21. BÖLÜM.. 2

VASİYET. 2

21.1. Tanımı 2

21.2. Meşruluğu. 2

21.2.1. Sahabenin Vasiyeti 2

213. Hikmeti 3

21.4. Hükmü. 3

21.4.1. Birinci Görüş. 3

21.4.2. İkinci Görüş. 3

21.4.3. Üçüncü Görüş. 3

21.5. Rükûnları 3

21.5.1. Vasiyete Ne Zaman Hak Kazanılır?. 4

21. 5. 2. Şarta Bağlı Vasiyet 4

21.6. Şartları 4

21.6.1. Vasiyet Edenin Şartlan. 4

21.6.2. Vasiyet Edilen Kimsenin Şartları 4

21.6.3. Vasiyet Edilen Şeyin Şartları 5

21.7. Vasiyetin Müstehab Olduğu Malın Miktarı 5

27.7.1. Üçte Birin Vasiyeti 6

21.7.2. Üçte Bit Malların Tümünden Hesaplanır 6

21.7.3. Üçte Birden Daha Fazla Malı Vasiyet Etmek. 6

21.8. Vasiyetin Bâtıl Olması 6


21. BÖLÜM

 

VASİYET

 

21.1. Tanımı

 

Vasiyet edenin bir mal veya borç ya da menfaati, kendi ölümün­den sonra temlik olması şartıyla bir başkasına hibe etmesidir.

Bazıları vasiyeti şöyle ta'rif ederler: «Teberru yoluyla, ölüm son­rasına muzaf olarak, bir malı temlik etmektir.»

Bu tanım, hibe ile vasiyet arasındaki farkı ortaya koymakta­dır. Hibeyi teslim alıp mülke katmak peşin olarak sabit olur. Vasi­yeti teslim alıp, temlik etmek ise, ancak Ölümden sonra olur. Bu, bir yöndeki farktır. Diğer fark ise şudur: Hibe ancak bir mal ile olur. Vasiyet ise, maldan başka borç ve menfaat ile de olur.

 

21.2. Meşruluğu

 

Vasiyet, kitab, sünnet ve icma ile meşru kılınmıştır.

Kitab'da Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: «Birinize ölüm geldiği zaman, eğer mal bırakıyorsa, ana-babaya, yakınlara, uygun bir tarz­da vasiyet etmesi, Allah'a karşı gitmekten sakınanlara bir borç ola­rak size farz kılındı.» (Bakara: 180)

«Yaptığı vasiyetten veya borcundan arta kalanını,.» (Nisa: 11)

«Ey İnananlar! Birinize ölüm geldiği zaman, vasiyet ederken, içinizden iki adil kimseyi... şahid tutun.» (Maide : 106)

Sünnet'te ise aşağıdaki hadisler gelmiştir:

Buhari ve Müslim'in îbn Ömer'den rivayetine göre, Allah Ra-sûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: «Vasiyet edecek bir mab bulunan müslüman bir kimsenin, vasiyeti yanında yazılı olmadan iki gece geçirmesi ona helâl değildir.»

îbn Ömer şöyle demiştir: «Allah Rasûlü'nün bunu söylediğini duyduğumdan beri yanımda vasiyetim olmadan bir gece geçirmedim.»

Hadis, anî ölüm durumuna karşı tedbirli davranılması anlamına gelir.

Şâfi'î şöyle demiştir: «Müslüman için vasiyet edeceği birşey bu­lunduğunda, vasiyeti yanında yazılı bulunmasından başka tedbir ve ihtiyat yoktur. Çünkü müslüman ölümün ne zaman geleceğini ve onunla matlubu arasına ne zaman gireceğini bilemez.

Ahmed bin Hanbel, Tirmizî, Ebû Dâvûd ve İbn Mâce'nin Ebû Hüreyre'den rivayetine göre; Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sel-lem buyurdu ki: «Kadın ve erkek, altmış sene Allah'a itaat ile amel eder. Sonra onlara ölüm gelir. Vasiyette haksızlık yaparlar. Bunun üzerine onlara cehennem vacip olur.»

Ebû Hüreyre sonra şu ayeti okudu :

«... Eğer bundan fazla iseler, bu durumda —kendisiyle yapılan vasiyetten ya da (varsa) borçtan sonra— üçte birine zarara uğratıl-maksızin ortak olurlar. Bu size Allah'tan bir vasiyettir. Allah, bilen­dir, yumuşak olandır.» (Nisa:  12)

tbn Mâce'nin Câbir'den rivayetine göre Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: «Kim vasiyet ederek ölürse, yol ve sünnet üzere ölmüştür. Takva ve şehâdet üzere ölmüştür. Günah­ları bağışlanarak ölmüştür.»

Ayrıca ümmet vasiyetin meşru olduğunda icma etmişlerdir.

 

21.2.1. Sahabenin Vasiyeti

 

Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve seflem Refik-i A'lâ'ya vasiyet et­meden intikal etmiştir. Çünkü vasiyet edeceği bir mal bırakmamış­tır.

Buharî'nin Ibn Ebî Evfâ'dan rivayetine göre; Nebi aleyhisse-lâm vasiyet etmemiştir.

Âlimler bunu sebeblendirerek şöyle demişlerdir: «Çünkü ge­riye mal bırakmamıştır. Toprak İse Allah yolundadır. Silah ve ka­tırına gelince; Nebi aleyhisselam nebilerin miras bırakmayacağını bildirmiştir.» (Bunu Nevevî zikretmiştir.)

Sahabeler ise, Allah'a yakınlık için mallarının bir kısmını va­siyet ederlerdi. Onların kendilerinden sonraki mirasçılarına vasi­yetleri yazılı idi.

Abdurrezzak'm sahih senedle rivayetine göre Enes (r.a.) şöyle demiştir: Ashab vasiyetlerinin başına şunu yazarlardı:

«Bismillâhirrahmânirrahîm. Bu falan oğlu falanın vasiyetidir, Allah'tan başka İlâh olmadığına, O'nun tek ve ortaksiz olduğuna şe-hadet ederim. Muhammed'üı O'nun kulu ve  Rasûlü olduğuna da şahidlik ederim. Kıyamet saati şüphe yoktur ki gelecektir. Allah kabirlerde olanları diril tecektir. Mal bırakan, Allah'tan korkarak ailesine vasiyet etsin. Eğer mii'min iseler Allah ve Rasûlü'ne itaat ederek aralarım islâh ederler. Onlara İbrahim ve Ya'kub'un oğul-lanna yaptığı «Allah size din göndermiştir. Mü'min olmaktan başka şekilde ölmeyin» tavsiyesini vasiyet etsin.»

 

213. Hikmeti

 

Allah Rasûlü'nden rivayete göre, o şöyle buyurmuştur: «Amel­lerinize ilâve olarak Allah size malınızın üçte birini tasadduk et­miştir. Onu dilediğiniz yere veya hoşlandığınız şekilde bırakın.» (Ha­dis zaiftir).

Bu hadis, vasiyetin, insanlara yapılan iyiliklerden biri olduğun­dan kişinin hasenatını arttırmak veya kaçırdıklarına yetişmek için hayatının sonunda Allah Azze ve Celle'ye onunla yaklaşacağı bir ibadet olduğunu ifade ediyor.

 

21.4. Hükmü

 

Âlimler, onun yapılması veya terkedilmesi noktasındaki şer'î hükümde ihtilâf etmişlerdir. Bunlan aşağıda naklediyoruz:

 

21.4.1. Birinci Görüş

 

Zührî ve Ebû Miclez; az veya çok, mal bırakan herkesin vasiyet etmesinin vacib olduğu görüşündedirler. Bu İbn Hazm'm da görü­şüdür. O aynca, îbn Ömer, Talha, Zübeyr, Abdullah bin Evfâ, Tal-ha bin Mutarnf, Tâvûs ve Şâbi'nin de vacib olduğunu söylediklerini naklederek: «Bu, Ebû Seleme ve tüm (zahiri) arkadaşlarımızın gö­rüşüdür,» demiştir. Bunlar Allah Teâlâ'nm şu âyetini deül getirir­ler: «Birinize ölüm geldiği zaman, eğer mal bırakıyor ise ana-babaya yakınlara, uygun bir tarzda vasiyet etmesi size farz kılındı.» (Ba­kara : 180)

 

21.4.2. İkinci Görüş

 

Vasiyetin ana-babaya ve ölünün varisleri olmayan akrabaya ya­pılması vaciptir.

Bu Mesrûk, İyâs, Katâde, Ibn Cerîr ve Zührî'nin mezhebidir.

 

21.4.3. Üçüncü Görüş

 

Bu görüş, dört imamın ve Zeydîlerin görüşüdür. Vasiyet ilk gö­rüşte olduğu gibi mal bırakan herkese farz değildir. îkinci görüşte olduğu gibi ana-baba ve mirasçı olmayan akrabalara vasiyet edil­mesi de farz değildir. Ancak onun hükmü, duruma göre değişir, ba-zan vacib, bazan mendub, bazan haram, bazan mekruh ve bazan da mubah olur.

a. Vacib olması: Kişinin üzerinde, vedia (emanet) veya borç gibi, vasiyet etmediğinde zayi olacağından korktuğu şer'î bir hak bulunuyorsa, vasiyet vacip olur. Meselâ üzerinde ödemediği zekât veya yerine getirmediği hacc borcu olan ya da yanında malından çıkarılması gereken bir emanet bulunan veya kendisinden  başka kimsenin bilmediği bir borcu bulunan yahut da yanında şahidsiz bir vedia (emanet) bulunan kimse gibi.

b. Müstehab olması: Fakir akrabalara ve salih kimselere va­siyet etmek mendubdur.

c. Haram olması: Varislere zararı olduğu zaman haram olur. Abdürrezzak'ın Ebû Hüreyre'den rivayetine göre, Allah Rasûlüsallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: «Bir kimse yetmiş sene cennetliklerin amelini İşler. Vasiyetinde haksız bir tavsiyede bulunur. Ona kötü amelin mührü vurulur ve cehenneme girer. Bir' adam da kötülerin amellerini yetmiş sene yapar. Vasiyetinde adil davranır. Ona da ameli hayırlıların mührü vurulur ve cennete gi­rer.» Ebû Hüreyre şöyle demiştir: «İsterseniz: «Bunlar Allah'ın sı­nırlarıdır. Onlan aşmayın.» (Bakara: 229) ayetini okuyun.»

Sa'îd bin Mansûr'un «Sahih isr.ad»Ia rivayetine göre, İbn Ab-bas şöyle demiştir: «Vasiyette (varislere) zarar verme, büyük günah­lardandır.» (Hadisi Nesâİ, kaydetmiştir. Ricali sikadır.)

Miktarı üçte birden de az olsa, (varislere) zarar verme amacını taşıyan vasiyet bâtıldır.

Yine içki veya kilise binası ya da kumarhane yapımı gibi ha­ram için vasiyet de haramdır.

d. Mekruh olması: Miras bırakanın malı az olduğunda ve va­risleri ona muhtaç olduğunda vasiyet mekruhtur. Yine onların bunu ftsk ve fücurda kullanacaklarını bildiği veya kuvvetle zann ettiği za­man fısk ehline vasiyette bulunmak da mekruhtur. Vasiyet eden, vasiyet edilenin, malım itaat yoluna kullanacağını bildiği veya kuv­vetle zannettiği zaman vasiyet mendup olup geçerlidir .

e. Mubah olması: Vasiyet edilen, kendisinin yakım veya uza­ğı olsun vasiyet eden zengin ise vasiyette bulunması mubahtır.

 

21.5. Rükûnları

 

Vasiyetin rüknü; vasiyet edenin <dcab»da bulunmasıdır. îcab; Ölümden sonraya bağlı olarak, karşılıksız temlike delâlet eden bü­tün lâfızlar ile olur. Meselâ «ölümümden sonra, falanın olması için şunu vasiyet ettim veya bundan sonra şunu ona hibe ettim veya mâlik yaptım,» gibi. Vasiyet ibare ile mün'akid olduğu gibi, vasi­yet eden konuşmaktan aciz olduğu zaman onun yazıyla veya anla­şılır işaretleri İle akid yapması durumunda bu akid gerçekleşir.

Vasiyet; mescidler, medreseler, hastanelere yapılması sebebiy­le, muayyen olmadığı zaman, bunun «kabul»e ihtiyacı yoktur. Aksi­ne sırf icab ile tamamlanır. Çünkü bu durumda sadaka olur. Fakat vasiyet edilen, muayyen bir şahıs olursa; vasiyet edenin Ölümünden sonra, vasiyet edilenin veya reşid değilse velisinin «kabul»ü gerek­lidir. Eğer kabul ederse tamamlanır. Vasiyet edenin Ölümünden son­ra reddederse vasiyet bâtıl olur ve mülkü vasiyet edenin varislerin­de kalır. Vasiyet, vasiyet edenin onda değişiklik yapmasının veya dilediği şeyden dönmesinin ya da vasiyet ettiği kimseye vasiyetten vazgeçmesinin salih olduğu caiz akidlerdendir. Bu dönme, «vasiyet­ten döndüm» gibi sözle sarih olabildiği gibi, onu satma gibi, vasiyet ettiği malda kendi mülkünden onu çıkaran tasarruflarda buluna­rak fiilin delaletiyle de olur.

 

21.5.1. Vasiyete Ne Zaman Hak Kazanılır?

 

Vasiyet edilen, vasiyet eden öldükten sonra borçları Ödenme­den vasiyete hak kazanamaz. Borçlar, bırakılan malın tamamını aştığı zaman, Allah Teâlâ'nm : «... Kendisiyle yapılan vasiyetten ya da (varsa) borçtan sonra...» (Nisa : 12) ayeti gereğince, vasiyet edi­lene hiç bir şey yoktur.

 

21. 5. 2. Şarta Bağlı Vasiyet

 

Şart sahih olduğu zaman, vasiyetin bir şarta bağh olması veya şartla birleştirilmesi sahihtir.

Sahih şart, vasiyet edenin veya edilenin ya da başkalarının mas­lahatına uygun olan ve şeriatın menetmediği ve şer'î amaçlara ay­kırı olmayan şarttır. Şart sahih olduğu zaman, maslahatı devam et­tiği sürece onu yerine getirmek vacibdir.

Şart ile amaçlanan maslahat ortadan kalkar veya sahih olmaz ise şarta uymak vacib değildir.                   

 

21.6. Şartları

 

Vasiyette; vasiyet eden, vasiyet edilen ve vasiyete konu olan eş­ya, söz konusudur. Bunların herbirinin şartları aşağıda gelecektir.

 

21.6.1. Vasiyet Edenin Şartlan

 

Vasiyet edenin, tam ehliyet sahibi olarak teberru'a yetkili ol­ması şarttır. Tam ehliyet; akıllılık, erginlik, hürlük, muhayyerlik ve sefehliği veya gafleti sebebiyle hacr konulmamış olmakla kesinle-şir. Eğer vasiyet eden küçük, deli, küle, zorlanan veya mahcur ol­ması sebebiyle noksan ehliyetli ise, vasiyeti sahih olmaz. Bundan iki şey müstesnadır:

1.  Mümeyyiz çocuğun,   maslahat hududunda olduğu sürece, defni ve teçhizi işine ait vasiyeti.

2. Sefehliği sebebiyle hacr altında olanın, Kur'ân öretimi, mescid yapımı ve hastahane hizmetleri gibi hayır yollarına yaptığı va­siyet.

Eğer varisleri varsa ve buna izin verirlerse, bu vasiyet onun mallarından ayrılır. Varisleri yoksa, yine durum aynıdır.

Fakat varisleri varsa ve bu vasiyete izin vermezlerse, vasiyeti malının sadece üçte birinden yerine getirilir. Bu, Hanefîlerin mez­hebidir.

Bu konuda İmam Mâlik muhalefet ederek 'Allah'a yaklaşma'-mn (ibadetin) mânâsını akleden çocuk ile aklı zayıf kimsenin vasi­yetini caiz görmüş ve şöyle demiştir: «Bize göre aklı zayıf, safin ve bazan aklı başına gelen delinin vasiyet ettiklerini anlayabilecek ka­dar akıllan başlarında iken yaptıkları vasiyetleri caizdir. Yine kü­çük çocuğun, vasiyet ettiği şeyi aklettiği ve bunu inkâr eden bir söz söylemediği zaman, yaptığı vasiyet gerçekleşmiştir, caizdir.»

Mısır kanunları, sefihin ve gaflet içindeki kişilerin mallarının harcanacaklan yönü anladıkları zaman, yaptıkları vasiyetlerine izin vermiştir.

 

21.6.2. Vasiyet Edilen Kimsenin Şartları

 

Vasiyet edilende aşağıdaki şartların bulunması gereklidir :

1.  Vasiyet edenin varisi olmamalıdır.

Allah Rasûlü sailallahu aleyhi ve sellem. Fetih yılında: «Miras­çıya vasiyet yoktur.» buyurmuştur. (Hadisi Ahmed bin Hanbel Ebû Dâvüd ve Tirmizi kaydetmiş, Tirmizî 'Hasen' demiştir).

268

Bu haber «haber-i ahad» da olsa âlimler onu kabul ile karşıla­mış ve onun hükmü üzerinde icma etmişlerdir.

Bir rivayette: «Allah her hak sahibine hakkım vermiştir. Artık varise vasiyet yoktur.» şeklindedir.

Âlimlerin cumhuru: «Birinize ölüm geldiği zaman eğer mal bı­rakıyorsa ana-babaya ve yakınlara uygun bir tarzda vasiyet etmesi —Allah'a karşı gitmekten sakınanlara bir borç olarak— size farz kılındı.» (Bakara: 180) âyetinin ise, mensuh olduğunu söylemişler­dir.

Şâfi'î şöyle demiştir: «Allah Teâlâ vasiyet ayetini de İndirmiş, mirasçılar ayetini de indirmiştir. Mirasçılarla ilgili ayetle birlikte vasiyet ayetinin baki olması muhtemeldir. Mirasçılara vasiyetin mensuh olması da. muhtemeldir. Âlimler bu iki ihtimalden birini tercih ettirecek bir şey aramışlar ve Allah Rasûlü'nün sünnetinde megazî yazarlarının naklettikleri «Nebî aleyhisselâm Fetih senesi «Varise vasiyet yoktur» buyurdu.» hadisini bulmuşlardır.»

Yine âlimler, vasiyet edilenin ölüm günü varis olmasına itibar etmişlerdir. Eğer biri varis olan kardeşine, çocuğu yokken vasiyet­te bulunsa, sonra daha ölmeden onun çocuğu doğarsa, anılan kar­deşe yaptığı vasiyeti sahih olur. Fakat, oğlu varken kardeşine vasi­yette bulunsa ve ölümünden önce oğlu ölse, bu vasiyet varise yapıl­mış olur.

2. Hanefî mezhebine göre, vasiyet edilen muayyen bir kimse ise, vasiyetin sıhhati için, «vasiyet vaktinde» gerçekten veya takdi-ren mevcut olması şarttır. Yani vasiyet vaktinde fiilen mevcut ol­malı veya bu esnada varolduğu takdir edilmelidir.

Vasiyet edilen muayyen bir şahıs değilse; vasiyet edenin ölümü anında, gerçekten veya takdiren bulunması şarttır.

Vasiyet eden, «Evimi falanın çocuklarına vasiyet ettim» dese ve o çocukları tayin etmese, sonra vasiyetten dönmeden ölse, ev va­siyet edenin ölümü sırasında mevcut olan çocuklann olur. Bunla-nn gerçekten ve (cenin gibi) takdiren mevcut olmalan —vasiyetin yapıldığı sırada bulunmamış olsalar bile— aynıdır. Çocuk vasiyet vaktinden veya vasiyet edenin ölümünden altı ay geçmeden önce doğduğu zaman vasiyet sırasında veya vasiyet edenin ölümü sıra­sında cenin olarak bulunduğu ortaya çıkar.

Âlimlerin cumhuru ise şöyle demiştir: «Bir kimse, malının üç­te bîrini Allah'ın uygun gördüğü yerlere ayrılmasını vasiyet etse, vasiyet edenin bu vasiyeti sahih olur ve vasi bunları hayır yoluna ayınr. Ondan bir şey yemez. Bunlar ölünün varislerine de verilmez.» Ebû Sevr buna muhalefet etmiştir. (Bu görüşleri Şevkânî Neylü'i-Evtâr'da ifadelendirmiştir.)

3. Vasiyet edilen, vasiyet edeni haram olarak öldürmemiş ol­malıdır. Vasiyet edilen vasiyet edeni haram olduğu halde öldürürse, vasiyet bâtıl olur. Çünkü kim lâyık olmadığı birşeyi elde etmeye acele ederse, o bundan mahrum bırakılarak cezalandırılır. Bu Ebû Yusuf'un görüşüdür. Ebû Hanife ve Muhammed ise: «Vasiyet bâ­tıl olmaz. Ancak varislerin iznine bağlıdır.» demişlerdir.

 

21.6.3. Vasiyet Edilen Şeyin Şartları

 

Vasiyet edilen şeyin, vasiyet edenin ölümünden sonra mülk sebeblerinden biriyle temlike müsait olması şarttır. Mal ve menfa­at olarak mütekavvim (ileri tarihte gelecek) olan her malın vasiyeti sahihtir. Ağaçtaki meyvenin ve ineğin karnındaki ceninin vasiyeti de sahihtir. Çünkü miras yoluyla temlik edilirse ve vasiyet eden öl­düğü sırada gerçekten mevcut olmayı sürdürürse, vasiyet edilen kimse ona hak kazanır.

Vasiyet edildiği sırada bulunmayan şey bunun aksinedir.

Bir menfaatin (evde oturma hakkı gibi), bir alacağın ve olgun­laşmamış meyvenin vasiyeti de sahihtir.

Mal olmayan (meyte gibi) bir şeyin vasiyeti ise sahih değildir. Akid yapanlar yönünden bir kıymeti bulunmayan şeyin de vasiyeti sahih değildir, Müslüman olan birine, içki vasiyet etmek gibi...

 

21.7. Vasiyetin Müstehab Olduğu Malın Miktarı

 

-İbn Abdülberr şöyle demiştir :

«Selef, vasiyeti müstehab sayanlara göre müstehab, vacib sa­yanlara göre de vacib olan miktar hakkında ihtilâf etmişlerdir.»

Ali (r.a.)'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: Altıyüz dirhem veya dokuz yüz dirhem malda vasiyet yoktur.» O'ndan bin dirhem malda vasiyet olduğuna dair bir görüş rivayet edilmiştir.

tbn Abbas da : «Sekiz yüz dirhemde vasiyet yoktur.» demiştir.

Aişe (r.a.): Dört çocuğu ve üçbin dirhemi bulunan bir kadın hakkında: «Onun malında vasiyet yoktur.» demiştir.

İbrahim en-Neha'î ise, bin dirhem ile beşyüz dirheme kadar olan malda vasiyet olmadığını söylemiştir.

Katade : «Eğer hayır (mal) bırakmış ise,» (Bakara : 180) ayeti hakkında: «bunun bin dirhem ve daha fazla mal» olduğunu söyle­miştir.

Ali (r.a.)'dan; «Çok mal bırakan, onu varislerine bırakırsa da­ha faziletlidir,» görüşü de nakledilmiştir.

Aişe (r.a.) sekiz yüz dirhem mal bırakan kimse hakkında; «O hayır (mal) bırakmamıştır. Vasiyet edemez.» demiştir.

 

27.7.1. Üçte Birin Vasiyeti

 

Malın üçte birini vasiyet etmek caizdir. Bunun fazlası ise caiz değildir. Evlâ olan bundan daha azını vasiyet etmektir. Bu konuda icma edilmiştir.

Buharî, Müslim, Tirmizî, Nesâî, Ebû Dâvûd ve îbn Mâce'nin rivayetine göre, Sa'd bin Ebî Vakkas, (r.a.) şöyle demiştir: «Nebi aleyhisselâm, ben- Mekke'de hasta iken beni ziyaret etti. O'nun hic­ret ettiği bir yerde Ölmesini hoş görmeyerek; «Allah İbn Ayrâ'ya rahmet etsin,» dedi. Ben; «Ey Allah'ın Rasûlü, malımın tamamını vasiyet edeyim mi?» diye sordum. «Hayır» dedi. Ben : «Yarısını?» dedim. «Hayır,» dedi. Ben «Ya üçte birini?» dedim. Nebi aleyhisse­lâm şöyle buyurdu: «üçte biri... Üçte biri de çoktur. Senin miras­çılarını zengin bırakman onları halka el açan fakirler olarak bırak­mandan daha hayırlıdır. Senin harcadığın bütün nafakalar, karının ağzına koyduğu lokmaya varıncaya değin, sadakadır. Allah belki seni iyileştirir. Bir kısım insanları seninle faydalandırır. Bir kısmı­nı da seninle zarara uğratır.»

Sa'd'ın o gün bir kızından başka çocuğu yoktu.

 

21.7.2. Üçte Bit Malların Tümünden Hesaplanır

 

Âlimlerin cumhuru, üçte birin, vasiyet edenin bıraktığı tüm mallardan hesaplanacağı görüşündedir.

Mâlik ise: «Üçte- bir vasiyet edenin bildiği malların üçte biri olarak hesaplanır. Ona gizli kalan, yeni kazandığı ve bilmediği mal­lar bunun dışındadır,» demiştir.

Vasiyet esnasında mı, yoksa ölüm anında mı bulunan malın üç­te birine itibar edilir?

Mâlik, Neha'î, Ömer bin Abdülaziz; «Vasiyet anında bulunan malın üçte biri önemlidir,» demişlerdir.

Ebû Hanife, Ahmed bin Hanbel ve Şafii; «ölüm halinde bulu­nan malın üçte birine itibar edilir,» görüşündedirler. Bu Ali ve bazı tabiin'in de görüşüdür.

 

21.7.3. Üçte Birden Daha Fazla Malı Vasiyet Etmek

 

Vasiyet edenin ya varisi vardır veya yoktur. Eğer varisi varsa, malının üçte birinden fazlasını vasiyet etmesi caiz değildir.Eğer üçte birinden fazlasını vasiyet ederse, vasiyet ancak varislerinin iz­niyle gerçekleşir. Onun gerçekleşmesi için iki şart vardır:

1. Vasiyet edenin ölümünden sonra olması. Eğer ölümünden önce olursa, izin verecek olanın hakkı sabit olmamıştır ve onun iz­nine bakılmaz. Eğer hayatı esnasında izin verirse, onun dilediği za­man bu izinden dönme hakkı vardır. Eğer hayatından sonra izin verirse, vasiyet gerçekleşir. Zührî ve Rebi'a ise, «Onun mutlak ola­rak dönme hakkı yoktur,» demiştir.

2. İzin verenin, izin sırasında sefihliği veya gafleti sebebiyle hacr altında bulunmayıp, tam ehliyet sahibi olması gerekir.

Vasiyet edenin varisleri yoksa, yine onun üçte birden fazla va­siyet erme hakkı yoktur. Bu cumhura göredir.

Hanefiler, îshak, Şerik ve bir rivayette Ahmed bin Hanbel üçte birden fazla vasiyette bulunmasının caiz olduğu görüşündedirler. Bu Ali ve tbn Mes'ûd (r.a.)'nın da görüşüdür. Çünkü vasiyet edenin bu durumda varisleri fakir bırakma korkusu yoktur ve vasiyet hak­kında gelen ayet mutlaktır. Sünnet bu ayeti, varisleri bulunan kim­se ile kayıdlandirmıştır. Varisi bulunmayanın ise, mutlakhk üzerine kalmış (kayıdlanmamış)tir.

 

21.8. Vasiyetin Bâtıl Olması

 

Vasiyet geçen şartlardan birinin bulunmamasıyla da bâtıl ol­duğu gibi, aşağıdaki şartların biriyle de bâtıl olur.

1. Vasiyet eden uzun süre delirir ve deliliği sırasında Ölürse.

2. Vasiyet edilen, vasiyet edenden daha önce ölürse.

3. Vasiyet edilen şey muayyen olur da, vasiyet edilen kimse onu kabul etmeden önce telef olursa.