Şeriatın koyucusunun
mükellefi yapıp yapmamada serbest bıraktığı hususlara mubah denilir. Yemek yemek, su içme gibi...
Bir şeyin mubah olup
olmadığı şu üç yoldan biri İle bilinir:
a. Helal
olduğu nas ile sabit olursa. Su âyet-i celile buna misaldir: "Bugün size, temiz ve güzel olan
şeyler helal kılındı. Kendilerine Kitap verilenlerin yemekleri size helaldir.
Sizin yemekleriniz de onlara helaldir."[1]
b. Yapılmasının
günah olmadığı nass ile sabit olursa. Şu âyet de buna
misaldir: "Şüphesiz ki Allah size leşi, kam, domuz etini bir de AUah'dan başkası adına kesilenleri haram kıldı. Ancak bir
kimse mecbur kalır, zaruret haddini aşmadan ve başkalarının hakkına tecavüz
etmeden bunlardan yer ise, ona günah yoktur."[2]
Bu âyette mecbur
kalanın zikredilen şeylerden yiyebileceği bildirilmektedir. Ancak bir şeyin
yapılıp-yapılmamasınm günah olmaması her zaman o
şeyin mübahlığını gerektirmez. Bu şeyi yapmak gerekli
de olabilir.
c. Helal
veya haram olduğuna dair herhangi bir nass bulunmayan
hususlar da mubahtır: Bu şık "Eşyada asıl olan mübahlıktır"
görüşünde olan âlimlere göredir.[3] Radyo
ve teypten Rur'an-ı Kerim ve benzen şeyleri dinlemek
bu kabildendir.
a. Yapılması
istenen hususların yapılmasına hizmet eden mubahlar: Yemek yemek ve evlenmek
gibi. Bunlar kulun yapmakla yükümlü olduğu emirlere hizmet ederler. Aç olanın
hu/urlu nama/, kılamayacağı muhakkaktır.
Bu türden olan
mubahlar, her ne kadar kısım kısmı yapılıp-yapKmamala-rı serbest ise de bir bütün olarak yapılmaları icab etmekledir. Tamamen terk edilmeleri doğru değildir.
Bir insanın belirli zamanlarda yemek yeyip-yememesi serbesttir. Fakat tamamen
yemek yememesi caiz değildir. Aksi halde ölümüne sebeb
olur ki, İslâm'da intihar yasaktır.
b. Yapılması
İstenilmeyen bir hususun yapılmamasına hizmet eden mubahlar:
Gezip dolaşmak,
dinlenmek, mubah olan bir şeyi dinlemek gibi, Kişinin aşırı efor harcayarak
kendisini hasla etmesi, hiç teselli olmayıp bunalıma düşmesi, istenilmeyen
şeylerdir. Bunların bertaraf edilmesine hizmet eden gezme, dinlenme ve benzen
şeyler mubahtır.
Bu türden olan
mubahlar, kısım kısım yapılıp yapılmamaları serbest
ise de her zaman yapıİmamaları icab
etmektedir. Akl-ı selim sahibi bir insanın bütün
vaktini gezip dolaşmakla geçirmesi elbetteki doğru değildir.
A. Mubahın
asıl hükmü, yapılıp yapılmamasının serbest olmasıdır. Yani, yapılmasında sevap
olmadığı gibi terkinde de kınanma veya günah yoktur.
B. Mubahı
yapıp-yapmama serbestliği mutlak değildir. Sadece mubahı yapma vaktini ve
mubahın türünü seçme serbestliğidir. Mesela, insan yemek yeme zamanını ve
yemek türünü seçmede serbesttir. Fakat tamamen yeyip-yememeyi seçmede serbest
değildir. Çünkü insan, yaşamak için yemek zorundadır. Bu nedenle açlık grevi
yaparak ölmek caiz değildir. Zira bir nevi intihar olur. Yine insan gezip
gezmeme vaktini ve gezme türünü seçmede serbesttir. Fakat, mutlak bir surette
gezip gezmemeyi seçmede serbest değildir. Çünkü bütün vakitleri gezip
dolaşmakla geçirmek doğru olamaz. İşte bu nedenledir ki "mübahlık mutlak değil, mukayyettir. İler halükarda değil,
belli hailede sınırlıdır" denilmektedir.
C. Bazı
mubahlar izafidir (görecelidir) zamandan z.amana ve insandan insana
değişebilir. Bu türden olan mubahlara "muaf" şeyler de denir. Yani Allah
bunları işleyenleri hesaba çekmez. Çünkü muaf saymıştır. İslâm gelmeden önce
mubah olan ve İslâm geldikten sonra yasaklanan hususlar bu kabildendir. Allah Teala şöyle buyuruyor:
"... Ve iki kızkardeş ile bir nikah altında evlenmeniz de haram
kılındı. Cahiliyyet devrinde geçen ise artık
geçmiştir. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayan ve çok merhamet edendir."[4] Diğer bir âyette şöyle buyuruyor:
"Cahiliyyet devrinde geçenler müstesna, babalarınızın
nikahladığı kadınları nikahlamayın..."[5]
Bu âyetler cahiliyyet döneminde iki kızkardeşi
bir nikah altında toplamanın ve babalarının hanımlarıyla oğulların
evlenmelerinin mubah sayıldığını, fakat bu âyetler indikten sonra haram
kılındıklarını beyan etmektedirler.
Bir kısım âlimler,
mubahın bu üçüncü türünün aslında mubahtan farklı olduğunu ve bunun mubahla
haram arasında "muaf" diye özel bir mertebe teş-kii ettiğini söylemişler ve delil olarak şunları ileri
sürmüşlerdir:
a. Mubah,
zarar ve menfaati eşit olan, yapılıp yapılmaması serbest bırakılan, faili
övülmeyen ve kınanmayan şeylere denir. Halbuki "muaflar" da zarar ve
menfaatlerin eşitliği, failin övül memesi ve kınanmaması sözkonusu
değildir. Çünkü Allah Teala içkiyi haram kılmadan
önce bunun zarar ve menfaatinin eşitliğinden bahsetmemiş bilakis şöyle
buyurmuştur:
"Sana içki ve
kumardan soruyorlar. De ki: Onlarda büyük günahlar vardır. İnsanlar için
faydaları da vardır. Ancak günahları faydalarından çok büyüktür...."[6] Günahı
menfaatinden çok olan bir şeyin, yapılıp-yapılmama-sı eşit olan mubahlardan
sayılması imkansızdır.
b. Bir insan
bir şeyin hanımlığını mazur olarak bilmez de onu İşlerse, o kişi
"muaf" sayılır. Fakat o haramın insan için mubah olduğunu söylemek
doğru olamaz. Mesela, bir erkek süt kardeşi olduğunu bilmediği bir hanımla evlenir
de sonra süt kardeşi olduğu ortaya çıkarsa, evlilik batıl olur. Fakat bu erkek
Allah Teala tarafından hesaba çekilmez, muaf tutulur.
Bununla beraber mubah değildir. Haramla mubah arasında yer alan
"muafiyetten" sayılır. Çünkü zarar ve menfaati eşit değildir.
D. Şevkânî; "aslında haram olup. sonradan meydana gelen
bir sebebden dolayı helal sayılan hususları da
mubahlardan saymıştır. Dinden çıkan kişinin kanı veya boşanmak isteyen hanımın
kocasına verdiği mal buna örnektir.
Bilindiği gibi, aslında
cana kıymak haramdır. Fakat dinden çıkan mürte-din kanı, şu hadis-İ şerifin
İfade ettiği gibi helaldir;
"Kim dinini
değiştirirse onu öldürün."[7]
Burada aslında dökülmesi haram olan kanın dinden çıkıldığı taktirde dökülebüeceği beyan edilmiş ve mubah olmuştur.
Bu hadİs-i
şerif karşısında her münasebette dine saldıran sinsi ve azılı mür-tedlerin vay haline!
Kendilerini terbiye edecek gerçek müstümanları
karşılarında bulamadıkları için meydanı boş bulmuşlar. Şairin dediği gibi
"korkak insan tek başına kalınca kendisini en büyük kahraman sanır."
Yine evlenirken hanıma
verilen mehirin geri alınması haramdır. Allah Teala şöyle buyuruyor:
"Bir eş yerine
başka bir eşle evlenirseniz, onlardan birine pek çok mal vermiş olsanız dahi
ondan bir şey geri almayın. Onu bir iftira ve açık bir günah olarak mı geri
alacaksınız?"[8]
Ancak bir hanım, beyi
ile geçinemez de mal vererek onu razı eder ve boşanmasını sağlarsa, kadının
verdiği malı erkeğin alması helaldir ve Şevkani-ye
göre bu mubaha dönüşmüştür.
E. Bazı âlimler,
aslında haram olup, herhangi bir sebebten dolayı
helale dönüşen bu hususların mubah sayılamayacağını söylemişlerdir. Çünkü mubah
yapılıp yapılmaması serbesttir.Oysa burada mürtedin
Öldürülmesi gereklidir. Keza hadd safhaya uiaşan geçimsizlikte kadın para vermek zorundadır.
Bu itibarla Şevkani'nin görüşü isabetli görülmemiştir. Çünkü bir şeyde
günah olmadığını belirtmek, o şeyin kesin olarak mübahhğını
gerektirmez. O şey gerekli de olabilir. Mürtedin
öldürülmesi gibi.
F. Mu'tezile mezhebinden olan Ka'bi,
şer'i hükümlerin mubah olamayacaklarını söylemiş ve şunları İleri sünnüşlür:
a. Mubahın
yapılıp yapılmaması serbest, zarar ve menfaati eşit şey olduğu larz edilir. Halbuki şer'i hükümler, ya
bir şeyin yapılmasını veya yapılmamasını ister mahiyettedir. Şeriatın
koyucusuna göre, varlığı ile yokluğu, zararı ile menfaati eşit olan bir şey
yoktur. O, menfaati çok olanın yapılmasını, zararı ağır basanın yapılmamasını
ister. Bu nedenle yapılıp yapılmaması eşit olan mubah diye bir şey yoktur.
Mesela, yemek yemek veya yememek tamamen serbest değildir. Kişinin
bedenini koruyacak kadar yemesi gereklidir O halde buna mubah denilemez. Mubah
sayılan diğer şeyler de böyledir.
b. Diğer
yönden şer'i hükümler, kişinin niyetine göredir. Kişi bazı amelleri, sevap kazanmak,
bazılarını ise, cezadan kaçınmak niyetiyle yapar. Her halükârda yaptığının
karşılığı olarak sevap veya günah kazanır. Övülmeye veya kınanmaya layık olur.
O halde müslüman için mubah diye bir şey olamaz.
Görüldüğü gibi Ka'bİ'nin görüşü tutarsız değildir. Bununla beraber zaman
ve türü seçme şeklinde de olsa, bazı fiillerin yapılıp yapılmamasının serbest
olduğu bir gerçektir. Seçme bulunduğu yerde mübahlık
da mevcuttur.
[1] Maide,5
[2] Bakara, 173
[3] Bu hususta İstishab
halisinin birinci dipnotunu bakınız.
[4] Nisa, 23
[5] Nisa, 22
[6] Bakara, 219
[7] Buhârî, Kit.
Cihad, bab: 149, Kit. İ'üsam, bab:
28, Kit. İstitabe bnb: 2; Ebû Dâvûd,
Kit. Hudud, bab: 1, hn. 4351; Tirmizî, Kit. Hııdud,
bab: 25, hn. 1458; Nesei, Kit. Tahrim.
bab: 14, hn. 4061; İbnMace, Kit. Hudud,
bab: 2, hn. 2535; Müsned İmam Ahmed, c. I, sh. 2,7,282, 283, 323, c. V, sh.
231
[8] Nisa, 20