FIKIH USULÜ.. 1

İkîncî Baskı İçin Mütercimin Önsözü. 1

Mütercimin Önsözü. 1

Müellif 4

Tercememiz. 5

Transkripsiyon. 5

Kısaltmalar. 6

Müellifin Önsözü. 6

Dördüncü Baskı'nın Önsözü. 7

Beşinci Tab'ın Önsözü. 7

 

 

 

FIKIH USULÜ

.

İkîncî Baskı İçin Mütercimin Önsözü

 

insanları cemiyet içinde, bir arada yaşayacak tarzda yaratıp, toplu hayatın hukukî esaslarını da tebliğ buyuran Âlemlerin Rabbi Allah'a hamdolsun. Dünyada nasıl yaşanacağını bizlere öğretip tebliğ buyuran son ilâhî elçi Hazrcti Muhammed Mustafâ Efendimize, hanedanına, ashabına ve razı olduğu gibi kendisine uyanlara Salât ve Selâm olsun; Allah hepsinden razı olsun.

iki sene evvel yapılan kitabın birinci baskısının bitmesi üzerine neşredilen bu ikinci tab'ında kitab, muhteva bakımından herhangi bir değişikliğe tabî tutul­mamıştır; ancak teknik olarak yazı ebadlarınm büyütülmesi ve yanlış-doğru cedveli eklenmesi gibi iki hususiyeti hâizdir.

Gayretimden Yaratanın razı, yaratılanların müstefîd ve ben âcizin de sâlih amel­den başka şeyin fayda veremeyeceği mahşerdeki ilâhî mahkemede hissedar kılınmamı niyazla, her şeye kadir Rabbımıza teveccüh ederim. Rabbımız Sen bu ya­rattıklarını boş yere yaratmadın! Sen yücesin, bizi ateş azabından koru! Rabbımız sen birini ateşe soktunmu, onu perişan etmişsindir; zâlimlerin yardımcıları yoktur. Rabbımız, biz, "Rabbımza inanın" diye îmâna çağıran bir davetçi işittik, hemen i-nandık. Rabbımız, bizim günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört, iyiliklerle ebrâr ile beraber canımızı al! Rabbımız bize, Peygamberlerine vâdettiğini ver, Kıyamet Günü bizi yüzüstü bırakıp rezîl etme! Muhakkak ki Sen, verdiğin sözden caymazsın!  

 

              Erzurum 1981

                         Mütercim[1]

 

Mütercimin Önsözü

 

insanları cemiyet içinde, bir arada yaşayacak tarzda yaratıp, cemiyet hayatının hukukî esaslarını da tebliğ buyuran Âlemlerin Rabbı Allah'a hamdolsun. Dünyada nasıl yaşanacağını bizlere öğretip teblîğ buyuran son ilâhî elçi Hazreti Muhamnıed Mustafâ Efendimize, hanedanına, ashabına ve razı olduğu gibi kendisine uyanlara Salât ve Selâm olsun.

Allah, Kullarının ölümden sonraki sonsuz hayatlarına nisbetle adetâ bir hiç ka­dar kısa olan dünyâ hayatlarının nizâmını, gönderdiği peygamberler vasıtasıyla teb­liğ ettiği ilâhî kitabları ile tesbît buyurmuştur. Allah'ın kullarından bazıları peygam­berlerin söylediklerine inanmış, Allah'ın teblîğini kabul etmiş, Allah'ı Rabb olarak tanımış, Yaratıcısına karşı kulun alması îcâbeden tutuma bağlı kalmaya çalışmıştır. Böyle kulların sayısı fazla değildir. Kulların bazıları ise Allah'ın peygamberlerine inanmamış, Allah'ın teblîğini kabul etmemiş, Allah'ı emrettiği gibi Rabb tanımamıştır. Böyle kulların sayısı ekseriyettedir. Yani Yaratıcıları Allah'a karşı ge­lenler çoğunlukta, ona saygılı olmaya çalışanlar azınlıktadır. Beşeriyet îmân târihinin hülâsası budur. Aynı târihin seyri içindeki zamanımız insanlık âleminin va­ziyeti de böyledir.

Allah dünyâda insanı tamamen hâkim ve tamamen mahkûm olarak yarat­mamıştır, tnsan bu dünyâ hayâtının bazı hususlarında Allahça mahkûm edilmiştir; insanın istek ve irâdesi o hususlarda hiçbir şey yapamaz: insanın hangi tarihte doğacağı, hangi ana babanın evlâdı olacağı, dünyânın neresinde dünyâya geleceği, yaşayabilmesi için nelere muhtaç olacağı, vücudundaki uzuvların sayıları, hususiyetleri, insanın dışındaki tabîî kanunların değişmeyen esaslara göre ceryânı, cemiyet nizâmının Allahca takdîr olunan esaslara göre seyrinde Allah'ın takdir ettiği nctîcclcrin hâsıl olması, insan hislerindeki değişmeyen kanunlar v.s. hep insanın Allahca mahkûm olunduğu ve istese de dışına çıkamayacağı hükümlerdir. Fakat dünyâda insan Allah tarafından bir temel mevzuda hâkim olarak bırakılmıştır; bu mevzuda karârını insan kendisi verecektir: insan bu dünyâda Allah'ın istediği gibi veya şeytânın istediği gibi yaşamak mevzuunda hürdür; tercihini kendisi yapacaktır; bu karârı vermekte insanın kendisi hüküm veren hâkim gibidir.

Allah'ın istediği gibi yaşamayı kabul eden insana, son ilâhî teblîğe teslim olmuş şahsa, inanan manasına mü'min denir. Allah'ın istediği gibi dünyada yaşamayı kabul etmeyen insana, inanmayan manasına kâfir denir, ilk insan Adem Efendimizden za­manımıza, zamanımızdan bu dünyanın sonuna, kıyamete kadar beşeriyet içersinde ne kadar muhtelif insan toplulukları, telakkileri, tertîb ve tasnifleri olursa olsun, Allah kullarını mü'min kullar ve kâfir kullar olarak iki kısımda mütâlâa etmekle olduğunu bize teblîğ buyurmuştur. Beşeriyetin tamâmına gönderdiği son irşâd ve tebliğler mecmuası olan Kitabında Allah, kâfir kulları hakkında insanlığın bilmesi îcâbedeni îzâh buyurmuş, son tebliğcisi ve Elçisine de kâfî malûmatı verdinmiştir. Mü'minliği seçenlerin, mü'minliği tepip kâfirliği seçenler için, davet ve tebliğden sonra acımadan Öte yapılabilecekleri bir şey yoktur.

Mü'min kullar, Allah'ın emrine girmiş, ona boyun eyip teslîm olmuş kullardır; hayatlarını Allah'ın emrine teslîm etmiş, islâm olmuş insanlardır. Dünyâ hayatlarının Allah'ın istediği gibi tanzimini ve idaresini kabul eden yani son Allah Elçisi, Allah'ın Salât ve Selâmı Üzerine olsun Hazreti Muhammed Mustafâ Efendimize inanan, onun tebliğ ettiği Allah Kitabı Kur'ânı dünyâ hayâtının ölçüsü sayan insanlara müslüman diyoruz.

Müslüman nasıl yaşayacağını inandığı Kitab Kur'ândan ve Peygamberinin Sünnetinden öğrenir. Bilhassa Kur'ândan öğrenilecekler, temel esaslar derecesinde olduğundan, Kur'ân malûmatının dâima müslümanın zihninde canlı durması icabettiğinden, günün beş vaktinde Kur'ânın muhtelif kısımlarının tekrar edilmesi müslümana mecburî kılınmıştır. Sanki yaşanan hayatla, hayâtın ölçüsü iç içe sokul­muş, yaşayan mü'min günde en az beş kere yaşama Ölçüsünü ana hatlarıyla hatırlamaya icbar olunmuştur. Yani namaz dediğimiz kulluk vazifesi, yaşadığımız hayâtın Allah'ın istediği gibi yaşanmış olması için hatırda tutacağımız ölçülerin hatırlanma tarzıdır; hayâtımızın eğritmemesi, sapmaması, dürüstlük ve doğruluğunu kaybetmemesi için ölçüleri zarurî olarak hatırlama şeklidir.

Sünnetleriyle eda edilmiş farz vakit namazlarında, Fâtiha'nın hâricinde en az otuz üç (33) ilâhî Kur'ân cümlesi her gün hatırlanır. Tazelenen hatırlamalar, âdeta inanıp gereği gibi namaz kılanları, yanlış iş yapmalarını engelleyen görünmez kuv­vet hâlini almaktadırlar. Yedi yaşından îtibâren en az otuz üç ilâhî cümleyi kalben, vicdanen yaşıyan insan, bulûğ devresine kadar Kur'ân malûmatının ve kültürünün ana hatlarını öğrenmiş demektir; insanla alâkalı şeyler hakkında bizzat AHahdan bil­gi almış demektir. Allah namazın insanı irili ufaklı her türlü suç ve hatâdan uzak­laştıracağını haber vermiştir.[2]

Yani Allah kulluk vazifesi olarak icbârî kıldığı namazda bu vasfın bulunduğunu bize ihbar buyurmuştur. Kılınan namazda bu vasıf yoksa Allah'ın istediği namaz edâ edilmemiş demektir.

Günlük hayatlarında asgarî otuz üç Kur'ân cümlesiyle kalblerini yıkamak, inançlarını kuvvetlendirmek, hayat bilgilerini tazelemek durumundaki mü'minlerin cemiyet ya da ferd hâlindeki hayatlarını Allah düzenleyerek hayâtın her türlü hukuk, idare, adalet, iktisâd, mâliye, ticâret, aile, mîrâs, ceza ve emsali müesseselerine bir şekil vermiş, kendisine inananların kendisinin istediği gibi yaşamalarını emretmiştir.

Mü'minlerin hayat nizamlarına dâir olan Allah'ın bu emirleri, yasaklan ve tav­siyeleri Kur'ânda veya Allah'ın Salât ve Selâmı Üzerine olsun, Peygamber Efendimi­zin Sünnetindedir. Gerek Kur'ân ve gerekse Sünnet aslen Arabca olduğundan, ilmî malzeme olarak ikisine dayanan Fıkh'ın yani İslâm Hukuk îlmi'nin ve Fıkh'a giriş mâhiyetinde olan Fıkıh Usûlü îlmi'nin kaynak dili Arabcadır.

Kelime olarak lügattaki manasıyla ince anlayış, köklü kavrayış ve derin idrâk demek olan Fıkıh, îslâmın hukukî mevzuatıyla alâkadar olan ilmin adıdır. Bu ilimde tafsili delillerinden amelî, şer'î ve hukukî hükümleri çıkarabilirce ehliyetine sâhib ilim adamlarına müctehid, böyle olmayan müslümanlara da müctehide tabî olan ma­nasına mukallid denmiştir. Hukukî meselelerin îslâmî hükmünü anlayıp, hâdiseleri îslâmî esaslara göre değerlendirebilme kabiliyetindeki müctehid adım verdiğimiz bu ilim ehlinin faaliyet esasları, hükümlere varma tarzları hakkında bize bilgi veren ilme Fıkıh Usûlü denmiştir.

Fıkıh Usûlü ilmi müetehidin işi hakkında bizleri tenvîr edip aydınlatmaktadır. Faraza gelişmiş, büyük, yerleşmiş bir uçak îmâlât fabrikasını düşünelim. Bu fabri­kaya dâir bilgi almak isterseniz, size fabrikanın muhtelif kısımlarının çalışma esas­larıyla alâkalı tanıtıcı bir el kitabciğı vererek îmâlât hakkında, çalışmaların nasıl ceryân ettiği hususunda, kullanılan maddeler, maddelerin İşlenişi, değerlendirilmesi v.s. gibi faaliyetlere dâir bilgi verebilirler. Böyle bir fabrikayı ziyaretçisi iyice tanır, işleme ve çalışma tarzına vâkıf olur ise, elindeki tanıtıcı kitab vasıtasıyla kendisini bir uçak İmalâtçısı sayamaz. Fakat kendini îmâlât hakkında bilgi sahibi bir şahıs ola­rak kabul edebilir. İşte Fıkıh Usûlü'ne dâir elimizdeki bütün kilablar böyle bir îmâlât fabrikasının âdetâ tanıtıcı kitabları gibidir. Fıkıh Usûlü kitablarını okuyup anlayan­lar, ictihâd hakkında bilgi sahibi olurlar. Fakat bu, onların ictihâd ehliyetine sâhibolmaları demek değildir.

Elinizdeki bu terceme kitab da öyledir. Ve hatırdan da hiç çıkarılmamalıdır ki, te'lîf olsun terceme olsun Arabca olmayan Fıkıh Usûlü kitabları, aslî Fıkıh Usûlü ki-tablarına talebeler için bir hazırlık mâhiyetindedirler.

Usûl kitablarından Fıkıh Usûlü tahsil etmek, günümüzdeki çok kifayetsiz tâlim ve terbiye ile diploma alıp yüksek tahsîl seviyesine gelmiş şahıslar için pek güç bir zorlamadır. Güçlüğün en ehemmiyetli âmili bu ilmin kitablarının kullandığı dil ve uslûbdur. Talebenin bu tercememizden -hele kitabın Arabca aslıyla birlikte mütalaa ederlerse- büyük nisbette fayda temin edebilecekleri kanaatindeyiz.

Bu Tercememizin Arabca Aslı

Yer yer şerh ve îzâh mâhiyetinde de olan bu tercememizin aslı Arabca  isimli kitabdır. Kitabın tercemesi 350 sahîfelik 1393H.: 1973M. yılında Bağdâd'da   matbaasında beşinci defa basılan lab'ından yapılmıştır. [3]

 

Müellif

 

Kitabın müellifi, muhterem hocamız Prof. Dr. Abdulkerîm Zeydân'dır. Kendisi Bağdâd'da doğmuş, liseden sonra Bağdâd Üniversitesi Hukuk Fakültesini 1950'de birincilikle bitirmiştir. Kahire Üniversitesi Hukuk Fakültesi, İslâm Hukuku Ens­titüsünde 1957'de pekiyi dereceyle ihtisas diploması almış, daha sonra 1962'dc şeref derecesiyle îslâm Hukukunda Doktor unvanını ihraz etmiştir. Doktora tezi mevzuu "islam Devletinde Zimmî ve Müste'minlerin Hukuku"dur. Bir müddet Bağdâd'da lise hocalığında ve dînî lise idareciliğinde bulunup, 1960 senesinde Üniversiteye geçmiş, Hukuk Fakültesine intisâb etmiştir. 1968'de aynı Üniversitede Edebiyat Fakültesi Din Bölümü başkanlığına getirilmiş, bu arada Bağdâd islâm Araştırmaları

Fakültesi Dekanlığını ve bu fakültenin Fıkıh, Fıkıh Usûlü, Davet ve Tebliğ Esasları, Akâid hocalığını deyâm ettirmiş, 197Vdc kendi isteği ile m&çMid. olmuş, bilâhare îslâmî dâvalarda avukatlık yapmış, 1974 yılında tekrar Bağdad Üniversitesine islâm Hukuku Profesörü olarak tâyin edilmiş olup, hâlen Din Bölümü'nde öğretim üyesidir.

Neşredilmiş Eserleri Şunlardır:

a) Kitabları:

1) [4]

2) [5]

3) [6]

4) [7]

5)

6) [8]

b) İslam Hukukuna Dâir Tedkikleri:

1)

2)

3)

4) [9]

5)

6)

7)

8)

9)

10)

Ayrıca bunlardan başka neşredilmiş birçok makaleleri ve araştırmaları vardır. [10]

 

Tercememiz

 

Tercemede tek parantez içine alınmış ifâdeler umûmen mütercime âiddir. Paran­tez dışındakiler müellifin ifadelerinin tercemesidir.

Ayet ve hadislerin kendileriyle mealleri çift parantez içine alınmışlardır. Âyet meallerinde muhterem merhum hocamız Hasan Basri Çantay'ın Kur'ânı Hakîm ve Meali Kerîm adlı eseri esas alınmış, hadîs tercemelerinde muayyen bir esere istînâd olunmamıştır. Âyet meallerinin ve âyetlerin kendilerinin âid oldukları sûre adlarıyla âyet numaralan hamişte tarafımızdan kaydolunmuştur.

Tercemede Arabca metne fazla bağlı kalmaya titizlik gösterdiğimden, terceme-deki bazı yerler birden fazla okunmadıkça veya bir bilence açılanmadıkça güçlükle anlaşılabilir. Bu, ilmî eserlerde serbest terceme tekniğini benimsemeyişimin tabîî neticesidir.

Kitabda müellifçe tercihe değer bulunan Usûlî ve Fıkhî görüşler, okuyucuyu bağlamaz; sadece müellifin kendisini ilzam eder. Bu husus hiç akıldan çıkarılmam alıdır.

Tercemede, Arabca asıldaki paragraf numaralarına, kısım, bölüm, bahis, mevzu, alt başlık ve yan başlık tertibine aynen sadık kalınmış, değişiklik yapılmamıştır. [11]

 

Transkripsiyon

 

îslâmî mahiyetteki ilmî kelime ve ifadelerin kendileri hemen hemen asıl itibariyle Arabcaya dayanır. Bu İtibarla böyle kelime ve tâbirlerin kendi harfleriyle yani Kur'an harfleri ile yazılmaları asıldır ve en münâsib olanı da budur. Fakat bu kelimelerin Latin harfleriyle yazılması durumuyla karşı karşıya gelindiğinde, trans­kripsiyon denilen bir imlâ tarzı kullanılır. Çeşitleri olan bu imlâyı istîmâl zaruretini, îslâmî kelimeleri Latin harfleriyle ifade mecburiyetine düşenler tatbik etmiştir. Bu itibarla Türkiye'de Cumhûriyet'ten sonra Avrupa şarkiyatçılarının kullandığı, mâhiyet bakımından garblılann dil mantığına uygun olan transkripsiyon imlâları tatbik edilmiş ve günümüze kadar gelmiştir. Biz bu tercememizde âyet ve hadîslerin hepsini aslen oldukları gibi Kur'an harfleriyle yazıp meallerini verdik; ve transkrip-

siyonu onlara tatbik etmedik. Müellifin hamişlerde kaydettiği kaynak eserlerin isim­lerini de aslî harfleriyle zikrettik ise de bunun bazı yerlerde istisnaları vardır. Terce­mede kullandığımız transkripsiyon biraz fazlaca tekerrür eden ilmî bazı ifâdelerdedir. Fakat burada biz garb menşeli transkripsiyon imlâlarını değil, İMAT imlâsını tatbik ettik. Bu imlânın en bariz hususiyetleri: 1) Yazılışın îrâba göre ve aslen okunduğu gibi olması, 2) Kelimelerin müstakillik anlayışında âid oldukları dil -ki ekseriyetle ve hatta bu kitabımızda istisnasız bu dil Arabcadır- kaidelerinin esas alınması, 3) Aynı kelimede hem büyük ve hem de küçük Latin harfi kullanılmaması, 4) Dilimizde bulunmayan, Arabcadaki kalın harfler için harften önce kısa bir tire:, ince veya peltek Arabca harfler için harften önce bir nokta: Ayın harfi için üstten çift virgül: harekesiz Hemze için üstten tek virgül: Gayın harfi için, kullandığımız Latin harflerinden (Yumuşak Ge)nin: kullanılması, harekesiz

Vâv, Yâ ve Elif harflerinin de uzatma işareti:   ile gösterilmesidir.[12] Buna göre:

 

Dilimizde Benzeri Olmayan                                Dilimizde Benzeri Olmayan

Kalın Arabca Harflerin                                       ince veya Peltek Arabca

Mukâbilleri  Şöyledir:                                         Harflerin Mukabilleri Şöyledir: [13]

 

Kısaltmalar

 

Tercemede kullandığımız kısaltmalar ise şunlardır:

SAV: -sallallâhu "aleyhi ve sellem.

ASSÜ: Allah'ın Salât ve Selâmı Üzerine olsun.

ASÜ: Allah'ın Selâmı Üzerine Olsun.

ARO: Allah Razı Olsun.

ARE: Allah Rahmet Eylesin.

vf.: Vefatı.

H.: Hicrî.

M.: Milâdî

v.s.: Ve şâire.

v.d.: Ve devamı.

s.: Sahîfe.

 

Allah'a ve Kur'ana inananliirin dünyâ hâyaliarını tanzim eden hukûkdâ SfÖ2 sahibi müetehid efendi lef İmimin hukukî hükümlere nasıl vardıklarını özlü ve kısa bîr tarzda ele alan bu eSerîfl-, Mlah'ın Dînine hizmetkârlığı başının tacı olmuş Milletimin Diline k&fe«Ut<httVWeft, gayretimden Yaratanın razı, yaratılanların miistefîd ve ben fakîrin de sâlih amelden başka şeyin fayda vermeyeceği mahşerdeki ilâhî mahke­mede hissedar kılınmamı niyazla, her şeye kadir Rabbtmıza teveccüh ederim. O en yakın, (tek) işiten ve duaları kabul edendir.

 

Dr Ruhi Özcan[14]

 

Müellifin Önsözü

 

Dördüncü Baskı'nın Önsözü

 

Alemlerin Rabbı Allah'a hamdolsun, Muhammcd Efendimize, hanedanına ve bütün ashabına Salât ve Selâm olsun.

Yüce Allah rahmet eylesin, İslam Şcriaıi fakihicri (hukukçuları), ne eskiden ve ne de zamanımızda yeryüzü milletlerinde bir eşi bulunmayan, değeri çok yüce, çok faydalı bir ilmi: Fıkıh Usûlü'nü bizlere bahsetmişlerdir. Fıkıh Usûlü'nün ilim haline getirilişinden, ona büyük bir mevkî verilişinden, hususiyetlerinin izahından gaye, bu ilmin kaideleri ışığında Allah'ın Kitabının ve ASSÜ Peygamberinin Sünnetinin anlaşılması suretiyle, âyet ve hadîslerden, muteber (hüküm) kaynaklarından hüküm çıkararak İslam'a hizmet etmektir. Yıllar önce bu ilme dâir, Bağdâd Üniver­sitesi Hukuk Fakültesi son sınıf (dördüncü) talebeleri için hazırladığım ders notları adı alundabir kitabda toplanmıştı. Bu, kitabın dördüncü tab'ıdır. Bu baskıda kitabı yeniden gözden geçirip bazı ilaveler, kısaltmalar yaparak misaller verdim. Yazdığı şeyde işte insanın hâli böyledir: Bugün yazdığında yarın mutlaka eksiklikler görür, insanın eksikliği ve kusurluluğunun en büyük alametlerinden biri budur. Mutlak kemâl ile sadece, tek başına Allah muttasıftır. Fakat insanların ek­serisi bilmezler.

Bu dördüncü baskıda ilave edilmelerinin uygun olacağını düşündüğüm hususlar­dan birisi, Fıkıh Usûlü'nün nasslarınm tefsirini alâkadar eden kaideleri hakkında beşerî kanunlardan verilebilecek misallerdir. Çünkü bu Usûl kaideleri, Arabca ibarenin anlaşılması için, ibarenin tefsiri ve gayesinin idrâki bakımından birer ölçüdürler. (Arap Devletlerinde) kanunlar Arabca olduğuna göre, ileride de zikre­deceğimiz üzere tefsirlerinde mutlaka bu kaidelere tabidirler.

Bu basit, mülevâzî gayretimle, kıymetli talebelerimizin bu ilmin mevzularından anlama ihtiyacını hissettikleri bahislerde, kendilerine kolaylık temin etmiş olmamı diler, Allahdan beni de onları da Şcrîatinc hizmete, tevhîd kelimesini yüceltmeye muvaffak kılmasını niyaz ederim. O çok iyi işiten ve duayı kabul buyurandır.

 

Bağdâd, 28 cemâdi  lula  1390

31 Ağustos 1970 Müellif[15]

 

 

Beşinci Tab'ın Önsözü

 

Alemlerin Rabbı Allah'a hamdolsun. Muhammed Efendimize, hanedanına, bütün ashabına Salât ve Selâm olsun.

isimli kitabımın bu, beşinci baskısıdır. Bu tab'ı da aynen dördüncü tab'ı gibidir. İlâve, ihtisar, lertîb v.s. gibi tadîlâtta bulunmadım. Allahtan bu kitabı faydalı, beni dâima Şeriatının hizmetinde muvaffak, gayretimi rızâsına mazhar kılmasını niyaz ederim. O bana yeter, O ne güzel vekildir.

 

           Bağdâd, 24 Ramazan 1393/21 Ekim 1973[16]

 



[1] Prof. Dr. Abdulkerim Zeydan, Fıkıh Usulü, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları: 15.

[2] Bkz: Kuran 29uncu el"ankebût sûresi, 45. âyet

[3] Prof. Dr. Abdulkerim Zeydan, Fıkıh Usulü, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları: 16-18.

[4] Doktora tezi.

[5] işbu tercememizdir, ve 6. baskısı yapılmıştır.

[6] 4. baskısı yapıldı. Meslekdaşımız Doç. Dr. Ali Şafak tarafından "İslam Hukukuna Giriş" adıyla Türkçeye terceme edilerek neşredilmiştir. Ayrıca Endonezya ve Malezya'da da tercerne edilip yayınlanmıştır.

[7] Tarafımızdan "îslamda Dâvct ve Tebliğ Esasları" adıyla terceme edilerek neşredilmiştir: Hisar Yayınevi İstanbul 1979.

[8] Türkçe ve ingilizce dâhil muhtelif dillere terceme olunmuştur.

[9] Tarafımızdan Türkçeye terceme olunmuştur.

[10] Prof. Dr. Abdulkerim Zeydan, Fıkıh Usulü, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları: 18-20.

[11] Prof. Dr. Abdulkerim Zeydan, Fıkıh Usulü, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları: 20.

[12] Geniş bilgi için bak: Ümî, Millî ve Amelî Transkripsiyon imlâsı (İMAT) : Dr. Ruhi Özcan, istanbul 1977 Ören Basımevi.

[13] Prof. Dr. Abdulkerim Zeydan, Fıkıh Usulü, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları: 20-21.

[14] Prof. Dr. Abdulkerim Zeydan, Fıkıh Usulü, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları: 21-22.

[15] Prof. Dr. Abdulkerim Zeydan, Fıkıh Usulü, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları: 23.

[16] Prof. Dr. Abdulkerim Zeydan, Fıkıh Usulü, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları: 24.