Dince Temiz Sayılmayan Şeyler Ve Giderilmesinin Yolları
Dince Temiz Sayılmayan Şeyler:
1. Muğallaz Necaset (Ağır necaset):
2. Muhaffef Necaset (Hafif Necaset):
3. Mütevassıt Necaset (Orta dereceli Necaset):
TABAKLAMA İLE TEMIZLENEBILEN DERİLER
(ALTIN VE GUMUŞ) KAPLARININ KULLANIMI
Abdestin Meşru Oluşunun Delileri
Yön İle İlgili Dikkat Edilecek Hususlar
Kadın Ve Erkek İçin Müşterek Görülen Haller
Sadece Kadınlara Ait Olan Haller
Hayız (Aybaşı Hali, Adet Kanı):
Mestin Özellikleri Ve Meshin Süresi
HAYIZ, NİFAS VE İSTİHAZANIN HÜKMÜ
Hayız Ve Nifas Kanlarının Süreleri
Hayız Ve Nifas Durumunda Olan Kadına Haram Olan Şeyler
Kadınların Görmekte Oldukları Kanlar Hakkında Bazı Önemli Açıklamalar
Cünüp Kişiye Haram Olan Şeyler
Abdestsiz Kişiye Haram Olan Şeyler
Taharet, lugatta maddi
ve manevi pisliklerden yıkanmaktır.
Istılahta ise namaz
kılmak, Kâ'be'yi tavaf etmek gibi bazı ibadetlere engel olan hadesten ve
necasetten temizlenmektir.
Yüce dinimiz İslam; ruh.
fikir ve ahlak temizliğine önem verdiği gibi beden, elbise, ve çevre
temizliğine de gerekli önemi vermiştir.
Kuran-ı Kerim'de Yüce
Allah şöyle buyurur:
"Ve elbiseni temizle" (Müddessir: 74/4)
"Şüphesiz Allah (günahlardan) çok tevbe edenleri
sever, (hades ve necaset) gibi pisliklerden temizlenenleri de sever." (Bakara: 2/222)
Peygamberimiz (s.a.v.)
konuyla ilgili şöyle buyurur:
"Temizlik imandandır." "Temizlik imanın
yarısıdır." [1]
Başka bir hadisi
şeriflerinde ."Namazın anahtarı
taharettir." [2] buyurarak
temizlenmenin önemi belirtilmiştir.. Bu sebeple ergenlik çağına gelip, akıllı
olan her Müslüman'a farz kılınan namaz ibadetinin Allah katında geçerli
sayılması için namaza duran kişinin beden ile elbisesinde ve namaz kılacağı
yerde dinimizce pis sayılan bir şeyin bulunmaması, abdestli olması,
gerektiğinde boy abdesti alması şart koşulmuştur.
Temizlik deyince
Hadesten ve Necasetten Taharet gibi tabirler her zaman karşımıza çıkıyor. Bu
iki taharet şeklini de belirtelim.
Hades: Namaz
gibi ibadetlerin yapılmasına dinen engel olan ve hükmen necaset sayılan bir
haldir. Bu da küçük ve büyük diye ikiye ayrılır. Küçük hades, abdestsizlik hali
olup abdest almakla giderilir.
Büyük hades ise
cünüplük veya kadınlara ait hayız ile nifas halleridir. Bu da vaktinde alınan
boy abdesli ile giderilir.
Necaset:
Şer'an temiz sayılmayan şeylerdir. Necaset çeşitleri giderilip ondan temizlenme
yolları hakkında ileride bilgi verilecektir.
Gerek hadesten taharet
ve gerekse necasetten taharet yollarının başında su üe yıkama gelir. Bu
itibarla önce necis olan şeyleri, sonra da su çeşitlerini görelim: [3]
Namaza duran kişinin
elbisesi, bedeni ve namaz kılacağı yerin temiz olmasının şart olması
gerektiğini daha önce ifade ettik. Bu itibarla dince necis sayılan şeylerin
bilinmesi gerekir. Ayrıca necaset bir yere bulaştığı zaman nasıl giderilecekse
bunun da bilinmesi lazımdır. Şimdi bu husus üzerinde duralım. [4]
Sarhoşluk veren sıvı
maddeler, kan, insan ve eti yenenler dahil tüm hayvanlara ve kuşlara ait idrar,
dışkı, ufak su döktükten sonra veya ağır bir şey kaldırdıktan sonra tenasül
organından gelen ve "Vedi" denilen yaşlık, hafif Şehvet duyulduktan
sonra tenasül organından gelen ve "Mezi" denilen ıslaklık, köpek,
domuz ve bu iki hayvandan birinin başka cinsten bir hayvanla birleşmesinden
doğan her türlü yavru, bunların menisi, yaralardan akan su, irin, kusmuk,
safra kesesinden gelen su, eti yenmeyen hayvan sütü, murdar hayvan, eti yenen
hayvandan da olsa canlı iken kesilen parçası.
İnsan sütü, eti yenen
hayvan sütü, balık, çekirge ve insan ölüsü, insanın kesilen tırnağı, saçı,
sünnet edilirken kesilen deri parçası temizdir, necis sayılmaz. Keza, eti
yenen hayvandan hayatta iken kırpılan kılı, tüyü ve yünü de temizdir.
Köpek domuz ve
bunlardan birisinin başka bir cins hayvanla birleşmesinden doğan hayvan hariç,
bütün hayvanların menisi ve insan menisi temiz sayılır, necis değildir.
Yukarıda sayılan
necasetler üç kısımdır: [5]
Köpek, domuz ve
bunlardan birisinin eti yenenler dahil herhangi bir hayvanla birleşmesinden
doğan hayvandır.
Bunların bulaştığı
herhangi bir şeyi temizlemek için, temiz ve temizleyici olan su ile yedi defa
yıkamak gerekir. Bu defalardan birinde suya temiz bir toprağın karıştırılması
şarttır. Toprak yerine sabun gibi başka bir şeyin suya karıştırılması temizlik
için uygun olmakla beraber yeterli sayılmaz. Yani bir defasına toprağın
karıştırılması şarttır. [6]
Gıda olarak sütten
başka bir şey yememiş ve iki yaşmı henüz doldurmamış olan bebeğin idrarıdır.
Bununla pislenen yerin üzerine temiz bir miktar su dökmek yeterlidir, böylece o
yer temizlenmiş sayılır. [7]
Yukarıda 1. ve 2.
maddelerde açıklananlar dışında kalan necasetlerdir. İdrar, dışkı ve kan gibi.
Mütevassıt necaset de
iki çeşide ayrılır: [8]
Maddesi, rengi, kokusu
ve tadı olmayan necasettir. Böyle bir necasetin dokunduğu yeri temizleyici su
ile bir defa yıkamak kafidir. [9]
Maddesi olan veya
renk, koku ve tad sıfatlarından biri bulunan necasettir. Böyle bir pisliğin
dokunduğu yerin temizlenmiş sayılabilmesi için pisliğin kendisini gidermek,
ayrıca rengini, kokusunu ve tadını izale etmek gerekir. Şayet normal yıkamakla
sonuç alınmazsa, pislenen şeyin oğuşturulması, sıkılması ve defalarca yıkanması
gerekir. İyice yıkandığı halde pisliğin tadı veya rengi ile kokusu henüz
giderilememiş ise sabun gibi bir maddenin de kullanılması şarttır. Buna rağmen
anılan özellikler giderilmezse bu kadarcığı affedilmiş sayılır.
Dinen temiz sayılmayan
ve NECASET ismi verilen maddelerden üçü temiz hale dönüşebilir.
Bunlar;
1. İçine
herhangi bir şey atılmadan kendiliğinden sirkeye dönüşen üzümden mamul sarap,
kabı ile beraber temiz hale dönüşmüş olur ve sirke olarak kullanılabilir.
Fakat herhangi bir müdahele sonucunda sirkeye dönüşürse temiz sayılmaz ve
kullanılamaz.
2. Köpek,
domuz ve bunlardan birinin başka bir cins hayvanla birleşmesi neticesinde
doğan hayvan hariç, eti yenen veya yenmeyen herhangi bir murdar hayvanın derisi
tabaklanmakla necis olmaktan çıkar ve temizlenmiş cisim hükmüne girer. Yani
temizleyici bir su ile güzelce yıkandıktan sonra temizlenmiş olur. Ancak şuna
dikkat etmek gerekir: Böylece tabaklanmış bir derinin üstünde giderilmemiş tüy
ve kıl varsa giderilmesi gerekir. Çünkü kıl ve tüy tabaklanmakla temiz hale
dönüşmez. Sadece derinin kendisi bu işlemler neticesi temiz olur.
3. Kan pıhtısı, et parçası halindeki cenin ve
yumurta kanı canlı bir yaratığa dönüşmekle temiz hale gelir.
Bazı hafif ve orta
dereceli necasetlerden sakınmak ve korunmak cidden zor olduğu için belirli
ölçüler dahilinde olmak kaydı ile bir kısmı affedilerek namaza ve Kâ'be'yi
tavafa mani sayılmamıştır. Bir kısmı da yiyecek ve içecek maddelerine
karışması müsamaha ile karşılanmış, yani o yiyecek ve içecek pis sayılmamıştır.
Bunların ayrıntıları
fıkıh kitablarında mevcuttur. Bir kısmını örnek olarak burada belirtelim:
1. Kara
sinek ıslak bir necesate konduktan sonra uçup bedene veya elbiseye konduğu
zaman ayaklarına bulaşmış, fakat çıplak gözle görülemeyecek derecede az olan
necaset o elbise veya bedene bulaşmış olur. Buna rağmen bu hal namaza mani
değildir.
2. Yağışlı
havalarda bazı sokaklardaki çamurlara hayvan pisliği karışır ve bazan o
pislikler görülür. Oralardan yaya geçenler ne kadar dikkat etseler bile çamur
sıçrantıları elbiselerine bulaşır. Bundan sakınmak mümkün olmadığı için bu
kadarı bağışlanmıştır.
3. Koyun
veya keçi sağılırken süt kabına düşen bir-iki katı davar pisliği derhal
çıkarılıp atılırsa sütün temizliğine zarar gelmez. Fakat düşen pislik sıvı
halde ise veya sütte bir süre kalıp dağılırsa süt pis sayılır.
4. Buğday
gibi hububat harmanı döven hayvanların pisliği harmandaki saplara ve
dolayısıyla hububata bulaşır. Buna rağmen saplardan ayıklanan hububat pis
sayılmaz.
5. Rüzgar
esip, necis şeylerle karışık olan toprağı kaldırır, tozu sıvı olan şeylere karıştırırsa,
gözle görünürse de bağışlanmış olur.
6. Fare
pislikleri çoğalıp, evdeki zahire diyebileceğimiz bulgur, pirinç vb. gibi
şeylere karışır ve onlardan sakınmak mümkün olmazsa affolunur.
7- Pire ve
sineğin pisliği az olan kan ve irin de affolunur. Ancak bu tür pislikler
insanın fiili veya kasdıyla herhangi bir yere bulastınlırsa o zaman affa tabi
olmaz.
8-
Yaralardan çıkan kan ve irin. Bu durumda kan ve irin çok da olsa 3 şartla
affedilir.
a) Kan ve
irinden ikisinin de kişinin kendi yarasından çıkması.
b) Kişinin
kendi fiiliyle değil de kendiliğinden çıkması.
c) Normal
yerinden çok yere taşmaması.
Burdan anlaşılıyorki
kan ve irin başkasının yarasından insana bulaşır veya kasden çıkarması ya da yaranın
normal sınırının fazla olan kısmına yayılırsa o zaman affa tabi değildir.
9- Haşereden
akıcı kanı olmayan karınca, sinek ve arı gibi hayvanların su veya sıvı bir
yemeğe düşmesi de affedilir.
Bu konuda
Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurur:
"Sizden birinizin
kabına sinek düşerse, tümünü içine batrsın, sonra çıkarıp atsın. Zira
kanatların birinde hastalık, diğerinde şifa vardır. [10]
Görülüyor ki sinek
düştüğü o şeyi pisletseydi hepsinin içine batırılmasını Allah Resulü
emretmezdi. Akıcı kana sahip olmayan her çeşit haşere de sinek hükmündedir. Bir
şeyin içine düşüp ölmesiyle ya da canlı ise çıkarılması ile de pisletmezler.
10- Et
üzerinde kalan kan da affa tabidir.
11- Korunma
imkanı olmayan süt emen çocuğun kustuntusu da annesi için affa tabidir. annesinin
memesini emerken ağzından memeye bulaşan kusuntu gibi şeyler de affedilir.
12- Hayvan boğazlamakla görevli olan kasabın
kestiği hayvanın elbisesine bulaşan kan da affedilmiştir.
13- Sudaki
balıkların pisliği suyun rengini ve kokusunu değiştirmediği sürece affa
tabidir.
14-
İnsanların genelde gidip gelmeyi adet ettikleri Cami gibi yerlerde yuva yapan
kuşların pisliği. Bunlardan da korunmak zor olduğu için affa tabidir. Burda her
ne kadar ruhsat verilmişse de mümkün mertebe korunmak gerekir. [11]
Kendileri ile temizlik
yapılabilen sular yedi çeşittir. Bu sularla her çeşit temizlik yapmak caizdir.
Bunlar:
1-Yağmur
suyu, 2- Deniz suyu, 3- Nehir suyu, 4- Kuyu suyu, 5- Çeşme
suyu, 6- Kar suyu, 7- Dolu suyu.
Temizlik genel olarak su
ile yapıldığından yukarıda ifade edildiği gibi yedi çeşit su esas olarak kabul
edilmektedir.
Ayrıca temizlik hemen
hemen her ibadet için şart olduğundan dolayı ilmihal ve ibadet konularında en
başta zikredilmektedir.
Gökten inen ve yerden
fışkıran bütün sular temizdirler. Bu suların temizliğini asıl kılan en büyük
delil olan Kur'an-ı Kerim'in şu ayeti kerimesidir:
"... ve gökten üzerinize su indiriyoruz ki,
bununla sizi temizlesin" (Enfal:
8/ 11)
Ebu Hureyre
Peygamberimiz (s.a.v.)'den bir hadisi şerifi şöyle rivayet etmektedir.
Bir adam Allah
resulünün yanına geldi ve:
- Biz gemiye bineriz
ve az bir suyu kendimizle taşıyoruz, eğer onunla abdest alsak susuz kalırız.
Acaba deniz suyuyla abdest alabilir miyiz?
Bunun üzerine
Resulullah (s.a.v.):
"Denizin suyu temiz, ölüsü de helaldir." buyurdu. [12]
Sonra bu sular
niteliğine göre dört kısma ayrılırlar. Bunlar da ;
1. Temiz ve
temizleyeci olup kullanılması mekruh olmayan su: Bu mutlak olan sudur.
2. Temiz ve temizleyici
olup kullanılması mekruh olan su: Güneş karşısında bekletilmiş sudur .
3. Temiz
olup temizleyici olmayan su: Abdest, gusül ve necasetin giderilmesinde
kullanılmış sudur.
4. Necis su:
Kulleteynden [13] az olup içine necis
türünden herhangi bir şeyin karışmış olduğu sudur. (Kulleteyn miktarı veya
kulleteyn fazlası olup içerisine necis türünden herhangi bir şeyin girmesiyle
rengi, kokusu veya tadı gibi suyun üç özelliğinden herhangi birinin değiştiği
su da necistir.) Kulleteyn, yaklaşık beş yüz Bağdat litresidir.
Gökyüzünden inen ya da
yeryüzünden fışkıran sular daha sonra dört kısma ayrılır.
1- Mutlak
su. Allah'ın yaratmış oldu sıfatlar üzerindeki sudur. Bu suya herhangi bir
şeyin karışmamış olması şartı ile uzun süre herhangi bir yerde kalmasıyla rengi
yosunlaşmış olsa da 'mutlak' özelliğini kaybetmez. Bu su içilir, abdest alınır,
abdest ve gusül ile her çeşit temizlik işlerinde kullanılır.
2- Hem temiz
ve hem de temizleyici olup kullanılması mekruh olan su. Bu su güneşin etkisiyle
ısınmış olan sudur.
Bunun mekruh olması şu
sebeplerdendir:
a) Çok sıcak
memleketlerde bulunması.
b) Demir ve
bakır gibi madeni bir kapta ısınması.
c) Ölü de
olsa insan bedeninde kullanılması. Alaca hastalığına maruz kalan at veya buna
benzer hayvanların bedeninde kullanılması da mekruhtur. Çünkü ciddi bir
şekilde baras gibi hastalığa yol açmaktadır.
İmam Şafii (r.a.)'ın
naklettiğine göre Hazreti Ömer güneş karşısında ısınmış su ile yıkanmayı tıbbi
yönden zararlı olduğu için mekruh sayardı. Çünkü güneşin hararetiyle küçücük
zerrecikler kopup su yüzüne çıkar. Bu zerrecikler su yüzüne çıkınca vücuda
dokunduğu esnada zararlı olan baras hastalığına yol açar.
3- Temiz
olduğu halde temizleyi olmayan su: Bu çeşit su abdest, gusül veya necasetin
giderilmesinde kullanılmaz. Fakat içmek ve yemek gibi işlerde kullanılır. Bu
sular da iki kısımdır:
a) Abdest ve
guslün farzında kullanılmış ve kulleteyn miktarından az olan su.. Abdest ve
guslün farzından maksat, yıkanması farz olan abdest organlarının veya gusülde
tüm vücudun birinci defa yıkanışında kullanılan sudur. Farz yıkanış bir olduğu
için ikinci ve üçüncü yıkanışta kullanılmış olan su başka bir kaba akıtılmışsa
kullanılmış su olmaz. Yani bu durumdaki bir su temizleyici özelliğini
kaybetmez.
b) Kendisine
temiz bir madde karıştırılmış olan su. Bu karışım maddesi temiz olmakla
birlikte suyun mutlak adını kaybettiği için suyun rengini değiştirir. Bu
nedenle çay ve un gibi temiz bir şey suya karışmışsa bu su ile temizlik
yapılamaz.
4- Temiz
olmayan su. Bu su da içine necis veya pislik düşen sudur ki bu su da iki
kısımdır:
a) Az su:
Kulleteyn olarak bilinen 210 litre
(yaklaşık 192 kg.lık)'a ulaşmayan su. Bu miktardaki suya necis düşerse,
rengi, kokusu ve tadı değişmese dahi o su necistir.
b) Çok su:
Yukarıda verdiğimiz ölçü miktarından fazla olan su. Böyle bir su içine necis
düşerse hemen su pislenmez. Ancak suyun üç özelliği olan renk, tat veya kokudan
biri değişirse o zaman o su necis olur. Bunun delili de İbni Munzir'in şu
rivayetidir: "Suyun içine az veya çok necaset düşüp te, tadından,
kokusundan veya renginden birini bozarsa bu durumdaki suyun necis olmasında
alimler icma etmiştir.[14]
Ölmüş hayvanların
derisi dibağ [15] ile temizlenir. Ancak
köpek ve domuzun derisi veya bu hayvanlardan birinin diğeri ile birleşmesi
neticesinde meydana gelen bir hayvan veya bu hayvanlardan birinin başka temiz
bir hayvanla birleşmesi ile doğan hayvanın da derisi dibağ ile temizlenmez.
Murdar olmuş
hayvanların kemikleri ve kılları da necistir . Ancak ölmüş insanın kemikleri
ve kılları temizdir.[16]
Ölmüş hayvanın eti
yiyilsin yiyilmesin arasında herhangi bir fark yoktur. Köpek ve domuz dışında
kalan bütün hayvanların derisi dibağ ile temizlenir.
Dibağ, derinin et ve tüy
gibi fazlalıklarını nar kabuğu, şap, mazı, silm ağacının yaprakları ve buna
benzer harareti yüksek tutan şeylerle yapılır.
Dibağ muamelesi ile
deride herhangi bir koku kalmaz ve çürümez. Derinin dibağlanması ile üzerinde
kalan ilaç gibi şeyler necis ise bunlar temizlendikten sonra o deri artık
temizlenmiş olur.
Delili, İbni Abbas'tan
rivayet edilen şu hadisi şeriftir: Meymune'nin bir azadlısına sadaka malından
bir koyun verilmişti. Bu koyun öldü. Resulullah (s.a.v.) bu koyunun yanından
geçti de:
"Bunun derisini alsanız da onu dibağlayıp
faydalansamz ya." buyurdu.
'O bir meytedir',
dediler.
Bunun üzerine:
"Meytenin ancak etini yemek haram olmuştur." buyurdu. [17]
Abdullah ibni
Abbas dedi ki: Ben Resulullah (s.a.v.)'den işittim, şöyle
buyurdu:
''Hayvan derisi tabaklandığı zaman muhakkak temiz
olmuştur.'' [18]
Ölülerin kemikleri ve
kılları necistir. Ancak bunlardan insan muhterem olduğu için istisna
edilmiştir. Ölen insanın bedeni, kılları ve kemikleri temizdir.
Delil olarak Yüce
Allah Kur'an-ı Kerim'den şöyle buyurmuştur: "Ölü
hayvanlar sizin üzerinize haram kılınmıştır." (Maide:5/3) Ayet-i
kerimedeki 'Ölü' kelimesi hayatları son bulan
bütün hayvanlar şer'i ölçülere göre kesilmeden ölmüşlerse etlerinin
yenmesi haramdır. Diğer uzuv ve parçaları da aynı şekilde haramdır. Ama
insanoğlu ise ölüsü de necis olmadığı gibi uzuvları da necis değildir.
Buna da delil olarak
şu ayeti kerimeyi gösterebiliriz: "Andolsun
ki, biz insanoğlunu ikram sahibi şeref
ve izzete, mazhar kılmışsızdır." (İsra: 17/30)
İnsanın öldükten sonra
necis olduğunu söyleyen görüşlere cevap teşkil etmek için bu ayeti kerime nazil
olmuştur.
İnsan etinin
yenilmesinin haram olmasının nedeni de insanın mükerrem ve şerefli bir yaratık
oluşundan ileri gelmektedir. [19]
Altın ve gümüşten imal
edilmiş her çeşit sofra tabaklarının kullanılması caiz değildir. Bunların
dışında kalan her çeşit tabağın kullanılması caizdir.
Erkek olsun, kadın
olsun yemek, içmek veya başka amaçlarla kullanılan sürmelik, kaşık, çatal, tarak,
iğne veya bunlara benzer altın ve gümüşten imal edilmiş eşyaları ve mutfak
malzemelerini kullanmaları haramdır.
Cami ve Kâ'be duvarını
veya tabanını, avizesini altın veya gümüş ile süslemek caiz değildir. Kur'an-ı
Kerim'i altın ve gümüş ile süslemek kadınlar için caiz, erkekler için ise
sadece gümüş ile süslemek caizdir.
Erkekler için altın
yüzük takmak haramdır. Gümüş yüzük takmak ise, örfe göre israf sayılmadığı
sürece sünnettir.
Kullanma ister yemek
yemede ister su içmede isterse abdest almada olsun, altın veya gümüşten imal
edilen kabların kullanılması ile bu tür
ihtiyaçların giderilmesi haramdır.
Huzeyfe'den rivayete
göre peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Altın ve gümüş kaptan içmeyiniz, atlas ve harir (ipekli) elbise
giymeyiniz. Çünkü bunlar dünyada onlara (kafirlere) ahiret gününde ise sizindir."
[20]
Burdaki haram hükmü başka şeylerde yani giyecek, içecek ve yiyeceklerde kullanılmalarının haram
olduğu hükmüne girmektedir.
Altın ve gümüş ile, sadece
erkekler için kullanılması uygun görülmeyen ipek dışında kalan inci, mercan,
elmas ve bu gibi kıymetli madenlerin kullanılmasında herhangi bir sakınca
yoktur. Çünkü bunların haram oluşu hakkında bir delil yoktur. [21]
Her halükârda (her
zaman ve her yerde ) misvak kullanmak sünettir.
Ancak oruçlu bir kimse
için zevaldan sonra kullanılması mekruhtur. Misvakın aşağıda sayacağımız 3
yerde kullanılmasının sünnet oluşu daha da te'kid kazanmıştır. Bunlar, 1) Ağzın yiyecek veya yiyecek haricinde
bazı şeylerden ötürü bozulması durumunda. 2)
Uykudan uyanıldığı zamanlarda. 3)
Namaza durulduğu zaman.
Misvakın her zaman
kullanılması sünnettir. Hazreti Aişe (r. anha)'dan rivayete göre eygamberimiz
(s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Misvak kullanmak ağzı temizlemek ve rabbı da
razı etmektir." [22]
Misvak, Arak olarak
bilinen misvak ağacını dişlerin üzerinde gezdirilmesi fiiline denir. Ağız
üzerinde bulunan kirleri temizleyen her ağaçtan misvak yapılabilir. Hatta
günümüzde kullanılan diş fırçası da aynı işi görmektedir. Ancak sünnet
amacıyla kullanıldığı takdirde bütün bu muamele şekillen sünnet oluyorsa da
Suudi Arabistan'da bulunan Arak ağacı olarak bilinen misvak kadar efdal olamaz.
Bu nedenle bilinen misvak ağacının kullanılması daha da efdaldır.
Oruçlu kişinin öğleden
sonra misvak kullanması mekruhtur. Çünkü Resulullah: "Yemin ederim ki oruçlunun ağzının kokusu Allah katında miskten
daha güzeldir." [23]
buyurmuştur.
Gerçekten oruçlu
kişinin ağız kokusu genelde öğleden sonra kokmakladır. Misvakın kullanılması
bu kokuyu giderir. Bundan dolayı mekruhtur. Ağız kokusunun kirden, uzun süreli
sükuttan ve yemek ya da içmekten sonra oluşan kokulu (soğan, sarmısak vb. gibi
şeylerin yenilmesi) durumda ve uykudan uyandıktan sonra misvakın kullanılması
daha da efdaldir. Peygamberimiz (s.a.v.) gecelen uykudan her kalktığında ağzını
misvak ederdi. [24] Namaza hazırlanırken de
misvak kullanmak daha da efdaldir. Hz. Aişe (r. anha) "Resulullah (s.a.v.)
gece veya gündüz her uykudan kalkışında abdestten önce ağzını
misvaklardı." [25]
Türkçede kullandığımız
Abdest kelimesi farsçadan gelmedir.
"Ab", (su)
ve "Dest" (el) kelimelerinden oluşan ve "El suyu" manasına
gelen birleşik bir kelimedir.
"Abdest"
arapçada temizlik ve güzellik manasına gelen "Vudû" kelimesiyle
ifade edilmektedir. [26]
Abdest, İsra gecesi
beş vakit namazla birlikle farz kılınmıştır. Abdestin farz oluşu üç delille
sabittir:
Birinci delil:
Kur'an-ı Kerim'dir.
Allah Teala şöyle
buyuruyor:
"Ey iman edenler! Namaza kalkacağınız zaman
yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi, başlarınızı meshedip ve topuklara
kadar ayaklarınızı yıkayın. "
(Maide: 5/6)
Abdestin tarz oluşuna
ikinci delil sünnettir.
Ebu Hureyre (r.a.)'den
rivayet edildiğine göre Resulullah (s.a.v.). "Abdestsiz birinin, abdest alıncaya kadar Allah namazını kabul
etmez." [27]
buyurmuştur.
Üçüncü delil:
İcma'dır.
Rasulullah sallallahu
aleyhi ve sellem zamanından günümüze kadar bütün müslümanlar abdestin farz
olduğuna icma' etmiştir. Bu icma’ dinin bilinen zaruri hükümlerinden olmuştur. [28]
Abdestin fazileti
hakkındaki hadisler çoktur. Bunlardan bir kaçına işaretle yetineceğiz.
1- Abdullah
bin Sunabihi'den rivayetle Râsulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
buyurmuştur:
"Kul abdest alıp, ağzına su verdiği zaman
ağzındaki günahları çıkar. Burnuna su çektiği zaman burnundaki günahları çıkar.
Ellerini yıkadığı zaman ellerindeki tırnaklarının uçlarına kadar olan günahları
dökülür. Ayaklarını yıkayınca ayak altlarına kadar olan ayaklarının günahları
dökülür. Sonra camiye yürümesi ve namazı ona fazladan kalır." [29]
2- Enes
(r.a)'dan rivayeten Resulullah (s.a.v.),
"Kişideki bir iyi huy sebebiyle Allah (c.c) bütün
amellerini düzeltir. Kişinin namaz için temizlenmesi sebebiyle, Allah (c.c)
günahlarını örter. Namazı onun için fazlalık olur." [30]
3- Ebu
Hureyre (r.a.)'dan rivayeten Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Sizlere günahları silen ve dereceleri yükselten
bir şeyi göstereyim mi?
Dinleyenler:
-Evet ya Rasulallah, dediler.
Bunun üzerine
Resulullah (s.a.v.):
"Zorluklara rağmen abdesti tam almak, uzak
yerlerden camiye gelmek, namaz kıldıktan sonra diğer namazı beklemek. İşte
nöbet tutmak budur, işte nöbet tutmak budur. İşte nöbet tutmak budur" [31]
buyurdu.
4- Ebu
Hureyre (r.a.)'den başka bir rivayete göre Resulullah sallallahu aleyhi ve
sellem mezarlığa gelerek:
"Ey müminlerin yurdu. Selam üzerinize olsun. Biz
de yakın zamanda inşallah size kavuşacağız. Kardeşlerimi görmeyi
istiyorum" buyurdu.
Ashab:
-Ya Resulallah biz kardeşlerin
değil miyiz? diye sordular.
Resulullah sallallahu
aleyhi ve sellem:
-"Siz benim ashabımsınız kardeşlerimiz ise, henüz
gelmemiş olanlardır." buyurdu.
Ashab:
-Henüz gelmemiş olan
ümmetini nasıl tanırsın? dîye sordu.
Resulullah sallallahu
aleyhi ve seîlem:
"Bir kimsenin tamamıyla aynı renkte olan atları
arasında alnı ve üç ayağı ak bir atı bulunsa onu tanımaz mı?" diye sordu.
Ashab:
-Evet, dedi.
Resulullah sallallahu
aleyhi ve sellem:
"Öyleyse kardeşlerimiz yüzleri el ve ayakları
abdest nuruyla parlak olarak gelecekler, ben de bunlardan önce gidip, havuz
basında onları bekleyeceğim. Dikkat ediniz bazı adamlar havuzumun başından
devenin kovulduğu gibi koyulacaktır. Ben onlara sesleneceğim. Haydi geliniz. Bana
denilecek ki senden sonra onlar yollarını değiştirdiler ben de kahrolsunlar
kahrolsunlar diyeceğim." [32]
5- İmam
Ahmed'in Müsned'inde rivayet ettiği hadis. Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle
buyurmuştur:
" Biriniz öfkelendiği zaman abdest alsın, çünkü
abdest gazabı ve sinirleri yatıştırır."
6- İbni Mace, Ahmed ve Beyhaki'nin Sevban
(r.a.)'dan rivayet ettiği hadis-i şerif.
Peygamberimiz (s.a.v.)
buyurur:
"Doğru olun men edilmeyeceksiniz. Bilin ki en
hayırlı ameliniz namazdır. Gerçek mü'min devamlı abdestli olmaya
çalışır." [33]
1- Yüzünü
yıkarken niyet getirmek.
2- Yüzünü
yıkamak.
3-
Dirseklere kadar her iki elleri yıkamak.
4- Başın bir
kısmını meshetmek.
5- Topuklara
kadar her iki ayağı yıkamak.
6-
Belirttiğimiz şekilde sıraya uymak. [34]
1-Niyet:
Yüzünü yıkarken niyet
edilir.
Niyet, bir şey
yaparken onu kastetmektir. Abdest almak isteyen kimse, küçük hadesin
kaldırılmasına niyet edecektir. Niyet, yüzün ilk cüzünü yıkamakla beraber
olacaktır. Niyetin yeri, dil değil kalptir. Hükmü ise vacip olmasıdır.
Abdest ve buna benzer
ibadetlerde niyetin farz olduğunu gösteren delil Peygamberimiz (s:a.v.)'in şu
hadisi şerifidir:
"Ameller niyetlere göredir. Herkesin niyet ettiği
ne ise eline geçecek olan odur." [35]
Niyetin dil ile
telafûz edilmesi sünnettir. Yukarıda da ifade edildiği gibi niyetin asıl yeri
kalptir.
Abdestte niyetin
zamanı: Yüzün yıkanmasına başlandığı anda niyet getirilir. Daha evvel veya daha
sonra getirilen niyet makbul değildir. Çünkü abdestin farz olan ilk organı
yüzdür. Niyet yüzün yıkanması ile beraber getirilmelidir.
Niyetin şartları:
Niyet getirenin
müslüman, mümeyyiz olması, niyyet edilen şeyi bilmesi, herhangi bir şeye
ta'lik edilmemesi (niyetin abdeste ait olması) dır. Abdest için niyet
getirirken:
"Farz olan
abdesli almaya niyet ettim" demesi. Veya; "Abdestsizliği kaldırmaya
niyet ettim." ya da "Namazı mubah kılmaya niyet ettim." veyahut
"Namaz kılmayı kendime helal etmek için niyet ettim." demesi ile de
abdest niyeti yerine gelir.
"Abdestsizliği
kaldırmaya niyet etlim." veya, "Namazı mubah kılmaya niyet
ettim." ya da, "Namaz kılmayı kendime helal etmek için niyet
ettim." demesi ile de abdest niyeti sahih olur.
2- Yüzün yıkanması.
Yüzün sınırı,
uzunlamasına alında saçın bittiği yerden çenenin ve çene kemiğinin altına
kadar, enlemesine kulaktan kulağa olan kısımdır.
Yüz sınırında bulunan
her şeyi yıkamak vaciptir. Kaş ,bıyık ve sakal kıllarını yüzeylerinden
diplerine kadar yıkamak gerekir. Çünkü bunların hepsi yüzün cüzlerindendir.
Ancak sık ve gür olan sakalın dibine su yetiştirmek güç olursa o zaman sadece
üst kısmının yıkanması yeterlidir. Bu durumda gür olan sakalın dibini yıkamak
sünnettir.
3- Her iki elin dirseklere kadar yıkanması.
İki elin üzerinde
bulunan kılların da altlarına kadar ıslanması gerekir.
Çünkü her iki elin üzerinde
bulunan bütün kılları yıkamak vaciptir. Eğer tırnakların altına suyun temas
etmesine engel olacak kir ya da tırnakların üstünde oje veya parmakta yüzük
varsa varsa abdest sahih olmaz.
Abdeslin sahih olması
için kiri ve ojeyi gidermek ve yüzüğü de oynatıp altını ıslatmak gerekir. Buna
şu hadisi şerifi delil gösterebiliriz:
Bir gün bir adam
abdest alıp ayağından tırnak kadar bir yeri yıkamadı.
"Dön, abdestini güzelce al." buyurdu. Bunun üzerine adam dönüp abdestini tam
aldıktan sonra namazını kıldı. Bu hadis gösteriyor ki, yıkanması lazım gelen
abdest uzuvlarının en ufak bir yeri kuru kalırsa, abdest sahih olmaz.
4- Başın bir kısmının meshedilmesi.
Başın hududunda
bulunan ten ve saçın bir kısmını meshetmektir.
Yüce Allah, Kur'an-ı
Kerim'de "Başlarınızı meshedin"
(Maide: 5/6) buyurmasıyla başın meshi farz olmuştur. Başın sınırında bulunan
bir kılın dahi meshedilmesiyle bu farz yerine gelmiş olur.
Muğiyre b. Şu'be Hz.
Peygamberin abdest aldığını, sadece başının ön kısmını ve sarığını meshettiğini
rivayet eder. [36]
Bu hadis, başın sadece
ön kısmı gibi az bir yerin mesh edilmesinin yeterli olduğunu bildirir..
Miktarı için herhangi bir sınırlama yoktur. Şafii mezhebine göre bir kıl dahi
meshedilirse kafi gelir. [37]
5- Topuklara kadar ayakların yıkanması.
Parmakların arasını ve
yarıkları yıkamak vacip olduğu gibi, üzerinde ve tırnaklar altında bulunan kir
ve benzeri şeyleri de gidermek lazımdır.
6- Tertip.
Yukarıda zikrettiğimiz
şekilde sıraya uymak.
Yani önce niyetle
birlikte yüzü, sonra elleri yıkamak, sonra başı meshetmek ve sonra ayakları
yıkamaktır. Ancak, suya dalan kimse, abdest niyyetini getirirse tertip
farziyeti sakıt olduğu gibi, cenabetten yıkanan kimsenin abdesti için de tertip
şartı aranmaz..[38]
Abdestte tertibe
riayet etmek yani sıraya uymak abdestin farzlarından zikredildiği Maide suresi
6.ncı ayeti kerimesinden anlaşılmaktadır. Zira ayet bu sıraya göre nazil
olmuştur. Ayrıca bu sıralamayı Peygamberimiz (s.a.v.)' in abdest tatbikatından
da öğrenmekteyiz. Zira Rasulullah ayetteki sırada olduğu gibi bu tertibe göre
abdest alırdı. [39]
Abdest almak için
gerekli olan şartlar şunlardır:
1- Müslüman
olmak.
2- Mümeyyiz
olmak.[40]
3- Mutlak
su.
4- Mutlak
suyun olduğunu bilmek veya zannetmek.
5-
Abdestsizliğin gerçekleşmesi.
6- Hayız
veya nifas gibi abdeste mani olan bir durumun olmaması.
7- Niyeti
geciktirmemek.
8- Yıkanması
gereken uzuvda suyun her yere değmesine mani olacak mum veya toprak gibi bir
engelin bulunmaması.
9- Abdestin
nasıl alınacağını bilmek.
10- Abdestin
farzlarını sünnetlerden ayırt edebilmek.
11- Abdest
alma niyetinin abdestin sonuna kadar devam etmesi.
12-
Uzuvların üzerinden suyun akıtmak.
13- Su
yetişmeyen parmak aralarını hilâllamak.
14- Abdest
uzuvlarının tamamlayıcı yerlerini yıkamak şarttır.
Ayrıca mazaret sahibi
olan "Selesül bevl" diye bilinen idrarını tutamayan veya hayız ya da
nifas günleri dışında gelen "İstihaza" durumunda olan kadınlar için:
Vaktin girmesi, tenasul aletlerinden akan kan veya idrar için bir bez
kullanılması veya bağlanması şartları da eklenir. [41]
Abdestin sünnetleri on
tanedir:
1- Abdeste
'Besmele' ile başlamak.
2- (Ağzı açık olan herhangi bir kaptan eliyle su
alacaksa) Kaba batırmadan önce ellerini yıkamak.
3- (Ağza su
vererek) Mazmaza yapmak.
4- (Buruna
su vererek) İstinşak yapmak.
5- Başın
tamamını meshetmek.
6- Yeni su
ile kulakların dışını ve içini mesh etmek.
7- Gür ve
sık olan sakalını oğuşturmak. [42]
8- El ve
ayak parmaklarının arasını ovalamak.
9- Sağ
uzuvları sol uzuvlardan önce yıkamak.
10- Her uzvu
üçer defa yıkamak ve uzuvları ardarda yıkamak ( ara vermeden yıkamak).
Besmele. Abdeste
başlarken 'Bismillahi' veya 'Bismillahirrahmanirrahim' demektir.
- Abdeste 'Besmele'
ile başlamak için delil.
Peygamberimiz
(s.a.v.)şöyle buyurmuştur: "... Besmele
çekerek abdest alınız." [43]
-Abdeste başlamadan
önce elleri bileklere kadar yıkamak için peygamberimiz (s.a.v.)'in hadisi:
Abdullah bin Zeyd
(r.a.)'dan: Hz. Peygamber (s.a.v.)'in nasıl abdest aldığı sorulunca bir kab
isledi ve Peygamberimiz (s.a.v.)'in abdestini göstermek üzere, önce ellerini
kaba batırmadan önce o kabtan ellerine su dökerek üç defa ellerini yıkadı. [44]
-Ağza ve buruna su
vererek oraları temizlemenin delili için Abdullah İbni Zeyd İbni Asım rivayet
şöyle rivayet eder:
"Peygamberimiz (s.a.v.)
abdest alırken, su kabından önce iki eline su döktü, ellerini 3 defa yıkadı,
sonra elini kaba soktu onunla su alıp ağzını yıkadı. Daha sonra tek avucu ile
burnunu su çekip yıkadı. Bunu da üç defa yıkadı. "[45]
-Başın tamamını
meshetmek ise şu hadis-i şerif ile sünnettir. Abdullah bin Zeyd (r.a.)
peygamberimiz (s.a.v.)'in abdestini tarif ederken başını elleriyle mesheder.
Ellerini ön ve arkaya götürür. Şöyle ki başın ön tarafından başlayarak
ellerini enseye kadar götürür. Sonra ellerini geri döndürüp başladığı yere
kadar getirdi. [46]
-Kulakları meshederken
yeni su kullanmanın sünnet oluşu da şu hadisi şerif ie sabittir:
Abdullah bin Zeyd:
"Peygamber (s.a.v.)'i abdest alırken gördüm. Başının meshine aldığı sudan
başka, kulaklarının meshi için de su aldı." demiştir. [47]
- Gür ve sık olan
sakalı ovuşturmak :
Hz. Enes diyor ki:
Peygamber (s.a.v.) abdest alırken bir avuç su alır, o suyu çenesinin altına
vererek sakallarının arasına akıtır ve:
"İşte rabbim bana böyle emretti." [48]
derdi.
- El ve ayak parmaklarının arasını ovalamak için, Lakit bin Sabira (r.a.)'dan
rivayet edildiğine göre,
-Ya Rasulallah bana
abdestten haber ver, demiş.
Bunun üzerine
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Âbdesti tam yap, parmak aralarını arala ve
oruçlu değilsen genzine kadar su çekerek burnunu yıka." [49]
-Sağ uzuvları sol
uzuvlardan önce yıkamak için İbni Abbas'tan rivayet edilen şu hadis-i şerif
delildir:
"İbni Abbas
abdest almaya başladı... Sonra pazusuna kadar sağ kolunu sonra aynı şekilde sol
kolunu yıkadı, sonra başını mesnetti., sonra topukları dahil sağ ayağını,
sonra aynı şekilde sol ayağını yıkadı ve "Ben Peygamberin böyle abdest
aldığını gördüm" dedi. [50]
-Her uzvu üçer kere
yıkamak için Hz. Osman (r.a.)ın rivayeti: Hz. Osman (r.a.), "Size
Peygamberin nasıl abdest aldığını göstereyim mi?" dedikten sonra yıkanacak
uzuvların tümünü üçer kere yıkadı ve meshedilecek yerleri de üçer defa
meshetti." dedi. [51]
Abdestin sünnetlerine
ayrıca şunlar da ilave edilir:
1- Misvak
kullanmak:
Misvak şer'an dişleri
temizlemek için, ağaç gibi şeylerden yapılan temizlik aletidir. Suudi
Arabistan'daki 'Erak' isimli ağaçtan olması şart değil ise de, faydalı
maddeleri ihtiva ettiği ve Resulullah (s.a.v.)'in özellikle onu kullandığı
için, onu kullanmak daha efdaldir.
Binaenaleyh, günümüzde
kullanılan diş fırçası da aynı niyetle kullanıldığı takdirde sünnet-i seniyye
yerine gelmiş olur. Misvakı ağıza koymadan önce yıkamak sünnet olduğu gibi,
onu her zaman ve her mekanda kullanmak sünnettir. Yalnız oruç tutan birisi için
zevalden sonra onu kullanması mekruhtur. Bir kimse abdest almak, namaz kılmak
ve Kur'an-ı Kerim okumak ister veya uykudan kalkar yahut ağzının kokusu
değişirse onun için misvak kullanmak sünnet-i müekkededir.
Bu konuda
Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:
"Ümmetime sıkıntı verme korkusu olmasaydı, her
namaz için onlara misvak kullanmalaranı emrederdim." [52]
2- Abdest
aldıktan sonra elleri silkelememek. [53]
3- Abdest
alınırken başkasından yardım istememek. [54]
4- Abdesten
sonra kurulanmamak .
Bu konuda
Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Abdest suyu sizin günahlarınızı
siler, bu nedenle abdest suyunun kurumasını kendi haline bırakınız."
5- Kıbleye
karşı dönüp abdest almak. Çünkü kıble şerefli ber yöndür.
6- Abdest
alınırken konuşmamak.
7- Abdest
alınırken suyu yüze veya diğer uzuvlara çarptırmadan uygun bir şekilde yıkamak
da sünnettir.
8- Suyu kullanırken iktisatlı olup israf
etmemek. Hz. Enes şöyle rivayet eder: "Peygamberimiz (s.a.v.) bir müd
miktarı su ile abdest alırdı." [55]
Hz. Ömer şöyle rivayet
eder: "Peygamber (s.a.v.) Sa'd'ın abdest alırken yanında geçti, O'na:
"Ya Sayd bu ne israftır" diyence, Sa'd cevaben, Suda israf var mı ya
Rasulallah? dedi.
Bunun üzerine Allah
Resulü (s.a.v.): "Evet akan bir
nehrin kenarında olsa dahi" [56]
buyurdu.
9- Abdest alırken
uzuvların farz olan yerinden daha fazlasını yıkamak. Bu konuda Peygamberimiz
(s.a.v.):
" Ümmetim kıyamet günü alınları ve abdest yerleri
parlak bir halde gelirler, içinizden kim yüzünün nurunu arttırmak istiyorsa onu
fazlasıyla yapsın." [57]
10- Abdest
aldıktan sonra kıbleye dönerek şu duayı okumak
sünnettir: "Eşhedü en la ilahe illalahu vahdehu la şerike
lehu ve eşhedu erine Muhammeden abduhu
ve resuluhu. Allahummecâlni minet- tevvabine vacâlni minelmutettahhirine.
Sübhanekellahumme ve bihamdike. Eşhedü en la ilahe illa ente esteğfiruke ve
etubu ileyk."
Anlamı:
"Şehadet ederim
ki Allah'tan başka ilah yoktur. O tektir, ortağı ve benzeri yoktur. Allahım
beni tevbe eden ve temiz olan kullarından eyle. Allahım, seni bütün
noksanlıklardan tenzih ederim ve sana hamd ederim. Senden başka ilah
olmadığına şehadet eder ve sana sığınırım." [58]
11-
Abdestten sonra iki rekat namaz kılmak.
Ebu Hureyre (r a.)'ın
rivayet ettiği hadise göre Resulullah (s.a.v.) Bilal (r.a.)'a şöyle dedi:
Büyük ve küçük abdesl
yaparken temizlenmek vaciptir. Temizlenmek için efdal olan önce taş ile daha
sonra su kullanmaktır. Daha kısa yoldan yalnız su ile veya yalnız 3 adet taş
ile temizlenmek te caizdir. İkisinden birini kullanmak isteniyorsa su kullanmak
daha da efdaldir. [61]
(Kişi tuvalet
ihtiyacını gidermeye çıktığı zaman) sahralarda (çöllerde) önünü ve arkasını
kıbleden korusun.
Durgun su, meyve veren
ağaçların altı, yollara, gölgeliklere ve yer çatlaklıklarına küçük ve büyük
abdesti yapmaktan kaçınmak gerekir.
Büyük ve küçük abdest
yaparken konuşmamak ön ve arkayı Ay ve Güneş'e çevirmemek gerekir.
Büyük ve küçük abdest
bozulduktan sonra temizlemenin su ile yapılması gerektiğini bildiren hadis:
Ata, Enes bin Malik'in
şöyle dediğini rivayet eder:
"Rasulullah
(s.a.v.) kaza-i hacet için helaya girer. Ben ve benim kadar bir genç ile
beraber bir su kabı, bir de ucu demirli bir değnek taşırdım. Resulullah
(s.a.v.)bu su ile istinca eder, temizlenirdi. Ucu demirli değneği de yere
dikerek sütre yapar ona doğru namaz kılardı." [62]
Büyük ve küçük abdest
bozduktan sonra eğer sadece taş ile temizlenebiliyorsa kullanılan taşların
temiz ve kuru olmaları gerekir. Ayrıca ön ve arkadan çıkan necasetin taşlarla
temizlenebilmesi için necisin kurumaması lazımdır. Üç taşla istinca
yapılabileceği için delil:
İbni Me'sud şöyle
rivayet ediyor: "Peygamberimiz (s.a.v.) büyük abdeste çıktı. Bana üç taş
getirmemi emretti."[63]
Ayrıca Hz. Aişe de
şöyle rivayet eder: "Resuli Ekrem, (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Biriniz kaza-i
hacet etmek istediğinde temizlik için yanına üç taş alsın. Bu taşlar ona
yeterlidir." [64]
Başka bir hadis-i
şerifte peygamberimiz (s.a.v.):
"Üç taştan az istinca yapmayın." [65]
buyurmuştur. [66]
Necis olan şeylerle
istinca yapılmaz. Aslı necis olsun, sonradan necis olsun farketmez. İnsan
yiyeceği olan şeyler ve cinlerin yiyeceği olan kemiklerle de istinca
(temizleme) yapılmaz.
Peygamberimiz
(s.a.v.)'in bir hadisini İbni Mes'ud şöyle rivayet eder.
"Cinlerin elçisi geldi onunla beraber gidip
onlara Kur'an okudu. Cinler ondan yemek istediler. O da üzerinde Allah ismi
anılan her kemik, sizin yiyeceğinizdir. Hayvanların dışkıları da sizin
hayvanlarınızın yiyeceğidir" sonra
da Allah resulü sahabilere:
"Sakın kemik ve dışkı ile istinca yapmayın. Çünkü
onlar cinlerden olan kardeşlerimizin yiyeceğidir." [67]
buyurdu. [68]
İbni Ömer (r.anhuma)
şöyle rivayet eder: "Kızkardeşim Hafsa'nın evinin üzerine çıktım ve
Rasulullah (s.a.v.)'i, Şam'ı karşısına, kıbleyi de arkasına almış vaziyette
hacetini def için otururken gördüm." [69]
Bu hadis-i şeriften
anlıyoruz ki sırt tarafı değil de ön tarafımızı kıbleye çevirmekten
korunmalıyız. Bu ifadelerin hepsi sahra ve açık olan yerler içindir. Ancak
tuvaletin her yönü kapalı ise ön ve arkanın kıbleye dönük olması pek sorun
olmasa gerek. Çünkü Ebu Eyyub- El- Ensari Peygamberimiz (s.a.v.)'den şöyle
rivayet eder:
"Küçük veya büyük abdesî için dışarı çıktığımız
zaman yüzünüzü ve sırtınızı kıbleye çevirmeyin.Ancak doğuya ve batıya çevirin." [70]
Meyve ağaçları,
gölgelikler ve yollara da defi hacet yapılmayacağını şu hadis-i şerif bildirir:
Ebu Hureyre'den
rivayete göre Allah Resulü şöyle buyuruyor:
"Lanet olunan iki kişiden uzak durun." Sahabeler:
- Kimlerdir bunlar ya
Rasulallah! deyince, Peygamberimiz:
"İnsanların yollarına ve gölgeliklerine defi
hacet edenlerdir' [71] buyurdu.
Yer çatlaklıklarında
yılan, akrep ve bu gibi hayvanlar insanlara zarar verebilir. Bu nedenlerle
oralara defi hacet yapmaktan kaçınmak gerekir. Küçük ve büyük abdest bozması
esnasında konuşmamak için İbni Ömer
şöyle rivayet eder:
"Resulullah
(s.a.v.) küçük abdestini yaparken bir kimse uğradı ve selam verdi.
Resulullah onun selamını almadı." [72]
Abdesti bozan şeyler
altıdır:
1- Ön ve
arka menfezlerden herhangi birşeyin çıkması.
2- Mak'adin
iyice yerleşmemesi halinde uyumak.
3- Hastalık
veya sarhoşluk nedeniyle aklını kaybetmek.
4- Hailsiz
olarak mahrem sayılmayan bir erkekle bir kadının şehvetli olsun veya olmasın
birbirinin tenine dokunmaları, her iki tarafın abdestini bozar.
5- İnsanın
tenasül uzvuna elin iç kısmıyla dokunmak.
6- Cedid
görüşe göre dübür halkasına elin iç kısmıyla dokunmak. [73]
-Ön ve arkadan çıkan
herhangi bir şey dışkı, sidik, kan ve yel gibi şeyler abdesti bozar. Yüce
Allah Kuran-ı Kerim'de ".... yahut
biriniz tuvaletten gelmişse..." (Maide: 5/6)
-Bağdaşsız uykuya
dalmak da abdesti bozar. Bu konuda Peygamberimiz (s.a.v.):
"Uykuya dalan kimse abdest alsın." [74]
buyurmuştur. Ama bağdaş kurup uykuya dalan kimsenin abdesti bozulmaz.
Nitekim Enes (r.a.)
şöyle demiştir: "Peygamberimiz (s.a.v.) birisiyle yavaş yavaş konuşurken,
namaz için kamet edildi. Fakat ashabı (oturdukları halde) uyuyuncaya kadar ona
gizli gizli konuşmasından ayrılmadı. Sonra geldi ve onlara namaz
kıldırdı." [75]
-Hastalık veya
sarhoşlukla aklını kaybetmek abdesti bozar. Zira böyle bir durum uyku gibidir.
Aklın gitmesi ile insan kendine hakim değildir. İnsandan herhangi bir şeyin
çıkması muhtemeldir.
-Birbirine mahrem
sayılmayan (dinimizce birbirlerine nikahi düşen) erkek ile kadının çıplak
tenlerinin birbirine temas etmeleri abdesti bozar.
Buna delil şu ayet-ı
kerimedir:
"... yahut kadınlara dokunmuşsan..." (Nisa: 4/43)
Kıl, diş ve
tırnaklardan abdest bozulmaz.
Şehevi duygulardan
anlamayan yedi yaşın altındaki çocuklardan abdest bozulmaz. [76]
- Tenasül uzvuna ve
İmam Şafii'nin cedid (yeni) görüşlerine göre
dübür halkasına elin iç kısmıyla dokunmak da abdesti bozar.
Ümmü Habibe'den
rivayet edilen bir hadis-i şerifte peygamberimiz:
"Her kim tenasül uzvuna veya fercine dokunsa
abdest alsın.'' [77] buyurur.
Hadisteki ferc kelimesi hem erkeğin hem de kadının cinsel organıdır. Yukarıda
ifade edildiği gibi İmam Şafii'nin yeni içtihatlarına göre elin iç kısmıyla
insanın dübür halkasına dokunmak da
abdesti bozar.
Tenasül ve dübür
uzuvlarına elin iç kısmıyla dokunmak herhangi bir yaş sınırı olmaksızın abdesti
bozar. Şu halde, bir anne bebeğinin altını temizlerken çıplak elinin içi
bebeğinin ön veya arkasına değerse abdesti bozulur.
Yine bu konuda dokunan
ile dokunulandan sadece dokunanın abdesti bozulur, dokunulanın abdesti
bozulmaz.
Peygamberimiz (sav.)
şöyle buyurur: "Her kim tenasül
uzvuna dokunursa, abdest alsın"
Hadis-i
şerifle geçen tenasül uzvu, kadın ve erkeğin ön ve arkasıdır. [78]
Mekruh şeyler abdeste
zarar vermemekle beraber işlenmesi sevabın azalmasına sebep olur. Bu itibarla
bunlardan sakınmak gerekir.
Abdestin mekruhları
şunlardır:
1- Suyu
lüzumundan fazla kullanmak, yani suda israf etmek.
2- Sol
uzuvları sağ uzuvlardan önce yıkamak.
3- Organları
üç defadan fazla veya az yıkamak, başı ve kulakları üç defadan fazla veya az
meshetmek.
Amr bin Şuayb
Peygamberimiz (s.a.v.)'den şöyle rivayet eder:
" ...kim bundan fazlasını ve eksiğini yaparsa
kötü yapmış olur, haksızlık yapmış olur, zulmetmiş olur."[79]
4- Gerekmediği
halde başkasından yardım alarak abdest almak.
5- Oruçlu
iken abdestte mazmaza veya istinşak yapmak.
6- Abdest
esnasında dünya ile ilgili konuşmak.
7- Özürsüz
olarak abdestten sonra uzuvları kurulamak veya silkelemek.
8- Boyunu
meshetmek.
9- Hela gibi
uygun olmayan yerlerde abdest almak.
10- Suyu
yüze ve uzuvlara çarparak abdest almak.
11- Daha önce açıklanan abdest
sünnetlerinden herhangi birini terketmek. [80]
Guslü gerektiren
haller altıdır. Bunlardan üçü hem kadın hem erkekler için müşterektir. Bunlar:
Cinsel birleşme,
meninin gelmesi ve ölüm. Üçü de sadece kadınlara aittir. Bunlar da: Hayız,
nifas ve doğumdur.
Gusül, lugatta bir
şeyin üzerine suyun dökülmesi demektir.
Guslün şer'i manası
ise belirli bir niyetle bütün bedeni suyla yıkamaktır. Gusül, şu ayet-i
kerimelerle meşru kılınmıştır:
"Eğer cünüp iseniz temizlenin." (Maide: 5/6)
"Ey Muhammedi Sana kadınların ay başı hali
hakkında sorarlar; de ki, o bir ezadır. Aybaşı halinde iken kadınlardan el
çekin, temizlenmelerine kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri zaman,
Allah'ın size emrettiği yoldan yaklaşın. Allah şüphesiz daima tevbe edenleri
ve temizlenenleri sever." (Bakara:
2/222) [81]
Hem kadın hem de
erkekler için müşterek görülen üç şey şunlardır:
1- Cinsel
yaklaşma halinde meni gelmese dahi erkeğin sünnet mahallinin veya o kadar
kısmın dahil olması; insan, hayvan, ölü veya diri olmasında fark yoktur,
gusletmek gerekir.
Delili. Peygamberimiz
(s.a.v.)'in şu hadis-i şerifidir: "İki
sünnet yeri birleştiğinde gusül vacip olur."[82]
2- Meninin
lezzetli veya lezzetsiz olarak herhangi bir durumda çıkması.
Meni üç özelliği ile
bilinir:
a) Mevce
mevce atılarak çıkması, lezzet hasıl olması.
b) Kendisine
mahsus bir kokusu olması. Bu koku, hamur veya yaş hurmanın tomurcuğu veya
kurumuş yumurtanın beyazının kokusunu andırır.
Eğer kişi bir şeyde
meni mi yoksa mezi mi diye şüpheye düşerse muhayyerdir. İsterse meni diye
hükmeder ve yıkanır, isterse mezi diye hükmeder, sadece onu yıkar ve abdest
alır. Eğer elbisesinde kurumuş bir meni görürse gusletmesi gerekir. O elbisesinde
meni vaki oluşu ile onun için kanaat hasıl ettiği zamandan itibaren kıldığı
namazları kaza eder. [83]
Uykuda veya uyanık
halde olsun, kadın ve erkekten meninin çıkması guslü gerektirir. Bütün
fakihlerin görüşü budur. Çünkü Ebu Said'in rivayet ettiği hadise göre;
Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurur:
"Gusül etmek sudan gerekir (meninin çıkmasından
gerekir)." [84]
Ümmü Seleme şöyle
rivayet eder:
Ümmü Süleym
peygamberin yanına geldi ve:
'Ya Resulallah Allah
Teala hakkı söylemekten çekinmez. Kadın ihtilam olduğu zaman gusl etmesi
gerekir mi?' diye sordu."
Resulullah (s.a.v.):
"Evet su (meni) gelirse gerekir" [85]
buyurdu.
Burada çok kere
meydana gelen bazı durumlar vardır.
Açıklanması gerektiği
için bunları biraz açıklayalım:
a- Meni
şehvetsiz olarak, hastalık veya soğukluk sebebiyle çıkarsa gusül gerekmez. Hz.
Ali (r.a.) rivayet ettiği hadis-i şerife göre Resulullah (s.a.v.) kendisine
şöyle buyurdu:
"...meni şiddetle çıktığı zaman yıkan." [86]
b- İhtilam
olunduğu zaman meni gelmezse, gusül gerekmez. Bu konuda Ümrnü Seleme hadisinde
Resulullah (s.a.v.)'e;
-Kadın ihtilam olduğu
zaman gusül gerekir mi? sorusuna;
"Evet, meni gelirse gerekir." demiştir.
c- Uykudan
uyandığı zaman, bir yaşlık görüp ihtilam olduğunu hatırlamaz ama kesin olarak
meni olduğunu anlarsa gusletmesi gerekir.
d- Şehvet
anında meninin geldiğini hisseder, zekerini tutarak meninin gelmesini
engellerse, gusletmesi gerekmez. Çünkü Resulullah (s.a.v.) gusletmeyi meninin
görülmesi şartına bağlamıştır.
e-
Elbisesinde meni görüp ne zaman çıktığını bilmezse bu durumda namaz kılmışsa
son uykudan itibaren kalktığı namazlarını iade etmesi lazım gelir.
3- Ölüm.
Bir müslümanın ölmesi
durumu. Ölümünden dolayı ölen müslümanı yıkamak gerekir. Ümmü Atiyye şöyle
rivayet eder: 'Hz. peygamberin kızını yıkamakla meşgul olurken: "Kızımı
su ve sidr ile üç kere yıkayın."[87]
buyurdu.
Kâfir, İslam'a
girdiğinde de gusletmesi gerekir.
Kâfir, müslüman olduğu
zaman yıkanması gerekir. Burda, kafirin daha önce cünüp olma ihtimali varsa
gusleder. Öyle bir durumun olmadığı kesinlikle biliniyorsa o zaman gusletmesi
sünnettir.
Bulûğ çağına gelen
kimseden 4 çeşit su gelir:
Bunlar; idrar, meni,
mezi ve vedidir.
İdrar, sidiktir.
Meni, yukarıda
gerektiği şekilde açıklandı.
Mezi, kadınla oynamak
veya şehvetle dokunmak gibi hallerde erkeğin tenasül uzvundan çıkan yapışkan,
renksiz sudur.
Vedi ise, genelde
küçük abdest bozulduktan sonra çıkan beyazımsı bir sudur. [88]
Sadece kadınlara ait
olan üçü de şunlardır:
1- Hayız
(aybaşı hali, adet görmek): Hayız kanı kesilince gusül etmek gerekir. Hz.
Aişe'den şöyle rivayet edilmiştir: Hz. Peygamber Fatıma binti Ebu Hubeyş'e:
"Hayız görmeye başladığında namazı bırak. Hayız
kesildikten sonra yıkan ve namazım kıl." [89]
buyurdu.
2- Nifas
(lohusalık hali): Nifastan kesilen kadının gusletmesi gerekir.
3- Çocuk
doğurmak: Kan gelmese veya devam etmese dahi, kadının yine de gusletmesi
gerekir. Bunları biraz açıklayalım: [90]
Hayız, Belirli
vekillerde kadının tenasül uzvundan gelen tabii bir kandır.Kız çocuklar en az
dokuz yaşında baliğa olup hayız olmaya yani adet görmeye başlarlar. [91]
Hayız yaşının sonu
yoktur. Kadın hayat kaydı üzere oldukça hayız olması mümkündür. Fakat hayızdan
kesilme yaşı ekseriya 62 yaşından sonradır. [92]
Hayızın en az müddeti
kesilmemek üzere bir gün bir gecedir. En fazla hayız müddeti arada kesilse dahi
geceleri ile birlikle on beş gündür. [93]
Kadınların genel
olarak hayız süresi 6-7 gündür. Tabi bu rakam kimi kadınlar için az veya çok
olabilir. Azı bir günün altına düşmese. çoğu da 15 günü geçmese bu kanama
süresinde kadın hayızlidır.
İki hayız arasındaki
temizlik müddeti en az 15 gündür. Temizlik süresinin çoğu için bir had yoktur.
Ne kadar fazla olsa olabilir. [94]
Çocuk doğurduktan
sonra boşalan rahimden akan kandır. Bu kanın en az müddeti bir an, en çok
müddeti 60 gündür. Ekseriya görülen müddet 40 gündür. Hamileliğin en az müddeti
6 ay, ekseriya olan müddeti 9 aydır. En çok gebelik müddeti 4 seneye kadar da
çıkabilir. [95]
Kan gelmese dahi
kadının doğum yapmasıyla gusletmesi gerekir. Genelde doğum yapan kadından
doğumdan sonra bir süre kan gelir. İşte bu kanın kesilmesiyle (yukarıda Nifas
bahsinde geçti) gusletmesi gerektiği gibi, doğumdan hemen sonra kan gelmese de
gusletmek gerekir. [96]
Yukarıda tarif edilen
hayız ve nifas kanının özelliklerini taşımayıp daha değişik durumlarda gelen
kandır. Böyle bir durumda olan kadın abdestini alır her türlü ibadetini yapar
helallisine yaklaşabilir.[97]
Guslün farzları üçtür:
1- Niyyet
getirmek.
2- Vücut
üzerinde varsa necaseti gidermek.
3- Vücudun
bütün kıllarını ve derisini su ile yıkamak. [98]
Guslün sünnetleri
beştir:
1- Gusle
Besmele ile başlamak.
2- Gusülden
önce abdest almak.
3- Vücudu
elleriyle ovalamak.
4- Sıra ile
yıkamak.
5- Sağ
uzuvları sol uzuvlardan önce yıkamak.
1- Niyet
getirmek.
Niyetin delili şu hadis-i şeriftir. Hz. Ömer'in Peygamberimiz
(s.a.v.) den şöyle rivayet etmiştir:
" Ameller niyetlere göredir. Kişiye ancak niyet
ettiği şey vardır." [99]
Niyyet şöyle
getirilir:
"Büyük
abdestsizliği kaldırmağa niyet eltim" veya,
'Farz olan guslü
almaya niyet etlim" ya da.
"Cünüplüğü
kaldırmağa niyet ettim" demesidir. " Hayızdan ötürü ise,
"Hayzın hükmünü
kaldırmaya niyyet ettim", nifastan ötürü ise, "Nifasın hükmünü
kaldırmaya niyyet ettim" demesi gibi. Hangi gusle ihtiyacı varsa öylece
niyet getirilir.
2- Vücudun
üzerinde varsa pislikleri gidermek.
Meymune Hz. Peygamber
(s.a.v.)'in guslü hakkında şöyle rivayet etmiştir:
"Allah Resulü
guslederken, uzuvlarına isabet eden kirliliği temizlerdi."[100]
Guslün farzları şafii
mezhebinde ikidir. Niyet getirmek ve bütün vücudu kılları ve derisiyle
birlikte yıkamaktır. Vücut üzerinde necis veya buna benzer pislikler varsa
bunların temizlenmesi guslün farzı değil, temizlenmenin bir gereğidir. Burdaki
ifade herhale namaz gibi bir ibadet için hazırlık amacıyladır.
3- Tepeden
tırnağa kadar bütün vücudu yıkamak.
Vücudun her tarafını
kıllarıyla birlikte yıkamak yukarı da ifade ettiğimiz gibi guslün ikinci
farzıdır. Kadınların saç örgüleri, küpe, bilezik ve yüzük gibi tabii takıların
altlarının da ıslatılması şarttır.
Besmele ile başlamanın
delili şu hadis-i şeriftir:
"Onda, rahman ve rahim olan Allah'ın ismi ile
başlanmayan her işten bereket kesilmiştir." [101]
Gusülden önce abdest
almak, elleriyle vücudu ovalamak, uzuvları ardı ardınca yıkamak ve sağ tarafı
sol taraftan önce yıkamak için Hz. Aişe'nin rivayet ettiği hadisi delil
gösterebiliriz. Hz. Aişe (r.anha) şöyle rivayet eder:
"Hz. Peygamber
(s.a.v.) cünüplükten guslettiğinde ilk önce ellerini yıkardı. Sonra namaz için
abdest aldığı gibi abdest alırdı. Sonra parmaklarını suya batırıp onlarla
vücudundaki kılları hilalleyip vücudunu ovalardı. Sonra elleriyle başına su
dökerdi. Sonra da suyu bütün cildinin üzerine döküp yıkanırdı." [102]
Hz. Aişe başka bir
hadiste şöyle rivayet eder: "Resuli Ekrem ayakkabılarını giyerken,
saçlarını tararken, abdest alırken ve guslederken hep sağ taraftan
başlamasından hoşlanırdı." [103]
Guslün sünnetlerine
şunları da ilave edebiliriz:
a) Abdestteki
mazmaza (ağıza su verme) ve istinşak (buruna su verme)'in dışında gusül için
de mazmaza ve istinşak yapmak.
b) Uzuvları
ardı ardınca yıkamak.
c) Kıbleye
yönelmek.
d) Yere
dökülen suyun sıçramasından korunmak.
e) Yalnız da
olsa avret yerlerini örtmek. [104]
Sünnet olan gusüller
on yedidir:
1- Cuma
namazı için gusletmek.
2- İki
bayram namazı için gusletmek.
3- Yağmur
duası namazı için gusletmek.
4- Güneş
tutulması namazı için gusletmek.
5- Ay
tutulması namazı için gusletmek.
6- Meyyiti
yıkayan kişinin gusletmesi.
7- Yeni
müslüman olmuş kişinin gusletmesi.
8- Delirme
durumundan sonra gusletmek.
9-
Sarhoşluktan kurtulduktan sonra gusletmek.
10- (Hacc ve
Umre için) ihrama girdikten sonra gusletmek.
11- Mekke-i
Mükerreme'ye girerken gusletmek.
12- Arafat
vakfesi için gusletmek.
13-
Müzdelife vakfesi için gusletmek.
14- Üç
Şeytan'ı taşlamak için gusletmek.
15- (Kâ'be-i
Muazzama'yı) tavaf için gusletmek.
16- Safa ile
Merve arasını say'etmek için gusletmek.
17-
Resulullah (s.a.v.)'in Medine-i Münevvere'sine girerken gusletmek.
Sünnet olan gusüller
için deliller
-Cuma namazı için.
Abdullah İbni Ömer
dedi ki, Rasulullah (s.a.v.)'den işittim şöyle buyuruyordu:
"Sizden biriniz cuma namazına gelmek istediğinde
yıkansın."[105]
-Her iki bayram namazında
gusletmek için.
Abdullah ibni Ömer
şöyle rivayet eder:
"Allah Resulü
(s.a.v.) Ramazan Bayramı gününde namaz gelmeden önce guslederdi."[106]
Hem Ramazan hem Kurban
Bayramı için İbni Abbas şöyle rivayet eder:
'Hz. Peygamber Ramazan
Bayramında da, Kurban Bayramında da guslederdi."[107]
-Yağmur duası namazı,
Güneş ve Ay tutulması namazı için de müçtehid imamların görüşüne göre müslümanlar
bir araya geldiklerinden kimsenin kir ve ter kokularından rahatsız olmaması
için gusletmenin müstehap olduğunu Cuma ve Bayram namazlarına kıyas
etmişlerdir.
-Ölü yıkayan bir
kimsenin gusletmesi de sünnettir. Buna delil. İmam Ahmed ve Sünen sahipleri
peygamberimizden şu hadisi nakletmiş lerdir:
"Bir kimse ölüyü yıkadıktan sonra kendisi de
yıkansın." [108]
-Kâfir kişinin
müslüman olmasından sonra yıkanması da Allah'ın hidayetine mazhar olup İslam
dini ile müşerref olduğundan dolayıdır. Eğer İslama girmeden önce cünüplük
durumu varsa gusletmesi farzdır. Bir görüşe göre İslama girmeden önce cünüplüğü
söz konusu ise o affedilir.
-İslama girdikten
sonra gusletmek için delil.
Kays. bin Asım'dan
gelen rivayettir. O şöyle demiştir:
"Ben İslama
girmek için Rasulullah'ın yanına geldim. Rasulullah bana su ile gusletmemi
emretti." [109]
İslam alimleri İslama
giren kişilerin gusletmelerini vacip değil de müstehab kabul etmişlerdir.
-Deli ve baygın olan
kimseler ayıldıklarında gusletmelerinin sünnet oluşu için Hz. Aişe' (r.anha)
şöyle rivayet eder:
"Rasulullah
(vücudu ağır olup hastaydı) sıklet halindeydi.
Buyurdu ki: "İnsanlar namaz kıldılar mı?
Aişe, cevaben: Hayır
ya Rasulalllah onlar seni bekliyorlar dedi.
O da: "Bana kovada su hazırlayın"dedi.
Biz de ona su hazırladık. Onunla gusletti.'7 [110]
-Hac ve Umre için
ihrama girerken gusletmenin delili. Zeyd bin Sabit El- Ensari'nin şu
rivayetidir:
"Hz. Peygamber
hac için ihrama girmek istediğinde elbiselerini çıkarıp yıkandığını
gördüm." [111]
-Mekkeye girmek için
gusletmenin delili:
Abdullah bin Ömer
Mekke'ye her girişinde Zi Tuva denilen yerde geceler, sabahleyin yıkandıktan
sonra Mekke'ye girerdi ve Resuli Ekremin böyle yaptığını söylerdi. [112]
-Arafatta vakfeye
durmak için gusletmenin delili. Hz. Ali (k.v.) iki bayram gününde cuma ve arefe
günü bir de ihrama girmek istediği zaman guslederdi [113]
-Haccın diğer
menasiklerinde gusletmenin müstehap oluşu cuma ve bayram gibi halkın toplandığı
yerler olmasından ötürüdür. [114]
Mestler üzerine
meshelmek üç şartla caizdir:
1- Abdest
tamamlandıktan sonra giyilmesi.
2- Ayaklan
aşık kemiklerinin üzerine kadar örtmüş bulunması.
3- Yolda
yürüyebilme imkânına sahip olması.
Mukim olan, bir gün
bir gece; yolcu olanlar da geceleriyle birlikte üç gün mesheder. Mestleri
giydikten sonra müddetin başlangıcı abdestin bozulduğu zamandan başlar. Mukim
olan biri meshettikten sonra niyet edip yolculuğa çıkarsa veya yolculuk için
mesheder sonra mukim olursa (seferini iptal ederse) mukimin mesih müddeti kadar
meshedebilir.
Mestler üzerine
meshetmek abdestte ayakları yıkamanın yerine geçer.
Meshin sözlük anlamı,
eli bir şey üzerinde gezdirmektir.
Mest üzerine meshin
ıstılahı anlamı ise su ile ıslatılmış olan eli, özel bir ayakkabıdaki
(mestteki) özel bir yere özel bir zamanda değdirmek demektir.
Şureyh İbni Hani şöyle
anlatmıştır:"Hz. Aişe (r. anha)'ya gidip mestler üzerine meshin müddetinin
ne kadar olduğunu sordum. Aişe (r. anha) dedi ki: Ali'ye git o bu hususla
benden daha da bilgi sahibidir. Zira o Rasu-lullah ile beraber sefere giderdi.
Bunun üzerine soruyu Hazreti Ali'ye sordum. Hz. Ali şu cevabı verdi:
"Rasulullah meshin müddetini yolcuya üç gün üç gece, mukime bir gün bir
gece olarak tesbit etti. [115]
Şer'an mest:
Ayak topuklarını veya daha fazlasını örten deri ve benzeri şeyden yapılmış
olan ayakkabıdır. Özel yerden kastımız, mestlerin altlarının değil de üst
taraflarının meshedilmesidir. Özel zaman ise, mukim kimse için bir gündüz ve
bir gece olmak üzere bir gün, yolcu kimse için ise geceli gündüzlü 3 gündür.
Meshin niteliği: Mesh, bir ruhsat olmak üzere meşru kılınmıştır. Dört mezhepte de
yolculuk ve mukim durumda olan erkek ve kadınlar için caizdir.[116]
Mestler üzerine meshetmek müslümanlara kolaylık olsun diye caiz kılınmıştır.
Bilhassa kışın yolculuk ve soğuk havalarda olan kimseler için cidden bir
kolaylıktır.
Meşruiyyeti için çok
hadisi şerif vardır. Bunlardan bazıları şunlardır:
a) Cerir'in
rivayet ettiği hadis: "O, küçük abdestini bozdu, sonra abdest aldı,
mestleri üzerine meshetti. O'na; "Sen böyle mi yapıyorsun" denilince
şu cevabı verdi.'Evet, ben Resulullah (s.a.v.)'in küçük abdest bozduğunu,
sonra da abdest alıp, mestleri üzerine meshettiğini gördüm.' [117]
b) Muğıyre bin Şu'be'nin rivayet ettiği hadis. O
dedi ki, Peygamber (s.a.v.) ile birlikte idim, O abdest aldı. Ben
ayakkabılarını çıkarmak için davrandım. "O:
"Onları bırakıver, çünkü ben onları abdestli
iken giydim." [118]
dedi.
Sonra da onların üzerine meshetti.
Mest üzerine meshetmek
şu hadisle de sabittir. İbn'ül Münzir Hasan-ı Basri'den şöyle rivayet eder;
"Yetmiş sahabi Allah Resulü (s.a.v.) ın meshettiğini bana
nakletmiştir". Her ne kadar Resulullah (s.a.v.) mest üzerine meshetmiş ise
de bu bir ruhsattır. Yani ne vacip ne de sünnettir. [119]
Meshin bir farzı
vardır. O da mestin üstünden bir kısmını (abdestte başın meshinde olduğu gibi)
meshetmektir. Sadece alt veya kenarını meshetmek caiz değildir. Üstü ile
beraber altını da meshetmek sünnettendir.
Meshin en uygun şekli
şöyledir: Her iki eli ıslattıktan sonra parmakları açık tutarak sağ eli,
üstten ayak parmaklarının üzerine koyup ayak bileğine doğru ve onunla birlikte
de sol eli alttan topuk üzerine koyarak ayak parmaklarına doğru çekip
meshetmektir. Sonra sol ayağı da aynı şekilde yapmaktır. [120]
Meshi bozan şeyler üç
tanedir:
1- Mestlerin
çıkartılması.
2- Mest
müddetinin dolması.
3- Guslü
gerektiren herhangi bir durumun oluşması.
Meshi bozan şeyler
için delil. Safvan bin Asal (r.a.) şöyle demiştir: " Yolculukta olduğumuz
zaman Resulullah bize mestlerimize üç gün meshetmeye izin verirdi. Üç gün
boyunca -cünüp olduğumuz zamanlar hariç- ne küçük ne de büyük abdest yaparken
ve ne de uyurken mestlerimizi çıkarırdık."[121]
Mest, ayakları aşık
kemikleriyle beraber örten, içine kolay su geçirmeyen, 5-6 kilometre
yüründüğünde delinmeyecek, yırtılmayacak kadar dayanıklı ve temiz giyecektir.
Mest üzerine meshetme
Hicret'in 9. yılı meşru kılınmıştır. Abdest alırken ayakları yıkamak yerine
mest üzerine mesh yapmak dinin tanımış olduğu bir kolaylıktır.
Mukim olan, yani
yolculuk halinde bulunmayan bir kimse 24 saat, yolculuk halinde olan kimse de
72 saat bu kolaylıktan yararlanır. Sürenin başlangıcı ise abdest alıp mestleri
giydikten sonra, abdestin bozulduğu vakitten itibaren başlar.
Mesela; sabah saat
7:00' de abdest alıp mesti giyen kimsenin o abdesti saat 12:00' de bozulursa,
süre saat 12.00'den itibaren işlemeye başlar.
Bir kimse mukim iken
meshetmeye başlar sonra yolculuğa çıkar, veya yolculuk halinde iken meshetmeye
başladıktan sonra yolculuğu biter ve bu süre tamamlanmamış ise ikisi de ancak
mukim için tanınan süreye göre meshedebilirler. Yani bu durumdaki bir kişinin
meshetme süresi 24 saattir.
Mestin delinme,
yırtılma veya eskime gibi sebeplerle herhangi bir bölümünün açılması veya
mestin içine su alabilir duruma gelmesiyle mesh bozulmuş olur. [122]
Teyemmümün şartları
beştir:
1- Hastalık
veya yolculuk gibi bir özrün bulunması,
2- Namaz
vaktinin girmiş olması,
3- Suyu
aramış olması,
4- Su
bulunduğu halde kullanılmasının mahzurlu olması. Suyu aradıktan sonra
bulamaması.
5- Toz
çıkaran temiz toprağın bulunması. Eğer bu toprağa kireç veya kum karışmışsa kullanılması
caiz olmaz.
Teyemmüm, abdest ve
gusülle veya yıkanması lazım gelen bir uzvun yerine su olmadığı zaman veya su
olup ta gerektiği halde toprağı, el ve yüze sürmektir.
Teyemmüm, bu ümmetin
hususiyetlerindendir. Hicret'in 6. senesinde farz kılınmıştır. Bu bir
ruhsattır. Yani asli hükmün sebebi olan bir özüre binaen suyun kullanılmaması
durumunda güçlükten kolaylığa geçmektir.
Delili, Allah'u
Teala'nın şu ayet-i kerimesidir:
"Suya gücünüz yetmezse, o vakit tertemiz toprakla
teyemmüm edin. Yüzlerinize ve ellerinize mesh eyleyin. Allah sizin sıkıntıda
olmanızı istemez." (Maide: 5/6) [123]
Teyemmümün farzları
dört tanedir:
1- Niyet
etmek.
2- Toprakla
yüzünü meshetmek.
3-
Dirseklerle birlikle el ve kolları meshetmek.
4- Sıraya
riayet etmek. [124]
Teyemmümün sünnetleri
üçtür.
1- Besmele
çekmek.
2- Sağ uzvu
sol uzuvdan önce meshetmek.
3- Muvalat (
uzuvları ard arda meshetmek). [125]
Teyemmümü bozan şeyler
üçtür.
1- Abdesti
bozan her şey teyemümü de bozar.
2- Namaza
girmeden su görmek.
3- İrtidat
etmek (dinden çıkmak).
Yolculukla su
bulunmadığı zaman veya su bulunup ta kullanılması için bir sakınca var ise
teyemmüm yapılır.
İmran bin Hüseyn şöyle
rivayet eder. Bir seferde biz Allah Resulü ile beraberdik. İnsanlara namaz
kıldırdı. O esnada gördük ki, bir adam kendi halinde durmuş namaz kılmıyordu.
Rasulullah ona:
"Namazı kılmaktan seni meneden nedir?" diye sorunca;
Adam da, cünüplük bana
isabet etmiştir ve su da yoktur, dedi.
Bunun üzerine
Rasulullah (s.a.v.) ona:
"Teyemmüm yap, temiz toprakla yüzünü ve kollarını
meshet, çünkü o sana yeterlidir."
[126]
buyurdular.
Teyemmüm için gerekli
şartlar şunlardır:
-Namaz vaktinin girmiş
olması. Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Bize yeryüzü, mescit kılındı ve temizdir.
Ümmetimden her şahıs namaz vakti girdiğinde hemen namazı kılsın." [127] Bir
başka hadis-i şeriflerinde,
''Namaz vakti geldiğinde, mesheder ve namazımı
kılarım" [128]
buyurmuştur.
Burdaki hadislerde
teyemmüm edebilmek için namaz vaktinin girmiş olmasının gerekliliği
belirtiliyor.
-Yolcu olan kişinin
kendi imkanı dahilinde suyu araması gerekir.
Uzak yerlerde suyun
bulunma ihtimali varsa tehlike ve riske girme zorunluluğu yoktur. Çünkü
dördüncü maddede suyun mahzurlu olmasından kasd edilmek istenen tehlikedir.
-Toz çıkaran temiz
toprağın olması. Toz çıkaran temiz topraktan kasıt ellerini vurduğu zaman
yapışması gerekir ki kum ve kireç türünden olmadığı belli olsun. Toz çıkarması
ayrıca kuru olması gerektiğinin alametidir. Çünkü ıslak veya rutubetli
olmasıyla kum bile insanların eline yapışır. Toprağın kendisi olmasa da duvar
veya herhangi bir yere dokunmakla toz çıkarsa yine de orası ile teyemmüm
yapılabilir.
Teyemmüm şu şekilde
yapılır: İki avuç parmakları, birbirinden açık olarak temiz bir toprağa veya
toz çıkaran toprak cinsinden temiz bir şeye vurulur ve o anda şöyle niyet eder:
"Namaz farzını,
mubah kılmaya niyet ettim."
Sonra yüzün üst
kısmından başlayarak ve her tarafını kaplayarak mesheder. Sonra ikinci defa
avuçlarını toprağa vurur, baş parmak hariç, sol elinin parmaklarının içi ile
sağ elinin (yine baş parmak hariç) dört parmağının altından başlayarak sol
elini, sağ elinin ortadan geçirip, daha sonra sol elinin içini kolunun içine
doğru çevirerek baş parmak kalkık olduğu vaziyette mesheder. Avuçlarının
içerisinden bir şey silmeden aynı işlem ile sağ avucu ile sol elini mesheder. [129]
Abdestli iken yarası
üstüne sargı saran yara sahibi sargının üstünü mesheder. Abdesti tamamlandıktan
sonra teyemmüm eder ve namazını kılar, daha sonra namazını kaza da etmez.
Bir teyemmüm ile ancak
bir farz namaz kılınır. Kılacağı her farz için ayrı ayrı teyemmüm etmek
lazımdır. Yalnız sünnet namaz için bir sınırlama yoktur. Bir teyemmümle
istediği kadar sünnet namaz kılabilir.
Yara üzerine meshin
meşruluğu için Cabir bin Abdullah şöyle demiştir. "Bir sefere çıktık.
Bizden bir adama taş değdi ve başını yardı. Sonra bu zat ihtilam oldu.
Arkadaşlarına, Benim teyemmüm etmeme ruhsat buluyor musunuz? diye sordu.
Dediler ki:
-Sen suyu kullanabilirsin.
Sana (teyemmüm için) ruhsat bulmuyoruz.
Adam yıkandı, daha
sonra öldü. Peygamber (s.a.v.)'in huzuruna geldi ğimizde bu hadiseyi
(kendisine) haber verdik. Bunun üzerine Allah Resulü (s.a.v.):
"(Fetvayı verenler) onu öldürdüler. Allah'da
onları öldürsün. Bilmediklerini sorsalardı ya! Cehaletin ilacı ancak
sormaktır. Onun teyemmüm etmesi yarasını da yıkaması (meshetmesi) ona
yeterdi." [130]
diye buyurdu.
Her farz için ayrı
teyemmüm gerektiğini İbni Ömer şöyle bildirir:"Her bir farz için teyemmüm
gerekir, velevki abdest bozulmamışsa da." [131]
Yara sahibi yara veya
kırık yerini sarmışsa bu durumda üç şeye dikkat etmesi gerekir.
Bunlar,
1- Yara veya
kırık yerinin üstünü meshetmelidir.
2- Yaralanan
veya kırılan uzvun sağlam kısmını yıkaması gerekir.
3- Abdest
alırken yaralanan veya kırılan uzvun sırası geldiğinde abdest yerine teyemmüm
etmesi gerekir. [132]
İnsanın ön ve arka
menfezlerinden meni hariç çıkan her şey necistir. İdrarın her çeşidi necis
olduğu için yıkanması vaciptir.
Taâm yiyemeyen, (anne
sütünden başka bir şey yiyemeyen) çocuğun idrarı (sidiği)'nin üzerine su
dökülmesi ile temizlenir.
Necisin hiç bir çeşidi
affolunmaz. Ancak kan ve kusuntunun çok azı, yani gözle görülmeyecek şekilde
olan kan ve kusuntu ile akıcı kanı olmayan sinek ve haşaratlar yemeğin içine
girip içinde ölürse o yemek necis olmaz.
Necaset lugatta,
tiksindirici şey demektir, şer'i anlamı ise namazın sıhhatine mani olan tüm
pisliklerdir.
Delili şu ayeti
kerimedir:
"Ey iman edenler! Şüphesiz ki içki, kumar, dikili
putlar ve fal okları şeytanın işinden olan birer necistir. Ondan sakınınız ki
kurtuluşa erersiniz." (Maide: 5/90)
Enes (r.a.) anlatır:
"Rasulullah (s.a.v.) defi hacet için çıktığı zaman biz O'na su götürdük,
O'da onunla yıkanırdı." [133]
Başka bir hadisi
şerifte Peygamber (s.a.v.) Ammar'a:
"Elbiselerini idrardan, dışkıdan, mezi ve
kusmuktan temizle." [134]
buyurmuştur.
Hz. Ali'nin bir
rivayeti de şöyledir:
'Ben mezisi çok olan
biriydim. Kızının mevkiinden dolayı bu durumu Hz. Peygambere söylemekten haya
ediyordum. Mikdat bin Esved'e sormasını söyledim. Hz. Peygamber:
"Tenasül
organını yıkar ve abdest alır." buyurmuşlardır.' [135]
-Ön ve arka taraftan
çıkan her şey yukarıdaki hadislerde belirtilen şeylere kıyas edilmiştir. Ancak
meni bunlardan istisna edilmiştir.
Hz. Aişe validemiz
onun hakkında şöyle diyor:
"Ben Allah
resulünün elbisesine bulaşan meniyi kuru şekilde giderirdim. Sonra O'da gider
namaz kılardı." [136]
Bu hadisten
anlaşılıyor ki meni necis olsaydı, elle kuru bir şekilde giderilmesi yeterli
olmazdı.
-Yemek yemeyen, sadece
anne sütüyle beslenen çocuğun idrarının üzerine sadece su dökmekle iktifa
edileceğine dair hadis:
Ummu Kays binti Hisan,
henüz yemek yemeyen bir oğlan çocuğunu Resul-i Ekrem'in yanına getirdi ve
çocuğu onun kucağına koydu, çocuk da işeyiverdi. Rasulullah (s.a.v.), suyu
elbisenin üzerine azar azar dökmüş, onu tam yıkamamaştır. [137]
-Kan ve kusuntusunun
çok azı, sinek ve haşaratların affedilmiş necisler olduğu ve bunların yemek
içine düşmesiyle yemeği pislemeyeceği konusu hadisi şerifler ışığında
açıklanmıştı.
Sinek, bit, pire, arı
ve akrep gibi asaleten akıcı kanı olmayan hayvanlardan biri, bir suya veya
başka bir sıvıya düşüp ölürse içine düştüğü şeyi necis yapmaz. Ama birisi
tarafından kasten içine atılırsa o zaman necis olur.
Kulleteyne yetişen bir
suya bir necaset düşer de suyun 3 özelliğinden herhangi bir özelliğini bozmazsa
necis olmaz. Ama suyun herhangi bir özelliği bozulursa o zaman o su necis olur.
Suyun üç özelliği
şunlardır:
1- Renk.
2- Koku.
3- Tad.
Bir adam kulleteyn
miktarı (kulleteyn sayfa 68 de anlatılmıştır) olan bir suya düşüp ölürse, içine
düştüğü su necis olmaz. Çünkü dinimize göre insan, muhterem olduğundan hayatta
olduğu gibi ölümünde de tahirdir. Ancak vücudunda veya elbisesinde necaset
bulunduğu takdirde durum değişir. Necisten dolayı o su necis olur.
Kulleteyn miktarından
az olan bir su herhangi bir necasetle pis olmuşsa, temizlenebilmesi için
sıfatları normal bir hale dönmek şartıyla beraber kulleteyn olacak kadar
kendisine su ilave edilmelidir.
Kulleteynden fazla
olur ve necaset sıfatı da kalmamışsa o su temiz olur. Kulleteyn miktarı olan
suyun içine necaset düştüğü taktirde rengi, tadı veya kokusu değişirse necis
olur.
Kendiliğinden veya ona
su ilave etmek suretiyle vasıfları düzelirse temiz olur. Ama ilaçlamak
suretiyle su eski haline dönerse, ne temiz ne de temizleyeci olur.
Her çeşit hayvanın
aslı şer'ân temizdir. Ancak köpek, domuz ve bunların birbirleriyle birleşmesi
neticesi doğan bir varlık veya bu ikisinden birinin temiz bir hayvanla birleşmesi
neticesinde meydana gelen bir hayvan temiz değildir.
Balık, çekirge ve
insanın ölüsü dışında kalan her çeşit ölü (şer'i ölçüler dahilinde
kesilmemişlerse) necistir. Köpek veya domuz herhangi bir yemek kabına ağzını
sokarsa, orasını bir defasını toprakla olmak üzere yedi defa yıkamak gerekir.
Diğer necasetler ise birer sefer yıkanması yeterlidir. Üç sefer yıkamak ise
daha da efdaldir.
Herhangi bir işlem
yapılmadan şarap kendiliğinden sirkeye dönüşürse temiz olur. Ama içine bir şey
atmakla veya herhangi bir işlem yapmakla sirkeye dönüşürse temiz olmaz.
Köpeğin, domuzun,
ikisinin birleşmesinden meydana gelen yavru veya her birisinin başka bir
hayvanla birleşmesinden doğan hayvanın ağzı, salyası, idrarı, kuru ve yaş
yerleri, yaş bir yere değerse veya ağzı kuru bir yere değerse orasını bir defa
toprak ve altı defa su ile yıkamak lazımdır. [138]
Domuz -etinin haram
olduğunu bildiren ayeti kerime. Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurur:
"De ki: Bana vahyolunanda, leş veya akıtılmış kan
yahut domuz eti (ki pisliğin kendisidir) ya da günah işlenerek Allah'tan
başkası adına kesilmiş bir hayvandan... " (En'am:6/145)
Köpeğin de haram
olduğunu bildiren hadisi şerif:
Ebu Hureyre (r.a)'dan
rivayeten Peygamberimiz (s.a.v.) buyurdular ki:
"Köpek herhangi birinizin kabından yalarsa
birincisini toprakla ovalayarak o kabı yedi defa yıkasın." [139]
Domuz ile köpek aynı
hükümdedir.
Köpek ile domuzun
birleşmesinden veya bu iki hayvandan birisinin temiz bir hayvanla birleşmesi
neticesi doğan hayvanın haram oluşu da aslına çekmesinden dolayıdır.
Balık ile çekirgenin
ölüsü necis değildir. Çünkü Peygamber (s.a.v.) şöyle buyrumuşlur:
"Size iki ölü ile iki kan helal kılınmıştır, iki
ölü balık ve çekirgedir. İki kan ise ciğer ve dalaktır." [140]
Kan ve irin de necis
hükmündedir.
Canlı bir hayvandan
kesilen herhangi bir parça da haramdır. Kıl ve tüyler bundan istisna
edilmiştir. [141]
Daha evvel ifade
ettiğimiz iki yaşın altında olup anne sütünden başka bir şey yemeyen çocuğun
idrarı. Bunun üzerine sadece su serpmekle yetinilir. Hükmü geçti. [142]
Bu tür necasetler
hayvan dışkısı, kan ve insan pislikleri gibi iğrenç olan necis türleridir. Bu
necis türlerinin temizlenmesi ancak su ile olur. Çıkarılabilirse tek defa da
yıkamak yeterlidir. Taş ile istinca ise kişinin kendi defi haceti sonrası
kendine ait olan idrar ve dışkı artığını temizlemesindendir. Başka birine ait
olan necisi temizlemek ancak su ile olur.
Orta necasetlerin
temizlenmesinin ne şekilde olduğunu bildiren delil.
İbni Ömer şöyle
rivayet eder: "Namaz elli, cünüplükten dolayı yıkanmak yedi ve elbiseden
idrarı yıkamak yedi defa idi. Resulullah (s.a.v.) namaz beş vakit, cünüplükten
dolayı yıkanmak bir ve elbiseden sidiği yıkamak da bir defaya indirilinceye
kadar (Allah'a) duaya devam etti." [143] Diğer
necasetler de sidiğe kıyas edilmiştir. [144]
Kadın rahminden hayız,
istihaza ve nifas diye 3 kan çıkar.
Hayız kanı; doğum
sebebinden olmayıp kadından normal bir şekilde belirli aralıklarla gelen
kandır.
Hayız kanının rengi
koyu kırmızı olup siyah rengine çeker, kuvvetli ve yakıcı olur.
Nifas kanı, doğumdan
sonra gelen kandır.
İstihaza kanı ise,
hayız günlerinin dışında ve nifas sebebiyle de olmayıp, bir hastalığa veya
daha değişik bir özel duruma bağlı olarak gelen kandır.
Hayız, lugatta akmak
demektir. Istılahta ise belli vakitlerde kadının sağlıklı halde ergenlik çağına
girdikten sonra rahminden gelen tabii bir kandır. Halk dilinde buna genelde
aybaşı kanı veya adet hali denilmektedir. Bu süre en erken 9 yaşından başlar
62 yaşına kadar devam eder.
-Hayız kanı,
özellikleri ve rengi:
Ebu Hubeyş'in kızı
Fatıma'nın rivayet ettiğine göre, kendisi hayız olduğu zaman Resululah
(s.a.v.) ona:
"Hayız kanı siyah olduğu zaman hayız olduğu
bilinir. Bu siyah kanı gördüğün zaman namaz kılma, bunun dışında kan görürsen
abdest al ve namaz kıl. Şüphesiz diğeri ancak damar kanıdır." [145]
buyurmuştur.
-Nifas kanı doğum
sonrası gelen kandır. Böyle bir durumda da kadın hayız hükmünün aynısı ile
hareket eder. İleride açıklanacak.
Ümmü seleme (r.anha)
şöyle der: "Resul-i Ekrem'in zamanında nifas kanı gören kadınlar 40 (kırk)
gün müddetle otururlardı." [146]
Şüphesiz buradaki 40
(kırk) gün normal süre olarak belirtilmiştir. Nifas süresi kanın kesilme
süresine bağlıdır. Şu halde kadının doğumdan kısa süre sonra nifas kanı
kesilirse yıkanır namaz kılmaya başlar. İleride açıklanacaktır
-İstihaza kanı ise
hayız ve nifas kanları dışında olup hastalık gibi durumlardan gelen kandır ki
bu durumdaki kadın temizdir olup namazını kılar, orucunu tutar. Yalnız
istihaza kanını gören kadın daha da dikkatli davranması lazım, kanını her
defasında yıkar abdesti bozulduğu için abdestini yeniler. Eğer namaz üzerinde
olunca böyle bir durum olma ihtimali var ise kanın aktığı yeri bağlar. Her farz
namaz için ayrı ayrı abdest alır.
Hz. Peygamber (s.a.v.)
istihaze kanı gören Fatma binti Hubeyş'e şöyle buyurmuştur:
"Hayız kanı siyah
bir kandır. Bu kanı gördüğünde namazdan uzak dur. Diğer kan ise hastalık
kanıdır. Bu kan geldiği zaman abdest al ve namazını kıl" [147]
Hayizın en az müddeti
bir gün bir gece (bu kısa sürede ekseriyetle kan gelmeli), en fazla müddeti ise
onbeş gündür. Kadınlardaki hayız süresi çoğunluk olarak altı-yedi gündür.
Nifas kanının en azı
bir lahzadır ( bir andır), çoğu altmış gündür. Kadınlardaki nifas süresi
ekseriyetle (genelde) kırk gündür.
İki hayız arasındaki
temizlik müddetinin en az süresi onbeş gündür, çoğuna ise bir sınırlama yoktur.
Kız çocuğunun hayız
görmesi için alt sınır dokuz yaşına girmiş olmasıdır.
Hamilelik süresinin en
az müddeti altı aydır. En çok hamilelik süresi dört yıla kadar da çıkar.
Kadınlarda bu süre çoğunlukla dokuz aydır.
Hayız ve nifas
kanlarının süreleri için delil olarak Hz. Ali'nin şu rivayetidir: "Hayızın
en azı bir gün bir gecedir. En çoğu ise on beş gündür. Kan onbeş günü geçerse
istihaza kanı olur." [148]
Genel sürenin onbeş
gün oluşu ise araştırma, tesbit ve mevcut durumlara göredir.
Hamne binti Cahş'ten
rivayete göre Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
" Kadınlardaki hayız kanı ekseriyetle altı ya da
yedi gündür."
Nifas kanı süresinin
en azı ve en çoğu araştırma, müşahade ve tecrübelerden tesbît edilmiştir.
Genellikle kırk gün oluşunu ise Ümmü Seleme'nin hadisinden öğrenmekteyiz:
İki hayız arasındaki
temizlik süreleri ise yine müşahadelerden öğrenilmiştir.
Kız çocuğunun hayız
görme devresi dokuz-onbeş yaş arasıdır. Dokuz ile onbeş yaş arasında değişmenin
nedeni ise iklim şartlarına göredir. Sıcak iklimlerde daha çabuk, soğuk
iklimlerde ise daha geç olarak hayız kanı çıkar. Onbeş yaş sınırına gelindiği
halde kız çocuğu hayız kanını görmese de ergenlik çağına girmiş olur.
Hamile kadının bazan
altı ayda doğum yaptığının delili; Allahu Teala'nın şu ayet-i kerimesidir:
"Onun taşınması
ve sütten kesilmesi otuz aydır" (Ahkaf: 46/15)
Sütten kesilmesi iki
yıl olduğuna göre, iki yıl yirmi dört ay eder. Otuz aydan yirmi dört ay çıkınca
altı ay kalır. Bu süre de en az olan hamilelik süresidir. Genelde dokuz ve
araştırmalara göre bu süre dört yıla kadar da çıkmıştır[149].
Hayız ve nifaslı
kadına sekiz şey haramdır:
1- Namaz
kılmak.
2- Oruç
tutmak.
3- Kur'an-ı
Kerim okumak.
4- Kur'an-ı
Kerim'e el sürmek ve taşımak.
5- Camiye
girmek.
6- Kabe'yi tavaf
etmek.
7- Cinsi
münasebette bulunmak.
8- (Kocanın
hayız halindeki hanımının) diz ile göbek arasındaki bölgeye dokunmak.
Hayız ve nifaslı
kadına haram olan şeyler için deliller.
1- Namaz
kılmak.
Hayız ve nifaslı
kadının namaz kılması haramdır. Bunun delili Fatıma binti Hubeyş'in hayız
gördüğü zaman Resulullah'ın O'na,
"Hayız kanı siyah bir kandır. Bu kanı gördüğünde
namazdan uzak dur..." [150]
buyurmasıdır.
2- Oruç
tutmak.
Hayızlı kadın farz
veya sünnet olsun oruç tutması haramdır.
Ebu Said el Hudri (r.a.)
şöyle rivayet etmiştir: Kadının dini neden eksiktir? diye sorulunca
Resulullah:
"Hayızlı olduğu
zaman namaz kılamayıp oruç tutamadığı içindir." [151]
diye cevap verdi.
Hayızlı kadın hayızlı
iken kılmadığı namazları daha sonra kaza etmez. Ama oruçları ise daha sonra
kaza eder. Bunun hikmeti Hz. Aişe'ye sorulunca şöyle cevap verdi:
"Biz hayızlı
olduğumuzda orucu kaza etmekle emrolunduk, fakat namazı kaza etmekle
emrolunmadık." cevabını vermiştir. Namaz çok olduğu için, kaza edilmesi
güç olacaktır. Ama oruç ise böyle değildir, doğrusunu Allah bilir.
İbni Ömer (r.a)
Resulullah (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu rivayet eder:
"Hayız ve cünüp olan Kur'an'dan hiç bir şey
okuyamaz." [152]
3- Kur'an'a
dokunmak ve taşımak.
Yüce Allah şöyle
buyurur:
"Temiz insandan başka kimse Kur'an'a dokunmasın
" (EI-Vakıa: 56/79)
Peygamberimiz (s.a.v.)
şöyle buyurmuştur:
"Hayız ve cünüp olan Kur'an'a el sürmesin." [153]
4- Mescide
girmek.
Buıdaki hüküm mescidde
durmak üzerindedir.
Hz. Aişe şöyle
anlatır: 'Allah Resulü mescidde iken:
"Bana seccadeyi serin." buyurdu.
Bunun üzerine Ben,
hayızlıyım deyince,
Resulullah: "Senin hayzın elinde değildir."
buyurdu.
Diğer bir hadiste Hz.
Aişe (r.an-ha)'dan rivayete göre Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur. "
Mescid ne hayızlıya ne
de cünüp kişiye helal değildir." [154]
5- Kabe'yi
tavaf etmek.
Hz. Aişe şöyle rivayet
etmiştir. 'Hac, maksadıyla Medine'den çıktık. Sefer denilen mevkiye gediğimiz
zaman benden hayız kanı geldi, ben ağlamaya başladım. Hz. Peygamber yanıma
gelerek: "Neden ağlıyorsun, yoksa hayız kanımı gördün" dedi. Ben,
evet hayız gördüm, dedim.'
Hz. Peygamber:
"Bu Allah'ın Hz, Adem'in kızlarına yazdığı bir
şeydir. Hacıların yaptığı herşeyi yap, fakat kabeyi tavaf etme" buyurdu. [155]
6- Eşiyle
cinsi münasebette bulunmak.
Yüce Allah Kur'an-ı
Kerim'de şöyle buyurur: "Kadınlar
aybaşı halinde iken onlara yaklaşmayın, temizleninceye kadar bekleyin..."
(Bakara: 2/122)
Hayızlı kadının diz
kapağı ile göbeği arasındaki bölgeyle oynamak da haramdır.
Bunun delili şu hadisi
şeriftir. Abdullah b. Sad Resuli Ekrem'e:
'Karım hayızlı iken bana neresi helal olur?
diye sordu. Resul-i Ekrem:
"İzarın üst kısmı sana helaldir" buyurdu. [156]
İzar göbek üzerine bağlanan bir örtüdür. Göbekten diz kapaklarına kadar. İzar
Resulullah'ın hadisinden kast edilen göbekten yukarı kısmı demektir. Nifasın da
hayız gibi olduğunu bütün alimler ittifak etmiştir. Yani hayızlı kadına haram
olan her şey nifas durumunda olan kadına da aynen haramdır. [157]
Belirli vakitlerde
kadının rahminden gelen tabii kandır. Kadınlar en az dokuz yaşında baliğa olup
hayız olmaya yani adet görmeye başlarlar. Hayızdan kesilme yaşı da genellikle
altmış ikidir.
Hayzın en az müddeti
hiç kesilmemek üzere bir gün bir gecedir. En fazla müddeti arada kesilse dahi
geceleri ile beraber on beş gündür.
Bir kadın on beş güne
kadar aralıklı olarak kan görür de, görme müddetinin saatları toplamı 24 saati
bulursa o on beş gün hayız sayılır, toplamı 24 saatten az olursa hayız değil
fasid bir kandır.
Kadınlar genel olarak
6 ile 7 gün hayız kanı görürler. İki hayız arasındaki temizlik müddeti en az on
beş gündür. [158] En fazla süresi için bir
sınırlama yoktur. Ne kadar fazla olursa olabilir. Fakat genel olarak görülen
temizlik müddeti aydan 6 ile 7 gün çıktıktan sonra geriye kalan kısımdır. [159]
Kan on beş günden
fazla devam eder veya en az temizlik müddeti bitmeden evvel başlarsa bu kan
istihaza kanıdır. Devam eden bir abdestsizlik demektir.
Hayızlı bir kadının
men edildiği şeylerden, müstehaza bir kadın men edilemez. Yani abdest alır, her
türlü ibadetini yapar ve helallısına yaklaşabilir. [160]
İstihaza durumunda
olan kadın namaz kılmak istediğinde tenasül uzvunu yıkar, üzerine bir bez
sarar, vakit girdikten sonra abdestini alır ve geciktirmeden namazını kılar. Bu
suretle her namaz için fazla kirlenmiş veya yerinden kaymış bezi değiştirir ve
yine abdest alır. [161]
İstihaza durumunda
olan kadınlar bulundukları hallere ve gelen kana göre dört kısma ayrılırlar:
1- Gelen
kan, kuvvetli ve zayıf olarak ayrılabilen, yeni âdet görmeğe başlamış kadın,
2- Gelen kan
kuvvetli ve zayıf olarak ayrılabilen, âdet görmüş kadın,
3- Gelen kan
kuvvetli ve zayıf olarak ayrılamayan, âdet görmüş kadın,
4- Kanı
kuvvetli ve zayıf olarak ayrılamıyan âdet görmüş kadın.
1 ve 2.
ci maddedekiler için şu üç şart bulunmak üzere kuvvetli kan hayız sayılır,
zayıf kan istihaza sayılır.
a) Kuvvetli
olan kan bir gün bir geceden eksik olmamak,
b) Kuvvetli
olan kan on beş günü geçmemek,
c)
Kesilmeden gelen zayıf kan da on beş günden aşağı olmamak. Bunlar temyiz
şartlarını oluşturur.
Kanın kuvvetli ve
zayıf olması, rengi, kokusu ve akıcılığı ile anlaşılır. Siyah kırmızıdan
kuvvetli, kırmızı sarıdan, sarı bulanıktan, kokmuş kokmamıştan, koyu doruktan
daha kuvvetlidir. [162]
(3). cü maddede olan
kadın ve yukarıda sayılan temyiz şartlarından birisi bozulan kadınlar için
hayız müddeti; en az hayız müddeti olan bir gün bir gecedir, ayın geri kalan
kısmında istihazadır.
(4). cü maddede olan
kadın bu halde evvelki âdetinin vaktine ve miktarına göre hareket eder.
Eğer böyle bir kadın
vaktini ve âdetini unutmuşsa ona mütehayyire yani şaşırmış denilir ki,
ihtiyatlı olarak şöylece hareket eder. Böyle bir kadın ibadetler bakımından
temiz olarak kabul edilir. Eşinden uzak durma durumunda ise hayızlı kadın gibi
davranır. Her namaz vakti girdikten sonra namaz kılmak için boy abdesti alır.
Yukarıda durumları
anlatılan ve mütehayyire dışında kalan istıhazalı kadınlar ise hesaplanan hayız
günleri dışında boy abdesli alır ve ondan sonra özür sahibi gibi her namaz
vakti girince normal namaz abdestine hazırlanır. Önce iyice taharetlenip kanı
nisbeten dindirmek için pamuk veya bezle sıkıca bağladıktan sonra abdest alıp
hemen namaza durur.
Taharetlenme,
pamuk-bez değiştirme ve abdest yenileme işleri her farz namaz için yenilenir. İstihazalı
kadın Ramazan Orucunu da tutar. Fakat mütehayyire kadının Ramazan Orucunu
tutma işi tamamen değişiktir.
Şöyle ki; Ramazan
ayının tamamını oruçla geçirir ve ondan sonra da aralıksız bir ay oruç tutarsa
bu iki ayda toplam 28 gün oruç tutmuş sayılır. Çünkü iki adet arasındaki
temizlik süresinin en az 15 gün olduğunu yukarıda ifade etmiştik.
Bu kadının adet
görmesi muhtemelen gündüz başlamış olabilir. Bu sebeple garantili olan 30 gün
değil 28 gündür. Başka bir deyişle her ay en az 14 gün temiz geçmiştir. Geriye
kalan iki gün için de 18 günlük bir süreyi ele alıp başından ve sonundan üçer
gün oruç tutar. Böylece iki günü kaza etmiş sayılır. [163]
Cünüp kişiye beş şey
haramdır:
1- Namaz
kılmak.
2- Kur'an-ı
Kerim okumak.
3- Kur'an-ı
Kerim'e el sürmek ve taşımak.
4- Kâbe-i
Muazzama'yı tavaf etmek.
5- Mescidde
(camide) durmak. [164]
Abdestsiz olan bir
kişiye de üç şey haramdır:
1- Namaz
kılmak.
2- Kâbe-i
Muazzama'yı tavaf etmek.
3- Kur'an-ı
Kerim'e el sürmek ve taşımak.
Cünüp kişiye haram
olan şeyler için deliller.
Allahu Teala şöyle
buyurur: "Ey iman edenler! Sarhoş
olduğunuz zaman ne söylediğinizi bilecek derecede ayılıncaya kadar, cünüp iken
de gusledinceye kadar sakın namaza yaklaşmayın" (Nisa: 4/43)
Hadisten de delil.
Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurur: "Taharet
(temizlenmek) olmadan hiçbir namaz kabul olunmaz." [165]
Hadisi şerifteki taharet hem abdestsizliği hem de cünüplüğü içine almaktadır.
Yani her ikisinden de temiz olmak gerektiği ifade edilmektedir.
Kur'an okumak,
Kur'an-ı Kerime dokunmak ve taşımak, Ka'be'yi tavaf etmek ve mescidde durmak
için gerekli hükümler hayızh ve nifash kadın a haram olan şeyler bölümünde
delilleriyle birlikte ifade edilmiştir.
Abdestsiz olan kişi
için bazı ibadetlerin yapılması yasaktır.
Abdestsiz kişiye haram
olan şeyler için deliller.
1- Namaz
kılmak.
Abdest alınmadan namaz
kılınmaz. Abdestsiz namaz kılmak haramdır. Peygamberimiz (s.a.v.),
"Abdestsiz bir namaz kabul olunmaz." [166] buyurmuştur.
2- Ka'beyi
tavaf etmek.
Tavaf , hüküm olarak
namaz aynıdır. Tavafta sadece konuşulabilir. Bunun dışında namaz için gerekli
olan abdest tavaf için de gereklidir.
Peygamberimiz (s.a.v.)
bir hadisi şeriflerinde şöyle buyururlar:
"Tavaf namaz gibidir. Ancak tavafta
konuşabilirsiniz. Her kim tavaf esnasında konuşursa hayır söylesin" [167]
3- Kur'an-ı
Kerim'e el sürmek ve taşımak.
Kur'an-ı Kerim'e el
sürmek ve taşımak için abdest gereklidir.
Yüce Allah şöyle
buyurmuştur: "Kur'an'a ancak temiz
olanlar dokunabilir." (Vakıa: 56/79)
Ancak Kur'an-ı Kerim eşya içerisinde ise abdestsiz taşınmasında bir beis yoktur. [168]
[1] Müslim, Taharet b. 23; İmam Ahmed, 5/342.
[2] Ebu Davud, Namaz b. 73; Tirmizi, 63.
[3] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar, Ravza Yayınları:
73-74.
[4] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar, Ravza Yayınları: 74.
[5] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar, Ravza Yayınları: 74.
[6] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar, Ravza Yayınları:
74-75.
[7] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar, Ravza Yayınları: 75.
[8] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar, Ravza Yayınları: 75.
[9] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar, Ravza Yayınları: 75.
[10] Buhari, 5445.
[11] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar, Ravza Yayınları:
75-77.
[12] Tirmizi, 69.
[13] Hacim bakımından eni, boyu ve derinliği 60'ar cm. olan
havuz. Günümüz ölçülerine göre takriben 210 lt. olup, 192 kg.dir.
[14] İman Nevevi. El Mecmu' 1/160.
Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar, Ravza Yayınları: 78-80.
[15] Hayvan derilerinin işlenerek meşin, kösele vb. gibi
hallere getirilmesi.
[16] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar, Ravza Yayınları: 81.
[17] Müslim, 363.
[18] Müslim, 366.
[19] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar, Ravza Yayınları:
81-82.
[20] Buhari ,5110 Müslim, 2067.
[21] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar, Ravza Yayınları: 83.
[22] Nesai: 1/10.
[23] Buhari, 1795; Müslim, 1151.
[24] Buhari, 242; Müslim, 255.
[25] Ehu Davud, 57.
Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar, Ravza Yayınları: 84.
[26] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar, Ravza Yayınları: 85.
[27] Buhari 135 Müslim, 225.
[28] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar, Ravza Yayınları: 85.
[29] Tirmizi, c.1, bab. 2 sah. 31; İmam Malik,
Kıtabut-tahare. bab. 6 no. 30.
[30] Ebu Ya'la, Bezzar ve Taberani, Evsat kitabında rivayet
etmişler.
[31] İmam Malik. Müslim, Tirmizi ve Nesei rivayet etmiştir.
[32] Müslim Kitabut-Tahare, 39 hadis no 249.
[33] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar, Ravza Yayınları:
85-87.
[34] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar, Ravza Yayınları: 88.
[35] Buhari, 1. Müslim, 1907.
[36] Müslim, 274.
[37] Muğnil Muhtaç, 1/53.
[38] İânetü’t-Talibin, 1/41.
[39] Müslim, 246.
Kadı Ebu Şuca’,
Ğayet’ül-İhtisar, Ravza Yayınları: 88-90.
[40] Muğnil Muhtac , 1/139.
[41] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar, Ravza Yayınları: 91.
[42] Eğer sakal seyrek ise dibine kadar suyun
yetiştirilmesi farzdır.
[43] Nesai, 1/61.
[44] Buhari, 2183, Müslim, 235.
[45] Müslim, 235.
[46] Buhari, 2183, Müslim 235.
[47] El Hakim, 1/151.
[48] Ebu Davud, 145.
[49] Ehu Davud, 142,
Tirmizi, 788.
[50] Buhari, 140.
[51] Müslim, 230.
[52] Buhari 847, Müslim 252.
[53] Muğnil Muhtac, 1/61.
[54] Muğnil Muhtac, 1/61.
[55] Buhari, 198.
[56] Ibni Mace ve İmam Ahmed.
[57] Buhari 136, Müslim, 246/35.
[58] Müslim, 234, Tirmizi, 55.
[59] Buhari ve Müslim.
[60] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar, Ravza Yayınları:
92-95.
[61] Günümüzde su sorunu pek olmadığı için su ile daha
uygun olur.
[62] Buhari, 149: Müslim, 271.
[63] Buhari, 155.
[64] Ebu Davud, 40.
[65] Müslim, 2622.
[66] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar, Ravza Yayınları:
96-97.
[67] Buhari, I55;Tirmizi, 18.
[68] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar, Ravza Yayınları: 97.
[69] Mushıv,266.
[70] Buhari, 368; Müslim, 264.
[71] Müslim 269.
[72] Müslim, 370.
Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar, Ravza Yayınları: 98.
[73] Basur hastalığı olanın mak'adlarının dışarı çıkmasıyla
ellerinin iç kısmı değerse yine abdesti bozulur.
[74] Ebu Davud, 203.
[75] Müslim,376.
[76] Muğnil Muhtac, 1/35.
[77] İbni Mace,48l.
[78] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar, Ravza Yayınları:
99-100.
[79] Nesei rivayet etmiştir.
[80] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 101.
[81] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 102.
[82] Buhari, 278; Müslim, 313.
[83] İânetut-Talıbin, 1/68.
[84] Müslim, 243; Ebu Davud, 217.
[85] Buhari, 278; Müslim, 313.
[86] Ebu Davud - Taharet b. 203.
[87] Müslim, 939.
[88] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 102-104.
[89] Buhari, 313.
[90] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 104-105.
[91] El Envar li A'malil Ebrar, 1/44.
[92] Kitabul Fıkh Ala Mezahibil Erbaa, 1/127.
[93] El Envar li A'malil Ebrar, 1/44.
[94] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 105.
[95] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 105.
[96] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 105.
[97] İânetut-Talibin, 1/71.
Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 105.
[98] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 106.
[99] Buhari, 1, Müslim, 1907.
[100] Buhari, 246.
[101] Kesf’ül Hafa, 1964.
[102] Buhari, 245, Müslim, 316
[103] Buhari, 166. Müslim, 268
[104] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 106-108.
[105] Buhari, 837, Müslim, 844.
[106] İmam Malik El Muvatta, 1-177.
[107] İbni Mace, 1315.
[108] Tirmizi, 993.
[109] Ebu Davud, 355; Tirmizi, 605.
[110] Buhari, 255: Müslim, 418.
[111] Tirmizi, 830
[112] Buhari, 1481; Müslim, 1259.
[113] El-umm İmam Şafii. 6/107.
[114] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 109-111.
[115] Müslim, 276.
[116] Bidayet' ül Müctehid, 1/17.
[117] Buhari, 1478; Müslim, 272; Neyl'ül Evtar, 1/80.
[118] Neyl'ül Evtar, 1/80.
[119] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 112-113.
[120] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 113.
[121] Tirmizi, 96.
Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 114.
[122] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 114.
[123] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 115.
[124] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 116.
[125] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 116.
[126] Buhari, 341; Müslim, 682.
[127] Buhari, 328.
[128] İmam Ahmed, 2/222.
[129] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları:116-117.
[130] Ebu Davud 336.
[131] Beyhaki, 1/221.
[132] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 118.
[133] Buhari, 214.
[134] İmam Ahmed, Darekutni ve Bezzar rivayet etmiştir.
[135] Buhari; 176, Müslim, 303
[136] Müslim,288.
[137] Müslim, 287.
[138] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 119-122.
[139] Müslim, 279.
[140] İmam Ahmed, 2/97.
[141] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 122-123.
[142] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 123.
[143] Ebu Davud, 247
[144] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 123.
[145] Ebu Davud, 286.
[146] Ebu Davud, 311.
[148] Tuhfetul Ahvazi bi şerhi camiit- Tirmizi, c.1 sah.
356.
[149] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 126-127.
[150] Ebu Davud, 286.
[151] Buhari-Hayız, 6: Müslim-İman, 132.
[152] Tirmizi, 131.
[153] Darekutni, 1/121; El Muvatta, 1/199.
[154] Ebu Davud, 232.
[155] Buhari, 290 Müslim 1211.
[156] Ebu Davud, 212.
[157] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 128-130.
[158] Bu müddet iki hayız kanı arasında bulunduğuna göredir.
Nifas ve hayız kanları arasında temizliğin en az müddeti için bir sınır yoktur.
[159] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 130.
[160] İânettüt-Talibin, 1/71.
[161] Muğnil Muhtaç, 1/121.
[162] El Envar li A'malil Ebrar, 1/46.
[163] Muğnil Muhtaç, 1/125.
Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 130-132.
[164] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 133.
[165] Müslim, 224.
[166] Müslim, 224.
[167] Tirmizi, 960.
[168] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 133-134.