ZEKAT

 

Zekat, İslam'ın beş şartından biridir.

Zekat hususi mallardan, hususi bir şekil üzere belirli şahıslara verilmek üzere çıkarılan miktardır.

Zekat olarak ödenen meblağ, sahibini günahlardan ve cimriklikten te­mizlediği, malının bereketlenmesine ve çoğalmasına vesile olduğu için ona zekat ismi verilmiştir.

Zekat, hicretin ikinci yılı Medine-i Münevvere'de farz kılındı. Onun farz kılınması; Kitap, Sünnet ve İcma ile sabit olduğu için inkâr eden dinden çıkar. Delili Kur'an-ı Kerim'de 22 yerde geçen ayeti kerimelerdir.

Ayeti kerimelerden bazıları şunlardır:

"Namazı dosdoğru kılın ve zekatı verin..." Başka bir ayet-i kerime'de Yüce Allah, Peygamber (s.a.v.)'e hitaben şöyle buyurmaktadır:

"Onların mallarından sadaka al ki, bununla kendilerini (günahların­dan) temizlenmiş, onunla (iyiliklerini) bereketlendirmiş olasın" (Tevbe: 9/103)

Resullullah (s.a.v.), Buhari ve Müslim'de İslam'ın beş şey üzerine ku­rulduğunu buyurarak zekatı da bunlar arasında saymıştır.

Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.v) şöy­le buyurmuştur:                                                                            

"Allah bir kimseye mal verir, o da zekatını vermezse, o mal kıyamet gü­nü kel bir yılana dönüşür. Yılanın iki gözü üstünde iki siyah nokta vardır. O, mal sahibinin boynuna sarılacak ve her iki çenesine yapışacaktır. Son­ra,  'ben senin malınım, ben senin hazinenim, diyecektir." [1]

Bundan sonra peygamberimiz (s.a.v) şu ayeti okur:

"Allah'ın keremin­den kendilerine verilen nimetlere cimrilik edenler, onun kendileri için ha­yırlı olduğunu sanmasınlar. Bilakis o, kendileri için şerdir. Cimrilik yap­tıkları şeyler Kıyamet günü boyunlarına dolandırılacaktır." (Ali İmran: 3/180)

Dünyada zekatı vermemekte ısrar edenlerden zekat zorla alınır. Eğer vermemekte imar eder, yahut almak isteyene karşı bir kuvvet ve zorluk teşkil ederse onlara gerektiğinde savaş açılmalı, bu şekilde zekatın alın­ması sağlanmalıdır. Çünkü zekat islami bir vergidir. Toplanma ve dağıt­ma işini bizzat devlet ve yetkili kurumu yapmalıdır.

Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

"Allah'tan başka ilah olmadığına, Muhammedin O'nun resulü olduğu­na şehadet edip, namazı kılıp ve zekatı verinceye kadar, insanlarla savaş etmekle emrolundum. Bunu yaparlarsa, kanlarım ve mallarını benden muhafaza etmiş olurlar..." [2]

Başka bir hadisi şeriflerinde Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurur:

"Hastalarınızı sadaka ile tedavi ediniz ve mallarınızı zekatla koruyu­nuz.”[3]

Kendisine zekat düşüp, zekatın verilmesi lazım geldiği halde o maldan zekat verilmediğini bilen bir kimsenin o malı satın alması veya o maldan yemesi haramdır.

Kendisine zekat düşen meyve ve hububatta mal olgunlaşmaya başla­makla artık sahibi o maldan tasarruf edemez. Hatta o maldan sadaka dahi çıkarıp veremez. Çünkü o malda artık fakirlerin ortaklığı vardır. Zekata tabi olan maldan biçicilere ücret vermesi; yeşil buğday, yeşil bakla, kır­mızı hurma veya üzümü yemesi veya tasarrufta bulunması caiz değildir.

Netice itibarıyla o maldan tasarruf etmeye hakkı yoktur. Bu durumda­ki mallardan tasarruf ettiği taktirde haram işlemiş olur ve haram olduğu­nu bilerek böyle yapan kimse İslam yönetiminde ta'zir cezasıyla cezalan­dırılır.

Zekat, İslamın temel rükünlerinden biri olduğu için, inkâr eden kâfir olur. Zekatın vacip olmasının genel olarak beş şartı vardır:

1- Müslüman olmak.

2- Hür olmak.

3- Tam mülkiyete sahip olmak.

4- Nisaba malik olmak. (Zekat miktarına ulaşmak)

5-  Ay hesabı ile bir sene geçmiş olmak. Yani o mala sahip olduktan sonra ay hesabıyla bir yıl geçmiş olması şarttır. [4]

 

Zekat Çıkarılması Gereken Mallar

 

Beş çeşit maldan zekat çıkarılması vaciptir: Bunlar; ehli hayvanlar, semen (para), hububat, meyveler ve ticaret mallarıdır.

1- Mevaşi (Ehli hayvanlar):

Bunlar; deve, sığır ve koyun-keçidir.[5]

 

Zekatın Vacip Olması İçin Gerekli Şartlar

 

Ehli Hayvanların Zekatı

 

Ehli hayvanlar için zekatın farz olmasının şartları altıdır:

1- Müslüman olmak.

2- Hür olmak.

3- Mala sahip olmak.

4- Nisab.

5- Ay hesabı ile bir seneyi doldurmuş olmak.

6- Ehli hayvanların saime olması. [6]

 

Ehli Hayvanlarda Zekat

 

Mevaşi (ehli hayvanlar)den üç cinsine zekat düşer. Bunlar, deve, sığır (öküz, inek, manda) ve koyun ile keçilerdir.

Develere farz olmasının delili:

Hz. Ebubekir, Enes'i zekat toplamak için Bahreyn'e gönderirken ver­diği şu mektubudur:

"Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla!

Bu, peygamberin müslümanlar üzerine farz kıldığı zekattır. Allah onu resulüne emretmiştir. Kim onu gerektiği şekilde isterse ona verin; Her kim ki fazlasını isterse ona vermeyin. Yirmi dört ve daha aşağı olan deve­lerin zekatı koyun olarak verilir. Her beş deve için bir koyun, develer yir­mi beşe ulaştı mı yirmi beşlen otuz beşe kadar iki yaşına basmış bir er­kek deve verilir. Develer otuzaltıya vardığında kırkbeş deveye kadar üç yaşına basmış bir dişi deve verilir. Kırkaltıdan altmışa kadar olan develer­de üç yaşına basmış iki dişi deve verilir. Doksan birden yüzyirmiye kadar olan develerde dört yaşına basmış iki dişi deve verilir. Bunlar kendilerini erkek deveye teslim edecek hale gelmiş olmalıdır. Yüzyirmiden fazla olan develerde her kırk deve için üç yaşına basmış dişi bir deve, her elli deve için dört yaşına girmiş bir dişi deve verilir." [7]

 

Sığırların Zekatı

 

Sığırlara zekatın farz olmasını delili de Muaz'ın rivayet ettiği şu hadis­tir: "Hz. Peygamber beni Yemen'e gönderdi. Bana her otuz sığırdan, bir yaşında erkek veya dişi bir sığır, her kırk sığırdan iki yaşında bir dişi sı­ğır almamı emretti" [8]

 

Keçi-Koyunların Zekatı

 

Bunun da delili, Ebu Bekir (r.a.)'ın Enes'i görevlendirirken yazmış ol­duğu şu mektuptur:

"Otlatılan koyunlar kırka ulaştığında yüzyirmiye kadar bir koyun zekat olarak düşer. Yüzyirmiden ikiyüze kadar olan koyunlarda iki koyun, ikiyüzden üçyüze kadar olan koyunlarda her yüz koyun için bir koyun ze­kat verilir. Eğer otlatılan koyunlar kırktan az ise otuz bile olsa zekat düş­mez. Ancak mal sahibi isterse verebilir." [9]

 

Ehli Hayvanlarda Zekatın Farz Olmasının Şartları

 

Müslüman ve hür olmak mükellefliğin şartlarıdır. Dikkat edilirse müküllefliğin üçüncü şartı olan ergenlik çağı burda yoktur.

Bu nedenle mal sahibi ergenlik çağına erişmemişse bile malının bakı­mını üstlenen kişi zekatını çıkarıp verecektir. Zekatın nisaba ulaşması. Yukarıdaki hadislerden bilinmektedir ki zekatın çıkarılması gereken sayı miktarıdır.

Ay hesabı ile bir yılın geçmesi gerekir. Bunun da delili için Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

"Nisaba gelen bir malın üzerinden kameri yıl geçmeyinceye kadar on­da zekat yoktur." [10]

Ehli hayvanların saime olması, hayvanların yaşamı otlamaktan başka bir şeye bağlı olmaması, senenin çoğunda mera veya otlaklarda otlatılmış olmalarıdır. Bununla zayıf düşmeden hayatlarını devam ettirebilme-lidirler. Eğer kendilerine verilen yemle beslenirlerse zekat vacip olmaz.

Peygamberimiz (s.a.v):

"Otlatılan hayvanlarda zekat vardır." [11] buyurmuştur. [12]

 

Semenin Zekatı

 

Semende zekat iki şeye düşer: Altın ve gümüş. Bunlarda zekatın vücubunun şartları beştir:

1- Müslüman olmak.

2- Hür olmak.

3- Malın tamamına sahip olmak.

4- Nisaba baliğ olmak.

5- Bir seneyi doldurmuş olmak. [13]

 

Hububatın Zekatı

 

Hububat (ekin) için zekatın farz olmasında aranan şartlar üçtür.

1- İnsan tarafından ekilmiş olması,

2- Yiyecek olarak depoda saklanabilen (buğday, arpa, nohut, merci­mek, bakla...) gibi maddeler olması.

3- Nisab miktarı olmak. Bu da 5 vesk olup, bundan aşağı olmaz. [14]

 

Meyvelerin Zekatı

 

Meyvelerden yalnız iki cinsine zekat düşer: Bunlar da kuru hurma ve kuru üzümdür (eğer kurutuldukları takdirde ve kısmen de olsa çürüyüp, bozulabilen cinstense o zaman yaş iken zekatı çıkarılır).

Meyvalar için zekatın farz olmasının şartları da dörttür:

1- Müslüman olmak,

2- Hür olmak,

3- Tam manasıyla mülke sahip ol­mak,

4- Nisab miktarı olmak. [15]

 

Ticaret Mallarının Zekatı

 

Ticaret malında zekatın vacip olması için belirtilen şartlar, altın ve gü­müş için gereken şartların aynısıdır. [16]

 

Develerin Zekatı

 

Develerin ilk nisabı beştir.

Beş deve için 1 şat (1 yaşını bitirmiş, 2. yaşına başlamış koyun veya 2 yaşını doldurmuş keçi) verilir.

On deve için, 2 şat.

On beş deve için. 3 şat.

Yirmi deve için, 4 şat.

Yirmi beş deve için, 1 senesini tamamlayıp, ikinci senesine girmiş deve (dişi olacak).

Otuzaltı deve için, iki yaşını tamamlamış bir dişi deve verilir.

Kırk altı deve için, üç yaşını tamamlamış bir dişi deve verilir.

Altmış bir deve için, dört yaşını tamamlamış bir dişi deve.

Doksan bir deve için, üç yaşını tamamlamış iki dişi deve verilir.

Yüz yirmi bir deve için, iki yaşını tamamlamış üç dişi deve verilir.

Bundan sonra her kırk deve için, iki yaşını tamamlamış bir dişi deve, her elli deve için de üç yaşını tamamlamış bir dişi deve verilir. [17]

 

Sığırların Zekatı

 

Sığır ve mandaların ilk nisabı otuzdur. Otuz sığır veya manda için bir yaşını tamamlamış bir erkek veya dişi manda veya sığır yavrusu zekat olarak verilir. Kırk sığır veya manda için 2 yaşını tamamlamış bir dişi manda veya sığır yavrusu. Bundan sonra her otuz için bir yaşını tamam­lamış her kırk sığır veya manda için 2 yaşını tamamlamış bir dişi manda veya sığır yavrusu zekat olarak çıkarılır. [18]

 

Koyun Ve Keçiler İçin Zekatı

 

Koyun ve keçilerin ilk nisabı kırktır. Kırk koyun veya kırk keçi için, bir senesini doldurmuş bir koyun veya iki senesini doldurmuş bir keçi ve­rilir.

Yüz yirmi bir koyun veya keçi için, birer senesini doldurmuş iki koyun veya hayvanlar keçi ise ikişer senesini doldurmuş iki keçi,

İki yüz bir koyun veya keçi için, birer senesini doldurmuş üç koyun ve­ya keçi iseler ikişer senesini doldurmuş üç keçi,

Dört yüz koyun veya keçi için yine birer senesini doldurmuş dört ko­yun veya keçi iseler ikişer senesini doldurmuş dört keçi zekat olarak ve­rilir. Daha sonra her yüz koyun veya keçi için yukarıda saydığımız şartla­ra haiz birer koyun veya keçi iseler birer keçi verilir.

Nisab bir cinsten olduğunda, kıymetleri aynı olmak şartıyla koyun ye­rine keçi veya keçi yerine koyun verilebilir. [19]

 

Ortak Malın Zekatı

 

Hayvanlarını birbirine karıştıran iki kişi yedi şartla (bir kişinin malı gibi) tek kişinin zekatını verirler.

1- Ağılları bir olmak.

2- Toplanma yerleri bir olmak.

3- Mer'aları (otlakları) bir olmak.

4- Cinsleri bir olmak.

5- Sulama yerleri bir olmak.

6- Bunların sütünü sağanın bir olması.

7- Süt sağma yerinin bir olması.

İki kişiye ait olan para veya diğer malların zekat nisabı bir kişinin ze­kat nisabı gibidir. Çünkü zekat şahıslara değil, mala nisbetle verilir.

Zekat ehlinden iki kişi hayvan, para veya zekat düşen başka mallardan ortak oldukları halde ikisinin malı nisaba ulaştığında bir şahıs gibi zekat verirler.

Ortaklık gibi amaçlarla iki şahsa ait ve birbirleriyle birleştirilen, zeka­ta tabi mallara ortaklık malı denir.

Bu mallar ikiye ayrılır.

Komşuluk ortaklığı: Bu, asli bir ortaklık değil de sadece komşuluk alakasıyla zekata mükellef olan iki kişi arasında bulunan ve nisaba ulaş­mış bir maldır. Burdaki mallar karma bir ortaklık değil de herbirinin ma­lının belli olmasına rağmen bir arada barınması ile zekat gerçekleşir.

Metinde geçen ortaklık şekli, komşu ortaklığıdır.

Karma ortaklık ise, zekatla mükellef olan iki kişinin, zekata tabi olup nisaba ulaşmış ve aynı cinsten sahip olunan mal ortaklığıdır.

Bu ortaklık çeşidinde, her iki mal birleştirilir. Yani bir ortağın sahip ol­duğu mal diğer ortağın malından ayrı sayılmaz. Mesela iki kişinin ortaklaşarak beraberce satın aldıkları kırk koyuna ortak olduklarında herbiri or­taklığın yarısına yani yirmi tanesine sahiptir ama hangi koyunlara sahip olduğu belli değildir.

Aynı şekilde ortaklıkla satın aldıkları ticaret malı veya arazi yine kar­ma bir ortaklıktır. Her ortak o malın yarısına sahiptir ama hangi yarı ol­duğu belli değildir.

Tam bir sene boyunca kırk tane koyuna sahip olan iki kişi bir koyunu zekat olarak vermeleri gerekir. Halbuki bir ortak sadece yirmi koyunun sahibidir. Tek başına yirmi koyundan zekat çıkarılmaz. Ama ortaklık ol­duğu için zekat kişiye değil mala nisbetle olduğundan ortaklık olan o kırk koyundan bir tane koyun zekat olarak çıkarılır.

Ortaklık mallarının zekatı için peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurmuş­tur:

"Zekat artar veya eksilir korkusuyla, ayrılmış mal birleştirilmez ve bir araya getirilip birleştirilmiş olanlar da ayrılmazlar.”[20]

Bu hadisi şeriften anlaşılıyor ki ortaklık durumunda zekat, olduğu gibi çıkarılır, yani ortaklık esas alınarak bir kişinin malı imiş gibi zekalı çıka­rılır. Yukarıda da ifade edildiği gibi ortaklık nasıl olursa olsun zekatın ve­rilmesi mala nisbetle (tek kişinin gibi) çıkarılır.

Bu ortaklık ister karma bir ortaklık olsun, ister komşuluk ortaklığı ol­sun farketmez.                                                                             

Mesela, komşu olan iki kişi hayvanlarını bir araya getirir; meraları bir, çobanlan bir, koç ve tekkeleri bir, süt sağma yerleri bir ise bir kişinin hayvanlarıymış gibi işleme tabi tutularak zekatları verilir.

Tahıllarda da kurutma, harmanlama ve depolama yerleri bir ise, yine bir kişinin malıymış gibi zekatları çıkarılarak verilecektir.

Ehli hayvanların zekatı çıkarılırken mesela, koyun ve keçide cinsler muhtelif olup, her iki cinsin toplamı nisaba yetişmişse bir görüşe göre hangisi fazla ise ondan, diğer bir görüşe göre fakirler için en faydalı olan cins hangisi ise ondan çıkarılır. [21]

 

Altın Ve Gümüşün Zekatı

 

Altının zekat nisabı 20 miskaldır. Zekalı, 20 miskalda onda birin dörtle biridir. Bu da yarım miskaldır. Daha sonra yirmi miskal ne kadar aşarsa ona göre hesaplanarak zekat çıkarılır.

Gümüşün zekat nisabı 200 dirhemdir. Zekatı, 200 dirhemde onda birin dörtte biridir. Bu kırkta bir, beş dirhemdir. Bu hesap üzerine ne kadar zi­yade olursa hesaplanarak zekatı çıkarılır.

Kadınların takınmaları mubah olan hûlliyatı için zekat yoktur.

Kadınlara mubah olan altın ve gümüş, süs niyetine göre olursa böyle­dir. Eğer niyet biriktirme, kâr etme amacıyla olursa o zaman zekatını çı­karmak vacip olur.

Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

"Bir kimsenin iki yüz dirhem gümüşü olup ta, üzerinden bir sene ge­çerse, bundan beş dirhemini zekat olarak vermesi vacip olur. Altın yirmi dinara ulaşmayınca zekatı vacip olmaz. Eğer bir kimsenin yirmi dinar al­tını olursa ve üzerinden bir sene geçene, yarım dinar zekat vermesi va­cip olur. Daha fazla olursa buna göre hesaplanır." [22]

Para, altın ve gümüş hesabıyla verilmesi gerektiğine göre zekatı teda­vülde yaygın olan 22 ayar altın olduğu için, ona göre hasaplanarak veril­mesi gerekir. Yapılan hesaplamalara göre altın üzere zekat nisabı gram olarak 80.18 gram, gümüş olarak ise 561 gramdır. Yukarıda değindiğimiz gibi günümüzde revaçta altın olduğu için zekatın nisabına ulaşabilecek parası olan kişi 1 sene-i kameriye geçtikten sonra mevcut parasındandan kırkta biri zekat olarak çıkarılacaktır. [23]

 

Ekin Ve Meyvelerin Zekatı

 

Zirai mahsul ve meyvelerin nisabı 5 (beş) Vesk'dir. Irak ölçüsüyle 1600 litredir. Daha sonra nisabı aşarak ziyade olursa buna göre hesabı ya­pılarak zekatı çıkarılır.

Hububat ve meyve, külfet veya herhangi bir masraf yapılmadan, yağ­mur suyu ve akar su ile sulanmışsa zekatı onda birdir.

Eğer motorla su çekiliyorsa o zaman yirmide bir zekatı verilir. [24]

 

Ekin Ve Meyvelerin Zekat Çıkarılan Türleri

 

Ekin; buğday, arpa, pirinç, mısır, mercimek, nohut ve bakla gibi eki­len şeylerdir. Meyve ise, hurma ve üzümdür.

Gerek meyve gerek ekinde zekatın vacip olması, bunların olgunlaşma­sı yahut nisaba varan bir kısmının olgunlaşmasıyla olur. Malında olgun­laşma olan kimseye zekat vacip olur. Onun için, bir kimse bir tarlayı kiralar ve onu ekecek olursa, mahsulünün zekatı kendisine aittir. Çünkü ekin sahibi kendisidir. Renkli meyvelerin olgunlaşması, renklerinin belirmesiyle, mesela kırmızılaşması, sararması veya kararmasıyla olur. Veya; üzüm gibi renksiz olanlarda ise berraklaşmaları ve sulanmalarıyla olur. Ekin ise, tanelerinin sertleşmesiyle olgunlaşmış sayılır.

Olgunlaşmış olmasından sonra daha evvel ifade ettiğimiz gibi artık sahibi ondan tasarruf edemez. Ondan ne satabilir ne sadaka verebilir ve ne de yiyebilir. Bu muamelelerden herhangi birini yapması haramdır. Haram olduğunu bildiği halde böyle davranan ta'zir cezasıyla cezalandırılır. Ancak zekat miktarının dışındaki tasarrufu geçerli kabul edilir.

Ekinin biçilmesi veya meyvenin toplanması zamanında fakirlere ondan birşeyler verme şeklindeki geleneğe gelince, bu verilen zekat niyetiy­le olsa bile yine haramdır. Çünkü henüz tasfiye edilmemiş ve miktarı ta­yin edilmemiştir. Bir çoklarınca helal sanılan bu davranış, ilme değer ve­rilmemesinden ve bilgisizlikten ortaya çıkan bir durumdur.

Kendisinde zekatın vacip olduğunu bildisi bir mahsulü satın almak, ondan yemek ve benzeri davranışlarda bulunmak daha evvelki ifadeleri­mizde zikrettiğimiz gibi haramdır.

O halde olgunlaştıktan sonra bu isten anlyan adil bir kimsenin veya kimselerin bağ veya bahçeyi ağaç-ağaç dolaşıp meyvenin miktarını takdir etmesi ve mal sahibinin de o miktara göre fakirlere düşecek zekat mikta­rını zimmetine alıp kabullenmesi sünnettir.

Takdir eden kimse, mal sahibine veya vekiline şöyle diyecek;

"Hurma olsun, üzüm olsun; müstehak olan kimselerin" hakkını senin zimmetine hurma veya üzüm olarak devrettim." der.

O da kabul eder. Bu takdir yapıldıktan sonra, artık kişi tasarruf hakkına sahiptir. Onu satabilir, yiyebilir ve o maldan fakirlere sadaka verebilir.Çünkü artık fakirin hakkı belirlerinmiş ve zimmete geçmiştir.

Böyle bir tahmin yapılmadığı vah .: ekin gibi tahminin geçerli olmadı­ğı durumlarda yukarıda anlatıldığı gibi tasarruf haramdır.

Kuvvetli olan bir görüşe göre, ianelerin sertleşmesiyle ekine zekat düş­mez. Depoya konulup saklanmaya elverişli olduğunda ona zekat vacib olur. O halde ona göre henüz tam kurumamış buğdaydan ve yeşil bakla­dan yemek caizdir.

Hanbeli mezhebinde ise tahmin yapılmadan ve zekat miktarı belirlenip zimmete alınmadan önce de kişinin meyveden hediye vermesi ve hem kendisi hem de çoluk çocuğunun yemesi şefinde tasarruf caizdir. Çünkü adet olan budur. Fakat yine de ihtiyatlı davranmak lazımdır.

Nisab miktarları ise, beş veskıir. Bir vesk altmış sa' (653 kg.)'dır. Bunun delili peygamberimiz (s.a.v.)'in şu hadisidir:

" Beş veskten az olan ekin ve meyvede zekat yoktur" [25]

Bu kabuğuyla birlikte saklanmayan içindir.

Pirinç, gibi kabuğuyla saklananlarda ise kabuksuz olarak beş vesk ol­ması serekir.

Hurma ve üzüm kurutulunca beş vesk hesap edilir ve kuru olarak çıka­rılır. Yaş olarak çıkarmak caiz değildir. Ama güzel kurutulmayan hurma ve üzüm cinsinden ise nisabı yaş üzerinden hesap edilir ve yaş olarak çı­karılır.

Şayet yağmur suyu yahut kar suyu, sel yahut nehir gibi buna benzer bir suyla sulanıyorsa, onda biri zekat olarak çıkarılır. Ama günümüz şartlarındaki motor usulüyle ve benzeri külfeti gerektiren aletlerle sulanıyorsa yir­mide biri zekat olarak çıkarılır.

Hem yağmur ve hem de sulama motor ve benzeri külfeti gerektiren va­sıtalarla yapılıyorsa ekin ve meyvenin neşv-ü nemasına göre hesaplanıp zekatı ona göre verilir.

Her ikisiyle sulanıyorsa sulama sayısı değil ekinin yaşama ve neması esas alınarak zekat verilir.

Mesela ekinin müddeti sekiz ay olup, yarısında bir sulamaya ihtiyaç duyar ve yağmur suyu ile sulanırsa ve diğer yarısında iki sulamaya ihti­yaç duyar ve motorla sulanırsa onda birinin dörtte üçü zekat olarak veri­lir.

Bazı alimler ekin serpilmeden toprağın sulanmasını birinci sulama ola­rak kabul etmişlerdir. Çünkü ekinin yeşermesinde bunun etkisi vardır ve ekin ikinci defa sulanıncaya kadar bu sulamanın etkisi devam etmektedir.

Gerek hububatta ve gerek meyvelerde nisabın doldurulması için aynı cinsten olanlar birbirlerine ilave edilir. Bir cins, başka bir cinse ilave edi­lemez. Mesela arpa, buğdaya ilave edilip nisab doldurulmaz.

Cinsleri bir ve türleri ayrı olanlar birbirlerine ilave edilir.

Mesela Hind buğdayı ile başka türden buğdaylar birbirlerine ilave edi­lirler.

Bir yılın ekini başka bir yılın ekinine de ilave edilmez. Ancak bir yılın ekini ayrı yerlerde veya ayrı mevsimlerde ekilmiş olsa birbirine ilave edi­lir.

Mesela yılda iki defa ekilen mısır, birbirine ilave edilir. [26]

 

Ticaret Mallarının Zekatı

 

Ticaret için alınan mal (altın, gümüş veya nakdi paradan hangisi ile alınmışsa) sene sonunda onunla değerlendirilerek, kırkta bir zekat olarak çıkarılır. [27]

 

Ticaret Malı Ve Zekatı

 

Ticaret, kazanmak maksadıyla elde edilen mallardır. Ticaret malı ise gümüş, altın ve para olmayan mallardır.

Ticaret, muayyen olmayan bir malın çeşidine mahsus olmayıp, kâr el­de etmek amacıyla elden ele değiştirilen, taşınır taşınmaz her çeşit meşru maldır.

Ticaret mallarında zekatın farziyetine delil. Allahu Teala şöyle buyur­muştur:

"Ey iman edenler! Kazandıklarınızın helal ve iyisinden verin" (Bakara: 2/267)

Semure bin Cündüp (r.a) şöyle demiştir: "Allah resulü ticaret malı olarak kazandığımız her şeyden zekat vermemizi emrederdi." [28]

Ticaret mallarının değeri nisab miktarının altın da olsa ve bu mallar is­ter menkul ister gayri menkul veya ister hayvan olsun üzerinden bir sene geçtikten sonra gümüşle alınmışsa gümüşle, altınla alınmışsa altınla de­ğerlendirilir. Eşya ile alınmışsa o beldede gümüş ve altından hangisi daha çok tedavülde ise onunla değerlendirilir. İkisi de eşit seviyede tedavülde ise ve bunlardan birine göre nisaba ulaşıyorsa kişi dilediğini esas alır.

Şayet malların bir kısmını para ile almış ve bir kısmını da eşya ile al­mışsa her kısım kendi hükmüne tabidir. Bunlar nisaba ulaşıyorsa kırkta bir zekal olarak çıkarılması gerekir. Nisabtan fazla olan miktalar da bu­na göre değerlendirilerek zekatı verilir. [29]

 

Ticaret Mallarında Zekatın Vücubunun Şartları

 

Ticaret mallarında zekatın vacip olması için gerekli olan şartlar şunlardır:

1- Satın alma gibi bir alış-verişle o mala sahip olmak. Ticaret malında esas olan alış-veriştir. Bu nedenle ticaret malında zekatın farz olması için gerekli olan ilk şart malın ticaret amacıyla elde edilmiş olması gerekir.

2- Tutarını öderken bu alış-verişi ticaret niyetiyle yapmış olmak. Ticaret malı elde edildiği an tutarı ödenince ticaret niyetinin olması şarttır. Eğer başka amaçla alınmışsa ticaret malı sayılmaz.

3- Sırf biriktirmek niyyetiyle alınmamış olması. Yukarıda ifade ettiğimiz gibi malın sadece ücret amacıyla elde edilmiş olması gerekir.

4- Ticaret mallarına sahip olduktan sonra üzerinden bir yılın geçmesi. Ancak bu mallar belli bir parayla alınmış ve bu miktar nisaba baliğ bir kısmıyla alınmış ve paranın geri kalanı kendi mülküyle bunların yarısıy­la ticaret mallarını almışsa, o zaman yılın başlangıcı ticaret mallarına sa­hip oluşundan itibaren değil, paraya sahip olduğu andan itibaren başlar.

5- Yıl sonunda bu malların değerinin nisaba ulaşmasıdır.Ticaret malla­rının değeri nisabtan az olur ama yanındaki paralar onlara ilave edildiğin­de nisaba ulaşıyorsa yine zekat verilir.

Meselâ yanında yüz dirhem bulunur ve bunun yarısıyla ticaret malı almış ve sene sonunda ticaret mallarının değeri yüz elli dirheme ulaşacak olursa, yine zekat düşer ve yanında kalmış olan elli dirhem bunlara ilave edilerek hepsinin zekatı verilir.

6- Yıl içerisinde kendisiyle değerlendirildiği paraya dönüşüp bu para­nın nisab miktarından aşağı olmaması.

Eğer sene içerisinde paraya dönüşür ve bu para nisab miktarından aşa­ğı olacak olur, sonra da bu paralarla ticaret niyetiyle mal alacak olursa; yıl, bu malı aldığı andan itibaren başlar.

Ticaret malı kendisinde zekatın vacib olduğu bir mal ise, (koyun veya hurma), yani zekata tabi olan mal, zekat nisabına ulaşmış ama değer ola­rak nisaba ulaşmıyorsa; mesela kırk koyun olup değeri nisab miktarını doldurmuyorsa, koyun olarak zekatı verilir.

Değeri nisaba ulaştığı halde kendisi nisaba ulaşmıyorsa, bu defa tica­ret malı olarak zekatı verilir.

Mesela otuz dokuz koyun olup değeri nisab miktarına ulaşıyorsa, tica­ret malı olarak zekatı çıkarılacaktır. Eğer her iki yönden nisab miktarına ulaşıyorsa; mesela koyunların sayısı kırk olup değerleri de nisaba ulaşı­yorsa ve her iki durum açısından aynı anda yıl doluyorsa, değerinden ze­kat çıkarılacaktır. Ama ticaret malı olarak yılını daha önce dolduruyorsa, o yıl için ticaret malı olarak zekatı çıkarılacak ve diğer yıllarda değerin­den zekat verilecektir.

Mesela Recep ayının başında ticaret niyetiyle elli top kumaş almış ve altı ay sonra bunları satıp kırk koyun satın almış ve sene dolunca bu ko­yunlar değer olarak nisaba ulaşmış olsun. Böylece hem ticaret malı ola­rak, hem de bizzat zekata tabi bir mal olduğu için bu yönden de zekat ni­sabına ulaşmış olmaktadır.

Ticaret malı olarak yılını daha önce doldurmuş olmaktır. Birinci yıl, ticaret malı olarak, sonraki yıllarda ise, koyun olarak zeka­ta tabi olacaktır.

Mudarebe usulü ile ortaklığa verilen malın zekatı, hem sermaye olarak ve hem de kazanç olarak mal sahibine aittir.

Şayet zekatı ortak malın dışındaki bir maldan ödenmişse, zaten yerini bulmuştur, ama ortak maldan vermişse, kazançtan verilmiş sayılır. [30]

 

Yerden Çıkarılan Maden Ve Rikazın Zekatı

 

Bir kimse madenden altın veya gümüş çıkarırsa nisaba baliğ olması şartıyla kırkta birini zekat olarak çıkartacaktır. Cahiliyyet zamanından kalmış, gömülü mal bulunduğu takdirde beşte biri zekat olarak çıkarılır.

Bir kimse cahiliyye devrinden kalan altın veya gümüş (sahibi olmayan ve kendisinin işlemiş olduğu bir arazide) bulursa nisaba bağlı olması kay­dı ile zekatını çıkarması gerekir. Bunun da zekatı beşte birdir. Peygambe­rimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

"Define mallarında beşte bir nisketinde zekat vardır." [31]

Bu define mallarında "Havli havelan" olan bir senenin geçmesi şartı aranmaz. Define bulununca hemen beşte bir zekatı verilir.

İmam Beyhaki şöyle bir rivayette bulunmuştur: Peygamber (s.a.v) Kabiliye kasabasının halkından, madenlerden çıkardıkları altın ve gümüşün zekatını alırdı. Define yukarıdaki hadisten de anlaşıldığı gibi altın ve gü­müşten başka bir şey değildir. Bu nedenle gerek define gerekse maden ha­kikaten altın ve gümüştür. İmam Nevevi, müçtehid alimlerin, madenler­de zekatın vacip olduğu hususunda görüş birliği içinde olduklarını bildir­miştir. [32] Ama cahiliyye devrine ait değil de İslami bir şey olursa, veya sahibinin müslüman biri olduğu biliniyorsa onu sahibine verir.

Burdaki müslüman ve gayri-müslim ayırımı, savaş-ganimet gibi du­rumlar nazar-ı itibare alınarak hüküm verilmiştir. Yoksa gayri-müslim bi­rinin malı yenilebilir diye dinimizde herhangi bir hüküm yoktur. Ancak savaş esnasında ganimet olarak eline bir altın veya gümüş geçiyor yahut daha sonra rikaz olarak yani o memleket kâfirlerin elinde iken onlara ait olup daha sonra yapılan savaşlar neticesi kâfirler orayı terketmiş veya te­lef olmuşlar, onlardan geri kalan altın ve gümüş ganimet gibi sayılmakta­dır. Bu yüzden bu madenlerden de faydamlabilir. Bulunan bu malın (altın veya gümüşün) müslümanlara mı ait olduğu ya da gayri-müslimlere mi ait olduğu bilinmezse, o zaman bu mal lukata hükmüne girer. Bir seneye ka­dar onu tarif eder, sahibi çıkmazsa ancak o zaman mülkiyetine alır. Zeka­tı da ona göre hesaplanarak verilir. [33]

 

Sadaka-ı Fıtır (Fitre)

 

Sadaka-ı fitre üç şeyle vacip olur:

1- Fitresi verilecek kişinin müslüman olması.

2- Ramazan ayının son gününde güneşin batmış olması.

3- O gün kendisinin ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerin nafakasın­dan fazla malı bulunması gerekir.

Fitrenin miktarı bir sa'dır. Kendisinin, çocuklarının ve nafakasını kar­şılamakla yükümlü olduğu müslümanların fitresini vermesi gerekir. Memleketin ekser yiyeceği ne ise ondan çıkarılıp verilir. Bir sa' 5 Irak lit­resi ve 1 litrenin üçte biridir.

Fitır sadakası (fitre), Hazreti Muhammed (s.a.v.)'in hususiyetlerinden olup, Hicret'in ikinci yılında Ramazan bayramından 2 gün önce farz kı­lınmıştır. Farz kılınmasının hikmeti oruçta vuku bulmuş, eksikliklerden oruçluyu temizlemektir.

Sadaka fıtrin meşrutiyetinin delili için İbni Ömer (r.a) şöyle demiştir:

Rasulullah (s.a.v) fıtır zekatını Ramazan ayında hurmadan veya arpa­dan bir sa' erkek veya kadın, hür veya köle her müslümana farz kılındığını emretmiştir.'"[34]

Sadaka-ı fıtrin cinsi ve miktarı: Sadaka-ı fıtır her mükellefin ikamet et­tiği memlekette halkın çoğunun yedikleri temel gıda maddesinden bir sa'dır. Rasulullah (s.a.v)'ın kullandıkları sa' normal dört avuçtan ibaret idi. Bugünkü Ölçülerle yaklaşık 2.400 gr'dır.

Ebu Said el Hudri (r.a) şöyle demiştir:

"Biz Rasulullah (s.a.v)'ın zamanında Ramazan bayramı gününde fıtır zekatını her çeşit gıdadan bir sa' olarak verirdik. Bizim mutad olan gıda­larımız ise arpa, kuru üzüm, peynir ve kuru hurma idi." [35]

Hadisi şeriften de anlaşıldığı gibi sadaka fıtır para veya başka şeyler­den verilmez. Buğday, pirinç, kuru üzüm, nohut, mısır v.b gibi halkın ço­ğunun yediği gıdalardır. Günümüzde halkın çoğunun temel gıdası buğ­day olduğuna göre fıtır sadakası buğday olarak verilir. Şafii mezhebine göre buğdayın kıymeti verilmez. Ancak Hanefi mezhebi taklit edilerek buğdayın değerini para olarak vermekte bir sakınca yoktur. Çünkü fakir için genelde para,   ihtiyacı gidermek yönünden buğdaydan daha iyidir.

Fitre, kişinin bulunduğu şehir veya köydeki fakirlere verilir. Başka memleketteki fakirlere göndermek caiz değildir. Ancak o yörede fakir bu­lunmuyorsa o zaman başka yere göndermek caizdir.

Fitrenin ödenme zamanı: Fitre, Ramazanın son günü güneşin batmasıyla vacip olur. Ancak zekat erken verilebildiği gibi fitreyi de Rama­zan ayı içinde vermek caizdir.

Fitrenin bayram günü sabahı bayram namazından önce verilmesi sün­nettir. Peygamberimiz (s.a.v) Bayram namazına gitmeden önce fitrenin verilmesini emretmiştir. Bayram günü akşamına kadar te'hir edilmesi mekruhtur. O gün güneş battıktan sonraya bırakmak günahtır. Çünkü za­manı geçmiştir. Bu zamana kadar verilmeyen fitrenin   kazası gerekir.

Peygamberimiz (s.a.v.),

"Sadaka-ı fıtır, oruçlu için faydasız, çirkin ve fena sözlerden temizliktir." [36] buyurarak önemini bildirmiştir.

Sadaka-ı fıtrin; orucun kabul edilmesine bir sebep olduğunu yine Pey­gamberimiz (s.a.v.)'in bir hadis-i şeriflerinden dinleyelim:

"Ramazan orucu yer ile gök arasında asılıdır. Ancak sadaka-ı fıtırla yükseltilir." [37] Bayram günü ve gecesi kendisinin ve ailesinin ihtiyacın­dan fazla varlığa sahip olan herkesin sadaka-ı fıtır vermesi vaciptir. Aile reisinin, kendisi ve nafakasını karşılamakla yükümlü olduğu kimselerin sadak-ı fitrelerini çıkarması vaciptir. Bunlar, hanımı, annesi, babası, ço­cukları yeme ve içmesini üzerine aldığı hizmetçisidir. Yalnız anne-babasının ve büyük çocuklarının fitrelerini çıkarmasının vacip oluşu için onla­rın fakir olması lazımdır. [38]

 

Zekat Ve Sadaka-I Fıtrin Verilmesi Gereken Yerler

 

Kur'an-ı Kerim'in beyanına göre zekatın verileceği yerler Ayet-i keri­me'de belirtilen şu sekiz sınıftır:

"Sadakalar (zekat) Allah tarafından bir fariza olarak ancak şunlar içindir: Fakirler, miskinler, zekat toplayıcılar}, kalpleri İslama ısındırıl­mak istenenler, köleler, borçlular, Allah yolundaki gaziler ve yolda kal­mışlar. Allah alimdir, hakimdir. " (Tevbe: 9/60)

Zekat ve fitrelerde dikkat edilecek nokta; bulunan sınıflardan en az üçer sınıf arasında bölmektir. Yalnız "Amiller"den (zekat memurların­dan) sadece birine de verilse yine kifayet eder.

Şimdi bu sekiz sınıfı tek tek açıklayalım:

1- Fakir:

Hiç bir malı veya kazancı olmayıp, yiyecek, giyecek ve mesken gibi zaruri ihtiyacını karşılayacak miktarın yarısından daha az bir mala sahip bulunan kimsedir. Mesela yüz bin lira ihtiyacına karşılık otuz bin lira parası olan kimse fakir sayılır.

2- Miskin:

Malı ve kazancı zaruri ihtiyacını karşılayacak miktarda olmayıp, yarı­sını aşan kimsedir. Mesela yüz bin lira ihtiyacına karşılık yetmiş bin lira parası olan kişi miskin sayılır.

3-  Zekat toplayıcıları:

Zekatı toplayan, dağıtan, yazan ve bekçiliğini yapan kimselerdir.

4-  Kalpleri İslam'a ısındırılmak istenen kimseler:

Yeni müslüman olmuş, imanı zayıf olan kimse veya yeni müslüman ol­muş kimsedir. Onun dengi olan kâfirlerin İslam'a girmeleri umulacağı için bu durumda olan birine zekat verilebilir.

Ayrıca kuvvetli bir mümin: Bunlara zekat verilince maddi güç sahibi olup, düşmanı yenebilir. Ya da fazla kuvvete sahip olması için toplama imkânı bulunmayan zekatı kolay toplayabilenlere de verilir.

5-  Köleler:

"Zekat alıp onunla azat olunabilme ihtimali olan kölelerdir. Yani mükatep (azatlığı şarta bağlı olan) kölelere zekat verilir.

6- Borçlular:

Mubah bir şekilde borç altına girenlere zekat verilir. Mesken alımı, ço­cuğun evlendirilmesi veya temel ihtiyaçlarının temininde borç altında olanlardır.

7- Allah yolunda savaşanlar:

Bunlar zengin de olsa savaştan dönene kadar kendilerinin ve aile fert­lerinin nafaka, elbise vb. gibi zaruri ihtiyaçlarını temin edebilmek için kendilerine zekat verilir. (Fi sebilillah hükmünde olanlar bunlardır.)

8- Yolda kalmışlar:

Bunlar, hacc veya herhangi bir mubah seferde iken parası kaybolan ve­ya tükenen kimselerdir. Bunlara da zekat verilebilir.

Bazı fıkıh kitapları zekatın bir sınıfta bulunan müstehaklara veya gere­kirse birine de verilebileceğini beyan ederler.

İbnül Münzir, Rüyanı ve Ebu İshak ve Eş-Şirazi gibi alimler, fitrenin ancak 3 fakire verilmesini uygun görmüşler ise de, İmam-ı Rafii ve El Ezrai, bir fakire verilmesinin de caiz olduğunu söylemektedir. Ancak sadaka-i fıtraları bölüp, 3 kişiye verilmesi daha da iyidir.

Sadaka-i Fıtır para olarak veya un olarak verilemez.

Buğday, arpa, mısır, pirinç, nohut, mercimek, bakla, hurma, üzüm, süt, yağlı peynir gibi memleketin ekser yiyeceğinden çıkarılır.

Sadaka-i Fıtır bir sa'dır. Bu sa' İmam Nevevi'ye göre 685 dirhem olup dirhemi şer'iye göre hesaplandığında takriben bir sa' 2.200 gram (iki ki­lo ikiyüz gram) eder. [39]

 

Sadaka-ı Fıtrin Vacip Olmasının Şartları

 

Sadaka-i Fıtır veren kimsenin müslüman olması ve Ramazan ile Ramazan'dan sonra şevval ayından en az bir zamana kavuşması lazımdır. Ramazanın sonuncu gününde güneş battıktan sonra ölen kimse için sada­ka-i fıtır verilir. Fakat bu andan sonra doğan kimse için verilmez. Bir kâ­firin yanında nafakasını vermeye mecbur olduğu müslüman kimseler var­sa o kimsenin, bunlar için Sadaka'i Fıtır çıkarması vacibdir.

Sadaka-i Fıtri bayram namazından evvel çıkarmak sünnettir.

Ramazan ayının başından da çıkarmak caizdir. Bayram gününün sonu­na kadar te'hir etmek mekruhtur. Bayram gününden sonraya özürsüz ola­rak geciktirmek haramdır. Fakat malının telef olması veya verilecek müstehak kimselerin bulunamaması özürlerine binaen geciktirmek haram de­ğildir.

Sadak-i Fıtri bulunduğu memleketteki fakirlere dağılması vacibdir. Başka memlekete nakledilmesi caiz değildir. Sadaka-i Fıtır zekatın veril­mesi gereken sekiz sınıfa dağıtılır.

İmam Rafii'ye' göre bir sınıfa dağıtmak da caizdir. Bu zamanlarda ve memleketlerde amel buna göredir. İhtiyatlı olarak İmam Rüyani'nin görü­şüne göre üç sınıfa da dağıtılır.

Yukarıda sadaka-ı fıtır un veya para olarak verilemez demiştik. Bu, Şa­fii Mezhebi'ne göredir. Şartlar ve durumlar nazar-ı itibara alınarak yani fakirlerin de durumu gözönünde bulundurularak Hanefi mezhebi taklit edilerek para olarak ta verilebilir. [40]

 

Zekat Verilmeyen Yerler

 

Şu beş sınıfa zekat verilmez:

1- Mal ve servet varlığı ile zengin olanlara.

2- Kölelere.

3- Beni Haşimi ve Beni Muttalibilere,

4- Fakir ve miskin ismi altında nafakası kendisine ait olanlara.

5- Fakir bile olsa kâfir bir kimseye zekat verilmez.

Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

"Zenginlere ve uzuvları sağlam olan kuvvetlilere zekat helal olmaz." [41] 

Hadisi şerifte geçen "Mirret" kelimesi kazanabilen ve güçlü kişi de­mektir. Şu halde iş sahası bulunduğu halde çalışmayan kişiye ve zengine zekat verilmez.

Kölelere zekat verilmeyişinin nedeni, kölelerin bakımı, masrafı ve na­fakası onun sahibine aittir. Daha evvel söylediğimiz gibi kölenin azad edi­lebilme durumu varsa ve verilebilecek zekat onun azat olması için bir ve­sile teşkil ediyorsa, o durumdaki köle veya kölelere de zekat verilebilir.

Beni Haşimiler'e ve Beni Muttalibiler:

Haşimoğullanndan maksat Resulullah (s.a.v.) efendimizin amcaları ta­rafından olan neslinden ibarettir ki Hz. Ali, kardeşleri Âkil ve Cafer bu soydandır.

Muttalip sülalesi ise Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)'in dede­si Abdulmuttalib'in amcası yani Haşim'in kardeşi olan Muttalib'in neslin­den gelen kimselerdir.

Nafakaları başkasına ait olan fakir ve miskin kimselere bu isim altında zekat verilmez. Ancak bunların savaşta bulunmaları veya mubah bir şekil­de borçlanmış olmaları ile kendilerine zekat verilebilir.

Borçlanmanın mubah olması gerekir. Yani bir mesken yapma, çocuk­larının normal rızkını tayin etme, çocuğu evlendirme... vs.

Zekatı hak etmeyen kimsenin zekatı alması veya böyle bir durumda olan kimseye bilerek zekat vermek haramdır.

Zekat, muhtaç veya ihtiyacı olanın hakkı olduğu için zengine veya ze­kata ihtiyacı olmayan kimseye verilmez. Çalışmaya gücü yetip de iş bul­ma imkânı olan kimseye de zekat verilmez.

Mal bir yerde olur, mal sahibi başka yerde olursa zekatı, malın bulun­duğu yerin müstehaklarina vermek zorunludur. Şayet orda fakir bulun­mazsa en yakın yerin fakirlerine verilecektir.

Bir yerde müstehaklar bulunduğu halde zekatı vacip olduğu o yerden başka bir yere nakletmek haramdır.

Kâfire, mükatep olmayan köleye (azat olma durumu olmayan) zekat verilemiyeceği gibi çocuk ve deliye de zekat verilmez, ancak bunların ve­lilerine verilir. Çünkü bunların nafakası velilerine aittir.

Haram yolda harcayacağı bilinen kimseye zekatı vermek caiz olmayıp haramdır.

Peygamberimiz fs.a.v) şöyle buyurmuştur:

"Şüphesiz ki sadakalar (zekat) insanların kirlerinden başka bir şey değildir. Sadakalar ne Muhammed' e ne de Muhammed'in ehline helal ol­maz." [42]

Ebu Hureyre (r.a) şöyle rivayet eder:

'Bir defasında Hz. Ali'nin oğlu Hasan sadaka hurmalarından bir hur­mayı alıp ağzına koydu. Hz. Peygamber: "Hayır, hayır onu ağzından çı­kar. Bizim sadaka yemediğimizi bilmiyor musun?" [43] diye buyurdu.

Bir kimse nafaka ve ihtiyacı kendisine ait olan bir kimseye zekat vere­mez çünkü burda vereceği zekat yine kendi menfaatine dönecektir. Bu­nun için bir kimsenin kendi ana-babasına, dede veya nenesine zekat ver­mesi caiz olmaz. Çünkü onlara bakmakla mükelleftir. Keza bir kimse, kü­çük çocuklarına veya bakmakla yükümlüğü olduğu torunlarına zekat ve­remez. Ancak çocuğu büyümüş ve ondan ayrı ise o zaman ona zekat ve­rebilir. Çünkü o durumda çocuğuna bakmakla mükellef değildir.

Peygamberimiz (s.a.v) Muaz bin Cebel'i Yemen'e vali olarak gönde­rirken O'na şöyle buyurmuştur:

"Onları önce Allah'tan başka ilah olmadığına ve benim de Allah'ın resulü olduğumu bilmeye davet et... Eğer bunu kabul ederlerse, bu defa onlara bildir ki Allah kendilerine mallarında zekat farz kılmıştır. Bu ze­katı zenginlerden alınır onların fakirlerine verilir." [44]

Onların fakirlerinden kasıt, onların müslümanlarıdır. Yani herhangi bir fakire verilir diye bir şey söz konusu değildir. Zekat ancak fakir müslümanlara verilir. Hadisin metninde, 'onların fakirlerine verilir' ibaresi buna delil gösterilebilir. [45]



[1] Buhari, 1338.

[2] Buhari, 5; Müslim,19.

[3] Taberani, Deylemi, Müsnedül Firdevs.

[4] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 235-236.

[5] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 237.

[6] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 237.

[7] Buhari, 1386.

Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 238.

[8] Tirmizi, 63; Ebu Davud, 1576.

Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 238.

[9] Buhari, 1368

Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 238-239.

[10] Ebu Davud, 1573.

[11] Buhari, 1386.

[12] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 239.

[13] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 240.

[14] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 240.

[15] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 240.

[16] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 240.

[17] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 241.

[18] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 242.

[19] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 242.

[20] Buhari, 1386.

[21] Muğnil Muhtac, 1/385.

Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 243-244.

[22] Ebu Davud, 1573.

[23] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 245.

[24] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 246.

[25] Buhari, 1340.

[26] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 246-248.

[27] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 249.

[28] Ehu Davud, 1562.

[29] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 249-250.

[30] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 250-251.

[31] Buhari, 1428.

[32] El Mecmu 2/73-74.

[33] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 252.

[34] Buhari, 1433; Müslim, 984.

[35] Buhari, 1432.

[36] Et-Terğib Vet-terhib, 21274.

[37] Et-Terğib Vet-terhib, 21275.

[38] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 253-254.

[39] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 255-257.

[40] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 257.

[41] Ebu Davud, 1634;  Tirmizi, 652.

[42] Müslim, 1072.

[43] Buhari, 1420; Müslim, 1069.

[44] Buhari, 1331.

[45] Kadı Ebu Şuca’, Ğayet’ül-İhtisar ve Şerhi , Ravza Yayınları: 258-260.