İkîncî Baskı İçin Mütercimin Önsözü
.
insanları cemiyet
içinde, bir arada yaşayacak tarzda yaratıp, toplu hayatın hukukî esaslarını da
tebliğ buyuran Âlemlerin Rabbi Allah'a hamdolsun. Dünyada nasıl yaşanacağını
bizlere öğretip tebliğ buyuran son ilâhî elçi Hazrcti Muhammed Mustafâ
Efendimize, hanedanına, ashabına ve razı olduğu gibi kendisine uyanlara Salât
ve Selâm olsun; Allah hepsinden razı olsun.
iki sene evvel yapılan
kitabın birinci baskısının bitmesi üzerine neşredilen bu ikinci tab'ında kitab,
muhteva bakımından herhangi bir değişikliğe tabî tutulmamıştır; ancak teknik
olarak yazı ebadlarınm büyütülmesi ve yanlış-doğru cedveli eklenmesi gibi iki
hususiyeti hâizdir.
Gayretimden Yaratanın
razı, yaratılanların müstefîd ve ben âcizin de sâlih amelden başka şeyin fayda
veremeyeceği mahşerdeki ilâhî mahkemede hissedar kılınmamı niyazla, her şeye
kadir Rabbımıza teveccüh ederim. Rabbımız Sen bu yarattıklarını boş yere
yaratmadın! Sen yücesin, bizi ateş azabından koru! Rabbımız sen birini ateşe
soktunmu, onu perişan etmişsindir; zâlimlerin yardımcıları yoktur. Rabbımız,
biz, "Rabbımza inanın" diye îmâna çağıran bir davetçi işittik, hemen
i-nandık. Rabbımız, bizim günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört,
iyiliklerle ebrâr ile beraber canımızı al! Rabbımız bize, Peygamberlerine vâdettiğini
ver, Kıyamet Günü bizi yüzüstü bırakıp rezîl etme! Muhakkak ki Sen, verdiğin
sözden caymazsın!
Erzurum
1981
Mütercim[1]
insanları cemiyet
içinde, bir arada yaşayacak tarzda yaratıp, cemiyet hayatının hukukî esaslarını
da tebliğ buyuran Âlemlerin Rabbı Allah'a hamdolsun. Dünyada nasıl yaşanacağını
bizlere öğretip teblîğ buyuran son ilâhî elçi Hazreti Muhamnıed Mustafâ
Efendimize, hanedanına, ashabına ve razı olduğu gibi kendisine uyanlara Salât ve
Selâm olsun.
Allah, Kullarının
ölümden sonraki sonsuz hayatlarına nisbetle adetâ bir hiç kadar kısa olan
dünyâ hayatlarının nizâmını, gönderdiği peygamberler vasıtasıyla tebliğ ettiği
ilâhî kitabları ile tesbît buyurmuştur. Allah'ın kullarından bazıları peygamberlerin
söylediklerine inanmış, Allah'ın teblîğini kabul etmiş, Allah'ı Rabb olarak
tanımış, Yaratıcısına karşı kulun alması îcâbeden tutuma bağlı kalmaya
çalışmıştır. Böyle kulların sayısı fazla değildir. Kulların bazıları ise
Allah'ın peygamberlerine inanmamış, Allah'ın teblîğini kabul etmemiş, Allah'ı
emrettiği gibi Rabb tanımamıştır. Böyle kulların sayısı ekseriyettedir. Yani
Yaratıcıları Allah'a karşı gelenler çoğunlukta, ona saygılı olmaya çalışanlar
azınlıktadır. Beşeriyet îmân târihinin hülâsası budur. Aynı târihin seyri
içindeki zamanımız insanlık âleminin vaziyeti de böyledir.
Allah dünyâda insanı
tamamen hâkim ve tamamen mahkûm olarak yaratmamıştır, tnsan bu dünyâ hayâtının
bazı hususlarında Allahça mahkûm edilmiştir; insanın istek ve irâdesi o
hususlarda hiçbir şey yapamaz: insanın hangi tarihte doğacağı, hangi ana
babanın evlâdı olacağı, dünyânın neresinde dünyâya geleceği, yaşayabilmesi için
nelere muhtaç olacağı, vücudundaki uzuvların sayıları, hususiyetleri, insanın
dışındaki tabîî kanunların değişmeyen esaslara göre ceryânı, cemiyet nizâmının
Allahca takdîr olunan esaslara göre seyrinde Allah'ın takdir ettiği nctîcclcrin
hâsıl olması, insan hislerindeki değişmeyen kanunlar v.s. hep insanın Allahca
mahkûm olunduğu ve istese de dışına çıkamayacağı hükümlerdir. Fakat dünyâda
insan Allah tarafından bir temel mevzuda hâkim olarak bırakılmıştır; bu mevzuda
karârını insan kendisi verecektir: insan bu dünyâda Allah'ın istediği gibi veya
şeytânın istediği gibi yaşamak mevzuunda hürdür; tercihini kendisi yapacaktır;
bu karârı vermekte insanın kendisi hüküm veren hâkim gibidir.
Allah'ın istediği gibi
yaşamayı kabul eden insana, son ilâhî teblîğe teslim olmuş şahsa, inanan
manasına mü'min denir. Allah'ın istediği gibi dünyada yaşamayı kabul etmeyen
insana, inanmayan manasına kâfir denir, ilk insan Adem Efendimizden zamanımıza,
zamanımızdan bu dünyanın sonuna, kıyamete kadar beşeriyet içersinde ne kadar
muhtelif insan toplulukları, telakkileri, tertîb ve tasnifleri olursa olsun,
Allah kullarını mü'min kullar ve kâfir kullar olarak iki kısımda mütâlâa
etmekle olduğunu bize teblîğ buyurmuştur. Beşeriyetin tamâmına gönderdiği son
irşâd ve tebliğler mecmuası olan Kitabında Allah, kâfir kulları hakkında
insanlığın bilmesi îcâbedeni îzâh buyurmuş, son tebliğcisi ve Elçisine de kâfî
malûmatı verdinmiştir. Mü'minliği seçenlerin, mü'minliği tepip kâfirliği
seçenler için, davet ve tebliğden sonra acımadan Öte yapılabilecekleri bir şey
yoktur.
Mü'min kullar,
Allah'ın emrine girmiş, ona boyun eyip teslîm olmuş kullardır; hayatlarını
Allah'ın emrine teslîm etmiş, islâm olmuş insanlardır. Dünyâ hayatlarının
Allah'ın istediği gibi tanzimini ve idaresini kabul eden yani son Allah Elçisi,
Allah'ın Salât ve Selâmı Üzerine olsun Hazreti Muhammed Mustafâ Efendimize inanan,
onun tebliğ ettiği Allah Kitabı Kur'ânı dünyâ hayâtının ölçüsü sayan insanlara
müslüman diyoruz.
Müslüman nasıl
yaşayacağını inandığı Kitab Kur'ândan ve Peygamberinin Sünnetinden öğrenir.
Bilhassa Kur'ândan öğrenilecekler, temel esaslar derecesinde olduğundan, Kur'ân
malûmatının dâima müslümanın zihninde canlı durması icabettiğinden, günün beş
vaktinde Kur'ânın muhtelif kısımlarının tekrar edilmesi müslümana mecburî
kılınmıştır. Sanki yaşanan hayatla, hayâtın ölçüsü iç içe sokulmuş, yaşayan
mü'min günde en az beş kere yaşama Ölçüsünü ana hatlarıyla hatırlamaya icbar
olunmuştur. Yani namaz dediğimiz kulluk vazifesi, yaşadığımız hayâtın Allah'ın
istediği gibi yaşanmış olması için hatırda tutacağımız ölçülerin hatırlanma
tarzıdır; hayâtımızın eğritmemesi, sapmaması, dürüstlük ve doğruluğunu
kaybetmemesi için ölçüleri zarurî olarak hatırlama şeklidir.
Sünnetleriyle eda
edilmiş farz vakit namazlarında, Fâtiha'nın hâricinde en az otuz üç (33) ilâhî
Kur'ân cümlesi her gün hatırlanır. Tazelenen hatırlamalar, âdeta inanıp gereği
gibi namaz kılanları, yanlış iş yapmalarını engelleyen görünmez kuvvet hâlini
almaktadırlar. Yedi yaşından îtibâren en az otuz üç ilâhî cümleyi kalben,
vicdanen yaşıyan insan, bulûğ devresine kadar Kur'ân malûmatının ve kültürünün
ana hatlarını öğrenmiş demektir; insanla alâkalı şeyler hakkında bizzat AHahdan
bilgi almış demektir. Allah namazın insanı irili ufaklı her türlü suç ve
hatâdan uzaklaştıracağını haber vermiştir.[2]
Yani Allah kulluk
vazifesi olarak icbârî kıldığı namazda bu vasfın bulunduğunu bize ihbar
buyurmuştur. Kılınan namazda bu vasıf yoksa Allah'ın istediği namaz edâ
edilmemiş demektir.
Günlük hayatlarında
asgarî otuz üç Kur'ân cümlesiyle kalblerini yıkamak, inançlarını
kuvvetlendirmek, hayat bilgilerini tazelemek durumundaki mü'minlerin cemiyet ya
da ferd hâlindeki hayatlarını Allah düzenleyerek hayâtın her türlü hukuk,
idare, adalet, iktisâd, mâliye, ticâret, aile, mîrâs, ceza ve emsali
müesseselerine bir şekil vermiş, kendisine inananların kendisinin istediği gibi
yaşamalarını emretmiştir.
Mü'minlerin hayat
nizamlarına dâir olan Allah'ın bu emirleri, yasaklan ve tavsiyeleri Kur'ânda
veya Allah'ın Salât ve Selâmı Üzerine olsun, Peygamber Efendimizin
Sünnetindedir. Gerek Kur'ân ve gerekse Sünnet aslen Arabca olduğundan, ilmî
malzeme olarak ikisine dayanan Fıkh'ın yani İslâm Hukuk îlmi'nin ve Fıkh'a
giriş mâhiyetinde olan Fıkıh Usûlü îlmi'nin kaynak dili Arabcadır.
Kelime olarak
lügattaki manasıyla ince anlayış, köklü kavrayış ve derin idrâk demek olan
Fıkıh, îslâmın hukukî mevzuatıyla alâkadar olan ilmin adıdır. Bu ilimde tafsili
delillerinden amelî, şer'î ve hukukî hükümleri çıkarabilirce ehliyetine sâhib
ilim adamlarına müctehid, böyle olmayan müslümanlara da müctehide tabî olan manasına
mukallid denmiştir. Hukukî meselelerin îslâmî hükmünü anlayıp, hâdiseleri
îslâmî esaslara göre değerlendirebilme kabiliyetindeki müctehid adım verdiğimiz
bu ilim ehlinin faaliyet esasları, hükümlere varma tarzları hakkında bize bilgi
veren ilme Fıkıh Usûlü denmiştir.
Fıkıh Usûlü ilmi müetehidin
işi hakkında bizleri tenvîr edip aydınlatmaktadır. Faraza gelişmiş, büyük,
yerleşmiş bir uçak îmâlât fabrikasını düşünelim. Bu fabrikaya dâir bilgi almak
isterseniz, size fabrikanın muhtelif kısımlarının çalışma esaslarıyla alâkalı
tanıtıcı bir el kitabciğı vererek îmâlât hakkında, çalışmaların nasıl ceryân
ettiği hususunda, kullanılan maddeler, maddelerin İşlenişi, değerlendirilmesi
v.s. gibi faaliyetlere dâir bilgi verebilirler. Böyle bir fabrikayı ziyaretçisi
iyice tanır, işleme ve çalışma tarzına vâkıf olur ise, elindeki tanıtıcı kitab
vasıtasıyla kendisini bir uçak İmalâtçısı sayamaz. Fakat kendini îmâlât
hakkında bilgi sahibi bir şahıs olarak kabul edebilir. İşte Fıkıh Usûlü'ne
dâir elimizdeki bütün kilablar böyle bir îmâlât fabrikasının âdetâ tanıtıcı
kitabları gibidir. Fıkıh Usûlü kitablarını okuyup anlayanlar, ictihâd hakkında
bilgi sahibi olurlar. Fakat bu, onların ictihâd ehliyetine sâhibolmaları demek
değildir.
Elinizdeki bu terceme
kitab da öyledir. Ve hatırdan da hiç çıkarılmamalıdır ki, te'lîf olsun terceme
olsun Arabca olmayan Fıkıh Usûlü kitabları, aslî Fıkıh Usûlü ki-tablarına
talebeler için bir hazırlık mâhiyetindedirler.
Usûl kitablarından
Fıkıh Usûlü tahsil etmek, günümüzdeki çok kifayetsiz tâlim ve terbiye ile
diploma alıp yüksek tahsîl seviyesine gelmiş şahıslar için pek güç bir
zorlamadır. Güçlüğün en ehemmiyetli âmili bu ilmin kitablarının kullandığı dil
ve uslûbdur. Talebenin bu tercememizden -hele kitabın Arabca aslıyla birlikte
mütalaa ederlerse- büyük nisbette fayda temin edebilecekleri kanaatindeyiz.
Bu Tercememizin Arabca
Aslı
Yer yer şerh ve îzâh
mâhiyetinde de olan bu tercememizin aslı Arabca isimli kitabdır. Kitabın tercemesi 350
sahîfelik 1393H.: 1973M. yılında Bağdâd'da matbaasında beşinci defa basılan lab'ından
yapılmıştır. [3]
Kitabın müellifi,
muhterem hocamız Prof. Dr. Abdulkerîm Zeydân'dır. Kendisi Bağdâd'da doğmuş,
liseden sonra Bağdâd Üniversitesi Hukuk Fakültesini 1950'de birincilikle
bitirmiştir. Kahire Üniversitesi Hukuk Fakültesi, İslâm Hukuku Enstitüsünde
1957'de pekiyi dereceyle ihtisas diploması almış, daha sonra 1962'dc şeref
derecesiyle îslâm Hukukunda Doktor unvanını ihraz etmiştir. Doktora tezi mevzuu
"islam Devletinde Zimmî ve Müste'minlerin Hukuku"dur. Bir müddet
Bağdâd'da lise hocalığında ve dînî lise idareciliğinde bulunup, 1960 senesinde
Üniversiteye geçmiş, Hukuk Fakültesine intisâb etmiştir. 1968'de aynı
Üniversitede Edebiyat Fakültesi Din Bölümü başkanlığına getirilmiş, bu arada
Bağdâd islâm Araştırmaları
Fakültesi Dekanlığını
ve bu fakültenin Fıkıh, Fıkıh Usûlü, Davet ve Tebliğ Esasları, Akâid hocalığını
deyâm ettirmiş, 197Vdc kendi isteği ile m&çMid. olmuş, bilâhare îslâmî
dâvalarda avukatlık yapmış, 1974 yılında tekrar Bağdad Üniversitesine islâm
Hukuku Profesörü olarak tâyin edilmiş olup, hâlen Din Bölümü'nde öğretim
üyesidir.
Neşredilmiş Eserleri
Şunlardır:
a)
Kitabları:
1) [4]
2) [5]
3) [6]
4) [7]
5)
6) [8]
b) İslam
Hukukuna Dâir Tedkikleri:
1)
2)
3)
4) [9]
5)
6)
7)
8)
9)
10)
Ayrıca bunlardan başka
neşredilmiş birçok makaleleri ve araştırmaları vardır. [10]
Tercemede tek parantez
içine alınmış ifâdeler umûmen mütercime âiddir. Parantez dışındakiler
müellifin ifadelerinin tercemesidir.
Ayet ve hadislerin
kendileriyle mealleri çift parantez içine alınmışlardır. Âyet meallerinde muhterem
merhum hocamız Hasan Basri Çantay'ın Kur'ânı Hakîm ve Meali Kerîm adlı eseri
esas alınmış, hadîs tercemelerinde muayyen bir esere istînâd olunmamıştır. Âyet
meallerinin ve âyetlerin kendilerinin âid oldukları sûre adlarıyla âyet
numaralan hamişte tarafımızdan kaydolunmuştur.
Tercemede Arabca metne
fazla bağlı kalmaya titizlik gösterdiğimden, terceme-deki bazı yerler birden
fazla okunmadıkça veya bir bilence açılanmadıkça güçlükle anlaşılabilir. Bu,
ilmî eserlerde serbest terceme tekniğini benimsemeyişimin tabîî neticesidir.
Kitabda müellifçe
tercihe değer bulunan Usûlî ve Fıkhî görüşler, okuyucuyu bağlamaz; sadece
müellifin kendisini ilzam eder. Bu husus hiç akıldan çıkarılmam alıdır.
Tercemede, Arabca
asıldaki paragraf numaralarına, kısım, bölüm, bahis, mevzu, alt başlık ve yan
başlık tertibine aynen sadık kalınmış, değişiklik yapılmamıştır. [11]
îslâmî mahiyetteki
ilmî kelime ve ifadelerin kendileri hemen hemen asıl itibariyle Arabcaya
dayanır. Bu İtibarla böyle kelime ve tâbirlerin kendi harfleriyle yani Kur'an
harfleri ile yazılmaları asıldır ve en münâsib olanı da budur. Fakat bu
kelimelerin Latin harfleriyle yazılması durumuyla karşı karşıya gelindiğinde,
transkripsiyon denilen bir imlâ tarzı kullanılır. Çeşitleri olan bu imlâyı istîmâl
zaruretini, îslâmî kelimeleri Latin harfleriyle ifade mecburiyetine düşenler
tatbik etmiştir. Bu itibarla Türkiye'de Cumhûriyet'ten sonra Avrupa
şarkiyatçılarının kullandığı, mâhiyet bakımından garblılann dil mantığına uygun
olan transkripsiyon imlâları tatbik edilmiş ve günümüze kadar gelmiştir. Biz bu
tercememizde âyet ve hadîslerin hepsini aslen oldukları gibi Kur'an harfleriyle
yazıp meallerini verdik; ve transkrip-
siyonu onlara tatbik
etmedik. Müellifin hamişlerde kaydettiği kaynak eserlerin isimlerini de aslî
harfleriyle zikrettik ise de bunun bazı yerlerde istisnaları vardır. Tercemede
kullandığımız transkripsiyon biraz fazlaca tekerrür eden ilmî bazı
ifâdelerdedir. Fakat burada biz garb menşeli transkripsiyon imlâlarını değil,
İMAT imlâsını tatbik ettik. Bu imlânın en bariz hususiyetleri: 1) Yazılışın îrâba göre ve aslen
okunduğu gibi olması, 2) Kelimelerin
müstakillik anlayışında âid oldukları dil -ki ekseriyetle ve hatta bu
kitabımızda istisnasız bu dil Arabcadır- kaidelerinin esas alınması, 3) Aynı kelimede hem büyük ve hem de
küçük Latin harfi kullanılmaması, 4)
Dilimizde bulunmayan, Arabcadaki kalın harfler için harften önce kısa bir
tire:, ince veya peltek Arabca harfler için harften önce bir nokta: Ayın harfi
için üstten çift virgül: harekesiz Hemze için üstten tek virgül: Gayın harfi
için, kullandığımız Latin harflerinden (Yumuşak Ge)nin: kullanılması, harekesiz
Vâv, Yâ ve Elif
harflerinin de uzatma işareti: ile gösterilmesidir.[12] Buna
göre:
Dilimizde Benzeri Olmayan Dilimizde Benzeri Olmayan
Kalın Arabca Harflerin ince
veya Peltek Arabca
Mukâbilleri Şöyledir:
Harflerin Mukabilleri Şöyledir: [13]
Tercemede kullandığımız
kısaltmalar ise şunlardır:
SAV: -sallallâhu
"aleyhi ve sellem.
ASSÜ: Allah'ın Salât
ve Selâmı Üzerine olsun.
ASÜ: Allah'ın Selâmı
Üzerine Olsun.
ARO: Allah Razı Olsun.
ARE: Allah Rahmet
Eylesin.
vf.: Vefatı.
H.: Hicrî.
M.: Milâdî
v.s.: Ve şâire.
v.d.: Ve devamı.
s.: Sahîfe.
Allah'a ve Kur'ana
inananliirin dünyâ hâyaliarını tanzim eden hukûkdâ SfÖ2 sahibi müetehid efendi
lef İmimin hukukî hükümlere nasıl vardıklarını özlü ve kısa bîr tarzda ele alan
bu eSerîfl-, Mlah'ın Dînine hizmetkârlığı başının tacı olmuş Milletimin Diline
k&fe«Ut<httVWeft, gayretimden Yaratanın razı, yaratılanların miistefîd
ve ben fakîrin de sâlih amelden başka şeyin fayda vermeyeceği mahşerdeki ilâhî
mahkemede hissedar kılınmamı niyazla, her şeye kadir Rabbtmıza teveccüh ederim.
O en yakın, (tek) işiten ve duaları kabul edendir.
Dr Ruhi Özcan[14]
Alemlerin Rabbı
Allah'a hamdolsun, Muhammcd Efendimize, hanedanına ve bütün ashabına Salât ve
Selâm olsun.
Yüce Allah rahmet
eylesin, İslam Şcriaıi fakihicri (hukukçuları), ne eskiden ve ne de zamanımızda
yeryüzü milletlerinde bir eşi bulunmayan, değeri çok yüce, çok faydalı bir
ilmi: Fıkıh Usûlü'nü bizlere bahsetmişlerdir. Fıkıh Usûlü'nün ilim haline
getirilişinden, ona büyük bir mevkî verilişinden, hususiyetlerinin izahından
gaye, bu ilmin kaideleri ışığında Allah'ın Kitabının ve ASSÜ Peygamberinin
Sünnetinin anlaşılması suretiyle, âyet ve hadîslerden, muteber (hüküm)
kaynaklarından hüküm çıkararak İslam'a hizmet etmektir. Yıllar önce bu ilme dâir,
Bağdâd Üniversitesi Hukuk Fakültesi son sınıf (dördüncü) talebeleri için
hazırladığım ders notları adı alundabir kitabda toplanmıştı. Bu, kitabın
dördüncü tab'ıdır. Bu baskıda kitabı yeniden gözden geçirip bazı ilaveler,
kısaltmalar yaparak misaller verdim. Yazdığı şeyde işte insanın hâli böyledir:
Bugün yazdığında yarın mutlaka eksiklikler görür, insanın eksikliği ve
kusurluluğunun en büyük alametlerinden biri budur. Mutlak kemâl ile sadece, tek
başına Allah muttasıftır. Fakat insanların ekserisi bilmezler.
Bu dördüncü baskıda
ilave edilmelerinin uygun olacağını düşündüğüm hususlardan birisi, Fıkıh
Usûlü'nün nasslarınm tefsirini alâkadar eden kaideleri hakkında beşerî
kanunlardan verilebilecek misallerdir. Çünkü bu Usûl kaideleri, Arabca ibarenin
anlaşılması için, ibarenin tefsiri ve gayesinin idrâki bakımından birer
ölçüdürler. (Arap Devletlerinde) kanunlar Arabca olduğuna göre, ileride de
zikredeceğimiz üzere tefsirlerinde mutlaka bu kaidelere tabidirler.
Bu basit, mülevâzî
gayretimle, kıymetli talebelerimizin bu ilmin mevzularından anlama ihtiyacını
hissettikleri bahislerde, kendilerine kolaylık temin etmiş olmamı diler,
Allahdan beni de onları da Şcrîatinc hizmete, tevhîd kelimesini yüceltmeye
muvaffak kılmasını niyaz ederim. O çok iyi işiten ve duayı kabul buyurandır.
Bağdâd, 28 cemâdi lula 1390
31 Ağustos 1970 Müellif[15]
Alemlerin Rabbı
Allah'a hamdolsun. Muhammed Efendimize, hanedanına, bütün ashabına Salât ve
Selâm olsun.
isimli kitabımın bu,
beşinci baskısıdır. Bu tab'ı da aynen dördüncü tab'ı gibidir. İlâve, ihtisar,
lertîb v.s. gibi tadîlâtta bulunmadım. Allahtan bu kitabı faydalı, beni dâima
Şeriatının hizmetinde muvaffak, gayretimi rızâsına mazhar kılmasını niyaz
ederim. O bana yeter, O ne güzel vekildir.
Bağdâd, 24 Ramazan 1393/21 Ekim 1973[16]
[1] Prof. Dr. Abdulkerim Zeydan, Fıkıh Usulü, Marmara
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları: 15.
[2] Bkz: Kuran 29uncu el"ankebût sûresi, 45. âyet
[3] Prof. Dr. Abdulkerim Zeydan, Fıkıh Usulü, Marmara
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları: 16-18.
[4] Doktora tezi.
[5] işbu tercememizdir, ve 6. baskısı yapılmıştır.
[6] 4. baskısı yapıldı. Meslekdaşımız Doç. Dr. Ali Şafak
tarafından "İslam Hukukuna Giriş" adıyla Türkçeye terceme edilerek
neşredilmiştir. Ayrıca Endonezya ve Malezya'da da tercerne edilip
yayınlanmıştır.
[7] Tarafımızdan "îslamda Dâvct ve Tebliğ
Esasları" adıyla terceme edilerek neşredilmiştir: Hisar Yayınevi İstanbul
1979.
[8] Türkçe ve ingilizce dâhil muhtelif dillere terceme
olunmuştur.
[9] Tarafımızdan Türkçeye terceme olunmuştur.
[10] Prof. Dr. Abdulkerim Zeydan, Fıkıh Usulü, Marmara
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları: 18-20.
[11] Prof. Dr. Abdulkerim Zeydan, Fıkıh Usulü, Marmara
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları: 20.
[12] Geniş bilgi için bak: Ümî, Millî ve Amelî
Transkripsiyon imlâsı (İMAT) : Dr. Ruhi Özcan, istanbul 1977 Ören Basımevi.
[13] Prof. Dr. Abdulkerim Zeydan, Fıkıh Usulü, Marmara
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları: 20-21.
[14] Prof. Dr. Abdulkerim Zeydan, Fıkıh Usulü, Marmara
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları: 21-22.
[15] Prof. Dr. Abdulkerim Zeydan, Fıkıh Usulü, Marmara
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları: 23.
[16] Prof. Dr. Abdulkerim Zeydan, Fıkıh Usulü, Marmara
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları: 24.