I- Kur'an ve Sünnette Zikredilenler:
1. Neshedilen Hükümler
(Kaldırılan Hükümler):
2. Geçerliliğini Devam Ettiren
Hükümler
II-
Kur'an ve Sünnette Zikredilmeyen Önceki Şeriatler:
Bu şeriatlerin
hükümlerinden bazıları, Kur'an ve sünnette
zikredilme-mişlerdir. Diğer bazıları ise,
zikredilmişlerdir. Bu itibarla önceki şeriatler İki
kısma ayrılmaktadır.
Kur'an- Kerim ve hadis-i şerifler İslâm'dan Önceki ilahî
dinlerde bulunan bir kısım hükümleri zikretmişlerdir. Bunlardan bazılarının
İslâm'ın gelmesiyle geçersiz (mensuh) olduklarını,
bir kısmının ise yürürlükte bırakıldığını beyan etmişler fakat bazıları
hakkında herhangi bir açıklık getirmemişlerdir. Bu İtibarla Kur'an-ı
Kerim ve hadis-i şeriflere göre önceki şeriatler üç
kısma ayrılmaktadır:
Alimler, bu tür
hükümlerin müslümanlar için geçerli olmadığı hususunda
İttifak etmişlerdir. Çünkü bunların neshedildiğine
dair kesin deliller mevcuttur. Aşağıda zikredilen âyetler ve hadisler bu
kabildendir:
"Ey Muhammed de
ki: Bana vahyolunanlarda yiyen bir kişinin yediği
herhangi bir şeyin haram olduğuna dair bir hüküm bulamıyorum. Ancak leş, veya
akıtılmış kan veyahut domuz eti -ki bu pistir- yahut doğru yoldan çıkarak
üzerine Allah'dan başkasının adı zikredilerek kesilen
hayvanların yenmesi haramdır."[1]
"Biz yahudilere tırnaklı her hayvanı haram kıldık. Onlara sığır
ve davarın sırt, bağırsak ve kemik yağlarının dışında iç yağlarını da haram
kıldık. Azgınlıklarından dolayı onları bu şekilde cezalandırdık. Şüphesiz ki
Biz doğruyuzdur."[2]
Birinci âyet, İslâm
şeriatında haram olanları beyan ediyor. İkinci âyet ise, aşağıdaki âyeti celilede açıklayıcı sebeplerden dolayı, özellikle yahudilere haram kılınan ve İslâm tarafından nesh edilip helal sayılan şeyleri zikrediyor.
"Yahudilerin
zulmetmeleri, birçok kimseleri Allah yolundan alıkoymaları, yasaklandıkları
halde faiz almaları ve insanların mallarını haksız yere yemeleri sebebiyle
daha önce kendilerine helal kılınan temiz şeyleri haram kıldık..."[3]
Peygamber efendimizin
şu hadis-i şerifi de bu kabildendir.
Resulullah (sav) şöyle buyuruyor: "Bana daha önce kimseye
verilmeyen beş şey verildi. Bir aylık mesafedeki düşmanın kalbine korku salınmasıy-la yardım olundum. Yeryüzü bana mescid ve temiz kılındı. Ümmetimden kime namaz vakti gelir
çatarsa namazını kılsın. Ganimetler bana helal kılındı. Benden önce kimseye
helal kılınmamıştı. Şefaat etme bana verildi. Evvelce peygamber sadece kendi
kavmine gönderiliyordu. Ben ise, bütün insanlara gönderildim. "[4]
Bu hadis-i şerif,
önceki şeriatlarda ganimet malları haram iken, İslâmda
helal kılındığını, ibadetlerin sadece ibadethanelerde yapılması zorunlu iken İslâmda bütün yeryüzünün mescid
kılındığını ve diğer özellikleri beyan et-mektedir.[5]
Alimler bu tür
hükümlerin müslümanlar için de geçerli oldukları
hakkında ittiiak etmişlerdir. Çünkü naslar bunları kabullenmiş ve bunlarla amel edilmesini
talep etmişlerdir. Aşağıda zikredilen âyet ve hadisler bu kabildendir.
"Ey iman edenler,
sizden öncekilere farz kılındığı gibi; sizin üzerinize de Allah'tan korkmanız
için sayılı günlerde oruç farz kılındı."[6]
Görülüyor ki bu âyet
orucun daha önceki ümmetlere farz kılındığı gibi müslümaniara
da farz kılındığını ifade etmektedir.
Yine Peygamber
efendimizden şu hadis-i şerif rivayet edilmiştir: Resulullah'ın
ashabı:
"Ey Allah'ın Rasulu, bu kurbanlar nedir?" dediler. Resulullah: aBu atanız ibrahim'in sünnetidir" dedi. Sahabe-i kiram: "Ey Alah'ın Rasulu, bunlardan bize birşey var mı?" dediler. Resulullah:
"Her tüy için bir sevap vardır" buyurdu. Bunun üzerine, sahabeler:
"Ey Allah'ın Rasulu yünlere de mi?" sorunca,
Resulullah şu cevabı vermiştir: "Yünün her bir
tüyüne bir sevap vardır.”[7] Bu
hadis-i şerifte kurbanların Hz. İbrahim'in sünneti ve
bizler için de geçerli olduğunu beyan etmektedir.
3.
Geçerliliği Hakkında Açıklama Bulunmayan Hükümler: Alimler, bu tür hükümlerin müslümanlar için geçerli olup olmadıkları hususunda
ihtilaf etmişlerdir.
A. Hanefi,
Maliki ve Şafii mezhebinden olan alimler, bu türden olan hükümlerle amel
edilmesinin gerekli olduğunu söylemişler ve delil olarak şunları zikretmişlerdir:
a. Şu
âyetler, ilahi şeriatların birliğini bildirir: Bu da hükümleri kaldırılan ve
belli bir ümmete, geçici oiarak gönderilenler
dışındaki hükümlerle amel edilmesini gerektirir.
"Allah, Nuh'a
emrettiği, sana vahiyle bildirdiğimiz İbrahim'e, Musa'ya, İsa'ya emrettiğimiz
"dini ayakta tutun. Onda ihtilafa düşmeyin" emrini size de şeriat
kıldı."[8]
"İşte bu
peygamberler Allah'ın hidâyete erdirdiği kimselerdir. Sen de onların doğru
yoluna uy."[9]
"Sonra sana:
«Hakka yönelen müşriklerden olmayan İbrahim'in dinine uy» diye vahyettik."[10]
"Ey Muhammed,
sana da geçmiş kitapları tasdik eden ve onları muhafazası altına alan Kur'an'i hakk ile indirdik.
Aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet. Onların heva
ve heveslerine uyarak sana gelen haktan sapma..."[11]
"Ey Muhammed,
sana vahyettiğimiz ve kendinden öncekileri tasdik
eden bu Kitap, hakikatin tâ kendisidir..."[12]
b. Allah Teala Tevrat
hakkında şöyle buyuruyor:
"Şüphesiz
Tevrat'ı Biz indirdik. Onda hidâyet ve nur vardır..."[13]
"Musa'nın kızgınlığı geçip
sakinleşince yere attığı levhaları aldı. Onlardaki yazıda Rablerinden
korkanlar için hidâyet ve rahmet vardır."[14]
Madem ki Tevrat'ta
nur, hidâyet ve rahmet vardır öyle ise Kur'an ve
sünnette anlatılan ve neshedildikleri bildirilmeyen
önceki kitapların hükümleri ile amel etmek gerekir. Çünkü bunların Kur'an ve sünnette zikredilmeleri sahih olduklarının
delilidir.
c. Peygamber efendimiz (sav) evli iken zina eden
bir yahudinin cezalandırılması için Tevrat'a
başvurmuştur.[15]
d. Hazreti Enes (r.a)
Peygamber efendimizin (sav) şöyle buyurduğunu rivayet eder:
"Kim bir namazı
unutursa hatırladığı zaman onu kılsın. Namazın bundan başka keffareti
yoktur."[16] Sonra şu âyeti okudu:
"... Beni anmak için namaz kıl."[17]
Bu âyet Hazreti
Musa'yı anlatmaktadır. Resulullahın bunu hadisin akabinde
zikretmesi, Hazreti Musa'nın şeriatındaki bir hükmü delil, gösterdiğini ifade
eder.
e. Hazreti Abbas'ın
oğlu Abdullah şöyle der:
"Resulullah Medine'ye geünce yahudilerin aşure günü oruç tuttuğunu gördü. 'Bu nedir?'
diye sordu. Onlar: 'Bu mübarek bir gündür. Allah bu günde İsrail oğullarını
düşmanlarından kurtarmıştır. Bu günde Musa oruç tutardı' dediler. Bunun
üzerine Resulullah: 'Ben Musa'ya sizden daha yakınım'
dedi. O gün de oruç tuttu ve o gün de oruç tutulmasını emretti. "[18]
Bu hadis-i şerif de
Peygamberimizin geçmiş ümmetlere ait bir kısım hükümleri aynen yaptığını
gösterir.
B. Mutezile
Mezhebinden olan alimler ve bir rivayete göre İmam Ahmed
b. Hanbel, Kur'an ve
sünnette zikredilen ve geçmiş ümmetlere ait olup da geçerli olup olmamaları hakkında
herhangi bir nas bulunmayan hükümlerle amel etmenin
gerekmediğini söylemişler, delil olarak da şunları ileri sürmüşlerdir:
a. Önceki şeriatler geçiciydi. Belirli ümmetlere hastı. İslâm şeriatı
ise, kıyamete kadar geçerli olmak üzere geldi ve kendinin haricindeki
şeriatları nes-hetti,
(hükmünü kaldırdı). Nitekim Peygamber efendimiz (sav) şöyle buyuruyor:
"... Evvelce
peygamber sadece kendi kavmine gönderiliyordu. Ben ise bütün insanlar
gönderildim. "[19]
Allah Teala şöyle buyuruyor:
"... Aralarında Allah'In indirdiği ile hükmet. Onların heva
ve heveslerine uyarak sana gelen haktan sapma. Her biriniz için bir şeriat ve
bir yol tayin ettik..."[20] Burada
her peygamberin kendisine has bir şeriatı olduğu zikrediliyor. O halde
geçmişlere has olan bizi bağlamaz.
b. Peygamber
efendimiz Muaz b. Cebel'i (r.a) Yemen'e gönderirken
aralarında şu konuşma geçmiştir: Resulullah:
- "Bir mesele ile karşılaştığın zaman ne
ile hüküm verirsin?" buyurdu.
Muaz:
- "Allah'ın Kitabıyla," dedi. Resulullah:
- "Allah'ın Kitabında hükmünü bulamaz
isen?" Muaz:
- "Resulullah'ın
sünnetiyle" dedi. Resulullah:
- "Onda da bulamazsan? Muaz
dedi ki:
- "Görüşümle içtihad
ederim. Elimden gelen gayreti harcamadan geri durmam." Bunun üzerine Resulullah şunu söyledi:
- Allah'ın Peygamberinin
elçisini Allah ve Rasulünün razı olacağı şeye muvaffak
kılan Allah'a hamd olsun.”[21]
Şayet önceki
şeriatlarla amel etmek gerekli olsaydı, Muaz bunu
zikrederdi veya Resulullah ona bunu hatırlatırdı.
Onlara başvurmadan önce ictihad etmesi caiz olmazdı.
c. Diğer yandan, birinci grubun ileri sürdüğü
deliller, ilahi dinlerin Tev-hid,
iman, sevap, günah, ceza, dirilme; din, can, ırz, akıl ve malı koruma gibi ana
hatlarda aynı olduklarını ifade etmektedirler. Çünkü şeriatların değişmesiyle
bunlar değişmezler. Her ümmetin bunlara uyması gereklidir.
Müdakkik alimler, birinci görüşü tercih etmişlerdir. Çünkü
İslâm dini, daha önceki ilahi dinleri tamamlamak için gelmiş ve sadece geçici
hükümleri nesh etmiştir. Ayrıca, Kur'an
ve sünnette zikredilip nesli edildikleri beyan edilmeyen bu şeriatların, ilahi
hükümler olduğu nuhakkaktır. Madem ki
neshe-dilmemişlerdir, bunlarla amei etmek gerekir.
Nitekim Abdullah b. Abbas (r.a): "Davud
kendisini imtihan ettiğimizi sandı, Rabbinden mağfiret diledi. Eğilip secdeye
kapandı ve Allah'a yöneldi."[22]
âyeti okunurken Hazreti Davud'a uyarak secde etmiş ve
şu âyeti ha-tırlatmıştır. "... İşte bunlar
Allah'ın nidâyete erdirdiği kimselerdir. Sen de
onların doğru yoluna uy..."[23]
Muaz'ın rivayet ettiği hadiste Önceki şeriatların zikredilmemesi,
bunların Kitap ve sünnetin kapsamına girmelerindendir. Çünkü bunları bilmenin
tek yolu Kitap ve sünnettir. Bu nedenle ayrıca zikredilmemişlerdir.
Nesh Edildiği Belirtilmeyen Önceki Şeriatlere
Misaller:
"Biz Tevrat'ta
onlara şu hükümleri farz kılmıştık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa
kulak, dişe diş diye kısas yapılır. Yaralarda da kısas vardır. "[24]
Fıkıh âlimleri bu
âyeti delil göstererek, kısasta erkek-kadın ayırımının olamayacağını
söylemişlerdir. Çünkü âyette, "cana can' ifadesinin geçtiği
beyan edilmiştir.
"Onlara -sırası
gelenin nöbetinde hazır bulunması üzere- suyun deve ile kendileri arasında
taksim edildiğini ve nöbetleşe içeceklerini bildir."[25]
Bazı alimler bu âyeti celileyi delil göstererek ortakların müşterek malı nöbetleşe
kullanabilecekleri hükmüne varmışlardır. Bu âyet hazreti Salih'in devesinden
ve onun ümmetinden bahsetmektedir.
"Yusuf,
kardeşinin yüklerini hazırlatınca, bir su kabını öz kardeşinin yüküne koydu.
Sonra Yusuf un adamlarından bir tellal arkalarından şöyle bağırdı: Ey kafile,
siz mutlaka hırsızsınız. Yusuf un kardeşleri onlara dönerek: Ne kaybettiniz?
dediler. Biz hükümdarın su kabını kaybettik. Bulup getirene bir deve yükü
mükafat var, dediler."[26]
Bazı alimler, burada
zikredilen "bir deve yükü mükafat var" ifadesine dayanarak,
"mükafatlandırma" sözleşmesinin caiz olduğunu söylemişlerdir. Bu
hüküm Yusuf (a.s)ın şeriatında olan, Kur'an tarafından zikredilen, halen geçerli olup olmadığı
beyan edilmeyen bir hükümdür.
Alimler, Kur'an ve sünnette zikredilmeyen önceki şeriatlerle
amel edilmeyeceğini, çünkü bunlara güvenilmeyeceğim bildirmişlerdir.
[1] En'am, 145
[2] En'am, 146
[3] Nisa, 160-161
[4] Buharı, Kİt. Teyemmüm, bab. I, Kıt. Sala bab, 56;
Müslim, Kil, Mesacid, bab
3. Hn. 521; Nesei, Kit. Gus! bab,
26; Darimi, Kil. Siyer bab
28.
[5] Diğer özelliklerden bazıları şunlardır. Tevbenin kabul edilmesi İçin günahkarların birbirlerini
öldürmeleri, Bkz. (Bakara, 54) Cumartesi günleri
çalışmanın haram oluşu (Nisa, 154, A.raf, l63>
Necaset isabet eden elbisenin ancak kesilip atılarak temizlenebilmesi,
hata ile öldürmede dahi kısasın gerekmesi,
[6] Bakara, 183
[7] Îbni Mace,
Kit. Edahi, bab. 3, Hn. 3128; Müsned, İmam Ahmed, c. 4, sh. 368. Hey-semi, bu hadisin raviieri
arasında Nafi b. Haris'in bulunduğunu ve bu zatın
hadislerinin alınmadığını söylemektedir.
[8] Şura, 13
[9] En'am, 90
[10] Nahl, 123
[11] Maide, 48
[12] Fatır, 31
[13] Maide, 44
[14] Araf, 154
[15] Rasululhh'ın Tevrat’a başvurması, recm
ayetini inkar eden yahudiyi susturmak içindir.
(İlam, el-Muvakkiin c. 4, s. 305)
[16] Buhârî, Kit.
Mevakıt, bab, 37: Müslim, Kit. Mesacid, bab,
309, 314, 315. hn. 680, Ebû
Dâuûd, Kit. Salat, bab 11, hn. 435; Tirmizi, Kit. Salat bab
16, hn. 177; Nesei, Kit. Mevakıt
bab. 52, 54; Darimi Kit Salat, bab.
26; Müsned İmanı Ahmed c. 3
s. 100, 243, 269
[17] Taha, 14
[18] Buharı, Kit. Savm, bab 69, Kit.
Menakıb, el-Ensar, bab. 52. Kit Enbiya, bab. 24; Müslim, Kit Siyam, bab. 127, hn. 1130; Ebû Dâuûd Kit.
Savm, bab 63, hn. 244; Darimi, Kit. Savm, bab.
46; Müsned İmam Ahmed c. I
s. 291, 310
[19] Hadisin tamamı için bkz.
dipnot 4
[20] Maide 48
[21] Ebû Dâuûd
Kit. Ekdiyye, bab. lî, hn.
3592; Tirmizi, Kit. Ahkam bab. 3 hn. 1327 Müsned İmam Ahmed c. 5, sh. 230.
[22] Sa'd, 24
[23] En‘an, 90
[24] Maide, 45
[25] Kamer, 28
[26] Yusuf, 70-72