Bir Kaç Kişiye Birden Emanet Bırakmak :
Bırakılan Emanet Malı Kabul Etmiyen Kimsenin Durumu :
Emanet Bırakılacak Şeyin Elde Tutulması Şarttır :
Emanetçi Bırakılan Emaneti Lâyık Olduğu Yerde Korumakla
Yükümlüdür :
İslâm fıkhında buna
Vedia denilir. Günümüzdeki emanetçilere emanet olarak bırakılan eşya bu
cümledendir. Ancak bunun bir rüknü vardır, o da : Emaneti bırakanın «bunu size
emanet olarak: bıraktım» demesi, kendisine emanet bırakılan kimsenin
(emanetçi) ise, «kabul ettim» diye karşılık vermesi gerekir. Buna fıkıh dilinde
İcâb Ve Kabul denilir. Ancak sahih tesbitlere göre, emanetçinin susup cevap vermemesi de kabul
sayılır. Nitekim adam malını alıp emanetçiye ya da
bir dükkân'a götürüp «bunu sana emanet bıraktım» der, o da hiç sesini
çıkarmazsa, açıktan icâb, delâlet yoluyla da kabul
gerçekleşmiş sayılır.
Bunun gibi, bir adam
elindeki malı getirip ya emanetçiye, ya da bir dükkâna hiçbir şey söylemeden bırakır, emanetçi ya da dükkâncı da hiç sesini çıkaramazsa, o takdirde
aralarında fi'Ii bir delâlet şeklinde icâb ve kabul gerçekleşmiş olur. Yani bu da caizdir.
Nitekim gönümüzdeki
tanıdıklar ve taşradan gelenler tanıdık dükkânlara uğrayıp ellerindeki eşyayı
hiçbir şey söylemeden bırak-' maktalar. Bu bir bakıma câri bir âdet haline
gelmiştir. Nitekim dilsiz kimsenin emanet olarak bırakıyorum anlamına gelen
işareti de muteber kabul edilmiştir. Bu durumda mal zayolursa
emanetçi veya tüccar zamın olur, yani ona tazmin ettirilir. [1]
Bir şahıs elindeki
malı alıp birkaç kişinin oturduğu veya ortaklaşa çalıştığı bir dükkân ya da otele emanet olarak bırakır, onlar da gördükleri
halde susup hiçbir şey demezlerse, o takdirde hepsine birden o mal emanet
bırakılmış sayılır. Bu balamdan hepsi birden kal-
kıp gitseler ve bu
sebeple de'mal zayolsa,
hepsi birden o mala zamm olur. Ancak birer birer kalkıp dışarı çıkarlar da en son bir kişi içerde o
malın yanında kalırsa, o takdirde emaneti koruma görevi ona bırakmış sayılır ve
bu durumdan sonra zayolursa, sadece en son kalan
kişi zamm olur.
Ancak Tahtavî burada bir itiraz kaydı koymuş ve «emanet bırakılan
mal kaabil-i kısmet olmadığı takdirde böyledir. Kaabi'li kısmet olduğu takdirde, en son kalan kişiye değil,
hepsine tazmin ettirilir. [2]
Kendisine emanet
olarak bırakılan malı kabul etmediğini açıkça söylediği halde mal sahibi buna
aldırış etmeyip yine de o malı onun yanına bırakıp ayrılırsa, şahıs o maldan
sorumlu değildir. Konulduğu yerde bırakıp gitse bile hüküm böyledir. Oradan ahp başka bir yere götürse gaasıb
(haksız yere başkasının malına açıktan el koyan) hükmüne girer. Bu durumda mal zayolursa, zamm olur. [3]
O halde elde tutulması
mümkün olmayan bir malı, bir eşyayı emanet bırakmak caiz değildir. Bunu bir
misal ile açıklıyalım .- Havadaki kuşu, denizdeki
balığı, kaçan at'ı ve uzaktaki ağacı emanet bırakmak bu cümledendir. Yani
bunlar vaz'i yed edilmeye-, el konulmaya müsait
olmadıklarından emanet bırakılmalara da caiz değildir.[4]
Ayrıca emanet mal
bırakma konusunda emaneti bırakanla emanetçinin âkil ve temyiz çağma girmiş
bulunmaları da şarttır. Fıkıhta buna mudi1 ile müstevda'
denilir. O halde henüz temyiz çağına girmemiş bir çocuğun ya
da delinin mudiî ya da müstevdi'
olması caiz değildir. Çünkü buna ehil değildir. [5]
Aslında İslâm Dini, mü'minieri birbirine yardıma teşvik etmiş ve aralarında her
zaman bir yardımlaşma ve dayanışmanın bulunmasını emretmiştir. Bu bakımdan vedî'a konusunda islâm bir ücret
getirmemiş, sadece buna müstehab saymıştır. Yani bir
kimse Allah rızası için emanetçi olursa, sevap kazanır, sünnete uygun bir iş
yapmış olur. O takdirde gerek emaneti bırakan mudi', gerek kendisine emanet
bırakılan müstevda', istedikleri zaman bunu hüküm-
süz sayabilirler. Yani
yapılan vedi'a akdini bozabilirler.
O halde müstervda'in yanındaki emanet kendiliğinden ayıplanır veya
noksanlaşır ya da korunduğu halde çalmırsıa,
emanetçi zamm olmaz. Çünkü bir ihmali ve taksiratı
yoktur. Hem bir ücret de almış değildir.
Anoak emanetçi bir ücret karşılığında kendisine bırakılan
mallan korumayı taahhüd etmişse -bugünkü emanetçiler
gibi-, o takdirde bu bir akd-i lâzım olur ve bir icare hükmüne dönüşür. Mal bu durumda emanetçinin yanından
çalınır veya zayiolursa tazmini gerekir. Çünkü bu aMd artık müstehab değil vâcib olmuştur. [6]
Aksi halde zayölan mala zamın olur. Meselâ : Bırakılan altın bilezikleri
kasada değil de masanın bir ucuna bırakmak suretiyle korumaya çalışır ve bu
yüzden bilezükter çalınırsa, lâyık olduğu yerde
korumadığı için. zamın olur.
Emanetçi kendisine
bırakılan emanet eşyayı bizzat muhafaza edebileceği gibi, güvendiği herhangi
bir kimse vasıtasiyle de muhafaza ettirebilir. İmam
Muhammed buna cevaz vermiştir Ve fetvaya da uygun görülen budur. İmam Şafiî ve
îmam Mâlik'e göre, emanetçi başka bir kimseyi kendisine bırakılan emanetleri
muhafazaya vekil edemez. Ettiği takdirde mal zayolursa,
kendisi zamm olur, güvendiği kişi değil. [7]
[1] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/359.
[2] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/359-360.
[3] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla
İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/360.
[4] Geniş bilgi için bak: Fetâvâ-yi Hindiyye, - El-Bedayi'de Vedi'a Bahsine.
[5] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/360.
[6] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/360-361.
[7] Celal Yıldırım,
Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 3/361.