Zekat, İslam'ın beş
şartından biridir.
Zekat hususi
mallardan, hususi bir şekil üzere belirli şahıslara verilmek üzere çıkarılan
miktardır.
Zekat olarak ödenen
meblağ, sahibini günahlardan ve cimriklikten temizlediği,
malının bereketlenmesine ve çoğalmasına vesile olduğu için ona zekat ismi
verilmiştir.
Zekat, hicretin ikinci
yılı Medine-i Münevvere'de farz kılındı. Onun farz
kılınması; Kitap, Sünnet ve İcma ile sabit olduğu
için inkâr eden dinden çıkar. Delili Kur'an-ı
Kerim'de 22 yerde geçen ayeti kerimelerdir.
Ayeti kerimelerden
bazıları şunlardır:
"Namazı dosdoğru kılın ve zekatı verin..." Başka bir ayet-i kerime'de Yüce Allah, Peygamber
(s.a.v.)'e hitaben şöyle buyurmaktadır:
"Onların mallarından sadaka al ki, bununla
kendilerini (günahlarından) temizlenmiş, onunla (iyiliklerini)
bereketlendirmiş olasın" (Tevbe: 9/103)
Resullullah (s.a.v.), Buhari ve
Müslim'de İslam'ın beş şey üzerine kurulduğunu buyurarak zekatı da bunlar
arasında saymıştır.
Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet
edildiğine göre Rasulullah (s.a.v) şöyle
buyurmuştur:
"Allah bir kimseye mal verir, o da zekatını
vermezse, o mal kıyamet günü kel bir yılana dönüşür. Yılanın iki gözü üstünde
iki siyah nokta vardır. O, mal sahibinin boynuna sarılacak ve her iki çenesine
yapışacaktır. Sonra, 'ben senin
malınım, ben senin hazinenim, diyecektir." [1]
Bundan sonra
peygamberimiz (s.a.v) şu ayeti okur:
"Allah'ın kereminden kendilerine verilen
nimetlere cimrilik edenler, onun kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar.
Bilakis o, kendileri için şerdir. Cimrilik yaptıkları şeyler Kıyamet günü
boyunlarına dolandırılacaktır."
(Ali İmran: 3/180)
Dünyada zekatı vermemekte
ısrar edenlerden zekat zorla alınır. Eğer vermemekte imar eder, yahut almak
isteyene karşı bir kuvvet ve zorluk teşkil ederse onlara gerektiğinde savaş
açılmalı, bu şekilde zekatın alınması sağlanmalıdır. Çünkü zekat islami bir vergidir. Toplanma ve dağıtma işini bizzat
devlet ve yetkili kurumu yapmalıdır.
Peygamberimiz (s.a.v)
şöyle buyurmuştur:
"Allah'tan başka ilah olmadığına, Muhammedin O'nun resulü olduğuna şehadet
edip, namazı kılıp ve zekatı verinceye kadar, insanlarla savaş etmekle emrolundum. Bunu yaparlarsa, kanlarım ve mallarını benden
muhafaza etmiş olurlar..." [2]
Başka bir hadisi
şeriflerinde Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurur:
"Hastalarınızı sadaka ile tedavi ediniz ve mallarınızı
zekatla koruyunuz.”[3]
Kendisine zekat düşüp,
zekatın verilmesi lazım geldiği halde o maldan zekat verilmediğini bilen bir
kimsenin o malı satın alması veya o maldan yemesi haramdır.
Kendisine zekat düşen
meyve ve hububatta mal olgunlaşmaya başlamakla artık sahibi o maldan tasarruf
edemez. Hatta o maldan sadaka dahi çıkarıp veremez. Çünkü o malda artık
fakirlerin ortaklığı vardır. Zekata tabi olan maldan biçicilere ücret vermesi;
yeşil buğday, yeşil bakla, kırmızı hurma veya üzümü yemesi veya tasarrufta
bulunması caiz değildir.
Netice itibarıyla o
maldan tasarruf etmeye hakkı yoktur. Bu durumdaki mallardan tasarruf ettiği
taktirde haram işlemiş olur ve haram olduğunu bilerek böyle yapan kimse İslam
yönetiminde ta'zir cezasıyla cezalandırılır.
Zekat, İslamın temel rükünlerinden biri olduğu için, inkâr eden
kâfir olur. Zekatın vacip olmasının genel olarak beş şartı vardır:
1- Müslüman
olmak.
2- Hür
olmak.
3- Tam
mülkiyete sahip olmak.
4- Nisaba
malik olmak. (Zekat miktarına ulaşmak)
5- Ay hesabı ile bir sene geçmiş olmak. Yani o
mala sahip olduktan sonra ay hesabıyla bir yıl geçmiş olması şarttır. [4]
Beş çeşit maldan zekat
çıkarılması vaciptir: Bunlar; ehli hayvanlar, semen (para), hububat, meyveler
ve ticaret mallarıdır.
1- Mevaşi (Ehli hayvanlar):
Bunlar; deve, sığır ve
koyun-keçidir.[5]
Ehli hayvanlar için
zekatın farz olmasının şartları altıdır:
1- Müslüman
olmak.
2- Hür
olmak.
3- Mala
sahip olmak.
4- Nisab.
5- Ay hesabı
ile bir seneyi doldurmuş olmak.
6- Ehli hayvanların
saime olması. [6]
Mevaşi (ehli hayvanlar)den üç cinsine zekat düşer. Bunlar,
deve, sığır (öküz, inek, manda) ve koyun ile keçilerdir.
Develere farz
olmasının delili:
Hz. Ebubekir, Enes'i zekat toplamak için Bahreyn'e gönderirken verdiği
şu mektubudur:
"Rahman ve Rahim
olan Allah'ın adıyla!
Bu, peygamberin müslümanlar üzerine farz kıldığı zekattır. Allah onu
resulüne emretmiştir. Kim onu gerektiği şekilde isterse ona verin; Her kim ki
fazlasını isterse ona vermeyin. Yirmi dört ve daha aşağı olan develerin zekatı
koyun olarak verilir. Her beş deve için bir koyun, develer yirmi beşe ulaştı
mı yirmi beşlen otuz beşe kadar iki yaşına basmış bir erkek deve verilir.
Develer otuzaltıya vardığında kırkbeş
deveye kadar üç yaşına basmış bir dişi deve verilir. Kırkaltıdan
altmışa kadar olan develerde üç yaşına basmış iki dişi deve verilir. Doksan
birden yüzyirmiye kadar olan develerde dört yaşına
basmış iki dişi deve verilir. Bunlar kendilerini erkek deveye teslim edecek
hale gelmiş olmalıdır. Yüzyirmiden fazla olan
develerde her kırk deve için üç yaşına basmış dişi bir deve, her elli deve için
dört yaşına girmiş bir dişi deve verilir." [7]
Sığırlara zekatın farz
olmasını delili de Muaz'ın rivayet ettiği şu hadistir:
"Hz. Peygamber beni Yemen'e gönderdi. Bana her
otuz sığırdan, bir yaşında erkek veya dişi bir sığır, her kırk sığırdan iki
yaşında bir dişi sığır almamı emretti" [8]
Bunun da delili, Ebu Bekir (r.a.)'ın Enes'i görevlendirirken yazmış olduğu şu mektuptur:
"Otlatılan
koyunlar kırka ulaştığında yüzyirmiye kadar bir koyun
zekat olarak düşer. Yüzyirmiden ikiyüze
kadar olan koyunlarda iki koyun, ikiyüzden üçyüze kadar olan koyunlarda her yüz koyun için bir koyun
zekat verilir. Eğer otlatılan koyunlar kırktan az ise otuz bile olsa zekat düşmez.
Ancak mal sahibi isterse verebilir." [9]
Müslüman ve hür olmak
mükellefliğin şartlarıdır. Dikkat edilirse müküllefliğin
üçüncü şartı olan ergenlik çağı burda yoktur.
Bu nedenle mal sahibi
ergenlik çağına erişmemişse bile malının bakımını üstlenen kişi zekatını
çıkarıp verecektir. Zekatın nisaba ulaşması. Yukarıdaki hadislerden
bilinmektedir ki zekatın çıkarılması gereken sayı miktarıdır.
Ay hesabı ile bir
yılın geçmesi gerekir. Bunun da delili için Peygamber
(s.a.v) şöyle buyurmuştur:
"Nisaba gelen bir malın üzerinden kameri yıl geçmeyinceye kadar onda zekat yoktur." [10]
Ehli hayvanların saime olması, hayvanların yaşamı otlamaktan başka bir şeye
bağlı olmaması, senenin çoğunda mera veya otlaklarda otlatılmış olmalarıdır.
Bununla zayıf düşmeden hayatlarını devam ettirebilme-lidirler.
Eğer kendilerine verilen yemle beslenirlerse zekat vacip olmaz.
Peygamberimiz (s.a.v):
"Otlatılan hayvanlarda zekat vardır." [11]
buyurmuştur. [12]
Semende zekat iki şeye
düşer: Altın ve gümüş. Bunlarda zekatın vücubunun
şartları beştir:
1- Müslüman
olmak.
2- Hür
olmak.
3- Malın
tamamına sahip olmak.
4- Nisaba
baliğ olmak.
5- Bir
seneyi doldurmuş olmak. [13]
Hububat (ekin) için
zekatın farz olmasında aranan şartlar üçtür.
1- İnsan
tarafından ekilmiş olması,
2- Yiyecek
olarak depoda saklanabilen (buğday, arpa, nohut, mercimek, bakla...) gibi
maddeler olması.
3- Nisab miktarı olmak. Bu da 5 vesk
olup, bundan aşağı olmaz. [14]
Meyvelerden yalnız iki
cinsine zekat düşer: Bunlar da kuru hurma ve kuru üzümdür (eğer kurutuldukları
takdirde ve kısmen de olsa çürüyüp, bozulabilen cinstense o zaman yaş iken
zekatı çıkarılır).
Meyvalar için zekatın farz olmasının şartları da dörttür:
1- Müslüman
olmak,
2- Hür
olmak,
3- Tam manasıyla
mülke sahip olmak,
4- Nisab miktarı olmak. [15]
Ticaret malında
zekatın vacip olması için belirtilen şartlar, altın ve gümüş için gereken
şartların aynısıdır. [16]
Develerin ilk nisabı
beştir.
Beş deve için 1 şat (1 yaşını bitirmiş, 2. yaşına başlamış koyun veya 2
yaşını doldurmuş keçi) verilir.
On deve için, 2 şat.
On beş deve için. 3 şat.
Yirmi deve için, 4 şat.
Yirmi beş deve için, 1
senesini tamamlayıp, ikinci senesine girmiş deve (dişi olacak).
Otuzaltı deve için, iki yaşını tamamlamış bir dişi deve
verilir.
Kırk altı deve için,
üç yaşını tamamlamış bir dişi deve verilir.
Altmış bir deve için,
dört yaşını tamamlamış bir dişi deve.
Doksan bir deve için,
üç yaşını tamamlamış iki dişi deve verilir.
Yüz yirmi bir deve
için, iki yaşını tamamlamış üç dişi deve verilir.
Bundan sonra her kırk
deve için, iki yaşını tamamlamış bir dişi deve, her elli deve için de üç yaşını
tamamlamış bir dişi deve verilir. [17]
Sığır ve mandaların
ilk nisabı otuzdur. Otuz sığır veya manda için bir yaşını tamamlamış bir erkek
veya dişi manda veya sığır yavrusu zekat olarak verilir. Kırk sığır veya manda
için 2 yaşını tamamlamış bir dişi manda veya sığır yavrusu. Bundan sonra her
otuz için bir yaşını tamamlamış her kırk sığır veya manda için 2 yaşını
tamamlamış bir dişi manda veya sığır yavrusu zekat olarak çıkarılır. [18]
Koyun ve keçilerin ilk
nisabı kırktır. Kırk koyun veya kırk keçi için, bir senesini doldurmuş bir
koyun veya iki senesini doldurmuş bir keçi verilir.
Yüz yirmi bir koyun
veya keçi için, birer senesini doldurmuş iki koyun veya hayvanlar keçi ise
ikişer senesini doldurmuş iki keçi,
İki yüz bir koyun veya
keçi için, birer senesini doldurmuş üç koyun veya keçi iseler ikişer senesini
doldurmuş üç keçi,
Dört yüz koyun veya
keçi için yine birer senesini doldurmuş dört koyun veya keçi iseler ikişer
senesini doldurmuş dört keçi zekat olarak verilir. Daha sonra her yüz koyun
veya keçi için yukarıda saydığımız şartlara haiz birer koyun veya keçi iseler
birer keçi verilir.
Nisab bir cinsten olduğunda, kıymetleri aynı olmak şartıyla
koyun yerine keçi veya keçi yerine koyun verilebilir. [19]
Hayvanlarını birbirine
karıştıran iki kişi yedi şartla (bir kişinin malı gibi) tek kişinin zekatını
verirler.
1- Ağılları
bir olmak.
2- Toplanma
yerleri bir olmak.
3- Mer'aları (otlakları) bir olmak.
4- Cinsleri
bir olmak.
5- Sulama yerleri
bir olmak.
6- Bunların
sütünü sağanın bir olması.
7- Süt sağma
yerinin bir olması.
İki kişiye ait olan
para veya diğer malların zekat nisabı bir kişinin zekat nisabı gibidir. Çünkü
zekat şahıslara değil, mala nisbetle verilir.
Zekat ehlinden iki kişi
hayvan, para veya zekat düşen başka mallardan ortak oldukları halde ikisinin
malı nisaba ulaştığında bir şahıs gibi zekat verirler.
Ortaklık gibi
amaçlarla iki şahsa ait ve birbirleriyle birleştirilen, zekata tabi mallara
ortaklık malı denir.
Bu mallar ikiye
ayrılır.
Komşuluk ortaklığı: Bu, asli bir ortaklık değil de sadece komşuluk alakasıyla zekata
mükellef olan iki kişi arasında bulunan ve nisaba ulaşmış bir maldır. Burdaki mallar karma bir ortaklık değil de herbirinin malının belli olmasına rağmen bir arada
barınması ile zekat gerçekleşir.
Metinde geçen ortaklık
şekli, komşu ortaklığıdır.
Karma ortaklık
ise, zekatla mükellef olan iki kişinin, zekata tabi olup nisaba ulaşmış ve aynı
cinsten sahip olunan mal ortaklığıdır.
Bu ortaklık çeşidinde,
her iki mal birleştirilir. Yani bir ortağın sahip olduğu mal diğer ortağın
malından ayrı sayılmaz. Mesela iki kişinin ortaklaşarak beraberce satın
aldıkları kırk koyuna ortak olduklarında herbiri ortaklığın
yarısına yani yirmi tanesine sahiptir ama hangi koyunlara sahip olduğu belli
değildir.
Aynı şekilde
ortaklıkla satın aldıkları ticaret malı veya arazi yine karma bir ortaklıktır.
Her ortak o malın yarısına sahiptir ama hangi yarı olduğu belli değildir.
Tam bir sene boyunca
kırk tane koyuna sahip olan iki kişi bir koyunu zekat olarak vermeleri gerekir.
Halbuki bir ortak sadece yirmi koyunun sahibidir. Tek başına yirmi koyundan
zekat çıkarılmaz. Ama ortaklık olduğu için zekat kişiye değil mala nisbetle olduğundan ortaklık olan o kırk koyundan bir tane
koyun zekat olarak çıkarılır.
Ortaklık mallarının
zekatı için peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
"Zekat artar veya eksilir korkusuyla, ayrılmış
mal birleştirilmez ve bir araya getirilip birleştirilmiş olanlar da
ayrılmazlar.”[20]
Bu hadisi şeriften
anlaşılıyor ki ortaklık durumunda zekat, olduğu gibi çıkarılır, yani ortaklık
esas alınarak bir kişinin malı imiş gibi zekalı çıkarılır. Yukarıda da ifade
edildiği gibi ortaklık nasıl olursa olsun zekatın verilmesi mala nisbetle (tek kişinin gibi) çıkarılır.
Bu ortaklık ister
karma bir ortaklık olsun, ister komşuluk ortaklığı olsun farketmez.
Mesela, komşu olan iki
kişi hayvanlarını bir araya getirir; meraları bir, çobanlan bir, koç ve
tekkeleri bir, süt sağma yerleri bir ise bir kişinin hayvanlarıymış gibi işleme
tabi tutularak zekatları verilir.
Tahıllarda da kurutma,
harmanlama ve depolama yerleri bir ise, yine bir kişinin malıymış gibi
zekatları çıkarılarak verilecektir.
Ehli hayvanların
zekatı çıkarılırken mesela, koyun ve keçide cinsler muhtelif olup, her iki
cinsin toplamı nisaba yetişmişse bir görüşe göre hangisi fazla ise ondan, diğer
bir görüşe göre fakirler için en faydalı olan cins hangisi ise ondan çıkarılır.
[21]
Altının zekat nisabı
20 miskaldır. Zekalı, 20 miskalda
onda birin dörtle biridir. Bu da yarım miskaldır.
Daha sonra yirmi miskal ne kadar aşarsa ona göre
hesaplanarak zekat çıkarılır.
Gümüşün zekat nisabı
200 dirhemdir. Zekatı, 200 dirhemde onda birin dörtte biridir. Bu kırkta bir,
beş dirhemdir. Bu hesap üzerine ne kadar ziyade olursa hesaplanarak zekatı
çıkarılır.
Kadınların takınmaları
mubah olan hûlliyatı için zekat yoktur.
Kadınlara mubah olan
altın ve gümüş, süs niyetine göre olursa böyledir. Eğer niyet biriktirme, kâr
etme amacıyla olursa o zaman zekatını çıkarmak vacip olur.
Peygamberimiz (s.a.v)
şöyle buyurmuştur:
"Bir kimsenin iki yüz dirhem gümüşü olup ta,
üzerinden bir sene geçerse, bundan beş dirhemini zekat olarak vermesi vacip
olur. Altın yirmi dinara ulaşmayınca zekatı vacip olmaz. Eğer bir kimsenin
yirmi dinar altını olursa ve üzerinden bir sene geçene, yarım dinar zekat
vermesi vacip olur. Daha fazla olursa buna göre hesaplanır." [22]
Para,
altın ve gümüş hesabıyla verilmesi gerektiğine göre zekatı tedavülde yaygın
olan 22 ayar altın olduğu için, ona göre hasaplanarak
verilmesi gerekir. Yapılan hesaplamalara göre altın üzere zekat nisabı gram
olarak 80.18 gram, gümüş olarak ise 561 gramdır. Yukarıda değindiğimiz gibi
günümüzde revaçta altın olduğu için zekatın nisabına ulaşabilecek parası olan
kişi 1 sene-i kameriye geçtikten sonra mevcut parasındandan kırkta biri zekat olarak çıkarılacaktır. [23]
Zirai mahsul ve
meyvelerin nisabı 5 (beş) Vesk'dir. Irak ölçüsüyle
1600 litredir. Daha sonra nisabı aşarak ziyade olursa buna göre hesabı yapılarak
zekatı çıkarılır.
Hububat ve meyve,
külfet veya herhangi bir masraf yapılmadan, yağmur suyu ve akar su ile
sulanmışsa zekatı onda birdir.
Eğer
motorla su çekiliyorsa o zaman yirmide bir zekatı verilir. [24]
Ekin; buğday, arpa,
pirinç, mısır, mercimek, nohut ve bakla gibi ekilen şeylerdir. Meyve ise,
hurma ve üzümdür.
Gerek meyve gerek
ekinde zekatın vacip olması, bunların olgunlaşması yahut nisaba varan bir
kısmının olgunlaşmasıyla olur. Malında olgunlaşma olan kimseye zekat vacip
olur. Onun için, bir kimse bir tarlayı kiralar ve onu ekecek olursa, mahsulünün
zekatı kendisine aittir. Çünkü ekin sahibi kendisidir. Renkli meyvelerin olgunlaşması,
renklerinin belirmesiyle, mesela kırmızılaşması, sararması veya kararmasıyla
olur. Veya; üzüm gibi renksiz olanlarda ise berraklaşmaları ve sulanmalarıyla
olur. Ekin ise, tanelerinin sertleşmesiyle olgunlaşmış sayılır.
Olgunlaşmış olmasından
sonra daha evvel ifade ettiğimiz gibi artık sahibi ondan tasarruf edemez. Ondan
ne satabilir ne sadaka verebilir ve ne de yiyebilir. Bu muamelelerden herhangi
birini yapması haramdır. Haram olduğunu bildiği halde böyle davranan ta'zir cezasıyla cezalandırılır. Ancak zekat miktarının
dışındaki tasarrufu geçerli kabul edilir.
Ekinin biçilmesi veya
meyvenin toplanması zamanında fakirlere ondan birşeyler
verme şeklindeki geleneğe gelince, bu verilen zekat niyetiyle olsa bile yine
haramdır. Çünkü henüz tasfiye edilmemiş ve miktarı tayin edilmemiştir. Bir
çoklarınca helal sanılan bu davranış, ilme değer verilmemesinden ve
bilgisizlikten ortaya çıkan bir durumdur.
Kendisinde zekatın
vacip olduğunu bildisi bir mahsulü satın almak, ondan
yemek ve benzeri davranışlarda bulunmak daha evvelki ifadelerimizde
zikrettiğimiz gibi haramdır.
O halde olgunlaştıktan
sonra bu isten anlyan adil bir kimsenin veya
kimselerin bağ veya bahçeyi ağaç-ağaç dolaşıp meyvenin miktarını takdir etmesi
ve mal sahibinin de o miktara göre fakirlere düşecek zekat miktarını zimmetine
alıp kabullenmesi sünnettir.
Takdir eden kimse, mal
sahibine veya vekiline şöyle diyecek;
"Hurma olsun,
üzüm olsun; müstehak olan kimselerin" hakkını
senin zimmetine hurma veya üzüm olarak devrettim." der.
O da kabul eder. Bu
takdir yapıldıktan sonra, artık kişi tasarruf hakkına sahiptir. Onu satabilir,
yiyebilir ve o maldan fakirlere sadaka verebilir.Çünkü artık fakirin hakkı
belirlerinmiş ve zimmete geçmiştir.
Böyle bir tahmin
yapılmadığı vah .: ekin gibi tahminin geçerli olmadığı durumlarda yukarıda
anlatıldığı gibi tasarruf haramdır.
Kuvvetli olan bir
görüşe göre, ianelerin sertleşmesiyle ekine zekat düşmez. Depoya konulup
saklanmaya elverişli olduğunda ona zekat vacib olur.
O halde ona göre henüz tam kurumamış buğdaydan ve yeşil bakladan yemek
caizdir.
Hanbeli mezhebinde ise tahmin yapılmadan ve zekat miktarı
belirlenip zimmete alınmadan önce de kişinin meyveden hediye vermesi ve hem
kendisi hem de çoluk çocuğunun yemesi şefinde tasarruf caizdir. Çünkü adet olan
budur. Fakat yine de ihtiyatlı davranmak lazımdır.
Nisab miktarları ise, beş veskıir.
Bir vesk altmış sa' (653
kg.)'dır. Bunun delili peygamberimiz (s.a.v.)'in şu hadisidir:
" Beş veskten az olan ekin
ve meyvede zekat yoktur" [25]
Bu kabuğuyla birlikte
saklanmayan içindir.
Pirinç, gibi kabuğuyla
saklananlarda ise kabuksuz olarak beş vesk olması serekir.
Hurma ve üzüm
kurutulunca beş vesk hesap edilir ve kuru olarak çıkarılır.
Yaş olarak çıkarmak caiz değildir. Ama güzel kurutulmayan hurma ve üzüm
cinsinden ise nisabı yaş üzerinden hesap edilir ve yaş olarak çıkarılır.
Şayet yağmur suyu
yahut kar suyu, sel yahut nehir gibi buna benzer bir suyla sulanıyorsa, onda
biri zekat olarak çıkarılır. Ama günümüz şartlarındaki motor usulüyle ve benzeri
külfeti gerektiren aletlerle sulanıyorsa yirmide biri zekat olarak çıkarılır.
Hem yağmur ve hem de
sulama motor ve benzeri külfeti gerektiren vasıtalarla yapılıyorsa ekin ve
meyvenin neşv-ü nemasına göre hesaplanıp zekatı ona
göre verilir.
Her ikisiyle
sulanıyorsa sulama sayısı değil ekinin yaşama ve neması esas alınarak zekat
verilir.
Mesela ekinin müddeti
sekiz ay olup, yarısında bir sulamaya ihtiyaç duyar ve yağmur suyu ile
sulanırsa ve diğer yarısında iki sulamaya ihtiyaç duyar ve motorla sulanırsa
onda birinin dörtte üçü zekat olarak verilir.
Bazı alimler ekin
serpilmeden toprağın sulanmasını birinci sulama olarak kabul etmişlerdir.
Çünkü ekinin yeşermesinde bunun etkisi vardır ve ekin ikinci defa sulanıncaya
kadar bu sulamanın etkisi devam etmektedir.
Gerek hububatta ve
gerek meyvelerde nisabın doldurulması için aynı cinsten olanlar birbirlerine
ilave edilir. Bir cins, başka bir cinse ilave edilemez. Mesela arpa, buğdaya
ilave edilip nisab doldurulmaz.
Cinsleri bir ve
türleri ayrı olanlar birbirlerine ilave edilir.
Mesela Hind buğdayı ile başka türden buğdaylar birbirlerine ilave
edilirler.
Bir yılın ekini başka
bir yılın ekinine de ilave edilmez. Ancak bir yılın ekini ayrı yerlerde veya
ayrı mevsimlerde ekilmiş olsa birbirine ilave edilir.
Mesela yılda iki defa
ekilen mısır, birbirine ilave edilir. [26]
Ticaret için alınan
mal (altın, gümüş veya nakdi paradan hangisi ile alınmışsa) sene sonunda onunla
değerlendirilerek, kırkta bir zekat olarak çıkarılır. [27]
Ticaret, kazanmak
maksadıyla elde edilen mallardır. Ticaret malı ise gümüş, altın ve para olmayan
mallardır.
Ticaret, muayyen
olmayan bir malın çeşidine mahsus olmayıp, kâr elde etmek amacıyla elden ele
değiştirilen, taşınır taşınmaz her çeşit meşru maldır.
Ticaret mallarında
zekatın farziyetine delil. Allahu
Teala şöyle buyurmuştur:
"Ey iman edenler! Kazandıklarınızın helal ve
iyisinden verin" (Bakara: 2/267)
Semure bin Cündüp (r.a) şöyle
demiştir: "Allah resulü ticaret malı olarak kazandığımız her şeyden zekat
vermemizi emrederdi." [28]
Ticaret mallarının
değeri nisab miktarının altın da olsa ve bu mallar ister
menkul ister gayri menkul veya ister hayvan olsun üzerinden bir sene geçtikten sonra gümüşle alınmışsa gümüşle, altınla
alınmışsa altınla değerlendirilir. Eşya ile alınmışsa o beldede gümüş ve
altından hangisi daha çok tedavülde ise onunla değerlendirilir. İkisi de eşit
seviyede tedavülde ise ve bunlardan birine göre nisaba ulaşıyorsa kişi
dilediğini esas alır.
Şayet malların bir
kısmını para ile almış ve bir kısmını da eşya ile almışsa her kısım kendi
hükmüne tabidir. Bunlar nisaba ulaşıyorsa kırkta bir zekal
olarak çıkarılması gerekir. Nisabtan fazla olan miktalar da buna göre değerlendirilerek zekatı verilir. [29]
Ticaret mallarında
zekatın vacip olması için gerekli olan şartlar şunlardır:
1- Satın alma
gibi bir alış-verişle o mala sahip olmak. Ticaret malında esas olan
alış-veriştir. Bu nedenle ticaret malında zekatın farz olması için gerekli olan
ilk şart malın ticaret amacıyla elde edilmiş olması gerekir.
2- Tutarını
öderken bu alış-verişi ticaret niyetiyle yapmış olmak. Ticaret malı elde
edildiği an tutarı ödenince ticaret niyetinin olması şarttır. Eğer başka amaçla
alınmışsa ticaret malı sayılmaz.
3- Sırf
biriktirmek niyyetiyle alınmamış olması. Yukarıda
ifade ettiğimiz gibi malın sadece ücret amacıyla elde edilmiş olması gerekir.
4- Ticaret
mallarına sahip olduktan sonra üzerinden bir yılın geçmesi.
Ancak bu mallar belli bir parayla alınmış ve bu miktar nisaba baliğ bir
kısmıyla alınmış ve paranın geri kalanı kendi mülküyle bunların yarısıyla
ticaret mallarını almışsa, o zaman yılın başlangıcı ticaret mallarına sahip
oluşundan itibaren değil, paraya sahip olduğu andan itibaren başlar.
5- Yıl
sonunda bu malların değerinin nisaba ulaşmasıdır.Ticaret mallarının değeri nisabtan az olur ama yanındaki paralar onlara ilave
edildiğinde nisaba ulaşıyorsa yine zekat verilir.
Meselâ yanında yüz
dirhem bulunur ve bunun yarısıyla ticaret malı almış ve sene sonunda ticaret
mallarının değeri yüz elli dirheme ulaşacak olursa, yine zekat düşer ve yanında
kalmış olan elli dirhem bunlara ilave edilerek hepsinin zekatı verilir.
6- Yıl
içerisinde kendisiyle değerlendirildiği paraya dönüşüp bu paranın nisab miktarından aşağı olmaması.
Eğer sene içerisinde
paraya dönüşür ve bu para nisab miktarından aşağı
olacak olur, sonra da bu paralarla ticaret niyetiyle mal alacak olursa; yıl, bu
malı aldığı andan itibaren başlar.
Ticaret malı
kendisinde zekatın vacib olduğu bir mal ise, (koyun
veya hurma), yani zekata tabi olan mal, zekat nisabına ulaşmış ama değer olarak
nisaba ulaşmıyorsa; mesela kırk koyun olup değeri nisab
miktarını doldurmuyorsa, koyun olarak zekatı verilir.
Değeri nisaba ulaştığı
halde kendisi nisaba ulaşmıyorsa, bu defa ticaret malı olarak zekatı verilir.
Mesela otuz dokuz
koyun olup değeri nisab miktarına ulaşıyorsa, ticaret
malı olarak zekatı çıkarılacaktır. Eğer her iki yönden nisab
miktarına ulaşıyorsa; mesela koyunların sayısı kırk olup değerleri de nisaba
ulaşıyorsa ve her iki durum açısından aynı anda yıl doluyorsa, değerinden zekat
çıkarılacaktır. Ama ticaret malı olarak yılını daha önce dolduruyorsa, o yıl
için ticaret malı olarak zekatı çıkarılacak ve diğer yıllarda değerinden zekat
verilecektir.
Mesela Recep ayının
başında ticaret niyetiyle elli top kumaş almış ve altı ay sonra bunları satıp
kırk koyun satın almış ve sene dolunca bu koyunlar değer olarak nisaba ulaşmış
olsun. Böylece hem ticaret malı olarak, hem de bizzat zekata tabi bir mal
olduğu için bu yönden de zekat nisabına ulaşmış olmaktadır.
Ticaret malı olarak
yılını daha önce doldurmuş olmaktır. Birinci yıl, ticaret malı olarak, sonraki
yıllarda ise, koyun olarak zekata tabi olacaktır.
Mudarebe usulü ile ortaklığa verilen malın zekatı, hem sermaye
olarak ve hem de kazanç olarak mal sahibine aittir.
Şayet zekatı ortak
malın dışındaki bir maldan ödenmişse, zaten yerini bulmuştur, ama ortak maldan
vermişse, kazançtan verilmiş sayılır. [30]
Bir kimse madenden
altın veya gümüş çıkarırsa nisaba baliğ olması şartıyla kırkta birini zekat
olarak çıkartacaktır. Cahiliyyet zamanından kalmış,
gömülü mal bulunduğu takdirde beşte biri zekat olarak çıkarılır.
Bir kimse cahiliyye devrinden kalan altın veya gümüş (sahibi olmayan ve
kendisinin işlemiş olduğu bir arazide) bulursa nisaba bağlı olması kaydı ile
zekatını çıkarması gerekir. Bunun da zekatı beşte birdir. Peygamberimiz
(s.a.v) şöyle buyurmuştur:
"Define mallarında beşte bir nisketinde
zekat vardır." [31]
Bu define mallarında
"Havli havelan" olan bir senenin geçmesi şartı aranmaz. Define bulununca hemen beşte bir
zekatı verilir.
İmam Beyhaki şöyle bir rivayette bulunmuştur: Peygamber (s.a.v) Kabiliye kasabasının halkından, madenlerden çıkardıkları
altın ve gümüşün zekatını alırdı. Define yukarıdaki hadisten de anlaşıldığı
gibi altın ve gümüşten başka bir şey değildir. Bu nedenle gerek define gerekse
maden hakikaten altın ve gümüştür. İmam Nevevi, müçtehid alimlerin, madenlerde zekatın vacip olduğu
hususunda görüş birliği içinde olduklarını bildirmiştir. [32] Ama cahiliyye devrine ait değil de İslami
bir şey olursa, veya sahibinin müslüman biri olduğu
biliniyorsa onu sahibine verir.
Burdaki müslüman ve gayri-müslim ayırımı, savaş-ganimet gibi durumlar nazar-ı itibare alınarak hüküm verilmiştir. Yoksa gayri-müslim birinin malı yenilebilir diye dinimizde herhangi
bir hüküm yoktur. Ancak savaş esnasında ganimet olarak eline bir altın veya
gümüş geçiyor yahut daha sonra rikaz
olarak yani o memleket kâfirlerin elinde iken onlara ait olup daha sonra
yapılan savaşlar neticesi kâfirler orayı terketmiş
veya telef olmuşlar, onlardan geri kalan altın ve gümüş ganimet gibi
sayılmaktadır. Bu yüzden bu madenlerden de faydamlabilir.
Bulunan bu malın (altın veya gümüşün) müslümanlara mı
ait olduğu ya da gayri-müslimlere
mi ait olduğu bilinmezse, o zaman bu mal lukata
hükmüne girer. Bir seneye kadar onu tarif eder, sahibi çıkmazsa ancak o zaman
mülkiyetine alır. Zekatı da ona göre hesaplanarak verilir. [33]
Sadaka-ı fitre üç
şeyle vacip olur:
1- Fitresi
verilecek kişinin müslüman olması.
2- Ramazan
ayının son gününde güneşin batmış olması.
3- O gün
kendisinin ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerin nafakasından fazla malı
bulunması gerekir.
Fitrenin miktarı bir sa'dır. Kendisinin, çocuklarının ve nafakasını karşılamakla
yükümlü olduğu müslümanların fitresini vermesi
gerekir. Memleketin ekser yiyeceği ne ise ondan çıkarılıp verilir. Bir sa' 5 Irak litresi ve 1 litrenin üçte biridir.
Fitır sadakası (fitre), Hazreti Muhammed (s.a.v.)'in
hususiyetlerinden olup, Hicret'in ikinci yılında Ramazan bayramından 2 gün önce
farz kılınmıştır. Farz kılınmasının hikmeti oruçta vuku bulmuş, eksikliklerden
oruçluyu temizlemektir.
Sadaka fıtrin
meşrutiyetinin delili için İbni Ömer (r.a) şöyle
demiştir:
“Rasulullah
(s.a.v) fıtır zekatını Ramazan ayında hurmadan veya
arpadan bir sa' erkek veya kadın, hür veya köle her müslümana farz kılındığını emretmiştir.'"[34]
Sadaka-ı fıtrin cinsi
ve miktarı: Sadaka-ı fıtır her mükellefin ikamet ettiği
memlekette halkın çoğunun yedikleri temel gıda maddesinden bir sa'dır. Rasulullah (s.a.v)'ın kullandıkları sa' normal dört
avuçtan ibaret idi. Bugünkü Ölçülerle yaklaşık 2.400 gr'dır.
Ebu Said el Hudri
(r.a) şöyle demiştir:
"Biz Rasulullah (s.a.v)'ın zamanında
Ramazan bayramı gününde fıtır zekatını her çeşit
gıdadan bir sa' olarak verirdik. Bizim mutad olan gıdalarımız ise arpa, kuru üzüm, peynir ve kuru
hurma idi." [35]
Hadisi şeriften de
anlaşıldığı gibi sadaka fıtır para veya başka şeylerden
verilmez. Buğday, pirinç, kuru üzüm, nohut, mısır v.b gibi halkın çoğunun
yediği gıdalardır. Günümüzde halkın çoğunun temel gıdası buğday olduğuna göre fıtır sadakası buğday olarak verilir. Şafii mezhebine göre
buğdayın kıymeti verilmez. Ancak Hanefi mezhebi taklit edilerek buğdayın
değerini para olarak vermekte bir sakınca yoktur. Çünkü fakir için genelde
para, ihtiyacı gidermek yönünden
buğdaydan daha iyidir.
Fitre, kişinin
bulunduğu şehir veya köydeki fakirlere verilir. Başka memleketteki fakirlere
göndermek caiz değildir. Ancak o yörede fakir bulunmuyorsa o zaman başka yere
göndermek caizdir.
Fitrenin ödenme
zamanı: Fitre, Ramazanın son günü güneşin batmasıyla vacip olur. Ancak zekat
erken verilebildiği gibi fitreyi de Ramazan ayı içinde vermek caizdir.
Fitrenin bayram günü
sabahı bayram namazından önce verilmesi sünnettir. Peygamberimiz (s.a.v)
Bayram namazına gitmeden önce fitrenin verilmesini emretmiştir. Bayram günü
akşamına kadar te'hir edilmesi mekruhtur. O gün güneş
battıktan sonraya bırakmak günahtır. Çünkü zamanı geçmiştir. Bu zamana kadar
verilmeyen fitrenin kazası gerekir.
Peygamberimiz
(s.a.v.),
"Sadaka-ı fıtır, oruçlu
için faydasız, çirkin ve fena sözlerden temizliktir." [36]
buyurarak önemini bildirmiştir.
Sadaka-ı fıtrin;
orucun kabul edilmesine bir sebep olduğunu yine Peygamberimiz (s.a.v.)'in bir
hadis-i şeriflerinden dinleyelim:
"Ramazan orucu yer ile gök arasında asılıdır.
Ancak sadaka-ı fıtırla yükseltilir." [37]
Bayram günü ve gecesi kendisinin ve ailesinin ihtiyacından fazla varlığa sahip
olan herkesin sadaka-ı fıtır vermesi vaciptir. Aile
reisinin, kendisi ve nafakasını karşılamakla yükümlü olduğu kimselerin sadak-ı
fitrelerini çıkarması vaciptir. Bunlar, hanımı, annesi, babası, çocukları yeme
ve içmesini üzerine aldığı hizmetçisidir. Yalnız anne-babasının ve büyük
çocuklarının fitrelerini çıkarmasının vacip oluşu için onların fakir olması
lazımdır. [38]
Kur'an-ı Kerim'in beyanına göre zekatın verileceği yerler Ayet-i
kerime'de belirtilen şu sekiz sınıftır:
"Sadakalar (zekat) Allah tarafından bir
fariza olarak ancak şunlar içindir: Fakirler, miskinler, zekat toplayıcılar},
kalpleri İslama ısındırılmak istenenler, köleler,
borçlular, Allah yolundaki gaziler ve yolda kalmışlar. Allah alimdir,
hakimdir. " (Tevbe: 9/60)
Zekat ve fitrelerde
dikkat edilecek nokta; bulunan sınıflardan en az üçer sınıf arasında bölmektir.
Yalnız "Amiller"den (zekat memurlarından)
sadece birine de verilse yine kifayet eder.
Şimdi bu sekiz sınıfı
tek tek açıklayalım:
1- Fakir:
Hiç bir malı veya
kazancı olmayıp, yiyecek, giyecek ve mesken gibi zaruri ihtiyacını karşılayacak
miktarın yarısından daha az bir mala sahip bulunan kimsedir. Mesela yüz bin
lira ihtiyacına karşılık otuz bin lira parası olan kimse fakir sayılır.
2- Miskin:
Malı ve kazancı zaruri
ihtiyacını karşılayacak miktarda olmayıp, yarısını aşan kimsedir. Mesela yüz
bin lira ihtiyacına karşılık yetmiş bin lira parası olan kişi miskin sayılır.
3- Zekat
toplayıcıları:
Zekatı toplayan,
dağıtan, yazan ve bekçiliğini yapan kimselerdir.
4- Kalpleri
İslam'a ısındırılmak istenen kimseler:
Yeni müslüman olmuş, imanı zayıf olan kimse veya yeni müslüman olmuş kimsedir. Onun dengi olan kâfirlerin
İslam'a girmeleri umulacağı için bu durumda olan birine zekat verilebilir.
Ayrıca kuvvetli bir
mümin: Bunlara zekat verilince maddi güç sahibi olup, düşmanı yenebilir. Ya da fazla kuvvete sahip olması için toplama imkânı
bulunmayan zekatı kolay toplayabilenlere de verilir.
5- Köleler:
"Zekat alıp
onunla azat olunabilme ihtimali olan kölelerdir. Yani mükatep
(azatlığı şarta bağlı olan) kölelere zekat verilir.
6- Borçlular:
Mubah bir şekilde borç
altına girenlere zekat verilir. Mesken alımı, çocuğun evlendirilmesi veya
temel ihtiyaçlarının temininde borç altında olanlardır.
7- Allah yolunda savaşanlar:
Bunlar zengin de olsa
savaştan dönene kadar kendilerinin ve aile fertlerinin nafaka, elbise vb. gibi
zaruri ihtiyaçlarını temin edebilmek için kendilerine zekat verilir. (Fi sebilillah hükmünde olanlar bunlardır.)
8- Yolda kalmışlar:
Bunlar, hacc veya herhangi bir mubah seferde iken parası kaybolan
veya tükenen kimselerdir. Bunlara da zekat verilebilir.
Bazı fıkıh kitapları
zekatın bir sınıfta bulunan müstehaklara veya gerekirse
birine de verilebileceğini beyan ederler.
İbnül Münzir, Rüyanı ve Ebu İshak ve Eş-Şirazi gibi alimler, fitrenin ancak 3 fakire verilmesini
uygun görmüşler ise de, İmam-ı Rafii ve El Ezrai, bir fakire verilmesinin de caiz olduğunu
söylemektedir. Ancak sadaka-i fıtraları bölüp, 3
kişiye verilmesi daha da iyidir.
Sadaka-i Fıtır para olarak veya un olarak verilemez.
Buğday, arpa, mısır,
pirinç, nohut, mercimek, bakla, hurma, üzüm, süt, yağlı peynir gibi memleketin
ekser yiyeceğinden çıkarılır.
Sadaka-i Fıtır bir sa'dır. Bu sa' İmam Nevevi'ye göre 685
dirhem olup dirhemi şer'iye göre hesaplandığında
takriben bir sa' 2.200 gram (iki kilo ikiyüz gram) eder. [39]
Sadaka-i Fıtır veren kimsenin müslüman
olması ve Ramazan ile Ramazan'dan sonra şevval ayından en az bir zamana
kavuşması lazımdır. Ramazanın sonuncu gününde güneş battıktan sonra ölen kimse
için sadaka-i fıtır verilir. Fakat bu andan sonra
doğan kimse için verilmez. Bir kâfirin yanında nafakasını vermeye mecbur
olduğu müslüman kimseler varsa o kimsenin, bunlar
için Sadaka'i Fıtır
çıkarması vacibdir.
Sadaka-i Fıtri bayram
namazından evvel çıkarmak sünnettir.
Ramazan ayının
başından da çıkarmak caizdir. Bayram gününün sonuna kadar te'hir
etmek mekruhtur. Bayram gününden sonraya özürsüz olarak geciktirmek haramdır.
Fakat malının telef olması veya verilecek müstehak
kimselerin bulunamaması özürlerine binaen geciktirmek haram değildir.
Sadak-i Fıtri
bulunduğu memleketteki fakirlere dağılması vacibdir.
Başka memlekete nakledilmesi caiz değildir. Sadaka-i Fıtır
zekatın verilmesi gereken sekiz sınıfa dağıtılır.
İmam Rafii'ye' göre bir sınıfa dağıtmak da caizdir. Bu
zamanlarda ve memleketlerde amel buna göredir. İhtiyatlı olarak İmam Rüyani'nin görüşüne göre üç sınıfa da dağıtılır.
Yukarıda sadaka-ı fıtır un veya para olarak verilemez demiştik. Bu, Şafii
Mezhebi'ne göredir. Şartlar ve durumlar nazar-ı itibara alınarak yani
fakirlerin de durumu gözönünde bulundurularak Hanefi
mezhebi taklit edilerek para olarak ta verilebilir. [40]
Şu beş sınıfa zekat
verilmez:
1- Mal ve
servet varlığı ile zengin olanlara.
2- Kölelere.
3- Beni Haşimi ve Beni Muttalibilere,
4- Fakir ve
miskin ismi altında nafakası kendisine ait olanlara.
5- Fakir
bile olsa kâfir bir kimseye zekat verilmez.
Peygamberimiz (s.a.v)
şöyle buyurmuştur:
"Zenginlere ve uzuvları sağlam olan kuvvetlilere
zekat helal olmaz." [41]
Hadisi şerifte geçen
"Mirret" kelimesi kazanabilen ve güçlü kişi
demektir. Şu halde iş sahası bulunduğu halde çalışmayan kişiye ve zengine
zekat verilmez.
Kölelere zekat
verilmeyişinin nedeni, kölelerin bakımı, masrafı ve nafakası onun sahibine
aittir. Daha evvel söylediğimiz gibi kölenin azad edilebilme
durumu varsa ve verilebilecek zekat onun azat olması için bir vesile teşkil
ediyorsa, o durumdaki köle veya kölelere de zekat verilebilir.
Beni Haşimiler'e ve Beni Muttalibiler:
Haşimoğullanndan maksat Resulullah (s.a.v.)
efendimizin amcaları tarafından olan neslinden ibarettir ki Hz. Ali, kardeşleri Âkil ve Cafer bu soydandır.
Muttalip sülalesi ise Peygamberimiz Hz.
Muhammed (s.a.v.)'in dedesi Abdulmuttalib'in amcası
yani Haşim'in kardeşi olan Muttalib'in
neslinden gelen kimselerdir.
Nafakaları başkasına
ait olan fakir ve miskin kimselere bu isim altında zekat verilmez. Ancak
bunların savaşta bulunmaları veya mubah bir şekilde borçlanmış olmaları ile
kendilerine zekat verilebilir.
Borçlanmanın mubah
olması gerekir. Yani bir mesken yapma, çocuklarının normal rızkını tayin etme,
çocuğu evlendirme... vs.
Zekatı hak etmeyen
kimsenin zekatı alması veya böyle bir durumda olan kimseye bilerek zekat vermek
haramdır.
Zekat, muhtaç veya
ihtiyacı olanın hakkı olduğu için zengine veya zekata ihtiyacı olmayan kimseye
verilmez. Çalışmaya gücü yetip de iş bulma imkânı olan kimseye de zekat
verilmez.
Mal bir yerde olur,
mal sahibi başka yerde olursa zekatı, malın bulunduğu yerin müstehaklarina vermek zorunludur. Şayet orda fakir bulunmazsa
en yakın yerin fakirlerine verilecektir.
Bir yerde müstehaklar bulunduğu halde zekatı vacip olduğu o yerden başka
bir yere nakletmek haramdır.
Kâfire, mükatep olmayan köleye (azat olma durumu olmayan) zekat verilemiyeceği gibi çocuk ve deliye de zekat verilmez,
ancak bunların velilerine verilir. Çünkü bunların nafakası velilerine aittir.
Haram yolda
harcayacağı bilinen kimseye zekatı vermek caiz olmayıp haramdır.
Peygamberimiz fs.a.v) şöyle buyurmuştur:
"Şüphesiz ki sadakalar (zekat) insanların
kirlerinden başka bir şey değildir. Sadakalar ne Muhammed' e ne de Muhammed'in
ehline helal olmaz." [42]
Ebu Hureyre (r.a) şöyle rivayet
eder:
'Bir defasında Hz. Ali'nin oğlu Hasan sadaka hurmalarından bir hurmayı
alıp ağzına koydu. Hz. Peygamber: "Hayır, hayır onu ağzından çıkar.
Bizim sadaka yemediğimizi bilmiyor musun?" [43] diye
buyurdu.
Bir kimse nafaka ve
ihtiyacı kendisine ait olan bir kimseye zekat veremez çünkü burda vereceği zekat yine kendi menfaatine dönecektir. Bunun
için bir kimsenin kendi ana-babasına, dede veya nenesine zekat vermesi caiz
olmaz. Çünkü onlara bakmakla mükelleftir. Keza bir kimse, küçük çocuklarına
veya bakmakla yükümlüğü olduğu torunlarına zekat veremez. Ancak çocuğu büyümüş
ve ondan ayrı ise o zaman ona zekat verebilir. Çünkü o durumda çocuğuna
bakmakla mükellef değildir.
Peygamberimiz (s.a.v) Muaz bin Cebel'i Yemen'e vali olarak gönderirken O'na
şöyle buyurmuştur:
"Onları önce Allah'tan başka ilah olmadığına ve
benim de Allah'ın resulü olduğumu bilmeye davet et... Eğer bunu kabul
ederlerse, bu defa onlara bildir ki Allah kendilerine mallarında zekat farz
kılmıştır. Bu zekatı zenginlerden alınır onların fakirlerine verilir." [44]
Onların fakirlerinden kasıt, onların müslümanlarıdır. Yani herhangi bir fakire verilir diye bir şey söz konusu değildir. Zekat ancak fakir müslümanlara verilir. Hadisin metninde, 'onların fakirlerine verilir' ibaresi buna delil gösterilebilir. [45]
[1] Buhari, 1338.
[2] Buhari, 5; Müslim,19.
[3] Taberani, Deylemi, Müsnedül Firdevs.
[4] Kadı Ebu Şuca’,
Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 235-236.
[5] Kadı Ebu Şuca’,
Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 237.
[6] Kadı Ebu Şuca’,
Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 237.
[7] Buhari, 1386.
Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 238.
[8] Tirmizi, 63; Ebu Davud, 1576.
Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 238.
[9] Buhari, 1368
Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 238-239.
[10] Ebu Davud,
1573.
[11] Buhari, 1386.
[12] Kadı Ebu Şuca’,
Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 239.
[13] Kadı Ebu Şuca’,
Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 240.
[14] Kadı Ebu Şuca’,
Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 240.
[15] Kadı Ebu Şuca’,
Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 240.
[16] Kadı Ebu Şuca’,
Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 240.
[17] Kadı Ebu Şuca’,
Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 241.
[18] Kadı Ebu Şuca’,
Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 242.
[19] Kadı Ebu Şuca’,
Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 242.
[20] Buhari, 1386.
[21] Muğnil Muhtac,
1/385.
Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 243-244.
[22] Ebu Davud,
1573.
[23] Kadı Ebu Şuca’,
Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 245.
[24] Kadı Ebu Şuca’,
Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 246.
[25] Buhari, 1340.
[26] Kadı Ebu Şuca’,
Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 246-248.
[27] Kadı Ebu Şuca’,
Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 249.
[28] Ehu Davud,
1562.
[29] Kadı Ebu Şuca’,
Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 249-250.
[30] Kadı Ebu Şuca’,
Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 250-251.
[31] Buhari, 1428.
[32] El Mecmu 2/73-74.
[33] Kadı Ebu Şuca’,
Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 252.
[34] Buhari, 1433; Müslim, 984.
[35] Buhari, 1432.
[36] Et-Terğib Vet-terhib, 21274.
[37] Et-Terğib Vet-terhib, 21275.
[38] Kadı Ebu Şuca’,
Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 253-254.
[39] Kadı Ebu Şuca’,
Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 255-257.
[40] Kadı Ebu Şuca’,
Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 257.
[41] Ebu Davud,
1634; Tirmizi,
652.
[42] Müslim, 1072.
[43] Buhari, 1420; Müslim, 1069.
[44] Buhari, 1331.
[45] Kadı Ebu Şuca’,
Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza
Yayınları: 258-260.