21.5.1. Vasiyete Ne Zaman Hak Kazanılır?
21.6.1. Vasiyet Edenin Şartlan
21.6.2. Vasiyet Edilen Kimsenin Şartları
21.6.3. Vasiyet Edilen Şeyin Şartları
21.7. Vasiyetin Müstehab Olduğu Malın Miktarı
21.7.2. Üçte Bit Malların Tümünden Hesaplanır
21.7.3. Üçte Birden Daha Fazla Malı Vasiyet Etmek
Vasiyet edenin bir mal
veya borç ya da menfaati, kendi ölümünden sonra temlik olması şartıyla bir
başkasına hibe etmesidir.
Bazıları vasiyeti
şöyle ta'rif ederler: «Teberru yoluyla, ölüm sonrasına muzaf olarak, bir malı
temlik etmektir.»
Bu tanım, hibe ile
vasiyet arasındaki farkı ortaya koymaktadır. Hibeyi teslim alıp mülke katmak
peşin olarak sabit olur. Vasiyeti teslim alıp, temlik etmek ise, ancak Ölümden
sonra olur. Bu, bir yöndeki farktır. Diğer fark ise şudur: Hibe ancak bir mal
ile olur. Vasiyet ise, maldan başka borç ve menfaat ile de olur.
Vasiyet, kitab, sünnet
ve icma ile meşru kılınmıştır.
Kitab'da Allah Teâlâ
şöyle buyuruyor: «Birinize ölüm geldiği zaman, eğer mal bırakıyorsa, ana-babaya,
yakınlara, uygun bir tarzda vasiyet etmesi, Allah'a karşı gitmekten
sakınanlara bir borç olarak size farz kılındı.» (Bakara: 180)
«Yaptığı vasiyetten
veya borcundan arta kalanını,.» (Nisa: 11)
«Ey İnananlar!
Birinize ölüm geldiği zaman, vasiyet ederken, içinizden iki adil kimseyi...
şahid tutun.» (Maide : 106)
Sünnet'te ise
aşağıdaki hadisler gelmiştir:
Buhari ve Müslim'in
îbn Ömer'den rivayetine göre, Allah Ra-sûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
buyurmuştur: «Vasiyet edecek bir mab bulunan müslüman bir kimsenin, vasiyeti
yanında yazılı olmadan iki gece geçirmesi ona helâl değildir.»
îbn Ömer şöyle
demiştir: «Allah Rasûlü'nün bunu söylediğini duyduğumdan beri yanımda vasiyetim
olmadan bir gece geçirmedim.»
Hadis, anî ölüm
durumuna karşı tedbirli davranılması anlamına gelir.
Şâfi'î şöyle demiştir:
«Müslüman için vasiyet edeceği birşey bulunduğunda, vasiyeti yanında yazılı
bulunmasından başka tedbir ve ihtiyat yoktur. Çünkü müslüman ölümün ne zaman
geleceğini ve onunla matlubu arasına ne zaman gireceğini bilemez.
Ahmed bin Hanbel,
Tirmizî, Ebû Dâvûd ve İbn Mâce'nin Ebû Hüreyre'den rivayetine göre; Allah
Rasûlü sallallahu aleyhi ve sel-lem buyurdu ki: «Kadın ve erkek, altmış sene
Allah'a itaat ile amel eder. Sonra onlara ölüm gelir. Vasiyette haksızlık
yaparlar. Bunun üzerine onlara cehennem vacip olur.»
Ebû Hüreyre sonra şu
ayeti okudu :
«... Eğer bundan fazla
iseler, bu durumda —kendisiyle yapılan vasiyetten ya da (varsa) borçtan sonra—
üçte birine zarara uğratıl-maksızin ortak olurlar. Bu size Allah'tan bir
vasiyettir. Allah, bilendir, yumuşak olandır.» (Nisa: 12)
tbn Mâce'nin Câbir'den
rivayetine göre Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
«Kim vasiyet ederek ölürse, yol ve sünnet üzere ölmüştür. Takva ve şehâdet
üzere ölmüştür. Günahları bağışlanarak ölmüştür.»
Ayrıca ümmet vasiyetin
meşru olduğunda icma etmişlerdir.
Rasûlüllah sallallahu
aleyhi ve seflem Refik-i A'lâ'ya vasiyet etmeden intikal etmiştir. Çünkü
vasiyet edeceği bir mal bırakmamıştır.
Buharî'nin Ibn Ebî
Evfâ'dan rivayetine göre; Nebi aleyhisse-lâm vasiyet etmemiştir.
Âlimler bunu
sebeblendirerek şöyle demişlerdir: «Çünkü geriye mal bırakmamıştır. Toprak İse
Allah yolundadır. Silah ve katırına gelince; Nebi aleyhisselam nebilerin miras
bırakmayacağını bildirmiştir.» (Bunu Nevevî zikretmiştir.)
Sahabeler ise, Allah'a
yakınlık için mallarının bir kısmını vasiyet ederlerdi. Onların kendilerinden
sonraki mirasçılarına vasiyetleri yazılı idi.
Abdurrezzak'm sahih
senedle rivayetine göre Enes (r.a.) şöyle demiştir: Ashab vasiyetlerinin başına
şunu yazarlardı:
«Bismillâhirrahmânirrahîm.
Bu falan oğlu falanın vasiyetidir, Allah'tan başka İlâh olmadığına, O'nun tek
ve ortaksiz olduğuna şe-hadet ederim. Muhammed'üı O'nun kulu ve Rasûlü olduğuna da şahidlik ederim. Kıyamet
saati şüphe yoktur ki gelecektir. Allah kabirlerde olanları diril tecektir. Mal
bırakan, Allah'tan korkarak ailesine vasiyet etsin. Eğer mii'min iseler Allah
ve Rasûlü'ne itaat ederek aralarım islâh ederler. Onlara İbrahim ve Ya'kub'un
oğul-lanna yaptığı «Allah size din göndermiştir. Mü'min olmaktan başka şekilde
ölmeyin» tavsiyesini vasiyet etsin.»
Allah Rasûlü'nden
rivayete göre, o şöyle buyurmuştur: «Amellerinize ilâve olarak Allah size
malınızın üçte birini tasadduk etmiştir. Onu dilediğiniz yere veya
hoşlandığınız şekilde bırakın.» (Hadis zaiftir).
Bu hadis, vasiyetin,
insanlara yapılan iyiliklerden biri olduğundan kişinin hasenatını arttırmak
veya kaçırdıklarına yetişmek için hayatının sonunda Allah Azze ve Celle'ye
onunla yaklaşacağı bir ibadet olduğunu ifade ediyor.
Âlimler, onun
yapılması veya terkedilmesi noktasındaki şer'î hükümde ihtilâf etmişlerdir.
Bunlan aşağıda naklediyoruz:
Zührî ve Ebû Miclez;
az veya çok, mal bırakan herkesin vasiyet etmesinin vacib olduğu
görüşündedirler. Bu İbn Hazm'm da görüşüdür. O aynca, îbn Ömer, Talha, Zübeyr,
Abdullah bin Evfâ, Tal-ha bin Mutarnf, Tâvûs ve Şâbi'nin de vacib olduğunu
söylediklerini naklederek: «Bu, Ebû Seleme ve tüm (zahiri) arkadaşlarımızın görüşüdür,»
demiştir. Bunlar Allah Teâlâ'nm şu âyetini deül getirirler: «Birinize ölüm
geldiği zaman, eğer mal bırakıyor ise ana-babaya yakınlara, uygun bir tarzda
vasiyet etmesi size farz kılındı.» (Bakara : 180)
Vasiyetin ana-babaya
ve ölünün varisleri olmayan akrabaya yapılması vaciptir.
Bu Mesrûk, İyâs,
Katâde, Ibn Cerîr ve Zührî'nin mezhebidir.
Bu görüş, dört imamın
ve Zeydîlerin görüşüdür. Vasiyet ilk görüşte olduğu gibi mal bırakan herkese
farz değildir. îkinci görüşte olduğu gibi ana-baba ve mirasçı olmayan
akrabalara vasiyet edilmesi de farz değildir. Ancak onun hükmü, duruma göre
değişir, ba-zan vacib, bazan mendub, bazan haram, bazan mekruh ve bazan da
mubah olur.
a. Vacib
olması: Kişinin üzerinde, vedia (emanet) veya borç gibi, vasiyet etmediğinde
zayi olacağından korktuğu şer'î bir hak bulunuyorsa, vasiyet vacip olur. Meselâ
üzerinde ödemediği zekât veya yerine getirmediği hacc borcu olan ya da yanında
malından çıkarılması gereken bir emanet bulunan veya kendisinden başka kimsenin bilmediği bir borcu bulunan
yahut da yanında şahidsiz bir vedia (emanet) bulunan kimse gibi.
b. Müstehab
olması: Fakir akrabalara ve salih kimselere vasiyet etmek mendubdur.
c. Haram
olması: Varislere zararı olduğu zaman haram olur. Abdürrezzak'ın Ebû
Hüreyre'den rivayetine göre, Allah Rasûlüsallallahu aleyhi ve sellem şöyle
buyurmuştur: «Bir kimse yetmiş sene cennetliklerin amelini İşler. Vasiyetinde
haksız bir tavsiyede bulunur. Ona kötü amelin mührü vurulur ve cehenneme girer.
Bir' adam da kötülerin amellerini yetmiş sene yapar. Vasiyetinde adil davranır.
Ona da ameli hayırlıların mührü vurulur ve cennete girer.» Ebû Hüreyre şöyle
demiştir: «İsterseniz: «Bunlar Allah'ın sınırlarıdır. Onlan aşmayın.» (Bakara:
229) ayetini okuyun.»
Sa'îd bin Mansûr'un
«Sahih isr.ad»Ia rivayetine göre, İbn Ab-bas şöyle demiştir: «Vasiyette
(varislere) zarar verme, büyük günahlardandır.» (Hadisi Nesâİ, kaydetmiştir.
Ricali sikadır.)
Miktarı üçte birden de
az olsa, (varislere) zarar verme amacını taşıyan vasiyet bâtıldır.
Yine içki veya kilise
binası ya da kumarhane yapımı gibi haram için vasiyet de haramdır.
d. Mekruh
olması: Miras bırakanın malı az olduğunda ve varisleri ona muhtaç olduğunda
vasiyet mekruhtur. Yine onların bunu ftsk ve fücurda kullanacaklarını bildiği
veya kuvvetle zann ettiği zaman fısk ehline vasiyette bulunmak da mekruhtur.
Vasiyet eden, vasiyet edilenin, malım itaat yoluna kullanacağını bildiği veya
kuvvetle zannettiği zaman vasiyet mendup olup geçerlidir .
e. Mubah
olması: Vasiyet edilen, kendisinin yakım veya uzağı olsun vasiyet eden zengin
ise vasiyette bulunması mubahtır.
Vasiyetin rüknü;
vasiyet edenin <dcab»da bulunmasıdır. îcab; Ölümden sonraya bağlı olarak, karşılıksız
temlike delâlet eden bütün lâfızlar ile olur. Meselâ «ölümümden sonra, falanın
olması için şunu vasiyet ettim veya bundan sonra şunu ona hibe ettim veya mâlik
yaptım,» gibi. Vasiyet ibare ile mün'akid olduğu gibi, vasiyet eden
konuşmaktan aciz olduğu zaman onun yazıyla veya anlaşılır işaretleri İle akid
yapması durumunda bu akid gerçekleşir.
Vasiyet; mescidler,
medreseler, hastanelere yapılması sebebiyle, muayyen olmadığı zaman, bunun
«kabul»e ihtiyacı yoktur. Aksine sırf icab ile tamamlanır. Çünkü bu durumda
sadaka olur. Fakat vasiyet edilen, muayyen bir şahıs olursa; vasiyet edenin
Ölümünden sonra, vasiyet edilenin veya reşid değilse velisinin «kabul»ü gereklidir.
Eğer kabul ederse tamamlanır. Vasiyet edenin Ölümünden sonra reddederse vasiyet
bâtıl olur ve mülkü vasiyet edenin varislerinde kalır. Vasiyet, vasiyet edenin
onda değişiklik yapmasının veya dilediği şeyden dönmesinin ya da vasiyet ettiği
kimseye vasiyetten vazgeçmesinin salih olduğu caiz akidlerdendir. Bu dönme,
«vasiyetten döndüm» gibi sözle sarih olabildiği gibi, onu satma gibi, vasiyet
ettiği malda kendi mülkünden onu çıkaran tasarruflarda bulunarak fiilin
delaletiyle de olur.
Vasiyet edilen,
vasiyet eden öldükten sonra borçları Ödenmeden vasiyete hak kazanamaz.
Borçlar, bırakılan malın tamamını aştığı zaman, Allah Teâlâ'nm : «...
Kendisiyle yapılan vasiyetten ya da (varsa) borçtan sonra...» (Nisa : 12) ayeti
gereğince, vasiyet edilene hiç bir şey yoktur.
Şart sahih olduğu
zaman, vasiyetin bir şarta bağh olması veya şartla birleştirilmesi sahihtir.
Sahih şart, vasiyet
edenin veya edilenin ya da başkalarının maslahatına uygun olan ve şeriatın menetmediği
ve şer'î amaçlara aykırı olmayan şarttır. Şart sahih olduğu zaman, maslahatı
devam ettiği sürece onu yerine getirmek vacibdir.
Şart ile amaçlanan
maslahat ortadan kalkar veya sahih olmaz ise şarta uymak vacib değildir.
Vasiyette; vasiyet
eden, vasiyet edilen ve vasiyete konu olan eşya, söz konusudur. Bunların
herbirinin şartları aşağıda gelecektir.
Vasiyet edenin, tam
ehliyet sahibi olarak teberru'a yetkili olması şarttır. Tam ehliyet;
akıllılık, erginlik, hürlük, muhayyerlik ve sefehliği veya gafleti sebebiyle
hacr konulmamış olmakla kesinle-şir. Eğer vasiyet eden küçük, deli, küle,
zorlanan veya mahcur olması sebebiyle noksan ehliyetli ise, vasiyeti sahih
olmaz. Bundan iki şey müstesnadır:
1. Mümeyyiz çocuğun, maslahat hududunda olduğu sürece, defni ve
teçhizi işine ait vasiyeti.
2. Sefehliği
sebebiyle hacr altında olanın, Kur'ân öretimi, mescid yapımı ve hastahane
hizmetleri gibi hayır yollarına yaptığı vasiyet.
Eğer varisleri varsa
ve buna izin verirlerse, bu vasiyet onun mallarından ayrılır. Varisleri yoksa,
yine durum aynıdır.
Fakat varisleri varsa
ve bu vasiyete izin vermezlerse, vasiyeti malının sadece üçte birinden yerine
getirilir. Bu, Hanefîlerin mezhebidir.
Bu konuda İmam Mâlik
muhalefet ederek 'Allah'a yaklaşma'-mn (ibadetin) mânâsını akleden çocuk ile
aklı zayıf kimsenin vasiyetini caiz görmüş ve şöyle demiştir: «Bize göre aklı
zayıf, safin ve bazan aklı başına gelen delinin vasiyet ettiklerini
anlayabilecek kadar akıllan başlarında iken yaptıkları vasiyetleri caizdir.
Yine küçük çocuğun, vasiyet ettiği şeyi aklettiği ve bunu inkâr eden bir söz
söylemediği zaman, yaptığı vasiyet gerçekleşmiştir, caizdir.»
Mısır kanunları,
sefihin ve gaflet içindeki kişilerin mallarının harcanacaklan yönü anladıkları
zaman, yaptıkları vasiyetlerine izin vermiştir.
Vasiyet edilende
aşağıdaki şartların bulunması gereklidir :
1. Vasiyet edenin varisi olmamalıdır.
Allah Rasûlü
sailallahu aleyhi ve sellem. Fetih yılında: «Mirasçıya vasiyet yoktur.»
buyurmuştur. (Hadisi Ahmed bin Hanbel Ebû Dâvüd ve Tirmizi kaydetmiş, Tirmizî
'Hasen' demiştir).
268
Bu haber «haber-i
ahad» da olsa âlimler onu kabul ile karşılamış ve onun hükmü üzerinde icma
etmişlerdir.
Bir rivayette: «Allah
her hak sahibine hakkım vermiştir. Artık varise vasiyet yoktur.» şeklindedir.
Âlimlerin cumhuru:
«Birinize ölüm geldiği zaman eğer mal bırakıyorsa ana-babaya ve yakınlara
uygun bir tarzda vasiyet etmesi —Allah'a karşı gitmekten sakınanlara bir borç
olarak— size farz kılındı.» (Bakara: 180) âyetinin ise, mensuh olduğunu
söylemişlerdir.
Şâfi'î şöyle demiştir:
«Allah Teâlâ vasiyet ayetini de İndirmiş, mirasçılar ayetini de indirmiştir.
Mirasçılarla ilgili ayetle birlikte vasiyet ayetinin baki olması muhtemeldir.
Mirasçılara vasiyetin mensuh olması da. muhtemeldir. Âlimler bu iki ihtimalden
birini tercih ettirecek bir şey aramışlar ve Allah Rasûlü'nün sünnetinde megazî
yazarlarının naklettikleri «Nebî aleyhisselâm Fetih senesi «Varise vasiyet
yoktur» buyurdu.» hadisini bulmuşlardır.»
Yine âlimler, vasiyet
edilenin ölüm günü varis olmasına itibar etmişlerdir. Eğer biri varis olan
kardeşine, çocuğu yokken vasiyette bulunsa, sonra daha ölmeden onun çocuğu
doğarsa, anılan kardeşe yaptığı vasiyeti sahih olur. Fakat, oğlu varken
kardeşine vasiyette bulunsa ve ölümünden önce oğlu ölse, bu vasiyet varise
yapılmış olur.
2. Hanefî
mezhebine göre, vasiyet edilen muayyen bir kimse ise, vasiyetin sıhhati için,
«vasiyet vaktinde» gerçekten veya takdi-ren mevcut olması şarttır. Yani vasiyet
vaktinde fiilen mevcut olmalı veya bu esnada varolduğu takdir edilmelidir.
Vasiyet edilen muayyen
bir şahıs değilse; vasiyet edenin ölümü anında, gerçekten veya takdiren
bulunması şarttır.
Vasiyet eden, «Evimi
falanın çocuklarına vasiyet ettim» dese ve o çocukları tayin etmese, sonra
vasiyetten dönmeden ölse, ev vasiyet edenin ölümü sırasında mevcut olan
çocuklann olur. Bunla-nn gerçekten ve (cenin gibi) takdiren mevcut olmalan
—vasiyetin yapıldığı sırada bulunmamış olsalar bile— aynıdır. Çocuk vasiyet
vaktinden veya vasiyet edenin ölümünden altı ay geçmeden önce doğduğu zaman
vasiyet sırasında veya vasiyet edenin ölümü sırasında cenin olarak bulunduğu
ortaya çıkar.
Âlimlerin cumhuru ise
şöyle demiştir: «Bir kimse, malının üçte bîrini Allah'ın uygun gördüğü yerlere
ayrılmasını vasiyet etse, vasiyet edenin bu vasiyeti sahih olur ve vasi bunları
hayır yoluna ayınr. Ondan bir şey yemez. Bunlar ölünün varislerine de
verilmez.» Ebû Sevr buna muhalefet etmiştir. (Bu görüşleri Şevkânî
Neylü'i-Evtâr'da ifadelendirmiştir.)
3. Vasiyet
edilen, vasiyet edeni haram olarak öldürmemiş olmalıdır. Vasiyet edilen
vasiyet edeni haram olduğu halde öldürürse, vasiyet bâtıl olur. Çünkü kim lâyık
olmadığı birşeyi elde etmeye acele ederse, o bundan mahrum bırakılarak
cezalandırılır. Bu Ebû Yusuf'un görüşüdür. Ebû Hanife ve Muhammed ise: «Vasiyet
bâtıl olmaz. Ancak varislerin iznine bağlıdır.» demişlerdir.
Vasiyet edilen şeyin,
vasiyet edenin ölümünden sonra mülk sebeblerinden biriyle temlike müsait olması
şarttır. Mal ve menfaat olarak mütekavvim (ileri tarihte gelecek) olan her
malın vasiyeti sahihtir. Ağaçtaki meyvenin ve ineğin karnındaki ceninin
vasiyeti de sahihtir. Çünkü miras yoluyla temlik edilirse ve vasiyet eden öldüğü
sırada gerçekten mevcut olmayı sürdürürse, vasiyet edilen kimse ona hak
kazanır.
Vasiyet edildiği
sırada bulunmayan şey bunun aksinedir.
Bir menfaatin (evde
oturma hakkı gibi), bir alacağın ve olgunlaşmamış meyvenin vasiyeti de
sahihtir.
Mal olmayan (meyte
gibi) bir şeyin vasiyeti ise sahih değildir. Akid yapanlar yönünden bir kıymeti
bulunmayan şeyin de vasiyeti sahih değildir, Müslüman olan birine, içki vasiyet
etmek gibi...
-İbn Abdülberr şöyle
demiştir :
«Selef, vasiyeti
müstehab sayanlara göre müstehab, vacib sayanlara göre de vacib olan miktar
hakkında ihtilâf etmişlerdir.»
Ali (r.a.)'ın şöyle
dediği rivayet edilmiştir: Altıyüz dirhem veya dokuz yüz dirhem malda vasiyet
yoktur.» O'ndan bin dirhem malda vasiyet olduğuna dair bir görüş rivayet
edilmiştir.
tbn Abbas da : «Sekiz
yüz dirhemde vasiyet yoktur.» demiştir.
Aişe (r.a.): Dört
çocuğu ve üçbin dirhemi bulunan bir kadın hakkında: «Onun malında vasiyet yoktur.»
demiştir.
İbrahim en-Neha'î ise,
bin dirhem ile beşyüz dirheme kadar olan malda vasiyet olmadığını söylemiştir.
Katade : «Eğer hayır
(mal) bırakmış ise,» (Bakara : 180) ayeti hakkında: «bunun bin dirhem ve daha
fazla mal» olduğunu söylemiştir.
Ali (r.a.)'dan; «Çok
mal bırakan, onu varislerine bırakırsa daha faziletlidir,» görüşü de
nakledilmiştir.
Aişe (r.a.) sekiz yüz
dirhem mal bırakan kimse hakkında; «O hayır (mal) bırakmamıştır. Vasiyet
edemez.» demiştir.
Malın üçte birini
vasiyet etmek caizdir. Bunun fazlası ise caiz değildir. Evlâ olan bundan daha
azını vasiyet etmektir. Bu konuda icma edilmiştir.
Buharî, Müslim,
Tirmizî, Nesâî, Ebû Dâvûd ve îbn Mâce'nin rivayetine göre, Sa'd bin Ebî Vakkas,
(r.a.) şöyle demiştir: «Nebi aleyhisselâm, ben- Mekke'de hasta iken beni
ziyaret etti. O'nun hicret ettiği bir yerde Ölmesini hoş görmeyerek; «Allah
İbn Ayrâ'ya rahmet etsin,» dedi. Ben; «Ey Allah'ın Rasûlü, malımın tamamını
vasiyet edeyim mi?» diye sordum. «Hayır» dedi. Ben : «Yarısını?» dedim.
«Hayır,» dedi. Ben «Ya üçte birini?» dedim. Nebi aleyhisselâm şöyle buyurdu:
«üçte biri... Üçte biri de çoktur. Senin mirasçılarını zengin bırakman onları
halka el açan fakirler olarak bırakmandan daha hayırlıdır. Senin harcadığın
bütün nafakalar, karının ağzına koyduğu lokmaya varıncaya değin, sadakadır.
Allah belki seni iyileştirir. Bir kısım insanları seninle faydalandırır. Bir
kısmını da seninle zarara uğratır.»
Sa'd'ın o gün bir
kızından başka çocuğu yoktu.
Âlimlerin cumhuru,
üçte birin, vasiyet edenin bıraktığı tüm mallardan hesaplanacağı görüşündedir.
Mâlik ise: «Üçte- bir
vasiyet edenin bildiği malların üçte biri olarak hesaplanır. Ona gizli kalan,
yeni kazandığı ve bilmediği mallar bunun dışındadır,» demiştir.
Vasiyet esnasında mı,
yoksa ölüm anında mı bulunan malın üçte birine itibar edilir?
Mâlik, Neha'î, Ömer
bin Abdülaziz; «Vasiyet anında bulunan malın üçte biri önemlidir,» demişlerdir.
Ebû Hanife, Ahmed bin
Hanbel ve Şafii; «ölüm halinde bulunan malın üçte birine itibar edilir,»
görüşündedirler. Bu Ali ve bazı tabiin'in de görüşüdür.
Vasiyet edenin ya
varisi vardır veya yoktur. Eğer varisi varsa, malının üçte birinden fazlasını vasiyet
etmesi caiz değildir.Eğer üçte birinden fazlasını vasiyet ederse, vasiyet ancak
varislerinin izniyle gerçekleşir. Onun gerçekleşmesi için iki şart vardır:
1. Vasiyet
edenin ölümünden sonra olması. Eğer ölümünden önce olursa, izin verecek olanın
hakkı sabit olmamıştır ve onun iznine bakılmaz. Eğer hayatı esnasında izin
verirse, onun dilediği zaman bu izinden dönme hakkı vardır. Eğer hayatından
sonra izin verirse, vasiyet gerçekleşir. Zührî ve Rebi'a ise, «Onun mutlak olarak
dönme hakkı yoktur,» demiştir.
2. İzin
verenin, izin sırasında sefihliği veya gafleti sebebiyle hacr altında
bulunmayıp, tam ehliyet sahibi olması gerekir.
Vasiyet edenin
varisleri yoksa, yine onun üçte birden fazla vasiyet erme hakkı yoktur. Bu
cumhura göredir.
Hanefiler, îshak,
Şerik ve bir rivayette Ahmed bin Hanbel üçte birden fazla vasiyette
bulunmasının caiz olduğu görüşündedirler. Bu Ali ve tbn Mes'ûd (r.a.)'nın da
görüşüdür. Çünkü vasiyet edenin bu durumda varisleri fakir bırakma korkusu
yoktur ve vasiyet hakkında gelen ayet mutlaktır. Sünnet bu ayeti, varisleri
bulunan kimse ile kayıdlandirmıştır. Varisi bulunmayanın ise, mutlakhk üzerine
kalmış (kayıdlanmamış)tir.
Vasiyet geçen
şartlardan birinin bulunmamasıyla da bâtıl olduğu gibi, aşağıdaki şartların
biriyle de bâtıl olur.
1. Vasiyet
eden uzun süre delirir ve deliliği sırasında Ölürse.
2. Vasiyet
edilen, vasiyet edenden daha önce ölürse.
3. Vasiyet
edilen şey muayyen olur da, vasiyet edilen kimse onu kabul etmeden önce telef
olursa.