1- YEMİNİN MANASI, RÜKNÜ, ŞARTI VE HÜKMÜ
Yakınlık Sebebiyle Yapılan Yemin :
Allah İle Yapılan Yeminin Rüknü :
Allah'ın Gayrisi İle Yapılan Yeminin Rüknü :
Allah Île Yemin Etmenin Şartları :
Allah'ın Gayrisi İle Yapılan Yemin
Allah Adı İle Yapılan Yemin Üç Nevidir :
2- YEMİN OLAN VE OLMAYAN LAFIZLAR
1- Zaleminin Yemin Vermesi Yemin Edenin Yemine Niyyet
Etmesi Müstahlifin Yemine Niyyet
Etmemesi
Keffâreti Oruçla Yerine Getirmek:
3- GİRMEK, DURMAK VE BENZERİ FİİLLER ÜZERİNE YAPILAN
YEMİN
4- ÇIKMA, GELME VE BİNME ÜZERİNE YAPILAN YEMİN
5- YEMEK İÇMEK VE BENZERLERİ ÜZERİNE YAPILAN YEMİN
8- ALIM - SATIM, EVLENME VE BENZERLERİ HAKKINA YAPILAN
YEMİN
Bu Konu İle İlgili Bazı Meseleler ;
9- HAC, NAMAZ VE ORUÇ HAKKINDA YAPILAN YEMİN
10- ELBİSE GİYME VE SÜSLENME HAKKINDA YEMİN
11- DÖVME, ÖLDÜRME VE BENZERLERİ HAKKINDAKİ YEMİN
12- DİRHEMLERİ BİRBİRİNE VEREREK HELÂLLEŞMEK HAKKINDA
YEMİN
Bu Konularla İlgili Çeşitli Meseleler
Yeminin serî mânâsı :
Şeriatte yemin, kuvvetli bir sözleşme yapmak ve bağlanmaktan ibarettir.
Yemin eden kimse, bu
yemini sebebiyle, bir şeyi yapmaya veya yapmamaya azmeder. Kifâye'de de
böyledir.
Yemin, iki çeşittir :
1-) Allâhu
Teâlâ ile veya O'nun sıfatı ile yapıian yemin.
2-) Bunun
gayrisi ile yapılan yemin.
Allah'ın gayrisi ile
yapılan yemin de, iki çeşittir :
a-) Babalarla,
evlatlarla, meleklerle, oruçla, namazla ve başka şer'î şeylerle, Ka'be'yle,
Harem'le, Zemzem ve emsali şeylerle yapılan yemin.
Bunlardan biriyle
yapılan yemini bozmak, caiz olmaz.
b-) Şart ve ceza.
Bu da, iki çeşittir :
1-) Yakınlık
sebebiyle yapılan yemin.
2-) Yakınlık
üzerine olmayan yemin. [1]
Yemin eden kimsenin :
«Eğer, şu işi yaparsam, oruç tutmak...» veya «...namaz kılmak...» ; «...hacca
gitmek,..»; «...umre yapmak...»; «...kurban kesmek...»; «...köle azâd
etmek...»; «...sadaka vermek...» yahut benzeri şeyleri yapmak; «...üzerime
vazife olsun.» demek gibidir.
Yakınlık Üzerine
Olmayan Yemin : Talâk ve ıtak üzerine yapılan yemindir. Bedâi'de de böyledir. [2]
Allah'ın ismini veya
sıfatım söylemektir. [3]
tyi birşart ve iyi biı
ceza söylemektir. Kâfî'de de böyledir.
İyi şart : Mevcudiyeti
yok olmamak;
İyi ceza ise : Şartın
bulunması yanında; varlığına inanılır olmak veya galip bulunmaktır. Böylece,
mülke veya onun sebebine muzaf olmak; cezanın da, onunla yemin edilir şeylerden
olması...
Eğer, böyle olmazsa, o
zaman, yemin olmaz. Ticârette vekâlet ve izin gibi...
Bir kimse : «Ben, şu
işi yaparsam; gerçekten, seni vekil yaptım.» veya : «...ticârette sana bin
verdim.» derse; bu durumdaki sözü, yemin olmaz. [4]
1-) Yemim
eden kimsenin akıllı ve bulûğa ermiş olması :
Delinin ve sabinin ( =
çocuğun) yemini sahih olmaz. Çocuk, akıllı olsa bile, hüküm değişmez.
2-) Müslüman
olmak :
Kâfirin yemini sahih
olmaz.
Hatta, kâfir iken
yemin eden bir kimse, sonra müslunıan olsa; bu şahıs, o yeminini bozunca,
keffâret gerekmez. Bedâi'de de böyledir.
Dinden dönmekle, yemin
geçersiz olur :
Bir kimse, dinden
döndükten sonra, tekrar müslüman olsa; yemininin hükmünü yerine getirmesi
gerekmez. Ihtiyar'da da böyledir.
3-) Yönünde,
hürriyet şart değildir :
Kölenin yemini de,
sahihtir.
Ancak, köle, mal
sahibi olmadığı için, keffâreti oruç tutarak yerine getirir. Efendisinin ise,
onu, oruç tutmaktan men etme hakkı vardır. Efendi, köleyi, sebebine mübaşeret
ettiği her oruçtan men edebilir. Nezir onıcu gibi...
Eğer, efendisi,
köleyi, —keffâret için— oruç tutmadan önce, ıtk (= azâd) ederse; bu kölenin,
keffâreti, mal ile yerine getirmesi lâzım gelir.
4-) Yemıînde,
ihtiyar da şart değildir :
Zoraki yaptırılan
yemin de, sahihtir.
Yeminde gayret ve kast
şart değildir. Bize göre, hatâ veya latife ile yapılan yemin de sahihtir.
5-) Bir
sözün, kendisine yemin edilen şeye dönmesi için o şeyin, yemin zamanında,
varlığının hakikaten tasavvur edilmesi gerekir.
Bir yeminin (= sözün),
yemin olmasının şartı, buna bağlıdır.
Varlığı düşünülemeyen
bir şeye yemin etmek bir mânâ ifâde etmez. Bu, îmâmEbûHamfe (R.A.) ve İmâm
Muhammed (R.A.)'in kavlidir.
Varlığı âdeten tasavvur
olunan şeye gelince; üç imâmıza göre de, bu yeminde şart olmaz.
6-) Yemin
istisnadan hâli olmalıdır :
Bir kimse, sözüne:
«İnşallah.» veya «...illâ en yeşâallah.» yahut «...mâşâallah.» veya benzeri bir
lafız ilâve eder; yahut «...Allah bana yardım ederse.» veya «...Allah
kolaylaştınrsa.» veya «...Al-lahın yardımıyla.»; «...Allanın
kolaylaştırmasıyla.» veya benzeri bir lafız ilâve ederse; yemin etmiş olmaz.
Eğer, bu lafzı, Önceki
sözüne (yeminine) —hemen— ilâve etmemiş de, ikisinin arasını açmışsa; yemini,
yemindir. [5]
7-) Yemin
eden kimse, talâk'ı (= boşamayı), ıtak'ı (= köle azâd etmeyi) şart koşmuşsa; bu
caizdir ;
Bullar, yeminin
bağlanmasının şartıdır.
8-) Kendi
üzerine yemin edilen şey, gelecekte yapılacak bir iş olmalı; daha önce olmuş
bir şey olmamaîıdu.
Bir kimse, karısına :
«Sen, semâ, başımızın üzerinde olduysa boşsun.» dese; talâk vâki, kadın boş
olar.
9-) Allah'ın ismi yeminin rüknünde söylenmelidir
:
Şayet, bir kimse:
«...Allah yardım ederse.»; «...Allah'ın yardı-mıyle.» der ve bu sözü ile
istisnayı murad ederse; bu durumda müstesna Gİur ve bu sözü hüküm bakımından
doğrulanmaz.
10-) Yeminde, şart ile ceza arasına bir hâil girmemelidir :
Eğer girerse, yemin,
yemin olmaz. Bedâi'de de böyledir. [6]
Bu, mâzî'de (= geçmiş
zamanda) veya halde (= şimdiki zamanda), bilerek, yalan yere
yemin etmektir.
Böyle yemin etme..,
büyük günâhtır. Yapanın, tevbe ve istiğfar etmesi gerekir.
Bu yeminden dolayı,
keffâret yoktur. [7]
Bu yemin, geçmişte
veya halde, «olmuş zanm ile» yapılan yemindir. Halbuki iş, yeminin aksine
yapılmış olmuştur.
«Vallahi, şu işi
yaptım.» diye yemin ettiği halde, o işi yapma-mış olan, fakat, yaptığını
zanneden kimsenin yemini böyledir.
«Yaptım.» diye yemin
ettiği halde, o işi yapmamış olan, fakat yaptığını zanneden kimsenin yemini de
yemin-i lağv'dır.
Veya, uzaktan gördüğü
bir adanı için : «Vallahi, bu gerçekten Zeyd'dir.» diyen ve onu Zeyd zanneden
halbuki gördüğü Amr olan kimsenin yemini de böyledir.
Veya, gördüğü kuşu,
karga zannederek yemin eden, halbuki gördüğü dülgenç kuşu olan kimsenin yemini
de yemin-i lağv'dir.
Bu şekildeki
yeminlerin sahiplerinin, sorumlu olmayacağını umarız.
Geçmişte yapılan
yemin, eğer kasten yapılmamışsa, onun, dünyada da, uhrâda da hükmü yoktur.[8]
Yemin-i Mün'akide dört
nevi'dir :
a-) İyiliği
tamamlamak üzere yapılan yemin :
Emredilen bir ibâdeti
yapmak; veya yasaklanan bir şeyi yapmamak üzere yapılan yemindir. Zaten, yemin
etmeden önce de, kişinin bunu yapması farz idi.
b-) Yapılması
caiz olmayan şeyi, yapmak veya tâati terk etmek için, yapılan yemin :
Böyle bir yemin, caiz
değildir.
c-) Yeminini
bozup bozmamak arasında muhayyer kalan, fakat, bozması hayırlı olan kimsenin
yemini :
Bu şahsın, bu yeminini
bozması mencluptıır.
d-) Mubah
olan bir şey hakkında yapılan yemin :
Buyeminimuhafazaetmek
daha eviâdn, Mebsût'ta da. böyledir. -
Talâk, itak ve
benzerleri ile yapılan yemin; gelecek zamana aitse; bu yemin, yemin-i
mün'aki'de gibi olur. Bunlar, maziye aitse, lağv ve gâmus tahakkuk etmez.
Lâkin, hilâlim bilme veya bilmeme haÜnde, talâk, vâki olur. Nezir de, böyledir.
İzâh'ta da böyledir.
Bir kimse, eğer ; «Bu,
filan adam değilse; hac yapmak üzerinde eİEun.'j der ve o adam da, dediği
şahıs oimazsa: hac yapması icabeder. Hülâsa'da da böyledir.
Yemini kasden,
unutarak veya cebir karşısında yapmak müsavidir.
Baygın veya mecnun
kimsenin yemini de böyledir.
Lyuyan kimsenin
yemini, sahih olmaz. İhtiyar'da da böyledir.
Allah adı iie yemin
etmek, mekruh değildir. Fakat, az yemin etmek, çok yemin etmekten daha evlâdır.
Allah'ın gayrisi ile
yemin etmek, bazı âlimlere göre mekruhtur. Ekseriyete göre ise, mekruh
değildir: Çünkü, bununla da, söz kuvvetlenmiş otuvor, demektir. [9]
Allah ismiyle veya
Rahman, Rahîm gibi başka bir esma ile ve bil-umum esmâ-i ilâhî ile yemin
edilir.
Bu hususta,
insanların; bu isimlerle yemin edilip edilemediğini; bilip bilmemeleri de
müsavidir. Âlimlerimizin açık yolu budur.
Ailahu Teâlâ'nın
sıfatı ile de yemin edilir. Bu sıhat, izzet, celâL klbriyâ gibi, Örfen kendisi
ile yerain edilen bir sıfat olmalıdır. Bu, Mâverâü'n - Nehir âlimlerinin
ihtiyarıdır. Kâfî'de de böyledir.
Esahh olan, sıfatın
zikrinde örfe itibar edildiğidir. Bürcendî'-nin Nikâye Şerhi'nde de böyledir.
Bir kimse : «Rabbî...»
veya cRabbü'l - arş...»; «Rabbü'l -âlemin...» demiş olsa; bu yemin olur.
Bir kimse : «Hak için,
yapmam.» der ve «Hak» kelimesi ile A!-lahu Teâlâ'nın ismini irâde ederse;, yemin
etmiş olur.
«BihakkiÜâh yapmam.»
diyen kimse de, yemin etmiş olur.
«Ve hakkullah» diyen
kimse, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Muhammed (R.A.)'e göre, yemin etmiş
olmaz.
«Hürmetullâh» demek
de, Şemsü'l - Eimnıe'ye göre, «Hakkul-lah» menzilindedir.
«Azametullah» veya
«...melekûtihî...» , «...kudretihî...» diyen kimse; yemine niyyet etsin,
etmesin; yemin etmiş olur. Fetâvâyi Kâdihân'da da böyledir
«...Ceberutillah...» ,
«...kuvvetillâh...» ; «...irâdetihî...» ; «...meşîttihi...)) ;
«...mahabbetihî...» ve «...kelâmihî...» diyen kimse de yemin etmiş olur;.
«...Emânetullah..-r» ;
«...ahdillah...» veya «...zimmetillah...» demekle de, yemin edilmiş olur.
«Eşhedü enne, ben
yapmam.» ; «...eşhedü billah...» ; «...Yemin ediyorum.» ; «Allah'a yemin
ederim.» ; «Kasem olsun.» ; «Allah'a kasem olsun.» ; «azmediyorum.» ; «Allah'a
azmediyorum.» ; «Onun üzerine ahdolsun.» demek de yemin olur.
«Allah'ın yemini
olsun.» ve «Allah'ın nezri üzerine olsun.» diyen kimse de, yemin etmiş olur.
«Bismillâhi, yapmam.»
diyen kimse; yemine niyyet etmemişse; yemin etmiş olmaz; yemine niyyet etmişse,
yeminetmiş olur. Bu niyyetle «Bismillah.» diyen kimse de yemin etmiş olur.
«îmallah yapmam.»
diyen kimse de, yemin etmiş olur. Keza : «eymenellah.» ve «îmellâh...»
denilince de yemin olur.
—Üç îrab ile—
«Mennellâh...» ; «münnellah» veya «rninnellah» diyen kimse de, yemin etmiş
olur.
«Mîsakihî...» ;
«Allah'ın mîsakı üzerime olsun.»; «Allah'ın yemini üzerime olsun.)» diyen
kimse, yemin etmiş olur.
Bağdat'lı âlimlere
göre : «et-talibü ve'Kgâlibü, yapmam.» diyen kimse, yemin etmiş olur.
«Billahi, yapmam.»
diyen kimse, yemin etmiş oluz-.
«Billahi» lafzını,
he'nin sükûnu ile «billah»; nasbi ile «Billahe» veya ref'i ile «billahü»
şeklinde söyliyen kimse de, yemin etmiş olur.
«Ailahu, yapmam.» veya
«Allah...» ; «Allahe...» diyen kimse, yemin etmiş olmaz. Çünkü, bu lafızların
başında, harf-i kasem ( = yemin harfi) bulunmamaktadır.
Şayet, Allah lafzını,
kesre ile îrablarsa ( — Allahi şeklinde sin lerse), bu durumda yemin olur.
Çünkü, kesre (= sonunun l-sioii
okunması), harf-i cerrin (= sonunu esre
okutan harfin-ki genellik le bu harf, kasem harfidir.) geçtiğini iküzâ eder. «Allahi" demek, bu
bakımdan yemin olur. Itâbiyye'de de böyledir.
«IillâM» diyen kimse,
yemin etmiş olur.
Ecnâs'ta : «Vallahi in
dehaleti'd-dâre.» diyen kimse, yemin etmiş olur.
«Eğer, yaparsam;
mecûsîden şerliyim.» diyen kimse, yemin etmiş olur.
Keza: «Yahûdıye
ortağım...» veya «Kafirlere ortağım...»; «...eğer yaparsam.» diyen kimse de,
yemin etmiş olur. Hulâsa'da da böyledir.
İmâm Muhammed
(R.A.) şöyle buyurmuştur:
Bir kimse, karısına:
«Eğer kalkarsan; (veya oturursan); artık, sen boşsun, derse; bu yemin olur.
Bir kimse, Allah'ın
gayrisi ile yemin edince, yemin etmiş olma/. Peygamber tS.A.VJ ve Ka'be gibi Hidâye'de de böyledir.
«Peygamberden
uzaklık» yemin olur. İmâm Muhammed (R.A.), Asıl Kitabında;
«Bir kimse :
«Vel'-Kur'ani» dese yemin etmiş olmaz.» demiştir. Çünkü böyle mutlak şekilde
söylemek alışılan bir şey değildir. «Ve ilmillâh» demek gibi bir şeydir.
«Bu, onların zamanında
böyle idi. Amma bizim zamanımızda, bu yemindir.» denilmiştir. Biz de, bunu
alır; emreder; itikat ve itimat ederiz.
Mukâtü bin Muhammed:
Kur'an ile yapılan yemin, yemin olur." demiştir. Bunu bizim âlimlerimiz,
ahp kabul eylemişlerdir. Muznıarât'ta da böyledir.
«Ben, Peygamber'den ve
Kur'ân'dan uzağım» demek de, yemin olur. Kâfî'de de böyledir. Mulıammed bin
Abduîkorîm'den soruldu: «Şayet, şu işi yaparsam; şefaatten uzak olayım», diyen
kimsenin hâU ne olur?
O, şu cevabı verdi:
«Bu yemin olur.»
Başkaları ise : «Bu
yemin olmaz.» dediler, Esahh plan da budur. ZahMyye'de de böyledir.
Bir kimse : «Şu işi
yaparsam; Kur'ân'dan, namazdan, kıbleden veya ramazan orucundan uzak olayım.»
demiş olsa; bunların tamamı, yemin olur.
«Dör kitaptan uzak
olmak» da; böylece yemin olur.
Kendinden uzaklık
küfür olanın cümlesi yemin olur. Hulâsada
da böyledir.
Mushaf tan, uzak olayım.»
demeJc yemin olmaz.
«Kur'ân'da olandan,
uzak olayım.» demek yemin olur. Kâfî'de de
böyledir.
İçinde besmele
bulunan, bir fıkıh kitabını veya bir defteri kaldmpta, «eğer, şu işi yaparsam;
bunun içinde olandan uzak olayım.» demek yemin olur. Şayet, o işi yaparsa;
keffâret lâzım olur. Bu, «Ben bismillâhirrahmânirrahimden uzak olayım demek
gibidir. Fetâvâyi Kâdîfcân'da da böyledir.
Bazı âlimlerimiz; Mü'minlerden
uzak olayım.» diyen kimse yemin etmiş olur.» demişlerdir. Fetâvâyi Kâdîhân'da
da böyledir.
«Ben şu otuz günden
uzak olayım.» deyip ramazanı kasdeden bir kimse, eğer farziyetîni niyyet
eylemişse; bu yemin olur. Bu kimse, »şu işi yaparsam; imandan uzak olayım.»
diyen şahıs gibidir.
Eğur, sevabından uzak
olmayı niyyet ederse; yemin olmaz. Çünkü, o gaiptir.
Eğer, bir ni\'yeti
yoksa; bu sözü —şek makımında olduğu için— yemin olmaz. «Eğer şu işi yaparsam;
yapmış olduğum hacdan, uzak olayım.» derse; bu yemin olmaz.
Şu işi yaparsam;
öğrenmiş olduğum Kur'ân'dan uzak olayım.» demek, bunun aksinedir. Ve bu söz,
yemin olur. Şayet: «Hacdan (veya namazdan) uzak olayım.» derse; bu da yemin
olur. Muhiyt'te de böyledir.
«Orucumdan veya
namazımdan uzak olayım.» veya «Kıldığım namazdan; tuttuğum oruçtan, uzak
olayım.» demiş olsa; bu yemin olmaz.Itâbiyye'de de böyledir.
Bir kimse : «Şu işi
yaparsa yahûdî nâsrânî mocûsî olsun.» veya «İslâm'dan uzak; kâfir, Allah'tan
başkasına tapan; puta tapan, olsun.» der veya bunlara benzer bir söz söyler ve
bu esnada ka&di, küfür olursa; istihsanen, hepsi de yemin olur. Bedâi'de de
böyledir: Hatta, o işi yapana keffâret lâzım olur.
Bu şahıs, kâfir
oJurmu? Bu ihtilaflıdır. Şemsû'i - Eimnıe : Gerçekten o, onun indinde; ne
zaman o şartı yerine getirirse, küfre rızâ gösterdiğinden dolayı kâfir olur.»
demiştir.
Onun keff areti
«lâilâhe illallah muhammedün Resulullah.» demektir.
Bu lafızlarla,
istikbâlde yapılacak şeye yemin etmişse, böyle olur. Fakat, bu lafızlarla, geçmiş
zaman hakkında söylemiş; o ya-hudidir; nâsranîdir veya mecûsîdir; eğer bu işi
yapmışsa.» demek gibi... Halbuki o şahsın o işi yapmış olduğunu biliyor...
Şüphe yok-ki, bize göre, bu yemin, yemin-i gamus olduğundan; keffâret lâzım
olmaz. Kâfir olup olmaması da, ihtilaflıdır.
Şemsü'l - Eimme
Serahsî: Eğer, ona göre bu söz yemin ise, onunla yemin ettiği vakit, kâfir
olmaz. Eğer onunla yemin edince, kâfir olacağını biliyorsa; küfre rıza
gösterdiğinden kâfir olur.
«Allah bilir;
gerçekten, o, o işi yaptı.» der; ve, onun, o işi yapmadığını bilirse; veya
«Allah bilir; yapmadı.» der; ve onun o işi yaptığını bilirse; bunda, âlimler
ihtilâf ettiler. Ekserisi ise : «O kimse, kâfir olur.» dediler.
«Allah'ın sıfatı hakkı
için,böyle yapmadım.» demek; yemin olmaz.
Bize göle, «ilmillahi,
ben yapmadım.» demek de yemin olmaz.
Bir kimse : «Allah'ın
rahmeti hakkı için, yapmadım.» dese, bu yemin olmaz. Bu, İmâm Ebu Hanîfe (R.A.)
ve İmâm Muhammed (R.A.)'e göre böyledir.
Bîr kimse : «Ve
azabillahi...» veya «ve sehatihî...» veya «ve gadabihî...» yahut «ve rıdallahi
ve sevâbihî...» veya «ve îbadetilla-hi.» dese bunls** yemin olmaz. Fetâvâyi
Kâdîhân'da da böyledir.
Bir kimse :
«Şehidallâhu ennehû lâ ilahe illâ hû.» demiş olsa; bu yemin olmaz. Hulâsa'da da
böyledir.
«Ve veehillâhi.» demek
de, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Muhammed (R.A.)'e göre, yemin olmaz.
«Eğer yaparsa, üzerine
Allah'ın laneti olsun,» veya «...üzerine, Allah'ın azabı olsun.» demek de yemin
olmaz.
Bir kimse, şayet: «Şu
işi yaparsam; Allah'ın gazabı (veya Allah'ın hışmı) üzerime olsun.» dese; yemin etmiş olmaz.
«Ve sullanülâhî lâ
ef'alü» dediği zaman, eğer «sultan» ile Allah'ın kudretini irâ'de eylemişse;
işte o yemin «ve kudretillâhi» demek gibi yemin olur. Mebsût'ta da böyledir.
Bir kimse : «Ve
dînijlâhi» demiş olsa; yemin olmaz.
Keza böyle ve târihî
ve şeriatihî» dediği veya «arşına, hududuna» yemin ettiği vakit, bu yemin
olmaz.
Keza : «ve
beytillâhi»; «bühaceril esvedi»; «bilmeş'ari'l-harami»; «bis-safa»; veya
«bi'l- merve»; veya «bi'l minber»; veya «bi'l-kabri»; «bir Ravzati» veya «bi's
- saiati»; «bi's-Savmi»; «bi'l-Hae--ci diyen kimse, bunların hiç biri ile yemin
etmiş olmaz. Keza : «Ve Iıamdillahi» ve «ibâdetillâhi» diyen kimse de, yemin
etmiş olmaz.
Semâ vata, arza,
güneşe, aya, yıldıza diye yemin etmek de, yemin olmaz. SirâciU - Vehhâc'da da
böyledir.
Bir kimse : «Resul
Hakkı için...»; «İman hakkı için»; «Kur'an hakkı için»; «Mescitler hakkı için»;
«Oruç, namaz hakkı için.» olsa; bu yemin olmaz.
«Muhammed Aleyhisselâm
hakkı için» demiş olsa; bu da yemin olmaz, lâkin onun hakkı pek büyüktür.
«Allah, ona azab
eylesin» veya «ona cennetini haram eylesin; eğer, şu işi yaparsa,» diyen kimse,
yemin etmiş olmaz. Mebsût'ta da böyledir.
Bir kimse ; «Lâüâhe
illallah; elbette yaparım.» demiş olsa; bu yemin olmaz. Ancak yemine niyet eylemişse, o zaman, yemin
olur
Keza : «Sübhanallahi
vallahi ekber; elbette yaparım.» demiş oJsa; bunu, yemin niyyetiyîe söylemişse;
yemin olur; değilse olmaz.
Eğer: «Öyle yaptıysam;
Allah'a âsi olayım.» veya «Onun, bana farz kıldıklarına âsi olayım.» demiş
olsa, bu da yemin olmaz. îzâh'-da da böyledir.
Bir kimse, eğer :
«Öyle yaptıysam; ben, zina ediciyim.» veya «...hırsızım." veya «...içki
içerim.» veya «faiz yiyenim.» demiş olsa; yemin etmiş olmaz. Kâfî'de de
böyledir.
İbn-i Selâm'dan rivayet
edildiğine göre :
«Eğer öyle yaptıysam»
demekle, nasarânm bağladığı gibi nefsine karşı, zinayı bağlıyorsa; işte o
zaman yemin etmiş olur. Zâhîriy-ye'de de böyledir.
Bir kimse; kölesi için
: «Eğer, karısını boşarsa; hüdür.» der; o da; karısına : «Dilersen, boşsun.»
der ve efendi kölesini azâd etmezse; bu yemin olmaz.
Bir kimse: «Eğer,
şöyle yaparsam, semâda ilâh yok.» demiş olsa; bu yemin olur. Fakat, o şahıs
kâfir olmaz Itâbiyye'de de böyledir.
Bir kimse: «Eğer şöyle
yaparsam; Allah'ın söylediği yalandır.» demiş olsa, bu yemin olur.
Bir kimse: «Eğer şöyle
yaparsam; Allah yalandır.» demiş, olsa; bu 'da yemin olur.
Bir kimse: «Eğer öyle
yaparsam; benim yahûdiliğim üzerine şehadet eyleyin.» demiş olsa, bu yemin
olur.
Bir kimse: «Eğer, o
işi öyle yaptıysam; tuttuğum orucun, kıldığım namazın hayrını görmeyeyim.»
demiş olsa; bu şahıs yemin etmiş olur. Fetâvâyî Kâdîhân'da da böyledir.
Bir kimse : «Allah'ım
ben senin kulunum; Seni ve meleklerini, şu işi yapmiyacağima şahit tutuyorum.»
demiş olsa, sonra da, o işi yapsa; keffâret gerekmez; istiğfar 3âzım olur.
Hulâsa'da da böyledir.
Bir adam diğerine :
«Vallahi, ziyafetine gelmem.» dese; diğeri de, yemin edene : Ziyaretime
gelmiyecek misin? deyince; yemin eden; : Evet.» derse; «evet» demekle, yemin
etmiş olur. Eğer, birinci veya ikinci ziyafetine giderse; yeminini bozmuş
olur. Muhiyt'te de böyledir.
Helâli, haram kılmak
yemindir. Hulâsa'da da böyledir.
Bir adam, sahibi
olduğu bir şeyi, kendi nefsine haram kılsa; sonra da, az veya çok olarak o işi
yapsa, yeminini bozmuş olur ve keffâret gerekir. Hidâye'de de böyledir.
Bir kimse, elinde
bulunan parası için : «Bu paralar, bana haram olsun.» dese, bakılır. Eğer; o
paralarla, bir şey satın alırsa; yemini bozulur. Eğer, hîbe veya tasadduk
ederse; yemini bozulmaz.
Bir adam, yenilen bir
şeyi veya benzerini nefsine harana ettikten sonra, onu yese; yenmesi âdet olan
veya giyilmesi adet olan cisten ise; yemini bozulur; değilse bozulmaz.
Bütün eşyada, tasarruf
at böyledir.
Bir kimse : «Şu işi
yapmak, bana haram olsun.» der ve bu sözü ile onun nefsine haram olmasını
niyyet ederse; bu yemin olur.
Bir kimse : «Şu
elbiseyi giyersem; bana haram oJsun.» dedikten sonra, onu giyse, veya üzerinde
giyili ise, onu eıkarmasa; ye minini bozmuş olur.
Bir kadm, kocasına :
"Sen, bana haramsın» veya «Seni, kendime haram eyledim.» dese; işte, bu
yemindir, kocasıyla gönüllü cima yapınca, kadına keffâret gerekir :
Keza, bu kadına,
zoraki cima' yapılsa bile yine keffâret ?âzım gelir.
Bir kimse : «Şu işi
yaparsam; lâsc yemiş olayım» derse; bu söz, yemin olmaz. Yine böyle Jâşeyi,
şarabı : Keza; İaşeyi, şarabı, domuzu helâl kılsa; yemin olmaz. Çünkü, haramı
helâl kılmak küfürdür.
Hasılı, gereektun
haramhğı, hürmet-i daime üe haramlığı hallerinden hiç bir hal ile düşmüyorsa;
küfür ve benzeri gibi, bunu bir şeye bağlı, olarak helâl kılmak isterse; bu,
yemin x)lur. .
Her şey ki, haramlığı,
bazı hallerde düşer; lâşe ve şarap ve benzeri gibi, bunları bir şarta
bağlıyarak helâl kılmak, yemin olmaz. JVÎuhıyt'le de böyledir.
Bir kimse : «Her helâl,
bana haram olsun.» derse; işte bu sözü, yemek, içmek gibilere hamloJunur.
Ancak, başka şeylere de niyyet ederse, o müstesnadır.
Kadını kasdederse;
yemin, îiâ olur. Yemek ve içmek yeminin dışında kalmaz. Bunların tamamı zâhir-i
rivâyetdir.
Bu sözün talâk
irâdesinde kullanıldığı çok olduğundan, böyle söylemekte, fetvaca talâk vaki
olur.
«Ona helâl olan haram
olsun.» veya «Allah'ın helâl kıldığı...»; «Müslümanların helâl kıldığı haram
olsun.» demek; yemin olur. Eğer : <.Ben, talâka niyyet eylemedim. > derse;
sözüne inanılmaz.
Semerkaııt âlimlerine
göre; bir kimse, talâka niyet eylemeden : «Sağ elimle tuttuğum; bana haram
olsun.» dese: talâk vâki olur. Biz : «Talâka .niyyet eylemişse; talâk vâki
olur.» deriz. Anıma, ihtiyat, mütekaddiminc mubletet etmemektir.
«Sol elimle, tuttuğum;
bana haram olsun.» der; niyyet etmemişse, talâk vâki olmaz.
«Elimle tuttuğumun
hepsi; bana haram olsun.» dese; bazıları : «Şayet niyet eylemernişse, talâk
vâki olmaz.» demişler; bazıları da : «Niyyet şart değildir.» demişlerdir.
«Allah'ın helâl
kıldığı, bana haram olsun.» diyen kimsenin, iki hanımı bulunsa; bunlardan
birisi, boş olur. Ayırt etmek, kocaya aittir.
( = yâni dilediğini tutar diğerini bırakır.)
«Şu şarabı içmek, bana
haram olsun» dedikten sonra; onu içen kimsenin hali Ebû Bekr'e soruldu :
O, şu cevabı verdi
: '
Bu mes'elede, İmâm Ebû
Hanife (R.A.) ile İmâm Ebû Yûsuf (R.A)’ın
görüş ayrılıkları vardır. Birisi : «-Yemini bozulur.» der^ ken; diğeri
«Bozulmaz.» demiştir. Muhtar olan, fetva da, eğer, onun haram olmasını irâde
ederek, söylemişse; keffâret vacip olur. Haber nîyyetiyle söylemişse veya
niyyetinde bir şey yoksa Keffâret gerekmez.
«Yarın olunca, vallahi
şu eve girmem.» diye ta'lik yapılarak yemin etmek, vakta hamledilir.
«Vallahi, bir seneye
kadar, şu eve girmem.» diyen kimsenin yemini sene çıkana kadar geçerlidir.
Bir adam başka birine
: «Gün ve gün, seninle konuşmanı,» dese; işte o «vallahi seninle, iki gün
konuşmam.» demiş gibidir. Yemini, iki gün bitene kadar geçerlidir. Felâvâyi
Kâdîhân'da da böyledir.
Günlerin arasındaki
gecede, günlere dahil olur.
«Vallahi, seninle bir
gün ve iki gün konuşmam.» diyen kimse;
cüç gün konuşmam»
demiş gibi olur.
«Vallahi, filân
adamla, bir gün konuşmam ve yarın konuşmam ve \'anndan sonra konuşmam.» demiş
clsa; bu şahıs geceleri konuşabilir. Çünkü, onun yemini üç gündüz olmuş olur.
«Vallahi, filân
adamla, bugün ve yarın ve o bir gün konuşmam.» demiş olsa; bu şahıs, geceleri
de konuşamaz. Çünkü, yemini birdir. Ve bu yeminin : «Seninle, üç gün konuşmam.»
demek yerindedir ki gece!er de, ona dahildir. Mdbsüt'ta da böyledir.
Bir kimse : «Vallahi,
ver-Rahmani yapmam.» dediği zaman, iki-yemin yapmış olur. Şayet yapmam dediği
şeyi yaparsa; zâhir-i riâveyet de, ona iki keffâret gerekir.
Böyle mes'elelerde
aslolan : Gerçekten, Allah'ın adıyla
yemin eden kimse, iki ismi söylediği, ve yeminim o iki ismin üzerine
bina eylediği zaman, eğer ikinci isim, birinci ismin sıfatı ise; aralarında da
atıf harfi yoksa; <r*lar bir yemin olur. Bu, bil-ittifak böyledir Muhıyt'te de böyledir
İkinci ismin birinci
isme, sıfat olması elverişli olmadığı zaman, eğer aralarında atıf harfi
söylenmişse; (vallahi, vallahi }'ap-mam demek gibi) böylece zâhir-i rivâyet'de,
iki yemin olmuş olur Eğer aralarında atıf harfi söylenmemiş ise; o zaman bir
yemin olur. Bu bütün rivayetlerde böyledir. Şeyhu'l - İslâm da da böyle söylemiştir.
Eğer, bununla, iki
yemine niyyet eylemişse; o vakit, iki yemin olur.
Kasem harfini
kaldırmak suretiyle «Allâhi» demek de yemin olur. Bedâi'de de böyledir.
Bir kimse: «Vallahi
ver-Rahmani şöyle yapmam.» dese ve onu da yapsa; üzerine iki keffâret gerekir.
Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bir adam, bir işi
ebediyyen yapmamaya yemin ettikten sonra ayni mecliste veya başka bir mecliste
ayni şekilde yine yemin eyiese; sonra da, onu yapsa; iki keffâret lâzım olur.
Bu hâl, ikinci yemine niyet eylediği
veya niyyetsiz olarak söylediği
zaman olur. ikincisi ile birinci sözüne niyyet ederse; yemini, bir yemin olur. İmâm Ebû Hanîfe
(R.A.) Bu, yeminin hac, umre, sadaka
veya oruç ile yapıldığı vakit olur.» delmiştir. Fakat, Allah ile, yapılırsa;
niyyeti sahih olmaz; o adama, iki keffâret gerekir. İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) : «Bu, bizim îmâm'dan duyduklarımızın
güzellerindendir.» demiştiı.
İki yeminden, birisi
hac ile, diğeride Allah ile, yapıldığı zaman; üzerine, bir keffâret vermek; bir
de, hac yapmak lâzım olur. Meb-sût'ta da böyledir.
NevâziVde
şöyle'denilmiştir:
Bir kimse, diğerine:
Vallahi; ben, onunla bir gün konuşmam vallahi, ben onunla, bir ay 'konuşmam;
vallahi, ben onunla, bir sene konuşmam. Der ve bir saat sonra, o adamla
konuşsa; ona üç yemin keffareti lâzım olur.
Eğer, bir gün, sonra
konuşursa, iki yemin keffareti gerekir.
Eğer, bir ay sonra
konuşursa; bir keffâret lâzım olur.
Eğer bir sene sonra
konuşursa; hiç bir şey lâzım olmaz. Hulâsa'da da böyledir.
Ben şu işi yaparsam
Allahu Tâlâdan uzak olayım dese ve o işi de, yapsa burda âlimler ihtilaf
eylediler: Muhtârü'I Fetevâ'da : gerçekten, onun zu'mu, onun küfür olduğu ise,
kâfir olur. demiştir.
Eğt/, dün o işi
yaptıysam; Kur'ân'dan uzak olayım, dese bunu söylerken de o şeyi yaptığını
bilmekte olsa; bunun cevabı da Allah'-dan uzak olayım diyenin cevabı gibidir.
Muhıyt'te de böyledir.
Eğer, şu işi
yaptıysam; Allah'tan ve onun Resülün'den uzağım derse; bunlar bir yemindir.
Bozduğu zaman bir keffâret gerekir.
Şayet: Şu işi
yaptıysam; Allah'tan beriyim (= uzağım) ve Resülün'den de uzağım demiş olsa
bunlar, iki yemindir. Bozulduğu zaman, iki keffâret lâzım olur.
Eğer: öyle yaptıysam;
işte Allah'tan beriyim ve onun Resulünden de beriyim ve Allah ve Resulü benden
uzaktırlar, derse ve o işide yapmış olsa; dört keffâret lâzım olur.
İmanı Muhammed
(R.A.:) şöyle buyurmuştur.
Bir kimse: o şu işi
yaparsa; yahudidir. (veya yine nasrânidir) dese ve o işide yapsa; iki keffâret
lâzım olur.
Şayet Eğer öyle
yaparsa: o yahudidir. o nasrânidir. dese, bu söz bir yemin olur.
Keza, eğer: Şu işi
yaparsam; ben Kur'ân'dan ve Zebur'dan ve Tevrat'tan ve incil'den uzağım dese ve
o işi de yapsa; bir keffâret lâzım dur. Çünkü onlar bir yemindir.
Şayet: Ben Kur'ân'dan
uzağım ve Zebur'dan uzağım ve Tevrat'tan uzağım incil'den uzağım demiş olsa:
işte bu, dört yemindir bozduğu zaman, dört keffâret lâzım olur. Muhıyt'te de
böyledir.
Bir kimse: Mushafta
olandan uzağım demiş olsa; bu söz bilyemin olur.
Keza: «Mushafta olan,
bütün âyetlerden uzak olayım,» demiş olsa; işte, Oda bir yemin olmuş olur.
Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Şemsü'l-Fimme'den:
«Vallahi eğer böyle yaptıysam.» demenin hükmü so udu. O, şu cevabı verdi :
«Hocamın seçtiği, gerçekten,
o yemin değildir.» dedi. Sonra da, sözünden dönerek/; «Yemin olur.» buyurdu.
Hulâsa'da da böy-
«Yakında, Öyle
yapmamaya, yemin edeceğim.» demek yemin olur. Çünkü, bu söz va'dın ötesinde,
tahkik için söylenmiştir.
Bir kimse : «Ben,
o işi yapmamaya, yemin ettim.»
dese; yemin etmiş olur.
Bir adam : «Yakında, o
işi yapmamaya, talâka yemin edeceğim.» dese; o, yemin olmaz. Çünkü, o bir
korkutmadır. «Yemin ediyorum.» demek yemin olur.
Bir kimse : «Benin,
talâkla yeminim vardır. Gerçekten, ben, içki içmeyeceğim.» dese fakat böyle bir
yemini olmadığı halde «Taarruzdan kurtulmak için, böyle söyledim.» dese sözüne
hüküm verilmez ve sözü doğru kabul edilmez. !Kâfî'de de böyledir.
«Yemin ettim.» diyen
kimse eğer doğru söyîemişse bu yemin. Olur . Yalan söyjemişse, bir şey
gerekmez. Muhiyt'te de böyledir. «Üzerime yemin olsun; elbette, O işi yapmam.»
demek yemin olur. Bunun üzerine zîyâdeleştirerek: Talâkla, üzerime yemin olsun.»
derse talak vâki olur. Eğer: «Ben, bunu taarruzu def etmek için söyledim.»
dese; sözü doğrulanmaz, Şayet: «Billâhîl-azîm, derse:-Ki: «Allah'tan büyük hiç
bir şey yoktur; elbette, ben o işi yapmam; demek yemin-olur.
«Billâhil azîmil- A'zam.»
derse; bu fazlalık te'kid olur.
Fetâvâyi Kâdîhan'da da böyledir.
Bir kimse : «Talâkla
yemin ediyorum.» demiş olsa, talâk vâki
olmaz. Çünkü, insanlar talâkla yemin olduğunu bilmezler. Tecrîtl'de: «Beyt
hakkı için, üzerime yemin olsun.» diyen kimse, yemin etmiş olur, denilmiştir.
«Billahi yaparım,
(veya yapmam)» demek, yemin olur. «Allah'ın kitabı, elinde yakılsın; eğer şu
işi yaparsa.» demek yemin olmaz.
«Eğer şu işi yaparsam
bütün emelimden ümitsiz olayım; Allah katında'1 demek yemin olur.
«Eğer şu, işi
yaparsam; Allah için, İslâm işi yapmıyacağım.» diyen kimse, eğer bununla
ibadetleri kasdediyorsa; Fakıyh Ebû'l-Leys'e göre; buna hakkı yoktur. Bu yemin
olur; aksi takdirde yemin olmaz.
Bn kimse : «Eğer şu
işi yaparsam; İslâm amellerinden, her ne yaptım ise; Onu, kâfirler için
verdim.» demekle, kâfirde olmaz; keffan't de lâzım gelmez.
Bir kimse : «Vallahi,
filan adamın sözünü, bir gün ve iki gün söylemem.» dese, iki gün geçene kadar,
bir yemin etmiş olur.
«Seninle konuşmak,
haramdır.» demek yemin olur.
Bir kadın; kocasına :
«Satranç oyununu terk eyle.» der; kocasida : «Olur.» der; kadında: «Eğer,
satranç oynarsan; ben, senden boşum.» der; kocasıda ise : «Eğer, satranç
oynarsam; senin dediğin olsun.» dedikten sonra satranç; oynarsa; talâk vâki
olmaz; yanı, Kadın boş olmaz.
Bir kimse, diğerine;
«Hurmandan kaç tane yedin?» der; oda «Beş tane yedim.» diye yemin eder; halbuki
on tane yemiş olursa; ne yemini bozulmuş olur; nede yalancı olur. Eğer, bu
yemin talâk veya ıtak üzerine olursa;
yine bir şey gerekmez.
Keza, bir adam,
diğerine «Bu köleyi, kaça aldm?» der; oda: «Yüz dirheme,» der; halbuki, o
köleyi ikiyüz dirheme almış olursa; yalancı olmaz.
Şayet, talâk veya ıtak
üzerine, böylece yemin etmiş olsa; yine birşey gerekmez.
Bir adam, birinin
evinden kaçsa; ev sahibi de nerde olduğunu bilinmediğine yemin etse ve bununla
hangi yerde olduğunun bilinmediğini irâde etse; yemininde, yalancı olmaz.
Bir kimse «Evinde gece
çorbanın olmadığına karısının talâkı
üzerine yemin etse; halbuki, evinde de Çorba olsa; âlimler :
«Eğer Çorba çok az
olurda; yok mesabesinde bulunursa; yemininden lıanis olmaz. Eğer, çok olur,
fakat bozulmuş olduğundan yenilmesi mümkün değilse; yinede yemini bozulmuş
olmaz. Eğer, bazı insanlar yemese bile bazı insanlar yiyecek durumda ise, yemini
bozulmuş olur.» demişlerdir.
Bir kimse, karısının
tarlasına pamuk ektikten sonra : «Bundan evine götürürse; helâli haram olsun.»
der; sonrada karısı o tarladan, hallaca götürmek için, başının üzerine pamuk
alır ve o pamuk başının üzerinde olduğu halde evine girip çıkarsa; kocasının
yemini bozulmuş olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir. [10]
Gücü yeten kimse, -
keffâret-i yemini i~ yemin keffâreti-ni), şu üç şeyden biri ile yerine getirir.
1-) Köle
azâd etmek :
Zıbâr keffâretince
caiz olan, bunda da caizdir.
2 -) On
fakiri giydirmek:
Her fakire bir- veya
daha fazla-parça giyecek gerekir.
Bunun en aşağı
derecesj, fakirin, namazının caiz olcağı kadar giydirümesidir.
3-) On
fakiri doyurmak:
Bu da, zıhâr
keffâretinde olduğu gibidir. Hâvi'de'de böyledir.
İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)
ile İmâm Ebû Yûsuf (RA.)'a göre, fakire giydirilecek elbisenin en aşağısı
bedenin tamamını örtecek kadar olmalıdır. Sadece, bir don kâfi gelmez.
Hidâye'de de böyledir. [11]
Yukarıda saydığımız bu
üç şeyden, hiç birine gücü yetmiyen kimse, arka arkaya üç gün oruç tutar.
Bu fakirin kef fare
tidir. Evlâ olan, zenginin keffaretidir. Keffaretde kolaylık olan, kifayet
miktarından fazla olanıdır. Bu ise, nasla sâbiıt olana sahip olmayan kimse
içindir.
Bir kimse, nasla,
sabit olan şeye, sahipse (ki bu, köleye veya elbiseye veya yemek yedirme gücüne
sahib olmaktır.) bu durumdaki bir kimsenin borçlu olsa bile-r oruç tutması
caiz olmaz.
Fakat, bir kimse,
üzerinde nas bulunana sahip olmazsa; o takdirde kolaylığa ve zorluğa,itibar
olunur. Sirâcû'l - Vehhâc'da da böyledir.
Bize göre, fakirlik ve
zenginlik hususunda şahsın, keffâreti ödemeyi irâde ettiği vakitteki durumuna
itibar edilir.
Yeminini bozduğu zaman
zengin, olduğu halde, keffâret verme zamanı fakir düşen kimsenin, bize göre
oruç tutması caizdir.
Bunun aksi yânı yemini
bozduğu vakit fakir idi de olduğu halde, keffâret zamanı zengin oldu ise oruç
olan kimsenin, oruç tutması caiz olmaz. Fethu'l - Kâdîr'de de böyledir.
Kifâf : Oturacak
yerin, avret mahallini örtecek elbisenin ve günlük yiyeceğin bulunmasıdır.
Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Eğer gaybolmuş malı
varsa veya insanlarda alacaklı ise, azad edecek köle giydirecek elbise,
yedirecek yemek bulamıyorsa onun oruç tutması caiz olur. Bu İmâm Muhammed (R.A.
)'in görüşüdür.
Bunun te'vili, eğer
alacağı fakir birinde olurda, onun borcunu ödemeye gücü yetmez ise bu mes'ele
böyledir.
Keffâvet lâzım olan
kadmn malı olmazda kocasında mehil
Bir kimsenin kaybolmuş
malı veya başkalatmda alacağı olduğu halde, azâd edecek köle, giydirecek elbise
veya yedirecek yemek bulamıyorsa; bu kimsenin oruç tutması caiz olur. Bu, İmâm
Muhammed (R.A.)'in kavlidir.
Bu, şu anlama gelir :
Eğer, bu kimsenin alacağı, fakir bir kimsede olur ve onun da, borcunu ödemeye
gücü yetmezse; mes'ele böyledir.
Kendisine keffâret
lâzım gelen bir kadının malı olmaz; fakat, kocasında m enir alacağı bulunur; ve
onu kocasından, almaya gücü yeterse, o kadının oruç tutması caiz olmaz. Bir
kadının, malı olur; borcu da bulunursa; borcu malından fazla olunca, bu kadının
oruç tutması caiz olur.
Her fukaraya yarım
elbise verilse; veya bir elbise, on fukaraya keffâret yemin olarak verilmiş
olsa; elbise verilmiş sayılmaz
Bu şekilde, elbise
caiz olmayınca yemek de, her —ne kadar kıymeti on fukarayı doyurma miktarı olsa
bile— caiz olmaz. Zâhir-i rivâyet'de : «Eğer, yemekten bedel olarak, nıyyet
ederse; caiz olur.» denilmiştir.
Baş giygisi ve mest,
elbise olarak caiz olmaz. Yemek bedeli olarak, caiz olur. Elbisede itibar
alıcıya göredir, eğer alıcı için işe yararsa caiz olur, değilse olmaz bazı
kimseler orta halli bir adamın işine yararsa caiz olur demişlerdir.
Şayet, her fakire
birer sarık verilir; bu da, gömlek veya izar olmaya müsait olursa, caiz olur,
değilse; elbise olarak, caiz olma/.
Fakat, kıymeti bir
fitre miktarı olursa, yemeğe bedel olarak caiz olur. Mebsût'ta da böyledir.
On fukaraya, bir
elbise verilse de, bunun kıymeti, her l'uka-raya verilecek bir elbise
bedelinden de fazla olsa, bu elbise yarine caiz olmaz. Ancak, yemek yerine
olur. Elbise üzerine nas olduğu için, onun nefsinden bedel olamaz; fakat,
başkasından bedel, sahih olur. .
Her fakire, —buğday
olarak— fitrenin dörtte biri verilse; ve onun kıymeti hurmadan, tam fitre
kıymetine müsavi olsa; bu, yemekten bedel caiz olmaz. Eğer buğdayın kıymeti
elbisenin kıymetine müsavi ise, o zaman caiz olur. Bedâi'de de böyledir.
Keffâreti yemin borcu
olan, kerfaretinden bedel, eski bir elbise verse; şayet taze elbisenin
dayandığı müddetin yarısından az zamanda giyilmez olursa; bu caiz olmaz; fazla
dayanırsa; caiz okır. Kıymetine değer verilmez. Fetâvâyi Kâdîhân'da da
böyledir.
Bir kimse, bir fakire,
bir defada, on elbise Verse; —yemekte olduğu gibi— bu caiz olmaz.
Şayet, her gün bir
elbise verir; ve buna' un elbise verene kadar devam ederse; o zaman caiz olur.
Bu yemekte de böyledir. On fukaraya-bir köle veya bir hayvan verse de kıymeti,
on elbiseye veya on yemeğe bedel olsa, kıymeti itibariyle, elbiseden bedel,
caiz olur. Verilen dirhemler de böyledir; yâni kıymeti, elbiseye değil de, yemeğe
bedel olursa; bu caiz olur.
Bir adam diğer bir
adamın emriyle on fukarayı giydirse; her ne kadar bedelini, —emreden— ödememiş
olsa bile, caizdir. Emirsiz ödedikten sonra, yemin eden razı olsa, o keffâret,
caiz olmaz.
Yemin keftâletlerine
karşılık olmak üzere; ölüleri kefenlen-dirmek; mescid bîna eylemek veya ölünün
borcunu ödemek caiz olmaz.
Yolda kalmışa
verilirse, bu caiz olur.
Üzerinde, iki yemin
borcu olan kimse, her fakire iki elbise olmak üzere, on fakiri giydirse; yalnız
bir yeminin keffâreti ödenmiş olur. Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve Ebû Yûsuf
(R.A ) un kav-
lidir.
Bir kimse, keffâreti
yeminine bedel,.bir fukarayı giydirse ve bu fakir, Ölse; o fakire giydirdiği
elbise veraset yolu ile bu elbiseyi veren şahsa düşse; veya sağlığında iken
satın alsa; yahut, fakir geri hîbe etse; keffaret batıl olmaz. Mebsûlt'ta da
böyledir.
Keffaret sahibi eğer
yemek yedirmeyi seçerse, bu iki türlüdür : Biri, taâm-ı temlik; diğeri ise,
taâm-ı ibâhedir.
Taâm-ı temlik :
Buğdaydan veya undan yarım sa' olmak üzere, on fakire ayrı ayrı vermek veya,
arpadan birer sa' vermektir. (Fı-tır sadakasında olduğu gibi...)
Bir adam, keffâret-i
yemini için, on fakiri doyurmayı vasiyet eylese; vasiyet olunan kimse de, on
fakiri sabahleyin yedirse de; akşam yedirmeden, fakirler ölse; vasiyet edene,
tazminat lâzım gelmez. Başka fakirleri, birer vakit daha yemek yedirilir.
Bir kimse, keffâret-i
yeminini, bir fakire beş sa' olarak; verse; bu caiz olmaz. Ancak on günde,
ayrı ayrı yarımşar sa' verirse caiz olur. Günlerin adedi, fukaraların adedi
yerine, kaim olur.
Bir kimse, bir fakrie
buğday, diğer bir fakire de, arpa verse, bu caiz olur.
Bir kimse, beş fakiri
doyursa; beş fakire de, elbise giydirse; eğer, yedirdiği tam bir temlik ise,
caiz olur. Temlik diye, yemeğin bedelini bizzat fakire verip; fakiri o meblağa
mâlik (= sahip) etmeye denir. Eğer, taam, taam-ı jbâhe tyâni iki vakit yemek
yedirmek) o da, bir fitreden ucuz ise; caiz olur. Eğer, pahalı ise caiz olmaz.
Çünkü elbisede tam sahibiyet var; yemek yedirmede-ise sahibiyet yoktur.
Keffaret sahibi,
keffâretini yemek yedirmek suretiyle ödemek isterse; caiz olur.
Taâmül-i ibâhe
dediğimiz şey iki vakit, fakiri doyurmaktır., Bu, sabah ve akşam; veya iki
sabah, iki akşam veya bir akşam, birde sahur yemeği yedirmek suretiyle olur.
Müstehap olanı sabah ve akşam yemeğini ekmek ve katığı ile birlikte
yedirmektir.
Doymakta itibar, bir
fitre miktarının aşağısmadır.
Şâyct, on fukaranın
önüne, üç yufka ekmek konulsa da, onlar bunu yeyinee, hepsi de, doysa, bu caiz
olur. Bu rivayet, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'dendir.
Bu on fakirden
birisinin karnı tak .olmuş olsa; ihtilaf vardır-Bazı Alimler : «Eğer, o da,
diğerleri kadar yediyse caizdir.» dediler. Bazıları da : «Câi/. olmaz. Çünkü,
vacip olan onunda aç olmasıdır.» dediler.
Sabah ve akşam
yedirdiği on fakirin içinde bir sabi bulunsa; onun yerine, bir başka fakire
yedirmedikçe. caiz olmaz. Fetâvâyi Kâ-dîhân'da da böyledir.
Eğer, ekmek, buğday
ekmeği, ise, bunu, katıksız yedirmek caiz olur. Ekmek, başka şeyden yapılmışsa;
muhakkak katık lâzımdır. Eğer, ekmek ve hurma yedirirse; veya sevik (=
kavrulmuş un) ile hurma; yahut sevik ile başka bir şey yedirir, ve bunlar da
kendi ehli iyalinin yediği cinsten olursa, caiz olur.
Eğer, bir fukarayı
sabahlı akşamlı on gün yedirirse, bıı caiz olur. Her yemesinde, bir yufka olsa
bile, duruni değişmez.
On fakiri, sabah;
başka bir on fakiri de akşam doyurursa; bu caiz olmaz.
Keza, bir fakiri on
sabah; diğer bir fakiri de, on akşam doyursa, bu da caiz olmaz.
Bir fakirin hissesini,
iki fakire pay ederse; caiz olmaz. Sabah yedirse de, akşamında, bedelini verse,
bu caiz olur.
On fakirin sabah
karnını doyursa; akşam yemeklerinin de parasını verse, bu caiz olur. Sabah
yemeklerini yedirse de, akşam yemeklerinin yerine birer müdd buğday verse; bu
da, caiz olur.
İmâm Muhammed (R.A)'e
göre, bir kimse, bir fakire ramazanın, yirmi akşam yemeğini yedirse, bu caiz
olur.
Bir kimse, keffaret-i
yemini için, verecek parasının olduğunu unutarak; oruç tuttuktan sonra,
parasını, hatırlasa; orucu caiz o1maz.
Bir kimse, beş fakiri
doyurduktan sonra kendisi fakir düşse; yeniden oruç tutması gerekir. Mebsût'ta
da böyledir.
Keffâreti yeminini on
fakire nıüd müd verip, sonra zengin olan ve tekrar fakir düşen ve yeniden birer
müd daha veren kişinin kefareti Ebû Yûsufa göre tR.A.) caiz olmaz. (F.
Kadıhan)
Bii' kimse, on fakirin
her birine; buğdaydan keffâreti yeminleri için biner batman verse; yalnız bir
keffaret, vermiş olur bu görüş İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve Ebû Yûsuf (R.A.) 'un
görüşleridir. Hulâsa'da da böyledir.
Üzerinde, keffâret-i
yemini bulunan bir kimse, beş ölçek buğdayı, on fakirin önüne koysa ve onlardan
birisi, onu kapıp alsa, yalnız bir fakire vermiş olur Zahîriyye'de de böyledir.
Zekat verilmesi sahih
olmayan yerlere, keffâret-i yemin de, verilmez. Ana, baba, evlâd ve emsali
gibi...
Yalnız, zekâtın
hilâfına, keffâret-i yemin fakir olan zimmet ehline verilebilir. Bu durum İmâm
Ebû Hanife (R.A.) ve İmâm Mu-hammed (R.A.)'e göre, böyledir. Ehl-i harp olan,
fakirlere, bU-icma verilemez. Sirâcü'I - Vehhâc'da da böyledir.'
Keffâret-i yemin için,
teşrıyk günlerinde, oruç tutmak, caiz olmaz. Mebsût'ta da böyledir.
Yeminini bozan fakir,
iki gün oruç tutunca, hasta olsa ve orucunu bozsa, iyileşince, bir gün daha
tutar.
Hayız olan kadın da,
böyledir. Yâni, keffaret-i yemin için, oruç tutan, fakir kadın, iki gün oruç
tutunca, hayızh olsa; temizlenince, bir oruç daha tutar. Zahiriyye'de de
böyledir.
Üzerinde, ayrı ayrı
keffâreti yeminleri bulumın bir adam, keffâreti sayısında, her birine ayrı ayn
niyet cylemeksizin, birer köle azâd eyîese; istihsânen caiz olur.
Keza, keffâıetinin
biri için, bir köle ıtketsc; diğeri için, elbise giydirse; üçüncüsü için de,
fitre verse, caiz olur. Çünkü, bunların hepsi de, edâ edilen cinstendir ve
hepsinin hükmü birdir.
Kölenin keffâreti,
azâd edilmediği müddetçe, oruçtur.
Keffaret İçin, oruç
tutan fakir kimse iki gün oruç tutunca, yemek yedirecek veya elbise giydirecek
duruma gelse; onun oruç tu I mas j, civ.y. olma i: . Ya yemek yedirir veya
elbise giydirir.
Fakir olan bir kadını,
kocası, oruç tutmaktan men etme hakkına sahiptir. Cevheretü'n - Neyyire'de de
böyledir.
Bir köle, keffaret-i
yemini için, oruç tutarken orucu bitmeden, ıtk edilse ve kendisine mal isabet
eylese; orcusu, caiz olmaz.
Bir kimse, iki
keffaret için, altı gün oruç tutsa her keffaret için üç gün oruç tutmaya niyet
eylemiş olmasa bile, caiz olur.
İki keffâretten birisi
için, yanında mâli gücü olan adam, diğer keffâreti için, oruç tuttuktan sonra,
birinci için; fitre verse; bu câü olmaz. Önce fitre verir; sonra da orucunu
kaza eder.
Bir kimsenin, diğer
bir kimse için —sağ olsun Ölü olsun— oruç tutması caiz olmaz. Bu oruç, ister
keffaret-i yemin için, ister başka bir şey için olsun fark etmez. Mebsût'ta da
böyledir.
Üzerinde, keffâret-i
yemini olan bir kimsenin, azâd edecek kölesi, giydirecek elbisesi, yedirecek
yemeği olmasa; ihtiyar olduğu için oruçta tutamasa, onun her günlük orucu için,
birer fukara doyurulmak istenilse veya bu şahıs Ölsede, keffaretin kazasını
vasiyet eylese; üç fakire değil de, on fakire, yemek yedirmek gerekir.
Eğer, vasiyyet
etmezse; onun namına, keffaret caiz olmaz. Ancak, on fakire yedirmek veya
giydirmek caiz olur. onun adına, köle azadı, caiz olmaz.
Bir kimse yemin
keffâreti için bir köle azâd etse; buna kalbiyle niyet ettiği halde, dili ile
söylemese; azâd ettiğini söyleyince, caiz olur. Mebsût'te da böyledir.
«Bir adam, bir şeyi
yapmıyacağma yemin ettikten sonra unutarak, Allah'ın adıyla mı, talâk ile mi;
yoksa oruç Üernİ, yemin ettiğini hatırlamasa; hatırlamadıkça bir şey lâzım
gelmez.» denilmiştir Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bir adam, başka bir
adamın karısına İftira eylese; kocası da : «Bu gün, zinası açıklanmazsa; üç
talâk, benden, boşdur.» der; o gün geçer ve kadının zinası açığa çıkmazsa;
talâk vâki olmaz. Tebey-yün, ancak dört şahidin ikrarı ile olur.
Bir adam, karısının
elbisesini alarak, boyatmak için, boyacıya götürse; karısı da, ona : «Sen,
benim elbisemi, satmaya gotür-dün» dese; koca da öfkelenerek : Eğer, boyatırsam; sen, benden boşsun.» dedikten
sonra boyacı, o elbiseyi boyasa; adamın
yemini bozulmaz. Zahîriyye'de de böyledir.
Bir adam, ölse veya
Öldürülse; üzerinde olan keffâret düşmem.
Ebû'I-Lsys :
Keffâret-i yeminin hilâfına, keflarct-i zihar düşer.» demiştir. Muhıyt'te de
böyledir.
Keffâreti, yemini
bozmadan önce, vermek caiz olmaz. Bu sadaka clduğu için, verdiği fakirden geri
alması da caiz olmaz. Hidâye -de de böyledir. [12]
Mutlak şekilde
nezı-eyleyen kimsenin nezrini yerine getirmesi gerekir. Hidâye'de de böyledir.
Hac, umre, oruç, namaz
sadaka veya bunlara, benzer şeyleri nczrtdcn kimse, bunları yaptığı zaman,
nefsine, yemin keffâreti gerekmez.
İmam Muhanmred
(R.A.)'e göre, bir kimse nezrini bir .şevin oianısına bağlar ve meselâ :
«Allah hastama şifa verirse.» veya "yitiğim bulunursa» derse; nezrini
yerine getirmeden, keffaretle kurtulamaz. Mebsût'ta da böyledir
Bu kimsenin, dediğinin
aynım, yapması lâzımdır.
Nezrini, almasını
murad cylemediği bir şeye bağlarsa (eve girmemek, çıkmamak ve benzeri gibi,)
nezrini aynen yapmakla, kef-faretîpi vermek arasında muhayyerdir.
«Allah için namaz
kılmak nezrini olsun.» diyen kimsenin iki rek'at namaz kılması gerekir. Yarım
rekat nezreden, İki rek'at; üç rek'at nezreden ise, dört rekat namaz kılar.
Hâvî'de de böyledir.
Abdestsiz namaz
klimayı nezreyleyen kimseye bir şey geOkumaksızın veya çıplak namaz kılmayı
nezreden kimsenin tam namaz kılması gerekir. Öğle namazını, sekiz rek'at
kılmayı nez-reder ve «eğer, Ailah bana ikiyüz dirhem verirse, on dirhemini zekât
olarak veririm» derse yalnız öğleyi dört rekat kılar; zekâtı da, beş dirhem
olarak verir. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.
Alimlerimiz, muayyen
bir yerde oruç tutmayı veya namaz kılmayı nezredenler hakkında göıüş ayrılığına
düşmüşlerdir : Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Muhammed (R.A.) : Her nerede dilerse;
orada orcunu tutar, namazını kılar demiştir. Sirâcü'l - Vehlıâc'da da böyledir.
Yarın, namaz kılmayı
nezreden kimse; o namazı, bu gün kılabilir.
Yarın, sadaka vermeyi
üzerine vacip kılan da, bugün verebilir. Hâvî'de de böyledir.
Sahip olduğu maldan
fazlasını, nezreden kimse, ancak, sahip olduğunu verir.
«Şu işi yaparsam bin
dirhem nezrim olsun.» diyen kimsenin, yüz dirhemi olsa; onu verir. Kerderî'riün
Vecîzî'nde de böyledir.
Eğer arazisi veya
hizmetçisi bulunur, bunlar ise yüz dirhem ederse; onları satar ve yüz dirhemi
sadaka olarak verir. Eğer, on dirhem edenlerse; bu on dirhemi tasadduk eder.
Eğer, bir şeyi yoksa; ena, bir şey gerekmez. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bir kimse : «Allah
için, şu dişi koyunu hediye edeceğim.» der; o koyun da bir başkasının malı
olursa; nezri sahih olmaz. Ve, bir şey de gerekmez.
Eğer, onunla yemin kas
deyi emiş se, yeminini yerine getirir. Bozarsa, keffâret gerekir. Bir kimse :
«Vallahi, elbette şu koyuna hediye vereceğim» der; koyun da, başkasının
olursa; nezri sahih olmaz. Yemin kasdeylemişse; bozunca, keffâret lâzım olur.
«Vallahi, elbette şu
koyunu hediye ederim.» diyen kimse, bu yeminini yerine getirir. Muhıyt'te de
böyledir.
Günah olan bir şeyi,
yapmamayı nezreden bir kimse; .şayet yaparsa; keffâret lâzım olur.
Oğlunu kesmeyi
nezreden kimsenin; istihsanen bir koyun kesmesi lâzım gelir. Öldürmeyi
nezretmek sahih olmaz.
Kölesini, boğazlamayı
nezreden kimsenin nezri de sahih olmaz.
Nezrini yerine
getirmeyen kimse, eğor, hac ve umre gibi bir şeyi niyyel eylemişse; niyyetîni
yerine getirecektir.
Eğer bir niyeti yok
idiyse; keffâret verecektir.
Günah üzerine yeminle
nezretmişse, onu yapınca yemin keffâreti gerekir.
Oruç tutmak üzre,
yeminle nezretmiş, ancak kaç gün olduğuna niyyet ey'emenıişse; üç gün oruç îutar;
yemini bozulmaz.
Sadakaya niyyet etmiş
de miktarına niyyet eylememişse; buğdaydan on fakire yarımşar sa' vermesi
gerekir. Mebsût'ta da böyledir.
Bir kimse : «Eğer,
malımla veya canımla kefil olursam. Allah için, fukaraya tasadduk
eyliveceğim.») dedikten sonra, malıyla veya cr-nıyla vekil olsa, tasadduk
evlenmesi gerekir.
Bir kimse : «Eğer, şu
işi yaparsam malı Mekke fakirlerine sadaka olsun.» dedikten sonra; o işi yapsa;
ve malım başka bir yerin fakirlerine sadaka verse; bu caiz olur ve nezri yerine
gelir.
Bir kimse : «Eğer, şu
içinde bulunduğum sıkıntıdan kurtu-lursam, on dirhem ekmek tasadduk eylemek
nezrim ölsün.» deyince; bizzat on dirhem ekmeği veya kıymetini dağıtması caiz
olur.
Bir kimse : «Eğer,
kızımı kocaya verir, evi endi rirsem; malımdan bin dirhemi; birer dirhem
—halinde— fakirlere, dağıtmak, nezrim olsun.» dediği halde, kızım evlendirse ve
bin dirhemin tamamım, bir fakire verse, bu caiz olur.
Bir kimse : «Eğer, şu
hastalığımdan iyileşirsem; koyun kesf'm.» der ve hastalığından iyileşirse; bir
şey gerekmez.» Ancak : «Eğer iyileşirsem; Allah için, koyun keserim.» derse; o
zaman, koyun keser.
Bir kimse : «Eğer, bin
dirhem ticâret eyîersem; Allah için, hac yaparım.» der ve Allahu Teâlâ da, onu
rıziklandınp ticâret eyler ve hac yapmazsa; bir şey gerekmez.
Bir kimse : «Eğer, şu
işi yaparsam; Allah için, akrabalarımdan bir topluluğa, ziyafet vereceğim.»
dese de sözünü yerine getirmese, bir şey yerekmez. Eğer: «Şöyle, şöyle yemek
yedireceğim.» demiş olsaydı; dediğini yapması gerekirdi.
Bir kimsenin,: «Malım,
fakir'ere bağıştır.» demesi, doğru olmaz. Ancak sadakaya niyyet ederse; bu
doğru o'ur. Fetâvâyı Kâ-dîhân'da da böyledir.
Bir kimse : «Eğer,
Allahu Teâ!â beni muvafık bir kadınla rızık-landırirsa; Allah için, her
perşembe gününü oruç tutarım.» dese; muvafık kadın : Kocasının verdiğine razı
ve kanaatkar olur; Kocasının isteğini yerine getiren kadındır. Kerderî'nin
Vecîzi'nde de böyledir.
Bir kimse, zengin bir
kimseye, bir dinar sadaka vermeyi nczreylese; uygun olan bunun sahih
olmamasıdır, «Şayet, yolda kalmış bir zengine niyyet eylemişse, bu sahih
olur.» denilmiştir.
Bir kimse : «Allah
için fakir doyurmak nezrim olsun» dese, istihsanda buğdaydan yarım, arpa ve
hurmadan bir sa' vermesi gerekir. Mebsût'ta da böyledir.
«Allah için, on fakiri
doyurmak, nezrim olsun.» dediği halde, yemeğin miktarını söylemeyen kimse, beş
fakiri doyur-sa; bu caiz olmaz.
Şu fakire şu yemeği
yedireceğim.» der ve o yemeği başka bir fakire yedirirse, bu caiz olur.
«Allah için, şu fakire
bir şey yedireceğim.» dediği halde, ne olduğunu belirtmeyen kimse; o fakire,
bir şey yedirir.
Bir kimse : «Allah
için on fakiri doyurmak, nezrim olsun.» dese de, en kişi niyyet eylemeyip, on
kişiye yetecek kadarı, bir fakire verse, caiz olur.
Eir kimse, bin kişiye
lasadduk etmeyi nezreylese de, lüzumu kadarım, bir fakire sadaka olarak verse;
nezrinden kurtulmuş clur. Tatarhâniyye'de de böyledir.
Bir kimse, nezretmiş
olduğu dirhemi, nezretmiş olduğu adamdan başkasına verse, bu caiz olur.
Fethırl - Kadîr'de de böyledir.
Bir kimse : «Şu köleyi
azâd etmek, Allah için nezrim olsun der; köle de, kendine âit olursa» sözünü
îfâ etmesi gerekir. Şayet sözünü yerine getirmese^ günahkâr olur. Fakat, hâkim
icbar eyleyemez. Hulâsa'da da böyledir.
Müntekâ'da denilmiştir
ki :
Bir kimse : «Allah rızası
için, sağlam bir köle azad eyleyeceğim.» dediği halde, kör bir köleyi, azad
eylese; bu caiz olmaz. Şâyet : «Vallahi, sağlara bir köle azâd edeceğim.»
dediği halde, kör bir köle azâd etse yemini yerine gelmiş olur. Muhiyt'te de
böyledir.
Bir kimse, başka bir
kimseye : «Eğer, bir rek'at namaz kılarsan; Allah için bir dirhem sadaka
vermem, üzerime nezrolsun, iki rek'at kılarsan iki dirhem, üç rek'at kılarsan
üç dirhem dört rek'at kılarsan; dört dirhem, tasadduk eylemek, nezrime olsun.»
der. o adam da, dört rek'at namaz kılarsa; on dirhem tasadduk etmesi gerekir.
Yetîm'de de böyledir.
Bir kimse, malum bir
kölesini, azâd etmeyi nezrettikten sonra; o köleyi satsa; eğer geri almaya gücü
yeterse, satın alır ve azat eder.
Eğer köle ölür ve
satın almaya gücü yetmezse; yapacağı bir şey olmaz. Allah'tan af diler. Onun
kıymetini veya parasını tasadduk etmek caiz olmaz.
Câmî Kitabı'nda
denilmiştir ki :
Bir kimse : «Eğer
elimde üç dirhemden başka varsa; elimde olanın tamamı fakirlere sadaka olsun.»
dediği zaman, elinde beş veya dört dirhem olsa; bir şey, sadaka ermesi
gerekmez.
Eğer : «Elimde üç
dirhemden fazla; işte, o fakirlerindir.» der ve elinde de dört veya beş dirhem
olursa; elinde olanın tamamını tasadduk eder. [13]
A;; I olan :
Yeminlerde kullanılan lafızlar, bize göre, örf üzere bina kılınmıştır. Kâfi'de
de böyledir.
Eve girmemeye yemin
eden bir kimse; mescide veya havraya yahut kiliseye; ateş naneye; veya kâbe'ye
hamama veya evin kapusunun gölgeliğine girse yemini bozulmaz. Bedâî'de de.
böyledir.
Eğer safaya girerse
yemini bozulur. Hidâye'de de böyledir.
Bir kimse : «Şu
mescide girmem.» diye yemin eder ve o mescit yıkılıp; yerine ev yapılır sonra o
ev de, yıkılıp yerine tekrar mescit yapılır ve o mescide girmiş olursa; yemini
bozulmaz.
Şayet : «Şu mescide
girmem.» diye yemin etmiş olsaydı da, o mescid yıkıldıktan veya yerine başka
bir mescid yapıldıktan sonra girseydi; yemini bozulmuş olurdu, Câmîu'l - Kebir
Şerhin'nde de böyledir. Bir kimse : «Şu
komşunun evine girmem.» diye yemin eder; komşu da evine ilâve yaparak, onu
genişletir ve artırırca; bu şahıs o yapılan ilâve eve girmiş olsa, yemini
bozulur.
Bir kimse, işaret
eyliyerek : «Şu mescide girmem.» diye yemin eder; yeminden sonra da, mescide
ilâve yapılırsa; o ilâve yapılan yere, girmekle, yemini bozulmaz.
Bir kimse : «Şu
mescide, girmem.» diye yemin eder; bir cemâat de o mescidin yanına bir ev ilâve
ederler; bu şahıs da, o eve girerse; yemini bozulmaz.
«Filanın yaptığı mescide girmem.» diye yemin
eden kimse, o adamın ilâve ettiği yere girse; yemini bozulur. Keza : «Şu eve
girmem.» diye yemin eden kimse; o eve yapılan ilâve yere girse; yemi-bozulmaz.
Bir kimse : «Filân
adamın evine girmem.» diye yemin eder; o adam da, evine ilâve yapar ve bu şahıs
o ilâveye girerse; yemini bozulmuş olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
«Mescide girmem.» diye
yemin eden kimse, o mescidin üzerine çıksa; üzerinde durmakla, muhtar olan
kavle göre, yemini bozulmaz. Cevâhiru'l - Ahlâtî'de de böyledir.
»Şu eve girmem.» diye
yemin eden bir şahıs, o ev yıkılıp,
veri boş sahra olunca;
oraya girse bile yemini bozulur.
«Şu eve girmem.» diye
yemin eden kimse, o ev yıkılıp, yerine yenisi yapılınca; j'eni yapılan bu eve
girerse; yine yemini bozulur.
Eğer, oraya meseid
veya hamam yapıldıktan veya bostan edildikten sonra oraya girerse; yemini
bozulmaz.
Keza yapılan hamam
yıkıldıktan sonra, girse, yine yemini bozulmaz. Hidâye'de de böyledir.
«Eve girmem.» diyen
kimse o ev, yıkıldıktan sonra girse; yemini bozulmaz.
Keza, yıkılan evin
yerine meseid, hammam, bostan yapılsa; oraya girmekle de yemini bozulmaz.
«Şu eve girmem (veya
eve girmem)» diye yemin eden kimsenin girdiği yerde, bina yoksa yemini
bozulmaz.
Bir adam : «Şu eve
girmem.» diye yemin etse de, o eve bi-nekli veya yaya olarak veya başka birisi
taşıyarak girse, yemini bozulur. Zahîr'İyye'de de böyledir.
Eğer, üzerine bindiği
havvan kaçar ve onu durdurmaya gücü yetmiyerek, o eve girerse; işte o zaman,
yemini bozulmaz. Muhıyl'ie de böyledir.
Eğer, kendisinin emri
olmadan, başka birisi yüklenir de o eve girdirirse; yemini bozulmaz. Kalbinden,
ister razı olsun; ister, olmasın müsavidir.
İmtina etmeye gücü
yetsin, yetmesin; bütün âlimlere göre, bu da müsavidir.
İster, evin kapusundan
girsin; ister, başka bir yerinden, girsin; 'yine müsavidir. Bedâi'de de
böyledir.
«Şu eve girmem.» diye
yemin eden şahıs, o evin duvarının üzerine çıkıp dursa; yemini bozulur. Damına
çıksa, yine yemini bozulur.
«Bu onların örfüdür.»
Bizim Örfümüzde, duvara ve dama çıkmak eve girme anlamına gelmez. Onun için de
yemini bozulmaz.» denilmiştir. Câmiu's - Sağîr Şerhl'ııde de böyledir.
Bir adam : «Şu eve
girmem.» diye. yemin etse de, o evin tavanından inse veya bir ağacın üzerine
çıkarak dalından o eve inse; yemini bozulur.
Eğer, o evin duvarı,
komşsusu ile müşterekse, o duvarın üzerine çıkınca yemini bozulmaz.
Bu hal, yemin lafzı
arabca olduğuna göredir. Eğer lafız, farsça olursa evin duvarına çıkmakla veya
damına çıkmakla yemini bozulmaz. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bir kimse «gimem.»
diye yemin eylediği evin, kitH olan kapısının dış tarafında dursa; yemini
bozulmaz. Kâfi'de de böyledir.
Evin içinde olan
tuvalete girse; yemini bozulur. Eğer, yemin eylediği evin eşiğinden, sadece,
ayağının birisini içeri atsa, yemini bozulmaz. Fdtâvâyi Kâdîhân'da da
böyledir.
Bu hal ayakta ikendir.
Fakat, sırtının, karınınm veya yanının üzerine yatarak, bedeninin ekserisi
içeri girse bacakları dışarda olsa bile, yemini bozulur.
Şayet başını eve
sokarda, ayaklarını girdirmezse yemini bozulmaz. .
Keza eliyle evden bir
şey alsa; yine, yemini bozulmaz. Muhıyt'te de böyledir.
Başı ile birlikte
ayağının birisini de girdirirse yemini bozulur. Hızlı yürüyerek kapıya kadar
gelir; kendini alamadığından veya ayağı kayarak kapıdan içeri girerse; yemini
bozulmaz.
Rüzgarın kuvvetiyle
girerse, yine bozulmaz. Yani, haricî tesirle-,
rin men'ine gücü yetmezse yemini bozulmaz.
Bir başkası, zoraki
eve girdirir; bu şahıs da, o adamda hemen geri çıkar; sonra kendi isteğiyle
tekrar girerse; yemini bozulmuş olur. Zahîriyye'de de böyledir.
«Evin şu kapısından
girmem.» diye yemin eden kimse başka bir kapısından, girerse; yemini bozulmaz.
Eğer, yeni bir kapı açar ve eve oradan girerse, yemini bozulur.
Kapıya tâyin
eylemişse; başkasından girmekle, yemini bozulmaz. Muhıyt'te de böyledir.
«Şu eve, (veya filanın
evine) girmem.» diye yemin eden kimse; o evin altına oturacak bir yer sçsada,
oraya girse; yemini bozulmaz.
İçinde bulunduğu eve
girmemeye yemin eden adam, o evde bir gün dursa, yemini bozulmaz. Çıkıpta,
geri girerse; o zaman bozulur. Kâfî'de de böyledir.
Bir adam, diğerine :
«Vallahi, bu gün senin şu evine, kimse girmez.» dese de, o gün, o eve, ev
sahibi girse; adamın yemini bozulmaz.
Şayet bir başkası veya
kendisi... girerse; yemini bozulur.
«Şu eve, ayağımı
basmam.» diye yemin eden kimse; o eve, binekli olarak girse, yemini bozulur.
Eğer, niyyeti, yaya olarak ayağını basmamak ise, bu durumda, niyyeti gibi
olur. Bedâi'de de böyledir.
«Ayaklarımı, filan
adamın evine goymam.» diyen kimse, ayağının birisini, eve koysa; yemini bozulmaz.
Muhıyt'te de böyledir
«Şu mahalleye,
girmem." diye yemin eden kimse, bir eve girse de, o evin iki kapısından
birisi o mahalleye; diğeri de, başka bir mahalleye açılsa; yemini bozulur.
Bir kimse : «Belhe girmem.»
diye yemin etse; o şehre girmemeye yemin etmiş olur. Köy için yemin etmiş
olmaz.
«Belh'in. şehrine,
girmem.» diye yemin eden kimsenin yemini, şehrin ve şehrin etrafının
üzerinedir. Eğer, yemin edenin niyyeti, yalnız şehire ise; o öyledir.
«Köye girmem.» diye
yemin eden kimsenin yemini, o köyün arazisine girmekle, bozulmaz.
«Bağdad'a girmem.»
diye yemin eden kimse, Bağdad'm hangi cihetinden girerse girsin, yemini
bozulur.
«Selâm şehrine
girmem.» diye yemin eden kimse, Küfe nahiyelerine girmedikç, yemini bozulmaz.
Bir kimse : «Fırat
Nehrine girmem.» diye yemin ettiği halde, Fıratta bir gemiye binse veya fıratm
üzerinde olan köprüden geçse, yemini bozulmaz. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
«Basra'ya girmem.»
diye yemin eden kimse, Basra'nın köylerinden birine girse; yemini bozulmaz.
Eğer, «Bağdad'a girmem.» diye yemin eder ve gemi ile araya uğrarsa; yemini
bozulmuş olur. Bu İmâm Muhammed (R.A.)'e göredir. İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre;
yemini bozulmaz. Fetvada buna göredir. Serahsî'nin Muhıy-tı'nde de böyledir.
«Nahiyeye (veya büyük
bir köye) girmem.» diye yemin eden kimse, o nahiyenin arazisine girince, yemini
bozulur.
«Şu sokağa girmem.»
diye yemin eden kimse, o sokakta olan bir eve girse; o sokağa çıkmadıkça,
yemini bozulmaz. «Filânın sokağına girmem.» diye yemin eden kimse, o sokağın
mescidine giıre; sokağa girmese; yemini bozulmaz. Hulâsada da böyledir.
«Filan adamın evine
girmem.» diye yemin eden kimse, bir şeye niyyet eylemese de, o eve İcârcı
olarak veya emaneten otursa; yemini bozulur.
Keza : («Filanın evine
girmem.» diye yemin eden kimse, o adamın, kira ile oturduğu eve girse; yemini
bozulur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bir kadın/kocasının,
kendi evine girmemesine yemin etse; sonra da evini satsa; kocası da o satılan
eve girse; eğer kadının niyyeti, içinde kadın var iken idiyse, satması
sebebiyle yemini bozulmaz. Eğer, böyle bir niyyeti yok idiyse, evi satınca,
yemini kalmaz.
«Filânın evine
girmem.» diye yemin eden kimse, o adam evinin yansım sattıktan sonra, girerse;
yemini bozulur. '
Keza, kadının evine,
girmemeye yemin eden kimse, kadın, evini birine sattıktan sonra; yemin eden
adam, evi satın alandan, icarlar-sa; eğer yeminden kasat, kadın ise, yemini
bozulmaz. Eğer, hoşnutsuzluğu ev yüzünden ise, yemini bozulur. Fetâvâyi Kâdîhân'da
da böyledir.
«Filân adamın evine
girmem.» diye yemin eden kimsenin yemini, o adam velime yemeği yedirmek için
bir ev tanzim eylese, yemin edende, o eve girse bozulmaz.» Ancak, evin asıl
sahibi evden nakleder ve evi velime sahibine bırakır, o da eşyalarını o eve
taşırsa; bu durumda, yemin eden, o eve girince, yemini bozulur. Muhıyt'-te de
böyledir.
Bir kimse : «Filan
adamın evine girmem.» diye yemin eylese; c adam da, babasıyla birlikte
oturmakta ve baba da, o evi icarla-itîiş olsa, o eve girince yemini bozulur.
«Filan adamın evine
girmem.» diye yemin eyliyen kimse; o ada-' m in karısının evine girse; o adam
da o evde oturuyor oisa, eğer o adamın başka bir evi yoksa yemini bozulur.
Eğer, o adama nisbet olunan, başka bir evi varsa; yemin bozulmaz.
Keza ; «Filanca
kadının evine girmem.» diye yemin eden k'nıst, o kadının içinde oturduğu
kocasının evine girerse; eğer kadının başka bir evi yoksa; yemini bozulur;
vaısa bozulmaz. liulâsa'da da böyledir.
Bir adam, hamama
girmemeye yemin ettiksen sonra; hamama, hamam yapmak için değil de, hammamcıya
selâm vermek .cm girse; sonrada hammamda başını yıkasa, yemini bozulmaz.
Fe-tâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
tçinde bostan olan bir
evi, bulunan bir şahıs, 'o eve girme-, in ey e yemin eder ve evin bostanına
girer; bostanın kapısı da eve açılır; bostanın başka yolu bulunmaz; evi ve
bostanı, tek bir duvar kuşatmış olursa; İmâm Muhammed (R.A.)'e göre, o bostana
girmekle yemini bozulmuş olmaz. İster bostan küçük, ev büyük olsun; ister
ev.küçük, bostan büyük olsun. Eğer, evin ortasında, bostanın etrafında odaiar
varsa; bostana girmekle yemini bozulur. Zahîrîyye'de de böyledir.
Bir adam : «Şu eve
girmem.» diye yemin eder; evin sahibi de evinin yanındaki bir evi satın alıp, o
evden eski evine bir kapı açar ve yolu oradan yaparak, evin önceki kapısını
kapatır; yemin eden adam, o yeni acılan kapıdan girerse; İmâm Muhammed (R.A.)
'e göre, yemini bozulur. Çünkü, o ev de, öncekine dahil olmuştu.1.
«Bir adam, başka
birisine: «Abdullah'ın oğlu Muhammed, eğer şu eve girerse; bu eve giren,
Abdullah'ın oğlu Muhammed'in karısı boş oisun.» der ve Abdullah'ın oğlu
Muhammed de : «Böylece, şahit olunuz.»
dedikten sonra; «o eve girse; talâk lâzım olur.» denilmiştir.
Bir kimse: Vallahi, şu
eve şu odaya girmem dese, sonra o evden çıkıp geri girse; fakat o odaya,
girmese; yemini bozulmaz. Çünkü, yemin, her ikisine karşı yapılmıştır. Fdtâvâyi
Kâdîhân'da da böyledir.
İkisi de seferde olan
adamlardan birisi Filanın evine girmem diye yemin etse; kıldan yapılmış çadır,
Haynıe, Kubbe ve her eğlenilecek yer ev mefhumuna dahildir.. Serahsi'nîn
Muhiytı'nde de böyledir.
Bir yerde kurulmuş
olan, «Şu çadıra girmem.» diye yemin eden kimse, o çadır ordan sokülse de, başka
bir yere kurulsa; ona girdiği zaman yemini bozulmuş olur. Kubbe de böyledir.
Minber de, böyledir. Yer değiştirmekle hüküm değişmez. Bedâi'de de böyledir.
«Şu hibaya girmem.»
diye yemin eden kimse için, Keçesi ne itibar edilir, denilmiştir. «Direğine...»
ete denildi. İşte, ona girdiği vakit, yemini bozulur.
Hiba diye, iki veya üc
direk üzerine konulan keçeden veya abadan yapılan gölgelik eve derler.
Muhıyt'te de böyledir.
İki adamdan her biri ,
«arkadaşının yanma girmeyeceğine» yemin eder ve birlikte, bir yere girerlerse,
yeminleri bozulmaz. Fe-tâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bir kimse : «Filan
adamın yanına girmem, diye yemin ettiği zaman, mescidde, gölgelikte veya
çadırda ve haymada yanına girse; eğer badiye ehli, değilse; yemini bozulmaz.
Bizim örfümüze göre mescidde yanına girse, yemini bozulur. Yemin ettiği adamın
Grda olduğunu bilmeden girse; yemini bozulmaz. Kudûrî'ye göre: Bir toplumun
yanına girse, o adamda arada bulunsa; Onu kasdet-n"iediyse yemini
bozulmaz.
«Şu evde, filan adamın
yanına, girmem.» diye yemin eden bir kimse, O eve girse ve O filanda evin bir
odasında olsa; yemini bozulmaz. Eğer evin salonunda olursa yemini bozulur.
Çünkü, gör-irmeyince, yanma girmiş olmaz.
Keza -. «Şu Köyde,
filan adamın yanma girmem.» diye yemin et se; onun evine varmadıkça yemini,
bozulmaz.
Bir kimse; «filancanın
yanına girmemeye» yemin etsede, öldükten, sonra; yanına varsa; yemini bozulmaz.
Sirâciyye'de de beyledir.
Bir kimse, diğerine :
«Şu iki evden birisine, her girişinde, vallahi, seni dövmem.» der; o adamda, o
iki eve girer; yemin edende onu döverse; yeminini, bir defa, bozmuş olur.
Eğer; «Döversem, üzerime yemin olsun.» dese ve o adam da, evlerin ikisine veya
biri sine girse; sonrada o adamı dövse; her girdiği için, ayrı bir keffâret
gerekir.
İkinci giriş arasından
dört ay geşmiş 'olsa; ikinci girişe kadar karısıyla mürcamaatta bulunmadıysa;
işte o yemin olur.
Eğer, birinci girişten
itibaren dört ay geçtiyse; bâin olur. Eğer, ikinci girişten itibaren, dört ay
geçtiyse; kadın, o iddet içinde, bir defa daha bâin olur. Şayet: «Yemin olsun
üzerime; sana yaklaşırsam.» demiş; iki defada dâhil olmuşsa; işte o, iki îlâ
(=yemin) oimuş olur. Eğer, her yaklaşmada, cima yapmışsa; iki keffâret lâzım
gelir. Birinci girişten dörtay geçene kadar, cimayı terk eylediy-se; bâin olur.
îkinci girişten itibaren dört ay geçerse; bu iddet için de, bir bâin daha olmuş
olur. .
Bir kimse, karısına:
«Bu eve, her girişimde, eğer, sana yaklaşırsam, üç talâk boşsun.» der; iki
defa da girse; her girişi bir yemin olur. Eğer, kadına iddeti içinde,
yaklaşırsa, kadın üç talâk boş olur. Dört ay geçene kadar yaklaşmaz; bir talâk
bain olur. îkinci girişten dört ay geçerse; bir bâin daha olur. Üçten fazla
zaten lâzım değildir.
Keza, bir kimse, karsına : «Sana, yaklaşırsam; üç talak boşsun.» der; bir gün geçtikten
sonra da «Sana yaklaşırsam; üç talâk boşsun.» derse; bunlar iki yemin olur.
Eğer kadına yaklaşırsa yemini bozulur ve Üç
talâk vâki oiur.
Bir kimse : «Sen şu
eve, her girdikçe; eğer, sana yakın olursam, Hac yapmak üzerime lâzım olsun;
(veya yenlin olsun üze rime; veya üzerime nezrolsun)» dedikten sonra, kadın o
eve iki defa girse; adamda, her girişinde, kadına yakın olsa; üzerine ya iki
hac, veya iki yemin keffareti lâzım olur.
Keza: «Şu eve her
girişinde; sana, yaklaşırsam, Haç üzerime olsun.» dedikten sonra, eve girse ve
Kadına yaklaşsa; sonra, yine girse ve yine yaklaşsa, iki hac lâzım olur. Eğer,
eve müteaddit defa girerde; Kadına bir .defa yaklaşırsa; bir yemin
Keffâre-tinden başka, bir şey gerekmez.
«Her ne zaman, şu eve
girersem; vallahi sana yaklaşmam.» diyen kimse, Kadına yaklaşınca; yemini
bozulmuş olur.
Eğer iki nefi arasına,
bir kelime kor ve meselâ: «Vallahi, şu eve girmem veya şu ikinci eve girmem.»
der ve o iki evden birisine girerse; yemini bozulur. Eğer ölene kadar, her
ikisinede gir^ mezse yemini bozulmaz.
«Vallahi, elbette, şu
eve girerim; veya şu başka eve girerim.» diye iki müsbet arasında bir kelime
koyan kimse; o iki ev den birisine girse; yemini yerine getirmiş olur. Eğer
ölene kadar o evlere, girmezse yemini bozulmuş olur. Müsbetle menfî arasına bir
kelime sokarak :» Vallahi, şu eve ebediyyen girmem, veya şu eve elbette bu gün
girerim.» dese ve ikinci eve girse; isbatta yemini yerine gelmiş; Nefi olan
yemini ise düşmüş olur. Her iki evede girmezse; müsbetie yemini bozulmuş;
ne'fi yemini düşmüş olur.
Eğer birinci eve
girerse nefi yemininde bozulma olur; müsbet yemini düşer Telhıys Şerhi'nde de
böyledir.
Bir kimse: «Vallahi şu
eve girmem veya şu başka eve girerim.» der ve ikinci eve girmeden birinciye
girerse yemini bozu lur. Eğer ikinciye Önce girerse; yine yemini bozulur. Eğer,
diğer eve önce girerse; yemini düşer.
Bir kimse : «Vallahi,
elbette, şu eve girmem veya şu iki evden birine girerim.» der ve niyetinde bir
şey olmaz ve sonraki, iki eve önce
girerse yemine gelmiş olur ve yemini düşer. Eğer o iki eve girmeden önce
birinci eve girerse, yemini bozulmuş olur.
Bir kimse: «Elbette bu
gün şu eve girmeyi terk ederim veya yarın girerim.» der ve o gün eve girmeyi
terk ederse; yemini yerine gelmiş oulr; ikincisi İse, geçersiz kalır.
«Filan adam, içinde
bulunduğu müddetçe, şu eve girmem.» diye yemin eden kimse; o adam evden çıkıp
gittikten sonra, tekrar gelse; yemin eden adamda, o zaman eve girse; yemini
bozulmaz. Keza : «Şu elbise üzerimde oldukça veya sen evde durdukça, eve girmem.»
diye yemin eden kimse, o adanı çıkıp tekrar girince veya elbisesini çıkarıp
tekrar giyince, girse; yemini bozulur. Serahsî'nin Muhıyti'ndc de böyledir.
Bir kini.se, su evde
durmamaya, yemin etse ve kendisi, evden çıkıp, ehlini ve eşyalarım bıraksa;
eğer yemin eden kimse o evin ehil ıyâli değilse, (babasının evinde duran büyük
oğul veya kocası um yanında duran kadın ve bunlara benzer biri ise...)
yemininde hânis olmaz. (= yâni, yemini bozulmazJ Eğer, yemin eden kimse o evin ehlinin
haricinden değilse; yemini bozulur. Ancak, çok az bir zaman kalması müstesna.
Çünkü, durulacak yerde durmak ( = süknaJ
sayılır. İmâm Ebû Hanîfe (R.AJ'ye göre, ehlini ve eşya-, lannin
tamamım naklederse, yemini'yerine gelir, Hatta, o evde bir çivisi veya bir
süvürgesi kalmış olsa bile yemini
bozulur. İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre, ailesini ve eşyalarının çoğunu
nakledince; yemini yerine gelir. Fetvada bunun üzerinden. İmam Muhammed (R.A.)
göre, ehli lyâlini ve kethüdasını
nakledince, yemini yerine gedmiş olur. Fetâvâyi Kâdihan'da da böyledir.
Eşyasını ve ailesini
sokağa veya mescide nakledip, evi kimseye teslim evlemese; bu meselede ihtilâf
olundu: Sahih olan, kendisi ikinci bir mesken edinene kadar, şayet, o eve
girerse; yemini bozulur. Eğer başka birine icara verir veya kendi başka bir
evde icar la oturursa; o zaman yemini bozulmaz.
Bir kimse : «Şu evde
oturmam (= durmam.) diye yemin eylesede, ailesini nakletmek isteyince karısı
razı olmasa. O şahsın, karısını çıkarmaya çatışması gerekir. Eğer, Kadın galip
gelirde, adam onu çıkarmaktan âciz kalırsa; adam, kendisi çıkıp, başka bir
evde durarsa;
yemini bozulmaz. Fetâvâyi Kadîhan'da da
böyledir.
«Bu evde, durmam.»
diye yemin eden kimse; çıkmak isteyince, Kapıyı açılması mümkün olmayacak
şekilde, Idtli bulsa veya bağlayarak, çikmakdan men etseler; her iki haldede
yemini bozulmaz. Gîvâsiyyc'de böyledir.
Duvardan atlayarak
çıkma imkânı olursa, yinede, yemini bozulmaz. Öyle yapması gerekmez. Fetâvâyi
Kâdîhân'da da böyledir. .
«Yemin olsun üzerime;
eğer, bu gece burada gecelersem.»• diyen kimse, o gece, hummaya yakalansa ve
iyileşene kadar, çıkması mümkün olmasa; yemini bozulmuş olur. Çünkü, kirasını
vererek naklolunması mümkün idi. Bağlanan gibi değildi... Bağlanan, kimse, men
edilmiş olmasaydı oda hasta hükmünde olurdu. Mu-hıyt'te de böyledir.
İmâm Ebû Yûsuf
(R.A.)'a göre : Bir kimse karısına: Sen bu evde durursan; sen söylesin.» der;
evinde, kapısı kitli olur; fakat duvarandan atlamak mümkün olduğu halde, kadın
özürlü bulunur ve evin kapısı açılana kadar, çikamazsa; bir şey gerekmez.
Evden çıkmaya yemin
eden kimse, ikinci bir ev aramaya çıkmış ve eşyaları evde kalmışsa; sahih olan,
yeminin bozulmama-sıdır. Çünkü ev aramak, nakletmekle ilgili bir işdir. Örfe
göre, ta lep müddeti müstesnadır. Taİepde, ifrade gitmemekde şarttır. Mec-mâu'l
- Bahr'de de böyledir.
Bir kimse : «Bu evde
oturmam.» diye yemin etse ve hemen kendisi çıkarak ailesini ve eşyalarını
nakletmek üzere, başka bir ev aramaya başlasa, fakat o gün, bir ev bulamasa;
eşyalarını dışarı koymak mümkün olsa bile yemini bozulmaz.
Keza, esylarmi
taşıyacak hayvan arasada, bulamasa; veya yemi ni gece yansı yaptığı halde,
sabaha kadar, dışarı çıkma yasağı olsa; veya eşyası çok olsa fakat eşyalarını
hayvan kiralayarak taşıma imkânı varken bizzat kendisi taşısa; bu hallerin hiç
birinde yemini bozulmaz: «Bu, yemin arapca olduğu zaman böyledir.» de
itilmiştir. Eğer, farsea yemin etmiş ve geri dönmeyi kast etmemişse, yemini
bozulmaz. Eğer, geri dönmek kasdiyle yemin etmişse; yemini bozulur. Fetâvâyi
Kâdîhân'da da böyledir.
Bîr kimse karısına :
«Eğer, bu evde durursan; sen boşsun.» der bu yeminde, gece yapılmış olursa;
kadın mazurdur. Şayet kendi nefsi hakkında yemin etmişse (Ben durursam gibi...)
o, mazur değildir. Çünkü, erkektir. Gece çıkmaktan korkmaz. Şayet kendisi de
hırsîzj/eya benzeri bir şeyden korkuyorsa; oda, mazur sayılır. Ze-hıyre'de de
böyledir.
Bir kimse; içinde
durduğu evde: «Bu evde durmam.» di ye yemin etse; fakat eşyayı taşımak güç
gelse; işte, bu adam, eşyalarını satar. Kendisi ve ailesi çıkarlar. Sonrada,
taşıması kolaylaştığı vakit geri satın, alırlar. Sirâciyye'de de böyledir.
Bir kimse, başka
birisiyle beraber oturduğu evde, bu arkadaşı ile beraber oturmamaya yemin
eylese; kendisinin çıkma imkânı olduğu halde, çıkmazsa; yemini bozulur.
Şâyct yemin eden kimse
yemin olunan adama, eşyalarını hibe veya emanet eder veya ödünç verir; sonrada
çıkıp ev arar ve bu lamaz; ayni evede geri gelmezse; İmâm-ı Muhammed'e (R.A.)
göre eğer eşyalarını hibe eylemiş veya Ödünç vermiş veya emânet bı-rakmışsa;
evdendegeri dönmemek niyeti de çıkmışsa; ona geri dön mek yoktur Sirâcü'l -
Vehâc'da da böyledir.
«Bu şehirde durmam.»
diye yemin eden kimse, bizzat kendisi çıkar, aile ve eşyalarım orda bırakırsa;
yemini bozulmaz.
Eğer, oturduğu yer
köyse; oda şehir gibidir.
Sokak ve mahalle ise
ev gibidir. Eğer: «Bu köyde oturmam.» dij'e yemin eylemiş; aile ve eşyalarını
çjkarmış sonrada aynı köye geri gelmişse- yemini bozulur. Bu, o şahsın, o
köyde, eylenecekse, amma ziyaret için ve eşyaları ikâmet edecek olması
halindedir. Fakat ziyaret maksadı ile veya eşyalarım taşımak için gelmişse,
yemini bozulmaz.
Eğer, orda kalmak için
gelmişse; bir saat bile kalsa; yemini bozulur. Devamı şart değildir. Muhıyt'te
de böyledir.
Eğer : «Bu köyde bir
sene kalırsam.» diye yemin ederse, karısı ile senenin bir tek günü hariç
tamamını orda kalsalar; veya «Bu evde, bir ay kalmam.» diye yemin etse de; bu
ayın bir saati hariç orda kalsa; seneyi ve tamamlamadıkça, yemini bozulmaz.
Bir kinişe :
«Filancayla durmam.» diye yemin ettikten sonra; bu şahıs misafir olarak bir gün
veya iki gün, o adamla beraber kal sa; yemini bozulmaz. Onbeş gün kalmadıkça
beraber kalmış sayılmaz. Fetâvâyi Kâdihân'da da böyledir.
«Küfe'de durmam.» diye
yemin eden bir kimse, Küfeye misafir olarak uğrasa ve orada ondorl gün kalmaya
niyyet eylese; yemini bozu maz. Şayet onbeş gün kalmaya niyet eylerse; yemini
bo-zu:ur. «Filan adamla, beraber durmam.*' diye yemin eden kimsenin yanına, o
adam zoraki girse;- yemin edende, birlikte dursa yemin eden bibin veya
bilmesin, yemini bozulur.
Eğer yemin eden
âiîesinide ahp, o evden çıkarsa yemini bozul-/naz. Hızânetül Müffün'de de böyledir.
Şayet yemin eden kimse
sefere çıkar; o filanca da, yemin eden adamın ailesi ile birlikte oturursa;
İmâm Ebû Hanîfe (R.A)'ye göre, yemini bozulur. İmâm Ebü Yûsuf (R.A.) 'a göre
bozulmaz. Fetva da, buna göredir.
«Kûfe'de, filan
adamla, oturmam.» diye yemin eden kimse; yemin eylediği adamın Kûfe'de olan evlerinden
birisinde oturursa; yemini bozulmaz. Ancak, yemin ettiği adam, «Kûfe'de
oldukça oturmam.» diye niyet eylemişse; o zaman, yemini bozulmuş olur.
Keza: «Filân adam, bu
köyde oturdukça, oturmam.» diye yemin eden kimsenin durumu da böyledir.
Keza: «Horasan'da
oldukça oturmam; dünyada oldukça, oturmam.» diyen kimse, oturduğu zaman,
yemini bozulur.
«Filân adamla, oturmam.» diye yemin eden kimse
ile diğeri, aileleri ile birlikte, bir gemide bulunsalar ve her ikisinide, yerleri olsa; yemini bozulmaz.
Bu, gemiciler hakkında böyledir.
Keza, bâdiye ehli, bir
çadır altında toplamalar; yemini bozulur. Çadırları ayrı ayrı olursa her ne
kadar çadırlar birbirine yakın olsalar bile, bozulmaz Zehıyre'de de böyledir.
«Filan adamla,
durmam.» diye yemin eden bir kimse, o ada mın, evinin arsasında veya evinde
veya bir odasında dursa; yemini bozulur. Bedâi'de de böyledir.
Filan adamla, durmam.»
diye yemin eden kimse, bir şeye niyet eylemese, ve bir aprtmanın ayrı ayrı
dâirelerinde otursalar; yemini bozulmaz. Yalnız başlarına ikisi bir evde,
otururlarsa; beraber oturmak tahakkuk eder. Veya bir evin odalarında olurlarsa
aile ve eşyalarıda orada bulunursa; o zaman, beraber oturmuş olurlar.
Fakat evin teşkilâtı,
ayrı ayrı oturmaya elverişli ise, yemini bozulmaz. Böyle bir yerde de,
oturmama niyet eylemişse, o zaman yemini bozulur. İmâm Efoû Yûsuf (R.A.)'a
göre, bu ev büyük olursa; (Kûfe'deki Velid'in evi gibi, çünkü bu ev bir mahalle
mertzilindedir.) yemini bozulmaz. Eğer, böyle olmazsa; yemini bozulur. îster,
evler bitişik olsun; ister, üst üste bulunsun.
Filan adamla bir arada
oturmamaya yemin eden, bir apartmanda veya ehli ve eşyası olmadığı halde, bir
evde otursa bize göre, yemini bozulmaz. Filan adamla oturmayacağı evi bizzat
belirtir ve o ev ikiye ıtaksim edilip aralannada bir duvar çekilir; her
biri-sinede ayn ayrı birer kapı açıldıktan sonra; yemin eden adam, o evin bir
tarafında otursa yemini bozulur. Filan adamla bir evde oturmayacağına yemin
etse; fakat, bu evi belirtmese; ve bir niy-. yette de bulunmasa; evi ikiye
taksim olunur; aralannada bir duvar çekilirse; o zaman yemini bozulmuş olmaz.
Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir. .
Bir evde, beraber
oturmayacğma yemin eylesede, evi belirt-mese İmâm Ebû Yûsuf (R.A.1) göre,
sokakta, bir dükkanda beraber çalışırlar veya beraber alış veriş yapsalar;
yemini bozulmaz. Yemin menzil üzerine yapılmıştır. îçinde aile olmayan yer,
menzil sayılmaz. Ancak niyeti bu durumuda içine alıyorsa; o müstesnadır.
Bedâîe'de de böyledir.
Bir kimse, Bizzat, bir
evde oturnıamaya yemin etmiş olsa; o bina yıkılıp, yerine yenisi yapılsa; o
yeni yapılan binada, oturunca, yemini bozulur, oturmamaya yemin ettiği ev,
yıkılıp yerine bostan yapılsa, o bostanda oturunca, yemini bozulmaz.
«Filan adamın, evinde
oturmam.» diye yemin etse; ancak evi bizzat belirlemese ve niyet de eylemese;
yemin etiktn sonra o adamın sattığı evde otursa; yemini bozulmaz.
Fakat, yemin ettiği
adamın, kölesinin evinde oturursa; bilittifak yemini bozulur. Yemin ettikten
sonra, o adamın satın aldığı evde, otursa; yine yemini bozulur.
Bir kimse : «Filan
adamın, evinde oturmam.» diye yemin eylemiş olsada; o adamla, başka birisinin
ortak olduğu bir evde otursa; yemin bozulmaz, ikinci adamın, evde, payı az veya
çok'olsun; de ğişmez. Mebsût'ta da
böyledir.
«Filan adamın, şu
evine oturmam.» diye yemin eden kimse; o adamın sattığı eve otursa; eğer bizzat
o eve oturmamaya niyet ey-lemişse; yemini bozulur. Eğer yemine izafetle
yapmışsa; yâni, evi adama mal ederek yapmışsa; yemini bozulmaz. Eğer böyle bir
niyeti yoksa; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Ebû Yûsuf (R.AJ'a göre, yine,
yemini bozulma. Zehıyre'de de böyledir.
'«Filan adamın, satın
aldığı eve oturmam.» diye yemin eden kim se; o adamın başka birisinin için
aldığı eve, oturursa: Eğer yemini, yemini billâh ise bozulur.
Eğer yemini .talak ve
itak üzerine ise, ve bu şahıs: «Ben, kendi nefsi için aldığım kasdettim.»
dese; bu sözü, hükümde, tasdik olunmaz. Muhıyt'te de böyledir.
Niyet eylemeksizin,
«Evde oturmam.» diye yemin eden kimse kıldan vapılmış çadırda veya baymada
oturursa eğer şehirli ise, yemini bozulmaz. Bedevi ise bozuiur. Mebsût'ta da
böyledir.
Bir kimse, filan
adamla gecelememeye veya filan yerde gecelememeye yemin ettiği halde, gecenin
yandan fazlası geçene kadar gecelerse; yemini bozulur. Eğer, yarıdan azmda
gecelerse; (o yerde uyusun veya uyumasın müsavidir.) yemini bozulmaz.
Bedâi'de de böyledir.
Bir kimse : «Bu yerde
gecelemem.» diye yemin eder; bizzaî o yerden, çıkar ve o yerin haricînde
gecelerse, ailesi ve eşyası orda kalsa bile, yemini bozulmaz. Bu yemin, nefsine
karşıdır; eşyasına karşı değildir.
Bir kimse, geceyi,
evin üzerinde geçirmemeye yemin eylemiş olsa; evin üzerinde de bir oda bulunsa
ve bu odanın tabanı, evin üstü (tavanı) olsa ve bu şahıs, o odada gecelese;
yemini bozulur.
Bir kimse: «Vallahi,
yarın filancanın evinde yatmıyacağım.» dese; işte bu batıldır. Ancak gelecek
geceyi niyet eylerse; bu müstesnadır. «Yarın, filan adamın evinde
olmayacağım.» diye yemin ey lemis olsa; yarın, bir saat o evde bulunsa yemini
bozulmuş olur. Zahiriyye'de de böyledir.
Bir kimse, filan
adamla çıkmamaya veya filan yere yahut, eve çıkmamaya yemin eylesc; İmâm Ebû
Yıisu? (R.A.Va göre, ister, az; ister çok olsun; ister gece; isterse, gündüz
olsun; birazcık o yerde durursa; yemini bozulur. İmâm Muhammede (R.A.) göre,
ekseri zamanım durmaz ise; 3'emini bozulmaz.
Bir kimse, yanında bir
başkasıyla, yola çıksa ve bir yer ismi söylese, diğeride o yere arkadaşlık
yapmamaya, yemin eylese; birlikte yolun bir kısmını gitseler ve başka bir yere
dönseler İmânı Ebû Yûsuf'e (R.A.)'e göre, yemini bozulmaz.
Bir kimse : Bu gün,
bir milden fazla yürümemeye.» yemin eylesc ve evinden çıkıp bir mil
yürüse; sonra geri dönse; İmâm Muhammed o (R.A.) göre, yemini bozulur.
Çünkü, iki mil yürümüş olur.
Bir kimse : «Vallahi,
filan adamla arkadaşlık yapmam.» dese; yemin eden adam katarla yolculuk yapsa;
yemin olunan adam da başka katarda bulunsa; İmâm Muhammed (R.A.Ve göre; arkadaşlık
yapmış olmazlar. Eğer, ayni katarda olurlarsa arkadaşlık yapmış sayılırlar.
Eğer birisi evvelki katarda, diğeri sonda, bulunursa yine arkadaşlık yaruiış
olurlar. Sefine ( — gemi) de olsalar da böyle olur. Çünkü girmeleri çıkmaları
birdir.
«Vallahi, filanla
arkdaşlık yapmanı.» diyen kimse, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre, yemekleri bir ve
aynı cemaat içinde gidi-yorlarsa arkadaş sayılırlar. Eğer gemide bulunurlar ve
yemekleri bir olmaz; bir masada beraber yemek yemezlerse arkadaş sayılmazlar.
İmâm Muhammed (R.AJ 'e göre, arkadaşlık yapmamaya, yemin ettiği zaman; beraber
yolculuğa çıksalar; bir mahmelde olurlar veya katarları bir olursa; işte onlar,
arkdaştırlar. Eğer kiraladıkları vasıta ayrı ise; her ne kadar, yolculukları
beraber olsa bile, arkadaş sayılmazlar. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir. [14]
Bir kimse, mescitten veya
evden veya odadan çıkmamaya yemin eylese; bir başkasına da, emredip kendisini
alıp, sırtlanıp çtkarttırsa; yemini bozulmuş olur. Hayvanına binipte çıktığı zaman
da böyledir. Fethu'l Kadir'de de
böyledir.
Çıkmamaya yemin eden
bir şahsı zoraki yüklenip çıkar-salar; yemini bozulmaz. Girmek de böyledir.
Timurtâşî'de de böyledir.
Zoraki çıkarıldıktan
sonra, kendiside çıksa; yemini bozulmaz. Bu mesele, ihtilaflıdır: Sahih olan,
kendi çıkmasiyle yemininin bozulmasıdır. Eğer, kendi emri olmaksızın, taşıyarak
çıkarırlar ve men etmeye' gücü yettiği halde men eylemez kalbîylede razı
olursa; buda ihtilaflıdır: Sahih olanı yemininin bozulmamasıdır. Câmiu's-Sagîr
ŞerKî'nde de böyledir.
Yürüyerek çıkmasında
veya girmesinde zor kullansaîarda, yürüyerek çıksa veya girse yemini bozulur.
Timurtâşî'de de böyledir.
Çıkmamaya yemin eden
kimse, mahalleye çıkınca, yemini bozulur. Huîâsa'da da böyledir.
Evinden çıkmamaya
yemin eden bir kimse; evinin kapısından çıkıp, sonra geri dönse; yemini
bozulur. Eğer durduğu yer evin içinde olur; dışarıya çıkmadan olduğu yerden
evin diğer odalarına veya salonuna çıkarsa; yemini bozulmaz, Fetâvâyi
Kâdîhân'da da böyledir.
Evinden, cenaze hariç
çıkmamaya yemin eden kimse; ce nâze için çıksada, başka iş de yapsa; yemini
bozulmaz. KâfîMe de böyledir.
Rey şehrinden, Kûfe'ye
çıkmamaya yemin eden kimse; Mekke'yi arzu eyiiyerek Rey'den çıksa yolu
Kııfe'den geçse İmâm Muhamıned (R.A.)'e göre; eğer "Rey'den çıkarken,
Kûfe'ye uğramaya niyet eylediyse; yemini bozulur. Bunu Niyet cylemediyse,
yemini bozulmaz. Yemin ederken niyeti hasseten, Kûfe'ye çıkmamak olduğu hal
de, sonra, hac için niyet eyleyince Rey'den çıktı ve Kûfe'ye uğramaya niyet
eylediyse; yemini bozulmaz. Bu husus, Allah ile kendi arasındadır.
Evinden, mescit hariç
çıkmamaj'a yemin eden bir kimse; bir mescide niyyet eder. Sonrada başka bir
mescide giderse; yemini bozulmaz. Muhıyt'tc de böyledir.
Kudûri'ye göre, iskân
ettiği evden çıkmak; kendisinin, ailesinin ve eşyasının çıkmasıdır,
Şehirden ve köyden
çıkmak, ise; hasseten kendi şahsın çıkmasıdır.
Müntekâ'daki fazlalığa
görede, bedenen çıktığı zaman, seferi irade etsin veya etmesin yemini
yerine gelmiş olur. Zehıyre'de de böyledir.
Evin bir odasında olan
adam : «Vallahi, ben çıkmam.» dediği halde evin salonuna çıksa; yemini bozulmaz.
Ancak, yalnız odadan çıkmamaya niyet eylemişse, o müstesnadır. Bahru'rRâık'-
ta da büyiediş.
Bir kimse, içinde
bulunduğu evden çıkmamaya yemin eylemiş oîsada; evin salonuna çıksa; yemini
bozulur. Müteahhirûn : Bu cevap örfe göredir. Bizim örfümüzde salon eve
dahildir. Bu durumda sokağa çıkmadıkça, yemini bozulmuş olmaz. Fetvada, buna
göredir.
«Bu evden, dışarı
çıkmam.» diye yemin eden kimse; evden ayağının birisini dışarı çıkarsa; yemini
bozulmaz. Bazı âlimler: «Eğer evin dışarısı evden aşağı ise, yemini bozulur.»
dernişlersede; her halde, zahiri rivayete göre, yemini bozulmaz. Bu, ayakta olduğu
durumdadır.
Fakat, oturduğu halde;
bedeninin haricinde, iki ayağını dışarı çıkarırsa; yemini bozulmaz.
Ancak, ayakları
çıkınca ayaklarının üzerine dikilirse; yemini bozulur. Yatarken Csırt üstü,
yüzü kuyu veya yanı üzerine olsun) ayaklan ile beraber; bedeninmde çoğu
çıkmışsa; yemini bozulur.
Bir kimse : «Bu evden
çıkmam.» diye yemin eylediği zaman, evde bir ağaç olsada, dallan evin dışına
çıkmış bulunsa; bu ağaca çıkıp yolun ortasına gelip ve düşecek olması hâlinde,
yolun ortasına düşeceği bir durum olursa; yemini bozulmaz. îsterse yemin eden,
arabistanlı olsun; ister acem olsun beraberdir. Muhıyt'te de böyledir.
Bir kimse karışım,
evden çıkarmamaya yemin eiLiği zaman, kadın, evin neresinden olursa olsun,
ister kapısından ister dıvann dan isler, bir delik delip orda'n çıksın; yemini
bozulur. Evin kapısından çıkarmamaya, yemin etmiş olursa; hangi kapısından
çıkarsa çıksın, çıkınca yemini bozulur. İster, eski kapu, ister yeni kapu olsun
fark etmez.
Duvarın üzerinden veya
her hangi bir delikten çıkarsa; yemin bozulmaz.
«Bu evin kapısından
çıkmam.» diye yemin eden kimse; evin üzerinden, komşusunun evine geçer veya o
eve başka bir kapı açıp orada çıkarsa yemini bozulmaz.
Ebû'n - Nasr Debbûsî:
"Sahih olan yeminin bozulmasıdır. Çünkü, kapıların hepside o eve aiu.ir.»
demiştir.
«Bu evin şu
kapısından, çıkmam.» diye yemin eden kimse; o knpıdun başka bîr kapıdan, dışarı
çıkarsa, yenVini bozulmaz.
Karısının evinden çıkmaması
ancak bir defa çıkması üzerine, yemin eden kimsenin karısı birden fazla
çıkarsa, yemin bozulmuş olur.
Karısının, evinden
filan adamla çıkmaması üzerine yemin eden bir kimsenin karısı, bir başkasıyla
veya yalnız basma çıkarsa; sonra da; o adama kavuşursa; yemin bozulmaz.
Mekke'ye gitmemeye
yemin eden kimse; Mekke'yi arzu edip çıksa; sonra geri dönse, yemini bozulur.
Bu yeminin bozulmasının şartı, yemin eden kimsenin, bulunduğu şehrin mamur
yerlerini ileri geçmesidir. Halta, o yerleri geçmeden geri dönse yemini bozulmuş
olmaz. Kâfî'de de böyledir.
Bir kimse. Mekke'ye
yaya olarak gitmemeye yemin eylemiş clsada şehrin ma'ımır yellerini yaya olarak
çıkdıktan sonra, bineğe binse; yemini bozulur. Binekti olarak çıkdiktan, sonra
inse ve yü-rüse, yemini bozulmaz. Hülâsada da. böyledir.
Bir kimse, Mekke'ye,
gitmeye yemin eylemiş olsada, haya tının son dakikalarına kadar gitmese; yemini
bozulmuş olur.
Yarın gelmeye, yemin
eyliyen kimse,,hastalıktan, hükümetten veya başka bir yönden men edici
olmadığı halde, gelmese; yemini bozulur. Kâfî'de de böyledir.
Bir kimse, Bağdad'a
yaya olarak gelmeye yemin etmiş olduğu halde, bir bineğe binip, Bağdad'a
yaklaşınca inse ve yaya olarak . girse; yemini bozulmuş olur. Hulâsa'da da
böyledir.
Bir kimse karısının
filan adamın düğününe gitmemesi üzere yemin eylese; kadın da düğünden önce
gitse, düğün geçene kadar, orada kalsa; yemin bozulmuş olmaz :
Filan adama gitmemeye,
yemin eden kimse, şayet o adamın evine veya dükkanına giderse; adamı bulsun
veya bulmasın- yemini bozulur. Eğer, mescidine giderse; yemini bozulmaz.
Bir kimse başka birine
uğrayıp yarın ona gelmesi için, ye m in eylese; ayni uğradığı yerde gelmedikçe,
yemini yerine gelmez. Yarın gelmeye yemin eden kimse, geisede diğerini yerini
değiştirmiş bulsa ve yemin eden istediği adamın değiştirdiği yere gelmedikçe
yemini yerini bulmaz.
«Yarın, filan yere
gclmezsem kölem hür olsun." diyen kimse; geJsede, o adamı orada bulamasa;
yemini yerine gelmiş olur.
Filan hastayı ziyaret
etmek veya hatırını sormak üzere yemin eden kimse; o adamın kapısına kadar
geisede, ziyaret için kendisine izin verilmese; geri dönsede görüşmese yemini
bozulmaz. Şayet, kapıya gelir; izin istemezse yapacağını yapmadığı için,
yemini bozulur. Muhiyt'te de böyledir.
Bir kimse; sağlığında
da, öldükten sonra da, ziyaret etmemeye yemin ettiği bir kimsenin, cenazesinde
hazır bulunsa; yemini bozulur.
Vâkiât-ı Husâmiye'de :
«Cenazede hazır bulunsa ve onu teçhiz
tekfin eylese yemini
bozulmaz. Ancak kabrine giderse, bozulur. Çünkü örfle kab^e
gitmek ziyaret sayılır.» denilmiştir.
«Buradan geceye kadar
gitmemeye yemin eden kimse giz-iensede geceyi kapısında geçirse; yemini
bozulmaz. Keza «Bunu götürmem.» dediği şeyi gölürsede, adamı bulamasa; yemini
bozulmaz. Itâbiyye'de de böyledir
Bir kimse, Bu Hayvana
binmemeğe yemin ettiği halde, ata, merkebe veya katıra binse; yemini bozulur.
Deveye binerse, .yemini bozulmaz. Eğer, buna da binmemeye niyet etmişse o
zaman bo /.ulur.
«Binmem.') diye yemin
eden bir kimsenin yemini; at veya katır gibi; insanların bindiklerine binince;
bozulur. Eğer, yemininden sonra bir isnanm sırtına binerse; yemini bozulmaz.
Bir kimse : «Kurağa
binmem diye yemin etmiş olur ve üzerine semer konulan ata binerse; yemini
bozulmaz.
Keza : «Birzevne'ye
binmem.» diye yemin eylesede kısrağa bin-rv; yemini bozulmaz. Çünkü fcıes
araben birzevne ise, farscadır Bu, yemin arabca olduğuna göredir. Eğer, yemin
farsca olursa, o zaman, bozulur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bir kimse : «Ata
binmem.» diye yemin etse de, semer hayvanına veya kısrağa binse; yemini
bozulur. BedâS'de de böyledir.
Bir kimse : «Hayvana
binmem.» diye vemin ettiği halde, onu zoraki bir havvana bindirseler, yemini
bozulmaz. GâyeüTI-Be-yan'da da böyledir.
Bir kimse : «Hayvana
binmeni.» diye yemin etmiş olduğu halde; eğerli, p.aîânh veya çıplak bir
hayvana binse; yemini bozulur.
Bir kimse : «Bineğe
binmem.» diye yemin ettiği halde, gemiye binse; yemini bozulur. Mücerred
isimli kitapta Hasan : «Bozulmaz.» demiştir. Fetvada buna göredir Gıyâsiyye'de
de böyledir.
Bir kimse : «Şu eğere
binmem diye yemin etmiş oîsada o eğerin üzerine başka şey konduktan veya
alındıktan aonra binse yemini bozulur. Hulâsa'da da böyledir.
Bir kimse : Elbette şu
hayvana, bu gün binerim,» diye yemin eylediği halde onu, bağlayıp
habsetselerde binmeye gücü yet mese; yemini bozulmuş olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da
da böyledir.
Üzerine binmiş olduğu
hayvana binmemeye vemin eden kimse, hayvandan inmezse yemini bozulmuş olur.
«Filân adamın, şu
hayvanına binmem.» diye yemin eden kimse; o adamdan, o hayvanı satın alıp binse
yemini bozulmaz.
«Filân adamın
hayvanına, binmem.» diye yemin eden kimse; o adamla başka birisinin müştereken
ortak olduğu hayvana, binse yemini bozulmaz.
«Filan adamın
hayvanına, binmem.» diye yemin eden kimse, bahsettiği adamın hayvanının üçte
ikisine sahipse; o hayvana binince yemini bozulur.
«Filan adamın
hayvanına, binmem.» diye yemin eden kimse; o adama borçlu veya borçsuz olan
izinli kölesinin hayvanına binerse; yemini bozulmaz. Hidâye'de de böyledir.
«Bağdad'a kadar gemiye
binmem.» diyen kimse; gemİ3'e binse de, fersahlarea yol aldıktan sonra; gemiden
çıksa; yemini bozulmaz. Hâvi'de de böyledir.
«Her hayvana
binişimde; vallahi, onu sadaka vereceğim.» diyen kimse; hayvana binip onu
tasadduk ettikten sonra; o hayvanı satın ahp yine binse; yine tasadduk etmesi
gerekir. Sonra, yine böyle; sonra, yine böyle olur. Hulâsâ'da.da böyledir.
«Filân köye gitmem.»
diye yemin eden kimse; o köyün arazisine gitse; yemini bozulmaz.
Bir kimse, diğerine :
«Otur, yanımda yemek ye.» der; diğeri de: «Eğer, yemek yersem; kölem hür
olsun.» diğeri de ordan çıkıp evine gider ve orada yemek yerse; yemini
bozulmaz. «Eğer: Bugün yersem...» demiş olsa; bunun hi^fma olur; yani yemek
yiyince, yemini bozulur. Hidâye'de de böyledir.
A Yer yüzünde,
yürümem.» diye yemin eden kimse; ayakkabı ile veya mestlerle yürürse; yemini
bozulur.
Eğer, yaygı üzerinde
yürürse yemini bozulmaz. Damın üzerinde yalın, ayak veya akkabı ile yürürse;
yemini yine bozulur. Hulâsa'da da böyledir. [15]
Yemek: (Ekmek et meyve
ve benzerleri şeyleri) ağızda çiğneyerek veya çiğnemeden bölünsün veya
bölünmesin mideye göndermeye elverişli
hâle getirmektir.
İçmek : (Su, şerbeti
ve süt gibi akıcı olan şeyleri) çiğne-meksizin, yutmaya derler.
Örfte ve âdette yemek
ve içmek diye isimlsnenler de yenilir içilirse yemin bozulur. Bedâi'de de
böyledir.
Tatmak: Bir şeyi,
yutmadan ağızda tanımak demektir. Kâfî'de de böyledir.
«Şu cevizi veya şu
yumurtayı yemem» diye yemin etmiş olan kimse onu yalasa, yemini bozulur.
(Sirâcü'l- Vehhac-da da böyledir.
Bir kimse, bir şeyi
yemek üzere, yemin eylese de, bizzat, onu çiğneyemese, onunla beraber başka
bir şeyde yese-,, eğer o yenilir cinsten ise yemini bozulur.
Yoğurt yememeye yemin
eyliyen onu ekmekle veya hurma ile yese; veya «Şu balı yemem» diye yemin eden
kimse onu yese; yemini bozulmuş olur. Ancak, üzerine su dökülse de içse yemini
bozulmaz. Muhiyt'te de böyledir.
Bir kimse : «Şu
yoğurdu, yemem» diye yemin ettik hal de onu içse yemini bozulmaz.
İçmemeye yemin ettiği
halde, onu ağzına alıp yese yemini bozulmaz. Yenilen içilenler hep böyledir.
«Yemin arapca olursa; böyle olur.» denilmiştir. Eğer farsca olur ve yer içerse;
yemini bozulur. Fetva buna göredir. Fetyâvâyi Kâdîhân'dâ da böyledir..
«Şu ekm.eği yemem.»
diye yemin eden kimse; onu, gevretir; iyice ufalar; üzerine su döker; sonra
onu içerse, yemini bozulmaz.Islanmış olarak yerse yemini bozulur.'Hulâsa'da da
böyîe-dir.'
«Süt yemem," diye
yemin eden kimse, onunla pirinç pişirir de yerse; içine su koymasa ve süi
aynen görünüyor olsa bile yemini
bozulmaz. Hâvî'de de böyledir.
«Yag yemem» diye yemin
etmiş olan kimse, yağla kavrulmuş unu yese; yağın tadı belli oluyorsa yemini
bozulur; tadı belli olmuyorsa ve yeri de görünmüyorsa yemini bozulmaz. Bedâî'de
de böyledir.
«Pekmez yemem» diye
yemin eden kimse, aside yemiş
olsa, yemini bozulmaz;
denilmiştir. Ancak, pekmez
aside-ain üzerinde bizzat durursa; o zaman, yemini bozulur. Fetâvâyi
Kâdihân'da da böyledir.
«Zaferan yemem» diye
yemin eden kimse, üzerinde za feran bulunan, kek'i yese; yemini bozulur.
FethıTI-Kadîr'de de böyledir.
Şeker yememeye yemin
eden şahıs, onu ağzına alıp, eriyene kadar emse; sonrada yutsa; yemini
bozulmaz. Hulâsa1-da da böyledir.
«Şirke yemem.- diye
yemin eden kimse; ekşi aş yese; yemini bozulmaz. Çünkü, eski aşa sirke
denilmez. (Fetâvâyi Kâdihân'da da böyledir.
A Bir kimse, bi-aynihi
yenen bir şeye, yemini bagiasa ve om; biî-vasıta yese; yemini bozulur.
fi 5u hurma ağacından
ve şu üzüm bağından yemem,» di-y< yKirdi. en kimse, o hurma ağacının
yaşından, kurusundan, haa.mdan, yetişmişinden veya hurmasından çıkan pekmezden
yese; veya üzümün yaşını, yese veya sıkılmış suyunu içse; yemini bozulur.
Şar!, san'a Linin değişmemiş olmasıdır. Hatta, kaynatılarak çıkarılan şerbetini
veya pekmezini yese yemini bo: zulmaz- Kâbî'do de böyledir.
Hurma ağacının, bizzat
kendisini yese; yemini bozulmaz. Nehru'î-Fâik'ta da böyledir.
«Şu kazandan, bir şey
yemeyeceğim,» diye yemin eden kimse; o kazandan pişen şeyi yiyemez; yerse,
yemini bova>im\ Serahsi'nin Muhıytı'nde de böyledir.
«Şu kazandan, bir şey
yemeyeceğim,» diye ygmm ecion kimse yemininden önce, o kazandan bir çömlek
almış olsada, onu yese, yemini bozulmaz. Hulâsâ'da da böyledir.
Bir adam, karpuz
yememeye yemin else de, onun keleğini (= olgunlaşmamışını) yese; yemini bozulmaz.
«Şu keleği yemem,»
diye yemin eden kimse onu, olgunlaşıp, karpuz olduktan sonra yese, sahih olan,
yemini bozulmaz.
«Şu karpuz
tarlasından, yemem.» diye yemin eden kimse, o tarladan, ham veya olgun olarak
yese yemini bozulur.
»Şu ağaçtan, yemem«
diye yemin ettikten sonra, meyvesinden yiyen kimse de böyledir. Fetâvâyi
KâdHıân'da da böyledir.
Ağaçta meyve yoksa;
meyve olana ve onu alıp yiyene kadar, yemin bozulmaz.Tebyîn'de de böyledir.
Bir kimse : «Şu ağaçtan,
yemem,» diye yemin etmiş olsa ve o ağacın dallarından bir dal alarak, başka
bir ağaca açı-lasa; o aşı meyve verdikten sonra da, o meyveden yese-, yemininin
bozulup bozulmayacağı ihtilaflıdır. Bu mesele Siyer-i Kebîr'-dedir.
«Şu ağaçtan yemem,
diye yemin eden kimse, ona başka bir ağaçtan, bir dal aşılasa; meselâ : «Elma
ağacından, yemem,» diye yemin eden kimse, o ağaca, armut aşılasa; bakılır : O
ağaca, meyvesinin ismiyle «Şu ağacın elmasını yemem, diye söylemiş ve şayet
armudundan yemişse; yemini bozulmaz. Meyve adı söylememişse; hangisini yerse
yesin, yemini bozulur. Zahîriyye'" de de böyledir.
«Şu, çiçek burnu
hurmayı yemem,» diye yemin eden kimse; o koruk olunca, yese; veya «Koruğu
yemem,» diye yemin eden kimse o koruk, yaş hurma olunca, yese; veya «Yaş hurma
iken, yemem,» diye yemin eden kimse, o, kuru hurma olunca yese; veya «Yaş üzüm
iken, yemem,» diyen kimse o, kuru üzüm olunca, veya sıkılıp suyu çıkınca yese;
veya «Yoğurt iken, yemem,» diye yemin eden kimse; o yoğurt, süzme veya kaymak
veya yağ veya keş olunca yese, yemini bozulmaz. Timurtâşî'de de böyledir.
«Şu kuzunun etini,
yemem,» diye yemin eden kimse; o kuzu, koç olunca, etini yese; yemini bozulur.
Cevheretü'n - Ney-yire'de de böyledir.
Bir kimse «şu sütü,
yemem,» diye yemin etse, ve onu peynir yapınca yese; yemini bozulmaz. Ancak :
«Bundan yapı-lamda yemem,» diye niyet eylediyse o zaman, yemini bozulur.
Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bu cins mes'elelerde
aslolan : Yemini, mavsufun sıfatı-mtı aynına bağladığı zaman, sıfat baki kalırsa
yemin bozulur. Sıiat değişirse; yemin bozulmaz. Kâdîhân'm Câmiu's-Sağır
Şer-hi'nde de böyledir.
«Şu ağacın, çiçeğinden
yemem,» diye yemin eden kimse o çiçek, badem olduktan sonra; veya mışmış
olduktan sonra yese; yemini bozulmaz. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.
«Ceviz, yemem,» diye
yemin eden kimse, onun yaşını veya kurusunu yese; yemini bozulur. Bademde fıstık da, incir ve benzerleri de böyledir. Mebsut'ta da
böyledir.
«Koruk ve yaş hurmayı
yemem veya yaş hurmayı yemem veya koruk hurmayı yemem,» diye yemin eden kimse,
kurumaya başlamış hurmayı yerse; yemini
bozulur.
Bu mes'ele dört vecih
üzeredir :
«Koruk
hurma^yemiyeceğim,» diye yemin eden kimse, korukla kurumaya başlamış hurmayı
yerse; yemini bozulur. Keza : «Yaş hurmayı yemiyeceğim.» diye yemin eden
kimse, yaş hurma ile kurumaya başlamış hurmayı yerse; yemini bozulun «Koruk
hurmayı yemiyeceğim,» diye yemin eden kimse; yaş hurmayı yese de; onun içinde
koruk bulunsa, yemini bozulur.»
«Yaş hurmayı
yemiyeceğim,» diye yemin eden kimse, içinde yaş hurma olan koruk hurmayı yese;
yemini bozulur.
Ve netice :
Yenilmemeye yemin edilen şey, yenilenin içinde fazla ise; bütün âlimlere göre,
yemini bozulur.
Eğer, yenilmesine,
yemin edilmeyen, çok ise, İmâm Ebü (Hanîfe (R.A.) ve İmâm Muhammed
(R.A)'e göre, yemini bozu lur. Kâdîhân'm Cami'u's- Sağır Şerhinde de böyledir.
Koruk hurmayı ayrı bir
parça, yaş hurmayı da, ayn bir parça yapsa; her iki parça olanı teker teker
yese; herhangi birisini yemem diye yemin edenin yemini bil - ittifak
bozulur.Tatarhâ-niyye'de de böyledir.
«Bal, yemem,» diye
yemin eden kimse, petekli balı yerse; yemini bozulur. Şayet : «Petekli bal
yemem,» diye yemin eyler de bal yerse;
yemini bozulmaz Muhiyt'te de böyledir.
«Sebze yemem,» diye
yemin eden kimse, yeşilliğin tamamına yemin etmiş demektir. Ancak, bunların
kurusunu yerse; yemini bozulmaz. Soğan yeyince de - buna niyet
etmemişse-yemini bozulmaz. Tat arhâniy ye 'de de böyledir.
Şeyhu'l - İslâm Ebû
Bekir Muhammed bin Fald'dan «Yaş üzüm yemem,» diye yemin eden kimse, koruk
yerse, yemini bozulur mu? «bozulmaz mı?» diye sorulunca; O : «Bozulur;., fakat,
koruk yemem diye yemin eden kimse yaş üzüm yerse, yemini bozulmaz.» demiştir.
«Şu koyundan, yemem»,
diye yemin eden kimse, o koyunun etinden yerse; yemini bozulur.
Süt ve kuzu gibi ondan
elde edilen başka şeyleri yerse yemini bozulmaz. Hulâsa'da da böyledir.
Şu koyundan çıkanı
yemem diye yemin eyiiyen sütünü veya kaymağını yerse yemini bozulur. Yağını ve
yoğurtunu yerse bozulmaz. «
Yine böyle, şu inekten
ineni yemem (itabiyye) diye yemin eyiiyen o ineğin sütünü yese yemini
bozulur-, o sütle bişirilen Çorbayı yese yemini bozulmaz. Çünkü o başka şey
olmuştur. (Hulâsa1)
Şu bağın tatlısını ve
ekşisini yemem diye yemin eyiiyen o bağın koruğunu ve yaş üzümünü yese yemini bozulur.
«Susam yemem,» diye
yemin eden bir kimse, susam yağı yese; yemini bozulmaz.
Yine böyle: «Şu
tavuktan yemem,» diye yemin eden kimse, o tavuğun yumurtasını ve pilicini yese;
yemini bozulmaz.
Keza : «Şu yumurtadanğ
yemem,» diye yemin eden kimse o yumurtadan çıkan civcivi yese; yemini bozulmaz,
Fetâ-' vayi Kâdihân'da a böyledir.
«Et yemem,» diye yemin
eden kimse balık hariç, herhangi bir hayvanın etini yerse yemini bozulur.
Pişmiş haşlanmış,
kızartılmış veya kıyma edilmiş olması ile; helâl veya (lâşe, besmelesiz"
kesilen, mecûsimin kestiği veya ihramlının avı gibi...) haram olması da
müsavidir.
Fakat, suda yaşiyan
balık ve emsalini yerse; yemini bozulmaz. Eğer, balığada niyet eylemişse. O
zaman yemini bozulur ; îhtiyâr'da da böyledir.
Yemin eden kimse; Eğer
Havarzem'li ise yemini bozulur. Çünkü, onlar balığada et derler. Serahsî'nin Muhıyti'nde de böyledir.
Bu kimse, domuz eti
veya insan eti yese; yine yemini bozulur. Sahih olan ise, bunları yemek örf
olmadığından yemini bozulmaz. Örfe göredir. Fetva da, buna göredir. «Kifâye'de
de böyledir.
Karın, ciğer veya
böbrek yese; yine yemini bozulur, Bu Küfe ehlinin örfüdür. Bizim örfümüzde,
yemini bozulmaz. Fetva da buna göredir. Cevâhiru'l-Ahlâtî'de de böyledir.
Eğer baş yerse; yemini
bozulur. İç yağı yerse yemini bozulmaz.
Kuyruk yerse de
bozulmaz. Yalnız onu da et diye niyet e-derse; o -.aman bozulur. Sırt yağı
bunun aksisinedir. Bunda niyet eylemese yemini bozulur. Fethü'l-Kadîr'de de
böyledir,
Kuyruğun içinde olan,
kırmızı eti yeyince de yemini bo-zuîur. Hulâsa'da da böyledir.
Koyun eti yememeye,
yemin eden bir kimse, keçi eti yerse;
yemini bozulur. Fakıyh Ebü'1-Leys : «Bu şahıs, şehirli o-lursa; yemini
bozulmaz,» demiştir. Fetva da buna göredir.
«Tavuk eti yemem,»
diye yemin eden kimse, horz eti yese; yemini bozulur.
Bu cins mes'elelerde
aslolan : Gerçekten, yemin, ismi cinse izafe edilirse; o yeminin altında erkeği
de, dişisi de girer.
Hassaten, erkek ismine
izafe edildiği zaman, yeminin altına, dişi girmez. Dişi ismine izafe edilince
de, erkek girmez. Dişi tavuk anlamına gelen ( = decâçeh) eti yemem diye yemin
eyli-yen kimse, horoz eti yerse; yemini bozulmaz.
Keza : «Horoz eti
yemem,» diyen kimse, tavuk eti yerse; yemini bozulmaz.
«Cemel (veya baîr veya
ibil veya cezûr) eti yemem,» diye yemin eden kimsenin yeminine, bunların erkeği
de, dişiside dahil olur. Buhtisi de arabâsi de dahildir. Şayet (buhti =) arabî
olmayan devenin etini yememeye yemin eder de; arabi olan devenin etini yerse;
veya arabî olan devenin etini yememeye yemin eder de, arabî olmayan devenin
etini yerse; yemini bozulmaz.
«Sığır eti, yemem,»
diye yemin eden kimse, onun dişi veya
erkeğinin etini yese; yemini bozulur.
Keza, bakara etini yememeye
yemin eden kimse; sevr ( öküz) etini yese; yemini bozulur. Çünkü «bakara» cins
ismidir. Ondaki, te harfi ifrad içindir.
«Öküz eti yemem,» diye
yemin eden kimse; inek eti yese; yemini bozulmaz.
«Sığır eti yemem,»
diye yemin eden kimse, Camus eti yerse; yemini bozulmaz. Bu İmâm Muhammed
(R.A)'e göredir.
Hâvi isimli kitapta :
«Bozulur.» denilmiştir. «Camus eti yemem,» diye yemin eden kimse, sığır eti
yerse; bunun hilafına-dır; yemini bozulmaz. Zira camus ayrı bir, nevidir.
Muhıyt'te rie böyledir.
İmâm Muhammed (R. A.)
«lâyık olan, her iki halde de, yeminin bozulmamasıdır. Çünkü, insanlar bunların
arasını a-yınrlar.» buyurmuştur. Fetâvâyi Kâdihân'da da böyledir.
«Şu etten, hiç bir şey
yemem,» diye yemin eden kimse; o etin çorbasını yerse; — niyyetinde çorba yoksa
yemini bozulmaz. Hulâsa'da da böyledir.
Filan adamın,
getireceği etten yememeye, yemin eden kimse; o adam eti getirip ve kızartınca
onun altına ekmek koysa; etin yağı ekmeğe isabefc eylese; yemin sahibi, o
ekmeği yerse; yemini bozulur. Fetâvâyi Kâdihân'da da böyledir.
Bir kimse : «Her et
yedikçe, kölelerimden birisi hürdür.» dese; yediği etin, her lokması için, bir
köle, hür olur.Zahîriyye'-de de böyledir.
Bir kimse : «İç yağı,
yemem,» diye yemin eylemiş olsa; karın yağı, yeyince, yemini bozulur.
Eğer, ete yapışmış
olan sırt yağını yerse; İmâm Ebû Hani-fe (R.A.) ye göre yemini bozulmaz. Sahih
olan da, budur. Kâi'ı-de de böyledir.
Sırt yağını, ayırıp,
onu yese; yemini bozulmaz. Bu, yemin arapca olduğuna göredir. Farsça olursa,
yemin yine bozulmaz Tatarhâniyye'de de böyledir.
İÇ yağı yememeye yemin
eden kimse, kuyruk yağı yese yemini bozulmaz. Çünkü kuyruk et değildir. İç yağı ise, isimdir,
manadır ve örftür. Kâfi'de de böyledir.
«Yemek yemem,» diye
yemin eden kimse, ekmeğe, katık olan her şeyi yememeye yemin etmiş olur.
«Bu yemeği, elbette
yiyeceğim,» diye yemin eden kimse, bunu eğer, bir vakitle kayıtlamamış; yemek
de helak olmuş veya başka birisi yemiş veya. yemin eden adam ölmüşse; yemini
bozulmuş olur. Ve eğer, bir vakitle kayıtlandıysa, («Bu yemeği, bugün
yiyeyeceğim,» gibi) o gün geçmeden de yemin eden ölmüşse, bil-icma' yemini
bozulmaz. O yemek, o gün geçmeden helak olmuşsa; yine yemini bozulmaz ve
keffâret lâzım olmaz. Eğer. acele edip keffâret verirse. Caiz olmaz.
O gün, geçerse,
ihtilaf vardır İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Muhammed (R.A.)'e göre keffâret
gerekmez. Fetâvâyi Kâdihân'da da böyledir
Bir kimse, bir ete
veya bir yemeğe niyyet eyliyerek, onu yememeye yemin eylese; onlardan başka eti
ve yemeği yemekle yemini bozulmaz. Mebsût'ta da böyledir.
İmâm Ebû Yusuf
(R.A.)'a göre, Bir kimse, yemek yememeye, yemin eylesede; nıuztar kaldığından
lâşe yese, yemini bozulmaz.
İmâm Muhammed (R.A.)'e
göre ise bozulur. Bedâi'de de böyledir.
«Yemek yememeye» yemin
eden kimse, az birşey yese, yemini
bozulur. Yine böyle su içme.
Keza, su içmemeye
yemin ecen kimse, eğer, doyana kadar içmemeyi kasdeyledıyse; az su içmekle
yemini bozulmaz.Meb-sût'ta da böyledir.
Aslolan : Bir adamın,
bir mecliste yediği ve içtiğinin hepsidir. Yemin ise, onun hepsine aittir. Yoksa birazcığım yemekle içmekle
yemin bozulmaz. Eğer maksud tamamından imtina ise; bir kısmını yemek ve
içmekle, yemin bozulur. Çünkü, yeminle murad, aslından imtinadır; tamamından
imtina değildir. Zira, yeminle kasdolunan, ekseriya onun fiilidir. Yâni,
yapılmasıdır; az olsun çok olsun fark etmez.
«Şu bostanın
meyvesinden yemem,» «Şu iki hurmalığın meyvesinden yemem,»; «Şu iki yufka
ekmekten, yemem,»; «Şu iki koyunun
sütünden yemem,» veya; «Şu koyunun sütünden yemem,» diye yemin eden kimse,
onlardan az da olsun yerse; yemini bozulur.
«Şu küpün, yağından
yemem» diye yemin eden kimse de, ondan birazcık yerse! yemini bozulur.
«Şu yumurtayı yemem,»
diyen kimse onun tamamını yemedikçe
yemini bozulmaz.
Keza : «Şu yemeği
yemem,» diye yemin eden kimse, eğer, bir oturmada onun tamamını yemeye gücü
yeterse; onu tamamen yemeden yemini
bozulmaz. Eğer bir oturmada, tamamını yemeye gücü yetmiyecek kadar, çok ise;
birazım da yese; yemini bozulur.
«Şu boğazlanacak
devenin, etini yemem,» diye yemin eden kimse, onun etinin bir kısmını yememeye
yemin etmiş demektir. Çünkü onu, bir oturmada bir defada yemek mümkün değildir.
Serahsî'min Muhıytı'n de de böyledir.
«Şu narı yemem,» diye yemin eden kimse, o nardan, bir veya iki
dâne yese; yemini istihsânen bozulur. Her ne kadar çoğunu yememiş terk etmiş
olsa bile, hüküm böyledir.
Keza : «Şu arpayı yemem,»
diye yemin eden kimse, ondan bir iki dâne yese; yemini bozulur, Muhıyt'te de
böyledir.
«Şu yufkayı yemem,»
diye yemin eden kimse; ondan az az bir şey kalana kadar, yese; yemini bozulur,
Yalnız, tamamını niyyet eylemişse; o müstesnadır. Kerderî'nin Vecîzi'nde de böyledir.
Bir kimse : «Şu ekmeği
yersem; karım boş olsun,» der; sonra da : «Eğer yemezsem; kölem hür olsun,»
derse; ne yapmalıdır ki, hem karısı boş olmasın; hem de kalesi hür olmasın?
Çâre : yarısını yiyip
yarısını yememektir. Muhıyt'te de böyledir.
«Şu yufkayı, elbette
yiyeceğim,» diye yemin eden kimse, onun
ekserisini yerse; yemini yerine gelir. Ancak, niyyeti ta-mammı yemekse
yemini yerine gelmez. Fetâvayi Kâdihân'da da böyledir.
Bir kimse, diğerine :
«Vallahi, yemeğinden yemem, E-ger yersem; bana, haram olsun,» dese; bir tek
lokma da, yese; yemini bozulur. İkinci
lokmayı da yese; ikinci yemini bozulur ve iki keffâret lâzım gelir.
Kerderî'mm Vecîzi'nde de böyledir.
Bir kimse, iki
kölesine hitaben : «Şu ekmeği hanginiz, bu gün yerse; hürdür.» der; o ekmeği
ise, ikisi birlikte yerlerse; ikisi de hür olmazlar.
Bir kimse, karısına :
«Şu iki ekmeği yersen; kölem hür olsun.» der ve karısı da, o iki ekmekten, bir
ekmek kadarını yerse; köle hür olur.Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.
Bir kimse, karılarına
: «Hanginiz şu yemekten yerse niz, boşsunuz,» dese de, kadınların hepside o
yemekten yeselor; hepsi boş olurlar. Şayet : «Hanginiz bu yemeği yerse» dese
de, «bu yemekten...» demeseydi; onlar da o yemekten yeselerdi, o zaman bakılırdı:
Eğer o yemek bir kişinin yiyemeyeceği kadar çok ise hepsi boş olurdu. Eğer, bir
kişi hepsini yiyecek kadar az idiyse; hiç birisi boş olmaz. Muhıyt'te de
böyledir.
İsteyerek veya zoraki
bir şey yememeye yemin olan kimse, Onu beliıiemişse zoraki de olsa, onu
yiyince; yemini bozulur.
Keza; baygın olarak,
tecennün halinde yese veya boğazına dökseler zoraki de olsa, yemini bozulur.
«İçmem,» diye yemin eden kimsenin, boğazından suyu, zoraki dökseler; yemini bozulmaz.
Fakat, bundan sonra, kendisi içerse; o zaman yemini bozulur. Mebsût'te de
böyledir.
Tuz yememeye yemin
eden kimse, yemek yor ve o yemekte tuz bulunmazsa; yemini bozulmaz; tuz
varsa, yemini bozulur.
Biber de böyledir.
Fakıyh Ebû'l - Leys'e
: «Bizzat Lu/.u ekmekle veya başka bir/ şeyle yemeyince, yemini bozulmaz.»
Demiştir. Fetvada, buna göredir.
Eğer yemininde tuzlu
yemek de niyyet edilmişse, o zaman bozulur
Şeyhu'l - İslâm
Zâhid'e (R.A.) «Et yemem,»; «Soğan ye
mem.»; «Biber yemem,» diye yemin eden kimsenin durumu soruldu. Ve «Bunlar,
yememeye yemin ettikleri şeyi dolma yaptılar ve beraberce yediler; durumları
ne olur?» denildi.
O, cevaben dediki :
Biber yememeye yemin
eden hariç, diğerlerinin yemini bozulmaz .Çünkü, biber başka türlü yenmez.
Karısının yemeğinden,
yememeye yemin eyliyen uc!a-raa; karısı yemek getirse de; «Bu yemek senindir,»
dese; o da, onu yese; yemini bozulmaz. Çünkü, yemeğin mülkü kendisinin olmuş
olur. Kadın, öyle söylemeseydi yemin bozulurdu.
Bir adamın, fâliz diye, bir tür yemeği olsa; başka bir adama onu koruması için emreylese;
istediği kadar da, yemesine izin verse; onü koruyacak olan adamda fâliz
yememeye, talâk üzere yemin etse; kendi
şahsının da fâlizi .olmasa korumakla görevlendiği fâlizdeh; yese karısı boş olmaz. Ancak, o fâlizi nefsine izafe
eylemişse; o müstesnadır. Bunun haricinde yemini bozulmaz Zahiriyye'de de
böyledir.
Hurma yememeye yemin
eden kimse, hangi çeşidini yerse yesin, yemini bozulur. Yağda pişmişini yese,
yine bozulur. Hurmadan yapılmış
asideyi yese, yemini yine
bozulur. Zehiyre'de de böyledir.
«Şu hurmayı, yemem,»
diye yemin eden kimse; o hurma başkalarına karışınca o karışılan hurmaların tamamını yese; yemini bozulur.
Mebsût'ta da böyledir.
Niyet etmeksizin hurma
yememeye yemin eden kimse kurumuş
hurmayı yese; yemini bozulmaz. Keza, bu kimse pişmiş koruk hurmayı veya pişmiş
yaş hurmayı yese; yemini bozulmaz. Çünkü, bunlara örfen hurma denilmez.
Ancak, niyyet eylerse; o zaman, yemini
bozulur. Bedâî'de de böyledir.
«Şu undan
yemiyeceğim,» diye yemin eden kimse; o-nun ekmeğini veya o undan yapılan
kadayifi yese: yemini bozulur. Cevâhiru'l-Ahlâtî'de de böyledir.
Eğer, aynı unu veya
hamurunu yerse; bu hal, kitapta
«Şu andan,
yemiyeceğim,» diye yemin eden kimse; o-yazılmadı. Sahih olan, yemini bozulmaz.
Cami' Şerhi'nde de böyledir.
Eğer, bizzat o unu
yememeyi kasdettiyse; ekmeğini yemekle yemini bozulmaz Kâfî'de de böyledir.
«Şu buğdaydan
yemiyeceğim.» diye yemin eden 'dmse; eğer onun dânesini iyememeyi kasdederse;
niyyeti sahih olur. Hatta onun ekmeğini yese İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, yemini bozulmaz.
îmâmeyn'e göre, bozulur. Zehıyre'de de böyledir.
Eğer, o buğdayın
kavutundan yerse; yemini bozulmaz. Her üç imâma göre de böyledir. Fetâvâyi
Kâdihân'da da böyledir.
Bir kimse, «Şu
buğdaydan yemem» diye yemin elıniş
olsa da; o buğdayı eklikten sonra yeniden çıkaa
buğdaydan yese; yemini bozulmaz Cevheretü'n - Neyyire'de de böyledir.
Bir kimse :
"Ekmek yemem,» diye yemin ettiği hakle, her hangi bir ekmeğe niyyet
eylemese o zaman, insanlar arasında örf böyle olursa- buğday ve arpa ekmeği
yemine dahil olur. Hatta, öyle bir yer tasavvur etki, orada arpa ekmeğin] bilmezler;
öyle bir yerde, arpa ekmeği yese yemini bozulmaz. Mısır ekmeğine ekmek denilen
yerde de o ekmektun yerse: yemini bozulur. Muhıyt'te de böyledir.
«Ekmek yemem,» diye
yemin eden kimse yufka, ekmek, yese; yemini bozulur. Fetâvâyi Kübrâda da böyledir.
Eğer kadayyif ekmeği
yese yemini bozulmaz. On-x niyyet etmiş olması, müstesnadır. Hirlâye'de de
böyledir.
«Filan adamın ekmsğini
yemem.,» diye yemin eden kimse, o ekmeğin hamurunu, fırına vuranın ekmeğini
yerss; yemini bozulur. Yoksa hamurunu yuğuranın değil. Zahîriyye'de de böyledir.
«Ekmek yemem,» diye
yemin eden kimse yagada ovalanmışım yese; yemini bozulmaz.
«Çorba yemem,» diye
yemin eden kimse; başka şey yese; yemini bozulmaz. «Şu ekmeği yemem,.,
diye yemin eden kimse, o ekmek,
iyice ovalandıktan sonra, yese; yemini bozulmaz. Fetâvâyi Kâdihân'da da
böyledir.
«Ekmek yemem,» diye
$remin eden kimse; börek yerse; minâsip olan İmâm Muhammed (R.A)'e göre
yemininin bozulmamasıdır.
Hucondfden soruldu :
«Ekmek ve hurma yemem,
diye yemin eden. kimsenin durumu nedir?»
O, şu cevabı verdi :
«Bunlardan birisini
yerse; ikisini birden yemedikçe yemini bozulmaz.» Yetîme'de de böyledir.
Kızartma yememeye yemin
eden kimse; -başka bir niyyeti yoksa etin haricinde, batlıcan ve emsalinin
kızartmasını yemekle, yemini bozulmaz.Kâfî'de de böyledir.
Baş yememeye niyyet
eden şahıs, her türlü başı yememeye, yemin eylemişse; balık başı olsun koyun
başı olsun bunlardan başkası olsun, hangisini yerse yesin, yemini bozulur.
Eğer niyyeti yoksa;
hasseten koyun ve sığır başına hamledilir. Bu İmâm Ebû Hanife (R.A.)'ye
göredir. İmâmeyn'e göre, bugün yalnız koyun başına hamledir Bedâi'de de
böyledir.
Bu, asrm ve zamanın
ihtilafıdır. Bizim zamanımız da ise, örf ve adete göre fetva verilir. Hidâye'de
de böyledir.
Bu şekildeki yemine,
çekirge, balık, serçe deve balları dahil olmaz. Bil - ittifak böyledir.
Niyet etmeksizin
yumurta yememeye yemin eden kimsenin yemini bütün kuşların yumurtasına
Şâmildir. Buna kaz, jrdek, tavuk dahildir. Balık yumurtası yese, yemini
bozulmaz. Niyet etmiş olması müstesna. Sirâcû'l - Vehhâc'da da böyledir.
«Pişmiş şeyi, yememeye
yemin eden kimse, eğer, bunların tamamına niyyet eylemişse işte o niyetine
göredir. Eğer, niyyet eylememişse; işte o yalnız et üzerine hamlolıuıur.
İstihsanen böyledir.
Âlimler : «Eğer, et su
ile pişerse,» demişlerdir.
Kuru et, bişmiş
sayılmaz. Eğer, et suda pişerde, eti değil-de ekmekle o etin suyunu yerse,
yemini bozulur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Pişmişten yememeye,
yemin etmiş olan kimse, ısınmışı yese; yemini bozulmaz. Muhıyt'te de böyledir.
Bir kimse, tatlı
yememeye yemin ederse; âlimlerimize fföre, bu yemine tatlı olan her şey dahildir. Eski olan dahil değildir. Bu
durumda örfe müracaat edilir.
Helva, bal, şeker,
ağda, az pişmiş üzüm suyu hurma ve benzerlerini yemekle yemini bozulur. İmâm
Muhammed (R.A.)'den rivayet edildiğine göre; incir yerse de orucu bozulur; -yaş
olsun kuru olsun-. Çünkü, eski cinsten değildir. Tatlı üzüm, karpuz kavun,
tatlı nar, tatlı erik yerse; yemini bozulmaz. Zira, bunların cinsinde eski
olanı da vardır. Kuru üzümde böyledir. Onun da, ekşi olanı vardır. Keza, dâne
yememeye yemin eden kimse, her hangi bir dâneyi yese;, (susam dânesi veya
insanların yediği başka dâneler gibi...) yemini bozulur. Şayet, bizzat niyyet
eyledi veya adım söylediyise; onun dışmdakini, yemekle yemini bozulmaz.
Bedâî'de de böyledir.
Bir adam Haram
yememeye yemin ettiği halde, gasbet-, tiği para ile satın aldığı şeyi yese
yemini bozulmaz; fakat günahkâr olur. Eğer gasbeylediği ekmeği veya eti yerse;
yemini bozulur.
Ekmeği veya o eti
zeytin yağı mukabili satıp, o yağı
yerse; yemini bozulmaz.
Köpek eti, maymun eti
veya dülgenç dedikleri kuşun etini yese; yemini bozulmaz.
Fakıyh Ebû'l - Leys'i
«Âlimlerin ihtilâf ettikleri şeyler, haram olmaz» demiştir.
Yine, Ebû'l - Leys :
«Bir kimse, muztar kaldığı zaman, İaşeyi ve haramı yerse; âlimler, bu şahsın
durumu hakkında ihtilâf eylediler : Seçilen görüş yeminin, bozulmasıdır. Çünkü,
haram-lık bakîdir. Ancak, günâh kaldırılmıştır.» demiştir. Hulâsa'da da
böyledir.
Bu kimse buğday
gasbeyleyip pişirse; eğer, onu yemeden,
mislini sahibine vermişse yemini bozulmaz.
Şayet, bedelini
vermeden ve hâkim hükmetmeden yemişte; yemini bozulmuştur. Fetâvâyi Kâdîhân'da
da böyledir.
Bir kimse, şu üzümü
veya narı yemem diye yemin etse ve onu
ağzında çiğneyip, tortusunu atarak
suyunu yutsa; yemini bozulmaz .Çünkü,
buna yemek denilmez; emmek denilir. Şayet, üzümün veya narın suyunu
sıkar da; suyunu içmez; üzümün kabuğunu; narın kapçığını yerse; yemini
bozulur. Onu çiğner veya yalarsa yemiş gibi olur.
Uyun isimli kitapta :
«Şu üzümü yemem,» diye yemin eden kimse; onu çiğneyip, kabuğunu ve kapçığım
atsa ve suyunu yutsa; yemini bozulmaz.
Şayet, kabuğunu atar;
suyunu ve çekirdeğini yutarsa yemini bozulur» denilmiştir.
Sadru'ş Şehîd,
Vâkiât'ta, bunu talil ederek dedi ki: «Zira üzüm, kabuk su ve çekirdeğin
birleşiminin ismidir. Birinci şekilde, yalnız suyunu yutmakla; azını yemiş
olduğundan, yemini bozulmadı. İkinci halde, çoğunu yedi; Çok ise tamamı hükmündedir.
Onun için, yemini bozulur» demiştir. Muhıyt'te de böyledir.
Bir kimse : «Meyve
yemem,» diye yemin ettiği halde, yaş üzüm, nar ve yaş hurma yerse; İmâm Ebû
Hanife (R.A.)'ye göre bozulmaz. İmâmeyn'e göre bozulur.
Fakiyh Ebü'l - Leys :
Biz fetva için İmâmeyn'in kavlim alırız. Çünkü, o açıktır» demiştir. İhtilâf
bir şeye niyyet eyleme-diği zamandır. Fakat, niyyefc eylemişse; biî - ittifak
yemini bozulur Nikâye Şerhi'ııde de böyledir,
İncir, muşmula, elma,
şeftali, fıstık, erik, yaş üzüm, armut, ayva, yaşı da, kurusu da ittifaken,
meyvedir. Bunların hamı da, yetmişi de, meyvedir.
Acur, hıyar, havuç
meyve değildirler. Tut meyvedir.
Karpuzu, Kudûri, meyve
kabul eyledi. Halvânî ise, eylemedi. Hulâsa, örf ve adete meyve sayılanlar,
meyvedir. Sayılmayanlar meyve değildir. Kerderî'nin Vecizi'nde de böyledir.
Badem ve ceviz
meyvedir. Asıl'da, bunların, kuruları meyve olarak zikredilmiştir. Âlimleri
«Bu, onların örfüne göredir. Bize göre, kuruları meyve sayılmaz.» demişlerdir.
Serahsî-nin Muhıyti'nde de böyledir.
Kuru üzüm, kuru hurma,
kuruduğu zaman nar tanesi meyva değildir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
İmâm Muhammed (R.A)'e
göre ; «Senenin msyvesini yemeyeceğim,» diye
yemin eden kimse, bu yemini, yaş
meyve zamanı yapmışsa; ona göre olur. Kuru meyve yemekle, yemini
bozulmaz. Eğer yaş meyve zamanı değilse; o zamanda istihsa-nen, yemini, kuru
meyve üzerine hamledilir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
«Katık yemiyeceğim,»
diye yemin eden kimsenin yeminine, sirke, zeytin, bal, süt, kaymak, yağ,
çorba, tuz gibi ekmeksiz yenmiyenler, et, yumurta, hurma, kuru üzüm gibi
ekmeksiz yenilenlerin hepsi dahil olur.
İmâm Muhammed (R.A.)'e
göre ekseriya ekmekle yenenler, katık olurlar. Hulasa, ekmek batırılarak
yenenler, (Sirke ve emsâh gibi...) katık sayılırlar. Tek başına yenilenler,
(karpuz, üzüm, hurma, kuru üzüm ve emsali...) bil - icma', katık sayılmazlar-
Bakliyyat da,
bil-ittifak katık değildir. Bu ihtilaf, niyyet etmediğine göredir. Eğer,
niyyet eylemişse; niyetine itibar edilir. Tebyîn'de de böyledir. Meyveler, bil
- icma katık değildir. Sirâ-cül- Vehhac'da da böyledir.
«Filân adamın
kazancını yemem,» diye yemin eden kimse; o adama, bir yönden vâris olsa da, onu
yese; yemini bozulmaz.
Şayet, o adamdan satın
alır veya kendisine hibe edilir veya sadaka verilir; o da kabul eder ve yerse;
yemini bozulur.
«Filan adamın
kazancını yemem» diye yemin eden' kimse; o adamdan birşey satın alsa; veya
yemin olunan adam, yemin edene bir şey bağışlasa; o da, onu yese; yemini bozulmaz.
Şayet : «Filan adamın kazancını yemem,» diye yemin et-miş; o adamda mal
kazanmış ve ölmüşte, ona bir başkası varis olmuş; yemin eyliyen de, onu
yemişse; yemini bozulur.
Keza, yemin eden,
kimse; vâris olsa da öyle yese; yine yemini bozulur.
Eğer mîras olmaksızın,
başkasına intikâl eder de (satmak veya vasiyyet etmek gibi...» o zaman yerse;
yemini bozulmaz. Zehıyre'de de böyledir.
Bir kimse, filan
adamın mirasından bir şey yememeye yemin eden o adam ölünce; onun mirasından
yerse; yemini bozulur. Eğer, o varis de ölüp, mal başka bir varise geçince
yerse; yemini bozulmaz. Bedâi'de de böyledir.
Bir kimse : «Filan
adamın kazancım yemem,» diye yemin etmiş olur; ona, başkası vasıyyet ettiği
için, yemin edsn, onu yerse; yemini bozulur.
Şayet, yemin eyliyene,
yemin edilen adam, bir bağışta bulunsa; o da, kabullenip, onu yese; yemini
bozulmaz. Vasiyet eylemiş olsa, yine böyledir.
Mehir, kadının kazancı
sayılır Hulâsada da böyledir. Gümüş paralan olan, bir kimse; onları yememeye,
yemin ettikten sonra; onlarla, altın para veya nikel para satm alsa ve
bundan sonra o altım veya nikel paralarla yiyecek alsa ve yese;
İmâm Muhammet! (R.A.)'e göre, yemini bozulur.
Eğer : «Şu dirhemleri
ve dinarları yemem,», diye yemin ettiği halde, onlarla bir arsa satm alsa;
sonra da o arsa ile yiyecek satın alsa ve onu yese; yemini bozulmaz.
Keza, bu dirhemleriyle
arpa satın alsa; sonra da, o arpayı satıp, onunla yiyecek alsa ve yese; yine
yemini bozulmaz.
İmâm Muhammed (R.A.) :
«Yenilmeyecek şeyi, yememeye yemin eden kimse, onunla yenilecek bir şey alıpta
yese; yemini bozulur. Yenilecek bir şeyi yememeye yemin eden kimse, onunla
yenilecek bir şeyi satın alsa ve yese; yemini bozulmaz.» buyurmuştur. Fetâvâyi
Kâdîhân'da da böyledir.
Babasının mirasından
filan adama birşey yedirmema-ye, yemin eden kimse, yenilecek bir şeye veya
dirhemlere varis olsa da onunla yiyecek şeyler alsa; ve yemin eylediği adama
ye-dirse; yemini bozulur. Eğer, yenilecek şeyi, bir başka yenilecek şeyle
değiştirirde öylece yedirirse yemini bozulmaz.
Bir kimse, «Babasının
mirasından, hiçbir şey yememeye- yemin eylemiş olsa ve babası ölüp, bu şahıs,
ona varis olsa; hissesine düşen yiyecekten de yese; kıyâs yönünden, yemini bozulmaz;
istihsanda ise bozulur. Çünkü, miraslar, âdette yenilen şeylerdir. Eğer, bu
mirasla, bir şey satın alıp, onu satar ve başka, yenilecek alır, yerse; yemini
bozulmaz.
«Filancanın
ziraatından yemem,» diye yemin eden kimse; ister, o ziraat zamanı ister, onu
satarken alır da, yerse; ye-mini bozulur. Eğer, o şahıstan, bir başkası
satın alır ve eker de, ondan çıkanı yerse; yemini bozulmaz. Kederî'nin
Vecîz'nde de böyledir.
Bir kimse, filan
adamın mülkünden veya sahip olduğu şeyden yememeye yemin eylediği zaman, onun
mülkünden, başkasının mülküne çıkan şeyi yese; yemini bozulmaz. Muhıyt'te de
böyledir.
Filan adamın,
sattığından ve satm aldığından, yememeye yemin eden kimse; yemin olunan
adamın, ya kendi nefsi için veya başka birisi için satın aldığından yerse;
yemini bozulur.
Eğer, kendisi için,
başka birinin satın aldığını, o satm alanın emirıyle; yemin olunan adam satar
da, yemin eden adam. onu yerse; yemini bozulmaz. Bedâi'de de böyledir.
«Filan adamın, satm
aldığı eti yemem,» diye yemin eden kimse, o adamın alıp kestiği kuzunun etini
yese; yemini bozulmaz. Muhıyt'te de böyledir.
«Filan adamın, şu
yemeğini yemem,» diye yemin eden kimse;
o adam o yemeği sattıktan sonra, yerse; İmâm Ebû Hanî-fe (R.A.) ve İmâm Ebû
Yûsuf (R.A.) göre yemini bozulmaz. İmânı Muhammed (R.A.)'e göre
bozulur. Ziyâdât'ta da böyledir.-
«Filan adamın, yaptığı
yemeği, yemem» veya «pişirdiği ekmeği, yemem,» diye yemin eden kimse; o adam
yaptıktan sonra, satar; yemin eden de, onu yerse; yemini bozulur.
Şayet : «Senin ,şu
yemeğini yemem,» diye yemin eylemiş olsa; o da, onu, yemin eyliyene hediye
eylese; onu yeyince, yemini bozulmaz.
Bir kimsenin
tarlasının buğdayından, yememeye yemin e-den kimse; buğdayın bedelinden yerse;
yemini bozulur.
Tarladan çıkanın
kendisini yemeyi niyyst eylemişse; bu kendisi ile Allah Tâlâ arasındadır.
Zehıyre'de de böyledir.
Bir adamın, niyeti
olmamaksizın : «Filan adamın yemeğini yemem,» diye yemin etmiş olsa; yemin
eden adam; o adamdan yenilecek bir şey satın alsa veya yemin olunan adam başkasına
hibe eylese de, yemin eyliyen ondan satın alsa ve yese; yemini bozulmaz.
Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
«Filan adamın satın
aldığı yiyeceği yemem,» diye ye-,
yermin eden kimse o adamın başka
biriyle beraber aldığından yerse; yemini
bozulur. Ancak niyyeti onun yalnız başına
satın alacağı idiyse, o zaman, bozulmaz. Hu'âsa'da da böyledir.
«Filan adamın,
yemeğinden yemem, diye yemin eden kimse; o adamın, başkasıyla ortak olduğu
yemekten yerse; yemini bozulur.
Keza : «Falan adamın,
ekmeğini yemem,» diye yemin eden kimse; o şahsın, başka biriyle ortak olduğu
ekmekten yese; yemini bozulur.
Şayet : «Filan adamın
yufkasından, yemem,» diye yemin etmiş olsa da; o adamın, başkasıyla ortak
olduğu yufkadan, yemiş olsaydı yemini bozulmazdı. Çünkü ekmeğin parçasına,
ekmek denilir de; yufkanın parçasına yufka denilmez.
Oğlunun malından
yememeye yemin eden kimse; oğlu ile ortak olduğu sirkesinden, yese yemini
bozulur. Çünkü, oğulu-ııun malını yemiş olur. Muhiyt'te de böyledir.
«Filan adamın
yiyeceğinden yemem,» diye yemin eden kimse; onunla ortak oldukları yiyecekten
yese; yemini bozulmaz. Zâhîriyye'de de böyledir.
Bir adam, oğlunun
eşyasından hiç bir şey yememeye yemin ettiği halde, oğulunun evinden atılmış
biraz ekmek parçası yese; Şeyh Ebû bekir Muhammedi bin fad'la göre yemini bozulmaz.
Kâdî'I - İmâm Ebu Ali en - Neşefi'ye göre, yemini bozulur. Fakih Ebû Bekir el
- Belhi de : «Eğer, o ekmek parçasının benzeri, fakire sadaka verilecek halde
ise, yemini bozulur; değilse bozuliı.az,» demiştir. Fetâvâyi Kâdihân'da da
böyledir.
«Filan adamın satın
aldığı, nardan yemem,» diye yemin eden kimse; o adamın, başkasiyle ortaklaşa
aldığı nardan yese; yemini bozulur.
Şayet: «Satın aldığı,
bir tane nardan, yemem,» demiş olsaydı, yemini bozulmazdı.
«Filân kadının
eğirdiği, ipliğin bedelinden yemem,» diye yemin eden kimse; o kadının
eğirdiği, ipliği satın alsa veya kadın onu, ona hibe eylese, o da onu satsa ve
bedelini yese; yemini bozulmaz.
Şayet, o ipliği,
bizzat kadın satsa da; bedelini yemin edene verse; o da, ondan yese, yemini
bozulur.
Kadın, ipliğin
bedelini oğluna veya yabancı bir kimseye bağışlar, o da, onu kadının kocasına
bağışlar; koca da, onunla bir şey satın alıp yerse; yemini bozulmaz.
Serahsî'nin Muhıytı'nda de böyledir.
«Filan adamın
pişirdiğini yemem,» diye yemin eden kimse; onun, başkasıyla beraber
pişirdiğinden yese; yemini bozulur. Çünkü, pişenin her parçasına pişmiş
denilir. Ekmek de böyledir.
Şayet : «Pişirdiği
kazandan yemem,» demiş olsaydı; o zaman, yemini bozulmazdı. Çünkü, kazanın her
parçasına kazan denilmez Ihtiyâr'de de böyledir.
Farsça olarak :
«Filanının, bir şeyinden yemem,» diyen kimse; yemin eylediği adamın, buz tutmuş
suyunu yese yemini bozulmaz. Karpuzunun kabuğunu veya evinin kapısında bulmuş
olduğu ekmeğinin kırığını yese, yemini bozulmaz. Fetâvâyi Kübrâ'da da
böyledir.
«Filan adamın taşıdığı
şeyden yemem,» diye yemin yemin eden kimse; o adamın, getirdiği buzdan yese;
yemini bozulur; denilmiştir. Fetâvâyi
Kâdîhân'da da böyledir.
Damadının malından,
bir şey yememeye yemin eden kimseye, damadının hamurundan, biraz verilse; o da,
o hamura başkarbir hamura katıp ekmek yapsa ve yese; yemini bozulmaz. Keza,
damadının içilecek şeylerinden, içmemeye; veya tuzundan yememeye yemin eden
kimse; onun suyundan ve tuzundan alıp, hamura katsa, yemini bozulmaz. Hulâsada
da böyledir.
Damadının ekmeğinden
yememeye yemin eden kimsenin damadı sefere çıksa ve karsına nafaka bıraksa;
yemin eyleyen de ondan yese; eğer damad onu karısına nafaka olarak a-yırmışsa,
yemini bozulmaz. Ayırmamış da : «Yemeğimden kifayet miktarı ye,» demişse; o
zaman ondan yeyince yemini bozulur.
Babasının malından
yememeye yemin eden kimsenin babası ölse de, yemin eden onun malına vâris olsa
ve yese; yemini bozulmaz. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir. Bu şahıs : bölümünden
sonra da srnem,» demişse, o zaman yemini bozulur. Kerderî'nin Vecîzi'nde de
böyledir.
Bir kadın oğlunun
yiyeceğinden yememeye yemin etse; oğlu ise, ona, o daha yemin etmeden önce,
yiyecek göndermiş bulunsa; kadın ondan yerse; yemini bozulmaz. Bu, niyyetinin
olmadığına göredir. Eğer, yemininden önce göndermiş olduğundan da yememeye
niyyet eylemişse; o zaman, yemini bozulur. Muhıyt'te de böyledir.
Bir kimse : «Filanla
beraber, yemem,» diye yemin etse ve bunlar, ayrı ayrı kaplarda yemek yeseler;
tek kaptan yemedikleri müddetcer yemini bozulmaz. Fetâvâyi Kâdîhân'da
da böyledir.
Bir kimse :
«Filancanın, bir şeyini, yemem,» diye yemin ettiği halde, onun biberini kazana
koysa ve karısı pişirse; ye min eyleyen de onu yese, yemini
bozulur.
«Bu sene, filan adamın
bağından, bir şey yemem,» diye yemin eden kimse; on iki ay, yeminin üzerinde
durur.
Bir görüşe göre, yemin
ettiği ondan itibaren, senenin kalan ay veya günleri tamam olana kadar durur.
Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
«Vallahi filan adamın
getirdiğini; yiyecekten olsun, et, olsun ve başka şey olsun yemem,» diye yemin
eden kimse; yemin eylediği adama, pişir diye et verir, o da, pişirirken, içine, sığır karnı kor; yemin eden adam da,
onun çorbasından yerse İmâm Muhammed (R.A.)'e göre, yemini bozulmaz,
Yalnız başına
pişnıeyen etten, içine bırakarak ondan çorba pişirmisse; bunun azlığından
dolayı yemini bozulmaz .Eğer, etmisli kadar olur; pişirir ve çorba yaparsa;
yemin eden adam ondan yeyince; yemini
bozulur.
İmâm Muhammed (R.A.)'e
göre : Bir kimse : «Filan adamın, getirdiğinden yemem,» diye yemin ettiği
halde; yemin eylediği adam, et getirip kebap yapar ve altına da Pirinç koysa; o
pirinç de, yemin eden adamın olsa ve yemin eden adam, o pişen yemekten yese;
yemini bozulur.
Keza, yemin edilen
adam, nohut getirip onu pişirse-, yemin eden adam da, içinde o nohudun tadı
bulunan çorbayı yese; yemini bozulur.
Keza; yemin olunan
adam, yaş hurma getirse yemin edende ondan az bir miktar yese zeytin getirse
de yemin eden onu sıkarak yağım yese, yemini bozulur. Bedâi'de de böyledir.
Bir kimse, bir adamın
yemeğinden yememeye yemin etmişse O; yemin ettiğinin sirkesinden, zeytin
yağından veya tuzundan yer veya ondan bir şey alıp, kendi taamı ile beraber
yerse; yemini bozulur.
Eğer, şırasından veya
suyundan altr; onunla, kendi ekmeğini yerse; yemini bozulmaz. Cevheretü'n -
Neyyire'de de böyledir.
Buğday yememeye yemin
eden kimse, onu başka dâne-lerle
birlikte yer veya arpa yememeye yemin eden kimse; onu başka dânelerle birlikte yer, ve bunları
avuç avuç yer de, yemem diye yemin ettiği şey daha fazla olursa, yemini
bozulur. Daha az olursa, o zaman bozulmaz. Eğer müsavi iseler; kryâsen bozulur-, istihsânen bozulmaz.
Eğer, dâne, dâne
yerse; her halde bozulur. Zehıyre'de de böyledir.
Yememeye veya
içmemeye; ancak, filan adamın izniyle yeyip içmeye yemin eden kimse; bir içim
su veya bir lokma yemek üzerine yemin etmiş olur. Muhıyt'te de böyledir.
Yemek yememeye ve su
içmemeye yemin eden kimse; onların tadına baksa da, yutmasa; yemini bozulmaz.
Yeminini bir şeye
bağlayan kimse, onun dışmdakini yapmakla; yemini bozulmaz. Eğer fevkinde bir
şey yaparsa; yemini bozulur. Mebsût'ta da böyledir.
Yenilecek ve içilecek
bir şeyi tatmamaya yemin eden kimse; onu ağzına alırsa; yemini bozulur. Eğer :
«Ben, tatmam, sözümle, yemem ve içmem demek istedim,* derse; gerçek, kendisi
ile Allahu Teâlâ arasındadır. Hükümde bu söz geçerli değildir. Bedâi'de de
böyledir.
«Yemeğin ve suyun
tadına bakmam,» diye yemin eden kimse; onlardan birisinin tadına bakmış olsa;
yemini bozulur. «Şunu şunu yemem, diyen de aynıdır. Mebsût'ta da böyledir.
«Vallahi, yemem ve içmenin tadına bakmam,» diyen kimse; onlardan birisinin tadına
baksa; yemini bozulmaz. Ebû'l -Kasım es - Sığar ise: «Bozulur» demiştir.
Eğer, bir şeye niyyet
eylememişse ilcisinden biri sebebiyle, yemini bozulmaz. Fetva da buna göredir.
«İçilecek bir şeyin
tadına bakmam,» diye yemin eden kimse; bu şeyle yuğrulmuş, hamurun
ekmeğini yese; yemini bozulmaz.
«Zeytin yağının tadına
bakmam,» diye yemin eylemiş olsa da, o yağ ile yuğrulmuş hamurun ekmeğini yese;
yemini bozulmaz.
«Filan adamın evinde, yiyecek ve içeceğin
tadına bakmam,» diye yemin eden kimse; o evde, ağzına bir şey alsa da,
ka-rinana göndermeğe; yemini bozulur. Bu kimse, tatmamak üzere yemin eylemiş ve tatmıştır. Bir kimse
başka bir kimseye : «Bu gün, benim yanımda gıdalan,» der; o da : «Evinde, bir
şey tatmam,» diye yemin ederse; bu
yemin, tatmak değil; yememek üzeredir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
«Suyun tadına bakmam,»
diye yemin eden kimse; namaz için mazmaza yapsa; yemini bozulmaz. Hulâsa'da da
böyledir.
«Şu içkiyi tamam,»
diye yemin eden kimse; o içkiyi sirke olduktan sonra içse; yemini bozulmaz.
Eğer, ondan olacak için yemin ve niyyet
eylemişse; o zaman, yemini bozulur. Cevhere-retü'n
- Neyyire'de de böyledir.
Bir kimse :
«Gıdalanmam,» diye yemin etse; bunun müddeti sabahtan, öğleye kadardır. Akşam
yemeğine niyyet etmişse; müddet, gece yansına kadardır. Hidâye'de de böyledir.
«Bugün gıda almam»
diye yemin eden kimse; günün yarısından sonra, yerse; yemini bozu İm az.
Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Hucendî : «Bu onların
örfüne göredir Bizim örfümüze göre, akşam yemeğinin vakti, ikindi namazından
sonradır.
Gada ve aşa, âdette,
doyana kadar yemektir. Her beldenin, bir adeti vardır. Bunun için hazar ehli
hakkında «Bunlar gıdayı terk etmek üzere yemin ettikleri halde, süt içseler:
yeminleri bozulmaz.
Şayet bir bedevi
fegaddi etmemeye yemin eylese de; süt içse, yemini bozulur.
Ebû'l-Hasan : «Teğaddî
etmemeye,» yemin eden kimse : ekmeğin haricinde, hurma, pirinç meyve veya
başka şeyler yese ve doyşa, yemini bozulmaz. Keza, ekmeksiz et yese; yine,
yemini bozulmaz.
Gada, her beldenin
örfüne göredir. Gadada şart, karnın yarıdan fazlasının doymasıdır: Hatta, bir
adam, Cariyesine : «Asayı ( = yani akşam yemeğini) yemezsen, kölem hürdür.» dsr
Câriye de, bir veya iki lokma yemek yerse; bu aşa sayılmaz; yeminde bozulmuş
olmaz. Karnının yarısından fazlasını cloyurma-dıkca, böyledir. Kerderî'nin
Vecîzi'nde de böyledir.
Ramazan'da, akşam
yemeği yememeye yemin eden kimse; gece yansından sonra, yese; yemini
bozulmaz. Kerderî'nin Vecîzi'nde de
böyledir.
Sahur yemeği,
yememeye, yemin eden kimse; gece yansından itibaren, fecrin talûana kadar,
yerse; yemini bozulur. Mecmâu'l - Bahreyn'de de böyledir.
Mesâ ikidir : Birisi,
zavâldan sonra; ikincisi, guruptan
sonradır. Bunlardan, hangisine niyyet ederse etsin, niyyeti sahih olur. Buna
göre, zevâldan sonra, yemin eylemiş
olsa; güneşin kaybolmasına kadar
yapmaz. Çünkü, onun yeminini, birinci ms-saya hamletme imkânı vardır. O da,
güneş battıktan sonradır. Fethu'l - Kadîr'de de böyledir.
Bir de dahve vardırki,
onun vakti de işrak namazı zamanından, günün ortasına kadardır. Serahsî'nin
Muhıytı'nde de böyledir.
İmâm Muhararaed
(R.A')'e göre, bir kimse; sabahlama-maya yemin ederse; bize göre, sabah güneşin
doğması ile kuşluk vaktinin arasıdır. Büyük kuşluk yükselince, sabahın vakti
gitmiş olur. Bedâi'de de böyledir.
«İki yufka ekmekle
sabah kahvaltısı yapmazsam; kölem, hür olsun,» diyen, kimse sabah bir yufka
yer; yarın sabah da, bir yufka yerse kıyâsen yemini bozulur.
Eğer « Şu iki yufkayı
sabah yemeğinde yersem...» diye yemin eden kimse,- o yufkanın birisini, o günün
sabah yemsğinde, diğerini de, yarının sabah yemeğinde yerse; yemini bozulur.
İstihsân-da ise, eğer ayrı ayrı yemeyi niyyet eylemişse; bozulmaz.
Şayet: «İki yufkayı
(veya şu iki yufkayı) yercani; kölem hür olsun» der de; o yufkaları, beraber
veya ayrı ayrı yerse; hem kı-yâssn hem de, istihsânen, yemini bozulur Muhıyt'te
de böyledir.
Bir kinişe, yeminini,
sabah yemeğine bağlarda, ekmeği müstesna tutarsa; ona tâbi olarak, sirke,
zeytinyağı ve tuz da, müstesna olmuş olur. Ekmeğe tâbi olarak yenilmeyen,
pirinç pilavı gibiler müstesna
sayılmazlar.
Ekmekli ve ekmeksiz
olarak yenilen balık, et ve süt gibileri ise... İmâm Ebû Yûsuf (R.A)'a göre,
ekmeğe tabi olarak müstesna kalmış olan onları yemekle, yemini bozulmaz. İmâm
Muham-roed (R.A.)'e göre, bunlar müstesna sayılmaz ve yerse yemini bozulur.
İmâm Muhammed (R.A)'e
göre, bir adam : «Ekmek hariç, eğer bugün bir şey yersem; kölem, hür olsun,»
der, ekmeği yedikten sonra da meyve hurma veya pirinç pilavı yer ve. «Ben, ekmekle
birlikte bunları da kasdeyledim,» derse; diyanetine inanılır. Ancak; bu sözü,
hükümde geçersizdir. Meyve ve hurma yemekle, yemini bozulunca; ister ekmekten
sonra yesin; isterse, beraber yasin müsavidir.
Keza : «Yufka hariç,
sabah yemeğinde bir şey yemem,» diye yemin eden kimse; yufkayı yer sonra da,
meyve ve hurma yerse; yemini bozulur.
«Bugün, yufkadan fazla
bir şey yersem; kölem hür olsun,»
diyen kimse; yalnız yufka üzerine yemin
etmiş sayılır.
Hatta, yufka yedikten
sonra, hurma veya meyve yemiş olsa yemini bozulmaz. Bu yemininin takdiri,
«yufka cinsinden, fazla bir-şey yersem» demektir.
Bir kimse : «Eğer,
giyersem veya yersem; veya içersem; karım boş olsun,» dese de, «Beıi; başka
yenilecek kasdeyledim,» dese; sözüne, itibar olunmaz Hükümde de; diyanetçe de
böyledir.
Bir kimse, eğer :
«Elbise giyersem veya yiyecek yersem...» diye yemin eden; sonra da, «ben, bu
giyeceği veya bu yiyeceği kasdeylemedim, derse; gerçek Allahu Teâlâ ile
kendisi; arasındadır; bu söz, hükümce geçersizdir. Fetâvâyi Kâctfhân'da da
böyledir.
«Filanın evinden
içmeyeceğim,» diye yemin eden kimse; o evden bir şey yerse; yemini bozulmaz.
Ancak, yenilen ve içilen her şeye, niyyet eylemişse, o müstesnadır.
«Filan adamla, bir şey
içmeyeceğim,» diye yemin eden kimse;
bir meslicte, onunla içerse; yemini bozulur.
Eğer, içtikleri
bardakları ayrı olduğu halde, yemin eden bir içkiden; diğeri ise başka bir
içkiden içerlerse meclisleri bir de, olsa; eğer : «Bir içki ve bir kaptan diye
niyet eyledim,» derse; hüküm bakımından bu sözü geçerlidir. Bedâi'de de
böyledir.
Bir kimse : «Filan
kimsenin, ziyafetinde, bir defadan başka içmemeye yemin etse de, onun evinde
bir defa içse; bir defa da bahçesinde içse; «Eğer ziyafet birse; yemini
bozulur.» denilmiştir.
Bir adam, su içmemeye
yemin eylese; kaynar su, içmekle yemini bczulmaz. Fetâvâyi Kâdîhân'da da
böyledir.
Bir adam, filanın inek
sütünü, içmemeye, yemin eylese; o inek ölse, cnun yavrusu büyüse ve yemin edan
şahıs onun sütünü içse; yemini bozulmaz. Hulâsa'da da böyledir.
Niyet etmeksizin, su
içmemeye, yemin eden kimse; hangi kazandan su içerse içsin, yemini bozulur.
Muhıyt'te de böyledir.
Niyet etmek sizin, bir
içecek içmemeye yemin eden kimse; su olsun başkası olsun hangi içeceği içerse,
içsin yemini bozulur.
«Bugün içmeyeceğim,»
diye yemin eden kimse; o gün, her neyi
içerse içsin, yemini bozulur. Sirke olsun yağ olsun ne olursa olsun... Kerderî'nin Vecîzi'nde de
böyledir.
Bir kimse, süt
içmenıeye yemin eder ve o süte, su dökerse; bu mes'elede, aslolan cinsleridir.
Gerçekten, yemin eden kimse; yeminini, akıcı olan şeye bağlamış bir akıcı da,
cinsinden olmayan diğer akıcıya
karışsa ve yemin edilen şey, daha
çok-sa; yemin bozulur. Yemin
edilmeyen şey çoksa; yemin bozulmaz. Eğer, müsavi iseler, kıyâsen
yemin bozulur; istihsânda ise bozulmaz. İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) fazlalığı, yemin
edilen şeyin rengi ve tadı ile açıklamıştır. İmâm Muhammed (R.A.) ise cüzlerinin
çokluğuna itibar etmiştir. Bu bir cins diğer bir cinse katıldığı zamandadır.
Aynı cinsler, birbirine katıldığı vakit de (sütün başka bir süte katılması
gibi...) İmâm Muhammed (R.A)'e göre,
(bu hallerin hepsin de)) yemini bozulur. Âlimler : «Bu ihtilaf, birbirine karıştığı vakittir.
Fakat karışmadığı zaman, (zeytin yağı gibi...) bil - ittifak yemin edenin
yemini bozulur,» demişlerdir.
Kudûrî'de şöyle
denilmiştir :
Bir kimse, bir kapta
bulunan zemzemi içmemeye yemin e-der ve onun içine, başka su katılır ve bu su,
zemzemden daha fazla olur; yemin eden şahıs da, bundan içerse; İmâm Muham-n«*d
(R.A)'e göre, yemini bozulur.
Bir kuyuya veya
havuza, bu su dökülse ve yemin eden şahıs da, ondan içse; yemini bozulmaz.
Zâhiriyye'de de böyledir.
Bir kimse : «Şu, tatlı
sudan'içmeyeceğim,» diye yemin ettikten
sonra, o suya, tuzlu su dökülse; ve tuzlu su fazla olsa; yemin eden şahıs, ondan içince yemini
bozulmaz.
Keza, tuzlu suç
içmemeye yemin eden kimse; ona, tatlı su döküldükten, sonra içse,- yemini
bozulmaz. Fetâvâyi Kâdîhân'-da da böyledir.
İçki içmemeys yemin eden kimse, ona başka bir cinsi
katıldıktan sonra içse, itibar çok olanadır. Hulâsa'da da böyledir.
Şıra içmemeye yemin
eden kimse; muhtar olan kavle göre, ister çiğ olsun; ister, pişmiş olsun; üzüm
suyundan olan müskir şeye yemin etmiş
olur. Kerderî'nin Vecîzi'nde de böyledir.
«İçki içmem,» diye
yemin eden kimse; başkasından değil - üzüm suyundan olana, yemin etmiş olur. Fetvâ'da buna göredir.
«İçki içmem ve elime
almam, diye yemin eden kimse; eline alır da, başka yere götürürse; yemin
ederken, içmemeye yemin eylemiş olsada, yemini bozulur. Kerderî'nin Vecizi'nde
de böyledir.
Farscada, içkinin adı mey'dir. İşte bu mey -başka değil-üzüm
suyundan yapılandır.
Müstekreh olanı
içmemeye yemin eden kimse; başka hububattan yapılanı içse; yemini bozulmaz.
Sahih olan, itibar örfedir. Eğer örf d e başka hububattan yapılana da
müstekreh deniliyorsa yemini bozulur; değilse "bozulmaz.
Kuru üzüm hoşafı
içmemeye yemin eden kimse; Çekirdeksiz üzüm hoşafı içse; yemini bozulur.
Sarhoş eden, içkiyi içmemeye
yemin eden kimse; o içkiden, sarhoş etmiyen içkiye dökse ve ondan içse; eğer
ondan fazlaca içince sarhoş ederse; yemini bozulur.
«Şu hurmadan içmem,»
diye yemin eden kimse; onun hoşafından içerse yemini bozulur. Muhıyt'te de
böyledir.
Bir adam, içki içmemek
üzere, karısını boşamakla yemin eylese;
onun boğazına içki akıtılsa ve karnına gitse; âlimler : «Eğer, kendi fiili
olmaksızın, karnına gittiyse; yemini bozulmaz; bundan sonra, kendi isteğiyle
içerse; yemini bozulur.» demişlerdir. Eğer, bu kimse, ağzına akıtılan içkiyi ağzında biraz beklettikten sonra
yutarsa; yemini bozulur. Fetâvâyi Kâdîhân'-da da böyledir.
«Filanın bardağından
içmem,» diye yemin eden kimse; onun bardağına, kendi eliyle su koyup içse; yemini bozulmaz. Zehıyre'de de
böyledir.
«Filan adamın suyundan
içmem,» diyen kimse; yemin eylediği adamın dükkanında otursa; ve bir desti
satın alarak, o dükkana koysa; yemin edilen adamın hizmetçisi de, o destiye geceleyin nehirden
su koyarak dükkana bıraksa; sabah olunca da, yemin eden adam destisini istese
ve içindeki suyu içse, yemini bozulmaz. Çünkü, hizmetçi, yemin edenin
hizmetini görmüş oldu. Yemin eden de, kendi suyunu içmiş oldu. Hulâsa'da da
böyledir.
Bir adam : «Ben, bu
köyde birşey içmeyeceğim,» diye yemin
ettiği halde, o köyün bağlarında veya tarlalarında içse, âlimler : «Eğer köyün, mamur
yerlerinde veya ma'mur yerlere pitişik bağlarda içtiyse; yemini bozulur;
değilse bozulmaz.» demişlerdir.
Zahîriyye'de de böyledir.
«Eğer içki içer veya kumar oynarsani; kölem, hür olsun.» diyen kimse; bunlardan birisini
yaparsa; yemini bozulur.
«İlâç içmem,» diye
yemin eden kimse; süt veya bal içse yemini bozulmaz.
«Şu iki kuyundan
içmem,» diye yemin eden kimse; onlardan birinden işçe; yemini bozulur.
Sirâciyye'de de böyledir.
Bir adam «Buharâ'da
durduğum müddetçe, içki içersem karım, boş olsun,» diye yemin eylese,
Buhârâ'dan çıkıp, geri döndükten sonra içse; niyyetine göredir. Eğer, niyyeti
Buhara'-da oturduğu müddetçe idiyse, yemini bozulur. Eğer, şahsen ve bedenen
kalmak idiyse; yemini bozulmaz. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bir kimse : «Eğer,
müskirat içersem, karım boş; kölem hür olsun,» dedikten sonra içse; karısı,
boş; kölesi hür olur. O-nun : «Ben talâk.ve ıtâkı niyyet eylemedim,» demesine
inanılmaz.
Üç ay, içki içmemeye,
yemin eyliyen kimsenin karısı, «dört ay» dese; kocasıda «dört ay» dese, bazı
âlimler : «Müddet dört ay olur.» bazıları da :
«Dört ay, olmaz.» demişlerdir. Zehıyre'de
de böyledir
«Fırat'tan, ebediyyen
içmeyeceğim, diye yemin eden kimse; ondan bir avuç veya bir kap ile alıp
içerse; İmâm Ebû Hânîfe (R.A.)'ye göre yemini bozulmaz. Hatta, Fırat'tan
eğilsede ağzı ile içse bile, yine bozulmaz. İmâmeyn'e göre, eli ile veya bir
kapla alıp içince yemini bozulur. Ağzı ile içince İmâmeyn's ' göre yemininin,
bozulup bozulmayacağı kitapta söylenilmenıiştir. Burda da âlimler ihtilaf
eylediler : kimi : «Bozulur"; kimi de : «Bozulmaz,» demiştir. Bu,
niyyetiniıı olmadığına göredir. Eğer, ağzıyla içmeyi niyyet eylemişse;
İmâmeyn'e göre, niyyeti sahih olur. Ve hüküm de, geçerli sayılır. Diyanetçe
Allah ile kendisi arasındadır.
Eğer, avuçla içmeye
niyyet eylemişse İmâm Ebû Hanîfe (R.
A.)'yz göre, niyyeti
sahihtir. Hüküm bakımından, bu, geçerli. sayılmaz. Diyanetçe ise kendi ile
Alîahu Teâlâ arasındadır.
Bu Fırat'tan avcuyla veya
ağzıyla içtiğine göredir.. Fakat, başka bir nehirden içer de, Fırat'tan da bir
avuç veya ağzıyla alır içerse; bil - ittifak yemini bozulmaz.
Niyet eylemeksizin :
«Dicle'den, su içmeyeceğim,» diye yemin eden kimse; bir kap ile içerse;
yemini bozulmaz.
«Yağmur suyu
içmeyeceğim,» diye yemin eden kimse; yağmurun seli Dicle'de akarken., içse;
yemini bozulmaz.
Eğer, kuru bir
dereden akan sel suyundan içerse;
yemini. yine bozulmaz.
Bir yere toplanmış
sudan, içerse; yemini bozulur. Sirâcû'î -Vehhâc'da da böyledir.
Akan bir nehirden
içmemeye yemin eyleyen kimse; o nehir, Dicle'ye karışsa da, Dicle'den içse;
yemini bozulmaz. Bah-ru'r - Râik'ta da böyledir.
«Tatlı su (veya tatlı
sudan) içmem,» diye yemin eden kimse;
Dicle'den veya başka bir nehirden, tatlı su içse; yemini bozulur. Fetâvâyi
Kâdîhân'da da böyledir.
Bir adam, kölelerine :
«Şu nehrin suyunu, kim içerse; hürdür,» dese; onu içenler hür olurlar. Şayet :
«Şu testinin suyunu, kim içerse hürdür,» deseydi, testide olan su da bir
adamın bir dafada veya iki dafada içeceği kadar olsa, onu içseler hür
olmazlardı. Câmiû'l - Kebîr Şerhî'nde de böyledir.
«Şu testiden içmem,»
diye yemin 3den kimse; o testideki suyu, başka bir destiye döküp ondan içse; yemini bozulmaz.
Şayet : «Şu testinin
suyundan içmem,» demiş olsaydı; sonra da, onun suyunu başka bir destiye koyup,
içseydi; bil - icma' yemini bozulurdu.
Keza, «Şu küpden, veya
şu küpün suyundan içmem,» diye yemin etse de suyu, başka Küpe nakleylese ve
içse yemini bozulur.
Şayet : *Şu küpün
suyundan, içmem,» diye yemin eylese-de ondan bir kap ile alıp içseydi, bil -
icma' yemini bozulurdu. Fetû'I - K&dir'de de böyledir.
"Şu kaptan, su
içmem,» diye yemin ecien kimse; o kabın bizzat kendisine yemin eylemiş olur.
Ihtiyâr'da da böyledir.
Bir kimse : «Eğer su
testinin suyunu, bugün içmezsem, kerim boş olsun,» dediği halde, testide su
olmasa; yemini bozulmaz.
Eğer, su olurda, onu
akşam olmadan dökerse; İmâm Ebû Ha-nife (R.A.) ve İmâm Muhammed (R.A)'e göre ,
yemini yine bozulmaz. Yemin ederken, o testinin içinde, su olduğunu bilsin veya
bilmesin müsavidir.
İmâm Ebû Yusuf (R.A)'a
göre bu durumlarda o gün, geçince, bu yemin, Allah adma yapılmışsa bozulur.
Fethû'l - Kadîr'ds de böyledir.
Bu yeminde vaktin, gün
ay, cuma... şeklinde zikredilmesi hâlinde
de, bir fark yoktur. Bahri*'r - Râık'ta da böyledir.
Bir kimse : «Şu
testide olanı içmezsem veya şu başka testide olan suyu içmezsem; karım boş
olsun,» der; onlardan birisi dökülüp, diğeri kalsa; yemini baki kalır. Geri de
kalan testinin suyunu, gece olmadan içerse, yemini yerine gelir. Gece olana kadar
izmezse; yemini bozulur. Şayet, iki testiden birinde, su yok idiyse, kıyasda
İmâm Ebû Hanîfe (R.A) ve İmâm Muhammed (R. A.)* kavillerine göre, bu şahıs,
içinde su bulunan testi üzerine ye-min etmiş olur. İmâm Ebû Yûsuf (R.A)'a göre,
yemini her ikisi ü-zerine olur. Eğer, suyu içerse yemini bozulmaz; içmezse
İmamların hepsine göre, yemini bozulur. Câmiu'l - Kebîr Şerhi'nde de böyledir.
Bir kimse : «Şu küpten
içmem,» diye ysmin eder ve küp dolu olursa, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre onun
yemini ağzı ile içmeyedir. İmâmeyn'e göre, hem ağzıyla, hem de avucuyla
içmeyedir.
Eğer, küp dolu değilse
bil - icma avuçla alıp içmek üzere yemin etmiş sayılır. «Şu kuyudan (veya şu
kuyunun suyundan)1 içmem,» diye yemin eden kimse; avuçla içmek üzere, yemin etmiş
demektir. Hatta, o kuyudan su istese de içse; yemini bozulur. Bu suretlerde,
kuyunun veya küpün altından ağzı ile içse; -sahih olan,- yemini bozulmaz.
Bir kimse Dicle'nin
ortasından içmek üzere yemin etse de,
her hangi bir yerinden içse, şart yerine gelmiş olmaz.
İçki ve ona benzer
şeyden içmemeye yemin eden kimse; onlardan birini içerse yemini bozulur.
Tatarhâniyeye'de de böyledir.
Bir kimse : «Şu sudan
içmem,» diye yemin ettikten sonra; o su donup buz olsa; yemin eden şahıs da,
bunu yese; yemini bozulmaz. Şayet, buz eriyince içerse; yemini bozulur.
Hulâ-sa'da da böyledir.
Bir kimse : «Filan
adam, izin vermeden içmem,» der; o adam da kendi eliyle verince-, alıp içerse;
diliyle izin verdim dememesi hâlinde lâyık olan, yeminin bozulmasıdır. Çünkü,
o izin değildir.
Bir adam, diğerine :
«Eğer, seni bu gece, filanın evine götürüpte, içki içirmezsem; karım, şöyle
olsun,» dese de o adamı alıp filanın evine götürse; fakat içki içirmese; yemini
bozulur.
Şeyhu'l-İslâm
Necmü'd-Dîn'den : «Şu bağın üzümünden, bu güz, içki yapar; arkadaşlarımla
içerim. Ve onu, alıp evime götürmem. Eğer evime götürürsem; karım boş olsun,»
deyip; o bağın, üzümünün tamamını içki yapıp; onun bir kısmını arkadaşlarıyla
orada içen ve onun emri olmadan artan içkiyi evine götüren kimsenin durumu
soruldu. :
İmâm : «Eğer, onun
niyyeti, benefsihî kendinin tamamını eve götürmemesi idiyse; bir kısmını
götürmekle, yemini bozulmaz. Ve başkasının götürmesiyle de, yemini bozulmaz.
Eğer, muradı hepsini
orda içmek, eve götürecek bir şey koymamak idiyse; yemini bozulur. Eğer, bir
niyyeti yoksa; yine bozulur.» buyurdu.
İçki içtiği için, eza
edilen adam : «Şu bağın çıkardığından içmem,» diye yemin eylese; bu kimse,
içki üzerine, yemin eylemiştir.
İnsanların sözü ve manâların itibarı budur. Zahîriy ye'de de böyledir.
Sıkılmış bir şey
içmemeye yemin eden kimsenin boğazına, bir üzüm tanesi veya bir saklım üzüm
sıkılsa; yemini bozulmaz.
Şayet, avcıma sıkırir
da, onu içerse; yemini bozulur.
«Bu, onların örfun-e1
göredir. Fakat bizim, örfümüzde, yemini bozulmaz. Çünkü, ilk sıkılışta, üzüm
suyuna «sıkılmış» denilmez.» denilmiştir.
Bir kimse, elinde su
dolu bardak olan karısına : «Egsr, bu suyu içersen veya koyarsan veya dökersen
veya bir insana verirsen; benden boşsun,» derse; âlimler : «Bu kadın, bardağın
içine, bir bez veya pamuk kor; su kuruyana kadar,» dediler, «Yemininde, cndan
bir şey dediyse; böyle olur; demişse o suyun birazını içer: birazımda dökerse;
yemini bozulmaz.» denilmiştir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Yemini, biaynihi
içilecek olana bağhyan kimse; bir dsf-da içebileceği şeye yemin etmiş demektir. Onun, bir kısmini içmekle,
onu bir defada içmeye gücü yetmezse; yemini bozulmaz. Bu durumda, bir
kısmımı içmeye yemin etmiş sayılır.
Muhiyt te de böyledir.
İlâç içmemeye yemin
eden. kimse; süt veya bal içerse; yemini bozulmaz. Sirâciyye'de de böyledir.
Hulâsa, bu hallerde,
insanların nelere deva dediğine bakılır. Deva denilenlere yemin eylenmişse,
yemini bozulur. Deva Yenilmeyenlere, deva demekle, -her ne kadar, yemin eden
kimse, o deva denilmeyen ile tedavi olsa bile - yemimi bozulmaz. Muhıyt'te de
böyledir.
Bir kimse : «Semaya
dokunurum ve havada uçarım,.. diye Allah adına yemin eylese veya «Şu taşı,
altuna çeviririm,» diye yemin eylese; yemini bozulur ve günahkâr olur. Çünkü yamasına
gücü yetmeyeceği şeye yemin ve Allah'ın ismine hürmetsizlik etmiş olur.
Timurtâşî'de de böyledir.
Fakat yemin zamanı :
«Yarın semaya çıkarım,» demiş olsaydı, yarının vakti geçene kadar yemini
bozulmazdı. Hatta vakit çıkmadan önce ölseyd, üzerine keffaret lâzım olmazdı.
Yemini bozulmuş olmadığı için Fethu'l-Kedir'de de böyledir. [16]
Filan adamla
konuşmamaya yemin eden kimse, o yemininden itibaren, gelecek zaman üzere yemin
etmiş demektir. Hatta : «Eğer, seninle konuşursam; kölem hürdür neman yanından
git,» diye; kelimeleri bitişik söylese; veya filan diye kelimeyi bitişik
söylerse; yemini bozulmaz. Itâbiyye'de de böyledir.
Bir kimse karısına :
«Eğer, seninle konuşursam-, işte, sen boşsun. Haydi git (veya haydi kalk)» dese
yamini bozulmaz. Çünkü, «haydi git (veya haydi kalk)» sözü yemine bitişiktir.
Eğer «kalk veya git)» sözleriyle kelimelere yeniden başlamışsa; sözü tasdik
edilir. Ve eğer, «kalk git» sözüyle, boşamayı murad eylediyse, işte o boşama
olur. Yemini, ile de ikinci bir talâk vâki olur. Çünkü, talâka niyyet eylediği
zaman söze yeniden başlamış oldu. Ve yemini bozuldu. Bedâi'de de böyledir.
Eğer «git» demiş olsa
veya yemininin arkasından «sen boşsun,» demiş olsa yemini bozulmuş olur.
Yazmakla, haber
yollamakla işaretle yemin bozulmaz. Keza konuşmam diye, yemin ettiği adama,
yanmda olsa da namaz da, ona karşı selâm verse yemini bozulmaz. Itâbiyye'de de
böyledir.
«İzni olmaksızın
konuşmam,» diye yemin eden bir kimseye izin verilse de kendisi onu bilmeden
konuşsa, yemini bozulur. Kâfî'de de böyledir.
Niyeti olmamaksızm
konuşmamaya yemin eden kimse; namaz kusa ve namazda okusa-, veya teşbih veya
tehlil okusa-, istihsânen yemini bozulmaz. Fakat namazın dışında okursa; teşbih
ve tehlil getirirse; âlimlerimize göre, yemini bozulur.
Fakiyh Ebül-Leys'e
göre eğer yemini farsca yapmışsa, namazın haricinde okumakla, teşbih ve
tehlille de yemini bozulmaz. Örfen böyledir. Çünkü, o kimse için okudu ve
teşbih eyledi denilir de konuştu denilmez. Fetva da, buna göredir Kâfî'de de
böyledir.
Konuşmamaya yemin eden
kimse, namaz da tekbîr getirse veya dua
eylese; yemini bozulmaz,
Eğer, namazın
haricinde tekbir alır ve dua ederse yemini bozulur. Yemini arapca değiîde,
farsca ise, namazda da haricinde de yemini bozulmaz. Fetâvâyi Kâdîhân'da da
böyledir.
Filan adamla konuşmam
diye yemin eden kimse, konuşmamaya yer "a eylediği kimseye uyup namaz
kılarken; o adam sehveylese, yemin eden de, teşbih getirse; yemini bozulmaz.
Muhıyt'te de böyledir.
İçinde yemin
edileninde bulunduğu kimselere, yemin e-den kimse; İmâm olsa,- namazın sonunda
verdiği birinci ve ikinci selâmla, yemini bozulmaz. Bu yemin edenin imam
olmasına göredir. İmâma uyan kimse olsa da yemini bozulmaz.Ebû İmâm Ebû Hanife
(R.A.) ve İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre, yemini ey-liyen muktedî; yemin edilen
de, imâm olsa,- yemin eden kimse, imamın yanılmasında, tekbir veya teşbihle
imâmı uyardığında yemini bozulmaz.
Örfe göre, yemin eden
yemin eylenene, Kur'an okutsa yemini bozulur Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
«Filan adamla,
konuşmam,» diye yemin eden kimse; ona mektup yazsa; eğer maksadı ona yazı
öğretmekse; yemininin bozulmasından korkarım. Hâvî'de de böyledir.
Filan adamla konuşmam
diye yemin eden kimse, uzaktan çağırsa da sesi duyulmasa yemini bozulmaz.
Eğer uzaklık, sesin
duyulacağı kadarsa; yemin bozulur. Keza, yemin edilen uyuyor olsa; yemin eden
de, onu çağırsa; eğer uyanırsa, yemin bozulur. Uyanmazsa Şeyhu'l - İslâm,
Şem-sû'l - Eimme Serahsî'ye göre yemini bozulmaz. Kâdîhân'ın Câ-miu's - Sağîri'nde
de böyledir.
Âlimlerimiz bu görüş
üzeredir. Muhtar olan da budur. Nehru'l - FâüVta da böyledir.
Yemin eden, yemin
edilenin bulunduğu cemaata varıp selam verse; yemin edilen, selâmı duymasa
bile; yemini bozulur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Eğer, onun
haricindekilere, niyyet eylemiz olursa; yemini bozulmaz. Bu Allah ile kendisi
arasında olur; hükümde geçer-olmaz. Bedâi'de de böyledir.
Selâm verdiği
toplulukta, yemin edilen adam. varsa; bunu bilmese bile, yemini bozulur.
Şayet, «filan hariç size
selâm olsun» diye istisna yaparsa; o zaman, yemini bozulmaz.
Eğer : «Bir kişi
müstesna,» dese de, yemin eylediği adamı kasdettiğini belirtse; sözüne
inanılır. Itabiyye'de de böyledir.
«Filan adamla
konuşmamaya» yemin eden kimsenin kapusuna, yemin edilen adam çalsa, yemin
eyleyen de, «kim?»; «Bu kim?» veya «o kim?» dese; âlimlerin bazıları : «Yemini
bozulmaz.» demişlerdir. Ancak : «Sen kimsin?" derse; yemini bozulur.
Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bir kimse; filan
adamla, konuşmamaya yemin ettikten sonra; yemin edilen çağırsa da, yemin eden
de : lebbeyk (= buyur) dese; yemini bozulur. Muhıyt'te de böyledir.
Bunu kapı çalındıktan
sonra yaparsa, böyle olur. Eğer : «Burdayım,» derse, yemini bozulur. Hulâsa'da da böyledir.
«Filanla konuşmam,»
diye yemin 'eden kimse; yemin edilen adam, bir başka adamı çağırınca yemin eden
dö; lebbeyk ( = buyur) dese; yemini bozulur. Gıyâsiyye'de de böyledir.
Konuşmamaya yemin eden
kimseye, karısı gelse; o da yemek yiyor olsa ve karısına : «Ne var?» dese;
yemini bozulur. Muhıyt'te de böyledir.
Karısıyle konuşmamaya
yemin eden kimse, eve girdiği zaman, orada, karısından başka kimse bulunmadığı
halde «Bunu kim koydu?» vsya «Bu nerde?» dese; yemini bozulur.
Eğer, evde, karısından
başka biri de varsa; o zaman, yemini bozulmaz.
Bu kimse : «Ne olurdu,
şiirimi birisi söyleseydi.» deseydi ve evde de, karısından başka kimse,
bulunmasaydı yemini bozulmazdı. Hulâsa'da da böyledir.
Filan adamla
konuşmamaya yemin eden kimse; o adamın anlamadığı bazı sözler söylese bile,
yemininin bozulması gerekir. Muhıyt'te de böyledir.
Yenlin edilen adam,
birine sövdüğünde, yemin eden şahıs, onu men etmeye çalışsa; yemin
eden şahıs «yapma» deyince,
yeminini hatırlayıp sussa; yemini
bozulmaz. Çünkü, bu kadar söz, -Konuşma» sayılmaz.
Yemin edilen adam,
yemin eden şahsın, babasına sövünce; yemin eden : «Hayır belki de sensin,»
dese; yemini bozulur. Fetâvâyi Kâdihân'da da böyledir.
Yemin eden, yemin
edilenin içinde bulunduğu topluluktan, başka biriyle konuşsa da maksadı yemin
edilene duyurmak olsa; yemini bozulmaz. Hızânetü'l - Müftîn'de de böyledir.
Filan adamla
konuşmamaya yemin eden kimse; duvarla konuşarak : «Ey duvar, şöyle şöyle oldu,» dese; -göyesi
yemin eylediği adama duyurmak olsa bile,- yemini bozulmaz. Fel-vâ da buna göredir. Fetâvâyi Suğra'da da
böyledir.
İmâm Muhammed (R.A.)'e
göre bir kimse karışma : «Eğer, kadın alırsam, (veya köle satın alırsam;
erkeklerle konuşursam; insanlarla konuşursam) sen boşsun,» dediği halde, bir
kadınla nikâhlansa; veya bir. adamla konuşsa yahut bir köle satın alsa; yemini
bozulur.
«Miskinlerle veya
fakirlerle konuşmam.» diye yemin e-eden kimse; onlardan birisiyle konuşursa,
ylmini bozulur. Şayet, bütün erkeklere ve kadınlara niyyet eylemişse;
sözüne inanılır! yemini bozulmaz.
Eğer : «Kadınları
nikâhladıysam; (veya köle satın aldıy-sam; yahut, erkeklerle konuştuysam...»
demiş olursa; yemini bozulmaz; ancak, üç köle satın alması ve benzeriyle
yemini bozulur. Şayet : «Köle cinsini niyyet eylediğini söylerse; sözüne inanılır ve tek bir köle almakla yemini bozulur. Câmiu'I - Kebîrde de böyledir.
Adem oğullan ile
konuşmamaya yemin eden kimse; eyli-yen; onlardan birisiyle konuşursa yemini
bozulur, eğer, tamamım niyyet eylemişse bozulmaz. Sözüne inanılır. Gerçek kendi
ile Allahu Teâlâ arasındadır. Sözü hükümde geçerlidir. Bedâi'de de böyledir.
«Filan adamın şu
kölesiyle konuşmam,» diye yemin eden kimse; o filanın satın aldığı başka bir
köle ile konuşursa; yemini bozulmaz.
Câmiu's - Sağır Şerhi'nde de böyledir.
«Filan adamın, kölesiyle
konuşmam,» diye yemin eden kimse; eğer belirli bir köleye niyyet eylemişse,
işte onunla konuşunca; yemini bozulur. Eğer, niyyeti yoksa; ister, o şahsın kölesi
yemin ederken orda bulunsun, ister bulunmasın, onunla konuşunca, bil-icma'
yemini bozulur. Tahâvî Şerhi'nde de böyledir. .,
Bir kimse :
«Filancanın dostu, (veya karısı, veya oğlu) ile konuşmam,» diye yemin eylemiş
olsa; (veya bunlara benzer, o adama izafe edilen biriyle mülküyet hükmü
olmaksızın) bu şahıs yemin eyledikten sonra yemin edilen adam, bir kadınla
nikâhlansa; veya bir oğlu olsa ve yemin eyliyen bununla konuşsa; yemini
bozulmaz. Fetâvâyi Kâdihân'da da böyledir.
Bir kimse filan adamın
karısıyla konuşmamaya, yemin etse; bu sırada, o adamın karısı olmasa da sonra
bir kadın alsa; yemin eden de onunla konuşsa; İmâm Ebû Hânîfe (R.A) ve İ-mâm
Ebû Yûsuf (R.A)'e göre yemini bozulur. İmâm Muhammed (R.A.)'e göre bozulmaz.
Fetva, önceki iki imamımıza göredir. Tatarhâniyye'de de böyledir.
Bir kimse :
«Konuşmam,- diye yemin eylediği kadınla,
boşandıktan veya dost iken, düşman
olduktan sonra, konuşsa; eğer yemin eylerken: «Şu kadın (veya şu dost)» diye
tayin eylemişse; onlarla konuşunca yemini bozulur. Tayin eylememişse bozulmaz.
«Filan adamın,
köleleriyie, konuşmam,» diye
yemin eden kimse; üç köleye yemin etmiş demektir. O adamın, on kölesinden
üçü ile konuşursa; yemini bozulur. Eğer, ikisi ile konuşursa bozulmaz, Fetâvâyi Kâdihân'da da böyledir.
Eğer, tamamını niyyet
eylemişse; sözüne inanılır. Sahih olan da budur.
Filan adamın,
kanlarıyla veya dostlarıyla konuşmamaya yemin eden kimse; belirttiği
kimselerin biriyle konuşmazsa; yemini bozulmaz. Muhıyt'te de böyledir.
Filan adamın
kardeşleriyle veya oğullarıyla konuşmamaya yemin eden kimse; onların
hiçbiriyle konuşmazsa; yemini bozulmaz. Fetâvâyi Kâdihân'da da böyledir.
Bir kimse : «Filan
adamın, kardeşleriyle konuşmam,» diye yemin etse; halbuki, o adamın bir kardeşi
olsa; eğer öyle olduğunu bilmekte idiyse onunla konuştuğu zaman, yemini
bozulur. Eğer bilmiyor idiyse; yemini bozulmaz. Fetâvâyi Kübrâ'da da böyledir.
Bir kimse : «Şu
paltonun sahibiyle, konuşmam,» diye yemin etse ve o palto satıldıktan sonra,
konuşsa; yemini bozulur, bil-tema' böyledir. Eğer, o paltoyu satın alanla
konuşursa yemini bozulmaz.
Bir kimse : «Filan
adamla konuşursam, onun istediği kadar yeminler üzerime olsun,» der ve o adamla
da, konuşursa, ne çok nede az değil- üç yemin keffâreli gerekir. Muhıyt'te de
böyledir.
Bir kimse, farca
olarak yemin edip: «Bekerdi nakerdan» dese, «Filan adamla konuşmam,» demiş
olur. Hulâsa'da da böyledir.
İmâm Muhammed (R.A.)'e
göre : «Bir kimse filan adamla konuşursam; bütün kölelerim ve cariyelerim
hürdür,.- der ve o adamla da konuşursa; mâlik olduğu bütün köle ve cariyeleri
hür olur.
«Şayet, filan adamla
konuşursam; üzerime hac veya umre yapmak gereksin,» diye yemin eden şahıs
muhayyerdir Konuşunca, isterse hac; isterse umre yapar. Muhıyt'te böyledir.
Kayın validesiyle
konuşmamaya yemin eden bir kimse; karısının yanma girer, kayın validesi de, ona
: «Sana ne oluyor? Böyle yapma.» der; yemin eden şahıs da: «Yemeye ve içmeye hazırım,»
dedikten sonra «Ben, kayın valdeme cevap vermek istemedim. Karımı
kasdeyledim.» derse! doğrusu, bu söz, -hükümde geçerli sayılmaz. Zahîriyye'de
de böyledir.
«Babamla konuşursam,
bütün malım sadaka olsun,» diyen kimsenin yapacağı iş; bütün malını, güvenilir
bir kimseye, bir dürülü bez parçası mukabili satar; sonra, babasıyla konuşur,
malı olmadığından bir şey gerekmez. Daha sonra da, sattığı gibi geri alır.
Bir kimse, diğerine :
«Eğer, filan adamla konuzursan; kölen hür olsun,» der; diğer adam da : «Bu,
senin izninle olursa,» der ve onun izni olmadan da, konuşursa; yemini bozulur.
Tatar hâmyye'de de böyledir.
«Filan adamla,
konuşmam,» diye yemin eden kimse-, yemin eylediği kimse; etle gelip
dolaşırken, yemin eden «Ey et» derse; yemini bozulur.
«Konuşmam,» dediği
adam apşırmca, yemin eden : «Yer-hamükallah,» derse; yemini bozulur. Hulâsa'da da böyledir.
Yemin eden bu şahıs
sokağa çıkıp : «Et.» der; yemin edilen adam da orda olursa; yemini bozulmaz.
Kerderî'nin Vecizi'-nde de böyledir.
Bir kimse :«Şu iki
adamdan biriyle, her konuşmada, karılarımdan birisi, boş olsun, dese onun
ikisiyle bir kelam konuşsa iki karısı boş olur Kâfî'de de böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Eğer talâka konuşursam; kölem hür olsun,» dedikten sonra; karışma ; «Eğer,
istersen; sen, boşsun,» der; kadın da: «İstemem,» derse bazı âlimler : «Kölesi
hür olur» demişlerdir. Keza, «şirk ile konuşursam...» diye yemin e-den bir
kimse : «Gerçekten şirk büyük zulümdür,» derse; Hasana göre, bu durumlarda
niyyetine itibar olunur. Eğer : «Hiç bir şeye niyyet eylemedim,» derse, onun,
yemininin bozulacağını görmüyorum,» demiştir. Fakıyh Ebû'l - Leys : «Bana
svvelki: kavil sevgilidir.» demiştir. Bazı âlimler ise Hasan'ın kavlini ihtiyar
eylemişlerdir, Tatarhâniyye'de de
böyledir.
Esed bin Ömer'den :
«Karısına, eğer sana iftira yaparsam, kölem hür olsun,» deyip de sonrada sen
inşâallah zina e-dicisin diyen kimsenin durumu ne olur? diye soruldu : o
«Yemini bozulur.» cevabını verdi.
Bir adam, üç defa
karısına cima' yapmadan önce ; «E-ger seninle konuşursam; sen boşsun,« derse;
ikinci dsfa söylemesi sebebiyle, birinci yemini bozulur. Bize göre, ikinci
yemini bağlı kalır. Cezasız olarak yemini çözülür. Üçüncü de, mün'akid olmaz :
Şayet, üçüncü ile, kan'- koca olana kadar yemin etmemiş ve sonra konuşmuş
olsaydı, bize göre, ikinci yemin sebebiy-lele talâk vâki olurdu. Kâfî'de de
böyledir.
Bir adam, karısına :
«Eğer, filan ve filanla, konuşursan; sen boşsun,» _dese, kadın da onlardan birisiyle
konuşsa, eğer, niyyetinde her ikisiyle
de konuşma varsa; veya niyetinde bir şey yoksa; yemini bozulmaz.
Fğer, niyyetinde
onlardan birisiyle konuşma varsa; yemini bozulur. Eğer, bulunduğu yerin örf ve
adetinde tamamı değil de, birisi irâde olunursa, yemin edenin niyetine göre
olur.
Filan ve filan ile
konuşmamaya yemin eden kimsenin niyyeünde bir şey yoksa; veya niyetinde her ikisiyle konuşmamak, varsa;
onlardan birisiyle konuşunca, yemini bozulmaz.
Eğer, birisiyle
konuşunca yemininin bozulmasını niyyet ey-lemişse; niyyeti gibi olur. Fetâvâyi
Kiibra'da da böyledir.
«Şu iki adamla;
konuşmam,» diye yemin eden veya fars-ca olarak : «Şu iki şahısla konuşmam,»
diyen, kimse; onlardan birisiyle konuşunca, yemini bozulmaz. Eğer, birisiyle de
konuşunca, yemininin bozulmasına niyyet eylemişse; o zaman, her hangi
birisiyle konuşunca yemini bozulur. Fetâvâyi. Kâdîhân-da da böyledir.
Bir kimse : «Şu
topluîuğla veya Bağdatlılarla konuşmak beni müzerime haram olsun,» dese;
onlardan her hangi bir insanla konuşursa; yemini bozulur.
Bu, Vallahi şu iki
adamla konuşmam,» sözüne muhaliftir. Bu takdirde, biriyle konuşunca, bil -
ittifak yemini bozulmaz. Fetâvâyi Kübrâ'da da böyledir.
«Filan ve filanla konuşman bana
haramdır,» diyen kimse;
bunlardan» birisiyle konuşsa; yemini bozulur. Bazıları : «Eğer, niyyet
eylemediyse; bozulmaz» Ancak, her ikisiyle de konuşunca, yemini bozulur
demişler. Cevâhirû'IAhlâti'de de böyledir.
«Filan ile veya filan
ile konuşmam,» diye yemin eden kimse; ikisinden birisiyle konuşursa; yemini
bozulur. Hulâsa'da da böyledir.
Bir kimse : «Vallahi
filan ile veya filan ile konuşmam,» derse; ister, önce söylediği adamla;
isterse, sonra söylediği adamla konuşsun; yemini bozulur.
Şayet : «Vallahi,
filan ve filan veya filan ile konuşmam,» demiş clsaydi; önceki iki kişi ile ve
sonraki ile konuşunca yemini bozulurdu.
Eğer, önceki iki
kişinin (teker teker) biriyle konuşmuş olsaydı, yenlini bozulmazdı. Kâfî'de de
böyledir.
Bir kimse : «İçinde
olanla konuşmadıkça, şu evden çıkar-sam; karım boş olsun, der; evde de kimse
bulunmaz ve o evden çıkarsa; yemini bozulmaz. Bu İmâm Ebû Hanife (R.A.)'ye göre
böyledir. Fetâvâyi Kâdihân'da da böyledir.
Bir kimse, dört
kölesine : «Sizden herhangi birinizle, konuşursam; biriniz hariç, hürsünüz,»
der ve, sağlığında dördüyle de
konuşarak açıklamadan da ölse; hepsi hür olurlar. Kâfî'de de böyledir.
Bir adam; karısına :
«Eğer, şu sözü filân adama söylersen; sen boşsun,» dedikten sonra, kadın, o
sözü, o adama onun anlamayacağı bir dille söylese; kadın boş olur. Filan
adamla konuşmamaya; yemin edipde, onun anlamayacağı şekilde konuşanın, yemini
bozulduğu gibi... Muhıyt'te de böyledir.
«Bir şey konuşmamaya»
yemin eden kimse; hayvan ve crnsızlerdan bazıları ile konuşursa; yemini
bozulmaz.
Eğer, Sağır ve ahrasla
konuşursa; yemini bozulur.
Çocuklarla konuşur ve
konuşalam onlar anlarsa, yine yemini bozulur.. Anlamazlarsa, yemini bozulmaz.
Tatahâniyye'de de böyledir.
Şemsü'I - İslâm
Evzencî'den : «Hiç bir kimse ile konuşmamaya yemin eden kimseye; bir kâfir
gelerek islâm olmayı isterse; ne yapar? diye sorulunca; «İslâm'ın sıfatını
söyler; kâfir müslüman olur; ena başka bir şey konuşmaz. Böylece de yemini
bozulmaz,» demiştir. Muhıyt'te de böyledir
Bir kimse, karısını
bir yabancı ile konuşurken görse ve öfkelenerek karısına : «Eğer bundan sonra,
yabancı birisiyle konuşursan benden boşsun,» der; karısı da, kocasının
talebesi ile konuşursa, bu mahremlerinden olmaz ve kadın boş olur.
Bu kadın, evinde
eğlenen tanıdık ve aralarında mahremiyet olmayan birisiyle veya mahremiyeti
bulunmayan, yakın, bir akrabasıyla konuşursa, yine boş olur. Zahiriyye'de de
böyledir.
Bir adamla konuşmamaya
yemin eden şahıs; başka bir adamla konuşsa; ve : «Ben, bundan başkasını niyyet
eyledim,-dese, yemini bozulmaz. «Erkek cinsiyle konuşmam,,, diye yemin etmek
bunun hilafmadır. Yâni, yemini bozulur. Muhiyt'te de böyledir.
«Şu gençle konuşmam,
diye yemin eden kimse; o genç, ihtiyar olduktan sonra; konuşursa; yemini
bozulur. Hâvt'de de böyledir.
«Sabi ile konuşmam,»
diye yemin eden kimse; ihtiyar ile konuşsa yemini bozulmaz. Muhıyt'te de
böyledir.
«Bir adamla konuşmam,»
diye yemin eden kimse; sabi ile konuşursa; yemini bozulur. Zahîriyye'de de böyledir.
«Kadın île konuşursam,
kölem hür olsun,» diyen bir kimse» küçük kız ile konuşursa yemini bozulmaz.
Şayet : «Eğer, bir kadınla evlenirsem...» demiş olsa da, sabiye ile evlense;
yine yemini bozulur. Çünkü, sabilik konuşmamaya mânidir. Yemin ederken sabiye
ile konuşmamayı murad eylemez. Evlenmek böyle değiHir. Bahru'r - Râik'ta da
böyledir.
Bir kimse, sabi ile
veya gulâm ile vsya genç ile veya orta yaşlı ile konuşmamaya yemin etse; bizo
göre, şeriatte : Gu-lam : Buluğa erişmeyen demektir Bülüğa erişince genç
sayılır ve fetâ denilir. İm ânı Efaû Yûsuf (R.A.)'a göre, genç : Onbeş yazından,
otuz yaşına kadar olanlardır. Kehl : ( = orta yaş) ise, otuz yaştan, elli yaşa
kadar olandır. İhtiyar, elliden yukarı olandır
Onbeş yaşından aşağı
olana genç denmez. Otuz yaşından a-şağı olan da kehl f = orta yaşlı) sayılmaz.
Elli yaşından aşağı olana da ihtiyar denilmez.
Bu arada, itibar,
saçın ağarıp ağarmamasmadır. Nevâidir'-de : Orta yaş, otuzla kırk arasıdır.
İhtiyar, elliden yukarı olandır. Her ne kadar, saçma beyazlık düşmese bile
böyledir.
Eğer, bir kimse kırk
yaşında olur; sacının da beyazı fazla bulunursa; o da ihtiyar sayılır. Eğer,
beyazı çok değilse; ihtiyar sayılmaz. İmâm Muhammed (R.A.)'e göre Gulam : Onbeş
yaşından aşağı olandır. Genç ve fetâ: Onbeşten yukarıda bulunandır. Kelıl (=
orta yaşlılık) kırk ile altmışın arasıdır. Yalnız, bu arada saçının fazlası
beyaz olana da ihtiyar denilir. Her ne kadar yaşı elli olmasa bile böyledir.
Yalnız, kırka varmadan, orta yaşlı olmaz; kırkı geçmeden de ihtiyar olunmaz.
Bir kimse : «Filanın
oğulunun yetimleri ile konuşmam,» veya «Filanın oğlunun .dulları ile konuşmam,»
veya «Filanın oğlunun, evlileri ile konuşmam,» veya «Filanın oğlunun kızları'
ile konuşmam,» diye yemin ederse; bu yeminlerde geçen kelimelerin mânâları
şöyledir : : Yetim : Babası ölen ve bülüğa erişmemiş olan kimsedir. Bülüğa
erişmişse yetim denilmez. İmâm Muhammet! (R.A.)'e göre de, bu böyledir.
Dul ise : Bu da,
kocası cima' etsin veya etmesin, kocasından ayrılan muhtaç.kadındır. Bu isim,
kadından başkasına verilmez. Ve bu isim, ancak, bülüğa erişmiş ve zevcinden
ayrılmış olana söylenir. Bu isim, muhtaç ve fakir olmayana verilmez. Evli
kadın'a gelince : Caiz olsun, bir nikâhla kendisine cima' olunan her kadının
ismidir. Kocasından zengin olsun, fakir olsun veya bülüğa erişmiş veya
erişmemiş olsun, ayrılan kadına verilen
isimdir.
Seyyib : Helâl veya
haram olarak cima' olunmuş, kocası var veya yok, küçük veya büyük, zengin veya
fakir, her kadına verilen isimdir.
«Sen, benimle
konuşmadıkça veya bana söylemedikçe veya benimle konuşana kadar, seninle
konuşmam,» diye yemin 3den kimse, o şahısla beraberce selamlaşsa; İmâm Muhammed
(R.A.)'e göre, yemini bozulur. İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'e göre, bozulmaz. Fetâvâyi
Kâdîhân'da da böyledir.
Bir kimse : «Mekke'ye
giderse, onunla konuşmam,» diye yemin etse-, diğer şahıs da Mekke'ye gitse; yoldan geri, dönse ve yeminden
şahıs o zaman konuşsa, yemini bozulur. İtâbiy-ye'de de böyledir.
Bir adam, arkadaşına':
«Kğer, senden önce konuşursam veya evlenirsem kölem hür olsun," dese deT
karşılaşınca ayni anda selamlaşmalar veya beraberce evlenseler yemini bozulmaz.
Kâfi'de de böyledir.
Yemin eden kimseden,
yemin düşer; Ve, bu yemin hükmüyle, ebediyyen yemini bozulmaz. Çünkü, yemin
eyleyenin sözü, her zaman yemin olunan sözünden, sonra olmuş olur.
Bir adam karısına :
«Eğer, sendan önce konuşursam; sen boşsun,» dediği vakit, karısıdâ ona : «Ben
de, sen konuşmadan önce, konuşursam; cariyem hür clsun.» der; bundan sonra,
Kocası konuşursa; yemini bozulmaz. Kadının da yemini bozulmaz-
Çünkü, o kocasından
evel konuşmarmştır.
Eğer her ikisinin de
yemini beraber oimuş olsaydı, lâyık olan yine beraberce konuşmaktı, o zaman,
her ikisi de yeminini bozmuş olmazdı. Keza, başka birisine ; «Eğer, senden önce
konuşursam; kölem hür olsun,- diyen kimse ile karşılaşmalarda aynı anda
selamlaşsaiar yemin edinin yemini bozulmaz. Muhıyt'te de böyledir.
Bir topluluk, bir
mecliste, konuşurlarken bunlardan birisi : "Bundan sonra, kim konuşursa;
karısı boş olsun.» dedikten sonra, kendisi konuşursa karısı boş olur. Fetâvâyi
Kâdîhân'da
da böyledir.
Bir kimse : «AbduUahın
çocuğu ile, kim konuşursa; söyle olsun...» der ve yemin edenin de adı Abdullah
olursa, bu şahıs, kendi çocuğu ile konuşunca; yemini bozulur. Hulâsa'da da böyledir.
Bir kimse : «Vallahi,
filan ile konuşmam, estağfiruüah, inşallah..." dese, îmâm Ebû Yûsuf
(R.A.)'e göre istisna etmiş o-lur ve diyâneten yemini bozulmaz. Fetâvâyi
Kâdihân'da da böyledir,
İmânı Muhammet!
(R.A)'c çnvc bir adanı
: Vallahi, bir kimse ile konuşmam;
ancak filan ile vey filân ile
konuşurum,» dese; onların İkisiyle veya birisyls konuşabilir.
«Hiç bir kimse ile
konuşmam yalnız Basralı veya Küfe-li biri ile konuşurum,» diye yemin eden
kimse; onlardan birisiyle veya her ikisiyle konuşsa; yemini bozulmaz.
Keza, Küfeli veya
Basralı birçok kimse ile konuşsa; yine, yemini bozulmaz, Keza : «İnsanlardan
şu iki adam hariç, hiç biriyle kGnuşmam,» diye yemin eylese ve şayet «şu iki
adamın lairisi hariç, ebediyyen hiç kimse ile konuşmam,» demiş olsa onlardan
ancak birisi müstesna kalmış olur. Eğer, birisiyle konuşursa; yemini bozulmaz.
İkisiyle de konuşursa yemini bozulur.
Keza : «Küfeli veya
Basralı iki kişiden birisi hariç, hiç bir kimse ile konuşmam,» diye veya
«Küfeli veya Basralı olan şu iki kişinin birisi hariç kimse ile konuşmam,» diye
yemin eden kimse onlardan birisiyle veya her ikisiyleöe konuşursa, yemini bozulmaz.
Muhıyt'te de böyledir.
Bir kimse : «Vallahi,
bir kimse ile konuşmanı; yalnız bir kişi, küfeli hariç,» diye yemin etse ve
küfeli iki kişi ile konuşsa yemini bozulur.
Şayet : «Kûfeli
ehlinden, bir kişi hariç,» demiş olsaydı da; hepsiyle konuşsaydı: yemini
bozulmazdı..
Bir kimse .-
«Eğer Zeydin oğlu ile konuşursam; karım
boş olsun,» der; bir başka adam da : «Amr'in oğlu ile konuşursam; kölem hür
olsun,» dedikten sonra; konuşurlarsa;
yeminleri bozulur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
«Filan adam ile
konuşmam,™ diye yemin eden kimseye; yemin olunan adam, sevindirici bir haber
söylese; yemin eden de, «elhamdülillah»
dese; veya üzücü bir haber söylese de, yemin
eylende : «înnâlillah,» dese, yemini bozulmaz. Tatahâniyye'-de de böyledir.
Bu şahıs, eğer:
«Allah, bize de, sana da ecir versin,» derse; yine yemini bozulur. Hulâsa'da
da böyledir.
Bir kimse : «Eğer
seninle konuşursam, eve girmem haram olsun; filanca ile konuşmam da,» dediği
halde eve girse ve o filanca ile de konuşsa; yemini bozulur.
Şayet : «Filan ile
konuşamam da, haram olsun,» demiş ol-saydi; yemininin ikise de bozulmuş olurdu,
Tatarhâniyye'de de böyledir.
Bir adam karısına:
«Eğer filane ile konuşursan; sen boşsun,» dedikten sonra, karısı çamaşır
yıkasa; konuşmaması gereken kadın da : «Temiz yıkadın,» deyince diğeri, o kadını
tanısın veya tanımasın «Evet» dese; bu
sözlerle; kadın boş olur. Zahîriyyc'de de böyledir.
Aslolan : Gerçekten
konuşmak, anlatmak, hitap oylc-mek dudakla olur. İtbiyye'de de böyledir.
Bir adam diğerine :
-Eğer, filan adam geldi diye haber verirsen; karım boş olsun.» veya «Kölem hür
olsun» der; diğeri de yalandan haber verirse; yemin bozulur ve köle hür olur.
Eğer : «Bana, filan
adamın geldiğini haber verirsen...» demiş olduğu halde, o, yalandan haber
verseydi, yemin bozulmaz; köle hür olmazdı.
Bir adam, diğerine :
«Eğer. karımın evde olduğunu bana haber verirsen; şöyle olsun...» der; o da
yalandan haber verirse; yemini bozulur, fiöer : «Karımın evdeki ysrini söylersen,..»
der: oda, yalandan haber verirse,- yemini bozulmaz.
Bir adam diğerine :
«filan adam, geldi diye veya filan adamın geldiğini müjdelersen, şöyle olsun,»
diye yevmin eyîese; diğer adamda yalandan müjdelcse, yemini bozulmaz.
«Eğer filan adamın
geldiğini (veya geldi diye) bildirir-sen, şöyle olsun...» diyen bir kimseye;
diğer adam, yalan olarak haber verirse; yemin bozulmaz.
Şayet, doğru olarak
haber verdiği halde, yemin eyleyen, daha önce filanın geldiğini bilirse! yemin yine bozulmaz.
Fakat, yemin ederken :
«Eğer, bana haber vsrırsen...» elemiş olsaydı; bu durumda, yemin eden kimse!
diğerinin haber vermesinden önce, o şahsın geldiğini bflse bile,- yemini
bozulurdu.
«Eğer
bildirirsen..." demekle, «haber verirsen...» demeyi kasdeyiemişss; o zaman
da, yemini bozulur, lâyık olan da, hem diyâneten hem de, hükmen kasdını kabul
eylemektir. Bir kimse :
«Eğer, bana filan
geldi diye, yazarsan» dediği zaman o şahıs, ena yalandan yazsa; mektup yemin
eyleyene varsın veya varmasın, yemin bozulur.
Şayet : «Filanın
geldiğini, bana yazarsan...» der; o da, yalandan yazarsa; yemin bozulmaz.
Diğer şahıs, yemin
eden kimseye, şu şekilde yazarsa : Gerçekten, filan adam geldi. Hakikaten, o
adam da mektup yazılmadan önce gelmiş, olsa fakat mektup yazan, onu bilmese;
yemin bozulur. .
Bir adam; filanın
sırrını filana açmayacağına ebodiy-yen yemin eylese de ya mektupla yazsa veya
söylese veya filanın sırrı söylemi? diye sorulunca başı ile işaret eylese,
yemini bozulur. .
Keza : «Filan adamın,
sırrını filan adama ifşa eylemeye-ceğine,» veya «Filanın sırrını, filana
bildirmemeye» veya «yerini bildirmemeye» veya «Sırrını gizleyeceğine yemin
eyleyen,» veya «sırrını örteceğine yemin eyleyen,» veya «filana işaret eylem
ey eceğine» yemin eden kimse; bunlardan birisini yaparsa; yemini bozulur.
Eğer, bunların
tamamında, işaretten başka, söylemekle, yazmakla haber vermeyi kasdeyledi ise;
Allah ile kendi arasındadır. Hükümde, inanılıp inanılmayacağı hakkında bütün
âlimler : «inanılmaz,» demişlerdir.
Sonra da bu şekildeki
yemininin kurtuluş yolunu ararsa; çâre şudur : «Biz, yerlerin ve sırların
halini söyleyeceğiz Sen, yemin eylediğin adamın yeri ve sırrı olmadığı zaman
hayır de ve biz, o adamın yerini ve sırrını söyleyince sus,» denilir. İşte,
böyle yapılınca yemin edilenin sırrı ve yeri belli olsada yemin edenin yemini
bozulmaz.
Filan kadını
çahştırmamaya yemin eden kimse; ona ima eylese ve onu çalıştırsa : (halbuki
işaretler büyüklerin halidir.) Kadın çalışsa da, çalışmasa da, yemin eden
şahsın yemini, bozulmaz-
Bir adamın sırrını
veya yerini diğer bir adama haber vermemeye yemin eden kimse; onu, yazmakla
veya mektup yollamakla haber verse; yemini bozulur.
Keza; müjdelememeye
yemin eden bir kimse; yazsa veya
mektupla müjdelese yemini bozulur.
Şayet, yemin eden
kimseye; «Filan adamın sırrı, şu değiîmi? veya» yeri, filan yer değil mi?
denüse; o da, başıyla «evet» diye îmâ eylese; bu bir haber beşaret
olmadığından, yemin eyleyenin yemini bozulmaz.
Eğer, baş işareti ili
haber vermeyi veya beşaret eylemeyi kasdeylemişse; hem diyâneten hem de, hükmen
tasdik olunur.
«Filan adamın malını
ikrar eylemem,» diye yemin eden kimse : «Şöyle, şöye mi?» denilince: oda başı
İle «evet» diye işaret yapsa; yemini bozulmaz.
«Filan adamın, sımm söylemem»
diye yemin eden kimse; bu haberi yazmakla; işaret etmekle, yemini bozulmaz.
Şayet : «Filan adamın
sırrı şu mu?» veya «yeri şura mı?» denilince; yemin eden «evet» dese; yemini
bozulur.
Bu şekilde, yemin eden
kimse; yeminden sonra ahras olsa; konuşmaya kudreti yetişmese; yemini, işaret
üzere ve yazmakla olur.
Yalnız, bir her hariç
: O da : Bir adamın sırrını konuşmayacağına, veya haber vermeyeceğine, yemin
eden kimsenin yemini işaret ve yazmakla bozulmaz. îşâröt ve yazmak ahras olduktan
sonra olsa bile böyledir.
«Filan adamı çağırmam»
diye yemin eden kimse; onu yazmakla veya mektupla çağırırsa; yemini bozulur.
İmâm Muhammet! (R.A.)'e göre, tebliğ, haber menzilindedir. Bu yazmakla da,
haber yollamakla da, hasıl olur. Keza, bu hatırlamakda, yazmak ve haber
yollamakla hasıl olur.
Bir kimse : «Hangi
kölem,' beni şöylece sevindirirse; hürdür,» dese; kölelerde, birlikte
müjdeleseler, hspside hür olurlar.
Eğer, birisi önceden
müjdelerse ,o hür olur. Onlarda, birisi haberci yollasa; eğer, haber veren de,
yemin eden kimsenin kölesi ise, işte o hür olur.
Eğer, haber veren,
haberi kendini gönderen köleye mal ey-lemezse, bu köle, hür olmaz. Muhıyt'ta de
böyledir.
Bir kimse, diğerine :
«Eğer, bana şu taş altındır veya şu erkek kadındır diye haber verirsen...» diye
bir şeye yemin eylese; o da, haber verse şart yerini bulduğundan yemin bozulur.
Şayet : «Eğer, bildirir veya müjdelersen...» demi şolsaydi; yemini bozulmazdı.
Tatarhâniyye'de de böyledir.
Bir kimse, «filancaya
mektup yazmam,» diye yemin ettiği
halde, emredip bir başkasına yazdırsa; eğer, yemin eyleyen hükümdar ise, onun
emreylenıesi kendi yazması yerinde olduğundan, yemini bozulur. Bedâi'de de
böyledir.
Bir kimse :
«Kur'âıı'dan sûre okumam,» diye yemin ettiği halde, bir sûreye gözüyle, sonuna
kadar baksa; yemini bozulmaz. Bu ,bil - ittifak böyledir. Fetâvâyi Dûmrâ'da da
böyledir.
Bir kimse «Filan
adamın kitabını okumam.» diye yemin etse de, ona baksa ve kitabın içinde ne
olduğunu anlasa; îir.ftm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre, yemini bozulmaz. Fetva da,
buna göredir.
Bir kimse : «Filan
adamın mektubunu okumam,» diye yemin eylese de, bir satırını okusa, yemini
bozulur. Eğer, yarım satır okursa, yemini bozulmaz. Fetâvâyi Kâdîhân'da da
böyledir.
«Bir süreyi okumamaya»
yemin eden kimse; o sureyi okuyup, bir harfini okumasa; yemeni bozulur. Eğer,
uzunca bir âyetini okumazsa; yemini bozulmaz. Bedâi'de de böyledir.
«Bir şiire
benzetmemeye» yemin eden kimse; o şiirin yarısına benzetse; yemini bozulmaz.
Eğer, o yarım beyt diğer bir şiirden bir beyt ise yine yemini bozulmaz. İmâm
Muhammet! (R.A.)'e göre farslı bir adam el - hamd sûresini arapça okumamaya yemin
eylese de, lalın ile okusa; yemini bozulmaz. Eğer adam fasih kimse ise, o zaman
bozulur.
«Yazı okumamaya» yemin
eden kimse, yumurta veya başka şey üzerine yazılmış yazıyı okursa ve «ben,
kağıt üzerinde olanı okumamayı kast eyledim» derse; gerçek, kendi ile Al-lahu
Teâlâ arasındadır. Hükümde bu sözü geçerli olmaz Mu-hıyt'te de böyledir.
«Bugün kur'ân
okumayacağım,» diye yemin eden kimse; namazda veya başka yerde okursa; yemini
bozulur. Keza : «Rükû' ve secdeleri yapmayacağım,» diye yemin eden kimse;
bunları namazda veya başka yerde yaparsa, yemini bozulur.
Eğer, yemin eden
kimse; besmeleyi okur da, sûre-i Nemil'de olanı kast eylerse; yemini bozulur;
değilse bozulmaz. Çünkü, insanlar besmeleyi teberrük için okuyorlar; kıraat
için okumuyorlar. Fetâvâyi Kât hân'da da böyledir.
Bu şekilde yemin
eyleyene çâre Farzları cemaatla kılarsa; yemini bozulmaz; şayet, bir rek'atı
kazaya kalır da, onu yalnız kılarsa, yemini bozulur.
Kadın, böyle yemin
eylemişse; kocasına veya başka bir mahremine iktidâ eyleyerek kılar ve yemini
bozulmaz. Muhıyt-te de böyledir.
Vitir namazını
kasdeden kimse; Ramazanın haricinde de, bir başka vitir kılana uyarsa; yemini
bozulmaz. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Kur'ân okumamaya yemin
eden kimse; Fatiha Sûresini, duâ niyyetiyle okursa, yemini bozulmaz.
Zahiriyye'de de böyledir.
Bir kimse : «Eğer
Kur'ânm bütün sûrelerinden okursam; sadaka vermek, üzerime borç olsun.»-derse :
İmâm Muhammed (R.A.)'e göre bütün Kur'ân üzerine yemin eylemiş olur. Fetâvâyi
Kâdîhân'da da böyledir
Bir adam : «İstersen,
yemin üzerime olsun,» der; diğeri-de : «İsterim,» derse; yemin etmiş olur.
«Eğer filanla konuşursam yemin üzerime olsun,» diyen de böyledir. Muhıyt'te de
böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Eğer, filan adamın evine gider ve onunla konuşursan, benden boşsun,» der;
kadın da, onun evine gitmez; fakat başka bir yerde, o adamla konuşursa; yemin
bozulmaz.
«Eğer, filan adamın
evine gitmez ve onunla konuşmazsan benden boşsun,» demiş olsa ve evine gitmese,
fakat başka bir yerde konuşsa yemini bozulur. Ve karısı boş olur.
Bir kimse, karısına :
«Benimle bugün yaptığım filan adama söylemezsen; sen, boşsun.»
der; kadın da dediği gibi konuşur
fakat, o adam duymazsa; kadın boş olmaz.
«Eğer,-bu gün bana
söylemezsen sen boşsun,» der; kadın da söyler; fakat kendisi duymazsa; bu kadın
boş olur. Hulâsa'da da böyledir.
Bir adam, kimsenin
aybını söylememek üzere karısının talâkına yemin etse; karısı ile konuşurken de
: «Filan içki içti ve içki sattı; sonrada tevbe eyledi,» dese karısı boş olur.
Sirâcü'l-Vehhâc'da da böyledir.
«Bir sene,
konuşmamaya» yemin eden kimse, senin baki kalan günlerinde konuşmaz.
Bir ay konuşmamaya
yemin eden kimse; yemin eylediği günden itibaren, bir ay konuşmaz. Kâfî'de de
böyledir.
«Aylara, konuşmam»
diye yemin eden kimse; İmâm E-bû Hanîfe (R.A.)'ye göre üç ay konuşmaz.
«Seninle, senelerce
konuşmam,» diye yemin eden kimse; üç sene konuşmaz. Bu bil - ittifak böyledir.
Bedâi'de de böyledir.
«Hin veya zaman
konuşmamaya» yemin eden kimse; nefi de olsun, isbatta olsun, altı ay konuşmaz.-
(misâl : «Bir müddet veya bir zaman oruç tutacağım.» diye yemin eden kimss-;
eğer, bir "zaman tayin eylememişse; altı ay oruç tutar. Eğer, muayyen
zamana niyyet etmişse; tasdik edilir. Dehir de, böyledir. İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)
ve İmâm Muhammed (R.A.)'e göre, niy-yetinde belirli bir azman yoksa; bu müddet
altı aydır. İmâm Ebü Hanîfe (R.A) «Dehir nedir? Ben bilmiyorum,» demiştir.
İhtilaf kelime nekre (= belirsiz) olduğuna göredir. Eğer, marife (= belirli)
olursa; bil - icma ebediyet ifade eylerler Tebyin'de de böyledir.
Zamanlara
konuşmamaya, yemin eden kimse; İmâm Ebû Hânife (R.A.)'ye göre, altmış ay
konuşmaz. Sirâcü'İ - Veh-hâc'da da böyledir.
«Dehirlerce
konuşmamaya» yemin eden kimse;, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) ve İmâm Muhammed (R.A.)'e
göre en sekiz ay konuşmaz. Tahâyî Şerhi'nde de böyledir.
Ömür boyu konuşmamaya yemin eden kimse: niyeti yoksa, ömrünün sonuna kadar konuşmaz, Eğer, nekre olarak «omren» demişse İmâm Ebû Yûsuf
(R.A.)'a göre altı aydır, hin gibi. Eğer, «bir hukup» demişse; bu müddet seksen
senedir. Si-râcü'l - Cehhac'da da
böyledir.
Asıl'da : Ayın evveli;
yansı geçmeden önceki zamandır.
İmâm Ebû Yûsuf (R.A)'a
göre, bir adam, «filanca ile, aym evvelinde, günün sonunda konuşmam,» diye
yemin eylese ve günün evvelin de, aym sonunda da konuşmam... dese; onboşin-ci
ve on altıncı günleri konuşmaz. Hulâsa'da da böyledir.
«Annesiyle, üç yıl
konuşmamaya» yemin ve talâk üzere şart eden kimsenin haber yollayarak,
annssinin kendinden râzi olmasını ve hakkını helâl etmesini istemesi uygun
olur. Hâvî'de böyledir.
İmâm Mulıammed (R.A.)e
«Senenin veya aym bu gününde konuşmam,» diye yemin eden kimse;' seneler veya aylar devreyledikce, o gün,
konuşmaz. Tatarhâniyye'de de böyledir.
Bir kimse : «Filan ile, bu senemizde konuşmam, diye
yemin etse; muharrem ayını nbaşma kadar,
konuşmaz, -yoksa, yemin ettiği andan
itibaren bir sene değil.-
Bir adam, karışma :
«Eğer, seninle seneye kadar, konuşursam; sen boşsun, git ey Allah'ın düşmanı,»
dese; kadm boşanmış olur. Muhıyt'te de böyledir.
Bir kimse : «Vallahi,
aydan sonra bir ay, seninle konuşmam,» diye yemin etse işte o, iki ay
konuşmama sözü menzilindedir. Keza : «Vallahi, seneden sonra bir sene, seninle
konuşmam,» diye yemin etse; «iki sene konuşmam» demiş olur,
Bir kimse : «Vallahi,
bu aydan sonra, seninle bir ay konuşmam,» derse; bu şahıs, içinde bulunduğu
ayda konuşur; ondan sonraki ayda konuşmaz. Zehıyre'de de böyledir.
Bir kimse : «Vallah;
filan adamm geldiği günde, seninle konuşmam,» derse; günün evelinde, o adamla
konuşur; günün sonunda da, «gelirse»
dediği adam gelirse; yemini bozulur.
Şayet, o gelecek adam
günün evvelin gelse de yemin eden şahıs günün sonunda konuşsa; bütün âlimlere
göre, yemin bozulmaz. Muhıyt'te de böyledir.
Bir adam : «Filan
adamın gelmesinden önceki bir ayda; filan adamla konuşamam,» diye yemin etse ve aym başında «konuşmam» dediği o adamla
konuşsa; «gelirse» dediği adam da ,aym son günü gelse; yemini bozulur.
Bir adam : «Vallahi,
filan adamm gelmesinden önce, bir ay
seninle konuşmam,» dedikten sonra konuşsa; beş gün sanra da,- o adam gelse;
yemini bozulmaz. Muhıyt'te de böyledir.
Bir kimse :
«Vallahi, bir gün hariç veya bir günden başka, senin, bir ay
konuşmam,» diye yemin etse; işte o,
niy-yjeti üzerinedir. Eğer, niyyeti
yoksa; istediği günü seçebilir. Çünkü,
gün nekredir yani belirli değildir
Şayet : «bir gun noksan,» demiş olsaydı, yirmi dokuz
gün konuşmaması gerekirdi. Çünkü, ^noksan, bir şeyin sonunda otur* fcâmiu'I -
Kebir Şerhi'nde de böyledir.
Bir kimse : «Filan ve
filan ile bir gün hariç, bu sene
konuşmam,» diye yemin etse; eğer,
ikisiyle de ayni günde konuşursa;
yemini bozulmaz.
Eğer, birisiyle bir
gün, diğeri ile de, başka bir günde konuşursa; yemini bozulur.
Şayet, birisiyle
konuştuğu gün, diğeri ile de, konuşda; yemini bozulmaz.
Eğer, belli bir günü
istisna eylemişse; birisiyle o belli günde konuşsa da, diğeri ile başka bir
günde konuşsa-, yemini bozulmaz.
Ve eğer, bir gün hariç
ikisiylede bir ay konuşmamaya yemin eylemişse; eğer, bir günü tayin eyleyerek
niyet eylemişse; işte, o gün konuşabilir. Eğer, böyle bir niyeti yoksa,
dilediği günü seçer. Muhıyt'te de böyledir
Bir adam, Karısına :
«Filan adamla bir gün konuşursam; sen, benden boşsun,» dese; işte o, geceli ve gündüzlü bir gün h az.
Şayet, gece veya gündüz konuşursa yemini bozulur.
Eğer Hassaten, gündüzü
niyyet eylemişse; hükümde, sözü
doğrulanır ve geçerli olur. Kâfî'de de böyledir.
Bu kimse : «Eğer, gece
filanla konuşursam veya gece filan gelirse; sen boşsun,» demiş olsa da, gündüz konuşsa; veya adam gündüz gelse;
kadın boş olmaz. Çünjtü, gece lügatte gecenin karanlığının ismidir. Burda örf
yoktur. Bedâi'de de böyledir.
Bir adam, karısına :
«Eğer filan ile konuşursam; sen
boşsun; yalnız filanın gelmesi-veya gelene kadar müstesna veya filan izin
verene kadar müstesna» dediği halde konuşursa; kadın boş olur. Eğer , adam
geldikten veya izin verildikten sonra konuşursa; kadın boş olmaz.
Keza : «Eğer filan ile
konuşursam; sen boşsun; ancak filan gelirse müstesna,» der ve o adam ölürse;
yemin, İmâm Ebû Ha-nîfe (R.A.) ve İmam Mulymımed (R.A.)'e göre düşer. Kâfî'ds
de böyledir.
Bizzat, bir gün, bir
adamla konuşmamaya yemin eden kimsenin yemini, o güne aittir. Gecesi beraber
değildir. Tahâvî Şerhi'nde de böyledir.
Bir kimse : «Günlerce
onunla konuşmam,» diye yemin ettiği zaman; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, on
gün konuşmaz. Hidâye'de de böyledir.
«Günlerce onunla
konuşmam,» diye yemi neden kimse : Cami Kitabına göre üç gün üzerine yemin
etmiş sayılır, «Bunun hilafı, söylenmemiştir. Sahih olan da budur.»
denilmiştir.
«Çok günler, onunla
konuşmam,» diye yemin eden kim-, se; on gün üzere, yemin etmiş sayılır. Bu,
İmâm Ebû Hanîfe (R. A.)'nın kıyasında
böyledir. Bedâi'de de böyledir.
Bir adam: «Seninle,
her gün konuşursam; şu yemin üzerime olsun,» dese de, onunla, iki gün konuşsa,
iki yemini bozulmuş olur. Şayet, her iki günde konuşursam demiş olcaydi,
bir yemini bozulurdu. Tatarhâniyye'de de
böyledir.
Bir adam: «Onun şu
günlerinde, filan adamla konuşmayacağım,» diye yemin etmiş olsa; İmâm Ebû
Yûsuf (R.A.)'e göre, o, üç gün konuşmaz.
Şayet, «bütün günlerinde konuşmayacağım.» demiş olsaydı; ömür boyu
konuşamazdı. Fetâvâyi Kâdi-hân'da da böyledir.
«Seninle, on gün
konuşmayacağım,» diyen kimse; bu sözü,
Cumartesi gününde söylediyse, iki
cumartesi konuşmaz. Çünkü, on günün
içinde, cumartesi günü, iki defa dolanmaz Keza : «Seninle, cumartesi günü, iki günü, iki gün
konuşmam» dese; iki cumartesi günü konuşmaz. Çünkü, cumartesi günü, iki gün
olmaz ve iki günde iki cumartesi arka arkaya gelmez; onun muradının, iki defa,
cumartesi günleri konuşmak olduğu anlaşılır.
«Eğer, cumartesi günü,
üç gün konuşmam; seninle,» diye yemin eylemişse; o üç günün hepsinin de,
Cumartesi günleri olması gerekir. Câmiu1! - Kebîr Şerhi'nde de böyledir.
Bir kimse : «Onunla
bir gün bir sene, bir gün, konuşmam.» veya «Bir sene, bir gün, konuşmam,» der;
eğer aynı günü niyyet eylemişse; bütün sene, o güne tesadüf eden günde konuşmaz.
Şayet, bir şeye niyyet
eylemişse; sene boyu haftanın cum'a günü konuşmaz.
Eğer, bir cum'a
konuşursa; yemini bozulur. Itâbiyye'de de böyledir.
Filan adamla, on güne
kadar konuşmamaya yemin eden kimsenin yeminine onuncu günde girmiş olur.
Fetâvâyi Kâdî-hân'da da böyledir
«Onunla bugün veya
yarın konuşmam,» diyp yemin eden kimse, bu gün veya yarın konuşsa; yemini
bozulur. Itâbiyye'de de böyledir.
«Vallahi; onunla, bugün ve yarın konuşmam,» diyen kimse : o günün kalan kısmıyla; yarın,
konuşmaz. Aradaki gece ise, yeminin içine girmez. Bedâi'de de böyledir.
«Onunla, bugün ve
yarın ve öbür gün, konuşmam,» diye yemin eden kimse; gecede olsun, gündüzde olsun, bir tek söz söyleyemez. Şayet, «Bu günde, yarın,
öbür günde, konuşmam.»
demiş olsaydı; o üç
günde, ayrı ayrı konuşmadıkça yemini bozulmazdı. Ve gece konuşsa bile yine
yemini bozulmazdı. Ksrder"nin Veçîzi'nde de böyledir.
İmâm Muhammed (R.A.)'e
göre «Filan adamla, iki gün arasında bir gün konuşmam,» diyen kimse; bir
niyyeti yoksa; işte o, «vallahi, onunla bir gün konuşmam» diyen gibidir.
Muhiyt'te de böyledir.
Eğer, gece : «Onunla,
bir gün konuşmam,» derse; O andan, güneş batana kadar, konuşamaz Itâbiyye'de
de böyledir.
Eğer, yemininden
sonra, şafak yeri ağarmadan, konuşursa;
sahih kavle göre, yemini bozulur. Muhiyfte de böyledir.
Şayet gündüz :
«Onunla, gece konuşmam/, derse; o andan itibaren, fecrin tulûuna kadar,
konuşmaz. Itabiyye'de de böyledir.
Günün bazı kısımmda :
Onunla bir gün konuşmamaya yemin eden
kimsenin yemini, o andan itibaren, yemin eylediği dakikaya kadar, gece ve gündüz devam eyler.
Keza, gecede iken :
«Gece konuşmam,» diye yemin edenin yemin müddeti, o dakikadan itibaren, gelecek
gecenin o anma kadar, gündüzde dahil olmak şartıyla devam eyler. Bedâi'de de
böyledir.
«Vallahi, seninle, bir
gün ve birgün konuşmam,.» veya «iki gün konuşmam,» diyen kimse; aralardaki gecelerde de konuşamaz.
Şayet : «Seninle, bir
gün ve iki gün konuşmam,- dese; üçüncü gün sona erince, yemin de nihayet
bulur. .
Eğer : «Seninle, bir
gün, iki gün değil, konuşmam,» der ve üçüncü 1 gün, konuşursa; yemini bozulmaz.
Bir kimse gecenin
yarısında veya gündüzün ortasında: «Vallahi, seninle, iki gece konuşmam,» demiş
olsa! yarının ayni saatma kadar da, konuşmasa; yemini bozulmaz.
«Filan adamla, otuz
gün konuşmam diye yemin ettiği zaman, yemin eylediği andan itibaren, otuzuncu
günün batışına kadar konuşmaz. Muhıyt'te de böyledir.
Günün bir kısmında .-
«Vallahi bugün, onunla konuşmam,« diyen kimse; o günün geride kalanı
kadarında, konuşmaz. Şayet, geceleyin yemin eylemişse; yarının gün batınıma
kadar konuşmasıyla yemini bozulur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Gündüzleyin : «Bu gece
konuşmam,» diye yemin eden kimsenin
yeminine, o günün kalan kısmı dâhil olmaz. Bu yemin, geceye mahsusdur.
«Gecenin evvelinde,
niyyeti olmaksızın : «Bugün konuşmam,» diye yemin eden kimsenin; yemini
geçersizdir.
Eğer, gecenin sonunda
yemin eylemiş olsaydı, işte o, gelecek günde,, konuşamazdı.
«Vallahi, filan
adamla, günlerimin birisinde, konuşurum
veya günlerimin birinde veya ikisinde çıkarırım veya günlerim de çıkarırım,»
dese işte o kimse, o gün ve gece de dâhil olmak üzere, on günden az bir
zamanda konuşur veya çıkarırsa yemin
yerini bulmuş olur. Eğer, on gün geçene kadar konuşmaz veya çıkarmazca; yemini
bozulur. Muhıyt'te de böyledir.
Üç gün konuşmam!
yalnız, bu gün hariç, diye yemin eden kimse! o günden sonra, iki gün konuşmaz.
Şayet : «Bu günden gayri veya bugünden başka,» demiş olsaydı, bu durumda, üç
gün konuşmazdı. Itabiyye'de de böyledir.
«Filan adamla, bu
evde olduğu müddetçe, konuşmam.» diye
yemin eden kimse, o adam, o evden eşyalarını çıkardıktan sonra, gelse ve o
zaman konuşsa; yemini bozulmaz.
Muhıyt'te de böyledir.
Keza : «Evde durduğu
müddetçe» dese, yine böyledir. İzah -da da böyledir.
«Bağdad'da kaldığım müddetcs, seninle konuşmam,» diye yemin eden kimse;
kendisi bizzat Bağdat'tan çıkınca; yemin kalmaz. Fetâvâyi Kâdîhân'da da
böyledir.
«Şu elbise üzerinde
olduğu müddetçe, filan adamla konuşmam,» diye yemin eden kimse; o adam, o
elbiseyi çıkarıp tekrar giydikten sonra, konuşursa; yemini bozulmaz. Şâyct :
"Şu elbise, üzerinde olduğu halde, konuşmam,» diye yemin etse ve
o adamda, o elbiseyi
çıkarıp tekrar giydikten sonra konuşsaydı; yemini bozulurdu. Muhıyt'te de
böyledir.
Bir kimse, karışma :
«Vallahi, annen baban sağ iken, seninle konuşmam,» dese de, onlardan birisi
öldükten sonra konuşsa; yemini bozulmaz. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
İmâm Ebû Yûsuf(R.A.)'e
göre, ayakta duran bir adam hakkında : «Vallahi, şu adamla konuşmam,» dese ve
«onun, a-yakta olduğu müddeti niyyet eylese» ve ayakta ikende konuşmasa;
niyyeti geçerli değildir.
Şayet : «Şu ayakta
durduğu müddetçe,» demiş olsaydı; kendi ile Allah arasında olurdu. Muhıyt'te
de böyledir.
Bir kimse :
«Ebediyyen, elbette konuşacağım,» diye yemin ettiği adamla karşılaştığı,
müddetçe, devamlı konuşacaktır. Eğer : «Ebediyen konuşmayacağım,» demiş
olsaydı; konuştuğu zaman yemini bozulurdu. îzâh'ta da böyledir.
«Filan adamla, hac
dönüşüne kadar konuşmayacağım,» diye yemin eden kimse; hacdan bir kişi
geldikten sonra, konuşursa; yemini
bozulmaz. -
Keza «Hasad zamanına kadar, filan adamla
konuşmayacağım,» dese de; bir kişi hasad yapsa; yemini sona ermiş olur.
«Kar olmadığı
müddetçe, konuşmam,» diye yemin eden kimse; eğer, kar yer yüzünde olmadığı
müddeti niyet eylemişse; hakikaten, kar, yer yüzünde oldukça; konuşamaz. Eğer
yemin e-den kimse, kendi bulunduğu yeri şart koşmuşsa; -başka beldeyi değil,-
yemin eden kimsenin beldesinde, kar olmadığı müddetçe, yemini geçerli olur.
Kar'm olması demek, kar'm gökte u-çar olması veya duvar veya ağaç üzerinde
bulunupta yerde ka-rar etmemiş olması demek değildir. Kar'm, yerde mevcut olması
demektir. Eğer, kar'm yağma zamanını niyyet eylemişse; kar yağma zamanı gelene
kadar konuşmaz.
«Hac mevsimi gelene
kadar, filan adamla kosmşmam,» diye yemin eden kimse. İmâm Muhammed (R.A.)'e
göre kurban bayramı sabahı konuşur. İmânı Ebû Yûsuf (R.A.)'s göre ise, arefe
günü güneş batınca konuşur. Muhıyt'te
de böyledir.
«Filan adamla yaza
veya kışa kadar konuşmam,» diye yemin
eden kimse; bulunduğu beldede yaz veya kış tanınan zamana kadar konuşur. Kış,
kalın elbiselerin giyildiği; yaz ise, ince elbiselerin giyildiği zamanlardır.
Kadir gecesi avama
göre, Ramazanın yirmi yedinci gecesi-dir. Ariflere göre, ihtilaflıdır. İmâm Ebû
Hanîfe (R.A.)'ye göre ileri ve geri gider. İmâmeyn'e göre ise gitmez.
Bu ihtilâfın faydası :
«Bir adam, Ramazan geçene kadar, filan adamla konuşmam,» diye yemin etse; İmâm
Ebû Hanîfe (R. A.)'ye göre, eğer Ramazmm bir günü geçtikten sonra yemin
ey-lediyse gelecek senenin ramazanıda çıkana kadar konuşamaz.
İmâmeyn'e göre, ikinci
ramazanın, birinci günü geçtikten sonra konuşabilir.
Eğer, Ramazan girmeden
önce yemin eylemiş olsaydı; o Ramazan çıkınca konuşabilir. Fetva İmâmın kavline
göredir. Kerderî'nin Vecîzi'nde de böyledir.
Bir kimse : «Filan
adam ile konuşursam; cum'a veya
perşembe günü kazancımın tamamı sadakadır.» dese; o iki günde, mâlik olduğunun
tamamını tasadduk eyler.
Bir kimse : «Cum'a
günü konuşmam,» diye yemin etse; niyyeti de olmasa; hafta'nm cum'a günlerini
Itonuşmaz. Eğer, iki cum'a demiş olsaydı, işte o, iki cum'a günleri iki hafta
konuşmazdı.
Şayet, üç cum'a
deseydi, işte o, yemin eylediği günden itibaren, yirmi bir gün konuşamazdı.
.Eğer, yalnız cum'a
gününü niyyet eyledim,» derse; bu sözü,, hükümde geçerli olmaz. Fetâvâyi
Kâdîhân'da da böyledir.
«Vallahi, seninle
bu Cum'a konuşmam," diye
yemin eden kimse; cum'anm
dışında kalan günlerde, konuşur.
«Seninle perşembe günü
veya pazar günü veya pazartesi günü konuşmam,» diyen gibi...
Bu, niyyetinin yalnız
cum'a gününe olduğuna göredir. Eğer, cum'a derken, bütün haftanın günlerini
niyyet eylemişse; bu niyyetine göre haftanın hiç bir gününde konuşamaz.
Muhıyt'te de böyledir.
«Vallâh, seninle,
nıâlura cum'a günü konuşmam,» diye yemin eden kimse; diğer günlerde konuşur.
Zira, cum'a bilinen bir günün ismidir. Bedâi'de de böyledir.
Bir kimse : «Filanla,
şu zamana kadar konuşmam,» diye vemin edince; eğer, niyetinde, «bir zaman»
varsa; (on saata kadar, on güne kadar, on aya veya on yıla kadar gibi...) bu
kimse, niyyetine göre, amel eder. Eğer, böyle bir niyyetî yoksa, bir gün
konuşmaz.
«Filanla, ebediyyen
konuşmam,» diye yemin eden veya «ebediyyen» demeyip de, «konuşmam» diyen kimse;
ebediyyen .konuşamaz. Her hangi bir
vakit konuşsa; yemini bozulur. Ze-hıyre'de de böyledir.
«Filanla, ebediyyen
konuşmam,» diye yemin eden kimse, o adam Öldükten sonra, konuşsa; yemini
bozulmaz.
«Uzun müddet konuşmam,» diye yemin eden kimse; eğer, bir zamana niyyet eylemîşse;
o öyledir. Eğer, niyyeti yok sa; işte o, bir ay bir gün konuşmaz. Fetâvâyi
Kâdîhân'da da böy-ledir
Bir kimse : «Yakın
zamana kadar, seninle konuşmam,» diye yemin etmiş olsa; bir aydan bir gün
noksana kadar, konuşmaz. İmâm Ebû Hanîfe
(R.A.)'ye göredir. Bunun hilafını
söyleyen de olmadı. Eğer,
bir aydan fazlaya niyyet eylemişse öyle olur.
Uzak zamana kadar,
konuşmamaya, yemin eden kimse; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre bir aydan fazla
zaman konuşmaz.
İmâm Ebû Yûsuf
(R.A.)'a göre «serîan» diye yemin eden kimse; -niyyeti yoksa- bir aydan bir gün
noksan, konuşmaz.
Eğer niyyeti varsa;
ona göre hareket eder. «Acilen- derse; bu bir aydan azdır.
«Acilen- derse: bu;
bir aydan çoktur.
«Bıd'a aşere yevmen.»
derse, on üç gündür. Eğer : -Fazlaya niyyet eyledim.' derse; oudokuz güne
kadar, sözü kabul ediliir., Tatarbâniyye'de de böyledir.
Bir kimse, bir köleye
: «Senin efendinle konuşmam,» di-, ye yemin etse; o köleninde, iki efendisi
olsa (biri yüksek, biri engin adam
olsalar,) — eğer niyyeti yoksa; biri ile konuşunca, yemini bozulur.
Keza : «Dedenle konuşmam,»
diye yemin eden kimse; hem baba, hem de ana tarafından olan dedeleri ile
konuşamaz. Meb-sût'ta da böyledir.
Bir kimse, diğerine :
«Seninle, senenin yakınına kadar konuşmam» derse; altı ay ve bir gün, konuşmaz.
Hulâsa'da da böyledir.
Bir kimse, diğerine :
«Ey filan! Vallahi, seninle on gün
konuşmam;vallâhi, seninle dokuz gün konuşmam; vallahi, seninle sekiz gün
konuşmam,» dese; yeminin ikisi
bozulmuş olur; üçüncüsü kalır. Eğer, sekiz gün içinde konuşursa; o yemini de bozulur.
Keza, eğer : «Vallahi,
seninle sekiz gün konuşmam; vallahi, seninle dokuz gün konuşmam, vallahi,
seninle on gün konuşmam,» dese; yine yemininin ikisi bozulmuş, üçüncüsü kalmış
olur, Eğer, on gün içinde konuşursa o yemini de bozulur. Meb-sût'ta da
böyledir.
İmâm Muhammed (R.A.)'e
göre : Bir,adam -. Filanla bir günde her konuşmamda, Allah için bir dirhem
sadaka vermek, üzerime vacip olsun; iki günden, her konuşmamda, iki dirhem-,
üç günde, her konuşmamda, üç dirhem; sadaka vermem, vacip olsun. Dört günde,
her konuşmama dört dirhem; beş günde, her konuşmamda, beş dirhem; sadaka
vermem üzerime vacip olsun,» dedikten sonra; dördüncü ve beşinci günlerde
konuşsa; onun, otuz dirhem sadaka vermesi lâzım olur. Eğer, birinci gün veya
diğer günlerden birinde iki defa konuşmuş olsaydı, otuz dirhem sadaka vermesi
gerekirdi. En doğrusunu ancak Al-lahu Teâlâ bilir. [17]
Satın almamaya veya
satmamaya veya icarlamanıaya yemin eden kimse; bu işler için vekil tâyin ederse; yemini bozulmaz. Ancak,
başkasına da, emretmemeye niyyet eylemişse-, o takdirde, yemini bozulur. Kâfide
de böyledir.
Bir kimse, «evini
satmamaya» yemin eylese de., onu, karısının mehrine karşılık verse; yemini
bozulur.
«Şu kısrağı satmam»
diye yemin eden bir adamın kısrağım, birisi, alır bedelini kısrak sahibim
verir; o da razı olursa; yemini bozulmaz Cevahur'l - Ahlatî'de de böyledir.
Bir kimse : Şunu, bir
kişiden almam,» diye yemin etse ve «almam» dediği şeyi, iki kişiden alsa,
yemini bozulur.
Bir kimse : «Elbise
almam,» diye yemin etse, fakat bir şeye de niyyet eylemese; kürk, veya palto
veya entari alsa, yemini bozulur. Eğer mesh veya sergi veya baş beresi veya
halı, hasır alırsa; yemini bozulmaz.
Namaz caiz olacak
kadar, - örtünebileceği - elbise alırsa; yemini bozulur. Kerderî'nin
Vecîzi'nde de böyledir.
Kadına elbise almamaya
yemin eden kimse; ona, bir baş Örtüsü
alsa, yemini bozulmaz.
Bir kimse :
«Filan adamdan, birşey satın almam»
diye yemin etse-, yemin olunan da, ona bir elbise teslim eylese; yemini
bozulur. Zahiri yy e'dede böyledir.
Hizmetçisi kıza, «taze
elbise almamaya» yemin eden bir kimse, (yeni, örfde yıkanmamış olan
elbisedir) onu alamaz. Fetâvâyi
Kâdîhân'da da böyledir.
«Yiyecek almam,» diye
yemin eden bir kimse; buğday satın alsa; âlimlerimize göre, yemini bozulur.
Hâvfde de böyledir.
«Şu dirhemlerle, ekmek
satın almam, »diye yemin eden kimse; önce o dirhemleri, ekmekçiye vermezse;
yemini bozulmaz.
Cami' Kitabında ise :
«Yemin, o dirhemlere izafe edildiğinden dolayı ister önce ekmeği alsın; ister
önce dirhemleri versin-yemini bozulur.» denilmiştir. Kerderî'nin Vecîzi'nde de
böyledir.
«Arpa satın e nam,»
diye yemin eden kimse; buğday satın aldığı halde, onun içinde arpa dâneleri de
bulunsa; yemini bozulmaz. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
«Küp almam,» «Odun
almam,» «Kamış almam.» diye yemin eden kimse; bir ev satın alsa da; o evde,
bunlar da, bulunsa; yemini bozulmaz.
«Hurma meyvesi almam,»
diye yemin eden kimse; bir yer alsa da; o yerin içinde, hurma ağacı ve o
ağaçta da hurma bulunsa; müşterinin şartı hurma meyvesi olduğundan, yemini bozulur.
Keza : «Baklasatm
almam,» diye yemin eden kimse; bir yer alsa da, içinde bakla bulunsa; yemini
bozulur. Satışa baklada dahil olduğu için böyledir.
«Et satın almam,» diye
yemin eden kimse; sağ bir koyun satın alsa; yemini bozulmaz. Keza «Zeytin yağı
satın almam,» diye yemin eden kimse- zeytin satın alsa; yemini bozulmaz.
«Kamış satın almam,»
diye yemin eden kimse; kamıştan yâ-i pılmış sepet satın alsa yemini bozulmaz.
«Kuzu satm almam,»
diye yemin eden kimse; bir koyun alsa da, oda kuzulasa; yemini bozulmaz.
«Küçük köle satın
almamaya» yemin eylese de; aldığı Câriye doğursa; yemini bozulmaz. Bedâi'de de
böyledir.
«Ağaç satm almam,»
diye yemin eden kimse; bir yer satın alsa da, crdada ağaç bulunsa; yemini
bozulmaz. Zahîriy-ye'de de böyledir.
«Duvar, satm almam,» diye yemin eden bir
kimse; yapılmış bir ev satın alsa; istihsanen, yemini bozulur.
Hurma ağacı, satm
almamaya,» diye yemin edan bir kimse;
bir duvar satın alsa da, onun içinde hurma ağacı bulunsa yemini bozulur.
«Yün satm almamaya»
yemin eden kimse; bir koyun satm alsa da, onun üzerinde, yün bulunsa; yemini
bozulmaz. Fetâvâyi kâdîhân'da da böyledir.
«Yün satın almamaya»
yemin eden kimse yünlü deri satm alsa; yemini bozulmaz. İmâm Muhammed (R.A.)'e
göre ise, bozulur. Itâbiyye'de
böyledir.
Bir kimse, süt satın
almamaya yemin etmiş olduğu halde, memesinde süt bulunan, bir koyunu satm
alsa; yemini bozulmaz.
Koyun kuyruğu, satın
almamaya yemin eden kimse; kesilmiş bir koyun satın alsa; yemini bozulur.
Fetâvâyi Kâdîhân'da da bğyledir
Bu meselelerde aslolan
: Yemin olunan, yemin olunmayana, tâbi olarak satm almıyorsa; yemin bozulmaz.
Eğer, kasdinde dahil
ise, yemin bozulur. Zehıyre'de de böyledir.
«Et satın almam» diye
yemin eden kimse; bir baş satın alsa; yemini bozulmaz. Hulâsa'da da böyledir.
«Baş satın almam,»
diye yemin eden kimse, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre sığır ve davar basma
yemin etmiş olur. İmâmeyn'e göre, yalnız, davar başına yemin etmiş sayılır. Bu
ihtilaf, o, asrın ve zamanın ihtilafdır.
«İç yağı satın almam,»
diye yemin eden kimse; karın yağı satm alsa, yemini bozulur.
Şayet, sırt yağı satm
alsa, (o yağın eti bitişiktir. Şemsü'l -Eimme Serahsî'ye göre yemini bozulmaz.
Muhıyt'te de böyledir.
Bir adam : «Vallahi
ben bu paralarla etten başkasını satın almam,» dediği halde, o paraların bir
kısmı ile et; bir kısmı ile de, başka şey satm alsa ; — hepsine etten başka şey
almadıkça— yemini bozulmaz.
Bir kimse : «Vallahi,
bu paralara etten başka şey satıh almam» desede, paraların bir kısmı ile etten
başka şey satın alsa; kıyasta yemini bozulmaz; istihsânda ise bozulur.
Bir kimse, yün veya
kıl almamaya yemin eylese; bu kimse, mamul olmayan üzerine yemin etmiş sayılır.
Yünden veya kıldan yapılmış heybe, çuval satın almakla, yemini bozulmaz.
Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
«Yağ satın almam,»
diye yemin eden kimse; insanlarca, yağ, denilmesi âdet olan şeye yemin etmiş sayılır. Bu kimse, sütleğen otundan çıkarılan yağı satın
alsa; yemini bozulmaz.
Bu kimse kaynamış
zeytin yağı satın alırsa; yemin eylerken niyyeti olmasa bile yemini bozulur.
Bedâi'de de böyledir.
Benefseç denilen veya
hatmi denilen şeyleri satın almamaya yemin eden kimse; bunların yağım satın
alsa; bizim örfümüze göre, yemini bozulmaz.
Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
«Filan adamı satın
almam,» diye yemin eden kimse; onun
emiriyle, onun küçük oğlunu veya izinli
kölesini satın alsa; yemini bozulmaz. Itâbiyye'de de böyledir.
Bir kimse : «Şu şeyi,
senin için alacağım,» diye yemin edip,
onun için alsa; sonra da, onu satıcıya
geri verse; yemini yerine gelmiş olur. Kerderî'nin Vecîzi'nde de
böyledir.
Bir kimse : «Filan
adamı satın alırsam; işte, o hürdür,» dese ve onu bir başkası için satın alsa; yemini yerine gelir mi?
İmâm Muhammed (R.A.)'den. Fakıyh Ebû Bekir Belhî'nin rı'vâyet ettiğine göre, o :
«Yemini yerine gelmiş olmaz. Doğrusu da budur.» buyurmuştur. Zehıyre'de de
böyledir.
«Filan adamın,
kölesini satın almam,» diye yemin eden kimse, o şahsın evini kölesi ile
birlikte kiralasa; yemini bozulmaz. Zahîriyye'de de böyledir.
Bir kimse : «Şu
köleyi, satın almam,» diye yemin eder; o köleyi olmak için kimseye de emir
vermez; yemin eden, başka bir köle satın alıp ona, ticâret yapması için izin
verir, o da, yemin olunan köleyi satın
alır ve o köle de yemin edenin olursa; yeminin şartı bulunmadığı için, yemin
bozulmaz. Hulâsa'da da böyledir.
«Kadın satın almam,»
diye yemin eden bir kimse; küçük bir cariye satın alsa; yemini bozulmaz,
Zahîriyye'de de böyledir.
Bir kimse, on adet
cariyeye, baksa da : «Eğer ben, bunlardan bir câriye satın alırsam; işte o
hürdür.» der ve onlardan, bir cariyeyi başka birisi için satın aldıktan sonra;
onu kendisi için alsa; ıtk olunmuş
olmaz.
Şayet, iki cariye alır
da, birisi başkası için; birisi de kendisi için olursa; bunların birisi de ıtk
olmuş ( = âzad edilmiş) ol. maz. Zahîriyye'de de böyledir.
«Câriye satın almam,»
diye yemin eden bir kimse; yaşlı birisini veya süt emzirtmek için birisini
satın alsa; yemini bozulur.
«Filan yerli, köleleri
satın almam,» diye yemin eden kimse; yemini üzere, oralı köleleri alamaz.
Bir-kimse : «Horasanlı
olanı almam,» diye yemin ettiği halde;
Horasan şehrinden değil de, Horasana mensup olanı satın alsa; yemini
bozulmaz. Hulâsa'da da böyledir
Bir adam yüzbeş dirheme, üç hayvan satın aldıktan sonra «birisini,- otuz beş dirheme
aldım,» diye yemin etse; yemini bozulmuş olur.
İki kişinin, ortak
seksen koyunu olsa ve onlardan birisi: Ben, kırk tanesine sahip değilim,» diye
yemin etse yemini bozulmuştur ve ona zekât gerekir. Kerderî'nin Vecîzi'nde de
böyledir.
Bir adam, erkek bir
köleyi bin dirheme satın almak istese; ve o kölenin sahibine bin dirhemi
verse-, sonrada yemin edip : «Eğer, ben bu köleyi, bu bin dirheme satm
alırsam.; işte, bu bin dirhem, fakirlere sadaka olsun.» der; kölenin sahibi
de: «Eğer, ben bu köleyi, bu bin
dirheme, satarsam; işte o bin dirhem fakirlere sadaka olsun,» dedikten sonra;
kölenin sahibi, o köleyi, obin dirheme satarsa, işte, o bin dirhemi, alıcı
değilde, satıcının fakirlere tasadduk etmesi gerekir. Tatarhâniyye'de de
böyledir.
«Eğer, bir köleye
sahip olursam, işte o hürdür,» diyen kimse; yarım köle satın alsa; sonra onu
satsa; sonrada geri kalan yansını satın alsa; kendinin olan yansı azad olmuş
olmaz.
«Eğer bir köle satın
alırsam,» demiş olsaydı; mes'ele aynısı olsaydı, kölenin yansı azad edilmiş
olurdu. Bu, muayyen olma-, dığı zamandadır. Eğer, köle muayyen olursa; (mesela
: Şu köleye sahip olursam demiş olsa.) İşte o satın alma gibidir. Yarısı azad
olmuş olur. Dirhemler de, böyledir.
Şayet : «İkiyüz
dirheme sahip olursam; onu, Allah için tasadduk etmek üzerime vacip olsun,»
der; yüz dirheme sahip olduktan sonra; bir yüz dirheme daha sahip olursa;
gayrı muayyende tasadduk gerekmez; muayyende ise, gerekir.
Satın alma
mes'elesinde : «Ben tamamını kasdeyledim.»' derse; bu sözü hükmen geçerli
olmaz; diyâneten sözüne inanılır. Hulâsa'da da böyledir.
İki adam : «Eğer satm
alırsak, veya sahip olursak; kölelerimizden birisi hür olsun,» derler ve ikisi
ortaklaşa bir köleye sahip olurlar veya onlardan birisi satın alır; diğeri de,
satarsa,- satın alanm yemini bozulur,
«Elli dirhem hariç,
paraya sahip olsam...» dese de; ancak yirmi dirheme sahip olsa; yemini
bozulmaz. Eğer olli dirheme; ve on dinara sahip olursa; veya otlakta otlayan
hayvanları veya ticâret eşyaları bulunursa; yemini bozulur.
Eğer elli dirhemle
birlikte, ticaret için olmayan arsaya veya eve sahip olursa; yine yemini
bozulmaz. Çünkü, onun muradı örfte zekâtı verilecek olan maldır, Kerderî'nin
Vecîzi'nde de böyledir,
Bir kimse, altın veya
gümüş almamaya yemin edince; bunların içine, altın parçası, dirhemler ve
dinarlar da girer, Ebû Yûsuf (R.A.)'e göre; İmâm Muhammed (R.A) ise :
«Dirhemler ve dinarlar girmez,» demiztir.
Altm yüzük satın
alırsa; yemini bozulur.
Keza, gümüşle tezyin
edilmiş kılıç alsa da, yemini bozulur. Kılıçta veya kemerde bulunan, altın veya
gümüşü bunlarla birlikte satın alırsa; bedeli altın veya gümüş yahut buğday veya
başka şey olursa yemini bozulmaz.
Bir kimse; «demir
satın almamaya» yemin ederse; mamul olsun olmasın demirlerle silahlar bu
yemine dahil olurlar.
İmâm Muhammed (R.A.)'e
göre, demircinin sattığı dâhil o-lur. Kılıç gibi, biçak gibi zırh gibi silahlar
dahil olmaz. Bazı âlim7 îer : «Bizim örfümüze göre, çiviler ve anahtarlar satın
almakla., yemini bozulmaz.» demişlerdir.
Bakır ve benzerleri
de, demir menzilindedirler.
«Bakır satın almam,»
diye yemin eden kimse; bakırdan mamul
olanları da alamaz.
Bakır paralara gelince
İmâm Ebû Yûsuf yi.A.)'a göre, bunlar da, yemine dâhildir. İmâm Muhammed
(R.A.)'e göre, bu yemine dahil değildir.
«Demir almamaya yemin
eden kimse; bir demir kapı satın alsa; onda da demir az bulunsa; Nevâdir
Kitâbı'nda : «Alması caiz değildir; eğer, alırsa, bey'i caiz olur. Yemini
bozulur.» denilmiştir.
Yüzük kaşı satın
almamaya yemin eden kimse; kaşlı bir yüzük satın alsa; —bu kaşın bedeli,
halkanın bedelinden eksik olursa, —yemini bozulur.
«Yakut almamaya» yemin
eden kimse; kaşı yakut olan bir yüzük satm alsa; yemini bozulur.
«Cam almamaya» yemin
eden kimse; kaşı cam olan bir yüzük aîsa; eğer, kaşın bedeli, halkanın
bedelinden eksik olursa; yemini bozulmaz; fazla olursa; yemini bozulur.
Fetâvâyi Kâdî-hân'da da böyledir.
«Saç kap almamaya»
yemin eden kimse bir ev satın alır; onun kapusu da saç olursa; yemini bozulur.'
Hulasâ'da da böyledir. [18]
«Şu kadını nikahlamam»
diye yemin eden kimse; o kadını, fâsîd
nikahla nikahlarsa; ister, şahitsiz olsun isterse, şahit tam olmasın; veya
benzeri olsun; işte onun yemini bozulmaz. Si-racü'I - Vehhâc'da da böyledir.
«Bir kadın
nikahlarsam; kölem hür olsun,» diyen; caiz olarak veya fâsid olarak; bir kadın
nikahlarsa; kölesi hür olur. Bu istihsalidir.
Eğer sahih nikâha
niyyet eylemişse; hem diyâneten hem de hükmen sözüne inanılır,,
Eğer, istikbâlde,
fâsid nikâha niyyet eylemişse; hükmen sözü doğrulanır.
Eğer, mecaz olarak
niyyet eylemişse; caiz nikâhlada olsa.
ini bozulur. Câmiu'l - Kebir Şerhi'nde
de böyledir.
«Nikahlanmam,» diye
yemin eden bir kimseyi, bir başkası nikahlarsa; eğer, başkasının nikahlaması
yeminden önce olur; yemin eden de, iznini (sözle veya fiille) yeminden sonra
vermiş bulunursa; yemini bozulmaz.
Eğer başkasının
nikahlaması yeminden sonra olursa; izin verilmiş olmadıkça, yemin bozulmaz.
Eğer, yemin eden kimse;
başkasına kendini nikahlamak ü-zere; sözle izin verdiyse muhtar olan kavle göre
yemini bozulur. Eğer, fiille izin verdiyse (meselâ : Mehrini göndermek ve
emsali gibi,) İmâm Muhammed (R.A.)'e göre, yemini bozulur. Âlimlerin ekserisi,
bu görüştedirler. Fetva da bunun üzerinedir.
Eğer, başka birisi
yeminden sonra, onu fâsid nikâhla
nikâhlamışsa; yemin eden de, buna, sözle veya fiille izin ver-misse, -ondan
sonra, caiz olan nikâhla nikâh olmadıkça- yemin bozulmaz : Nikâh olunca, yemini bozulur.
Keza yemin eden
kimse, kendisini nikâh eylemek üzere,
bir vekil tayin etse; vekil de, onu fâsid bir nikâhla nikahlasa; müvekkilin
yemini bozulmuş olmaz.
«Bir kadın
nikahlamamaya» yemin eden kimse; zor karşısında nikâh olsa, yemini bozulur.
Hişamin Nevâdiri'nde s
İmâm Muhammed (R.A.) : Nikahlanmamak üzere, üç talâk'a yemin eden kimseye; bir
adam, küçük bir kızı, babasının hazır olduğu yerde, nikahlasa; baba, sesini
çikarmasa, kocası olacak adam da kabul eylese, sonra dtı, kızın babası razı
olsa.; yemini bozulmuş oimaz.
Tecrid'dc, İmâm Muhammed
(R.A.)'den naklen şöyle denilmiştir.
Bir adam, bir kadım
izni olmaksızın nikahlasa; sonrada, «onu nikahlamam» diye yemin eylese; kadın
ise, nikâha razı olsa; yemin bozulmuş olmaz. Bir kadın, "kendi nefsini
nikâhlama-maya» yemin eylese; bir adam da, bu kadının emri ile veya emri
olmadan onu nikahlasa da, kadın izin verse; veya bu kadın kız olsa da, velisi
onu nikahlayınca sussa, işte bu hallerde, yemi-ı.i bozulmuş olur. Bu rivayet,
önceki rivayete muhaliftir. Hulâ-sa'da da böyledir.
Bakire bir kız,
«kendisini nikahlamak hususunda, kimseye izin vei'mameye» yemin ettiği halde;
onu, bir adam nikâhlar;, haber kendisine varınca da susarsa; bu fasılda, İmâm
Muhammed (B.A.)'den bir rivayet yoktur.
Ancak, şöyle bir
vivâyet vardır : Bir adam, «kölesine izin vermemeye yemin eylese (ticâret
hakkında.'..) ve onun alım -j-?.hm yaptığını gördüğü halde, sesini çıkarmasa;
bu şahsın yemini bozulur. İmâm Ebû Yusuf (R.A)'a göre, bu iki halde de, yemin
bozulmaz. Muhıyt'te de böyledir.
Mecmûu'n - Nevazilde :
Bir kız, «kendisini
nikahlamak hususunda, kimseye izin vermemeye» yemin eylese de; babası onu
nikahlayınca sussa; nikâh tamam olur ve yemini bozulmaz. Hulâsa'da da böyledir.
Bir kimse, süt kız
kardeşine veya nikâh kendisine ebeden haram olan, her hangi bir kadına : «Eğer
seni nikahlarsam; kölem hür olsun,» dedikten sonra, onu nikahlasa yemini bozulur.
Câmju'I Kebîrde de böyledir.
«'Evlenmemeye» yemin
eden bir kimse; cinnet, getirse de, onu, babası evlendirse; "yemini
bozulmaz .
Tecrîd'de, «İmâm
Muhammed (R.A.)'den naklen : «Nikahlanmamaya yemin eden kimse; bunasa da, babası
«onu nikâhlasa; yemini bozulmaz»" demiştir. Hulâsa'da da böyedir.
«Kadınları nikahlamamak
üzere» yemin eden kimse; bir kadm nikâhlasa, yemini bozulur. Serahsî'nin Muhıyla'nde de böyledir.
«Bir kadm
nikâhlamamaya» yemin eyleyen adamın ka nsı olsa ve bu karısını bâin talâkla boşayıp; sonra da onu geri
nikâhlasa, İmâm Muhammed (R.A.)'e göre,
yemini bozulmaz. Çünkü, onun yemini o
kadından başkasına aitti. Zahiriyye'de de böyledir .
«Dört dirhemden
fazlaya nikahlamam,» diye yemin
e-den kimse; dört dirheme bir kadm
nikahladığı halde; hâkim, onu, on dirheme çıkarsa; yemini bozulmaz.
Keza, nikâh
kıyıldıktan sonra artıi'sa; yemini bozulmuş olmaz. Kederî'nin Vecîzi'nde de
böyledir.
Bir dinardan fazlaya
nikahlanmamaya yemin eden kimse; bir dinarın üstünde, gümüşle nikâhlansa;
(meselâ yüz nekreye = sikkesiz gümüş para) yemini bozulmaz. Hulâsa'da da
böyledir.
«Filan adamın, kızını
almamaya» yemin eden kimse; onun, başka bir kızı doğsa da, onu alsa; yemini
bozulmaz. «Filan adamın kızlarından birisini, nikâhlamamaya» yemin eden kimse;
bu şekilde nikahlayınca, yemini bozulur. Serahsî'nin Muhıy-tı'nde de böyledir.
Fetâvâ'da : «Bir adair
: Vallahi, şu evin ehlinden veya filanın kızlarından nikahlamayacağım, dsr; o
anda, o evde kimse olmadığı halde sonra, bir aile gelip oturur, yemin eden
şahıs da, o evden biriyle nikâhlamrsa; veya «kızlarını almam» dediği adamın,
yeniden bir kızı doğar ve onu alırsa; yemini bozulmaz. Bu kavil, İmâm Muhammed
(R.A.) dir. Muhtar olanı yemini bozulur. Bu kavil de, diğer imâmlanmızmdır.
«Küfe ehlinden
nikahlamam,» diye yemin eden bir şahıs bir kadın nikâhlar ve bu kadın, yemin
ettiği zaman, henüz ûfe'de doğmamış olursa; bütün âlimlerimize göre, yemini'bozulur.
«Filan adamın,
aslından nikahlanmam,» diye yemin eden kimse; o adamın kızının kızını
nikâhlasa; yemini bozulur.
Şayet, «evinin
ehlinden nikahlamam,» demiş olsaydı, o zaman, kızının kızını almakla yemini
bozulmazdı.
Ancak, bu durumda da,
oğulunun kızını nikahlarsa; yemi-' ni bozulur. Hulâsa'da da böyledir.
«Küfe veya Basra
ehlinin kadınlarınım nikahlamam,» diye
yemin eden kimse; bir kadın nikâhlasa ve bu kadın, Basra'da doğmuş; Kûfe'de
yaşayan birisi olsa; yemini bozulur. Bu görüş, İmâm Ebû Hanîfe R.A.)'in
görüşüdür. Serahsî'nin Muhıy-tı'ndede böyledir.
Bir kimse, «Kûfe'de
nikahlanmamaya» yemin ettiği halde, Kûfe'de rızası olmayan bir kadını nikâhlar;
nikâh haberi, kadına Basra'da ulaşır ve o, bu nikâha izin verirse; yemin
bozulmuş olur. Eğer nikâhın tamamı, kadının izniyle, Basra'da olursa; yemin
bozulmaz. Muhıyt'te de böyledir.
«Yer yüzünde, bir
kadınla nikahlanmam» diye yemin eden ve bu yemini ile bir kadına niyyet eden
kimsenin durumu, Allah'la kendisi arasındadır. Hükümde, bu niyyeti geçerli değildir.
Keza, tek gözlü veya
her iki gözüde kör olan, kadına veya arap veya habeşi bir kadına niyyet eylese,
durum, Allah ile kendisi arasındadır. Zahiriyye'de de böyledir.
Bir köle,
«evlenmemeye» yemin ettiği halde, onu, efendisi zoraki evlendirse; yemini
bozulmaz.
Eğer, efendisi zorlar;
kendisi de evlenirse o zaman yemini bozulur. Cevâhiru'l- Ahlâtî'de de böyledir.
Bir kimse, «kölesini,
evlendirme meye» yemin ettiği halde, onu, bir başkası evlendirse; efendi de
buna, izin verse; yemini bozulur. Fetâvayi Kâdîhân'da da böyledir.
Bir kimse; «gizli
evlenmemeye» yemin eder ve nikâhta, şahidi iki kişi olursa; bu nikâh gizli
demek olur. Şayet, şahit üç oursa; nikâh aleni olmuş olur. Serahsi'nin Muhıytı'nde de böyledir.
«Şu evi kiralamanı,»
diye yemin eden kimse; eğer, onu, yeminden önce kiralamış ve terk etmişse;
ücretini, her ay varın esin i hâkim hükmedince, kirayı her ay verse bile
yemini bozulmaz.
Bir kimse iddia
eylediği bir hak hakkında, «filan
a-damla sulh olmamaya» yemin eder ve bir vekil tayin eder da, vekil o adamla
sulh olursa İmâm Muhammed (R.A.)'e göre, yemini bozulur.
İmâm Ebû Yûsuf
(R.A.)'a göre ise, iki rivayet vardır. Kas-den öldürülen, bir kandan sulh olmuş
ise; vekilin sulhu ile, yemin edenin yemini bozulur. Eğer, «filan adamla
husumet etmemede» yemin eylemişte; vekil de, husûmet için tayin edilmişse; yemini
bozulmaz. Fetâvâyi Kâdîhan'da da böyledir.
Şemsü'l - İslâm
Evzencî'den soruldu :
Bir adam, sarhoş
halinde iken, bir başkasına, bir şey hibe edip; hibesinden de, dönmemeye yemin
eylese; hibeyi alan da, o aldığını başkasına bağışlasa; ilk önce yemin eden
ise; onu geri alsa; durumu ne olur?
İmâm : «Yemini
bozulmaz,» dedi. Muhıyt'te de böyledir.
Bir kimse, «filan
adama bağış yapmamaya» yemin ettiği halde! bağış yapsa ve bunu karşıdaki adam
kabul eylemese veya kabul eylese de almasa; bize göre, yemin bozulur. Keza, o
bağışı bir elçi ile yollasa veya başka birine emreylesede o verse; yine yemini
bozulur.
Hibe etmiyeceğim diye
yemin ettiği halde sadaka verse yemini bozulmaz.
«Bağış yapmam» diye
yemin eden kimse, ödünç olarak veya emaneten bir şey verse; yemini bozulmaz.
«Sadaka vermem» veya
«Borç vermem,» diye yemin eden kimse; sadaka veya borç verse de, karşıdaki adam
almasa; yemini bozulur.
«Borç almam,» diye
yemin kimse; aldığı borcu vermese yemini bozulur.
«Kölesini filan adama
bağışlamamaya» yemin eden kimsenin kölesini, bir başkası, o adama bağışlasa
da, yemin eden de buna izin verse; hibe için başkasını vekil eylediğinde olduğu
gibi, yemini bozulur.
«Filan adama bağış
yapmam,» diye yemin eden kimse; o adamın bağışına karşılık, bağış yapsa; yemini
bozulur.
Kölesini, mükâtebe
yapmamaya, yemin eden kimsenin kölesini, onun emri olmadan bir başkası
mükâtebe yapsa; yemin eyleyen de razı olsa; yemini bozulur. Vekil sebebiyle
bozulduğu gibi... Fetâvâyi Kâdîhan'da da böyledir.
«Filan adamdan ödüne
bir şey almayacağım,» diye yemin eden kimse; o adamın hayvanın terkisine
binse; yemini bozulmaz. Serahsi'nin Muhıytı'nde de böyledir.
«Füan adamla, iş yapmamaya» yemin eden kimse; o adamın
ortağı ile, iş yaparsa; yemini bozulur. Eğer, onun izinli kölesiyle, iş yaparsa; yemini
bozulmaz.
«Filan adamla bu
beldede ortaklık yapmam,» diye yemin eden kimse, o beldeden çıkıp, başka bir
yerde, ortaklık sözleşmesi yapsa ve tekrar oraya girerek orada iş yapsa, eğer
yemin eyleyenin niyyeti, o beldede sözleşme yapmamaksa; yemini bozulmaz. Yok,
eğer iş yapmamaksa; yemini bozulur.
Eğer, onlardan birisi
arkadaşına, ticâret için mal vermişse,. «filan ile ortaklık yapmam» diye yemin
eden kimse; o adamın küçük oğlunun
malına, ortaklık yapsa; yemini bozulmaz!
«Filan adamla,
ortaklık yapmam,» diye yemin eden kimse, bir adama mai verse ve ona : «Re'yine
göre hareket eyle,» dese; o da yemin edilen adamla ortak olsa, yemin eden
şahsın yemini bozulur.
Bir kimse, kardeşine
: «Eğer, seninle ortaklık yaparüûm; Allah'ın helâl kıldığı, bana haram
olsun,'» dedikten sonra; ortaklaşmaya başlasalar; âlimler : «Eğer, yemin eyleyenin büyük oğlu varsa;
malını ona verir; oğluna da, kazançtan az
birpay tahsis eyler ve oğluna kendi re'yine göre iş yapmasına izin
verir. Sonra da, oğlu amcasıyla ortaklaşa iş yapar. Oğlan, böyle yaptığı
zaman, babanın yemini bozulmaz.
Oğulun yerinde, bir
yabancı bile olsa, cevap aynıdır. Zahî-riyyc'de de böyledir.
«Filan adamdan, herevî
olan elbiseyi almam,» diye yemin eden kimse; o adamdan herevi olan bir dağarcık alsa; onun içinde de herevi
elbise bulunsa; böyle olduğunu da bilmese; yemini kazaen bozulmuş olur.
Keza, o adamdan,
«dirhem almamaya» yemin eden kimseye yemin edilen adam, içinde dirhem gizlenmiş
bir para kesesi verse; yemin eyleyen de cnu bilmeyerek alsa; yemini bozulur.
Huîâsa'da da böyledir
Yemin eden kimse,
yemin edilen adamdan, kavrulmuş un alır; onun içinde de dirhem bulunduğu halde
yemin eden bunu bilmezse; o zaman yemini bozulmaz.
Keza, o adamdan,
elbise alır ve onun içinde, dirhemler bulunur; fakat, alan adam bunu bilmezse; yine, yemini
bozulmaz.
Bir kimse : «
Filancadan bağış olarak dirhem almam,» diye yemin etse; yukardaki hallerin
hepsinde dirhem olduğunu bilsin veya bilmesin yemini bozulmaz.
«Emânet olarak, o
adamdan dirhem almam,» diye yemin eden kimse; hibe olarak alsa; bir şey
gerekmez. Fetâvâyi Kâdî-hân'da da böyledir.
«Kefil olmam,» diye
yemin eden kimse; hür veya köle bir kimseye; yahut bir elbise veya bir hayvan
için bunların satışları hakkında kefil olsa; yemini bozulur. Mebsût'ta da
böyledir.
«İnsanlara, bir şey
hakkında kefil olmam,» diye yemin eden
kimse; bir adam, nefsi hakkında kefil olsa; yemini bozulmaz. Çünkü, örfte,
kefil -başka değil- mala olur. Zahîriyye'de de böyledir .
«O adama kefil
olmam," diyen kimse; başka birisi için kefil olsa yemini bozulmaz. Kefil
olduğu adamın dirhemlerinin aslı, diğer adamın olsa biîe hüküm aynıdır.
Keza, o adamın
kölesine kefil olsa; yemini bozulmaz.
Eğer, yemin eylediği
adama kefil olsa da, onun dirhemlerinin aslı, başkasının bulunsa; yemini
bozulur.
«Ona kefil olmam,»
dediği halde, onun borcunu Ödese yemini bozulur,
«Ben kefaletin ismini
kasdeyledim; ona kefil olmam, dedim. Fakat borcunu ödedim,» derse; kendisi ile
Allah arasındadır. Hükümde, sözü geçerli değildir.
«Filana kefil olmam,»
diye yemin eden kimse; kefil olmadıkça bir şey gerekmez. Mebsût'ta da
böyledir.
«Filan adama, bir şey için
kefil olmam,» diye yemin eden kimse; nefsiyle veya malıyla kefil olursa: yemini
bozulur.
Şayet, onun kölesine
veya vekiline veya ortağına kafi] olursa; yemini bozulmaz.
Bir kimse, birine
kefil olur; .o adam da, ölür ve oüi'O-üiu -vârisler ödemezse- kefil olan adam
öder.
«Hiç bir kimseye,
birşey hakkında kefil olmam,» diye
yemin eden kimse; sattığı bir ev veya sattığı bir köle için bir a-ama
kefil olsa, yemini bozulur. [19]
Hac yapmamaya yemin
eden kimse; iâsid olmayan, sahih olun hacca yemin etmiş sayılır. «Hac
yapmayacağım.» veya «Bir defa hac yapmiyacağım.» diye yemin eden kimse; Hac
için ihrama girse; Arafat'ta vakfeye durana kadar yemini bozulmaz. İbn-i Se-mâa
(R.AJ bunu, İmâm Muhammed (R.A.)'den rivayet etmiştir. Bîşr (R.AJ 'de, İmâm Ebû
Yûsuf'tan rivayetle : Gerçekten, o adamın yemini, ziyaret tavafının çoğunu
yapana kadar bozulmaz.» demiştir.
«Umre yapmam.» veya
«Bir dei'a umre yapmıyacağırn.» diye yemin eden kimse; ihrama girip dör*t şaft
tavaf eyleyene kadar, yemini bozulmaz. Bu kavli Bişr (R.A), İmâm Ebû Yûsuf
(R.AJ'dan ı ivayet eylemiştir. Muhıyt'te de böyledir.
Müntekâ'da : İbn-i
Semâ a (R.A.) İmâm Muhammed (R.AJ' in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir : Bir
kimse «Vallahi, Umre yapana kadar, hac yapmayacağım.» der; umre ve hac için
ihrama girer ve her ikisinidc yaparsa; yemini bozulmuş olmaz. Çünkü, hacdan
önce, umre .yapmakla, şart yerine gelmiş olur. Serahsî'nin Mu-hiyt'nde de
böyledir.
Bir kimse, kölesine :
«Eğer, ben bu sene hac yapmazsam sen, hürsün.» der ve sonrada : «Hac yaptım.»
derse ve iki şahit «Kûfe'de gördük.» diye şahitlik etseler; bu şehâdet de kabul
olunmaz; kölede hür olmaz. Tebyîn'de böyledir.
Bir kimse, Peygamber
(S.A.VJ'in Şehrine veya Mescid-i Aksâ'ya, yaya olarak gitmek, üzerime olsun »
dese, bir şey lâzım gelmez. Allah'ın Evine yürümek üzerime vacip olsun.» dediği
halde, Mescid-i Aksâ'ya veya her hangi bir mescide niyet eylese; bir şey lâzım
gelmez.
«Eğer, böyle yaparsam;
ihram üzerime vacip olsun.» dediği halde yeminini yerine getirmese; ona hac
veya umre lâzım olur. Eğer : «ihrama gireceğim.» veya «Ben ihramlıyım.» veya «
Kurbanlık yollayacağım.» veya Beytullah'a gideceğim: eğer böyle yapmazsam.. »
diye yemin ederse; burda üç vecih vardır: Eğer sayıya niyet eyledi ise bir şey
gerekmez.
Bir şeye, niyyet etmiş
veya etmemişse; dediğini yapması gerekir.
Eğer, sayıya niyyet
eylemişse; bir şey gerekmez. Fetâvâyi Kâdî-hân'da da böyledir.
Bir kimse, «Namaz
kilmamaya>' yemin edince; fâsid bir namaz kılarsa; (Abdestsiz namaz kılmak
gibi...) yemini, istihsa-nen bozulmaz.
Eğer «fâsid namaz
kılmamaya» niyyet eylemişse; hem diyaneten, hemde, hükmen doğum anır. Eğer,
yeminini geçmiş zamana bağlamışsa; (namaz küdıysanı... demek gibi..) bu, caiz
veya tâ-sid, hepsine delâlet eder. Eğer geçmişteki caiz namazı, hasseten niyet
eylemişse; Allahu Teâlâ ile kendisi arasındadır. Hükümde de böyledir.
Zehıyre'de de böyledir.
«Namaz kılmamaya»
yemin eden bir kimse Kalkar, Kur'-an okur ve Rükûda yaparsa; yemini bozulmaz.
Bunlarla beraber, secdede yapar ve sonra namazı keserse yemini bozulmuş olur.
Hi-dâye'de de böyledir.
İmâm Muhammed (R.A.)
ne zaman yemininin bozulacağını söylemedi. Âlimler bunda ihtilaf eylediler :
Bazıları : «Başını secdeden kaldırınca, yemini bozulur.» demişlerdir. Tebyîn'de
de böyledir.
Bir namaz kılmamaya
yemin eden kimse; iki rek'at namaz kılınca, yemini bozulmaz : Bedâi'de de
böyledir.
«Namaz kılmamaya»
yemin eden kimse; iki rek'at kıldıktan, sonra teşehhüd miktarı oturmasa; eğer
yeminini, nafileye bağlamışsa; yemini bozulmaz; eğer iki rek'atii bir (arza
bağlamış sa (sabah namazı gibi...) yine yenlini bozulmaz. Eğer, dört rek'atii
farza bağlamışsa; yemini bozulur. Doğru olanda budur.
«Namaz kılmamaya,
yemin eden bir kimse; kıyam, Rükû' ve secde yaparak Kur'an okumazsa; yemini
bozulmaz» diyende; «bozulur» divende olmuştur..
«Öğle namazını
kılmamaya yemin» eden kimsenin yemini dört rck'atın sonunda teşehhüd miktarı
oturana kadar, bozulmaz.
Keza, «Sabah namazını
kılmamaya» yemin eden kimsenin yemini; iki rek'at kıldıktan sonra, teşehhüt
miktarı oturana kadar, bozulmaz. «Akşam namazını kılmamaya» yemin eden kimsenin
yemini, üçüncü, rek'attan sonra teşehhüt miktan oturana kadar, bozulmaz.
Muhyt'te de böyledir.
Bir adam kölesine :
«Eğer İmâmla beraber, öğle namazını kılmaya yetişirsen; hürsün.» dese, oda
imâma teşehhüdde yetiş-se; yemini bozulur. Yani, köle hür olur.
«İmâmla beraber
cum'ayı kılmamaya» yemin eden kimse; imâma, ikinci rek'atte yetişip, imâm selâm
verdikten sonra namazını tamamlasa, yemini bozulmaz. Eğer İmamla beraber
başlar; sonra uyur veya abdestî bozulur; gider-abdest alıp gelir ve îmânı selâm
verince namazını tamamlarsa; yemini bozulur. Muhıyt'te de böyledir.
Nevâzil'de : «Secde
yapmamaya» veya «Rükû yapmamaya» yemin eden kimse; bunları ister, namaz içinde;
ister, namaz dışında yapsın; yemini bozulur. Âhu'da da böyledir.
«Bugün, cemaatla namaz
kılmam.» diye yemin eden kimse; bir kişiye uysa; veya kendisine bir kişi uysa;
yemini bozulur. Kendisne uyan, sabi olsa bile böyledir. Tatarhâniyye'de de böyledir.
Bir kimse, «bir kişiye
İmâm olmamaya» yemin edip kendi kendine namaza başlasa ve kimseye İmâm
olmamaya niyyet ey-lese; sonra bir cemaat gelip ona uysa; hükmen yemini
bozulur; diyaneten bozulmaz. (Rükû ve secdeleri yaptı ise.) Keza bu yemin
sahibi, insanlarla, cuma kılsada niyyeti, yalnız başına olsa; kendinin de
cemâatin de cumaları sahih olur. îstihsânen ve hükmen yemini bozulur;
diyaneten değil. Eğer namaza başlar, sonrada abdes-ti bozulur ve bir adam öne
geçirirse; yien yemini bozulur. Hulâsa1-da da böyledir.
Bu kimse, insanlara,
cenaze namazında veya tilâvet secdesinde imâm olursa, yemini bozulmaz. Çünkü,
yemini, mutlak namaza idi. Cenaze namazı ise, mutlak namaz değildir.0 «Bizzat
biı- adama imânı olmamaya»' yemin eden bir şahıs, namaz kılmaya başlasa ve
insanlara namaz kıldırmaya niyyef eyîese; o cemâatin arasında yemin eylediği
adam'da olsa; Kendisi, onun olduğunu bilmese bile yemini bozulur. Fetâvâyi
Kâdîhân'dada böyledir.
»'Filanın arkasında,
namaz kılmamaya» yemin eden kimse; onun >an tarafında, kılsa; yemini
bozulur. Eğer, hakikaten arkasını niyyet eylemiş olursa, hükmen sözü
doğrulanmaz.
«Vallahi seninle namaz
kılmam.» diye yemin eden şahıs yemin ettiği kimse ile beraberce, bir imamın
arkasında namaz kıl-sa; yemini bozulur. Ancak onunla beraber namaz kılarken
üçüncü kimsenin olmamasını niyet eylemişse, o müstenâdır. Kerderî'nin
Vecîzi'nde de böyledir.
«Bugünün namazını,
elbette cemaatla birlikte kilcağım.» diye yemin eden kimse; karısıyla cima'
eyiesede vikanmadan sabah, öğle, ikindiyi kilsa; sonra yine karısıyla cima'
yapıp yıkansa güneş battıktan sonra akşam ile yatsı namazlarını cemaatla kılsa;
yemini bozulmaz. Çünkü, yıkanması gündüz değil, gece olmuş oldu. Fetâvâyi
Kübrâ'da da böyledir.
Mecmûu'n - Nevâzfll'de
: «Şu mescit ehli ile, filan adam hayaria oldukça ve bu mescitte namaz kıldıkça
namaz kılmam.» diye yemin eden kimse, o filan, üç gün hasta olsa ve o mescitte
namaz kılamasa; veya hasta olmasada, üç gün o mescitte namaz kılmasa ve yemin
eyliyen adam o mescitte namaz kılsa; yemini bozulmaz. Şayet, «filan adamın
oğlunun mescidinde namaz kılmam» diye yemin else ve o mescit büyütülsede yemin
eden o büyütülen yerde namaz kılsa, yemini bozulmaz Zehıyre'de de böyledir.
«Şu kadar rek'at namaz
kılana kadar uyumamaya» yemin eden kimse; oturduğu yerde uyuşa; yemini
bozulmaz. Sirâciyye'de de böyledir.
Bir kimse Kölesine:
«Eğer, namaz kılarsan hürsün» deyince Köle : «Namaz kıldım.» der; efendisi ise
bunu, inkâr ederse, köle hür olmaz. Serahsî'nin Muhıyü'nde de böyledir.
Bir kimse, «Burnu
kanayınca, abdest almamaya» yemin etse ve burnu kanasa; sonrada bevl etse;
müteakiben de abdest alsa veya bevlettikten sonra, burnu kanasa da, öyle abdest
alsa; yemini bozu'ur. Abdest her ikisine bir alınmış olur. Muhıyt'te de
böyledir.
Müntekâ'da : «Vallahi
şu karının canabetinden gusletmeni.» diyen kimse; o kadında cünüp olduktan
sonra; diğer bir karısında da cünüp olsa; veya bunun aksisi olsa yemini
bozulur. Çünkü yemin cima' üzerine olmuş olur. Şayet hakikaten gusletmeyi
niyyet eylese; cevap aynıdır. Çünkü, gusül cima' da vâki olur. Fötavâyİ-
Kübrâ'da da böyledir.
Bir kadın, «cenabetten
yıkanmamaya» veya «hayizdan yı-kanmamaya» yemin eylese; kocası cima' eder ve
hayız da olursa; gusleyler. Bu, ikisinden dolayı olmuş olur ve yemini bozulur.
Zâhî-riyye'de de böyledir.
«Filan adamı
yıkamamaya» veya «filan adamın başını yıkamamaya» yemin eden şahıs; o adam
öldükten sonra, yıkasa, yemini bozulur, Muhıyt'te de böyledir.
«Haramdan
gusletmemeye» yemin eden kimse; cima' üzerine yemin etmiş sayılır. Hatta,
cima' yapsa da, gusletmese; veya teyemmüm eylese yemini bozulmuş olur.
Şayet, boynuna
sarılırda inzal vâki olur ve gusleylerse yemini bozulmaz, ftulâsa'da da
böyledir.
Karısına yaklaşmamaya
yemin eden bir kimse, sırt üstü yatarken, karısı gelip ona cima' etse; yemini
bozulmuş olur. Hatta, bunlar yabancı olurlarsa; her ikisine de had gerekir.
Fetva buna göredir. Eğer, yemin eden uyuyorsa; o zaman, yemini bozulmaz.
Serahsî'nin Muhiytı'nde de böyledir.
«Filâne kadınla cima'
etmemeye» veya «onu öpmemeye» yemin eden kimse, bunu o kadın sağ iken yapamaz;
öldükten sonra yaparsa, yemini bozulmaz. Sirâciyye'de de böyledir.
Bir kimse : «Eğer sana
mücamatta bulunursam...') derse; bu ferçten cima' anlamına gelir.
Şayet «sana gelirsem.»
derse;, bu niyyetiue göredir. Niyeti cima' ise, cima'; ziyaret ise,
ziyarettir. Eğer, cima' eylerse; yemini bozulur. Cima'yı niyyet eyler de;
ziyarete gelirse; yemini bozulmaz.
Eğer bir niyyeli
yoksa; yine, ziyaret edince verilini bozulma/; cima' eyleyincf bozulur.
Bir kimse : «Eğer,
sana isabet edersem» derse; bu cima'ya delâlet eylemez. Ancak, niyyet etmiş
olması hâli müstesnadır. Şii-yel, niyyet i yoksa; işte o kıyâsa göredir.
Bu gün veya herhangi
bir gün oruç tutmamaya yemin eden kimse; sabaha oruca nij'etli girer ve sonra
iftar ederse; yemini bozulmaz.
«Oruç tutmamaya yemin»
eden sonra, da yukardaki gibi hareket eden kimsenin yemini bozulur.
Câmiu'l-Kebîr'de de böyledir.
İmâm Muhammed (R.A.)
'e göre:
Bir adam : «Filan
adamın, geldiği gün oruç tutmak, Allah için üzerime vacip olsun.» der ve yemin
eden kimsenin yiyip içtiği gün de o adam gelirse; veya öğleden sonra gelirse; bir şey gerekmez.
Şayet : «Filan adamın
geldiği günde, vallahi, elbette oruç tutarım » der; adam da yemin eden kimse,
bir şey yemeden ve zevalden önce gelir ve bu şahıs o gün oruç tutarsa keffaret
gerekmez. Eğer oruç tutmazsa; gerekir.
Şayet, adanı zevalden
veya adam birşey yedikten sonra gelirse; yine keffaret gerekir. Câmiıı'l -
Kebîr Şerhinde de böyledir.
Bir kimse, bir şey
yedikten veya zeval vakti geçtikten sonra : «Vallahi, bu gün oruç tutanm.» der
ve günün geri kalanında imsak ederse; yemini yerine gelmiş olur. Keza, bu kimse
oruç tutma yeminini geceye izafe eyler ve : «Vallahi, bu gece oruç tutarım.»
derse; o gece, imsak etmekle yemini yerine gelmiş olur. Tel-hiys Şerhi'nde de
böyledir
«Bir hm, elbette oruç tutacağım.»
diye yemin eden kimse; Lğcr bir müddete niyyet eylemişse; öyle yapar.
Şayet niyyeti yoksa;
bu kimse; altı ay oruç tutar.
Meselenin takdiri ;
«elbette altı ay oruç tutacağım.» demektir. Hin kelimesini elif lamh söyler;
yine böyle yapar.
Keza, «bir hin oruç
tuttumsa» .veya «ethîn oruç liıttuysam.» Jer bir niyeti de bulunmazsa, müddet altı aydır. Eğer, «Altı ayoruç tutarsam.» der de vaktim
tayin eylemez ise; yemini müteakip oruç tutmaya; veya tutmamaya başlar.
(Yeminin müsbet veya menfi olunuşa göre..)
Eğer : «Bir zaman oruç
tutacağım.» demiş ve (ister «zaman» desin ister «ez-zaman» desin) bir müddete
niyyet eylemişse; öyle yapar.
Hîn ve zaman,
müsavidir. Eğer, iki ay ve daha fazlaya —altı aya kadar— niyyet eylemişse,
niyyetine göre hareket eder. Eğer, niyyeti yoksa; o zaman, müddet altı aydır,
«temren» dediği vakit de, hîn ve zaman gibi hareket eder.
«Ömür boyu Allah için
oruç tutmak üzerime vacip olsun.» diyen ve bir niyyeti de bulunmayan kimse;
hayatta oldukça oruç tutar Câyetü'l - Beyân'da da böyledir.
«Ebed» veya «dehr»
derse; Ömrünün tamamında oruç tutar. Eğer, bir gün yerse; yemini bozulur.
Eğer, lâmsız olarak
«ebeden» derse; bir saatlik iftar ile yemini bozulur. Bu, yeminin müsbet
olduğuna göredir. Yâni «ebeden oruç tutarım." diye yemin etmesi
halindedir.
Şayet, menfi olarak :
«Ebeden oruç tutmam..» derse; bir saatlik orucu ile yemini bozuİmuş olur.
Câmiu'I - Kebir'de de böyledir.
Eğer «dehren oruç
tutarsam kölem hürdür.» der ve bir zamana niyyet ederse; o, öyle olur. Eğer,
bir şeye niyyet eylemediyse; İmâm Ebû Hanîfe : (R.A.) «Dehir nedir. Ben
bilmem.» buyurmuştur. İmameyn ise : tster toplu, ister dağınık, altı ay,
ömründe tutmazsa yemini bozulmaz, dediler.
«Eğer zamanlar, veya
denirler veya hinler oruç tutarsam...» diyen kimse; onsekiz ay tutarsa yemini
bozulur. Câmiul-Kebîr'de de böyledir.
«Eğer, bir ay oruç
tutarsam...)» diye yemin eden kimse; ayın tamamım oruç tutmadıkça, yemini
bozulmaz. Muhıyt'te de böyledir.
«Eğer bir ay oruç
tutmazsam; kölem hürdür.» diyen kimsenin yemini bir ay üzerinedir. İster,
dağınık tutar; ister, toplu tutar.
Yeminden hemen sonra
tutar kaydı da, yoktur. İs+ediği zaman tutar.
Eğer bir ay oruç
tutmadan Ölürse; yemini bozulur. Yani "kölesi hür olur.
«Şayet, bir ay orucu
terk edersem...» derse; işLe o zaman, yemini müteakip başlar. Eğer, ay çıkmadan
bir gün veya bir saat oruç tutar; o ayın bütün günlerini terk etmezse yemini
bozulmaz. Câmiu'l - Kebîr'de de böyledir.
Bir kimse : «Eğer, bir
ayın orucunu terk eylersem...» veya «Bir ay oruç tutarsam...» diye yemin
ederse; o bir ay, ömrünün tamamının içine girer. Bahru'- Râik'ta da böyledir.
Bir kimse; kölesine :
«Benim yerime oruç tut. Ben bir günü kasdediyorum.» veya «namaz kıl; ben iki
rek'at kasdediyorum; sen hürsün.» derse; köle, oruç tutsun veya tutmasın; namaz
kılsın veya kılmasın; hür olur.
Şayet, «Benim yerime
hac yap; ben, bir hac kasdediyorum; sen, hürsün.» derse; köle hac yapmadıkça
hür olamaz. Bu ikisinin arasındaki fark, gerçekten hacda niyabetin caiz olup,
oruç. ve namazda caiz olmayışıdır. Zahîriyye'de de böyledir.
«Ramazan ayında,
Küfe'de, oruç tutmamaya» yemin eden kimse; Ramazan ayının orucunun tamamını
Kûfe'de tutmamaya yemin eylemiş olur. Hâttâ, Kûfe'de bir gün oruç tutar da;
sonra or-dan çıkarsa; veya Kûfe'de hastalanır oruç tutamazsa yemini bozulmaz.
Şayet, «Kûfe'de iftar
etmemeye yemin ederse; yemini Kûfe'de olduğu müddetcedir. Ramazan bayramında,
iftar etmekte, yemini bozulur.
Her ne kadar, ye
ilecek birşey yemez ve içilecek bir şey içmezse bile, hüküm böyledir. Câmiu'l
- Kebîr'de de böyledir.
Bayram gecesinde
niyyei eder ve bir şey de yemezse yemini bozulur mu? Bu zikredilmemiştir.
Alimler, bu hususta görüş ayrılığına düştüler. Sahih olan görüş yeminin
bozulmasıdır. Câ-mîul'- Kebîr'de de böyledir.
«Filan adamm yanında,
iftar etmemeye» yemin eden kimsenin yemini, o kimsenin yanında hakîkî iftara
göre vaki olur.
Eğer, yemin eden, o
adamın evinde su içse; sonra da akşam yemeği yese; yemini bozulmaz. «Kûfe'de,
ramazan hilalim görmemeye» yemin eden kimsenin yemini, Kûfe'de hilalin yeni
görülmekte olduğu zamandır. Her ne kadar, hilal Basra'da görünmese de, Kûfe'de
görününce, yemini bozulur.
Bir kimse, kölesine :
«Bu yıl, Kûfe'de kurban kesersem; sen, hürsün.» der; Kûfe'de kurban bayramı
olur; bu adam kurban kesmezse; yemini bozulmaz.
Bir kimse,
hizmetçisini itham eder; o da, harama gelmediğine yemin ederse; öpmekle veya
şehvetle dokunmakla yemini bozulmuş olmaz. Cima' ile bozulur.
Zina eymeyeceğine
yemin eden kimse; livata ederse; yemini bozulur. Kerderî'nin Vecîzi'nde de
böyledir.
"Kudûrî'nin
Eymâm'nda : Karışma, haram olarak cima' yapmamaya yemin eden kimse; karısı
hayız iken, veya zıhâr edilmişken cima yapsa; yemin; bozulmaz. Ancak, niyyeti,
bu hallerde de cima' etmemekse; o müstesnadır.
«Haram fiil yapmamaya»
yemin eden kadın; zinanın haram olmadığım kast ve niyet eyleyerek; onu yapsa
yemini bozulmaz.
Yemin eyleyen erkek
olsa; o da aynı şekilde yapsa; yemini bozulmaz. Eğer, yemini talâk veya ıtâk
üzere ise; diyaneten doğrulanır. Hükmen doğrulanmaz.
«Haram irtikâp
etmemeye» yemin eden kimse; zina yapmamaya yemin eylemiştir. Eğer, yemin
eyleyen, cima'dan aciz kimse ise; o da öpme ve benzerini yapamaz; yaparsa,
yemini bozulur. Zahîriyye'de de böyledir. [20]
Bir kimse, karısına :
«Eğirdiğin iplikten yapılan elbiseyi giyersem; işl^ o Mekke'de sadaka olsun.»
der; kadın da, yemin zamanı, adamın malı olan, pamuktan iblik eğirir; adam da
onu giyerse; o, ittifakla, Mekke'de
tasadduk edilecektir.
Mülkünde pamuk
olmadığı veya kadının ondan eğirmediği zaman; yenlinden sonra, satın alınan
pamuktan eğir ip de adamın giymesi hâlinde İmâmı Azam (R.A.) 'a göre, o da
tasa,dduk edilir. Fe't-hu'l - Kadîr'de de böyledir.
«Filâne kadının eğirip
dokuduğundan^ giymemeye» yemin eden kimsenin, bir niyyeti yokse; o kadının,
eğırdiğinden dokunan giyerse, yemini bozulur. Eğer, ipliğin bizzat kendisine
niyyet eyle-mişse; ondan dokunmuş elbise giymekle yemini bozulmaz. Muhıyt'te de
böyledir.
«Bir kadının
eğirdiğinden, elbise giymemeye» yemin eden kimse; o kadının ve başka bir
kadının eğirdiğinden elbise giyerse; yemini bozulmaz. Diğer kadının ipliği,
yüzde bir nisbetinde olsa bile böyledir. İster, iplikleri katışık dokunsun;
isterse birinin ipliği bir yerde, diğerinki başka yerde dokunmuş bulunsun,
müsavidir.
Bu, «filanın
elbisesini giymem.» diye yemin ettiği halde, başkasıyla ertak olduğu elbiseyi
giyen kimsenin yemininin bozulmaması gibidir.
«Filan adamın
dokuduğu, elbiseyi giymem» diye yemin eden kimse, o adamın, başkasıyla beraber
dokuduğu elbiseyi giyse; yemini bozu:ur.
Şayet, «filanın
dokuduğu bezden giymem.» demiş olduğu halde, onun, başkasıyla dokuduğu bezden
giyseydi; eğer bez bir kişinin dokuyabileceği kadar olur ve onu iki kişi
dokumuş bulunursa; yemini bozulmazdı. Ancak, iki kişi dokuya bilecek bezden
ise, o zaman yemini bozulurdu
«Filane kadının,
ipliğinden giymemeye» yemin eden kimse; o kadının, başka kadınla eğildiğinden
giyerse; yemini bozulur. O fî-lâne kadının ipliği; bir adet" olsa bile
böyledir. Fetâvâyi Kadîhân'da
da böyledir.
«Filânın dokuduğundan,
elbise giymem.» diye yemin eden kimse; o adamın hizmetçisinin dokuduğundan giyse; yemini bozulmaz, îz^h'ta da
böyledir.
«Filânın, ipliğien,
elbise giymem.»: diye yemin eden kimse; yemin ettiği zaman, o kimsenin
mülkimde bulunan iplikten ve
pamuktan elbise
giyerse; yemini bozulur.
Keza. İmâin-ı A'zam
Ebû Hanîfe (R.A.) göre, bu şekilde mülkünde bulunmasa bile, yemini bozulur.
Serahsî'ivm Muhıyti'nde de böyledir.
«Filânenin, ipliğinden
giymemeye» yemin eden kimse; o filânenin ipliği ile dikilmiş elbiseyi giyse;
yemini bozulmaz.
Keza : «Onun ipliğinin
bulunduğu elbiseyi giyse; yemini bozul-
Şayet, onun ipliğinden
bir don bağı alırda; donuna bağlar ve gİ5'erse; İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre
yemini bozulur. İmâm Mu-hammed (R.A.) 'e göre bozulmaz. Fetva, İmâm Muhammed
fR.A.) 'in kavline göre verilir.
Eğer, düğme ve düğme
iliği, o iplikten olursa; yemim bozulmaz.
Koltuk altına konan
parça, o ipliğin bezinden olursa yine yemini bozulmaz. Yaka kenarı veya yama
ondan olursa; bazılarına göre, yine yemini bozulmaz. İmâm Muhammet! [R.A.)'den
bir rivayete göre, yamadan vemini bozulur. Yamadan bozulunca, yaka kenarı ve
koltuk altı parçasından da bozumr.
Kczâ, yama cep
üzerinde olsa bile, yemini bozulur.
Yemin eden kimse; o
iplikten dokunmuş bezden, iki karış ka^ dar bir parça oisa ve avı üt mahalline
koysa; yemini bozulmaz.
Eğer, o bezden başına,
takke yapıp giyse, yemini bozulur. Feîâ-vâyi Kadîhân'da da böyledir.
«Filânenin ipliğinden
yapılmış elbiseyi giymemeye» yemin eden kimse onun bir parçasını koparıp giyse;
eğer, kopardığı parça izar veya ridâ
kadar varsa; yemini bozulur; değilse
bozulmaz.
Bir don alacak kadar
koparırsa; yemini bozulur. Keza, bir kadın, «bir elbise giymemeye» yemin etse
ve başına bir örtü örtse; îzâr miktarı olmadıkça, yemini bozulmaz. Eğer, izar
miktarı olursa; yemini bozulur.
Keza, böyle yemin
eden; bir sarık sarınırsa; yemini bozulmaz. Ancak, bu sarık, izar veya rida
kadar olursa; o zaman, yemini bo zulur. Don ve gömlek olacak kadar bir parça
İle yemin bozulur. îzâh'da da böyledir,
Yemin eden kimse
«elbise (— örtü)» demez de, yemin eylediği kadının bezinden sarık sarınırsa,
yemini bozulur.
«Onun, bezinden elbise
giymem.» diye yemin eden kimsenin giydiği elbise, göbeğine kadar iner; kolları
ve bacakları olmazsa; yemini bozulur.
«Don ve mest giymemeye
yemin eden kimse; bacağının birine, don giyse veya ayağının birine mest giyse;
yemini bozulmaz.
«Şu elbiseyi giymem.»
diye yemin eden kimse; uyurken, üzerine örtülse; sonra, yine uyurken geri
kaldırılsa; yemini bozulmaz. Fakıyh Ebü'I - Leys : «Uyurken üzerine Örtülen
elbiseyi uyandığı vakit kendisi atarsa yine yemini bozulmaz. Eğer kaldırıp
atmazda bir müddet üzerinde kalırsa; yemini bozulur.» demiştir.
Uyanık iken, üzerine
atılırsa; bilsin veya bilmesin yemini bozulur. Fetâvâyi Kadîhân'da da
böyledir.
«Fiiânenin
eğirdiğinden elbise giymem» diye yemin eden kimse; onun ipliğinden ve
başkasının ipliğinden elbise dokursa; yalnız, o başkasının ipliğinden bezin
evvelini veya sonunu dokur, sonra da onu keser geri kalanını giyer; oda bir izar
veya ridâ miktarı olursa; yemini bozulur; değilse, bozulmaz.
Eğer, bir don olacak
kadar koparıp, giyerse; yemini bozulur.
Eğer. başkasının
ipliğinden dokumuş olduğu kısmı kesip çıkarmadan giyerse; yemini bozulmaz,
Muhıyt'ie de böyledir.
«Kadının eğildiğinden,
elbise giymemeye yemin eden kimse; o iplikten yapılmış kilimi Örtünse yemini
bozulur. Bu kilim yünden olsa bile, bu kadının yemini bozulur. Serahsî'nin
Muhıy-tı'nde de böyledir.
«Elbise giymem.» diye
yemin eden bir kimsenin yemini, namazda, avret mahallini örtecek kadar olan,
her örtüye şâmildir. Mest veya çizme giymede bu şahsın yemini bozulmaz.
Deniz koyunun yününden
yapılmış, elbiseyi veya aba, kürk, palio giyerse: yemini bozulur. Çünkü, bunlar
giyilenlerdendir. Eğer, başına bere giyerse; yemini bozulmaz. Muhiyt'te de
böyledir.
Keza, deri, hasır,
mest, çorap giyse; yemini bozulmaz. Çünkü, bunlara elbise denilmez;
Tatarhâniyye'de de böyledir.
Bizzat elbise denilen
ve bir tanenin çoğunun giydiği şeyi giyenin yemini bozulur. Mebsût'ta da
böyledir.
«Don giymemeye» yemin
eden kimse, uzun boylu bir adamın elbisesini giyse; onun üzerine de don giyse;
yemini bozulmaz.
Keza : «elbise
giymemeye» yemin eden kimse; kısa boylu bir adamın donunu giyse, üzerine de
elbise giyse; yemini bozulur. Mu-hiyt'te de böyledir.
Avret mahallini
örtmeyen şeye elbise denilmez. Tatarhâniyye'de de böyledir.
«Gömlek giymemeye.»
yemin eden kimse; kolları olmayan bir gömlek giyse; yemin ederken de, onun için
niyyeti olmasa; yemini bozulur. Muhıyt'te de böyledir.
Mül tekitte : «Giymemeye»
yemin eden bu şahıs zoraki-giy-dirilse; yemini bozulmaz.
Eğer, çıkarmaya gücü
yeterde çıkarmazsa; işte o zaman, giymiş olur ve yemini bozulur.
Tatarhâniyye'de de böyledir.
«Gömlek giymemeye»
yemin eden kimse; gömlek giymede âdet olan ve ekserin itibar eylediği; başını
yakasından çıkardığı elbiseye yemin eylemiş demektir. îtâbîyye'de de böyledir.
«Don, göm] ek veya
ridâ giymemeye a yemin eden kimse; bunları omuzuna atsa; yemini bozulmaz.
Şayet, «bu gömleği»
veya ><bu ridâ>ı* veya «bu donu« giymemeye yemin etmişse; onu hangi
halde örtünürse örtünsün; yemini bozulur. Ridasını omuzuna atsa veya gömleğini
rida gibi bağlasa veya gusleylesede gömleğini başına alsa yemini bozulur.
Bir kimse : «Bu sarığı
örtünmem.» diye yemin ettiği halde, onu, omuzlarının, üzerine atsa; yemim'
bozulur.
Bir kimse : «İki
gömlek, giymem.» diye yemin ettiği halde-, birini giyse ve onu çıkarıp diğerini
giyse; her ikisini de birlikte Giymedikçe, yemini bozulmaz.
Şayet : «Valiâhi, şu
iki gömleği giymem.» demiş olsaydı ve birini giyip çıkardıktan sonra diğerini
giy sevdi, yemini bozulurdu. Çünkü, yemin onların aynileri üzerine yapılmış
olurdu. İtibar, mu-tad olan givmeve değil ismedir. Bedâi'de de böyledir.
«Filan adamı,
giydirmem.» diye yemin eden kimse; ona, Ödünç elbise verse; veya onu öldükten
sonra kefenlese; yemini bozulmaz. Ancak, mülkiyet değil de, örtmeyi niyyet
eylemişse; o zaman, yemini bozulur.
«Şu elbiseyi, filan
adam izin verene kadar giymem.» diye yemin eden, şahsın dediği adam ölürse;
yemini düşer.
Şayet : «Ancak, filan
adam izin verirse...» demiş ve kendisine bir defa izin verilmiş olsaydı bu
yemin sona ererdi. Sirâciyye'dede böyledir.
Bir kimse; «kendi
karısının eğirdiğini giymemeye» yemin ettiği halde; dışı onun ipliğinden, içi
de başkasının ipliğinden yapılmış bir elbise giyse; yemini bozulur. Fetâvâyi
Kâdîhân'da da böyledir.
"Bir adamı
giydirmemeye» yemin eden bir kimse; ona para verse o da onunla elbise alsa;
yemini bozulmaz.
Şayet, giyilecek bir
elbise yollarsa; yemini bozulur. Eğer, niyyeti, kendi eliyle vermemek idiyse,
o zaman yemini bozulmaz. Mehsût'ta da böyledir.
İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)
'a göre «siyah giymemeye» yemin eden kimse; elbise üzerine yemin etmiş olur.
Başına siyah bere, veya siyah mest veya siyah ayakkabı giyse yemini bozulmaz.
Serahsî'nin Muhıyti'nde de böyledir.
Eğer f «Siyandan, hiç
bir şey giymeyeceğim.» dediyse; o zaman, here mest, ayakkabı gibi siyah oian,
bir şeyi giyerse; yemini bozulur. Hızânetü'l - Müftîn'de de böyledir.
«İpek giymemeye» yemin
eâen kimse; karışık dokunmuş kumaş giyse; itibar, erişine değil geçkisinedir.
«Pamuk giymemeye»
yemin eden kimse; pamuk elbise giyince yemini bozulur. Atkısı pamuk olmayan
erişi pamuk olan paltoyu giyse; yemini bozulmaz. Yalnız, öylece niyyet eylemiş
olması müstesnadır, îzâh'fa da böyledir.
«İbrişim giymemeye
yemin eden kimse; geçgisi deniz koyununun yünü, erişi ibrişim olan elbiseyi
giyse, yemini bozulmaz.
«Keten elbise
giymemeye» yemin eden kimse; keten ve pamuktan olan elbiseyi giyince; yemini
bozulmaz. Ketenin eriş veya atkı olması müsavidir.
«İbrişim
elbise-giymemeye'» yemin eden bir kimse; geçgisi ibrişim oian, erişi pamuk
bulunan elbiseyi giyse; yemini bozulur. Mııhıyt'ıe de böyledir.
Bir adam, «deniz
koyununun yönünden yapılmış elbiseyi giymemeye» yemin etse ve erişi pamuk veya
ibrişim; atkısı deniz koyunun yönü olan, elbiseyi giyince yemini bozulur.
«O kadının eğirdiği
deniz koyunu ipliğinden yapılı elbiseyi giymemeye» yemin edeiı kimse; atkısı
ibrişim; erişi, o kadının eğirdiği deniz koyununun yünü olan elbiseyi giyse;
yemini bozulur.
"Yünden palto
giymem» diye yemin eder kimse; atkısı yün, erişi iprişim veya pamuk olan,
paltoyu giyse yemini bozulmaz. Palto, diğerlerim* benzemez. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
İmâm Mthammed
(R.A.)'in şöyle buyurduğu nakledilmiştir :
«Şu bezden, iki tane
gömlek keseceğim» diye yemin eden kimse; o bezden bir iane gömlek kesse ve onu
dikse; sonra onu söküp, ikinci defa yeniden dikse; yemini bozulur.
Şayet, «Bundan iki
gömlek dikeceğim.>< diye yemin etmiş olsaydı; yemini bozulmazdı.
Eğer; «Elbette, ondan
iki gömlek keseceğim.» diye yemin ettiği halde; ondan bir gömleklik kesse; onu
dikip; sonra sokse; o kes tiğinden başka bir gömleklik daha kesse; yemini
bozulmaz. Serah-sî'nin Muhıyti'nde de böyledir.
Bir kimse; bir
gömlekten bahsedip, «elbette, bundan bir kaftan; bir de don keseceğim.» diye
yemin ettikten sonra; — giysin veya giymesin— kaftandan bir don kesse; yemini
bozulur.
Gömleği, kesmesi
halinde, Ziyâdal Kitabı'nda : «Eğer, bu bezden kaftan, ve don yapmazsam; kölem
hür olsun.» der; bir niyyeti de olmazsa; onun hepsini kaftan {= entari) yapıp
dikse; sonra onu geri sökse don dikse; yemini bozulmaz.
Ancak, «Eğer, bir
kısmını kaftan; bîr kısmını don yaparım.» diye niyyet etmişse; o zaman yemini
bozulur. Bedâî'de de böyledir.
«Şu gömleği, giymem.»
diye yemin eden kimse; onu söküp yeniden dikse ve giyse Kudûri'ye göre yemini
bozulur. Nevâhir'de de böyledir.
Entari ve cübbe de
böyledir. Çünkü, gömlek entari, cübbe ipliğini sökmekle ismini değiştirmezler.
Buna da sökülmüş gömlek denir. «Şu gemiye, binmem.» diye yemin eden kimse;
sökülüp tahta olduktan sonra, yeniden gemi yapılsa ve ona binse; Nevâdİr-de :
«Yemini bozulur.» denilmiştir. Câmî'de ise : «Bozulmaz. Çünkü o sökülen gömlek,
entari, cübbe ve gemi yeni bir san'at olmaksızın yapılmaz» denilmiştir.
«Pamuklanmış cübbeyi,
giymem.» diye yemin eden kimse; eyleyen o pamukları çıkarsa da, yeniden pamuk
koysa; ve giyse, yemini bozulur.
Keza, «Astar!anmış bir
cübbeyi giymemeye» yemin eden kimse, onun astarını değiştirse de. Öyle giyse;
yemini bozulur. Çünkü cübbe, pamuğu çıkarılmakla, astan sökülmekle, cübbe
ismini kaybetmez.
«Şu döşeğin üzerinde
uyumam.» diye yemin eden kimse; onun içinde olan şeyi boşalttıktan sonra uyuşa;
yemini bozulmaz.» denildi. Çünkü, içi boşaltılmış olan şeye, döşek denilmez.
Eğer, döşeğin içini
boşaltır da, içinden çıkan yünün veya pamuğun üzerinde uyursa; yine yemini
bozulmaz. Zira, yüzü olmayan pamuğa döşek denilmez. Fetâvâyi Kâdîhân'da da
böyledir.
Bir kadın : «Şu baş
örtüsünü giymem (—örtünmem) diye yemin ct.se, ve onu gaziler için bayrak
yapsa, gaziler de, onu, ona geri verseler, o da, onu başına örtünse; yemini
bozulur. Hıza-îietül Miiftîn'de de
böyledir.
Cami'de şöyle
denilmiştir :
Bir kadın : l(Şu
çarşaf, örtünmem.» diye yemin edince; o çarşafın yanlan dikilip, gömlek
yapılsa, ona yaka ve kol da, takılsa ve kadın ona giyse; yemini bozulmaz.
Şayet, iplikleri
kopanhr; yaka ve kolları da çıkarılır, eski çarşaf haline getirilir de, kadın
onu örtünürse, yemini bozulur. Çünkü, ismi geri dönmüştür.
Bu, çarşafın kesilip
gömlek dikildikten sonra tekrar bozulup, bazı parçaları bazılarının yanma
dikerek çarşaf haline sokulmaya ve onu giyincede yeminin bozulmasına
muhaliftir.
Kıı Huri'd e : «Deniz
koyununun yününden yapılmış bir parçayı, giymemeye yemin eyleyen onu bozar;
yeniden eğirir; başka bir parça yapar ve onu giyerse; yemini bozulma/..»
denilmiştir.
"Şu serginin,
üzerine oturmam» diye vemin eden kimse; onun iki tarafı dikilerek hüre haline
getirilse de, onun üzerine atarsa, yemini bozulmaz. Eğer, ipliği kopar ve eski
haline gelir; yemin eden de onun üzerine oturursa; yemini bozulur.
Şayet, sergi kesilir
ve ondan iki tane hurç (~ heybe) yapılır; sonra onların dikişi kopar ve onlar
tekrar sergi halini alır da onun üzerine oturursa yemini bozulmaz.
Alimlerimiz : «Bu, iki
hurçtan her biri sökülmüş olsa; tek başına sergi denilemezse o zamandır. Amma,
«sergi» denildiği zaman, onları yan yana dikipte üzerine oturunca, yemin
bozulur." demişlerdir.
Bir kimse: : »Yer
yüzüne oturmam.» diye yemin etse; yemini bozulmaz. Ancak, kendisi ile yerin
arasında elbisesi hariç bir şey yoksa; o zaman, bozulur.
Eğer, kendisi ile
yerin arasında, hasır veya kamış veya sergi veya sandalye varsa; yemini
bozulmaz.
»Şu döşeğin veya şu
hasırın veya şu serginin üzerine oturmam» diye yemin eden. kimse; onun üzerine
aynen onun gibi bir başkasını koyar da, onun üzerine oturursa, yemini bozulmaz.
«Şu döşeğin üzerinde
uyumam» diye yemin eden kimse; onun ü/eıine, başka bir döşek kor da; onun
üzerinde uyursa; yemini bozulmaz. Bahm'r - Râık'ta da böyledir.
«Şu döşeğin üzerinde
uyumam.» diye yemin eden kimse; onun üzerine çarşaf veya bil' örtü kor da, onun
üzerinde uyursa yemininin bozulacağında iema1 vardır.
Şu serinin (—
makadm) üzerine oturmam.» veya «Şu sekinin
üzerine oturmam.» veya «Şu tavanda uyumam.» diye yemin eden kimse; onun üzerine, bir
seccade veya bir döşek veya bir sergi kor da, onun üzerine oturursa; yemini
bozulur.
Şayet, o şeririn
(—mak'adın) üzerine diğer bir şerir koyar; veya seki'nin üzerine bir seki daha
yapar; veya tavanın üzerine bir tavan daha yapar da; onun üzerine oturursa,
yemini bozulmaz. Bedfi*'de de böyledir.
«Zivnet eşyası giymem.» diye yemin
eden kimse; parmağına aitm yüzük
taksa; yemini bozulur. İnci takınca da, İmâiueyn'e göre yemini bozulur. İmâm
Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, bozulmaz.
Eğer incinin içinde
süslenmiş olanı varsa, bil - ittifak bu şansın yemini bozulur.
Süslenmiş olmayan
zebeıccd ve zümrüdü takınmakla da yemin bozulmaz. Bu bizim diyarımızın örfüne
yakındır. Fetva, İmâ-meyn'în kavli üzeredir.
Şayet halhal (= ayağa
takılan gümüş bilezik ve emsali) veya bilezik veya pazubend takınsa; ister,
aitun olsun; ister gümüş; yemini bozulur, Kâfî'de de böyledir.
Bir kadın, «ziynet
takmraamaya» yemin ettiği halde, bir gümüş yüzük takınsa, yemini bozulmaz. Bu,
zahir-i rivayetdir. Bilginler dediler Alimler : «Bu, eğer erkeklerin vüzüğü
gibi yapılmışsa; böyledir. Fakat, kadınların yüzüğü gibi yapılmışsa; (ki,
onların kaşları olur.) O zaman, yemini
bozulur. Mııhiyt'le de böyledir.
Hükümdarın tacı, ziynet değildir.
Kadınların taçlan,
ziynettir.
Boyuna takılan
şeylerde ziynettir. Tİrnurtâşî'de de böyledir.
Bir kadın, «koncu
olmayan ayakkabıyı giymemeye» yemin etse ve «lâlik» denilen ayakkabıyı giyse;
örf ve âdette, eğer koncu olmayana «lâlik» deniliyorsa; kadının yemini bozulur;
değilse bozulmaz. Muhıyt'te de böyledir.
Bir adam, «ziynet
kullanmamaya') yemin ettiği halde; süslü kılıç veya pombend kullansa; yemini
bozulmaz. Fetâvâyi Kâdî-hân'da da böyledir.
«Zırh kullanmamaya
yemin» eden kimse; demirden zırh veya kadın zırhı giyse; yemim' bozulur.
Eğer, bunlardan birini
niyyet etmemişse; diğerini giymekle yemini bozulmaz. Serahsî'n'in Muhıyti'nde
de böyledir,
«Silah takınmamaya»
yemin eden bir kimse; kılıç kuşatışa veya ok yay takmsa, yemini bozulur.
Bunlar da silahtır.
Giymekte aslolan,
elbisedir. Bunun dışında kalana «giyildi» denilmez. Silah, zırh, kıhç,
yaygibiîerc «giyildi» değil; «kuşanıldı» denilir. Itâbiyye'de de böyledir.
En doğrusunu, ancak
AUahu Teâlâ bilir. [21]
«Bir adama, vurmamaya»
yemin eden kimse; o adam öldük Luı sonra, ona vursa; yemini bozulmaz. Tahâvî
Şerhin'de de böyledir.
«Kölesine vurmamaya»
yemin eden kimse; başkasına em-rcLse de, o vursa; yemini bozulur.
Eğer, yemin eden
kimse; bizzat, kendisinin, vurmamasını, niy-yet eylemişse; hükmen de yemini
bozulmaz.
«Hür bir adamı
dövmeye» yemin eden kinime; başkasma, em-reise ve emroîunan dövse; yemini
bozulma/, Jığer, yemin eden şahıs hâkim veya hükümdar ise, onun yemini
bozulur. Zahîriyye'de de böyledir.
«Çocuğunu dövınenıeye»
yemin eden kimse; başkasına emre vlese; o da dövse; babanın yemini bozulmaz.
Muhıyt'te de böyledir.
Bir adam, niyeti
etmeksizin; «kölesine yüz kırbaç vurmaya» yemin eder ve yüz kamçıyı, çok hafif
olarak vurursa; yemini yerine gelmiş olur. Alimler : «Bu vuruş, can acilıcı
olmak şartty-Irdır. Fakat, can acıtıcı şekilde vurmazsa; yemini yerine gelmiş
olmaz.» demişlerdir. İki parça olan, kırbaçla elli defa varsa; her vuruşta,
kırbacın her iki parçasıda vücûda değse; yemini yerini bulur, Zehıyre'de de
böyledir;
Bir adam, küçük kızına
yirmi kamçı vurmaya, Allah'a yemin eylese; işte o, hurmanın küçük dalı ile,
yirmi defa vurur. Zahîriyye'de de böyledir.
Bir adam : «Vallahi,
filan adamı yakalarsam, ona, elbet le yüz kamçı \ururum.» der ve o adamı
yakalayıp bir veya iki kam çı vurursa yemini bozulmaz. Zira, hayat boyu vura
birilir. Zehıy re'de de böyledir.
Biı- adam, «karısını,
dövmemeye» yemin ettiği halde, on :xı söylese veya onu ssırsa veya boğazını sıksa veya saçını
çek?canını acitsa;"yemini bozulur. Bilginler bu Âlimler : «Bu, sevişip oynaşırken
olmazsa, böyledir." demişlerdir. Eğer, o zaman, olursa yemini bozulmaz.
Sahih olan da, budur.
Keza sevişirken, başı
başına değse de, başını kanatsa, yine yemini bozulmaz.
Bu, yemin arabca
olduğu zamandır. Arabca olmazsa; hiç bir halde, yemini bozulmaz.
Sahih olan, öfkeli
halinde yaparsa; yemini bozulur.
Saçını yolarsa yemini
bozulur. Saçını tutup, geri bırakır ve ka^ dınnı cam acımazsa; yemini bozulmaz.
Fetâvâyî Kâdîhân'da da böyledir.
Arabî olan birisi,
farşça bir yemin eylese; ona sorulur.: Eğer, arabcanın yerine koyduğu farsea
kelime ile, arabcanın ifade eylediği manayı irâde eylediyse; o aynen arapca
yemin etmiş gibi olur; yok eğer, o kelime ile farsça mânâyi irâde eylemişse,
farsça yemin etmiş gibi olur.
Eğer, kelimenin
manasını bilmiyorsa; o zaman, o kelimenin lügat manasına göre hareket olunur.
Farsh, birisi de,
Arabca yemin eylese; aynisi olur, Zehiyre'de de böyledir.
«Eğer seni döversem,
boşsun.» ıdese de cariyesini dövse; ona vururken karısına da isabet eylese;
Mecmuu iı- NevazÜ'de söyenildi-ğine göre, karısı boş olur. Buna göre fetva
verenler de olmuştur. Bazıları da : «Boş olmaz.» demişlerdir. Bu görüş daha
uygundur.
tf «Karısını
dövmemeye» yemin eden kimse; elbisesini silkeı-ken o, karısının yüzüne isabet
eyleyip canını acıtsa; Fetâvâyi Ebû'l -Leys'de «Yemini bozulmaz.» denilmiştir.
Muhiyt'te de böyledir.
Bir kimse, kansıno :
«Seni sağmi, Öİümü olduğun belli olmayana kadar dövmezsem...» diye yemin etse;
İmâm Ebû Yûsuf (R. A.)'a göre bu adam canı çok acıyasiya, karısını döverse;
yemini yerini bulur.
Bir adanı, «kölesini,
ölene kadar, kamçılarla dövmiye» yemin eylese, o adam kölesini mübalağalı bir
şekilde döver. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bir adam, «kölesini, bayıltana,
veya ağlayana veya akıtan veya yalvarana kadar dövmeye» yemin eder ve bu
dedikleri olana \i dar dövmezse; yemini yerini
bulmaz. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.
«Elbette, ona,
kılıçla, ölene kadar vururum.» diye yemi eden kimse; ölene kadar, vurmazsa;
yemini yerine gelmez. Hulâsa'd da böyledir.
Bu kimse, niyet
etmeksizin : «Vallahi, ona vururum.» deı se; kılıcın ters tarafı ile vurunca
yemini yerine gelir.
Eğer, niyyeti, keskin
tarafı ile vurmaksa; o tarafı ile vurur.
Niyyeti olmadığı halde
kılıcın kını ile vursa yemini yerine gel mez.
Eğer, kının içinde
olan kılıç, vurunca kını keser ve yemin olunanı yaralarsa yemin yerine gelir.
«Balta ile, kimseye
vurmamaya» yemin eden kimse; baltanır sapı ile vursa; yemini bozulmaz.
Zehiyre'de de böyledir.
«Kılıç Üe veya kırbaç
ile vurmamaya» yemin eden kimse; kılıç ile veya kırbaç ile vurur da «Ben,
bundan başka kılıç üe veya kırbaç ile vurmaya niyyet eyledim.» derse, bu
hükümde kabul edilir. Çünkü, o konuştuğunun ihtimâli olana,-niyyet eylemiştir.
Gerçek, Allah ile kendi arasındadır. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.
Müntekâ'da : İmâm
Muhammed (R-A.)'in şöy!e buyurduğu mezkûrdur :
Bir adanı kölesine :
«Eğer, sana yüz kamçı vurmazsam sen hür .sim.» diye yemin eder; köle de yüz
kamçıyı yemeden ölürse, hür olarak Ölmüş olur.
Bir adam : «Vallahi,
filan adamı, elli gün döverim.» der bizzat kamçı ile vurmayı kasdettiği halde,
kamçıdan başkası ile vurursa; vakit geçince ne ile döverse dövsün yemini yerine
gelmiş olur. Niyyeti ise, geçersiz kalır.» Muhiyt'te de böyledir.
Bir kimse, «kırbaçla
dövmek üzere» yemin ettiği halde, kırbacı bir örtüyle sarsa; yemini yerine
gelmez. Bir kimse : «Saçma dokunmam.» diye yemin eder; yemin olunan da tam
hraş olur ve ye-
niden saç gelir ve o
saça dokunursa; veya «dişine dokunmam.» diye yemin ettiği adamın yeniden bir
dişi çıkar da, ona dokunsa; yemini bozulur. Kerderî'nin Vecîzi'nde de
böyledir.
«Seni ebeden veya
ebediyyen veya dehren döversem...» diye yemin eden kimse; o saat, dövse;
yemini bozulur.
Bir kimse : «Eğer,
seni bir ayda, dövmezsem; kölem hür olsun'.» derse; bu adam, yemin ettiği andan
itibaren, bir ay içinde, bir defa döverse; yemini bozulmaz. Eğer, bir ay geçene
kadar, dövmezse; yernİni bozulur. Camiul - Kebîr Şerhı'nde de böyledir.
Bir adam, karısına : «Eğer,
seni bugün dövmezsem; sen boşsun.» der ve dövmeyi istediği halde kadm : «Eğer,
a'zan azama dokunursa; kölem hür olsun.'» der; kocası da, sopa ile onu döver ve
bu kadına elini dokundtırmazsa; yemini bozulmaz.
Eğcı1 kadm : «Sen,
beni döversen, kölem hür olsun.» deseydi; bunun çâresi : Kadın köleyi güvenilir
birine satar; sonrada kocası onu c güit yavaşça döver; hem kocanın yemini
yerini bulur. Kadm da bir ceza gerekmez. Zahîriyye'dc1 de böyledir.
Eğer, «Bugün, yer
yüzünde, senin çocuğunu iki parça, edene kadar dövmezsem...» diye yemin eden
kimse; dövmesinde mübalağa eylerse; esahh olan. görüşe göre; yemini bozulmaz.
Yetıâbî'de de böyledir.
Bir adam, diğerine :
«Eğer sen Ölürsün ve ben seni dövmezsem; bütün kölelerim hür olsun." dese
ve adam da ölse; yemin eden onu dövmese; köleler hür olmazlar.
Şayet : «Eğer, seni
dövmezsem.» dese de; dövmeden Önce karşıdaki adam Ölse; ölenin son anmda
yemini bozulur. Yâni köleler hür olur.
Kölesine, «sen Ölene
kadar, seni dövmezsem.» diyen kimse; dediğini yapmazsa yemini bozulur.
Bir adam, çocuğunu
dövmek istese ve hiç bir kimsenin ona yardım etmemesi için, yemin eylese; bir
adam da, onu bir veya iki sopa vurduktan sonra, men eylese; adam ise daha fazla
vurmak istese; âlimler : «Yemini bozulur.» demişlerdir. Çünkü, onun muradı,
kalbi mutmein olana kadar, men etmemeleri idi. îşte ona, mani olununca, yemini
bozulur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bir adam, diğerine :
«Seni dövene kadar/filan adama ne yaptığını haber vermezsen; kölem, hür olsun.»
diye yemin etse; o da, dövülmeden haber verse; yemin yerine gelmiş olur.
Keza : «Sen, bana
sabah yemeği yedirene kadar, sana gel-mezsem...» veya «sen beni dövene kadr,r,
seni dövmezsem...» dedi-ti halde; ö, sabah yemeği yedirmeden, ona gelse veya
onu dövmeden, o bunu dÖvse; yemini yerine gelmiş olur.
Eğe;-: «Hakkımı verene
kadar, seni suçlamazsam...» veya «Gece girene kadar, seni dövmezsem...» veya
«'Sabaha kadar, seni dövmezsem...-' veya «Zeyd sana şefaatçi olana kadar, seni
dövmezsem...» veya «Zeydbern men eyleyene kadar, seni dövmezsem...» veya «Elim
şikâyetçi olana kadar, seni dövmezsem...» demiş olaydı; yeminin yerine gelme
şartı, onu suçlamak ve vakti gelene kadar dövmektir. Hakkı ödenmeden, suçlama
da bulunmasa veya dediği vakitler gelmeden, dövmeyi terk eyleseydi; yemim
bozulurdu. Çünkü, burada «hatla > kelimesi, gaye içindir. Zira, suçlama ve
dövme tekrarlama yoluyla sonuna kadar uzar.
Şayet, cezaya niyyet
eyiernişse; bu diyâneten kabûî edilir; fakat hükmen kabul edilmez.
Eğer, iki fiil, bir
kişi tarafından olsa; (meselâ : «Bugün, sabah yemeğimi senin yanında yiyene
kadar, senin yanına gelmezsem...» demek gibi...) o zaman, yeminin yerine gelme
şartı, fiillerin yerine gelmesine bağlıdır. Hatta, gelse de, onun yanında hemen
yemek ye-nıese ve sonra yese; yemin yerine gelmiş olur. Eğer, hiç yemek
ye-mezse; yemini bozulur. Zira fiilin biri yapılmamış olur. Kâfî'de de
böyledir.
Bir kimse, karısına :
«Seni her dövdükçe sen boşsun.» Ona, avcuyla parmaklan ayrı ayrı olduğu halde
dokunup kadına vursa; kadın, sadece, bir talâk boş olur. Eğer kadına iki eliyle
vursa; iki talâk boş olur. Serahsi'nin Muhıytı'nde de böyledir.
Bir adam kölesine :
"Eğer, seninle karşılaşır da seni dövmezsem; karım, boş olsun.» der, ve o
köleyi bir mil mesafede görür, veya damın üzerinde görürde, ona yetişmezse,
yemini bozulmaz. Fetâvayi Kübrâ'da da böyledir.
«Filan adamı görürsem;
elbette, döverim.» diye yemin eden kimse; görme yakından olsun uzaktan olsun; dövme, hangivakıtta olursa
olsun yemini bozulmaz. Yalnız, fevri (=
hemen) dövmeyi kasdeylediyse. O müstesna'dir. Muhıyt'te de böyledir.
«Eğer, seni görürde,
dövmezsem...»diye yemin eden şahıs, onu görür; fakat, hasta olduğu için dövmeye
gücü yetmezse; yemini bozulur. Zahîriyye'de de böyledir.
Bir kadın, bir câriye
yüzünden kacasıyla nizahlaşırda; kocası : «Eğer, elimi basma koyarsam...» diye
yemin eder ve başına, eliyle Öfke ile vurursa; yemini bozulmaz. Itâbiyye'de de
böyledir.
Haklı veya haksız,
«elbette, kölesini dövmeye» yemin eden kimsenin bir niyyeti yoksa; bunun
manası, haklı veya haksız, her şikâyet eyledikçe dövmektir. Eğer, bir hal
üzere, niyyet eylemişse; işte o halde iken, döver. Eğer, şikâyet eylerse,
döver. Ayni şeyi, bir defa daha şikâyet eylerse; ikinci şikâyet için dövmek
yoktur. Muhıyt'te de böyledir.
«Filan adamı, bin
defa, dövmeye» yemin eden kimse; onu defalarca döver.
«Filân adamı, bin defa
öldürmeye» yemin eden kimse; onu, şiddetle bir defa öldürürse yemini yerine
gelir. Fetâvâyi Kâ-cîîhân'da da böyledir.
«Filan adamı dövmeye
veya onunla konuşmaya» yemin eder; halbuki, o adam Ölmüş olursa; eğer onun
Öldüğünü bilmiyor idiyse İmâm Ebû Hanlife CR.A.) ve İmâm Muhammed (R.A.) göre,
yemini bozulmaz. Ve eğer, öldüğünü biliyorsa; yemini mün'akid olur ve biLima',
hemen o saatte bozulur. Muhıyt'te de böyledir.
Bir adam, diğerine :
«Eğer, sen, beni dövdüğün takdirde, ben seni dövmezsem...» diye yemin ederse;
bu yemin edenin, yemin olunandan önce vurması halindedir. Eğer, sonrayı niyyet
eylemişse; hemen vuracaktır. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bir adam, başkası
için, «hangi kölen onu döverse, işte o hürdür.» desede; köleleri hep birden
dövseler; ancak, onlardan bir tanesi, hür olur. Eğer : «Ey filan, sana hangi
kölem vurursa; işte o hürdür.» der; kölelerde hep birden vururlarsa; hepside hür
olurlar. Birinci meselede, kölelerden birisi hür olur. Ona bakılır, eğer vurma
birbirini takip ederek oldu ise; ilk vuran hür olur. Eğer, hep birden
vurmuşiarsa; onlardan efendilerinin belirleyeceği birisi, hür olur.
Bu kimse : «Kölelerim
o şahsa vurduğu zaman hürdür.» der ve hepsi vurursa, hepsi hür olur. Bazısı
vurursa, o vuranlar hür olurlar. Muhıyt'te de böyledir.
Eğer, «Kölelerimden
ona kim vurursa; işte, o hürdür, der ve hepsi birden vururlarsa İmâmeyne göre,
hepside hür olurlar İ-mam Ebû Hanif (R.A.)'ye göre birisi hür olur. Telhıys
Şerhi'nde de böyledir.
«Şu köleyi, bir kimse
döverse; karısı boş olsun.» derse; bu yemin, hem yemin edene hemde,
başkasınadır. Şayet: «Şu başıma kim vurursa...» demiş olsaydı; bu yemin, yemin
edenden başkası'na ait olurdu.
Bir adam, bir insan
dövmeyi murad eylesede başka bir adam «eğer döversen; kölem hür olsun.» derse;
oda hemen onu dövmeyi bıraksa; sonra dövse yemin bozulmaz. Ancak, hemen
döverse yemin bozulur. Sirâciyye'de de böyledir.
İmâm Muhammed (R.A.)
şöyle buyurmuştur :
Bir kimse, iki
kölesine : «Sizi dövmem; ancak, bir gün döverim.» veya «Bir günde döverim.»
diye yemin etse; bu şahıs, dilediği günde, ister beraber, isterse ayrı ayrı
döver. Eğer, onlardan birini, perşembe, diğerini cum'a günü döverse; yemini
cuma günü güneş batana kadar bozulmaz. Çünkü onları istisna edilen günde
dövmüştür. îstisnâ edilen gün, onların dövülmelerinin toplandığı gündür. Eğer,
güneş batmadan dönerde evvelkini yeniden döverse; yemini, bozulmaz. Eğer ondan
sonra, her ikisinide bir günde döver veya iki günde döverse veya cuma günü
dövdüğünü döverse; dövdüğü saat yemini bozulur. Çünkü dövmesi istisna ettiği günün
başkasında olmuştur.
Bir kimse: «Eğer,
filânı öldürmesem; karısı boş olsun.» der; o adamda ölmüş olur ve yemin eden
onun Öldüğünü bilirse; yemini mün'akid olur. Sonrada aczinden dolayı yemin
bozulur. Göğe çıkmak gibi... Eğer, ölümünü bilmiyorsa; yemini bozulmaz. Kâfî'de
de böyledir.
Yarın filan adamı,
elbette öldürürüm.» diye yemin eden kimsenin, Öldürürüm.» dediği adam, bu gün
Ölse; yemini bozulmaz. Te'bvîn'de de böyledir.
Bir kimse : «Eğer,
filanı öldürürsem veya ona dokunursam..." diye yemin etse ve başkasına
kasdettiği, ona isabet eyle-se, yemini bozulur. Serahsî'nin Muhıyti'nde de
böyledir.
Bir kimse, başkası
için : Seni cum'a günü öldürürsem; kölem hürdür.» der; yeminden sonrada
perşem'e günü o adama vurur ve adamda cum'a günü 'Mürse; yemini bozulur.
Şayet cum'a günü
vurarda cumartesi günü ölürse; yemini bozulmaz. Eğer, vurması yeminden önce
olmuş olsa (meselâ : Çarşamba günü vursa; perşembe günü de yemin eylese ve :
Eğer seni cum'a günü öldürmezsem; kölem, hür olsun.» der ve vurulan adamda
cum'a günü Ölürse) yemini bozulmaz Muhıyt'te de böyledir.
Bir adam : «Falanı
Küfe'de öldürmem.» diye yemin edip cna, başka yerde vursa; ancak, o şahıs
Kûfe'de Ölse; yemini bozulur. İtibar öldüğü yere ve zemandır. Yaralandığı yer
ve zaman muteber değildir Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bir kimse, başkasına :
«Eğer, sana mescidde söversem; kölem, hürdür.» der; yemin eden, mescidin
içinde; yemin olunanda, mescidin dışında oldukları halde; ona söverse; yemini
bozulur. Eğer aksi olmuş olsaydı, yemini bozulmazdı. Câmhı'I-Kebîr Şerhrnde de
böyledir.
Bir kimse, başkasına:
«Eğer, seni mescidde öldürürsem veya «mescidde döversem; kölem hürdür.» der;
onu Öldürür veya döver; öldüren ve vuran mescidin içinde; ölen ve vurulan mescidin
dışında olursa; yemin bozulmaz. Şayet bunun aksisi olmuş olsaydı, yemin
bozulurdu.
Bir kimse, başkasına :
«Eğer, bu baş yarığından, ölürsen; şöyle olsun...» diye yemin eder; o da, bu
baş yarılmasından ve başka etkenden ölürse; yemini bozulur. Muhıyt'te de
böj'îedir.
Bir kimse, başkasına :
«Eğer sana mescidde, taş atarsam; kölem hür olsun,» dese; yemin edenin haline (yemine) itibâr
olunur. Şayet: «Seni mVcidde atarsam.» demiş olsaydı; o zaman, yemin olunanın
haline yerine itibar olunurdu. Zehıyre'de de böyledir.
Bir kimse : «Filan
adamı, yarın çıplak ve aç olarak hapsetmezsem, karısı boş olsun.» der;
yarında, o adamı, çıplak ve açolarak hapseder ve bir başkası onu doyurursa;
yemini bozulur. Fetâvâyi Küibrâ'da da böyledir.
«Filan adama azab
eylemem.» diye yemin eden kimse; o adamı habseylese, yemini bozulmaz. Ancak
öylece niyyet eylediy-se; c zaman müstesnadır.
Bu hapis, yemininin
altına girmez. Çünkü, tam tazib değildir.
Bir adam karısını
yatağına çağırır oda, kaçınır ve : «Sen bana eziyet eyliyorsun.» der; adamda :
«Eğer, ben sana azab ey-lersem; sen boşsun.» dedikten sonra; kadın yatağa gelir
ve cima' ederse; eğer onun hoşlanmadığı hal üzere cima' etmişse; muhakkak ona
azap etmiş olur ve karısı boş olur. Eğer, kadının isteğiyle yaparsa; kadın,
boş olmaz. Zehıyre'de de böyledir.
Bir adam, karısına:
«Eğer, sana bir zarar vermezsem...» veya «bir kötülük yapmazsam; sen üç talâk
boşsun.» dedikten sonra; aylar geçtiği halde ona, nafaka vermez ve onun üzerine
evlenirse; kadının yakınları da; ona : «Kocan sana kötülük yaptı ve zarar
verdin.» derler; kadın ise: «Bana kötülük ve eziyet yapmadı.» derse; kadının sözü geçerlidir. Ve kadın boş
olmaz.
Şayet: «Eğer sana
zarar verdiysem.» veya «sana kötülük yaptıysam; sen boşsun» der.ve
yaptıklarını da ona kötülük olsun diy3. yaparsa; yemini bozulur. Yâni karısı
boş olur.
«Karısına, kötülük
yapmamaya» yemin eden bir şahsın elbisesine, pislik bulaşır; karısına : «Şunu
yıka.» der; oda razı olmazsa; adam ise «Bu, sana kötülüktür, yıka.» derse;
bazıları: «Ye mini bozulmaz.» demişlerdir. Kâdî ise : Yemini bozulur.» demiştir.
Fetva da buna göre verilir. Kerderî'nin Vecizinde de böyledir.
Kudûrî'de : İmâm Ebû
Yûsuf (R.A.) şöyle rivayet edilmiştir: Bir adam karısına : «Sen boşsun veya
Vallahi, hizmetçiyi bu gün döverim.» der've gününde döverse; yemini yerine
gelir. Kadıiı boş olmaz. Eğer dövmeden, o gün geçerse; yemini bozulur.
Yeminle, talâk arasında; muhayyerdir. Şayet, dövmeden önce hizmetçi ölürse;
yemin eden adam; talâkla keffaret-i yemin arasında muhayyerdir. Muhıyt'te de
böyledir.
Bir adam, diğerine :
«Eğer, sana söversem; Kölem, hür olsun.» dedikten, sonra; «Allah senin
hakkında, bereketli eylemesin.» derse; köle hür olmaz.
Şayet : «Sen ve senin
ehlin ve senin mahn mübarek olmasın.» demiş olsa; köle azâd olmuş olur. Bu
şetimdir. Zahîriyye'de de böyledir,
Bir adam, «Karısını
bir şeyle itham etmemeye» yemin etti kt.en sonra ona: «Yaptığını, Allah
bilir.» derse; yemini bozulmaz. Hulâsa'da da böyledir.
Bir adam «filana
iftira yapmaya» yemin ettikten sonra;
ona: Ey zâniyenin oğlu!» dese; yemini bozulur. Fetâvâyi Kâdîhân da da böyledir.
«Bir kimseye iftira
etmemeye» veya «sövmemeye» yemin eden kimse; o Ölünce iftira eylese veya sövse;
yemini bozulur. «Ben, ondan hayırİıyım.» diye yemin eden kimse; hırsız veya
içki içen biriyse; drğeride salah ehli veya ilim ehli ise hükmen yemini
bozulmuş sayılır. Itâbiyye'de de böyledir.
Bir adam, malını evine
defneylese (— gömse), sonrada, onu aradığı halde bulamasa; ve malının gitmiş
olduğuna yemin ettikten sonra, onu bulsa; eğer, o malı başkası almış sonrada
geri getirip keymuş olmazsa; yemini bozulur. Fetâvâyi Kâdlhân'da da böyledir.
Bir ziraatçı veya onun
vekili, beraberce ortak bulundukları üzüm ve meyveyi evine taşıdığı halde,
hırsızlık değildir.» diye yemin ederse âlimler : «Eğer ekincinin veya vekilin
taşıdığı yemek içinse; hırsızlık olmaz. Fakat Hububattan yalnız başına bir
şeyler alırda; maksadı onu hıfzetmek (korumak) olmazsa; işte o hırsızlık olur.
Fakat, mal sahibi bile gizlice bir şey almışsa o hırsızlık olur. mal sahibi ve
ortağı bir şey aldığı zaman diğeri onu görünce tazmin ettirmeyip razı okak
olsa; yine hırsızlık sayılmaz. Eğer böyle olmazsa; lâyık olan hırsi/Jık olmasıdır.
Zâhîriy-ye'de de böyledir.
Atım, handa kaybeden
bir şahıs : Eğer, atımı çaldılarsa; vaılâhi burada durmam.» derse; âlimler :
«Yemin edene sorulur»; eğer, bu sözü ile, bu odada veya bu handa veya bu belde
de durmamaya mı niyet ve kasdeylemişse;
bu durumda, niyyetine görehareket edilir. Eğer, böyle bir niyyeti yoksa; handa durmamaya yemin etmiş sayılır.
Bir kadının, yabancı
biri ile oturan bir oğlu olsa; kadının kocası, kadına; «Eğer, oğlun evimize
gelmez ve bizimle otur-mazsa; her ne vakit, ona malımdan az bir şey verirsen;
sen şöyle ol» .dediği halde, oğlan gelse ve beraberce bir sene otursalar; sonra
oğlan kaybolsa; kadında kocasına : «Ben malından oğluma bir şeyler verdim.»
dese; adamın yemini bozulmuş olur.
Eğer, koca. karısına
inanmazsa; bu durumda; kocanın sözü geçerlidir. Eğer doğrular ve kadın da
oğluna, oğlan gelip de beraber oturmadan Önce, vermişse; kadın boş olur.
Fetâvâyî Kâdî-hân'da da böyledir.
Bir adam başka
birisine «elbisemi çaldı.» diye iddia ey-îese; iddia olunanda iddia edenin
elbisesini almış olsa; ve «Karım boş olsun; eğer, senin elbiseni kaldırdrysam.»
dese; Bazıları: «Kadın boş olmaz, onun elbisesini çalmış olmadıkça.» demişler;
Ba-zılarıda : «Hükmen boş olur.» demişlerdir.
Bir kimse diğerinin
elbisesini çaldıktan sonra; çalan adam, elbisesi çalınana, para verir, oda onu
inkâr eder ve yemin eylerse; Fakıyh Ebûl - Kasım «Eğer, çalman elbise
hırsızının elinden gitmişse; hiç şüphesiz yemin eden elbise sahibinin, yemini
bozulmuş olmaz.
Eğer elbise hırsizm
yanında duruyorsa; ben, «yemini bozulur demem.» demiştir. «Eğer, elbise
hırsızın yanında duruyorsa; şüphesiz yemin edenin yemini, bozulur Hırsızın
elinden gitmiş ise, cevap söylendiği gibidir.»
diyenlerde olmuştur.
Bir adam, «filan adam
elbiselerimi çaldı.» veya «yaktı» diye yemin eylese; halbuki o adamda, bir
elbiseden başka çalmamış ve bir elbiseden başkasını yakmamış olsa; yemin
edenin yemini bozulmaz.» denilmiştir. «Bozulur.» diyenlerde olmuştur. Önceki
kayıp açıktır. Muhıyt'te. de böyledir.
Bir sarhoş ayıkmca
arkadaşlarına hitaben: «Cebimde, kırkbeş dirhemim vardı. Siz almışsınız.» der;
onlarda inkâr eder; sarhoşda «Bu gün, cebimde kırk beş dirhemim vardı. Kırkı
gıtnfî, beşi idüyattan idi (= gıtrif ve
ıdl dirhem çeşitlerinden
birernev'idirler. karısıda : «Evet, bu gün, cebinde kırk ıdhyyati ve beşde
gıtnfisi vardı.» der; toplam miktarında aynı şeyi söyledikleri halde
tafsilatında hata olursa âlimler : «Eğer kadının açıkladığı kocasının
dediğinden ayn ise, ve neticede öyle ise yemin bozulur, değilse bozulmaz.
Fetâvayi Kadîhân'da da böyledir.
Bir kimse: «Filan
adamın birşeyini gasbetmedim.» diye yemin ettikten sonra; yemin eyleyen,
geceleyin yemin olunanın yanma girse ve eşyalarım çalsa; yemin olunanda, onu
bilmese; veya yemin eyleyen sahradan gelsede başının altından ridasım çalsa; yemin
olunanda, onu bilmese; bu hallerin hiçbirinde gasp olmaz; hırsız olur ve eli
kesilir. Hızânetü'I - Mürtîr.'de de böyledir.
«Ondan, bir şey
çalmam.» veya gasben almam.» diye yemin eden kimse, o şahsın yoluna kesse ve
bir şeyini alsa çalmaktan değil; gasben
(= zoraki) almaktan dolayı; yemini bozulmuş olur.
Bir başkasına : «Senin
malına hıyanetlik yapmam.» diye yemin eden kimse; kendi karısına izin versede,
o hiyanetlik yapsa; vemini bozulmaz. [22]
«Filan adamdan,
hakkını almaya» yemin eden kimse; onu bizzat kendisi veya vekili alsa; yemini
yerini bulmuş olur.
Eğer, binefsihi
kendisi almaya niyyet eylemişse; bu niyyeti, hem diyâııeten hem.de hükmen
tasdik olunur.
Keza, hakkını onun
vekilinden alsa; yemini, yerini bulmuş olur.
Keza, borçlunun
emriyle, borçlunun malına kefil olandan alsa; yemini, yerini bulmuş olur.
Zehiyre'de de böyledir.
Borçlunun emri olmadan
kefilinden veya havale eylediği şahıstan alsa; yemini bozulur."
Âlimler: Alacağına
karşılık olarak fasid bir satışla; bir kölesini satın alsa ve onu gasbeylese;
eğer kölenin kıymeti alacağına karşılık geliyorsa; onu, alacağının yârine almış
olur; yemini bozulmaz. Eğer karşılamıyorsa; yemini bozulur. Şayet yemin eden
kimse; alçağı kadarım gasben (== zoraki) alsa; yemini yerine gelmiş clur.
Keza, alacağı kadar, o adamın parasınıveya dinarını imha eylese; yemini yerine
gelmiş olur. Bedâi'de de böyledir.
Alacaklı bir kimse,
«alacağını, almaya» yemin ettiği halde, buna bir vakit tayin eylemese;
borçluda, malından ona teberru veya bağış yapsa; yemini bozulur. Şayet, bir
vakit tâyin eylemiş olsa ve borçlu, o vakit gelmeden önce teberru eyleseydi;
yemin düşer ve vakit gelene kadar bozulmazdı. Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R. A.) ve
İmâm Muhammed (R.A.)'e göredeir.
Alacağını almış oîsa,
ve onu, kalp olarak bulsa; yemini yerine gelmiş olur Eğer, o parayı sahte para
olarak bulsa; hakkını almış sayılmaz. Eğer, hakkının yerine, onun elbisesini
aldıktan sonra onu arızalı bulduğu için geri verse; yemini yerini bulmuş olur.
îzah'ta da böyledir.
«Borçlusundan
alacağını alana kadar, ayrılmamaya.» yemin eden kimsenin yanından, borçlu
kaçsa; yemin bozulmaz.
Borçlusu, borcunu
ödeyene kadar, ondan ayrılmamaya vtmin eden bir alacaklı, borçlusunu görecek
şekilde mak'adm üzerene oturup, onu muhafaza eylese, ayrılmış sayılmaz. Eğer
aralarında, perde veya direkler varsa; yine ayrılmış sayılmaz.
Keza, birisi mescidin
dışında digeride, içinde oturur kapı da açık bulunur ve birbirini görürlerse;
ayrılmış sayılmazlar.
Eğer mescidin duvarı, birini gizler; diğeeri de içerde olursa;
ayrılmış olurlar.
Keza, aralarında,
kitli kapı olur, anahtar, yemin edenin elinde olduğu halde, yemin eden, kapmm
dışında oturursa; ayrılmış sayılmazlar. Müntekâ'da da böyledir.
Bunun çâresi :
Alacaklı uyur veya borçludan gafil bulunur, veya bir başkası onu sözle meşkul
eylerde; borçlu kaçarsa; yemin bozulmaz.
Şayet uyumaz ve ondan
gai'ü olmazda, borçlu giderken kendide gitmez ve imkân olduğu halde ona mâni
olmazsa; yemini bozulur.
«Borcunu ödeyene kadar
ondan ayrılmamaya» yemin eden r-lcckh şahıs; ondan rehin veya kefil alsa;
yemini bozulur. Ancak rehin daha ayrılmadan helak oiur kıymeti ise, borç kadar
veya daha çok olursa; bu durumda yemini bozulmaz Zehıyre'de de böyledir.
Bir alacaklı,
borçlusunun kapısına gelse ve : «O adamdan hakkın almadıkça, ordan gitmemeye»
yemin eylese; borçluda gelip, ordan men eylese; o da hakkını almadan
kendiliğinden oradan gitse, bazıları; «Yemini bozulur.» bazılanda «bozulmaz,»
demişlerdir. Zahîriyye'de de böyledir.
Bir borçlu, «filan
adamın hakkını vermeye yemin edip; bir başkasına vermesini emreylese veya ona
havale eylese ve borç varisle;
yemin yerine gelmiş olur.
Bir borçlu, «borcunu
vermemeye» yemin eder ve onun yerine onun emriyle bir başkası verirse; yemini
bozulur. Eğer, bizzat kendisi vermeyeceğini ııiyyet eylemiş olursa; buna
hükümde itibar olunmaz Zehıyre'de de böyledir.
Bir «dam, başkasına :
«Vallahi, senin malını, sana hâkim hükmedene kadar vermeyeceğim.» der;
oda, bir vekii îulup, haki-mc müracaat eder; Hâkimde, yemin
eyüyenin vekilinin lehine, hük mey leşe; bu, yemin eyleyenin üzerine, hüküm
sayılır ve yemini bozulmaz.
Bir adam, borçlusuna :
«Vallahi, senden hakkımı alana kadar, ayniınam.» dedikten sonra, borçlusundan o
Alacağına bedel, bu" köle satın alsa; daha ayrılmadan Önce - ayı ilana
kadar borç ödemiş olma/.. İmâm Muharrvmed (R.A.)'c göre, ayrılmadan önceki
yapılan hîbe, yemini bozma/. İmânı Ebû Hanîfe (R.A.)'yr Iiövc bu hibe ile yemin
bozulur. İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre, yen-ini bozulur. Bu; satın alman, kabz
edilmeden önce, aynhrsa böyledir. Eğer ayrılmadan önce, köle satıcının yanında
iken ölse de, sonra aynlsalar,
yemin bozulur.
Şayet, borçlu, o
kölesini, bu borca mukabil, bir başkasına satmış olsa; alacaklı da, köle teslim
alınmadan ayrılsa; sonra kölenin efendisi, «satış caiz olmadığından,» Köleye
hak sahibi olsa; yemin edenin yemini bozulmuş olmaz. Eğer, borçlu köleyi muhayyer
okırak satsa; yemin eden, onu aldıktan sonra ayrılsa, yemini bozulur. «Şayet
alacak, kadının üzerinde olur ve alacaklı hakkını, ondan almadıkça ayrılmamaya
yemin ederse; ve o kadında olan alacağına mukabil kadını nikahlasa; işte bu,
borçtan kurtulma olur. Borçlu, borcuna karşılık olarak, kölesini veya
cariyesini satsa; o da, müdebbir veya mütekâtep veya iimmü veied olsa; ve\a
müdebbir ve ünımii vclc.l borçludan başkasının olsa; sonrada alacaklı alacağını
a-dıktan sonra, ayrılsa; yemin bozulmaz. Alcaklıya, borçlu tarafından bin
dirhem hîbe edilse alacaklı da, onu kabul eylese; yemini bozulma/. Fetâvâyi
Kâdîhân'da da böyledir.
«Ayın evvelinde
borcunu ödemeye yemin eden kimse ayın yarısından ünce öderse; yemini yerini
bulur; değilse bozulur. «Ayın başında, borcunu ödemeye» veya «Ay, hilal olunca
ödemeye» yemin eden kimse; hilâlin olduğu gece ve günün tamamına kadar,
müddete, sahiptir. «Boıcunu. ayın önünde ve sonunda ödemeye» yemin eden kimse;
onu, ayın on beşinci ve on altıncı günlerinde öder.
"Öğlen namazında,
borcunu ödemeye» yemin eden kimse; öğlen nama/mm vakti içinde Öder. «Namaz
kılındığı zamana kadar, borcumu öderim.» diyen kimse; o namazın bütün vaktinde
öder.
Ayın başında Öderim»
diye yemin eden kimse; onu aybaşından önce öder veya alacaklı ölürse, bu
kimsenin yemini, İmâm Fbıı Hanîfe (R.A.) ye İmâm Muhammed (R.A.)'e göre sa-k:t
olur. (= düşer) Eğer, borçlu ohın ölürse; bü-ittifak, yamini bozulmuş olmaz.
«Keza : «Filânın
malını elbette ödeyeceğim.'; diye yemin etliği halde o yemin etmeden önce, o
şahıs ölmüş, yemin eden de, bunu bilmiyorsa, yemini bozulmaz. Eğer biliyorsa,
bozulur. İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre bilse de,, bilmese de, yemini bozulur.
Serahsî'-nin Mîıhıytî'nde de böyledir.
"İlk namaz
kılmana kadar, [ilan adr^nm borcunu verece-.yinı.» diye yenıin eden kimse; onu,
Öğle namazının vaktinde — bu vaktin..sonuna kadar — öder.Fetâvâyi Kâdîhân'da da
böyledir.
«Güneş doğarken"
veya «güneşin doğuşu yanında» dese; işte o,güneşin doğupta beyazlanmasına kadar
olan, zamanda borcunu öder. Eğer «kuşluk vakti» derse; güneşin beyazlandığı
zamandan, öğle vaktine kadar, borcunu ödeyebilir (Mtıhiyt'te de böyledir.
Bir borçlu; «Bu
beldeden, borcunu ödeyene kadar gitme-ıneyt, yemin etlikten sonra; borcunun
tamamını ödemeden gitse; vemini bozulur. -(Borcunu ödememeye» yemin ettiği
halde, az bir kısmım ödeyenin yemini ise bozulmaz. Kerderîniıı Vecîzi'nde debeyledir.
Bir kimse :
"Vallahi, bu gün, sende olan malımı almam.» der ve bu şahıs boıçlunu:ı
cariyesini; o günkü alacağına mukabil olarak nikâhlar ve ona cima' ederse;,
yemini bozulmaz.
Keza, alacaklı
borçlusuna. «Sende, yüz dirhem alacağım var; eğer, bu gün senden bir dirhem
noksan alırsam; kölem hür olsun.11 dtv ve onda eîli dirhem olur ve kalanını,
güneş batana kadar almazsa; yemini bozulmaz.
Keza, bir defada,
yüzünü de alsa; yemini bozulmaz. Eğer, ondan gündü/.ün evvelinde elli dirhem;
sonunda elli dirhem alırsa; yemini bozulur. Eğer, o dirhemlerin içinde, kalp
veya sahte dirhemler bulursa; yemini bozulur. Geri versin; değiştirsin veya
değiştirmesin müsavidir. Keza, aldığı dirhemlerin içinde, sahte para veya
kalay olursa; geri verip ayni günde değiştirse; değişildiği zaman yemini
bozulur. Eğer, değiştirmezse; yemini bozulmaz.
Şayet:« Kölem hür
olsun; eğer, bu gün bir dirhem noksan alırsam.« dediği halde, o gün, elli
dirhem alsa; aldığı vakit yemini bozulur.
Bu istihsandır. «Eğer, o gün
bir şey almazsa yemini bozulur.
Eğer vakit tâyin etmez
(= belirtmez), ise; «Eğer, ondan bir dirhem, noksan alırsam; kölem hür olsun.»
der de elli dirhem alırsa; bunu aldığı zaman yemini bozulur.» «Eğer bir dirhem
noksan.» dese de; ona tartı ile elli dirhem verilse «alırsam» dese de; ona
tartı ile elli' dirhem daha t arıtarak verilse; ve ayni mecliste, bir elli
dirhem daha tartılarak verilse; bütün âlimlere göre, tartı İşlemi devam
ettikçe yemini bozulmaz. Eğer, birinci tartıyı mütâakip başka bir işte meşkul
olunduktan sonra, ikinci elli dirhem lartıhrsa; yemin bozulur.
«Eğer, malımı,
filandan; bir şey noksan olarak alırsam.» demiş olsa; onu, fakirlere sadaka
eder. Filanda olan malından dokuzunu alıp onu bir adama bağışlasa; sonra da
geri kalan dirhemleri alsa; onları tasaddik eylemek gerekir.
Bir kimse: «Senin
üzerinde olan dirhemlerimi, senden almazsam.» diye yemin ettiği halde, ondan
alırsa veya dinar alsa; yemini bozulur. Muhıyt'te de böyledir.
«Üzerinde olan. malımı
tartttnp almazsam...» diye yemin eden kimse; hakkının cinsinin hilafına tartılı
veya tartısız bir şey alsa; yemini yerine gelmiş olmaz. Çünkü, o tarttırmakla
kayıtlanmıştır. Sözün umûmî olması itibardan düştü ve ahassı hususa (= ö?:el
bir söze) çevrildi. Oda hakkım aynen
almaktır.
«Eğer, sende olan
hakkımı, ki kese içindedir; almazsam...» diye yemin eden kimse dirhemler,
yerine; dinarlar alsa veya kağıt para alsa, bizim söylediğimiz gibi, yemini
bozulur. Eğer, tartıyı niye I eylemişse Allah'la kendi arasındadır. Bu hükümde
geçerli olmaz. Cami' Şerhi'ııdc de böyledir.
«Üzerinde olan malımı
dirhemler olarak, almazsam...» diyenin eden kimse; dediği gibi ahr.
Bir borçlu,
alacaklısından, dirhem borç aldı ve cnuda geri verdi; sonrada, ikinci defa
ondan .borç aldı; geri verdi; aldı verdi böylece, üç
dirhem malını ödediyss;
yemini yerine gelmiş olur.
Şayet, «hakkımı tartılı alırını...» diye yemin etmiş ve borçlu, ona tartılmayan
şeyden ödemişse; yemin bozulmuş olur.
Eğer, alacaklının
vekili; tartılı olarak alırsa, yemin yerini bulmuş olur.
Keza borçlu, tartılı
olaıak vermeye yemin eylese de vekili tartılı clarak verse; yemini yerine
gelmiş olur.
Keza, hem alcaklı hem
de, borçlu, tartılı alıp vermeye yemin cyleseler; her ikisi de vekil tayin else
vekiller, önce tayin edilmiş sonrada asıllarının adına iş yapmışlarsa; her
ikisi de, yeminden halâs olur. Cami'de de böyledir.
Bu mesele; Alacaklı
bir kimse, alacağını tahsil etmek tilere, bir vekil tayin ettikten sonra
alacağını almamaya yemin eder vekil de, bu yeminden sonra, onun alacağını
alırsa; alacaklının yemini bozulur.« kavlini kuvvetlendiriyor. Mıhiyt'te de
böyledir.
Bir borçlu,
alacaklısına.- «Vallahi borcumu perşembeye kadar ödemem.» dese; perşembe
gününün şalağı ağrana kadar da öde-mese; yemini bozulur. Çünkü, perşembe gününü
gaye etti ise mad-rrbm lehe dahil olmaz.
Bir kimse: «Borcumu
beş güne kadar ödeyeceğim.» diye yemin Utiği halde; beşinci günün güneşi batana
kadar, ödemezse; yemini bozulmaz. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Borçlusundan,
«alacağım, bugün almamaya» yemin eden kimsenin alacaklısı, o gün, borçlusundan
bir şey satın alsa; satın alan, onu o gün teslim alırsa yemini bozulur. Yarın,
teslim alırsa; yemini bozulmaz. Yeminden sonra, o gün fasid satışla bir şey almış
olsa ve teslimde alsa; eğer aldığı şeyin kıymeti, alçağı kadar veya daha fazla
ise; yemini bozulur. Kıymeti, alacağından noksan ise, yemini bozulmaz. Eğer, o
gün borçlusunun malından bir şey imha ederse helak olan alacağının emsali ise;
yemini bozulmaz. Eğer, kıymet sahibi; kıymetjde alacağı kadar veya daha fazla
ise; yemini bozulur. Fakat önce gasbetmek sonra, imha etmek şartıyla olursa; ve
gasbetmeden helak ederse; (yakmak gibi) yemini bozulmaz. Zahirîyye'de de
böyledir.
Borçlu, alacak
sahibine : Eğer, malını yarın vermezsen; kölem, hür olsun.» der; alacaklı,
yarma kadar kaybolursa; âlimler; «Borçlu borcunu, hâkime teslim eyler, öyle
yaparsa yemini bozulmaz ve yerini bulmuş olur.» demişlerdir. Bu muhtar olan görüştür. Fetâvâyi Kâdîhân'da da
böyledir.
Alacaklı hazır olur,
fakat kabul etmez; borçlu, alacaklı elini uzatınca, alacak şekilde yanma
bırakırsa, yemini yerine gelir ve bozulmuş olmaz. Keza, bir kimse, zoraki
alınan şeyi «almam.» diye yemin eylese ve öyle yapsa yemini bozulmaz. Hulâsa'da
da böyledir.
Münteka'da İbn-i Sîma
: «Ben, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un şöyle buyurduğunu duydum: «Alacaklısı
hakkında, «Vallahi, bugün, hakkımı vermedikçe, senden ayrılmam...» diyen ve
niyetide hakkını alana kadar ondan ayrılmamak olan bir kimse; o gün geçene
kadar ayrılmasa; borçlu da, hakkını vermese; yemini bozulmaz. O gün geçtikten
sonra ayrüırsa; yemini bozulur.»
Keza «Seni, bu gün,
hükümdara götürene kadar, senden ayrılmam...» veya «seni; benden sultan
kurtarana kadar, ayrılmam...» der; o gün geçtiği halde ayrılmazsa; sutlana götürmezse
ve sultanda, onu kurtarmazsa; (bunlar müsavidir.) yemini bozulmaz. Ancak,
bırakınca bozulur.
Şayet, o gün, sultana
götürür ve : «Bugün hakkımı verene kadar, senden ayrılmam.» derse ve o gün
öylece geçse; borçluda ödeme yapmasa; yemini bozulmaz. Eğer, o gün geçtikten
sonra ay-nlsalar; yine, yemini bozulmaz Muhhıyt'le de böyledir.
«Hakkımızı filana alıp
vermiyeceğiz.» diye yemin eden kimse; ondan aynhnasa ve haklaşmasa, yemini
bozulmaz. Zâhîriy-ye'de de böyledir.
Alacaklı : «Eğer,
sendeki alacağımı, yarın almazsam; ka^ nm, boş olsun.» der borçluda : «Eğer,
yarın sana, borcumu verirsem; karını boş olsun.» der, alacaklı alacağını zor
kullanarak alırsa; her ikisinînde yemini bozulma/,. Eğer mümkün almazda, borçlusunu
hâkimin kapısına çeker; orda muhakeme olurlarsa; yemini yerine gelmiş olur.
Bir kimse, borçlu bir
şahsa, «alacaklısının hakkını filan gün vermeye» yemin ettirse; ve elinden
tutup : Onun izni olmadıkça, r.ynlmayacaksm.» dese; borçluda, o gün gelse ve
borcunu ödese; yalnı/. elinden tutmasa ve o izin vermeden ayrılsa; borçlunun
ye-tr-ipi* bozulmaz.
Şâyel, «malımı sende
bırakmam.» diye yemin eder; ve onu hakime götürür; oda, onu habseder veya ona
yemin ettirirse; yemin edenin yemini'yerini bulmuş olur. Huîâsa'da da böyledir.
Keza, Hâkime çıkarmayıp,
geceye kadar ondan ayrjlmasa; yemini yerini bulur.
Bir kimse «Borcunu,
filan gün Ödeyeceğine» yemin eüiğı halde o günden Önce öder veya onu bağışlar;
günü gelincede bir şeyi a'mazsa; İmâm Ebû Haııîfc (R.A.) 'ye göre, yemini
bozulmaz. Eğer alacaklı Ölürde, veresesine veya vasisine öderse; yemini yerini
bulur; değiîse, yemini bozulur, Kerderî'nin Vecîzi'nde de böyledir.
Bir adam, karısının
talâkı üzere; ona, her gün bir dirhem vereceğine yemin etse ve onu bazen güneş
batarken bazande akşam ödese; hiç bir. gece ve gündüz dirhem vermekten hâli
kalmamışsa; yemini yerini bulmuş olur.
Bir adam, «üzerinde
hakkı olduğu adamdaki hakkını, bir ay geri bırakmamaya» yemin eylesc; ve bir ay
geçene kadarda haklaşmada sükut edip bir ay geçse; yemini bozulmaz. Çünkü, o
geri bırakmamıştır. Yani, borçlu verip de alacaklı almamazhk yapmamıştır.
Fetâvâyi Kübra'da da böyledir.
Fetâvâyi Nesefî'de :
Bir kimse borçlusuna, gizlenmeyeceğine dair yemin ettirse ve bunu'bir vakitle
de kayıtlamasa, onu, istediği vakit, borçlu, —istediğini bilerek— ona
görünmese, yemini bozulur.
Eğer, gizli olarak
çarşıya girerse; yemini bozulmaz. Alacaklı, borçluyu istese de borçîu onu
bilmeyerek görünmese; yemini bo/.ulmaz.
Şayet, alacaklılar iki
kişi olurla]- ve ikis'de borçluya gizlenmemek üzere, yemin ettirirler ve
borçlu birinin borcunu öderse onun yemin de hakkı kalmaz. Huîâsa'da da
böyledir.
Evzecendî bir suâle,
şu cevabı "vermiştir: «Borçıu alacaklısına : «Eğer, hakkım bayram günü
ödeme/sem...» diye yemin eder; bayram günüde gelir; yalnız, o yerin hâkimi o
günü bayram yaptırmaz ve o günde bayram namazı kılınmazsa; başka bir yerin
hâkimi ise, o günü bayram ilân eder ve bayram namazı kildınrsa, -Ramazanda
olduğu gibi, ayın doğuş yerlerinde ayrılık yoksa- bulunduğu beldenin hakiminin
hükmüne uyar.» Muhiyt'te de böyledir.
Bir borçlu, niyet
etmeksizin, «her ay borcundan bir dirhem Ödemeye» yemin eylese; ayın başında
yemin etmişse; o ay yeminine dahildir. Ve o ayda da bir dirhem vermesi gerekir.
Ay çıkmadan önce. yine böyledir.
Eğer, ayın sonunda
yemin etmişse ve «her ayda öderim.» demişse yine böyledir. Mebsût'ta da böyledir.
Borçlu olan şahıs,
«borcunu ödemeye gayret edeceğine» yemin ederse; bu şahıs neyi varsa, satarak
borcunu öder. Zahfriy-ye'cle de böyledir. [23]
Bir kimse; ancak, yüz
dirheme sahip olduğu takdirde kölesinin hür olmasına yemin eder ve yüz
dirhemden aşağıya sahip oluiTa; yemini bozulmaz. ,
Keza, «başka değil,
yüz dirheme sahip olursam.» derse yüz dirhemden noksana sahip olunca, yemini
bozulmaz.
Şayet, yüz dirhemden
fazlaya sahip olursa yemini bozulur. Yâni, köle hür olur. Dirhemleri değil de,
dinarları olsa, yemini, yine bozulur.
Keza, bu kimsenin,
ticaret için olan kölesi veya kağıt parası veya arsası, veya zekâtı verilir
cinsten canlı' hayvanları olsa; (nisabı tam olsun veya olmasın,
müsavidir.) yemini bozulur.
Eğer, kölesi hizmet
için olur; veya mah zekâtı verilir cinsten olmaz (ev, tarla, akar gibi) veya
ticaret için olmayan malı bulunursa; yemini bozulmaz. Sirâcü'l- Vehhâc'da da
böyledir.
Bir kimse geride varis
bırakarak ölür; bir kimse de a'acağı olur; varisi gidip borçludan, bu alacağı
ister; borçluda«ona borcum yok.» diye yemin ederse; eğer, adamın öldüğünü
bilmiyorsa; yemini bozulmaz; değilse bozulur. Bu görüş, beğenilmiştir.
(Hulasa).
Asıl'da: Malım yok
diye yemin eden bîr kimsenin il'las etmiş birinde, alacağı bulunsa; yemini
bozulma/..
Keza, onun malını, bir
adam, gasben alıp imha eylerriişse; veya ma] biaynihi olduğu halde, inkâr
etmişse; yemini bozulmaz.
yet, malını gasben
(^zoraki) alan şahıs aldığını ikrar eder ve alınan mal da bizzat durmakta ise;
alimler; bu hususta ihtilaf eylediler.
Eğer, birisinde emânet
malı var ve oda onu ikrar eyliyorsa; yemini bozulur.
Eğer, yanında az veya
çok gümüş veya altın varsa; yemini bozulur.
Keza yanında ticaret
malı ve canlı malı varsa, yemini bozulur.
Eğer, arazisi veya
sâime olmayan malı varsa istishanen yemini bozulmaz. Muhıyt'te de böyledir.
«îddia eylediği; hak
hakkında bir adamla anlaşmamaya yemin eden kimse; bir adamı vekil etse ve bu
vekil anlaşma yapsa; yemini bozulmaz.
Keza, «mücadele
etmeye» yemin ettiği halde; vekili mücadele etse; yemini bozulmaz.
Şayet: «Vallahi filan
ile anlaşma yapmam.» dediği halde, başkasına anlaşma yapması için emir verse;
yemini hükmen bozulur. Serahsî'nin Muhıyt'indc de böyledir.
Şu bin dirhemden
harcama yapmam.« diye yemin eden kimse; ondan borcunu ödese; yemini bozulmaz.
Çünkü borç ödemek Ör-fen infak değildir. Bazıları. «Eğer niyet cylemışse;
yemini bozulur.» demişlerdir. Lâkin, bu örfle kabul edilmez. Kerderî'nhı
Vecizi'nde de böyledir.
Borçlanmaya yemin eden
kimse; evlenirse; yemini bozulmaz. Ancak, veresiye dirhemler alırsa yemini
bozulur. Hulasa'd a da böyledir.
Şöyle yapmam diye
yemin eyleyen onu hayat boyu yapmaz. Hidâye'de de böyledir.
Bir kimse, yaparım
diye yemin edince; yemin ettiği işi, bir defa yapsa; yemini yerine gelir. Bunu,
ister hoşlanmayarak yapsın ister unutarak; ister, kendi isteyip vekili yapsın,
müsavidir.
Yapmadığı, zaman, o
fiili yapmadan ümidi kesilene kadar; yemini bozuldu diye hükmolunamaz.
Eğer o işi yapmadan
ölecek olursa; varislerine keffaretini vermeyi vasiyyet eder.
Eir kimse: «Zeyd'i,
elbette, döveceğim.» veya «Şu yufkayı, elbette, yiyeceğim.» diye yemin ettiği
halde; Zeyd ölse veya ekmeği kendinden
önce yeseler; yemini bozulur. Bu, yemin mutlak olduğu z:: m an d ir.
Eğer, yemin mukayyet olursa; (meselâ : Şu ekmeği, tu gün yiyeceğim diye yemin
eyleyipde gün geçmeden ekmeğin yenilmesi gibi.) o /.aman, yemin sakıt olur. '
— düşer.) Diğer imamlarımıza göre böyle olmasına rağmen İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)
buna muhaliftir. Fethu'l-Kadirde de böyledir.
"Haram
işlemeyeceğim.» diye yemin eden kimse, fâsid nikâhla, nikâhlansa;, yemini
bozulmaz. Keza, hayvana cima' etmek-lede bozulmaz. Ancak, bedevi, hayvan
peşinde giden cahil birisine öyle yol gösterirse, o zaman yemini bozulur.
S'irâciyye'de de böyledir.
<tt «Vasıyycl
yapmayacağım;: diye yemin eden kimse, ölüm zamanı, bağışta bulunursa; yemini
bozulmaz."
Keza hastalık halinde,
babasını köle olarak satın alırsa; hemen ılkeyter.
Eğer, «bugün ona yüz
dirhem bağışlayacağım.» diye yemin ettiği halde, başkasına bağışlar ve ona da:
«Sen al.» derse yemini bozulmaz. Bağışlayan; bağışlananı, bağışladığı adam
almadan ölürse; artık c, mal vârisin alacağından olur; bağış yaptığı adam, onu
alamaz. Fethu'l-Kâdîr'de de böyledir.
Bir kimse, diğer
şahsın, emirlerine itaate ve yasaklarından kaçmaya yenlin ettikten sonra; o
şahıs, yemin edeni cima' yap-makdan men ettiği halde, oda, cima' ederse; yemini
bozulmaz. Eğer orada başkasına delalet olmaz ise.
Filan adama hizmet
eylememeye, yemin eden kimse, ücretsiz onun gömleğini dikse; yemini bozulmaz.
Eğer, ücretsiz dikerse; yemini bozulur. Fetâvâyi Kübrâ'da da böyledir.
Bir adam : «Bütün
malım hediyedir.» der; diğeri de : «Bana da öyle.» derse; ikinci adamın bütün
malını hediye etmesi gerekir. İsterse, öncekinin malından az; ister, müsavi;
isterse, çok ol-;:un, fark etmez.
Yalnız : «Ben onun
malı kadar kasdeyledim.» derse; o kadar vermesi gerekir. Eğer, «seneye kadar
sahip olacağım, bütün malım.» dtse; bırşnhts dediğini hediye eder. İkincisi de,
aynısını söylerse; ona birşey gerekmez. îzâh'da da böyledir.
Bir adam, «şu adamı
tanımıyorum» diye yemin ettiği halde, onu yüzünden tanıyor olsa; fakat, ismini
bilmese; yemini bozulmaz. Bu mes'ele böylece Asıl'da zikredilmiştir.
Zahiriyye'de de böyledir.
«Filan adam, burda
oldukça şu işi yapmam.o diye yemin eden kimse; dediği adanı gittikten sonra; o
işi yapsa, sonra o adam geri gelse ve bu şahıs o geldikten sonra, o işi tekrar
yapsa; yemini bozulmaz. Fethu'I-Kadîr'de de böyledir.
«Cuma gü i çalışmam.»
diye yemin eden kimsenin yanında bez olur; ondan gömlek yaptırmak ister ve
terziye yollayarak ona gömlek dikmesini emrederse yemini bozulmaz. Fetâvây;
Kübra'da da böyledir.
Mecmûu'n-Nevazil'den :
Bir adam, diğerine bir şey verse;
alan adam da, «bu
hediyene karşılık olacak şu kaftanı sana vermezsem...» diye yemin eder ve
böylece zaman gecelikten sonra, on dirhem vererek anlaşsaiar; yemini bozulur.
Kâdi'1-İmâm "Kaftan durduğu müddetçe yemin bozulmaz. Eğer, onu verirse;
yemini yerini bulur.» demiştir.
Hulâsa'da da böyledir.
«Bu kalem ile, yazı
yazmam.» diye yemin eden kimse; onu kırıp, yeniden yapsa ve onunla yazı yazsa;
yemini .bozulmaz. Keza: «Bu bıçakla kesmem.» diye yemin ettikten sonra, onu
kırsa ve geri yapsa; yemini bozulmaz. Hâvî'de de böyledir.
Bir kiınse; «Filâne
kadının, yüzüne bakmam.» diye yemin ettiği halde, o nikahlı iken baksa; İmâm
Muhammed (R.A.)'e göre, yüzünün çoğu açık olmadıkça; yemini bozulmaz.
Filân adama bakmam.»
diye yemin eden kadın, perde arkasından veya camdan baksa; yemini bozulur.
Aynada bakmakla yemini bozulmaz. Fetâvâyi Kübra'da da böyledir.
Bir adam, «filanı
görürde onu dövmezsem - diye yemin ey-lese, ve onu bir mil veya daha fazla
meşalede görse; İmâm Muhammed (R.A.)'e güre, yemini bozulmaz. Çünkü, onu lam
görmüş sayılmaz.
Bir adam, başkasına ;
«Sana rastlar ve seiâm vermezsem.» diye yemin eylese; münasip o!an, hemen selâm
vermektir. Eğer, öyle yapmaz da, selâmı geciktirirse; yemini bozulur. Keza:
«Eğer, hayvanını emanet isterim ve sen de vermezsen...» diye yemin eden
kimsenin hemen o işi yapması münâsip olur. Eğer bundan başka bir şeye niyyet
eylemişse; hükümde geçersizdir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Mü.ntekâ'dan ; «Filan
adama bakmamaya» yemin eden kimse; onun eline, ayağına, başına baksa İmâm
.Muhammed (R. A.)'e göre, rü'vet (—bakmak) yüze, başa ve bedenin yukarısına
karşıdır. Eğer, eline veya ayağına bakmişsa; yemini bozulmaz. Başından
yukarısına bakmakla da yemini bozulma/. Bakar da tanımazsa; bu kimse bakmış
sayılır ve yemini bozulur.
Örtündüğü elbise,
başını bedenini tanıtıyorsa, görmüş sayılır; tanıtmıyorsa, görmüş sayılmaz.
Eğer, sırtına, karnına
veya göksün e bakarsa; görmüş sayılır \l yemini bozulur. Eğer, bunların
tamamını değil de, ekseri kısmını görürse; yemini bozuiur. Az kısmım görürse,
yemini bozulmaz.
Bir adam, «bir kadına
bakmamaya» yemin ettiği halde; onu otururken veya ayakla görse; nikahlı olsa
bile bakmış sayılır. Ancak : «Bakmamaktan, maksadım, yüzü idi» derse; bu kendi
ile Allah arasındadır. Hükmen, sözü
geçerli değildir.
«Filan adamı görürsem,
kölem, hür olsun.» diyen kimse; onu, ölü olarak veya kefenlenmiş halde görse,
İmâm Muhammed (R.A.)'e göre yüzü kapalı ise; yemini bozulmaz. Çünkü görmek,
diri ve ölü olsun müsavidir. Öldükten sonra görmek de, sc;ğ iken görmek
gibidir Muhıyt'te de böyledir.
Bir adam, diğerine;
«Filan adamı,, görür de, sana tanıtmazsam; kölem, hür olsun.» dese de o adamı
birlikte görseler; yemini bozulmaz ve İmâm-ı A'zam (R.A.) ile İmâm Muhammed
(R. A.)'e göre, kölesi hür olmaz.
Bir kimse; «Eğer filan
adamı görür de, onu sana getir-mezsem; kölem, hür olsun.» diye yemin ederse;
mes'ele, yukarda-kinin aynıdır. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Hişâm, İmâm Muhammed
(R.A.)'den rivayeten şöyle demiştir :
Vallahi, hayatta ve
mematta, filan adamla hazır bulunmam.» dese; hayatta iken sevinç ve kederli
halinde, ölümünden sonra da, cenazesinde ve ölüsünde bulunmaz.
Eir adam, «eğer filan
adamı haram bir iş yaparken görmezsem; karım boş olsun» dese ve onu yabancı
bir kadınla yalınız başına görse; İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre, yemini bozulur.
Çünkü, yabancı kadınla, bir arada olmak, haram değil mekruhtur. Zâ-hir^yye'de
de böyledir.
Bir kimse : «Malımdan,
bin dirhem fakirlere vereceğim.» diye yemin eylemek isterken, birisi ağzını
tutsa da, söyletmese; âlimler: «İhtiyaten vermelidir.» dediler. Eğer, yemin
talâk ve ıtâka ait olsaydı; bir şey gerekmezdi. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Fevâidü'l-Şemsü'l-İslâm'da:
Bir adam, elbisesini temizlikçiye verse; o da, inkâr eylese; adarn : «Sana
verdim.» diye yemin etse, oğluna veya talebesine vermiş olsa, eğer oğlan veya
talebe temizlikçinin ailesinden iseler; yemin bozulmaz. Ancak, bizzat ona
verdiğini kasdeyliyorsa; o müstesnadır. Hulâsa'da da böyledir.
Bir adanı, «filan
adamı, taş köprüden geçirmemek üzere; karısının talâkına yemin etse ve onu
sözüyle men eylese; yemini yerini bulmuş olur.
Bir adam, oğluna :
«Seni bırakırsam; filan adamla iş yaparsan, karım şöyle olsun...» dese; eğer;
oğlan bulûğa erişmiş ve ena mâni olmaya gücü yetmiyorsa; sözüyle men ederse;
yemini yerini bulur.
Eğer, uğıan küçükse;
şartın yerine gelmesi; hem sözle, hem de, fiille olacaktır.
Bir adam, kayın
biraderinin elinde olan arsayı «benim» diye iddia eylese ve: «Eğer, bu davayı o
arsayı alana kadar terk ey-lersem; karım şöyle olsun...» derse; âlimler: «Her
ay bir defa husumet eyler ve ayın tamamında davayı terk etmezse; yemini bozulmaz.»
demişlerdir.
Bu kimse : «Vallahi,
onu şehirden çıkınca bırakmam." dediği halde; o, haberi olmadan çıksa;
yemini bozulmaz,
Eğer, çıktığını görür
de, onu terkeylerse; yemini bozulur.
O gidene kadar takip
ettiği halde gücü yetmezse; yemini bozulmaz. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bir kimse : «Şu toplu
şey, buğday ise; karım şöyle olsun...».. diye yemin etse ve o da buğday ve
hurma olsa; yemini bozulmaz. Bu İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un kavlidir.
İmâm Muhammed (R.A.)'e
göre, «bu, başka değil ancak buğdaydır.» dediği halde o buğday ve hurma olsa;
yemini bozulur. Eğer, tamamı buğday olursa; yemin bozulmaz. îzah'ta da
böyledir.
Bir kimse : «Eğer, şu toplu şey, buğdaydan başkası değil
veya buğdayın gayrisi değildir.» derse bu söz, «o ancak buğdaydır.» sözü
gibidir. Bedâî'de de böyledir.
Müntekâ'da : İbrahim,
İmâm Muhammed (R.A.)'in şöyle buyurduğunu nakletmiştir :
«Eğer, uzun bir
yolculuğa çikmazsam filâne hür olsun.» der ve niyyeti üç gün veya daha fazla
olursa; niyyetine göredir. Eğer niyyeii yoksa; işte o, bir ay yolculuk yapar.
Mumyt'te de böyledir.
Fetâvâyi
Mâverâü'n-Nehir'den :
Ebû'n-Nasr Debbûsî'den
soruldu : Bir adam yemin eyledi; fakat, Allah'a mı, oruca mı talâka mı yemin
ettiğini unuttu. Bu şahsın durumu nedir?
Şöyle buyurdu :
Hatırlaması hariç,
talâk üzre yemin etmiş sayılır. Tatarhâniy-ye'de de böyledir.
Bir adam,
«hizmetçisine, hizmet ettirmemek üzere» yemin ey-İLmiş olsa; bu mes'elede iki
yön vardır :
Birincisi:
Hizmetçinin, yemin edene ait olması; Bu hal de, şu şu dört bölümü içine alır.
Birinci Bölüm :
Efendinin, hizmetçiden yeminden sonra, hizmet istemesi; açık ve nas olarak,
(misâl : bana hizmet eyle,) bu halde yemininin bozulduğu açıktır.
İkinci Bölüm :
Hizmetçinin, yeminden sonra, efendisinin emri olmaksızın, hizmet etmesi; onun
da, hizmet bitene kadar onu bırakıp men etmemesi; ve yeminden önceki emri ile
hizmet eylemesi; bu yönde de yemini bozulur.
Üçüncü Bölüm:
Hizmetçinin, emirsiz hizmet etmesi : Efendisi emretmeden yaptığı hizmeti
yapması bu yönde de, yemini bozulur.
Dördüncü Bölüm :
Yeminden sonra, emirsiz hizmet eylemesi; yeminden önce, asla yapmadığı hizmeti
yapmas,ı; bu cihette de yemini bozulur.
İkincisi; Hizmetçinin
başkasına âit olması: îşte bunda da geçende olduğu gibi, dört yön vardır.
Açıkladığımız gibi , ilk iki bölümde yemini bozulur; son iki bölümde yemini
bozulmaz.
«Filanı, hizmetçi
kullanmamaya» yemin eden kimse; ondan içecek isteyip imâ eder; yemin ederken
de böyle bir nivyeti bulunmazsa; yemini bozulur. «'Filanın hizmetçisi, o işi
yapsın» veya «yapmasın» der ve yemin ederken ona hizmet ettireceğine n:y-yot
etmiş olursa; bu, hükmen geçersizdir. Allah ile kendi arasındadır.
Bir kimse;« «Filan
adamın, hizmetçisine; hizmet ettirme-meye» yemin eder ve o hizmetçinin efendisi
ile bir sofranın başına üUııur ve bu hizmetçinin getirdiği yemeklerden yer ve
suyunu içerse; yemini bozulur.
Hizmet, ev içinde
olursa; bütün işleri içine alır. Ev dışında ulursa, (alış—veriş gibi..,)
bunlara hizmet denmez; ticâret denir. Hizmetçi ismi, erkek ve kadın; büyük ve
hizmete gücü yeten küçüğe ıtlak olunur. Zâhiriyye'de de böyledir.
Bir kimse: «Filanın,
çukur kazıcısı değilim." diye yemin eltiği halde; onun çukur kazıcısı
olsu; veya "filanın ziraalcisi olmadığına» yemin eylese de, onun
tarlaları elinde bulunsa; yemini hezulur. Çünkü, şart onun filanın çukur
kazıcısı olduğudur.
Bir kimse, «Şu evde.
oturmam.») diye yemin ettiği halde,
anahtarı bulamayıp, oradan çıka masa. ancak, bir saat sonra çıksa; anahtarı
aradiği müddetçe—yemini bozulmaz. Eğer, anahtarı aramaz ela, başka bir işle
meşgul olursa, o zaman, yemini bozulur.
Necmü'd-dîn'in şöyle
buyurduğu nakledilmiştir :
Bir san'at erbabı
âletlerle, bir iş yapmamaya yemin evlese; ve: «Eğer elimi onun üzerine
koyarsam; karım, boş olsun.» dediği haJ-de, karpuz, kavun veya pamuk tohumunu
ekerse; yemini bozulur.
F.ğer, başkasının
ekliği ziraatı sularsa veya yeri sürerse veya, biçerse; yemini bozulmaz.
Ziraatını başkasına
verir veya hizmetçi tutar; ektirir, biçtirir-st; yemini bozulmaz.
Eğer, başkasına da em
ret memeye niyyet eylediyse; yemini bozulur.
Eğer, kölesi eker
biçer veya ücret'c ektirir, biçtirir ve dnhı önce emretmiş bulunursa yemini bozulur.
Ancak, ya'nız kendi
nefsini niyyet etmişse, o zaman, yemini bozulmaz. Fetâvâyi Kübrâ'da da
böyledir.
Arazi sahibi veya
ziraatçı, eğer : «Ziraat yaparsam (=ekt;r biçersem) karım, boş olsun.» derse;
hissesini satar veya ödüne verir veya hibe ederse; yemini'bozulur. Eğer bir
adam onu imha eder ve ödeyip onu alır ve ihtiyacına harcarsa, yemini bozulmaz.
Hulâsa'da da böyledir.
Bir kimse; «Eğer filan
adamı bir idile veya yarım idile ( = bir nevi dirhem, yâni gümüş para) vekil
tutarsam; karım, şöyle olsun...» eledikten sonra; onu on dirhem gatrifîye
(~bir nevi dirhem) vekil tutsa yemini bozulmaz.
Bir kimse : «Filan
için, ça'ışmayacağım.» diye yemin ettiği halde, o şahıs mestçi olsa ve dükkân
sahibinden mest âlet'eri satın alsa; sonra da onu yemin olunan adama satsa;
yemini bozulmaz. Hızânetü'l-Müftîn'de de böyledir.
Şeyhu'l-İslâm, bir
suâ'e şu cevabı vermiştir:
Kiralık evi olan bir
adam, onu kiraya vermemeye talâk üzre, yemin ettiği halde onu, kendi karısı
icarla alsa; ve onun ücretinden harcama yapsa, veya kocasına verse; yemini
bozulmaz.
Eğer koca, icarcılanna
: «Şu evlerde oturun.» derse; bu fasıl Şeyhu'l-İslâm'dan naklolunmadı.
«Lâyık ve münasib
olan, bunun icâre olması ve yemininin bo-bulmasıdııv) denilmiştir. Ve yine oturmadıkları
halde onlardan b;r aylık ücret alsa; yemin' bozulur. Çünkü o da icardır.
Muhıyt'te de böyledir.
Bir kimse, altına ve
gümüşe dokunmamaya yemin ettiği halde, bunların daıbulunmuşlarına, dokunsa;
yemini bozulur. Se-rahsî'nin Muhiytı'nde de böyledir.
Bir kimse, «oduna
dokunmamaya» yemin ettiği halde, ağacın dalma dokunsa; yemini bozuVnaz. «Hurma
ağacına veya ağaç parçasına dokunmamaya» yemin eden; onun dalma dokununca, yemini
bozulur.
"Yüne
dokunmamaya» yemin eden bir kimse; keçeye dokunsa; yemini bozulmaz. Mebsût'da
da böyledir.
'(Yer yüzünde yürümem
diye yemin eden .kimse; mestle veya ayakkabı üe yürürse; yemini bozulur.
Eğer yere serilmiş
yaygı üzerinde yürürse; yemini bozui-ıraz.
«Nalm giymemeye» yemin
eden kimse; onun üzerindeki kayışlarını veya lâstiklerini keser; başka lâstik
vurur da öyle giyerce; yemini bozulur. Hızânetii'l-Miiftm'dc de böyledir.
Bir kimse, «Şu başıma
kim dokunursa...» veya nefsine mal etmeden «şu başa birisi dokunursa; şöyle
olsun.» diye yemin ettiği halde, kendisi dokunursa; yemini bozulmaz.
İmâm Muhammed CR.A.),
Rukıyyat,ta : «Bu gün saça dokunmam.» diye yemin etmiş olan şahıs, kendi
başına dokunsa; yemini bozulmaz.'» demiştir.
Şayet, başkasının
başına dokunursa; yemini bozulur.
«Şuf'ayı teslim
eylememeye» yemin eden kimse; o şul'a, bâtıl olana kadar, davacı olmasa; yem mi
bozulmaz. Eğer, onu tes-im etmek içip. vekil tayin ederse; yemini bozulur.
Zahîriyye'de de beyledir.
Bir adam, kendisi için
çalışmaları maksadı ile işçiler tul-i,-a; bunlardan birisi de «beraber -ça'ışmamaya»
yemin etmiş olsa vt. sonra da kendisi çalışmaya başlasa; «o çalıştığı ve
yaptığı şeyi satın alır; onu yapıp bitirince de geri satar.» denilmiştir.
Keza, bir örgüeü :
«Eğer, filanın bezini alıp, bir seneye kadar dokunursam...» diye yemin ederse;
ipliğini satın alıp, dokur sonra da, ona hîbe bağışlarsa; yemini, bozulmaz.
Eğer, sr^tın almadan, h:ş örtüsü dokursa; yemini bozulmaz.
Fetâvâyi Nesefî'de :
Bir adam; «Eğer, şu evi tamir edersem; karım boş olsun.» dediği halde, bozulmuş
bulunan, kendisi ile komşusunun arasındaki duvarı komşunun evini tamir
kasdiyle, yaptır-sv; yemini bozulur. Hizânetü'I-Miiftîn'de de böyledir.
Şeyhû'I-îslâm
Evzecendî'den soruldu :
Eğer, yarın filan
adamın evini yıkmazsam; kölem hür olsun.» dediği halde, yarın geçene kadar evi
yıkmaktan men olunanın durumu nedir?
İmâm şu cevabı verdi :
Bu mes'elede, âlimlerin
görüş ayrı/ı klan vardır. Fetva için, muhtar olon görüş yeminin bozulmasıdır. Zehıyre'de de böyledir. [24]
[1] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ
Yayınları: 3/437.
[2] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ
Yayınları: 3/437.
[3] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ
Yayınları: 3/437.
[4] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ
Yayınları: 3/437-438.
[5] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ
Yayınları: 3/438-439.
[6] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ
Yayınları: 3/439-440.
[7] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ
Yayınları: 3/440.
[8] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ
Yayınları: 3/440.
[9] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ
Yayınları: 3/440-441.
[10] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ
Yayınları: 3/445-458.
[11] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ
Yayınları: 3/459.
[12] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ
Yayınları: 3/459-466.
[13] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ
Yayınları: 3/466-470.
[14] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ
Yayınları: 3/473-488.
[15] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ
Yayınları: 3/491-496.
[16] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ
Yayınları: 3/499-432.
[17] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ
Yayınları: 3/535-563.
[18] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ
Yayınları: 3/567-573.
[19] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ
Yayınları: 3/574-581.
[20] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ
Yayınları: 3/585-593.
[21] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ
Yayınları: 3/597-606.
[22] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ
Yayınları: 3/609-620.
[23] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ
Yayınları: 3/621-629.
[24] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ
Yayınları: 3/629-638.