöllerde) önünü ve arkasını kıbleden korusun.

Durgun su, meyve veren ağaçların altı, yollara, gölgeliklere ve yer çat­laklıklarına küçük ve büyük abdesti yapmaktan kaçınmak gerekir.

Büyük ve küçük abdest yaparken konuşmamak ön ve arkayı Ay ve Güneş'e çevirmemek gerekir.

Büyük ve küçük abdest bozulduktan sonra temizlemenin su ile yapıl­ması gerektiğini bildiren hadis:

Ata, Enes bin Malik'in şöyle dediğini rivayet eder:

"Rasulullah (s.a.v.) kaza-i hacet için helaya girer. Ben ve benim kadar bir genç ile beraber bir su kabı, bir de ucu demirli bir değnek taşırdım. Resulullah (s.a.v.)bu su ile istinca eder, temizlenirdi. Ucu demirli değneği de yere dikerek sütre yapar ona doğru namaz kılardı." [62]

Büyük ve küçük abdest bozduktan sonra eğer sadece taş ile temizlenebiliyorsa kullanılan taşların temiz ve kuru olmaları gerekir. Ayrıca ön ve arkadan çıkan necasetin taşlarla temizlenebilmesi için necisin kurumaması lazımdır. Üç taşla istinca yapılabileceği için delil:

İbni Me'sud şöyle rivayet ediyor: "Peygamberimiz (s.a.v.) büyük abdeste çıktı. Bana üç taş getirmemi emretti."[63]

Ayrıca Hz. Aişe de şöyle rivayet eder: "Resuli Ekrem, (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Biriniz kaza-i hacet etmek istediğinde temizlik için yanına üç taş alsın. Bu taşlar ona yeterlidir." [64]

Başka bir hadis-i şerifte peygamberimiz (s.a.v.):

"Üç taştan az istinca yapmayın." [65] buyurmuştur. [66]

 

İstinca Yapılmayacak Şeyler

 

Necis olan şeylerle istinca yapılmaz. Aslı necis olsun, sonradan necis olsun farketmez. İnsan yiyeceği olan şeyler ve cinlerin yiyeceği olan ke­miklerle de istinca (temizleme) yapılmaz.

Peygamberimiz (s.a.v.)'in bir hadisini İbni Mes'ud şöyle rivayet eder.

"Cinlerin elçisi geldi onunla beraber gidip onlara Kur'an okudu. Cin­ler ondan yemek istediler. O da üzerinde Allah ismi anılan her kemik, si­zin yiyeceğinizdir. Hayvanların dışkıları da sizin hayvanlarınızın yiyece­ğidir" sonra da Allah resulü sahabilere:

"Sakın kemik ve dışkı ile istinca yapmayın. Çünkü onlar cinlerden olan kardeşlerimizin yiyeceğidir." [67] buyurdu. [68]

 

Yön İle İlgili Dikkat Edilecek Hususlar

 

İbni Ömer (r.anhuma) şöyle rivayet eder: "Kızkardeşim Hafsa'nın evinin üzerine çıktım ve Rasulullah (s.a.v.)'i, Şam'ı karşısına, kıbleyi de arkasına almış vaziyette hacetini def için otururken gördüm." [69]

Bu hadis-i şeriften anlıyoruz ki sırt tarafı değil de ön tarafımızı kıbleye çevirmekten korunmalıyız. Bu ifadelerin hepsi sahra ve açık olan yerler içindir. Ancak tuvaletin her yönü kapalı ise ön ve arkanın kıbleye dönük olması pek sorun olmasa gerek. Çünkü Ebu Eyyub- El- Ensari Peygam­berimiz (s.a.v.)'den şöyle rivayet eder:

"Küçük veya büyük abdesî için dışarı çıktığımız zaman yüzünüzü ve sırtınızı kıbleye çevirmeyin.Ancak doğuya ve batıya çevirin." [70]

Meyve ağaçları, gölgelikler ve yollara da defi hacet yapılmayacağını şu hadis-i şerif bildirir:

Ebu Hureyre'den rivayete göre Allah Resulü şöyle buyuruyor:

"Lanet olunan iki kişiden uzak durun." Sahabeler:

- Kimlerdir bunlar ya Rasulallah! deyince, Peygamberimiz:

"İnsanların yollarına ve gölgeliklerine defi hacet edenlerdir' [71] bu­yurdu.

Yer çatlaklıklarında yılan, akrep ve bu gibi hayvanlar insanlara zarar verebilir. Bu nedenlerle oralara defi hacet yapmaktan kaçınmak gerekir. Küçük ve büyük abdest bozması esnasında konuşmamak   için İbni Ömer şöyle rivayet eder:

"Resulullah (s.a.v.) küçük abdestini yaparken bir kimse uğradı ve se­lam verdi. Resulullah  onun selamını almadı." [72]

 

Abdesti Bozan Şeyler

 

Abdesti bozan şeyler altıdır:

1- Ön ve arka menfezlerden herhangi birşeyin çıkması.

2- Mak'adin iyice yerleşmemesi halinde uyumak.

3- Hastalık veya sarhoşluk nedeniyle aklını kaybetmek.

4- Hailsiz olarak mahrem sayılmayan bir erkekle bir kadının şehvetli olsun veya olmasın birbirinin tenine dokunmaları, her iki tarafın abdestini bozar.

5- İnsanın tenasül uzvuna elin iç kısmıyla dokunmak.

6- Cedid görüşe göre dübür halkasına elin iç kısmıyla dokunmak. [73]

-Ön ve arkadan çıkan herhangi bir şey dışkı, sidik, kan ve yel gibi şey­ler abdesti bozar. Yüce Allah Kuran-ı Kerim'de ".... yahut biriniz tuva­letten gelmişse..." (Maide: 5/6)

-Bağdaşsız uykuya dalmak da abdesti bozar. Bu konuda Peygamberi­miz (s.a.v.):

"Uykuya dalan kimse abdest alsın." [74] buyurmuştur. Ama bağdaş kurup uykuya dalan kimsenin abdesti bozulmaz.

Nitekim Enes (r.a.) şöyle demiştir: "Peygamberimiz (s.a.v.) birisiyle yavaş yavaş konuşurken, namaz için kamet edildi. Fakat ashabı (oturduk­ları halde) uyuyuncaya kadar ona gizli gizli konuşmasından ayrılmadı. Sonra geldi ve onlara namaz kıldırdı." [75]

-Hastalık veya sarhoşlukla aklını kaybetmek abdesti bozar. Zira böyle bir durum uyku gibidir. Aklın gitmesi ile insan kendine hakim değildir. İnsandan herhangi bir şeyin çıkması muhtemeldir.

-Birbirine mahrem sayılmayan (dinimizce birbirlerine nikahi düşen) erkek ile kadının çıplak tenlerinin birbirine temas etmeleri abdesti bozar.

Buna delil şu ayet-ı kerimedir:

"... yahut kadınlara dokunmuşsan..." (Nisa: 4/43)

Kıl, diş ve tırnaklardan abdest bozulmaz.

Şehevi duygulardan anlamayan yedi yaşın altındaki çocuklardan abdest bozulmaz. [76]

- Tenasül uzvuna ve İmam Şafii'nin cedid (yeni) görüşlerine göre  dübür halkasına elin iç kısmıyla dokunmak da abdesti bozar.

Ümmü Habibe'den rivayet edilen bir hadis-i şerifte peygamberimiz:

"Her kim tenasül uzvuna veya fercine dokunsa abdest alsın.'' [77] buyu­rur. Hadisteki ferc kelimesi hem erkeğin hem de kadının cinsel organıdır. Yukarıda ifade edildiği gibi İmam Şafii'nin yeni içtihatlarına göre elin iç kısmıyla insanın dübür halkasına dokunmak da  abdesti bozar.

Tenasül ve dübür uzuvlarına elin iç kısmıyla dokunmak herhangi bir yaş sınırı olmaksızın abdesti bozar. Şu halde, bir anne bebeğinin altını temizlerken çıplak elinin içi bebeğinin ön veya arkasına değerse ab­desti bozulur.

Yine bu konuda dokunan ile dokunulandan sadece dokunanın ab­desti bozulur, dokunulanın abdesti bozulmaz.

Peygamberimiz (sav.) şöyle buyurur: "Her kim tenasül uzvuna doku­nursa, abdest alsın"

Hadis-i şerifle geçen tenasül uzvu, kadın ve erkeğin ön ve arkasıdır. [78]

Abdestin Mekruhları

 

Mekruh şeyler abdeste zarar vermemekle beraber işlenmesi seva­bın azalmasına sebep olur. Bu itibarla bunlardan sakınmak gerekir.

Abdestin mekruhları şunlardır:

1- Suyu lüzumundan fazla kullanmak, yani suda israf etmek.

2- Sol uzuvları sağ uzuvlardan önce yıkamak.

3- Organları üç defadan fazla veya az yıkamak, başı ve kulakları üç defadan fazla veya az meshetmek.

Amr bin Şuayb Peygamberimiz (s.a.v.)'den şöyle rivayet eder:

" ...kim bundan fazlasını ve eksiğini yaparsa kötü yapmış olur, haksız­lık yapmış olur, zulmetmiş olur."[79]

4- Gerekmediği halde başkasından yardım alarak abdest almak.

5- Oruçlu iken abdestte mazmaza veya istinşak yapmak.

6- Abdest esnasında dünya ile ilgili konuşmak.

7- Özürsüz olarak abdestten sonra uzuvları kurulamak veya silkele­mek.

8- Boyunu meshetmek.

9- Hela gibi uygun olmayan yerlerde abdest almak.

10- Suyu yüze ve uzuvlara çarparak abdest almak.

11-  Daha önce açıklanan abdest sünnetlerinden herhangi birini terketmek. [80]

 

GUSÜL (BOY ABDESTİ)

 

Guslü Gerektiren Haller

 

Guslü gerektiren haller altıdır. Bunlardan üçü hem kadın hem erkekler için müşterektir. Bunlar:

Cinsel birleşme, meninin gelmesi ve ölüm. Üçü de sadece kadınlara aittir. Bunlar da: Hayız, nifas ve doğumdur.

Gusül, lugatta bir şeyin üzerine suyun dökülmesi demektir.

Guslün şer'i manası ise belirli bir niyetle bütün bedeni suyla yıkamak­tır. Gusül, şu ayet-i kerimelerle meşru kılınmıştır:

"Eğer cünüp iseniz temizlenin." (Maide: 5/6)

"Ey Muhammedi Sana kadınların ay başı hali hakkında sorarlar; de ki, o bir ezadır. Aybaşı halinde iken kadınlardan el çekin, temizlenmeleri­ne kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri zaman, Allah'ın size emret­tiği yoldan yaklaşın. Allah şüphesiz daima tevbe edenleri ve temizlenenle­ri sever." (Bakara: 2/222) [81]

 

Kadın Ve Erkek İçin Müşterek Görülen Haller

 

Hem kadın hem de erkekler için müşterek görülen üç şey şunlardır:

1- Cinsel yaklaşma halinde meni gelmese dahi erkeğin sünnet mahalli­nin veya o kadar kısmın dahil olması; insan, hayvan, ölü veya diri olma­sında fark yoktur, gusletmek gerekir.

Delili. Peygamberimiz (s.a.v.)'in şu hadis-i şerifidir: "İki sünnet yeri birleştiğinde gusül vacip olur."[82]

2- Meninin lezzetli veya lezzetsiz olarak herhangi bir durumda çıkma­sı.

Meni üç özelliği ile bilinir:

a) Mevce mevce atılarak çıkması, lezzet hasıl olması.

b) Kendisine mahsus bir kokusu olması. Bu koku, hamur veya yaş hur­manın tomurcuğu veya kurumuş yumurtanın beyazının kokusunu andırır.

Eğer kişi bir şeyde meni mi yoksa mezi mi diye şüpheye düşerse mu­hayyerdir. İsterse meni diye hükmeder ve yıkanır, isterse mezi diye hük­meder, sadece onu yıkar ve abdest alır. Eğer elbisesinde kurumuş bir me­ni görürse gusletmesi gerekir. O elbisesinde meni vaki oluşu ile onun için kanaat hasıl ettiği zamandan itibaren kıldığı namazları kaza eder. [83]

Uykuda veya uyanık halde olsun, kadın ve erkekten meninin çıkması guslü gerektirir. Bütün fakihlerin görüşü budur. Çünkü Ebu Said'in riva­yet ettiği hadise göre; Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurur:

"Gusül etmek sudan gerekir (meninin çıkmasından gerekir)." [84]

Ümmü Seleme şöyle rivayet eder:

Ümmü Süleym peygamberin yanı­na geldi ve:

'Ya Resulallah Allah Teala hakkı söylemekten çekinmez. Kadın ihtilam olduğu zaman gusl etmesi gerekir mi?' diye sordu."

Resulullah (s.a.v.):

"Evet su (meni) gelirse gerekir" [85] buyurdu.

Burada çok kere meydana gelen bazı durumlar vardır.

Açıklanması gerektiği için bunları biraz açıklayalım:

a- Meni şehvetsiz olarak, hastalık veya soğukluk sebebiyle çıkarsa gusül gerekmez. Hz. Ali (r.a.) rivayet ettiği hadis-i şerife göre Resu­lullah (s.a.v.) kendisine şöyle buyurdu:

"...meni şiddetle çıktığı zaman yıkan." [86]

b- İhtilam olunduğu zaman meni gelmezse, gusül gerekmez. Bu konuda Ümrnü Seleme hadisinde Resulullah (s.a.v.)'e;

-Kadın ihtilam olduğu zaman gusül gerekir mi? sorusuna;

"Evet, meni gelirse gerekir." demiştir.

c- Uykudan uyandığı zaman, bir yaşlık görüp ihtilam olduğunu hatırlamaz ama kesin olarak meni olduğunu anlarsa gusletmesi gere­kir.

d- Şehvet anında meninin geldiğini hisseder, zekerini tutarak meninin gelmesini engellerse, gusletmesi gerekmez. Çünkü Resulullah (s.a.v.) gusletmeyi meninin görülmesi şartına bağlamıştır.

e- Elbisesinde meni görüp ne zaman çıktığını bilmezse bu durumda namaz kılmışsa son uykudan itibaren kalktığı namazlarını iade etmesi la­zım gelir.

3- Ölüm.

Bir müslümanın ölmesi durumu. Ölümünden dolayı ölen müslümanı yıkamak gerekir. Ümmü Atiyye şöyle rivayet eder: 'Hz. peygamberin kı­zını yıkamakla meşgul olurken: "Kızımı su ve sidr ile üç kere yıkayın."[87] buyurdu.

Kâfir, İslam'a girdiğinde de gusletmesi gerekir.

Kâfir, müslüman olduğu zaman yıkanması gerekir. Burda, kafirin daha önce cünüp olma ihtimali varsa gusleder. Öyle bir durumun olmadığı ke­sinlikle biliniyorsa o zaman gusletmesi sünnettir.

Bulûğ çağına gelen kimseden 4 çeşit su gelir:

Bunlar; idrar, meni, mezi ve vedidir.

İdrar, sidiktir.

Meni, yukarıda gerektiği şekilde açıklandı.

Mezi, kadınla oynamak veya şehvetle dokunmak gibi hallerde erkeğin tenasül uzvundan çıkan yapışkan, renksiz sudur.

Vedi ise, genelde küçük abdest bozulduktan sonra çıkan beyazımsı bir sudur. [88]

 

Sadece Kadınlara Ait Olan Haller

 

Sadece kadınlara ait olan üçü de şunlardır:

1- Hayız (aybaşı hali, adet görmek): Hayız kanı kesilince gusül etmek gerekir. Hz. Aişe'den şöyle rivayet edilmiştir: Hz. Peygamber Fatıma binti Ebu Hubeyş'e:

"Hayız görmeye başladığında namazı bırak. Hayız ke­sildikten sonra yıkan ve namazım kıl." [89] buyurdu.

2- Nifas (lohusalık hali): Nifastan kesilen kadının gusletmesi gerekir.

3- Çocuk doğurmak: Kan gelmese veya devam etmese dahi, kadının yine de gusletmesi gerekir. Bunları biraz açıklayalım: [90]

 

Hayız (Aybaşı Hali, Adet Kanı):

 

Hayız, Belirli vekillerde ka­dının tenasül uzvundan gelen tabii bir kandır.Kız çocuklar en az dokuz yaşında baliğa olup hayız olmaya yani adet görmeye başlarlar. [91]

Hayız yaşının sonu yoktur. Kadın hayat kaydı üzere oldukça hayız ol­ması mümkündür. Fakat hayızdan kesilme yaşı ekseriya 62 yaşından son­radır. [92]

Hayızın en az müddeti kesilmemek üzere bir gün bir gecedir. En fazla hayız müddeti arada kesilse dahi geceleri ile birlikle on beş gündür. [93]

Kadınların genel olarak hayız süresi 6-7 gündür. Tabi bu rakam kimi kadınlar için az veya çok olabilir. Azı bir günün altına düşmese. çoğu da 15 günü geçmese bu kanama süresinde kadın hayızlidır.

İki hayız arasındaki temizlik müddeti en az 15 gündür. Temizlik süre­sinin çoğu için bir had yoktur. Ne kadar fazla olsa olabilir. [94]

 

Nifas (Lohusalık Hali):

 

Çocuk doğurduktan sonra boşalan ra­himden akan kandır. Bu kanın en az müddeti bir an, en çok müddeti 60 gündür. Ekseriya görülen müddet 40 gündür. Hamileliğin en az müddeti 6 ay, ekseriya olan müddeti 9 aydır. En çok gebelik müddeti 4 seneye kadar da çıkabilir. [95]

 

Çocuk Doğurmak:

 

Kan gelmese dahi kadının doğum yapmasıy­la gusletmesi gerekir. Genelde doğum yapan kadından doğumdan sonra bir süre kan gelir. İşte bu kanın kesilmesiyle (yukarıda Nifas bahsinde geçti) gusletmesi gerektiği gibi, doğumdan hemen sonra kan gelmese de gusletmek gerekir. [96]

 

İstihaza:

 

Yukarıda tarif edilen hayız ve nifas kanının özelliklerini taşımayıp daha değişik durumlarda gelen kandır. Böyle bir durumda olan kadın abdestini alır her türlü ibadetini yapar helallisine yaklaşabilir.[97]

 

Guslün Farzları

 

Guslün farzları üçtür:

1- Niyyet getirmek.

2- Vücut üzerinde varsa necaseti gidermek.

3- Vücudun bütün kıllarını ve derisini su ile yıkamak. [98]

 

Guslün Sünnetleri

 

Guslün sünnetleri beştir:

1- Gusle Besmele ile başlamak.

2- Gusülden önce abdest almak.

3- Vücudu elleriyle ovalamak.

4- Sıra ile yıkamak.

5- Sağ uzuvları sol uzuvlardan önce yıkamak.

1- Niyet getirmek.

Niyetin delili şu  hadis-i şeriftir. Hz. Ömer'in Peygamberimiz (s.a.v.) den şöyle rivayet etmiştir:

" Ameller niyetlere göredir. Kişiye ancak niyet ettiği şey vardır." [99]

Niyyet şöyle getirilir:

"Büyük abdestsizliği kaldırmağa niyet eltim" veya,

'Farz olan guslü almaya niyet etlim" ya da.

"Cünüplüğü kaldırmağa niyet ettim" demesidir. " Hayızdan ötürü ise,

"Hayzın hükmünü kaldırmaya niyyet ettim", nifastan ötürü ise, "Nifasın hükmünü kaldırmaya niyyet ettim" demesi gibi. Hangi gusle ihtiyacı varsa öylece niyet getirilir.

2- Vücudun üzerinde varsa pislikleri gidermek.

Meymune Hz. Peygamber (s.a.v.)'in guslü hakkında şöyle rivayet et­miştir:

"Allah Resulü guslederken, uzuvlarına isabet eden kirliliği temizlerdi."[100]

Guslün farzları şafii mezhebinde ikidir. Niyet getirmek ve bütün vücu­du kılları ve derisiyle birlikte yıkamaktır. Vücut üzerinde necis veya buna benzer pislikler varsa bunların temizlenmesi guslün farzı değil, temizlen­menin bir gereğidir. Burdaki ifade herhale namaz gibi bir ibadet için ha­zırlık amacıyladır.

3- Tepeden tırnağa kadar bütün vücudu yıkamak.

Vücudun her tarafını kıllarıyla birlikte yıkamak yukarı da ifade ettiği­miz gibi guslün ikinci farzıdır. Kadınların saç örgüleri, küpe, bilezik ve yüzük gibi tabii takıların altlarının da ıslatılması şarttır.

Besmele ile başlamanın delili şu hadis-i şeriftir:

"Onda, rahman ve rahim olan Allah'ın ismi ile başlanmayan her işten bereket kesilmiştir." [101]

Gusülden önce abdest almak, elleriyle vücudu ovalamak, uzuvları ardı ardınca yıkamak ve sağ tarafı sol taraftan önce yıkamak için Hz. Aişe'nin rivayet ettiği hadisi delil gösterebiliriz. Hz. Aişe (r.anha) şöyle rivayet eder:

"Hz. Peygamber (s.a.v.) cünüplükten guslettiğinde ilk önce ellerini yı­kardı. Sonra namaz için abdest aldığı gibi abdest alırdı. Sonra parmakları­nı suya batırıp onlarla vücudundaki kılları hilalleyip vücudunu ovalardı. Sonra elleriyle başına su dökerdi. Sonra da suyu bütün cildinin üzerine döküp yıkanırdı." [102]

Hz. Aişe başka bir hadiste şöyle rivayet eder: "Resuli Ekrem ayakka­bılarını giyerken, saçlarını tararken, abdest alırken ve guslederken hep sağ taraftan başlamasından hoşlanırdı." [103]

Guslün sünnetlerine şunları da ilave edebiliriz:

a) Abdestteki mazmaza (ağıza su verme) ve istinşak (buruna su ver­me)'in dışında gusül için de mazmaza ve istinşak yapmak.

b) Uzuvları ardı ardınca yıkamak.

c) Kıbleye yönelmek.

d) Yere dökülen suyun sıçramasından korunmak.

e) Yalnız da olsa avret yerlerini örtmek. [104]

 

Sünnet Olan Gusüller

 

Sünnet olan gusüller on yedidir:

1- Cuma namazı için gusletmek.

2- İki bayram namazı için gusletmek.

3- Yağmur duası namazı için gusletmek.

4- Güneş tutulması namazı için gusletmek.

5- Ay tutulması namazı için gusletmek.

6- Meyyiti yıkayan kişinin gusletmesi.

7- Yeni müslüman olmuş kişinin gusletmesi.

8- Delirme durumundan sonra gusletmek.

9- Sarhoşluktan kurtulduktan sonra gusletmek.

10- (Hacc ve Umre için) ihrama girdikten sonra gusletmek.

11- Mekke-i Mükerreme'ye girerken gusletmek.

12- Arafat vakfesi için gusletmek.

13- Müzdelife vakfesi için gusletmek.

14- Üç Şeytan'ı taşlamak için gusletmek.

15- (Kâ'be-i Muazzama'yı) tavaf için gusletmek.

16- Safa ile Merve arasını say'etmek için gusletmek.

17- Resulullah (s.a.v.)'in Medine-i Münevvere'sine girerken gusletmek.

Sünnet olan gusüller için deliller

-Cuma namazı için.

Abdullah İbni Ömer dedi ki, Rasulullah (s.a.v.)'den işittim şöyle buyuruyordu:

"Sizden biriniz cuma namazına gelmek istediğinde yıkansın."[105]

-Her iki bayram namazında gusletmek için.

Abdullah ibni Ömer şöyle rivayet eder:

"Allah Resulü (s.a.v.) Ramazan Bayramı gününde namaz gelmeden önce guslederdi."[106]

Hem Ramazan hem Kurban Bayramı için İbni Abbas şöyle rivayet eder:

'Hz. Peygamber Ramazan Bayramında da, Kurban Bayramında da guslederdi."[107]

-Yağmur duası namazı, Güneş ve Ay tutulması namazı için de müçtehid imamların görüşüne göre müslümanlar bir araya geldiklerinden kimsenin kir ve ter kokularından rahatsız olmaması için gusletmenin müstehap olduğunu Cuma ve Bayram namazlarına kıyas etmişlerdir.

-Ölü yıkayan bir kimsenin gusletmesi de sünnettir. Buna delil. İmam Ahmed ve Sünen sahipleri peygamberimizden şu hadisi naklet­miş lerdir:

"Bir kimse ölüyü yıkadıktan sonra kendisi de yıkansın." [108]

-Kâfir kişinin müslüman olmasından sonra yıkanması da Allah'ın hi­dayetine mazhar olup İslam dini ile müşerref olduğundan dolayıdır. Eğer İslama girmeden önce cünüplük durumu varsa gusletmesi farzdır. Bir görüşe göre İslama girmeden önce cünüplüğü söz konusu ise o affedilir.

-İslama girdikten sonra gusletmek için delil.

Kays. bin Asım'dan gelen rivayettir. O şöyle demiştir:

"Ben İslama girmek için Rasulullah'ın yanına geldim. Rasulullah bana su ile gusletmemi emretti." [109]

İslam alimleri İslama giren kişilerin gusletmelerini vacip değil de müstehab kabul etmişlerdir.

-Deli ve baygın olan kimseler ayıldıklarında gusletmelerinin sünnet oluşu için Hz. Aişe' (r.anha) şöyle rivayet eder:

"Rasulullah (vücudu ağır olup hastaydı) sıklet halindeydi.

Buyurdu ki: "İnsanlar namaz kıldılar mı?

Aişe, cevaben: Hayır ya Rasulalllah onlar seni bekliyorlar dedi.

O da: "Bana kovada su hazırlayın"dedi. Biz de ona su hazırladık. Onunla gusletti.'7 [110]

-Hac ve Umre için ihrama girerken gusletmenin delili. Zeyd bin Sabit El- Ensari'nin şu rivayetidir:

"Hz. Peygamber hac için ihrama girmek istediğinde elbiselerini çıka­rıp yıkandığını gördüm." [111]

-Mekkeye girmek için gusletmenin delili:

Abdullah bin Ömer Mekke'ye her girişinde Zi Tuva denilen yerde ge­celer, sabahleyin yıkandıktan sonra Mekke'ye girerdi ve Resuli Ekremin böyle yaptığını söylerdi. [112]

-Arafatta vakfeye durmak için gusletmenin delili. Hz. Ali (k.v.) iki bayram gününde cuma ve arefe günü bir de ihrama girmek istediği zaman guslederdi [113]

-Haccın diğer menasiklerinde gusletmenin müstehap oluşu cuma ve bayram gibi halkın toplandığı yerler olmasından ötürüdür. [114]

 

MESTLER ÜZERİNE MESHETMEK

 

Mestler üzerine meshelmek üç şartla caizdir:

1- Abdest tamamlandıktan sonra giyilmesi.

2- Ayaklan aşık kemiklerinin üzerine kadar örtmüş bulunması.

3- Yolda yürüyebilme imkânına sahip olması.

Mukim olan, bir gün bir gece; yolcu olanlar da geceleriyle birlikte üç gün mesheder. Mestleri giydikten sonra müddetin başlangıcı abdestin bo­zulduğu zamandan başlar. Mukim olan biri meshettikten sonra niyet edip yolculuğa çıkarsa veya yolculuk için mesheder sonra mukim olursa (seferini iptal ederse) mukimin mesih müddeti kadar meshedebilir.

Mestler üzerine meshetmek abdestte ayakları yıkamanın yerine geçer.

Meshin sözlük anlamı, eli bir şey üzerinde gezdirmektir.

Mest üzerine meshin ıstılahı anlamı ise su ile ıslatılmış olan eli, özel bir ayakkabıdaki (mestteki) özel bir yere özel bir zamanda değdirmek de­mektir.

Şureyh İbni Hani şöyle anlatmıştır:"Hz. Aişe (r. anha)'ya gidip mestler üzerine meshin müddetinin ne kadar olduğunu sordum. Aişe (r. anha) de­di ki: Ali'ye git o bu hususla benden daha da bilgi sahibidir. Zira o Rasu-lullah ile beraber sefere giderdi. Bunun üzerine soruyu Hazreti Ali'ye sordum. Hz. Ali şu cevabı verdi: "Rasulullah meshin müddetini yolcuya üç gün üç gece, mukime bir gün bir gece olarak tesbit etti. [115]

Şer'an mest: Ayak topuklarını veya daha fazlasını örten deri ve benze­ri şeyden yapılmış olan ayakkabıdır. Özel yerden kastımız, mestlerin alt­larının değil de üst taraflarının meshedilmesidir. Özel zaman ise, mukim kimse için bir gündüz ve bir gece olmak üzere bir gün, yolcu kimse için ise geceli gündüzlü 3 gündür.

Meshin niteliği: Mesh, bir ruhsat olmak üzere meşru kılınmıştır. Dört mezhepte de yolculuk ve mukim durumda olan erkek ve kadınlar için ca­izdir.[116] Mestler üzerine meshetmek müslümanlara kolaylık olsun diye caiz kılınmıştır. Bilhassa kışın yolculuk ve soğuk havalarda olan kimseler için cidden bir kolaylıktır.

Meşruiyyeti için çok hadisi şerif vardır. Bunlardan bazıları şunlardır:

a) Cerir'in rivayet ettiği hadis: "O, küçük abdestini bozdu, sonra abdest aldı, mestleri üzerine meshetti. O'na; "Sen böyle mi yapıyorsun" de­nilince şu cevabı verdi.'Evet, ben Resulullah (s.a.v.)'in küçük abdest boz­duğunu, sonra da abdest alıp, mestleri üzerine meshettiğini gördüm.' [117]

b)  Muğıyre bin Şu'be'nin rivayet ettiği hadis. O dedi ki, Peygamber (s.a.v.) ile birlikte idim, O abdest aldı. Ben ayakkabılarını çıkarmak için davrandım. "O:

"Onları bırakıver, çünkü ben onları abdestli iken giy­dim." [118] dedi.

 Sonra da onların üzerine meshetti.

Mest üzerine meshetmek şu hadisle de sabittir. İbn'ül Münzir Hasan-ı Basri'den şöyle rivayet eder; "Yetmiş sahabi Allah Resulü (s.a.v.) ın meshettiğini bana nakletmiştir". Her ne kadar Resulullah (s.a.v.) mest üzerine meshetmiş ise de bu bir ruhsattır. Yani ne vacip ne de sünnettir. [119]

 

Meshin Farzları

 

Meshin bir farzı vardır. O da mestin üstünden bir kısmını (abdestte başın meshinde olduğu gibi) meshetmektir. Sadece alt veya kenarını meshetmek caiz değildir. Üstü ile beraber altını da meshetmek sünnettendir.

Meshin en uygun şekli şöyledir: Her iki eli ıslattıktan sonra parmak­ları açık tutarak sağ eli, üstten ayak parmaklarının üzerine koyup ayak bileğine doğru ve onunla birlikte de sol eli alttan topuk üzerine koyarak ayak parmaklarına doğru çekip meshetmektir. Sonra sol ayağı da aynı şekilde yapmaktır. [120]

 

Meshi Bozan Şeyler

 

Meshi bozan şeyler üç tanedir:

1- Mestlerin çıkartılması.

2- Mest müddetinin dolması.

3- Guslü gerektiren herhangi bir durumun oluşması.

Meshi bozan şeyler için delil. Safvan bin Asal (r.a.) şöyle demiştir: " Yolculukta olduğumuz zaman Resulullah bize mestlerimize üç gün meshetmeye izin verirdi. Üç gün boyunca -cünüp olduğumuz zamanlar hariç- ne küçük ne de büyük abdest yaparken ve ne de uyurken mestlerim­izi çıkarırdık."[121]

 

Mestin Özellikleri Ve Meshin Süresi

 

Mest, ayakları aşık kemikleriyle beraber örten, içine kolay su geçirme­yen, 5-6 kilometre yüründüğünde delinmeyecek, yırtılmayacak kadar da­yanıklı ve temiz giyecektir.

Mest üzerine meshetme Hicret'in 9. yılı meşru kılınmıştır. Abdest alır­ken ayakları yıkamak yerine mest üzerine mesh yapmak dinin tanımış ol­duğu bir kolaylıktır.

Mukim olan, yani yolculuk halinde bulunmayan bir kimse 24 saat, yol­culuk halinde olan kimse de 72 saat bu kolaylıktan yararlanır. Sürenin başlangıcı ise abdest alıp mestleri giydikten sonra, abdestin bozulduğu va­kitten itibaren başlar.

Mesela; sabah saat 7:00' de abdest alıp mesti giyen kimsenin o abdesti saat 12:00' de bozulursa, süre saat 12.00'den itibaren işlemeye başlar.

Bir kimse mukim iken meshetmeye başlar sonra yolculuğa çıkar, veya yolculuk halinde iken meshetmeye başladıktan sonra yolculuğu biter ve bu süre tamamlanmamış ise ikisi de ancak mukim için tanınan süreye gö­re meshedebilirler. Yani bu durumdaki bir kişinin meshetme süresi 24 sa­attir.

Mestin delinme, yırtılma veya eskime gibi sebeplerle herhangi bir bö­lümünün açılması veya mestin içine su alabilir duruma gelmesiyle mesh bozulmuş olur. [122]

 

TEYEMMÜM

 

Teyemmümün Şartları

 

Teyemmümün şartları beştir:

1- Hastalık veya yolculuk gibi bir özrün bulunması,

2- Namaz vaktinin girmiş olması,

3- Suyu aramış olması,

4- Su bulunduğu halde kullanılmasının mahzurlu olması. Suyu aradıktan sonra bulamaması.

5- Toz çıkaran temiz toprağın bulunması. Eğer bu toprağa kireç veya kum karışmışsa kullanılması caiz olmaz.

Teyemmüm, abdest ve gusülle veya yıkanması lazım gelen bir uzvun yerine su olmadığı zaman veya su olup ta gerektiği halde toprağı, el ve yüze sürmektir.

Teyemmüm, bu ümmetin hususiyetlerindendir. Hicret'in 6. senesinde farz kılınmıştır. Bu bir ruhsattır. Yani asli hükmün sebebi olan bir özüre binaen suyun kullanılmaması durumunda güçlükten kolaylığa geçmektir.

Delili, Allah'u Teala'nın şu ayet-i kerimesidir:

"Suya gücünüz yetmezse, o vakit tertemiz toprakla teyemmüm edin. Yüzlerinize ve ellerinize mesh eyleyin. Allah sizin sıkıntıda olmanızı iste­mez." (Maide: 5/6) [123]

 

Teyemmümün Farzları

 

Teyemmümün farzları dört tanedir:

1- Niyet etmek.

2- Toprakla yüzünü meshetmek.

3- Dirseklerle birlikle el ve kolları meshetmek.

4- Sıraya riayet etmek. [124]

 

Teyemmümün Sünnetleri

 

Teyemmümün sünnetleri üçtür.

1- Besmele çekmek.

2- Sağ uzvu sol uzuvdan önce meshetmek.

3- Muvalat ( uzuvları ard arda meshetmek). [125]

 

Teyemmümü Bozan Şeyler

 

Teyemmümü bozan şeyler üçtür.

1- Abdesti bozan her şey teyemümü de bozar.

2- Namaza girmeden su görmek.

3- İrtidat etmek (dinden çıkmak).

Yolculukla su bulunmadığı zaman veya su bulunup ta kullanılması için bir sakınca var ise teyemmüm yapılır.

İmran bin Hüseyn şöyle rivayet eder. Bir seferde biz Allah Resulü ile beraberdik. İnsanlara namaz kıldırdı. O esnada gördük ki, bir adam kendi halinde durmuş namaz kılmıyordu.

Rasulullah ona:

"Namazı kılmaktan seni meneden nedir?" diye sorun­ca;

Adam da, cünüplük bana isabet etmiştir ve su da yoktur, dedi.

Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) ona:  

"Teyemmüm yap, temiz toprakla yüzünü ve kollarını meshet, çünkü o sana yeterlidir." [126] buyurdular.

Teyemmüm için gerekli şartlar şunlardır:

-Namaz vaktinin girmiş olması. Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyur­muştur:

"Bize yeryüzü, mescit kılındı ve temizdir. Ümmetimden her şahıs namaz vakti girdiğinde hemen namazı kılsın." [127] Bir başka hadis-i şerif­lerinde,

''Namaz vakti geldiğinde, mesheder ve namazımı kılarım" [128] buyurmuştur.

Burdaki hadislerde teyemmüm edebilmek için namaz vaktinin girmiş olmasının gerekliliği belirtiliyor.

-Yolcu olan kişinin kendi imkanı dahilinde suyu araması gerekir.

Uzak yerlerde suyun bulunma ihtimali varsa tehlike ve riske girme zo­runluluğu yoktur. Çünkü dördüncü maddede suyun mahzurlu olmasından kasd edilmek istenen tehlikedir.

-Toz çıkaran temiz toprağın olması. Toz çıkaran temiz topraktan kasıt ellerini vurduğu zaman yapışması gerekir ki kum ve kireç türünden ol­madığı belli olsun. Toz çıkarması ayrıca kuru olması gerektiğinin alame­tidir. Çünkü ıslak veya rutubetli olmasıyla kum bile insanların eline yapı­şır. Toprağın kendisi olmasa da duvar veya herhangi bir yere dokunmakla toz çıkarsa yine de orası ile teyemmüm yapılabilir.

Teyemmüm şu şekilde yapılır: İki avuç parmakları, birbirinden açık olarak temiz bir toprağa veya toz çıkaran toprak cinsinden temiz bir şeye vurulur ve o anda şöyle niyet eder:

"Namaz farzını, mubah kılmaya niyet ettim."

Sonra yüzün üst kısmından başlayarak ve her tarafını kaplayarak mes­heder. Sonra ikinci defa avuçlarını toprağa vurur, baş parmak hariç, sol elinin parmaklarının içi ile sağ elinin (yine baş parmak hariç) dört parma­ğının altından başlayarak sol elini, sağ elinin ortadan geçirip, daha sonra sol elinin içini kolunun içine doğru çevirerek baş parmak kalkık olduğu vaziyette mesheder. Avuçlarının içerisinden bir şey silmeden aynı işlem ile sağ avucu ile sol elini mesheder. [129]

 

Yara Üzerine Meshetmek

 

Abdestli iken yarası üstüne sargı saran yara sahibi sargının üstünü mesheder. Abdesti tamamlandıktan sonra teyemmüm eder ve namazını kılar, daha sonra namazını kaza da etmez.

Bir teyemmüm ile ancak bir farz namaz kılınır. Kılacağı her farz için ayrı ayrı teyemmüm etmek lazımdır. Yalnız sünnet namaz için bir sınırla­ma yoktur. Bir teyemmümle istediği kadar sünnet namaz kılabilir.

Yara üzerine meshin meşruluğu için Cabir bin Abdullah şöyle demiş­tir. "Bir sefere çıktık. Bizden bir adama taş değdi ve başını yardı. Sonra bu zat ihtilam oldu. Arkadaşlarına, Benim teyemmüm etmeme ruhsat bu­luyor musunuz? diye sordu. Dediler ki:

-Sen suyu kullanabilirsin. Sana (teyemmüm için) ruhsat bulmuyoruz.

Adam yıkandı, daha sonra öldü. Peygamber (s.a.v.)'in huzuruna geldi ğimizde bu hadiseyi (kendisine) haber verdik. Bunun üzerine Allah Re­sulü (s.a.v.):

"(Fetvayı verenler) onu öldürdüler. Allah'da onları öldür­sün. Bilmediklerini sorsalardı ya! Cehaletin ilacı ancak sormaktır. Onun teyemmüm etmesi yarasını da yıkaması (meshetmesi) ona yeterdi." [130] diye buyurdu.

Her farz için ayrı teyemmüm gerektiğini İbni Ömer şöyle bildirir:"Her bir farz için teyemmüm gerekir, velevki abdest bozulmamışsa da." [131]

Yara sahibi yara veya kırık yerini    sarmışsa   bu durumda üç şeye dikkat etmesi gerekir. Bunlar,

1- Yara veya kırık yerinin üstünü meshetmelidir.

2- Yaralanan veya kırılan uzvun sağlam kısmını yıkaması gerekir.

3- Abdest alırken yaralanan veya kırılan uzvun sırası geldiğinde abdest yerine teyemmüm etmesi gerekir. [132]

 

NECASET BAHSİ VE GİDERİLMESİ

 

İnsanın ön ve arka menfezlerinden meni hariç çıkan her şey necistir. İdrarın her çeşidi necis olduğu için yıkanması vaciptir.

Taâm yiyemeyen, (anne sütünden başka bir şey yiyemeyen) çocuğun idrarı (sidiği)'nin üzerine su dökülmesi ile temizlenir.

Necisin hiç bir çeşidi affolunmaz. Ancak kan ve kusuntunun çok azı, yani gözle görülmeyecek şekilde olan kan ve kusuntu ile akıcı kanı olma­yan sinek ve haşaratlar yemeğin içine girip içinde ölürse o yemek necis olmaz.

Necaset lugatta, tiksindirici şey demektir, şer'i anlamı ise namazın sıh­hatine mani olan tüm pisliklerdir.

Delili şu ayeti kerimedir:

"Ey iman edenler! Şüphesiz ki içki, kumar, dikili putlar ve fal okları şeytanın işinden olan birer necistir. Ondan sakı­nınız ki kurtuluşa erersiniz."  (Maide: 5/90)

Enes (r.a.) anlatır: "Rasulullah (s.a.v.) defi hacet için çıktığı zaman biz O'na su götürdük, O'da onunla yıkanırdı." [133]

Başka bir hadisi şerifte Peygamber (s.a.v.) Ammar'a:

"Elbiselerini id­rardan, dışkıdan, mezi ve kusmuktan temizle." [134] buyurmuştur.

Hz. Ali'nin bir rivayeti de şöyledir:

'Ben mezisi çok olan biriydim. Kızının mevkiinden dolayı bu durumu Hz. Peygambere söylemekten haya ediyordum. Mikdat bin Esved'e sor­masını söyledim. Hz. Peygamber:

 "Tenasül organını yıkar ve abdest alır." buyurmuşlardır.' [135]

-Ön ve arka taraftan çıkan her şey yukarıdaki hadislerde belirtilen şey­lere kıyas edilmiştir. Ancak meni bunlardan istisna edilmiştir.

Hz. Aişe validemiz onun hakkında şöyle diyor:

"Ben Allah resulünün elbisesine bulaşan meniyi kuru şekilde giderir­dim. Sonra O'da gider namaz kılardı." [136]

Bu hadisten anlaşılıyor ki meni necis olsaydı, elle kuru bir şekilde gi­derilmesi yeterli olmazdı.

-Yemek yemeyen, sadece anne sütüyle beslenen çocuğun idrarının üzerine sadece su dökmekle iktifa edileceğine dair hadis:

Ummu Kays binti Hisan, henüz yemek yemeyen bir oğlan çocuğunu Resul-i Ekrem'in yanına getirdi ve çocuğu onun kucağına koydu, çocuk da işeyiverdi. Rasulullah (s.a.v.), suyu elbisenin üzerine azar azar dök­müş, onu tam yıkamamaştır. [137]

-Kan ve kusuntusunun çok azı, sinek ve haşaratların affedilmiş necisler olduğu ve bunların yemek içine düşmesiyle yemeği pislemeyeceği ko­nusu hadisi şerifler ışığında açıklanmıştı.

Sinek, bit, pire, arı ve akrep gibi asaleten akıcı kanı olmayan hayvan­lardan biri, bir suya veya başka bir sıvıya düşüp ölürse içine düştüğü şeyi necis yapmaz. Ama birisi tarafından kasten içine atılırsa o zaman necis olur.

Kulleteyne yetişen bir suya bir necaset düşer de suyun 3 özelliğinden herhangi bir özelliğini bozmazsa necis olmaz. Ama suyun herhangi bir özelliği bozulursa o zaman o su necis olur.

Suyun üç özelliği şunlardır:

1- Renk.

2- Koku.

3- Tad.

Bir adam kulleteyn miktarı (kulleteyn sayfa 68 de anlatılmıştır) olan bir suya düşüp ölürse, içine düştüğü su necis olmaz. Çünkü dinimize göre insan, muhterem olduğundan hayatta olduğu gibi ölümünde de tahirdir. Ancak vücudunda veya elbisesinde necaset bulunduğu takdirde durum değişir. Necisten dolayı o su necis olur.

Kulleteyn miktarından az olan bir su herhangi bir necasetle pis olmuş­sa, temizlenebilmesi için sıfatları normal bir hale dönmek şartıyla beraber kulleteyn olacak kadar kendisine su ilave edilmelidir.

Kulleteynden fazla olur ve necaset sıfatı da kalmamışsa o su temiz olur. Kulleteyn miktarı olan suyun içine necaset düştüğü taktirde rengi, tadı veya kokusu değişirse necis olur.

Kendiliğinden veya ona su ilave etmek suretiyle vasıfları düzelirse te­miz olur. Ama ilaçlamak suretiyle su eski haline dönerse, ne temiz ne de temizleyeci olur.

Her çeşit hayvanın aslı şer'ân temizdir. Ancak köpek, domuz ve bunla­rın birbirleriyle birleşmesi neticesi doğan bir varlık veya bu ikisinden bi­rinin temiz bir hayvanla birleşmesi neticesinde meydana gelen bir hayvan temiz değildir.

Balık, çekirge ve insanın ölüsü dışında kalan her çeşit ölü (şer'i ölçü­ler dahilinde kesilmemişlerse) necistir. Köpek veya domuz herhangi bir yemek kabına ağzını sokarsa, orasını bir defasını toprakla olmak üzere yedi defa yıkamak gerekir. Diğer necasetler ise birer sefer yıkanması ye­terlidir. Üç sefer yıkamak ise daha da efdaldir.

Herhangi bir işlem yapılmadan şarap kendiliğinden sirkeye dönüşürse temiz olur. Ama içine bir şey atmakla veya herhangi bir işlem yapmakla sirkeye dönüşürse temiz olmaz.

Köpeğin, domuzun, ikisinin birleşmesinden meydana gelen yavru ve­ya her birisinin başka bir hayvanla birleşmesinden doğan hayvanın ağzı, salyası, idrarı, kuru ve yaş yerleri, yaş bir yere değerse veya ağzı kuru bir yere değerse orasını bir defa toprak ve altı defa su ile yıkamak lazımdır. [138]

 

Ağır (Muğallaz) Necaset

 

Domuz -etinin haram olduğunu bildiren ayeti kerime. Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurur:

"De ki: Bana vahyolunanda, leş veya akıtılmış kan yahut domuz eti (ki pisliğin kendisidir) ya da günah işlene­rek Allah'tan başkası adına kesilmiş bir hayvandan... " (En'am:6/145)

Köpeğin de haram olduğunu bildiren hadisi şerif:

Ebu Hureyre (r.a)'dan rivayeten Peygamberimiz (s.a.v.) buyurdular ki:

"Köpek herhangi birinizin kabından yalarsa birincisini toprakla ova­layarak o kabı yedi defa yıkasın." [139]

Domuz ile köpek aynı hükümdedir.

Köpek ile domuzun birleşmesinden veya bu iki hayvandan birisinin te­miz bir hayvanla birleşmesi neticesi doğan hayvanın haram oluşu da aslı­na çekmesinden dolayıdır.

Balık ile çekirgenin ölüsü necis değildir. Çünkü Peygamber (s.a.v.) şöyle buyrumuşlur:

"Size iki ölü ile iki kan helal kılınmıştır, iki ölü balık ve çekirgedir. İki kan ise ciğer ve dalaktır." [140]

Kan ve irin de necis hükmündedir.

Canlı bir hayvandan kesilen herhangi bir parça da haramdır. Kıl ve tüyler bundan istisna edilmiştir. [141]

 

Hafif (Muhaffef) Necaset

 

Daha evvel ifade ettiğimiz iki yaşın altında olup anne sütünden başka bir şey yemeyen çocuğun idrarı. Bunun üzerine sadece su serpmekle yetinilir. Hükmü geçti. [142]

 

Orta (Mutevassıt) Necaset

 

Bu tür necasetler hayvan dışkısı, kan ve insan pislikleri gibi iğrenç olan necis türleridir. Bu necis türlerinin temizlenmesi ancak su ile olur. Çıkarılabilirse tek defa da yıkamak yeterlidir. Taş ile istinca ise kişinin kendi defi haceti sonrası kendine ait olan idrar ve dışkı artığını temizlemesindendir. Başka birine ait olan necisi temizlemek ancak su ile olur.

Orta necasetlerin temizlenmesinin ne şekilde olduğunu bildiren delil.

İbni Ömer şöyle rivayet eder: "Namaz elli, cünüplükten dolayı yıkan­mak yedi ve elbiseden idrarı yıkamak yedi defa idi. Resulullah (s.a.v.) na­maz beş vakit, cünüplükten dolayı yıkanmak bir ve elbiseden sidiği yıka­mak da bir defaya indirilinceye kadar (Allah'a) duaya devam etti." [143] Di­ğer necasetler de sidiğe kıyas edilmiştir. [144]

 

HAYIZ, NİFAS VE İSTİHAZANIN HÜKMÜ

 

Kadın rahminden hayız, istihaza ve nifas diye 3 kan çıkar.

Hayız kanı; doğum sebebinden olmayıp kadından normal bir şekilde belirli aralıklarla gelen kandır.

Hayız kanının rengi koyu kırmızı olup siyah rengine çeker, kuvvetli ve yakıcı olur.

Nifas kanı, doğumdan sonra gelen kandır.

İstihaza kanı ise, hayız günlerinin dışında ve nifas sebebiyle de olma­yıp, bir hastalığa veya daha değişik bir özel duruma bağlı olarak gelen kandır.

Hayız, lugatta akmak demektir. Istılahta ise belli vakitlerde kadının sağlıklı halde ergenlik çağına girdikten sonra rahminden gelen tabii bir kandır. Halk dilinde buna genelde aybaşı kanı veya adet hali denilmekte­dir. Bu süre en erken 9 yaşından başlar 62 yaşına kadar devam eder.

-Hayız kanı, özellikleri ve rengi:

Ebu Hubeyş'in kızı Fatıma'nın rivayet ettiğine göre, kendisi hayız ol­duğu zaman Resululah (s.a.v.) ona:

"Hayız kanı siyah olduğu zaman hayız olduğu bilinir. Bu siyah kanı gördüğün zaman namaz kılma, bunun dışında kan görürsen abdest al ve namaz kıl. Şüphesiz diğeri ancak damar kanıdır." [145] buyurmuştur.

-Nifas kanı doğum sonrası gelen kandır. Böyle bir durumda da kadın hayız hükmünün aynısı ile hareket eder. İleride açıklanacak.

Ümmü seleme (r.anha) şöyle der: "Resul-i Ekrem'in zamanında nifas kanı gören kadınlar 40 (kırk) gün müddetle otururlardı." [146]

Şüphesiz buradaki 40 (kırk) gün normal süre olarak belirtilmiştir. Ni­fas süresi kanın kesilme süresine bağlıdır. Şu halde kadının doğumdan kı­sa süre sonra nifas kanı kesilirse yıkanır namaz kılmaya başlar. İleride açıklanacaktır

-İstihaza kanı ise hayız ve nifas kanları dışında olup hastalık gibi du­rumlardan gelen kandır ki bu durumdaki kadın temizdir olup namazını kı­lar, orucunu tutar. Yalnız istihaza kanını gören kadın daha da dikkatli dav­ranması lazım, kanını her defasında yıkar abdesti bozulduğu için abdestini yeniler. Eğer namaz üzerinde olunca böyle bir durum olma ihtimali var ise kanın aktığı yeri bağlar. Her farz namaz için ayrı ayrı abdest alır.

Hz. Peygamber (s.a.v.) istihaze kanı gören Fatma binti Hubeyş'e şöyle buyurmuştur:

"Hayız kanı siyah bir kandır. Bu kanı gördüğünde namazdan uzak dur. Diğer kan ise hastalık kanıdır. Bu kan geldiği zaman abdest al ve namazı­nı kıl" [147]

 

Hayız Ve Nifas Kanlarının Süreleri

 

Hayizın en az müddeti bir gün bir gece (bu kısa sürede ekseriyetle kan gelmeli), en fazla müddeti ise onbeş gündür. Kadınlardaki hayız süresi çoğunluk olarak altı-yedi gündür.

Nifas kanının en azı bir lahzadır ( bir andır), çoğu altmış gündür. Ka­dınlardaki nifas süresi ekseriyetle (genelde) kırk gündür.

İki hayız arasındaki temizlik müddetinin en az süresi onbeş gündür, çoğuna ise bir sınırlama yoktur.

Kız çocuğunun hayız görmesi için alt sınır dokuz yaşına girmiş olma­sıdır.

Hamilelik süresinin en az müddeti altı aydır. En çok hamilelik süresi dört yıla kadar da çıkar. Kadınlarda bu süre çoğunlukla dokuz aydır.

Hayız ve nifas kanlarının süreleri için delil olarak Hz. Ali'nin şu riva­yetidir: "Hayızın en azı bir gün bir gecedir. En çoğu ise on beş gündür. Kan onbeş günü geçerse istihaza kanı olur." [148]

Genel sürenin onbeş gün oluşu ise araştırma, tesbit ve mevcut durum­lara göredir.

Hamne binti Cahş'ten rivayete göre Peygamber (s.a.v.) şöyle buyur­muştur:

" Kadınlardaki hayız kanı ekseriyetle altı ya da yedi gündür."

Nifas kanı süresinin en azı ve en çoğu araştırma, müşahade ve tecrü­belerden tesbît edilmiştir. Genellikle kırk gün oluşunu ise Ümmü Seleme'nin hadisinden öğrenmekteyiz:

İki hayız arasındaki temizlik süreleri ise yine müşahadelerden öğrenil­miştir.

Kız çocuğunun hayız görme devresi dokuz-onbeş yaş arasıdır. Dokuz ile onbeş yaş arasında değişmenin nedeni ise iklim şartlarına göredir. Sı­cak iklimlerde daha çabuk, soğuk iklimlerde ise daha geç olarak hayız ka­nı çıkar. Onbeş yaş sınırına gelindiği halde kız çocuğu hayız kanını görmese de ergenlik çağına girmiş olur.

Hamile kadının bazan altı ayda doğum yaptığının delili; Allahu Teala'nın şu ayet-i kerimesidir:

"Onun taşınması ve sütten kesilmesi otuz aydır"  (Ahkaf: 46/15)

Sütten kesilmesi iki yıl olduğuna göre, iki yıl yirmi dört ay eder. Otuz aydan yirmi dört ay çıkınca altı ay kalır. Bu süre de en az olan hamilelik süresidir. Genelde dokuz ve araştırmalara göre bu süre dört yıla kadar da çıkmıştır[149].

 

Hayız Ve Nifas Durumunda Olan Kadına Haram Olan Şeyler

 

Hayız ve nifaslı kadına sekiz şey haramdır:

1- Namaz kılmak.

2- Oruç tutmak.

3- Kur'an-ı Kerim okumak.

4- Kur'an-ı Kerim'e el sürmek ve taşımak.

5- Camiye girmek.

6- Kabe'yi tavaf etmek.

7- Cinsi münasebette bulunmak.

8- (Kocanın hayız halinde­ki hanımının) diz ile göbek arasındaki bölgeye dokunmak.

Hayız ve nifaslı kadına haram olan şeyler için deliller.

1- Namaz kılmak.

Hayız ve nifaslı kadının namaz kılması haramdır. Bunun delili Fatıma binti Hubeyş'in hayız gördüğü zaman   Resulullah'ın O'na,

"Hayız kanı siyah bir kandır. Bu kanı gördüğünde namazdan uzak dur..." [150] buyurmasıdır.

2- Oruç tutmak.

Hayızlı kadın farz veya sünnet olsun oruç tutması haramdır.

Ebu Said el Hudri (r.a.) şöyle rivayet etmiştir: Kadının dini neden ek­siktir? diye sorulunca Resulullah:

"Hayızlı olduğu zaman namaz kılamayıp oruç tutamadığı içindir." [151] diye cevap verdi.

Hayızlı kadın hayızlı iken kılmadığı namazları daha sonra kaza etmez. Ama oruçları ise daha sonra kaza eder. Bunun hikmeti Hz. Aişe'ye soru­lunca şöyle cevap verdi:

"Biz hayızlı olduğumuzda orucu kaza etmekle emrolunduk, fakat na­mazı kaza etmekle emrolunmadık." cevabını vermiştir. Namaz çok oldu­ğu için, kaza edilmesi güç olacaktır. Ama oruç ise böyle değildir, doğru­sunu Allah bilir.

İbni Ömer (r.a) Resulullah (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu rivayet eder:

"Hayız ve cünüp olan Kur'an'dan hiç bir şey okuyamaz." [152]

3- Kur'an'a dokunmak ve taşımak.

Yüce Allah şöyle buyurur:

"Temiz insandan başka kimse Kur'an'a do­kunmasın " (EI-Vakıa: 56/79)

Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Hayız ve cünüp olan Kur'an'a el sürmesin." [153]

4- Mescide girmek.

Buıdaki hüküm mescidde durmak üzerindedir.

Hz. Aişe şöyle anlatır: 'Allah Resulü mescidde iken:

"Bana seccadeyi serin." buyurdu.

Bunun üzerine Ben, hayızlıyım deyince,

Resulullah: "Senin hayzın elinde değildir." buyurdu.

Diğer bir hadiste Hz. Aişe (r.an-ha)'dan rivayete göre Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur. "

Mescid ne hayızlıya ne de cünüp kişiye helal değildir." [154]

5- Kabe'yi tavaf etmek.

Hz. Aişe şöyle rivayet etmiştir. 'Hac, maksadıyla Medine'den çıktık. Sefer denilen mevkiye gediğimiz zaman benden hayız kanı geldi, ben ağ­lamaya başladım. Hz. Peygamber yanıma gelerek: "Neden ağlıyorsun, yoksa hayız kanımı gördün" dedi. Ben, evet hayız gördüm, dedim.'

Hz. Peygamber:

"Bu Allah'ın Hz, Adem'in kızlarına yazdığı bir şeydir. Hacıların yaptığı herşeyi yap, fakat kabeyi tavaf etme" buyurdu. [155]

6- Eşiyle cinsi münasebette bulunmak.

Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurur: "Kadınlar aybaşı halin­de iken onlara yaklaşmayın, temizleninceye kadar bekleyin..."  (Bakara: 2/122)

Hayızlı kadının diz kapağı ile göbeği arasındaki bölgeyle oynamak da haramdır.

Bunun delili şu hadisi şeriftir. Abdullah b. Sad Resuli Ekrem'e:

 'Karım hayızlı iken bana neresi helal olur? diye sordu. Resul-i Ekrem:

"İzarın üst kısmı sana helaldir" buyurdu. [156] İzar göbek üzerine bağlanan bir örtüdür. Göbekten diz kapaklarına kadar. İzar Resulullah'ın hadisinden kast edilen göbekten yukarı kısmı demektir. Nifasın da hayız gibi oldu­ğunu bütün alimler ittifak etmiştir. Yani hayızlı kadına haram olan her şey nifas durumunda olan kadına da aynen haramdır. [157]

 

Kadınların Görmekte Oldukları Kanlar Hakkında Bazı Önemli Açıklamalar

 

Hayız.

 

Belirli vakitlerde kadının rahminden gelen tabii kandır. Kadınlar en az dokuz yaşında baliğa olup hayız olmaya yani adet görmeye başlarlar. Hayızdan kesilme yaşı da genellikle altmış ikidir.

Hayzın en az müddeti hiç kesilmemek üzere bir gün bir gecedir. En fazla müddeti arada kesilse dahi geceleri ile beraber on beş gündür.

Bir kadın on beş güne kadar aralıklı olarak kan görür de, görme müd­detinin saatları toplamı 24 saati bulursa o on beş gün hayız sayılır, topla­mı 24 saatten az olursa hayız değil fasid bir kandır.

Kadınlar genel olarak 6 ile 7 gün hayız kanı görürler. İki hayız arasındaki temizlik müddeti en az on beş gündür. [158] En fazla süresi için bir sınırlama yoktur. Ne kadar fazla olursa olabilir. Fakat genel olarak görülen temizlik müddeti aydan 6 ile 7 gün çıktıktan sonra geriye kalan kısımdır. [159]

 

İstihaza.

 

Kan on beş günden fazla devam eder veya en az temizlik müddeti bit­meden evvel başlarsa bu kan istihaza kanıdır. Devam eden bir abdestsizlik demektir.

Hayızlı bir kadının men edildiği şeylerden, müstehaza bir kadın men edilemez. Yani abdest alır, her türlü ibadetini yapar ve helallısına yaklaşa­bilir. [160]

İstihaza durumunda olan kadın namaz kılmak istediğinde tenasül uz­vunu yıkar, üzerine bir bez sarar, vakit girdikten sonra abdestini alır ve geciktirmeden namazını kılar. Bu suretle her namaz için fazla kirlenmiş veya yerinden kaymış bezi değiştirir ve yine abdest alır. [161]

İstihaza durumunda olan kadınlar bulundukları hallere ve gelen kana göre dört kısma ayrılırlar:

1- Gelen kan, kuvvetli ve zayıf olarak ayrılabilen, yeni âdet görmeğe başlamış kadın,

2- Gelen kan kuvvetli ve zayıf olarak ayrılabilen, âdet görmüş kadın,

3- Gelen kan kuvvetli ve zayıf olarak ayrılamayan, âdet görmüş kadın,

4- Kanı kuvvetli ve zayıf olarak ayrılamıyan âdet görmüş kadın.

1  ve  2. ci maddedekiler için şu üç şart bulunmak üzere kuvvetli kan hayız sayılır, zayıf kan istihaza sayılır.

a) Kuvvetli olan kan bir gün bir geceden eksik olmamak,

b) Kuvvetli olan kan on beş günü geçmemek,

c) Kesilmeden gelen zayıf kan da on beş günden aşağı olmamak. Bunlar temyiz şartlarını oluşturur.

Kanın kuvvetli ve zayıf olması, rengi, kokusu ve akıcılığı ile anlaşılır. Siyah kırmızıdan kuvvetli, kırmızı sarıdan, sarı bulanıktan, kokmuş kokmamıştan, koyu doruktan daha kuvvetlidir. [162]

(3). cü maddede olan kadın ve yukarıda sayılan temyiz şartlarından bi­risi bozulan kadınlar için hayız müddeti; en az hayız müddeti olan bir gün bir gecedir, ayın geri kalan kısmında istihazadır.

(4). cü maddede olan kadın bu halde evvelki âdetinin vaktine ve mik­tarına göre hareket eder.

Eğer böyle bir kadın vaktini ve âdetini unutmuşsa ona mütehayyire ya­ni şaşırmış denilir ki, ihtiyatlı olarak şöylece hareket eder. Böyle bir kadın ibadetler bakımından temiz olarak kabul edilir. Eşinden uzak durma duru­munda ise hayızlı kadın gibi davranır. Her namaz vakti girdikten sonra namaz kılmak için boy abdesti alır.

Yukarıda durumları anlatılan ve mütehayyire dışında kalan istıhazalı kadınlar ise hesaplanan hayız günleri dışında boy abdesli alır ve ondan sonra özür sahibi gibi her namaz vakti girince normal namaz abdestine hazırlanır. Önce iyice taharetlenip kanı nisbeten dindirmek için pamuk veya bezle sıkıca bağladıktan sonra abdest alıp hemen namaza du­rur.

Taharetlenme, pamuk-bez değiştirme ve abdest yenileme işleri her farz namaz için yenilenir. İstihazalı kadın Ramazan Orucunu da tutar. Fa­kat mütehayyire kadının Ramazan Orucunu tutma işi tamamen de­ğişiktir.

Şöyle ki; Ramazan ayının tamamını oruçla geçirir ve ondan sonra da aralıksız bir ay oruç tutarsa bu iki ayda toplam 28 gün oruç tutmuş sayılır. Çünkü iki adet arasındaki temizlik süresinin en az 15 gün olduğunu yuka­rıda ifade etmiştik.

Bu kadının adet görmesi muhtemelen gündüz başlamış olabilir. Bu se­beple garantili olan 30 gün değil 28 gündür. Başka bir deyişle her ay en az 14 gün temiz geçmiştir. Geriye kalan iki gün için de 18 günlük bir süreyi ele alıp başından ve sonundan üçer gün oruç tutar. Böylece iki günü kaza etmiş sayılır. [163]

 

Cünüp Kişiye Haram Olan Şeyler

 

Cünüp kişiye beş şey haramdır:

1- Namaz kılmak.

2- Kur'an-ı Kerim okumak.

3- Kur'an-ı Kerim'e el sürmek ve taşımak.

4- Kâbe-i Muazzama'yı tavaf etmek.

5- Mescidde (camide) durmak. [164]

 

Abdestsiz Kişiye Haram Olan Şeyler

 

Abdestsiz olan bir kişiye de üç şey haramdır:

1- Namaz kılmak.

2- Kâbe-i Muazzama'yı tavaf etmek.

3- Kur'an-ı Kerim'e el sürmek ve taşımak.

Cünüp kişiye haram olan şeyler için deliller.

Allahu Teala şöyle buyurur: "Ey iman edenler! Sarhoş olduğunuz za­man ne söylediğinizi bilecek derecede ayılıncaya kadar, cünüp iken de gusledinceye kadar sakın namaza yaklaşmayın" (Nisa: 4/43)

Hadisten de delil. Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurur: "Taharet (temizlenmek) olmadan hiçbir namaz kabul olunmaz." [165] Hadisi şerifteki taharet hem abdestsizliği hem de cünüplüğü içine al­maktadır. Yani her ikisinden de temiz olmak gerektiği ifade edilmektedir.

Kur'an okumak, Kur'an-ı Kerime dokunmak ve taşımak, Ka'be'yi tavaf etmek ve mescidde durmak için gerekli hükümler hayızh ve nifash kadın a haram olan şeyler bölümünde delilleriyle birlikte ifade edilmiştir.

Abdestsiz olan kişi için bazı ibadetlerin yapılması yasaktır.

Abdestsiz kişiye haram olan şeyler için deliller.

1- Namaz kılmak.

Abdest alınmadan namaz kılınmaz. Abdestsiz namaz kılmak haramdır. Peygamberimiz (s.a.v.), "Abdestsiz bir namaz kabul olunmaz." [166] bu­yurmuştur.

2- Ka'beyi tavaf etmek.

Tavaf , hüküm olarak namaz aynıdır. Tavafta sadece konuşulabilir. Bunun dışında namaz için gerekli olan abdest tavaf için de gereklidir.

Peygamberimiz (s.a.v.) bir hadisi şeriflerinde şöyle buyururlar:

"Tavaf namaz gibidir. Ancak tavafta konuşabilirsiniz. Her kim tavaf esnasında konuşursa hayır söylesin" [167]

3- Kur'an-ı Kerim'e el sürmek ve taşımak.

Kur'an-ı Kerim'e el sürmek ve taşımak için abdest gereklidir.

Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Kur'an'a ancak temiz olanlar doku­nabilir." (Vakıa: 56/79)

Ancak Kur'an-ı Kerim eşya içerisinde ise abdestsiz taşınma­sında bir beis yoktur. [168]

 

 

 



[1] Müslim, Taharet b. 23; İmam Ahmed, 5/342.

[2] Ebu Davud, Namaz b. 73; Tirmizi, 63.

[3] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar, Ravza Yayınları: 73-74.

[4] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar, Ravza Yayınları: 74.

[5] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar, Ravza Yayınları: 74.

[6] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar, Ravza Yayınları: 74-75.

[7] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar, Ravza Yayınları: 75.

[8] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar, Ravza Yayınları: 75.

[9] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar, Ravza Yayınları: 75.

[10] Buhari, 5445.

[11] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar, Ravza Yayınları: 75-77.

[12] Tirmizi, 69.

[13] Hacim bakımından eni, boyu ve derinliği 60'ar cm. olan havuz. Günümüz ölçülerine göre takriben 210 lt. olup, 192 kg.dir.

[14] İman Nevevi. El Mecmu' 1/160.

Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar, Ravza Yayınları: 78-80.

[15] Hayvan derilerinin işlenerek meşin, kösele vb. gibi hallere getirilmesi.

[16] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar, Ravza Yayınları: 81.

[17] Müslim, 363.

[18] Müslim, 366.

[19] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar, Ravza Yayınları: 81-82.

[20] Buhari ,5110 Müslim, 2067.

[21] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar, Ravza Yayınları: 83.

[22] Nesai: 1/10.

[23] Buhari, 1795; Müslim, 1151.

[24] Buhari, 242; Müslim, 255.

[25] Ehu Davud, 57.

Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar, Ravza Yayınları: 84.

[26] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar, Ravza Yayınları: 85.

[27] Buhari 135 Müslim, 225.

[28] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar, Ravza Yayınları: 85.

[29] Tirmizi, c.1, bab. 2 sah. 31; İmam Malik, Kıtabut-tahare. bab. 6 no. 30.

[30] Ebu Ya'la, Bezzar ve Taberani, Evsat kitabında rivayet etmişler.

[31] İmam Malik. Müslim, Tirmizi ve Nesei rivayet etmiştir.

[32] Müslim Kitabut-Tahare, 39 hadis no 249.

[33] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar, Ravza Yayınları: 85-87.

[34] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar, Ravza Yayınları: 88.

[35] Buhari, 1. Müslim, 1907.

[36] Müslim, 274.

[37] Muğnil Muhtaç, 1/53.

[38] İânetü’t-Talibin, 1/41.

[39] Müslim, 246.

Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar, Ravza Yayınları: 88-90.

[40] Muğnil Muhtac , 1/139.

[41] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar, Ravza Yayınları: 91.

[42] Eğer sakal seyrek ise dibine kadar suyun yetiştirilmesi farzdır.

[43] Nesai, 1/61.

[44] Buhari, 2183, Müslim, 235.

[45] Müslim, 235.

[46] Buhari, 2183, Müslim 235.

[47] El Hakim, 1/151.

[48] Ebu Davud, 145.

[49] Ehu Davud, 142,  Tirmizi, 788.

[50] Buhari, 140.

[51] Müslim, 230.

[52] Buhari 847, Müslim 252.

[53] Muğnil Muhtac, 1/61.

[54] Muğnil Muhtac, 1/61.

[55] Buhari, 198.

[56] Ibni Mace ve İmam Ahmed.

[57] Buhari 136, Müslim, 246/35.

[58] Müslim, 234, Tirmizi, 55.

[59] Buhari ve Müslim.

[60] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar, Ravza Yayınları: 92-95.

[61] Günümüzde su sorunu pek olmadığı için su ile daha uygun olur.

[62] Buhari, 149: Müslim, 271.

[63] Buhari, 155.

[64] Ebu Davud, 40.

[65] Müslim, 2622.

[66] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar, Ravza Yayınları: 96-97.

[67] Buhari, I55;Tirmizi, 18.

[68] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar, Ravza Yayınları: 97.

[69] Mushıv,266.

[70] Buhari, 368; Müslim, 264.

[71] Müslim 269.

[72] Müslim, 370.

Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar, Ravza Yayınları: 98.

[73] Basur hastalığı olanın mak'adlarının dışarı çıkmasıyla ellerinin iç kısmı değerse yine ab­desti bozulur.

[74] Ebu Davud, 203.

[75] Müslim,376.

[76] Muğnil Muhtac, 1/35.

[77] İbni Mace,48l.

[78] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar, Ravza Yayınları: 99-100.

[79] Nesei rivayet etmiştir.

[80] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 101.

[81] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 102.

[82] Buhari, 278; Müslim, 313.

[83] İânetut-Talıbin, 1/68.

[84] Müslim, 243; Ebu Davud, 217.

[85] Buhari, 278; Müslim, 313.

[86] Ebu Davud - Taharet b. 203.

[87] Müslim, 939.

[88] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 102-104.

[89] Buhari, 313.

[90] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 104-105.

[91] El Envar li A'malil Ebrar, 1/44.

[92] Kitabul Fıkh Ala Mezahibil Erbaa, 1/127.

[93] El Envar li A'malil Ebrar, 1/44.

[94] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 105.

[95] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 105.

[96] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 105.

[97] İânetut-Talibin, 1/71.

Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 105.

[98] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 106.

[99] Buhari, 1, Müslim, 1907.

[100] Buhari, 246.

[101] Kesf’ül Hafa, 1964.

[102] Buhari, 245, Müslim, 316

[103] Buhari, 166. Müslim, 268

[104] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 106-108.

[105] Buhari, 837, Müslim, 844.

[106] İmam Malik El Muvatta, 1-177.

[107] İbni Mace, 1315.

[108] Tirmizi, 993.

[109] Ebu Davud, 355; Tirmizi, 605.

[110] Buhari, 255: Müslim, 418.

[111] Tirmizi, 830

[112] Buhari, 1481; Müslim, 1259.

[113] El-umm İmam Şafii. 6/107.

[114] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 109-111.

[115] Müslim, 276.

[116] Bidayet' ül Müctehid, 1/17.

[117] Buhari, 1478; Müslim, 272; Neyl'ül Evtar, 1/80.

[118] Neyl'ül Evtar, 1/80.

[119] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 112-113.

[120] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 113.

[121] Tirmizi, 96.

Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 114.

[122] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 114.

[123] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 115.

[124] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 116.

[125] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 116.

[126] Buhari, 341; Müslim, 682.

[127] Buhari, 328.

[128] İmam Ahmed, 2/222.

[129] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları:116-117.

[130] Ebu Davud  336.

[131] Beyhaki, 1/221.

[132] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 118.

[133] Buhari, 214.

[134] İmam Ahmed, Darekutni ve Bezzar rivayet etmiştir.

[135] Buhari; 176, Müslim, 303

[136] Müslim,288.

[137] Müslim, 287.

[138] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 119-122.

[139] Müslim, 279.

[140] İmam Ahmed, 2/97.

[141] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 122-123.

[142] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 123.

[143] Ebu Davud, 247

[144] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 123.

[145] Ebu Davud, 286.

[146] Ebu Davud, 311.

[147] Ebu Davud, 286.

Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 124-125.

 

[148] Tuhfetul Ahvazi bi şerhi camiit- Tirmizi, c.1 sah. 356.

[149] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları:  126-127.

[150] Ebu Davud, 286.

[151] Buhari-Hayız, 6: Müslim-İman, 132.

[152] Tirmizi, 131.

[153] Darekutni, 1/121; El Muvatta, 1/199.

[154] Ebu Davud, 232.

[155] Buhari, 290 Müslim 1211.

[156] Ebu Davud, 212.

[157] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 128-130.

[158] Bu müddet iki hayız kanı arasında bulunduğuna göredir. Nifas ve hayız kanları arasında temizliğin en az müddeti için bir sınır yoktur.

[159] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 130.

[160] İânettüt-Talibin, 1/71.

[161] Muğnil Muhtaç, 1/121.

[162] El Envar li A'malil Ebrar, 1/46.

[163] Muğnil Muhtaç, 1/125.

Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 130-132.

[164] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 133.

[165] Müslim, 224.

[166] Müslim, 224.

[167] Tirmizi, 960.

[168] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 133-134.