5- MUBAH

 

Şeriatın koyucusunun mükellefi yapıp yapmamada serbest bıraktığı hu­suslara mubah denilir. Yemek yemek, su içme gibi...

 

1. Bilinme Yolu:

 

Bir şeyin mubah olup olmadığı şu üç yoldan biri İle bilinir:

a. Helal olduğu nas ile sabit olursa. Su âyet-i celile buna misaldir: "Bugün size, temiz ve güzel olan şeyler helal kılındı. Kendilerine Kitap verilen­lerin yemekleri size helaldir. Sizin yemekleriniz de onlara helaldir."[1]

b. Yapılmasının günah olmadığı nass ile sabit olursa. Şu âyet de buna mi­saldir: "Şüphesiz ki Allah size leşi, kam, domuz etini bir de AUah'dan baş­kası adına kesilenleri haram kıldı. Ancak bir kimse mecbur kalır, zaruret haddini aşmadan ve başkalarının hakkına tecavüz etmeden bunlardan yer ise, ona günah yoktur."[2]

Bu âyette mecbur kalanın zikredilen şeylerden yiyebileceği bildirilmek­tedir. Ancak bir şeyin yapılıp-yapılmamasınm günah olmaması her zaman o şeyin mübahlığını gerektirmez. Bu şeyi yapmak gerekli de olabilir.

c. Helal veya haram olduğuna dair herhangi bir nass bulunmayan husus­lar da mubahtır: Bu şık "Eşyada asıl olan mübahlıktır" görüşünde olan âlim­lere göredir.[3] Radyo ve teypten Rur'an-ı Kerim ve benzen şeyleri dinlemek bu kabildendir.

 

2. Mubabın Kısımları:

 

a. Yapılması istenen hususların yapılmasına hizmet eden mubahlar: Ye­mek yemek ve evlenmek gibi. Bunlar kulun yapmakla yükümlü olduğu emirlere hizmet ederler. Aç olanın hu/urlu nama/, kılamayacağı muhakkaktır.

Bu türden olan mubahlar, her ne kadar kısım kısmı yapılıp-yapKmamala- serbest ise de bir bütün olarak yapılmaları icab etmekledir. Tamamen terk edilmeleri doğru değildir. Bir insanın belirli zamanlarda yemek yeyip-yememesi serbesttir. Fakat tamamen yemek yememesi caiz değildir. Aksi halde ölümüne sebeb olur ki, İslâm'da intihar yasaktır.

b. Yapılması İstenilmeyen bir hususun yapılmamasına hizmet eden mu­bahlar:

Gezip dolaşmak, dinlenmek, mubah olan bir şeyi dinlemek gibi, Kişinin aşırı efor harcayarak kendisini hasla etmesi, hiç teselli olmayıp bunalıma düşmesi, istenilmeyen şeylerdir. Bunların bertaraf edilmesine hizmet eden gezme, dinlenme ve benzen şeyler mubahtır.

Bu türden olan mubahlar, kısım kısım yapılıp yapılmamaları serbest ise de her zaman yapıİmamaları icab etmektedir. Akl-ı selim sahibi bir insanın bütün vaktini gezip dolaşmakla geçirmesi elbetteki doğru değildir.

 

3. Mubahın Hükmü:

 

A. Mubahın asıl hükmü, yapılıp yapılmamasının serbest olmasıdır. Yani, yapılmasında sevap olmadığı gibi terkinde de kınanma veya günah yoktur.

B. Mubahı yapıp-yapmama serbestliği mutlak değildir. Sadece mubahı yap­ma vaktini ve mubahın türünü seçme serbestliğidir. Mesela, insan yemek ye­me zamanını ve yemek türünü seçmede serbesttir. Fakat tamamen yeyip-yememeyi seçmede serbest değildir. Çünkü insan, yaşamak için yemek zorun­dadır. Bu nedenle açlık grevi yaparak ölmek caiz değildir. Zira bir nevi in­tihar olur. Yine insan gezip gezmeme vaktini ve gezme türünü seçmede ser­besttir. Fakat, mutlak bir surette gezip gezmemeyi seçmede serbest değildir. Çünkü bütün vakitleri gezip dolaşmakla geçirmek doğru olamaz. İşte bu ne­denledir ki "mübahlık mutlak değil, mukayyettir. İler halükarda değil, bel­li hailede sınırlıdır" denilmektedir.

C. Bazı mubahlar izafidir (görecelidir) zamandan z.amana ve insandan in­sana değişebilir. Bu türden olan mubahlara "muaf" şeyler de denir. Yani Al­lah bunları işleyenleri hesaba çekmez. Çünkü muaf saymıştır. İslâm gelme­den önce mubah olan ve İslâm geldikten sonra yasaklanan hususlar bu ka­bildendir. Allah Teala şöyle buyuruyor:

"... Ve iki kızkardeş ile bir nikah altında evlenmeniz de haram kılındı. Cahiliyyet devrinde geçen ise artık geçmiştir. Şüphesiz ki Allah çok bağış­layan ve çok merhamet edendir."[4]  Diğer bir âyette şöyle buyuruyor:

"Cahiliyyet devrinde geçenler müstesna, babalarınızın nikahladığı kadınları nikahlamayın..."[5]

Bu âyetler cahiliyyet döneminde iki kızkardeşi bir nikah altında toplama­nın ve babalarının hanımlarıyla oğulların evlenmelerinin mubah sayıldığını, fakat bu âyetler indikten sonra haram kılındıklarını beyan etmektedirler.

Bir kısım âlimler, mubahın bu üçüncü türünün aslında mubahtan farklı ol­duğunu ve bunun mubahla haram arasında "muaf" diye özel bir mertebe teş-kii ettiğini söylemişler ve delil olarak şunları ileri sürmüşlerdir:

a. Mubah, zarar ve menfaati eşit olan, yapılıp yapılmaması serbest bıra­kılan, faili övülmeyen ve kınanmayan şeylere denir. Halbuki "muaflar" da za­rar ve menfaatlerin eşitliği, failin övül memesi ve kınanmaması sözkonusu de­ğildir. Çünkü Allah Teala içkiyi haram kılmadan önce bunun zarar ve men­faatinin eşitliğinden bahsetmemiş bilakis şöyle buyurmuştur:

"Sana içki ve kumardan soruyorlar. De ki: Onlarda büyük günahlar var­dır. İnsanlar için faydaları da vardır. Ancak günahları faydalarından çok büyüktür...."[6] Günahı menfaatinden çok olan bir şeyin, yapılıp-yapılmama-sı eşit olan mubahlardan sayılması imkansızdır.

b. Bir insan bir şeyin hanımlığını mazur olarak bilmez de onu İşlerse, o kişi "muaf" sayılır. Fakat o haramın insan için mubah olduğunu söylemek doğ­ru olamaz. Mesela, bir erkek süt kardeşi olduğunu bilmediği bir hanımla ev­lenir de sonra süt kardeşi olduğu ortaya çıkarsa, evlilik batıl olur. Fakat bu erkek Allah Teala tarafından hesaba çekilmez, muaf tutulur. Bununla bera­ber mubah değildir. Haramla mubah arasında yer alan "muafiyetten" sayılır. Çünkü zarar ve menfaati eşit değildir.

D. Şevkânî; "aslında haram olup. sonradan meydana gelen bir sebebden dolayı helal sayılan hususları da mubahlardan saymıştır. Dinden çıkan kişi­nin kanı veya boşanmak isteyen hanımın kocasına verdiği mal buna örnek­tir.

Bilindiği gibi, aslında cana kıymak haramdır. Fakat dinden çıkan mürte-din kanı, şu hadis-İ şerifin İfade ettiği gibi helaldir;

"Kim dinini değiştirirse onu öldürün."[7] Burada aslında dökülmesi ha­ram olan kanın dinden çıkıldığı taktirde dökülebüeceği beyan edilmiş ve mu­bah olmuştur.

Bu hadİs-i şerif karşısında her münasebette dine saldıran sinsi ve azılı mür-tedlerin vay haline! Kendilerini terbiye edecek gerçek müstümanları karşıla­rında bulamadıkları için meydanı boş bulmuşlar. Şairin dediği gibi "korkak insan tek başına kalınca kendisini en büyük kahraman sanır."

Yine evlenirken hanıma verilen mehirin geri alınması haramdır. Allah Te­ala şöyle buyuruyor:

"Bir eş yerine başka bir eşle evlenirseniz, onlardan birine pek çok mal vermiş olsanız dahi ondan bir şey geri almayın. Onu bir iftira ve açık bir günah olarak mı geri alacaksınız?"[8]

Ancak bir hanım, beyi ile geçinemez de mal vererek onu razı eder ve bo­şanmasını sağlarsa, kadının verdiği malı erkeğin alması helaldir ve Şevkani-ye göre bu mubaha dönüşmüştür.

E. Bazı âlimler, aslında haram olup, herhangi bir sebebten dolayı helale dönüşen bu hususların mubah sayılamayacağını söylemişlerdir. Çünkü mu­bah yapılıp yapılmaması serbesttir.Oysa burada mürtedin Öldürülmesi ge­reklidir. Keza hadd safhaya uiaşan geçimsizlikte kadın para vermek zorun­dadır.

Bu itibarla Şevkani'nin görüşü isabetli görülmemiştir. Çünkü bir şeyde gü­nah olmadığını belirtmek, o şeyin kesin olarak mübahhğını gerektirmez. O şey gerekli de olabilir. Mürtedin öldürülmesi gibi.

F. Mu'tezile mezhebinden olan Ka'bi, şer'i hükümlerin mubah olamaya­caklarını söylemiş ve şunları İleri sünnüşlür:

a. Mubahın yapılıp yapılmaması serbest, zarar ve menfaati eşit şey oldu­ğu larz edilir. Halbuki şer'i hükümler, ya bir şeyin yapılmasını veya yapılma­masını ister mahiyettedir. Şeriatın koyucusuna göre, varlığı ile yokluğu, za­rarı ile menfaati eşit olan bir şey yoktur. O, menfaati çok olanın yapılması­nı, zararı ağır basanın yapılmamasını ister. Bu nedenle yapılıp yapılmaması eşit olan mubah diye bir şey yoktur.

Mesela, yemek yemek veya yememek tamamen serbest değildir. Kişinin bedenini koruyacak kadar yemesi gereklidir O halde buna mubah denile­mez. Mubah sayılan diğer şeyler de böyledir.

b. Diğer yönden şer'i hükümler, kişinin niyetine göredir. Kişi bazı amel­leri, sevap kazanmak, bazılarını ise, cezadan kaçınmak niyetiyle yapar. Her halükârda yaptığının karşılığı olarak sevap veya günah kazanır. Övülmeye veya kınanmaya layık olur. O halde müslüman için mubah diye bir şey olamaz.

Görüldüğü gibi Ka'bİ'nin görüşü tutarsız değildir. Bununla beraber zaman ve türü seçme şeklinde de olsa, bazı fiillerin yapılıp yapılmamasının serbest olduğu bir gerçektir. Seçme bulunduğu yerde mübahlık da mevcuttur.

 

 



[1] Maide,5

[2] Bakara, 173

[3] Bu hususta İstishab halisinin birinci dipnotunu bakınız.

[4] Nisa, 23

[5] Nisa, 22

[6] Bakara, 219

[7] Buhârî, Kit. Cihad, bab: 149, Kit. İ'üsam, bab: 28, Kit. İstitabe bnb: 2; Ebû Dâvûd, Kit. Hudud, bab: 1, hn. 4351; Tirmizî, Kit. Hııdud, bab: 25, hn. 1458; Nesei, Kit. Tahrim. bab: 14, hn. 4061; İbnMace, Kit. Hudud, bab: 2, hn. 2535; Müsned İmam Ahmed, c. I, sh. 2,7,282, 283, 323, c. V, sh. 231

[8] Nisa, 20